yc_67_03

Page 1

YENİçAG ,�

A. Sobolev: Afrikada toplumsal ilerleme sorunları

L. EI-Holi: Afrikada emperyalizme karşı yürütülen savaş A. Ferrari: Halk Cephesi ve Lôtin Amerika

S. N'Komo: Rodezya Buhranının nedenleri

TARIHTEN SAYFALAR Halk Cephesinden alınan dersler ve Lôtin Amerika

KITAPLAR VE D ERGILER Oktobr Devrimi ve Fransız halkının savaşı

SEMINER ÇALIŞMALARI Afrikada milli devrim sorunları

OZEL SAYFAL ARıMIZ Türkiye hakkında değerli iki eser

3

(33) Mert

1967


[Lu say ıda:

Bütün ülkelerin proleterleri, bir/eşiniz!

Ni çı6

YE

Aleksandr Sobolev Sovyet Felsefe Doktoru

Stephan N'Komo

Rodezya

(Zimbabve)

3 Mart

1967

Komünist ve işçi partilerinin teori ve enformasyon dergisi

Afrika Halkı n ı n Birliği Partisinin yönetim Kurulu Oyesi

Lütfi EI-Holi Mısırlı yazar ve

gazeteci

Afrikada toplumsal ilerleme ile ilgili bazı sorunlar

Alberto Ferrari Arjantin Komünist

Partisi Merkez Komitesi Oyesi

Aleksondr Sobolev (Sovyet felsefe doktoru ) Bugün Afrika kıtası i lerici bir gelişme yoluna g i rmiş bulunuyor. Kıtanın her ta rafında yen ilikleri n filizlendiğini, i ktisadi, toplumsal ve siyasal olanlarda i lerici teşkilôt şekillerinin meydana geldiğini, gel iştiğini ve g üçlendiğini görüyoruz. Oretici g üçlerin, yavaş oma devamlı artışına do şahit oluyoruz. Kültür, eğitim gelişiyor. Ama Afrikanın karşılaştığı soru n lar, fevkalôde güç şartlar içinde çözüm­ lenmektedir. Afri ka devrimini deri nlemesine etkileyen çelişmeler fevka­ lôde keskinleşti. Buradaki başlıca çelişme, Afrika halkları ile, emperya­ lizm ve yeni-sömürgeci lik arasında varolan çelişmedir. Bugün Afrika kıta­ sını bölen diğer bütün çelişmelerin gelişimine temel teşkil eden, emper­ yalizmin gü nden güne ortan faal iyetidir. Bugünkü orta m içinde, büsbütün keskinleşen şu temel soru ile karşı laşı­ yoruz : Varolan çelişmelere çözüm yolları sağlayabilecek, güçlükleri yene­ bilecek, Afrikayı kalkınma yoluna sokabilecek toplumsal şekiller hangi­ leridir? Bu yazı çerçevesi içinde, bu soru ile ilgili bazı nokta ları beli rtmeye ça lışacağım . Bu yazıda daha çok tropikal Afrika ü l keleri ni inceliyorum. Bu şartlar içinde ileri sürdüğüm tezlerden anca k bazıları kıtanın Arap ülkelerine tatbik edilebilir. 11

165


Afri kadaki toplumsal ilerleme olanakla rının incelenmesi, kıtanın ta rihsel gelişmesindeki özelliklerden, Afrika toplumlarına özgü niteliklerden, çeşitli ülkelerde ' bugün hüküm süren toplu msal ve iktisadi durumdan doğan bi r takım yeni siyasi ve nazari sorunların bili msel çözümünü zorun­ luluk haline getiriyor. Afrika nın başlıca özelliklerinden biri şudur: Sömürgeci egemenlik bu kıtada uta nma nedir bilmeyen, en kaba, en korkunç ta lan şekillerini almış­ tır. Afrika ekonomisinin yapısına gelince, bu ekonomiyi meydana getiren, a ralarında herhangi bir örgensel bağ bulunmayan, paralel iki sektördü r : Sömürged. ,!icari) sektörle, geleneksel (ataerkil) sektör. Yerli ekonomileri ama nsızca yağma eden sömürgeci lik, iktisadi gelişimi çok uzun sü re gecikti rmiştir. Afrika n ı n iki nci bi r özelliği de şudur: I ktisat, doğal bi r üretime, gel işimin ilk aşamasında kalmış, cemaat ve aşiret ilişkileri çerçevesi içinde gerçek­ leşen ufak bir pazar ü reti mi temeli üzerinde kurulmuştu. Afri kada, halk­ ların çoğu toprak sıkı ntısı çekmiyordu, daha çok i ktisat dışında kalan baskı metotları yolu ile söm ürüıüyordu. Feodalizm birkaç ülkede a ncak mevcuttu. Afrika ülkelerinde, sı nıf ilişkileri nin başlıca özelliği, devimsizliktir (ha re­ ketsizlik), toplum içindeki ayırı mlaşmaların ağır temposudur, a racı grup­ larının çokluğu, sı nıfları n gel işimi nde ve birbirine karışmasında görülen büyük fa rkla rd ı r. Ote yandan, Afrika toplumları n ın sınıf yapısı, tropi ka l Afrika n ı n bütün ülkelerinde - az veya çok kuvvetle - devam eden sop ve boy ilişkilerinin büyük etkisi altındadır. Afrika n üfusunun büyük çoğunluğunu ve cemaatın temelini teşkil eden unsu r, emekçi köylülerd i r (nufusun % 80-90'1) Bu nlar genellikle yoksul köylülerdir, veya ta rım işçileridir, ama a rala rında daha varlıklı, orta köy­ lüler de bulunma ktad ı r. Köylülerin büyük çoğunluğu korku nç bi r yok­ sulluk içinde yaşıyor. Bu yoksulluk, azalacağına, tersine, günden güne a rtıyor. Bu da çağı m ızın en büyük belala rından biri, ü retici güçlerin geliş­ mesini köstekleyen büyük bi r engeldir. Cemaatın içinde, ü leştirmenin niteliği, ü retim gücünü a rttırma, üretimi geliştirmek üzere biriktirme, ü retimi çağ ı mıza uydurma isteklerini uyan­ dırm ıyor. Ostelik tefeci, a racı ve çerçi, köylüleri ve tarı m işçilerini aman­ sızca sömürmektedir. Cemaat üyeleri çok yüksek faiz ödeyerek borç bula­ biliyorlar. Vergi siyaseti de cemaatın hayatına çok olumsuz etkiler yapı­ yor. Bu şartla r içinde, toprakla geçimini sağ laya maya n köylü, iş bulmak için şehire gidiyor, orada da kapitalist sömürme şeki lleriyle karşılaşıyor. Ama şehirde çalışan köylü, bütün aşiretin malı sayılan, kişesel gelirin bile dilediği gibi kullanmasına i mkan bıra kmayan cemaatla bağlarını devam ettiriyor.

