gençlik
ülkemizde
gelecektir
6 KASIM’DA YÖK’ÜN ÖNÜNDEYÝZ!
AÇLIK VE YOKSULLUÐUN SON BULACAÐI, BAÐIMSIZ, DEMOKRATÝK TÜRKÝYE ÝÇÝN, H A L K A N AYA S A S I !
2007 Sayý:13 Fiyatý: 1 YTL(KDV dahil)
BAÐIMSIZ BÝR ÜLKE ÖZGÜR BÝR HALK YARATMAK ÝÇÝN MÜCADELE EDEN ÞEHÝTLERÝMÝZÝN YARATTIÐI TARÝHLE 1969’dAN 2007’YE GELEN AKADEMÝK DEMOKRATÝK MÜCADELeNiN ÖNCÜSÜ;
38. YILINDA
D E V R Ý M PA R K I VENEZÜELLA
Merhaba...
ÝÇÝNDEKÝLER
Yine bir Ekim sayýmýzla sizlerle buluþmanýn mutluluðunu yaþýyoruz. Ekim ayý nice deðerlerin nice kahramanlýklarýn yaratýldýðý bir aydýr. Tarihimiz açýsýndan da çok önemli dönüm noktalarý yaþanmýþtýr bu ayda. 10 Ekim 1969 yýlýnda Türkiye devrimci hareketi tarihini baþtan sona etkileyen bir olay yaþanmýþtýr. O gün gençliðin ilk merkez ve devrimci örgütü DEV-GENÇ kurulmuþtur. O gün bugündür DEV-GENÇ'liler mücadele bayraðýný onca bedele raðmen elerinden düþürmemiþlerdir. Ernesto Che Guevara, tüm dünya halklarýnýn saygýyla andýðý, enternasyonalizmi kendi yaþamýnda ete kemiðe büründürmüþ bir devrimcidir. Katlederek onu yok edebileceklerini düþünen Amerikan emperyalizminin kiralýk katilleri artýk iþgal ettikleri her ülkede onun savaþ sloganlarýný duyacaklardýr. Hasta Siempre Comandante... Okul önlerinde uyuþturucu satýcýlarý, çeteciler ve onlarýn aðababalarý polis liseli gençliði yozlaþtýrmak için var güçleriyle çalýþýyorlar. Doðalýnda çeteleþme sorununu yaratanlar bu sorunu çözemezler. Paralý eðitim hýzla yaygýnlaþýyor. Artýk kayýt parasý vermeden kayýt yaptýrabildiðimiz devlet lisesi kalmadý. Paralý eðitim kaldýrýlsýn. Tüketim toplumu haline getirildik. Kapitalistler her þeye özenelim, her þeyi alalým, hiçbir þeyi merak etmeyelim diyorlar. Bizi bu hale getiren, dünyayý kanlý savaþ ve katliamlarla yöneten emperyalistler ve iþbirlikçileri ne yapýyor peki? Hemen cevap verelim; KOÇ holding "Küresel Savaþ Çaðýnda Ýyimserlik" adý altýnda bir bienal düzenliyor. Yani öl, aç kal, açýkta kal ama gülümse, sesini çýkarma! Yeni anayasa tartýþmalarý gündemde yerini aldý. AKP iktidarý ve YÖK arasýnda son derece þiddetli bir iktidar kavgasý çýktý. Üniversitelerde en son sözü kim söyleyecek tartýþmasýna Devrimci Gençlik kendi cephesinden cevap veriyor. Gençlik Federasyonu 6 Kasým'da YÖK önüne YÖK'e Hayýr! Halk Ýçin Bilim Halk Ýçin Eðitim talebimizi haykýrmak için gidiyor. YÖK ve AKP iktidarýna karþý mücadele zamanýdýr. Kasým sayýmýzda tekrar buluþmak üzere HOÞÇAKALIN
3... Merhaba 4... Eðitim kurumlarý halk çocuklarýna açýlsýn, paralý eðitim kaldýrýlsýn 7... Ýnanç mý, istismar mý; Türban 8... Tükettikçe tükeniyoruz 10. Yeni sömürge Türkiye ve yerli üretim yalanlarý 12. Küresel savaþ çaðýnda iyimserlik! 13. Uyuþturucu satýcýlarýnýn, çetelerin hamisi polis, okullarýmýzýn güvenliðini alamaz 14. Röportaj: liselilere sorduk 16. 10 Ekim 1969’dan bugüne bu tarih bizim 20. Hukuk köþesi; Adalet ve demokrasi oligarþinin anayasasýnýn neresinde 24. Halk kültürü; Semahlar 27. Hasta Siempre Comandante 30. Haberler 32. Devrimci Gençlik 38. yýlýný kutladý 33. Demokratik üniversiteleri yaratmak için çaðrýmýzdýr
ÜLKEMÝZDE GENÇLÝK GELECEKTÝR DERGÝSÝ Sahibi ve Yazýiþleri Müdürü: Onur Urbay Adres: Piyalepaþa Mah. Piyalepeþe Cad. No:148/3 Okmeydaný/Ýstanbul Tel: 297 97 33 Ofset Hazýrlýk: Yeniden Özlem Yayýncýlýk Baský: Ezgi Matbaasý
Davutpaþa Cad. Emintaþ Kazýmdinçok Sit. No:81/229 Davutpaþa-Topkapý 0212 501 93 75
3
EÐÝTÝM KURUMLARI HALK ÇO PARALI EÐÝTÝM KA Eðitimin þekli mevcut sistemin yapýsýna göre þekillenir. Ýþte bu yüzden bizim ülkemizdeki eðitim sistemi çarpýktýr. Eðitim sistemi halkýn ihtiyaçlarýna göre planlanmamýþtýr. Eðitim programlarý baþka ülkelerin müfredatýnýn taklididir. Tüm bunlarýn bir sonucu olarak eðitimin kalitesi çok düþüktür. Her gelen iktidar kendince düzenlemeler yapmaya kalkmýþtýr. Tabi ki AKP iktidarý da yeni düzenlemeler yaptý ve eðitim sistemini iyice içinden çýkýlmaz bir hale soktu. Böylece tamamen faydacý, gerici, þoven bir eðitim müfredatýnýn yanýnda artýk eðitim kurumlarýna adým atmak dahi paralý hale getirildi. Yýllardýr gelen iktidarlarýn ve son olarak AKP iktidarýnýn çabalarýyla artýk ülkemizdeki eðitim sistemi neredeyse tamamen paralý hale getirildi. Tabi bunun çeþitli kulplarý da ayarlandý. Yeni eðitim öðretim yýlý da baþlarken, öðrenciler okullara kayýt yaptýrmak için büyük coþkuyla hazýrlanýrken, üniversitelerde harç parasý ilk ve orta öðrenimde kayýt parasý çýkacak karþýlarýna. Gerçi ilk ve orta öðrenimde artýk kayýt parsý alýnmadýðý söyleniyor. Ancak onun yerine artýk "baðýþ" alýnýyor. Ama bu da zorunlu. Yani baðýþ yapmak istemiyorsan, buna maddi olanaklarýn yoksa kayýt yaptýramýyorsun. Ýsim deðiþse de yine sistemin
rezil rüsva olduðu haberler yansýyor basýna. Mesela geçen yýl Gazi mahallesinde baðýþ vermeyen bir öðrenci velisine, çocuðunu okula kaydettirme karþýlýðýnda okul baþtan aþaðýya temizlettirilmiþti. Yine baþka bir rezalet de Ýzmir’de yaþanmýþtý. Velileri baðýþ veren öðrencilere kokart takýp velileri kayýt parasýný veremeyen öðrencileri aþaðýlayýp zorunlu baðýþ yap-
maya çalýþtýrýlmýþtý. Eðer baðýþ yapmadýysan kalabalýk doðru düzgün öðretmenin olmadýðý sýnýflarda okumaya mahkum edilirsin. Hatta okula alýnmazsýn. Eðitim anayasaya göre bir hak olduðu halde kayýt parasý vermezsen okula kayýt olamazsýn, karne parasý vermezsen karne alamazsýn, paran yoksa diplomaný dahi alamazsýn. Ýlk ve orta öðrenimde durum böyleyken üniversitelerde de durum bundan farksýz deðildir. Üniversite gençliði de okula giriþte alýnan 55-458 YTL arasýnda deðiþen harç parasýyla karþýlanýr.
4
Eðer harç parasýný yatýracak durumda deðilsen, onca emek harcayýp yüzbinlerce insan içinden tesadüfen kazandýðýn okuluna gidemezsin. Aslýnda harç parasý adý altýnda toplanan paralarýn eðitimin bize parayla satýldýðýnýn yani eðitimin ticarileþtiðinin de kanýtýdýr. Ama her þey harç parasýyla da bitmiyor. Barýnma hakkýnýz olmadýðý için, ya yurtlara bütçenizi zorlayan ya da bütçenizi aþan yurtlarda kalacaksýnýz. Bu da olmazsa ev tutacaksýnýz. Ýþ okul kazanmakla bitmiyor. Barýnma sorununu da kedi imkanlarýnýzla çözdükten sonra ulaþým ücretleri çýkýyor karþýmýza. Kýsacasý eðitimimizi tamamlamak için gereksinim duyduðumuz her þey, kar edilen sektörler haline gelmiþ bile. Zaten eðitimimizi tamamlamamýz ne bundan önceki iktidarlar, ne de AKP iktidarý için önemli deðildir. Onlar için önemli olan tekellerin ceplerini daha fazla doldurmalarýdýr. AKP iktidarý da eðitim alanýný tamamen ticarileþtirmeye çalýþýlýyor. Örneðin çýkardýðý yüksek öðrenim yasasýyla üniversiteleri bilgi alýnýp satýlan þirketler haline getirmeye çalýþýyor. YTÜ, ÝTÜ, ODTÜ'de neredeyse þirketleþme çalýþmalarý sonuçlanmýþtýr. Ýsmi geçen üniversitelerde
OÇUKLARINA AÇILSIN ADIRILSIN! yönetim kurulu baþkanlýðýna rektörlerin þirketleri kurulmuþtur. AKP iktidarýnýn emperyalistlere pazar açmak için nasýl çalýþtýðýnýn, iþbirlikçilik de sýnýr tanýmadýðýnýn birçok örneði vardýr. Tayyip Erdoðan 2003 yýlýnda, bir gazeteye verdiði röportajýnda þöyle diyor: "Biz istiyoruz ki devlet yavaþ yavaþ eðitimden çekilsin, bu iþ tamamen özel sektöre kalsýn" diyor. Ýþte AKP iktidarýnýn eðitime bakýþ açýsý. Sizce böyle bir zihniyetin verdiði eðitime güven olur mu? Geleceðimiz, AKP'ye ve bu eðitim sistemine teslim edilebilir mi? Üniversiteler bu sistemde tam rant kapýsýna dönüþtürülmüþ durumdadýr. Her þey paraya endekslidir. Devlet üniversitelerinde bile. Mesela ÝTÜ'de artýk paralý bölümler var. Yani artýk devlet üniversitelerinde parasý olmayanýn okuyamayacaðý bölümler var. Bunun yaný sýra ÝTÜ, ODTÜ, Ege ve Anadolu üniversitesinde hazýrlanan teknoparklar var. ABD'de oluþturulan sonra Ýngiltere diðer ve diðer emperyalist ülkelerde de oluþturulmaya ve kullanýlmaya baþlayan teknoparklar kapitalist yatýrýmlarýn oluþmasýný ve sermayelerini geliþtirmelerini saðlar. Ülkemizdeki teknoparklarýn finansmanýný da emperyalistler ve iþbirlikçi tekelci burjuvazi karþýlamaktadýr. Ülkemizdeki araþtýrma geliþtirme faaliyetlerinin % 70'e yakýnýný üniversiteler yapmaktadýr. Bu yüzden de üniversiteler emperyalistlere ve iþbirlikçi tekelci burjuvaziye göre karlý bir alandýr. Çünkü teknoparklarda eski sistem teknoloji öðrencilerin emeðiyle yenilenip geliþtirilir. Yani teknoparklarýn asýl amaçlarýndan biri de öðrencilerin yaratýcýlýðýný ve üretkenliðini kullanýp emperyalist tekellere yeni teknolojiler üretip geliþmektir. Bu yüzden de üniver-
siteler emperyalistler için karlý bir alandýr. Gördüðünüz gibi aslýnda üniversitelerimiz çoktan emperyalistlerin hizmetine açýlýp rahatça sömürebilecekleri hale getirilmiþ bile. Eðitimdeki ticarileþmeyi daha iyi kavrayabileceðimiz diðer alanlar ise özel okullar ve dershanelerdir. Dershaneler, eðitimin ezberci ve bilimsel olmamasýndan kaynaklý burjuvazi için karlý bir alandýr. Dersler eksik ve ezberci anlatýlýp, bir de üniversite için ÖSS gibi bir sýnav sistemi zorunlu kýlýnýnca öðrenciler dershaneye gitmek mecburiyetinde kalýyor. Aileler çocuklarýnýn geleceði için varlarýný
5
yoklarýný dershaneye yatýrýyor, bu da her þeyi para olarak gören asalak bir sýnýf için yeni bir pazar ve daha fazla kar anlamýna geliyor. Eðer dershaneye verecek paran yoksa üniversiteyi kazanmak tamamen ezber gücüne ve tamamen þansýna kalmýþtýr. Ýþbirlikçi AKP iktidarý iktidara geldikten sonra özellikle yaygýnlaþtýrmaya ve geliþtirmeye çalýþtýðý bir alanda özel okullardýr. Hatta bu konuyla ilgili eski milli eðitim bakaný Hüseyin Çelik tarafýndan hazýrlanan akýllara ziyan bir tasarý var. Bu tasarý bakanlar kurulu tarafýndan kabul edildi ve uygulamaya girdi. Ýþte tasarýdan bir kaç madde. Çocuðunu okula gönderecek veliye devlet düþük faizle kredi verecek. Krediyi alan velilerin kredi faizinin %50'sini devlet ödeyecek. Özel eðitim kurumlarýný kapatma iþlemi zorlaþtýrýlacak. Özel
okullarýn su ve elektrik faturalarý, devlet okullarýyla ayný tarifeden tahsil edilecek. Özel okullardaki yabancý kontenjaný %30'dan %40'a çýkarýlacak. Özel okullar kayýt yaptýran öðrencilerin kayýt paralarýnýn 1000 YTL'lik kýsmýný devlet ödeyecek. Gördüðünüz gibi taslaktaki bütün maddeler özel okullarýn teþvik edilmesi için. Ayný harcamanýn yarýsýný devlet okullarý için yapsalar zaten özel okula gerek kalmaz. Çocuðunu özel okullara gönderen velilerin aldýðý kredinin %50'sini devlet ödeyecekmiþ. Bu da yetmezmiþ gibi kayýt parasýnýn bir kýsmýný da devlet ödeyecekmiþ. Hani bütçenizde para yoktu? Halk çocuklarýnýn eðitimine gelince okullara tebeþir dahi almayan devlet, iþ burjuvazinin çýkarlarý olunca var gücüyle çalýþýyor. Baksanýza AKP iktidarý özel okullarýn teþvik edilmesi için hiçbir masraftan kaçýnmýyor. Devlet okullarýnýn elektriðisuyu, ödeyemediði zaman kesiliyor ama özel okullara faturalar için indirim yapýyor. Halk çocuklarý deðil okul kýyafetleri, yiyecek ekmek bulamazken gözünü kýrpmýyor. Eðitimi alýnýr-satýlýr bir mal haline getirmek için milyar dolarlarý gözden çýkarýyor. Peki, ama neden? Çünkü kapitalizmin olduðu her yerde kar mantýðý vardýr. AKP de bu mantýkla hareket edip eðitimi emperyalizmin ve iþbirlikçi tekelci burjuvazinin çýkarýna göre þekillendiriyor. Eðitim alanýný bir pazar haline getirmeye çalýþýyor. Bunun için eðitimi kademe, kademe sermayenin hizmetine açýyorlar. Bu ülkenin gençleri ve geleceði olan bizlere, eðitim kurumlarýný halk çocuklarýna kapayan bir sistem dayatýlýrken, daha bir çok noktada da hedef tahtasý gibi görülüyoruz. Ülkemizdeki eðitim sisteminin amacý düzene sadýk, bilgisiz, üretmeyen insanlar yetiþtirmektir. Çünkü bilgili yaratýcý üreten insanlar halkýn sorularýna duyarlýdýr ama yaþadýðýmýz sistem düþünmeden üreten ne verilirse onunla yetinip boyun eðen insanlar istiyor. Ýþte bu
nedenledir ki ders kitaplarý bilimsel deðil, gerici ve faþist niteliktedir. Okul yönetmelikleri ve -özellikle devrimci demokrat öðrencilere karþý kullanýlan- disiplin cezalarýyla öðrenciler kontrol altýna alýnmaya çalýþýlmaktadýr. Eðitim görevlileri de sistemin ihtiyaçlarýna göre þekillendikleri için gerici ve faþist niteliktedir. Mantýk ve felsefe gibi düþünmeye ve yorumlamaya dayanan derslere gerici ve faþist öðretmenler sokularak, dersler bilimsel düþünceden uzak, düzenin yoz, gerici ideolojisinin verildiði dersler haline getirilmiþtir. Eðitim sistemi anti demokratiktir. Ders programlarý öðretmen ve öðrencinin görüþ ve düþünceleri
dir. Eðitim sistemi ayný zamanda düþünmekten, üretmekten uzak olduðu için kapitalizme vasýfsýz ve hiçbir þeye sesini çýkarmayan elemanlar yetiþtirmektedir. Eðitimin muhtevasý tamamen ezberciliðe dayanmaktadýr. Kitaplardaki bilimsel olmayan yüzeysel yanlýþ bilgilerin ezberletilmesinden ibarettir. Ezberci bir eðitim sisteminde kiþinin bilimsel bir görüþe sahip olup üretkenliðinin ve yaratýcýlýðýnýn geliþimine imkan yoktur. Çünkü verilen dersle kiþinin yaþamý arasýnda hiçbir bað yoktur. Zaten öðrenci de öðrendiklerini bir süre sonra unutuyor. Eðitim sistemin ezberciliðe dayanmasýndan kaynaklý öðrencilerin neredeyse dershaneye gitmeden baþarýlý olmalarýna imkan yok. Yani eðitim sistemi artýk çekilmez bir hal almýþtýr. Atýlan Kapitalizmin her adým da kar elde etmek düþünülmektedir. AKP iktidarý olduðu her yerde da emperyalistlerin ve iþbirlikçi kar mantýðý vardýr. tekelci burjuvazinin hayali olan AKP de bu mantýkla paralý eðitime geçiþte hýzlý adýmlarla ilerlemekte, her hareket edip eðitimi eðitim dönemine yeni düzenlemelerle gitmektedir. Eðitimi emperyalizmin ve özel sektöre devretmek için iþbirlikçi tekelci yeni adýmlar atmaktadýr. Eðitim; devletin bize verdiði burjuvazinin bir nimet deðil, bizim en doðal çýkarýna göre hakkýmýzdýr. Bu hakkýmýzý almanýn yoluysa örgütlü mücaþekillendiriyor. deleden geçiyor. Okullarýmýzda ve hayatýmýzýn her alanýnda haklar ve özgürlükler mücadelesine katýlýp geliþtirmeliyiz. alýnmadan hazýrlanýp programa Çünkü her þeyin olduðu gibi eðitiuymalarý dikta edilir. Okulun yöneti- minde çözümü halk iktidarýndadýr. minde idarecilerin dýþýnda öðretim Halk iktidarýnda eðitim halk için ve görevlisine ve öðrenciye yer yoktur. halkýn yararýnadýr. Eðitim kurumlarý Eðitime bütçe ayrýlmaz. Batýk halk için vardýr, eðitim ezberci deðil bankalar, holdingler, savunma har- soran, araþtýran bir hal alacaktýr. camalarýna gelince korkunç para- Eðitim antiemperyalist ve antifaþist lar harcayan devlet, eðitime olacaktýr, eðitim parasýz olacaktýr. gelince bütçede kýsýntýya gitmekHalk iktidarýnda eðitime kar ten, eðitim masraflarýný kýsmaktan gözüyle bakýlmadýðý için eðitim baþka bir þey yapmaz. ücretsiz ve her isteyene açýktýr. Eðitim ayný zamanda ayrýcalýk- Eðitim kiþiyi sosyal ve kültürel lýdýr. Özel okullarda verilen eðitimle olarak geliþtiren topluma yararlý devlet okullarýnýn eðitim kalitesi bireyler haline getirip insanlarý arasýnda kýyaslanamayacak bir düþünen ve üreten bir duruma fark vardýr. Ülkemizdeki eðitim sis- getirmelidir. Bu kapitalizmde teminin planlanmasý emperyalist- mümkün olmayacaðýna göre lerin çýkarýna göre þekillenmekte- çözümün adý halkýn iktidarýdýr.
6
ÝNANÇ MI, ÝSTÝSMAR MI?
T Ü R BA N Ülkemizde yýllardýr süren, bir dönem öne çýkan, bir dönem geri planda kalan bir tartýþma konusu türban. Ve her tartýþýldýðý dönem kamuoyunda bir saflaþma yarattý. Ya da daha doðru bir deyiþle yaratmasý saðlandý. Son günlerde Abdullah GÜL'ün cumhurbaþkaný olmasý ve sonrasýndaki anayasa tartýþmalarýyla beraber tekrar öne çýkarýlýp gündemimize sokuldu. Ve yine ayný saflaþma bu seferde þeriatçý-laik þeklinde türban ekseninde oluþturuldu. Tartýþan kesimlere baktýðýmýzda bir tarafta AKP'yi, bir tarafta ise genelkurmay ve onun yanýnda yer alan kesimleri görüyoruz. AKP, türbanla üniversiteye giremeyen öðrencilerin hakkýnýn yendiðini ve bunu çözmek gerektiðini söylüyor. Genelkurmay tarafý ise türbanýn serbest býrakýlmasýyla birlikte "laik rejim"in tehlikeye gireceðinin propagandasýný yapýyor. Peki, neydi yýllardýr türbaný tartýþtýran ve hala tartýþýlmasýný saðlayan? Hangi olgu bu konunun bu denli güncelliðini korumasýný saðlýyor? Sanýrýz bunu anlamanýn yolu biraz da tartýþmanýn çýkýþ noktasýný ve en çok tartýþýldýðý dönemleri irdelemekten geçiyor. Evet, neydi bu tartýþmanýn çýkýþ noktasý? Ýnanç özgürlüðüyle baþlangýç yaparsak; bireylerin istediði inanca sahip olmasý ve seçtiði inancýn gereklerini yerine getirmesi tanýmý çýkýyor karþýmýza. Buradan da aslýnda eðer inancýnda örtünmek varsa dininin inancýnýn gereklerini yerine getirme noktasýnda insanlarýn örtünmesi bir diðer þekliyle türban takmasý son derece doðal bir durum, yani inanç özgürlüðüyle baðdaþan bir durumdur. Peki, bu son derece doðal durumu ülkemizde tartýþtýran ne? Tabiki kirli iktidar kavgalarý; ki bu kavgalar din de dahil iktidar uðruna kirletmeyeceði, harcamayacaðý hiçbir deðer yoktur. Birileri halkýn dini duygularýný kullanarak kendine taban yapmak için güya türban sorununu sahiplenerek istismarý yapar, birileri de laik görünme adýna, laik çevrelerin desteðini kendine taban yapmak için insanlarýn inanç özgürlüklerini fütursuzca gasp ediyor, türban yasaðýna destek veriyor. Türban yasaðý için baktýðýmýzda ilk uygulanmaya baþlandýðý 1994 yýlýndan beri bu durum böyle. Tabi bir de bu suni gündem sayesinde gerçek sorunlarý tartýþmama dahasý tartýþtýrmama yaný da es geçilmemesi gereken bir konu. Örneðin üniversitelerde türban yasaðý tartýþýlýyor bir süredir hatta bir süredir üniversiteler türban yasaðýyla gündeme geliyor genelde. Oysa üniversitelerimize bak-
týðýmýzda YÖK baþta olmak üzere bir yýðýn sorun var ve her geçen yýl bu sorunlar birikiyor. Üstelik üniversite öðrencileri bu bir yýðýn sorunla baþ edip güç bela okulunu bitirse de en baþka iþsizlik olmak üzere sorunlar peþini býrakmýyor. Eðitim-Sen genel baþkaný Alaaddin Dinçer, 4 Ekim tarihli basýn açýklamasýnda ''Bir Bakýþta Eðitim 2007 Yýlý Raporu"nu açýkladý. Rapora göre; Türkiye'de yükseköðretimden yararlanma imkânlarýnýn OECD üyesi 35 ülke arasýnda en düþük düzeyde. Bu oran Fransa'da yüzde 39, Yunanistan'da yüzde 25, Polonya'da yüzde 26 iken Türkiye'de yüzde 12'ye düþtü. Ayrýca Üniversite mezunlarýnýn iþsizlik sorununa da deðinilen raporda 1991 yýlýnda üniversite mezunlarýnýn iþsizlik oraný yüzde 3,1 iken bu rakamýn 2005 yýlýnda yüzde 6,9'a yükseldiði vurgulandý. Türkiye'de iþsizlik oranýnýn artmasýna karþýn ayný yýllar arasýnda Ýrlanda'da yüzde 4,1'den yüzde 2'ye, Meksika'da yüzde 4,7'den yüzde 3,7'ye, Ýngiltere'de yüzde 3,3'ten yüzde 2'ye, Ýspanya'da yüzde 9,3'ten yüzde 6,2'ye gerilediði belirtildi. Raporu açýklayan Alaaddin Dinçer “Türkiye Malezya olur mu?” tartýþmalarýna da gönderme yaparak "Malezya'da bir araþtýrma görevlisi Türkiye'dekinin iki katý ücret alýyor" dedi. Raporu açýklarken türban konusuna da deðinen Dinçer, türban tartýþmasýnýn diðer sorunlarý gölgelediðini vurguladý. Evet, üniversitelerimizin, eðitim sistemimizin durumu bu halde iken AKP iktidarý, YÖK bu sorunlarý tartýþmaya bile yanaþmazken; YÖK-AKP arasýndaki, artýk ülke olarak alýþtýðýmýz ve hatta kanýksamaya baþladýðýmýz polemiklerin baþýnda geliyor türban. Yasak kaldýrýlsýn mý, kaldýrýlmasýn mý, kamusal alanýn sýnýrý ne olsun, din siyasete alet edilmeli mi, türban yasaðýný kaldýrýrsak laikliðimize halel gelir mi, ABD bu duruma ne der, AB bizi yasaðý kaldýrdýðýmýz takdirde üyeliðe alýr mý? tüm bu gereksiz konular tartýþýla dursun maðduriyeti yine halk yaþýyor. Hem suni gündemlerle kendi sorununu tartýþamayan, tartýþýlmamasý, hesap sormamasý saðlanan halkýn ayný zamanda dini inancý iktidar hesaplarýna alet ediliyor, iktidar kavgalarý için malzeme yapýlýyor. Oysaki dini inanç, kiþileri ilgilendiren özel bir konudur. Herkes istediði dini inanca sahip olabildiði gibi inanmama özgürlüðüne de sahiptir. Herkesin inançlarýný yaþamasý kiþinin temel hak ve özgürlükleri kapsamýnda ele alýnmak zorundadýr. Hiç kimse dini inançlarý ya
7
da inançsýzlýðý nedeniyle baský altýna alýnamaz ya da kýnanamaz. Bu ne kadar doðruysa AKP'nin bunu bir hak olarak savunduðu da o kadar yanlýþtýr. Çünkü AKP, iktidarda olduðu süre boyunca iþçilerin, köylülerin, öðrencilerin ve daha birçok kesimin hakkýný bizzat kendisi gasp etmiþtir. Öyleyse türban çýkýþlarý, özgürlük söylemleri demagojiden ibarettir. AKP'nin seçimlerden yine "tek baþýna iktidar" çýkmasý ve cumhurbaþkanlýðýný almasýnýn da havasýyla genelkurmayla arasýndaki, iktidarýn nimetlerinden kim daha çok faydalanacak çatýþmasýnda yeni mevziler kazanmak istemesi, ayný zamanda tabanýna da seslenerek çýkar saðlama isteði türban konusundaki tavrýnýn baþlýca nedenidir. Ayný zamanda bu gibi tartýþmalarý öne çýkararak eðitimin ticarileþtirilmesi, okuma hakkýnýn yok edilerek tekellere kar alaný olarak sunulmasý ve anti demokratik yasalarýn çýkarýlmasý gibi uygulamalarýný sessiz-sedasýz hayata geçirme hesabýdýr. Ki bundan önce çýkarýlan yasalarda bunu çok somut olarak gördük. Örneðin koskoca Türk Ceza Kanunu deðiþtiriliyorken AKP meseleyi "zina"ya odaklayarak bütün bir süreci bununla meþgul etmiþti. Tabi bu arada ne kadar baskýcý, faþist yasa varsa hepsini çýkarmýþtý kaþla göz arasýnda. Genelkurmayýn ve YÖK'ün ise laikliði savunuyor gibi gözüküp AKP'ye karþý çýkmasý da kendi iktidarýnýn aþýnmamasýný istemesinden ileri gelmektedir. Yoksa bu ülke tarihini araþtýran herkes görecektir ki imam hatiplerinin yaygýnlaþmasýný saðlayan, tarikatlarý palazlandýran da, din kültürü dersini zorunlu hale getiren de ayný genelkurmaydýr. O halde bu ne yaman çeliþkidir? Aslýnda çeliþki de deðildir. Doðrusu genelkurmayýn; dini, bu düzenin ve iktidarýnýn devamý için kullanmasýnýn kendi denetiminde olmasýný istemesidir. Bir diðer nedeniyse AKP ile olan bu suni çatýþmada halkýn bir kesimini kendisine yedekleme hesabýdýr. Peki, "laiklik-anti laiklik" kavgasý dýþýnda AKP ve genelkurmayýn arasý nasýldýr? Bu noktada çok uyumlu olduklarý aþikardýr. Halka karþý olan yasalarda, uygulamalarda… Her þeyde el bebek gül bebek geçiniyorlar. Tek dertleri türban üzerinden sömürü ve iktidar payý… Sonuç olarak bu kavga sunidir, halkla hiçbir ilgisi yoktur, halkýn çýkarýna deðildir. Esas kavga bizi sömüren ve baský altýnda tutan AKP'ye ve Genelkurmay cephesine karþý verilecek kavgadýr.
