Ulkemizdegenclikgelecektir sayi16 2008

Page 1

ORTAK

ülkemizde

gençlik 2008 Sayý:16 Fiyatý: 1 YTL (KDV Dahil)

gelecektir

DÜŞMAN

AMERİKADIR M İ L E Ş E L R İ B

A AK KP P ’’ N Nİ İN N Y YÖ ÖK K ’’ Ü ÜN NE E H HA AY YI IR R !!


YÖK'ü ve onun eðitim sistemini istemiyoruz. Bu sistem öðrenciler ve halkýn yararýna deðil emperyalizmin ve iþbirlikçilerinin yararýnadýr. Üniversitelerin laboratuarlarýnda halkýn ihtiyaçlarý için bilim deðil, emperyalizmin iþgal ettiði ülkelerde kullanacaðý silah teknolojileri üretiliyor. YÖK üniversitelerinde hiçbir þey demokratik deðildir; çünkü YÖK kendisi faþist bir kurumdur.

DEMOKRATİK EĞİTİMİN ÖNÜNDEKİ EN BÜYÜK ENGEL YÖK KALDIRILMALIDIR. ÜNİVERSİTELER PARASIZ ve BİLİMSEL OLMALIDIR.

HALK İÇİN BİLİM, HALK İÇİN EĞİTİM!

GENÇLİK FEDERASYONU


3.... Merhaba

ÝÇÝNDEKÝLER

4.... AKP'nin YÖK'üne Hay>r!

9.... AKP'nin YÖK Başkan>

11... Ortak Düşman Amerika’d>r!

13... Suçlu Malum

15... Faşizmin Yalanlar>na Bir Örnek de Liselerden... 16... Liselerde Nas>l Örgüllenmeli?

19... 2007’den K>sa K>sa...

22... Sosyal Sigortalar ve Genel Sağl>k Sigortas>...

24... “Biz Zaten Baþeðmeyerek Zaferimizi Kazanmýþtýk”

25... Stalingrad

OKUYALIM

OKUTALIM... Bize ulaþabileceðiniz internet ve mail adresi: www.genclikfederasyonu.info genclik.gelecektir@mynet.com

ÜLKEMÝZDE GENÇLÝK GELECEKTÝR DERGÝSÝ Sahibi ve Yazýiþleri Müdürü: Onur Urbay Adres: Piyalepaþa Mah. Piyalepaþa Cad. No: 148/3 Okmeydaný/Ýstanbul Tel: (0-212) 297 97 33 Ofset Hazýrlýk: Yeniden Özlem Yayýncýlýk Baský:

ÜLKEMÝZDE GENÇLÝK GELECEKTÝR Sayý: 16

Merhaba

Ocak sayımızla tekrar sizlerle birlikteyiz. Bu sayımızda sizlere yeni YÖK başkanı nezdinde AKP’nin üniversiteler programını anlatmaya çalışacağız. AKP iktidarı YÖK’ün başına kendi zihniyetinden birini geçirerek hem bu kurumu kendi denetimine aldı hem de bu kurumla gerçek anlamda bir çelişkisi olmadığını kanıtlamış oldu. Daha 3 ay öncesine kadar YÖK’ü kaldırmaktan bahseden Tayyip, şimdi bu söylediklerini unutmayı tercih ediyor. Hep söylediğimiz bir gerçek bir kez daha kanıtlanmış oldu; AKP ile YÖK ve MGK arasındaki çelişki kimin üniversitelere hakim olacağı çelişkisidir. Yoksa hiçbiri diğerinden daha özgürlükçü değildir. Bir yılı daha geride bıraktık. Ne oldu 2007 yılında hep birlikte kısaca da olsa bir hatırlayalım istedik. Yeni yıla ise halkların eski bir düşmanına karşı mücadele çağrısıyla giriyoruz. Ortaya çıkışından bugüne aralıksız katliam ve sömürü ile ayakta kalmış ve büyümüş bir ülkeden Amerika’dan bahsediyoruz. Ordadoğu’dan Afrika’ya, Asya’dan Latin Amerika’ya, Vietnam’dan Küba’ya ve Türkiye’ye kadar halkların akan her damla kanında payı olan Amerika’dır. halkların ortak düşmanı Amerika’dır. Hem liselerde hem de üniversitelerde öğrencilerin hiçbir söz hakkı yok. Faşizmin söylediği ise ne olusa olsun sus bir sorun varsa suçlu sensin. Bu ay yaşanan bir olayda da yine bu kanıtlandı. Bir lisede öğretmeninden dayak yiyen öğrenci dayağı kanıtlamak için görüntülediği için okuldan atıldı. Geleceğimizi kazanmanın yolu ise artık bize unutturulmak isteniyor. Hakkımız olan bağımsız demokratik bir ülkede yaşamak, parasız bilimsel anadilde eğitim alabilmek bizim için hayale dönüştürülmek isteniyor. Ancak tarih bize mücadele edenlerin, hayalleri uğruna savaşmayı göze alanların kazanacağını müjdeliyor. Stalingrad direnişi bize bu noktada yol göstermeye devam ediyor. Yeni sayımızda buluşmak üzere hoşçakalın..... 3


AKP'NÝN YÖK'ÜNE HAYIR! Yusuf Ziya Özcan 10 Aralýk 2007 tarihinden itibaren görevine baþladý. Geçtiðimiz iki yýl boyunca aðýrlýklý olarak süren tartýþmalarda AKP ve YÖK, karþýlýklý birbirlerini antidemokrat olmakla, anti- bilimsel olmakla suçluyorlardý. Her ikisi de kuzu postunun altýna saklanmýþ kurt gibi demokrat gözükmeye çalýþýyorlardý. Bu tartýþmalarýn özünde üniversite öðrencilerini düþünen bir anlayýþ olmadýðýný, kendi çýkarlarýný düþündüklerini açýklamalarýmýzda pek çok kez dile getirdik. Ve bugün Abdullah Gül kendi ideolojisinden birini YÖK'ün baþýna getirerek bu tartýþmalara son noktayý koydu, AKP ile YÖK arasýndaki YÖK'ün inisiyatif savaþý AKP'nin zaferi ile bitti.

Þ ÝMD Ý A KP'NÝN YÖ K 'Ü ÝÞ B AÞ IN DA !

Ziya Özcan: "bütün yasaklarýn üniversiteden kalkmasý, üniversitelerin asli görevi olan bilimselliðe daha fazla önem vermeleri… Bu iþ biraz maddi tarafý olan bir þey, araþtýrmacýlarýmýzýn olanaklarýný artýrýrsak bunu yapabileceðimizi zannediyorum." diyor. Yasaklarýn kalkmasý, bilimsel üniversitelerin yaratýlmasý ve bunlar için gerekli olanaklarýn saðlanmasý kulaðýmýza ne kadar güzel geliyor. Ama açýk ve aleni bir biçimde yalan söylüyorlar. Eski YÖK baþkaný Erdoðan Teziç üniversitelerde 4

hiçbir yasak yok diyordu, Özcan ise yasaklarý kaldýracaðým diyor. Ve bilimsel eðitim için gerekli bütçe saðlanacak diyor. Ülke ekonomisinin en büyük yüzdeleri IMF borçlarýna giderken, sýnýr ötesi katliamlar için milyarlarca dolar bütçe ayrýlýrken devlet eðitime bütçe ayýrmýyor denecek kadar az bütçe ayýrýyor. Nasýl saðlanacak bu giderler? Birincisi devlet üniversiteleri gittikçe özelleþecek, öðrenci harç(a)larýna zam gelecek ve üniversite içinde teknoparklar, ÝTÜ gibi okullarda Sunny uygulamalarýnda olduðu gibi devlet üniversiteleri içinde özel fakülteler açarak, karþýlayacaklar bilime ayrýlan bütçeyi. Özcesi sen parayý verirsen okuyacaksýn ama paran yoksa okuma hakkýnda yoktur. Ve devam eden açýklamalarýnda Yusuf Ziya Özcan þunlarý söylüyor: "Onlarýn savlarýný biliyorum. Bunlar, üniversitenin dýþýnda konmuþ yasaklardýr. Mahkemelerle ilgilidir. Bu bakýþ meselesidir. Öyle bir kural olabilir. Ama siz onu önemli görmeyebilirsiniz, bir sürü insaný rahat ettirirsiniz." Kimin için göz ardý edecek yasalarý, kimin için görmezden gelecek ve kimi rahat ettirecek? Bu sorulara cevap vermeden önce yasaklara karþý olan çok sayýn hocamýza, açýlan bazý soruþturmalarý hatýrlatmak istiyoruz. Okula çok miktarda yemek sokmak, kýrmýzý mendil ile ideolojik halay çekmek, ideolojik türkü söylemek, baðýmsýz

bir ülke istemek, demokratik eðitimin verildiði ve dil, din, ýrk gözetmeksizin her kesin okuma hakkýna sahip olmasýný istemek ve bunun için yasal, demokratik eylemlere katýlmak. Bakýn ortada yasadýþý bir durum yok, ortada gözardý edilecek bir yasada yok her þey yasal ve yine de demokratik hakkýný kullanan öðrenciye soruþturma açýlýyor. “Hocamýz” diyor ki; uymayýn yasalara, gözardý edin, görmezden gelin. Evet, “hocamýz” görmezden geliyor ve onu yetiþtiren geri, faþist zihniyetin devamýný istiyor. Ve onu yetiþtiren üniversitelerin yetiþtirdiði bilim adamlarý bilimden bihaber oluyor. Onun yetiþtirdiði savcýlar, yargýçlar Þemdinli'deki bombalarý patlatanlarý serbest býrakýyor, gencecik insanlarý iþkenceyle öldürenlere þeref madalyasý veriyor. Yani ortaçað hukukunu, firavunun mahkemelerini hatýrlatan sahneler yaþanýyor hukuk devletinin salonlarýnda. Yasaklara karþý olan Özcan samimiyse göstersin samimiyetini, açýlan soruþturmalarý geri çeksin. Bu yetki onda var. Eðer samimiyse, eðer kendisine demokratým diyorsa elini- kolunu kimse baðlamýyor, yasaklarý kaldýracaðým diyorsa yapsýn, çeksin soruþturmalarý. Ama iþlerine gelmiyor ve bunun için bu ülkenin baðýmsýzlýðýný isteyenlere, demokratik, bilimsel eðitim isteyenlere soruþturma açýlýp cezalar yaðdýrýyorlar. Eli satýrlý, beli silahlý ülkücü faþistlere, þeriatçý geriÜLKEMÝZDE GENÇLÝK GELECEKTÝR Sayý: 16


cilere tek bir soruþturma açýlmazken neden devrimci-demokrat öðrencilere soruþturmalar açýlýp cezalar yaðdýrýlýyor. Ýþte YÖK baþkanýnýn yasalarý görmezden geleceði kiþiler bunlardýr; o ülkücü faþistler için, þeriatçýlar için, AKP tabanýný türban sorununda rahatlatmak için gözardý edecek yasalarý. Ve kendi hukuk dýþýlýklarýyla, kendi yasalarýný çiðneyerek açtýklarý hukuk dýþý soruþturmalarý geri çekmek için uðraþmayacak. Yusuf Ziya Özcan her hareketi, her cümlesi, karakteri ve kiþiliði ile tam da AKP'nin istediði özelliklere sahiptir. Nedir bu özellikler kýsaca sayalým; AKP'nin fikirlerini savunmak ve iktidarýn istediði gibi hareket etmek. Üniversiteleri, pazarlama þirketi patronu, teknik eleman yetiþtiren atölye þefi mantýðýyla iþletmek. T Ü S Ý A D ' ý n , B a þ b a k a n ý n , Cumhurbaþkanýnýn, özcesi tüm iþbirlikçilerin önünde el pençe divan durup, üniversiteleri tekellere satmak. Ýnanç adýna, Ýslam adýna üniversiteleri bilimden uzak, faþist ve þeriatçýlarýn örgütlenme merkezlerine dönüþtürmek. Polis ile iþbirliði yapmak ve demokratik hakkýný kullanan, baðýmsýz Türkiye talebini haykýran öðrencileri ihbar etmek ve bunun için ikiyüzlü davranabilme yeteneði. Biz kýsaca YÖK baþkaný olmak için gereken özellikleri saydýk. Ve bunlarýn hepsi, Ziya Özcan'da mevcuttur. Bunlar sadece bir varsayým deðildir. Özcan ODTÜ'deki görevinde devrimci-demokrat öðrencileri polise hedef gösterip, haklarýnda soruþturma açtýrmýþken, faþistleri korumuþ kollamýþtýr. Profesörlüðünü NATO için, halklarýn katili ABD için kullanmýþtýr.

Hatýrlanacaðý gibi ABD, Afganistan ve Irak'a saldýrýrken demokrasi diyerek saldýrmýþtý. Hapishanelerde “Hayata Dönüþ Operasyonu” diyerek devrimcileri diri diri yakmýþlardý. Ve AKP aðzýna demokrasi, hukuk sözlerini her aldýðýnda ordusu, polisi ile kan dökmüþtür sokaklarda, yeni baský yasalarý çýkarmýþtýr. Daha pek çok örnek verebiliriz ama çok uzatmayacaðýz, demokrasiyi katledenlerden bir demokrasi beklentimiz yok. Ancak yine söylüyoruz, Özcan tüm bu söylediklerimizin aksinde davranabiliyorsa buyursun. Üniversitelerde devrimci-demokrat öðrencilere açýlan soruþturmalarý geri çeksin. Þimdi YÖK tüm faþist niteliklerine bir de AKP'li olmayý ekledi. Faþizmin üniversitelerdeki baský kurumu olan YÖK'ün devamýný savunan bir iktidarýn üniversiteleri demokratikleþtirme projeleri olamaz. Bu söylemleri bizi kandýrmak için kullanýyorlar. Üniversite kapýlarýn tamamen halk çocuklarýna kapatýp, emperyalizmin laboratuarlarýna dönüþtürme çabasýndadýrlar.

B iz diy oruz ki : AK P' n in Y ÖK ' ü ya s a k-

la rý k al d ýr am az , d e mo k ras i ni n ö nü n d ek i soruþ tu rma la rý g eri çe ke mez .

DEMOKRASÝNÝN ÖNÜNDEKÝ ENGEL SORUÞTURMALAR

Bugün 12 Eylül'ün üniversitelerde kurumsallaþmasýnýn bir ayaðý olan YÖK yönetmeliði uygulanmakta, yönetmeliðe dayanarak üniversitelerdeki baský ve denetim mekanizmasýnýn en önemli araçlarýndan olan "soruþturma terörü" sürmektedir. Üniversitelerimizde neredeyse her gün onlarca ÜLKEMÝZDE GENÇLÝK GELECEKTÝR Sayý: 16

öðrenci soruþturma terörünün maðduru olmakta, onlarca öðrenci cezalar almakta, bir o kadarýnýn da eðitim hakký gasbedilmektedir. Bunlar geçmiþte yaþanan olumsuz "münferit" örnekler deðil, 12 Eylülden bugüne devam eden, Yusuf Ziya Özcan'ýn da sürdürmek üzere göreve geldiði bir poli-

tikanýn ürünüdür. Bugün yeni YÖK baþkaný Yusuf Ziya Özcan'ýn "üniversitelerin herkesin fikrini serbestçe söyleyebildiði, fikirlerin tartýþýldýðý yerler olmasýný istiyorum" sözleri de hamasi nutuk olmaktan öte bir anlam ifade etmemektedir. Bugün üniversiteler özgür, demokratik olsun demek demokrat olmayý

