ik40

Page 1

ya işçi - yoksul köylü hükümeti, ya kıyamet!

İSCİ KARDESLİĞİ . . .

Sayı 40 • Ekim 2009 • 1 YTL

İşçi Kardeşliği Partisi merkezi gazetesidir

mazluma dini, milliyeti sorulmaz!

İşçiye, çiftçiye, yoksul halka düşman Kürt’e dost mu olacakmış?

HADİ CANIM SEN DE!

İKP Merkez Yürütme Kurulu

T

ürkiye’de gelmiş geçmiş bütün hükümetler büyük patronların dostu, buna karşılık işçinin, çiftçinin, memurun kısacası fakir fukaranın düşmanı oldular. Ama bu memlekette açıkça “ben zenginleri severim” diyen Özal’ınki dahil hiçbir hükümet, fakir fukaraya Tayyip Erdoğan’ın AKP hükümetinin yaptığı ATV-Sabah ve Halkalı zulmü yapmadı. Kamu mallarının yerliKağıt grevleri yabancı büyük patron şirketlerine bu kadar pişkinlikle peşkeş çekilmesine, milyonlarca işçinin işten atılmasına, köylünün ürününün bu kadar değersizleştirilmesine, emeklilerin üç kuruşa muhtaç hale gelmesine, açlığın ve sefaletin bu kadar ayyuka çıkmasına hiçbir patron hükümeti bu hükümet kadar sebep olmadı. İşçi Kardeşliği Partisi (İKP) olarak başından beri söylüyoruz: “bizim için demokrasi her şeyden önce işçinin, köylünün, çalışanın hakları demektir”. Oysa bu hükümet ilk kurulduğu günden beri yerli-yabancı büyük patron şirketleri ne isterlerse onu yapıyor. İMF, Avrupa Birliği, ABD ne isterse onu yapıyor. İşçile- Ordu Fındık Mitingi rin sendikalarını yok etmek için çalışıyor, sosyal güvenlik sistemini yok etmek için çalışıyor. Bütün işçilerin taşeron şirketlerde sendikasız, kıdem tazminatı ve yasal izin haklarını kullanamaz koşullarda olduğu bir yeni çalışma düzeni kurmaya çalışıyor. Memurlara Toplu İş Sözleşmesi ve grev hakkı vermemeye çalışıyor. Bütün bunlar yetmezmiş gibi, bir de işçilerden yapılan kesintilerle oluşan işsizlik fonunda biriken paraları büyük patronlara ikram ediyor. Kürt vatandaşların ezici çoğunluğu fakir fukara insanlar, hayatlarını büyük şehirlerde en pis işleri üç beş kuruşa yaparak geçiriyorlar. Şimdi sormak lazım: Nasıl oluyor da bu kadar işçi düşmanı bir hükümet, birdenbire ezici çoğunluğu fakir fukaradan oluşan Kürtlerin dostu olabiliyor? Bunda hiç inandırırcı bir yan var mı? İşte bu haklı soruyu sorduğumuzda da bize, “aman siz de öküz altında buzağı aramayın, yapılan iyi işte ne var bunda? ”diyorlar. Biz İKP olarak en başından beri akan kanın durması için mücadele ettik, memlekette Türk ile Kürt düşmanlığı olmaması gerektiği gibi Alevi ile Sünni düşmanlığı da olmaması gerektiğini belirttik. Türk ve Kürt halkının diğer halklarla beraber

ortak bir Türkiye Cumhuriyeti Milleti meydana getirdiklerini söyledik. Kurulduğu günden beri işçi-çiftçi düşmanlığı yapan AKP, bugün eğer Kürt dostluğu yapmaya çalıyorsa bunun altında ne yattığını bilmek zorundayız. Evet, öküz altında buzağı aramıyoruz ama tabii ki bu plan AKP’nin planı değil, tabii ki ABD’nin ve AB’nin planı. “Ama olsun, akan kanı durduracaksa ona da razı oluruz” diyebiliriz. “Yeter ki gencecik fidanlar ölmesin.” diyebiliriz, ama yeter ki sebebini bilelim. AB ile ABD Türklerle Kürtlerin kara kaşlarına ve kara gözlerine mi hayranlar yoksa başka planları mı var? Bunları bilmek zorundayız. 25 yılda kırk bin canımızı kaybettik derken, acaba 5 yılda yeni yüz binlercesini kaybetmeye mi hazırlanıyoruz sorusunu sormak zorundayız kendimize. Kürtlerle Türkleri barıştırıp onları hep birlikte İran’ın üzerine saldırtalım hesabı mı yapılıyor yoksa? Öyle bile olsa öncesinde akan kanın durması iyidir denebilir. Ama biz İKP olarak her şeyden önce şunu söylüyoruz: Kürtlerle Türkleri sonuna kadar kardeşleştirecek olan, kimin hesabına yapıldığı bilinmeyen yukarıda yürütülen pazarlıklar olamaz. KardeşleşDTP Urfa Viranşehir Mitingi me tabanda olmalıdır ki kalıcı olabilsin. Yoksa günün birinde çeşitli provokatörlerin yakacağı tek bir kıvılcımla her şeyin şimdi var olandan bile daha kötü hale gelebileceği bir yangın yerine dönmemenin güvenini içimizde hissedebilelim. İKP olarak, tabanda kardeşleşmenin mümkün tek yolunun bir Kurucu Meclis olduğunu hep söyledik, şimdi de söylüyoruz. Mevcut seçim sisteminin değiştirildiği, barajların kalktığı, herkesin aldığı oy oranında temsil edildiği, parti genel başkanlarının sultasının kalktığı, her partinin eşit imkânlara sahip olarak propaganda imkânlarına sahip olacağı bir genel oyla oluşacak bir Kurucu Meclis. Washington’dan ve Brüksel’den emir almadan faaliyet gösterecek egemen bir Kurucu Meclis. İşte bu Kurucu Meclis’in yapacağı bir anayasa, Türklerle Kürtlerin eşit Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olabileceklerini güvence altına alabilir, barışı sağlayabilir, mevcut Türkiye hükümetinin emperyalist odakların hizmetinde Ortadoğu’da ve dünyada maceralara atılmasını engelleyebilir. Ülkede ve bölgede barışın başka bir yolu mümkün değildir.


GÜNCEL

İşçi Sınıfın Yılmayan Savaşçısı:

İşçi Kardeşliği Partisi adına Engin Bodur

Yönetim Yeri:

(1949–2009)

Y

Bizim Taraf Zeki Kılıçaslan

Talan... Sel... ve 8 Kadın İşçi Önce kentleri yağmaladılar. Yağmalamaya devam ediyorlar ve bu gidişle daha da yağmalayacaklar. Türkiye 50-60 yıldır hızla kentleşti, kentleşiyor. Birçok yeni alanın imara açılması zorunlu idi ve halen bu zorunluluklar da devam ediyor. Bu kaçınılmazdı ama planlanamaz değildi. İnsanlığın binlerce yıldan beri çeşitli uygarlıklarda yaptığı şey yapılacaktı. Kent arazilerinin tümü kamulaştırılacak ve toplumsal çıkarlar temelinde imarı planlanacaktı. Bu yapılamadı, yapılmadı. Çünkü kamusal olan yani toplumsal, ortaklaşa olan çıkarları savunacak bir güç yoktu ve halen de yok. Ülkeyi ve kentleri yönetenler hep egemen sermaye güçlerinin birer temsilcisi oldular ve halen de öyleler. Halk güçlerine dayanan, kamunun çıkarlarını savunan siyasal gücün olmadığı yerde kamusal çıkar nasıl gerçekleşebilir ki? Kamusal, yani toplumun çoğunluğunun ortaklaşa çıkarı siyasal güç değilse ne olur? İşte şimdi kentlerimizde, çevremizde gördüklerimiz gerçekleşir. Yani birilerinin çok pahalı lüks arabaları olur; ama onlar eğer kenti dolaşmak isterlerse çoğu zaman içinde lağımın, pisliğin aktığı, yürünemez, geçilemez sokaklarla karşılaşırlar. Çünkü bireysel talan ve çıkar vardır ama toplumsal

2 İŞÇİ KARDEŞLİĞİ

Sayı: 40 • Eylül - Ekim 2009

Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü:

Aziz Vatan

akalandığı amansız ve habersiz gelen hastalık nedeniyle hayatını kaybeden Aziz Vatan’ı, yazılarındaki mahlasıyla Ali Dehri’yi 11 Ağustos’ta, Çengelköy Mezarlığı’nda ailesi, dostları ve yoldaşları eşliğinde son yolculuğuna uğurladık. Eşi Fatoş , “Kırk yıllık mücadele arkadaşımı, dostumu kaybettim” dedi. 1980 darbesi öncesinde devrimci faaliyet içerisinde aktif olarak yer alan Ali Dehri, 12 Eylül sonrası da mücadeleyi bırakmayarak aktif olarak işçi sınıfının mücadelesi içinde yer aldı, teorik ve pratik katkılarda bulundu. Bu süre için-

İşçi Kardeşliği

İKP Genel Merkezi

de Birleşik İşçi Emekçi Partisi Girişimi (BİEP), Birleşik Sosyalist Parti (BSP) ve Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) içinde faaliyet yürütürken çeşitli dergilerde yazıları yayımlandı. Son olarak 12 Mart ve 12 Eylül faşist darbelerinin zulmüne uğrayanları bir araya getiren Yaşam Ağacı Derneği kurucuları arasında yer alıyordu. Cenazesinde konuşan Yaşam Ağacı Derneği Başkanı Hikmet Şenses, “Vatan’ı tarif etmek gerekirse kendinden çok yoldaşlarını düşünen insan diye anlatabilirim” diye konuştu, ayrıca “Mücadele içerisinde hiç yakınmadığını belirtti.” Ali Dehri örnek bir yoldaştı, hayatında hiç abartıya ve modaya yer yoktu, maddi olan her şey onun için ihtiyacı ve yeteneği kadar kullanıla-

bilirdi, fazlasına gerek yoktu. Sade giysiler, sade sözcükler ve sade bir mücadelesi vardı. Tam gün çalışırdı, yani ücretli bir işçiydi (özel bir şirkette muhasebeci olarak çalışıyordu) günde 9 saat veya daha fazla çalışır fakat parti görevlerine de zaman bulurdu. Ali Dehri’nin işçi sınıfın yılmayan savaşçısı olmasının bir nedeni de nerede grev, direniş ve mücadele varsa orada yer alması, imkânları ölçüsünde maddi olarak desteklemesiydi. Bir greve gittiğinde, grevdeki işçilerle kırk yıllık bir dost gibi konuşur onların fikirlerini dinler ve onlara kendi fikirlerini anlatırdı. Herkese karşı sevgi ile yaklaşır, sakin ve saygılı bir şekilde konuşurken kolay kolay sesini yükseltmez ve bağırmazdı. Onu kızdırmak zordu. Ali Dehri hep örgütlü işçi sınıfı mücadelesi içinde yer aldı, son günlerde işçi sınıfının kapitalist saldırılar karşısında geri çekilmesi ve sosyalistlerin za-

olan yoktur. Gerçek kamu gücü yoktur. İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nin her yıl yaptığı, bazen binleri bulan imar değişikliklerinin sayısı bile bize yağmanın nasıl gerçekleştiğini anlatır. Toplum bunların bazılarını duyar. Ama ne zaman duyar? Eğer sermaye gruplarının çıkarları çatışırsa veya şimdiki felakette olduğu gibi durum ayyuka çıkarsa. Ama genellikle bu olmaz. Kentler, sessizce, “ortaklaşa” yağmalanmaya devam eder. Çok geç de olsa 2006 yılında tamamlanan ve meclise gönderilen “Kentsel Dönüşüm Alanları Hakkındaki Kanun Tasarısı”nın hala meclis gündemine alınmamasında olduğu gibi. Kentler böyle yağmalanırken olan daha çok işçilere, emekçilere, yoksul halka olur. Fakat Halkalı Pameks Tekstil fabrikasında çalışan 8 kadın işçinin sel sularındaki ölümü aslında

sadece kentsel talana değil, bütün toplumsal ilişkilerdeki azgın talan, sömürü ve baskı düzenine bir ayna daha tuttu. Tuzla’daki iş cinayetleri, Davutpaşa patlaması ve binlerce kot kumlama işçisinin hastalık veya ölüme mahkumiyetinde olduğu gibi. Yük taşıma amaçlı kapalı kasa minibüs içinde “mal” gibi taşınan ve ölüme sürüklenen kadın işçiler tek olay değil. Örneğin fındık toplamaya giden işçiler gibi her yıl çok sayıda işçi kamyon ve uygunsuz araç kasalarında taşınırken ölmüyor mu? Kentlerde yaşayan halkın çıkarlarını, yani kamunun çıkarını esas alan bir siyasal güç olmadığı gibi üretim alanında da işçinin, emekçinin, yani çoğunluğun, toplumun çıkarlarını savunan bir güç de yok. Siyasal güç sıfıra yakın. “Sendikal güç” ise AB’nin ve onun “demokrat” liberal taraftarlarının “vicdanları” ölçüsünde!

Öncebeci Mh. İncesu Cd. Doğan Apt. 7/B Çankaya/Ankara Tel: (312) 369 65 49

İnternet: http://www.ikp.org.tr iletisim@ikp.org.tr

Hesap No: PTT Posta Çeki: 1051319 Akbank: 462 0000908-4

Baskı: Ofis Matbaa Yayın Kağıt Sanayii Ltd. Davutpaşa Kışla Cd. Güven Sanayi Sitesi No: 388 Topkapı/İstanbul Tel: (212) 576 47 15

yıflığı onu çok düşündürdü ve çıkış yolları için çok çabaladı. Ömrü vefa etseydi bu konuda mutlaka çok katkısı olacaktı. İşçi sınıfı yiğit bir evladını yitirdi. Gökte bulut yan yan gider Yaralarından kan gider Töresi batası dünya Kahpe kalır, şahan gider -- Gülten Akın Son söz; Sermayenin azgın “seli” ancak işçilerin, yoksul halkın bağımsız siyasal, sosyal, sendikal güçleri ile durdurulabilir!

