2013 03 01martkitapeki

Page 1

. KITA P Aydınlık

Aydınlık Gazetesi’nin ücretsiz ekidir

1 Mart 2013 Cuma / Yıl: 1 / Sayı: 53

yaşında

“Düğümlere Üfleyen Kadınlar”

Düğümlenen yazar Nâzım üzerindeki yasak “Türk” sözüyle sürüyor hâlâ “İşte böyle Kemalciğim. Çalışmak, Türk halkı, sevgili memleket ve bütün namuslu insanlar için onlara layık, büyük, namuslu eserler vermek lazım.” Seyyit Nezir yazd s.8

Ray Bradbury’nin “Eve Dönüş”ü Çizimlerle öyküye yeni bir form kazandırmak... Salih Kurt yazd s.9



Aydınlık KİTAP

Portre Nikolay Gogol

s. 4

Bir kedinin dostluğuyla kazanılan yaşam

s. 5

Osman Şahin’i okumak: Gerçekliğin büyük şiiri

s. 6

Bir psikopata ‘seni seviyorum’ demek

s. 7

Nâzım üzerindeki yasak “Türk” sözüyle sürüyor halâ

s. 8

Eve dönüş

s. 9

İstanbul, Gri Kuşların Şehri!

s. 10

Yapabileceğimiz en iyi şey!...

s. 11

s.12-13

J.K. Rowling’in beklenen kitabı ve beklenmeyenler

s.14

Duyarlığın Çağlayan Irmağı

s.15

Hayatı kısa sürenin ölüm acısı büyük

s.16

Bir psikopata ‘seni seviyorum’ demek

s.17 s.18-19

Yeni çıkanlar

3

SUNU

İÇİNDEKİLER

Yazarın inandırıcılık sorunu ve düğümlere üfleyenler

1 MART 2013 CUMA

Sevgili ailem, şu an uzaydayım

s.20

Çocuk-Genç

s.21

Alıntı Test-Bulmaca

s.22

. KITA P Aydınlık

Aydınlık Gazetesi’nin ücretsiz ekidir

Yayın Yönetmeni Haldun Çubukçu Editör Pınar Akkoç pinar@aydinlikgazete.com

Yazıişleri Müdürü Damla Yazıcı damla@aydinlikgazete.com

Yazıişleri İrem Halıç, Deniz Antepoğlu Cenk Özdağ Sayfa Sekreteri Ebru Baysan

Yılan derisi ayakkabı Hangi dilde hayallere dalıyorsanız, bulutları kim bilir neye benzetirken iç sesiniz hangi dilin tümcelerini kuruyorsa yurdunuz o dildir sizin. Kızıp öfkelendiğinizde hangi dilin sövgü sözcükleri geliyorsa dilinizin ucuna gurbetiniz, sevdanızı hangi dilin seslerindeki imgelerle kuşatıyorsanız sılanız o dildir sizin. Sıladan gurbete, yurdundan başka ülkelere açılan bir yoldur diliniz, gerekir; ona başka dillerden yol arkadaşları edindirirsiniz… Ama yazarsanız, yazarlık yalın kalmış da daha görklü bir kavrama gerek olmuş, edebiyatçı sayılmışsanız, yetmemiş çarşaf çarşaf gazetelere, görüntüler sağnağı halinde televizyonlara ve yaşamımıza “kapak” eylemişlerse sizi, adınızın zamanla sınanışındaki ilk zorlu geçit diliniz olacaktır. Onun kaç sözcüğünü, kaç tümce yapısını, zamanını, ağzını, deyimini, imgesini, sövgüsünü, eğretilemesini hatta bilinçli bozumunu kullanıyorsunuz, nasıl kullanıyorsunuz, ne denli yetkinlikte kullanıyorsunuz? “Akabe”si bu olacaktır işte! Hikayeniz vardır elbet, yoksa da bulunur. Fikriniz vardır elbet, onu dünya görüşünüz olarak emek, vatan, bağımsızlık, eşitlik, kardeşlik bayraklarının alazlandığı saflaşmanın içinde akıl ve vicdan süreçlerinde sınayarak çıkarmamışsanız, zaten medya gülü olabilmeniz için hazır etmişlerdir: Sokma akıl içinde tümceler kurdururlar. Hatta kendiniz bile ne anlama geldiği belirsiz birkaç cümleyi isyan, özgürlük, demokrasi, barış, insan hakları gibi içeriği en çok boşaltılmış kavramlardan dererseniz ülke düzeyinde ve hatta, umudunuzun en ışıltılı ufku olan dünya çapındaki ödülleri de tutuştururlar elinize. Fotoğraflarda yılan derisi ayakkabıyı şıklığınızın bütünleyicisi olarak gözümüze sokarsınız. Sonrası “anası satılsın burjuvazinin” Ama anasını satma “yeteneği de” emperyalist burjuvaziye aittir artık. Sizin o zekanız, o diliniz, o kültürünüz, o irfanınız, o hikayenizdir ki…

Kötü para yasasındaki gibi, insanlığın büyük bunalım, gerileme evrelerinde kötü iyi olan her şeyi kovar. Eh siz edebiyatçı olmuşsanız, şanınız şöhretiniz ortalığı cayırdatıyorsa, izin veriniz de Fazıl Hüsnü Dağlarcalara da çekip gitmek düşsün... Dil ile bilincin kalıcılaştığı bir gülistana! AYDINLIK 92, KİTAP EKİ 1 YAŞINDA Aydınlık, bugün 92, Kitap Eki de 1 yaşına basıyor. Tam bir yıldır Kitap Eki'ni var edenlerin hakkıdır başarılar, sözü onlar adına Damla Yazıcı'ya bırakıyorum: “Bugün bizim doğum günümüz! 2 Mart 2012'de giyindik kuşandık ve güzel bir yolculuğa çıktık. Bir yıldır yoldayız. Kitaplarla birlikte yürüyoruz. 'Edebiyatın hayat demek olduğu inancıyla bu hayata bir katkı sunmanın peşine düştük,' demiştik ve bir yıldır günümüz edebiyat ve yayın dünyasını geleceğe taşıyacak bir belge sunduk sizlere. Kitap eki hazırlamanın en güzel anı sanırım içinde kitap olduğunu bildiğiniz kargo paketlerini açma anı ve biz uzun yıllar bunu yapmaya talibiz. Hayat arşivimize kaydolan unutulmaz buluşmaların hakkını vereceğimizin de sözünü veririz. Bu bir yıl içinde yaşanan bütün güzel anların sevinci kadar büyük ve samimi bir duyguyla bağlandık bu eke. Bize bütün deneyimlerini aktaran ustalara başta Tunca Arslan olmak üzere saygılarımızı sunmayı borç biliriz. Her hafta yazılarıyla ekimizin var olmasını sağlayan yazarlarımıza, yayınevlerine de teşekkür ederiz. Ve elbette siz okurlar... Kitaba değer veren insanlarla buluşmanın tadını bize yaşattığınız için asıl teşekkür size. Göreceksiniz, daha da beğeneceğiniz bir eki çok yakında sunacağız size.” Saygı ve esenlik dileklerimizle HALDUN ÇUBUKÇU

Anadolum Gazetecilik Basım Yayın San. ve Tic. A.Ş. adına sahibi: Mehmet Sabuncu

Reklam Servisi

Genel Yayın Yönetmeni: Serhan Bolluk Sorumlu Müdür: Mehmet Bozkurt Yönetim Yeri İstiklal Cad. Deva Çıkmazı No:3/3 Beyoğlu / İstanbul Tel: 0212 251 21 14 / 251 21 15 / 251 55 04 Faks: 0212 252 51 22

Genel Müdür Yardımcısı Saynur Okuroğlu saynur@aydinlik.com.tr

Müşteri Temsilcisi Kamile Karakadılar kamile@aydinlik.com.tr

kitap@aydinlikgazete.com Baskı: Toros Yay. Mat. Tur. Org. San. Tic. Ltd. Şti. Oruçreis Cad. Remzi Özkaya Sok. No:16 Bahçelievler / İstanbul Tel: 0212 655 44 34


4

Aydınlık KİTAP

1 MART 2013 CUMA HAFTANIN PORTRES

NIKOLAY GOGOL (31 MART 1809 - 4 MART 1852) Düzen savunucular taraf ndan Rus halk n a a lamakla suçlanan Gogol halk na ihanetle suçlan r. Ancak Gogol halk a a lamam , aksine yozla m kurumlar halka göstermeye çal m t r

Gerçekçi akıma bağlı ünlü roman ve öykü yazarı Gogol, Ukrayna’da doğdu. Çocukluğu köyde geçti ve Kazak kültürünün etkisinde kaldı. Bu etki ileride yazacağı eserlerinde oldukça hissedilecektir. Gençlik yıllarında edebiyata ilgi duymaya başlar ve önce şiirle ilgilenir. 1828 yılında memur olmak için Petersburg’a gider ve bir yıllığına memurluk yapar. Gogol’un ünlenmesine sebep olan ilk eseri “Dilanka Yakınlarındaki Çiftlikte Akşam Toplantıları” isimli öykü kitabıdır. 1831- 1832 yılları arasında kitabını tamamlar. Öykülerinde Ukrayna’da halkın yaşantısını halk deyişleriyle süsleyerek işler. 1835 yılında “Mirgorod” ve “Arabeski” isimli öykü kitaplarını yayımlar. Bu öykülerde halka özellikle de Kazaklara yer verir. Öykülerde dikkat çeken unsur yergidir. 1836 yılında Puşkin’in çıkardığı Sovremennik adlı dergide en meşhur öykülerinden “Burun”u yayımlar. Öykü yine yergi içerir ve gerçeküstüdür. Eserlerinde Puşkin’in etkisi büyüktür. Puşkin’in eleştirileri ve desteği olmadan yazamayacağına inanmaktadır. Puşkin ile arkadaşlığı edebiyat çevrelerinden aldığı acımasız eleştirilerden de korunmasını sağlamaktadır. “Arabeski” kitabında yer alan öykülerden “Bir Delinin Hatıra Defteri”

de oldukça ünlüdür. Öykü, bir memurun rutin hayatından bıkkınlığını, işi sebebiyle yaşadığı sıkıntıları ve sonunda delirmesini anlatır. Önemli komedilerinden “Müfettiş”te ise bürokrasiyle alay eder ve eserin yayımlanmasıyla yine edebiyat dünyasında büyük yankı uyandırır. Tepkiler nedeniyle Rusya’dan ayrılmak ve Roma’ya yerleşmek zorunda kalır. Puşkin’in tavsiyesiyle “Ölü Canlar” romanına başlar. 1842 yılında romanın ilk cildini ve “Palto” isimli öyküsünü yayımlar. “Ölü Canlar”da Rusya’da sistemin çürümüşlüğünü ele alırken “Palto”da halkın yaşadığı fakirliği, haksızlıkları irdeler. Gogol, düzen savunucuları tarafından Rus halkını aşağılamakla suçlanır. Ancak Gogol halkı aşağılamamış, aksine yozlaşmış kurumları halka göstermeye çalışmıştır. Yaşadığı haksızlıklar ruh sağlığına da ciddi etki eder. Puşkin’in ölümü Gogol’un ününü daha da arttırır. Ancak bu dönemde eski yaratıcılığını kısmen yitirmiştir ve dine ilgisi artmıştır. Eskiden yerdiği kiliseyi övmeye başlar. Bu sebeple okurlarının tepkisini çeker, ancak Gogol dine daha da sarılır. Tanıştığı bir rahibin etkisiyle “Ölü Canlar”ın ikinci cildinin el yazmalarını yakar ve hepsi yok olur. Bu olaydan on gün sonra ise hayatını kaybeder.

Öcü var! Kitapta Masonlar n, ABD güdümlü gladyonun, provokatörlerin Atatürkçü gruplar aras na nas l s zd ve perde arkas ndan nas l yönlendirdikleri ortaya konuyor AY EGÜL YILMAZ

olan kol saati. Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun Genelkurmay Başkanı olduğu dönemde bizzat kaleme aldığı, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu dergisinin özel sayısında yayımlanan Atatürk ve TSK’yi anlatan yazısı… -Milli Güvenlik Kurulu’nun tavsiyesiyle askeri birimlere dağıtılan “Atatürkçülük” kitabı ve bunun gibi Atatürkçülükle ilgili çok sayıda askeri yayın. Büyük Nutuk… Gençliğe Hitabe… Bursa Nutku…

Gazeteci Hüseyin Özalp, Ergenekon ve bağlantılı davaların iddianameleri ve ek klasörlerini ayrıntılı olarak tarayarak hazırladığı kitabında, bu davaların Atatürk ve Kemalizm ile ilgili olduğu sonucuna varıyor. Sadece Ergenekon iddianamesinde Atatürk’ün isminin bin kereden fazla vurgulandığını belirtiyor. Kovuşturma ve soruşturma görevini yürütenlerin, Atatürk ile ilgili gördükleri her belgeye suç delili olarak el koyduklarını belirterek, “Öyle ki, Atatürk de AZ Z NES N' söylediği sözler dolayısıyla bu iddiana- KISKANDIRACAK melerde suçlu durumuna düşmektedir. Bu H KAYELER yüzden davanın ilk aşamalarından beri, Savcıların Atatürk’ün siluetinden bile davanın bir numarasının Atatürk olduğu şüphelendikleri belirtilen kitapta, Aziz yorumları çeşitli keNesin’i kıskandıracak hikâsimlerden gelmekteyelere yer veriliyor. dir. Ergenekon idYarı çılgın, esrarkeş, dianameleri ve eklemafya işlerine karışmış, elinrinde Atatürkçülükle de asa ile kendini peygamparalel olarak yer ber ilan eden kişilerin, Maalan diğer bir konu da sonların, ABD güdümlü doğal olarak Cumhugladyonun, provokatörleriyet karşıtlığı ve irtirin Atatürkçü gruplar aracai faaliyetlere ilişkin sına nasıl sızdığını kitabın yorumlar, bilgi ve belilerleyen bölümlerinde degelerden oluşuyor. taylarıyla anlatılıyor. BaşMilli Güvenlik Siyabakan Erdoğan’ın bacaset belgesinde yapılan nağı Nuri Vardarbaşı ve değişiklikle, irtica kavyakın çevresinin bu sahte ramı tehdit kapsamınAtatürkçüleri perde ardan çıkarıldı. Umarız kasından nasıl yönlendiryakın gelecekte laiklik dikleri ortaya konuyor. Atatürkçüyüz Suçluyuz ve Atatürkçülük tehdit Atatürkçülüğün gözden Hüseyin Özalp s. 352 , kapsamına alınmaz” didüşürülmesi için yapılanap Kit Tanyeri yor. lar, AB ve ABD’nin Kemalizmi tasfiye projeleri deşifre ediATATÜRK'ÜN SUÇ UNSURU liyor. HAL NE GEL Özalp, dalga dalga yapılan operasAtatürk hakkındaki birçok doküma- yonlarla halkın sindirilmesinin ardınnın, hatta Atatürk ile ilgili yazılmış kitap dan iktidarın, halkın Cumhuriyet bayrafotokopilerinin suç delili olarak iddia- mını kutlamasını bile yasaklayacak noknamelere alındığını belirlediğini belirten taya getirdiğini belirterek, “Ellerinde yazar, bunlardan bazılarını şöyle sıralıyor: bayrak ve Atatürk posteri taşıyanları -Sanıkların bayramlarda cep tele- polis suçlu muamelesi yaparak su ve bifonlarından gönderdikleri Atatürklü kut- ber gazı ile dağıtmaya çalıştı. Polisin uylama mesajları. Dönemin komutanları- guladığı şiddet, barikatın yıkılmasını ve na ve Hilmi Özkök’e gönderilen Ata- on binlerin Anıtkabir’e akmasını önletürk’ün sözlerinin yer aldığı bayram teb- yemedi” diyor. Kitapta ayrıca ADD Genel Başkanı rik kartları, fakslar… Çeşitli grupların Tansel Çölaşan ile yapılmış bir röportaAtatürk anıtına çelenk koyma etkinlikja da yer veriliyor. Çölaşan, iktidarın plaleri, bu konuda birbirine attıkları mesajlar, Anıtkabir’i ziyaret etkinlikleri, nının geri teptiğini ve Ergenekon tertibinin çöktüğünü belirtiyor. Çölaşan, halCumhuriyet mitingleri… -Türkan Saylan’ın “kefenimin içine kın korkulardan arınarak Cumhuriyete Atatürk resmi koyun” dediği vasiyeti. yeniden sahip çıktığı 29 Ekim 2012 tariSevgi Erenerol’un içinde Atatürk resmi hinin bir milat olduğunu belirtiyor.


