To12

Page 1

Doğanın Çocukları

Mart 2015 / sayfa 1

toplumsal özgürlük Ekolojik krize, kapitalizmin yağma düzenine karşı yeşil barikatların arkasında yola çıkıyoruz.

toplumsal özgürlük facebook.com/ToplumsalOzgurlukPartiGirisimi

twitter.com/toplmsalozgrlk

2 TL / Mart 2015

SYRIZA iktidarı Alp KAYSERİLİOĞLU Yunanistan’daki parlamento seçimleri ve SYRIZA’nın zaferini değerlendirip yorumlarken, bir noktayı baştan vurgulamak lazım: SYRIZA’nın iktidara gelmesi, Thatcher ve Reagan ile başlayan ve alternatifsiz olarak sunulan neoliberal saldırıya karşı emekçilerin mücadelesinin Avrupa’daki bugüne kadar olan birikiminin zirvesidir. Yunan halkı, bütün Avrupa halklarını temsilen “Yeter artık, buraya kadar!“ dedi. Peki, yeten şey neydi? Ekonomik krizi vahşice bir mutlak sömürü olanağı olarak görüp kullanan tekelci sermayenin saldırılarında en ağır Yunan halkı hasar gördü. Devamı 5. sayfada

Çakallar uluyor

Umutla, Newroz’a, 1 Mayıs’a ve 7 Haziran’a! Juliana GÖZEN Ortadoğu; küresel kapitalist sistemin çarkını çeviren emperyalist ülkeler tarafından daha derinden içerilmek ve yeniden sömürgeleştirilmek istenen bir coğrafya. İslam dünyasının bir iç savaşıymış görüntüsü verilen emperyalistlerin çıkarları doğrultusunda Ortadoğu’yu yeniden dizayn etme hamlelerinin salt Ortadoğu’yu etkilemeyeceği, dünyanın farklı yerlerinde yankı bulacağı aşikar. İleri atılımları, çöküşleri ve geri çekilişleri içerisinde barındıran bu kaotik süreçte, Kürt Özgürlük Hareketi(KÖH)’nin tarihsel duruşu ve güçlü direnişi bölgesel ilişkilerin yeniden tanımlanmasına yol açtı. Emperyalist güçler, bir “istikrarsızlık” ve “kontrollü kaos” aracı olarak kullanmaya çalıştıkları IŞİD’i Rojava’nın “zayıf noktası” olarak gördükleri Kobane’ye yönlendirdiler. Ama bilmedikleri ya da bir türlü kabullenemedikleri bir gerçeklik onları bekliyordu. Devamı 5. sayfada

Halk güçleri, Newroz’a, sonra 1 Mayıs’a ve Haziran seçimlerine umut ve heyecanla gidiyor. Şimdi daha çok ve daha fazla çalışma, halkın gücünü açığa çıkarma ve umutlarını canlandırma zamanı. Olup bitenler git gide ilginçleşiyor. Erdoğan, kendi kafasına göre küserek, azarlayarak, okşayarak veya tokatlayarak, bahşiş vererek ya da aç bırakarak, keyfi istediği gibi halkı yönetmeye çalışıyor. 80 milyona yakın insana bir faşist diktatörlük dayatılıyor. Yürütme, yasama, yargı ve devletin diğer bütün ana kurumlarını şahsi kontrolü altına aldı. Bunların en önemlilerinden olan MİT’in başındaki Fidan’la son haftadaki karşılıklı restleşmesinden de üstün çıkmayı başarabildi. Partili kimliği artık herkesçe bilinen Fidan, istifa ettiği kuruma yeniden atanıverdi. Polisten sonra MİT’te artık AKP ile aynı havuzun içinde.

İç güvenlik paketi Hedeflenen yükselen halk hareketlerini engellemek, şiddetle bastırmak.

3

Kavga var, saflara Volkan YARAŞIR Metal işçileri görkemli bir şekilde ayağa kalktı. Finans kapitalin en militan örgütü MESS’ in stratejik saldırılarına ve bürokratik, klerikal/ neo- korporatist sendikal kuşatmaya karşı, grev silahını büyük bir kararlılıkla kullandı. Grevi kırmak yönünde her hamle sınıfın iradesiyle boşa çıkarıldı. Birleşik Metal-İş Sendikası’na üye 10 ilde, 22 fabrikada çalışan 15 bin işçi greve çıktı. Grevin en başta metal işkolundaki ablukayı kırma potansiyeli taşıması ve sınıfın genelinde yaratacağı atmosfer finans kapitali ve siyasi iktidarı acil önlemler almaya itti. Devamı 16. sayfada