TÜKETTÝKÇE TÜKENÝYORUZ
"Hemen þimdi tüketin, hep daha fazla tüketin" bu mesaj kapitalizmin halklara, halklarýn kültürüne açýktan verdiði yok etme mesajýdýr. Bakýn etrafýnýza bilbordlarda, bindiðimiz ulaþým araçlarýnýn üzerinde, duraklarda kýsacasý gözümüzün gördüðü her yerde tüketim kültürü aþýlanmaya çalýþýlýyor. Kapitalizmin ürünü olan tüketim kültürü bizi de toplum olarak etkisi altýna almayý baþarmýþtýr. Eðitimimiz, kültürümüz, geleneðimiz, adetimiz artýk tüm genel ihtiyaçlarýmýz bu kültür üzerine kurulmuþtur. Tekeller, kapitalistler tarafýndan bilinçli olarak aþýlanan bu kültür, sayesinde kapitalizm devamýný saðlayacaktýr. Devamýný saðlarken halkýn kültürünü, deðerlerini yozlaþtýracaktýr. Bu kültürün en son toplumumuz üzerinde geldiði noktayý TV haberlerinden izlemiþtik. "Bir elektrik-elektronik eþya maðazasýnýn açýlýþýnda yaþanan izdihamý" maðazanýn ürünler üzerinde %50 indirim yaptýðýný öðrenenler sahurdan kuyruk oluþturmuþlardý. Gerçekten orda ki ürünlere halkýn bu kadar çok ihtiyacý var mý yoksa ona aþýlanan kültürünün bir sonucu mu bu? Ýþte bu örnek tüketim kültürünün toplumumuz üzerindeki adeta teþhiri olmuþtur. Burjuva basýn, gazeteler bu haberi manþet-
ten yaðma, rezalet olarak duyurdular. Ama bu kültürün yayýlmasýndaki paylarýný unutuverdiler. Bu kültürü yýllarca kim aþýladý toplumumuza? Gazeteler, TV'ler reklamlara önem verdikleri kadar baþka neye önem verdiler? Yoksulluða mý, yolsuzluða mý, yoksa bu ülkede verilen hak alma mücadelelerine mi? Hayýr. Bunlar çok kýsa geçti yazýlarýndan, TV ekranlarýndan. Ama bir reklamý bize ezberletene kadar ya da tanýttýðý ürünü almazsan (sözde) hayatýnda ne kadar büyük eksiklik olacaðýný kavratana kadar yapmadýðý kalmýyor. Milyon dolarlýk reklam filmleri, hiçbir masraftan kaçýnmadan yapýlan reklam kampanyalarý olayýn sadece küçük bir boyutu. Þimdi tüketim kültürünün toplumumuzda ne kadar ilerlediðini somut örneklerle görelim. Cep telefonu bir iletiþim ihtiyacý olarak piyasaya sürüldü. Ama þimdiki durumuna bir bakýn; fotoðraf çekimi, kamera çekimi, internet baðlantýsý yani birçok fonksiyon yüklendi. Bu topluma teknolojinin geliþmesi olarak sunuluyor ve sözde halk teknolojiden yararlanmýþ oluyor. Kapitalizm halka böyle göstermek istiyor. Çünkü o ürünü pazarlarken sömüren, tükettiren maskesi düþmesin istiyor. Bilimi, teknolojiyi kullanýyor. Fakat hiçbir alakasý yok. Çünkü internet de, fotoðraf makinesi de, kamera da cep telefonundan baðýmsýz bir icattýr. Ama kapitalizm bunun cep telefonunun fonksiyonu haline getirir. Böylece daha fazla tükettiriyor. Kapitalizm, tüketim kültürünün esiri haline getirilmiþ bireyde 'bugünün yaþam trendi bu;
8
almazsan sen eksik, çað dýþý bir insansýn' duygusunu yerleþtirmeye çalýþtýrmaktadýr. Özellikle gençlerimizde dýþarýdan pompalanan bu duygunun etkilerine sýkça tanýk oluruz. Dayatýlan yaþam tarzýnýn farkýnda olmadan sürekli olarak yaþam trendine uyum gösterilmeye çalýþýlýr. Genç; tüketici yýrtýk pantolon giymediðinde sadece kendini demode görmez. Ayný zamanda özgür genç kimliðine büyük bir darbe vurulduðunu düþünür. “Özgürlük” o kotu giymektir. Ýnsan ihtiyaçlarýný karþýlamak, yaþamý kolaylaþtýrmak için üretilen ürün 'hayata tutunmanýn' adresi haline getirilmiþ bir 'kimlik deðeri' oluvermiþtir. Baþka bir deyiþle, kimlik deðeri bir malýn kullanýmý ve üretim deðerlerinin üzerine çýkmýþ, önüne geçmiþtir. Tüketim gittikçe tek mutluluk kaynaðý olarak görülmesi saðlanýyor. Ve böylece bireyin kendisini tanýmlama þekline dönüþüyor. Alýþveriþin bir hobiden ziyade bir yaþam tarzý olarak görülmesi baþka nasýl açýklanabilir? Alýþveriþ rahatlatýr, mutluluk verir, sorunlarý çözer olarak tanýmlanýyor. Mantýk bu kadar basit aslýnda. Sorunlarýnýn çözümünü baþka yerde deðil de alýþveriþte bulsun kitleler. Hem tüketim kültürünün bir parçasý olarak kapitalizmin kar döngüsünü saðlasýn, hem de yerküremizde yaþanan bütün adaletsizler karþýsýnda duyarsýz kalsýn, tepki göstermesin. Tüketim kültürü üzerine yapýlan bir araþtýrma, toplumun üzerinde 12 Eylül öncesi toplumun en önemli deðerleri arasýnda özgürlük gibi kavramlar baþý çekerken; bugün bunun yerini iyi para kazanmanýn aldýðýný söylüyor. Bu tür sonuçlarda birinci etken devrimci mücadelenin gerilemesi, buna baðlý olarak da 12 Eylül'den bu yana verilen "piyasa deðerleri"dir. Ýnsanýn deðersizleþtirildiði piyasa ekonomisi kendi kültürünü de beraberinde yaratmaktadýr. Tüketim kültürü süreç açýsýndan bakýldýðýnda bilinçli bir tercihtir esasýnda. Daha önce de belirttiðimiz gibi kapitalist kültür, kapitalist kar döngüsü devamýný ancak böyle saðlayabilir. 12 Eylül cuntasý
da toplumun ileri yanlarýný -halk kültürü, paylaþým gibi- törpülemiþ; bireyci, tüketim kültürüne angaje olmuþ insan tipleri yaratmada kýsmi baþarýlar elde etmiþtir. Cunta sonrasýnda sisteme uygun tipler yaratýlmýþtýr, kýsacasý. Bu tiplerin oluþturulmasýnda çeþitli yöntemlerle birlikte bu kültürün katkýsý da göz ardý edilemez. Baský araçlarýyla sindirilen gençlik ideolojik saldýrýlar altýnda býrakýlmýþ ve en genel deyiþle 'daha insanca yaþanabilecek bir dünya, ülke mücadelesine ve idealine bu kavgayla bütünleþen deðerlerin' yerini kapitalizm deðerleri almýþtýr. Bir baþka yan ise tüketim kültürünün sadece tüketebilecek düzeyde gelire sahip olanlarý kapsadýðý da düþünülmemelidir. Halkýn en yoksul kesimleri de bu bombardýmandan nasibini almaktadýr. Kapitalizm halkýn bu kesimlerini özellikle gençlerimizi- hedef alarak onlarýn yoksulluða isyan etmemeyi, çalarak-ahlaksýzlaþtýrarak nasýl o özendiði kültürü yaþayacaðýný gösteriyor. Gençlerimize TV dizilerinden, magazin programlarýna kadar sunulan ve “böyle olmalýsýn, olabilirsin” denilen ve özenti duyulmasý saðlanan yaþamlara ulaþmak için girilen bataklýklarýn örnekleri hiç de az deðildir. Ýþte kimlik deðeri haline getirme, kültürünü unutturma, yozlaþtýrma kelimeleri bu noktada anlamýný buluyor. Karþýmýza çýkan gençlik modeli kendi kimliðini kaybederek kapitalizm tarafýndan bencil, sorumsuz yozlaþtýrýlmýþ kimliði sahipleniyor. Burada karþýmýza çýkan gerçek tüketim kültürünün kapitalistlere sadece daha fazla kar saðlamakla kalmayýp ayný zamanda ideolojik olarak da örgütleyici bir iþlev görmesidir. Daha fazla kar ile sistemin devamlýlýðýný saðlamaya çalýþan kapitalizm ideolojik olarak da sisteme uygun insan tipleri yaratmaktadýr. Bu da tekellerin beslendiði sistemin ömrünü uzatan ve uzattýðý oranda da yine karlarýný katlayan bir iþlev görmektedir. Kapitalistlerin karlarýný katlayan bu döngü insaný tam anlamýyla öðütmekte, kiþisizleþtirmekte, aynýlaþtýrmaktadýr.
Tüketim bir kültürün ötesinde bir ideoloji, kapitalizmin ideolojisidir. “Tüket” der kapitalizm, “tüket, ama her þeyi tüket. Ýnsana dair; güzel olan, iyi olan, doðru olan ne varsa tüket. Geride hiçbir þey Bu tabloyu yaratan kapitalizmin kültürüdür býrakma. Sevgiler, dostluklar, aþklar… Ýnsanlýðýn yüzyýllardýr oluþturduðu birikimlerin üstünden gir altýndan çýk. Geriye bir þey býrakma sakýn; ülkemiz koþullarýnda insanlar; bir baðlýlýkmýþ, sadakatmiþ, vefaymýþ, yandan açlýkla, yoksullukla bunlar orta çaðda kaldý, eskiyeni mücadele edip yaþam savaþý atmak lazým. Düþünme ahlaki verirken bir yandan da kendilerine deðerleri. Sevgiler de, aþklar da dayatýlan o tüketim olgusuyla birliksenin harcaman için var. Devir te ortada yorgandan eser yokken tüketim devri ve senin tüketim ayaðýný uzatýyor alabildiðine. sýnýrlarýn sadece eþyayla sýnýrlý Buzdolabý bomboþ, hiçbir saðlýk deðil. Bütün deðerler senin tüketim güvencesi yok, çocuðunu okuluna alanýna girsin. Sýnýrsýz ol, sýnýrsýz bin bir güçlükle gönderiyor ama yaþa; farklý ol, birey ol. Diðer insan- elindeki makyaj malzemesi katlarý, onlarýn yaþamlarýný, acýlarýný aloðunu incelemekten ve olmayan umursama. Mutluluðu daha fazla bütçesinden orda ki ürünlerden hiç çýlgýnlýkta, daha uçlarda ara.” deðilse birine pay ayýrmadan Tüm bunlar abartý deðil, ideolo- edemiyor. Çünkü kapitalizm ona jinin kendisi. Evet, kapitalizmin inandýrmýþ, hatta ne yazýk ki kanýkinsana bakýþý, insanlýða bakýþý tam satmýþ bu durumu. Makyajsýz anlamýyla budur esasýnda. Fazla kadýn olur mu? Saçýnýn güzel uzaða gitmeye gerek yok; yetiþen görünmesinin tek yolu x þamkuþaða bakmak yeterli. Daha çok puanýný kullanýp, x jölesini sürmen, küçük yaþlardan itibaren tüketimin ayrýca doðal saç renginle güzellik bir parçasý haline geliyor, olmaz, senin x saç boyasýyla saçýný kuþaðýmýz. boyaman lazým. Ayrýca boya Kullanýlan bebek bezinden, saçlarý yýpratýr ama kapitalizmin mamasýna; ilerleyen dönemlerde buna da çözümü var. Tabiki boyalý özentilerle baþlayan gereksiz ama saçlarýn vazgeçilmezi x saç bakým gerekliliðine bir o kadar kremi. inandýrýlmýþ, ilk olarak basitten Ezkaza hastalansa mesela hasbaþlayan ama ilerledikçe abartýlan tanede rehin kalacak ama kapitadahasý abarttýrýlan ve ne yazýk ki lizm için bu sorun deðil. O bu giderek yaþam tarzý haline getirilen döngü sayesinde kendisine gerekbir bütün bahsettiðimiz. Ve bize siz ürünlerden oluþmuþ koca bir gerekliliði inandýrýlan, olmazsa pazar yaratmýþ ellerini ovuþtuhayatýmýzda çok önemli bir þeyin rurken zevkle, sen paran yok diye eksik olduðuna inandýrýlan o nes- belki de tedavi olamayacaksýn, nelerin aslýnda o reklam filmini belki de çocuðunun eðitimini yarýda izlemeseydik ne kadar gerekli olur- keseceksin ve belki de bu ülkedeki du, orasý kuþkuyla bakýlmasý 26 milyon insan gibi gece yataða gereken bir durum aslýnda. aç gireceksin. Ve bu arada kapitalYani özetle büyük bir yoksul- izm ideolojisiyle beynini o kadar luðun, zenginle-fakir arasýndaki tahrip etmiþ olacak ki bu durumu uçurumun bu denli büyük olduðu sorgulayamayacaksýn bile.
9
YENÝ SÖMÜRGE TÜRKÝYE ve YERLÝ ÜRETÝM YALANLARI Anadol, Türkiye'de toplu olarak üretilmiþ ilk otomobil. Ýlk Türk otomobil. Ýlk türk otomobili ise 1960 yýlýnda "Devrim" adlý TCDD tarafýndan üretilen ama asla çalýþmayan bir otomobil. Anadol'un üretimine Vehbi Koç'un kurduðu Otosan'da baþlanýyor. (1960-1986) Ama baþlanmadan önce Ýngiliz Reilant/Ogle adlý þirketle anlaþýlýyor ve onlarýn eski tasarýmlarýndan yola çýkýlarak hazýrlanýyor. Bütün modellerinde ayný Ýsrail arabalarýnda olduðu gibi kaporta; cam elyafý ve polyesterden yapýlma ve ford motoru yani alman yapýmý bir motor kullanýlmýþ. Açýlan isim yarýþmasýnda isminin anadol olmasýna karar verilmiþ, böylelikle Türkiye'nin ilk yerli arabasý anadol üretilmiþtir. Þimdi siz þaþkýnlýkla artýk yedek parçasý deðil kendisi bile kalmamýþ bu arabanýn tarihçesinden neden bahsettiðimi kendi kendinize soruyorsunuz. Bahsettiðim araba yani anadol sýradan bir araba deðil ilk yerli üretim araba yeni tarihte teknoloji açýsýndan ülkemizde bir dönüm noktasý. Ama dikkatinizi cezp etti mi bilemiyorum ama parçalarýnýn geldiði yerlere bakarsak biraz "uluslararasý" kaçýyor gibi sanki. Hani tasarýmdan tutun da kaportasýna kadar. Aslýnda ülkemizin yenisömürgeleþtirilmesi hikayesini çok güzel özetlemektedir anadolun hikayesi. O zamanki gazetelerde bu geliþim için Koç'un eli ayaðý öpülüyor ve deniliyor ki "Vehbi Bey arabalarý çok severdi ve bir gün aðaçtan bir elma düþtü ve Vehbi Bey dedi ki evraka hadi yerli olmayan yabancý devletlerin desteðini alan bir üretim yapalým. Ama, ama bunu Demokrat Parti zaten yaptý. O zaman biz de çaktýrmadan yapalým ve… ee ne yapacaðýz, yeni olmalý deðil mi? O zaman, o zaman araba evet, evet "ilk yerli üretim araba" yapalým. Ama bunu TCDD denedi ve baþaramadý. Tamam, kýlýfýný da bulduk, biz daha yeni baþlýyoruz. Dünya bizden çok ilerde, o yüzden onlarý örnek almalýyýz, onlarýn izinden gitmeliyiz." diyerekten sýrtlarýný da dayayýnca önde giden dünyaya, oh miss.
Gýrgýrý bir kenara býrakýrsak vatandaþlarýmýz ilk yerli araba telaþýna düþmüþken iþbirlikçiler ve onlarýn aða babalarý ülkemizden rant saðlayacak gizliden gizliye sömürecek bir kapý daha aralamýþlardý. Sizce hiçbir aleti edevatý bize ait olmayan bir eþya nasýl bizim eserimiz olur? Resmi baþkasýna yaptýrýp sonra karþýsýna geçip "ne güzel yapmýþým" diyebilir misiniz? Bu da öyle bir þey. Artýk emperyalizmin sadece sýnýrlarýný geniþletmek, büyük coðrafyalara egemen olup sadece toprak imparatorluðu kurmak gibi bir derdi yok. Onlar bunu yüzyýllar önce denediler tutmadý yürütemediler ve daðýlmak zorunda kaldýlar. Çünkü iþgal altýndaki topraklarda yaþayan halk topraðýnýn göz göre göre baþkasýnýn eline geçmesine, bayraðýnýn, dilinin, deðiþmesinden çok rahatsýz oldu ve ayný zamanda rahatsýz etti. Gerek isyanlarla gerekse savaþlarla. O yüzden emperyalizm 2. Dünya Savaþý'ndan sonra "Yeni Sömürge" denen bir olay çýkardý. (Çünkü 2. Dünya Savaþý'nda da çok kayýplar verilmiþ ve büyük maddi hasara yol açmýþtý.)