Aydınlık KİTAP

5

Bir kedinin dostluğuyla kazanılan yaşam BURCU ÖZÜPEK burcu_ozupek@hotmail.com

James Bowen

Aramızda kaç kişi günlük koşuşturma içinde, bizim dışımızdaki canlılarla bir dünyayı paylaştığımızın farkında? Üstelik onların bize gereksinmesi kadar bizim de onlara gereksinmemiz olduğunun ne kadar insan farkında? James Bowen de değildi. Gözü uyuşturucudan başka bir şey görmüyordu ki! Ta ki Bob karşısına çıkıncaya kadar. İşte kitabımız bu can dostlarımızdan biri olan Bob ile ilgili. Yabancı Yayınevi’nden çıkan kitap James Bowen, tarafından kaleme alınmış. Kitabın en önemli özelliği kitapta anlatılan her şeyin birebir yaşanmış olması. Kitap James Bowen’ın kedisi Bob’u bulmasıyla başlıyor. Sokak şarkıcılığı yapan Bowen, bir gün eve geldiğinde kapısının önünde Bob ile karşılaşır. Yaşadığı eve yeni taşınan ve uyuşturucu bağımlılığından kurtul- yaşayan bir insan değildir, kedi de olsa bir maya çalışan Bowen bakamayacağı düşün- başka canlının sorumluluğunu üstüne almıştır. Düzenli bir işe başlacesiyle Bob’u evine almak maya karar vererek hayatında istemez. Ancak geçen günikinci büyük değişikliği yapan ler içerisinde kedinin kararlı Bowen ve Bob’u bu yeni sütavrı karşısında Bowen “yereçte de sevenleri ve sevmenilgiyi” kabul edip Bob’u yenleri peşlerini bırakmazlar. evine almaya razı olur. James Bowen’ın FaceboKıt kanaat geçinen Book ve Twitter üstünden çok wen için bu yeni durum hem sayıda takipçisi var. Birçok fomaddi, hem de manevi açıtoğrafa ve videoya bu yolla dan hazır olmadığı bir duulaşmanız mümkün. Üstelik rumdur. Ayrıca Bob’u bulBob’u Youtube da ünlü yaduğunda kedinin sağlığı da parak onların hayatlarını depek içaçıcı durumda değildir. ğiştiren ve bu kitabın yazılBowen Bob’u en kısa ve en Kedisi Bob ak Sok masına vesile olan ünlü “çak ucuz yollarda tedavi ettirmeJames Bowen videosunu” da mutlaka iznin yollarını arar. Tedavi süresi Yabanc Yay nevi lemelisiniz. lu boyunca beraber yaşamaya Çev: I l Karahano s. Bir kedinin bu kadar 224 , lu başlamış bulunan ikili farkınZaimo akıllı olup olamayacağı koda olmadan bir daha ayrılanusunda kuşkuları olanlara rahatlıkla samayacakları bir yaşama uzanmaktadır. Öyle bir yaşam ki, Bowen sokak şarkıcılığı vunabilirim ki o sıradan bir kedi değil. yaparken Bob onun gösterisini tamamla- Çünkü hiçbir kedi sıradan değildir. Her şeymaktadır. Bir insanla bir kedi, hayatlarını ida- den önce çişi geldiğinde tuvalet kullanma me ettirebilmek için giriştikleri mücadele- alışkanlığına sahip olan bir canlıya kimse sıde birçok zorluğun da üstesinden gelmek du- radan diyemez. Sokakta tanıştıkları insanların örüp rumundadır. Biricik dostu Bob’u gördüğü anda onun getirdikleri ya da hediye ettikleri giysiler ile özel bir kedi olduğunu düşünmeye başlayan şıklaşan sokak modasının mankeni haline geBowen sokaklardaki insanların ona göster- len Bob bu aralar beyaz perdeye de adım atdiği büyük ilgiyle birçok giderlerini karşıla- mayı bekliyor. Çok satanlar listesinde olan kitapla birlikte ikiliyi konu alacak film hakmaya başlamıştır zaten. Ancak bu durum herkes tarafından iyi larının Hollywood’a satıldığı biliniyor. “Sokak Kedisi Bob”u çok satanların ilk karşılanmaz ve sokak şarkıcılığı işi biter. İkisırasına yerleştiren özelliklerin başında okuli bu kez daha “ciddi” bir iş olan dergi satıma kolaylığı ve akıcı anlatımı geliyor. Üstecılığına başlar. Bowen’ın bu kararı almasında lik bir de mükemmel bir dostluk hikayesi var. Bob’un rolü büyüktür. Çünkü artık o yalnız


6

Aydınlık KİTAP

1 MART 2013 CUMA

Osman Şahin’i okumak:

Gerçekliğin büyük şiiri Dilindeki tazelik, sözcüklerindeki ça r m ve yaln zca Osman ahin’e ait olan o güzel söylem, san yorum benden ba ka airler için de iire bir ça r d r LEYLA AH N Osman Şahin Türk öykü, roman, sinema dünyasında önemli bir imza olduğu kadar benim bireysel tarihim için de önemli bir yazardır. Lise yıllarımdan bu yana kendisini izlemekteyim bir okur olarak ve bir şair olarak yaratıcı sürecime katkısı olduğunu söyleyebilirim. Rüştü Onur için hazırladığım kitaptan ötürü bir haftadır Kaynak Yayınları’ndayım. Kaynak Yayınları’nın yayın yönetmeni Sadık Usta ve çalışma arkadaşlarıyla yoğun bir çaba içindeyiz. Sadık Usta’nın masasında, M.Şehmus Güzel’in, Osman Şahin kitabı duruyordu: “Öykücülüğümüzün Toros Zirvesi Osman Şahin”. Kitabı önce bir karıştırdım hemen herkesin yaptığı gibi. Sadık Usta ya da bir başka dikkatli okur, kırmızı kalemle kitabın ön sayfalardan bazı yerlerini çizmişti, beğendim defterime not ettim. Ayrıca Osman Şahin’in babaannesi Hatice Kadın’ın ağıtından bir dize çekip aldım: “Üç yastığı yamamışım kanınan .”

ZAMAN Z NDAN Ç NDE Bu dize çok güçlü bir şiiri söylediği gibi önemli bir şairin güçlü bir şiirine götürdü beni. Aklımda kaldığıyla yazıyorum: Zaman zaman içinde Zaman zindan içinde Biz mahpusta gürül gürül yatardık Yılan çıyan içinde Getirdiler ite kaka bir yiğit Baş açık ayak çıplak Ak bir mintan içinde. Bu dizelerde Enver Gökçe bir ak mintanla yiğidin işkenceden geldiğini sezdiriyor bize. Bir yazısından ötürü on sekiz ay hapisliği var Osman Şahin’in. Dışarıda olduğu kadar içerde olan adaletsizliği de iyi bilir. Kaldı ki Güneydoğu üzerine oradaki aşiret çatışmaları, kan davaları üzerine yazmış biri olarak ve içerde işlerin nasıl olduğunu bilendir. Bazı insanlar için dışarıda ya da içerde, onları bekleyen bir şey vardır hep. “Atmosfer oluşturmaya” yeniden dönecek olursak, bütün sanatlar için önemlidir bu. Şiirde ise bütün malzeme sözcükler olduğu için ve bu malzemenin tasarruflu kullanılması gerektiği için çok daha önemlidir. Hatice Kadın’ın nasıl güçlü ve saklı bir ozan olduğunu düşünebiliyorum: Üç yastığı yamamışım kanınan!

Osman Şahin

Bu kadar değil yalnızca, Osman Şahin’in dilindeki tazelik, sözcüklerindeki çağrışım ve yalnızca Osman Şahin’e ait olan o güzel söylem, sanıyorum benden başka şairler için de şiire bir çağrıdır: Karadeniz dağları diktirler… Bu dağlar acele yaratılmışlar gibi, çoğu yerde sırtlarının ormanıyla, çalısıyla, toprağıyla denizde biter, denizde son bulurlar… Sırtları kar yüklü Kaçkarlar’dan çıkan soğuk, acımasız, gür suları denize doğru hızlı hızlı akarlar… Dağların, dikliklerin, suların, ormanın, binbir türlü yeşil bitkinin fışkırırcasına bittiği, büyümek için coştuğu bu toprakların bitiminde Karadeniz daha bir aceleci, daha bir azgın ve tezdir… Yaz kış kabarır; dalgalar halinde sahilleri yeşilliği döver… Bu iki çılgın doğanın, deniz ile dağların arasında şöyle rahatça oturup uzanacak bir tek düzlük bulamazsın. Yoktur… Deniz ile karanın birleştiği sahil düzlüğünü de Devlet Karayolları kapmıştır… Burada, doğanın bütün gerçekliğiyle ve yazarın kendine has güzel söylemiyle şiire yakın duran yerler var elbette ve metnin akışı içinde yazar konuyu toplumsal düzleme doğal bir akış içinde getirebiliyor. Deniz ile karanın birleştiği sahil düzÖykücülü ümüzün Toros lüğünü de Devlet KaraZirvesi Osman ahin yolları kapmıştır… derM. ehmus Güzel ken. Kaynak Yay nlar , 208 s.

AMANLAR VE YÖRÜKLER Kitapta “Eserlerinden Yansıyan Yaşamöyküsü” adlı bölümde yazarın dağlarla olan ilişkisine geniş yer verilmiştir ve elbette bu dağlar Toros Dağları’dır daha çok: Başları dumanlı yüksek yerler, ulu ağaçlar, yeryüzünü gökyüzüne bağlayan, yaklaştıran verimliliğin diğer adıydı. Yağan yağmurlar alnına ilk alan, temiz, saf yerlerdi oralar. O denli ki, yurt yerinde unutulan beyaz ipekten bir mendili, bir yıl sonra tertemiz bulabilirdiniz. Güçlü ağaçlar kökleriyle toprağı özümserken, yeşil gür yapraklarıyla da gökyüzünün sonsuz gücünü yudumlar, solurlardı. Yörük gözünde öteden beri saygı duyulan yerlerdi oralar. Oralara özlem du-

yarlardı hep. Bu özlemleri, korunma içgüdüleri kadar, biraz da Orta Asya şamanlığından kalma tanrısal sezgilerinin getirdiği bir inançtı. El değmemiş saf gökyüzüne ne denli yakın olurlarsa, gökyüzü de kendisine yakın olana en iyi yaşamı, en iyi ölümü bağışlayıp sunacaktı çünkü. Cümle bitkilerin, hayvanların, bol sulu göllerin, nehirlerin, toprağın, ağacın büyülü yaşantısıyla beraber olacaklardı, gökyüzüne de yakın olacaklardı öldüklerinde. Temiz göklerin altındaki ağaçlar, insanı kendine çeken doruklar birer açık hava tapınağı gibiydi bu yüzden. Osman Şahin hem Türk edebiyatında hem dünya edebiyatı içinde öneme sahip bir yazar. Bir yazarı bir yazarla kıyaslamak doğru bir şey değildir. Her yazar biricik ve yalnızca kendine ait olan bir dünyanın olanaklarını sunar bize. Ancak önemli başarı karşısında, böylesi bir durum yaşanabilinir. Sadık Usta’ya, Kaynak Yayınları’nda Osman Şahin’in Anadolu’nun Cengiz Aymathov’u olduğunu söylemiştim. Cengiz Aymathov Rus dilinde, Kazak dilinde olduğu kadar bütün bir dünya edebiyatı için önemli bir yazardır. Kitaplarını ilk okuduğumda elbette Sovyet edebiyatının yazarıydı ve benim de

yazarlarımdandı. Osman Şahin’in “Kırmızı Yel” ile başlayan yazarlık serüveni “Acenta Mirza”, “Ağız İçinde Dil Gibi”, “Selam Ateşleri”, “Başaklar Gece Doğar”, “Ölüm Oyunları” ve daha pek çok kitapla Türk öykü ve romanını taçlandırmıştır. Yazarın öyküleri “Ay Bazen Mavidir” adıyla iki cilt olarak yayınlanmıştır ki gerçek bir öykü şölenidir. Osman Şahin’in öykülerine yakışır bir kompozisyon taşıyor. İlk kitabı “Kırmızı Yel” ile TRT Büyük Ödülü’ne değer görülen yazar Faik Hikâye Armağanı, Yunus Nadi Öykü Ödülü, Mersin Kenti Edebiyat Ödülü başta olmak üzere pek çok ödüle değer görülmüştür. Yirmi üç öyküsü filme alınan Şahin otuzbeşten fazla ödül kazandırdı Türk Sineması’na. Şahin’in öykülerinden yapılan sinema bütünüyle kendine özgü bir dünyadır. M.Şehmus Güzel iyi bir çalışma ortaya çıkarmış; kendi adıma ben çok yararlandım bu kitaptan. Osman Şahin’le ilgili bazı ayrıntıları bu kitapta fark ettim örneğin. Kitap dört bölüm olarak düzenlenmiş ve her bölüm savrulmadan kendi bütünlüğü içinde yazara ait öne alınması gereken şeyleri işaretliyor. Bu arada M. Şehmus Güzel’in dilindeki akıcılık, anlaşılırlık ve güzelliği söylemesem olmaz! Kendisinden okuduğum başka kitaplar da var; dilinin güzelliğini o okumalarda da fark etmiştim.


Aydınlık KİTAP

7

Bir psikopata ‘seni seviyorum’ demek nuyorlar. Bu kadar yakın, yine de bu kadar uzak.” Eğer dünyaca ünlü psikopatları me“Reddedilmeye hareket çekersen, rak ediyor hem de kendi içinizdeki psi- reddedilme de sana hareket çeker.” kopat hakkında bilgi edinmek istiyorsaGERİYE KALAN: Psikoloji bilimine nız “Olağan Psikopatlar” doğru adres. ilgili olan olmayan herkesin dikkatini çeNe? İçinizde bir psikopat olmadığınızı mı kecek bir kitap. Çekmeli de. Çünkü aynı söylediniz? Siz öyle sanın! Hepimiz psi- sokağı, aynı apartmanı paylaştığımız inkopatız! Nasıl mı? Kitabın arkasındaki ta- sanlardan tutun da, ülkeyi yönetsin diye nıtım ifadesine bakınız: “Psikopat. Bu ke- oy verdiğimiz tiplere varıncaya kadar; limeyi duyar duymaz katiller, sapıklar, in- içinde yaşadığımız dünyayı barışçıl ya da tihar bombacıları üşüşüyor zihnimize. savaşçıl kılacak insanları tanımak, bilmek Ama filmlerdeki emsallerinin aksine için okunmalı. her psikopat şiddet yanlısı veya suça Psikopatların ortak özelliklerini sımeyilli değil. Yeni araştırmalar her on ralıyor kitap. Korkusuzluk, acımasızlık, Ceo’dan birinin psikopat olduğunu söy- odaklanmışlık, soğuk kalplilik vs. gibi. lüyor. “Bilmem mi?” diyorsanız, ekleyin, Gelmiş geçmiş bilinen en ünlü canileravukatlar, cerrahlar, gazeteciler…” den, iş dünyasında acımasızlığı ve korKISA BİLGİ: Yazar önsözüne, “Bekusuzluğu ile devleşmiş nim babam bir psiisimlere varana kadar pek kopattı,” diyerek çok ismi, bilimsel araştırbaşlıyor. Uçuk-kaçık malara dayanarak incelibir babanın evladıyyor. Savaş meydanlarında sanız, doğrudan içimilyonları ölüme sürüklenizden şu geçiyor: yen liderlerden, ameliyat“N’olmuş? Benimki hanede kılı kıpırdamadan de psikopattır!” Sikesip biçen çok başarılı zin aklınızdan geçen cerrahlara varana kadar yanıtı duymuşçasına hepsinin içinde bir psikoikinci cümleyi yapışpat “vardır” diyor. Psitırıyor: “Benimki kimkopatların bilgeliğinden, seyi öldürmedi.” Sandeliliğin ermişliğine uzaki benimkinin temize nan ürkünç çizgi. havale ettikleri dizi Okudukça anlıyorsudizi. “Benimki de kimnuz ki, insanı ya da diğer seyi öldürmedi elbetcanlıları önemseme düOla an Psikopatlar te,” diye yanıtlıyorsuzeyine bağlı olarak psiKevin Dutton nuz. Ve işte tam bu kopatiniz yüksek ya da vi ne Yay go min Do noktadan itibaren, birdeğil. Psikopat birine Çev: Cem Duran, 280 s. birini takip eden her “Seni seviyorum” decümleyi, kitaba bir pipet menin, “Kahveme biraz daha şeker istisallamış gibi, doymak bilmez bir iştahla yorum,” demekle aynı olduğunu görübeyninize çekmeye başlıyorsunuz. yorsunuz. Duygu ne kadar düşükse, psiALTINI ÇİZDİKLERİM: “Yapılan kopati o kadar yüksek. Psikopatlık doğuştan mı geliyor yokaraştırmalara göre, psikopatik seri kasa çevresel girdiler mi etkili? Yirmi kişiyi tillerin ortak özellikleri olan kendine aşısebepsiz yere öldürmüş bir seri katilin berı değer biçme, ikna kabiliyeti, yüzeysel yin aktiviteleri ile normal bir insanın becazibe, acımasızlık, pişmanlık duymama yin aktiviteleri arasında ölçülebilir bir fark ve insanları kullanma becerisi, aynı zamanda siyasetçiler ve dünya liderlerinin var mıdır? Psikopati bulgusu olan bireyleri topluma yararlı alanlara yönlende sahip olduğu özellikler.” “Son model, motoru güçlü bir spor dirmek mümkün mü? Onlar hangi alanaraba için kendi başına iyidir veya kötü- larda başarılı olurlar? Psikopatlığın ardür diyemeyiz. Bu, direksiyonda oturan tıları nelerdir? Ve o artılar ele alındığında, yaşam koçlarından “Beni psikopat kişiye bağlı.” “Aklın ve deliliğin nöral gün değişim yap!” ricasında bulunur muyuz, gibi yüzçizgisinde psikopatlar ve anti psikopat- lerce soru ve o soruların sarih yanıtları lar birbirlerine parmak uçları ile doku- “Olağan Psikopatlar”da. EM NE SÜPÇ N


8

Aydınlık KİTAP

1 MART 2013 CUMA

ARAKABLO

Nâzım üzerindeki yasak “Türk” sözüyle sürüyor hâlâ “Ah, bir kere, bir saniye olsun, memleketimi bir sosyalist airin sevdi i gibi sevmesini, bir sosyalist airdeki Türklük uuru gibi bir uura sahip olmas n ö renebilseydiler.” realizmin ilk habercisidir.” (s. 313) “Yapılacak iş her şeye rağmen Türk halkına layık eserler vermektir.” (s. 317) “Göreyim seni Raşit [Orhan Kemal], Türk halkının, güzel Türk yurdunun ve güzel dünyanın ve iyi insanların yüzlerini kara çıkarma.” (s. 324) “... ilerici Türk edebiyatı, hem bir tribün ve hem de bir okuldur. Türk toplumundaki ilerici güçlere, doğru dünya görüşünü benimsemelerinde yardımcı olmakta ve demokratik fikirleri geniş kitlelere taşımaktadır.” (s. 273) “Türk edebiyatında iki karşıt akım arasındaki mücadele, sosyalist realizm sorununa ilişkin olarak daha da sert bir şekilde ortaya çıkmaktadır ... iki akım arasındaki mücadeleyi edebiyatta halktan yana olan, hümanizm, ilericilikten yana, emperyalizme karşı, yani barıştan yana olan yazarlar kazanacaklardır. Hatta bunu Türk edebiyatını yakından tanıyan yabancılar bile ileri sürmekteler...” (s. 273)

SEYY T NEZ R seyyitnezir@yahoo.com En muhalif gazete o gün handiyse asıl mesajı saklayarak fetvabaşısının ağzından iktidar partisinin propagandasını yürüten şu manşeti attı: “Ya tarih yazacağız ya da bu sayfayı kapatacağız.” Peki neydi yazılı ve görsel basında iki gündür ortalığı zangır zangır titretse de bu ter ter tepinen yalandan çığlığın altında kalan mesaj? Bu tek bir çırılçıplak cümleydi: “Biz her türlü milliyetçiliği ayaklarının altına almış bir iktidarız.”

