ya işçi - yoksul köylü hükümeti, ya kıyamet!
İSCİ . . . KARDESLİĞİ www.iscikardesligi.org
İşçi Kardeşliği Partisi merkezi gazetesidir
Sayı 53 • Ağustos 2011 • 2 TL
mazluma dini, milliyeti sorulmaz!
Yüzde On Barajlı ve Yasakçı Seçim Sonucu Oluşmuş
BU MECLİS EGEMEN DEĞİLDİR! ÇÖZ ÜM
BARAJSIZ VE YASAKSIZ KURUCU MECLİS SEÇİMİDİR İKP’nin Suriye Savaşı Üzerine Basın Açıklaması sayfa 3’te
GÜNCEL DİSİPLİN
12 Haziran Seçimleri Meşru Değildir! 12
Haziran seçimleriyle oluşmuş bu meclis birçok nedenden meşruiyete sahip bir meclis değildir. Bu nedenler sırasıyla şunlardır:
1
%10 Seçim Barajı
Bu baraj, 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ruhudur ve kaldırılması Kenan Evren’in yargılanmasından çok daha önemli bir demokratik kazanımdır. Tabii kaldırılması Tayyip Erdoğan’ın başkanlık sistemine geçiş planı doğrultusunda olursa bir anlam ifade etmez, çünkü o zaman baraj zaten otomatikman yüzde 50’ye yükseltilmiş olacaktır.
Siyasi partilerin seçime katılma koşullarının zorluğu ve YSK’nın yasakçı zihniyeti: 12 Eylül’ün seçim yasası, kurulu partilerin seçimlere katılma koşullarını son derece zorlaştırmakta, büyük patron partileri bile bu koşulları yerine getirmek için çeşitli seçim “hileleri”ne başvurmak durumunda kalmaktadırlar. Bütün bunlara ek olarak YSK da “gözünün üstünde kaşın var!” diyerek, isterse, düzen örgütü olmayan partileri seçimlere katmama konusunda kolaylıkla söz sahibi olabilmektedir.
3
Propaganda Eşitsizliği
12 Eylül rejimi mecliste mümkünse iki, ama en fazla üç parti istediğinden ve patronlar da istikrar adına bunu şiddetle onayladıklarından küçük ya da yeni partiler aleyhine muazzam bir eşitsizlik yaşanmaktadır. Seçim yasakları, yani bütün partilerin eşit propaganda imkânını elde etmeleri tamamıyla imkânsızlaşmaktadır. Sonuçta, seçim süresince insanı kusturuncaya kadar 24 saat boyunca Tayyip Erdoğan izlenmekte, sırasıyla diğer patron partileri olan CHP’ye ve MHP’ye de daha az sürelerde de olsa yer verilmektedir. Geride ise sanki başka parti yoktur. Oysa seçim demokrasisi açısından olması gereken kurulu bütün partilere eşit söz imkânı sunmaktır. Bütün partiler TRT kanallarında eşit sürelerle propaganda hakkına sahip olmalı, kimse seçim yasakları sırasında özel kanallarda propaganda yapamamalıdır.
Yüzde 7’den fazla oy almış bulunan partilere yapılan devlet yardımları benzeri görülmemiş bir eşitsizlik yaratmaktadır. Bu da 12 Eylül’ün bir ürünüdür ve küçük veya yeni partilerin seslerini duyurmalarının önünde büyük bir engeldir.
5
Seçilme Yasağı
2
Yasakçı Zihniyet
4
Maddi İmkan Eşitsizliği
Yüz kızartıcı suç işlememiş her hükümlü ve tutuklu seçilip milletvekili olma hakkına sahip olabileceği gibi, bu durumda derhal serbest bırakılıp kendini seçenlerin haklarını mecliste savunabilmelidir.
İşte bütün bu gerekçelerden dolayı 12 Haziran seçimleri sonucu oluşmuş meclis meşru değildir. Bunun yerine derhal, barajsız, yasaksız ve herkese eşit propaganda imkânı sunacak olan egemen bir kurucu meclis seçimine gidilmelidir. Bu koşullarda gerçekleştirilecek bir seçimde AKP’nin
2 İŞÇİ KARDEŞLİĞİ
ne yüzde 50 oy alması mümkündür ne de tek başına iktidar olması. Seçimlerden önce de belirttiğimiz gibi mevcut meclis kendinden önceki meclislere göre emperyalizme daha bağımlı bir meclis olacaktı ve nitekim olmuştur da. Söz gelimi bu meclisten 2003 yılında olduğu gibi tezkereye hayır diyecek bir çıkış beklemek mümkün değildir. Zaten bunun olmayacağı daha hemen Libya krizinde görülmüş ve “Libya’da NATO’nun ne işi var?” diyen Erdoğan’a rağmen meclisten bile onay almaya gerek görülmeden TSK, NATO’nun aşağılık operasyonuna dahil edilmiştir. Bu meclis tepeden tırnağa emperyalizmin hizmetinde bir meclistir ve Libya’dan sonra Suriye’ye ardından da İran’a savaş açacak bir meclistir. Bunu engellemek için ülkedeki bütün emperyalizm karşıtı güçleri egemen bir kurucu meclis seçimi için seferber etmek bir zorunluluktur. Bu kurucu meclis yeni bir anayasa yapıp yapmama meclisi olmayacak, ülkenin geleceğine bütünüyle sahip çıkacak bir meclis olacak, ülke içinde çeşitli halkların birbirine düşman olmasını engelleyip barışı tesis edeceği gibi, sınırdaş olduğu ülkelerle de barış içinde olacaktır. Şu hiçbir zaman unutulmaması gereken bir gerçektir: Çevre ülkelere emperyalistlerin talepleri doğrultusunda savaş açacak bir hükümetin kendi içinde barış tesis edeceği ve halklar arasında kardeşleşme açılımları yapabileceği iddiası büyük bir yalandır. Dışarıya savaş açan bir meclis içerde açtığı savaşı da sonuna kadar sürdürür. Zaten hükümetin sözde Kürt açılımı tam da budur: Aralarında belediye başkanlarının da yer aldığı 2000 KCK’lının tutuklulukları yıllardır sürerken barış olamaz, seçilmiş KCK’lılar serbest bırakılmazken barış olamaz. Washington ve Brüksel’den bağımsız egemen bir kurucu meclis bu duruma derhal son verecek Kürtlerle Türklerin eşitliğini güvence altına alarak emperyalizmden kopuşu sağlayacaktır.
Egemen Kurucu Meclis için işçi sınıfının bağımsız sesine ihtiyaç var Türkiye’de herkes konuşuyor. Demirel’in tabiriyle “Konuşan Türkiye!” olduk, ama bu zerre kadar da olsa bir “demokratikleşme” getirmedi. Çünkü işçi sınıfının sesi ve soluğu olmadıkça “konuşmak” gevezelikten ibaret kalıyor. İşçi sınıfınınsa diğer bütün sınıflardan farklı olarak siyasi bir temsili olmadığı için kendini ifade edecek bağımsız bir sesi yok. Türkiye’nin önündeki sorun bu. Emperyalizme ve kokuşup çürümeye karşı bütün bir ulusu yeni temellerde peşine takarak sürükleyip götürecek olan tek sınıf işçi sınıfı. Dolayısıyla aslında kurtuluş için herkesten önce işçi sınıfının kitlesel bir partiye ihtiyacı var. Türk, Kürt her halktan işçinin bir araya gelip kuracakları bir kitlesel işçi partisi.