5


gerektirir. Oysa kendisi YÖK gibi bir kurumun baþkanýdýr. Özcan'ýn "herkes fikirlerini serbestçe söyleyebilmeli, tartýþabilmeli" derken kastettiði de düzenin çizdiði sýnýrlar içindeki gerici fikirlerdir. Yoksa baðýmsýzlýk, demokrasi, sosyalizm ideallerine; eþit, parasýz, bilimsel, demokratik anadilde eðitim taleplerine onun da tahammülü yoktur Biran için Yusuf Ziya Özcan'ýn demokrasiden, özgürlüklerden yana olduðunu düþünelim. Gerçekten herkesin fikirlerini özgürce ifade edebilmesini, tartýþabilmesini savunduðunu varsayalým. Bunlar neyi deðiþtirir? YÖK gibi antidemokratik bir kurum varken, YÖK disiplin yönetmeliði varken, YÖK'ü yaratan zihniyet deðiþmemiþken… Kýsacasý 12 Eylülün üniversite politikasý devam ederken, bir kiþinin bireysel tutumu ya da bakýþý neyi deðiþtirir? Üniversitelerde 12 Eylülün devamý olduðunu ifade ettiðimiz bu yönetmeliðe baktýðýmýzda yönetmeliðin her türlü demokratik tepkiyi, üniversite içerisinde yapýlabilecek her türlü politik faaliyeti cezalandýrýlmasý gereken "suç"lar olarak nitelendirdiði görülüyor. Yönetmeliðin 8. maddesinde "Yükseköðretim kurumundan bir haftadan bir aya kadar uzaklaþtýrma cezasý gerektiren fiil ve haller" baþlýðý altýnda: a)…yükseköðretim kurumlarýnýn sükûn, huzur ve çalýþma düzenini bozucu davranýþlarda bulunmak, c)Yükseköðretim Kurumu içinde siyasi faaliyetlerde bulunmak, f)Yükseköðretim Kurumu içinde bildiri daðýtmak, afiþ ve pankart asmak, Yönetmeliðin 9 maddesinde "Yükseköðretim kurumundan bir veya iki 6

yarýyýl uzaklaþtýrma cezasý gerektiren fiil ve haller" baþlýðý altýnda b) Tek baþýna veya toplu olarak, yükseköðretim kurumu idarecilerinin þahýslarý veya kararlarý aleyhine saldýrgan nitelikte konuþmak, yayýnlar yapmak, bunlar aleyhine öðrencileri kýþkýrtmak veya bu gibi fiillere teþebbüs etmek, c) Siyasal ve ideolojik amaçlar dýþýnda boykot, iþgal, engelleme gibi eylemlere teþebbüs etmek veya yükseköðretim kurumunun hizmetlerini aksatacak davranýþta bulunmak, f) Yükseköðretim kurumundaki demirbaþ eþyaya, kapý, duvar ve benzeri yerlere ideolojik veya siyasi amaç taþýyan yazýlar yazmak, resim, amblem ve benzerlerini yapmak ve yapýþtýrmak i) Yükseköðretim kurumlarýnýn çalýþmalarýný sekteye uðratacak nitelikteki bir eyleme öðrencileri veya diðer kimseleri tahrik etmek, j) Yükseköðretim kurumuna ait kapalý ve açýk mahallerde yetkililerden izin almadan toplantýlar düzenlemek veya bu tür toplantýlara katýlmak, öðrencileri temsil yetkisi olmadýðý halde öðrenci temsilcisi sýfatýný takýnarak beyanatta bulunmak, toplantý veya törenlere katýlmak, 10.madde de Yükseköðretim kurumundan çýkarma cezasý gerektiren fiil ve haller" baþlýðý altýnda; b)Yükseköðretim kurumlarýnýn ideolojik ve siyasi amaçlarla huzur, sükun ve çalýþma düzenini bozmak veya boykot, iþgal, engelleme, personelin iþini yavaþlatma gibi eylemlere katýlmak, bu amaçlara yönelik eylemleri tahrik etmek, c)Yükseköðretim kurumlarýnda siyasi veya ideolojik amaçlý bildiri, afiþ, pankart, bant ve benzerlerini bulundurmak, çoðaltmak, daðýtmak

veya bunlarý kurum binalarýna veya binalardaki eþyalar üzerine yazmak, resimlemek, teþhir etmek, sözlü veya yazýlý ideolojik propaganda yapmak, g) Devletin þahsiyetine karþý iþlenen cürümler sebebiyle cezalandýrýlmýþ olmak… Örneklerden anlaþýldýðý gibi YÖK disiplin yönetmeliði ile soruþturulan ve yokedilmek istenen özgür ve bilimsel düþüncedir. Buna göre parasýz eðitim, parasýz saðlýk istemek de, haksýz savaþlara ve iþgallere karþý olmak da, katliamlarý lanetlemek de, demokratik bir üniversite, baðýmsýz bir ülke istemek de bu zihniyete göre cezalandýrýlmasý gereken "suç"lar olarak görülmektedir. Tüm bunlarýn yanýnda üniversite içinde öðrencilerin düzenlediði çeþitli sosyalkültürel etkinlikler (örneðin alternatif öðrenci þenlikleri, konserler vs.) ve öðrencilerin özgürce tartýþmak ve düþüncelerini paylaþmak için kurguladýklarý paneller, söyleþiler, forumlar… Kýsaca düzenin çizdiði sýnýrlar dýþýna çýkan her türlü etkinlik soruþturma konusu edilebilmekte ve bu soruþturmalar neticesinde öðrenciler cezalandýrýlmaktadýr. Disiplin yönetmeliðinde sayýlan 50'den fazla suç çeþidi, bunun üzerine eklenen ve yönetmelikte "öngörülemeyen suçlar" olarak ifade edilen suçlar, suç-ceza tanýmlarýnýn sýnýrlarýndaki muðlâklýk nedeniyle ayný suç kapsamýna giren eylem, etkinlik ya da davranýþlara karþý üniversite yönetimlerinin takýndýðý tavrýn sürekli farklýlaþmasý, soruþturma sonucunu polisin yönlendirmesi… vs. bunlar soruþturma sonuçlarýný öðrenciler açýsýndan muðlaklaþtýrmaktadýr. Buna karþýn genel olarak soruþturmadan çýkacak sonucun öðrenciler soruþturmaya girmeden önce belirlendiði de tecrübeyle ÜLKEMÝZDE GENÇLÝK GELECEKTÝR Sayý: 16


sabittir. Ýþte bugün Yusuf Ziya ÖZCAN'ýn sözünü ettiði özgürlük de bu yönetmelikle tanýnan özgürlükten baþka bir þey deðildir. Yani baský, soruþturma, ceza… özgürlüðü. Deðilse, gerçekten fikir özgürlüðünden, demokrasiden yanaysa öncelikle hâlihazýrdaki soruþturmalarý geri çeksin, verilen tüm cezalarý sonuçlarýyla birlikte kaldýrsýn. Ardýndan 12 Eylül faþizminin üniversiteler ayaðý olan YÖK disiplin yönetmeliðini iptal etsin. Bunlarý yapmýyor ya da yapamýyorsa içi boþ "özgürlük" söylemlerinden vazgeçsin. Üniversitelerde son yýllarda artarak devam eden soruþturma terörüne, öðrenim özgürlüðüne yönelik ihlallere dair son birkaç yýlýn istatistiklerine bakmakta fayda var. 2004 yýlýnda öðrenim özgürlüðü'ne yönelik ihlaller; Öðrenim özgürlüðü alanýnda belirlenen 2099 ihlal olayýnýn önemli bir bölümünü

YÖK'ü protesto eden öðrencilere yönelik soruþturma ve verilen cezalar oluþturmaktadýr. 2004 yýlýna ait rakamlar: Soruþturma Geçiren/Ceza Alan Öðretim Elemaný sayýsý : 12 Soruþturma Geçiren/Ceza Alan Öðrenci sayýsý : 1408 Gözaltý sayýsý : 426 2005 yýlýnda öðrenim özgürlüðü'ne yönelik ihlaller Hakkýnda soruþturma açýlan öðrenci sayýsý: 847 Okuldan uzaklaþtýrma cezasý alan öðrenci sayýsý : 272 Kýnama cezasý alan öðrenci sayýsý: 6 Okuldan atýlan öðrenci sayýsý: 30 2006 yýlýnda öðrenim özgürlüðü'ne yönelik ihlaller Hakkýnda Soruþturma Açýlan Öðrenciler: 521 Okuldan Uzaklaþtýrma Cezasý Alan Öðrenciler: 258 Kýnama Cezasý Alan Öðrenciler: 6 Okuldan Atýlan Öðren-

ciler: 99 Yasaklanan etkinlik: 10 Kayýtlara geçmeyen daha pek çok ihlal söz konusu; ama bu kadarý bile üniversitelerdeki YÖK uygulamalarý hakkýnda, baskýlar, soruþturmalar ve cezalar hakkýnda fikir vermeye; üniversitelerde nasýl bir "demokrasi", nasýl bir "özgür düþünce" ortamý olduðunu göstermeye yetiyor. Son olarak þunu söyleyebiliriz: Yusuf Ziya Özcan'ýn anlatmak istediði "yasaksýz, özgür üniversite" sermayenin ihtiyaçlarý görülürken hiçbir sýnýr, hiçbir yasak tanýmayan; gerici, ýrkçý fikirler için alabildiðine sýnýrsýz özgür bir üniversite demek oluyor. Üniversitelerde gerçek özgürlüklerden, demokrasiden, nitelikli-bilimsel eðitimden bahsedilebilmesi için YÖK'süz, demokratik halk üniversitelerinin kurulmasý kaçýnýlmazdýr. Bunlarýn ne YÖK'le, ne AKP'yle, ne de AKP'nin YÖK'ü eliyle olmayacaðý açýktýr.

A N TÝ BÝ LÝ MS EL , A N TÝ DE MO K RA TÝK EÐ Ý TÝM ÝN ÇÖZÜMÜ; DEMOKRATÝK HALK ÜNÝVERSÝTELERÝDÝR!

YÖK'ü ve onun eðitim sistemini eleþtiriyoruz. Bu sistem öðrenciler ve halkýn yararýna deðil emperyalizmin ve iþbirlikçilerinin yararýnadýr. Üniversitelerin laboratuarlarýnda halkýn ihtiyaçlarý için bilim deðil, emperyalizmin iþgal ettiði ülkelerde kullanacaðý silah teknolojileri üretiliyor. YÖK üniversitelerinde hiçbir þey demokratik deðildir; çünkü YÖK kendisi faþist bir kurumdur. Eðitim ve bilimin halk için olduðu bir üniversite istiyoruz. Bizim üniversite programýmýz AKP'nin ve YÖK'ün üniversiteleri gibi sorun deðil, çözüm üretiyor. Bunun için demokratik halk üniversitelerini savunuyoruz ve istiyoruz. Yeni tabela üniversiteleri kurmak ne ÜLKEMÝZDE GENÇLÝK GELECEKTÝR Sayý: 16

eðitim sorununu çözer ne de çözüm yolunda atýlan bir adýmdýr. Eðitimde yaþanan sorunlar eðitimin bir bütün olarak yapýsýndan kaynaklanmaktadýr. Yani çözüm bu nitelikteki eðitimin hakim olduðu üniversite açmak deðil, eðitim sistemini yeniden ele almakla, kesin çözümlerle mümkün olacaktýr. Demokratik Halk Üniversiteleri, eðitim içinde üretim, üretim içinde eðitimden yana olacaktýr... Demokratik Halk Üniversiteleri, tüm halk çocuklarýna açýk ve parasýz olacaktýr... Bugün eðitim her düzeyde paralýdýr. Devletin verdiði krediler hayatýn gerçekliðinden uzaktýr. Kredi alan öðrencilerin sayýsý da oldukça sýnýrlýdýr. Üniversite öncesi kolejler ve dershane gibi olanaklara sahip olamayanlar üniversite 7


sýnavlarýna baþtan adil olmayan koþullarda girmektedir. Demokratik Halk üniversitelerinde her gencin yüksek öðrenim yapabilme hakký ve en önemlisi de bu hakký kullanabilme koþullarý vardýr. Çünkü eðitim gelir getiren bir sektör deðil, bir haktýr. Demokratik Halk Üniversiteleri, halklarýn kardeþliðine ve özgürce geliþimine hizmet edecektir... Ülkemizde Türk, Kürt, Arap, Laz, Çerkez, Gürcü çeþitli milliyetlerden halklar bir arada yaþamaktadýr. Ayný zamanda Türkçe dýþýnda eðitim verilmemekte halklar kendi ana dilleri ile eðitim yapamamaktadýr. Ulusal baskýya karþý mücadele ve uluslarýn geliþimine katký en baþta Demokratik Halk Üniversitelerinin görevidir. Ülkemizde Kürt ulusu ve diðer azýnlýk milliyetlerin dil ve kültürünü geliþtirecek enstitü ve bölümler oluþturulacak, Demokratik Halk Üniversiteleri'nin bünyesinde her halkýn ana dilinde eðitim yapan üniversiteler kurulacaktýr. Demokratik Halk Üniversiteleri, sadece parasý 8

olan bir kesimin deðil, tüm toplumun eðitimini amaçlamaktadýr... Demokratik Halk Üniversiteleri tüm topluma açýk, kültür ve bilim siteleri olarak örgütlenecek ve halka sürekli bilgi ve kültür alýþveriþinde bulunacak yan örgütlenmelere sahip olacaktýr. Örneðin, "Ýþçi Üniversiteleri" gibi... Demokratik Halk Üniversiteleri'nde herkes istediði ve yetenekli olduðu dalda eðitim yapma olanaðýna sahiptir... YÖK üniversitelerinde öðrencinin yetenekleri ve geliþimi dikkate alýnmaz. Halk için eðitimde öðrencinin yetenekleri, istekleri ve geliþimi dikkate alýnarak istihdam gerçekleþir. Demokratik Halk Üniversiteleri, bilimsel olmayan yöntemleri reddeder... Demokratik Halk Üniversiteleri, en üst yönetme organından kitlenin karar alma ve uygulama sürecinde etkin bir şekilde katýlýmýný saðlayacak demokratik bir iþlerliðe sahip olacaktýr... Hiçbir kesime özel statü tanýnmayacaktýr.

Önemli olan üniversite bünyesinde yeralan her kesimin yönetimde temsil edilmesi, aralarýnda ahenkli bir iþbirliði ve çalýþma arkadaþlýðýnýn kurulmasýdýr. Yönetimde yeralan kiþi istendiðinde kendisini seçenler tarafýndan görevden alýnabilecek ve yenisi seçebilecektir. Demokratik Halk Üniversiteleri, bileþenlerinin sosyal-kültürel, yaþamsal sorunlarýna çözüm bulacak, bunun için oluþturulan kurumlarýn yönetimleri ve faaliyetlerini demokratik bir şekilde örgütleyecektir... Bu yüzden demokratik üniversiteler istiyoruz. Bu yüzden YÖK'ün tümden kalkmasýný ve yerini ayný iþlevi görebilecek herhangi bir kurum kurulmamalýdýr diyoruz.

YAÞASIN DEMOKRATÝK ÜNÝVERSÝTE MÜCADELEMÝZ! HALK ÝÇÝN BÝLÝM HALK ÝÇÝN EÐÝTÝM!

GENÇLİK FEDERASYONU ÜLKEMÝZDE GENÇLÝK GELECEKTÝR Sayý: 16


AKP’NİN YÖK BAŞKANI VE YALAN TARTIŞMALAR

10 Aralık 2007 ‘de YÖK başkanlığı’na Yusuf Ziya Özkan atandı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından AKP’nin ideolojisine uygun olarak atanan Özcan, aynı zamanda ODTÜ’de öğretim görevlisi bir profosör. Ve YÖK başkanlığına atanır atanmaz yaptığı ilk icraatı “üniversitelerde bütün yasaklar kalkacak” açıklaması oldu. Açıklamaya rektörler ve eski YÖK Başkanı Kemal Gürüz tarafından çok sert tepkiler geldi. Gürüz, “Haddini bilsin, mahkemeye gitsin. Üniversitelerde tek bir yasak yok. Yasak var diyebiliyorsa erkekçe, mertçe çıksın söylesin. Ama yasaktan anladıkları “türban” ise onu değiştirmeye bunların, Cumhurbaşkanı’nın da gücü yetmez. O haddini bilsin. Anayasa mahkemesi kararları uygulanıyor bu ülkede. Kimse kafasına göre iş yapamaz. O çalışmaları yaptığı ülkeye, Malezya’ya giderek bunları söylesin” karşılığını verdi. 19 Mayıs Üniversitesi rektörü “İdareciler yasaların üstünde değillerdir. Anayasa mahkemesinin kararları gayet açıktır” diye açıklama yaparken, Malatya İnönü Üniversitesi rektörü ise “Cumhurbaşkanı Gül kendisine benzeyen birini göreve atadı. Hangi mevki ve makamda olursa olsun bireysel düşüncelerle ülke idare edilmez” açıklamasını yaptı. Hukukçular ise Özcan’ın “yasaklar kalkacak” açıklamasını “tehlikeli” olarak nitelendirdiler. Hikmet Sami Türk “Anayasa mahkemesi, Danıştay, Yargıtay ve İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) üniversitelerdeki türban yasağına ilişkin kararları herkes tarafından biliniyor. Yargı kararının dışına çıkılarak üniversitelerde türbana izin verilmesine kalkışılırsa, sorumlular hakkında savcıların harekete geçmesi gerekir” diyerek tepki gösterdi. ÜLKEMÝZDE GENÇLÝK GELECEKTÝR Sayý: 16

YÖK 12 Eylülün ürünüdür! ve YÖK’ün zİhnİyetİ değİşmemİştİr...