Artýk emperyalizmin sadece sýnýrlarýný geniþletmek büyük coðrafyalara egemen olup sadece toprak imparatorluðu kurmak gibi bir derdi yok. Peki yeni sömürgecilik nedir? Bildiðiniz gibi önceden ülkelere tanklarla toplarla girilir, savaþýlýr, ülke iþgal edilir ve ülkenin bayraðý her þeyi deðiþir, artýk iþgal eden ülkenin tebaasý olurdu. Ama bu hem maddi hem manevi büyük zararlara yol açardý. Maddi zararlarý; silah masrafý, yol, asker ihtiyaçlarý, savaþ kaybedilirse savaþ tazminatlarý ve insan kaybý vs. Manevi ise geride kalanlar için; savaþa girildiði için aðýr vergiler alýnýr, vatandaþýn zaten
10
ÝN E D A M
KE R TU
bükük beli kýrýlma noktasýna gelir, hem ailesini kaybedip, hem aç kalýp, hem de devletin yüklediði aðýr vergileri ödemek zaten dünyada hiçbir mal varlýðý olmayan halka aðýr gelir, böylelikle isyanlar baþlar, bu da bütün asker gücünü sefere gönderen devlet için hiç iyi olmamýþtýr. Mesela Bolþevik Devrimi 1917'de 1. Dünya Savaþý sýrasýnda olmuþ devlet ne kadar büyük kýyýmlar yapsa da halkýn öfkesini bastýramamýþ ve çarlýk yýkýlmýþtýr. O zamanki sömürge devletler bu zararlarý görmüþ ve önlemler almýþlardýr. Demiþlerdir ki; madem zararlý çýkýyoruz iþgalden biz de topu tüfeði bir kenara býrakýr, daha barýþçýl, daha az gürültülü yöntemler kullanýrýz. Bir zamanlar Çin'in yaptýðý gibi "böl-parçala-yönet"e çok yakýn bir anlayýþtýr yeni sömürge. Ama büyük farklarý vardýr. Mesela ilk olarak yönetimi elinde bulunduranlarýn gözlerini boyar, hele de kar hýrsýyla yanýp tutuþuyorsa bu yönetim daha da kolaydýr iþi. Ufak ufak paylar verir; iþte yönetimde daha uzun kalma, kadrolaþma karþýlýðýnda her türlü iþbirliði ister. Gerektiðinde onun için öncü kuvvet olup onun ülkesi adýna ölmeni ister. Eðer o hükümet bunu kabul ederse anlaþmalar imzalanýr karþýlýklý. Mesela birbirinin "müttefiði" olursun. Daha da baðlanmak için senin ülkende yatýrým yapýp, ülkeni kalkýndýrmak için maddi kaynak yaratýr. Her sene daha da çok borçlanýrsýn. Para vermediði deðerli bir þey gözüne çarptýðý zaman da der ki; sen zahmet etme senin ülkende, senin topraklarýný ben yine senin topraklarýnda kendi fabrikalarýmý kurar, malý iþler sana cuzi bir miktara satarým der. Sende bor vardýr, kömür vardýr, doðalgaz vardýr ama sen onu para verip alýrsýn. Neden? Çünkü onu iþleme hakký senin deðil, emperya-
lizmin elindedir. O senin aðandýr ve topraklarýný satýn almýþtýr, sen de o topraklarda onun için çalýþýrsýn. Sonra ülkende üsler açmaya baþlar. Müttefikiz ya. Sen ona ülke topraklarýný verirsin, o altýndakini ister altýndakini verirsin, üstündekini ister üstündekini ister üstündekini verirsin, bu sefer kanýný ister. Çünkü emperyalizm doðanýn ve insanýn tüketimine baðýmlýdýr. Seni kullanýr, ülkende üsler kurar ama sen oralara giremezsin. Neden? E oralarý sattýn bir kere, satýlan mal þu koþullarda iade edilemez. Müttefikiz dedin, bir de imza attýn bilmem kaç anlaþmaya. Para aldýn ülkeni kalkýndýrmak için ama baktýn onlar kendilerini kalkýndýrýyor, sen de dedin ki iyi bunlarý babalar gibi yerim yedin de. E þimdi sormazlar mý adama nereye giriyorsun hemþerim diye. Burasý sizin deðil ki; Ýncirlik artýk. Made in USA. Ülkeni pazarlamadan önce düþünseydin. Bir ara yakýndýlar yok orada neler oluyor bilmiyoruz da burasý bizim ülkemiz de falan diye. Sonra Mr. Bush geldi ve bir "Pissst" dedi, daðýldýlar. Bilmeyenler varsa hemen açýklayalým. Ýncirlik Üssü'ne amerikan askerleri dýþýnda padiþah olsan giremiyorsun. Yani Türkiye, Ýncirlik hakkýnda hiçbir þey bilmiyor, ne oldu, ne bitti hiçbir bilgi verilmiyor. Neyse yeni sömürge diyorduk, iktidarý aldý mý tamam. Þimdi emperyalizm, iktidarýn bütün gücünü kendi çýkarlarýna kullanýr. Kendi çýkarýna yasalar çýkarýr, basýnda kendini þirin gösterir vs. Kullanabileceði bütün kozlarýný kullanýr. Sonra en önemli aþamaya yani sömürgeleþmenin tamamlanma aþamasýna gelir sýra "asimilasyon" yani "sosyal ve kültürel benliðini yitirme ve deðiþtirme". Bu safha diðerlerinden o ülkenin halk için belki de daha acý vericidir diðer safhalara göre. Çünkü bir ülke ne kadar yozlaþýrsa kapitalizm o kadar vahþileþir. Yozlaþma nasýl mý olur? Çok fazla yöntem var? Mesela toplumsal bilinci köreltmek ve toplumu bireycileþtirmek için "bireycilik, özgürlük vb." düþünceler her tür yoldan empoze edilir. Ýþte “ben özgürüm”, “istediðimi yaparým”, “kimseye hesap vermem”, “kendi ayaklarýmýn
!? ! Y E
üzerinde dururum” vs. Bu kiþiyi toplumdan koparmak ve tek baþýna býrakarak kendine mecbur etmektir. En acý þekli de beyinleri uyuþturmaktýr. Nasýl mý? Uyuþturucu maddelerle elbette. Bunlarý ilkokul önlerine birer milyona satmakta sonra da haberlerde zehir tacirleri diye deþifre etmektedirler ama o gösterdikleri ice-bergin sadece çeyreðidir. Bu zehir tacirlerinin arkasýnda polis-çete iþbirliði ve devlet vardýr. Çeteler polislere rüþvet ve uyuþturucu madde verir, polis de hem elindekinin satýþýndan, hem de haraçlardan köþeyi döner. Bazen taraflar arasýnda anlaþmazlýk olur, polis birkaç maþayý yakalar, belki hiç ceza almaz, alsa da altý ay bir yýl yatar çýkar. Peki ülkesinde bütün bunlar olan o ülkenin aydýnlarý, devrimcileri, solcularý ne yapmaktadýr? Bir kýsmý üç maymunu oynar, gözlerini kapar ve vazifesini yapar. Kalan kýsmý ise ülkesinin çocuklarý, kardeþleri, analarý, babalarý acý çekmesin diye kendini feda eder, uyuþturucuyaçeteleþmeye-yozlaþmaya karþý savaþýr. Ne olur? Tutuklanýr, iþkence görür, dernekleri kurþunlanýr, insanlarý faili meçhule karýþýr, kaybolur, kaybedilir. Ama yýlmaz, direnir, isterlerse yüzlerce yýl hapis cezasý verilsin yine de direnir. Mesela Amerika ve Avrupa'nýn emriyle ülkemizde birçok hapishanede katliam yaþanmýþtýr. En yakýný ölüm orucu direniþini kýrmak için baþlatýlan 19 Aralýk "Hayata Dönüþ Operasyonu". Ne kadar iþkence etseler hapishaneleri o dört duvarý baþýmýza da yýksalar her mermilerine bir can feda ederek yüzlerine çarptýlar bütün silahlarý, tanklarý, toplarý. Operasyonla kýramayýnca ayýrdýlar, tek tek hücrelere kapattýlar devrimcileri. Bu sefer de yýlmadýk, hem feda geleneðiyle hem de ölüm oruçlarýyla yüzlerini kýzarttýk iþbirlikçilerin her “teslim olun” dediklerinde "Bizim teslim olduðumuzu ne zaman gördünüz? Asýl siz teslim olun" dedi binlerce yürek hep bir aðýzdan. O da iþe yaramayýnca sansür baþlattýlar, herkes kulaðýný týkadý þehit analarýnýn haykýrýþýna. Ülkemiz bir sömürgedir. Amerika; etinden, sütünden, kanýndan, her þeyinden yararlanýr, sömürür ve býrakýr. Bunun karþýsýnda tam baðýmlýlýk ve sadakat ister. Eðer istediklerini vermezsen savaþlar açar ve vahþileþir, týrnaklarýný ortaya çýkartýr
11
ve bütün maskelerini fýrlatýr. Ki bu dönemden sonra artýk maske falan paklamaz. Halklar gözünde deþifre olmuþlardýr. Bu yüzden de artýk saklanacak ne saraylarý, ne de meclisleri kalmýþtýr. Baðýmsýzlýk ve ulusal onur kavramlarý emperyalizm ve iþbirlikçileri tarafýndan hiç sevilmeyen kavramlardýr. Çünkü baðýmsýzlýk özlemi bir ülke topraklarýnda boy vermeye baþladýðýnda ne emperyalistler ne de onlarýn iþbirlikçiliðini yapanlar rahat uyku uyuyamazlar. Anlattýðýmýz gibi 1940'lý yýllarýn ortalarýndan bu yana yavaþ yavaþ emperyalizm kendi için ülkeyi yönetecek bir iþbirlikçi sýnýf yaratmýþtýr. Bugün artýk ordusundan polisine, ekonomisinden meclisine, mahkemelerinden yargýsýna kadar tüm yönetim kademeleri emperyalistlerin ve iþbirlikçilerinin elindedir. Anadol otomobille baþlayýp anlattýðýmýz ülkemizi yönetenlerin 60 yýllýk ihanetinin hikayesidir. Önce ekonomik anlaþmalarla sonra askeri anlaþmalarla daha sonra ise siyasi alandaki anlaþmalarla satýldý ülkemiz. Bunun suçlularý da bellidir. Anadolun sahibi Koçlar, Sabancýlar, Menderesler, Demireller, Özallar ve bugün de Tayyiplerdir. Emperyalizmin ve iþbirlikçilerinin oyunlarý aþikardýr.Yýllardýr ýsýtýp ýsýtýp önümüze ayný temcit pilavýný koyarlar. Artýk ne bizim midemiz kaldýrýr, ne de baþka halklarýn. Zaman, o temcit pilavýný onlara yedirip halkýn iktidarýný kurma zamanýdýr. Ne onlarýn hazýrladýðý anayasalar, ne de çýkardýðý yasalar bizi korkutup sindiremez. Gün olup devranýn dönmesi için gerekirse canýmýzý feda eder, yine de ülkemizi bu karanlýk kuyudan kurtarýrýz. Vadesi dolmuþ bir hastayý makineden çekme zamanýdýr. Zaman iþçinin, emekçinin, üretenin zamanýdýr.
K Ü R ES E L S AVA Þ Ç A Ð I N DA ÝYÝMSERLÝK Þu sýralar Ýstanbul'daki sokaklarda ya da gazetelerde sýk sýk görüyor televizyonlarda reklamlarýný izliyoruz. Ne olduðunu kýsaca özetleyelim. Bu seneki Bienal de yapýlan bir sergi, konusu da "küresel savaþ çaðýnda iyimserlik". Sponsoru elbette Koç. Küresel savaþ çaðýnda iyimserlik olup olmayacaðýndan bahsetmeden önce sponsordan bahsedelim. Dedik ya sponsor Koç. Koç bildiðiniz gibi ülkemizin en büyük sömürücülerinden biri ve amerikanýn uþaklarýndan Koç Holdingleri insanlarý sömürmek, Amerikanýn uþaklýðýný yapmak, faþizmi beslemek dýþýnda bakýn bir de kültür sanat alanýnda faaliyet gösteriyor. Kültür sanat önemli tabi hep sömür-katlet, çok yorucu. Hem de insanlara bu kadar açýk bir þekilde faþizmi gösterince ipleri germemek için genelde ya sanatla ya da kendilerinin fakirleþtirdiði insanlara baðýþ yapýyorlar. Size ilginç gelmesin çünkü bunu hep yapýyorlar. Neyse neydi konumuz "KÜRESEL SAVAÞ ÇAÐINDA ÝYÝMSERLÝK". Bu ne demek diyebilirsiniz, þöyle anlatalým; bildiðiniz gibi Amerikanýn uyguladýðý bir iþgal politikasý var(Büyük Ortadoðu Projesi diyor buna "sevgili" Condelisa Rice). Ortadoðu karýþýk, Asya karýþýk kýsacasý dünya karýþýk. Halklar artýk hak ettiklerini istiyor. Cuntalarý yýkmak, özgürlük, eþitlik istiyor. Bunu hazmedemeyen tekeller halka savaþ açýyor, burjuva medya da bu çaða "KÜRESEL SAVAÞ ÇAÐI" diyor, neden çünkü tekeller ne kadar büyük olursa olsun halkýn karþýsýnda tek baþýna duramýyor ve "küreselleþmek" zorunda kalýyor. Yani bize diyorlar ki: “dört bir yanýnýzda insanlar ölse de, çocuklar acýmadan katledilse de, dünya da yýkýlsa umursama ‘iyimser’ ol, kýlýný kýpýrdatma o zaman sana bir þey olmaz” diyor. Düzen bunu yýllardýr söylüyor zaten. Bunu ister yalnýzlaþtýrma, ister yozlaþtýrma deyin fark etmez, bu 12 Eylül'den beri ülkemizde uygulanan bir politika. "Bana dokunmayan yýlan bin deðil istediði kadar yaþasýn" mantýk bu, hatta bana dokunmuyorsa yýlaný yok say. Sana bir þey yapmýyorsa zaten senin için yoktur. "Sevgili" KOÇ da böyle düþünmemizi isteyenlerden sponsor olduðuna göre. Düþünün hani ilk okulda eðitime baþladýðýmýz ilk günden itibaren yardýmlaþma, konukseverlik, vs. diye anlatýlýrdý iþte Türklerin güzel özellikleridir dediler. Þimdi dünya globalleþince baktýlar ki toplum bunlarý uygularsa birleþir, kitleselleþir, e bunlarýn arasýndan birkaç anarþik çýkar eþitlik der, özgürlük der, e bunlar da saf kanar, o zaman bizim sömürü çarklarý "çatýrttt" diye ortadan ikiye bölünmez mi? Bölünür. Dikkat ettiniz mi bilmem, hiç bahsedilmez oldu artýk. Neyse iyimserlik, nesi yanlýþ deðil mi? "Ýyi" bir þey bir kere ama senin yanýnda dostun, karýn, kocan, çocuðun vs. öldürülünce ne kadar iyimser olursun, olursan ne kadar olursun bilmem. Ya da tanýman da gerekmez. Mesela Myanmar diye bir yer varmýþ ve orasý cunta ile yönetiliyormuþ. Demokrasi isteyen binler belki de milyonlar rahiplerin arkasýnda demiþler ki "haklarýmýzý istiyoruz", cunta demiþ ki "Aaa hiç iyimser deðilsiniz" sonra siz deðilseniz biz de olmayýz demiþ ve rahiplere ve insanlara saldýrmýþ, Japon muhabiri öldürmüþ. Yaa demiþ cunta iyimser olmazsanýz
böyle olur. Myamnar uzakta mý geldi? O zaman 2007 Temmuz'unun 16'sýna dönelim. Sokaklarda 200 kiþi ve karþýlarýnda coplar, gaz bombalarý, panzerler, kasklarýn altýnda insanlýðýný kaybetmiþ robotlaþmýþ, kolluk kuvvetleri, yeniçeriler, haramiler. Ne demiþ 300 kiþi "Seçim çare deðil, Baðýmsýzlýk ve Demokrasi Mücadelesine Katýl". Hýmm hatýrlayalým faþizm ne demiþti; 1 kiþinin akciðer zarý yýrtýldý, diðerlerinin her tarafý morluklar içinde 200 gözaltý, 87 tutuklama. Yani demiþti faþizm "Hiç iyimser deðilsiniz yahu, alýn o zaman nankörler" demiþ. Peki, bakalým o zaman yani iyimserlik ne demekmiþ, her þeye göz yummak demekmiþ. Peki, siz suç ortaklýðý diye bir þey duydunuz mu? Örneklendirelim. "Küresel Savaþ Çaðýnda Ýyimserlik" suç ortaklýðýdýr. Eðer illaki iyimser olup Polyannacýlýk oynayacak ve empati kuracaksanýz tatillere, o zaman buyurun. Kimler iyimserdir sayalým. En baþta elbette Koç, Sabancý, bilumum tekeller, burjuva medya, dünyadaki iþbirlikçi bütün hükümetler. Merak etmeyin çok aramazsýnýz. Bizin ülkemizde bu tip iyimser çok ama bütün bunlar size tersse ve iþbirlikçiliði reddedip onurlu, özgür ve eþit bir yaþam istiyorsanýz bu sene pek Bienale uðramayýn. Çünkü orasý yanlýþ adres. Ama bizi yani "ÝYÝMSER" olmayanlarý nereden bulacaðýnýzý biliyorsunuzdur. Size tavsiyemiz "KÜRESEL SAVAÞ ÇAÐINDA ÝYÝMSER" olmayýn.
12
U Y U Þ T U RU C U S A T I C I L A R I N I N , ÇETELERÝN HAMÝSÝ POLÝS OKULLARIMIZIN GÜVENLÝÐÝNÝ ALAMAZ!
"Gençlik Federasyonu'nun 27 Eylül 2007 tarihli yazýlý açýklamasýdýr. “ Milli Eðitim Bakanlýðý ve Ýçiþleri Bakanlýðý aralarýnda imzaladýklarý protokolle okullarda yaþanan þiddet olaylarýna "çözüm" getirdiklerini ilan ettiler. Getirdikleri çözümse "her okula bir polis" adýný taþýyor. Her okul bir polisin üzerine zimmetlenerek o polisin idaresiyle okullarda yaþanan þiddet ve madde baðýmlýlýðýnýn önüne geçilecekmiþ. Ýmzalanan protokolün maddeleri þöyle: *Her okulda polisle ve ilgili birimlerle baðlantý kuracak bir irtibat görevlisi belirlenecek. *Her okuldan bir polis sorumlu olacak. *Krize müdahale ekipleri kurulacak. *Polis, giriþ-çýkýþ saatlerinde okul çevresinde resmi ve sivil ekiplerle önlem alacak. *Okul önlerinde bekleyenlerin kimlikleri kontrol edilecek. *Servisler daha sýký denetlenecek. *Olaylarýn nedenleri saptanarak bir veri bankasýnda toplanacak. Bankada toplanan bilgilerden hareketle risk haritalarý çýkarýlacak.
Bu maddelere bakarak bakanlýklarýn sorunlarýn önüne nasýl geçeceklerini anlamak mümkün deðil. Bu protokolle sadece polisin keyfiliklerinin yasal zemini yaratýlmýþtýr. Polis okullarda yýllardýr var olmuþtur. Okul önlerinde kimlik kontrolleri yine yýllardýr yapýlmaktadýr. Fakat yine de þiddet, uyuþturucu ve fuhuþ sürekli artýþ göstermiþ, önceden lise sýralarýndayken þimdi ise ilköðretim sýralarýna kadar inmiþtir. Bunlar yaþanýrken de polisin sürekli bu okullarýn önlerinde olduðu herkes tarafýndan bilindiði gibi iki bakanlýk tarafýndan da bilinmektedir. Peki, amaçlanan nedir? Yaþanan bütün pisliklerde, yolsuzluklarda sürekli polisin de baðlantýsýnýn çýktýðý bir ülkede polise yetki vererek bu olaylarýn önüne geçebilmek ne kadar gerçekçi? Gençliðe dayatýlan yoz kültürün tezahürü olan uyuþturucu satýþý, fuhuþ ve þiddet zaten sürekli bir polis denetimine tabi olmuþtur. Basýnda defalarca bunun irili ufaklý örneklerine tanýk olduðumuz için bu söylediklerimiz çok da itiraz göremez. Burada amaçlanan ne þiddeti bitirmek, ne de madde baðýmlýlýðýný ortadan kaldýrmaktýr. Burada amaçlanan zaten okul koridorlarýný çiftliðe çevirip öðrencilerin kendilerini sürekli baský altýnda hissetmelerine sebep olan polisin okul içerisindeki varlýðýný meþrulaþtýrmaktýr. "Polis okullarý daha güvenli yerler yapabilmek için vardýr" deniyor, fakat polisin okullarý öðrenciler için güvenli bir yer haline getirebilmek gibi bir kaygýsý yoktur. Çünkü bu düzenin polisidir ve bu düzenin de hiçbir zaman böyle bir kaygýsý olmamýþtýr. Polisler daha rahat okula girip, öðrenciler üzerinde daha rahat baský kurabilecekler ki düzen için daha zararsýz bireyler haline gelebilsinler. Bunun dýþýnda
13
uyuþturucu kullanýrlarmýþ, birbirlerini yerlermiþ umurlarýnda deðil. Hatta düzene kinleneceklerine birbirlerine kinlenmeleri daha da iþlerine gelen bir durumdur. Kimsenin aklýna bu protokolle artýk çetelerin, uyuþturucu tacirlerinin okullara giremeyeceði, okullarýn artýk daha güvenli yerler olduklarý gelmesin. Buna umutlarýný baðlayanlar hayal kýrýklýðýna uðrarlar. Belki göz boyamak için birkaç küçük uyuþturucu satýcýsýný feda ederler ama bundan fazlasý olmaz. Asýl endiþe ettikleri; gençliðin bu çürümüþ sürekli pislik üreten düzene karþý mücadele etmeleridir ve bu uyuþturucu satýcýlarýna bundan dolayý ihtiyaçlarý vardýr. Polis için çetelerin her zaman ellerinin altýnda olup gençliðin beynini uyuþturmasý gereklidir. Þu anda uyuþturucuya, çetelere karþý mücadele veren sadece devrimcilerdir. Ve düzenin güvenliði açýsýndan da asýl tehdit unsuru oluþturanlar onlardýr. Düzenin ve polisin güvenli gördüðü okullar içinde ve çevresinde devrimcilerin olmadýðý okullardýr. Okullarýmýzda çetelerin, uyuþturucu satýcýlarýnýn varlýðýna polis deðil ancak bu ülkenin devrimci gençleri engel olabilir. Devrimci gençliðin yozlaþmaya ve çeteleþmeye karþý yürüttüðü mücadele bu sorunlarý çözebilir. Biz Gençlik Federasyonu olarak bunun bilinciyle gerek üniversitelerimizde gerekse liselerde polise raðmen bu mücadelenin öncülüðünü yapýyoruz ve bundan sonrada yapmaya devam edeceðiz. Uyuþturucu satýcýlarýnýn, kadýn pazarlayanlarýn, çetecilerin koruyucusu olan polisin okullarýmýzda hiçbir iþi olamaz. UYUÞTURUCU ÇETELERÝNÝ KORUYAN POLÝS GÜVENLÝÐÝMÝZÝ ALAMAZ! ÖÐRENCÝYÝZ HAKLIYIZ KAZANACAÐIZ!
Eðitim sistemi hakkýnda liseliler
ne diyor? 1-) Gençlik gelecektir: Eðitim sistemi hakkýnda ne düþünüyorsun? Melis: Ezberci ve insanlarý sadece ders çalýþmaya yönlendiriyor. Kalýcý bir bilgi verilmiyor. Ýþlenen konular belli bir süre sonra unutuluyor. Ayný zamanda parasý olanýn okuyabildiði bir sistem parasý olmayan kiþinin okumaya da hakký yok. Bir yandan televizyonlarda falan eðitim parasýz derlerken öte yandan da toplanan paralarýn haddi hesabý yok. Ayný zamanda eþit deðil. Bizler kalabalýk sýnýflarda bilimsellikten uzak, eðitim alýrken özel liselerde, Anadolu ve fen liselerinde eðitim bize nazaran daha iyi, daha kaliteli oluyor. Üniversiteye girmek için girdiðimiz ÖSS' de doðallýðýnda onlar daha baþarýlý oluyor. Zaten okul puanlarý da bizim okul puanlarýmýzdan daha iyi. Uður Vural: Bizim ihtiyacýmýzý karþýlamayacak düzeyde ve ezberci. Okulda öðretmenler çok ilgilenmiyorlar, genelde dersi anlatýp gidiyorlar. Bazý hocalar bu eðitim sistemi içerisinde de olsalar bir þeyler vermek istiyorlar. Ama geneline baktýðýn zaman, para için öðretmenlik yapýyor. Eðitim vermek gibi bir derdi yok. Maalesef ülkemizdeki eðitime baktýðýmýz zaman bilimsellikten uzak, ezberci, paralý ve bireyselliði arttýran bir sistem olduðunu görüyoruz. Bunun da iyi olduðu söylenemez. MEB'e sorduðunuz zaman gayet iyi der. Çünkü kendisi için bir sistem hazýrlamýþtýr. Örneðin; bilimsellikten,
Artýk çete kavgalarý, uyuþturucu satýcýlarý, okul önünde bekletilen polis otolarý ile anýlýr oldu liseler. Sözde okul önüne koyulacak olan polis otolarý çeteleþmenin, uyuþturucu satýcýlarýný önüne geçecekmiþ! Siz ne düþünüyorsunuz diye lise öðrencilerine sorduk bakýn onlar eðitim sistemi ve okul önlerinde bekleyen polis hakkýnda ne gözlem yapmýþlar, ne düþünüyorlar.
sorgulamaktan uzak, bireyci bir eðitim vererek hem öðrencileri birlikte hareket etmekten uzaklaþtýrýyor, hem de baskýlarý, dayatmalarý karþýsýnda öðrencileri rahatça susturabiliyor. Biz 60-70 kiþilik sýnýflarda okumaya çalýþýrken, zengin çocuklarý da 15-20 kiþilik özel sýnýflarda özel okullarda okuyorlar. Ve gittikleri dershaneler, aldýklarý özel derslerde cabasý. Tabi sadece özel liselerle de bitmiyor. Bir de Anadolu ve fen liseleri var. Ve tüm bu koþullarý görüp eðitim sistemi eþit diyorlar. Bir kere üniversiteye giriþ sýnavý olan ÖSS adaletsizliklerle dolu olan bir sýnav. Çünkü dediðim gibi birincisi Anadolu ve fen liselerinde, özel liselerde eðitim daha kaliteli, ikincisi de Anadolu ve fen liseleri kat sayý olarak bizden daha önde giriyorlar. Yani nereden baksanýz bir on puan önde giriyorlar. Yurdagül Yaðmur: Düþünmeye üretmeye yönelik hiçbir þey yok. Yani anlayacaðýnýz ne sorgulatýyorlar, ne düþündürüyorlar, ne de ürettiriyorlar. Yani anlayacaðýnýz kalitesiz bir eðitim alýyoruz. Tabi bu bize göre kalitesiz. Kesinlikle birilerinin iþine yarýyordur, gençliðin böyle sorgulamadan, düþünmeden, paylaþýmdan uzak olmasý böyle eðitim almasý. Örneðin bir de anayasada dahi "Eðitim herkes için eþit ve parasýzdýr" diye bir madde var. Ama eðitim sistemine baktýðýmýz zaman eðitim ne herkes için eþit, ne de parasýz. Örneðin; kayýt parasý vermeyen okuyamýyor. Ve toplanan paralar-
14
da kayýt parasý olarak deðil, baðýþ adý altýnda toplanýyor. Vermediðin zamanda okula almýyorlar. Ya da Anadolu liselerinin, fen liselerinin, özel liselerin verdiði eðitime bakýyorsun bir de bizim aldýðýmýz eðitime bakýyoruz arasýnda ki uçurumu görebiliyoruz. Hani derler ya ÖSS herkes için ayný, eþit bir sýnav. Ama baktýðýmýz zaman hiç de öyle deðil. 2-) Gençlik gelecektir: Gençlik üzerindeki yozlaþmayý çeteleþmeyi nasýl deðerlendiriyorsun. Bunun okulunuzdaki boyutu nedir? Melis: Gençliðin þu an ki durumu çok kötü. Hiç kimsede gelecek denen bir þey yok. Hepsi aileye güveniyor, geleceði düþünmüyor. Bazý öðrenciler bunun dýþýnda tabi. Gençlik geçimini uyuþturucu satarak kazanýyor. Okul önlerinde 50 yaþ üstü insanlar var. Onlar da büyük olduðu için gençler de onlarýn yaptýðý þeyi doðru olarak görüyor. Ve bir kere uyuþturucuya bulaþtý mý geleceði mahvolup gidiyor. Yani anlayacaðýnýz okul önlerinde çeteleþme çok fazla. Kavgalar çok oluyor. Okullarda sigara içiliyor. Sýnýflarýn içinde bile sigara kokusu var. Ýnsanlar baðýmlý olmaya sigara ile baþlýyorlar. Sonrasýnda ilerletip uyuþturucuya, esrara kadar gidiyor. Uður: Durum çok vahim. Tamamýyla yozlaþmýþ, apolitikleþmiþ, bencilleþmiþ durumda. Kendisi olmaktan çýkmýþ, futbolcular, artistler, sanatçýlar gibi olmaya baþlamýþ. Yani bugün baktýðýmýzda hemen herkes Polat Alemdar gibi konuþuyor, yürüyor, rajon kesiyor. Yani okulda bir çeteleþme oluþturuyorlar. Kýzlar desen onlarda mankenler, popçular gibi giyiniyor, onlar gibi konuþuyor. Yani onlarý örnek alýyor. Okulda ülkücüler zorla ülkü ocaðýna insanlarý götürmeye çalýþýyorlar. Yalan söyleyip kandýrýyorlar. Okul önlerinde ki serserilerde bunlardan oluþuyor zaten. Uyuþturucu da okulun içine girmiþ durumda. Sigara da zaten kanýksanmýþ. Herkes tarafýndan normal karþýlanýyor. Yurdagül: Yozlaþmýþ durumda. Sokakta yürüdüðün zaman zaten bunu görebiliyorsun. Okulumuzda da durum çok farklý deðil. Bir kere okulda sigara içen çok var. Biliyorsunuz sigarada zaten bir özenti. Ýnsanlar sigaraya birisinden görmeyle baþlar, sonra artýk baðýmlýsý olur. Yani bu sadece sigarayla sýnýrlý olan bir durum deðil. Özenti artýk her þeyde var. Etek boylarý okuldan içeri girdikten sonra kýsalýyor. Tabi bunun en büyük nedeni de televizyonlar. Bu arada futbolu da unutmamak gerek gençliðin en çok konuþtuðu, izlediði örnek aldýðý þeyler bunlar. Sohbetler desen dedikodudan ibaret herkes birbirini çekiþtiriyor. Hani þu kaynana gelin programlarýnda olduðu gibi. Yani ne desem ki bu bile gençliðin nereden þekillendiðini açýkça gösteriyor.