Yukarıda saydığımız özelliklerden öneml i iki sonuç çıkartabiliriz : Tropikal Afrika ülkelerinde, köylülerin çoğu (ki bunlar bağımsız bir i ktisadın dışında kalmış köylülerdir) mülkiyet ilişkileri bakı mından, ü re­ tinde işgal ettikleri yer, kanazç şekilleri ve önemi bakımından, hatta zihni­ yetIeri bakı mı ndan, gerçek anlamı ile küçük-burjuvalar değildir. Bunlar daha çok yoksul köylüler ve tarım işçileridir. Tropikal Afrika köylerinde, geleneksel küçük-burjuva tabakası son derece önemsizdir, hatta bazı bölgelerde, hiç yoktur. Başka bir deyişle, küçük·burjuvazinin yayılma alanı, toplu msal ba kımdan çok sınırlıdır. Çok düşük gel işme düzeyi, ü retim i düzenleme konusunda gösterdiği tutuculuk, çağ ım ıza uymayan ü leştirme sistemi yüzünden, klan ve aşiret cemaatında dinamizm, isteklenme diye bir şey yoktur. Oretici güçlerin i geliştirmesi, d a h a geniş b i r ü retim kurması i ç i n gereken iç yardım kay­ naklarından yoksu ndur. Bugünkü şekli ile cemaat, bazılarının iddia ettiği gibi, toplumu sosyalizme götüremez ; tersine, bu gidişi köstekler. Bununla beraber, cemaatın ortadan kaldırıl masını, veya tica ret ve para ilişkilerinin gelişmesiyle doğacak karşıt sınıflara bölünmesini beklemek yanlış olur. Bu sorunu çözümleyecek başka bir yol vardır. En emin çözüm yolu, her halde, cemaatın olumlu u nsurl a rını (yani demokratik ve kolektif unsur­ l a rını) koruyarak, bu topluluğun bütün üyeleri a rasında eşitlik özel liğini taşıyan, çeşitli aşamalarla herkes için çalışma zorunluluğunu, emeğe göre ücret alma prensiplerinin kabulü, üretimin gelişmesini sağlamak üzere kişisel ve kolektif isteklendirme yollarının uygulanması i le, yeni bir ü retim birimi haline getirilmesidir. Böylelikle yeni bir hayatiyet kazanan, yepyeni bir şeki l alan cemaat, gelişmiş bir üretim, ta rı mda ve zanaatçılıkta ü retici güçlerin gelişmesine daha geniş bir alan sağlayabil i r. Bu demokratik başkalaşma köy halkı nda büyük dönüşümlere yol aça. bilir, köyl üyü faa l bi r emekçi, toplumda önemi bir siyasi ve ü retici güc haline getirebil i r. Afrika proleta ryasında, meydana gelmesinde ve gelişmesinde de çeşitli özellikler, bu lunmaktadır. Proleta ryanın meydana gelmesi yabancı serma­ yenin ülkeye girmesine bağlıdır. Çoğu zaman, meydana gelen proletarya milli burjuvazi i le değil, yabancı sömürücülerle karşılaşıyor. Sömürgeciler, Afrika proletaryası na bazı olu msuz nitelikler kazandır­ maya bilerek çalışmışlard ı r. Bir kere, bu proleta ryanın yapısı daima değiş­ mektedi r. Şehi rde bir iki yıl çalıştıktan sonra, köye, cemaate dönenler çoktur, bu sefer de yeni unsurlar köyden ayrı l ı r, şehire gider. Sonra, fiili clarak proleter haline gelmiş birçok e m ekçi sık sık işletmeden işletmeye, hatta ülkeden ülkeye geçer. Nihayet, sömü rgecHer, yerli proletaryanın mesleki bilgiler edinmesine, siyasi bir rol oynamasına, teşkilatlanmasına, sınıf bilincini geliştirmesine, yeni bir reji m kurma ödevin yerine getirme­ sine engel olmak üzere büyü k çaba sarfederler. Ama tarih durdurtula maz. Afrikada bugün kalaba l ı k olmamakla bera­ ber, çağdaş bir proletarya doğ muştu r ve gelişmektedi r. Proletarya nın bu