On Sendikanın TÜRK-İŞ’teki muhalefeti işçi sınıfı için bir umuttur AKP’lileştirilmiş TÜRK-İŞ’e karşı geç de olsa sonunda mücadele etmeye karar veren on sendikanın tavrı kuşkusuz önemli. Ama bu mücadeleye sadece TÜRK-İŞ içinde bir mücadele olarak bakmamak gerekir. Umudumuz TÜRK-İŞ içindeki mücadelenin de bu sendikalar tarafından kazanılmasıdır kuşkusuz. İşçi Kardeşliği Partisi olarak muhalif sendikalara bu mücadelede her türlü desteği vermeye hazırız. Ancak görünen o ki, Kumlu yönetimi bu mücadeleye daha avantajlı giriyor. Muhalif sendikaların dengeyi orta vadede kendi lehlerine çevirmelerinin yolu mücadeleyi siyasallaştırmalarından geçiyor. Muhalif sendikalar, CHP gibi büyük patron politikası izleyen bir partiye yamanmayı hedeflerlerse hem kendileri hem de temsil etmeye çalıştıkları sınıf kaybetmeye mahkûm olur ki, yazıktır. TÜRK-İŞ’in muhalif sendikaları kendi sınıflarının partisini kurmaya yönelirlerse bundan bütün sınıf güçleri fazlasıyla kazançlı çıkacaktır. Eğer TÜRK-İŞ’in muhalif sendikaları, 1961’de TİP’te olduğu gibi bağımsız ve kitlesel bir işçi partisi kurmaya yönelirlerse, bunun karşısında ne Kumlu yönetimi direnebilir ne de AKP hükümeti. İKP ve daha bir dizi sınıfçı partiler böyle bir partinin kurulması halinde olaya kayıtsız kalmayacaklardır. Dolayısıyla işçi sınıfının önünde ciddi bir imkân doğmuş bulunuyor: Egemen bir Kurucu Meclis için mücadeleyi kitlesel bir işçi partisinin kuruluşuyla taçlandırmak!
DİSİPLİN GÜNCEL
İKP’nin Suriye’ye Savaş Üzerine Basın Açıklaması:
Suriye’ye Savaş İran’a Savaş Demektir! Türkiye İşçi Sınıfına, Gençliğine ve Kürt Halkına Savaş Demektir!
Y
ıllardır Irak’ı bir kan gölüne çevirmiş olan ABD emperyalizmi ve onun AB’li ortakları şimdi de kendi ülkelerinde patlak veren ekonomik krizi hafifletebilmek için Libya’dan sonra Suriye’ye de savaş açmaya karar verdiler. Ve bu uğursuz işlerini layıkıyla yerine getirebilmek için ülkedeki “vesayet rejimi”ne son vermesi yolunda kendisine muazzam bir destek verdikleri AKP hükümetini bir piyon gibi kullanıyorlar. Libya meselesinde olduğu gibi bu konuda da Erdoğan hükümetinin elinden emperyalist efendilerine hizmet etmekten başka bir şey gelmiyor. Günlerdir Ankara’yı neredeyse abluka altına alan ABD’nin sivil ve asker bürokratları Erdoğan’ı, Gül’ü ve Davutoğlu’nu kolaylıkla teslim aldılar. Erdoğan hükümeti kendi niyeti ne olursa olsun artık ABD’nin ve AB’nin emrinden çıkabilecek durumda değil. 90 yıla yaklaşan Cumhuriyet tarihinde Kıbrıs savaşını bir kenara bırakacak olursak ülke-
İşçiler ve İşçi Örgütleri Engin Bodur
Seçimler ve Öğrendiklerimiz Türkiye tarihinin en işçi düşmanı partisi olan AKP yaptığı bütün özelleştirmelere ve yıkım programına rağmen her iki kişiden birin oyunu alarak seçim zaferiyle yeni hükümetini kurdu. Üstelik de yaşadığımız coğrafyada Tunus ve Mısır’da devrimci süreçler yaşanıyor. Başta Yunan işçi sınıfı olmak üzere, her yerde şiddetli bir sınıf mücadelesi devam ediyor. Bölgede her yerde yönetenler yönetmekte zorlanırken bizde neler oluyor? Kürt halkının örgütlü karşı çıkışı dışında ülkemizde sadece yerel işçi mücadelelerinden söz edebiliriz. İşçi örgütlerinin zayıflığı ve sosyalistlerin etkisinin az olması Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku’nun sadece Kürt halkının özgürlük talepleri ile sınırlı bir seçim ça-
miz ilk defa bir komşusuyla, üstelik emperyalizmin hizmetinde, savaşa girmek üzere. Üstelik bu savaş Suriye ile de sonlanabilecek bir savaş değil, herkesin bildiği gibi esas hedef İran. İşte antidemokratik “vesayet rejimi”ne son verenlerin ül-
Suriye diyor ki: Amerika, Suriye’ye burnunu sokma!