MEB’DEK NFAZ MANGASI Bu sırada, Millî Eğitim Bakanlığı personeli, 60 yıl önce yaşamının tehdit edilmesi üzerine ülkesinden kaçmak zorunda kalınca vatan haini damgası yiyen şairin her satırının elden geçirilerek kazara ders kitaplarına girecek olursa okullarda halk çocukları ayaklanması başlatabilecek olan o en eski sözcüğü sansürlemek üzere işbaşındaydı. Bize gelen 30 klasörlük kriptonun en iri puntolarla vurgulanan spotlarından seçtiğimiz belli başlı cümlelerse şunlardı: “Bu kitabın yazarı; yüreğini, kafasını, kalemini boydan boya ömrünü halkına vermiş olmakla övünen sıradan bir Türk şairidir.” (s. 38) “Fakat sosyalist şair olmak, yani memleketini ve halkını en çok seven, memleketinin ve halkının en mamur olmasını isteyen şair olmak neden kusur olsun ve neden dolayı Türklük şuuruyla uygun düşmezmiş. Ah, bir kere, bir saniye olsun, memleketimi bir sosyalist şairin sevdiği gibi sevmesini, bir sosyalist şairdeki Türklük şuuru gibi bir şuura sahip olmasını öğrenebilseydiler.” (s. 39) “Sen de Türk okuyucusuna ve yarın dünya okuyucularına, Türk insanının ruhunu anlatırken böyle hareket ettiğinden dolayı yüzün kızarmayacak, bilakis doğruyu yazdığın için iftihar edeceksin.” (s. 64) “... bunlar Türk köylüsünün ve işçisinin de gayet rahat, yadırgamadan ve Türkçe olmadıklarını bile düşünmeden anlayıp kullandıkları kelimelerdir.” (s. 97)

TÜRK D L VE SANATI “Dünyanın en iyi insanlarından olan Türk halkının ve en güzel dillerinden belki de en başta gelenlerinden olan Türk dilinin yabancı diyarlarda tanın-

TAR H, M RAS VE EVRENSELL K

Jak İhmalyan masına vesile olabilmek, ömrünün en büyük sevinci ve şerefi olur. “Bir köylü, toprağını ve öküzünü, bir marangoz tahtasını ve rendesini nasıl severse, ben de Türk dilini öyle seviyorum.” (s. 98) “İşte böyle Kemalciğim. Çalışmak, Türk halkı, sevgili memleket ve bütün namuslu insanlar için onlara layık, büyük, namuslu eserler vermek lazım.” (s. 101) “Romancılar, hikâyeciler, ressamlar çıkacak bu mapusaneden. Göreceksiniz. Türk kültürüne büyük hizmetlerde bulunacaklar...” (s. 270) “Çağdaş Türk şiiri, öteki Doğu ülkeleri şiirinden çok daha üstün ... Bugünkü Türk edebiyatı gerçekten de bilhassa şiir sahasında zengindir.” (s. 271)

YABANCI MI B L YOR YERL M “Türk şiirine Avrupalı insanı ilk getiren odur, insanı veren en uygun şekillerin Türk şiirine girmesi onunla başlar ... Tevfik Fikret, Türk edebiyatının ondokuzun sonu yirminci yüzyılın başındaki en büyük dağıdır.” (s. 285) “Büyük bir Türk şairi, Türk şiirine o devir için yeni bir şiir dili ve anlayışı getiren Yahya Kemal ... bu hizmet büyüktür, ben şahsen ve benden sonrakiler bundan bol bol faydalandık.” (s. 289) “Sabahattin Ali, Türk folklorunu, halk edebiyatını çok iyi bilirdi ... Türk edebiyatında ilk olarak halkı onun alelade bir seyircisi gibi değil, ona bağlı bir muharrir sıfatıyle anlatmıştır ... Bana öyle geliyor ki, Türk hikâyesinde Sabahattin Ali, sosyalist

“Sana bir şeyi, yine pek beylik bir hakikati bir kere daha tekrar edeceğim, hiç olmazsa Abdülhamit devrinden itibaren Türk-Osmanlı tarihini, sosyal inkişaf yolunu iyice anlamadan bugünü ve hatta yarınımızı anlamak kabil değil.” (s. 144) “Ben kendimi sadece Türk kültürünün mirasçılarından biri olarak değil, ama tüm insanlık kültürünün mirasçılarından biri olarak görüyorum.” (s. 201) “... ulusumuzun geçmişindeki tüm en iyi şeylerin mirasçıları olmak gerekir.” (s. 203) “Fransız empresyonist ressamları, bir Türk şairinin Türk minyatürcülerine renkler dünyası üstüne verdiği ve Fransızca’ya çevrilen manzum öğütlerinden bir hayli faydalanmışlardır.” (s. 205) “... biz Türk şairlerinin yirmi sene evvel yaptığımız, müsbet, menfi neticesini alıp ilerlediğimiz davalar orda henüz işlemiyor ... Muhteva bakımından ise, ne yalan söyleyeyim, yeni denilen Fransız şiirinden, bizim Türk şiiri bugün de, bundan yirmi sene önce de ileriydi.” (s. 60) “Biz Türkler resmimizle, edebiyatımızla bugün bence dünyada ileri saflarda yer tutuyoruz.” (s. 332) (Nâzım Hikmet’e ait cümleler, Aziz Çalışlar’ın hazırladığı kitaptan [NÂZIM HİKMET, Sanat ve Edebiyat Üstüne, Bilim ve Sanat Y., Ocak 1987] alındı / SN)


BABİL BALIĞI

Aydınlık KİTAP

1 MART 2013 CUMA

9

Eve dönüş bette henüz tercüme edilmeyen daha pek çok romanı, öykü toplaması, kurgu dışı kitapları haricinde yazarın pek çok senaryo ve “Edebiyatın güzel yanlarından biri budur. tiyatro oyunu da bulunmaktadır. “Eve DöKeşfedersiniz ki özlemleriniz evrensel özlem- nüş” öyküsü, daha önce Bradbury’nin öykü lerdir, yalnız ve tek başına değilsinizdir. Ait- toplamalarında yer almıştır fakat başlı basinizdir.” – F. Scott Fitzgerald şına bir kitap olarak ilk kez Dave McKean’in illüstrasyonlarıyla, grafik roman tarzında 2012 yılında kaybettiğimiz, fantezi, bi- 2006 yılında basılmıştır. İthaki Yayınlalim kurgu ve korku türlerinin önde gelen rı’nın tercümesiyle (tercümesi oldukça zor isimlerinden Ray Bradbury’nin olan bir metnin altından kalk20 yaşındayken kaleme mayı başardığı için Elif Eraldığı, ilk olarak ise 1946 savcı’ya, ayrıca grafik uyguyılında yayınlanan “Eve lamalara tercüme metinleri Dönüş” adında bir öyküorijinalinden farksız ve eksü vardır. Yayınlanma öysiksiz şekilde uygulamayı baküsü ilginçtir. Dönemin şarabilen Şükrü Karakoç’a tifantezi, bilim kurgu ve tiz çalışmaları için teşekkorku türlerinde öncü derkürler) raflardaki yerini alıgisi Weird Tales tarafından yor. “Eve Dönüş”, özetle, bir reddedilen öykü, MadeCadılar Bayramı arifesinde, moiselle dergisinde, o döeve dönüş partisiyle bir aranem henüz genç bir yarya gelen geniş bir hortlak aidımcı editör olan Truman lesinin, onlara hiç benzeCapote tarafından keşfemeyen, canlı çocuğunun dilir. Evet, daha sonra, özelöyküsünü konu ediniyor. , Eve Dönü likle “Tiffany’de Kahvaltı” Elbette korku öğeleriyle Ray Bradbury – ve “Soğukkanlılıkla” gibi bezeli bu öyküyü, olduğu Dave McKean, thaki Yay nlar , kült kitaplarıyla tanıyacağışey gibi ele alarak keyfine Çev: Elif Ersavc , 56 s. mız Truman Capote söz varmak da mümkün ankonusu. Öykü, yayınlandığı cak metaforlarını da deşmesi bir o kadar tarihten sonra çeşitli versiyonları ve türev- eğlenceli. Bu bakımdan çoğunlukla ve haleriyle bir yelpaze gibi açılmıştır. Barındır- tayla ele alındığı gibi, sadece çocuk edebidığı korku temaları ön panelde belirgin şe- yatı kapsamında değerlendirilemeyecek kilde yer bulduğundan olsa gerek, çağımızda bir öykü olduğunu belirtmekte fayda var. bazı ülkelerde kutlanan, artık pagan ve Hı- Dave McKean’in illüstrasyonlarında da ristiyan kökenlerinden bir hayli uzakta, özellikle gözlenebilen ve inanılmaz şekilde daha seküler bir durumda bulunan Cadılar altını çizdiği bu yarı-yabani formun, estetik Bayramının klasiklerinden sayılmaktadır. ve şiirle dans eden yaban bir döküm olduğunu söylemek mümkün. Öykünün belirgin METAFORLAR ARASINDA katmanında, geniş bir aile içinde kendini Ray Bradbury’nin en çok bilinen eser- farklı, yabancı ve uzak hisseden bir çocuğun leri arasında, özellikle, kitapların yakıldığı varlığı ilk göze çarpan şeylerden biri. Bu nebir geleceği konu alan distopya klasiği denledir ki Bradbury’nin öyküsünün yarı “Fahrenheit 451” (“Fahrenheit 451” ve otobiyografik doneler içerdiği yönündeki “Yakma Zevki” inceleme yazıları için bkz. varsayımlar azımsanmayacak kadar ço16 Mart 2012 tarihli yazı), “Mars Yıllıkla- ğunlukta. Yazarın çocukluğunu, geniş bir aile rı” ve “Resimli Adam” bulunur. En çok bi- içinde, sorunsuz ama yabancılaşma duygulinen kitaplarının İthaki Yayınları tarafın- larıyla geçirdiğini göz önüne alınınca, -en dan dilimize kazandırıldığını hatırlatalım. El- azından- ilk katman için bu varsayımın geM. SAL H KURT mustafa.salih.kurt@gmail.com

Ray Bradbury

çerliliği, doğrulama aşamasında olsa da ilk gençlik yılları için genel geçer bir ruh halini kapsaması, bir bakıma bunu, otobiyografik bir önerme olmaktan çok kurgunun yarattığı bir zorunluluk durumuna taşıyor. Kurguda kullanılan diğer öğelerin ise bunun aksine daha evrensel metaforları içerdiğini söylemek mümkün. Özellikle “bir başkasının zihnine girmek” gibi daha açık metaforlarda özne-söylem, empati ve kaçış aşamalarında “yaratıcılık” faktörünün, bir yazarın kurgusunda gezindiğini gözlemlemek oldukça kolay.

ÖYKÜYE YEN FORM KAZANDIRMAK Öyküden ve yazarından bu kadar bahsetmişken, çizimleriyle öykünün atmosferi kadar planını da yeni bir formla buluşturan sanatçıdan bahsetmemek olmaz. 1963 doğumlu Dave McKean, çizgi-romanlar ve kitaplar için yaptığı kapak çalışmalarıyla ve çizgi-roman çalışmalarıyla ülkemizde de oldukça tanınan görsel bir sanatçıdır. Sanat anlayışı, müzikle de iç içe (aynı zamanda başarılı bir jazz piyanistidir), sinemaya da sıçrayan (bkz. MirrorMask), entelektüel anlamda da doygun bir anlayışta seyreder. Kendine has yarattığı çoklu-platform taşıyan belirleyici tarzının yanında, benzeri pek çok modern sanatçının aksine (özellikle bkz. Bill Sienkiewicz ve çalışmaları), bilinirlik açısından yeraltında kalmamış, ismini ve sanatını kalabalıklara taşımayı başarmıştır. Şüphesiz bu yüzeye çıkışta, birlikte çalıştığı yazarların büyük katkısı vardır. Özellikle Neil Gaiman ile birlikte imza attıkları çalışmalar (gerek çizgi roman, gerek Gaiman’ın kitaplarının grafik versiyonları, gerek sinema) bu çıkışın temel taşlarından biridir. Kariyeri boyunca Gaiman dışında,

Grant Morrison gibi çizgi roman türünün saygın yazarlarıyla da çalışmasının dışında, aralarında Dream Theater, Alice Cooper, Tori Amos, Testament ve daha pek çoklarının bulunduğu müzik grubu ve müzisyenin albüm kapaklarının tasarımlarında bulunmuştur. Grafik roman çalışmaları arasında özellikle, sanatçıyı ve yaratım sürecini işlediği “Cages” (1990-1996) çarpıcıdır. Evrimsel biyolog Richard Dawkins’in “Gerçeğin Büyüsü” (Kuzey Yayınları, 2012) kitabına kattığı illüstrasyonlar da oldukça ilgi çekicidir. Sonuç olarak ise “Eve Dönüş” ile gerçekleşen McKean ve Bradbury’nin bu karşılaşmasından büyülü bir bütünlük açığa çıktığını, hatta McKean’in “yaratıcılık” ve “yaratım” üzerine imgelerini saçtığı daha erken dönem çalışmalarına benzer, kendi “yaratım”ına yönelik bir eve dönüşü, bir Bradbury öyküsüyle sağladığını söyleyebiliriz. Bu çalışma, mevzubahis türlerle ilgili okur için sadece iyi bir kitap değil aynı zamanda değerli bir koleksiyon parçası olacaktır. Haftaya görüşmek dileğiyle… Dave McKean