166

11·

t. Afrikanın özellikleri ve tarihsel gelişimin genel kanunları

167


kesimi, Afrika toplumunun en ilerici u nsurunu teşkil ediyor ; inceleme zincirinin en son halkasına gelindiği vakit, bu çağdaş proletaryanın, sos­ yalizmin toplu msal temeli ve kurucusu olacağı da a nlaşılıyor. Siyaset ala­ n ında yeni çıkan bu yeni toplumsal güc, Afrikanın geleceğ i ni tôyin edecek g üçtür. Afrika ülkelerinde, emekçilerin en büyük iç düşma nı, sanayi ve ticaretle meşgu l yerli burjuvazidir. Yabancı sermayeye bağlı, ve bu yüzden «komp­ radar.. veya «bürokratik burjuvazi adı verilen bu u nsurlar, son zaman­ larda çok kuvvetlenmişlerdir. Bazı ü l kelerde iç tehlikelerinin en büyüğ ünü teşkil eden bu burjuvazidir. Emekçilerin diğer iç düşmanları ise, yarı­ feodal, ya rı-kapitalist sömü rme metotlarına başvuran klan veya aşiret eşrafıı . Hattô, Afrikanın bazı ülkelerinde, gelişmesinin ilk aşamasında bulunduğu halde henüz, milli burjuvazi bile e m ekçiler için oldu kça büyük bir tehlike teşkil etmektedir. Afrika halklarının toplumsal ve manevi hayatında görülen özellikleri fazlasiyle şişiren bazı Afri kalı şahsiyetler, bu halkların ta mamiyle özgür olduğunu iddıa ediyor. Onlara göre, Afrika halklarının tarihsel kaderi ile insanlığın diğer kesi mlerinin tarihsel kaderi a rası nda temel farklar bulun­ maktadır. Ama bunu söylemek, Afrikaya özgü bir gelişme yolu, Afrikaya özgü bir sosyalizm vardır şeklinde iddialarda bulunmak demektir. ••

Bu iddia ların anlamı şudur : Afrika kıtası tarihin genel akımının dışında bulunuyor, insanlığın geçirdiği tecrübeler, bilim ve naza riye alanlarında elde ettiği büyük sonuçlar, Afrika için geçer değildir. Böyleli kle, Afrika ha lkları dünya uygarlığının dışında kalmaya mahkumdur. Ama gerçekler, ama tarih, bu iddiaları yalanlıyor. Afrika gerçeklerin­ deki fevka lôde önemli özel liklerin va rlığını kabul eden, israrla beli rten, daima göz önünde tutan Marksistler - Afrikal ı Marksistler dahil - bu özel­ l i klerin Marksizm-leninizmin meydana çıkarttığı tarihsel gelişme kanun­ ları n ı n bir belirtisi - özel şeki ller alan bir belirtisi - olduğunu söylüyorlar. Ama bazı Afri kalı liderler bu gerçeği kabul etmek istemiyor; Marksizmin çağ ı m ıza a rtık uymaya n, eskimiş bir nazariye olduğunu iddia ediyorlar. Ama ileri sürdükleri naza riyeyi destekleyebilecek, herhangi bir temele dayanan, inandırıcı kanıtla r verdikleri yok. Sovyetler Birliğinin ve diğer sosyalist ülke halklarını zafere götüren, ister Avru pada, ister Asyada, ister Afrikada, ister Amerikada sınıf mücadele­ sine reh berl i k eden Marksizm-leninizmdir. Bi li msel komünizm nazariyesi, insa nlığa sosyalizme geçiş kanunlarını gösterdi. Bi rçok ülkede sosya lizmi kuran, sadece milli değil, milletlerarası bir önem taşıyan, yeni bir toplum örneği yaratan halklar, bu nazariyeden esinlenmiştir. Sosya lizmi kurma işinde Avrupa ve Asya ü lkelerinde elde edilen tec­ rübelerin Afrikaya uygulanamıyacağını söyleyenler çoktur. Hattô bu ko­ nuda, proletarya diktatoryası, Marksist-leninist pa rtinin oynadığı öncü 1 68

rolü, bilimsel komünizm naza riyesını n taşıdığı önem, ile ilgili Marksist­ leninist tezlerin çok tartışılabileceğini, inkôr bile edilebileceğ ini iddia edenler de va r. Sosya lizmi kurma metotla rı, ağır sanayi hafif sanayi, sanayi-tarım ilişkileri de tartışma konusu oluyor. Kanaatıma göre, bu sorunların tartışmaya konu ol ması, bir anlaşmaz­ lıktan, bazı marksist-leninist ka nun ve tekliflerin dog ması yorumu ndan meydana gelmektedir. Meselô, insanlığın sosya lizme geçebilmesi için, gereken temel şa rtlar­ dan biri, işçi sınıfının yönetici liğidir. Bu yönetici rolü inkôr edil mez bir gerçektir. Ama sosyalist kanu nlar, soyut kuramlar hali nde kalmaz. Somut, tarihsel eğ ilimler şeklinde beli rir. Bu yüzden de, devrimci sürecin çeşitli dönemlerine göre, çeşitli ülkelere göre, işçi sın ıfı nın yönetici rolü fevka­ lôde çeşitli şeki ller alarak dile geliyor, somut yollarla gerçekleşiyor. Or­ neğin, Moğolistan Halk Cumhuriyeti kurulduğu zaman, bu ü l kede işçi sı nıfı henüz meydana g"el mem işti. Ama diğer kardeş ü l kelerde, örneğin, Sovyetler Birl iğini ele a l ı rsak, bu ülkede işçi sı nıfı tarihsel ödevi ni hattô bi rçok yönden, sosyalist devletin tarihsel ödevini de yerine getirdi. Afrikaya gelince, bu sorun bu kıtada daha da özgün bir şekil a l makta­ d ı r. Afrika halklarının milli kurtuluş ve topl umsal ka lkınma uğrunda yürüt­ tükleri savaş, dünya devrimci sürecinin ayrıl maz bir parçasıd ır. Bi lindiği gibi, dünya devrimci süreci üç büyük akımdan meydana gelmektedir: birinci akım, sosya lizmi ve komünizmi kuran, böylece devri m i durmaksızın genişleten ve derin leştiren halkların devrimci ve başkalaştırıcı hareketidir. ikincisi, sömürge halinde bulunan veya gelişme yoluna yeni girmiş ülke­ lerde halkların yürüttüğü ulusal ve toplumsal devri mlerdir. Oçüncü akım, gelişmiş kapitalist ülkelerdeki işçi hareketidir. Dünya devrimci sürecinde, proletaryanın tarihsel ödevi - hiç değilse bu ödevin temel yönleri - sos­ yalist sisteme ve dünya işçi sınıfına düşen bir ödevdir. Afrika halkları bugün sosya lizmi kurma işinde elde edilmiş zeng in tecrübelerden fayda­ lanabil iyorlar. Emperya lizme karşı, milli bağ ımsızlık ve toplumsal kalkınma uğruna yürüttükleri savaşta, Afrika halklarının güçlü ve sadık dostları dünya sosya list sistemi ve dünya işçi sınıfıdır. Afrika hareketine bilimsel sosya l izmin görüşlerini sokan sosya list ülkelerle dünya işçi sınıfıdır. Bu şartlar içi nde, işçi sınıfı nın öncü rolünü somutlaştıracak yeni şekiller bulunabilir. Afrika halkları bu yeni şekilleri bul maya başlamıştı r bile. Orneğin, dünya sosyalist sisteminin va rlığı, devrimci demokratik partileri n yönetimi altında sağlanan köklü toplumsal dönüşümlerin gerçekleşme­ sine imkôn veriyor. Ama sosya lizmi kurma evreninde, çağdaş ü retim fevkalôde gel iştikçe, işçi sınıfının büyük veya ufa k bir kesimi bili nce vardıkça, örgütlendikçe, yavaş yavaş ortak görüşler benimsedikçe, Afrika ülkeleri nde de siyaset, ideoloji ve teşkilôt alanlarında bu sınıfın oynadığı yönetici rol gitgide önem kazanacaktı r muha kkak. 1 69