Ankara

İKP İrtibat

Genel Merkez: Öncebeci Mh. İncesu Cd. Doğan Apt. 7/B Çankaya/Ankara Tel: (312) 430 32 68 Cebeci: Hidayet Düzyurt Tel: (545) 663 13 70 Mamak: Sevim Şimşek Tel: (312) 391 20 54

İstanbul İl Merkezi: Aksaray Guraba Hüseyinağa Mh. Kakmacı Sk. Blok: 10 Daire: 14 Fatih (Aksaray Metro karşısı) Tel: (212) 635 88 52 Anadolu Yakası: Rasimpaşa Mh. Nüzhet Efen­di Sk. No: 36/5 Kadıköy Tel/Faks: (216) 330 95 67 Bağcılar: Mustafa Durdağı Tel: (536) 212 10 48 Bayrampaşa: Salih Aşkın Tel: (534) 366 54 69 Esenler: Erhan Taş Tel: (535) 787 10 75 Küçükçekmece: Osman Zorba Tel: (535) 484 96 68 Gaziosmanpaşa: İsmail İşcan Tel: (546) 557 50 50 Sarıyer: Yaşar Avcı Tel: (533) 443 90 43 Zeytinburnu: Necdet Kılıçaslan Tel: (537) 737 22 48

Antalya Hasan San Tel: (532) 363 13 49 Balıkesir Adnan Menderes Mh. Çarşı Mevkii No: 12 (Megyad üstü) Nadir Bıçakçı: (542) 352 75 01 Muharrem Kartefe: (544) 452 47 60

Edirne

Tel: (535) 762 18 43 • (538) 728 08 97

Eskişehir: Cumhuriye Mh. Porsuk Bulvarı, Dilem Sk. Çağlayan İş Merkezi, Kat 5, No: 47/d Tel: (222) 233 55 46

Gaziantep Malatya Mersin

Mustafa Yanılmaz Tel: (536) 812 83 04

Nazire Sarıkaya Tel: (536) 517 27 15

İ. Halil Çakırlı Tel: (537) 431 51 46

Çorlu/Tekirdağ Saffet Bilgi Tel: (535) 943 08 13

Yalova

Enver Karagünli Tel: (505) 424 35 77

Zonguldak Kadın işçilere mezar olan minibüs

İnternet

Kadir Tuncer Tel: (542) 296 88 73

iletisim@ikp.org.tr, www.ikp.org.tr


GÜNCEL SENDİKALARIMIZ

Asil Çelik’te direniş sürüyor Asil çelik patronları en sonunda açlık grevine giden işçiyi sıfır beden yapmak için sıfır zam önerdi

B

ursa Orhangazi’de bulunan Asil Çelik’te 30 Ocak 2009 tarihinde başlayan grevden bugüne tam yedi ay geçmiş olmasına rağmen işverenden net bir açıklama yok. 750 işçi yedi aydır haklı mücadelelerini anlatmak ve haklarını almak için her yolu deniyor. En sonunda açlık grevine gittiler, seslerini aç kalarak duyurdular işverene. Ancak yaşanan son gelişmeler ve DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi tarafından Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer nezdinde başlatılan girişim sonucunda işyeri yönetimi ile görüşme yapıldı. Bu görüşme sonucunda işveren birkaç gün kendi aralarında değerlendirme yaparak geri bildirimde bulunacağını açıklamış olduğundan son durumu değerlendiren sendika yönetimi, bu sürecin sekteye uğramaması için açlık grevini sonlandırma kararı aldı. Hiç bir şekilde sendikanın önerilerine sıcak bakmayan işverenin görüşmelerin başlangıcından beri Birleşik Metal Sendikası’nın teklifine gösterdiği olumsuz yaklaşım, arabulucu aşamasında ve grev kararının alınmasından sonra da sürmüş ve işveren işçilere ücret zammı olarak “sıfır zam” önerisinde bulunmuştur. İşveren, yıllık

olarak belirlenen sosyal haklara yönelik olarak da, yüzde üç ile yüzde dokuz oranlarında artış teklif etmiştir. Bugün yaşanan krizi gerekçe göstererek, işçileri açlığa ve sefalete sürüklemek isteyen sermaye çevrelerine şimdi

yaşamak için ücret artışı taleplerine karşılık “sıfır zammı” dayatmaktadır. Oysa Asil Çelik Bursa Ticaret ve Sanayi Odası’nın “Bursa’daki 250 Büyük Firma Araştırması”na göre, • Makine/metal sektörü

de Asil Çelik işvereni eklenmiştir. Bir süredir işçilerin toplu sözleşmeden beklentilerini baskı altına almak amacıyla ücretsiz izin uygulaması yapan Asil Çelik işvereni, krizi bir bahane olarak kullanmakta ve bu gerekçe ile şimdi de işçilerin insanca

Ormanların yağmalanması için bir adım daha atıldı

M

aden şirketi şeklindeki kararı, patronlarıböylece geçerlilinın uzun zamandır ğini yitirdi. Hukuk süren lobi faaliyetçevrelerinin verleri sonuç verdi. diği bilgilere göre Hükümet orman Anayasaya aykırı alanlarını maolan bu kararla dencilere açan bir AKP Hükümeti, yönetmelik çıkardı. maden patronlaOrmanlık AKP, anayasaya rağmen patronlar için rının karları için alanlarda arama ormanların talan orman alanlarının talan edilmesinin yapmaları yasakönünü açıyor. edilmesinin yolulanan madenciler, nu tam olarak açtı. Resmi Gazete’de yayımlanan bir kararla ormanlara girebilmek için yeniden “vize” aldı. Bakanlar Kurulu’nda geçen hafta karara bağlanan yeni uygulamaya göre, madenciler artık ormanlık alanlarda da arama-çıkarma faaliyeti AKP hükümeti aldığı bir kararla yapabilecek. 19 Ağustos 2009 tarih lüks yatlara uygulanan KDV oranıve 2009/15307 Karar Sayılı “Madennı yüzde 1’e, Özel Tüketim Vergisi cilik Faaliyetleri İzin Yönetmeliğinde (ÖTV) oranını ise yüzde 0’a indirdi. Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeİlaçta KDV yüzde 8, lik” Bakanlar Kurulu’nda onaylandı Süte uygulanan KDV yüzde 8, ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de Simidin KDV’si yüzde 8, yasayı onaylayarak yürürlüğe soktu. Lüks yatların KDV’si Orman Genel Müdürlüğü’nün Anayasa Mahkemesi kararlarına dayanarak Ocak 2009’da aldığı “ormanlık alanPırlanta, yakut, elmas ve larda madencilik faaliyetlerini sürdüzümrüdün KDV’si ise rebilmek için gerekli ruhsat izinleri, ikinci bir emre kadar durdurulmuştur.”

AKP’nin vergi “adalet”i

Yüzde 1 Yüzde 0

• • • •

içerisinde Bursa üçüncüsüdür. 2007 yılı verileriyle cirosuna göre ilk 10, 2007 yılı içerisinde katma değere göre ilk 10, Firma bazında kârlılık analizinde ilk 7, En yüksek kâr elde eden firma

Selde hayatını kaybeden 8 kadın işçinin ölümünden patronları sorumludur

İ

kitelli’deki sel baskınında ölenlerin çoğu işçi ve emeğiyle geçinen insanlardı. Hayatlarını kaybedenlerden kimi tekstil atölyesinde makineci, kimi overlokcu, kimi şoför, kimi gece bekçisi olarak yaşamlarını sürdürmeye ve eve ekmek götürmeye çalışıyorlardı. Sel felaketinde yaşanan bir olay var ki içler acısı. Radikal Gazetesi haberi şu şekilde veriyor:

bazında ilk 7, En fazla ihracat yapan firma olarak da ilk 8. sırada yer almıştır. Daha düne kadar işçilerin sırtından, işçilerin çok yoğun çalışması ile yüksek oranlarda verimlilik ve büyük kâr elde eden işveren, bugün kriz gerekçesi ile işçilerin en temel taleplerini görmezden geliyor. İşçilerin bu yoğun çalışmaları sayesinde her geçen gün büyüyen Asil Çelik işvereni şimdi krizin faturasını işçilere, çalışanlara kesmeye çalışıyor. Bu büyük kârlar, 1.400 santigrat derecede adeta cehennem ateşinin karşısında fedakârca çalışan Asil Çelik işçilerinin emekleri ile yaratılmıştır. İşçilerden daha fazla üretim, daha fazla çalışma isteyip kârlarına kâr katarlarken işçiye bu kârdan en küçük bir pay bile vermeyi akıllarından geçirmeyenler, şimdi yaşanan bu geçici sıkıntının yükünü işçilerin sırtına yıkmaya çalışmaktadırlar. Çok zor ve ağır koşullarda ölümle burun buruna gelme pahasına, gece gündüz çalışıp evlerine ekmek götürmeye çalışan Asil Çelik işçileri, haklarına sahip çıkma kararlılığını uzun zamandır sürdürmeye devam etmektedir. •

yet Savcısı tarafından incelemeye alındı. Halkalı’da sel baskını sonucu 7 kadın işçinin ölümüyle Pameks Tekstil’in işçi servis aracının kapalı tip, yük taşımaya yarayan kapalı kasa minibüs olduğu ortaya çıktı. Minibüsün önde 2, arkada da yük konulması için düşünülen kapısından başka kapısı yok. Yük bölümünde taşınılan personelin tehlikeyi fark edemedikleri, suların çok ani yükselmesi yüzünden yardım alamadıkları için boğulduğu sanılıyor. Kurtulan şoför ve iki kişi önde oturan kişiler. Sürücü gözaltına alınırken aracın, servis taşımasında kullanılmasının kesinlikle yasak olduğu belirtiliyor.”

Pameks Tekstil’in patronu üç kuruş daha fazla para verse ve pencereleri olan, kapısı otomatik yana açılan bir servis aracı kiralasa bugün bu sekiz işçi yaşayacaktı. Servisin içinde olan işçiler penceresi olmadığı “Bağcılar’da servis Sekiz kadın işçinin ölümüne sebep için seli fark edememinibüsünden diler ve hemen tepki olan servis aracı inerken sel sularına gösteremediler. Bu kapılan 7 kadın hadurum tekstil işçilerinin ne kadar yatını büyük bir ihmal sonucu kaybetti. İkitelli-Halkalı sapağında, tekstil atölyesi kötü şartlar altında çalıştıkları ve işe gelip gittiklerini gösteriyor. çalışanlarını taşıyan bir minibüs, sel suları arasında mahsur kaldı. Servis Halkalı Pameks Tekstil Fabrikası’nın minibüsü yolcusu 10 kadın, araçtan giderken servis aracında boğulan inmeye çalışırken sel sularına kapıldı. işçilerinin adları şu şekilde Nebahat Sel sularına kapılan kadınlardan üçü Salkım, Nuriye Taş, Bircan Karataş, ekiplerce kurtarıldı, diğerleri sele kapıÖzden Binal, Fikriye Özen, Altın Yüklarak kayboldu. Daha sonra 7 kadının sek, Mevide Kırcı ve Fikriye Özentürk. cesedine ulaşıldı ve Bakırköy CumhuriİŞÇİ KARDEŞLİĞİ

3


GÜNCEL SENDİKALARIMIZ

İşsizlik ödeneği

İşsize para yok, müteahhite, rantiyeye para çok! Adaletin bu mu AKP?

S

igortalı işsizin, işsizlik ödeneğinden yararlanabilmesi için; iş sözleşmesinin sona ermesinden önceki son 120 gün prim ödeyerek sürekli çalışmış olması, son üç yıl içerisinde en az 600 gün prim ödemiş olması, kendi istek ve kusuru dışında işini kaybetmiş olması gerekmektedir. Sigortalı işsizlerin iş sözleşmesinin sona erdiği tarihi izleyen günden itibaren 30 gün içerisinde işten ayrılma bildirgesi ile birlikte doğrudan İş Kur İl/Şube Müdürlüklerine veya elektronik ortamda başvurması durumunda, en az 600 gün çalışmış sigortalılar 180 gün, 900 gün çalışmış sigortalılar 240 gün, 1080 gün çalışmış sigortalılar 300 gün süre ile işsizlik sigortası hizmetlerinden yararlanabileceklerdir. İlk işsizlik ödeneği, başvuruyu izleyen ayın sonuna kadar ödenmektedir. 30 günlük süre yasal başvuru süresi olup, bu süreden sonra başvurulması halinde, geç kalınan süre toplam hak sahipliği süresinden düşülmektedir. Günlük işsizlik ödeneği, sigortalının son dört aylık prime esas kazançları dikkate alınarak hesaplanan günlük ortalama brüt kazancının yüzde kırkıdır. Bu şekilde hesaplanan işsizlik ödeneği miktarı, 4857 sayılı İş

Kanunu’nun 39.maddesine göre on altı yaşından büyük işçiler için uygulanan aylık asgari ücretin brüt tutarının yüzde seksenini geçemez. Bu da en az 272 TL ile en fazla 554 TL’dir. İşsizlik Sigortası Ödeneğinde Süre ve Miktar Artırılsın. Hak kazanma koşulları eksiltilsin. 2008 Mayıs ayında işsizlik sigortası ödenen kişi sayısı 119.256, 2009 Haziran ayında ise 292.947’dir. Son bir yılda işsizlik sigortasından yararlanan sayısına 173.691 kişi eklenmiştir. Uygulamada görüldüğü üzere çok sayıda kişi; iş sözleşmesinin sona ermesinden önceki son 120 gün prim ödeyerek sürekli çalışmış olması kaydıyla son üç yıl içerisinde en az 600 gün prim ödemiş olması, kendi istek ve kusuru dışında işini kaybetmiş olması şartlarını taşımadığından işsizlik ödeneğinden yararlanamıyor. İşsizlik ödeneğinden en az 600 gün çalışmış sigortalılar 180 gün (6 ay), 900 gün çalışmış sigortalılar 240 gün (8 ay), 1080 gün çalışmış sigortalılar 300 gün (10 ay) süre ile yararlanmaktadır. 2008 Aralık ayrında işsizlik ödeneğinden yararlanmaya başlayan kişilerin yararlanma süresi bu aydan

Konut fonu da elden gidiyor Önce konut fonu, sonra tasarruf fonu, şimdi de işsizlik fonu patronların cebine bayram harçlığı oldu.