keyi ulaştırdıkları “ileri demokrasi” merhalesi! İşte 2003’te Irak’a ABD’nin girmesine izin vermeyen “vesayet rejimi”nin yerini alan emperyalizme mutlak bağımlı rejimin ülkeyi getirdiği yer! Ülkemizin bütün dürüst işçi örgütlelışması yapmasına neden oldu. Kürt halkı örgütlü olunduğunda düzenin oyunlarını bozmanın mümkün olduğunu gösterdi. Bağımsız bir işçi mücadelesi yaratamamış olmamız büyük kentlerde işçi kitlelerinin umudunu kırdı ve karşı çıkış örgütlememize engel oldu. Afiş, bildiri ve sesli ajitasyon çalışmalarında gördük ki işçiler düzen partilerinin propagandası dışında sınıf talepleri doğrultusundaki seslere ve taleplere aç, ama bunu etkili ve birleşik bir eylem sürecine dönüştüremediğimiz sürece iktidarın yedek oy deposu olmalarını engelleyemeyeceğiz. Umudu kışkırtıp birleşik bir işçi cephesi için yapılacak çok iş var yani dostlar. Daha seçimin bittiği gün yeni krizlerin başlamış olması demokrasi yalanını bir kez daha ortaya çıkardı. Egemen bir kurucu meclis isterken tam da bundan söz ettik. Tam yetkili egemen bir kurucu meclis olsa, aldığı her karar ülkeyi çıkmaza değil çözüme götürürdü. Bu meclisin nasıl bir demokrasi kuracağı Cemil Çiçek’in başkan olmasından bile anlaşılabi-
ri, bütün gençlik örgütleri, bütün kadın örgütleri ve özellikle yoksul Kürt halkı! Bu savaş esas olarak sana karşı açılan bir savaştır! Hedefte sen, siz varsınız! Ortadoğuda çok vahim sonuçları olacak bu savaş sırasında başta Kürt illeri olmak üzere her yerde Olağanüstü Hal ve Sıkıyönetimler ilân edileceği aşikârdır. Basına sansür konacak, savaşa karşı çıkan demokratik kitle örgütlerine ve siyasal yapılara saldırılacaktır. İşte olabilecek bütün bu uğursuz ve şeytani gelişmeleri engelleyebilmek için İKP olarak savaştan çıkarı olmayan bütün güçleri biraraya gelmeye ve hükümeti bu yoldan geri çevirmeye çağırıyoruz. Savaşa düşman bütün işçi, köylü, kadın, kamu çalışanı, gençlik, emekli örgütleri ve siyasal partiler ivedilikle bir araya gelerek emperyalizmin saldırısına karşı bir cephe oluşturmalı ve hükümetin savaşçı yolunu tıkamalıdır. Söz konusu olan geleceğimiz ve varlığımızdır! lir. Yıllardır hep önemli görevlerde olan bu kişi, okullar hastaneler başta olmak üzere her şeyin satıldığı ve ülkenin bölgeselleştiği yeni anayasanın yapıldığı meclisin başkanı oldu. Yine eller Washington ve Brüksel’in emriyle kalkacak inecek. Önceki meclis Libya’ya gemiler gittikten sonra karar almıştı, bu meclis ona bile gerek kalmasın diye emperyalist efendilerinin emirlerini geciktirmemek için yeni anayasa yapacak. Futbolda nasıl şampiyon olunduğunu gördük, işte seçimlerde de böyle birinci oluyorlar. Bizlerin parasıyla, bizim gözümüzü kör ederek çaresiz bırakmak istiyorlar. Onların gazeteleri ve televizyonları yalanlar söylüyor, ama gerçeği örtemezler. İşsizlik ve yoksulluk kaderimiz değil ve işyerlerimizin yıkımına izin vermeyeceğiz. Türk-İş Kongresinden başlayarak işçi düşmanlarını tarihin çöplüğüne atacak olan işçilerin birleşik mücadelesi için çalışabiliriz.
İŞÇİLERİN BİRLİĞİ PATRONLARI YENECEK! İŞÇİ KARDEŞLİĞİ
3
ULUSLA DİSİP
Avrupa’nın Krizi Emperyalizmin Krizi A
vrupa krizlerden kafasını kaldıyük ticaret açıkları verdiler. Bu açıkmerkezli bir büyüme stratejisi edinramıyor. Burjuvazinin sözcüleri- diler. Bu strateji sayesinde Almanları ise Türkiye’nin yaptığı gibi yabanne göre, bu krizlerin nedeni çevre ül- ya üretkenliğini ve verimliliğini hızcı sermaye akışlarıyla finanse etmekelerin hükümetlerinin “sorumsuzlu- la arttırırken, diğer Avrupa ülkeleriye çalıştılar. Yabancı sermaye üzerinğu” ve buralardaki işçilerin “tembelne nazaran büyük bir yapısal rekabet deki vergilerin arttırılmasına müsaliği”. Daha da ileri gidip, borç batağı- gücü elde etmiş oluyordu. Yunanisade etmeyince kamu gelirleri kısıtna saplanmış Portekiz, İrlanda, Yutan gibi ülkeler, başta Almanya olmak lı kaldı ve bütçe açıkları iyice arttı. nanistan ve İspanya’ya, bu ülkelerin üzere Avrupa’nın merkez ülkeleriyAvrupa Merkez Bankası batan İngilizcedeki isimlerinin baş harflele rekabet edecek durumda değillerdi bankalara büyük krediler sağlarrinden yola çıkarak tembel “domuzve emperyalizme bağımlı ülkeler ola- ken, batan ülke ekonomilerine İslar” (PIGS) adını veriyorlar. Bu çirkin rak bu rekabet seviyesine gelemediler. tikrar ve Büyüme Paktı’nı hatırlatalayların sahibi AB’ciler, bu ülkelerde1973’te Bretton Woods’un getirdi- makla yetiniyordu. Maastricht Anki krizlerin Avrupa Birliği’nden (AB) ği sabit kur oranları sistemi çökünce laşması temelinde 1997’de imzalakaynaklandığını bilmiyorlar mı? Mü- Yunanistan gibi ülkeler paralarını de- nan bu Pakta göre; Avro Alanı’na dahim değil. Gün geçtikçe Avrupalı işvalüe ederek yani değerini düşürerek hil olan ülkelerin yıllık bütçe açıklaçiler bu krizlerin AB’nin emperyalist kısa vadede rahatlama sağlıyorlardı. rı, o ülkelerin Gayri Safi Yurtiçi Hadoğasından kaynaklandığını görüyor Devalüasyonlar çevre ülkelerin mersılalarının (GSYH) yüzde 3’ünü, ülve krizlerden kurtulmanın tek yolukelerin milli borcu ise nun Avro Alanı’ndan GSYH’lerinin yüzve AB’den çıkmak olde 60’ını geçemiyorduğunu haykırıyorlar. du. Demokrasinin sözAvrupa’daki kriz de Kâbe’si AB’nin bu Avro’nun krizine dökrizlere önerisi vahşiynüştü bile. Emperdi: Sağlık ve eğitim gibi yalizm “ne yapsak kamu harcamalarını da Avro’yu kurtarkes ki borcun azalsın; sak” diye bakıyor. Emişçilerin ücretlerine peryalistlerin krive kazanımlarına salAtina’da “mesleklerinin serbestleştirilmesini” protesto eden taksi şoförleri dır ki üretim maliyetze çözüm olarak sun20 Temmuz’da polisle çatıştı. dukları reçetelerin, leri düşsün ihracatta işçi sınıfının felakerekabet gücün artsın. kez ülkeleri yakalamasını sağlamıyor tini daha da hızlandırmaktan başAvrupa emperyalizminin felakeolsa da, dış ticarette rekabet avantajı ka bir hedefi yok. Kriz ve felakesağlıyordu. Oysa Avrupa Parasal Bir- tini büyük yıkımlarla yaşayan Avrutin en fazla hissedildiği yer ise Yuliği ve Avro’nun yürürlüğe girmesiyle palı işçiler artık AB’nin hiçbir kurunanistan. Yunanistan’ın felakete nabu hareket alanı, Avro’ya geçen çevre muna güvenmiyorlar. Ama kendisisıl sürüklendiğini hatırlayalım. ülkelerin ellerinden alındı. Zira çevre ne “solcu” diyen burjuva düşünürleri bile “Sosyal Avrupa” teraneleriYunanistan’ı felakete sürükleülkeler için Avro’yu kullanmaya başne devam ederek, AB’nin kurumlayen Avrupa emperyalizmi, çökülamaları, artık üzerinde söz haklarırı demokratikleştirilirse işçi yanlışe götüren ise Avrupa emperyalizmi- nın olduğu yani kur ayarı yapabilenin kamçısı Avro’yu kabul edişi oldu. cekleri bir ulusal para birimine sahip sı bir AB’nin oluşturulabileceğini ilan ediyorlar. Oysa sorun AB’nin mayaİkinci Dünya Savaşı sonrası Almanolmayacakları anlamına geliyordu. ya kendisini göbekten Amerikan em- Sonuç olarak, 2000’li yıllarda Alman- sında. Talep emperyalist AB’den çıkmak ve onu yerle bir etmek olmalı. peryalizmine bağlarken, bölgedeki ya gibi ülkeler ticaret fazlalarını hızTopun ağzındaki Yunanistan işçisinin en güçlü ekonomi haline geliyordu. la arttırırken, Yunanistan gibi ülkeBunu gerçekleştirebilmek için ihracat ler ihracat güçlerinin azalmasıyla bü- mücadeleleri bu yüzden çok önemli.