Bir yandan bilimsel sosyalizm naza riyesi, öte ya ndan halkların toplu m u n devri mci başko laşması konusunda edindiği tecrübeler, sosyalizmi ku rmak için çok çeşitli metotla r arasında bir seçme ya pmak imkônını sağlıyor. örneğin Sovyetler Birliği Komünist Partisini ele olalım. Devri min i l k yıllarında, Sovyetler Bi rl iğinde, kapitalizmi «baskınla yenmek.., başka b i r deyişle «sosyalist ü reti mi v e sosyalist dağıtımı . . . e n kısa, en dolaysız, en hızlı yoldan kurmak.. istenil mişti. Yeni Iktisadi politi ka n ı n - NEP'in kabu­ l ü nden sonra, işçilerle köylüler a rasındaki ittifağı kuvvetlendirmek üzere, şehirle köy a rasındaki alış-verişi oza miye çıkartmaya çal ışıldı. Hattô bu a maca va rmak için, özel tica ret yoluna da başvuruldu. IJIkeni n i çi nd e kapitalizmin bel i rl i sınırlar içinde gelişmesine göz yumuldu, yabancı şir­ ketlere i mtiyazlar verildi. Sanayileşme ve kolektifleşti rme döneminin başlıca özellikleri, ü retici g üçlerin çol .ıızlı bi r tempo ile a rttı rılması, ta rı m üretiminin sosyal ist temeller üzerinde hızla kurulması oldu. özgürlüğe kavuşan ilk ülkeni n o dönemde bu lunduğu şartlar, milletlerarası duru m karşısında va rdığı bazı düşünceler, bu h ızlı tempoyu gerektiriyordu. Kısacası, sosyalizme geçiş konusunda şimdiden elde edilen tecrübelere dayanarak, yeni bir hayat kurmak üzere başvurabileceğ i m iz iki yolu n bulunduğunu söyleyebiliriz. Birincisi, çağı geçmiş toplumsal ve iktisadi ilişkilere şiddetle son veren,. icabında iktisat dışı yollara başvurarak, eskimiş ya pıları bi le bile yok eden, ü reti mi çok hızlı bir tempo ile geliştiren, siyasi şartları n zorunluluk haline getirdiği, yeni hayat şeki lleri ni bir an önce yaratan yoldur. Ama bir metot daha va rdı r: Çeşitli toplu msal yapılar arasında yürütülen rekabet yolu. Bu rekabette ilerici, yükselen şekiller zafere u laşıyori tutucu, sonuna ya klaşmış şeki ller ise yenilgiye uğ ruyor. Bu metot, yeni şekil l erin ilerici niteliğini iyice beli rtmek, zayıf düşmüş olanları kesinlikle ortadan kaldırmak üzere, iktisadi kanunları azami şekilde kullanmaktadır. Bu m etodun uyg u lan ması, aşamalı değ işmelere, toplumsal ilişkileri değiştirme a macını güden dönüşümlere bağlıdır. Maksat burada baştan aşağ ı değiş­ tirilen toplumda acıları elden geldiği kadar hafifletmekti r. Lenin bu konuda şöyle diyordu : «Bundan önceki devrimci d u rumlu mukayese edilirse, bu çozum yolu reformist bi r yoldur. (Ihtilôl, eski durumu yavaş yavaş, i htiyatla, aşama­ larla, mümkü n olduğu kadar yıkmadan tekra r kuracağıM, bu durumu, en temel, en önemli u nsurları ile yok eden bir altüst oluş demektir. ) ". . . Gerçek devrimci için, en büyük tehlike, belki de tek tehlike, ifrata kaçmasıdıri devrimci yolları n etkil i şekilde yeri nde kul lanıl ması için göz önünde tutulacak sınırları ve şartları unutmasıdır. Gerçek devrimciler çoğu zaman bu noktada iyice şaşı rıyorlar. «Devrim.. kelimesini büyük bir Dile yazmaya başladıkları, ihtilôlı adeta ta nrısal bir amaç halin e getir­ dikleri, soğukkanlıl ıkla, uyanıklıkla kafasını kullana maz, hangi anda, hangi şartlar altında, hangi faaliyet alanında devri mci gibi davranılaca170