E

n sonunda başardılar, İşsizlik Sigortası Fonu’ndaki paralarımıza da el koydular. Hükümet şimdi patronlara bu geliri nasıl aktarsam diye düşünüyor. Daha önce Konut Edindirme Fonu, Tasarrufu Teşvik Fonu nasıl gittiyse şimdi sıra İşsizlik Fonu’nda. Bilirsiniz Anadolu’da düğünlerde takı merasimi yapılır. Hani gelinle damat yan yana durur. Yanlarında da biri gelin tarafını diğeri damat tarafını tanıyan birer kişi bulunur. Akrabalar ve diğer davetliler takıları takarken sunucu anons eder: “Damadın amcasından 100 TL”, sonra “Gelinin ablasından bir bilezik”. Takı merasimi uzar gider… Hükümet bütçe açıklarını makul seviyeye çekmek için kaynak arıyor ya. Aradığını buldu İşçiden: “İşsizlik Sigortası Fonu’ndan bütçeye 10 milyar lira” İşsizler için oluşturulan fonda çok büyük para birikti. 42,1 milyar TL. Bu parada çok kişinin gözü var. Önce işadamları bu paranın kendilerine kredi olarak dağıtılmasını istedi. Derken hükümet GAP için bu fondan bütçe-

4 İŞÇİ KARDEŞLİĞİ

ye 1,3 milyar TL aktarma yaptı. Kriz döneminde piyasayı hareketlendirmek için bu fondan halka hediye çeki dağıtılması önerildi. Şimdi de hükümet, bu fondan duble yol müteahhitlerinin ödenemeyen paralarını ödemek istiyor. Bugüne kadar işçiler ve işverenler fona 14,8 milyar TL ödedi. Devlet 5 milyar TL katkıda bulundu. Mart 2002’den bu yana fona akan paralar faizde çoğaldı. Ve bunun sonucu fondaki para miktarı 42,1 milyar TL’ye ulaştı. Şimdi hükümet, fona 2009 ve 2010 yıllarında gelecek faizin dörtte üçünü duble yol müteahhitlerinin borçlarını ödemek için kullanmak arayışında. Fonun getirisi kabaca yüzde 17 dolayında. Demek ki bu yıl ve gelecek yıl fondan her yıl 4,5 – 5 milyar TL dolayında para eksilecek. Kabul edilen yasaya göre 2009 ve 2010 yılında “ İşsizlik Sigortası Fonu nema gelirinin dörtte üçü “ bütçeye gelir olarak aktarılacak. Bu şekilde 5 yılda fondan bütçeye aktarılacak gelir 10 milyar lira olarak hesaplanıyor.

itibaren dolmaya başlayacak ve uygulamadan yararlanan sayısı süre dolumu nedeniyle azalacaktır. Azalış da mevcut rakamlara göre başlamıştır. 2009 Mayıs ayında 313.860, Haziran ayında 306.213, Temmuz ayında ise 292.947’dir. 3 ay içinde 20 bin kişi sistemden çıkmıştır

koşullar yüzde 50 oranında indirilirken, işsizlik ödeneği süresi yüzde 50 artırılarak uygulanmalıdır. Uygulama şu şekilde olmalıdır: İşsizlik ödeneğinden en az 300 gün çalışmış sigortalılar 270 gün (9 ay), 450 gün çalışmış sigortalılar 360 gün (12 ay), 540 gün çalışmış sigortalılar 450 gün ( 15 ay) süre ile yararlanmalıdır. İşçi Kardeşliği Partisinin İşsizlik sigortasının ödenek miktarı önerisi yeniden düzenlenmeli ve ödemeler İşsiz kişilere işsizlik sigortası fonunyüzde 50 oranında artırılarak uygulandan işsizlik ödeneği olarak en az 272 malıdır, işsizlik ödenek miktarı ise en az TL, en çok 554 TL 408 TL, en fazla 831 ödenmektedir. 2008 TL olmalıdır. Fondaki İşsizlik Kasım-Aralık aylapara bu koşulları raödeneğinden rında işsizlik ödenehatlıkla karşılayabilir. ğinden yararlanmaya yararlanma Fonda o kadar fazla başlayan kişilerin koşulları yeniden para birikmişti ki hüyararlanma süresi bu kümet müteahhitlere, aydan itibaren doldüzenlenmeli bu rantiyeye para aktarmaya başlayacak ve mak için fonun faiz gekoşullar yüzde uygulamadan yararlalirlerine el koymuştur. nan sayısı süre dolu50 oranında İşsizlik Sigorta mu nedeniyle hızla indirilirken, işsizlik Fonu nemalarının azalacaktır. Kriz halen dörtte üçüne el koyan devam etmekte, yeni ödeneği süresi hükümet, bir an önce iş olanakları bir yana yüzde 50 artırılarak bu kararından vazişyerleri kapanmakta geçmeli ve yukarıda uygulanmalıdır ve işsizler ordusuna önerdiğimiz sistemi yenileri katılmaktadır. bir an önce hayata geçirmelidir. İşçiİşsizlik ödeneğinden süre dolumu nedeniyle yararlanamayan kişinin yasal nin parası işçiye ve yoksula verilmeli. Müteahhide, rantiyeye, bütçedüzenleme gereği işsizlik sigortasından ye aktardığın fon parası var, işsizlik tekrar yararlanması için hemen bir fonundan ödemesi biten ve halen iş bulup 20 ay boyunca işsizlik sigoriş bulamayan işsize para yok. tası primi ödemesi gerekir. Mevcut şartlara göre de bu kişilerin uzun bir süre işsizlik sigortasından yararlanmaları mümkün görünmemektedir. İşsizlik ödeneğinden yararlanma koşulları yeniden düzenlenmeli bu

Bu mudur “adalet”in AKP?

Santek işçileri hukuksal mücadelelerini sürdürüyor

İ

zmit Arslanbey Organize Sanayi Bölgesi’nde üretim yapan Santek fabrikası çalışanları, maaşlarının 4 ay boyunca ödenmemesi üzerine iş görmeme haklarını kullanmışlardı. İşçilerin iş ahlakına uymadıklarını gerekçe gösteren Santek patronu, 12 Haziran’da 59 çalışanı tazminatsız işten çıkarmıştı. İşten atılmaların

ardından 5 çalışanın istifa etmesiyle fabrikadaki işçi sayısı 28’e düşmüştü. İşten atılmalarının ardından işe iade davası açan Santek işçilerinin ikinci duruşması 2 Ekim’de yapılacak. 25 yıldır sendikanın bulunduğu Santek’te sırasıyla Özdemir-İş, Öz Çelik-İş ve Çelik-İş bugüne kadar 11 sözleşme imzaladılar.


SENDİKALARIMIZ

Petrol-İş Ankara yöneticileri açlık grevinde Süreç nasıl gelişti anlatır mısınız?

Şube İdari Sekreteri Cengiz Yavuz: Türk-İş TİS sürecini sağlıklı bir şekilde tamamlayamadı. Türkİş’in süreci merkezileştirip gücümüzü büyütmekten çok merkezi olarak süreci engelleyen bir pozisyonu söz konusuydu. Koordinasyon kurulunda daha önce imzalanan çerçeveye bağlı kalmadılar. Beklentilerin altında bir ücretle süreci bitirdik dediler. Birçok sendikada sözleşmeyi imzalayıp bizi yalnızlaştırdılar. Bugüne kadar Türkİş’ten ciddi bir destek görmesek de işyerimize ilişkin sıkıntılar giderilinceye kadar süreci devam ettireceğiz. Şube Mali sekreteri Enver Öztekin: Türk-İş’in hükümetle imzaladığı çerçeve anlaşmasından dolayı herkes TİS sürecine bitmiş gözüyle bakıyor. TİS sadece ücret zammına endeksli değil! Ama bizler protokolün dışında kendi işyerimize yönelik 70–80 tane müzakere edecek sorunun olduğunu ve müzakere masasında dile getireceğimizi başından beri söyledik. TPAO’da işveren tarafından esnek çalışma maddeleri dayatıldı. Ayrıca işyerinde ücret dengesizliği, sondaj primine ilişkin sıkıntılar da mevcut. Bu yüzden sözleşmeyi masada bitiremedik. Sözleşme Yüksek Hakem Kurulu’na (YHK) gitti. 25 Ağustos günü YHK süreci de tamamlanmış oldu. Bu süreçte bizler de genel merkezimizin kararları doğrultusunda örgütlü olduğumuz dört bölgede eş zamanlı iki gün işyerini terk etmeme, iş başı yapmama ve toplu vizite eylemlerini gerçekleştirdik. Ankara şube olarak yönetim kurulunda karar alıp 3 günlük açlık grevine başladık. Bugün açlık gre-

Tek Gıda iş bölge yönetiminden Lütfi Ceylan ve sendika başkanları ziyarete geldiler. Ziyarette Petrol-İş’in kendi eylemlerinde her zaman yanlarında olduğunu, özellikle Elmadağ sürecinde yapılan destekler için minnettar olduklarını dile getirip her zaman yanlarında olacaklarını bunu genel başkanlarının bizzat iletmelerini istediğini aktardılar. vinin ikinci günü, Cuma saat 17.30’da son bulacak. Gerek genel merkez gerekse şubemizin alacağı karara göre süreci sonuna kadar devam ettireceğiz. İşçilere, belirttiğiniz eylemlere katılmasından ötürü işveren tarafından bir baskı geldi mi? Enver Öztekin: İşbaşı yapmama eyleminde üye arkadaşlara işe girmeleri yönünde işveren vekili tarafından baskı oldu. Öğlen arasında arabalarla sizi evden alalım gibi tekliflerle karşılaşıldı. İşyerini terk etmeme ve iş başı yapmama eylemlerinde işveren noter getirerek noter tespiti yaptırdı. Ücretlerinden iki gün kesinti yapıldı. Peki TPAO genel müdürlüğü önünde sizlerin açlık grevi yapmanıza ilişkin bir engelleme oldu mu? Enver Öztekin: Hayır, olmadı. TPAO’daki örgütlülüğünüzün sayısal durumuna ve eylemlerdeki katılıma ilişkin bilgi verir misiniz? Cengiz Yavuz: TPAO genelinde 3450 Petrol-İş üyesi var. Ankara’da bulunan TPAO genel müdürlüğünde ise 450 üyemiz bulunmaktadır. Üyelerimizle süreci beraber değerlendirip belirlediğimiz için eylemlere katılımın yüzde 98 olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Diğer sendikalar, meslek örgütleri ve partilerin desteği ne durumda? Şube Başkanı Mustafa Özgen:

Türk-İş’e bağlı sendikalardan; TezKopİş 1 ve 2 No’lu şube, Tümtis, Yol-İş yöneticisi Fahri Yıldırım ve 3 No’lu şubeden ziyaretimize geldiler. Emekten yana siyasi partiler de dayanışma için yanımıza uğradılar. ODTÜ’den taşeron işçi arkadaşlar geldi. KESK’ten yarın sabah geleceklerini söylediler. Dostlarımızın ve işçilerimizin dayanışması sayesinde kararlılığımız daha da artmış durumda. Özellikle üye olan işçilerimizin desteğini belirtmek gerekir. Sabah işbaşı yapmadan önce servislerden inerek yanımıza geliyorlar. Gelişmeleri değerlendiriyoruz, gerekirse basın açıklaması yapıyoruz. Yine aynı şekilde akşam iş çıkışlarında da uğruyorlar. Görüşmeler işverenle devam ediyor mu? Enver Öztekin: Genel başkanımız ve genel müdürün bakanla görüşmesi sürmekte olup, sözleşmenin masada biteceğini umut ediyoruz. Bizler de eylem ve etkinliklerimizle bu sürecin lehimize sonuçlanması için çalışıyoruz. TPAO işyeri olarak grev yasağı kapsamında olduğu için eylemlerimiz daha da önem kazanıyor. Çünkü YHK’nun kararı, bağlayıcı nitelik taşıyor. Mustafa Özgen: Grev yasağının bizim için ne demek olduğunu şu şekilde örneklersek daha iyi anlaşılır. Ringde iki boksör var. Birinin eli kolu bağlı diğerinde ise eldivenden başlığa her şey

var. Eşit olmayan şartlarda adil bir dövüş beklenmesi gibi. Esas olarak bu yanlışlıkla mücadele edip sorunu buradan doğru ele almak gerekiyor. Süreci grevli toplu sözleşmeye çevirmeye çalışıyoruz. Kamu emekçilerin Tis ve grev süreci ile bu mücadele birleştirilebilir mi? Mustafa Özgen: Kamu emekçilerinin TİS ve grev hakkı mücadelesi ile birleştirilebilir. Ama bunu öncelikle konfederasyonlar düzleminde ele almak ve geliştirmek gerekiyor. Sendikal hareket buna uzanan bir rota çizmeli. Ayrım yapılmadan TİS ve grev hakkı için mücadele verilirse bundan hem işçiler hem de memurlar kazançlı çıkacaktır. Bu mücadeleleri Emek Platformu gibi bir yapı içinde yapmak işi daha kolaylaştırmaz mı? Mustafa Özgen: Emek Platformu gibi birleşik mücadeleyi sağlayacak yapılara ihtiyaç var. Ancak şu andaki Emek Platformu işlevsizleşti. Bunun birçok nedeni bulunmakla birlikte en başta Türk-İş ile Hak-İş arasındaki malum sıkıntılar buna engel. Hak-İş’e biçilen misyon çok açık. Tabi bunda Hak-İş işçilerinin bir kusuru yok, bütün kusur buna zemin sunan yöneticilerinde. Yeni bir modele ihtiyaç var. Mücadele etmek isteyen sendika konfederasyonları, sendikalar, meslek örgütlerinin bir araya gelmesi daha etkili olacaktır. Hak-İş işçileri ile de tabandan birleşmenin yolları aranmalıdır. “İşten atmalar yasaklansın!”, “İşsize iş” gibi somut ihtiyaçlardan hareket eden kampanyalar mücadelenin birleşmesine vesile olabilir mi? Mustafa Özgen: Tabii, olabilir.