İşçi Kardeşliği Abone Formu
İşçi Kardeşliği gazetesine abone olmak istiyorum.
İmza:
İsim, Soyisim: Görev: Adres: Posta Kodu: İlçe, İl: Telefon, Faks: E-Posta: Abonelik Bedeli (Asgari 20 TL): ING Bank Soğanlık Şubesi TR63 0009 9008 4616 8400 1000 01 hesabına yatırdığınız abonelik ücreti dekontunuzu bu formla beraber faks veya posta yoluyla bize ulaştırın. (Bilgiler künyededir.)
4 İŞÇİ KARDEŞLİĞİ
İspanya Yanıyor, Hükümet Bakıyor
• Yüz binlerce işçi ailesi ipoteklerini (mortgage) ödeyemedikleri için evden atılıyor. • Bir milyon boş ev alıcı bekliyor. Hükümet bu evleri evsiz ailelere vermiyor. • İşsizlik ülke çapında yüzde 21, gençler arasında işsizlik yüzde 44! • Genç işsizlere yetişkinlerden farklı güvencesiz işler dayatılıyor.
“Tembel Yunanlılar” Yalanı Yerli ve yabancı basında Yunanistan’daki krizin nedeni olarak Yunan halkının tembelliği ve Yunanistan ekonomisinin yeterince gelişmemiş olması gösteriliyor. Bakalım bu ne kadar doğru: • 1996-2008 yılları arasında Yunanistan ekonomisi her sene Avro bölgesi ortalamasından daha hızlı büyüdü. • Ülkede turizm, nakliyat, gıda ve tütün, tekstil, kimya, metal ve madencilik sektörleri mevcut. • En büyük sektörlerden turizme baktığımızda 2009’da ülkeye 19 milyon turist geldiğini görüyoruz. Karşılaştırma için aynı sene Türkiye’ye 27 milyon turist geldiğini, ancak Türkiye nüfusunun Yunanistan’ın yaklaşık yedi katı olduğunu hatırlayalım. • Diğer büyük sektör olan nakliyatta sadece 11 milyon nüfuslu Yunanistan’ın gemi filosu dünyanın en büyük filosu ve tüm dünyadaki nakliye gemilerinin neredeyse 1/5’ini oluşturuyor.
ARARASI PLİN
Tüm Avrupa Milletlerinin İşçilerine ve Halklarına Çağrı
18
-19 Haziran’da, yeni hükümetin kurulmasının arifesinde Portekiz’in başkenti Lizbon’da toplandık. Bu hükümeti oluşturacak politikacılar, çoktan “Troyka”nın (IMF, Avrupa Merkez Bankası ve Avrupa Birliği’nden oluşan üçlü) dikte ettiği sözde kurtarma planına uyayacaklarını ilan etmiş durumdalar. Bu plan, işçi sınıfına ve demokratik haklara topyekun bir saldırı niteliğinde ve Avrupa’nın en eski milletlerinden olan Portekiz’i uluslararası kurumların, yani mali ve spekülatif sermayenin kurumlarının emri altına sokuyor. Bu plan; •
Tüm kamu hizmetlerinin ve kamu işletmelerinin özelleştirilmesini en ince detayına kadar organize ediyor, • Gençliği işsizlikle cezalandırıyor, • Eğitim ve öğretimdekiler başta olmak üzere güvencesiz işleri arttırıyor, • İşletmelerin kapanmasına yol açıyor. Bu plan Portekiz halkına kan, ter ve gözyaşı vaat ediyor. Tıpkı Mayıs 2010’da Yunanistan’da geçirilen “kurtarma” planının ülkeyi tarihteki en kötü iktisadi durgunluğa sürüklediği gibi. İşsizlik körüklenmiş, Yunan işçileri ve gençleri yoksulluk ve mahrumiyete mahkum edilmişti. İrlanda’da da aynı durum hüküm sürüyor. Ancak buna kimse aldanmıyor. Bankaların, mali ve spekülatif sermayenin ihtiyaçları halkı kapitalist üretim tarzının, “pazar ekonomisinin” krizinin faturasını ödemeye mecbur ediyor. Şimdi sıra İspanya’da. İspanya’nın ardından tüm Avrupa ülkeleri hedefleniyor, “iyi” olanların yanı sıra diğerleri de. Çünkü tüm hükümetler AB tarafından koordine edilen, işçi sınıfının kazanımlarını ve demokratik hakları hedefleyen planların uygulanmasına tamamen bağlı. AB kurumlarının ve IMF’nin gerçek anlamı ve işlevi bu. Hiçbir ülkenin işçileri ve halkları onlara sunulan fakirlik ve mahrumiyetten ibaret geleceği kabul edemezler. Ancak, her yerde oluşmakta olan direniş; işçi sınıfının 150 yıllık mücadelesiyle kurduğu kendi örgütlerinin önderliklerinin izlediği politikaların engelleriyle karşılaşıyor. Şu açık ki hâlâ işçilerin ve demokrasinin menfaatlerini savunduğunu iddia eden parti önderlikleri –Socrates gibi iktidardan düşmüş, Zapatero ve Papandreu gibi halen hükümette yahut Fransa, Almanya ve İngiltere’de olduğu gibi muha-
lefette de olsalar– işçi hareketinin, kamu Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden yolaçıklarını ödeme sorumluluğunu üstlen- daşların anlattıklarını dinledik. Her ülkemesinin istendiği bir çerçeveyi kabul etde çeşitli biçimlerde “Troyka”nın diktamiş durumda. Bu açıklar yağmacı bantörlüğü kuruluyor. Her yerde işçi haklarıkalara ve mali fonlara olan borç nedeniy- na ve demokrasiye karşı “kamu açığının le oluştu. Maastricht Antlaşması’nın yüz- azaltılması” adına aynı saldırı yürütülüde 3’lük bütçe açığı kriterinin tutturulyor. Her yerde bu aynı sorunu gündeme ması için onlardan taleplerini ertelemegetiriyor: işçi hareketi, bu saldırının bir leri isteniyor. Bu borcun meşrulaştırılaygıtı haline getirilmeyi kabul edemez. ması ve böylece yoksullukla dolu bir geHer yerde işçilerin, haklarına ve kaleceğin kabul edilmesi anlamına geliyor. zanımlarına yapılan saldırıları reddetİşte bu hazırlığa eşlik etmeleri isteniyor. tiğini görüyoruz. Toplum kamu hiz16 ve 17 Mayıs’ta yapılan ETUC metlerinin parçalanmasını kabul et(Avrupa Sendikaları Konfederasyomiyor. Güvencesiz işlerin nedeninu) kongresinde, ulusal sendika liderlenin kolektif haklara sahip yetişkin işrinden tek bir ses bile