Yani aslýnda gençliðin ne halde olduðunu, yozlaþmýþlýðýný daha fazla anlatmaya çok gerek yok sanýrsam. Birkaç ay önce gençliðin düþürüldüðü durumu; yozlaþmýþlýðýný, kirlenmiþliðini, eðitimsizliðini, gösterdiði için yayýn akýþýndan kaldýrýlan "güzel ve dahi" programý gençliðin ne halde olduðunu gösteriyor. 3-) Yeni genelgeye göre uyuþturucu satýþýný çeteleþmeyi engellemek için artýk tüm okullarýn önünde sivil ve resmi polisler olacak. Sence gerçekten çözüm olabilir mi? Ya da þu ana kadar yaklaþýk 3 ay geçti herhangi bir ilerleme gördün mü? Melis: Tam olarak engel olunamadý. Hala daha kavgalar oluyor, okul önlerinde serseriler bekliyor. Polisler bunlarý görmesine raðmen bir þey yapmýyor. Uður:Polislerin beklemesi çözüm olamaz. Çünkü zaten sorunun yaratýcýsý onlar. Altýnda araba akþama kadar okul önlerinde bekliyor. Kavga çýksa da, uyuþturucu satýlsa da, serseriler okul önlerinde beklese de umurunda deðil. Genelde öðrencilere gözdaðý vermek siyasi faaliyetlerden uzaklaþtýrmak, baský altýna almak ve kamuoyuna Türk polisini överek öðrencileri koruyormuþ gibi bir hava büründürüyor. Yurdagül: Þunu söyleyeyim ki polislerin okul önlerinde beklemelerinin çözüm olabileceðini düþünmüyorum. Geçtiðimiz bir aylýk bir deneyimde bunu gösteriyor. Polisler olmasýna raðmen okul önlerinde serseriler, çeteler cirit atýyor, kavgalar oluyor ve polis buna karþý bir þey yapmýyor. Çünkü zaten yaratmak istediði tablo da bu deðil mi? Ben þuna inanýyorum ki bu kanunla birlik de çeteleþme, uyuþturucu satýþý daha da artacak. Kavgalar daha da artacak. Bana göre bu kanunun amacý biraz da öðrencileri baský altýna almak sanýyorum.
Liseli arkadaþlarýmýzýn da söylediði gibi eðitim sistemimiz bilimsellikten uzak, ezberci, bireyciliði geliþtiren, parasý olanýn okuyabildiði bir eðitim sistemidir. Ve görüldüðü gibi öðrenciler bu sistemden memnun deðil. Bunun içinde diyoruz ki gençlik aslýnda kendi gücünü daha iyi görebilmeli. Çözüm bizdedir, kendi haklarýmýzý kendimiz alalým. Halk Ýçin Bilim, Halk Ýçin Eðitim þiarýný yükseltelim. 15
10 EKÝM 1969’DAN BUGÜNE BU TARÝH BÝZÝM Ülkemiz devrimci mücadelesinin tarihi gibi bu düzenle çeliþki içinde olan diðer zaferleri ve yenilgileriyle, kahramanlýklarýy- emekçi kesimlerle de dayanýþma içerisinde la, direniþleriyle çok renkli bir tarihe sahip- oldu. Örneðin 1965'te Zonguldak Kozlu tir. Ancak bu tarihin yaratýlmasýndan tutun kömür ocaklarýndaki grevde polisin 2 iþçiyi da ülkemizde devrimci mücadelenin, katletmesi üzerine öðrenci gençlik yaptýðý örgütlü mücadelenin ilk nüvelerinin atýl- bir yürüyüþle bu saldýrýyý protesto etmesi masýna kadar tüm tarihinde bir kesim hep son derece önemliydi; öðrenci gençliði, en öndedir: gençlik. Kendi örgütlenmelerini halkýn diðer kesimlerini birleþtiren bu tavýr, yaratmýþ daha sonra da halký örgütleyecek giderek gençlik hareketi içinde devrimci bir politikalar geliþtirmiþtir. Fabrika grev- geleneði de oluþturacaktý. lerinden toprak iþgallerine, gecekondu 1965-66'lar ayný zamanda sivil faþistyýkýmlarýndan faþist teröre karþý mücade- lerin saldýrýlarýnýn da baþladýðý bir leye kadar tüm alanlarda emekçi halkýn dönemdir. Fikir Kulübü üyesi öðrencilerin devrimci mücadelesinin de örgütleyicisi ve önderi olmuþtur ülkemiz devrimci gençliði ve tabi onun en kitlesel en militan örgütlenmesi olan DEV-GENÇ. Açýkça belirtmek gerekir ki Türkiye devrimci gençlik hareketi tarihi, aslýnda DEV-GENÇ tarihidir. Yani Fikir Kulüpleri Federasyonu'ndan Gençlik Federasyonu'na bizim tarihimizdir. 38 yýllýk kesintisiz bir devrimci mücadelenin tarihidir ayrýca bu tarih… Gençliðin ilk örgütlü mevzisi; Fikir Kulüpleri Ýlk Fikir Kulübü, 1956'da Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde kuruldu. Henüz devrimci bir muhtevaya 6. filonun denize döküldüðü o an sahip olmayan bu ilk kulüp Cumhuriyet Halk Partisi'nin güdümünde eylemlerine, dergi satýþlarýna saldýran, Demokrat Parti'ye karþý yürütülen muhale- okullara baskýnlar yapan faþistlerin varlýðý, fetin bir parçasý olmaya çalýþtý. 1960'lardan gençliði iki açýdan etkiliyordu. Birinci etki sonra ise giderek yaygýnlaþan Fikir kulüp- TÝP'in pasifist çizgisinin sorgulanmasý biçileri tüm okullarda kurulmaya baþlandý. CHP minde ortaya çýkarken, ikinci olarak da tek içindeki sol, küçük burjuva aydýn kesiminin tek fakültelere özgü örgütlenmenin aþýlarak etkin olduðu Fikir Kulüpleri, bu kesimlerin merkezi bir örgütlenmeye yönelinmesi etkisinden çýkarak, 13 Þubat 1961'de kuru- gereði gündeme geliyordu. lan Türkiye Ýþçi Partisi'ne yönelmeye Merkezi bir örgütlenmenin ihtiyacýný baþladý. Bu aslýnda gençlik hareketi için gerek anti-faþist bir mücadele çizgisinin dönüm noktalarýndan da biriydi. Çünkü bu örgütlenmesinde, gerekse de daha orgayönelim ayný zamanda öðrenci gençlik nize bir faaliyet sürdürebilmek için hisseden hareketindeki sosyalizme yönelimle para- gençlik pratik faaliyetlerdeki baþarýlarýn da leldi. verdiði güvenle merkezi örgütün kurulma Hemen her üniversitede-fakültede kuru- çalýþmalarýna baþladý. Sonuçta, birçok Fikir lan Fikir Kulüpleri gençlik için teorik tartýþ- Kulübü'nün biraraya gelmesiyle 17 Aralýk malarýn yapýldýðý, Türkiye'nin sosyo- 1965'te Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF) ekonomik yapýsýndan devrimin yoluna kuruldu. kadar uzanan çeþitli konularda tartýþFKF tüm eksikliklerine raðmen malarýn yapýldýðý merkezler haline geldi. gençliðin ilk merkezi örgütlenmesi olarak Gençliðin ekonomik-demokratik mücadele- deðerlendirebiliriz. Gençlik için bir çekim si, anti-emperyalist ve anti-faþist mücadele merkezi olan FKF, ne yazýk ki, ilk dönemde bir bakýma bu kulüplerden örgütleniyor- lerde yönetimine hakim olan pasifist zihdu. niyet nedeniyle, ayný zamanda olumsuz bir Gençlik bu süreçle birlikte siyasal rol de oynuyordu. Federasyon, TÝP anlamda pratik faaliyete de geçti. Kendisi oportünizminin etkisi altýndaydý. Yönetimi
16
elinde bulunduran bu pasifist çizgi FKF'yi de bu þekilde yönlendirmeye çalýþýyordu. Ama elbette meydan reformistlere, pasifistlere býrakýlmýþ da deðildi. Hayatýn her alanýnda reformizme, revizyonizme karþý güçlü bir mücadele yürütülüyordu zaten. Yepyeni, güçlü devrimci bir damar geliþiyordu. Öte yandan pratik olarak da gençlik TÝP yönetimini aþarak anti-emperyalist, antifaþist eylemlerini giderek yükseltiyordu. TÝP'in FKF'deki etkinliði 1968 yýlýndaki II. Kongre'ye kadar sürdü. II. Kongre’de yönetime MDD'ciler olarak bilinen Milli Demokratik Devrim savunucularý geldiler. Mahir Çayan’larýn da içinde yeraldýðý MDD'ciler de henüz kendi içlerindeki ideolojik ayrýþma ve saflaþmayý tamamlamýþ bir grup deðildi. Dev-Genç kuruluyor… FKF içinde TÝP reformizminin etkisi belli ölçülerde aþýlabilse de genel olarak deðerlendirildiðinde hala çok etkiliydiler. Bunun için devrimci bir anlayýþý savunan gençliðin temel muhalefeti TÝP üzerine yoðunlaþmaktaydý. Mahir Çayan, Deniz Gezmiþ vb. gibi gençlik önderlerinin yoðun ideolojik mücadelesi sürdürülmekteydi. TÝP'in 1968 gençlik mücadelesinin militanlaþtýðý bir süreçte sergilediði pasifist tavýr özellikle 6. Filo'nun Ýstanbul'a geliþi nedeniyle bu yýlýn Temmuz'unda gerçekleþtirilen Dolmabahçe direniþi sýrasýnda eylemi engelleme çabalarý, Türkiye'ye ABD Büyükelçisi Kommer'in arabasýnýn ODTÜ'de yakýlmasýnýn TÝP'li oportünist yöneticiler tarafýndan kýnanmasý gençliðin büyük tepkisini çekti. Bu eylemler gençliðin TÝP'li yöneticilerin karþý çýkmasýna raðmen gerçekleþtirdiði anti-emperyalist nitelikli militan eylemliliklerdi. Ve gençlik bu eylemler sýrasýnda yüzlerce tutsak ve 6. filo eyleminde de iki yoldaþýný þehit verdi. Bu eylemleri sýrasýnda Vedat Demircioðlu ve Atalay Savaþ katledildi. FKF yönetimi, bir süre daha Türk Solu dergisi ve TÝP oportünistleri arasýnda el deðiþtirdi. Ancak bu arada bu iki kesimde gençliðin hem ihtiyaçlarýný karþýlayamýyor hem de pasifist tutumlarý gençliðin tepkisini çekiyordu. Yavaþ yavaþ bu iki fraksiyonun dýþýnda bir baþka çizgi geliþiyordu ve gelecek o çizginin olacaktý. 1969'un Ocak'ýnda FKF'nin 3. Kurultayý yapýldý. Kurultay sonucunda Milli Demokratik Devrimciler (MDD) çoðunluðu
saðladýlar. TÝP'in etkisi iyice kýrýldý. Genel Baþkanlýða Yusuf Küpeli, Merkez Yürütme Kurulu üyeliklerine de yine TÝP oportünizmine karþý olan delegeler seçildiler. Bu andan itibaren mevcut ortamda hýzla aktif anti-emperyalist mücadeleyi geliþtirmek perspektifiyle Mahir Çayan önderliðindeki yeni FKF yönetimi harekete geçti. Bu süreç içinde gerçekleþen Kommer olayý, tütün mitingleri, Kanlý Pazar Olayý'nda toplanan kitle ve yine ayný günlerde Ankara, Ýzmir, Adana, Malatya, Trabzon ve Samsun' da yapýlan büyük antiemperyalist mitingler gençliðin mücadelesinin ideolojik ve pratik olarak hýzlý bir geliþim içinde olduðunun da bir kanýtýydý. Bu eylemler ayný zamanda FKF içindeki pasifist, oportünist çizginin iyice teþhirini ve yavaþ yavaþ tasfiyesini de saðlýyordu. Bu sürecin son halkasý olarak FKF'nin 10Ekim 1969'da yapýlan 4. Kurultayý’nda Federasyon "Türkiye Devrimci Gençlik Federasyonu" (DEV-GENÇ) adýný aldý. Bu karar devrimci çizgiyi savunan Mahir Çayan önderliðindeki grup açýsýndan tam bir zafer deðildi elbet. Çünkü hala daha küçük de olsa oportünizmin etkileri vardý. Ancak bundan sonra devrimci çizginin hakimiyeti tartýþmasýzdý. Nitekim de öyle oldu. 1969 sonlarý ve 1970 baþlarýnda, gençliðin ve iþçi, köylü diðer halk kesimlerinin mücadelesi yükselmeye devam etti. DEV-GENÇ bu mücadelelerin her aþamasýnda ve her alanýnda varlýðý hissedilen bir örgüttü artýk. Bir gençlik örgütüydü ama sadece gençlik deðil, tüm halk kesimleri tarafýndan tartýþmasýz olarak öncü kabul edilen bir örgütlenmeydi. Öyle ki, toprak iþgaline karar veren köylülerin, fabrikada greve çýkan, iþgal yapan iþçilerin ilk aradýðý yer DEV-GENÇ'ti... 4. kurultay sonrasý süreç, pratik olarak gerçekten son derece yoðun bir süreçtir. DEV-GENÇ'in bu süreçte doðrudan örgütlediði, yeraldýðý okul, fabrika ve köylü direniþlerinin sadece adlarýný sýralamak bile
sayfalar sürer. Özcesi, kelimenin gerçek anlamýyla, nerede direniþ varsa, DevGenç'liler oradaydý. Bu süreçteki özellikle iki kampanya özellikle çok önemlidir. Kürt halkýna yönelik ulusal baskýnýn protesto edilip kürt sorununun sahiplenilmesi ve 15-16 haziran direniþi süreci kavramak açýsýndan çok önemlidir. Kürt halkýna yönelik ulusal baskýya karþý militan bir tutum almýþtýr DEV-GENÇ. Daha o günden oligarþinin bu konudaki manevralarýný görmüþ, sorunun devrimci önderlik altýnda, iki halkýn emekçilerinin birlikte mücadelesiyle çözülebileceðine atýflar yapmýþlardýr. 1970'in en önemli direniþlerinden biri 15-16 Haziran direniþidir. Tarihimize "Büyük Ýþçi Direniþi" olarak geçen bu direniþ, iþçi sýnýfýnýn Amerikan sendikacýlýðýna teslim edilmesi için çýkarýlan yasalara karþý geliþti. Yüz bini aþkýn iþçi, önce polis jandarma barikatlarýný, ardýndan sarý, uzlaþmacý sendika aðalarýnýn barikatlarýný aþarak, yasalarý geri çektirdi. Dev-Genç, bu direniþte de tüm gücüyle yeraldý. Ýþçilerle beraber çatýþtýlar, barikatlar kurdular. Ýþçilerle birlikte tutsak edildiler. Ayrýca bu dönemde gençliðin ve halkýn diðer kesimlerinin mücadelesinin geliþmesi, karþý-devrimin þiddetinin de artmasýný beraberinde getiriyordu. Bu dönemde, polisin yaný sýra, anti-komünizm temelinde eðitilen ve örgütlenen faþist ve Ýslamcý güçler de gençliðin üzerine salýndý. Gittikçe artan karþý-devrimin þiddeti nedeniyle DevGenç de daha fazla sayýda þehit vermeye baþladý. Bu da devrimci gençliðin daha militan ve karalý bir yapýya kavuþmasýný, devrimci geleneklerin hýzla yaratýlmasýný tetikleyen bir unsur oldu. Dev-Genç'den THKP-C'ye THKP-C'nin kuruluþu, Dev-Genç'in 5. Kurultayý'ndan birkaç ay sonraya denk gelmektedir. Fakat bu durum bazýlarý tarafýndan "Dev-Genç'in partileþtiði" þeklinde tanýmlanmaktadýr. Bu yanlýþtýr. THKPC'yi oluþturan kadrolarýn büyük bir çoðunluðu Dev-Genç'in önder kadro ve yöneticileridir. Partileþme, hayatýn çeþitli alanlarýndaki mücadele ve örgütlenmeler içinde gerçekleþmiþ bir süreçtir. Fakat partiyi kuran kadrolarýn Dev-Genç içinde netleþip yetiþmesi ile Dev-Genç'in partileþmesi karýþtýrýlamayacak iki olgudur. "... bir yanlýþ eðilim de, örgütlü çalýþma alýþkanlýðýnýn ve disiplininin geliþmemesidir. Þüphesiz, gençliðin kitle örgütü olan ve üyelerinin küçük burjuva sýnýfsal kökene dayandýðý TDGF'yi bir proletarya partisi gibi disiplin altýna almak ve örgütlü çalýþtýrmak imkansýzdýr. Ama, en azýndan bu örgütün en önündekilerin daha örgütlü ve disiplinli çalýþmalarý mümkündür. Bu zaaf, daha çok kendini teorisiyle ve pratiðiyle kabul ettir-
17
miþ, emperyalizme karþý amansýz savaþ veren bir proletarya partisinin yokluðundan gelmektedir." (1965-1971 Türkiye'de Devrimci Mücadele ve Dev-Genç) Kýsacasý, partileþen Dev-Genç deðildir. Dev-Genç, yine Dev-Genç olarak partinin önderliðinde varlýðýný ve mücadelesini sürdürmüþtür. Fakat, Türkiye devriminin 1970'deki o büyük atýlýmýnýn mimarlarý DevGenç'in içinden çýkmýþtýr. Ve Dev-Genç, Türkiye devriminin, Parti-Cephe'nin önderlerini kendi içinden çýkarmýþ olmanýn onurunu duyacaktýr hep. 12 Mart cuntasý ve sonrasý Halkýn ve gençliðin geliþen devrimci mücadelesini sindirmek isteyen emperyalizm ve iþbirlikçi oligarþi 12 Mart 1971'de cunta yönetimine bir muhtýrayla geçti. 12 Mart Cuntasý dönemi, ayný zamanda DevGenç öncülüðünde bir direniþ dönemi olarak geçmiþtir. THKP-C'nin cuntaya karþý direniþ çaðrýsýna ilk cevap verenler DevGenç'li militanlar oldu. Cuntanýn ilk yöneldiði kesim, doðalýnda gençlik ve onun örgütlü gücü Dev-Genç oldu. Dev-Genç yasal olarak kapatýlýrken, halka karþý sürdürülen "balyoz" operasyonlarý sýrasýnda birçok yöneticisi ve üyesi tutuklandý. Birçok Dev-Genç'li, açýlan DevGenç ve THKP-C, THKO davalarýnda yargýlandý. Dernekleri kapatýlan, üye ve yöneticilerinin büyük çoðunluðu katledilen ya da tutuklanan gençliðin mücadelesi aðýr baský koþullarýnda bir süre kesintiye uðradý. Fakat cunta yönetimine karþý özellikle Dev-Genç kadrolarýnýn gösterdiði uzlaþmaz ve militan tavýr, gösterilen direniþ ve THKP-C'nin 12 Mart Cuntasý karþýsýnda sergilediði silahlý direniþ ülkede büyük bir potansiyel yarattý. Fakat bu potansiyel, ayný zamanda kendini Dev-Genç'li olarak adlandýran bir potansiyeldi. Evet, 1973-74'de üniversiteler, Ege'nin, Karadeniz'in köyleri, Ýstanbul, Ankara gibi büyük þehirler, kendini DevGenç'li olarak görenlerle doluydu. "Dev gibi gençler" efsanesi vardý halkýn geniþ kesimlerinde. 12 Mart Cuntasý, halkýn ve gençliðin devrimci önderlerinin çoðunu katletmiþti. Bir kýsmý da tutsaktý. Kendini Kýzýldere'nin takipçisi olarak gören ve Dev-Genç'li olarak adlandýran gençliðin ise önünde þu soru vardý: Ne yapýlacaktý? Örgütlenilecekse, nasýl örgütlenilecekti? Mücadele edilecekse, nasýl mücadele edilecekti? Ne yapýlacak, nasýl örgütlenilecekti?.. 12 Mart sonrasý gençliðin önündeki temel soru buydu. 12 Mart'ta alýnan aðýr darbeler altýnda bu sorular tekrar tartýþma gündemine girdi. Gençlik, 12 Mart Cuntasý'nýn terörüne karþý, ilk toparlanan kesimdi. Fakat tekrardan kendi örgütlenmelerini yaratma gibi bir görev önlerinde duruyordu. Bu süreçte potansiyelin en büyük olduðu Ýstanbul'da tartýþmalar yoðunlaþmýþtý. Bu dönemde sürdürülen tartýþmada ideolojik olarak Mahir Çayan'ýn ortaya koyduðu devrim stratejisini sahiplenen, ivedi bir þekilde Dev-Genç'in ve ülkede devrimci mücadeleyi tekrar örgütleyecek bir Partinin yaratýl-
masýný savunan Cepheliler (O zamanki adý Kurtuluþ grubu) sürece damgalarýný vurmaya baþladýlar. Cepheliler, bir an önce merkezi ve kitlesel bir öðrenci derneði kurularak sürece müdahale edilmesini savunuyordu. Bu dönemde gençliðe kafasý karýþýk eski tüfekler kendi korku ve kaygýlarý doðrultusunda yön vermeye çalýþýrken diðer taraftan THKP-C çizgisinin berrak ve net siyasi analizleri gençliði bu kesimlerin hegemonyasýný kýrmaya itiyordu. ÝYÖKD'nin kurulmasý Gençliðin örgütlenme ihtiyacý açýktý ve ertelenemezdi. "Olmaz, yapýlamaz, kapatýlýr" itirazlarýyla vakit geçirmek, yýlgýnlýðýn hakim olmasýna izin vermekti. Cepheciler'in ýsrar ve kararlýlýðýna diðer çeþitli kesimlerin de katýlýmýyla 1973 Kasým ayýnda ÝYÖKD (Ýstanbul Yüksek Öðrenim Kültür Derneði) resmen kuruldu. Dernek içinde farklý kesimleri de barýndýrýyor ve gençlik kesimlerini bir arada toplayan bir örgüt olma adýna önemli adýmlar atýyordu. Ýlk yönetim kurulunda, kuruluþ çalýþmalarýna katýlan Cepheciler, Kývýlcýmcýlar ve Mihriciler yeralýyordu. ÝYÖKD, Ýstanbul gençliðinin merkezi, kitlesel örgütlenmesi olarak kýsa sürede mücadelenin de yönlendiricisi haline geldi. Keza ÝYÖKD'ün kuruluþunu 1974'te birçok þehirde Devrimci Gençlik önderliðinde dernekler kurulmasý izledi. ÝETT otobüs biletlerine yapýlan zamlarý protesto eylemleri, Kýbrýs iþgaline karþý eylemler, üniversitelerde "Ayrýcalýklý ve Paralý Eðitime Son" þiarýyla baþlatýlan kampanyalar, ÝYÖKD'nin öncülüðünde örgütlenen etkili ve sonuç alýcý kampanyalar oldu. Gençliðin Cepheciler'in önderliðinde hýzla örgütlenmesi oligarþinin saldýrýlarýnýn artmasýna da neden oldu. 19 Aralýk 1974'te Yýldýz DMMA önünde ÝYÖKD yöneticilerinden Þahin Aydýn, faþistler tarafýndan býçaklanarak katledildi. Bunun üzerine ÝYÖKD'ün çaðrýsýyla okullarda boykot ilan edildi. ÝÜ'den, ÝTÜ'den, Kadýköy'den öðrenciler yürüyüþe geçtiler. Polis öðrencilerin birleþmesini engellemek için Galata Köprüsü'nü açtýrdý. Yürüyen gruplara saldýrdý. Öðrenciler polisle çatýþa çatýþa Aydýn'ýn cenaze törenini gerçekleþtirdiler. 23 Ocak 1975'te Vatan Mühendislik öðrencisi Kerim Yaman katledildi. Kerim Yaman'ýn katledilmesini protesto etmek için birçok gösteri yapýldý. Ý.Ü. iþgal edildi. Katafalka konan Kerim Yaman için sabaha kadar tören yapýldý. Ertesi günkü cenaze törenine 50 bin kiþi katýldý. Bu dönem ayný zamanda sivil faþistlerin daha etkili ve yaygýn kullanýldýðý bir dönemdir. Bunun sonucu olarak devrimci gençlik anti-faþist mücadelede yeni gelenekler yaratýyordu. 24 Nisan 1975'te faþistlerin Site Öðrenci Yurdu'nu taramasý üzerine binlerce öðrenciyle polis arasýnda Laleli'de saatlerce süren bir sokak çatýþmasý yaþandý. 1 Aralýk'ta Galatasaray Mühendislik öðrencileri Cezmi Yýlmaz ve Halit Pelitözü’nün faþistler tarafýndan katledilmesinin ardýndan bu öðrencilerin cenazeleri için 20 bin kiþi okullarda boykot