Kamu emekçilerinin toplu görüşme süreci Kamu emekçilerinin ortak mücadeleye davet edilmesi her zamankinden daha acil bir görevdir

K

amu emekçilerinin sendikaları bu yıl yedinci kez toplu görüşme masasına oturdu. Görüşmeler başlamadan önce basına açıklama yaparak bu yıl kamu emekçilerine verecekleri zamları bildiren Çalışma Bakanı, bu yıl da uzlaşma olmayacağının ilk işaretini vermiş oldu. Görüşmeler, bütün konfederasyon yöneticilerinin Bakan’ın bu tavrını sert bir dille eleştirmesiyle başladı. Bu yıl yapılan görüşmelerde Türkiye Kamu-Sen başkanlığı Memur-Sen’e kaptırdı, KESK ise gün geçtikçe üye kaybı yaşadığından tek bir sendikasıyla temsil edilebildi. Görüşmelerin ikinci turunda hükümet yüzde 2,5+2,5’luk zam önerisini getirdi ancak Memur-Sen ve Türkiye Kamu-Sen’in öneriyi kabul etmemesiyle uzlaşmazlık doğdu. Bu uzlaşmazlık sonucunda Türkiye KamuSen bugüne kadar yapılan görüşmelerde konfederasyonlarının fedakarlık yaptığını, bundan sonraki süreçte böylesi bir fedakarlık yapmayacaklarını açıkladı. Bugüne kadar hükümetin

kendilerini desteklemesiyle kendini var etmiş, işveren ve devlet güdümlü bu iki konfederasyon, bu görüşmelerde hükümetin kendilerini daha görüşmelerin ilk gününden yok sayması karşısında bu yıl son kez toplu görüşme masasına oturduklarını, bundan sonraki yıllarda toplu sözleşme haklarıyla masaya oturacaklarını ifade ettiler. Her iki konfederasyon da hükümet eliyle kuruldukları gibi yine hükümet eliyle yok edilebilecekleri gerçeğine karşı sınırlı bir bayrak açtılar. Peki, bütün bu süreçte üç yıldır hükümet ile görüşmeyi reddeden KESK ne yaptı? KESK toplu görüşme masasına oturulan ilk gün görüşmeye girerek bu toplu görüşmelerin meşru olmadığının, toplu iş sözleşmesi olmaksızın masaya oturmayacağının açıklaması-

nı yaparak masadan kalktı ve hiçbir komisyon toplantısına girmeyeceğini deklare etti. KESK süreç boyunca tüm emekçi ve emeklilere asgari 1.500 TL maaş talebini yineledi. Toplu görüşmelerin ilk gününden bugüne bir dizi eylem yapan KESK’in ana sloganı “Toplu iş sözleşmesi yoksa grev var”dı. İstanbul ve Diyarbakır’dan Ankara’ya giden bir dizi KESK üyesi bu sloganla eylemlerini yaptılar. Aslında aynı sloganı diğer iki konfederasyon da dillendirmesine ve hatta Türkiye Kamu-Sen bu sloganla bir yürüyüş yapmasına rağmen KESK eylemlerini bu iki konfederasyonla ortaklaştırmadı ve ayrı durmakta direndi. Son toplu görüşmeler göstermiştir ki hükümet kendi eliyle kurdurduğu Türkiye Kamu-Sen’in görevlerini çıkarla-

rına bugün daha uyumlu olan MemurSen’e devredebilmekte, Memur-Sen’i uzlaşılacak bir muhatap olarak bile görmemekte, KESK’i de üye ve yöneticilerine yaptığı baskılarla tasfiye etmeye ve marjinalleştirmeye çalışmaktadır. Hükümet, birkaç yıl içinde 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na bağlı kadrolu (4/A’lı) kamu emekçisi bırakmama, yerine 4/B’li hiçbir sosyal ve sendikal güvencesi olmayan kamu çalışanlarını ikame etme planları içinde olduğunu açıkça göstermektedir. Bütün bu şartlar altında mücadeleci fakat aynı zamanda hızla üye kaybeden KESK’e düşen görev, var olan bu süreci değerlendirerek bütün kamu emekçileri konfederasyonlarını ortak eylem ve mücadeleye davet etmektir. Kamu emekçilerinin bu denli kamplara bölündüğü bir süreçte “toplu iş sözleşmesi yoksa grev var” şiarının bir slogan olmaktan çıkıp gerçekliğe kavuşması ancak ve ancak konfederasyon ve ona üye olan tabanın ortak mücadelesinden geçer. İŞÇİ KARDEŞLİĞİ

5


KONGRE DİSİP SENDİKA

Kongreye Doğru İKP İkinci Konferans

T

ürkiye, Sovyetler Birliği’nin yıkılışı ile başlayan ve soğuk savaş dönemi sonrası yeni dünya/bölge düzeninin arayış, çatışma ve kuruluş süreci içinden geçiyor. Önceki dönemde batı/ABD/ NATO ittifakının sınır ülkesi olarak anti-komünizmi, Türk milliyetçiliğini ve yukarıdan dayatılan resmi Sünni devlet dinini temel alan kapitalist egemen yapı, şimdi değişim sancılarını yaşıyor. Son yıllardaki gelişmeler devlet içindeki başlıca iki gücün çekiştiğini gösterdi. Bir yanda ABD/AB, NATO ittifakının devamından, küresel kapitalizmle tam bir entegrasyondan yana olan “ılımlı İslam” olarak adlandırılabilecek bir ideolojik yapıya dayalı yeni devlet yapılanmasını savunan AKP, bazı sermaye güçleri ve güçlü dini cemaatlerin başını çektiği bir taraf vardır. Bu taraf bir yandan ABD’nin Ortadoğu’ya yönelik liberal-“ılımlı İslam” temelindeki yeniden yapılandırma planının asli bir unsuru olmaya adayken diğer yandan da “kendi” “Yeni Osmanlı” alt emperyal hayallerinin peşindedir. Diğer taraf ise Rusya, Çin, İran gibi ülkelerle ittifaka, otoriter “ulusalcı” bir kapitalist yapı içinde Avrasya Türk unsurlarına yönelik yine alt emperyal bir geleceğe bakan ve esas olarak bazı büyük sermaye kesimleri ile eski devlet yapısı içindeki bazı asker-sivil bürokratik unsurlara dayanan taraftır. ABD/AB ekseninin ağırlığını koyması ve Türkiye sermaye güçlerinin küresel güçlerle ileri entegrasyonunu temel alan gelişmeler, özellikle askeri bürokrasi ile AKP hükümeti ve destekçileri arasındaki süre giden çatışmayı önemli ölçüde Liberalizm-“ılımlı İslam” görüşü lehine dönüştürmüş Genel Kurmay da bu yönde evrilmiştir.

Kürt sorununda “çözüm” var, çözüm var. Şimdi yüz yüze gelinen sorunların en önemlisi Kürt sorunudur. Soğuk savaş döneminde Türk milliyetçiliğine dayanan “milli devlet” görüşünün yeni dönemde sürdürülmesi mümkün görünmemektedir. Kürt halk kimliği temelinde uzun süredir yürütülen, ülke ve topluma büyük maddi ve manevi maliyeti olan silahlı ve siyasi mücadele, ABD’nin bölgesel politikaları ve AB’nin “bölgeselleştirici” politikaları ile etkileşerek ve sinerji kazanarak bir çözüm noktasını zorlamaktadır. Bugünkü ulusal ve uluslararası güçler hesaplandığında bu “çözüm”ün, esasta Türk, Kürt emek ve yoksul halk güçlerinin değil uluslararası ve ulusal büyük sermaye güçlerinin istekleri yönünde gelişmesi kaçınılmazdır. Sosyal mücadeleden tam olarak kopuk şekilde yürürlüğe girebilecek kimlik temelli çözüm adımları bu ülkede süre giden ve bir Türk-Kürt halk çatışması için sürekli kin biriktiren bu çatışmayı bitirme yönünde birazcık bile etkili olacaksa sınıf/emek

6 İŞÇİ KARDEŞLİĞİ

Partimiz İKP 27 Eylül 2009 tarihinde ikinci konferansını, bunu takiben de ikinci kongresini gerçekleştirecektir. Konferans ve kongreye doğru giderken İKP’nin ortaya çıkış gerekçesini gelinen aşamada yeniden değerlendirmek ve gelecek dönem yönelimlerini bu çıkış gerekçesi temelinde belirlemek görevi ile karşı karşıyayız. güçleri tarafından desteklenmesi gerektiği tartışılmazdır. Ama öte yandan sosyal/ sınıfsal olandan kopuk ve bu anlamıyla zayıf bu “çözüm” adımlarının tetikleyebileceği yeni çatışma alan ve tehlikelerine karşı ve Kürt sorununun gerçek bir çözümü yolundaki mücadelemizin de süreceği açıktır. İşçi emekçi ve yoksul halk kitlelerinin sosyal ve siyasal olarak bu kadar örgütsüz ve güçsüz olduğu bugünkü koşullarda şimdilik başka bir çözüm de ufukta görünmemektedir. Ne demokrasi/özgürlük talepleri ne de emperyalizm karşıtlığı bir işçi/ emek siyasetinin asli kurucu unsuru olmak için yeterli değildir. Türkiye’de emperyalizm karşıtı mücadele de demokrasi, özgürlük taleplerinin gerçek çözümü de sermaye ve devletten bağımsız güçlü bir sınıf/emek siyasetinin var edilmesine bağlıdır. Bunun gerçekleştirilmesi yolu ise hiç de öyle kolay gibi görünmemektedir. İKP, 2006 yılında yola çıkarken, işçi sınıfının sendikal/sosyal/ siyasal güç ve örgütlülük durumunun çok gerilemiş, sistemin saldırıları ile işçi sınıfı örgütlerinin önemli ölçüde dağıtılmış olduğu gerçeğinin farkındaydı. Gerçekte kitlesel bir işçi partisi ancak yükselen bir sınıf mücadelesi koşulunda ortaya çıkabilirdi ama var olan koşullarda bu anlayışı sınıf içinde savunan, bunun kadrolarını yetiştiren ve yapılabildiği kadar da bunu inşa eden bir çalışma olmadan bu amacın hiçbir zaman gerçekleşmeyeceği de açıktı. İşte İKP kendi görevini bu siyasal gücün inşasına katkı olarak belirledi ve şimdiye kadar da bunu yapmaya çalıştı. Türkiye’de işçi ve diğer emek kesimlerinin sendikal ve mesleki örgütlü yapıları bağımsız, bütünlüklü bir siyasal arayışın uzağında dururken işçiler ve diğer emekçi kesimler içinde var olan siyasallaşmış sosyalist azınlık unsurlar da bir yandan liberal/demokrat diğer yandan ulusalcı sol akımlar tarafından etkilenmeye devam edilmektedir. Bazı yapılar esas olarak ulusal/etnik ve dini/mezhebi kimlik talepleri üzerinden demokratik hak ve özgürlük mücadelesini bazıları ise emperyalizm karşıtı ulusal duyarlılık taleplerini esas almakta ve emekçi kitlelerle bağ kurmaya çalışmaktadırlar. Fakat burada görülmesi gereken en belirleyici gerçek göz ardı edilmektedir. Eğer sınıf ve emekçi kitleler içinde kök salmış, burjuvazinin her partisinden kendisini ayırmış ciddi bir sosyal gerçekliğe tekabül eden bir işçi siyaset ve örgütlülüğü yoksa; sol/sosyalist öbeklerin demokrasi ve/veya

anti-emperyalizm çağrıları esasta bu taleplere yakın görünen burjuva siyasetlerinin gölgesinde kalacak, bağımsız bir işçi siyasetinin inşası ve/veya güçlenmesi için fazla etkili olamayacaktır. Türkiye’de anlamlı bir toplumsal gerçekliğe tekabül eden bir işçi/emek siyaseti yoktur. Bir işçi siyaseti/partisi tabiî ki demokrasi/özgürlük ve anti- emperyalist talepleri de savunmalıdır. Öte yandan var olan bir işçi partisi, belirli koşullarda demokrasi/özgürlük ve/veya anti-emperyalizm talepleri etrafında sınıfla ve tüm toplumla bağlarını geliştirip kitleselleşebilir de. Ama olmayan bir işçi partisinin inşası esasta bu taleplere dayanarak gerçekleştirilemez. Dünyanın her yerinde ve her tarihte anlamlı güçteki işçi partileri ancak işçilerin güncel somut ekonomik/sosyal talepleri ve patronlar karşısında siyasal olarak da var olma arayış ve mücadeleleri üzerinde inşa edilmişlerdir. Bir araya gelen sınıf içi her mücadeleci öbeğin kendisini gerçek bir işçi partisi imiş gibi görüp güncel siyasal tartışmalarda fikirler ileri sürmesi ve bu temelde propaganda ve eylemleri öne alması ile ciddi bir toplumsal karşılık bulunamayacağı bellidir.

Görev; işçi sınıfı ve emeği esas alan bir siyasal kimlik ve örgüt inşa etmek. Bu gerçekler ışığında önümüzdeki görev açıktır; işçi sınıfı ve emeği esas alan bir siyasal kimlik ve örgüt inşa etmek. Siyasal bir taraf ancak “ötekine” karşı kurulabilir. “Biz” işçiler, emekçiler ve yoksul halkız. “Ötekiler” patronlar, büyük zenginler ve sermaye güçleridir. Gerek işçi ve emek örgütleri gerekse işçi ve emekçiler arasındaki siyasallaşmış öncü unsurlar, öncelikle kitleler içinde bu basit gerçeklik etrafında güçlü birleşik bir propaganda ve örgütlenme faaliyeti yürütme görevi ile karşı karşıyadırlar. İşte İKP başta sendikalar olmak üzere hem örgütlü emek güçlerini hem de sınıf içinde mücadele eden siyasallaşmış kişi ve çevreleri bu “basit” ama temel görev için birlikte mücadeleye çağırmaktadır. Bu “basit” mücadelede birlikteliğin ve geleceğin önünü açacak olan örgütsel ilke ise sınıf içi demokrasidir.