Döviz kurları ve borsada, kırmızı yanıp sönüyor. İşsizlik ve enflasyon birlikte yükselirken, yolsuzluk olayları ve dolar milyarderleri arsızca artıyor. Hakkını arayan işçilerin grevleri ise, açıkça yalan söylenerek yasaklanıyor. En temel yurttaşlık hakları olan ulaşım, sağlık, eğitim ve barınma, sürekli yoksullaştırılan on milyonlarca emekçi için gittikçe daha zor kullanılabilen bir pahalı hizmete dönüştü. Başta Kürtler olmak üzere, ana dillerini bile kullanamayan farklı etnik kimliklerden Anadolu halklarının en temel talepleri bile karşılanmıyor. Yüz yıldır uygulanan ve şimdi tıkanan yok sayma ve terörle ezme politikalarında hala ısrar ediliyor. Kadınlar sürekli aşağılanıyor ve bağlı

olarak taciz, tecavüz ve kadın cinayetleri inanılmaz bir hızla artıyor. Aleviler, kendi inançları doğrultusunda özgürce yaşayamıyorlar. Ekolojik yıkım, bütün biçimleriyle, derinleştirilerek ve daha geniş alanlara yayılarak süreklileştiriliyor. Gezi’de “Özgürlük, daha fazla özgürlük!” talebiyle ayaklanan gençlerin hiçbir talebi karşılanmadığı gibi, ırkçı-gerici çeteler kışkırtılarak gençlere saldırtılıyor. Libya ve Suriye’de içine düşülen açmaz, Türkiye’yi bölgenin tümünde zavallı bir yalnızlık konumuna sokuyor. Neredeyse bütün bölge devletlerini kendilerine düşman yaptılar. Etrafını saran bütün bu gerilimler, AKP’yi baskı altına alıyor, sarsıyor,

zorluyor. Partinin bütünlüğünün kaybolmaya başladığı görülüyor. Gül ve Arınç, fırsat kollarken, Davutoğlu’nun da huzursuzluk içinde olduğu anlaşılıyor. İşte, seçimlere giderken, iktidar cephesinde zayıflama belirtileri görülüyor. İktidarın karşısında ise, artık sadece CHP ya da MHP’nin sahte muhalefeti değil, HDP’nin demokratik hamlesi de var. Halk güçleri, şimdi Newroz’a, sonra 1 Mayıs’a ve Haziran seçimlerine umut ve heyecanla gidiyor. Şimdi, çalışma, daha çok ve daha fazla çalışma, halkın gücünü açığa çıkarma ve umutlarını canlandırma zamanı.

Cezayı biz kadınlar kesiyoruz! Özgecan için sokağa dökülen kadınların isyanı....

Herşey kentsel olacak! Mega–kentler ve obezleşmiş kentsel büyüme çağında, hızla genleşerek yol alıyor.

11

14

Seçim yaklaşıyor

Yolsuzluk da, tıpkı yasalara uymamak ya da cinayet işlemek gibi süreklileştirildi ve “Erdoğan tarzının” normalleri arasına yerleşti. Oğuzhan KAYSERİLİOĞLU “Başkanlık sistemi” istediğini söylese de, hepimiz iyi biliyoruz, Erdoğan öyle “sisteme” falan gelemez; O, hiçbir şekilde denetlenmeyen kayıtsız şartsız bir “Diktatör” olmak istiyor. Diktatör, finans kapitalin oligarşik egemenlik sisteminin zirvesine yerleşecek, sermayenin hareketinin şimdikinden daha hızlı ve rahat

olabileceği bir pürüzsüz toplumsal zemin oluşturabilmek için halkla savaşacak. CHP’li Derviş’in alt yapısını hazırladığı ve AKP iktidarının ilk günlerinden itibaren uygulanan neo-liberal soygun ve yoksullaştırma politikalarının şimdiye dek yaptığı tahribat yetmemiş olacak ki; toplumun daha fazla alanına yayılan, daha derin ve

yıkıcı sonuçlar yaratacak yeni bir saldırıya hazırlanıyorlar. Bunca soyguna ve yoksullaştırılmaya karşı halkın biriken öfkesinin kendilerine ve sermayeye yönelmesini engelleyebilmek için de, diktatörlüğü “İslami” bir sosla süsleyecek, o sos yetmeyince “milliyetçi-ırkçı” eğilimleri kışkırtarak yol almaya çalışacaklar.

Erdoğan’ın “Başkanlık sistemi”, bilinen “Başkanlık” uygulamalarından farklı ve tamamen kendi kafasına göre oluşturduğu bir “Faşist” rejim içine yerleşiyor. Entrika, o konuda dünya tarihi içinde özel olarak sivrilen Bizans’tan ve devamı Osmanlı saraylarından devralınarak iktidarın vazgeçilmez silahı haline geldi. Devamı 2. sayfada


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.