Birbirine karşıymış gibi gözüken bu açıklamalar ve tartışmalar esasında aynı zihniyetin ürünü olmakla birlikte, çıkarları çatışanların “it dalaşı”dır. AKP ile YÖK arasında süren inisiyatif savaşını AKP kazanmış oluyor ve esasında tüm gelişmelerde göze çarpan; yapılan hiçbir açıklamada, verilen hiçbir tepkide ne üniversite öğrencilerinin ne de genel olarak halkın sorunlarını çözmeye yönelik bir kaygının olmamasıdır. Tüm bu tartışmalarda bize dair, faydalı hiçbir şey yoktur. Bu yazdıklarımızı daha iyi anlayabilmek için YÖK’e kısaca değinmek faydalı olacaktır. Gençliğin toplumsal rolünün farkında olan egemen sınıflar 12 Eylül darbesinden sonra 6 Kasım 1981’de YÖK’ü kurdu. Faşizmin üniversitelerdeki kurumsallaşması olan YÖK 26 yıldır yürüttüğü politikalarla üniversite gençliğinin önündeki en büyük engel olmaya devam ediyor. Bu nedenledir ki YÖK’ün

kurulmasıyla birlikte onbinlerce öğrenci üniversiteden atılmış veya uzaklaştırma almış, öğretim görevlileri de benzer şekilde cezalandırılmıştır. Tarihe 1402’likler olarak geçen, sayıları 3000’i bulan öğretim görevlisinin işine son verilmiştir. Bundan sonra ise şovenist, gerici eğitimi oluşturabilecek kadrolar oluşturulmuştur. Öğrencilere ise göstermelik olarak bile söz ve karar hakkı tanınmamıştır. Tam denetimin sağlanabilmesi amacıyla da YÖK yöneticileri, polis ve jandarmayla uyum içinde çalışmış ve bununla yetinmeyip emniyet tarafından yetiştirilmiş faşist ÖGB’yi (özel güvenlik birimi daha sonra özel şirketlere devredilmiştir.) öğrencileri 24 saat gözetleyerek, baskı altında tutulabilmeleri için kampüslere yerleştirmiştir. Polis ve jandarmayla işbirliği içinde olunması, ÖGB’lerin kampüslere yerleştirilmesi, YÖK’ün kuruluş nedeni ile de örtüşeceği gibi devrimci-

9


demokrat öğrencilerin sindirilerek tamamen üniversiteden tasfiye edilmesi, üniversite kapılarının bu yolla tamamen halk çocuklarına kapatılması amacı taşımaktadır. Bu işbirliği, söz konusu uyuşturucu satanlar, gençliği yozlaştıranlar olduğunda geçerli olmuyor asla. Bu nedenledir ki YÖK’ün başına atanacak isim de bu politikaların sürdürücüsü ve hatta baskı ve şiddeti artırmakta usta bir isim olmak zorundadır. Yusuf Ziya Özcan tam da böyle bir isim olarak, AKP açısından isabetli bir tercih olmaktadır. Bu tercihin isabetli oluşu ise ODTÜ’de terörle mücadele başta olmak üzere, çeşitli konularda polisle işbirliği yapmasından, USAK (Uluslararası Stratejik Araştırma Kurumu) da Bilim ve Uzmanlar Kurulu Başkanlığını yürütüyor olmasından ileri gelir ki, söz konusu kurum uluslararası güvenlik, dış ilişkiler, Ortadoğu, Ortaasya, Kafkasya, AB, Balkanlar, terörizm ve uluslararası hukuk çalışmaları(!) yürütmektedir. Gerek YÖK’ün niteliğine ve gerekse de yeni YÖK Başkanının özgeçmişine bakıldığında YÖK başkanının “üniversitelerde bütün yasaklar kalkacak” açıklamasının esasında öğrencilere yönelik baskı ve şiddete, yasaklara karşı çıkmak amaçlı değil, AKP hükümetinin YÖK’ü kendi planları doğrultusunda kullanmak amaçlı yapılmış bir açıklama olduğu görülmektedir. Ziya Özcan’a göre üniversite gençliğinin haklı ve meşru taleplerinin sınırlandırılması, baskı altında tutulması kaldırılması gereken yasaklardan değildir. Bu zihniyet yalnızca, artık reddedilmeyen, saklanamayan YÖK ve üniversiteler gerçekliği karşısında, kendi müdahalesiyle demokratikleşen bir YÖK tablosu çizmeye, temelsiz söylemlerle halkı ve gençliği kandırmaya çalışma çabasındadır. Bundan dolayı da “türban” yasağının kaldırılması konusunda AKP’nin, halkın inancını istismarda kullandığı bir araç olmakta kullanılmaktadır. 10

Çünkü özünde t ü r b a n yasağının kaldırılması, bu yasağın uygulanma nedenlerinden olan tek tip insan yaratma modelinin zarar görmesi anlamına gelecektir. Ve “türban sorunu” da AKP için oy getirebildiği, kitleleri kandırabildiği ölçüde önemlidir. Söyledikleri hiçbir şeyde samimi değildirler. Çıkarları için her türlü iki yüzlülüğü yapmaktadırlar. Bu nedenledir ki Kemal Gürüz ve Hikmet Sami Türk’ün yaptığı eleştirilerin hiçbir tutarlı yanı yoktur. AKP hükümeti ile, yeni YÖK Başkanı ile çıkar ayrılıkları yaşamalarından kaynaklı bir zorunluluk ile hareket etmektedirler. Hikmet Sami Türk “yargı kararları”ndan bahsedebiliyor; fakat ülkemiz tarihinin en organize katliamlarından biri olan 19 Aralık hapishaneler katliamının birebir sorumlularındandır. 28 devrimci tutsağın, diri diri yakılarak, kimyasal silahlarla katledilmesinin sorumluluğunu taşımaktadır. Hapishanelerde yedi yıl boyunca süren, sadece ufak bir yönetmelik değişikliği ile çözülebilecek olan “tecrit” politikasında ısrar edenlerdendir. Ölüm orucu nedeni ile hayatını kaybeden 122 insanın, aynı tecrit politikaları ile kalıcı

sakatlıklar yaşayan 500’den fazla tutuklunun ve sayamadığımız birçok baskı ve imha politikasının uygulayıcılarındandır. Bu yüzden hukuktan ve adaletten bahsetme hakkı kalmamıştır. Onun bahsedeceği hukuk, katliamlar hukukudur yalnızca. Kemal Gürüz ise YÖK Başkanlığı döneminde kaç öğrenciye soruşturma açıldığını, kaç öğrencinin okuldan işlediği büyük suçlardan(!) dolayı atıldığını açıklamalıdır. “Üniversitelerde yasak yok” derkenki “yasak” anlayışının hesabını vermelidir. Veremez. Çünkü onların açıklamalarında gençliğin ve halkın sorunları, ihtiyaçları yoktur. Bu nedenledir ki öğrenci geçlik olarak YÖK’e karşı yürüttüğümüz 26 yıllık mücadeleden asla vazgeçmeyecek, AKP’nin kurumlaşmasını sağlamak adına demokratik YÖK yalanlarına asla kanmayacak ve yürütülen bu it dalaşı tartışmalarını her zaman boşa çıkaracağız. Çünkü geleceğimizi kazanmamızın, bilimseldemokratik-halk için eğitim alabilmemizin yolu bu mücadeleden geçmektedir.

ÜLKEMÝZDE GENÇLÝK GELECEKTÝR Sayý: 16


O RTAK DÜÞMAN

AMERÝKA’DIR! Dost ve düşman kavramları çok açık ve net kavramlardır. Bazen at izi it izine karışır. Evet, bazen dünya halklarının ortak ve baş düşmanı olan ABD emperyalizmi de demokrasi getirecek, bağımsızlık getirecek denilerek masum gösterilmeye çalışılıyor. Ama unutulmamalıdır ki, dünya halklarının akan her damla kanında, her damla gözyaşında ABD emperyalizmi vardır. İşte Afganistan’ın işgalnde, Irak’ın işgalinde, Latin Amerika’da, Asya’da hatta dönüp kendi ülkemize baktığımızda 19 Aralık’ta, Şemdinli’de, Kürt halkının ulusal mücadelesinde görürüz. Amerikan emperyalizmini. Dünyanın her yerinde farklı şiddetlerde sürmekte olan savaşlarda da görmek, anlamak, kavramak kolaydır dost ve düşman kavramlarını. Dünya halklarının düşmanı, emperyalizm ve onun çıkarlarını savunanlardır. Ama emperyalistler içinde hiçbiri ABD emperyalizmi kadar dünya halklarına zulmetmemiştir. İşte bu yüzden bütün halkların ortak ve baş düşmanıdır. Bunu ABD emperyalizminin tarihi ve bugünü de kanıtlamaya yeter. İşte bunlardan dolayı emperyalizmi ve ABD’yi sık sık dünya halklarına hatırlatmak gereklidir. Hatta bu devrimciler-demokratlar için bir görev, bir sorumluluktur. Bunun aksi ise halklara ihanettir. ABD emperyalizmi halklara kendi kültürünü-politikalarını dayatıyor. Benim istediğim gibi düşünüp, benim istediğim gibi yazacaksınız ve benim iznim dışında oluşan bütün ÜLKEMÝZDE GENÇLÝK GELECEKTÝR Sayý: 16

düşünceler ve bunları sahiplenecek halkları ezerim, yok ederim diyor. ABD emperyalizminin Ortadoğu’daki halkları teslim alma politikası; “BOP” ABD emperyalizminin Ortadoğu topraklarındaki halkları teslim almak için hazırladığı BOP’un açılımı “Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi”dir. Amerikan emperyalizmi BOP’la Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki toplam 22 ülkeyi, ülkelerin halklarını ve iktidarlarını teslim alıp, bu ülkeleri tamamen pazar haline dönüştürmeyi ve dünyadaki hâkimiyetini iyice güçlendirmeyi hedefliyor. Başta AKP iktidarı olmak üzere ABD’nin bölgedeki işbirlikçileri ise BOP’u mazur göstermek için ellerinden geleni yapıyorlar. Örneğin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül yaptığı açıklamada “BOP Ortadoğu’yu demokratikleştirecek, barış ve huzur getirecek bir projedir” diyor. Evet, şimdiden görebiliyoruz getirdiği barışı ve huzuru; Irak’tan, Afganistan’dan, Filistin’den görebiliyoruz. İşgal altındaki ülkelerde kan deryasını ve açlıktan ölüm sınırına gelen, mülteci kamplarına sığınan, işgal altındaki ülkelerini terk etmeye çalışan insanlardan görüyoruz. Ama işbirlikçilerin söylediği bu adice yalanları ABD’nin Dışişleri Bakanı’nın söylediği sözler yalanlıyor; “22 ülkenin rejimi değişecek”. Bu 22 ülkenin rejimi nasıl değişecek? ABD emperyalizminin geçmişi göstermektedir. Ülkeler işgal edilmiş, ambargolar koyulmuş, dar-

beler tezgâhlamıştır ve bu rejim değişikliklerinin Afganistan ve Irak’ta olduğu gibi halkların kanı akmadan imkânsız olduğu görülmüştür.Yani bu 22 ülkenin rejimi değişirken halkların kanı akacak. Ama ABD emperyalizminin bu politikaları sadece Ortadoğu’ya özgü değildir. ABD emperyalizmi bütün halklara karşı aynı suçu işlemektedir. ABD emperyalizmi antiemperyalist ve ulusalcı ülkelere karşı ambargolar uygulamış, Şili’de, Brezilya’da, Arjantin’de darbeler tezgâhlamış ve faşist rejimler kurmuştur. Vietnam’da, Loas’da, Kamboçya’da, K. Kore’de, Yugoslavya’da, Somali’de, Lübnan’da ve daha birçok ülkede halklara karşı savaş açarak milyonlarca insanı katletmiştir. ABD emperyalizminin halklara karşı katliamları saymakla bitmeyecek kadar çok, ama bu katliamlar bile halkların ortak düşmanı olduğunu göstermeye yeter. Peki, ABD emperyalizmi neden ulusal hükümetlere dahi saldırıyor? Bunun cevabı da soru kadar basit aslında; çünkü tekellere hizmet etmeyen ve onların kar elde etmelerine engel olan her iktidar ABD için düşmandır. Emperyalizm değişti diyenler işte bu yüzden yanılıyorlar. Çünkü ABD emperyalizmi hala tekellerin çıkarları için ülkeler işgal ediyor, katliamlar yapıyor. ABD emperyalizmi çıkarlarına göre hareket eder, bunun için her yolu dener. Emperyalizm kendi çıkarları söz konusu olduğu her bölgede bu 11


çıkarlarını korumak için çok çeşitli politikalara başvurur. Bu politika bazen halkların kendi kaderini destekler görüntüsü vermektir. Kimi zaman ise o ülkeyi “korumak” için işgal eder, katliamlar yapar ve bunun adına “kurtarıcılık” der. Çıkarları gerektiğinde darbeler tezgâhlar, halklar arasında suni düşmanlıklar körükler ve halklar arasında savaşlar çıkartır, ya da ülkelere fırsat bulduğunda doğrudan saldırıyı tercih eder. İşte bu yöntemler ABD emperyalizminin çıkarlarını korumak için sürece göre uygulanmıştır. Ama yeryüzünde bunları yaşamayan hiçbir halk yoktur desek yeridir. Bütün halklar, işbirlikçiler aracılığıyla veya direkt olarak ABD emperyalizminin şiddetine maruz kalmıştır. Son dönemdeki politikası ise başta Ortadoğu ve bütün dünya genelinde kendisine yeni pazarlar açabilmek için terörizme karşı savaş diyerek dünya halklarına ve anti-emperyalist özellikler taşıyan tüm ilerici, devrimci örgütlere karşı savaşmaktır. Aslında ABD emperyalizminin terörle savaşı Amerika’nın dünya üzerindeki hâkimiyetini sağlamlaştırma savaşıdır aynı zamanda. İşte bu yüzden halkların akan her damla kanında, her damla gözyaşında ABD emperyalizmi vardır. ABD EMPERYALİZMİNİN TARİHİ HER DÖNEM HALKLARA KARŞI SAVAŞIN TARİHİ OLMUŞTUR. 2. paylaşım savaşının sonucunda dünyanın yaklaşık üçte birinin emperyalizmin denetim ve sömürü ağının dışına çıkması, sosyalizmin bir güç odağı haline gelmesi ve halkların gözünde büyük bir prestije sahip olması, 3. bunalım dönemiyle birlikte boy vermeye başlayan ulusal ve sosyal kurtuluş savaşlarının yarattığı korku emperyalizmin soğuk savaş stratejisine yönelmesine yol açtı. Artık her şey “anti-komünizm” maskesinin altında, “halkları komünizmin saldırılarından koruma” bahanesiyle yapılmaya başlamıştı. EİSENHOWER doktriniyle; Ortadoğu’da çeşitli ikili ant12

laşmalarla askeri üst ve karakol noktalarının arttırılması, daha sonra CENTO adını alan Bağdat Paktı’nın kurulması bu politikanın ürünüdür. ABD emperyalizminin can düşmanı komünizmdi ve doğal olarak bütün saldırılarını, yalan kampanyalarını ve demagojilerini komünizme yöneltti. Ama emperyalizm sadece komünizme değil, çıkarlarıyla çatışan bütün güçlere düşmandı. İran’da Musaddık böyle bir saldırının hedefi oldu. Musaddık İran’ın ulusal çıkarlarını ön planda tutan bir politika izleyerek emperyalist tekellerin elindeki petrolü millileştirince bir darbeyle iktidardan devrildi. 1962’de Irak’ta BAAS Partisinin darbe ile iktidara gelmesi sonucu onbin muhalif öldürüldü. 12 Mart 1971’de Türkiye de devrimci mücadeleyi geriletmek için darbe yapıldı. Devrimci, demokrat, ilerici insanlar ve emekçi halk katledildi. Devrimci hareketlerin önder kadroları katledildiler. Ardından 12 Eylül darbesi yapıldı. Milyonlarca insan fişlendi, işkencelerden geçirildi. 550 idam hükmü verildi, 50’si uygulandı. Devrimciler hapishanelerde sürekli işkencelerden geçirildiler. ABD emperyalizmi Ortadoğu’daki politikalarını uygulatacak, çıkarlarını savunacak askeri güçler oluşturdu. İsrail ve Türkiye ise bu güçlerin önde gelenleri oldu. ABD emperyalizminin açık desteğiyle İsrail Ortadoğu’da önemli bir askeri güç oldu. Aynı İsrail, yine ABD desteğiyle silah üretip ihraç edecek hale geldi. Ortadoğu’ya en fazla silah satan da her dönem ABD emperyalizmi oldu. Ortadoğu’da hâkimiyet sağlamak ve kar elde etmek için adeta Ortadoğu’yu cephaneliğe çevirmiştir Amerikan emperyalizmi. Ortadoğu’nun her köşesini üstlerle doldurmuştur. Sadece Türkiye ve İsrail gibi işbirlikçi ülkelerde değil, savaş gemileri ve kendi üstleriyle her yana konuşlanmıştır. Bu üslerin bir kısmı da Türkiye topraklarındadır. Zaten Ortadoğu’da üst kur-

madığı ülke neredeyse kalmamıştır. Filistin halkına karşı yapılan Kara Eylül katliamında on binin üzerinde Filistinli katledildi. ABD emperyalizmi işbirlikçi Ürdün iktidarıyla beraber Filistin mülteci kamplarını bombaladı, on binin üzerinde Filistinli öldürüldü. Bu katliam Kara Eylül katliamı olarak tarihe geçti. 1986’da Libya ABD tarafından bombalandı. 1991’de Amerika Irak’ı bombaladı. 42 gün süren savaşta yüz binin üzerinde Iraklı katledildi. Bunlar ABD’nin halklara karşı işlediği suçların bir kısmı. Vietnam’da, K. Kore’de, Kamboçya’da, Latin Amerika’da, Balkanlar’ da yaptığı katliamlarla milyonlarca insanın yaşamını yitirmesine sebep olmuştur. Evet, yazımızın başında da söylemiştik; yaşanan bütün katliamlarda, halkların akan her damla kanında, her damla gözyaşında ABD emperyalizminin parmağı varıdır. Dünyanın her yerinde sömürünün, katliamların, zulmün en büyük sorumlusu ABD emperyalizmi ve onun işbirlikçileridir. İşte bu yüzden Amerikan emperyalizmi halkların ortak düşmanıdır. ABD emperyalizmine vurulan darbe nereden gelirse gelsin bütün halkların çıkarınadır. Ve zaten emperyalizm halklara savaşmaktan başka hiçbir yol bırakmamaktadır. Dünya halklarının ortak ve baş düşman olan Amerikan emperyalizmine karşı savaşmaktan ve örgütlenmekten başka yolumuz yoktur.

ÜLKEMÝZDE GENÇLÝK GELECEKTÝR Sayý: 16


“Üniversiteler Meyhane Gibi” V a k i t g a ze te si

SUÇLU MALUM!