10

1 MART 2013 CUMA

Aydınlık KİTAP

İstanbul, gri kuşların şehri! Kentlere ruhunu veren kimi yap lar, bulvarlar, mekânlar vard r. Bunlar n temeli, çimentodan ibaret de ildir. Nesillerin süregelen duygular üzerine yükselir bu in alar. Tarihi yar mada silüeti, Haydarpa a Gar , Emek Sinemas , nci Pastanesi ve niceleri DA HAN DÖNMEZ daghan_donmez@mynet.com Bu şehri Stanbûl ki bî-misl ü bahâdır Bir sengine yekpare Acem mülkü fedadır. -NedimRilke, “Malte Laurids Brigge’nin Notları” na “Demek buraya yaşanacak yer diye geliyorlar; burası ölünecek yer desem daha doğru.” diyerek giriş yapar. Bu cümleyi okurken İstanbul’u düşünüyorum. Malum, İstanbul’da yaşayanlar sızlanmalarıyla maruftur. Zor bir şehirdir İstanbul. Kaldırımdan yürüyenlerin değil, yoldan yürüyenlerin şehridir. “Yaşanacak yer değil”; serzenişinin altında yatan da budur. Gelin görün ki, İstanbul’a bir kez bulaşan; ölmeden de vazgeçemez bu kentten. Mavi sularından, eski yapılarından, düzensizliğinden, küfründen, keşmekeşinden, ışıklı hayatından…Ve pazar sabahlarından… Pazar naşıyor. Beyaz bir kösabahlarının kendine pük çıkıyor kıç kıshas sesleri olur. Pormından... Babamın, selen tabakların tiz ben küçükken; “bagürültüleri, çay kaşılıklar çamaşır yıkığının cam bardakta çıyor” diye kandırdığı, kardığı müzik, uzak mavi-beyaz bir köezan sesleri, belki pük… İstanbul’da inkomşunun silkelediği sanın, her şeye inaörtünün rüzgarla dalnacağı geliyor. Progalanışı, televizyonun ust “Çiçek Açmış kısık ve tedirgin tonlaGenç Kızların Gölrı… Sesler, alabildiğine gesinde” kitabında: st Do stanbul Kadim bir dinginliğin içerisinde “…aldatılan bir Ahmet Faik Özbilge E-Yay nlar , 230 s. belirginleşir, büyür. Kenkoca, her tarafta aldimce pazar sesleri dedatılan kocalar, harim bu melodilere. Uykumun arası- fif bir kadın, hafif kadınlar, bir snop, na sızan, ruhumu huzurla dolduran snoplar görür” diye yazar. İstanbul’da sesler… Hiçbir kentin pazar sabahı, insan, her şeyi her yerde görebiliyor. bu denli mahmur olmaz. Diğer günİşte böylesine, her şeyi görmek lerden farksızdır; başka coğrafyalarda için bakan bir gözün, bir rehberin pazarları… Diğer günler gibi, kı- elinden çıkıyor; “İstanbul Kadim mıltısız, sakin. Yalnız İstanbul’da Dost” kitabı… Kitabın yazarı Ahmet benzersiz! Faik Özbilge, 1965 yılında İstanBunları düşünürken, Kadıköy’den bul’da doğuyor. 1987 yılında, Franbindiğim vapur Beşiktaş sahiline ya- sızca ve İngilizce rehberlik yapmaya

başlıyor. 90’ların sonunda “BlokArt” isimli yeraltı dergisinde editör ve yazarlık yapıyor; çeşitli dergilerde gezi yazıları yayımlıyor. “Fener Balat Ayvansaray” ve “İstanbul’dan Kapadokya’ya” adlı çalışmalarından sonra E-Yayınları’ndan çıkan üçüncü kitabı “İstanbul Kadim Dost”. Özbilge’nin metni okurla samimi bir ilişki kuruyor, hem gündelik hayata dair izlekler bulabiliyor; hem de kentin tarihi dekorunu hissedebiliyorsunuz: “Ayasofya’yı hemen hemen herkes bilir. Ama, Cankurtaran’daki Küçük Ayasofya’yı çoğumuz duymamışızdır bile. Şimdi cami olan Küçük Ayasofya, VI. yüzyıldan kalma, kubbesi Ayasofya’ nınkinin minyatürü olan, eski bir Bizans Kilisesi. Sultanahmet Camii’nin arkasında Arata Bazaar adında mini bir Kapalıçarşı var. Buradan aşağı doğru yürürseniz, yaklaşık beş dakikada Küçük Ayaasofya’ya varmak mümkün. Siz yine de, çarşının içinden geçip git-

Özbilge’nin metni okurla samimi bir ili ki kuruyor, hem gündelik hayata dair izlekler bulabiliyor; hem de kentin tarihi dekorunu hissedebiliyorsunuz

mek yerine, yanındaki Arnavutkaldırımlı yoldan, Çatladıkapı yönünden ilerleyin. Böylece, kendinizi önce Bizans ve Roma sütunlu bahçede, sonrasında da Mozaik Müzesi’nin girişinde buluverirsiniz.” Nasıl ki, giydiğimiz giysilere, yaşadığımız evlere, çağrıştırdığı anılardan dolayı manalar yükleriz; şehirlerin de tarihlerini bilmek, onları değerli kılar; gri kaldırımlar yığını olmaktan çıkarır. Kentlere ruhunu veren kimi yapılar, bulvarlar, mekanlar vardır. Bunların temeli, çimentodan ibaret değildir. Nesillerin süregelen duyguları üzerine yükselir bu inşalar. Tarihi yarımada silüeti, Haydarpaşa Garı, Emek Sineması, İnci Pastanesi ve niceleri… Bu sıraladıklarımızın hepsi, birer duyguyu karşılar. Hem de estetik yoksunu kötü mühendislere değil; Nedim’in dediği gibi, Acem mülküne dahi feda edilemeyecek duyguları! Çünkü kitap, karanlığa gönderilmiş mektuptur!


Aydınlık KİTAP

1 MART 2013 CUMA

11

Yapabileceğimiz en iyi şey!... Biliminsanlar ate h rs zlar d r. Kendilerini fonlayanlara satt klar emekzamanlar n egemenlerden çalarak hakikate harcarlar raklaşmış olan) düşünsel duruşunun özetini bulabileceğimiz konuşmaları “Mit ve Anlam” başlığıyla Gökhan Yavuz Demir taBilimsel gelişmelerin ardında çoğu zaman rafından 2013’ün ikinci ayında Türkçeleşegemenlerin gereksinimlerini doyurma ar- tirilerek okurla buluşmuştur. Özetle: Levi-Strauss yapısalcılığın yaygınlaşzuları yatar. Bu nedenle de bilimsel gelişmeler egemenlerin gereksinimlerinin yö- masında ve gelişmesinde kritik bir figürdür. Yapısalcı yaklaşımın yönelişini şu sözlerle nünde gerçekleşir: Coğrafi keşifler, buharlı gemiler, elek- özetliyor: “Değişmez olanı ve yüzeydeki farklılıklar trikli motorlar, ilaçlar, her dönemin “moarasındaki değişmez unsurları araştır[ır].” dern” silahları .... Esasında bu bağlamda sık(s. 42) lıkla kullanılan “bilimsel gelişme” kavramı Esasında bu yaklaşımın bilimin temel duruma tam oturmuyor. yaklaşımı olduğunu, bilimin de genel olarak Burada söz konusu olan daha çok tekdüzensizin, karmaşığın ardındaki düzenli ve nolojik gelişmelerdir. Bilim bu gelişmeler için ayrılan kaynakların bilimsel merak, yalın yapıları keşfetmeye çalıştığını söylüyor. egemenlerin geleceklerini öngörmek ve Bunu yaparken bilimin de (doğal ve sosyal mevcut durumu tanıması için kullanılır. bilimlerin) karmaşık olayları yalın kodları çöBiliminsanları tam da bu nedenle ateş hır- zümlediğini ve böylece dilsel tercümeye benzer bir işlevi yerine getirdiğini belirsızlarıdır. Kendilerini fonlayanlara tiyor. Dolayısıyla, düzensizliğin arsattıkları emek-zadındaki düzenin (yapının) düzenlimanlarını egemenlik düşüncesinin (yalınlaştırma ve yalerden çalarak hakipının keşfi) ve düzensizliği düzenlilik kate harcarlar. Farkolarak kavramanın (tercümenin) lı coğrafyaları ve külda düzenin kendisine dayandığını türleri ekonomi-poortaya koyuyor: litik planları için kul“Düzen olmaksızın anlamı kavlanmak isteyen emramanın kesinlikle imkansız olduperyalistlerin sosyoğu kanısındayım... lojiyi, antropolojiyi ve ‘Anlamak’ ne anlama gelir? tarihi kullanma giriBana göre bu soruya verilebilecek şimleri Mustafa Keyegane mümkün cevap, “anlamal’in Türkiyesi’nde, ma”nın, herhangi bir türden veriSovyet Sosyalist Cumyi başka bir dile tercüme edebilMit ve Anlam huriyet Birliği’nde, Claude Levi-Strauss me becerisi anlamına geldiğidir.” Çin’de kültürel antro thaki Yay nlar ,Çev. polojinin, sosyolojinin s. (s. 45) Devam ediyor: “Peki, kuGökhan Yavuz Demir, 94 rallar olmaksızın tercüme mümve tarihin gerçek yanıkün müdür? Böyle bir tercümeyi tı bulur. Fakat bilimin özerk gelişim alanında sistem içinde ve kar- anlamak kesinlikle imkansızdır... Kurallarşıt sistemlerde üretilenler birbirine eklem- dan veya anlamdan bahsetmek aynı şeyden lenir, hakikatin açığa çıkması kolaylaşır. bahsetmektir; ve insanlığın bütün entelekÖzellikle de biliminsanlarının ateş hırsızlı- tüel teşebbüslerine bakıldığında, dünya ğında direnmesi gerçekliğin müphem ve üzerinde kaydedildikleri kadarıyla, ortak renk cümbüşü karanlığının aydınlanmasını payda daima bir tür düzen tesis etmek olmuştur.” (s. 46) sağlar. CENK ÖZDA ozdagcenk@hotmail.com

KE FED LECEK KAOSUN ARDINDAK DÜZEND R

POZ T V ST FELSEFEYE KAR I TUTUMU

Levi-Strauss daha önce eserlerine değindiğimiz ürünleriyle anonimleşmiş ve yazısız halkların yazıcısı olmuş bir biliminsanıdır. Sistemle kurduğu ideolojik ilişki sorgulanmaya değer olsa da emperyalist ve Batı merkezli dünyaya karşı mücadelede devrimcilerin esin kaynağı olacak ürünler vermiş bir aydındır. Levi-Strauss’un çok hacimli eserlerinin ardında yatan (ve aslında bu eserlerin yazılmasından sonra oluşmuş, ber-

Levi-Strauss’un pozitivizme karşı tutumunu anlayabilmek için önce bu felsefenin birkaç özelliğini sıralayalım: Çalışılacak konular birbirinden yalıtılacaktır ve çalışmaların sonuçları arasında içsel bağlantılar keşfedilmeden sonuçlar bir döküm halinde sunulacaktır; Bilim yararcılık çerçevesinde anlamlıdır; İlerleme çizgiseldir;

Claude Levi-Strauss Çizgisel ilerlemede kültürler arasında bir hiyerarşi söz konusudur; Bilinenler her geçen gün azalacaktır, dolayısıyla felsefeye gerek kalmayacaktır. Levi-Strauss’a göre iyilik-kötülük, erdemlilik-erdemsizlik, uygarlık-ilkellik ayrımları açısından kültürler arasında bir karşılaştırma yapılamaz. Kültürler arasında böylesi üstünlükler yoktur. Kültürel farklılaşmalar toplumların ihtiyaçları ve birbirlerinden yalıtılmışlıkları nedeniyle gerçekleşir. Her bir kültür farklı zihinsel yetilerin gelişmesini beraberinde getirir. Bu açıdan kültürler arası eşitsizlik, ilerlemenin düz bir çizgi istikametinde gerçekleştiği şeklindeki düşünceler Levi-Strauss’un kitabında yoktur. Pozitivizmin kültürü fiziğe indirgeme çabasına ve kültürel farklılıkları fetişleştirmesine karşı şunları söylüyor: “Antropolojik jargonla konuşacak olursak, kültürü doğaya indirgemek gibi bir şey aklımın ucundan bile geçmedi; fakat yine de kültür seviyesinde şahit olduklarımız (kuşkusuz özü itibariyle değil) biçim açısından aynı türden fenomenlerdir. Kültürel olan, şüphesiz, çok daha kompleks de olsa ve çok daha fazla sayıda değişkeni gerektirse de, aynı problemin izini, en azından doğa düzeyinde gözlemleyebileceğimiz zihne kadar sürebiliriz.” (s. 44) Bilimin ilerlemesiyle sorunların azalacağı ve felsefeye gereksinim olmayacağı şeklindeki iddiaya karşı da “Daima yeni problemler olacaktır; bilimin on yıl veya bir asır önce felsefi sayılan problemleri çözebildiği hızda, şimdiye kadar problem olarak algılanmayan yeni problemler ortaya çıkacaktır... Bilim asla bize cevapların tümünü vermeyecektir. Yapabileceğimiz en iyi şey,

verebileceğimiz cevapların sayısını ve niteliğini yavaş yavaş artırmak olacaktır; ve sanırım bunu da sadece bilim vasıtasıyla başarabiliriz” diyor. (s. 47)

YAPININ N ASI MI? YAPININ KE F M ? Mitsel düşünceyle bilimsel düşüncenin birbiri arasındaki ayrımları ve ortaklığı ele alan Levi-Strauss, bilimsel bir görünümü olan tarihin mitle karşılaştırmasını sunuyor. Bu karşılaştırmayı göz önüne aldığımızda tarihin nesnelliği, hakikati mitselin karşısında biçimsel üstünlükler taşısa da mitsel düşünceyle belirgin ortaklıklarbarındırdığından öznelliği içeriyor olarak görünür bize. Dolayısıyla, “yapı” diye ortaya çıkardığımız düzenlilikler ne ölçüde keşiftir, ne ölçüde inşadır sorusu ciddi olarak karşımıza çıkıyor. Levi-Strauss’un bu eserinde mitsel düşüncenin zenginliğinin seçkin örneklerini göreceksiniz. Örneklerini kimi genel geçer doğruları kabul ettirmek için değil de “anlam”ı ve “yapı”yı aksettirmede bir araç olarak kullanan Levi-Strauss daha hacimli eserlerini okuma isteği uyandıran alçakgönüllü bir dille bilimsel merakı aşılıyor. İnsanı ve kendimizi anlamak için insanları ve insanlarla aramızdaki farkları kullanan LeviStrauss insancıllığı bu anlama çabasında kavrıyor: “İnsanlığın muhtelif kısımları arasında kültürel farklılıklar olmasına rağmen, insan zihninin her yerde bir ve aynı olduğu ve aynı kapasitelere sahip bulunduğu, muhtemelen antropolojik araştırmaların pek çok sonucundan biridir... İnsanlığa ait bütün zihin kapasitelerini aynı anda geliştiremezsiniz. Yalnızca küçük bir dilimini kullanabilirsiniz ve bu dilim her kültürde aynı değildir. Hepsi bu.” (s. 53)


12

Aydınlık KİTAP

1 MART 2013 CUMA

KAPAK

Yazarın inandırıcılık sorunu ve düğümlere üfleyenler “Libya dünya üzerinde olmasa ‘Niye yok?’ demezsiniz yani. ‘ nsanlar böyle topraklar için niye sava r?’ dersin, kan n en çok hiç de meyecek gibi görünen topraklar için feda edildi ini bilmesen.” Diyebilen yazara -dili bir yana öyle de söylemek gerek:

AL RIZA ÖZKAN alirizaozkan@gmail.com Ece Temelkuran’ın “Düğümlere Üfleyen Kadınlar” adlı ikinci romanı raflarda yerini aldı. Ancak, ne gariptir ki, eleştiriyi şehvetle sevenler de dahil olmak üzere, yazarın yayınevi ile ortak yürüttüğü tanıtım söyleşileri dışında, kimse bu kez “topa girmedi”. Bunun bir nedeni, Temelkuran’ın her söyleşisinde sürekli tekrarladığı, artık güncel siyaset ekseninde tartışmaktan ve yazmaktan bıktığı ve kendisini “edebiyata verdiği” açıklamaları olsa da, sanırım bir diğer nedeni, edebiyat eleştirisi ile “kitap tanıtımı faaliyeti”nin uzun bir süre önce yer değiştirmiş olmasıdır. Yazınsal metinleri sahici bir eleştiriden geçirerek değerlendiren kalemlere “ana akım” medyada artık uzunca bir süredir yer verilmemektedir. Sistem eleştiri değil, tanıtım ve önerme istiyor. Ece Temelkuran’ın kitabı da bu bağlamda büyük bir kampanya ile sunuluyor.

Ece Temelkuran yazar olarak dünya üzerinde olmasa “Niye yok?” demezsiniz yani. “ nsanlar böylesini yazar olarak niye okur?” dersin, reklam n en çok edebiyat ad na hiç de meyecek gibi görünen yazarlar için boca edildi ini bilmesen.”

“Düğümlere Üfleyen Kadınlar” 35 bölüm ve 471 sayfadan oluşuyor. Türkiye’de işten atılmış bir gazeteciye, Tunus’un Kartaca kentinde karşılaştığı biri Mısırlı, diğeri Tunuslu iki kadınla beraber, bütün Arap dünyasıyla ilişkili Madam Lilla’nın da katılmasıyla başlayan macera Tunus, Libya, Mısır ve Lübnan’ı kapsayan bir “intikam yolculuğu”na dönüşüyor. Kadınların özgün ve bağımsız kimliklerinin farkına varması süreci olarak da niteleyebileceğimiz bu yolculuk, işten atılan gazetecinin ağzından, gözlemlerinden aktarılıyor.

YAZARIN B LMEK ZORUNDA OLDU U Ece Temelkuran söyleşilerinde özellikle erkeklerin okuması gereken bir roman olarak vurgulasa da, aslında kitabın herhangi bir cinsiyetin okuma önceliğini gerektirir önemli bir yapılandırma içermediğini de vurgulamak gerekiyor. Öyle ki, “esas kahramanlar”ın tamamı-

nın kadın olması da, hikayeyi cinsiyetçi bir “manifesto”ya dönüştürmediği gibi, başlı başına bir çekim alanı da oluşturmuyor. Yine, Temelkuran kitabı hakkında yaptığı söyleşilerde sıklıkla “yazar olarak kadın” vs. söylemlerini öne çıkarsa da, romanında bu seçilmiş cinsiyetçi tavrın en önemli göstergesi Mısırlı Maryam’ın eserin sonuna kadar lezbiyenlik olarak açıkça tanımlanmaktan sakınılan baskın “erkeksi” eğilimleri. Temelkuran karakterini olası saldırılardan özenle korumaya çalışmış, diyebiliriz. “Düğümlere Üfleyen Kadınlar” dört kadının Kuzey Afrika’dan Ortadoğu’nun kalbine ulaşan yolculuğunun seyir sürecinde “Arap Baharı” kavramını zamansal ve yer yer de fikirsel çerçeve olarak kullanmış. Ancak, bu durum dahi, Arap ülkelerinde uzun zaman geçiren yazarın Arap Baharı hakkında okuyucuya tatminkar bilgiler vermesine veya siyasi atmosferi yansıtmasına yetmemiş. Hatta Ece Temelkuran’ın bundan özellikle kaçındığını iddia etmek, sanırım haksızlık

olmayacaktır. Arap dünyasında da yoğun olarak tartışılan, ayaklanmaların sınıfsal ve siyasal anlamı üzerine herhangi bir çerçeve sunmadan Amazirlerin (Berberi) ayrılıkçı hareketini, Libya birliği ve Kaddafi düşmanlığı yaparak aktarmak, en hafif niteleme ile aymazlıktır. Elbette, sonuçta eldeki metin bir siyasal bildiri değil, romandır. Ancak, bir romanın yarattığı gerçeklik çerçevesinde inandırıcılık sorunu oluştuğunda, metnin tümden değer kaybedeceğini, kuşkusuz yazarı da bilmek zorundadır.