yaparak Kocamustafapaþa'ya doðru yürüyüþe geçti. Polis cenazeyi engellemeye, kitleyi daðýtmaya çalýþtý. Gençlik, DEVGENÇ'liler önderliðinde iki gün boyunca polisle çatýþtý, barikatlar kurdu... Kavga giderek militanlaþýyordu. ÝYÖKD ayný süreç içinde Viranþehir Katliamý'ný protestodan DGM'lerin kapatýlmasý eylemlerine kadar toplumsal muhalefetin diðer kesimleriyle de iç içeydi. Bu süreçte geliþen mücadele belli saflaþmalarý ve netleþmeleri de beraberinde getirdi. Kendi grup çýkarlarýný korumak adýna bu dönemde birçok farklý anlayýþ ÝYÖKD'den ayrýlmaya baþladý. TSÝP taraftarlarý, Genç Sosyalistler Birliði (GSB), TÝKKO taraftarlar ÝGD, YDGD ÝYÖKD'den ayrýldýlar... Kavga büyüyor... ÝYÖKD gençliðin devrimci mücadelesini yükseltmeye baþlamasýyla birlikte düþmanýn þimþeklerini de üzerine çekti. Aksaray'daki bürosu basýldý. Yöneticileri tutuklandý ve çýkardýklarý derginin de yazý iþleri müdürü tutuklandý ve kapatýldý. Bunun üzerine aþaðýdan yukarýya bir örgütlenme tarzý içinde seçilen temsilcilerin katýlýmýyla 1976 yazýnda Ýstanbul Yüksek Öðrenim Derneði (ÝYÖD) kuruldu. ÝYÖD'ün kurulduðu dönem, faþist saldýrýlarýn da yoðunlaþtýðý bir dönemdir. Bu dönemde soldaki geri ve çarpýk anlayýþýn tersine Cephecilerin önderliðindeki ÝYÖD faþist saldýrýlara karþý militan bir direniþ örgütlemeyi savunuyordu. 1976-77 boyunca DevGenç'liler, faþist iþgal altýndaki okullarý iþgalden kurtarma, okullara faþistleri sokmama doðrultusunda yoðun bir mücadele sürdürdüler. Bu süre zarfýnda halkýn devrimci mücadelesinin örgütlenmesinde de önemli görevler üstleniyordu. DevGenç'liler, ÝYÖKD döneminde, Ülker iþçilerine polis saldýrýsý karþýsýnda iþçilerin yanýndaydýlar. EVMA grevinde, Bereç, Sungurlar, Pancar Motor direniþlerinde, Gýda-Ýþ'in tekelde örgütlenme faaliyetinde yeraldýlar. 19761977-1978 boyunca Demirdöküm, Man, Tek-San, Mintaks, Tekel Cibali, Sheraton, Ýntercontinental, Etap, ÝETT gibi, onlarca direniþte iþçilerle omuz omuza oldular. 1 Mayýs 1976'da, büyük katliamýn yaþandýðý 1977'de, '78 1 Mayýs'ýnda militanlýðýyla, kitleselliðiyle, disipliniyle Dev-Genç alanlardaydý. 1 Mayýs 1977'de Taksim Alaný'nda kontrgerilla saldýrýsý karþýsýnda daðýlmayan, çatýþan, kitlenin güvenliðini saðlayan, paniði sýnýrlayan DevGenç'liler, bu pratik-
18
leriyle halka büyük güven verdiler. 1975 Aralýk'ýnda Devrimci Gençlik Dergisi çýkarýlmaya baþlandý. Bunun ikinci adýmý olarak, ülke çapýndaki gençlik örgütlenmelerinin merkezileþtirilmesi gündeme geldi. Faþist saldýrý ülke çapýnda azgýnlaþýrken, gençliðin bu saldýrýlar karþýsýnda merkezi bir politikasýnýn olabilmesi, hiç kuþku yok ki, merkezi bir örgütlenmesinin olmasýna baðlýydý. 1975 Aralýk'ýnda Devrimci Gençlik Dergisi çýkarýlmaya baþlandý. Bunun ikinci adýmý olarak, ülke çapýndaki gençlik örgütlenmelerinin merkezileþtirilmesi gündeme geldi. 1976 Aðustos'unda Devrimci Gençlik Dernekleri Federasyonu'nu (DGDF) kuruldu. DGDF'nin kurucu üyeleri, AYÖD (Ankara Yüksek öðrenim Derneði), EYÖD (Erzurum Yüksek öðrenim Derneði) ve ÝYÖD (Ýstanbul Yüksek öðrenim Derneði) idi. Federasyon öðrenci gençliðin en önemli ihtiyaçlarýndan birine cevap olmuþtu. Öðrenci gençliðin öðrenim özgürlüðü ve can güvenliði çerçevesinde kýsa sürede geniþ kesimler, federasyon etrafýnda toplandý. Okullara daha iradi müdahaleler gerçekleþtirildi. Faþist iþgaller kýrýldýðý ölçüde, gençliðin akademik demokratik sorunlarýnýn çözümü gündeme alýnabildi. Bu dönemde birçok üniversite ve fakültedeki faþist iþgal, Devrimci Gençliðin önderliðinde kýrýldý. Stratejik bir konumu olan Ýstanbul Hukuk, Siyasal, Ýktisat Fakülteleri'nin bulunduðu Beyazýt Kampusu de Devrimci Gençliðin militan mücadelesi sonucu iþgalden kurtarýlmak üzereydi. Faþistler iþgalleri devam ettirebilmek için 16 Mart 1978 günü okuldan topluca çýkmakta olan öðrencilerin üzerine bomba atarak taradýlar; 7 devrimci öðrenci katledildi. Katliam sonrasý Ýstanbul'un her yerinden Ýstanbul Üniversitesi merkez Binasý'na akýn baþladý. Kampus devrimcilerin önderliðinde iþgal edildi. Onlarca iþgalin tecrübesine sahip Ýstanbul Gençlik, ertesi gün Ýstanbul
tarihinin gördüðü en büyük anti-faþist gösterilerinden birini örgütlediler. Bu olay sonunda Ý.Ü.'deki faþist iþgal tamamýyla kýrýlmýþ oldu. Faþist teröre karþý nasýl mücadele edileceði konusunda TDGF içinde farklý anlayýþlarýn varlýðý kýsa sürede kendini göstermeye baþladý. Bu farklýlýk, ideolojik anlamda Ankara ve Ýstanbul'daki Cepheciler'in THKP-C'yi kavrayýþlarýnýn bir sonucuydu. Anti-faþist mücadelede Ankara'nýn çizgisi resmen sað bir çizgidir. Gençliðin yürüttüðü faþist iþgalleri kýrma mücadelesi, Ankara'da hayata geçmemektedir. Tersine, Ankara'da birçok okul ve semt, faþist iþgal altýna girmiþtir. Bu durumu eleþtiren Ýstanbul grubuna verilen cevaplar ise "þartlarýn farklýlýðý" veya "gündeme gelen terslik"lerdir. Oysa ortada anti-faþist mücadele konusunda apaçýk bir anlayýþ farklýlýðý vardý. Sonradan daha net görüleceði gibi, Ankara grubu, Ýstanbul'daki devrimci gençliiði "sol" olarak deðerlendirmekte ve sürekli olarak TDGF örgütlenmesi aracýlýðýyla da kendi sað anlayýþýný empoze etmeye çalýþmaktaydý. Bu anlayýþ farklýlýðý, doðal olarak gençliðin merkezi kitle örgütü Dev-Genç'in (TDGF'nin) faaliyetlerini de etkilemekteydi. "Merkezi" konumunu kullanan Ankara, Dev-Genç'in pek çok þehirdeki çalýþmalarýnda kadrolarý kendi anlayýþýna göre yönlendirmekteydi. Buna karþýn faþist saldýrýlarýn yoðun olduðu Konya, Elazýð, Tekirdað, Bursa, Edirne gibi yerlerde Ýstanbul'daki Devrimci Gençliðin yaklaþýmlarý kabul görmekteydi. Sonuçta, gençlikle ve anti-faþist mücadele konusuyla sýnýrlý olmayan bu farklýlýklar, bilindiði gibi, Mahir Çayan düþüncesini tasfiye etmeye çalýþanlara karþý devrimci bir ayrýþmayla sonuçlandý. Devrimci Yol tasfiyeciliðine karþý tavýr alan kadrolar, siyasi arenada artýk Devrimci Sol adýyla yer alacaklardý. Dev-Genç yeniden… ÝYÖD Baþkaný'nýn bir komployla tutuk-
lanmasý, ÝYÖD'ün kapatýlmasý, çalýþmalarý etkilemedi. Oluþturulan örgütlenme, hiçbir aksaklýk göstermeden anti-faþist mücadeleyi, akademik-demokratik mücadeleyi yönlendirmeye devam ediyordu. Hýzla yeni bir dernek örgütlenmesine giriþtiler ve ÝYÖD'ün yerine Ýstanbul DEV-GENÇ kuruldu. 1978, faþist saldýrýlarýn da giderek týrmandýðý, kitlesel katliamlara yöneldiði bir dönemdi. Devrimci Gençlik bu dönemde de militan tavrýný sürdürerek, faþist iþgallerin kýrýlmasý ve saldýrýlarýn püskürtülmesi için anti-faþist mücadeleyi yükseltmiþtir. 30 Mart 1978'de Devrimci Gençlik Kýzýldere'nin yýldönümünde Taksim Meydaný'nda bir korsan gösteri yaptý. Bu gösterinin politik anlamý çok büyüktü. Tasfiyecilikle sorunlarýn büyüdüðü bir kesitte, Devrimci Gençlik tavrýný en net biçimde ortaya koyuyordu. '78 1 Mayýs'ýnda DY içinde ayrýlýk büyük ölçüde su yüzüne çýktý. 1 Mayýs Taksim alanýnda Mahir ÇAYAN'ýn portresinin mi, DY pankartýnýn mý önde taþýnacaðý üzerine çýkan tartýþma, temelde THKP-C'yi savunup savunmama tartýþmasýnýn bir yansýmasýydý ve bu tartýþmada Ýstanbul Devrimci Gençlik, tavrýný tartýþmasýz biçimde Cephe çizgisinden yana koydu. Devrimci Yol içinde tartýþmalar bu tarihten itibaren hiç durmadý. Örgüt içinde tasfiyecilik kendini açýk biçimde ortaya koymaya baþladý. Ankara örgütlenmesine hakim olan tasfiyeci anlayýþla Ýstanbul DevGenç'in devrimci anlayýþý sürekli olarak çatýþmaya baþlamýþtý. 1978'in 24 Haziranýnda, Tüm Devrimci Gençlik Dernekleri Federasyonu (Tüm DEV-GENÇ) ismiyle yeni bir federasyon kuruldu. Ýstanbul örgütlenmesi haberi olmadan kurulan bu federasyon Tasfiyecilerin "kendi" federasyonlarý oldu. Ýstanbul örgütlenmesi ivedi bir þekilde Mahir Çayan'ýn tezlerinin geniþ kitlelere kavratýlýp THKP-C'nin tekrar yaratýlmasýný savunurken, kendini DY çizgisinde somutlanan sað sapma anlayýþ hýzla PASS(politikleþmiþ askeri savaþ stratejisi)'yi saptýrma ve Mahir Çayan'ýn tezlerinin yayýnlanmasýný erteleyerek zaman kazanmaya çalýþmaktaydý. Bunun üzerine Cephelilerin öncülüðünde toplanan Gençlik yeni bir örgütlenmeye ve yeni bir örgüt anlayýþýna karar verdiler. Ýst. DEV-GENÇ, Elazýð DEVGENÇ, Tekirdað DEV-GENÇ, Konya DEVGENÇ Devrimci Gençlik Federasyonu'nu oluþturma çabalarýna baþlayarak DEVGENÇ kuruldu. Gerçekte bu ayrýþma ve yeni örgütlenme, siyasal ve örgütsel anlamda daha geniþ kapsamlý bir ayrýlýðýn gençlik örgütlenmesi düzeyindeki yansýmasýydý. Türkiye solundaki bu tarihsel ayrýlýkta ve yeni bir devrimci hareketin yaratýlmasý
19
sürecinde, Gençlik yine belirleyici ve tarihsel bir rol oynuyorlardý. Bu yeni örgütlenmenin adý Devrimci Sol'du ve Devrimci Gençlik kadro ve militanlarý da, mücadelelerini artýk Devrimci Hareketin önderliðinde sürdüreceklerdi. Tabi bu duruma tahammül edemeyen tasfiyeci çizgi(DY) düzenlediði saldýrýlarla, Dev-Genç ismini kullandýrtmama tavrýyla provokatif ve saldýrgan bir tavýr sergiledi. Fakat tüm bu giriþimler baþarýsýzlýkla sonuçlanacaktý. Sað sapma anlayýþýn Mahir Çayan çizgisinin gerçek savunucularýný tasfiye etmesi düþünülemezdi. Faþist saldýrýlar karþýsýnda Dev-Genç 75 yýlýndan 12 Eylül'e kadar sivil faþistler halkýn devrimci mücadelesinin sindirilmesi amacýyla sýkça kullanýldý. Özellikle 76-77 öðrenim yýlýnda saldýrýlar iyice boyutlanmýþtý. Faþistler tüm okullarda birden saldýrýya geçmiþlerdir. Ankara, Ýstanbul gibi büyük kentlerdeki yüksekokullarda yoðunlaþan saldýrýlar giderek Gaziantep, Erzurum gibi kentlere ve ortaöðrenim kurumlarýna da yayýlmýþtýr. Devrimci Gençlik 1977-78 öðrenim yýlý baþladýðýnda, programýnýn odaðýna faþist iþgallere ve saldýrýlara karþý mücadelenin yükseltilmesini koymuþtur. Bu programýn iki ana baþlýðý vardý: Bir, 1976-77'de baþlayan iþgal kýrma kampanyasýný devam ettirmek ve iki, iþgalin kýrýldýðý okullarda örgütlü bir anti-faþist güç yaratýp, ayný zamanda kitlelerin akademik-demokratik taleplerine sahip çýkarak bu talepler için mücadeleyi geliþtirmektir. Sivil faþist saldýrýlar karþýsýnda savunma durumundan çýkýp saldýran durumuna geçmenin de göstergesiydi bu. Devrimci çizginin faþist teröre karþý devrimci þiddet ve misilleme çizgisinin ne kadar kaçýnýlmaz olduðunu da gösteriyordu herkese. Özellikle 24 Aralýk 1978'deki Maraþ Katliamý sonrasý birçok misilleme eylemi Devrimci Genç lik tarafýndan gerçekleþtirilmiþtir.1979 yýlýnda iyice azgýnlaþan faþist terör aydýnlardan, bilim adamlarýna kadar tüm kesimleri hedef almaya devam etmiþtir. Gençlik, Faþist teröre karþý illegal, askeri örgütlenmeler de gerçekleþtirirken, kendi mücadelesini diðer halk kesimlerinin mücadelesinden ayrý görmemektedir. Bu konudaki Devrimci Gençlik anlayýþý, gençlik örgütlenmeleri arasýndaki en önemli ayrým noktalarýndan biridir. Bu anlayýþ bir yandan okullarý faþist iþgallerden kurtarmaya çalýþýrken, bir yandan gecekondu semtlerinde nöbetler tutuyor, halkýn can güvenliðini savunuyordu. Politik ve askeri stratejisi sayesinde faþizmin halký teslim almayý amaçlayan stratejisinin boþa çýkarýlmýþtýr. Faþist iþgaller kýrýlmýþ, faþist saldýrýlar püskürtülmüþtür. Anti-faþist bilincin yaygýnlaþmasý ve giderek tüm halk kesimlerinin faþizme karþý mücadelede daha aktif bir tavýr takýnmasýnda, gençliðin anti-faþist eylemleri ve mücadelesinin payý büyüktür. 12 Eylül'le birlikte ise Devrimci Gençlik ülke çapýndaki örgütlenmesi açýsýndan önemli darbeler aldý. Artýk süreç farklý geliþecekti...
-1. Bölümün sonu sürecek-
HUKUK KÖÞESÝ; ADALET VE DEMOKRASÝ OLÝGARÞÝNÝN ANAYASASININ NERESÝNDE Hiçbir açýdan meþruiyeti olmayan 12 eylül anayasasý, yapýldýðýndan beri çokça tartýþýldý ve bugüne kadar pek çok kez deðiþtirilmesi gündeme geldi. Herkes kendi cephesinden bakarak deðiþmesi gerektiðini söyledi. Ancak deðiþtirilmesi yönünde hiç bu kadar ciddi bir giriþim olmadý. Her ne kadar katýlýmcýlýk þovlarý ve içi boþ "toplumsal uzlaþý" söylemiyle yürüse de AKP'nin anayasasýnýn halkýn katýlýmýyla gerçekleþtiði söylenemez. Konunun siyasi boyutu ayrý bir yazý konusu olmakla ve yazýmýzýn konusu da hukuki boyutu olmakla birlikte bu konuya deðinmekte de yarar görüyoruz. Katýlýmcýlýk her þeyden önce anayasanýn hazýrlýk sürecine ve yapýlmasýna halkýn doðrudan katýlýmýyla söz konusu olabilir. Bunun için de tüm demokratik kurum ve kuruluþlarýn, siyasal partilerin, üniversitelerin ve bilimsel kurumlarýn, sendikalarýn, dernekler ve meslek odalarýnýn örgütlü örgütsüz tüm toplumsal yapýlarýn görüþ ve önerileri ile anayasalarýn yapýlýþ sürecine müdahil olmalarý gerekir. AKP'nin yaptýðý gibi belirli noktalarý tartýþtýrýp, türban gibi suni gündemler yaratarak bir tartýþma ve katýlýmcýlýk havasý vermek ve "halk oylamasý"na giderek "toplumsal mutabakat" olduðunu iddia etmek halký aldatmaktan baþka bir anlam ifade etmez. AKP'nin hazýrladýðý anayasaya halkýn katýlýmý söz konusu deðildir. ABD-AB katýlmýþtýr, TÜSÝAD katýlmýþtýr, MÜSÝAD katýlmýþtýr, onlarýn talepleri dikkate alýnmýþtýr; ama halkýn hiçbir kesimi yer almamýþtýr bu tartýþmalarda, halkýn hiçbir kesiminin talepleri dikkate alýnmamýþtýr. Býrakýn halkýn katýlýmýný, tartýþmalara kendi cephelerinden katýlan
rektörleri dahi "herkes kendi iþine baksýn" diyerek azarlayan bir anlayýþ söz konusu burada. Katýlýmcýlýktan anladýklarý üç-beþ prof. unvanlý akademisyen ve emperyalizm ve oligarþinin temsilcileridir. Anayasanýn halkýn onayýna sunulmasý ve halkýn çoðunluðunun onay vermesi de durumu deðiþtirmez. Keza 12 Eylül anayasasý da halkýn % 92'sinin onayýný almýþtýr, ancak bu onun "toplumsal mutabakat" ile yapýldýðý anlamýna gelmemektedir. Çünkü 12 Eylül Anayasasý '82 yýlýnda cuntanýn anayasasý olarak hazýrlanmýþtýr ve halka tehditle, "demokrasiye geçme!" yalanýyla onaylatýlmýþtýr. Bu koþullarda yapýlan bu referandumla halk "anayasa tartýþmasýna, anayasanýn yapýlmasýna katýlmýþ" mý sayýlýr? Tabii ki hayýr... AKP iktidarý da benzer bir oyunla katýlýmcýlýk ve "sivil"lik demagojisi yapmaktadýr. Peki, bir anayasa neleri içermeli, nasýl bir anayasa olmalý? Günümüzde yapýlacak bir anayasa her þeyden önce baðýmsýzlýk ile ilgili olan düzenlemeleri, uzun ve zorlu toplumsal mücadeleler sonucu kazanýlmýþ olan ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel haklarý, örgütlenme özgürlüðünü, düþünce ve ifade özgürlüðünü, …vb. içermeli, bu haklarýn herkesçe kullanýmýný güvenceye almalýdýr. Yukarýda da ifade ettiðimiz gibi yazýmýzýn konusu AKP'nin hazýrladýðý anayasa taslaðýnýn hukuki boyutu. Bu nedenle konuyu hukuki açýdan ele almaya devam edelim. Her yönüyle "çaðdaþ, demokratik, ilerici, çoðulcu, katýlýmcý, özgürlükçü, eþitlikçi... " vb. olduðu söylenen ve baþlangýç kýsmýnda "Herkesin insan
20
haysiyetinden kaynaklanan evrensel hak ve hürriyetlere sahip olduðu inancýyla hareket eden, her türlü ayrýmcýlýðý reddeden, farklýlýklarýmýzý kültürel zenginliðimizin kaynaðý olarak gören bir eþitlik anlayýþýna sahip" olunduðu vurgusu yapýlan yeni anayasa taslaðýnda çok deðil, hemen bu cümlenin devamýnda "biz Türk Milleti;" ifadesi kullanýlarak bu topraklarda yaþayan herkes, ayrýmsýz olarak "TÜRK milleti" kavramýna dahil edilmiþ, yani Türklük dayatýlarak daha baþtan bütün farklýlýklar reddedilmiþtir. Söz konusu taslaðýn Temel Haklar Ve Hürriyetler baþlýklý ikinci kýsmýnýn "Siyasi Haklar Ve Ödevler" baþlýklý üçüncü bölümünün "vatandaþlýk" alt baþlýðýnda "Türkiye Cumhuriyetine vatandaþlýk baðý ile baðlý olan herkese, din ve ýrk farký gözetilmeksizin Türk denir." ifadesi kullanýlarak "üstün ve egemen ýrk" anlayýþý daha açýk bir þekilde ifade edilmiþtir. Yani bilinçli bir tercih olarak, çok sakat bir mantýkla, "ýrk ayrýmý gözetmeksizin" herkesi bir ýrktan sayma, bir ýrka, bir milliyete dahil etme anlayýþý sýrýtmaktadýr. Þimdi taslakta önemli gördüðümüz bazý noktalarý, mevcut taslak üzerinde maddeler halinde inceleyelim. Ýkinci kýsým, birinci bölüm, madde 11 : "Herkes, insan haysiyetinden kaynaklanan, kiþiliðine baðlý, dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir." Bu maddede 1982 Anayasasýnýn 12'nci maddesindeki "Temel hak ve hürriyetler, kiþinin topluma, ailesine ve diðer kiþilere karþý ödev ve sorumluluklarýný da ihtiva eder" fýkrasýna yer verilmemesi olumluluktur. Çünkü haklar ve ödevler farklý kategorilerdir. Haklarýn kullanýlmasý, ödevlerin
yerine getirilmesi önkoþuluna baðlanamaz. Ancak bu olumluluklarýna raðmen bu ve devamýndaki maddeler hala pek çok olumsuzluðu da bünyesinde barýndýrmaktadýr. Bu maddede kiþilerin dokunulmaz haklara sahip olduðu ifade edilmiþken, devamýndaki 12. maddede bu hak ve hürriyetlerin "kanunla", yani yasa koyucunun iradesiyle sýnýrlanabileceði ifade edilmiþtir.Bu sýnýrlamanýn hangi kriterlere göre yapýlacaðý ve sýnýrlarýnýn (sýnýrlamanýn sýnýrlarýnýn ne olacaðý) 1982 anayasasýnda olduðu gibi muðlaktýr. Çünkü bu sýnýrlamanýn "Anayasanýn sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykýrý olamayacaðý" ifade edilmiþ, sýnýrlamanýn sýnýrý olarak "haklarýn özüne dokunmama" yasaðý getirilmeye çalýþýlmýþ ama "demokratik toplum düzeninin gerekleri", "ölçülülük", "haklarýn özü" gibi kavramlarýn muðlaklýðý ortadan kaldýrýlamamýþtýr. Demokratik toplum düzeninin gerekleri nelerdir? Haklarýn özü nedir? Son kertede nereye kadar sýnýrlanýrsa haklarýn özüne dokunulmuþ olur?... vb. Bu gibi sorularýn cevabý muðlaktýr. Bu sorularýn cevabý verilirken sübjektif bir deðerlendirme söz konusu olmakta; kavramlar, konjonktürel olarak farklý yorumlanabilmektedir. Objektif düzenleme yapýlmasý gerekirken bu yapýlmamýþtýr. Maddenin gerekçesinde "temel hak ve hürriyetlerin korunmasý kural, sýnýrlanmasý istisnadýr" denilmekle de sorun çözülmüþ olmamaktadýr. Çünkü bizim gibi demokrasinin d'sinin bile olmadýðý bir ülkede istisnalarýn kural, kurallarýn istisna olmasý iþten bile deðildir. 12. maddenin taslaktaki tam metni þu þekildedir: Madde 12: Temel hak ve hürriyetler, sadece Anayasanýn ilgili maddelerinde belirtilen sebeplerle ve ancak kanunla sýnýrlanabilir. Bu sýnýrlamalar, Anayasanýn sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykýrý olamaz. Kanun, temel hak ve hürriyetlerin özüne dokunamaz.