18 Aralık tarihli Vakit gazetesinin sürmanşeti şöyleydi; “Üniversiteler Meyhane Gibi”. Ve devamında; Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’nde dansözlü, noel babalı ve içkili, Gazi Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi ve Çanakkale 18 Mart Üniversitesi’nde sınırsız içkili yılbaşı balosu düzenleneceği yazıyordu. Vakit gazetesinin manşetine taşıdığı bu tablodan gerçekten rahatsız olup olmadığına, eleştirisindeki samimiyetine bakmadan önce bilim üretmesi, ülkeyi her yönden ilerletmesi gereken üniversitelerin bugüne, bu duruma nasıl geldiğine -daha doğrusu nasıl getirildiğinebakmakta yarar olduğunu düşünüyoruz. Evet, bugüne-bu tabloya bir günde gelinmedi. Gençliğin yozlaştırılması, bencil-bireycil olması, “özgürlük” adına ahlaksızlığı, sorumsuzluğu meşru görür hale gelmesi uzun bir süreye yayılan bilinçli politikalarla hayata geçirildi. Bu politikanın dönüm noktası 12 Eylül 1980’dir. 12 Eylül askeri faşist cuntasının ilk hedeflerinden biri gençlikti. Çünkü gençlik ülkemizde giderek büyüyen, güçlenen bağımsızlık, demokrasi, sosyalizm mücadelesinin en önünde yer alıyor, 12 Eylülcülere, darbeyi yaptıran emperyalizm ve onun işbirlikçileri olan ülkemizdeki tekelci burjuvaziye korkulu rüyalar yaşatıyordu. Bunun için gençlik bastırılmalı, sindirilmeliydi. Bu doğrultuda cunta onbinlerce genci ÜLKEMÝZDE GENÇLÝK GELECEKTÝR Sayý: 16

gözaltına aldı, işkenceden geçirdi, tutukladı. Öğrenci dernekleri kapatıldı, yüzbinlerce öğrenci okullarından atıldı. Kampüsler kışlalara çevrildi… Daha da sıralayabiliriz, fakat bunlar yeterli sanırız. Saydıklarımız cuntanın politikalarının baskı-zorsindirme yanını oluşturuyor. Bir diğer yanı var ki; (bu yanı yazımızın esas konusunu oluşturuyor) o da yozlaştırmanın amacı; gençliği kendi kültüründen, kendi değerlerinden uzaklaştırıp, kimliksiz-kişiliksiz robotlar haline getirmekti. Cunta için politikalarının bu yanı çok önem arz ediyordu. Çünkü düzenin uzun vadeli çıkarlarını ve bekasını ancak böyle koruyabilirlerdi. Baskı ve terörle bir süre etkisiz hale getirdikleri, susturabildikleri gençliğin ilk fırsatta tekrar ayağa kalkabileceğinin, tarihten çıkardıkları dersler sayesinde farkındaydılar. Gençliğin bu dinamiğini öldürmenin, ayağa kalkacak damarını kesip koparmanın yolunun yozlaştırma olduğu sonucuna vardılar ve adımlarını ona göre şekillendirdiler. Yıllara yayılan bu politikanın temel taşları şunlardı; “Her koyun kendi bacağından asılır” mantığının eğitim sisteminde ağırlıklı hale getirilmesi ve bu doğrultuda bireysel kurtuluşun pompalanması, uyuşturucu kullanımının bilinçli olarak yaygınlaştırılması, “cinsel özgürlük” adı altında ahlaksızlığın ve fuhuşun meşrulaştırılmaya çalışıl-

ması… Düzenin sahipleri ve cunta, kendinden başka kimseyi düşünmeyen, barlarda tepinmeyi, uyuşturucu kullanmayı marifet sayan bir gençliğin kendi sorunlarıyla, ülkesinin ve halkının geleceğiyle ilgilenmeyeceğini hesap ediyordu. Uyuşmuş beyinler, tüketen yığınlar yaratmaktı amaçları, MC Donalds’lar, Levis’lar ve benzerleri bu yüzden her yerde pıtrak gibi çıktı ortaya. Kendi dilini bile doğru dürüst bilmeyen, konuşurken çok sınırlı kelimeler kullanan gençler bize ait olmayan kelimeler ve üslupla konuşmaya başladı. Saç modellerinden giyim kuşama her şey AvrupaAmerika özentileriyle doldu. Topçu-popçu olmak milyonlarca gencin en büyük hayali olmuştu artık. Kısa yoldan köşeyi dönmek akıllılık oldu, emeğe-alınterine değer vermek-saygı göstermek ise tam tersi… Son dönemlerde yapılan araştırmalarda 12 Eylül öncesi gençlik ve şimdiki gençlik kıyaslandığında şu sonuçlar çıkıyor. 12 Eylül öncesi gençliğin önem verdiği şeyler; eşitlik-adalet, toplumsal refahken şimdiki gençliğin hayallerini kendine bir iş bulmak, Avrupa’ya gidebilmek gibi şeyler süslüyor. Bütün bunları değerlendirdiğimizde cuntacıların ve düzenin önemli başarılar elde ettiğini söyleyebiliriz. Fakat nihai bir başarıları söz konusu değildir. Hala daha ülkemizin bağımsızlığı, halkımızın özgürlüğü ve eşit-parasız 13


eğitim için mücadele eden gençler var. İşte o gençlerin yozlaşmaya karşı alternatif bir kültür aşılamaya çalışmasına tahammül edemiyor bu düzen ve onun rektörleri. İçkili, yoz partiler düzenleyen üniversite yönetimleri devrimci-demokrat öğrencilerin düzenledikleri şenlik ve etkinlikleri yasaklıyor. Kampüslere polisi-jandarmayı sokarak halay çeken, türkü söyleyen öğrencilere saldırtıp gözaltına aldırtıyor.

İstanbul Üniversite’sinde amfide esrar partisi yaparken yakalanan (ki bu kişinin asistanlarla para karşılığı fuhuş yaptığı da biliniyor) birine kınama cezası verilirken, en demokratik hakkını kullanıp bir basın açıklamasına katılan onlarca öğrenciye uzaklaştırma, atılma cezaları veriliyor. İTÜ’de Efes Pilsen sponsorlu şenlikler yapan rektör14

lüğün pislikleri olan boş bira kutuları ve prezervatifleri öğrenciler kampüs alanından topluyor. Yine İTÜ’de, Vadi öğrenci yurdunda kalan 3040 kişilik erkek öğrenci grubu gecenin bir vakti “Abaza yürüyüşü” adını verdikleri ahlaksız bir yürüyüş yaparak bayan öğrencilerin kaldığı yurdun önüne gidiyor ve ahlaksızca sloganlar atarak bayan öğrencileri taciz ediyor. Bunun karşısında ise rektörlük üç maymunu oynuyor.

Fakat aynı rektörlük, öğrencilerin herhangi bir hak arama eyleminde kampüse yüzlerce çevik kuvvet polisini sokuyor.

Her şey çok açık değil mi? Gençliği sindirmeye çalışanlar aynı zamanda yozlaştırmaya çalışıyor, düzenin pisliklerinde boğmak istiyorlar. Bunlara karşı çıkan devrimci-demokrat öğrencilere ise “astığı astık, kestiği kestik” oluveriyorlar. Gelelim Vakit’in sür-

manşeti ve haberine. Vakit’in samimi olup olmadığını anlamak için, yozlaşmaya karşı çıkan devrimci-demokrat öğrencilerin şenliklerinin yasaklanmasına, yüzlerce soruşturma açılmasına karşı yaptığı tek bir haber var mı ona bakmak yeterlidir. Yoktur böyle bir haberleri. Tersine, baskıları destekler, devrimci öğrencilere “terörist” diyerek yasakları alkışlarlar. Öyleyse Vakit”in derdi nedir? Bunu haberdeki “Örtü Yasak, İçki Limitsiz” alt başlığından gayet iyi anlayabiliyoruz. Derdi, AKP ve YÖK arasında süren iktidarın nimetlerinden kim daha çok faydalanacak çatışmasında AKP’yi güçlendirmek, kendi tabanına mesaj vermektir. Yoksa yozlaşmaya karşı çıktığı falan yoktur. Gençleri dinin gericiliğiyle, kadercilikle uyutan, bu pislik üreten düzene karşı mücadele etmesini engelleyen konumdadır. Yani AKP ve şürekası da, YÖK’ü de, ordusu da ve bilcümle düzen gücü de bu tablodan sorumludur. SUÇLU MALUMDUR! Bu utanç onlarındır. Bu utanç tablosunu değiştirmek de bize düşen en büyük görevlerden biridir. Bunu da ancak bu düzene ve düzenin yarattığı pisliklere karşı mücadele ederek başarabiliriz. Bu mücadelede ise sarılacak, sahiplenecek en önemli değerlerimiz halkımızın ilerici kültürüdür. Bunlar ahlaklı, namuslu, vicdanlı olmaktır. Günümüzde, ”küreselleşme” teorisyenlerinin söylediği gibi yok olan, anlamsızlaşan değil, özümüz olan, bizim olan değerlerimizdir. Bu değerlerle donanarak layık olduğumuz ülke ve üniversiteleri yaratmak boynumuzun borcudur.

ÜLKEMÝZDE GENÇLÝK GELECEKTÝR Sayý: 16


FAÞÝZMÝN YALANLARINA, ÇARPITMALARINA BÝR ÖRNEK DE LÝSELERDEN

Geçtiğimiz haftalarda Antalya Atatürk Endüstri Meslek Lisesi’nde ilginç bir olay yaşandı. Okulun 9. sınıf öğrencilerinden O.G. İngilizce öğretmeninin öğrencilere küfür ve hakaret etmesini gizlice cep telefonuna çekerek internette yayınladı. Olayın bu kısmı liselerde sıkça yaşadıklarımızdan farksız. Her gün ülkenin dört bir tarafındaki eğitim kurumlarının “start” tablosu; küfür, hakaret ve hatta dayak. Esas ilginç olan kısım ise şu; okul idaresi yaşanan bu olay karşısında öğrenci ve öğretmen hakkında disiplin soruşturması açarak öğrenci hakkında okul ile ilişiğinin kesilmesi, öğretmen hakkında ise sadece kınama cezası verdi. Ne kadar adaletli değil mi? Bir çırpıda olayın mağduru suçlu, suçlusu ise mağdur duruma geliyor. Tam bir Türkiye klasiği. “Adalet” anlayışının liselere nasıl yaşandığına güzel bir örnek. Başkaca bir sürü olayda da böyle adaletsizliklerle sıkça karşılaşmıyor muyuz? Her türlü pisliği yapan çeteciler, uyuşturucu satıcıları hiçbir ceza almadan ya da düşük cezalarla cesaretlendirilirken, onlara karşı mücadele edenler hakkında yüzlerce yıllık cezalar istenmiyor mu? Ülkemiz tam bir adaletsizlikler cenneti durumunda. Antalya’ya dönersek; idare olayın araştırmasını yapmıyor, sadece öğretmenin açıklamalarını dikkate alarak alelacele öğrenciyi okuldan atıyor, susturmak istiyor. Nedir bu acelenin sebebi? Bunun sebebini anlamak aslında çok da zor değil. Bu ve benzeri birçok olay ülkemizin her yerinde yaşanıyor. Liselerde eğitim tam anlamıyla hayvan terbiyesi gibi işliyor. Öğrenciler sürekli hakaret, küfür ve dayakla karşılaşıyor. Bu olaylar okulların olağan, sıradan olayları olarak karşılanıyor. Ve bu durum “Öğretmenin vurduğu yerde gül biter” gibi atasözleri ve deyimler üretilerek velilere kanıksatılmaya, dayak sıradan, normal bir eğitimöğretim aracıymış gibi gösterilmeye çalışılıyor. Eğitimin daha bir dolu sorunundan sadece birisidir dayak ve hakaret. Eğitimin niteliği, öğrenciye bakışı, okulların çevresi ve içerisine sokulan pislikler açısından ÜLKEMÝZDE GENÇLÝK GELECEKTÝR Sayý: 16

birçok sorunu içerisinde barındırır. Okulların çevresi çetelerin, uyuşturucu satıcıların tam bir pazar yeri haline gelmiştir ama buna okul idarelerinin bir itirazı olmaz. Öğrenciler her türlü yozluğun içerisine girer, uyduruk dizilerden çıkma tipler haline dönüşürler, bunlara da itirazları olmaz. Ancak eğitimin sorunlarıyla ilgilenmeye, sorunları dile getirmeye başlarlarsa ve sorunlarının bilincinde hareket etmeye kalkışırlarsa işte orada sistemin tüm kurumlarıyla karşılarına çıkılır. Bırakın sorunların bilincinde olup hakları çerçevesinde örgütlenmeyi, bu örneğimizde olduğu gibi okulda yaşadığı bir sorunu ortaya çıkarırsa bile faşizmin eğitim kurumları tarafından en ağır cezalara çarptırılır. İşte burada da böyle olmuştur zaten. Peki, bu ve benzeri durumlar karşısında Milli Eğitim Müdürlüklerinin, Bakanlığın tutumu ve rolü nedir? Milli Eğitim Müdürlükleri ve Bakanlığı da okulların bu genel tablosu karşısında sessiz kalmakta hatta sessiz kalmanın ötesinde direk bu tablonun yaratıcısı durumundadır. Liselerde eğitim sisteminin çarpık gelişiminde aktif bir rol oynamaktadır. Sonuçta çarpık eğitim sisteminin bir kurumudur Milli Eğitim de. Buradan hareketle liselerde eğitim ve öğretimin sorunlarının çözücüsü değil, bilakis sorunların kaynağıdır. Özellikle eğitimin niteliğinin belirleyici kurumudur. Emperyalizmin istediği bir eğitim standardı vardır. Bu eğitim sistemi içerisinde halkın ihtiyaçlarına dönük, pratiğe dayalı, hayatı kolaylaştırıcı bir eğitim yerine tekellerin ihtiyaçlarını karşılayan, öğrencileri sistemin koyunları haline getirici bir eğitim amaçlanır. Ve bunun yaratıcısı olarak da Milli Eğitim Bakanlığı görevlendirilir. Bakanlık istenen nitelikte bir eğitim programı hazırlar, buna karşı çıkanların en ağır cezalarla cezalandırılmasını, en ufak bir çatlak sesin bile en ağır cezalarla cezalandırıldığı bir disiplin yönetmeliği oluşturarak bunları İl Milli Eğitim Müdürlüklerine yollar ve uygulanmasını ister. İşte Milli Eğitim Bakanlığının ve Müdürlüklerin rolleri

burada ortaya çıkar. Nitekim Antalya’da yaşanan olay karşısındaki tutumu da baskıyı örtbas etme, baskıyı sahiplenme şeklindedir. Öğrenciler tarafından öğretmenlerine komplo kurulduğunu, bu komplo sonucunda öğretmenin hakaret etmeye zorlandığını ve okulun aldığı kararın da, öğretmenin de arkasında olduğunu açıklamıştır. Farz edelim ki yapılan bu açıklama doğrudur. Olayın gelişimi tam da açıklandığı gibi olmuştur. Peki, böyle bir durumda öğrencilerin komplolarla, ahlaksızlıkla öğretmenlerini böyle tuzaklara düşürmesini sağlayan onların aldığı eğitim değil midir? Böyle komploculuğu aşılayan, onları ahlaksızlaştıran Amerikancı eğitim sisteminin ta kendisidir. Anadolu’nun kültüründe insanlar üzerine komplo kurmak, tuzağa düşürerek hakkında şaibe yaratmak, suçlu düşürmek yoktur. Bu ve benzeri davranışların yaratıcısı ve ülkemizdeki yayıcısı, emperyalizm ve onun işbirlikçileridir. Nitekim yaşanan bu olaydaki tabloda, öğrencilerin öğretmenlerine komplo kurması söz konusu değildir. Olay, eğitimin bariz sorunlarından biri olan, öğrencilerin maruz kaldığı küfür, hakaret ve dayağın ayyuka çıkmasıdır. Pisliğin bu kadar aleni ortaya çıkması, acilen örtbas edilmeyi gerekli kılmış ve okul idaresiyle, Milli Eğitimiyle el ele verilmiş ve olay örtbas edilmiş, hedef saptırılarak öğrenci en ağır ceza ile cezalandırılmıştır. Ülkemizde yaşanan birçok olaydaki sonucun aynısıdır bu durum. Yaşanan birçok katliamda, işkencede aynı durum yaşanmadı mı? Manisalı gençler olayında öğrenciler hem işkencelerden geçirildi, hem de en ağır cezalarla cezalandırılarak olay örtbas edilmeye çalışıldı. Yine Birtan Altunbaş’ın işkencede katledilmesi de aynı akıbette olmuştur. Faşizmin mantığı zaten bundan oluşmaktadır. Yalan ve demagojiye dayalı çarpıtmalarla kendine taban yaratmaya çalışır, ya da kendini gizlemeye çalışır. Antalya’da yaşanan olay da faşizmin yalan ve demagojiyle olayı örtbas etme, çarpıtma politikasının sonuçlarından sadece bir tanesidir… 15


LÝSELERDE NASIL ÖRGÜTLENMELİ?