ğı nı, hangi anda, hangi şartla r a ltında, hangi faaliyet a lanında reformcu eyleme geçileceğini düşünemez, hesaplıyamaz hale geldikleri zaman. Gerçek devri mciler uyanıklığını kaybettikleri «büyük, muzaffer dünya dev­ rim i..nın, şartlar ne olursa olsun ve bütün faaliyet ala nlarında devrimci yolla bütün sorunları çözebileceklerini sandıkları onda mutlaka mahvola­ caklardır. ) Bu ma hvolma sözünü bir dış yenilgi anlamında d eğil, oma içle­ rinde, dôvalarının iflôs ettiğini duymaları anlamında kullanıyorum.» Afrika halkların yeni hayatlarını nasıl kuracaklar? Ha ngi metotla ra baş­ vuracaklar? Buna hiç şüphesiz kendi leri karar verecektir. Ama elde edilen tecrübeler göz önünde tutulurso, bug üne kadar denenmiş yol ve yöntem­ lerin iyi ve kötü yönlerini görebilecekler. Bu do hiç şüphesiz hataları, zararları asga riye indi rerek ilerlemelerini, en kısa süre içinde sosyalizmle ilgili sorunlara etki li çözüm yolları bu lmalarına i mkôn verecektir.

2. Büyük Afrika devrimi: Niteliği, özellikleri, itici güçler, dönemleri Bi limsel sosya lizm - bütünü ile veya başlıca kısımları ile - Afrikada hiç durmadan i1erliyor. Afrika gerçeklerinden doğan ivedili, çoğu yeni, özgün sorunları çözmek üzere, bilimsel sosya lizmin görüşlerini uygulamak üzere, direşken çaba lar artıyor. Ozel likle, önümüzdeki yıllarda izlenecek yollar konusunda çok çetin bir m ücadele yürütülüyor. Bu konuda iki olanakton birini seçmek zorunludur: Kapitalist yol veya sosya list yol. Usteli k hayat çoğu zaman bu seçme i mkô nını de halklara bırakmıyor. Cemaat sisteminin dağılması, bürokratik bir burjuvazinin yükselişi, henüz kalaba l ı k olmaya n milli burjuvazinin gelişmesi ile kapitalist ilişkile­ rinin kendiliğinden gel işeceğini sanan emperyal ist devletlerin bu u mudu gerçekleşmedi. Zaten emperya list devletler aslında bu gelişmeye bile taraftar değildir; kapitalist de olsa, her gelişmenin, emperyalist menfaat­ lerini tehli keye düşürmesinden korkuyorlar. Yeni-sömürgeciliğin Afri kada kurmak istediği şey, yabancı tekellerin egemenliği altında bulu nacak, . çeşitli kısı ntı la rla sınırlandırılmış bir ka pita lizmdir. Emperyalistler Afrikayı kapitalist iş bölümü alanında tutmak, sosyalizm yolunu seçmesine engel olmak, gelişmiş kapitalist ülkelere iptidai mad­ deler sağlayaca k bir kıta halinde bırakmak istiyorla r. Ama bu amaçları gerçekleştiği takdirde, kıta nın bugün karşılaştığı çetin ve ağır sorunlar, bir kat daha keskinleşecektir. Bir yol daha va rd ı r : Sosya lizme g iden yol. Bu yol hiç şüphesiz kolay değild i r, a m a en sonunda, Afrika kıtasının bütün toplumsal soru nları n çözümleyecek, Afrika halklarının temel menfaatlerine hizmet edecek, istek­ lerini gerçekleştirecek iktisadi bağ ı msızlığı, gerçek kalkınmayı sağlayacak bu yoldur. Bütün halklar, bütün i lerici g üçler bu yol uğru nda savaşıyorlar. Ama bu yolda i lerleyebilmek için, devri mci öncü güçlerin yön etimi a ltında bulunan kitlelerin yaratıcı eylemi. cesaretli savaşı zorunludur. 171


Sosyal izme götüren yolda halkların karşısına fevkaıade kuvvetl i üç düş­ man dikilmektedi r. Bu düşmanla r şunlardır: a) Emperya lizm ve yeni-sömü rgecilik sistemi . b ) Güçleri ka laba l ı k olmayan, a m a devlet mekanizmasında v e iktisadi hayatta, ordu içinde, siyasi vb. örgütlerde işgal ettikleri yer, emperya­ l izmle kurdukları bağlar göz önü nde tutulursa, toplumsal kalkınma için büyük bir tehlike teşkil eden yerli gerici güçler. c) Afrika devletlerinin toplumsal ve iktisadi yapı larında çağımıza uyma­ ya n nitelik; sanayi ve ta rım üretiminin düşük seviyesi; kitlelerin yoksul­ luğu, kültü r alanındaki gerikal mışlık. En engelleri yıkmak, emperyalizmi ve yeni-sömürgeciliğ i yenil giye uğrat­ mak, gerçek bir iktisadi bağımsızlığa kavuşmak, yerli gerici g üçleri siyasi ve iktisadi a lanlarda yenmek, halkların siyasi ve iktisadi egemenliğin i kurmak, çok geniş bir demokrasi kurmak, halkın-iktisadi ve siyasi sorunların çözü­ m üne halkın katı l masını sağlamak, gerikalmışlığın aldığı bütün şeki i lere son vermek, toplu msal ka lkınmayı gerçekleştirmek, iktisadi bakı mdan, a henk içinde gelişmiş bir toplum yaratmak, iktisadın bütün kolla rını geliş­ tirmek, sömürmeye son vermek, halka yüksek bir yaşama seviyesi sağla­ mak, sosyal adalet rej imini kurmak, bütün milletlerin, bütü n aşiretlerin, toplumsal hayatta kadın-erkek eşitliğ ini garanti altına almak, kültürü h ızla geliştirmek, Afrika kıtasındaki bütün ülkelerin sı nra ile gi riştiği büyük top­ lumsal devrimin özü işte budur. Bugünkü dönemde, bu devrim mil l i ve demokratik bir nitelik taşı makta­ dır. Çünkü a macı, milli ve toplumsal sorunlar birbirinden katiyen ayrıla­ mıyacağına göre, evvelô eksiksiz milli bağ ımsızlığı, sonradan da toplumsal kalkınmayı ve iktisadi refa hı sağ lamaktır. Ama Afrika devrimi, bundan önceki devri mlerin hiçbirinde görülmeyen özellikler de taşı maktadır. Afrikadaki devrimci sürecin önemli bir özelliğ i, sömürgeci egemenlik yıkıldıkta n, milli ve demokratik güçler iktida rı ellerine aldıktan sonra, yıkıcı ödevlere nispetle, yapıcı ödevlere gereken önceliği ta nımalıdırlar. Daha önce de belirttiğ im gibi, Tropika l Afrika ülkelerinin çoğunda feodalizm gel işmiş bir toplumsal sistem olma mıştır. Bu şartlar içinde feo­ dalizmi yıkmak diye bir mesel e olamaz. Kapitalizm de bu ülkelerde bir sistem haline gelmemiştir. Demek oluyor ki, kapitalizmi yıkmak diye bir mesel e ile ka rşılaşm ıyoruz. Oysa, dünya nın başka bölgelerinde yapılan bütün devrim ler, asıl bu ödevleri yerine getirmek zorunda idiler. Afrikadaki toplumsal devrimin demokratik döneminde görülen başlıca özellik şudur: Bu dönemden sonra, Afrika ülkelerinin çoğ unda, karşıt sınıf­ lar arasında iç savaşın önüne geçilebil ir, gerek siyasi, gerek iktisadi yol­ lara başvurarak, birlik haline bulunan ha lka dayanarak, düşman sınıflar tecrid edilebilir, çoğunluğun isteğine boyun eğmek zorunda bırakılabilir. Ama bunu söylemekle, şartlar neolursa olsun, silôhlı yollara katiyen baş­ vu rulmamalı, demek istemiyoruz. (Aşırı sollar komünistleri böyle bir pren172