İşçi sınıfı ve yoksul halk içindeki bir eğilimin/ görüşün partisi değiliz. İKP kurulurken öncelikle şu ön saptama ile yola çıkmıştır. Türkiye’de işçi ve emekçi sınıfların farklı kesimleri tarafından

oluşturulan, farklı “sol” ideolojik/politik çizgileri temsil eden çeşitli siyasi parti ve yapıların varlığı, sınıfın ve ülkenin gerçek ihtiyacı olan sermayenin partilerinden bağımsız, birleşik, kitlesel bir işçi/ emek partisi ihtiyacını karşılamamaktadır. Bu nedenle de yola çıkarken İKP programında “Ülkenin ve işçi sınıfının geleceği, işçilerin, patronlardan ve devletten bağımsız, sınıf içi farklı eğilimlerin demokratik birliğini gözeten, siyasi, sendikal ve diğer öz örgütlenmelerinin geliştirilip güçlendirilmesine bağlıdır.” belirlemesi esas alınmıştır. Bu amaç doğrultusunda İKP, tüzüğünde “İKP, işçi sınıfının içindeki herhangi bir ideolojik, politik eğilimin partisi değildir. İKP, patronlardan ve devletten bağımsız olarak mücadele etmek isteyen her türlü sınıf içi eğilimi demokratik temelde bir araya getiren bir partidir” şeklinde tanımlanmıştır. Her kimlikten ve dini/mezhebi inançtan işçi, emekçi ve yoksul halk kesimlerinin kapitalizme v emperyalizme karşı emek ve adalet temelindeki siyasal birliği. Türkiye’nin modernleşme süreci ve siyasal tarihinin özgül yönlerinden dolayı Türkiye’de “sağ” ve “sol” siyasal kimlikler emek-sermaye, ezen-ezilen, baskıcı devlet-özgürlük karşıtlıkları temelinde oluşmadı. “Sağ” ve “sol” ayrımlar genelde din, laiklik tartışmaları veya mezhebi kimlik temelinde oluştu ve “sağ” sermaye siyaseti bu yolla çoğunluk Sünni Müslüman emekçi ve yoksul halk katmanlarının temsili rolünü üstlenerek hep çoğunluk oldu. Bu nedenle bu ülkede işçi, emekçi halk kesimlerinin kitlesel bir siyasal birliğini oluşturmak “sol” kavramı etrafında bir birlik mücadele çağrısı ile değil emeği, adaleti ve özgürlüğü esas alan ve her inançtan ve kimlikten sınıf/emek/yoksul halk unsurlarına dayanan bir hareketle mümkündür. İKP kendi yapısını hiçbir zaman kitlesel bir işçi/emek partisi arayışının önüne engel olarak koymama kararlılığındadır. Bu nedenle İKP önümüzdeki dönemde de tüm emek güçlerine çağrı yapmaya devam edecek fakat doğal olarak diğer yandan da bu yürüyüşün bir parçası olan kendi yapısını güçlendirmeye çalışacaktır. Anlayışımızın işçi emekçi kitleler ve yoksul halka ulaşabilmesi açısından seçimlere girebilecek bir örgütlü yapıya ulaşmak ve seçimlere katılabilmek önemli bir hedef olarak önümüzdedir. Bunun için bütün partilileri, parti dostlarını ve yukarıda belirtilen amaçları paylaştığımız bütün sınıf içi mücadeleci eğilimleri daha özverili çalışmaya çağırıyoruz.

Çağrımız bütün sınıf, emek, yoksul halk güçlerinedir.


E SÜRECİ PLİN ALARIMIZ

Türk Metal Sendikası, MKE ile son anda anlaşma sağladı A

nkara, Kırıkkale ve Çankırı’da Makina Kimya Endüstrisi Kurumu’na bağlı işyerlerinde çalışan yaklaşık 3 bin işçi 27 Temmuz 2009 Pazartesi günü kurum yönetimini protesto etmek amacıyla Ankara’da Genel Müdürlüğe, Kırıkkale ve Çankırı’da ise Bölge Müdürlüğü’ne yürüyüş yapacak.

Türk Metal Sendikası, kamu sözleşmesi çerçeve anlaşmasının teknik detayları konusunda Makine Kimya Endüstrisi Kurumu Yönetimi ile anlaşamadı ve aşağıdaki kararları aldı.

Yemek boykotu Protesto eylemlerinin ikinci ayağında 28 Temmuz 2009 Salı günü yurt genelinde MKEK’ya bağlı işyerlerinde çalışanlar yemek boykotu yapacak…

Grev Eylemlerin ardından Türk Metal Sendikası, 30 Temmuz 2009 Perşembe sabahı Makine Kimya Endüstrisi Kurumu’na bağlı tüm işyerlerinde 3 bin işçi ile greve başlayacak.

“Grevi biz değil MKEK yönetimi başlatıyor” Türk-İş Genel Teşkilatlandırma Sekreteri ve Türk Metal Sendikası Genel Başkanı Pevrul Kavlak, grev süresince Makine Kimya İşçilerinin mağdur edilmeyeceğini belirterek, “MKEK’nın üretim ve ihracat bakımından önemli bir süreçte olduğunu biliyoruz. Tabanca, tüfek ve mermi gibi hafif silahlarla, top, obüs, uçaksavar, roket ve roketatar türü ağır silahları üreten Makine Kimya’da grevi biz değil, sözlerini tutmayan kurum yönetimi başlatıyor. Fabrikalarda, atölyelerde kurumda

Türk Metal İş Sendikası Kırıkkale şubesi üyesi işçiler MKE yemekhanesi Lokali önünde toplanarak, “Sadaka değil toplu sözleşme istiyoruz, paşa istifa” sloganları attılar.

çalışan işçilere söyledikleri ile vaatleri, iş toplu sözleşme masasına gelince unutuluyor. Bugüne kadar, kurum çalışanları her türlü fedakârlıkta bulundu. Hatta daha önceki sendika döneminde haklarının gasp edilmesine bile sesini çıkarmadı. Biz MKEK çalışanlarının ekmek kavgası için, onların sahipsiz olmadığını göstermek için greve çıkacağız.” dedi. Makine Kimya’da son anda anlaşma sağlandı. Türk Metal Genel Merkezi ile birlikte Ankara 2 No’lu, Kırıkkale ve Çankırı Şubeleri 30 Temmuz 2009 günü başlayacak grev için hazırlıklarına devam ederken, yapılan

Ankara İKP üyesi Sevim Şimşek’in parti kongresine ilişkin görüşleri

P

artimizin 2. kongresinin yapılmasına az bir zaman kaldı. 2 yılı aşkın bu süreçte yapılan işler, yapılmak istenip de kadro yetersizliğinden yapılamayanlar ve yapılması gerekenlerle bugüne geldik. Bir avuç insanla başarılan işler zor ve ancak sağlam kadroların yapacağı işlerdi. Bizler başından beri biliyoruz ki Türkiye’de işi en zor olan parti İKP’dir. Bunca her tür ayrımcılığın her grup ve devlet tarafından pompalandığı bir ortamda, sahici bir ayrımın; sınıf ayrımının üzerinde diretmek ve buna uygun politikalar yapmak gerçekten zordur. Üstelik bunu ne milliyet ne ırk ne de din ayrımının kucağına düşmeden yapabilmek Türkiye’de yapılmaya

alışılmış politikanın dışında bir tavırdır ve aslında hiç de rağbet görmez. Ne sol söylemlerle solcu dediğimiz gurupların ne de din ve milliyetçilik söylemleriyle İslamcı ve milliyetçi kesimleri cezbedemeden, taş gibi kaya gibi bir sınıf mücadelesinde diretmek; üstelik buna, işçi olan her inançtan insanı katmak, bunun için mücadele vermek zor bir iştir. Bu durum Türkiye’de çok alışılmış bir politik yol değilken İKP’nin sadece ama sadece bu anlayışı, benim bu partinin kuruluşundan itibaren içinde olma sebebimdir. Yol uzun ve zordur. Eksiklerimiz çoktur, farkındayız. İçinde patron barındırmayan sendika ağalarının olmadığı tek partidir. Bu parasal zorluklarımızın da sebebidir. Ama

davet üzerine Türk Metal Sendikası Yönetimi ile Makine Kimya Endüstrisi Kurumu yönetimi 29 Temmuz 2009 Çarşamba günü tekrar bir araya geldi. Müzakerelerden sonra Makine Kimya Endüstrisi Kurumu’nun Ankara, Kırıkkale ve Çankırı’daki işletmelerinde çalışan 2 bin 810 Türk Metal üyesi adına 1 Ocak 2009 tarihinden geçerli olacak sözleşmenin içeriği konusunda taraflar arasında anlaşmaya varıldı. İmzalanan sözleşmeyle Makine Kimya Endüstrisi Kurumu’na bağlı işyerlerinde çalışan işçilerin ücretlerinde •İlk altı ayda yüzde 4,5’e varan artış sağlandı. •İkinci altı ayda yüzde 5,5, •Üçüncü ve dördüncü altı aylarda da yüzde 2,5 oranında artacak. •Ayrıca aşması durumunda enflasyon farkı ikinci yıldaki bu oranlara eklenecek.

işçiler de öyle değil midir? Kendi durumunun farkında olup kendi davasına sahip çıkacak ki kendi adına bir şeyler yapanlar veya yapmaya çalışanların yedeğinde değil kendi gücünün farkında olarak hedefine kendi yürüsün. Ankara’da örgütlenme boyutunda sıkıntılarımız olmakla birlikte, siyasi hareketlerin hep az önce bahsettiğim zeminlerde siyaset yapması bunun nedenlerinden biri sayılabilir. Belirttiğim gibi işimiz parti olarak da zor fakat doğru insanlarla doğru işler yapıyoruz. Bu da bana doğru yerde olduğumu ve partimle gurur duyduğumu söylememe yeterlidir. Kongreden de umudumuzu çoğaltacağımıza olan inancın tam. Hepimize kolay gelsin.

Kritik Zamanlar – 2 Mustafa Çubuk Egemenlerin "güzel şeyler"inin ne olduğunun ortaya çıkması uzun sürmedi. Herkesin güzeli kendine. "Milli birlik açılımı" ile kirli savaşı devam ettireceklerini ilan ettiler. Yönetemiyorlar! Ölmeye ve öldürmeye yönetim mi diyeceğiz şimdi? Hayır, yönetemiyorlar işte! Gönüllerinin cennetliğinden dem vururken günahlarını örtmeye çalışıyorlar. Kirli savaşı örgütlüyorlar. Bataklıkta yaşıyorlar ve gırtlaklarına kadar batmışlar. Tamamen batmamak için sistemlerini yeniden düzenlemeye çalışıyorlar. "Ergenekon", "Kürt açılımı" ve "ekonomik tedbirler" adı altında bunu yapmaya çalışırken, ellerinde daha fazla şiddet, daha fazla sömürüden başka bir araçları yok ve olamaz da. Çünkü soy ağaçları bunun üzerine kurulu. Bu gerçeği görmeyenler, görmek istemeyenler akıl veriyorlar, ricada bulunuyorlar. Eğer ortak değillerse büyük bir zaaftır bu. Patronlara, "Barışı sağlayın, kazancınızı iki katına çıkarın" diyorlar. Bunun "Türkiye’nin çıkarlarına” olduğunu söylüyorlar, "Büyük Türkiye"nin yolunu gösteriyorlar. Hangi Türkiye? Ezilenlerin, sömürülenlerin yarattığı Türkiye mi, ezenlerin, sömürenlerin el koyduğu Türkiye mi? Bütün tarihine, coğrafyasına el konmuş Kürt halkının eşitlik talebi hangi Türkiye ile örtüşüyor? Sorun, ezilenlerin, sömürülenlerin emekleriyle yarattıkları kendi Türkiyelerine sahip çıkamamaları, görünür kılamamalarıdır. Kendi geleceklerini patronlarından ayıramamalarıdır. Bu bir zorunluluk değil yetmezliktir. Aşılabilir bir yetmezliktir. Evet aşabiliriz. Özgürlüğün, eşitliğin tanımını egemenlerin, patronların gölgesinden çıkarak yapmakla başlayabiliriz buna. Onların tıkandığı yere gözümüzü çevirerek yapabiliriz bunu. Eşitliğin ve özgürlüğün Anayasasını örgütleyebiliriz. Her yerde "Kurucu Meclis!", "Güzel günler göreceğiz çocuklar!" diyebilmeyi hak etmek için bunu yapmalıyız, başarmalıyız. İŞÇİ KARDEŞLİĞİ

7


PARTİMİZ DİSİPLİN

Eskişehir ETİ’de imzalar atıldı Toplu iş sözleşme süreci grevin ardından sonlandı

E

skişehir’in en önemli sanayi kuruluşlarından olan ETİ’de işçiler greve gitti. Her toplu sözleşme döneminde grev noktasına gelen; ama son anda sağlanan anlaşmalarla yoluna devam eden Eti fabrikasında 2009 görüşmeleri grev kararıyla sonuçlandı. Peki, işçileri greve götüren nedenler neydi? Eti patronları her toplu sözleşme döneminde olduğu gibi işçilerin açlık sınırının altında ücret almalarında ısrar etti. Sendikanın talep ettiği miktarın çok uzağında bir zam yapmak istedi. Fabrikada uyguladığı “kademe sistemi” ile aynı işi yapan işçilere farklı katsayılar uygulayarak işçiler arasında düşmanlık yarattı. Sponsorluğa, reklâma, “hayır işlerine” trilyonlar harcarken krizi bahane ederek sosyal yardımları vermemeye başladı. Dokuz gün süren grevin işçilere öğrettiği çok şey oldu. Öncelikle aynı şehirde bulunan ve yine Eti’ye ait olan Tam Gıda Fabrikasında üretime deva edilmesi, Eti patronunun greve dayanma gücünü artırıyor. Bu iki fabrikanın toplu sözleşme tarihleri aynı zaman dilimine çekilmedikçe işçilerin kazanımları istenen düzeyde

olamayacaktır. Eskişehir’de önemli bir güce sahip olan yerel gazeteler ve TV’ler ne yazık ki daha çok Eti patronu tarafından kullanıldı. Büyük paralarla verdiği ilanlarla işçileri ve sendikayı halka şikâyet etmekten çekinmedi. Oysa Eskişehir halkına Eti işçilerinin haklı mücadelesi çok daha başarılı bir şekilde anlatılabilirdi. Çünkü nerdeyse her evde Eti ile bağlantısı olan insanlar yaşıyor. Zaten bu durumu gören Eti patronu da 9. gün sendikayla yeniden masaya oturmak zorunda kaldı. İşçi Kardeşliği gazetesinin geçen sayısında Tek Gıda-İş’in Eskişehir örgütlenmesi üzerine konuştuğumuz Kadir ÖZENLER başkandan bu sefer grevin değerlendirmesini aldık: Başkanım, grev nasıl başladı ve işçilerin tutumu nasıl oldu? Eti Gıda A.Ş ile Tek Gıda-İş Sendikası arasında 175 gün süren toplu sözleşme görüşmeleri 25 Temmuz 2009 tarihi itibariyle yakacak yardımlarının ödenmemesi ile işçi arkadaşların patlamasına yol açmıştır. Fakat – daha önce yaşandığı gibi - üyelerimizin sendikaya saldırmaları beklenirken, sendikalarına bağlanmalarına sebep olmuştur.