NEYDEN DE L ZURNADAN Anlatısını kurarken Ece Temelkuran’ın en zorlandığı alanın dil oluşturmak çabası, kaygısı olduğu hemen göze çarpıyor. Günlük “ağız” kullanmaya çalışan yazar, bunu bir edebiyat metnine uyarlamayı ne yazık ki başaramıyor. Anlatıcı hariç, roman kahramanlarının hepsinin Arap olması işleri daha da zorlaştırıyor. Çoğu kez, sadece Türkçede bulu-


KAPAK

Aydınlık KİTAP

nan ve ne Arapça, ne de İngilizce söyle- narsizminin yarattığı aşırı subjektiflik. nemeyecek ifadeleri kahramanlarına sarf Kendisini biraz fazla önemseyen Teettirebiliyor. (Ne sinir yaptı bu kahveci melkuran büyük olasılıkla, “ne var bunazizim, diyorum). Ama, başka bir sayfa- da?” diyecektir, ama şu var: Özellikle de, Türkiye’de gazetecilerin da ise, bu kez Türkçede olmayan ve doğrudan çeviri bir terim kullanınca romanda anlatıldığı gibi, sebepsiz değil, (Sen de akademisyen olabilir misin aca- tersine belirli bir muhalif kimliğe sahip ba?) bir edebi metin olarak eser “Arap- olmalarından ötürü tutuklandıklarında, saçı”na dönüyor. Bu kargaşa eserin so- onlarla dayanışma açıklamaları, eylemnuna kadar çözülemiyor ve Temelku- leri içinde olmak bir yana, en azından emran’ın romanının en zayıf yanı olarak göze pati geliştirmesi beklenirken, yazarın tüm olanlardan sadece kendi adına evbatıyor. Romanın dil sorunu, sadece Türkçe hamlanmak için bir neden yaratmasının yazılan ancak, Arapça ve İngilizce yürü- anlaşılır yanı da, ahlaki yanı da yok. tülen diyaloglar zincirinin aktarılmasın- Romandaki “ben”in kendini fazla önemda ortaya çıkan olmamışlıkları kapsamı- semesinin marazi hallerinden biri de yor, Temelkuran’ın Türkçe bilgisinde Türkiye ile telefon görüşmelerinde aldıde sorunlar olduğunu, “konuşma dili”ni ğı gazetecilerin tutuklanması haberi üzehakim kıldığı gazetecilikten gelen hata- rine gösterdiği kendisine odaklı tepkide larını sürdürme ve kullanma ısrarında yatıyor. Edebi metnin sınırlarında kalmak daha da vahim olarak ortaya çıkıyor. “Neden” yerine sürekli “neyden” olarak ya- kaydıyla, bugünün aydını üzerine de kozınca, “neyden değil kızım zurnadan” de- nuşacaksak, aslında romanda üzerinde en memek çok çaba sarf edilse de kaçınılmaz çok durulması gereken “ruh hali” de bu oluyor. Aynı şekilde, “gidik bilgisayar” “Ben ne kadar önemli bir benim” odakgibi, Türkçe dersinde öğretmelerine saç- lı ‘davranış modelleri’ arasında uyanık yazar tarzı oluşturmak. baş yolduracak kadar Türkçe bilgisinden Ne de olsa günün ve dil zekasından namodası bu. Kalıcısipsiz ortaokul öğrencisi lıkla ilgili bir sorun ağzını kullanıyor. Kuşolmayınca... kusuz, bu eğer bir diyaHele bir cümle log içerisinde, tam da var ki… öyle bir öğrenci tipinin “Gerçi ekmek ifadesi olarak geçse, kaolmadığı için sübul edilebilirdi. Ancak, rekli pizza yapıp yiyazar bunu betimleme yoruz…” amacıyla özellikle yazınBunu benzer ca, “ana kartı” bozulmuş pek çok cümlenin bir Türkçe ile karşı kararasından, Marie şıya olduğumuzu anlıyoAntoinette’in meşruz. hur “ekmek yoksa Umarım, Ece Temelpasta yiyin” önerkuran’ın içindeki edebiyat mesinin 21. yüzsevgisi kısa sürede bu tür, yıla “en zekice” köşe yazarlığından gelen uyarlanmış ironik arızalarını gidermesine Ece lar d n Ka n eye Üfl yaratıcılık örneği yardımcı olur. e ler Dü üm Temelkuran olarak seçiyorum. Öte yandan, TemelEverest Yay nlar , 480 s. Ece Temelkukuran’ın “Düğümlere Üfran’ın kişiliği, dünya algısı, leyen Kadınlar”da görsel bir anlatım dili üzerine çalıştığı hemen psikolojik çözümlemesi, “sınıf karakteri”, belli oluyor. Ancak, görsellik kendini evde yetiştirilmiş kırmızı domateslerin yaiçerik ile bütünleştirmediğinde, sancılı bir rattığı aşkın duygular, ayakkabı tutkusu hikayeye dönüşüyor. Nitekim, romanda ve yılanderisinden botlarla afili pozlar vs. evrensel gösterge kullanma merakının yol hakkında uzun yazılar yazılabilir. Ben saaçtığı aşırılıkların sürekliliği, okuyucuyu dece pizza, ekmek ve un hakkında biraz kitabı fırlatıp atacak derecede rahatsız daha fazla bilgi edinmesini salık vereceedecek boyutlara varıyor. Sayfalarımız an- ğim. cak bir örneğe yer vermemize uygun: “Avladığı üç ren geyiğini kamyonetinin VAH M B R KÜSTAHLIK Ama, şu cümleler hem romanın yasarkasına atmış bir Alaskalı kadar kendinden emindi.” Metaforu ögelerine ayı- landığı ideolojiyi, hem de Ece Temelkurarak inceleme konusu yapmak başlı ran’ın ruh halini sanırım daha iyi ifade başına öğretici bir çaba oluşturacağı ka- edecektir: “Libya dünya üzerinde olmasa “Niye dar eğlenceli bir zaman da vaat ediyor! yok?” demezsiniz yani. “İnsanlar böyle AY, BEN NE KADAR topraklar için niye savaşır?” dersin, kaÖZEL B R BEN M nın en çok hiç değmeyecek gibi görünen Ece Temelkuran baş kişi/anlatıcı ola- topraklar için feda edildiğini bilmesen.” rak kendisini romanın merkezine koy- (Dil ve anlatım bozukluğu elbette yazaduğunda, anlamak için ayrıca bir çaba ge- ra aittir.) rektirmeksizin ortaya çıkan bir şey de, Aslında bu cümleyi yazarın verdiği il-

1 MART 2013 CUMA

13

Gazetecilerin roman da anlat ld gibi, tutukland klar nda, onlarla dayan ma aç klamalar , hamla yeniden kurgulayıp şöyeylemleri içinde olm le koymak çok daha doğru olur: ak bir yana, en az ndan empati ge Ece Temelkuran yazar olali tirmesi rak dünya üzerinde olmasa beklenirken, yazar n tüm “Niye yok?” demezsiniz yani. olanlardan sadece ke ndi ad na “İnsanlar böylesini yazar olarak evhamlanmas n n niye okur?” dersin, reklamın en anla l r yan da, çok edebiyat adına hiç değmeyecek gibi görünen yazarlar için boca edilahlaki yan da yok diğini bilmesen.” (Dil ve anlatım bozukluğu mecburen bana ait oldu.) Unutmadan: Vatan denilen kavramın sadece, hatta hiç de emperyalizmin ihtiyaç duyduğu sömürü kaynakları ile eşdeğer olmadığını, kavramın ideolojik, siyasi, sosyolojik ve iktisadi, tarihsel ve antropolojik devasa belirleyenlerini “ana

akım medya”nın kendine çok aşık görüntülü bu özel yazarının, geçerken anmış da olalım Attila İlhan’ın söylemiyle “fena halde öğrenmeye ihtiyacı var”.


14

Aydınlık KİTAP

1 MART 2013 CUMA

J.K. Rowling’in beklenen kitabı ve beklenmeyenler Erkek egemen yay n dünyas nda ad henüz bilinmeyen bir kad n n okurlar n, özellikle de kitab n hedef kitlesi içinde görülen ilk gençlik ça ndaki erkek okurlar n ilgisini çekmeyece i dü ünülüyordu HAL T PAYZA J.K. Rowling dünya yazınınında da, Türk yazınında da Harry Potter serisiyle tanındı. Serinin ilk kitabı “Felsefe Taşı” onu sıradan bir İngiliz yazarı olmanın da ötesinde, ülkesinin sınırları dışına taşıdı. Seri erişkin çocuklar için tasarlanmış olmasına karşın, Rowling’in okur profili yalnızca çocuklardan da oluşmadı. Erişkinler de Rowling okuruydu. Rowling bu kadar büyük bir ilgiyi bekliyor muydu? Hiç kuşkusuz yazarın bir tek ereği vardır; okunmak. Ancak bin basan kitapların bile beş yıllık satış grafiği içinde tükenmediği, depolarda bekletildiği bir dünyada, milyonluk satışa ulaşan bir seri kitabın yazarı olmak beklentilerin de ötesinde bir ticaret başarısıdır. Harry Potter serisinin son kitabı “Ölüm Yadigârları” sadece ABD’de kitapçı raflarında yerini aldığı ilk gün sekiz buçuk milyonun üzerinde sattı. Serinin tamamı çok okunan kitaplar arasında ve dört yüz milyonun üzerinde satış rakamı ile en çok okunan ve yazarına en çok telif getiren kitaplar olma özelliğini taşıdı.

C NS YETÇ L N YARATTI I AD J.K. Rowling adı Harry Potter ile anılmaya başlandı ve biri sanal diğeri gerçek bu iki isim kültleşti. Kaldı ki Joanne “Jo” Rowling adı da sonradan edindiği bir addı. Büyükannesinin adını yaşatmak için, onun onuru adına alınmış bir addı bu. Rowling, Harry Potter adıyla birlikte, kendi adını, aynı anda da büyükannesinin adını ölümsüzleştiriyordu. Rowling’in Harry Potter serisinin tutacağına ilişkin başlangıçlarda hiçbir beklentisinin olmadığı anlaşılıyor. Belki de düş kırıklığı yaratacak, serinin diğer kitapları yazılmayacaktı. İlk kitabı yayıncısı Blommsbury’ye teslim ettiğinde, yayıncı cinsiyetçi bir ayrımla Rowling’in “kadın yazar” olduğunun öğrenilmesi durumunda kitabın satmayacağı korkusuydu. Erkek

egemen yayın dünyasında adı henüz bilinmeyen bir kadının okurların, özellikle de kitabın hedef kitlesi içinde görülen ilk gençlik çağındaki erkek okurların ilgisini çekmeyeceği düşünülüyordu. Kitabın satışında sorun olarak görülen bu engelin ortadan kaldırılması gerekiyordu. Kitap takma isimle de yayımlanabilirdi. Ancak öyle olmadı. Yazarın kitapta adını görmek istemesi, çok doğal ve vazgeçemeyeceği bir haktı. Başka bir çözüm arandı ve “Joanne” J.K. Rowling olarak kapakta yerini aldı. Okurlar J.K.nın cinsiyetini bilemeyeceklerdi.Arka kapakta fotoğraf da kullanılmayacaktı. Rowling, kendisinin Jo diye çağırıldığını, ancak kendisini çağıranların kızgınlıkla adını Joanne olarak kullanıldığını söylüyordu. Şimdi sevgi ya da kızgınlık yoktu ama ne “Jo” ne de “Joanne” de yoktu. Artık o cinsiyetsiz, hatta erkek olduğu varsayılsın diye yalnızca J. K. Rowling’ti. Bir kitap uğruna nelerden vazgeçilmiyor ki?

YOKSULLUKTAN EN ZENG NL E “Harry Potter”, J. K. Rowling’in ilk kitabı değil. Daha önce “Tavşan” adını taşıyan bir çocuk kitabı yazmıştı. Ludwig Van Beethoven ilk konserini sekiz yaşında vermişti, Rowling de ilk kitabını yazdığında Beethoven’den iki yaş küçüktü. Cinsiyetinin önemsenmediği ortadadır. Yayıncının kitabı kimin yazdığını, cinsiyetini önemsemediği görülüyor. Ancak ilk yayıncının da büyük hesapları olduğu ortadadır, altı yaşındaki bir çocuğun yazdığı kitabın ilgi göreceğini biliyordur. Harry Potter serisinin ilk kitabı “Felsefe Taşı”nın öyküsünü dört saat rötarlı Manchester-Londra trenine borçluyuz. Seride de görülen ve Harry’i büyücülük okuluna götürecek tren, Rowling’in rötarlı trenidir. Aralık 1994’te Rowling ve ilk eşinden olan kızı, ayrılık sonrası kız kardeşine yakın olma düşüncesi ile alınan bir kararla

Edinburgh’a taşındı. Yoksulluk içinde bir yaşam onu bekliyordu. Kızıyla birlikte yaşamlarını sürdürmeleri için tek gelirleri işsizlik maaşıdır. Rowling, “Harry Potter ve Felsefe Taşı”nı, karnını doyurduğu Nicolson’s Cafe’de bitirdi. Bir kırılma noktasıdır. Yoksulluktan varsıllığa, tanınmamış bir kadın olmaktan dünyaca tanınacak bir yazar olmaya. Kitap yayımlanır yayımlanmaz ilgiyi gördü. Serinin satışları dört yüz milyonun üzerine tırJ.K. Rowling mandı. Rowling’in payına düşen telif bir milyar doları aştı. Yoksulluk maaşıyla yaşamak- cancy”nin ilk gün satışı iki milyon kopya tan, dolar milyarderliğine üstelik sadece oldu. Yayıncı, yazar ve okur için bir düş kırıklığı!.. Giderek bu satış rakamları düştü. yedi kitap yazarak tırmandı. Kitaba olan ilginin beklenilen düİngiltere’nin en zengin zeyde olmaması 576 sayfalık kitakadınıydı. bın satış bedelini de düşürdü. J.K. RowKitabevleri ve internetteki ling’in son kiJ.K. Rowling’in sanal kitapçılar kitabın fiyatabı, artık un on k art b , kita tında yüzde yirmiler düzeson onun çocuklar r çle gen yinde indirimler yaptı. ve ar ve gençler çocukl r Ne olmuştu da yüz milyoninle için değil, yeiçin de il, yeti k larca satan bir yazarın kitişkinler için için yazmaya ba lad tabı bu denli büyük bir yazmaya başyeni bir k r lma ilgisizlikle karşılanmıştı? ladığı yeni bir noktas daha J.K. Rowling yanlış ata oykırılma noktası olu turdu nadı. Çocuklar için değil erişdaha oluşturdu. kinler için yazdı. Bundan sonra “The Casual Vada aynı yanılgıyı sürdürmeyecektir. cancy” (“Gündelik Rowling şunu göremedi; çocukların düş İşler” diye çevrilebilir. Bizde hangi adla yayımlanacak?) Row- güçleri erişkinlerin düş güçlerinden daha ling’in alışıldık kitaplarından biri değil. büyüktür. Her erişkinin içinde henüz erişYetişkinler için yazılmış. Yayıncı, Harry kin olmayan bir çocuk vardır. Potter serisi gibi çok satacağını öngörm- Bu bir yenilgi mi? Hayır! üştü. Yenilgi ise, hepimiz yenildik. BAKALIM B ZDE NE OLACAK? Popüler medyanın, cemaatin, sermaye Ne yazık ki bu kez öyle olmadı. “The Ca- yayıncılığının yayımladığı kitaplar dısual Vacancy” piyasaya çıktığında, Harry şında, nitelikli kitapların bin basıldığı, beş Potter serisinin yüz milyonlara tırmanan yılda raflarda tükenmediği ülkemizden satış rakamlarına ulaşamadı. “Harry Pot- baktığımızda burukluk içinde olsak da, ter ve Ölüm Yadigârları” ilk gün sekiz bu müthiş rakamların daha müthişlerine buçuk milyon satarken, “The Casual Va- yenildiği bir yengi olarak kayıtlara geçsin!