siple hareket ettiklerini iddia ettikleri halde.) Söm ü rgecilerin ve ırkçıların siyasi egemenliğini yıkmak için siıahlı yollara başvurmak şarttır, hiç şüphesiz. Yen i-sömürgeci rejimiere karşı da silahlı mücadele baza n baş­ l ıca savaş yolu haline gelebiliyor. Afrikada geçirilen tecrübeler siıahlı çatışmaların meydana gelebileceğ ini - ve geldiğini - göstermektedir. Ama bu siıahlı çatışmaları n çatışmala r genellikle yüzeyde ka lan, derin nedenleri ol maya n olaylardır. Çoğu zaman, bunlar siyasi çevreler veya klanlar a rasında iktidarı ele geçirmek üzere yürütülen mücadeleyi dile getiriyor. . Afrikadaki toplu msal devrimin tarihsel bir özelliği de, deva m lılığı, g it­ tikçe arta n devimci g üçü, güçler biriktikçe, toplumsal i lişki ler geliştikçe, bir ödevden başka bir ödeve aşamalı geçişidir. Emperyalistler, yeni-sömürgeciler ve yerli ajanla rı, hiç şüpheSiz, dev­ rim i boğmaya ça lışıyorlar. Toplumun gelişmesinde, dura klamalar, zig­ zaglar, hatta gerilemeler görülmektedir. Ama gitgide kesinlikle beliren ta rihsel eğilim, gelişme temposunda görülen hızlanıştır. Bu eğilimin kes­ kinleşmesi de daha çok, kitlelerin faal iyetine ve bilincine, devrimci yurt­ sever güçlerini ha reketine bağ lıdır. Afrika şartlarında, reformlar, devrimi ilerletecek bir yol, çelişmelere çözüm yol ları bulacak bir metot, toplumu bir nitelikten diğer bir niteliğe geçirecek bir güç haline geliyor. * Afrikanın birçok ülkesinde geçirilen tecrübelerden anlaşıldığı gibi, bu kıtadaki genel demokratik sorunlara kapital izm çerçevesi içinde bir çözüm yolu bu lmanın imkônı yoktu r artık. Bütün bu sorunlar, kapita list-olmayan ' yol, veya ka pitalist-olmayan gelişme yolu adı verilen, geçici bir gelişme aşamasında çözü mlenebilir. Bu evrede geçiş sorunlarına genel bir nitelik taşıyan, ama sosyal ist bir perspektife yol açan genel demokratik sorun­ lara çözüm yolları bulunmaktad ı r. Hiç şü phesiz, «kapital ist-oymayan yol .. deyimi, eksik bir terimdir, tek üstünlüğü, sosyalizme giden yolda bir ara-dönem zorunluluğunu belirt­ mesidir. (Azeilikle sosyalizmin kuru l masına derha l başlaya bilmek için ge­ reken maddi şartların bulunmadığı Afrika ülkeleri söz konusu olunca. ) Gerçekte, sosyalizmi kurmak için, her şeyden önce, sanayide ve tarımda kuvvetli üretici güçleri n yaratılması; sonradan da üretim a raçla rının sos­ yalistleştiril mesi, sosya list ü retim ilişkilerinin bulunması; nihayet, toplu­ m u n sosya list bir temele dayanan siyasi örgütler içinde teşkil ôtlandırıl­ ması şa rttır. Oysa, bu sorunlara dolaysız çözüm yolları sağlayabi lecek objektif şa rt­ lar, Afrika ülkelerinin çoğ unda, yeni yeni meydana gelmekted ir. lJretim a raçlarını (ilkel iş araçları söz konusu olsa bile) sosya lleştirmek üzere a l ı nan ilk tedbirlere bile sosyalizmin ku rulmasını sağlayacak bir u nsur d iye bakanlar var. Hiç şüphesiz, halkı n menfaatlerine hizmet etmek üzere 173