İKP Uzunköprü’de İ

KP Genel Başkanı Zeki Kılıçaslan ve Genel Başkan Yardımcıları Şadi Ozansü ve Muzaffer Çavuşlu 30 Ağustos 2009 Pazar günü Uzunköprü merkez ve bazı köylerinde İKP örgütlenme çalışmaları yürüttü. İKP Çorlu üyesi 5 işçi arkadaşın da katılımı ile önce Uzunköprü merkezde toplantı düzenlendi. Bir grup işçi, çiftçi ve esnaf arkadaşın katıldığı toplantıda İKP tanıtıldı ve partiye katılım çağrısı yapıldı. Gelecek ay yapılması planlanan toplantıda partiye üye olmayı istediklerini belirten arkadaşların üyeliklerinin yapılması ve Uzunköprü’de örgütlenmenin sağlanması planlandı. Daha sonra ilçeye bağlı iki köy ziyaret edildi, işçi ve çiftçilerden oluşan gruplarla görüşme sağlandı.

İşçi Cengiz Çelik (Uzunköprü)

sil ediliyor mu?

Ne iş yapıyorsunuz?

Türkiye’de işçilerin hiçbir hakkı yok. Hakkını arayanlar kendini kapının önünde buluyor. Yasalarımız biz işçilerden yana değil.

Hayır, işçiler mecliste temsil edilmiyor. Görüyoruz işte, sosyal güvenlik yasalarından tutun da iş güvencesine kadar yeni düzenlenen yasalar hep patronların istediği gibi düzenlendi. Bizden kesilerek biriken işsizlik sigortası fonundaki paralar bile patronların kasasına aktarılıyor. Bizim sorunlarımızı mecliste dillendiren bir tane bile milletvekili yok. Kendi çıkarları için mecliste kavga ediyorlar ama bizim için kavga eden yok.

Daha önce her hangi bir partiye üye oldunuz mu?

İşçi Kardeşliği Partisi’ni nasıl buluyorsunuz?

Çeltik fabrikasında çalışıyorum. Sigortanız var mı? Evet, SSK’lıyım. Türkiye’deki çalışma koşullarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Evet, daha önce ANAP ve AKP’ye üye oldum. Bizi temsil etmediklerini gördüm ve istifa ettim. Sizce işçiler mecliste tem-

8 İŞÇİ KARDEŞLİĞİ

Bizim haklarımızı savunan bir parti. Patronların üye olması bile yasak. İşçi Kardeşliği Partisi bu ülkenin ihtiyacı, destekliyorum ve partide çalışmak için görev almaya hazırım.

Hemen ertesi gün yemek yememe, fazla üretim mesailerine gelmeme, servislere binmeme ve en son şubenin önünde kitlesel birlik beraberlik mitingi gerçekleştirilmiştir. 12.08.2009 tarihindeki toplu sözleşme görüşmesi olumsuzlukla bitmiştir. 13.08.2009 tarihinde de Türk-İş Genel Sekreteri ve Genel Başkanımız Sn. Mustafa Türkel’in son noktayı koyması ile onurlu mücadelemiz grev kararıyla taçlanmıştır. Üyelerimiz sendikalarına küfür ederek değil sendikalarına güven bildirerek greve tam destek vermişlerdir.

ücretlere ortalama 11.6 oranında zam alınmıştır. Şöyle açıklayım: 724 TL brüt maaşın altına 87 TL seyyanen, 724 TL brüt maaşın üzerine 100 TL seyyanen zam alınmıştır. 724 TL brütün altında 2005’ten beri var olan işçiler arasındaki kademe sistemi dengesizliğine de en azından kaldırılmasa da düzenleme getirilmiştir. Ödenmeyen yakacak paraları ve avanslar ödenmiştir. Sözleşme farkları da en kısa sürede ödenecektir. Ramazan erzakları da dağıtıldı.

Grev ne zaman sonuçlandı? Grev sonrası nasıl bir sözleşme imzaladınız?

Toplu iş sözleşmemiz, işsizliğin arttığı ve krizden dolayı işçi çıkartıldığı, asgari ücrete verilen zammın bilindiği, göstermelik enflasyonun var olduğu bir dönemde imzalandı. İmzaladığımız sözleşme elbette ki işçimize tam anlamıyla layık denemez; ama günün şartlarında iyi bir sözleşme olduğuna inanmaktayız. Üyelerimize ve Eti Gıda camiasına hayırlı olmasını diliyoruz. Her zaman çalışanımız en iyi ücretlere ve çalışma ortamına layıktır. Fakat bizler de onların boynunu eğdirmeden, işsiz bırakmadan haklarını almaya çalışıyoruz.

9 dokuz gün süren onurlu mücadelemizde sendikasıyla işçisiyle bir bütün olarak başımız dik, çalışanımıza fazla zarar vermeden, işyerimizin de bizim olduğunu bilerek, kendimize yakışır bir şekilde 21.08.2009 tarihinde gece saat 12’de varılan anlaşma ile son verildi. Varılan anlaşmada herkesi memnun etmenin mümkün olmadığı ve göstermelik enflasyonla asgari ücrete verilen zam, kamu sözleşmeleri ve diğer sözleşmelerin baz alındığı ortamda toplu sözleşmenin ilk 6. ayında

Naci Yılmaz (İpsala Tevkiye köyü) Köyünüz kaç hane? 70 hane. Hane başına ortalama düşen tarla kaç dönüm? Hane başına düşen tarla miktarı 30–40 dönüm, daha fazla olanlar da var ama sayıları az. Neler üretiyorsunuz? Tarlalarımızın yüzde 70’ine çeltik ekiyoruz. Bunun yanında ayçiçeği, buğday, pancar da ekiyoruz. Ayrıca hayvancılık yapıyoruz. Sorunlarınız neler? En büyük sorunumuz hükümetin bu ülkede çiftçi yokmuş gibi davranması. Hayvancılık ölüyor. Süt fiyatları düşüyor, yem fiyatları da her gün artıyor. Çeltik birliklerimiz var ancak mahsülü kaldırıncaya kadar borçlanarak yaşıyoruz. Çeltiğimizi de topladığımız gibi borçlarımızı kapatmak için tüccara ucuza satmak zorunda kalıyoruz. Buradan da birliklerimizin nasıl işlediğini bulabilirsiniz. Hükümetin köylü politikalarını nasıl buluyorsunuz? Hükümet küçük çiftçileri biti-

Eti işçisi varılan anlaşmadan memnun mu?

rip, yerine büyük çiftlikler yaratmak istiyor. Süte zam isteyen süt birliklerini hükümet süt tozu ithal ederim sütünüzü satamasınız diyerek tehdit ediyor. Hükümet bizlerin değil büyük gıda şirketlerinin çıkarlarını koruyor. Çiftçi sendikalarına üye misiniz? Çiftçi sendikalarından haberimiz yok. Ama şu bir gerçek, bizlerin de sendikaya ihtiyacı var. Yaşadığımız sorunları ancak örgütlenerek ve güç birliği içinde aşabiliriz. Köylüler sizce mecliste temsil ediliyor mu? Mecliste birkaç parti var. Köylülerin sorunlarının tartışıldığını hiç gördünüz mü? Tartışmadıklarına göre bizi temsil eden kimse yok orada. İşçi Kardeşliği Partisi’ni duydunuz mu ve hakkında ne düşünüyorsunuz? İnsanca yaşamak, çoluk çocuğumuza iyi bir gelecek bırakmak, işsizlik ve açlık korkusu yaşamadan bir ömür geçirmek istiyoruz. Bugün bu korkularla yaşıyoruz. Bu ülkede kökten bir siyasal değişikliğe ihtiyaç var. Tabiki işçiden, köylüden, yoksuldan yana bir değişime ihtiyaç var. İKP’nin de bu ihtiyaca cevap verip veremeyeceği zamana bağlı. Bunu göreceğiz.


SENDİKALARIMIZ DİSİPLİN

Halkalı Kâğıt grevi kazanımla sonuçlandı Ücret maddesindeki anlaşmazlık sebebiyle 17 Temmuz’da greve çıkan Selüloz-İş sendikasında örgütlü Halkalı Kâğıt işçileri; grevlerini 33. gününde kazanımla sonuçlandırdılar.

İ

şverenin 2009 yılı için sıfır, 2010 için de seyyanen 80 lira zam teklifinde bulunduğu toplu pazarlık sürecinde Selüloz-İş 2009 için sıfır zammı kabul etmiş, 2010 için 120 lira zam talep etmiş, işverenin diretmesi sonucu greve çıkılmıştı. Grev sürecinde işçilerin azmi işvereni zor durumda bıraktı ve anlaşma 2009 için 40, 2010 için 140 lira seyyanen zam olarak sağlandı. 15 Ağustos günü Genel Başkan Zeki Kılıçaslan ile beraber İKP heyeti grevdeki işçileri ziyaret etti. Kılıçaslan ziyaretteki konuşmasında yaşam koşullarını iyileştirmek ve ülkeyi değiştirmek için işçilerin birleşmesi, mücadele etmesi ve iktidar olmasının tek yol olduğunu söyledi ve greve başarılar diledi.

Fatih İmel Greve niçin çıktınız, uyuşmazlık nereden çıktı, sendikanızın talepleri neler? Biz yedi aydır toplu iş sözleşmelerinde işverenle bir anlaşmaya varamadık. İşveren krizi bahane ederek sıfır zam dayatmasıyla bizi greve sürükledi. 2009 yılı için işveren yüzde 0, 2010 yılı için de seyyanen 80 milyon zam teklifinde bulundu. Sendikamız 2009 için sıfır zammı kabul etti, 2010 yılı için seyyanen 120 milyon zam talep etti. Bu talebine karşı işveren 80 milyon zamda direndi, görüşmeler tıkandı. Bunun sonucunda sendikamız grev kararı aldı ve greve çıktık. Bundan sonrasını nasıl görüyorsun? Biz 17 Temmuz tarihinde greve çıktık. İlk günkü aşkımız gibi şu an 30. günündeyiz ve sonuna kadar gitmeyi düşünüyoruz. Tabii bu saatten sonra işveren görüşme teklif ederse her türlü görüşmeye açığız. Ama tabii ki işverenin burada bir adım atması gerekiyor. İşveren adım atarsa biz de karşılığını veririz. Sendikamız da iyi kötü bir yardım yapıyor her ay. Çok şükür, bir sıkıntımız, derdimiz, tasamız yok. İşverenin durumu nasıl? Biz greve çıktığımızda depoların yarısı doluydu, stokta olan malları vardı. Şu an, 30 gün boyunca stoklarını eritti, malını sattı. Şu an stokları yok, depoda malı yok. Şu an işveren de sıkışık durumda. İşverenin bize karşı bir anlaşma talebinde olacağını umuyoruz. Çünkü lokavt kararı veremez, kolay değil İşçi sınıfının genel durumunu krizle beraber nasıl görüyorsun? Tek tek grevler, direnişler oluyor; ama bunları nasıl birleştirmek lazım, topluca nasıl hareket etmek lazım? Bu işçinin dayanışmasıyla olacak iş. Her işçi duyarlı olmalıdır. Herkes birey-

İnsan kaynakları bizi çağırdı, ilk görüşmeyi yaptık. Bizi neden greve sürüklediklerini açıklamalarını istedik. Bu kriz bahanesiyle bize dayatılan bu ücretin, biz 2009’u sıfır geçmemize rağmen, 2010’da bir telafisini istediğimiz halde yanaşmadılar. Çünkü yıllardan beri biz bu fabrikalara hizmet ediyoruz. Bunun karşılığı bu olmamalıydı. Madem onlar bunu yaptılar, biz de hakkımızı alana kadar kesinlikle direneceğiz. Sınıfın genel durumuyla ilgili düşünceniz nedir?

Grev yerinde moraller yerindeydi

sel menfaati düşünmemelidir. Herkes toplumsal menfaati düşünmelidir, zaten toplumsal menfaat içinde de işçinin kendi menfaati var. Biz bunu söylüyoruz. Eskiden grevler daha çokmuş. Ama maalesef günümüzde grev sayısı çok az. Peki, işçiler arasındaki dayanışmayı nasıl örgütlemek lazım? İlk önce bu görev sendikalara düşmektedir. Sendikalar kendi aralarında dayanışma yaparsa bunu işçilere de yansıtır. Şu an görüyorum, maalesef grevde olduğumuz müddet boyunca iki sendika ziyarete geldi. İstanbul gibi bir yerde 20–30 sendika olmasına rağmen. Bunlar Tek Gıda-İş sendikası ve Petrol-İş sendikası. Bu ilgisizlik yaz tatilinden mi kaynaklanıyor, pek bir anlam veremedim. Kendi sendikanın tutumunu nasıl buluyorsun? Sendikamız sonuna kadar işçinin yanında, işverene karşı direniş gösteren bir sendikadır. İyi niyetli olmasına rağmen, 2009 yılı sıfır zamla geçmesine rağmen işverenin dayatması sonucu greve çıkmak zorunda kalmıştır.

Sonunda anlaşılacağına inanıyorum. Çeşitli grevler, direnişler oluyor. Bir arada dayanışmayı nasıl örgütlemek lazım? Başarı sendikadan geçer, örgütlenmesi lazım. Sendika olmadığı yerde hiçbir şey olmaz. Peki, sendikaların birbirleriyle ilişkisi nasıl sence? Bizi burada üç sendika destekledi (Tek Gıda-İş, Petrol-İş, Türk-İş), diğer sendikalardan ses çıkmadı. Bunu kınıyorum. Diğer sendikalardan destek bekliyoruz ama vermiyorlar. Ne amaçla, bilmiyorum.

Ferhat Aydoğdu, İşyeri Baş Temsilcisi Uyuşmazlık nerden çıktı, grevdeki talepleriniz neler? Toplu iş sözleşmesinde herhangi bir madde geçilemedi. Biliyorsunuz, en önemli madde ücret maddesidir, bu madde de geçilemedi. Dolayısıyla sözleşme yedi ay boyunca ilerlemedi. Bundan sonra nasıl devam edeceğini düşünüyorsunuz?