Eğitim sistemi her gün yeni değişiklikler ve farklı yüzlerle karşımıza çıksa da hep aynı kalan, hatta her değişimden sonra daha fazla yakıcılaşan uygulamalar ve saldırılar bitmek tükenmek bilmiyor. Evet, hiçbir şey olduğu yerde durmuyor. Sürekli kendi içerisinde değişiyor. Yani dünyadaki her şey ya olumluya, ya da olumsuza doğru değişim gösteriyor. Burada değişimin niteliğini belirleyen, elbette nereye ve kime hizmet ettiğidir. Yani değişikliğin amacı neye göre belirlenmişse ilericiliği ve gericiliği de ona göre şekillenir. Bugün baktığımızda artık birçoğumuz nasıl bir eğitim gördüğümüz, daha doğrusu kim için eğitim gördüğümüz konusunda hemfikirdir. Ülkemiz yeni sömürgecilik ilişkileriyle sömürülen, çarpık kapitalizmin geliştiği bir ülkedir. Doğal olarak bu çarpıklıklar eğitim-öğretim hayatımızda da yakıcı olarak hissedilmektedir. İşte bunun içindir ki eğitimde sürekli “yenilik”lere, değişikliklere başvuruluyor. Örneğin bugün Erdoğan Teziç’in yerine Yusuf Ziya Özcan geldi. Yaşamımızda, eğitim-öğretim hayatımızda neler değiştiğine baktığımızda daha ilk günde yeni YÖK başkanı gelir gelmez saldırılar başlamıştır. Ya da Milli Eğitim Bakanlığı’nın üniversite sınavında yaptığı değişikliklere bakın; yaşamımızda neler değişti. Tam tersine her geçen gün daha fazla gerici16

lik içerisine sürüklendik. Eğitim sisteminin çarpıklıkları daha fazla arttı. Burada yapılan değişikliklerin sonuçları ortaya çıktıkça niteliği de ortaya çıkmış oluyor. Bugün yapılan yeniliklerin tek amacı vardır, o da toplumda, gençlikte ortaya çıkan tepkileri dindirmek, kitlelerin gözünü boyamaktır. Erdoğan Teziç, yıllardır uyguladığı saldırı politikaları sonucu teşhir oldu ve yerine Yusuf Ziya Özcan geldi. Liselerdeki sınav sistemindeki çarpıklıklar artık öyle bir boyuta vardı ki öğrenci gençliğin tamamının tepkisine neden olmaya başladı. Bu durumun sonucunda “reform” adı altında değişiklikler oldu. Sonuçta değişen ise koca bir hiçtir. Çünkü sorunun temeline inmek yoktur, sadece yüzeyine makyaj yapılarak önümüze sunulmaktadır. Zaten bu sistemde eğitimin nitelikli hale gelmesi imkansızdır. Çünkü sorun başlı başına bu sistemdir. Yani sorun “sorunları çözeceğiz” diyen ikiyüzlülerdir. Bunun için adaletsizlikler, saldırılar, çarpıklıklar da sürecektir. Ta ki bu sistemin yerine alternatif olanı geçene, köklü değişiklikler yapılana kadar… Ülkemizde bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm için verilen mücadele tarihine baktığımızda üniversitelerde yükselen mücadelenin yanında liselerde yürütülen mücadelenin de yeri büyüktür. Düzenle derin çelişkileri olan liseli gençlik birçok zaman mücadeleye önderlik etmiş bir kesimdir. Günümüzde büyük kitleler kendi sorunları için sokaklara dökülüp hak arama mücadelesine aktif olarak katılmasa da liseli gençlik hala bu özelliğini yitirmemiştir. Çünkü liseli gençliğin bu düzenle olan çelişkileri daha fazla derinleşmektedir. Belli dönemlerde ülkemizde uygulanan saldırı politikalarının yönteminden kaynaklı mücadelede belli düşüşler ve yükselişler yaşansa da ülkemiz yeni olana, alternatif olana gebe bir ülkedir. Çünkü bu düzen çözümsüzlüklerin, çıkmazların düzenidir. Bunun için liseli gençlik gibi büyük bir potansiyel sürekli olarak baskı altında tutulmaya çalışılmaktadır. Asıl konuya girmeden önce isterseniz somut bir örnekle başlayalım. Günümüzde birçok yerde sıkça yaşanan sorunlardan biri de yıllarca bize “sağ-sol çatışması” olarak verÜLKEMÝZDE GENÇLÝK GELECEKTÝR Sayý: 16


ilmek istenen faşist saldırılardır. Geçen yıllar göstermiştir ki bu çatışmalar sağ-sol çatışması değil, demokrasiyi savunanlar ve faşizmi savunanlar arasındaki çatışmadır. Evet, açıktan açığa biz faşizmi savunuyoruz diyemiyorlar; çünkü bunu derlerse kitleler içerisine giremezler, kitlelerin dini duygularını istismar edemezler. Hepimiz sıkça duymuşuzdur; oruç tutmadığı, namaz kılmadığı… gibi gerekçelerle saldırıya uğrayan devrimci-demokrat ve alevi gençliği. Hatta birçok zaman bu saldırılar ölümlerle, katliamlarla sonuçlanmıştır. Bugün Yenidoğan Lisesi’nde de bu saldırıların zemini hazırlanmaktadır. Bu okulda okuyan Dersimli, Tokatlı ve Sivaslı alevi gençler sırf kafa tokuşturmadıkları, saçlarını farklı kestikleri için sürekli tehditlere ve saldırılara maruz kalmaktadır. Bu ülkede insanlara yıllarca farklı inançlar zorla benimsetilmeye çalışıldı. Hala da bu devam ediyor. Örneğin onyıllarca Kürt halkına Kürt olmadığı benimsetilmeye çalışıldı. Ya da alevilere “böyle bir inanış yok” dayatıldı. Sonuç olarak ortaya Maraşlar, Sivaslar, sınır ötesi operasyonlar… çıktı. Bugün okullarımızda yaşanan bu saldırılar yıllardır bu ülkede uygulanan politikaların devamıdır. Yenidoğan Lisesi’nde reislik sistemi almış başını gitmektedir. Ortalıkta birçok reis dolaşmaktadır. Öğrenciler belli günlerde okul çıkışlarında bazı kişiler tarafından ülkü ocaklarına götürülmektedir. Buralara gitmeyen, ya da götürülme teklifini reddeden alevi gençler hedef alınmakta, “niye kafa tokuşturmuyorsun” gibi nedenlerle saldırıya uğramakta ve tehdit edilmektedir. Bu yaşananlar sistemin liseli gençlik üzerinde hakimiyet kurma çabasındandır. Burada bahsettiğimiz olaylar Yenidoğan Lisesi ile sınırlı değildir. Birçok yerde bu ve buna benzer durumlar bilinçli ve programlı olarak yaşanmaktadır. Özellikle şovenist dalganın yükseldiği süreçte daha fazla yaşanmaktadır. Düşünün ki sınıfa gelen öğretmen, vatan, millet, bayrak diyerek bu ülkede yaşayan farklı dillerden, kültürlerden insanları hedef olarak gösterirse böyle sonuçlar ortaya çıkar. Şimdi bu saldırıların amacını ve liseli gençliğin mücadelesinin önemi üzerine düşünelim. Bakalım ortaya nasıl bir tablo çıkıyor. Ülkemiz liselerinde örgütlenebilecek büyük bir devrimci potansiyel vardır. Üniversiteye hazırlık ve dershaneler de hesaba katılırsa 2004 yılı rakamlarına göre toplam 3 milyon 325 bin öğrenci liselerde eğitim görmektedir. Bunların neredeyse tamamı halk çocuklarıdır. Sadece İstanbul’da 396 lise ve 309 meslek lisesinde olmak üzere 450 bin öğrenci lise eğitimi görmektedir. Bunların içinde bulunan 173 özel lisede ise sadece 25 bin öğrenci bulunmaktadır. Yani burjuva çocuklarının genel olarak özel liselerde eğitim gördüğünü hesaba katarsak gerisi halk çocuklarıdır diyebiliriz. Üstelik bu güç dağınık halde değil, üçyüzer-beşyüzer, hatta biner kişilik topluluklar halinde bir arada bulunuyor. ÜLKEMÝZDE GENÇLÝK GELECEKTÝR Sayý: 16

Öğrenmeye son derece yatkın, genç, dinamik, atak ve aydınlanma çağında bir güç… Ülkemiz devrim tarihi bu gücün bir kısmının bile harekete geçirildiğinde neler başarabileceklerinin örnekleriyle doludur. 1980 öncesi liselerde sağlanan hatırı sayılır bir kitlesellikle dönemin en kitlesel ve radikal eylemleri ortaya çıkarılabilmiştir. Örneğin Kahramanmaraş katliamına karşı geliştirilen protestolarda en kitlesel ve en radikal katılım liselerden gelmiştir. Bir anda 40 okluda birden boykot ve işgaller gerçekleştirilebilmiştir. Örneğin 1991 Nevruz’unda da Kürt halkına yönelik katliama, ilk ve en radikal tepkiyi gösteren ve Hasköy Lisesi’ni işgal ederek saatlerce direnen liselilerdir. İşte bu milyonlarca gence bilinç taşındığında, asıl ait oldukları yeri gösterdiğimizde nasıl sonuçlar ortaya çıkacağını siz düşünün. Bu çok büyük bir güçtür, düzen bu güçten korkar; onun için demagojiler, yalanlar yayar. Her sene okullar açıldığında polisin dağıttığı broşürlerde bu korkuyu görebiliriz. Bugün bu potansiyel “ağaç yaşken eğilir” anlayışıyla faşizm tarafından tam kuşatılmaya alınmış, en küçük kıpırdanmalarda dahi baskı ve terörle sindirilmeye çalışılmakta, polis ve okul idarelerinin kuşatmasına ailelerin de katılımını sağlamak için yoğun çaba sarf edilmektedir. Oligarşi, devrimci bir örgütlenmenin önderliğinde harekete geçirildiğinde bu potansiyelin kendisi için nasıl bir tehlike oluşturacağının bilincindedir. Bu nedenle liselere sadece baskı ve terör uygulamakla yetinmemekte, hayatı henüz yeni yeni kavramaya başlayan genç beyinleri yoğun bir ideolojik, kültürel bombardıman altında tutmaktadır. Okullardaki eğitim hemen hemen tamamen buna göre düzenlenmiştir. Bu bombardımanın en önemli araçlarından biri yozlaştırma, bencilleştirme ve çeteleştirmedir. Bugün gençliğin yozlaşması, çeteleşmesi ve apolitikleşmesi kesinlikle oligarşinin uyguladığı politikalardan bağımsız değildir. Örneğin bu düzene isyan duyguları taşıyan, önderlik potansiyeli bulunan gençleri de çeteleşmeye yönlendirerek, yani bir taşla iki kuş vurarak önlemini almaya çalışır. Sorunlar içerisinde boğulan gençlik sürekli bir arayış içerisindedir. Bu düzenin gösterdiği

17


alternatif uyuşturucu, fuhuş, futbol… gibi alternatiflerdir. Böylece daha sorunlarının nedenlerinin dahi farkına varamayan gençler mahvedilmektedir. Nasıl emperyalistler halkları teslim alabilmek için önce kültürsüzleştirip, değersizleştiriyorsa burada da gençliği kültürsüz, değersiz kişiler haline getirmeye çalışıyor. Düzen “yılanın başını küçükken ezeceksin” düşüncesiyle gençliğe yaklaşıyor. Liselerde faaliyet yürüten gençliğin kendisini 3 milyon 325 binlik gücün temsilcileri olarak görmeleri, bunun bilincinde olmaları önemli bir noktadır. Bu büyük öğrenci kitlesinin sorunlarıyla ilgilenmeli ve bunun için yanıp tutuşmalıyız. Ancak bu şekilde gençliği örgütleyebiliriz. Evet, hatalar yapabiliriz, defalarca başarısız girişimlerimiz olabilir. Ama bu özelliklere sahipsek hatalarımızdan gerekli dersler çıkarmasını, başarısızlıklarda umutsuzluğa kapılmak yerine daha büyük bir azimle işe sarılma duygusuyla donanmasını biliriz. Tabi bunların yanında liselilerin ve buralarda öğrenim gören liselilerin ayrıca özelliklerini bilmeli, olumlu ve olumsuz yönlerini tahlil etmeli sorunlarına vakıf olmalıyız. Yani alanımızı iyi tanımalıyız. Eğer iyi tanımıyorsak kitlelere sürekli gitsek, emek versek de somut sonuçlar elde etmemiz gerçekçi değildir. Alanımızı ne kadar iyi tanırsak o kadar iyi sonuçlar elde edebilir, insanlara nasıl gideceğimizi o kadar iyi biliriz. Böylece daha kısa sürede olumlu, elle tutulur sonuçlar ortaya koyabiliriz. Birçok lise çeşidi vardır. Ancak, biz bunları özel dershaneleri de içine katmak suretiyle yedi grupta toplayabiliriz. Bunlar düz liseler, teknik ve meslek liseleri, Anadolu ve Fen liseleri veya kolejler, yatılı liseler, özel liseler, çok programlı liseler ve özel dershanelerdir. Bunların içinde İmam Hatip Liseleri, Kız Meslek Liseleri gibi ayrıca ele alınması gereken alt gruplar da vardır. Liselerde kitle çalışması yapmak için; düzenin liseli gençliği kuşattığı çemberi yarıp parçalamalıyız. Düzen liseli gençliği okulda, ailede, toplumda, liseden sonra askerlikte tam bir kuşatma altına almıştır. Onu sürekli ideolojik-kültürel bombardımana tabi tutmakta, bunun yetmediği yerde her türlü baskıterör uygulamasını acımasızca hayata geçirmektedir. İşte biz liseli genci bu kuşatmadan çekip almayı, devrimci bir kimlikle yeniden eğitmeyi, onu düzene uygun birey olarak eğitmeye çalışan düzenin her türlü kurumuna karşı güçlendirmeyi, öğrenci iken öğretmen olmayı ve ailesini, öğretmenlerini, büyüklerini eğiten kişiler haline getirmeliyiz. Liseye giden bir genç yaşı itibariyle daha gelişme çağındadır. Yaşamı yeni yeni tanımaya çalışır; bu noktada dışarıya karşı aşırı derecede bir özenti vardır. Yani liseli bir gencin okulunun önüne serseri ve kabadayı olarak adlandırılan kişiler gidiyorsa oradaki gençlerde onlara özenir, onlar gibi hareket etmeye başlar; ama kendi okulunda devrimcileri görürse, onları tanırsa işte o zaman kendi kültürüne sahip çık-

18

mayı, hak alma mücadelesini öğrenir ve devrimciler gibi yaşamını şekillendirmeye başlar. Kısacası liselerde devrimci mücadele aynı zamanda kişilik kazandırma mücadelesidir. Liseli gençlere kişilik kazandırmak için yol gösterici olup, sorunlarına çözüm üretip, sıkı arkadaşlıklar oluşturmalıyız. Liselerde yaşanan sorunlar olarak; şiddet uygulama, kantin sorunu, gerici-despot-faşist yönetim sorunu, örgütlenme, söz ve düşünce özgürlüğü talebi, ulaşım sorunu… gibi sorunlarla birebir ilgilenip gençliği bir araya getirmemiz şarttır. Örneğin bir lisede kantin sorunu varsa önce onu gençlik içerisinde tartışır hale getirebilmemiz gerekiyor Böyle sorunlar kitlelerin en rahat tartışabileceği sorunlardır; çünkü birebir kendisini ilgilendiren bir sorundur. Kantin sorunu gibi sorunlara karşı mücadele etmeye başladığımızda bazen çok küçük olarak gördüğümüz şeylerde bile beklemediğimiz sonuçlar alabiliriz. Mesela kantinde satılan bir malzeme dışarıda çok daha ucuza satılıyorsa bunu kantinci ile kitlenin arasında tartıştığımızda bile bizden taraf olabilecek bir kitle toparlayabiliriz. Tabi bunun için öncelikle orada yaşanan kantin sorununun o insanların sorunu olduğunu kavratmamız gerekiyor. Liseli gençliğe giderken somut taleplerle gitmeliyiz. Gerek kampanyalarımızda kullandığımız sloganlar olsun, gerek bildirilerimizde olsun kullandığımız dil anlaşılır ve sade olmalıdır. Kitleye elimizde hangi materyalle gidiyorsak amacımızı açık ve net anlatabilmeliyiz. Yaptığımız işlerde, sonuç almada sabırlı ve militan olmalıyız. Kitlelere giderken aynı zamanda kendi alternatifimizi ve çözümümüzü de sunmalıyız. Bunun için gerici faşist eğitim veren liseler yerine demokratik lise talebimizi kitleler içerisinde yaymalıyız. Demokratik lise için en başta mevcut Milli Eğitim Bakanlığı örgütlenmesinin kaldırılması, bunun yerine aşağıdan yukarıya demokratik tarzda örgütlenmiş eğitim uzmanları, öğretmenler, öğrenciler ve öğrenci ailelerinin demokratik örgütlerinin temsilcilerinden oluşmuş Halk Eğitim Komisyonunun kurulması talep edilmelidir. Halk Eğitim Komisyonu; idari, eğitsel, mali konulardan ders kitaplarının içeriğine kadar MEB’in tüm görevlerini devralmalıdır. Liselerde demokratik bir yaşam, kültür ve bilincin geliştirilmesi için her türlü tedbiri almalı, idari yapılardan sivil faşist örgütlenmelere kadar tüm faşist yapıları dağıtmalıdır. Bu komisyon illerde, ilçelerde ve her birimde yine aşağıdan yukarı seçimlerle oluşturulmuş yönetim birimleri tarafından temsil edilmelidir. Bizim talebimiz demokratik liselerdir. Bu liselerde kimse notla tehdit edilmez, ya da 1-2 saatlik sınavlar sonucu verilen onca emek bir anda yok sayılmaz, hiçbir öğrenci parası olmadığı için okul kapısından geri çevrilmez ve kimseye bir şey öğretilirken dayak atılmaz… Liselerde yaşadığımız tüm sorunlara karşı birlikte mücadele etmeliyiz. ÜLKEMÝZDE GENÇLÝK GELECEKTÝR Sayý: 16