yükselmedi. Hiççilerin “ayrıcalıkları” olduğu söylenen kimse Kongre’nin bu utanç verici pogençlik, düzgün bir gelecekten mahzisyonu desteklemesini eleştirmedi. rum bırakılmasını kabul etmiyor. Borcu Krikapatmayı zin tam yahut “yeanlamıyniden pala vurduğu zarlık” etPortekiz’de meyi kabul bizler AB etmek deve IMF’nin mek sözdayattığı leşmeli planın geri olarak çaçekilmesi lışan bir için kamöğretmepanyane “sözleşya desteğimeli kamizi ve bu lacaksın kampanNo Pasaran: Geçit Yok! ve her an yayı ülkeleişten atılabilirsin” demektir; kamu işrimize taşıyacağımızı ilan ediyoruz. Ayletmelerinde çalışan işçilere “işletmerıca, bağlı olduğumuz örgütlerimizin bu niz özelleştirilecek ve toplu işten çıplandan bağımsızlığı için mücadele edekarma dalgaları olacak” demektir. ceğiz. Bu mücadelede temel hedef; bu yıkım planların tamamen geri çekilmesidir. Aklı başında kim bunun krize bir çözüm olacağını söyleyebilir? Bu kampanyayı beraber yürütmek üzere, Haziran 2010’da Berlin’de kurulan Hatırlayalım ki her renk ve cinsAvrupa İşçileri Bağlantı Komitesi’ni güçten tüm hükümetler mali sistemi kurlendirmeye karar vermiş bulunuyoruz. tarmak üzere çekinmeden devlet bütçelerine ellerini daldırdılar, zengin sıAvrupa işçileri ve halklarının ortak nıfa birçok vergi muafiyeti tanıyabir geleceği olduğunu ilan ediyoruz. Bu rak devletin sosyal ve kamu bütçeleda mali sermayenin kurumlarından yani rini zayıflattılar. Açığı bunlar yaratAB’den, IMF’den ve onlara bağlı hükütı, şimdi işçilerin ödemesini istiyorlar. metlerden tam ve gerçek bir kopuşu geÜlkelerimiz işçilerinin büyük çoğun- rektirir. Bu yöndeki ilk adım mümkün olan en geniş birleşik cephenin kurularak luğu, işçi hareketinin tabanı ve sınıf örgütlerinde sorumluluk taşıyan kadroları- Portekiz, Yunanistan, İrlanda, İspanya, İtalya, Fransa, Almanya ve İngiltere’deki nın büyük çoğunluğu bunu kabul etmiplanların geri çekilmesinin savunulmasıyor. Hepsi işçilerin ve halkların çıkarladır. Ülkelerimizdeki işçiler hazır; bu sorını korumak için, demokrasiyi ve ulurunun öneminin farkındalar. Halklarımısal egemenliği savunmak için toparlanzın bu sorunu somut ve eşzamanlı olarak mak üzere örgütlerine ihtiyaç duydukele alması gerekiyor. Zarlar henüz atıllarını biliyorlar. Çözümün bu krizli remadı! Ülkelerimizdeki işçilerin ve mijimi kurtarmak üzere patronlarla, hülitanların güçlerine güveniyoruz. Avrukümetlerle ve sermaye kurumlarıyla fipa işçilerinin ve halklarının geleceği; kir birliği sağlamaktan geçmediğini bibüyük sermayenin kurumlarından, söliyorlar. Örgütlerini başta hiç ayrılmamürüden ve baskıdan kurtarılmış, ekomaları gereken siyasal pozisyonlara geri nomilerimizin akılcı yeniden inşasının döndürmeleri gerektiğini biliyorlar. önşartı olan halkların işbirliği üzerin-
de yükselen “Avrupa’nın özgür halkları ve milletlerinin özgür birliği” için ortak ve kardeşçe mücadelede yatmaktadır. Fransız Bağımsız İşçi Partisi’nin (POI) 1 Ekim 2011’de Paris’te enternasyonalist bir yürüyüşe katılma önerisini kayıt etmiş bulunuyoruz. Bu fırsatla, Haziran 2010’da Berlin’de kurulmuş olan Avrupa İşçileri Bağlantı Komitesi’ni toplamayı planlıyoruz. İlk imzacılar Fransa – Dominique Vincenot (POI); Bruno Rique (sendikacı, sağlık işkolu); Bernard Réty (sendikacı, yüksek öğretim) Almanya – H.-W. Schuster (SPDAfA; Verdi – kendi adına); Gotthard Krupp (Berlin, SPD-AfA; Verdi – kendi adına); Carla Boulboullé (Sosyal Politikalar ve Demokrasi Bülteni, Avrupa İşçileri Bağlantı Komitesi koordinatörü) İrlanda – Brian Forbes (Mandate Perakende Sendikası) İtalya – Lorenzo Varaldo (Bir İşçi Partisi için Komite) Portekiz – António Aires Rodrigues (POUS yöneticisi); Maria João Gomes (çevirmen, Marinha Grande bölgesi); Maria João Vieira (Öğretmen, Leiria); Licínio de Sousa (Sol Blok, Marinha Grande); José Simões (işçi, cam işkolu); Cláudio Lordelo (işçi, cam işkolu); Arsénio Cerejo (işçi); Adriano de Jesus Marques (Sol Blok, Marinha Grande); Carmelinda Pereira (POUS yöneticisi); Joaquim Pagarete (SPGL, emekli öğretmen); Margarida Pagarete (SPGL, öğrenci FP-UL); Maria da Luz Fernandes (POUS); Ana Tavares da Silva (SPGL, emekli öğretmen); Manuela Magno (öğretmen); Carlos Melo (emekli banka işkolu çalışanı, POUS), Helena Carvalho (POUS); José Santana Henriques (işten atılmış işçi); José Augusto Matias (öğretmen); Carina Oliveira (öğretmen); Sónia Anjos (öğrenci); Ana Sofia Cortes (STFPSA temsilcisi); Rosa Cândida Pereira (öğrenci); Pedro Pimenta (öğrenci) İspanya – Pablo García Cano Locatelei (Madrid CCOO Sanayi Yürütme Komitesi üyesi); Ana González Mariscal (CCOO Yerel Hükümet Hizmetleri Federasyonu üyesi); Lius Gonzalez Sanz (CCOO Federal Komitesi üyesi); Andreu Camps (İşçi Haberleri) İsveç – Jan Erik Gustafsson (AB’ye Karşı Halk Hareketi / sendikal ağ) İsviçre – Carlos de Oliveira (Sendikacı, Unia, kendi adına); Michel Zimmermann (SSP/PSG, kendi adına) İŞÇİ KARDEŞLİĞİ
5
DİSİPLİN PARTİMİZ
Eskişehir’de Söyleşi ve Piknik
Fotoğ raf : İ K P E ski ş ehir
Kuruluş yıldönümümüzde Eskişehir’de söyleşi ve piknik düzenledik.