Arkadaşlarımız çok bilinçli bir şekilde görevlerini sürdürdükİşçiler gazetemize ilgi gösterdiler leri için kesinlikle buna boyun Özkan Özbay eğmeyeceğiz, hakkımızı alana kadar devam edeceğiz. Sözleşmede geçen Greve niçin çıktınız, uyuşmazlık miktarın büyük bir kısmını alana nerden çıktı, talepleriniz neler? kadar da devam edeceğimiz kesin. Sendika olarak sıfır zammı kabul İşverenin durumu nasıl? etmemize rağmen işveren olumlu yaklaşım göstermedi. Uyuşmazlık oldu, Şu anda hiç stok yok. Günlük 450 bizi buraya gönderdiler. Tabii, anlaşton mal üretilmesi gerekiyor, bir aydır mak zorundaydık biz de. Ama işveren bu üretim yok. Dolayısıyla işveren de buna yaklaşmadığı için bizi kapıya bu anlamda sıkışmış durumda. Zaten sürdüler. Şu anda ne olur bilemem. ilk adımını grevimizin 29. gününde attı.

İşçi arkadaşlarımıza benim en büyük tavsiyem, kendi gücümüzün farkına varmaları gerektiği. Bu gücü de tüm emekçi arkadaşlar olarak emek noktasında birleşerek hükümete ve patronlara göstermemiz gerekir. Bu çok önemli bir nokta. Sendikalara düşen sorumluluk ne? Sendika olmazsa olmazlardandır, çünkü yasal olarak elinde olan tek şey. Örgütlenme anlamında işçilerin başvurması gereken tek resmi kuruluş olmasından dolayı sendikalara görev düşüyor. Sendikalarda sanki bir güvensizlik seziyorum ama sonuçta yine bize iş düşüyor. Biz eğer sendikaları çalışır bir duruma, aktif hale getirirsek sendikalar da kendi işlerini yapacaklardır. Daha doğrusu yönetimler daha aktif hale gelecekler. Bu güvensizliğin mutlaka çözülmesi ve gücümüzün patrona ve hükümete gösterilmesi gerekiyor. Siyaseten ne yapmak lazım? Her şey güç. Sonuçta siyasi partiler de bizim oylarımızla başa gelir. Bunun farkına varmamız gerekir, buna dur dememiz gerekir. Siyasi iktidar 7–8 yıllık iktidarında işçiye ne verdi? Herkesin bunu çok iyi görmesi gerekir, buna net bir cevap vermesi gerekir: Ben buradayım, benim gücümle geldiniz, sizi indirmesini de biliriz. Emeğini, oyunu ortaya koyarak bunu sorgulamalılar. İşçilerin siyasette temsil edildiğini düşünüyor musun? Kesinlikle düşünmüyorum. Peki, bunu nasıl aşmak lazım? İşçi sınıfı kesinlikle bir araya gelmeli. En önemli nokta; kimsenin siyasi görüşüne, dini görüşüne, ideolojisine, dünya görüşüne bakılmaksızın emek noktasında birleşmeleri. Bunun altını özellikle çiziyorum. Biz bunu bire bir grevde yaşıyoruz. Biz de belki daha önce görmüyorduk, çünkü çalışırken her şeyi göremiyorsun. Kesinlikle, bu olursa başarı gelecektir, işçi sınıfı ayağa kalkacaktır, emekçi emeğini alacaktır diyorum. İŞÇİ KARDEŞLİĞİ

9


SENDİKALARIMIZ DİSİPLİN

Onlar ümidin düşmanlarıdır Bakırköy Teksif Sendikası’nın örgütlü olduğu Serna Tekstil direnişinden tanıdığınız, Doğan Güzel ile Kadıköy Belediyesi’nde yaşanılan taşeronlaştırmayı, işten atılmalara karşı verdikleri mücadeleyi konuştuk.

K

adıköy Belediyesi’nde taşeronlaştırsürgünler geldi: Bayram tatilinin ardından altı ma hızla yaygınlaşıyor. Belediyenin hizarkadaşımız çeşitli yerlere; Dumlupınar Sağlık met satın aldığı KASDAŞ'ta 450, ALTAŞ'ta Merkezi’ne, Kadıköy Gençlik Merkezi’ne, Ateşehir 650, MUKA'da 450, LAÇİN'de 450 sözleşmeli, Yemek Atölyesi’ne, Diyabet Merkezi’ne, Bakkal850 kadrolu işçi ve 300 memur bulunuyor. köy Ana Çocuk Sağlığı Polikliniği’ne sürgün edildi. Sürgünlerin farklı yerlere olması, sendikalı arkaKadıköy Belediyesi Sağlık Polikliniği’nde, KASdaşları birbirinden koparıp iletişimin ve sendikal DAŞ firmasına bağlı olarak çalışan işçiler olarak çalışmanın engellenmek istendiğini gösteriyor. maaşların düşürülmesi, yemek fişlerinin verilmemesi, radyasyon dolayısıyla sağlıksız çalışma koSaldırılar aramıza işbirlikçilerin sokulmasıyla şulları nedeniyle arkadaşlarımızın hastalanması, devam etti. Eski arkadaşlarımızdan biri sendikadan koruyucu eldiven, maske verilmemesi, fazla mesai istifa edip, işverenin işbirliği teklifini kabul ederek ücretlerimizin ödenmemesi, çalışma saatlerinin başkanın ispiyoncusu oldu. Bu arkadaş işverenin eline keyfi olarak artırılması üzerine işçiler olarak 2008’in sıkıştırdığı parayla sendikalı arkadaşlarımızı istifaya Ağustos ayında bir araya geldik. Haklarımızı ancak zorladı, işten attırmakla tehdit etti. 2009 yılının Ocak örgütlü olarak koruyabileceğimizi biliyorduk. Bu ayında işveren baskılarını artırdı. Arkadaşlarımız nedenle sendikada örgütlenmeye karar verdik. mesai bitiminde kapılar üzerlerine kilitlenerek, dışarı çıkmaları engelleBulunduğumuz nerek sendikadan sağlık biriminde istifaya zorlandı. İşve120 kişi çalışıyorenin baskıları sonuç ruz. İlk aşamada verdi. 16 arkadaşımız 47 arkadaşımızla sendikadan istifa etti. DİSK’e bağlı Dev Bu süreç içerisinde Sağlık-İş’te örgütlengüvenlikçi arkadameye karar verdik. şımız bize destek 11 Kasım’da olduğu için başka bir Ağız ve Diş Sağlığı birime sürgün edildi. Merkezi’nde yaptıŞirket yöneticisi güğımız ilk sendikal venlikçi arkadaşımızı toplantımızın hemen “Ya istifa edersin ya ardından Diş hekimi da hakkında soruşarkadaşımız Murat turma açacağız.” Akçınar işten çıkadiyerek tehdit etti. rıldı. Bunun üzerine DİSK Genel Sağlık çalışanları iş yerleri önünde basın açıklaması 4 Aralık 2008’de Dev yaptılar. merkezine gittik. Sağlık-İş başkanı Süleyman Çelebi’ye Arzu Çerkezoğlu ve şube yöneticileriyle birlikte Kadıköy Belediye Başkanı işten atıldığımızı, mücadelemize destek olmasını isteSelami Öztürk ile görüşme yaptık. Görüşme sırasında dik. Çelebi bize “Sınıfımıza nereden, hangi partiden saldırı gelirse gelsin karşısındayız.” dedi. Ardından sendikaya karşı olmadığını, emeğe saygısı olduğusorunun diyalog yoluyla çözülenu söyleyen Selami Öztürk önce ceğini ekledi. Kadıköy Belediye olumlu bir hava yarattı. “SendiDev Sağlık-İş ve Başkanı ile görüşerek sorunumuzu ka üyesi olmak, toplu sözleşme işçiler olarak çözeceğini zannettiğimiz Süleyyapmak sizin en doğal hakkınız; man Çelebi başkanla kol kola Çelebi’den zaten belediyede iki sendika var siz de üçüncüsü olursunuz.” dedi. Biz beklediğimiz desteği yemekhaneye girip yemek yedi. de bu işi gizli olarak değil açıktan DİSK genel merkezine rağmen göremedik. Çelebi mücadelemizi sürdürme kararı örgütleyeceğimizi söyledik. Başkan da kabul etti. Ertesi gün, 5 Aralık'ta bu konuda tarafsız verdik. Ocak ayının sonuna doğru Selami Öztürk gerçek yüzünü gösArzu Çerkezoğlu’nun da katılımıykalarak aslında işçi la CHP İl Başkanlığı’nın önünde terdi. Bayram tatilinin başlamasına bir saat kala, sendikal örgütlenme düşmanı CHP'li bir basın açıklaması yaptık. Basın yapan Asiye Yetkiner’e, Songül açıklaması esnasında CHP'liler belediye başkanının Kalkan’a ve bana hiçbir gerekçe arkadaşlarımıza saldırdı. CHP milişçi düşmanı, gösterilmeden, yazılı bir bildirim letvekilleri Çetin Soysal ve Mehmet veya tebligat dahi yapılmadan sözlü Sevingen işçi dostu görünmek sendika düşmanı olarak iş akitlerimizin feshedildiği için ilgilenir gibi göründüler ama politikalarına destek hiçbir şey yapmadılar. Çelebi aynı bildirildi. Sonradan gerekçe olarak ekonomik krizi, küçülmeye gitgün tencere tava eylemine katıloldu. tiklerini gösterdiler. Hâlbuki yeni dı. 2,5 ay kapı önünde mücadele ihale döneminin şartnamesinde çalıştığımız iş pozisverirken yanımıza uğramadı. DİSK Genel Başkanı yonlarımızın korunduğu görünüyor. Bana göre krizi Süleyman Çelebi bu olayı bildiği halde sessizliğibahane eden Öztürk, işçi düşmanlığı yapıyor. Bizi, ni korumaya devam etti. Selami Öztürk, Kadıköy sendikal çalışmayı engellemek için işten çıkarmıştır. belediyesinde sendika yöneticilerini satın alıp işçileri köle hale getirmiştir. İşten atılmakla tehdit edilen İşverenin saldırıları böyle başladı. Ardından

10 İŞÇİ KARDEŞLİĞİ

on senelik, sekiz senelik, dokuz senelik işçi arkadaşlarımız dört aylık sözleşmeye imza atmak zorunda bırakıldılar. Mücadelemize işe iade davaları açarak devam etmeye karar verdik. 5 Ocak’ta davaları açtık. 8 Eylül’de altıncı duruşma yapılacak. Şimdi özel bir şirkette çalışıyorum.

Süleyman Çelebi’ye, Selami Öztürk'e ve Türkiye işçi sınıfına açık mektup

S

üleyman Çelebi’ye İşçi Kardeşliği Gazetesi aracılığıyla şu soruları sormak istiyorum: Süleyman Çelebi, CHP'liler işçi arkadaşlarımızı tartakladığında genel merkez olarak bu olayı bildiğiniz halde niçin sustunuz? Niçin mücadelemize sahip çıkmadınız? Konfederasyonunuza bağlı Genel-İş'te örgütlü İzmir Kent A.Ş. işçilerinin işten atılmalarına neden sessiz kaldınız? Evde 8,5 aylık çocuğum varken, mücadele ederken neden ziyaretime gelmediniz? Süleyman Çelebi, yoksa siz CHP'den milletvekili olmayı mı düşünüyorsunuz? Çelebi sendikacılık nedir biliyor musunuz? Sendikacılık yılın 365 günü işçilerin hak arama mücadelesinde bulunmayıp, yılın bir günü Taksim'de cilalı kaldırım taşları üzerinde yürümek midir? Süleyman Çelebi, bir parti temsilcisi gibi davranmayı bırakın, siz işçileri temsil ediyorsunuz. Derhal bu tutumunuzdan vazgeçin ya da istifa edin. Bulunduğunuz yerin hakkını verin. CHP'si, AKP'si bunların belediye başkanları, Kadir Topbaş’ı, Selami Öztürk’ü hepsi işçi düşmanı, emek düşmanı patron partileri ve belediye başkanlarıdır. İşçilerin örgütlenme mücadelesi, sendikal mücadele karşısında işçilerin çıkarlarından başka çıkarları olan bazı sendika yöneticileri işverenlerle birlik oluyorlar. Buna rağmen örgütlü mücadeleyi sendikal örgütlenmeyi savunmaya devam edeceğim. Sendikalarımızı hem patronlara hem onların hükümetine hem de işveren dostu sendika yöneticilerine karşı korumalıyız. Sendikalar işverenle işbirliği yapan sendikacıların babalarının malı değildir. Sendikalar biz işçilerin örgütleridir. Sendikalar bizim evlerimizdir. Sendikalarımızı bu bürokratlardan temizleyelim. Mücadele örgütlerimizi patronlaşmış, işbirlikçi sendikacılara terk etmeyelim.


ULUSLARARASI DİSİPLİN POLİTİKA

Irak’tan defolun A

BD’nin Irak’ı işgal ettiği 2003 yönetiminin elinde sorgusuz sualsiz yılından bu güne; Amerikan işçi tutuklanmış 340 bin Iraklı mahkûm sınıfını ve gençlerini seferber edebulunuyor. ABD işgal güçleri kendi ellerindeki tutuklu sayısının 120 bin rek işgal karşıtı eylemler düzenleyen, civarında olduğunu resmi olarak “Bir milyon işçi yürüyüşü” hareketini onayladı. başlatan ABD Savaşa Karşı İşçi Cep6. Pasaport İşlemleri Genel hesi (USLAW), işgalin altıncı yılında Müdürlüğü’nün verilerine göre 4,5 Amerikan halkının ve dünya halklamilyon Iraklı ülkelerini terk etmiş rının vicdanına seslenerek 17 Ekim mülteci olarak yaşıyor. Cumartesi günü düzenlenecek kitle7. Mültecilerden Sorumlu Irak sel savaş karşıtı mitinge çağrı yaptı Bakanlığı’nın verilerine göre 2,5 milÇağrıda Iraklı bağımsız bir gayon Iraklı kendi ülkelerinde mülteci zetecinin araştırmasından alınan olarak yaşıyorlar. Amerika’nın Irak’ı işgalinden bugüne 8. Irak Sağlık Bakanlığı’nın verileriişgal güçlerinin doğrudan sorumlu ne göre, işgalden önce AİDS vakası olduğu katliamlar, yaşanan vahşet, 114’ün altındayken, işgalin ardından insanlık dışı koşullar, deyim yerindeykayıtlı AİDS’li sayısı 76 bine çıktı. se barbalık gözler önüne seriliyor: 9. Sağlık Bakanlığı, Uyuşturucu ve 1. Kadından Sorumlu Irak Bakanlığı’nın Madde Bağımlılığıyla Mücadele verilerine göre 1 milyon kadın eşini Merkezi kaykaybetti. naklarına göre, 2. Planlamadan uyuşturucu Sorumlu Irak madde kullanımı Bakanlığı’nın özellikle gençler verilerine arasında korkugöre 4 milyon tucu seviyeleçocuk yetim re ulaştı. Daha kaldı. çarpıcı olanı 3. S a ğ l ı k uyuşturucunun Bakanlığı’nın ülkeye sokulmave Adli Tıp’ın sı, depolanması r ap or l ar ı n a hükümette bulugöre 2,5 milnan bazı partiyon kişi hayalerin ve polis ve tını kaybetti. “Sonunda Irak’ı geleneksel bölgelere askerlerin bilgisi 4. İ ç i ş l e r i ayırmaya karar verdik.” dâhilinde yapılıB akanlığı’na yor ve uyuşturuyapılan şikâyetler, farklı partilerle cudan elde edilen para, bu partilerin bağlantılı 800 bin kişinin kaybolduseçim kampanyalarının finansmağunu gösteriyor. nında ve devlet memurlarının satın 5. Irak, Arap ve Birleşmiş Milletler alınmasında kullanılıyor. İnsan Hakları Örgütü’nden alınan 10. Yine Irak Sağlık Bakanlığı’nın bilgilere göre; ABD ordusunun, Irak verilerine göre, işgalden bu yana her hükümetinin, Kürdistan bölgesel

Irak işgalinin altıncı yılında ABD’nin Irakta uyguladığı mezalime karşı binlerce işçi caddelere çıkarak işgali protesto etti.