2007’DEN KISA KISA... Yeni bir yýla girerken umutlarla dolu gireriz. Hepimizin yeni yýldan beklentileri olur. 2007 yýlýna da nice umutlarý yüreðimizde taþýyarak girmiþtik. 2007 yýlýnýn daha baþýnda 22 Ocak tarihinde yedi yýldýr süren ölüm orucu direniþi zaferle sona erdi. Yýllardýr analarýn dökülen gözyaþý sona ermiþti. Adalet bakanlýðý tecrit politikasýný savunamaz durama gelerek 45/1 Sayýlý bir genelge yayýnlamýþtý. Genelge, 10 tutsaðýn hafta 10 saat hiçbir "tretmana" baðlý olmaksýzýn görüþtürüleceðini içeriyordu. Ölüm orucu direniþçileri de bu geliþme üzerine direniþlerine ara verdiler. Yeni yýlýn daha ilk aylarýnda direnerek kazanýlamayacak hiçbir zaferin olmadýðýn tüm dünya görmüþ oldu. Kazanýlan bu zafer büyük bir sevinç yarattý. Tüm yurtta kutlamalar yapýldý. Bunlardan bir tanesi de Tecrite Karþý Sanatçýlar tarafýndan 11 Þubat günü Ýstanbul Gösteri ve Kongre Merkezi'nde "Yaþadým Diyebilmek Ýçin" adýyla düzenlenen geceydi. Bu gece zafer kutlamasý havasýnda geçti. Daha konser baþlamadan bekleme bölümünde halaylar çekilmeye, türküler söylenmeye baþlanýlmýþtý. Ýlk olarak TAYAD'lý Naime Kara söz aldý. TAYAD'ýn mücadelesini ve tutsaklarýn direniþini anlatan Kara, Tekirdað F Tipi'nden tutsaklarýn gönderdiði mesajý okudu. Salon sloganlarla inlerken, tiyatrocu Mehmet Esatoðlu, Cemil Çiçek'in bir kuklasýyla sahnede göründü. Bir gardiyanýn dilinden sunuculuk yapan Esatoðlu'nun oyunu sýrasýnda gösterilen 19 Aralýk Katliamý'ný anlatan görüntülerin ardýndan, Tiyatro Simurg oyuncularý Bayrampaþa'da yakýlan kadýnlarý anlatan kýsa bir oyun sergilediler. Tiyatro Simurg oyuncularý "Feda Destaný" kitabýndan okuduklarý þiirin ardýndan sahneyi terk ederken, tek tek aydýnlar ve sanatçýlar davet edildi. Þeþen'in ÜLKEMÝZDE GENÇLÝK GELECEKTÝR Sayý: 16

türkülerinin ardýndan sahneye çýkan Arif Damar, þiirleriyle direniþe desteðini sundu. Gürcüce türkülerini seslendirdiði etkinliðin ilk bölümünün son sanatçýsý, Cahit Berkay oldu. Þiirlerini okuyan Mehmet Özer'in kitleye 122 þehidi ayakta alkýþlamasý için yaptýðý çaðrý, 5 bin kiþinin yaklaþýk yarým saat boyunca ayakta alkýþa durmasý ile cevaplandý. Özer karanfille uðurlanýrken, Avukat Selçuk Kozaðaçlý, Ankara'da tecrite karþý mücadele edenlerin selamý ve Tekirdað F Tipi'nden tutsaklarýn yolladýðý bir demet çiçekle sahneye çýktý. Sadýk Gürbüz, "Karanfillerin acýsýný bir daha yaþamayalým" sözleriyle duygularýný ifade ederken, Ahmet Kulaksýz sahneye çýktýðýnda arkada Zehra ve Canan'ýn resimleri belirdi. Ýlkay Akkaya'nýn türküleri ile süren gecede, yazar Cezmi Ersöz, þair Ruhan Mavruk eserleri ile direniþi anlattýlar. Behiç Aþçý'nýn bant töreni ve yaptýðý açýklamadan görüntülerle süren gecede, Hakan Yeþilyurt türküleriyle yerini alýrken, Ýbrahim Karaca ve Berrin Taþ da þiirleriyle direniþi selamlayanlara katýldýlar. Ardýndan etkinlik boyunca Mehmet Esatoðlu'na dilekçeyle, (sanatçýlar tecrit oyunundaki gibi her taleplerini dilekçeyle sunucuya bildirdiler. Sahneye çýkarken de bütün sanatçýlar önce dilekçe verdiler.) sürekli sahne almak istediklerini belirten ancak engellerle karþýlaþan Grup Yorum, sahneyi iþgal ederek korsan(!) programlarýna bir halay parçasýyla baþladýlar. Halayýn bitiþiyle birlikte Mehmet Esatoðlu'nun gardiyanlarý çaðýrarak "indirin þunlarý" demesi üzerine, gardiyanlar þapkalarýný yere atarak Yorum'u desteklediklerini gösterdiler. Ayný zamanda bir oyun þeklinde geçen gecenin bu bölümünde, gardiyanlar ve tüm sanatçýlarýn Esatoðlu'nu döverek Cemil Çiçek'in bulunduðu hücreye atmasý, zalime karþý baþkaldýrýnýn anlatýldýðý andý.

Yorum'un ardýndan, direniþin son neferlerine sýra gelmiþti. Gülcan Görüroðlu'nun Direniþ Evi'nde çekilmiþ görüntüleri ve konuþmasý yoðun alkýþ ve sloganlarla karþýlandý. Ardýndan, Yorum'un sýradaki þarkýsýnda halayý, Gülsüman Dönmez'in oðlu Sinan, Þenay Hanoðlu'nun kýzý Pýnar ve oðlu Erdem ile Gülcan Görüroðlu'nun kýzlarý Betül ve Müge'nin baþlatmasý, geceye anlam katan bir baþka örnek oldu. "Bu halay onlarla beraber tüm yitirdiklerimize armaðan olsun" diyen Yorum üyelerinin ardýndan Tecrite Karþý Sanatçýlar, tecrite karþý mücadele için yazdýklarý ve besteledikleri þarkýyý hep birlikte söylediler ve salonda bulunanlarýn üzerine karanfiller yaðdýrdýlar. Tecrite karþý sanatçýlardan Avni Saðlam, Atilla Meriç, Enver Çelik, Nurettin Güleç, Birol Topaloðlu ve Ercan Aydýn türkülerini seslendirirken, Edirne F Tipi Hapishanesi'nden yeni tahliye olan Mehmet Ali Fýrat, F Tiplerinde zaferin nasýl karþýlandýðýný anlatan bir konuþma yaptý. Direniþin olduðu gibi, gecenin son konuþmacýsý da, hastaneden çekilmiþ görüntüleri ve konuþmasý ile Behiç Aþçý olurken, ondan önce söz alan Bilgesu Erenus, geceyi örgütleyenler adýna beraberliðe vurgu yapan kýsa bir konuþma yaptý. Saat 21.00'da sona eren etkinliðe 5000 kiþi katýlýrken, gece boyunca sýk sýk "Yaþasýn Direniþ Yaþasýn Zafer, Yaþasýn Ölüm Orucu Zaferimiz, Kurtuluþ Kavgada Zafer Cephede" sloganlarý atýldý. Büyük bir coþkunun hakim olduðu etkinlikte, þehitlerin seçilen sözlerindeki hesap soran, kendine güvenen üslup dikkat çekti. … 30 Mart-17 Nisan þehitler haftasý'nda Türkiye'nin bir çok yerinde anma programlarý yapýldý. 8 Nisan günü Ýstanbul'da Okmeydaný Sibel Yalçýn Direniþ Parký'nda biraraya 19


gelen HÖC'lüler, "Yolumuz Çayanlarýn Yoludur" dediler. Sahnede Mahir resminin bulunduðu büyük bir pankart iki yanýnda Mahirler'in Kýzýldere'de açtýðý yoldan umudu büyüten Sinanlar'ýn, Sabolar'ýn, Ýbrahimler'in, Bediiler'in, Kemaller'in resimleri ve duvarda '30 Mart 17 Nisan Þehitlerini Anýyor Umudu Büyütüyoruz' yazýlý HÖC pankartýnýn asýlýydý. Anma ilk olarak Mahir ve yoldaþlarý nezdinde tüm devrim þehitleri için yapýlan saygý duruþuyla baþladý. HÖC adýna yapýlan konuþmada "Kurtuluþumuzun tek yolu devrim tek alternatifi sosyalizmdir" denildi. 30 Mart-17 Nisan'ýn Türkiye devrimi için ne anlama geldiðinin aktarýldýðý konuþmada þu ifadelere yer verildi: "Kapitalizmin alternatifi, halklarýn umudu sosyalizmdir. Dünya halklarýný, bizi kapitalizme mahkûm etmek istiyorlar. Emperyalizmin önünde diz çöktürmek istiyorlar. Bunun için her türlü baskýyý, iþkenceyi, zulmü reva görüyorlar. Ülkemiz emperyalizmin sömürgesinden kurtulana kadar, halklarýmýz özgür, eþit bir gelecekte, sosyalizmde yaþayana kadar Türkiye devrim mücadelesi kararlýlýkla sürecektir." Konuþmanýn ardýndan etkinlik þiirlerle devam etti. Umut Yaðmuru kendi bestelerinden ve türkülerden oluþan programýný halay parçalarýyla tamamladý. Ýstanbul Gençlik Derneði halk oyunlarý ekibinin gösterisi yoðun alkýþ alýrken, ardýndan sahne meþalelerle aydýnlandý. Þiir eþliðinde yapýlan canlandýrmada hiç sönmeyen, topraða düþenlerin ardýnda kalanlara devrettiði devrim meþalesi simgelendi. Ardýndan umudun tarihinin anlatýldýðý bir sinevizyon gösterimi gerçekleþti. Þiir eþliðinde gerçekleþen gösterimde Kýzýldere'den 1617 Nisanlar'a, 1 Mayýslar'a umudun tarihi anlatýldý. Sinevizyon gösteriminin sonunda havai fiþeklerin atýlmasýyla, umudun kuruluþu selamlandý. Coþkunun doruða çýktýðý etkinlikte Haklýyýz Kazanacaðýz marþý yumruklar havada hep bir aðýzdan söylendi. Ýstanbul Gençlik 20

Derneði'nin hazýrladýðý kýsa bir tiyatro gösteriminin ardýndan Kocaeli Gençlik Derneði müzik grubu Grup Kývýlcým sahne aldý. Grup Kývýlcým adýna yapýlan konuþmada, "Biz biliyoruz ki zafer yakýnda" denildi. Saat 18:00'de baþlayan ve coþkuyla çekilen halaylarla 23:00'de sona eren etkinlikte 1 Mayýs'ta Taksim'e çaðrý yapýldý. Antalya Temel Haklar tarafýndan 6 Nisan günü düzenlenen Bedrettin'in Yiðitleri gecesinde Anadolu'nun direniþ destaný anlatýldý. Saygý duruþu ile baþlayan gecenin açýlýþýnda konuþan, Dernek Baþkaný Züleyha Kurt, "Bu destan insanlýðýn asla kaybetmeyeceðinin destanýdýr. Bu destan yaþayan insanlýðýn hikayesidir. Bugün burada görecekleriniz ve dinleyecekleriniz özgürlüðe sevdalý yüreklerin türküsüdür. Ki iþte o türkü bundan tam 37 yýl önce söylenmeye baþlamýþtýr" diye konuþtu. Konuþmalarýn ardýndan 37 yýllýk mücadele tarihini anlatan sinevizyon gösterimi yapýldý. Ölüm orucu direniþinde þehit düþen 122 devrimcinin coþkuyla alkýþlandýðý gösterimin son bölümünde Antalya'da TAYAD'lýlarýn ve Tecrit Karþýtý Birlik'in yaptýðý eylem görüntüleri yeraldý. Okunan þiirlerin ardýndan Günay Öðrener'in son üç gününü anlatan "72 Saat" adlý oyun sergilendi. PSAKD Semah Ekibi'nin gösterimi ile devam eden gecede, Grup Sesleniþ'in marþ ve türküleri hep bir aðýzdan söylendi ve etkinliðe katýlan 200'e yakýn kiþi halaya durdu. 30 Mart - 17 Nisan anma ve kutlama etkinlikleri diðer kentlerde de devam etti. 8 Nisan'da Karadeniz Temel Haklar'da yapýlan etkinlikte, Mahirler'i Kýzýldere'ye getiren süreç anlatýldý. Þiirlerle devam eden anmada, Kýzýldere'nin kurtuluþ manifestosu olduðu belirtilerek, 35 yýldýr sürdürülen kesintisiz mücadelenin de bunun en bariz kanýtý olduðu vurgulandý ve tüm halkýmýz baðýmsýzlýk ve demokrasi mücadelesinde birleþmeye

çaðýrýldý. Kýzýldere marþlarýnýn söylendiði etkinlikte, film gösterimi yapýldý ve baský, yasak, saldýrý politikasýnýn umudun yürüyüþünü durduramayacaðý; emperyalizme karþý baðýmsýzlýk, faþizme karþý demokrasi, kapitalizme karþý sosyalizm kavgasýnýn mutlaka zafere ulaþacaðý belirtildi. Mersin'de 1 Nisan günü Temel Haklar binasýnda yapýlan etkinlikte, Mahir Çayan'ýn 37 yýl önce yazdýðý, "Devrim yolu engebeli, dolambaçlý..." yazýsý okundu. HÖC adýna yapýlan konuþmada sosyalizm kavgasýnýn zafere kadar süreceði belirtilirken, umudun kuruluþ yýldönümü kesilen pasta ile kutlandý. Ýzmir'de HÖC Temsilciliði tarafýndan 7 Nisan günü, DevGenç'ten bugüne devrim yürüyüþünü anlatan sinevizyon gösterimi yapýldý. Ege Temel Haklar binasýnda düzenlenen etkinlikte konuþan Yurdagül Gümüþ, 1 Mayýs'ta Ýstanbul Taksim'e çaðrý yaptý. Sinevizyonun ardýndan Nurhan Yýlmaz günün anlamýna iliþkin bir konuþma yaparken, Grup Günýþýðý marþlar söyledi. Ýzmir Gençlik Dernekli öðrenciler de, Kýzýldere þehitlerini öðrencilere anlatmak amacýyla Ege Üniversitesi Hazýrlýk Fakültesi'nde duvar gazetesi astý, konuþmalar yaptý. … TAYAD'lý Aileler, Büyük Direniþ'te ölümsüzleþen 122 þehidi anmak için 24 Þubat'ta Okmeydaný Destan Düðün Salonu'nda "Karanfil Halayý Gecesi" adýyla bir etkinlik düzenlediler. TAYAD Baþkaný Mehmet Güvel'in okuduðu þiirle baþlayan gece, þehitler için yapýlan saygý duruþuyla devam etti. Daha sonra Nurettin Güleç türküleriyle yerini aldý. Güleç, ölüm orucu þehidi Nail Çavuþ nezdinde tüm þehitler için "Geçti Dost Kervaný" türküsünü söyledi. Zeynep Yayla'nýn konuþmasýnýn ardýndan Tokat Semah Ekibi sahneye çýktý. Ardýndan da dia sunumu yapýldý. Perdeye Armutlu Direniþi yansýdýðýndaysa ÜLKEMÝZDE GENÇLÝK GELECEKTÝR Sayý: 16


alkýþlarla, zýlgýtlarla direnenler selamlandý. Her þehidin resmiyle zýlgýtlar yükselirken Behiç ve Gülcan'ýn görüntüleri sýrasýnda da alkýþlar hiç susmadý. Günay Öðrener'in son 72 saatinin canlandýrýldýðý Vasiyet isimli mizansen de ilgiyle izlendi. Þehitlerin þiirleri okunurken Avni Saðlam TAYAD'lýlarý ve tutsaklarý selamlayarak türküleriyle gecede yerini aldý. Ýlgiyle izlenen folklor ekibinden sonra sahneye çýkan Grup Kývýlcým'ýn türküleriyle etkinlik sona erdi. Geceye bin kiþi katýldý. … Gözaltýnda katledilen Hacettepe Üniversitesi öðrencisi Dev-Genç'li Birtan Altunbaþ'ý, 1991 yýlýnda iþkenceyle öldürmekten yargýlanan dört polis hakkýnda verilen ceza Yargýtay tarafýndan 23 Ekim'de onaylandý. Birtan'ý iþkenceyle katleden polisler hakkýnda açýlan dava, 16 yýlýn sonunda tamamlanmýþ oldu. Bu 16 yýl boyunca devlet iþkencecilerine sahip çýkarak, iþkencenin bir devlet politikasý olduðunu göstermiþti. Hukuk skandallarýyla dolu olan bu mahkemede ceza alan polisler, iþkenceyle adam öldürmek suçundan sadece 1 yýl 9 ay hapis yatacaklar. … Geleneksel Halk Sofrasý Pikniði'nin beþincisi 29 Temmuz günü Sarýyer Mehmet Akif Ersoy piknik alanýnda gerçekleþti. Pikniðe katýlanlarýn "Biz Bir Harman Dalýnda Bir De Dost Sofrasýnda Diz Kýrarýz" pankartý ile karþýlandýðý etkinlik iki zeybeðin "harmandalý" oynamasý ve herkesi sahne önüne çaðýrmasýyla baþladý. Ardýndan bütün baðýmsýzlýk ve demokrasi þehitleri için saygý duruþunda bulunuldu. Saygý duruþunun ardýndan programý sunan Devrim Turan ve Veysel Þahin tarafýndan açýlýþ konuþmasý yapýldý. Sahneye çýkan Kýsmet Yýldýz Kürtçe türküleriyle ve konuþmasýyla halklarýn kardeþliðini gösterdi. Kürtçe türkülerin ardýndan oynanan oyunlarla eðlenceli dakikalar geçirildi. Ardýndan kurulan "Halk Sofrasý"nda yapýlan ÜLKEMÝZDE GENÇLÝK GELECEKTÝR Sayý: 16