Aydınlık KİTAP

1 MART 2013 CUMA

15

Duyarlığın çağlayan ırmağı O, co kun bir umutla okyanusunu arayan gürül gürül bir nehir iirin bütün birimlerini di iyle t rna yla çatm , yüksek yap s n öz eme iyle kurmu tur CAFER YILDIRIM cfryildirim@hotmail.com İlikleri donduracak kadar soğuktu hava ve fazlasıyla kasvetliydi. 1984 yılının 26 Şubat’ında Maltepe’deki caminin avlusundaki kalabalık Hasan Hüseyin Korkmazgil için toplanmıştı. Bir yıl önce geçirdiği beyin kanaması sonrasında girdiği bitkisel hayat nihayet sona ermişti. Türk şiirinin çağlayan ırmağı elli yedi yaşında ölüme yenilmişti. Biyografisinde ilk şiirinin 1959 yılında Dost dergisinde yayımlandığı bilgisi yer alıyor. İstinye’deki kablo işçilerinin grevini konu alan ilk kitabı “Kavel” ise 1963’te okurla buluşuyor. Hasan Hüseyin’in hayatının “Kavel” öncesi döneminde üç yıllık bir cezaevi süreci bulunuyor. 1951 yılında yürütülen TKP tevkifatına birçok devrimci şair ve yazar gibi o da dâhil edilmiştir. Sinan Cemgiller için yazdığı “Sen Ne Zaman Büyüdün?” şiirinde bu döneminden duygu esintileri vardır: “sen ne zaman büyüdün de ne zaman kaptırdın gönlünü o nurhaklara sen daha bebek bebek, sen daha baba baba canım oğul, o yaban topraklarımın yabangülü yiğidim sen ne zaman büyüdün de düştün yollara yolunu mavi kargalardan toylardan sorar oldun? hâlâ duruyor mu telefon tellerinde o mavi kargaları maraş topraklarının o karamuk çalıları, o çobandöşekleri, o müslüman kayalar ... ay vurmuş gölgelenmiş kuytular canım oğul güzel yiğit al gel kanlı gömleğini sana nasıl kıydılar! ben bu yürek yarasını bir gece elbistan’da duymuştum” Bir kısmını Elbistan, bir kısmını Nevşehir Hapishanesi’nde tamamladığı tutukluluk yılları 1953’te sona erdiğinde Hasan Hüseyin henüz yirmi dört yaşında bir gençtir. Öğretmenlik mesleği elinden alınmış ve bütün kamu haklarından mahrum edilmiştir. “Komünist” damgalı bir sabıkalıdır artık. Doğduğu kasabaya döner. Gürün ve Sivas’ta arzuhalcilik, tabelacılık yaparak, portre resimleri çizerek geçimini sağlar. Baba ocağında geçirdiği bu dönemden sonra, 1960’ta yeni bir iş bulma umuduyla İstanbul’a gelir. Ne var ki İstanbul macerası askerliğe alınmasıyla sonuçlanır ve hayatında yeni bir sayfa

Hasan Hüseyin Korkmazgil

açılır. Üniversite mezunu olmasına karşın yirmi yedi ay er statünde askerlik yaptırılır.

EDEB D L N DDET 1960 İhtilâli’nden sonra oluşan özgürlük ortamında Ankara’ya gider ve orada Akis, Forum, Yön gibi dergilerde çalışmaya başlar. Basın-İş Sendikasının genel sekreterliğini yapar. Aktif siyasi mücadelenin içindedir. 1969 yılı genel seçimlerinde TİP’in Çorum milletvekili adayı olması da bu alandaki aktivitesinin bir sonucudur. Aynı zamanda yazınsal çalışmalarını da bütün hızıyla sürdürmektedir. 1968 yılında Forum dergisini satın almış ama uzun süre çıkaramamıştır. Doğan Avcıoğlu’nun çıkardığı Yön ile TİP’in çıkardığı Sosyal Adalet dergilerinde makaleler yayımlamaktadır. “Kavel”den iki yıl sonra “Temmuz Bildirisi”, 1966’da “Kızılırmak”, 1971’de “Kızılkuğu”, yine bir yıl sonra “Ağlasun Ayşafağı”, aynı yıl “Oğlak” ve 1973’te “Acıyı Bal Eyledik” yayımlanır. Bu kitabıyla ünü iyice yaygınlaşır. Hasan Hüseyin’in diyalektik dünya görüşü üzerine temellenen şiiri konuşma dili ile edebi dilin bireşimine dayanır. Bu şiirin en belirgin özelliği şiddetini hiç yitir-

meyen bir akışkanlığa sahip olmasıdır. Sık sık başvurulan tekrarlar akıcılığı sağlamada önemli bir işlev görmektedir. Fakat bu kadar değildir. Konuşma dilinin bütün unsurlarından yararlanma istek ve çabası, bu dilin, işlenen konunun ruhuna ve anlatım biçimine yedirilmesindeki ustalıkla bütünlük arz etmektedir. Hasan Hüseyin’in şiirinde halk kültürünün kimi ögelerine, halk dilinin farklı söyleyiş biçimlerine de rastlanır. Fakat bu durum, onun halk kültürünü doğrudan bir kaynak olarak seçmesi ve ondan yararlanmasından ziyade günlük konuşma diliyle kurduğu sıkı ilişkinin bir sonucudur. Bu nedenle onun şiirinde halk kültürünün folklorik etiketi belirgin biçimde görülmez. Şiiri yazınsal kültürden beslenen bir şiirdir ve her anlamda devrimci motive gücüne sahiptir.

DEVR MC SÖYLEY N GÜCÜ Halk şiirinin kimi biçim ve söyleyiş özelliklerine rastlanılması da bu bakımdan yanıltıcı olmamalıdır. Halk şiirinin bin yıllık geleneğinin izlerini Hasan Hüseyin’in şiirinin barındırması kuşkusuz doğal bir haldir. Anlatmak istediğim, şairimizin bu geleneğin biçim, içerik ya da dil

unsurlarını tamamen deneysel tarzda kullanmış olduğudur. Bir örnek aktarmam açıklayıcı olacaktır: “kucakları kitaplarla kızlar geçtiler bıyıkları yeni terli gençler geçtiler sigarayı silah sanan delikanlılar hepimiz oradaydık o yoktu oralarda dedim: görmediniz mi dediler: yooook yok” “Hasan Hüseyin’den Mâniler” şiiri hem biçim hem söyleyiş bakımından söylediklerim için iyi bir örnektir. Başka örnekler de verebilirim. Hasan Hüseyin genel çizgi olarak anlatımcı bir şairdir. Oluşturduğu çarpıcı imgeler, anlatımının içine yerleştirdi halk deyişleri, anlatımına kattığı mizahi tını; yer yer türkü, mâni, masal dilinden tat devşirme becerisi, hatta uydurma deyişleriyle şiir dilini olabildiğince canlı ve renkli kılmasını bilmiştir. Lirik, epik, satirik anlatım alanları içinde bazen sık geçişler yaparak bazen de tek bir anlatım biçiminin ruh atmosferini sımsıkı dokuyan yinelemeleriyle okuyucuya soluk almadan yaşayacağı bir okuma seansı yaşatır. Başarısının temelindeki etkenlerden bir tanesi ve belki de en önemli hayatın bütün cephelerine karşı duyarlı oluşudur. Duyarlık yelpazesindeki genişlik, şiirinde tematik zenginlik olarak yansımasını göstermiştir. Halkının bakışlarıyla söylediğini hiç tereddüt etmeden yerine getiren şair oldu Hasan Hüseyin. Sanki o güne dek önüne bent gerilmiş bir ırmaktı ve sabırla o bendi aşacak günü beklemekteydi. Zamanı gelince de önündeki bendi aştı ve çağlamaya başladı. İlk şiirinin yayımlandığı 1959 yılından 1983 yılında beyin kanaması geçirdiği güne dek süren edebi yaşamında sürekli ve yoğun bir biçimde üretti. Ondan bize on beş şiir, üç mizahi öykü, bir gezi yazısı, beş çocuk kitabı kaldı. Dergilerde yazdığı makale ve denemeleri, bitmemiş dosyaları ise bu toplama dâhil değildir. Dili kullanmadaki cesareti, kelimelere şiirsellik kazandırma becerisi, her konu üzerinde kolayca kalem oynatabilme ustalığı, anlatımındaki canlılık ve kıvraklık, bakış açısındaki sahicilik onun kumaşının büyük şairlerin, uzun soluklu şairlerin kumaşından olduğunu göstermektedir. Toplumcu gerçekçi şairler içinde Nâzım Hikmet’ten sonra şiiri toplumsal yaygınlık kazanan, en geniş okur tabanına ulaşmış olan şairdir Hasan Hüseyin.


16

Aydınlık KİTAP

1 MART 2013 CUMA

GÜLDEN TERAZİ

Hayatı kısa sürenin ölüm acısı büyük Ortak haf za, bir ülkenin bütün insanlar n bir arada tutan eylerin tümünün birle ip, birbirine kar p, birbiri içinde yekvücut olup dü ümlendi i ben/hâl’dir tabutunu taşıyan da yine bu kişiler. (12 Şubat/ 47 yaşında Yılmaz Güney, mide kanserinden Paris’te öldüğünde.)

MEC T ÜNAL mecitunal@aydinlikgazete.com “Yılmaz Güney için sunu veya önsöz yazılabilir belki, ama hakkında son sözün yazılması namümkün; çünkü o, Anadolu gibi, Türkiye gibi, Çukurova ve Toroslar gibi, bu topraklar gibi bitmez tükenmez bir ‘dünya’dır”, diye yazmış M. Şehmus Güzel. Kaynak Yayınları, ikinci baskısını yaptığı “İnsan Yılmaz Güney” adlı bu kitapla, kısacık, ama maceralarla dolu hayatını anlattığı müstesna sinemacıyı bize yeniden hatırlatarak belleğimizi tazeliyor… Çünkü unutmuştuk biz onu! Yıllardır, durmadan, en küçük bir parçasını bulduğumuzu sandığımız her “sinematografik” çehrede –İbrahim Tatlıses, Selçuk Özer, Menderes Samancılar, veya Mahsun Kırmızıgül’de, vb.- onun yerini alacak bir başka Yılmaz Güney aramamızın, herkesin ancak sadece kendi yerini tutabileceği bu dünyada, başka bir açıklaması yok! Güzel’in vurgusu bu yüzden de yerinde: “Herkesin, hepimizin, tek tek ele aldığımızda bu ülkenin bütün kadın, erkek ve çocuklarının Yılmaz Güney hakkında anlatacağı, aktaracağı ve hatta yazabileceği bir anısı, ‘bir şeyi’ mutlaka vardır; çünkü o, ortak hafızamızın önemli unsurlarından biridir.” (10 Şubat, Yağmur birazcık dursa!) “Ortak hafıza”, üzerinde yaşadığımız ülke demek; o ülkenin toplumu, insanları, iklimi, coğrafyası, dili, kültürü, siyaseti, sanatı, üzülmesi, ağlaması, gülmesi, öfkesi, sevinci, aşkı… Ortak hafıza, bir ülkenin bütün insanlarını bir arada tutan şeylerin tümünün birleşip, birbirine karışıp, birbiri içinde yekvücut olup düğümlendiği ben/hâl’dir. Bir ülkeyi yok etmek, bir toplumu ele geçirmek mi istiyorsunuz, onun ben’ine vurun bıçağı! M. Şehmus Güzel’in kitabının diğer Yılmaz Güney kitaplarından belirgin far-

Metin lkin Enver Pa a’n n torunuydu, sosyalizm için bir servet harcad

kı, onun sadece sinemacılığını değil, siyasetçi yönünü de ele alması. Böylece burada bir sinema oyuncusu, senaristi ve yönetmeninden farklı bir kişiyle daha karşılaşıyoruz; siyasi bir dergi –Güney’i- yayımlayan, sosyalizmi, sosyalemperyalizmi tartışan, çeşitli siyasal örgütlerle birlik görüşmeleri yapan, başında bulunduğu bir de örgüt kuran bir kişiyle... Yılmaz Güney’in Güney’de yayımlanan Veysi Kan imzalı yazılarını bugünün gözüyle okuduğumuzda zihnimizde başka bir Yılmaz Güney’in daha canlanacağı besbelli. “İnsan Yılmaz Güney”in bir başka farkı, bilgilerine başvurduğu tanıkların birçoğunun, onun dışarıda, hapishane-

de ve Fransa’da yakın çevresinde bulunan, güvenliğini sağlayan, siyasal örgütlenme çalışmalarını yürüten, Türkiye’den kaçışını örgütleyen kişiler olması. Bu kişilerin, Güney’in filmlerinde anlattığı kişilerin hayattaki karşılıkları olması, onun insan ilişkilerinde toplumsal ile sanatsal arasında nasıl bir koşutluk kurduğunu da gösteriyor. M. Şehmus Güzel’in tanıklıklarına baş vurduğu Ali Dede Altuntaş, Erdem Buri, Kâzım Binali Akpınar, Bekir Yunus Dost, Necdet Nakipoğlu, Yılmaz Sağlıkçı, Erdoğan Sezgin, İsmail Yıldırım, Mehmet Koç bu kişilerden bir kısmı. Ölümünü öğrenir öğrenmez Paris’i afişlerle donatan, cenaze törenini düzenleyen, filme çeken,

14 Şubat/“Kuşlar gibi çocuklar” Namık Kemal; 48 yaşındaymış, Sakız adasında zaatürreden öldüğünde, yıl 1888. Tevfik Fikret 48 yaşında, Ömer Seyfettin daha genç, 35. Orhan Veli bir yıl fazla yaşamış, 36. Garip kuşağından sayılan Kemal Uluser 20, Rüştü Onur 22, Muzaffer Tayyip 24; çocuk denecek çağdalar veremden öldüklerinde. Arkadaş Z. Özger 1973’ün 5 Mayıs’ında Ankara’da bir sokakta ölü bulunduğunda 25’inde bir bordo gül. Erkan Yücel, Selçuk-Kuşadası yolunda trafik kazasında öldüğünde 41, Abdülkadir Bulut, yaşlı bir köylüsüne yer verdikten sonra kapısı açılan minibüsten uçuruma düştüğünde 42 yaşında. Ergin Günçe bir uçak kazasında 45 yaşında. Nilgün Marmara 29’undaydı pencereden son kez baktığında. Soysal Ekinci 40, Özge Dirik 26; İstanbul yıkıntılar altında… (Türk şair ve yazarları kadar erken öleni yok dünyada. Puşkin’i, Vapstarov’u, Sandör Petöfi’yi, Lorca’yı biliriz de, Mehemmed Hâdi’yi, Ehmed Cevad’ı, Mikail Müşfik’i bilmeyiz her nedense... Abdullah Tukay örneğin; Tatar şiirinin en büyük şairlerinden, kısacık yaşamı sefalet içinde geçen bu genç şair bir otel odasında öldüğünde henüz 27’sindedir. Amandurdı Alamışov. 1904 doğumlu bu Türkmen şair de, İkinci Dünya Savaşı’ında cephede öldüğünde 39 yaşında. Bu savaşta ölen şairlerden Şalı Kekilov ile Ata Niyazov 37, 1937’deki soruşturmalar sırasında tutuklanıp 1941’de ölen Hocapenes Çarıyev 35, Oraz Taçnazarov 40, Rehmet Seyidov öldüklerinde 45 yaşındadırlar. Daha geç doğumlulardan Gurbannazar Azizov, 1975’te 35 yaşında göçü gittiğinde modern Türkmen şiirinin önemli şairlerinden biridir./16 Şubat/ Hayatı kısa sürenin ölüm acısı büyük!)


Aydınlık KİTAP

17

Süreya, imgenin ağırlığını kuşların kanatlarına yüklerken hayattan çok ölümün altını çiziyor; “Hayat kısa” diyor, “kuşlar uçuyor.” Bir de “her ölüm erken ölüm”dür dediği “Üstü Kalsın” şiiri var; garsona bahşiş bırakır gibi, Tanrı’ya meydan okuyuş… Edip Cansever’in “Sona Kalsa” şiiri ise, ölüme yazılmış bir övgü: “Ölüm/Sen en güzelsin bu saatlerde/Büyütmüş yetiştirmişsin beni/Söyler miyim hiç sana hayran olmasam./Bugün de ince, bugün de kırıldı kırılacak/Bugün de/Tam nerede kalmışsam.”