üretim araçları n ı sosyalleştirmekle bir adım atılmış oluyor. Ama kuvvetli bir maddi temel bulunmazso, kültür a lanında belli bir ilerleme sağ/on­ mazsa, sosya lleştırma tedbirlerin yetersiz kalır ve sosyal izme yol açmaz. Gereken toplumsal, iktisadi, kültürel, hatta kısmen siyasi şa rtlar, geçici, özgün, «kapitalist-olmayan» adını verdiğimiz dönemde meydana gel mek­ tedir. Bu dönemde uygulanan tedbirler sosyalist bir nitelik taşıyor, oma henüz, sosyalist toplumun kuru l ması ile sonuçlan mıyor. Ka pita list-olmayan evre, fevkoıade karmaşık bir tarihsel olaydır. Birinci özelliğ i : Bu evre, kısa bir süre içinde gerçekleşen yoğun bir devrim teşkil ediyor. Mesele burada, başka ülkelerin birkaç yüzyıl içinde kattığı yolu, on yirmi yıl içinde katmaktır. Afrika halkları bugün tutuculu­ ğun duva rl a rını yıktı, kal kın ma ve i lerleme yolunu büyük bir hızla kotmaya başladı. I kinci özelliği : birçok toplumun feodalizm veya kapita lizm çerçevesi içinde, feodal ist veya kapitalist metotlaro başvurara k yerine getirdiği tarihsel ve toplumsal ödevler, sosyalizm-önceki dönemde, kapitalist-ol ma­ yan bir gelişme çerçevesi içinde, genel demokratik sorunlar olarak ger­ çekleştirilecektir. Bu yüzden de kapita list-olmayan evrenin iktisadi ve siyasi programında, devrimci sürecin, ülkeyi doğrudan doğruya sosya lizme gö­ türmemekle beraber, genel a nlamda demokratik ve devrimci dönüşüm­ lerin çerçevesini aşmasına, a z çok sosyalist unsu rlar kaza nmasıno yol açan tedbirler yer al maktadı r. Oçüncü özellik : Kapitalist-olmayan yol, büyük tarihsel sıçrayışlara yol açıyor, ilkel, geri-kalmış, yarı-köleci, yarı-feodal, yarı-kapitalist ilişkiler­ den, demokratik şekilde teşkilatlanmış bir topluma, en sonunda .ıa, geliş­ miş kapitalizm evresini aşarak, sosyalist bir topluma geçme i m kônını sağlıyor. Dördüncü özellik: iktisadi ve toplumsal bakımdan, kapita list-olmayan evre, bir g eçiş evresidir. O dönemde kurulan toplum, bir geçiş toplumu­ dur, üretim ilişkileri d e aynı niteliği taşımaktadır. Bu geçici niteliğin yön­ leri çeşitlid ir: bu durumun başlıca özelliği, birkaç toplu msal şeklin bir arada devam etmesidir. Ama çatışma dolu bir birlik içinde, geçmişin öze/­ likleri ile geleceğin özelliklerini bir orada taşıyan, bu yüzden de geçici bir nitelik kaza nan şekiller de vardır. Afrikada konkre olarak, geçiş döneminde, mozaik gibi yan yana devam eden, üretim ilişkilerinin genel tablosunu şu şekli a l m a ktadır: 1 . Gelecekteki sosyalizmin ilk aşamasını teşkil eden ka mu sektörü. 2. Karma sektör: Devletin ve özel kişilerin malı ola n işletmelerdir. Bu şekil geçici bir nitelik taşımaktadır. 3. Yabancı kapital ist sektör: Bu sömürücü, tamamiyle kapitalist şekil, çağdaş emperyalizmin en korkunç yönleri n i dile getirmektedir. 4. 0zel kapitalist sektör: Bu da, tama miyle kapital ist bir şekildir. Bu şeklin, Afrikaya mahsus bazı özell i kleri vardır. Afrika ül kelerinin çoğunda, bu şekil henüz çok gelişmemiştir. 174

5. Kooperatif sektör: Bu sektör, Afrikanın birkaç ülkesinde, şimdiden çok gelişmiştir. Yeteri kadar gelişmiş bir kamu sektörü bulunmayan yerlerde, kooperatif şekiller, başlangıçta, sosyalist nitelikten uzak olabilir. Daha kötüsü, aşiret eşrafının köylüyü sömürmesini kolaylaştırobilir, g izleyebilir. Ama daha sonra, bu sektör olgunlaştıkça, içindeki sosyal ist unsurlar kuv­ vetlenecektir. 6. Küçük üretim, d oğal iktisat setörü. Afrika ülkelerinde bu sektör, kapi­ tal ist ülkelerdeki karşılığından çok farklıdır. Kamu sektörü ile bir a rada bulunursa, devletin yardımı ndan do faydalanırsa, bu sektör çeşitli koope­ ratif şekiller alabilir, böylelikle sosyalist bir eğilime yol a çabilir. Işte, kapitalist-ol mayan bir gelişme sürecinde oluşan geçici bir nitelik taşıyan toplumsal ilişkiler, Afrikada, bu karmaşık tabloyu meydana getir­ mektedir. Şu noktayı do bel irtelim: Bu çeşitli sektörlerin önemi, i ktisadi hayatta oynadı kları rol, her ülkeye göre çok değişmektedir. Başka bir deyişle, kapitalist-ol mayan yol, karşı laşan etkilerin, çeşitli sektörlerin bileşkesidir. Savaş yürütüldükçe, eskiden kalmış toplu msal şekiller yenilgiye uğruyor, siyasi a landan çekiliyor. Sosyalist şekiller zafere ulaşıyor, boş rolü oyna maya başlıyor. Kapita list-ol maya n gelişme yoluna uygun düşen üst ya pı, milli demok­ rasi devleti yapısıdır. Afrika ü l kelerinde devlet, bu ülkelerdeki tarihsel gelişmenin aldığı şekil ler kadar çeşitli, az veya çok ayırı mlı şekil ler olabiliyor. Bununla beraber, üst-ya pı ların, kapital ist-olmayan bir gelişmeye ne dereceye kadar uygun d üştüğ ünü gösterecek bir ölçüt vardır. Bu ölçüt şudur : Devletin izlediği politika kitlelerin menfaatlerini göz önünde tut­ malıdırj askerler, tekonokratlar, parti bürokratları gibi i mtiyazlı bir çev­ renin, kitleleri siyasi hayattan uzak tutarak, üstün bir duruma geçmesine i mkôn bıra kmıyacak şartları yaratabi l melidir. Demek oluyor ki, siyasi i ktidarın sosya lizmin tek kaynağı olduğunu iddia edenlerin bu görüşüne katiyen katılmıyoruz. Sosyalizmi kuranlar, bütün emekçi sınıflar, bütün toplumsal tabakalardır. Tekelci kapita lizme, yerli gerici güçlere, askeri hükümet darbeleri tehditlerine karşı sosyalizmi sovunacak en büyük güç, halktır.