İKP Eskişehir
E
skişehir parti örgütümüz tarafından her yıl Haziran ayında düzenlenen Kuruluş Pikniği’ni bu yıl da 26 Haziran’da gerçekleştirdik. Piknik öncesinde Parti Genel Başkanımız Şadi Ozansü ve Başkan Yardımcımız Engin Bodur’un konuşmacı olarak katıldığı bir söyleşi düzenledik. Eskişehir İKP üyeleri ve parti dostları-
nın katıldığı söyleşide “Seçim Sonrasındaki Siyasal Durum ve Görevlerimiz” üzerine bir tartışma yürüttük. Özellikle AKP’nin yüzde elli oy alarak yeniden iktidar partisi olması ve bunun önümüzdeki süreçte karşımıza çıkaracağı yeni saldırılar üzerinde durduk. Bu koşullarda, partimizin “EGEMEN KURUCU MECLİS” talebi ve “ANTİ-EMPERYALİST BİRLEŞİK İŞÇİ CEPHESİ” politikalarının daha da önem kazandığını tespit et-
tik. Yapılan tartışmada, anti-emperyalist söylemin işçi ve emekçiler tarafından nasıl algılandığı ve bu talebi güncel politikaya aktarmanın olanaklarını konuştuk. Ertesi gün olumsuz hava koşullarına rağmen gerçekleştirdiğimiz piknikte parti üyeleri ve dostları birlikte olmanın ve dayanışmanın güzelliğini yaşadık. Seçim sonuçlarının yarattığı karanlık tabloya rağmen “Biz varsak umut da vardır” diyen herkesin yüreğine sağlık.
Eskişehir Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı çalışan ESTRAM işçileri işten atıldı İ
şi yavaşlattıkları gerekçesiyle 4 ESTRAM çalışanı Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen tarafından işten atıldı. Tramvay işçilerinin sendikaya üye olmalarına da uzun süre izin vermeyen “solcu” belediye başkanı, işçilerin en temel hak talepleri karşısında bile en sert tutumu almaktan geri durmuyor. Konuyla ilgili olarak belediye önünde açıklama yapan Demiryol-İş Sendikası Eskişehir Şube Başkanı Çetin Bayar, sendikalı vatmanların işi yavaşlatmak ya da grev gibi bir eylem yapmadıkları halde işten çıkarıldıklarını bildirdi. Bayar yaptığı açıklamada; “2 Haziran’da biri yönetim kurulu üyemiz, biri baş temsilcimiz olmak üzere dört vatman arkadaşımız işten atıl-
6 İŞÇİ KARDEŞLİĞİ
ESTRAM - Eskişehir Tramvay Sistemi
mıştır. İşten atılma gerekçesi olarak yasa dışı grev yaptıkları ve işi yavaşlattıkları öne sürül-
müştür. Tramvayda çalışan arkadaşlarımızın grev veya eylem gibi bir uygulamaları kesinlikle yoktur. Çalışan arkadaşlarımızın yıllardır devam eden ve büyüyen sorunları var. Hala asgari ücretle çalışan arkadaşlarımız var. Estram işyerimizle sendikamız arasında 2. Dönem Toplu İş Sözleşmesi görüşmelerinin başlamasıyla Estram yetkililerinin katı ve anlaşılmaz tutumları neticesinde 2 Haziran’daki toplantımızda uyuşmazlık zaptı tutulmuş ve resmi arabulucu aşamasına geçilmiştir. Bugüne kadar büyük bir özveri ve fedakarlıkla Estram’ı çalıştıran, tek suçu işine ve emeğine sahip çıkmak olan fedakar sürücü arkadaşlarımıza yapılan bu haksız uygulamaya son verilmesini ve işe dönmelerini istiyoruz” dedi.
Röportaj
DİSİPLİN GÜNCEL
“Bugün var, yarın yoktuk”
İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi’nde temizlik işçisi olarak çalışan Taşeron İşçileri Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği (Taş-İş Der) birim sorumlusu, aynı zamanda İşçi Kardeşliği Partisi üyesi Nurşen Gürsoy ile dernek faaliyetleriyle ilgili bir görüşme yaptık.
mediğimiz servisler vardı. Basın açıklamasından sonra bu servislerden işçi arkadaşlar kendileri gelip üye olmak istediklerini söylediler. Önümüzdeki süreçte Çukurova Üniversitesi’ndeki mücadeleyi Çapa Tıp Fakültesi’nde de görmek mümkün mü?
2006 Ocak ayında işe başladım, çalışma koşulları ve maaşlar çok kötüydü. O dönemde hastanede sendika çalışmalarının olduğunu duydum ve Belediye-İş Sendikasına üye oldum. Bir süre sonra, 55 yaş üstü olan ve ilkokul diploması olmayan arkadaşlarımız işten atıldı. Bizler de onları yalnız bırakmamak için greve başladık. Fakat ben de dahil birçok işçi işten çıkartıldı. Özellikle sendika çalışmalarına aktif katılan bizler kapının önüne koyulduk. İşe iade davasıyla yaklaşık bir yıl sonra tekrar işimize döndük. Yargıtay kararıyla işe dönmemizin getirisi olsa gerek yüzde 35 oranında bir zamla işe başladık. Daha sonra eskiden sendika temsilciliği yapan arkadaşlarımız dernek fikrinden bahsettiler. Aklıma yattı, ama işsiz kalmanın zorluğunu yaşayan biri olarak ilk etapta biraz çekindim. Daha sonra çekinecek bir şey olmadığını anladım. Derneği bizim işçi arkadaşlarımız kurmuştu, bizi yarı yolda koyacak sendikacılar yoktu dernekte. Zamanla yanılmadığımı gördüm, dernek çalışmasına aktif katıldım, şu an çalıştığım bölümün dernek birim sorumlusuyum. Dernekten önce ve sonra diye bir kıyaslama yapacak olursak, çalışma koşullarınızda ne gibi değişiklikler oldu?
Fotoğ raf : İş ç i Kard e şliğ i
Derneğe üye olma sürecinizden bahseder misiniz?
Taş-İş Der birim sorumlusu Nurşen Gürsoy taşeron işçilerin artık haklarının ve kazanabileceklerinin farkında olduklarını söylüyor.
mızı aldığımıza dair ibranameler imzalattırılırdı, artık o ibranameleri imzalamıyoruz. Röntgen teknisyeni arkadaşlar şua izinlerini kullanabiliyorlar. Çalışma saatlerimiz iyileştirildi. Hepsinden önemlisi artık diğer memur arkadaşlar ve hastane yönetimi bizi muhatap alıyor. Dernekten önce kimse bizi ciddiye almazdı ne de olsa taşeronduk, bugün var yarın yoktuk. Geçen ay derneğinizin 1000 kişiyle yaptığı basın açıklamasından sonra hastane yönetiminin işçilere karşı tavrında bir değişiklik oldu mu?