yemekler dost sohbetleri eþliðinde beraber yenildi. Daha sonra sahne alan Erdal Bayrakoðlu sahneye çýktý. Ardýndan Hakan Yeþilyurt'la sevilen türküler bir aðýzdan söylendi. Ýdil Tiyatro Atölyesi, oynadýklarý oyunla yozlaþma ve ona karþý mücadele etmenin bedellerini gösterdiler. Ardýndan istek üzerine tek baþýna sahne alan Tiyatro Simurg öðrencisi Aynur Diz, Sabahattin Ali'nin "Deðirmen" adlý öyküsünden alýntý bir oyun oynadý. Ve daha sonra "Halkýn türkülerini yapanlar, o ülkenin yasalarýndan daha güçlüdür" sözleriyle ve büyük alkýþlarla sahneye Grup Yorum çýktý. Grup Yorum 96 Ölüm Oruçlarý'nýn yýl dönümü olduðunu hatýrlatarak söylenen bütün türkülerde þehitlerin de seslerinin olduðunu ve kurulan bütün halaylarda onlarýn baþý çektiðini söyledi. Coþkuyla çekilen halaylarýn ardýndan "Haklýyýz Kazanacaðýz" ve "Çav Bella" marþlarý bir aðýzdan söylendi. Piknik saat 18.30'da sona erdi. … Kuruluþundan bugüne gençliðin örgütlü gücü olarak her türlü hak arama mücadelesinin en ön safýnda yer alan Dev-Genç'in 38. kuruluþ yýldönümü, 6 Ekim'de tarihine yaraþýr bir coþkuyla Sibel Yalçýn Direniþ Parký'nda kutlandý. Ýlk olarak sokak sokak gezilerek,.Okmeydaný emekçileri davet edildi þenliðe. Türkülerle, halaylarla, marþlarla kutlanacak þenliðe davet anonsunun ardýndan toplu bir þekilde Dev-Genç Marþý söylendi. Hazýrlýklarýn bitmesiyle birlikte yurdun dört bir yanýndan gelen Dev-Gençliler Sibel Yalçýn'da saygý duruþuyla programa baþladýlar. Açýlýþ konuþmasýnýn ardýndan Ýzmir Gençlik Derneði müzik grubu sahneye çýktý. Ýzmir'in ardýndan da Rumeli türküleriyle Edirne Gençlik Derneði Giriþimi müzik grubu sahnedeydi. Ankara Gençlik Derneði Halk Oyunlarý Ekibi ise halkoyunu gösterisini sundu. Sinevizyon gösterimiyle 1969'dan bugüne devrimci gençliðin mücadele tarihi anlatýldý.

"Kahramanlar Ölmez Halk Yenilmez", "Yaþasýn Dev-Genç, Yaþasýn Dev-Genç'liler", "Mahir Hüseyin Ulaþ Kurtuluþa Kadar Savaþ" sloganlarýnýn atýldýðý kutlamada havai fiþeklerin atýlmasýyla coþku doruða týrmandý. Ardýndan Adana Gençlik Derneði müzik grubu sahneye çýktý. Grup Yorum korosu sahneye çýkýnca ilk olarak Dev-Genç marþýný söyledi. Yaklaþýk 1000 kiþinin katýldýðý kutlama Adana Gençlik Derneði Halk Oyunlarý ekibinin Akdeniz oyunlarýndan oluþan gösterisiyle sona erdi. … 22 Temmuz 2007 tarihinde seçim yapýlacaðýnýn ilan edilmesinin ardýndan Haklar ve Özgürlükler Cephesi "Seçim Çare Deðil" adlý kampanya baþlattý. Kampanya süresince bir sürü eylemler gerçekleþtirildi. Seçimlerin bir aldatmaca olduðu, düzen politikacýlarýnýn söylediklerinin boþ vaatler olduðu, seçim sonrasý hiçbir söylenenin yapýlmayacaðý anlatýldý. Sandýða gitmeme çaðrýsý yapýldý. Kampanyanýn sonunda ise il il dolaþýlarak, dolaþýlan her ilde bildiri daðýtýlarak, basýn açýklamasý ve yürüyüþ yapýlarak 16 Temmuz sabahý Ankara'ya gelindi. Yüksel Caddesi'nde polis HÖC'lülerin eylemine saldýrdý. Demokratik ve anayasal haklarýný kullanýrken saldýrýya uðrayan HÖC'lülerden 87 kiþi tutuklandý. 45 kiþi avukatlarýn itirazý sonucu tahliye olurken geriye kalan 45 kiþi 3 Eylül'de çýktýklarý ilk mahkemede tahliye oldular. … 10 Aralýk 2007 Pazartesi günü baþkentin orta yerinde bir infaz gerçekleþtirildi. Ankara'nýn Kurtuluþ semtinde bulunan Dedeefendi Sokak üzerindeki bir ev "hücre evi" olduðu iddia edilerek özel harekat ve terörle mücadele þubesi polisleri tarafýndan basýldý. Evde bulunan Kevser Mýrzak katledildi. Ýnsan Haklarý gününde yapýlan bu yargýsýz infaz, AKP'nin insan haklarýndan ne anladýðýný açýkça ifade ediyordu.

21


SOSYALSÝGORTALARVE GENELSAÐLIKSÝGORTASI(SSGSS)

AKP Hükümeti'nin 2006 yýlý Mayýs ayýnda IMF ve Dünya Bankasý'nýn direktifiyle çýkardýðý Sosyal Sigortalar ve Genel Saðlýk Sigortasý Kanunu'nun bir dizi maddesi Anayasa Mahkemesi tarafýndan Aralýk ayýnda iptal edilmiþti. Hükümet söz konusu kanunun yürürlüðünü önce 1 Temmuz 2007'ye ertelemiþ, ancak halkýn çok büyük bir bölümünün saðlýk ve sosyal güvenlik haklarýný yok eden bu kanuna karþý oluþabilecek tepkiyi genel seçimler öncesinde göze alamamýþ ve yürürlük tarihini ikinci defa 1 Ocak 2008'e ertelemiþti. AKP Hükümeti'nin hazýrladýðý yeni kanun tasarýsý geçtiðimiz Aralýk ayý baþýnda daha da aðýrlaþtýrýlarak TBMM'ye gönderildi. Tasarý basýna "sosyal güvenlik reformu" diye sunuldu. Tasarýnýn yetiþmemesi nedeniyle üçüncü defa 1 Haziran 2008'e ertelendi. Peki, bu reform diye sunulan kanun tasarýsý neleri içeriyor?

"o Artýk bütün sigortalýlardan muayene ve tedavi sýrasýnda katýlým payý alýnacak. o Sigortalýlar diþ protez giderlerini de kendileri karþýlayacak. o Keyfi uygulamalara dayalý bir saðlýk sistemi getiriliyor. Kurum (SGK) tedavi süresinde ve tedavide kullanýlan malzemelerde kýsýntý yapýlabilecek, malzeme kullanýlmasý halinde bunlarýn ücretleri sigortalýdan alýnacak. o Yalnýzca kurumun belirlediði bedelleri ödemek yetmeyecek, ayrýca fark ücret ödemek gerekecek. o Prim oranlarý yükseltiliyor. o"Reform" ile emeklilik koþullarý zorlaþtýrýlýyor; mevsimlik, geçici süreli ve esnek (kýsmi süreli, belirli süreli vs.) çalýþanlar 22

SOSYAL GÜVENLİK KURUMU

için neredeyse imkansýz hale getiriliyor. o Emekli aylýklarý % 23 ile 30 oranýnda düþürülüyor. oGeçici iþ göremezlik ödeneði miktarý düþürülüyor. oMalulen emekli olma koþullarý aðýrlaþtýrýlýyor. o Malullük aylýðý düþürülüyor. o Ölüm aylýðýndan yararlanma koþullarý aðýrlaþtýrýlýyor. o Prim borcu olanlar saðlýk ve diðer haklardan yararlanamayacak. o Emekliye çalýþmak yasaklanýyor. Ýþçi emeklilerinin yeniden çalýþmaya baþlamasý halinde emekli aylýðý kesiliyor ve emekli olup çalýþanlardan daha yüksek prim alýnýyor. o Tarým sigortalýsýnýn prim borçlarý hasattan kesilecek. o Cenaze ödeneði azaltýlýyor. o Emzirme ödeneði azaltýlýyor. o Evlenme ödeneði azaltýlýyor. oYýpranma (Fiili Hizmet Zammý) kapsamý daraltýlýyor." (Çaðdaþ Hukukçular Derneði Ýzmir Þubesi'nin 14 Aralýk 2007

tarihli basýn açýklamasýndan alýnmýþtýr.) AKP hükümetinin bu tasarýyý halka hizmet için hazýrlandýðýna aklý baþýnda kimse inanmaz. Bu tasarý da diðerleri gibi halkýn sorunlarýnýn çözülmesi için deðil; tam tersine halkýn daha fazla sömürülmesi, tekellerin ve iþbirlikçilerinin daha fazla kar etmesi için hazýrlandý. Bu tasarý þimdiye kadar elde edilmiþ tüm haklarýn kaybedilmesi anlamýna geliyor. Gazetecilerden emeklilere, gencinden yaþlýsýna her kesimden insaný ilgilendiriyor. Böyle bir tasarý kabul edilemez, edilmemelidir. 2006 yýlýnda gündeme gelen bu tasarý, saðlýk sektörünü tekellere açarak onlara yeni bir "pazar" açmayý hedefliyor. Türkiye'nin IMF ve Dünya Bankasý ile yaptýðý yapýsal uyum ve kredi anlaþmalarýnýn temel þartý; sosyal güvenlik ve saðlýk politikalarýnýn, Erdoðan'ýn ifadesiyle "pazarlanabilir", ya da "rekabet edilebilir" hale getirilmesiydi. Bu ise saðlýk ocaklarýnýn, hasÜLKEMÝZDE GENÇLÝK GELECEKTÝR Sayý: 16


tanelerin özelleþtirilmesi-saðlýk hizmetlerinin paralý hale getirilmesi, insanlarýn sosyal güvencesiz býrakýlmasý anlamýna geliyor. AKP, tam da bunu yapmaya çalýþýyor. Ýnsanlar olacaklar!

mezarda

emekli

Farklý Sosyal Güvenlik Kuruluþlarýna baðlý olarak çalýþanlarýn yararlandýðý haklar, Sosyal Güvenlik Kurumu kurularak en dezavantajlý olacak þekilde eþitlendi. 1999 yýlýnda 5 binden 7 bin güne çýkarýlan prim gün sayýsý yeni sistemde kademeli olarak 9 bin güne yükseltilecek. Bu durumda, 1 milyon geçici iþçinin tam maaþa hak kazanmasý için -her yýl 120 gün iþ bulursa- 95 yaþýný, -her yýl 90 gün iþ bulursa- 120 yaþýný bitirene kadar beklemesi gerekecek. Yine sistemde kadrolu bir öðretmenin emekli olmak için 25 yýl fiilen çalýþmasý gerekirken; geçici sözleþmeli, ücretli vb. statüde çalýþan bir öðretmenin en az elli yýl fiili olarak çalýþmasý gerekecek. Yaþ sýnýrý ise kadýn-erkek gözetmeksizin kademeli olarak 65'e çýkarýlacak. Emekli aylýklarýnýn hesaplanma yöntemi deðiþtirilerek, emekli maaþlarý dörtte bir ile üçte bir arasýnda deðiþen oranlarda azalacak. Yýpranma haklarý kalkacak! Gazetecilerin otuz yýl önce kazandýklarý yýpranma haklarý da tasarý çerçevesinde kalkacak. Böylelikle patronlarýn ceplerine çok daha fazla para girecek. Ýnsanlar hastane kapýlarýnda ölecekler! Yeni yasa tasarýsýyla birlikte hastanelerde rehin kalanlarýn sayýsý artacak. Prim borcu olanlara saðlýk hizmeti verilmeyecek. Ancak paranýz varsa muayene olabileceksiniz. Saðlýk hizmeti alabilmek için en az 30 günlük sigortalýlýk aranacak. Muayene, ÜLKEMÝZDE GENÇLÝK GELECEKTÝR Sayý: 16

tetkik ve tedavinin her evresinde katký payý adý altýnda ek ödeme alýnacak. Teminat Paketi'nde olmayan hastalýklar kapsam dýþýnda tutulacak. Teminat Paketi'ni belirleme yetkisi Sosyal Güvenlik Kurumu'nda olacak. Ayakta tedavide, hekim ve diþ hekimi muayenesinde 2 YTL katký payý alýnacak. Ortez, protez, iyileþtirme araç ve gereçleri için yüzde 10-20 oranýnda katký payý istenecek. Ayakta tedavide kullanýlan ilaçlar için de yüzde 10-20 oranýnda katký payý kesilecek. Hükümet tarafýndan herkesi kapsayacaðý iddia edilen Genel Saðlýk Sigortasý tam tersine, kayýt dýþý çalýþanlarý kapsamýyor. Ýþvereni primini yatýrmadýðý ve devlete herhangi bir gelir beyan edemediði için kayýt dýþý çalýþan milyonlarca kiþi GSS kapsamý dýþýnda kalacak. Bu insanlar hastanelere para ödeyemedikleri, ilaçlarýný alamadýklarý için tedavi olamayacaklar. Düþünsenize; saðlýk bir ticaret sektörü olacak. Televizyonlarda “kredi kartýna peþin fiyatýna altý taksitle kalp ameliyatý yapýlýr” reklamlarý olacak. Acil kapýlarýnda postit makinalarýyla kasiyerler bekleyecek. Hatta bir kaç yasa daha çýkartýp, biraz daha abartarak “hastanemizde ölen hastalarýn organlarý bizim firmamýza aittir” bile diyebilirler. Peki, bunlar daha önce olmuyor muydu? Tabi ki oluyordu. Ýnsanlarýn hastane kapýlarýnda saðlýk karnesi olmadýðý için veya onaylatmadýðý için hayatlarýný kaybettiðini, ailelerin parasý olmadýðý için yeni doðan çocuklarýnýn hastanede rehin kalýþýný, ameliyat parasý bulamayan insanlarý hepimiz biliriz. Bu kanunla deðiþecek olan þey, insanlarýn þikayet haklarý engellenecek. Yasal olarak bir þikayette bulunma hakkýnýz kalmayacak. Yurt dýþýndan gelecek doktorlar ise iþin ayrý bir boyutu olacak. Ýnsanlar bu doktorlarla nasýl anlaþacak? Derdini nasýl anlatacak? Bugüne kadar kazanýlan hiçbir

hak, bize "buyurun alýn" denilerek verilmedi. Kazanýlan haklarýn hepsi grevlerle, boykotlarla kazanýldý. Bedellere ödendi bu haklar için. Ýnsanlar canlarýný feda etti. Bu tasarýyla bütün bu kazanýlmýþ haklarýmýz elimizden alýnacak. Þimdi hepimize düþen görev bu tasarýya karþý birlik olmak, mücadele etmektir. Tabi bu birlik çaðrýsýný þu anda tüm sendikalar ve demokratik kitle örgütleri yapýyor. Önemli olan birleþik mücadelenin altýný doldurmak, reformist çizgiler içinde kalmayarak güçlü bir mücadele hattýnda yürümektir. Madde 36- Saðlýk, Konut, Ulaþým

a-) Herkes doðuþtan baþlayarak saðlýklý ve güvenlikli bir yaþam hakkýna sahiptir. Devlet bu amaçla insan saðlýðýný her þeyin üzerinde tutarak her türden saðlýk hizmetlerini ücretsiz karþýlar.

b-) Tüm hastane ve saðlýk kurumlarý merkezi olarak organize edilip yerel yönetimlerin denetiminde toplanacak, hastaneler personel ve cihaz bakýmýndan ülkenin her yerinde asgari standartlara sahip olacakladýr. c-) Tüm saðlýk hizmetleri ticaret aracý olmaktan çýkartýlýr. Koruyucu saðlýk hizmetlerinin yaygýnlaþtýrýlmasý, ilaç sanayisinin emperyalist tekellerin denetiminden kurtarýlmasý, týp eðitiminin halkýmýzýn ve ülkemizin koþullarýna göre yeniden biçimlendirilmesi, iþyeri hekimliðinin kurumlaþtýrýlmasý, tüm emekçi semtlerine saðlýk kurumlarý götürülmesi saðlýk politikasýnýn öncelikli hedefleridir.