Temel Hak ve Hürriyetlerin kötüye kullanýlamamasý Madde 13 :"Anayasada yer alan temel hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüðünü bozmaya ve insan haklarýna dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldýrmaya yönelik eylemler biçiminde kullanýlamaz." Burada da ,1982 anayasasýndaki 14. madde önemli ölçüde korunmakla birlikte, birinci fýkradaki "… bozmayý ve ... kaldýrmayý amaçlayan faaliyetler" ifadesinin, "… bozmaya ve … kaldýrmaya yönelik eylemler" olarak deðiþtirilmesi, kötüye kullanma yasaðýnýn ifade özgürlüðünü keyfî þekilde sýnýrlandýrmada kullanýlmasýný önlemek bakýmýndan olumlu bir deðiþikliktir, ancak bu da yeterli deðildir. Yukarýda 12. madde için ifade ettiðimiz hususlar bu madde için de geçerlidir. Objektif bir kriter söz konusu deðildir. Her þey kanun koyucunun ve yargýçlarýn iradesine býrakýlmýþtýr. Taslaðýn ikinci kýsmýnýn Kiþinin Haklarý Ve Hürriyetleri baþlýklý ikinci bölümünde yer alan 15. maddenin birinci fýkrasýnda herkesin yaþama hakkýna sahip olduðu ifade edilmiþ, ikinci fýkrasýnda buna istisna getirilmiþtir. Madde 15- (1) Herkes yaþama hakkýna sahiptir. (2) Meþru müdafaa, yakalama veya tutuklama kararlarýnýn yerine getirilmesi, tutuklu veya hükümlünün kaçmasýnýn önlenmesi, ayaklanma veya isyanýn bastýrýlmasý hallerinde silâh kullanmanýn kanunen zorunluluk haline gelmesi sonucunda meydana gelen öldürme fiilleri, birinci fýkra hükmü dýþýndadýr. Maddede yer alan bu ifadelerin anlamý þudur: Söz konusu istisna kapsamýndakilerin yaþam hakký yoktur. Bu son derece tehlikeli bir düzenlemedir. Burada söz konusu olan bir hukuka uygunluk nedeni (yani aslýnda bir ihlal, bir suç olan fiili bu kapsamdan çýkaran makul ve haklý sebep) gibi görünse de metinden çýkan anlam bu deðildir. Metinden çýkan anlam; söz konusu durumlarýn yaþam hakkýnýn istis-
21
nasý olduðu, yani bu kapsamdaki kiþilerin yaþam haklarýnýn olmadýðýnýn daha baþtan kabulüdür. Keza terörle mücadele yasasý ve Polis vazife ve salahiyetleri kanununu ile polise verilen yetkilerle birlikte düþünüldüðünde durumun vahameti daha kolay anlaþýlýr. Özel hayatýn ve aile hayatýnýn gizliliði ve korunmasý Madde 19- (1) Özel hayatýn ve aile hayatýnýn gizliliðine dokunulamaz. (2) Millî güvenliðin, kamu düzeninin, genel saðlýðýn, genel ahlakýn veya baþkalarýnýn hak ve hürriyetlerinin korunmasý veya suç iþlenmesinin önlenmesi sebepleriyle usulüne uygun olarak verilmiþ hâkim kararý olmadýkça ... kimsenin üstü, özel kâðýtlarý ve eþyasý aranamaz ve bunlara el konulamaz. 12 Eylül Cunta Anayasasýnýn haklar ve özgürlüklerle ilgili maddeleri, öz olarak AKP anayasa taslaðýnda da varlýðýný koruyor. Zihniyet ayný… Önce "özgürlükler" ve bunlara iliþkin "güvenceler" sýralanýr, böylece ortaya çýkan anayasanýn ne kadar özgürlükçü olduðu, özgürlüklere ne kadar geniþ yer verdiði ifade edilir. Ama hemen ardýndan, aslýnda sýnýrsýz olan ve kural haline getirilen; ama, ancak, lakin... gibi ifadelerle baþlayan istisnalar sýralanýr. Böylece kurallarýn istisna, istisnalarýn kural haline getirilmesinin yolu da açýlmýþ olur. Sadece bu maddede deðil, temel haklar ve özgürlüklere iliþkin hemen her maddede benzer durum söz konusudur. Mevcut anayasada olduðu gibi taslakta da temel haklar ve özgürlüklerin milli güvenlik, kamu düzeni, genel saðlýk... gibi gerekçelerle keyfi þekilde sýnýrlanmasýnýn önü açýlmaktadýr. Örnek olarak: Konut dokunulmazlýðý Madde 21- (1) Kimsenin konutuna dokunulamaz. (2) Millî güvenliðin, kamu düzeninin, genel saðlýðýn, genel
ahlakýn veya baþkalarýnýn hak ve hürriyetlerinin korunmasý veya suç iþlenmesinin önlenmesi sebepleriyle usulüne uygun olarak verilmiþ hakim kararý olmadýkça;... kimsenin konutuna girilemez, arama yapýlamaz ve buradaki eþyaya el konulamaz.... Haberleþme hürriyeti Madde 22- (1) Herkes haberleþme hürriyetine sahiptir. Haberleþmenin gizliliði esastýr. (2) Millî güvenliðin, kamu düzeninin, genel saðlýðýn, genel ahlakýn veya baþkalarýnýn hak ve hürriyetlerinin korunmasý veya suç iþlenmesinin önlenmesi sebepleriyle usulüne uygun olarak verilmiþ hakim kararý olmadýkça;... haberleþme engellenemez ve gizliliðine dokunulamaz. ... Yerleþme ve seyahat hürriyeti Madde 23- (1) Herkes yerleþme ve seyahat hürriyetine sahiptir. (2) Yerleþme hürriyeti, suç iþlenmesini önlemek, saðlýklý ve düzenli kentleþmeyi gerçekleþtirmek, kamu mallarýný korumak; seyahat hürriyeti ise suç soruþturma veya kovuþturmasý sebebiyle, genel saðlýðý korumak yahut suç iþlenmesini önlemek amaçlarýyla sýnýrlanabilir. Ýfade hürriyeti Madde 26- (1) Herkes, düþünce ve kanaatlerini söz, yazý, resim veya baþka yollarla tek baþýna veya toplu olarak açýklama ve yayma hürriyetine sahiptir. Bu hürriyet, resmî makamlarýn müdahalesi olmaksýzýn haber veya fikir alma ya da verme serbestliðini de kapsar. Bu fýkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapýlan yayýnlarýn izin sistemine baðlanmasýna engel deðildir. (2) Herkes, bilim ve sanatý serbestçe öðrenme ve öðretme, açýklama, yayma ve bu alanlarda her türlü araþtýrma hakkýna sahiptir. (3) Bu hak ve hürriyetlerin kullanýlmasý; millî güvenliðin, kamu düzeninin, genel saðlýðýn, genel
ahlakýn... suçlarýn önlenmesi, devlet sýrrý olarak usülünce belirtilmiþ bilgilerin açýklanmamasý, yargýnýn baðýmsýzlýk ve tarafsýzlýðýnýn saðlanmasý, savaþ kýþkýrtýcýlýðýnýn engellenmesi, her türlü ayrýmcýlýk, düþmanlýk veya kin ve nefret savunuculuðunun önlenmesi amaçlarýyla sýnýrlanabilir. Bunun gibi daha pek çok hak ve özgürlük bakýmýndan, örneðin basýn ve haberleþme özgürlüðü, çalýþma özgürlüðü, örgütlenme özgürlüðü… vb. bakýmýndan da ayný durum geçerlidir. Dernek kurma hürriyeti Madde 30- (1) Herkes, önceden izin almaksýzýn dernek kurma, bunlara üye olma ve üyelikten ayrýlma hürriyetine sahiptir. (2) Dernek kurma hürriyeti milli güvenliðin, kamu düzeninin, genel saðlýðýn, genel ahlakýn, baþkalarýnýn hak ve hürriyetlerinin korunmasý veya suç iþlenmesinin önlenmesi amaçlarýyla sýnýrlanabilir. (3) Dernekler, kanunun öngördüðü hallerde hakim kararýyla kapatýlabilir veya faaliyetten alýkonulabilir. Ancak, gecikmesinde sakýnca varsa milli güvenliðin, kamu düzeninin, suç iþlenmesini veya suçun devamýný önlemenin yahut yakalamanýn gerektirdiði hallerde, kanunla yetkili kýlýnan merci, derneði faaliyetten men edebilir… Dernek kurma, bir baþka deyiþle örgütlenme özgürlüðü bakýmýndan da yukarýda ifade ettiðimiz durumun geçerli olduðu görülmektedir. Bir taraftan demokrasi, özgürlük, özgürlükçü anayasa gibi kavramlarla þov yapan AKP bir taraftan da anayasaya, kanun koyucuya (TMY ve PVSK ile olduðu gibi) bu özgürlükleri fiilen yok etme özgürlüðü tanýma anlamýna gelen hükümler koymaktadýr. Toplantý, gösteri ve yürüyüþ düzenleme hürriyeti Madde 31- (1) Herkes, önceden izin almadan, silahsýz ve saldýrýsýz toplantý, gösteri ve yürüyüþ düzenleme hürriyetine sahiptir.
22
(2) Toplantý, gösteri ve yürüyüþ hürriyeti, milli güvenliðin, kamu düzeninin, genel saðlýðýn, genel ahlakýn, baþkalarýnýn hak ve hürriyetlerinin korunmasý veya suç iþlenmesinin önlenmesi amaçlarýyla sýnýrlanabilir. Görüldüðü gibi hemen her konuda ayný aldatmaca, ayný oyun sürmektedir. Bir taraftan özgürlüklerden korkamamak gerektiði, demokrasinin bunu gerektirdiði, bu nedenle özgürlükleri geniþletmenin daha doðru olduðu… vb. söylemleri dilinden düþürmeyen AKP, taslaktaki bu düzenlemelerle özgürlüklere nasýl baktýðýný da ortaya koymaktadýr. Önce özgürlükleri sýralamakta, sonra da bu özgürlükleri yok eden hükümler koymaktadýr. Bu da AKP'nin, cuntacý generaller gibi özgürlüklerden, halkýn bu özgürlükleri kullanmasýndan korktuðunu göstermektedir. Taslaðý incelemeye devam edelim. Sendika kurma hakký Madde 47- (1) Çalýþanlar ve iþverenler, önceden izin almaksýzýn sendikalar ve üst kuruluþlar kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten çekilme haklarýna sahiptir. Ayný zamanda ve ayný iþ veya hizmet kolunda birden fazla sendikaya üye olunamaz. .. (3) Sendika kurma hakký, millî güvenlik, kamu düzeni, baþkalarýnýn hak ve hürriyetlerinin korunmasý ile suç iþlenmesinin önlenmesi sebepleriyle sýnýrlanabilir. Toplu iþ sözleþmesi ve grev haklarý Madde 48- (1) Ýþçiler, iþverenlerle olan iliþkilerinde, ekonomik ve sosyal durumlarýný düzeltmek amacýyla toplu iþ sözleþmesi ve grev haklarýna sahiptir. Ayný iþyerinde ayný dönem için birden fazla toplu iþ sözleþmesi yapýlamaz. Ýþçi niteliði taþýmayan kamu hizmeti görevlilerinin toplu görüþme haklarý kanunla düzenlenir. (2) Grev hakkýnýn kullanýlmasý ve istisnalarý ile iþverenlerin haklarý ve lokavt kanunla düzenlenir.
(3) Toplu iþ sözleþmesi ve grev haklarý, milli güvenliðin, kamu düzeninin, genel saðlýðýn, baþkalarýnýn hak ve hürriyetlerinin korunmasý veya suç iþlenmesinin önlenmesi amaçlarýyla sýnýrlanabilir. Burada da ilk bakýþta iþçiden, emekçiden yana, onlarýn sosyal ve ekonomik haklarýný iyileþtirici ya da güvenceye alan düzenlemeler yapýlmýþ gibi görülmekle birlikte; aslýnda 12 Eylül anayasasýnda yer alan, patronlarýn çýkarýna, emekçilerin aleyhine olan düzenlemeler aynen korunmaktadýr. Örneðin iþçiye grev hakký tanýnmakta, ancak istisnalarýnýn kanunla düzenleneceði ve millî güvenlik, kamu düzeni, genel saðlýk gibi gerekçelerle sýnýrlanabileceði öngörülmektedir. Bunun ne demek olduðu da emekçilerin grev silahýný kullanmasýnýn, Þiþe-Cam ve Lastik-iþ grevlerinde olduðu gibi, erteleme vb. yollarla engellenmesi örnekleriyle daha iyi anlaþýlacaktýr. Taslaðýn Cumhuriyetin Temel Organlarý baþlýðýný taþýyan Üçüncü Kýsmýnýn, Yürütme baþlýklý Ýkinci Bölümünün Yedinci Alt Bölümünde Yüksek Öðretim Kurumlarý ile ilgili düzenlemelere yer verilmiþ. Söz konusu düzenlemelerde 12 Eylül anayasasýnda olduðu gibi üniversitelere ne yönetsel ne de mali özerklik tanýnmýþ, sadece ne olduðu belirsiz ve yönetsel ve mali özerklik olmadan hiçbir anlam ifade etmeyen "bilimsel özerklik" vurgularý yapýlmýþtýr. 12 Eylülün halk nezrinde en çok teþhir olmuþ kurumu olan YÖK'ün varlýðýna dokunulmamýþ, 12 Eylül cuntasýnýn ve onun en büyük destekçilerinden Ýhsan DOÐRAMACI'nýn çabalarýyla önü açýlan özel üniversitelerin (vakýf üniversitelerinin) önü daha da açýlmýþtýr. Madde 100- (1) Üniversiteler ve yüksek teknoloji enstitüleri kamu tüzel kiþiliðine ve bilimsel özerkliðe sahip olmak üzere kanunla; diðer yükseköðretim kurumlarý ise kanunla belirlenen esaslara göre kurulur. Üniversiteler ve diðer yüksek öðretim kurumlarý, kanunda gösterilen usul ve esaslara göre vakýflar tarafýndan da kurulabilir.
(2) Üniversiteler ve diðer yükseköðretim kurumlarý ile öðretim üyeleri ve yardýmcýlarý, serbestçe her türlü bilimsel araþtýrma, yayýn, açýklama ve öðretim faaliyetinde bulunabilirler. … (5) Üniversitelerin ve yüksek teknoloji enstitülerinin hazýrladýðý bütçeler; Milli Eðitim Bakanlýðý’na sunulur ve merkezi yönetim bütçesinin baðlý olduðu esaslara uygun olarak yürürlüðe konulur ve denetlenir. (6) Yükseköðretim kurumlarýnýn kuruluþ ve iþleyiþleri, organlarý ve bunlarýn seçimleri ile üniversite organlarýnca denetlenmesi, bilimsel özerklik esaslarýna göre kanunla düzenlenir. Yükseköðretim Kurulu (YÖK) Madde 101- (1) Öðretim elemaný yetiþtirilmesini planlamak, üniversitelerce önerilen öðrenci kontenjanlarýný onaylamak ve üniversiteler arasýnda koordinasyonu saðlamak amacýyla Yükseköðretim Kurulu kurulur. (2) Yükseköðretim Kurulu onbir üyeden oluþur. En az dördü farklý üniversite ve yükseköðretim kurumlarýnda görevli profesörler arasýndan olmak üzere, üyelerden altýsý Bakanlar Kurulu tarafýndan seçilir. Üyelerden beþi ise farklý üniversite ve yükseköðretim kurumlarýnda görevli profesörler arasýndan kanun tarafýndan belirlenen usullere göre üniversitelerce seçilir. (4) Yükseköðretim Kurulu’nun teþkilatý, görev, yetki ve sorumluluðu ile çalýþma esaslarý, kanunla düzenlenir. Bu düzenlemenin nedeni AKP hükümetinin oligarþi içi çatýþmada mevcut konumunu güçlendirmek istemesidir. Yoksa YÖK'ün varlýðýndan ve antidemokratik oluþundan rahatsýzlýk duymasý ve bu durumu
23
deðiþtirmek gibi bir kaygý gütmesi falan deðil... Zira düzenlemenin içeriðine bakýlýrsa durum daha açýk þekilde görülecektir. Taslaktaki söz konusu düzenleme onbir YÖK üyesinin altýsýný, yani yarýsýndan fazlasýný Bakanlar Kurulu’nun, yani hükümetin seçmesini öngörmektedir. Bunun anlamý taslaðýn anayasalaþmasý halinde YÖK üyelerinden altýsýnýn AKP tarafýndan seçilecek olmasýdýr. Ýþte AKP'nin tek derdi budur. Çözüm; Halk Anayasasý Yazýmýzý burada noktalarken son olarak þunu söyleyebiliriz; iþçinin, emekçinin deðil, patronlarýn; halkýn deðil, emperyalizmin ve iþbirlikçilerinin çýkarlarýný koruyan bir anayasa söz konusu. Yani halkýn cephesinden bakýldýðýnda deðiþen bir þey yok. Bir þeylerin deðiþmesi için, demokrasinin geliþmesi, haklarýn ve özgürlüklerin geniþlemesi için halktan yana, halkýn çýkarlarýný temel alan bir anayasa, yani halkýn anayasasýnýn yapýlmasý kaçýnýlmazdýr. Bugünkü siyasi iktidarýn yapacaðý anayasa ise kuþkusuz böyle olmayacaktýr.
HALK KÜLTÜRÜ
SEMAHLAR
ALEVÝLÝKTE SEMAH "Milyonlarca yýllýk insanlýk tarihinin nice uygarlýklara beþik, nice kavimlere yol uðraðý olan Anadolu'nun günümüze kadar uzanan çizgisinde, insanýmýz kendi gerçeðini yakalamaya, geçmiþini aydýnlýða çýkarma savaþýný vermeye, kendisini kendi içinde aramaya çalýþmaya devam etmektedir, hala." Yol göstericisi eldeki verilerdir. Yol göstericisi Hacý Bektaþ-ý Veli, Pir Sultan Abdal, Yunus Emre'dir. Yol göstericisi Karacaoðlan, Hüdai, Aþýk Veysel'dir. Yol göstericisi ta kendisidir aslýnda...Öylesine zengin, öylesine üretken, öylesine çaðlayýp akmaktadýr ki Anadolu, insaný da ona yaraþýr olmuþtur. Ýnsanoðlu, çaðlar boyunca -ilkel dönemden itibarendoðaya karþý yaþama savaþý verirken, ortaya çýkardýðý buluþlar ve etkinlikler bir bakýma kendi öz benliðini arama ve oluþturma savaþýný da beraberinde verdiðinin göstergesidir. Kabile topluluklarýnda toplu oyunlarýn (danslarýn) büyük önemi vardýr. Her topluluða göre yapýsý ve içeriði deðiþen müzik ve oyun, kimisinde savaþ gücünü artýrmýþ; kimisinde barýþ gücünü çaðýrmýþ; kimisinde ölüyü son yolculuðuna uðurlamýþtýr. Kimisinde de iþ bölümünün, iþ veriminin öncüsü olmuþtur. Zaten bu topluluk etkinliklerinden iþ bölümünün farklýlaþmasýna doðru geçiþte genel olarak ilk kabuller, beðeniler kurallaþmýþ; bu gelenek, görenek, töre gibi toplum deðerlerini oluþturarak insanoðlunu belli kalýplar içine almýþtýr. Eflatun, insanýn yaþayýþýný tanýmlarken "oynar gibi yaþamalý, oyunlar oynamalý, þarký söylemeli, dans etmeli, böylece tanrýlarýn gönlü alýnýr ve insan kazanýr." diyor. Fakat zamanla yaþam büyük açmazlara, büyük eþitsizliklere doðru gittikçe kültür yaþamý ile toplumun materyal güçleri arasýnda dengesizlikler ortaya çýkmýþtýr. Böylece insanoðlu daha iyisini oluþturmayý, yapaylýðý uzaklaþtýrýp özüne dönmeyi istemeye baþlamýþtýr ve hala istemektedir. Artýk yaþam ve insan arasýndaki iliþkiler temelinden deðiþmeye baþlamýþtýr. Ýnsanýn insanla iliþkileri, oluþturduðu topluluðun yaþamý ve bunun ürünleri de deðiþmiþtir. Müzik ve oyunlarý da... Müzikten önce þiir gelir Anadolu'da. Anadolu Halk Edebiyatý'ný incelemek için Türklerin ilk ana yurdu Orta Asya'nýn derinliklerine doðru gitmek gerekir. Bu da gün-
lük yaþamlarýyla birliktelik gösteren Türklerin-Ýslamiyet'i kabul etmeden önceki dinsel inanç sistemi olan Þamanizm'i ve dediðimiz gibi yaþamlarýnýn bir parçasý olan þiiri incelememizi gerektirir. "Þamanizm, göçebeliðin ortaya çýkardýðý ve Totemizm (Ongunculuk), Animizm (Canlýcýlýk), ve Naturalizm (Doðacýlýk)" öðreticilerinin bir birleþimi olup, tüm dinler gibi bir takým inanç ve uygulamalarýn oluþturduðu bir bütündür. Özü insanýn doða karþýsýndaki güçsüzlüðü olan Þamanizm, belirli toplumsal ekonomik olgularýn yarattýðý bir inanç sistemidir. Þamanizm'in temelini oluþturan baþlýca kültler; Gök Tanrý, Güneþ, Ay, Yer, Su, ve Ateþ kültleridir. AleviBektaþi inancýna göre Güneþ Hz. Muhammed, Ay Hz. Ali'dir. Ýslamiyet'i kabul etmeden önce þiir, müzik, dans (oyun) Türklerin dinsel törenlerinde yer alýrdý ve iç içeydi. Bazý Türk boylarýnýn ilkel üretim biçimini geride býrakarak Þamanizm'i aþmasýyla uygarlýkta ileri gitmiþ toplumlarca benimsenen birçok din (Maniheizm, Budizm, Mazdehizm...., Ýslamiyet) Türk boylarý arasýnda hýzla yayýlmaya baþlamýþtýr. Ýslamiyet'in ortaya çýktýðý dönemlerde Türklerde hemen hemen toplumsal bir çözülmeye baþlamýþtýr. Batýya düzenlenen akýnlarda Arap-Ýran Uygarlýðý'ný tanýyan Türkler doðal olarak bunun etkisinde kalmýþlardýr. Türklerin egemen kesiminin Ýslamiyet'in kültür kurumlarýný kendi amaçlarýný gerçekleþtirmekte kullanmasý, hýzla geliþen sýnýfsal farklýlýklara toplumu zorlamasý ve ilk dönemlerinde Kuteybe'nin kitaplarýný yakmasý, diðerlerinin de kendi yazýlarýnýn yazýlýp okutulmasýný yasaklatmasý Türk ve Türkmenler üzerinde iyi bir etki býrakmamýþtýr. Türkler, bu zulme ve baskýya karþýn, yine de eski gelenek ve göreneklerini sürdürmesini, yaþatmasýný ve korumasýný bilmiþ, günümüze dek ulaþmasýný saðlamýþlardýr. Gerçekte Türkler için Ýslam dini ve ahlak anlayýþý, gerek kendi özünü oluþturan ahlak ilkeleriyle gerekse de Þaman inançlarýnýn kimi kalýntýlarýyla uzlaþabilir niteliktedir. Bu nedenle çabucak benimsenmiþ ve yayýlmýþtýr. Fakat bu baskýcý tutum karþýsýnda halk, tek kurtuluþ yolunu tekkelere sýðýnmakta bulmuþ-
24
tur. Bu da Türk Edebiyatý'nýn tasavvufi (gizemci) bir kimlik taþýmasýna neden olmuþtur ve Türk Halk Edebiyatý Ýslamiyet'in kabulünden sonra Türk-Ýslam kültür senteziyle yoðrularak yeni bir döneme girmiþtir. Bu dönem, zümre ve tarikat "YOL EDEBÝYATIDIR". Yunus Emre, Kaygusuz Abdal, Hacý Bayram Veli'de bu izler görülürken; Pir Sultan Abdal'da bu edebiyatýn yanýnda din dýþý geliþme gösteren "Aþýk Edebiyatý"nýn da izleri görülmektedir. Ýþte SEMAH'ýn özünü oluþturan bu deyiþler ve oyun Ýslamiyetin olumsuz yaklaþýmý nedeniyle (Alevi-Sünni karþýtlýðý nedeniyle de) gizli olarak yapýlan danslar kimliðine büründürülmüþ ve bir takým gizli anlamlar taþýmasýna yol açmýþtýr. Semahlar, kadýn ve erkeðin birlikte döndüðü dinsel tören olan "Cem" ya da "Görgü, Görüm" yerlerinde yapýlýr. Kadýn ve erkek eþittir. Semaha önce yavaþ hareketli bölümü "aðýrlama" ile baþlanýr. Daha sonra söz ve ezginin hareketlenmesiyle "yeldirme" bölümünde hýzlý semah baþlar. Uçar gibi dönüþlerle Semah son bulur. (Sözcük olarak kökeni Arapça "SEMA, SÝMA" sözcüklerine dayanan "SEMAH"ýn anlamý da "gök, gökyüzü, iþitmek"tir.) Semahlarda Dede'ye sýrt dönülmez. Dede'nin yanýnda Çera Tahtý yer alýr. Hz. Ali'nin katý olduðuna inanýldýðýndan orasý kutsal sayýlýr ve oradan dönüþlerde semah dönenler, hafifçe eðilip yüzleri Dede'ye dönük biçimde geçerler. Semahlar belli sayýlarda kiþilerle dönülür ve bu sayýlarýn Aleviler için önemi vardýr. Alevi semahlarý 3-5-7-12 kiþi ile dönülür (Bektaþilerde ise 2-4-6-8-10-12 kiþi). Bu sayýlarýn kutsallýðý hayýrlý dualar anlamýnda olan "Gülbenk"lerle de anýlýr. Üçler, beþler, yediler, onikilerden yardým þefaat dilenir. ÜÇ: Alevilik inancý üç esasa dayanýr: Allah, Muhammed, Ali. Bunlarýn üçü de bir, biri de üçtür. Bir diðer de AleviBektaþilikte; ahlak, eline-beline-diline sahip olmak üzere üç ana kavram üzerinde oluþmuþtur. BEÞ: Muhammed, Ali, Fatma, Hasan, Hüseyin'dir YEDÝ: Hz. Muhammed Hz. Ali'ye "ya Ali, sende yedi sýfat vardýr. Bunlar toplu olarak baþka kimsede bulunmaz." demiþtir. Yine tarikatta yedi erkan vardýr. Bunlar: Pir-
Rehber-Mürþid-Müsahip (2) ve eþleri. Fatma Ana'nýn kuþaðý yedi renklidir, gökkuþaðý yedi renklidir. Ýnsanýn baþýnda yedi vardýr. Yerler ve gökler yedi katlýdýr. ONÝKÝLER: Bu sayý "oniki imam"ý simgeler. Alevi tacý oniki dilimdir. Aylar, burçlar oniki tanedir. Neyde oniki delik vardýr. Aþure oniki çeþit malzemeden yapýlýr. "Cem"de oniki hizmetin oniki sahibi bulunur. 1.Dede: Ýlk hizmet, Hz. Ali'nin dolayýsýyla Hz. Muhammed'in soyundan gelen Dede'nindir. 2.Rehber: Dede'den sonra en önemli hizmet onundur. Rehberlik Alevilik'in kurumudur. 3.Çeraðcý: Çerað ya da Delil adý verilen çalýþan aygýtý yakan kimsedir. 4.Sazcý: "Aþýk, Zakir" gibi adlarla anýlan, saz çalýp deyiþler okuma görevini yürüten hizmet sahibidir. 5.Süpürgeci: Tören aralarýnda süpürgeyi üç kez ortaya çalarak hizmet veren kiþidir. 6.Gözcü:Genel düzenden sorumludur. 7.Dolucu: "Dolu, Saki" denilen içkiyi daðýtan kiþidir. Hz. Hüseyin'den bugüne gelmiþtir. 8.Ýznikçi:Dinsel törenin yapýldýðý yer ile dýþarý arasýndaki iliþkileri saðlar. 9.Kapýcý:Dinsel törenin yapýldýðý yerin kapýsýnda gireni çýkaný denetler. 10.Kurbancý: Kurbanlarýn kesilmesinden ve piþirilmesinden sorumludur. 11.Kuyucu:Kurbanýn kesilmesinden sonraki artýklarýn temizlenmesinden sorumludur. 12.Selman: Hizmet aralarýnda ve kurban yendikten sonra el ve aðzýn yunmasý için sað elinde ibrik, sol elinde leðen ile önce Dede'nin sonra tüm erenlerin önüne gelir ve üç damla su döker. Sonunda sofra kurulur. Semahlarda Yöresellik Unsuru Ve Bazý Semahlar Anadolu'daki semahlarýn çeþitliliði deðiþik kültürlerin semahlara þu ya da bu tarzda yansýmasý sonucu oluþmuþtur. Anadolu'da cem ayinlerinde ve dönülen semahlarda yörelere göre biçimsel bazý farklýlýklar olmasýna karþýn öz aynýdýr. Turnalar semahý, Kýrat semahý, Erzincan semahý, Hubyar semahý, Kýrklar semahý, Ladik semahý, Silifke semahý bunlardan bazýlarýdýr. Alevi semahlarýnda baðlama belirleyici olmasýna karþýn Çepni Aleviler'de 12 çalgý bulundurulur. Bu 12 saz
25
ayný türden olabileceði gibi deðiþik türlerden de olabilir. Semahýn belli sayýda kiþilerle dönülmesine özen gösterilir. 2-4-8-10 veya 3-5-7-12 gibi sayý kümelerine denk düþürmeye çalýþýlýr. Semaha genellikle ilk önce dört can semaha kalkarak baþlanýr. Semah sýrasýnda ayaklar çýplaktýr. Kadýnlarýn baþý eþarplýdýr. Erkeklerde baþ açýk, ayak çýplaktýr. Dede makamý kutsaldýr, sýrt dönülmez, secde edilir. Alevi semahlarýndaki renklilik, Anadolu'daki renkli kültürel zenginliðin bir yansýmasýdýr. Bu renklilikte; Kerbela'da haksýzlýða karþý boyun eðmeyen Hz. Hüseyin'i, Türkmen kocasý Dede Korkut'u, Pir Sultan Abdal'ý ve son Ata'yý bulmak olasýdýr. 1) KIRKLAR SEMAHI Kökenini, Kýrklar Cemi'nden alan Semahtýr. Aleviler arasýnda en yaygýn semahtýr. Hz. Muhammet'in, Hz. Ali'nin ve kadýn- erkek canlarýn yer aldýðý 40 kiþinin bulunduðu Kýrklar Meclisi'ni sembolize eder. Üç zamanlýdýr. Dua, aðýrlama ve yeldirme (hýzlý) bölümlerden oluþur. Genellikle cemlerde yaþlý canlar bu semahý dönerler. Aleviler arasýnda en yaygýn dönülen semahtýr. 2) TURNALAR SEMAHI Turna kuþunun, Alevi edebiyatýnda özel bir yeri vardýr. Turna ile Hz. Ali arasýnda bir iliþkinin olduðu varsayýlýr. Turna semahý, turna kuþunun figürlerine dayanýr. Hareketler; turnanýn hareketlerine benzer. Yavaþ ve olgundur. "Yemen ellerinden beri gelirken Turnalar Ali'mi görmediniz mi? Havanýn yüzünde semah dönerken Turnalar Ali'mi görmediniz mi?" 3) KIRAT SEMAHI Kýrat Semahýný bacýlar dönerler. Bu semahta; güneþ çevresindeki gezegenlerin dönüþü sembolize edilir. Eski Türk inançlarý Kýrat Semahýnýn düþün eksenini oluþturur. Bu ayný zamanda Türk tarihinde atýn önemine vurgu yapar. "Kýrat bu daðlarý aþmalý bugün Dostun ellerine düþmeli bugün..." 4) TAHTACI SEMAHI Antalya-Toros yöresindeki Tahtacý Türkmenler'in döndüðü semaha bu ad verilir. Bir bacý ile bir erkek can birlikte semah dönerler. Daha fazla kiþi ile dönülen ve adýna Tahtacý Semahý denenler de vardýr. Semahlarda, ellerin yukarýdan alýp aþaðýya verme þeklindeki figürü Hak'tan alýp halka vermek anlamýna gelmektedir. Bu sosyal bölüþümdeki adaleti sembolize eder. 5) TRAKYA SEMAHI Trakya semahlarý da yöredeki halk sanatýnýn zaman , zaman etkisini ifade etmektedirler. 6) URFA SEMAHI Bu semahta Urfa'daki Türkmen Aleviler'in adeta damýtýlarak korunan semahlarýdýr. Bunlar içinde en özgünü ise; Urfa-Kýsas Semahýdýr. Urfa Semahý da genel özellikleri ile birlikte biraz Urfa etkisini de taþýmaktadýr. 7) AFYON SEMAHI Afyon denilince akla Emirdað'ýn Karacalar Köyü
Alevilerinin döndüðü semahlar gelir. Figürsel olarak belkide Türkistan Þaman törenlerine en yakýn semahlardýr. Muhammet-Ali Semahý, Sikke Semahý ve Ýllallah Semahý en bilinen Afyon yöresi semahlarýndandýr. Kadýn ve erkek canlar birlikte semah dönerler. Genellikle altý bacý altý erkek birlikte semaha kalkarlar. 8) LADÝK SEMAHI Adýný Samsun-Ladik'ten alan Ladik Semahýný sekiz bacý, sekiz erkek can döner. Semaha þu deyiþle baþlanýr: "Salýný salýný geldim köyüne Güzeller baþýma toplansýn diye Herkes sevdiðini almýþ yanýna Güzeller pazarý kurulsun diye" 9) HUBYAR SEMAHI Beþ bacý dört erkek can ile dönülür. Kollar sarkýk, öne doðru eðilmiþ olarak semaha baþlanýr. Semah sýrasýnda; hem kendi, hem daire ekseni etrafýnda dönerler. Semahlar içinde ritmik olarak en hareketli dönülen semah sayýlýr. "Beylerimiz elvan gönül üstüne Aðlar gelir pirim Abdal Musa'ya Urum abdallarý postun eðnine Baðlar gelir Pirim Abdal Musa'ya..." Semahlar anlaþýlacaðý gibi dinsel törenler içerisinde aþka gelme halidir. Bakýn bir araþtýrmacý yazar ne diyor semah hakkýnda: "dünyanýn neresinde olursanýz olun, hangi halk danslarýný seyrederseniz seyredin, mutlaka beðenirsiniz, seversiniz... kadýn ve erkek ayrýmý yapmamasý; eþitliði, kadýna erkeðe deðil, insana verilen saygýyý hayranlýkla izliyorsunuz. Semahlarda sevgi vardýr, kardeþlik vardýr, hayatý her yönüyle paylaþma vardýr. Mutlaka hayatta acýlar vardýr. Ama semahlardaki acýlar, insan yüreðinin bir yaþam coþkusudur. Öldürücü, yok edici deðildir. Hele bencillik, övünme hiç yoktur. Semahlarda topluluk kutsaldýr. O toplulukta herkes saygýndýr. Herkes birbirinin koruyucusudur. Ýþte semahlarý seyrederken bu özlemleri yüreðinizde duyuyorsunuz..." Bugüne dek cem törenlerinin yukarýda bahsettiðimiz gibi gizli kalmýþ olmasý nedeniyle semah da gizli kalmýþ ve cem törenleri dýþarýsýnda dönülmemiþtir. Günümüzde ise bu sadece kýrsal bölgelerde sürdürülmektedir. Kentleþmenin getirdiði deðiþim sonucu gizlilikten kurtulan semah, cem toplantýlarý dýþýnda da dönülmeye baþlanmýþtýr. Düzenlenen Alevi-Bektaþi derneklerinin gecelerinde, kimi kültür günlerinde ve onu özünden uzaklaþtýrmayan yerlerde dönülmesi doðaldýr. Zaten bu tür etkinliklerde semah bir baþkaldýrý þeklinde açýða çýkmaya baþlamýþ ve gözler önüne serilmiþtir. Fakat sünnet ve düðün törenlerinde, içkili yemek ortamýnda rastgele çýkýlýp dönülmesi semahýn kutsallýðýnýn ve mistikliðinin yozlaþtýrýlmasýna neden olmaktadýr. Semah bir gösteri oyunu deðil; eþitliðin, birliðin, sevginin simgesidir. "H a k k a k i b i z i m s e m a h ý m ý z oy u n c a k d e ð i l d i r, Ý l a h i b i r s ý rd ý r m e c a z i d e ð i l d i r, O k i m s e k i s e m a h ý oy u n s aya r, O p i s l i k t i r n a m a z ý k ý l ý n ý r þ ey d e ð i l d i r.”