Mikail Müşfik

Ehmed Cevad

Arkadaş Z. Özger 19 Şubat/Ölüm acısı kısa sürenin hayatı uzun! Daha çok minik bir süit olan kıssa tadındaki “Kısa” adlı küçük şiirinde Cemal

22 Şubat/Gece. Yağmurlardan olsa gerek… Onu ilk kez, Papirüs dergisini çıkarmak üzere toplantılar yaptığımız 1996 yılının yaz günlerinde yakından gördüm. O zamana kadar bazı öyküleri ile çevirilerinden tanıyordum. Çok halsiz ve yorgun görünüyordu. Sürekli hastalığı olanlara özgü bir hali vardı… Gerçekten de hastaymış, çantasında kitap dışında bir sürü ilaç bulunuyordu. Şeker hastasıymış, kalbi de varmış. O haldeyken bile uzak yakın demeden kalkıp gelmesi, saatler süren toplantılarda uzayan tartışmaları sabırla dinlemesi, yumuşak bir sesle az ve öz konuşması hayranlık vericiydi. Sanat ve edebiyat konusunda köklü ve sağlam görüşleri vardı. “Çocukluğumuz” adlı kitabında şöyle yazmıştı: “Benim için sanat üretme yolunda ilk koşul sanat ve toplumsal yaşam birliğidir. Toplumsal yaşamı tutarsız olup da tutarlı bir sanat üreten insanı hiç görmedim.” (Berfin Yayınları, Kasım 1997). “Eski Papirüs”ün ilk sayısı 1 Ocak 1997’de yayımlandı. Metin İlkin 7 Şubat 1998 günü aramızdan ayrıldı. /Evet, her ölüm erken ölüm! Berfin Bahar dergisinin Şubat 2008 tarihli, ölümünün 10. yılında Metin İlkin için hazırladığı 120. sayısında Güngör Gençay (1934-2012), “Onunla birlikte yola çıkanın, yarı yolda kalması düşünülemezdi” diye yazmış. Enver Paşa’nın torunu olan Metin Ağabey için Muzaffer Dizman da, onun “Türkiye’de sosyalizmin gelişmesi uğruna birer servet harcayıp tüketen üç kişiden biri” olduğunu vurguluyor. “Eyüp’te bir mahallede kız kardeşiyle ona büyük bir servet kalmıştı” diye yazmış, “bir sürü apartman sahibi olan Metin İlkin, sosyalist yayıncılık uğruna hepsini sattı ve sonunda kardeşinin ona tahsis ettiği evde öldü”. Gelecek, Doğa ve Bilim, Yeni Adımlar, Yayın Haberleri Metin İlkin’in yayımladığı dergiler. Oda ile Yücel yayınları ise, kurduğu ve birçok romanı dilimize kazandırdığı iki yayınevi. İşçi sınıfı öykücülüğünün Orhan Kemal’den sonraki temsilcisi kabul edilen Metin İlkin’in “Nöbet”teki öyküleri, yalın anlatımın birer örneği, hala en iyi işçi öyküleri.


18

1 MART 2013 CUMA

Aydınlık KİTAP

YENİ ÇIKANLAR

Mutluluk Projesi - Ev

Ünlü Ressamlar

nsanc klar

Güz Dü üncesi

Gretchen Rubin, April Yay nc l k, Çev: Cihat Ta ç o lu, 320 s.

Sadun Altuna, HayalPerest Kitap, 280 s.

Fyodor Mihailovic Dostoyevski Can Yay nlar , Çev: Sabri Gürses, 184 s.

Ahmet Aydogan, Say Yay nlar , 112 s.

Aslında biliyorsunuz; mutlu olmak için çoğu şeye sahipsiniz. Hatta kendinizi mutlu bir insan olarak bile tanımlayabilirsiniz. Ancak eksik olan bir şeyler var. Kimseye söyleyemiyorsunuz belki ama eminsiniz. Adını koyamadığınız bir şeyler eksik. Size evinizi yuvaya çevirecek bir proje sunuyoruz. Ulaşmak istediğiniz mutluluğu felsefe, bilimsel araştırma, tarih, analiz ve hayat tecrübeleriyle tamamlayarak gerçek mutluluğa ulaşacağınız bir proje. New York Times, Publishers Weekly ve amazon.com’un en çok satanlar listesinde aylardır zirvede olan “Mutluluk Projesi”nin yazarı Gretchen Rubin’den “Mutluluk Projesi - Ev”.

Okuyucu bu sayfalar arasında şahsi bir sanat eleştirisi bulamayacaktır. Çünkü konu olarak ele aldığımız insanlar hakkında yüzyıllar hükmünü zaten vermiştir. Louvre’da Mona Lisa'yı seyrederken hayranlık duymaktan başka elimizden ne gelir? Bu ünlü eserin eleştirisini, Leonardo'nun çağdaşı Giorgio Vasari asırlar öncesi yapmış, bugüne kadar da bu fikir çürütülememiştir. Adı geçen eserlerden önemli bir kısmını dünya müzelerinde bizzat görmek fırsatını bulacaksınız. Bu izlenimler, birçok sanat eleştirmeninin bu konudaki yazılarıyla birleştirilince de bu kitap doğmuş oldu.

Yıl 1846’dır. Genç Dostoyevski, ilk romanı “İnsancıklar”ı tamamlar tamamlamaz ev arkadaşı yazar Grigoroviç’e okutur. Grigoroviç o kadar heyecanlanır ki birkaç kez kalkıp Fyodor’un boynuna sarılmak ister; fakat arkadaşının aşırı duygu gösterilerinden hoşlanmadığını bildiği için yapmaz. Grigoroviç ertesi gün romanı yazar ve yayımcı Nekrasov’a götürür; kitaptan çok etkilenen Nekrasov da eleştirmen Belinski’ye... “Yeni Gogol doğdu!” der. Yıl 2013. 167 yıl sonra Dostoyevski her kuşağın başucu yazarlarından olma özelliğini koruyor ve “İnsancıklar”, onun dünya edebiyatına ilk armağanı...

“Güz Düşüncesi” her şeyin şirazesinden çıktığı bir dünyada, ferdî hakikatini aramaktan vazgeçmemiş ve belki de bunun bir armağanı olan vicdanlarıyla duyulması gerekene duyarlı kalmayı başarmış kimselerin yakasını bir türlü bırakmayan o meşhur “ne yapmalı?” sorusuna eğiliyor, “nereden başlamalı?”, “nasıl bir yol tutmalı?” sorularının cevaplarını arıyor. Bir araya gelme, bir araya geldikten sonra gelenleri bir arada tutacak ve onları bir gaye uğruna dağılmadan dağıtmadan omuz omuza mücadele etmeye sevk edecek şey, bu çerçeve içerisinde “sohbet”in yeri ve değeri, “söz”ün gücü ve güçsüzlüğü gibi meseleler ele alınıyor.

Kutsal Mavi

Uluma ve Öteki iirler

Ova Alev Alev

Sonsuz Gece

Christopher Moore, Alt n Kitaplar, Çev: Esat Ören, 400 s.

Allen Ginsberg, Alt k rkbe Yay nlar , Çev: Melis Oflas, 88 s.

Juan Rulfo, Do an Kitap, Çev: Geray Gençer, Süleyman Do ru, 167 s.

Chuck Hogan, Guilermo Del Toro, thaki Yay nlar , Çev: Sevinç Kay r, 464 s.

1890 yılının temmuz ayında Vincent van Gogh mısır tarlasında gezinirken tabancayı çekip kendini vurur. Ardından iki kilometre uzaklıktaki doktorun evine dek yürüyüp yardım ister. Yaratıcılığın zirvesindeki bir sanatçı neden kendini öldürmek ister ki? Vincent’ın iddiasına göre Fransa’nın dört bir yanında hiç peşinden ayrılmayan kısa boylu “boya satıcısı” da kimdir? Ve Van Gogh neden kutsal maviden ölesiye kaçmaktadır. Vincent’ın yakın dostları Lucien Lessard ve eğlence düşkünü Henri ToulouseLautrec’in bu sorular aklını karıştırır ve Vincent’ın ölümünün ardındaki sır perdesini aralamaya karar verirler.

Allen Ginsberg’in büyük eseri (opus magnum’u) “Uluma” (Howl) için Altıkırkbeş Yayınları daha önce bir inceleme bir de özel baskı yaptı. Whitman’dan sonra değişecek olan Amerikan şiirinin devrimci diyebileceğimiz kadar güçlü bu şiiri, Bukowski’nin 70 başlarındakilerdeki büyük patlamasına (2.Whitman süreci) değin sansasyonel büyüklüğünü koruyacak ve tarihe Amerika Birleşik Devletleri’nin en büyük şiirlerinden biri olarak geçecekti. William Carlos Williams’ın da önsöz yazarak bir nevi el verdiği “Uluma” bu sefer tıpkı basımıyla okur karşısına çıkıyor.

İnsanın hem içinde hem dışında geçenleri anlatabilen bir yazar... “Ova Alev Alev”, ülkesinin edebiyatını nerdeyse tek başına yenileyen, Latin Amerika edebiyatının da yönünü değiştiren Meksikalı yazar Juan Rulfo’nun bütün öykülerini içeriyor. Juan Rulfo, kendine özgü “devrimci” tarzıyla, Meksika Devrimi’ nin ardından kırsal bölgelerde yaşanan sıkıntıları ele alıyor. “Ova Alev Alev”, Büyük Ova’nın ve Meksika Devrimi’nin kızgın sıcağında sorunlu baba-oğul ilişkileri, ölüm, şiddet, erotizm, doğadaki dengesizlik ve başka sorunlar üzerine...

Vampir virüsü iki yıldır ortalıkta dolaşıyor. Dünyadaki hayat yok olmanın eşiğinde. Şimdi birinin kendini tüm insanlık adına feda etmesi gerekiyor. Peki bu cesur kahraman kim olacak? “ ‘Ölümcül Tür’ün ilk yüz sayfası okuru daimi bir korkuya sürüklüyor, çünkü del Toro ve Hogan hem gerçek (tüm tuhaf kuytu köşeleriyle New York) hem de hayali olanı (vampirler) sahici bir orijinallikle anlatıyor. ‘Ölümcül Tür’ de tohumları atılan her şey ‘Sonsuz Gece’de kelimenin tam anlamıyla doyurucu bir sonuca ulaşıyor... Şeytan ayrıntılarda gizlidir ve bu kitap da tüyler ürperten şeytani bir yetenekle yazılmış.” -Stephen King-


YENİ ÇIKANLAR

Aydınlık KİTAP

1 MART 2013 CUMA

19

Ba tan Sona Yaln zl k

Modern Dünyaya Yön Veren 50 Dü ünür

Bir Psikiyatristin Gizli Defteri

iddet Dili

Özcan Karabulut, K rm z Kedi Yay nevi, 112 s.

Stephen Trombley, Kolektif Kitap, Çev: Gonca Gülbey, 396 s.

Gary Small, Gigi Vorgan, NTV Yay nlar , Çev: Duygu Kutlu, 336 s.

Özcan Köknel, Remzi Kitabevi, 216 s.

Özcan Karabulut, ilk öykü kitabından bu yana öykülerinin dokusunu oluşturan şiirsel anlatım, aşkların, özlemlerin, acıların nabız atışları, hüzün ve yalnızlık, hep var olan siyasal ve toplumsal eleştiri ve başkaldırıyla yoğruluyor, özyaşam öyküsel tatlarla harmanlanıyor, ince bir sızı gibi kendini hep duyurarak akıp gidiyor kitap boyunca ve öyküleri birbirine bağlıyor. Özcan Karabulut, ‘78 kuşağının yalnızlıklarını anlatırken, bu insanların dünyasını ve yaşadıklarını öykülere taşırken, o yılların imgesel bir tarihini de veriyor. Öyküler insanlığın en temel gerçeklerinden olan yalnızlıkta birleşiyor.

İnsanlığın dünyayı daha doğru bir bakışla görmesini sağlayan önemli filozofları bir arada sunarak, düşünce tarihinin bütünlüklü bir haritasını çıkarıyor. Kant’ı kavramak, yirminci yüzyıl Sovyet sosyalizminin Hegel ve Marx'tan gelen düşünce çizgisini takip etmek, Varoluşçuluğun nasıl farklı biçimlerde tezahür ettiğini görmek ya da Foucault, Lacan ve Derrida’nın fikirlerindeki kilit noktalara tekrar tekrar bakmak isteyen okurlar için bir başucu kitabı... Kitap, yaşadığımız çağı derinlemesine etkileyen filozofların, Aydınlanma’dan günümüze modern düşüncenin kısa bir tarihini sunuyor.

Gerçek hikâyeler kurgudan çok daha tuhaftır, Dr. Gary Small da bunu gayet iyi biliyor. Psikiyatriyle ve insan beyni üstüne çığır açıcı araştırmalarla geçen otuz yıl içinde Dr. Small pek çok şey görmüş. Şimdi ofisinin kapılarını açmaya ve kariyerinin en gizemli, ilginç ve tuhaf hastalarını anlatmaya hazır. Bu kitap bir psikiyatristin zihnine ve onun giderek gelişim gösteren mesleki yaşamına yapılan aydınlatıcı bir yolculuk. Aynı zamanda bu branşın ve daha önce görülmemiş, tanısı koyulmamış çeşitli akıl hastalıklarının perde arkasına da bir bakış... Kitabı okurken kendinizi, bizi insan yapan şaşırtıcı tuhaflıklar üstüne düşünürken bulacaksınız.

Prof. Özcan Köknel’in, alanında ilklerden biri olan bu kitabı, şiddet dilinden kurtulmanın yollarını gösteriyor. Şiddet dili, toplumsal salgın ve afet boyutlarına ulaştı. Bireysel ve toplumsal ilişkilerde ötekileştirme, yabancılaştırma olayları şiddet dilinin ilk örnekleri arasındadır. Günümüzde insan ilişkilerinde şiddetin nedenleri gitgide çoğalıyor. Birincil, ikincil toplumsal kurumlarda bölünme, ötekileşme, yabancılaşma, çatışma akıl almaz boyutlara ulaştı. İnanç, dil, etnik köken, milliyet, laiklik, demokrasi, hukuk, anayasa ve yasa kavramları özünü, anlamını yitiriyor neredeyse...

Yeni Yüzy lda Diyalektik

Yel Etekli Ku Kanatl

Güven

Efendi Uyan yor

Bertell Ollman, Tony Smith, Yordam Kitap, Çev: ükrü Alpagut, 351 s.

Fahrettin Demir, Alakarga Sanat Yay nlar , 130 s.

Henry James, Alt n Bilek Yay nlar , Çev: Emine U ur, 288 s.

H. G. Wells, Maya Kitap, Çev: Egemen Y lgür, 288 s.

Bu seçki dünyanın önde gelen on altı diyalektik kuramcısını bir araya getiriyor. David Harvey, Fredric Jameson, Michael Löwy, Lucien Séve, Bill Livant, John Bellamy Foster bu yazarlardan bazıları. Yazarların birçoğu, bilimsel indirgemecilikten sistem kuramına ve postmodernizme kadar uzanan karşıt metodolojik çerçeveler ile diyalektik yaklaşımları kıyaslıyor. Bu seçki, diyalektiğin bir dizi kurala ya da ilkeye indirgenemeyeceğini ve diyalektik gelenek içinde çalışan kuramcıların her konuda aynı görüşü paylaşmadıklarını ortaya koyuyor.

“Aradan bunca zaman geçmişken, düşünüyorum da, ne alınmış bir biletim ne de gitmeyi planladığım bir yer vardı. Bir yerlerde, birileri tarafından beklendiğimi söylemek ise gerçekle bağdaşmazdı. Bu gerçekler orta yerde dururken, trene yetişememe duygusu yakamı hiç bırakmamıştı. Aslında gideceğim bir yer olmadığı gibi alınmış bir biletimin de bulunmadığı gerçeğini düşünürsek hangi treni kaçıracağım da cevaplanması gereken bir soru olarak ortaya çıkıyor. Bildiğim tek şey, gittiğim istasyonun bütün yolların kesiştiği bir noktada olduğuydu.”

“Güven”, Henry James’in kendi yaşamında da karşı karşıya kaldığı bir ikilemi gözler önüne serer. Mantık ile duygular arasında kalmış bir adamın iç dünyasını, dönemin yaşantısını ve pek çok önemli değer yargısını vurgulayan “Güven”, James’in baş tacı edilecek romanlarından biridir. Yaşamında mükemmel kararlar alınamayacağının, her şeyi doğru yapmanın mümkün olmadığını ve çoğu kez hem mantık hem de duyguların ortak bir çözümde bir araya getirilmesi gerektiğini, James kadar ustaca ve şiirsel anlatmak zor. Klasik İngiliz Edebiyatı’nın dev ismi Henry James, “Güven” romanı ile sonunda Türkçede...

Edebiyat tarihinin ilk distopyası olan “Efendi Uyanıyor” bir 19. yy. centilmeni olan Graham’ın öyküsünü anlatıyor. Nadir görülen bir uykusuzluk hastalığından mustarip olan Graham en sonunda uyumayı başarır. Ne var ki bu kez 200 yıllık trans halinde bir uykuya dalacaktır. Uyandığında ise, banka hesabına işleyen faizler sayesinde dünyanın en zengin ve en güçlü adamı olduğunu öğrenir. O artık bambaşka ve hiç tanımadığı bir dünyada yaşamaktadır. Dünyanın tek efendisi ve sahibi odur! Graham uyuduğu sırada servetini idare eden Konsey, tüm gezegene hüküm süren son derece karanlık ve acımasız bir sistem kurmuştur.


20

1 MART 2013 CUMA

Aydınlık KİTAP

ÇOCUK - GENÇ

Sevgili ailem, şu an uzaydayım “Kozmik”, e lenceli uzay maceras n n yan s ra ebeveyn-çocuk ili kilerine de göndermeler yap yor. Bu bak mdan baz ele tirmenlerce “Charlie’nin Çikolata Fabrikas ”na denk görülmü . Hatta onun gibi bir klasik olabilece ini iddia edenler de var REM HALIÇ irem.halic@hotmail.com Liam Digby 12 yaşında, ama uzun boyu ve tüylü suratı yüzünden bir yetişkin gibi görünüyor. Okulda selvi boyuyla salınırken onu gören öğretmen sanıyor. Hele yanında bir de arkadaşı Florida varsa tam baba-kız oluyorlar. Yetişkin gibi görünmek Liam’ı arkadaşlarından uzaklaştırsa da, zaman zaman büyük avantajlar da sağlıyor. Lunaparkta çocuklara yasak oyunlara katılmak ya da bedava yoğurt kazanmak gibi. Hatta bazen araba satın almak gibi… Yetişkin gibi davrandığı anlar, 12 yaşında gibi davrandığı anlardan daha fazla. Hatta yetişkin olmadığı zamanlarda, Warcraft’ta kısa boylu, çevik ve büyülü bir Elf olmayı, Liam olmaya tercih ediyor.