Evet, aslında oldu. Bu basın açıklaması bizim ne kadar güçlü olduğumuzu, bir araya gelince neler yapabiAlamadığımız leceğimizi göstermaaşlarımız vardı di. Daha önce deriçerde onları aldık. nek yönetimi dekanMaaşlarımız asla la görüşme isteğinzamanında ödende bulunmuş, ama mezdi, şimdi gübu istek geri çevrilnünde alıyoruz. Semişti. Basın açıkbepsiz yere işimilamasından sonra ze son verilebiliyordernek yönetimindu, birim amiri ‘yaden arkadaşlar derın işe gelme’ diyekanla ve başhekimbiliyordu, artık böyTaş-İş Der 7 Haziran’da kadrosuz ve güvencesiz le taleplerimizi içele bir şey mümkün de- çalışmaya karşı binde fazla işçi ile Çapa Tıp Fakültesi’nde ren konularla ilgili üç yürüyüş düzenledi. ğil. İşten çıkartılan artoplantı yaptılar. Arkadaşımız olduğuntık dernek toplantılarımızı hastane içinde buluda dernek avukatı tarafından işe iade davası açınan amfilerde yapıyoruz. Düşünülürse çok gülıyor hemen. Senelik izinlerimizi düzgün kullazel gelişmeler oldu, olacak da inanıyorum. namazdık, hatta hiç izin yapmadan yıllarca çalıBasın açıklamasından sonra üye saşan arkadaşlarımız vardı. Artık senelik izinleriyısında artış oldu mu? miz düzene girdi, kıdeme göre senelik izin kulEvet. Bir süredir uğraştığımız halde girelanıyoruz. Her şirket değiştiğinde bize hakları-
Derneğe üyelikler devam ederse ve üye arkadaşların kendilerine güvenleri artarsa neden olmasın. Zaten derneğin asıl kuruluş amacı taşeron sistemini ortadan kaldırmak. Taşeronda çalışan tüm arkadaşlarımız aslında ne kadar doğru bir şey yaptığımızın farkına varıp, özgüvenlerini yoklayıp, haklarının farkına varmak üzereler; ben inanıyorum. Gücümüzün farkına varırsak yapamayacağımız şey yok. “Kadın” olarak mücadelenin içinde olmanın güçlükleri var mı? Kadın için ilk mücadele evde kocasıyla başlıyor. Anneyim, eşim, bir düzenim var. Başlarda çok zorlandım, önce eşimi ikna etmem gerekti. Toplantılara katılmam sorun oldu, ama zamanla kazanımlarımızı gördükçe o da ikna oldu. Çocuklarıma yeterince zaman ayıramadığım oluyor ama kazanımlarımızın gelecekte çocuklarımıza yansıyacağını biliyorum. Taşeron İşçilerle Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği’ne ulaşmak için: Telefon: (535) 300 37 51 / (536) 561 28 41 İnternet: www.tasisder.com
İşçi Kardeşliği Sayı: 53 • Ağustos 2011
Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: İşçi Kardeşliği Partisi adına Engin Bodur Yönetim Yeri: İKP Genel Merkezi Öncebeci Mh. İncesu Cd. Doğan Apt. 7/B Çankaya/Ankara Telefon: (312) 430 32 68 İstanbul İl Merkezi: Rasimpaşa Mahallesi, Nüzhet Efendi Sokak, No: 36/5, Kadıköy, İstanbul Telefon: (216) 700 16 30 Eskişehir İl Merkezi: Cumhuriye Mh. Porsuk Bulvarı, Dilem Sk. Çağlayan İş Merkezi, Kat 5, No: 47/d. Telefon: (222) 233 55 46 İnternet: http://www.ikp.org.tr iletisim@ikp.org.tr Hesap Bilgileri: PTT Posta Çeki: 1051319 ING Bank, Soğanlık Şubesi: TR63 0009 9008 4616 8400 1000 00 Baskı: Ofis Matbaa Yayın Kağıt Sanayii Ltd. Davutpaşa Kışla Cd. Güven Sanayi Sitesi No: 388 Topkapı, İstanbul. Telefon: (212) 576 47 15 İŞÇİ KARDEŞLİĞİ
7
Emperyalist Savaşta Suriye’nin Yanındayız!
T
unus’ta Tunus Genel İşçi Sendikası (UGTT) önderliğindeki işçi devriminin ve Mısır’da Hüsnü Mübarek’i koltuğundan eden halk devriminin ardından Bahreyn, Ürdün, Sudan, Libya ve Yemen’de patlak veren ayaklanmalar neredeyse tüm Ortadoğu ve Mağrip ülkelerini yangın yerine çevirirken (hatta İsrail’de de benzer ayaklanmaların başladığı haberlerini okuyoruz), son beş aydır çok şiddetli çatışmaların yaşandığı Suriye özel bir ilgiyi hak ediyor. Bölgedeki diğer ülkelerin aksine nüfusun çoğunluğunun sünni, yönetici azınlığın Nusayri-Şii olduğu Suriye’de, babası Hafız Esad’dan sonra iktidara gelen Beşşar Esad, beş ay önce maaşların yükseltilmesi, mazot fiyatlarının düşürülmesi, yolsuzluklara son verilmesi, sıkıyönetim yasalarının kaldırılması ve 250 bin Suriye’li Kürt’e vatandaşlık hakkı verilmesi talepleriyle başlayan ayaklanmaları en şiddetli yöntemlerle bastırmaktan çekinmiyor. Özellikle sünni nüfusun çoğunlukta olduğu ve görece Suriye’nin az gelişmiş kentleri olan Hama, Cisr el-Şugur, Dyr el Zor ve Dera’a’da son beş ayda 2000’e yakın sivil öldürüldü, binlerce kayıp ve onbinlerce gözaltı ve tutuklu var. Yıllardır küresel güçlerin reformcu diyerek el üstünde tuttukları diktatör Esad, halkına karşı ordunun tank ve topla müdahalesini reva görüyor. Bölgenin en önemli siyasal İslami hareketi olan Müslüman Kardeşler örgütünün Suriye ayağı, Esad’ın sünni halka karşı mezhepsel bir temizliğe giriştiğini iddia ediyor. ABD Başkanı Obama, yapılan katliamların ardından Esad rejiminin miyadının dolduğunu açık açık söylüyor. Özellikle Fransa ve İngiltere başta olmak üzere AB her seferinde daha da sert bir dille Esad’ı uyarıyor. Türkiye bir yandan muhaliflerin kendi topraklarında toplantılar yapmasına izin veriyor, bir yandan Esad’a reform çağrıları yapıyor, aksi durumda efendileriyle birlikte gözünü karartıp askeri dahil her türlü önlemi alabileceğini ilan ediyor. Gerçeklerin görünen yüzü böyle, peki bölgede son bir yılda yaşanan gelişmelerden soyutlanamayacak Suriye olaylarını nasıl okumak gerekiyor?