26
a t s Ha e r p m e i * S e t n
n a d n a m Co
"Yaklaþýk on yýl kadar önce, size yine böyle bir veda mektubu yazmýþtým. Hatýrladýðýmca, daha iyi bir asker, daha iyi bir doktor olamamaktan yakýnmýþtým. Artýk doktorlukla ilgilenmiyorum, ama öyle kötü bir asker deðilim artýk. Çok daha bilinçli olmanýn dýþýnda, hiçbir þey deðiþmedi özünde; Marksizm anlayýþým derinleþti ve netleþti. Özgürlük adýna savaþanlar için tek çözüm yolunun silahlý mücadele olduðuna inanýyorum ve bu inanca uygun olarak davranýyorum. Çoklarý bana maceracý diyecek, evet öyleyim -ama farklý bir türden- inançlarýný doðrulamak için postunu tehlikeye atan türden... Ölmeye niyetim yok ama mantýklý ihtimaller arasýnda bu da var. Bir sanatçýnýn dikkatiyle eksiklerini giderdiðim iradem taþýyacak artýk sallanan bacaklarýmý ve tükenmiþ ciðerlerimi. Bunu yapacaðým… Arada bir düþünün yirminci yüzyýlýn þu fedaisini… Ve isyankar, baþýboþ oðlunuz sizleri kucaklar. Ernesto" *
Kimilerine göre o bir pop ikonu, bir marka; kimileri için 'komünizmin yakýþýklý yüzü', kimileri içinse nostaljik bir kahraman. Evet, anlaþýlacaðý gibi bahsettiðimiz isim Ernesto Che Guevara. Hemen herkesin hakkýnda bir þeyler söyleyebileceði, ölümünün üzerinden tam kýrk yýl geçmesine raðmen hala tartýþýlan dünya devrim tarihinin en önemli isimlerinden biri Che. Ama yukarýda bahsettiðimiz tanýmlarýn kuþkusuz gerçekle bir alakasý yok. Çünkü Che'yi Che yapan ne yakýþýklýlýðý ne popülaritesi nede nostaljik olmasý. Onu anlamlý kýlan halklarýn umudu olmasý, halklarý kurtuluþun yolunu göstermesi ve bu uðurda savaþabilmesi. Yani özelde Latin Amerika halklarýnýn, genelde tüm ezilen halklarýn umududur Che. O halklarýn kurtuluþunun yolunun silahlý mücadeleden geçtiðini bilen, Latin Amerika halklarýný ABD emperyalizminin boyunduruðundun kurtarmak için savaþan devrimci bir önderdi. Aslýnda “neden Che” dediðimizde yazýlacak çok fazla neden olduðu kuþku duyulmayacak bir gerçeklik. Biz bu nedenleri þimdilik biraz kýsa tutup Che'nin kýsaca yaþam öyküsünü aktaralým. Asýl adý Ernesto Guevara De La Serna olan Che Guevara, 14 Temmuz 1928'de Rosario de la Fe'de dünyaya gelir. Henüz on beþ günlükken zatürreeye yakalanýr ve ilk astým nöbetini iki yaþýnda geçirir. Sierra Maestra'da Batista ordularýna karþý savaþýrken Che'ye zorlu dakikalar yaþatan bu hastalýk, Bolivya
27
ormanlarýnda Barrientos'un askerleri tarafýndan vuruluncaya kadar yakasýný býrakmaz. Ve Che hiçbir zaman hastalýðýný bir engel olarak görmez savaþý içinde. Astýmý yüzünden sorunlu geçen okul yýllarýnýn ardýndan týp eðitimine baþlar. 1953 yýlý geldiðinde o artýk bir doktordur. Bir arkadaþýyla birlikte 1953'ün Temmuz'unda Latin Amerika seyahatine baþlar. Bu seyahat sayesinde Latin Amerika halklarýnýn ezilmiþliðini daha iyi görür ve yavaþ yavaþ ne yapmak istediði netleþir. Guatemala'da evlenir ve Moncada Kýþlasý saldýrýsýnýn ardýndan Guatemala'ya gelmiþ olan Kübalý sýðýnmacýlarla tanýþýr. 1955'te artýk Küba devriminin önderi Fidel Castro'yla tanýþmýþ ve Küba'nýn kurtuluþu için yürütülen gerilla savaþýna katýlmýþtýr. Daha sonra gerilla savaþý içinde çeþitli görevler üstlenen Che, Küba devriminin zaferinden sonra da Merkez Bankasý Baþkanlýðý, ardýndan Sanayi Bakanlýðý yapar. "Gerekli gördüðüm anda bu Latin Amerika ülkelerinin birisinin özgürlüðü için, karþýlýðýnda kimseden hiçbir þey talep etmeden tereddütsüzce hayatýmý veririm..." Bu sözleri söylediði Birleþmiþ Milletler toplantýsýndaki konuþmasýndan iki yýl sonra sahte bir kimlikle Bolivya'ya girer ve artýk o Bolivya gerilla savaþý içinde bir savaþçýdýr, yeni ismi ise Ramon. Fidel'e veda mektubunda gidiþ nedenini þöyle anlatacaktýr: "Dünyanýn baþka ülkeleri benim mütevazý çabalarýmýn yardýmýný istiyor. Ben senin Küba'ya olan sorumluluðunun sana imkan vermediði þeyi yapabilirim. Ayrýlmamýzýn zamaný geldi. Bunu acý ve sevincin karýþýmýyla yaptýðým bilinsin; burada benim kurucu umutlarýmýn en safýný ve sevdiklerim arasýnda en sevgili olaný býrakýyorum ve beni evladý gibi kabul eden bir halký býrakýyorum. Bu, benim ruhumdan bir parça koparmaktýr. Yeni savaþ alanlarýnda bana vermiþ olduðun inancý, halkýmýn devrimci ruhunu, görevlerin en kutsalý olan nerde olursa olsun emperyalizme karþý mücadele etme görevini yerine getirme duygusunu taþýyacaðým. Baþka gökler altýnda son saatim geldiðinde benim son düþüncem bu halk ve özellikle sen olacaksýn. Öðrettiklerin için ve eylemlerimin en son sonuçlarýna dek sadýk olmaya çalýþacaðým. Örneðin için sana teþekkür ettiðimi, Devrimimizin dýþ politikasý ile her zaman özdeþleþtiðimi ve buna devam edeceðimi, sonumun geldiði herhangi bir yerde Kübalý devrimci olmanýn sorumluluðunu duyacaðýmý ve öyle davranacaðýmý, çocuklarýma ve karýma maddi hiçbir þey býrakmadýðýmý ve bundan üzüntü duymadýðýmý, aksine sevindiðimi, onlar için hiçbir þey istemediðimi çünkü devletin onlara yaþama ve eðitim görmeleri için gereken her þeyi vereceðini biliyorum." Evet, ezilen halklarýn onun mütevazý yardýmýna ihtiyacý vardýr ve o bu yardýmý caný pahasýna yaparken tereddüt etmemiþtir. Che'nin ülkeye girdiðini haber alan
Bolivya Ordusu 1500 kiþiyle onun peþine düþer. Tarihler 8 Ekim 1967'yi gösterdiðinde Che ve beraberindeki gerillalar kuþatýlýr ve Che bu kuþatmada tutsak alýnarak 9 Ekim'de saatler 13.10'u gösterdiðinde makinalý tüfek ateþiyle kurþuna dizilir. Che'nin ölümünü Fidel Castro Che'nin Bolivya Günlüðü'ne yazdýðý önsözde þöyle anlatýyor; "La Paz'da toplanan Barrientos, Ovando ve diðer askeri þefler büyük bir cüretle Che'nin öldürülmesi için karar aldýlar. Bu alçakça kararýn Higueras köyünün okulunda nasýl uygulandýðý, en ufak ayrýntýlarýna dek biliniyor. Yankee yetiþtirmesi Binbaþý Miguel Avoroa ve Albay Andres Selnich, Astsubay Mario Terzan'a bu cinayet için gerekli silahý verdiler. Fitil gibi sarhoþ olan astsubay okula girdiðinde Che, biri Bolivya'lý, diðeri Peru'lu olan iki gerillayý haklayan silah seslerini duymuþtu. Kendi celladýnýn bocaladýðýný görünce, son derece sakin bir sesle 'Hadi korkma ateþ et' dedi. Astsubay gerisin geriye dýþarý çýktý. Komutanlarý Avoroa ve Selnich'in vur emrini tekrarlamasý üzerine tekrar içeri girerek elindeki makineli tüfeðin kurþunlarýný Che'nin üzerine boþalttý. Che'nin çarpýþmadan birkaç saat sonra öldüðü söylentileri yayýldýðý için, cellatlarý, Che'nin hemen ölmemesi için baþýna ve kalbine ateþ edilmemesini emretmiþti. Che'nin can çekiþmesi zalimce uzatýldý ve bu durum, sarhoþ bir çavuþ Che'nin sol yanýndan tabanca ile ateþ edene dek sürdü. Bu durum, Che'nin tutsak aldýðý birçok Bolivyalý subay ve askerin hayatlarý karþýsýnda gösterdiði özenle tam bir karþýtlýk içindedir." Bir savaþçý, bir önder, bir kahraman, katýksýz bir enternasyonalist ve sosyalist ideolojinin þekil verdiði biridir Che. Sosyalizmin yarattýðý yeni insan somutlanmýþtýr onda. O'nu ölümsüz kýlan kuþkusuz bu ideoloji ve ideolojisinin þekillendirdiði kiþiliðidir. 23 Eylül tarihli Milliyet gazetesinin Pazar ekinde Che'nin ölümünün kýrkýncý yýldönümü nedeniyle bir
28
yazý dizisi yayýmlandý. Köþe yazarlarý, aydýnlar çeþitli demeçler vermiþ bu yazý dizisinde. Kýsmen tutarlý yorumlar bir yana hemen her konuda kafa bulanýklýðý yaþayan ve yaþatan “aydýnlarýmýz” Che hakkýnda da gerçeði alabildiðine çarpýtan yorumlar yapmýþlar. Bu yorumlar içinde en bariz þekilde sýrýtan ise kontra kalem Ertuðrul Özkök olmuþ yine. "Artýk kitlelerin baþkaldýrýþý bitti, bireylerinki baþladý. Bence Che asýl yerini þimdi buldu. Bolþeviklik gibi, banal bir kitle ideolojisinin bayraðý olarak deðil, tek baþýna bir bireyin isyan tiþörtü olarak." diyor çok bilmiþ Özkök. Öyle ya, kendisi yýllar önce yazmýþtý “elveda baþkaldýrý” diye. Artýk kitlelerin isyan etmesi O'na göre demode. Peki, bireyler nasýl isyan edecek? Che tiþörtü giyerek mi? Gazi mahallesinde Che tiþörtü giydiði için dayak yiyen çocuðun hikayesini bilmiyor anlaþýlan. Çetin Altan ise 'O 20. yüzyýlýn kahramanýydý' diyor. Yani Altan'a göre biraz eskimiþ bir kahraman. Öyle ya artýk devrimler çaðý kapandý Altan için. Kapitalizm de deðiþti. Che gibilerinin varlýk koþulu kalmadý. Baþta dediðimiz gibi ülkemiz aydýnýnýn en karakteristik özelliðidir bu kafa karýþýklýðý. Hiçbir zaman, hiçbir konuyla ilgili netlikleri yoktur aydýnlarýmýzýn. Oysa tarihsel süreçlere bakýyoruz; ABD imparatorluðu tarafýndan acýmasýzca sömürülen Latin Amerika halklarý ve bu halklarýn isyanlarýnýn içinden çýkan Che'ler, Jose Marti'ler, Fidel'ler, Victor Jara'lar… Yani olgulara ve genel duruma baktýðýmýzda ülkemiz koþullarýnýn genel durum itibariyle Latin Amerika ülkelerinden çokta farklý olmadýðý görülecektir. Che'yi yarattýðý söylenen koþullar ülkemiz özelinde ve dünya genelinde hala varlýðýný sürdürmekte. ABD emperyalizmi halklarý azgýnca sömürüyor, sömürü aðlarýný geliþtirmek için ülkeleri iþgal ediyor, halklara zulmediyor, karþý çýkanlara Ebu Garip'lerde, Guantanamo'larda, ülkemizde F Tiplerinde iþkence ve tecride mahkum etmeye çalýþýyor. Yani aslýnda tam da tüm yoksul halklarýn
“Che gibi olma, Che gibi savaþma” çaðýndayýz. Ve Çetin Altan'larýn göremediði -ya da görmek istemediði- bu, dünden daha yakýcý bir zorunluluk yani bir tercih meselesi deðil. Bugün halklar ya Che gibi elde silah savaþacak ya da emperyalizmin ve onlarýn yerli uþaklarýnýn boyunduruðunda her gün biraz daha fazla sömürülmekten ve giderek yok olmaktan kurtulamayacaklar. Bugün emperyalizm halklara bunu dayatýyor ve halklarýn özgürlük ve baðýmsýzlýk için savaþmaktan baþka bir alternatifi yoktur. Týpký Che'yle özdeþleþen o sözdeki gibi; "Patria O Muerte" (ya zafer, ya Ölüm) Che'yle ilgili tartýþmalarýn bir yanýný da kuþkusuz onun metalaþtýrýlmasý oluþturuyor. aslýnda bu egemenlerin sýkça kullandýðý bir taktikten öte bir þey deðil. Halklarýn gözünde umdu simgeleyen, onlarý isyana teþvik edecek, halklarýn kurtuluþlarý için sembol olabilecek ne varsa yok etmek ister egemenler. Yok etmenin mümkün olmadýðý noktada ise içini boþaltmak isterler. Bu noktada Che en belirgin örnek. Ülkemize baktýðýmýzda Newroz'un çýkýþý ve þimdi þovenist bir þekilde kullanýlmaya çalýþýlmasý, Türk günüymüþ gibi gösterilip isyan taraflarýnýn yok edilmesi; yýllardýr izlenilen bilinçli bir politika, ayný þekilde 8 Mart emekçi kadýnlar gününün sýnýfsal içeriðinin boþaltýlmasý, 1 Mayýs'ýn özünden uzaklaþtýrýlarak bayramlaþtýrýlmaya çalýþýlmasý verebileceðimiz belli baþlý örnekler. Ve bu örneklerin hepsinin ortak özelliði halklara kurtuluþun isyan etmekten geçtiðini, zalime karþý savaþýn haklý ve meþru olduðunu göstermesidir. Ýþte egemenlerin iþine gelmeyende budur. Öyle ya çaðýmýzýn zalimleri onlar ve bugün halklar yoksulluk, açlýk ve ölümleri yaþýyorsa tek sorumlusu yine egemenlerin, ABD, AB emperyalizminin, onlarýn sömürge ülkelerdeki iþbirlikçi hükümetlerinin, burjuvalarýn ve oligarþilerindir. Ve tüm bu egemenler için ortak düþman Che gibi geleceðe isyan ve direniþ mirasý taþýyan halklarýn tarihsel kökleridir. Bu düþmanlýk o derecedir ki mesela öldürüp cesedini parçalara ayýrýp, bununla da yetinmeyip yýllarca adýna dahi yasaklar koyanlar, tüm bunlar Che'yi yok edemeyince içini boþaltmaya baþladýlar. Bu öyle bir boyuta vardý ki artýk Che'nin yüzünün kullanýlmadýðý ürün yok gibiydi. Yüzükler, küpeler, kolyeler, bardaklar, tiþörtler… Bu liste uzayýp gidiyor. Kapitalizm bu þekilde Che'yi metalaþtýrýp hem pazarlayýp kar elde ediyor, hem de onun savaþçý yanlarýný törpüleyip; onu bir yüzden ibaretmiþ gibi gösteriyor. Bu konuda da belli baþarýlar elde ettiði su götürmez bir gerçeklik ama bu kýsmi baþarý sadece dönemsel bir olgu. Çünkü Che gibi bir gerçekliði yok etmelerine imkan yok. Belli ölçülerde içini boþalttýklarý bir gerçek ama Che hala ABD'nin ve emperyalistlerin korkulu rüyasý. Çünkü süreç yeni Che'lere gebe ve Che bu noktada ezilen, sömürülen halklar için yok edilemeyen kötü bir örnek.
29
haberler.....
haberler.....
haberler.....
ANKARA Ankara'da Gençlik Dernekli öðrencilerin üniversitede açtýklarý standa Özel Güvenlik Birimleri (ÖGB) saldýrdý. Üniversitelerin açýlýp, kayýtlarýn baþlamasý ile birlikte Ankara Gençlik Derneði üyesi öðrenciler okullarda danýþma masalarý açarak yeni gelip kayýt yaptýran öðrencilere kayýt iþlemleri sýrasýnda yardýmcý oluyor ve üniversitelerin nasýl olmasý gerektiðini anlatýyorlar. Hacettepe Üniversitesi'nde 4 Eylül'de açýlan standa okul idaresi ÖGB'leri gönderdi. 1 saat sonra rektörlükten kesin emirle gelen ÖGB'ler masaya saldýrdý. ÖGB'ler dövizleri ve broþürleri yýrtarak masada bulunan eþyalara zarar verdiler. ÖGB ve öðrenciler arasýnda arbede yaþandý. Bu esnada okula kayýt için gelen öðrenciler ve veliler masadaki gençlik dernekli öðrencileri sahiplenerek, alkýþlamaya baþladýlar. Geliþen olaylarý çevreye yüksek sesle anlatan öðrencilerin yanýna, veliler toplanarak destek oldular. Tepki duyan veliler de masanýn etrafýnda toplanarak uzun süre beklediler. Yýrtýlan dövizlerini tekrar yazan gençlik dernekli öðrenciler bu kez dövizleri okulun camlarýna astýlar. Tekrar masalarýný açan öðrenciler olayý teþhir etmek için yüksek sesle yaþananlarý herkese anlattýlar. Veliler gençlik dernekli öðrencilerin anlatýmlarýný dinleyerek kayýt parasýný vermek istemediler. Bu kez de idaredeki görevlilerle veliler arasýnda tartýþma yaþandý. Bunun üzerine veliler kayýda alýnmamaya baþlandý. Cebeci'de ÖGB Saldýrýsý Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü'nde, DevGenç'in 6 Ekim'de yapýlacak olan 38. yýl kutlama þenliðinin çaðrýsýný yapan öðrencilere 2 Ekim günü Özel Güvenlik Birimi (ÖGB) müdahale etti. 2 Ekim günü, Cebeci Kampusü Ýletiþim Fakültesi önünde masa açarak þenliðin duyurusunu yapan Ankara Gençlik Dernekli öðrencilerin yanýna gelen ÖGB'ler masanýn kaldýrýlýp baþka bir yere açýlmasýný söylediler. masayý kaldýrmayacaklarýný söyleyen Gençlik Derneklilere okuldaki tüm ÖGB’lerin masaya doðru yürümeye baþlamasý ile Gençlik Dernekli Öðrenciler ve diðer devrimci-demokrat öðrenciler masanýn önüne geçerek kaldýrýlmasýna engel olmaya çalýþtýlar. ÖGB'lerle öðrenciler arasýnda kýsa süreli bir arbede yaþandý. Saldýrý sýrasýnda, "bizler bu okulun öðrencisi olmamýza raðmen burada düþüncelerimizi açýklýyoruz diye saldýrýya uðruyoruz. Bize saldýracaðýnýza elinde beyzbol sopalarýyla okul dýþýndan gelip okul öðrencilerine saldýranlara engel olun" þeklinde konuþmalar yapan öðrenciler "Baskýlar Bizi Yýldýramaz" ve "Masa Açma Hakkýmýz Engellenemez" þeklinde sloganlar attý. Okul idaresinin masanýn kaldýrýlmadýðý takdirde polis
haberler.....
haberler.....
haberler.....