4 evlilikten 3’ü boşanma ile sonuçlandı. 11. Irak İnsan Hakları Bakanlığı’nın verilerine göre, Irak nüfusunun yüzde 40’ından fazlası yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Ancak yoksul sayısı resmi rakamların çok üzerinde 12. Dürüstlük ve Açıklık Komisyonu’nun verilerin göre yüksek dereceli hükümet memurlarına, parti yöneticileri adına düzenlenmiş on binlerce üniversite diploması bulunuyor. 13. İçişleri Bakanlığı’nın verilerine göre ne düğü belirsiz ve parasal kaynağı belli olmayan 11 bin dört yüz sivil toplum örgütü ve yabancı istihbarat örgütlerince kontrol edilen 126 özel şirket var. 14. Gazeteciler Cemiyeti’nin verilerine göre, amacı Iraklıların beyinlerini yıkayarak onları Irak’ın mezhepler, etnik yapılar, bölgeler arasında parçalanmasına razı etmek amacıyla kurulmuş yabancı gizli servis tarafından finanse edilen 200 gazete, 45 TV kanalı, 67 radyo istasyonu yayını var. Ayrıca Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesud Barzani’nin sahibi

olduğu Kork Şirketi, Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin Assia Şirketi Ahmad Jalabi ve İslami Da'wah Partisinin yüzde 50 hissesinin bulunduğu Zein şirketi Abdel Aziz al-Hakim’e ait Ather Şirketine ait, her birinin değeri 12 milyar dolar civarında olan ve parti liderleri lehinde yayın yapan 4 dijital yayın istasyonu bulunuyor. Petrol şirketlerinin, silah tekellerinin çıkarları için Bush’un başlattığı ve Obama’nın sürdürdüğü daha fazla kar ve dünyaya hükmetme politikaları uğrunda eşlerini, çocuklarını, babalarını kurban veren Amerikan işçi sınıfı ve halkının desteğini alan USLAW Irak’ta yaşanan insanlık ayıbına dur demek için Obama hükümetine sesleniyor: 17 Ekim’de Iraktan defolun. Mitingin çağrıcıları arasında; Los Angeles Öğretmenler Sendikası adına Donna Dewitt, AFL-CİO Güney Carolina temsilcisi Andy Griggs, çeşitli işçi sendikaları, ayrıca partimizin de bağlantılı olduğu İşçilerin ve Halkların Uluslarası Bağlantı Komitesini (ILC) temsilen San Francisco İşçi Konseyi yönetim kurulu üyesi Alan Benjamin de yer alıyor.

AB Fransa’da özelleştiriyor, işçiler direniyor H

ükümetin özelleştirme çalışmalaposta servisini tümüyle “rekabete açık” rına karşı Fransız posta ofisi (La hale getirmeyi hedefliyor. Özelleştirme Poste) işçileri tepkileriiçin öne sürdükleri ni dile getirmeye devam ise bizim de oldukça 300 bin Posta ediyorlar. İşçilerin 28 aşina olduğumuz bir işçisi Avrupa Temmuz’da Paris’te sebep: “La Poste artık düzenlenen eylemde kârlılığını yitirdi ve bir Birliğinin vurguladıkları temel yük olmaktan başka saldırısıyla karşı bir işe yaramıyor.” talepleri, AB yönergeleri doğrultusunda karşıya. SUD-PTT sendikagerçekleştirilmeye çalısından Sebastien Baroşılan özelleştirilmelerin durdurulması. ux, posta ofislerinin özelleştirilmesi ha2008 yılında 7.718 işçinin işinden linde olacakları şöyle açıklıyor: “Zaten olduğu La Poste’ta baskılar bu sene de özel kargo işinde olan büyük şirketler tüm sertliğiyle devam ediyor: Posta daha merkezi ve kârlı posta noktalarını ofisleri kapanıyor, fazla mesailer ödenellerine geçirip daha kârsız gördükleri miyor, işten çıkarmalar gitgide artıyor bölgelerdeki posta ofislerini kapatacakve sözleşmeli işçilerin sözleşmeleri yelar. Bugün Fransızlar ülkenin her yerine nilenmiyor. Tabi bütün bunlar sebepsiz aynı ücretle mektup gönderip ertesi yere değil. Hükümet, AB direktifleri gün ulaşacağından emin olabiliyor. doğrultusunda 2010 Ocak ayına kadar Yakında birçoğu bu hizmeti kullana-

Maliye Bakanlığı önünde toplanan işçiler özelleştirmeyi protesto ettiler.

mayacak. Ayrıca son beş senede 15.000 arkadaşımızın işinden olduğu kurumda özelleştirme sonrası işten çıkarmalar çok daha acımasız ve sert olacak.” Özelleştirmelere karşı işçiler ve kurumları da hareketsiz değil. Posta servisinin özelleştirilmesine karşı kurulan Roquebrun komitesinin meclise yaptığı “AB güdümündeki özelleştirmeleri durdurun!” çağrısı, 33 meclis üyesi ve

6.000’den fazla seçilmiş devlet yöneticisi tarafından destek gördü ve planın meclise sunulmadan önce son olarak tartışılacağı 28 Temmuz’da Paris’te sendikaların da desteği ile binlerce işçinin katıldığı bir protesto eylemi düzenlendi. Sendikalar ise hükümetin sonbaharda mecliste oylamaya sunmayı planladığı özelleştirme planına karşı grevlerle cevap vermeye hazırlanıyor. İŞÇİ KARDEŞLİĞİ

11


Sayın Başbakan, Hastanede ölen bir işçi senet karşılığında ailesine teslim ediliyorsa;

Hangi sosyal devlet, Hangi demokrasi? B

ugünlerde hükümet hiç bıkmadan demokrasiden, insan haklarından bahsediyor. Anayasamızda Türkiye Cumhuriyeti “sosyal bir hukuk devletidir” yazıyor. Kot Kumlama İşçileri Dayanışma Komitesi olarak, Çalışma Bakanı Ömer Dinçer’le görüştüğümüzde bize Türkiye’de sağlık hizmetinden faydalanmayan hiç kimsenin kalmadığını söylüyor. Başbakan çıkıp hiçbir hastane benim vatandaşımı rehin alamaz diyor. Sözüm ona her geçen gün demokratikleşiyoruz, gelişiyoruz… Biz işin aslına yani yaşadıklarımıza dönelim. Eski kot kumlama işçisi İbrahim Güloğlu, 16 Ağustos’ta Diyarbakır Dicle Üniversite Hastanesi’nde vefat etti. Sözüm ona sosyal olan bu devlette, insan haklarının olduğu bu devlette çalıştığı işyerinde, önlenebilen ama tedavisi mümkün olmayan bir hastalı-

ğa yakalanıp öldü İbrahim. Gerçekten sosyal bir devlet olsaydık işçilerin sağlığını tehdit eden koşullarda çalışan bu işyerleri denetlenir, İbrahim ve onun gibi onlarcası ölmezdi. Eğer bizde insan haklarının en kutsalı yaşama hakkına saygı olsaydı, devletin denetimini yapmadığı kumlama atölyelerinde çalışan beş bin insanın, beş bin fidanın ölümüne göz yumulmazdı. Eğer bizde demokrasi olsaydı silikozis hastası kot işçileri ve arkalarında kalan aileleri sosyal haklarını, sağlık güvencelerini elde etmek için hukuk yoluna başvurmak zorunda kalmazdı. Eğer başbakanın dediği gibi hiç kimse hastanelerde rehin kalmıyor olsaydı, Diyarbakır Dicle Üniversitesi Hastanesi’nde vefat eden İbrahim Güloğlu’nun naaşı 2.012 Türk Lirası senet karşılığı ailesine teslim edilmezdi.

Evet, yanlış okumadınız. Diyarbakır Dicle Üniversitesi Hastanesi’nde vefat eden kot kumlama işçisi, yani devlet mağduru İbrahim’in naaşı, hiçbir sağlık güvencesi olmadığı için hastaneye olan borcuna karşılık abisi İsmail Güloğlu’na 2.012 Türk Lirası senet imzalatılarak teslim edildi. Biz eğer sosyal devlet, demokratik devlet olacaksak Sayın Başbakanım önce mağdur ettiğiniz işçinin, emekçinin sesine kulak verin!

KAMPANYA

İşten Atmak Yasaklansın; İşsize İş Kriz bahanesiyle milyonlarca kişinin işten atıldığı, her beş kişiden birinin işsiz olduğu, halen çalışanların da atılma tehdidi altında bulunduğu bir ülkede yaşıyoruz. Artık susmayacağız. Biz aşağıda imzası bulunanlar işten atmaların yasaklanması için TBMM’nin en kısa zamanda bir yasa çıkarmasını ve işsizlere yeni iş olanaklarının yaratılmasını istiyor, bu konuda her türlü mücadeleyi destekleyeceğimizi beyan ediyoruz.

Destekliyorum Adı, Soyadı:

..............................................................................................................................

İş / Meslek:

..............................................................................................................................

İl / İlçe:

..............................................................................................................................

Telefon:

..............................................................................................................................

E-Posta:

..............................................................................................................................

İmza:

.............................................................................................................................. Desteğinizi İKP irtibat noktaları (2. sayfada) üzerinden kampanyaya iletebilirsiniz.

Yalansız Dolansız Şadi Ozansü

İKP’den kardeş kavgasına çözüm: Bütün tutuklu ve hükümlülerin de katılabileceği bir kurucu meclis seçimi hareketi! Dünyanın hangi ülkesinde ya da bölgesinde çeşitli halklar arasında düşmanlık tohumları atılmış ve zaman içinde bunlar onulmaz yaralara ve acılara sebep olmuş bir hastalığa varmışsa, bu hastalığın tedavisinin tek ilacı özgür bir kurucu meclis seçimi olmuştur. Yirmi beş yıldır akan kanın durması için atılacak ilk adım, Türkiye’nin Washington ve Brüksel’den gelen talimatlar doğrultusunda yönetilmesini engelleyecek egemen ve demokratik bir meclisin inşasından geçer. Genel oyla yapılması gereken böyle bir kurucu meclis seçiminde bütün siyasi partilere eşit propaganda imkanlarının oluşturulmasının yanı sıra adayların belirlenmesinde genel başkanların yetkilerine son verilmesi, varolan dünyanın en antidemokratik seçim barajının milli bakiye benzeri bir seçim sistemiyle kaldırılması (çünkü yeni bir kuruluşta en küçük oy diliminin bile dikkate alınması bir zorunluluktur) ve ülkedeki bütün siyasi tutuklu ve hükümlülerin de serbestçe aday olabilmelerinin koşullarının yaratılması gerekir. Böyle bir Kurucu Meclis’in gerçekleştireceği anayasanın temel maddelerinden biri Türkiye Cumhuriyeti’nin kendisini meydana getiren Türk ve Kürt halkıyla diğer halkların ortak vatanı olduğu vurgusunu yapması ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları arasında tam bir eşitliği güvence altına alması olacaktır. Bütün bunlarla birlikte, kardeş kavgasının ilelebet sona erdirilmesinin yolu “yukarıdan” yapılacak girişimlerle gerçekleştirilemez. Kuşkusuz, bu “yukarıda” yapılacak her türlü girişime karşı olduğumuz anlamına gelmez, ancak kalıcı barışın ancak “aşağıdaki”ler arasında gerçekleşebileceğini hiçbir zaman unutmamalıyız. Bunun için de “şu an barıştan yana olan herkesin” henüz barış yanlısı olmayanları da ikna edecekleri bir kurucu meclis hareketi inşa etmeleri gerekiyor. Türklerle Kürtlerin, Alevilerle Sünnilerin ve birbirleriyle geçinemeyen bütün kesimlerin ortak bir mücadele içine çekilmelerini sağlayacak bir hareket inşa etmek, o hareketin Türkiye çapında kurucu meclis komitelerini oluşturmak gerekir. Bu böyle yapılamadığı takdirde “yukarıdakilerin” barışı hiçbir kalıcılık taşımayacak ve gene “yukarıdakilerin” ileride neden olacakları en küçük provokasyonda paramparça olabilecektir. Biz İşçi Kardeşliği Partisi olarak yukarıda çizdiğimiz çerçeve içinde bütün güçlerle biraraya gelmeye hazır olduğumuzu peşinen ilan ettiğimizi bildiririz. İşte böyle bir kurucu meclis seçimi hareketi gerçekleştiğinde ve barış yolu tabandan açıldığında bugüne kadar hayatını kaybetmiş olan 40 bin insanın da yattıkları yerde kemikleri sızlamayacaktır. Çünkü ancak o zaman o insanların aileleri, yakınlarının boşu boşuna canlarını vermediklerini, geleceğin özgür ülkesinin kalbinde yaşayacaklarını göreceklerdir.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.