Halk Anayasasý Taslaðý'ndan 23


B Ý Z Z AT E N B A Þ E Ð M E Y E R E K Z A F E R Ý M Ý Z Ý KA ZAN M IÞT I K

7 yıl önce dünyada eþi benzeri görülmemiþ bir direniþ başladı. 2000 yýlýnýn son aylarýna girildiðinde devletin hapishaneler politikasý da gün yüzüne çýkýyordu. Oligarþi içerideki devrimci tutsaklarý "teslim" almayý amaçlayarak F tipi hapishaneleri açmaya karar verdi. Kimileri inanmak istemiyordu o zamanlar. Bazý aydýnlar "devlet hiçbir insanýný tek kiþilik hücrelere kapatmaz" diye kendini avutmaktaydý. Özgür tutsaklar devletin teslim alma saldýrýsýna Ölüm Orucu Direnişi ile cavap verdi. Tutsaklarýn dýþarýdaki sesi soluðu olan TAYAD dünya direniþ tarihine bir ilk olarak geçecek olan ölüm orucunu dýþarýda sürdürme kararý aldý ve tutsak yakýnlarýnýn direniþ kalesi yoksul gecekondu mahallerinden biri olan Armutlu oldu. Direniþ her geçen gün büyümekteydi. Kamuoyunun ilgisi giderek artýyordu. Direniþi kýrmak, halka gözdaðý vermek için Kýbrýs harekatýndan sonraki en büyük askeri operasyon olarak nitelendirdikleri 19 Aralýk katliamý gerçekleþtirildi.. Bu katliamda 28 tutsak kurþunlarla-gaz bombalarýyla- kimyasal gazlarla yakýlarak öldürüldü. Fakat direniþ bu saldýrýdan sonra açýlan F tiplerinde de sürdü. Direniþi bitirmek için tahliye edilen direniþçiler, direniþlerini TAYAD'lýlarla birlikte sürdürdü. Devlet giderek saldýrýlarýný artýrmakta, F tipi saldýrýsýndan geri adým atmamakta, basýnda çýkan haberleri yasaklamaktaydý. Direniþ hücre hücre eriyen direniþçilerin bedenleriyle sürüyordu.. Takvim yapraklarý 22 Ocak 2007'yi gösterdiðinde ölüm 24

orucu direniþi zaferle noktalandı. 2000 yýlýnda baþlayan direniþte toplam 122 kiþi öldü, 600'den fazla insan sakat kaldý. Dýþarýda süren ölüm orucuna polisler azgýnca saldýrýp, Armutlu'da 4 devrimciyi katlettiler. Dýþarýdaki saldýrýyý duyup sessiz kalmayan özgür tutsaklar ise içeride kendilerini yakarak FEDA eylemleri yaptýlar. Büyük bedeller ödenmiþti. Ýçeride özgür tutsaklar, dýþarýda onlarýn sesi soluðu olan TAYAD'lý Aileler de bu direniþte sayýsýz ilke imza attýlar. 7 yýl boyunca her günleri eylemle geçti desek abartý olmaz. Sadece Ankara'nýn göbeðinde Abdi Ýpekçi'deki oturma eylemleri 4 yýl sürdü. Son olarak; UÞAK Hapishanesinden SEVGÝ SAYMAZ, Adana'da iki çocuk annesi olan GÜLCAN GÖRÜROÐLU anneler gününde, Ýstanbul'da yine kendi evinde olan Av. BEHÝÇ AÞÇI ise dünya avukatlar gününde ÖLÜM ORUCUNA baþladý. Behiç Aþçý'nýn ölüm orucuna baþlamasý birçok aydýn kesimi harekete geçirdi. Bir avukatýn ölüm orucuna baþladýðýna akýl erdiremiyorlardý. Fakat onlarýn hiç biri onun yaþadýklarýný yaþamamýþlardý. Mesela direniþ baþýndan beri hayatýný kaybeden 122 kiþinin hemen hemen hepsinin cenazesine katýlmýþtý. Ya da elinden geldiðince tüm HUKUKÝ yollarý denemiþti. Bundan dolayý ölüm orucuna baþlarken "HUKUKUN VE ADALETÝN OLMADIÐI BÝR ÜLKEDE YAÞAM HAKKI ÝÇÝN ÖLÜM ORUCUNDAYIM" demiþti. Kimileri iþte bu gerçekleri görmeden "þaþýrmaktaydý" olup bitenlere. Doktorlar, avukatlar,

öðrenciler, emekliler, gecekondulular… kýsacasý tüm halk tabakalarý direniþi sahiplenmekteydi. Ýktidar partisi AKP köþeye sýkýþmýþ bir durumda "örgüt avukatý" demagojisine sýðýnarak kurtulmaya çalýþmaktaydý.. Fakat hiçbir demagoji direniþin meþruluðuna zarar veremedi. Direniþin yarattýðý güç giderek büyüyerek tüm Türkiye'yi kucakladý. Yaþanan bu geliþmelerden sonra Adalet Bakanlýðý yalnýz baþýna kaldý. Karþýsýnda ise tüm bir halk vardý. Adalet Bakanlýðý, bir genelge yayýnlayarak tutsaklarýn "tretmana" baðlý olmaksýzýn bir araya gelmesini kabul etmek zorunda kaldý. Ölüm orucunda olan üç direniþçi de bu geliþme üzerine direniþlerine ara verdiler. Fakat bu direniþe kazanýmla ara verilmesi demek tekrardan baþlamayacaðý anlamýna gelmemekteydi. Eðer ki Adalet Bakanlýðý verdiði sözleri yerine getirmezse üç direniþçi kaldýklarý yerden kýzýl bantlarýný alýnlarýna tekrardan takacaklardý. Ölüm orucuna ara veren Gülcan Görüroðlu daha sonra yaptýðý bir röportajda "Fatma'nýn son sözü geldi aklýma, vasiyeti yerine geldi diye çok sevindim" demiþti. Ölüm orucunun 122. ve son þehidi olan Fatma Koyupýnar'ýn vasiyeti "ben son olayým"dý. Tüm ölüm orucu direniþçileri baþkalarýnýn ölmemesi için giriyorlardý ölüm orucuna zaten. Ülkemizin dört bir yanýndan, yedisinden yetmiþine birçok din-dil-ulusa mensup insan yer aldý bu direniþte. Kimi iþçiydi, kimisi öðrenci, kimi ev hanýmý… Hepsinin ortak noktasý halk sevgisi, bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm mücadelisinin sıra neferleri oluşuydu. ÜLKEMÝZDE GENÇLÝK GELECEKTÝR Sayý: 16


ÇARPIŞIYOR

STALİNGRAD

hala orlar

"Stalingrad dayanýyor

Mevsim meselesi diyyalan,

dayanmak meselesi

Dayanmanýn

olduðunu anneler bilir,

ne

bir anne gibi dayanýyor

bu þehir" Nazý m Hi k m e t ' i n de dedi ði gi bi " an n e gi bi dayan ý yo r du " St al i n gr ad. Neye dayan ý yo r du St al i n gr ad? Nazi l er i n t üm dün yayý faþi zm l e yö n et m eye ç alý þm asý ndan dünyayý ko rum ak i ç i n dayaný yo rdu. Ne de o lsa i þç i -kö ylü i kt i dar ý n ý n an asý da So v yet l er di . E m p e r yal i st devlet ler 1. paylaþý m savaþý so nrasý elde et t i kleri ký sm i refahý gi t gi de kaybet m ekt e, var o lan pazarlarda güç dengel er i deði þm e k t e , ye n i

p azar ar ayý þl ar ý gü n dem deydi . E m p e r yal i st t ekeller Hi t l e r 'i n So v ye t l e r ' i yo k edec eði um uduyla aç ý k ya ÜLKEMÝZDE GENÇLÝK GELECEKTÝR Sayý: 16

da gi z l i de st e k l e r i n i sü r dü r dül e r . I I . P ayl aþý m Savaþý 'na gi den süreç hý zla ge l i þi yo r du . J ap o n ya, Al m an ya ve Ý t al ya ü ç l ü sü n ün sal dý r ý l ar ý yl a, t ar i h i n gö r düðü en k an l ý sav aþý n t e t i ði ç e k i l di . M u sso l i n i E t i yo p ya ve Ar n av u t l u k ' a sal dý r dý , J ap o n ya M an ç u r ya' yý , Al m an ya Av u st u r ya' yý , Çeko slavakya'yý i þgal et t i , P o l o n ya' ya sal dý r dý . Al m an ya, so syal i st So v yet l e r Bi r l i ði ' n e saldý rdý ðý nda "zaferi ni " i lan e t m e ye ç o k t an h az ý r dý . Al m an t ek el l er i n i n ç ý k ar l ar ý n ý t e m si l e de n Naz i o r dul ar ý n ý n h esabý þuydu: So v yet l e r ' i n ele ge ç i r i l m e si n i n ar dý n dan K afkasya, T ürki ye, M ý sý r'ý n i þgal i ve O r t ado ðu ' n u n i þgali … Ý t t i faký J apo nya da Hi n di st an 'a gö z di k m i þt i . Hesap o günün en büyük e m p e r y al i st de v l e t i o l an Ý ngi lt ere'ni n sö m ü r g e l e r i n i ele geç i rm ekt i . Yan i p az ar k av gasý ydý yi n e 2. P a y l a þ ý m Savaþý 'ný n ö zü. Am a Hi t l e r , o r d u l a r ý k ar þý sý n da f aþi z m e k ar þý ayaða k al k an , so k ak so k ak , ev ev di renen bi r halk buldu. St al i n ö n de r l i ði n de k i So v yet h al k l ar ý f aþi z m e di reni rken, di ðer em peryali st devlet leri n si nsi bekleyi þi sürdü.

St al i n , ask er i deh asý v e ö n der l i ði n i bu sav aþt a t üm dünyaya kabul et t i rdi … So v yet h al k l ar ý n a yö n el i k yap t ý ðý bi r k o n u þm ada " F aþi st Al m an ya' ya k ar þý veri len savaþý , sý radan bi r savaþ o larak düþünm em ek ge r e k i r . Bu , yal n ý zc a i k i o r du ar asý n da v er i l en bi r savaþ deði ldi r. Bu t üm üyle So v yet h al k l ar ý n ý n faþi st Al m an bi r l i k l e r i n e k ar þý bü yü k sav aþý dý r . Yu r du n k ur ut ul uþu uðr un a, faþi st i st i l ac ý l ar a k ar þý bu h al k sav aþý n ý n h edefi , yal n ý zc a ülkem i z üzeri ne ç ö k en t ehli keyi alt et m ek deði l, ayn ý z am an da Al m an f aþi z m i n i n bo yu n du r u ðu alt ý nda i nleyen t üm Avrupa halklarý na yardý m et m ekt edi r ." di ye r e k sav aþý n ni t eli ði ni ve nasý l kazaný lac aðý ný anlat m ý þt ý r. 22 Hazi ran 1941 günü Al m an bi r l i k l e r i n i n sý n ý r ý geç m esi yle baþlayan savaþ, h ar e k at ý n ilk ayl ar ý n da Al m an z ý r h l ý bi r l i k l er i n i n hý zlý i lerlem eleri yle sürdü. R u sya' dak i sav aþý n ikinc i yý l ý n da Hi t l er , h ar e k at ý n yö n ü n ü M o sk o v a'dan gün ey c eph e ye , yan i St al i n gr ad v e K af k asya' ya ç ev i r m e k a r a r ý n d a y d ý . Generalleri ni n hem en hepsi M o sko va yö nünde t aarruza devam edi lm esi nden yanaydý , fakat Hi t ler; "Ne yazý k ki ge n e r al l e r i m sav aþ eko no m i si bi lm i yo rlar" di yerek kest i ri p at arak harekat i ç i n gerekli em i rleri verec ekt i . 23 Aðust o s 1942 günü St ali ngrad'a yö neli k Alm an t aar r u z u n u n baþl adý ðý 25


gündü. Bo m bardý m an uç aklarý , yaklaþý k dö rt bi n ç ý ký þ yap ar ak k en t i 4 8 saat bo yunc a bo m baladý . K ent i n yak l aþý k yü z de se k se n i t ahri p o lurken bi nlerc e si vi l de yaþam ý ný yi t i rdi . Ý nfi lak eden ak ar yak ý t depo l ar ý n dan m e t r el er c e yü k se l e n alev di li m leri kent i c ehenn em e ç ev i r di . Bi r h af t a i ç i nde de Nazi o rdusu kent i kuþat m a alt ý na aldý . Bu k an l ý sal dý r ý da St ali ngrad't a saðlam t ek bi r bi na bi le kalm am ý þ, bo m bar dý m an ý n e t k i si yl e h e r t araf günlerc e t o z dum an bu l u t u al t ý n da k al m ý þt ý . Nazi bi rli kleri K ý zý lo rdu'ya aðý r kayý plar verdi rm ekt e, fakat So vyet leri n Nazi zm e k ar þý zafer k az an m asý n ý saðlayan i nsan fakt ö rüydü. St al i n 'i n ö n de r l i ði n de savaþan K ý zý lo rdu bi rli kleri Naz i l er i n t üm dü n yayý den et i m i al t ý n a al m a 'ç ý lgý nlý ðý na' bi r dur dedi . St al i n gr ad' ý n k u þat ý l m asý ndan bi r yý lý aþký n bi r süre so nra 8 Oc ak 1943't e Alm an askerleri ne karþý t es26

li m o l ç aðrý larý yapý yo rdu K ý z ý l o r du . Çaðr ý da "her askere no rm al t ayý n veri lec ek , yar al ý l ar v e h ast al ar t e dav i e di l e c e k , su bayl ar rüt be i þaret leri ni ve ni þanl ar ý n ý t aþý yabi l e c e k l e r di r . Özel eþyalara da do kunulm ayac ak t ý r " yaz ý yo r du . Uç aklarla Alm an si perleri ne at ý lan bi ldi ri , sert bi r t ehdi t le so n bulm akt a, "T esli m o lunm adý ðý halde K ý zý l Ordu k uv v et l er i Al m an k uv v et leri ni yo k et m ek zo runda kalac akt ý r. Di renenler ac ý m asý zc a i m h a edi l ec ekt i r " de n i l i yo r du . Hi t l e r bu ç aðrý yý kabul et m edi . K ý z ý l o r du bi r l i k l e r i Naz i l e r i Be r l i n ' e k adar ko valadý . Bu savaþ So vyet h al k ý n a ç o k ac ý ç ek t i r di . T ü m sav aþ bo yu n c a 2 7 m i l yo n So v ye t v at an daþý hayat ý ný kaybet t i . Ne zam an ki So vyet di reni þi Nazi zm i bert araf et t i , i þt e o zam an ABD i ç i n de savaþ baþladý (!) Sav aþa so n r adan k at ý l an ABD, em per yal i st k am pý n l i de r l i ði n i e l e ge ç i r i r k e n , Naz i o r du l ar ý n ý n z at e n

Be r l i n ' e do ðr u k aç m aya baþl adý ðý sý r ada yap ý l an No r m an di ya Çý k ar m asý i l e "Avrupa'yý kurt aran" ro lüne sah i p o l du . Bu sayede Av r u p a ü z e r i n dek i t ah ak k üm ün ü uzun yý l l ar sürdürdü. ABD e m p e r yal i zm i h al en dah a dün yayý Nazi zulm ünden kendi si ni n kurt ardý ðý ný , Avrupa'yý da "barbar" So vyet leri n eli nden de kurt araný n kendi si o lduðu yal an ý n ý sö yl e m e k t edi r . T ekelleri n, pazar hesaplarý n e de n i yl e bo ðazl aþt ý ðý sav aþl ar e m p e r yal i st l er e her yö nüyle pahalý ya m al o l m u þt u r . Bu sav aþl ar ý n so n u n da so syal i st si st em daha fazla güç lenm i þt i r. St al i n gr ad' t a so k ak so k ak , e v e v , o dal ar ý n i ç i nde dahi ç at ý þarak, di renen So vyet halklarý na ç o k þe y bo r ç l u yu z . Yen i l m ez san ý l an f aþi st Hi t l er i n em r i n dek i Nazi o r dul ar ý n ý ç o k bü yü k bi r yen i l gi ye u ðr at m ý þl ar dý r . T abi î ki bu r ada ye n i l e n sadec e Hi t ler deði ldi r. Onunla bi rl i k t e o n a de st e k v er en bü t ü n t ekeller de yeni lm i þt i r. Em peryali st ler bu savaþt an so nra aldý klarý aðý r yeni lgi leri n so nuc unda art ý k farklý þeki llerde halkl ar ý sö m ü r m eye baþl am ý þl ar dý r . Ar t ý k ül k el er i aç ý k i þgal yer i n e e k o n o m i k -si yasi o l ar ak k e n di si n e baðý m l ý h al e get i rm ekt edi rler. ABD ve AB em peryali st l er i yý l l ar dý r uyguladý kl ar ý po l i t i k al ar l a so syal i st düþünc eni n ö ldüðü yalaný ný anlat m akt adý rlar. Bu yalan i l e l e be t sü r m e ye c ek t i r . So syal i zm i n v ar l ý ðý o n l ar ý ko rkut m aya devam edec ekt i r. Onlarý n varlý klarý so n bulana kadar ABD ve AB'ni n üzer i n de bi r h ayal et gi bi do laþm aya devam edec ekt i r so syali st düþünc eler.

ÜLKEMÝZDE GENÇLÝK GELECEKTÝR Sayý: 16


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.