KAHRAMAN BABALAR Bir gün Liam’ın cep telefonuna bir mesaj geliyor. Ara sıra baba rolü yaptığı için numarası bir yerlerde gerektiğinde kullanılması için kayıtlı bir baba numarası muhtemelen. Gelen mesajda, talihlilerin en iyi baba olmak için yarışacağı ve bu yarışma sonrasında kazanan babalara çocuklarıyla birlikte, içinde dünyanın en büyük oyun aracı olan Roket’in de bulunduğu, Çin’in eşsiz Sonsuzluk Parkı’nı gezme şansı tanınacağı yazıyor. “Bu yarışma sizi çocuklarınızın gözünde kahraman yapacak” deniyor. Liam ailesinden gizli, kızı rolünde görev almak üzere Florida’yı da yanına alıp Çin’e doğru yol alıyor. Çeşitli yarışmaların sonunda Liam ve Florida onları dünyad a n 200.000 mil öteye taşıyacağından ha-

bersiz, devasa roketin önüne gelip kafalarını kaldırıyorlar. Roket o kadar büyük ki, dibinden baktıklarında ucunu göremiyorlar. Şimdilik onları ilgilendiren sadece roketin rengi. Neymiş, roket neden maviymiş, bu mavi değişik bir maviymiş, roketin adı mavi olsunmuş. Oysaki sadece eğlence amaçlı bineceklerini sandıkları bu rokette başlarına neler gelecek… “Anne, baba, eğer dinliyorsanız, hani size okulla birlikte Göller Bölgesi’ndeki aktiviteye gideceğimi söylemiştim ya, dürüst olmak gerekirse tam olarak Göller Bölgesi’nde değilim. Daha da dürüst olmak gerekirse, daha çok uzayda sayılırım.” Uzayın derinliklerinde süzülen roketin içinde Liam, 90 bacaklı, emici ayaklı, sivri kafalı uzaylıların eline geçmesi ihtimalini de göze alarak, döndüğünde ailesine dinletmek üzere cep telefonuna bu mesajları kaydediyor. Uzaylıların eline geçerse diye de “Ben dostum” mesajını eklemeyi ihmal etmiyor.

ÜNLÜ SENAR ST ÇOCUKLAR Ç N YAZDI “Ölümün Soluğu” (God on Trial), “Milyonlar” (Millions), “Saraybosna’ya Hoşgeldiniz” (Welcome to Sarajevo) gibi filmlerle adından sıkça bahsettiren, son olarak önümüzdeki aylarda vizyona girecek olan “The Railway Man” filmiyle de çok konuşulacak olan Frank Cottrell Boyce, İngiltere’nin en saygın senaristlerinden biri kabul ediliyor. “Milyonlar” filmini hatırlıyorsanız, içinde milyonlar taşıyan bir tren Damien adlı bir çocuğun evinin yakınlarında bir hata sonucu bütün parayı etrafa saçar ve Damien çoğumuzun hayal ettiği gibi durduk yere milyoner olur. Onun için yapılması gereken bu parayı ihtiyacı olanlara dağıtmaktır, ama abisi onunla aynı fikirde değildir. Yeni filmden de biraz bahsedecek olursak, İkinci Dünya Savaşı’nı anlatan en iyi savaş filmlerinden, 1957 yapımı bol ödüllü “Kwai Köprüsü” (The Bridge on the River Kwai)’nün ardından, aynı yılları, esir kamplarını, işkenceleri anlatan “The Railway Man”in başrolünde Nicole Kidman var.

CHARLIE’N N Ç KOLATA FABR KASI VE KOZM K Kitaba dönelim. “Kozmik”, eğlenceli uzay macerasının yanı sıra ebeveyn-çocuk ilişkilerine de göndermeler yapıyor. Liam’ın babasıyla olan diyaloglarının etkisini, kızı rolündeyken Florida’ya olan davranışlarında görüyoruz. Liam ve Florida’dan başka, söz konusu yarışmadaki tüm ebeveynler aynı tema çerçevesinde farklı sorunları temsil ediyor. Bu bakımdan kitap bazı eleştirmenlerce “Charlie’nin Çikolata Fabrikası”na denk görülmüş. Hatta onun gibi bir klasik olabileceğini iddia edenler de var. Son olarak, Frank C. Boyce’un eğlenceli anlatımını bize m a Li olduğu gibi aktaran ve “Kozmik”in Türkiye’de de sevilecek olmasını sağlayan Özlem Gayretli Sevim’e de teşekkür ederiz. Keyifli okumalar diliyoruz. Charlie’nin Çikolata Fabrikas

Kozmik, Frank Cottrell Bo yce Bankas Kültür Yay nlar Çev: Özlem Gayretli Sevim , 348 s.


Aydınlık KİTAP

Korkunç Mürekkep Bal Belas “Komik çizimleri ve insanın dilini şaklatan tarzıyla herkesi kahkahalara boğacak bu hikâyenin, raflarda kımıl kımıl yürüyeceğine eminiz.” (School Library Journal) Afacanların kralı Cody Mack, müdürün odasına hiç de yabancı değildir. Ama annesiyle babası artık onunla baş edemeyeceklerine karar verdiklerinde, Cody daha önce hiç hayal bile edemeyeceği bir ceza alır: Afacan Çocuklar için Nanik Akademisi. Nanik Akademisinin afacan öğrencileri, okulun rutubetli derinliklerinde vıcık vıcık bir şeyJulie Gardner Berry lerin hareket ettiğini keşfettiklerinde, belaya daSally Faye Gardner vetiye çıkarmış olurlar. Okula yeni bir Fen öğ stiridye Yay nlar retmeninin gelmesiyle, öğrenci ve öğretmenlerde Çev: U ur Mehter, 191 s. tuhaf değişiklikler meydana gelmeye başlar. Peki, ya bu değişiklikler, çocukların bu canavarlar hapishanesinden kaçmasını sonsuza dek engelleyecek güçteyse?

Zincir

1 MART 2013 CUMA

21

En Yeni Arkada m Babasının görevi nedeniyle yeni bir şehre taşınan ve eğitimine yeni bir okulda devam etmek zorunda olan Ömer'in küçük bir sırrı var. Yeni arkadaşları onun çekingen ve korkak bir çocuk olduğunu düşünedursunlar, işin aslı bambaşka... Ömer'in çekingenliğinin bir nedeni var, ama kimsenin bundan haberi yok. Arkadaşlarının Sınıfın En Yenisi ismini taktıkları Ömer, özellikle sıra arkadaşı Murat'ın okul hayatında bir dizi değişikliğe neden olur. Yeni geleni aralarına alma konusunda daha en başından isteksiz olan Murat, Oktay, Zeynep ve Mehmet Erkan diğerleri, yaşanan bir olay sonrasında Ömer'i Elma Yay nevi, 56 s. dışlarlar. Oysa Ömer'in bütün yaptığı... Ömer'in sırrı ne? Yolları aynı sınıfta, aynı sırada kesişen Ömer ve Murat iyi arkadaş olabilecekler mi? Sınıfın En Yenisi arkadaşlarının sevgisini ve saygısını kazanabilecek mi? Okuyalım, görelim.

Küçük Gurmeye Dünya Mutfa

Çocuk edebiyatımızın sevilen yazarı Şiirsel Taş, yeni kitabında özgün kurgusu ve nefis sözcük oyunlarıyla çocuklara bolca kahkaha vaat ediyor. Sabahın erken saatleri. Sıcacık yatağından kalkmak zorunda olan bir çocuk, çocuğun gidişini dört gözle bekleyen azman bir kedi, kedinin eline düşen bahtsız bir kara kızılkuyruk, incir ağacında ceviz mancınığı tasarlayan bir karga, geleneksel kuyruksokumu toplantısında konuşmacı olan bir pire, kemik torbasının kaderini değiştiren hafif şiddette bir deprem... Daha neler neler. Sıradan başlayan bir gün, kah iirsel Ta ramanlarımız için neler getiriyor dersiniz? Bir Hayykitap, 104 s. zincirin halkaları gibi birbirine bağlanan olayları hepsi kendi gözünden anlatıyor, bir bir içini döküyor; birinin yaptığı öbürünü etkiliyor, sırası gelen sazı ele alıyor. Zincir tamamlandığında günün de sonu geliyor. Zombi'nin sözünden alıntılarsak, "hayat dediğin uzun bir zincir" değil mi zaten?

Haydi küçükler, mutfağa! Çocukların, içlerindeki aşçıyı keşfetmesini sağlayan eğlenceli kitabı “Yavru Gurmeye Masallar”dan sonra, Elvan Uysal Bottoni'den yine ellerden düşmeyecek bir kitap: “Küçük Gurmeye Dünya Mutfağı” “Ünlü Sanatçıların Ülkesi İtalya”, “Kanguru Der Demez Aklıma Avustralya Gelir”, “Boğalar, Zeytin Ağaçları, Picasso ve İspanya”, “Dans, Maskeler, Pirinç ve Tayland”, “Mavi Nil’in Doğduğu Yer: Etiyopya”, “Japonya Sadece Çizgi Film Demek Değil” gibi Elvan Uysal Bottoni ilgi çekici başlıklar altında, bu ülkelerle ilgili Yap Kredi Yay nlar , 80 s. kültürel bilgiler ve 11 ülke mutfağından yemek tarifleri de bulunuyor. Yemeğin sadece karın doyurmakla ilgili bir iş olmadığını; mutfak olgusunun altında büyük bir kültürel geçmiş ve gelenekler bütünü bulunduğunu çocuklara tatlı tatlı, onların merakını kaşıyarak, Ege adında bir kız çocuğun ağzından anlatan Elvan Uysal Bottoni'nin bu kitabını da Emine Bora resimledi.

Varolmayan Çocuk

Nerede Bu Mirketler?

Gabrielle hafızasını yitirmişti. Ailesi yoktu. Geçmişi yoktu. Gabrielle’nin sahip olduğu tek şey, başkalarından farklı olduğunu ona söyleyen kafasının içindeki Ses'ti... Ses, ona geçmişini araştırmamasını, zaten bir arayış içinde olduğunu söylüyordu. Bir hastane yatağında uyandıktan sonra bir bakıcı ailenin yanına yerleştirilen Gabrielle parMichael Panckridge çalanmış hafızasını toparlamaya çalışıyordu. AnO2 Yay nc l k cak geldiği evde tuhaf şeyler oluyordu. Çev: Özgür Sinan, 105 s. Bu evdeki dehşet verici olayların arkasında kim - ya da ne- vardı? Neden Gabrielle’yi rahatsız ediyorlardı? Gabrielle çok geç kalmadan bu gizemi çözebilecek miydi?

Sevimli mirket ailesiyle eğlenceli ve macera dolu bir yolculuğa var mısın? Bizim haylaz mirketler dünyayı keşfetmek için macera dolu bir yolculuğa çıkıyor. Ama öylesine hınzırlar ki, nereye gitseler saklanıp gözden kaybolmayı başarıyorlar. Bu yaramazların nerede olduklarını bulabilecek misin? Görevin, tabii kabul edersen, tam on tane mirketi gizlendikleri yerde bulmak. Dedektiflik yeteneklerine güveniyoruz. Haydi, macera başlıyor... Çok eğlenecek, Jen Wainwright, hatta pek çok şey öğreneceksin. 1001 Çiçek Kitaplar Çev: Deniz Canda , 52 s.


22

Aydınlık KİTAP

1 MART 2013 CUMA

ALINTI-TEST

Okuyaca n z bölümler hangi yazar n hangi kitab ndan al nt lanm t r? Dersten sonra, Deeba ve Zanna, okulun kapısında durup işaretleri gördükleri yerlere bir kez daha baktılar. Hala yağmur çiseliyordu ve yağmur, oyun alanlarının üstüne, sanki alanları örten garip bir hava parçası direnç gösteriyormuş gibi yağıyordu.

a) b) c) d) e)

2

Nazmi sert bir sesle “Git Arif” dedi. “Şuradan bir taksi çevireyim, hemen git Beyoğlu’na. Ben sana mani olmuyorum ki! Hayat dolusun, sıkılıyorsun buralarda. Ne diye benim peşimde dolaşıyorsun ki! Bu mezarlıkların arasında gerçekten yazık oluyor sana. Git Beyoğlu'na. Rastla o kadına.

Un Lun Dun - China Miéville Ölümcül Tür - Chuck Hogan, Guillermo del Toro Boksör Böcek - Ned Beauman Okumanın Tarihi - Alberto Manguel Morenga - Uwe Timm

a) b) c) d) e)

3

Falatline’ı bir veri inşası olarak düşünmek can sıkıcıydı. Ölü bir adamın becerilerini, tutkularını, olabildiğine saçma cevaplarnı yeniden canlandıran fiziksel bağlantılı bir Rom kasedi... Trenin, güçlü bir uğultuyla siyah indiksiyon şeridi boyunca kayarak gelişiyle, tünelin tavanındaki çatlaklardan aşağı tuğla tozları süzülmeye başladı.

Kumral Ada Mavi Tuna - Buket Uzuner

a) b) c) d) e)

Aşk - Elif Şafak Beyoğlun’da Gezersin - Nazlı Eray Vanilya - Reyhan Karaaslan Söylenmemiş Şarkılar - Canan Tan

Kaplanın Karısı - Tea Obreht Aspidistra - George Orwell Yanılsamalar Kitabı - Paul Auster Yaşlı Adamın Savaşı - John Scalzi Neuromancer - William Gibson

Bu haftan n do ru yan tlar :

1-(a) 2-(c) 3-(e)

1

BULMACA 6. Okutman - Beyazla biraz k rm z n n kar m ndan olu an bir renk - Bir yüzölçümü birimi 7. Tavlada “iki” say s - Birlikte ya ayan hayvan toplulu u 8. Nazi polis örgütü - Kesintiler ç kt ktan sonra elde kalan tutar Bir dilek art eki - stemiyormu gibi görünerek ilgi toplamay amaçlayan davran , cilve, i ve 9. Ç plak - Yenilgiyi kabul etti ini belirtmek için veya birinin a k nl k veren davran lar na

kar l k olarak kullan lan bir sözcük 10. Notada duraklama i areti Hayvanlarda semizlik- Baryum'un simgesi 11. Lityum'un simgesi - Genellikle yüzük yap m nda kullan lan de erli bir ta - K l, tüy - Sevap 12. Ard ç a ac n n meyvesi - Arka ç kma, destekleme, yard m etme 13. Radyum’un simgesi - Küçük ma ara - nci Aral’ n “Orhan Kemal Roman Ödülü”ne lay k

görülmü kitab - Bir cetvel türü - Gezegenimizin uydusu 14. Türk müzi inde bir makam - Bir say - “... Gündüz Kutbay” (ney üstad ) 15. Resimdeki yazar n bir eseri - Tüm Ortaça boyunca kullan lm bir tür t ls m Yukar dan a a ya 1. Bir çalg türü - Resimdeki yazar n bir eseri 2. Yard m paras - Stronsiyum'un simgesi - Bir i i, bir görevi yerine getirme 3. Dul kalan kad n n sadakatini göstermek üzere kendini kurban etmesi eklinde bir Hindu gelene i - Kripton'un simgesi - Bir hayret ünlemi - Bir ac ünlemi 4. Tümör - Bir meyve - Sodyum'un simgesi - Japon folklorunda saatleri düzenleyen on iki cinden biri 5. Parça - Bir i için ayr lan para, tahsisat - Ekmek 6. Çal m, caka - Kesintisiz para lemelerde kullan lan, gümü görünümünde parlak s rma ya da metal tel iplik - Bir gösterme s fat

GEÇEN HAFTANIN ÇÖZÜMÜ

Soldan sa a 1. Resimdeki yazar - Zehirli bir örümcek türü 2. “... Kaptan” (ressam) - Tavlada “üç” say s - Sadece jest ve mimikler kullan larak gerçekle tirilen bir gösteri sanat 3. Köpek - Kullanma süresi - Bir gayret ünlemi - “... Ayhan” ( air) 4. Sofra - Paraguay çay - Pirinç rak s 5. öhret - Saz n en kal n teli ya da kiri i - H rvatistan'da bir liman kenti

7. Japonya’da buda rahibesi - Arap edebiyat nda bir iir türü 8. Ço unlukla ka da, kabartma, çukur ya da düz bir kal pla bas lan sanatsal resim - Deride, sinirler boyunca, özellille gövde, bacak ve yüzde birtak m a r l fiskelerin dökülmesiyle beliren, mikroplu bir hastal k türü 9. Germanyum’un simgesi - Y lan 10. Yunan mitolojisinde bir tanr “Yaz klar olsun” anlam nda bir söz - Ordu (k sa) 11. Dolayl anlat m - Bir kan grubu - Konya’da bir baraj - talya'da bir yanarda 12. Nikel'in simgesi - Gece bekçisi Üç-dört ya na kadar olan di i manda 13. Hayvan otlat lan hiç ekilmemi arazi, otlak - Al kanl k, al ma Seryum’un simgesi - Favori 14. Kalsiyum’un simgesi - “... Güler” (foto rafç ) - Güvercinle yollanan mektup 15. Resimdeki yazar n bir eseri Ölüm veya bir felaketten do an ac , matem




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.