çaðýracaðý tehditlerine karþý kararlýlýkla duran öðrenciler masayý açmaya devam ettiler. Saat 15.30'a kadar masalarýnýn açýk tutan Gençlik Dernekliler tüm hafta boyunca ayný yerde olacaklarýný söyleyerek okuldan ayrýldýlar. Ankara Üniversitesi'nde Þenlik Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü'nde 4 Ekim Perþembe günü saat 12.30'da açýlýþ þenliði yapýldý. Her þeyin yasaklanmaya çalýþýldýðý bir ortamda yapýlan þenliðe öðrenciler coþkuyla katýldý. Þenlik duyurusunu davul ve zurna eþliðinde yapan öðrenciler, kampüsü dolaþarak öðrencileri þenliðe davet ettiler. Yaklaþýk 150 kiþinin katýldýðý þenlikte öðrenciler "Özgür Bir Üniversite Ýstiyoruz" yazýlý pankart asarak tepkilerini dile getirdiler. Halaylarla baþlayan þenlikte öðrenciler adýna Ankara Gençlik Derneði'nden Didem Akman bir konuþma yaptý. Son günlerde üniversitede var olan baskýlardan ve baskýlarýn amaçlarýna deðinen Akman, tüm bu sorunlarýn birlikte mücadele ederek çözülebileceðini vurguladý. Akman'ýn ardýndan Diyez Müzik Topluluðu tarafýndan bir müzik dinletisi verildi. Mücadele þiirlerinin de okunduðu þenlik son olarak yine halaylarla bitirildi. ARTVÝN Artvin'de Devrimci Gençlik Kutlamasý 10 Ekim Çarþamba günü, saat 19.00'da, Artvin Gençlik Dernekliler, dernek binasýnda yaptýklarý kutlamayla 38. yýlýnda Dev-Genç'i selamladýlar. Etkinlik, baðýmsýzlýk ve demokrasi mücadelesinde ölümsüzleþenler için yapýlan saygý duruþuyla baþladý. Yapýlan konuþmada, 38 yýllýk kesintisiz devrim mücadelesinden, yaratýlan geleneklerden bahsedildi. Konuþma "Bugün bu onurlu bayrak bizim ellerimizdedir. Ülke genelinde kurmuþ olduðumuz "Gençlik Dernekleri" ile DEV-GENÇ'i yaþatýyoruz. Onuru, erdemi, adaleti, özgürlüðü, vatanseverliði biz savunuyoruz. 'Koskocaman dünyada bir insan nedir ki?' diyerek birleþmemiz, beraber hareket etmemiz yani örgütlenmemiz gerekiyor. Biliyoruz ki örgütlü olanlarý hiçbir güç yenemez…" diye devam eden konuþma mücadele çaðrýsýyla sona erdi. Etkinlik, konuþmalarýn ardýndan okunan þiirlerle ve müzik dinletisi eþliðinde çekilen halaylarla devam etti. Son olarak Dev-Genç ve Haklýyýz Kazanacaðýz marþlarýnýn söylenmesi ve devrimci gençliði anlatan bir belgeselin izlenmesiyle sona erdi. UÞAK Uþak’ta Baskýn Uþak Gençlik Derneði 9 Ekim günu güvenlik þube polisleri tarfýndan arandý. Yapýlan aramada Halk Anayasasý Taslaðý'na, toplatma kararý olduðu nedeni ile el konuldu. Saat 12.00 civarýnda elinde Ankara 7. Aðýr
30
haberler.....
haberler.....
haberler.....
Ceza Mahkemesi'nin 04.10.2007 tarihli ve 2007/ 2859 sayýlý toplatma kararý ile gelen polisler Dernek Baþkaný Eda Þiþman gelene kadar bekletildi. Dernek Baþkaný Þiþman'ýn gelmesi ile baþlayan ve kýsa süren aramada 155 adet Halk Anayasasý Taslaðý'na el konuldu. ZONGULDAK Zonguldak’ta tutuklama Uður Bülbül'ün mezarýný yaptýrdýklarý gerekçesiyle, Zonguldak Gençlik Derneði üyeleri Günay Özarslan ile Gazel Güzel tutuklandý. Emperyalizmin tecrit saldýrýsýna karþý içerisi - dýþarýsýyla yedi yýl boyunca can pahasýna bir mücadele yürütüldü ülkemizde. Tecrit zulmüne karþý bedenini silaha çevirerek 10 Eylül 2001'de Taksim'de feda eylemi gerçekleþtiren Uður Bülbül'ün mezarýný yaptýrdýklarý gerekçesiyle, Zonguldak Gençlik Derneði üyeleri Günay Özarslan ile Gazel Güzel gözaltýna alýndýktan sona tutuklanarak Bartýn Kapalý hapishanesine konuldu. 24 Eylül günü, Bartýn'daki Balamba mezarlýðýnda polis tarafýndan yerlerde sürüklenerek gözaltýna alýnan Günay Özarslan ile Gazel Güzel, hukuksuzluðu devam ettiren mahkeme tarafýndan, "suç ve suçluyu övmek, polise mukavemet" gibi gerekçelerle tutuklandý. Bununla yetinmeyen Bartýn polisi, "delil" olarak, Uður Bülbül'ün "Kahramanlar Ölmez Halk Yenilmez" yazýlý mezar taþýný da sökerek mahkemeye götürdü. KOCAELÝ Kocaeli'de Gençlik Che'yi Andý Kocaeli Gençlik Derneði 9 Ekim günü ölümünün 40. yýlýnda Che için bir anma etkinliði düzenledi. Kocaeli Tunceliler Derneði'nde düzenlenen etkinlik tüm devrim þehitleri için yapýlan 1 dakikalýk saygý duruþu ile baþladý. Saygý duruþunun ardýndan Kocaeli Gençlik Derneði Baþkaný Emre Duran'ýn bir konuþma yaptý. Konuþmasýnda baþta Che olmak üzere devrimci önderlerin resimlerinin kýyafet ve takýlara basýlarak markalaþtýrýlmaya çalýþýldýðýna dikkat çeken Duran, amaçlarýnýn antidemokratik ve bilimsellikten uzak eðitim ve yönetim sistemine raðmen gençliðin yozlaþmasýný engellemek olduðunu belirtti. Konuþmanýn ardýndan Che'nin kendi yazdýðý bir þiir okundu. Arif Damar ve Sennur Sezer'in Che için yazdýklarý þiirlerin de okunduðu etkinlik daha sonra "El Che" isimli belgeselin gösterilmesi ile devam etti. Belgeselin ardýndan etkinlik sona erdi. ÝSTANBUL Yýldýz Teknik’te standa saldýrý Ýstanbul Gençlik Dernekli öðrencilerin Yýldýz Teknik Üniversitesinde açtýðý dayanýþma masasýna rektörlüðün talimatýyla ÖGB’ler saldýrdý. 6 Eylül günü yaþanan saldýrý sýrasýnda gençlik dernekli öðrencilerle ÖGB’ler arasýnda yaþanan arbededen sonra ÖGB’ler geri çekilmek zorunda kaldý.Bu saldýrýda gösterilen kararlý tavýr nedeniyle Yýldýz’da ÖGB’ler ve idare böyle bir saldýrýya bir daha
haberler.....
haberler.....
haberler.....
yeltenmedi. Beþiktaþ’ta Gözaltý 16 Eylül günü geliþen olayda polis önce Balýk Pazarý'nda dergi satýþý yapan on iki Gençlik Dernekli öðrencinin etrafýný sarýp, keyfi bir þekilde kimlik sordu. Polisin bu keyfiliði karþýsýnda satýþa devam edeceðini söyleyen Gençlik Derneklilerin etrafýný saran polisler, azgýnca saldýrarak satýþ yapan on iki kiþiyi yaka-paça gözaltýna aldý. Beþiktaþ Emniyet Müdürlüðü’ne götürüldükten sonra da saldýrganlýðýna devam eden polis gözaltýndakileri döverek Hüseyin Öztürk'ün yanaðýnýn yarýlmasýna neden oldu. Polis gözaltýndakilere iþkenceyle arama yapmaya çalýþtý, Bayanlarý soyarak ahlaksýzca aramaya çalýþan polisin bu tutumuna karþý bayanlar tepki göstererek aramayý kabul etmediler. Sonrasýnda ise soyarak aramaya tepki gösteren erkeklerin hücresine gaz sýkan polis gece boyunca keyfi tutumlarýyla iþkenceye devam etti. Kimlik ibraz etmeme ve polise mukavemetle suçlanan Gençlik Derneklileri savcý ifadelerini almadan mahkemeye sevk etti. Mahkemede ifadeleri alýndýktan sonra tutuksuz yargýlanmak üzere serbest býrakýlan Gençlik Dernekli öðrenciler, yaptýklarý açýklamada; "polisin hazýrladýðý bu tutanaðýn kendi suçlarýný ört-bas etme amacý güttüðü çok açýk, hazýrladýklarý hiçbir komplo dergimizin sesinin bu ülkenin meydanlarýnda yankýlanmasýna engel olamayacaktýr" dediler. Gazi Mahallesinde Gözaltý Ülkemizde Gençlik Gelecektir dergisinin satýþýný ve tanýtýmýný yapan Ýstanbul Gençlik Derneði üyesi üç kiþi Zübeyde Haným Mahallesinde polisler tarafýndan durduruldular. Nedeni sorulduðunda ise "ne nedeni, size bir de neden mi söyleyeceðiz, gelin diyorsak geleceksiniz" dediler. Akrepten inen yedi-sekiz polis saldýrarak üç kiþiyi gözaltýna almaya çalýþtý. Karþýlýðýnda ise dernek üyeleri birbirine kenetlenerek slogan atmaya baþladý. Gözaltýna mahalle halký tepki gösterdi. Dernek üyelerini "bunlarý neden gözaltýna almaya çalýþýyorsunuz" diyerek sahiplendiler ve polisin elinden çekerek almaya çalýþtýlar. Bir kiþiyi polisin elinden çekerek kurtardýlar. Ünal Çimen ve Derya Taþkýran gözaltýna alýndý. Akrebin içinde de dayak, küfür ve hakaretler devam etti. Karakola getirdiklerinde de gözaltýna alýnan devrimcilere dayak ve hakaretlerini sürdürdüler. Kimlik bilgilerini vermeyi reddeden dernek üyeleri bunun için de saldýrýya uðradýlar. Ýþkenceci yüzleri iyice açýða çýkan polisler dernek üyelerinden Ünal Çimen' karakolun arka tarafýna götürerek orada kollarýný ters çevirerek boynundan havaya kaldýrdýlar ve vurup küfür ettiler. Kimlek bilgilerini vermeyi reddetmesi üzerine "sana ne soruluyorsa cevaplayacaksýnýz" diyerek ardýndan tekrar küfür ettiler. Sonrada üzerini soyarak hortumla vurdular ve tazyikli su sýkmakla tehdit ettiler. Sonra hastaneye rapor için götürüldüler fakat kimlik bilgilerini vermedikleri için tekrar karakola götürülüp üzerleri zorla aranýp kimlikleri polis tarafýndan alýndý. Daha sonra hastaneye götürüldüler. Muayeneden sonra tekrar karakola getirildiler ve karakolda 5.30-6.00 arasý sürekli mehter marþý dinlettirildiler. 6:00'dan sonra savcýlýða çýkartýldýlar. Ýfadelerinin alýnmasýndan sonra serbest býrakýldýlar.
31
De vrimci Gençlik 38. Yýlýný Kutladý
Kuruluþundan bugüne gençliðin örgütlü gücü olarak her türlü hak alma mücadelesinin en ön saflarýnda yer alan Dev-Genç'in 38. kuruluþ yýldönümü tarihine yaraþýr bir coþkuyla Sibel Yalçýn Direniþ Parký'nda kutlandý. Öðrenci gençliðin akademik demokratik mücadelesi, iþçi grevleri, toprak iþgalleri, gecekondu direniþleri… Kurulduðu 10 Ekim 1969 tarihinden bugüne nerde olmasý gerekiyorsa ordaydý Dev-Genç. Ýþte bu bilinçle kutladý Dev-Genç'liler kuruluþunu 6 Ekim akþamý. Ýlk olarak Okmeydaný emekçileri davet edildi þenliðe sokak sokak gezilerek. Türkülerle, marþlarla, halaylarla kutlanacak þenliðe davet anonsunun ardýndan toplu bir þekilde Dev-Genç Marþý söylendi. Hazýrlýklarýn bitmesiyle birlikte yurdun dört bir yanýndan gelen DevGenç'liler Sibel Yalçýn'da toplanmaya baþladý ve saatler 19.30'u gösterdiðinde Mahir Çayan sülüeti, devrimci gençlik logosu ve ve dünya devrim önderlerinin fotoðraflarýnýn süslediði amfi tiyatroda saygý duruþuyla birlikte etkinlikte baþlamýþ oldu. Öncelikle sahneye açýlýþ konuþmasýný yapmak üzere Ýstanbul Geçlik Derneði Baþkaný Hasan Selim Gönen davet edildi. "Gençliðin örgütlü bir þekilde sürdürdüðü devrim yürüyüþü tam 38 yýl önce baþladý. 10 Ekim 1969 yýlýnda ülkemiz gençliðinin merkezi örgütü DEV-GENÇ kuruldu. Ve bu yürüyüþ yüzlerce þehit ve binlerce tutsak vermesine raðmen defalarca kapatýlýp düzenin ideolojik ve fiziki saldýrýlarýnýn boy hedefi olmasýna raðmen 38 yýldýr DEV-GENÇ ve DEV-GENÇ'liler tarafýndan aralýksýz sürdürüldü. Yýllardýr çok ama çok tartýþýldý
DEV-GENÇ. Kimileri için nostaljik bir hatýra oldu kimileri için "paylaþýlamayan bir miras" olarak görüldü. Fakat ne biriydi ne de öbürüydü, DEV-GENÇ ve DEV-GENÇ'lilik, Mahir'in izinde yürümek, her þeyden önce de baðýmsýzlýk yolundan, dayatýlan tüm bedellere raðmen sapmamaktýr. Her türden sapma akýma karþý ideolojik olarak netliktir. Hele, söz konusu olan baðýmsýzlýk ise bundan asla taviz vermemektir. Baðýmsýzlýk, demokrasi ve sosyalizm kavgasýnda en önde yürüyebilmektir. Seher Þahin'le dayanýþma masalarýyla gençliðin sorunlarýna çözüm yolunu gösterdik, Hamiyet Yýldýzlarla, Ali Rýza Kurtlarla, Þaban Þenlerle faþist iþgalleri kýrdýk. Birtan Altunbaþlardan iþkencecileri teslim almayý öðrendik. Erol Yalçýnlardan ise ölmeyi ama teslim olmamayý. Büyük direniþ içinde þehit düþen
DEV-GENÇ'lilerden Cananlardan Zehralardan yoldaþlarý için gözünü kýrpmadan ölebilmeyi öðrendik. Ýlk pankarttan, ilk iþgale, ilk yürüyüþe dek hep DEV-GENÇ vardýr. DEV-GENÇ gençliðin uzlaþmaz, iktidar perspektifine sahip, doðru bir ideoloji ve pratikle þekillenmiþ ilk ve tek örgütlülüðüdür. Akdeniz’den Ege'ye, Kürdistan'a, Orta Anadolu'ya örgütlülükler yaratmýþ, Türk, Kürt, Laz, Çerkes, Arap... her milliyetten gençliði mücadele saflarýnda biraraya getirmiþtir. Baðýmsýzlýk, demokrasi ve sosyalizm kavgamýzda iþte bu þanlý tarih bize ýþýk oluyor. Anlý þanlý 38 yýlýn ardýndan hala ilk günkü heyecanýmýzla içindeyiz kavganýn. Halkýmýzýn kurtuluþ mücadelesinde, gençliðin akademik-demokratik mücadelesinde, emperyalizme karþý baðýmsýzlýk mücadelesinde en önde kararlýlýkla yürümeye devam edi-
32
yoruz. Ne cuntalar ne tüm gençliði yozlaþtýrýp, apolitikleþtirmeye çalýþan 12 Eylülün sürdürücüleri bugüne kadar durduramadý yürüyüþümüzü. Hiçbir zaman örgütsüz býrakmadýk gençliði. Hep vardý hep de var olacaktýr DEV-GENÇ.” Federasyon konuþmasýnýn ardýndan sahneyi Ýzmir Gençlik Derneði Müzik Grubu Grup Günýþýðý aldý. Söyledikleri türkülerle tüm kitleyi coþturan Günýþýðý'nýn ardýndan Rumeli türküleriyle Edirne Gençlik Derneði Giriþimi Müzik Grubu sahnedeydi. Gece boyunca SÝnevizyon ile 1969’dan günümüze devrimci gençliðin faliyetlerinin tarihi belgesi olan fotoðraflar yansýlýdý sahneye. Gecede olamasalar da Özgür Tutsaklar mesajlarýyla katýldýlar þenliðe ve Dev-Genç'i selamladýlar. Sonrasýnda sahne alan Ankara Gençlik Derneði Halkoyunlarý Ekibi Anadolu'nun dört bir yanýndan harmanladýklarý halkoyunlarý gösterilerini sundular. Sinevizyon gösterimi ile 1969'dan bugüne Devrimci gençliðin mücadele tarihi anlatýldý, Dev-Genç þehitlerinin fotoðraflarý yansýdðýnda sahneye, Kahramanlar Ölmez Halk Yenilmez solganlarý ile çýnladý Sibel yalçýn Direniþ Parký ve alkýþlar hiç susmadý. Sýk sýk "Yaþasýn Dev-Genç Yaþasýn Dev-Genç'liler, Mahir Hüseyin Ulaþ Kurtuluþa Kadar Savaþ" sloganlarýnýn atýldýðý sinevizyon gösterimi sonrasý atýlan havai fiþekler coþkuyu doruða týrmandýrdý. Hemen ardýndan Adana Gençlik Derneði Müzik Grubu sahne aldý. Son müzik grubu olarak Grup Yorum Korosu sahnedeydi. Yorum Korosu ilk olarak Dev-Genç marþýyla selamladý Dev-Gençlileri. Yaklaþýk 1000 kiþinin katýldýðý þenlik Adana Gençlik Derneði Halkoyunlarý Ekibinin Akdeniz Oyunlarýndan oluþan halkoyunlarý gösterisi ile son buldu. Gece boyunca atýlan sloganlar, çekilan halaylar, söylenen marþlarla gençliðin akademik demokratik mücadelesinin öncüsü, gençliðin örgütlü gücü devrimci gençlik selamlandý.
DEMOKRATÝK ÜNÝVERSÝTELERÝ YARATMAK ÝÇÝN
ÇAÐRIMIZDIR týðý ve çeþitli vesilelerle protesto ettiði bir kurumdur. Her yapýlan genel seçimin en önemli vaatlerinden biri de 26 yýldýr "YÖK'ün kaldýrýlmasý" olagelmiþtir. YÖK-AKP çatýþmasý
12 Eylül 1980 askeri cuntasýný gerekleþtirenler ilk olarak gençliði hedef aldý. Gençlik sindirilmeli, susturulmalý, tek tipleþtirilmeliydi. Tehlikeliydi çünkü gençlik. Kendi potansiyelinin farkýna vardýðýnda, okuyup araþtýrdýðýnda ve haklarý için mücadele ettiðinde emperyalizmin ve iþbirlikçilerinin uykularýný kaçýrýyorlardý. Bunun için yapmýþlardý zaten darbeyi. 80 öncesi gençliðin ve halkýn anti-emperyalist mücadelesini, devrimci mücadelesini sindirmek için milyonlarý iþkence tezgahlarýna taþýmýþlardý. Cuntacýlar gençliði sadece baskýyla sindiremeyeceklerini biliyorlardý. Bunun için özellikle üniversite gençliði üzerinde sürekli bir baský aracýnýn olmasý gerekiyordu. Beyinlerini dumura uðratacak, düþünmeyen, ülke sorunlarýna ve kendi sorunlarýna duyarsýz bir gençlik yaratacak politikalar uygulayacak bir gençlik yaratacak bir kuruma ihtiyaç vardý. YÖK bu amaçla 6 Kasým 1981 yýlýnda kuruldu. YÖK, faþizmin öðrenci gençliðe saldýrýsýnýn resmi kurumuydu. Daha kurulduðu ilk yýllarda binlerce öðretim üyesini ve öðrenciyi üniversitelerden atarak nasýl bir üniversite yaratmak üzere görevlendirildiðini herkese göstermiþti. Fakat gençlik 26 yýldýr YÖK zulmüne karþý verdiði mücadele sonucu bu kurumun meþruluðunu geniþ kitlelerin gözünde iyice kaybetmesine neden olmuþtur. Bugün artýk YÖK toplumun neredeyse tüm kesimlerinin karþý çýk-
Son günlerde AKP iktidarýnýn tekrar seçilmesinden sonra baþlattýðý "sivil anayasa" tartýþmalarýyla birlikte YÖK'ün kaldýrýlmasý tekrar gündeme geldi. AKP iktidarý güya bu yeni anayasayla daha demokratik bir ülke yaratacak, doðalýnda üniversiteler de bundan nasibini alacak. Buna karþý YÖK ve zihniyeti de laikliðin ve demokratik cumhuriyetin tehlikeye gireceði nidalarýyla AKP'ye karþý saldýrýya geçti. Üniversitelerin tek sorunu türban takýlýp takýlmamasýymýþ gibi yansýyan bir tartýþmaya dönüþen bu kavganýn temelinde iktidar kavgasý vardýr. Tarihlerini incelediðimiz zaman AKP iktidarýnýn da YÖK'ün de yalan söylediðini çok rahatlýkla görebiliriz. YÖK'ün 26 yýllýk tarihi üniversitelerimizden bilimselliðin, demokratik haklarýn, özgür düþünce ortamýnýn, örgütlenme ortamýnýn sökülüp atýlmasý tarihidir. Bu tarih anti-demokratik, anti-bilimsel ve ayný zamanda baþtan ayaða paralý bir eðitimin tarihidir. AKP iktidarýnýn da iktidar olduðu dönemde üniversiteler için tasarýlarý farklý deðildir. Zaten
33
YÖK'ün uygulamalarý arasýnda tartýþtýðý ne pa- eðitimin verildiði Demokratik Halk üniverralý eðitimdir ne de anti-demokratik eðitim. siteleridir. Yalnýz ve yalnýz türban. O da tabanýný elinde tutabilmek için. Taleplerimiz; Gençliði kandýramazsýnýz Herkes konuþuyor ama konuþmasý gereken üniversite öðrencileridir! Yeni anayasa tartýþmalarýyla birlikte baþlayan bu kavga, aslýnda üniversitelerin gerçek sorunlarýný gizlemek için yapýlmaktadýr. Bu konuda konuþmasý gerekenler de AKP ve YÖK deðildir. çünkü sorunlarýn kaynaðý zaten bu kurumlardýr. Verdikleri kavga çýkar ve rant kavgasýndan baþka bir þey deðildir. Demokrasi gibi bir dertleri olsa -ki bu YÖK'ün kuruluþ amacýna da aykýrýdýr- üniversitelerle ilgili kararlar alýnýrken üniversite bileþenlerinin görüþü alýnýr. Ancak ne üniversite öðrencilerinin ne çalýþanlarýnýn ne de öðretim görevlilerinin fikri sorulmamýþtýr. Ama patronlar örgütü TÜSÝAD'ýn ve TOBB'un fikirleri doðrultusunda düzenlemeler yapýlmýþtýr. Zaten üniversiteleri ticarethaneye çevirenlerin demokrasiden anladýðý da bu kadardýr. Paralý eðitim konusunda da, anti-demokratik uygulamalar konusunda da YÖK ve AKP arasýnda bir görüþ ayrýlýðý yoktur. Türban tartýþmalarýnýn arkasýna gizlenen kimin üniversiteler üzerinde daha fazla söz söyleyeceði kavgasýdýr. Halk Ýçin Bilim, Halk Ýçin Eðitim istiyoruz
1. YÖK tüm uygulamalarý, yasak ve sonuçlarýyla kaldýrýlmalý, yerine ayný iþlevi görebilecek yeni bir kurum da kurulmamalýdýr. 2. Bugüne kadar YÖK'ün þu veya bu þekilde maðdur ettiði herkesin maddi ve manevi zararlarý karþýlanmalý, YÖK'ten ceza alan tüm öðrenci ve öðretim üyelerinin üniversitelere dönmesi koþulsuz saðlanmalýdýr. 3. YÖK'ün ve AKP iktidarýnýn birlikte uyguladýðý paralý eðitim politikalarý terk edilmeli, tüm yükseköðretim ücretsiz olduðu gibi öðrencinin masraflarý da devlet tarafýndan karþýlanmalýdýr. Bu kapsamda ücretli eðitim veren tüm kurumlar da (vakýf üniversiteleri vb.) kapatýlmalýdýr. 4. Eðitim, Halk Ýçin Bilim, Halk Ýçin Eðitim ilkesi temelinde verilmelidir. Bu kapsamda eðitim, bilimsel, demokratik bir temelde ve herkesin kendi dilinde verilmelidir. 6 Kasým'da YÖK önündeyiz Bizi bu düzenine mahkum eden cuntacýlardan hesap sormak için, YÖK'ün kaldýrýlýp demokratik üniversitelerin kurulmasý için Ankara'ya üniversitelerde yaþanan sorunlarýn yaratýcýsý olan bu kurumun kapýsýna gidiyoruz. YÖK yasakçýlýk demektir. YÖK paralý egitim demektir. YÖK antibilimsel eðitim demektir. YÖK düzeni parasý olan okusun düzenidir. YÖK kültürel yozlaþma demektir. YÖK apolitikleþtirmedir. Gelin YÖK'ün önünde hep birlikte "YÖK'E HAYIR" sloganlarýmýzý haykýralým.
6 Kasým 1981 yýlýndan beri YÖK ve siyasi iktidarlar tarafýndan yozlaþtýrýlmaya çalýþýlan, baský altýnda tutulup duyarsýzlaþtýrýlmasý hedeflenen bu ülkenin gençliði olarak hiçbir düzen politikasýna teslim olmayacaðýz. Bugüne kadar hem AKP ve öncesi iktidarlar, hem de YÖK üniversiteler ve öðrencileri için YÖK'E HAYIR sorun üretmiþtir. Bu kurumlarýn amacý da zaten HALK ÝÇÝN BÝLÝM HALK ÝÇÝN EÐÝTÝM budur. Onun için hiçbir sorunumuzu -ki buna NE YÖK NE AKP DEMOKRATÝK ÜNÝVERSÝTE türban da dahildir- çözemezler. Çözüm bilimsel, demokratik ve parasýz GENÇLÝK FEDERASYONU 34
BAÐIMSIZ BÝR ÜLKE ÖZGÜR BÝR HALK YARATMAK ÝÇÝN MÜCADELE EDEN ÞEHÝTLERÝMÝZÝN YARATTIÐI TARÝHLE 1969’dAN 2007’YE GELEN AKADEMÝK DEMOKRATÝK MÜCADELeNiN ÖNCÜSÜ;
38. YILINDA
D E V R Ý M PA R K I VENEZÜELLA
gençlik
ülkemizde
gelecektir
6 KASIM’DA YÖK’ÜN ÖNÜNDEYÝZ!
AÇLIK VE YOKSULLUÐUN SON BULACAÐI, BAÐIMSIZ, DEMOKRATÝK TÜRKÝYE ÝÇÝN, H A L K A N AYA S A S I !
2007 Sayý:13 Fiyatý: 1 YTL(KDV dahil)