Emperyalizmin bölge politikalarının yansımaları
Suriye’deki gelişmeleri değerlendirirken son bir yılda bölgede yaşananları bütünsel bir şekilde analiz etmemek bizi yarı yolda bırakır. Geçtiğimiz yılın bahar aylarından bu yana bölgede ayaklanmalar politik, ekonomik ve demokratik taleplerle örgütleniyor ve yayılıyor. Halklar aslında rezil diktatörlüklere ve son yıllarda tüm dünyada egemen olan acımasız neo liberal politikaların sebep olduğu işsizliğe, açlığa, yoksulluğa karşı ayaklanıyorlar. Tunus ve Mısır devrimlerini bir kenara koymalıyız, çünkü bu kitle devrimleri gerçekten aniden, yani bölgede söz sahibi olan küresel güçlerin planlar yapmasına olanak tanımayacak kadar beklenmedik şekilde patlak verdi ve hiç tereddüt etmeden söyleyebiliriz ki politik devrimlere sahne olan bu ülkelerde çok canlı şekilde devam eden sınıf mücadelesinin
sonucu toplumsal devrimin önünü açacak veya kapatacak. ABD ve AB emperyalizmi, bölgede çıkarlarının tehlikeye girdiğini görür görmez harekete geçti ve devrimlerin diğer ülkelere yayılmasını önlemek için derhal askeri müdahale de dahil her türlü karşı saldırıya başvurmaya başladı, en somut ve doğrudan örneği de tüm bölgeye bir göz dağı niteliğindeki Libya saldırısıydı. Hiç şaşırmayalım; küresel güçler bölgede kontrolleri dışında patlak veren halk ayaklanmalarının ateşini söndürmek ve kendi çıkarları doğrultusunda bu hareketleri yönlendirmek için her türlü oyunu oynuyor. Bazı ülkelerde muhalif hareketlerin önderliklerine doğrudan silah ve para yardımı yapıyorlar ve yıllardır çıkarlarını koruyan bu çürümüş rejimlerin sarsılmasına önayak oluyorlar. Diğer yandan sağlam bir uzlaşmaya vardığı bölgenin AKP’si olma yolunda ilerleyen Müslüman Kardeşler’i fiilen kitle hareketlerini
kontrol etmek için kullanıyor ve ayaklanan halklar arasında sınıf dayanışmasını engellemek amacıyla mezhep çatışmalarını körüklüyorlar. Ayrıca batı tipi demokrasiyi ve cumhuriyeti diğer bölge ülkelerine göre daha sağlam şekilde kurumsallaştırmış
Tetiğe basıldığında aynı anda hem Esad’ı, hem de emperyalizmi vuracak bir silah henüz keşfedilmediğinden mermiler önce emperyalizmin üzerine boşaltılmalıdır. Çünkü dünya işçi sınıfının çıkarı açısından emperyalizmin yenilgisi, Esad’ın yenilgisinden çok daha önemlidir. bir ülke olan Türkiye’ye ve ılımlı siyasal İslam’ın en iyi örgütlenmiş gücü olan ve efendilerinin neo liberal politikalarını harfiyen uygulayan AKP hükümetine bu operasyonlarda çok özel bir rol biçilmiş durumda. Böyle bir görev kendisine verilmese, Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül çok değil bir yıl önce sarmaş dolaş oldukları Esad’a karşı artık iktidarı bırakması için tehditler savurur muydu? Geçen sene elinden barış ödülü aldığı Kaddafi’ye karşı emper-
yalistlere üslerini açan, donanmasını Meclis kararını dahi beklemeden görev yerine gönderen aynı başbakan değil miydi? Türkiye bir yandan Esad’ın saldırılarından kaçan 11.000 mülteciye kucak açarken, diğer yandan muhalif grupların önderlerine Antalya’da toplanma olanağı sağlıyor ve bazı Suriye kaynaklarına göre ABD destekli silahlı direniş grupları Türkiye başta olmak üzere Lübnan ve Ürdün üzerinden Suriye’ye giriş yapıyor. Türkiye sınırına 500 metre uzaklıktaki Hırıpcoz köyüne Türkiye bayrağı asılıyor, bu provokasyonun hemen ertesi günü ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton Türkiye ile Suriye arasında bir çatışma çıkabileceğini pervasızca dile getiriyor. Öte yandan gerek hükümete yakın medyada gerekse Doğan medyasında savaş borozanları açıkça öttürülmeye başlandı; Esad’ın katliamları ve insan hakları savunucusu (!) batılı güçlerin resmi kınama ve tehditleri ekranları ve gazete sayfalarını kaplar oldu. Emperyalizm bu kargaşa ortamından tek galip olarak çıkmanın hesaplarını yapıyor ve tüm hamlelerini buna göre oynuyor. Clinton’un tabiriyle bölgede “kusursuz bir fırtına” patlak verdi ve toz duman ortamından en az hasarla kendine bağlı yeni rejimleri tesis etmenin derdindeler; çünkü diktatörlük rejimlerinin göstermelik reformlarına bölge halklarının karnının artık tok olduğunu onlar da görüyor. Suriye de bu çok boyutlu stratejiden nasibini almış görünüyor. Bölgede İran’la ilişkileri en iyi devlet olan Suriye’ye bu toz duman ortamında dokunmamak olmazdı zaten. Kısacası, Afganistan ve Irak’ta bataklığa saplanan ve İran’ı diplomatik yöntemlerle etkisizleştirmeyi başaramayan ABD ve AB emperyalizmleri, “kusursuz fırtına” ortamından güçlenerek çıkmak istiyor ve elinden geleni ardına koymuyor.
Tavrımız ne olmalı? Hiç kuşku yok ki Esad’ı savunan, onun suçlarına ortak olur. Türkiye, AB ve ABD’nin müdahalesini savunmak ise Suriye halkına karşı çok daha büyük bir günahtır. Bu durumda, Esad’a karşı yükselen demokratik kitle hareketlerini sınıf karakterinden yoksun da olsa desteklerken, emperyalistlerin Suriye’ye müdahalesine de karşı çıkmak zorundayız, aynı Libya’ya yapılan saldırıya karşı çıktığımız gibi. Emperyalist çağda, işçi sınıfının bağımsız örgütlü gücünün önderliğinde ilerleyemeyen kitle hareketlerinin çok ağır yenilgilerle karşılaştığını ve bölge ülkelerinde yaşanan gelişmelerin de tarihin bize öğrettiği bu dersten azade olmadığını unutmayalım. Başka bir deyişle, güçlü ve bağımsız bir sınıfsal önderliği olmayan kitle hareketleri emperyalistlerin her türlü provokasyonuna ve komplosuna açıktır ve nihayetinde en temel taleplere dahi ulaşamadan dağılmaya mahkumdur. Bu sebeple Suriye dahil bölge ülkelerinde işçi sınıfının bağımsız örgütlerinin inşası ve güçlendirilmesi için her türlü destek uluslararası boyutta sağlanmalıdır.