3. Demokratik devrimin gelişmesi; bu devrimin sosyalist

devrim haline gelmesi olanakları Milli demokratik devrimin bir gelişmesinden başka bir şey olmayan «kapita list-olmaya n evre»nin son amacı, bu milli-demokratik d evri mi sos­ yalist devrim haline getirmekj sosya list bir toplumun kurulmasına doğru­ dan doğruya girişebilmek için zoru nlu olon şartları hazırlamaktır. Kapitalist-olmayan yol, ülkelere göre değişen, uzun veya kısa süreli çeşitli evrelerden geçmektedir. Bu çeşitli evreler belirli bir sıra takip etmez. 175


Bununla beraber. ka pitalist olmayan gelişmede. toplumsal ilişkilerin olgunlaşması sürecinin başlıca hal kalarını teşkil eden. kesin sonuçlu tarihsel anlar bulunmaktadır. Afri kanın birçok ülkesinde. uzun sürecek olan birinci evre. her halde. bir demokratik hazırla nış dönemi olacaktır. Bu dönemde. toplumsal kal­ kınmaya i m kôn verecek. kapitalist olmayan yolu bir gerçek haline getire­ cek maddi. toplu msal. siyasi ve kültürel şartlar yaratılacaktır. Afrikada. çağdaş endüstrinin henüz kuru l madığı. veya henüz fevkalôde önemsiz kaldığı. a l t-yapısı bulunmayan. tarı mın de henüz ilkel bir evrede kaldığı veya tek bir ü retim tipi i le yeti ndiği ülkeler vardır. Bu ülkelerde genel likle. i ki önemli sektör bulunuyor: Bel irsiz kapitalist unsu rlar taşıyan doğal i ktisat. küçük pazar ü retim i sektörü ile yeni-sömür­ g eci yabancı sermaye sektörü. Bu ülkelerde elde edilen tecrübeler bize şunu göstermektedir: Kapita­ list-olmayan gelişmesinin ilk dönemi nde. toplumsal ve i ktisadi a la nda karşımıza çıkan başlıca sorun. ilerici bir gelişme tohumları n ı taşıyacak bir kamu sektörü ile. mi lyonlarca köylüye. ilerici toplumsal hayat şeki llerine geçme olana kları n ı sağlayaca k bir kooperatif sistemi kurma ktır. Bu dö­ nemde endüstrinin en basit şekilleri kurulmakta d ı r (tarı m maddelerinin işlenmesi. tüketim mallarının ü retimi. donatı m ı n tamırı vb. ). Kooperatif­ çilik geliştikçe. tarımı modernleştirmek. çağdaş a raçlar. kimyasal gübreler vb. kullanma k da zorunlu hale geliyor. Bulunmaya n altyapıların kurma­ ması da gerekiyor. Kısacası. mesele burada basit ü reti mden genişletilmiş üretime geçmektir. O zaman da fevka lôde önemli ve ivedili iki sorunla karşılaşıyoru z : Be­ lirmeye başlaya n özel ka pitalist sektöre. sömürgeci sektöre karşı nasıl bir tutu m takı nmalıyız? Burada görüşler çok çeşitl idir. Çok yaygın bi r görüşe göre. özel kapitalist sektörün meydana gelmesine. ve tabiatiyle gelişme­ sine hiç müsaade edilmemelidir. Ama bu soruna sağla naca k çözüm yolu ülkeye göre. şa rtlara göre değişecektir. Çözüm yolu şartlara bağlıd ı r : Her yerde v e her zaman özel teşebbüsün lüzu msuzluğuna kara r verilebile­ ceğini sanmıyorum. iktidar halkın elinde bu lunuyorsa. emekçiler siyasi faal iyet yürütüyorsa. ülke sosyalist dünya ile sağlam bağlar kurmuşsa. özel teşebbüse bir dere­ ceye kadar müsaade edilebi lir. Bu teşebbüsü devri mci toplumun deva mlı kontrolü altında tutmak. halk devletinin elinde bulunan bütün siyasi ve iktisadi yolları kullanarak. bu sektörün gel işmesine belli sınırlar tesbit etmek şartiyle. Yabancı sektöre karşı takınalacak tutum soru nu. büsbütün karmaşıktır. Tarihsel ve uluslara rası ba kımdan. kapitalist-olmayan gelişme yoluna im­ kôn veren. bu yolun etkililiğini sağlayan. sosyalist dünyanın dolaylı ve dolaysız yardımı ile halkların bütün sömürgeci ve yeni-sömürgeci ezgi şekillerine karşı yürüttüğü kararlı savaştır. Ama Afrika ülkeleri. kapitalist dünya ile bütün ilişkilerini kesebilir mi acaba ? Tecrübeler bize. geleneksel 176

iktisadi ve kültürel ilişkilerin. az veya çok yeni şekillere bürünerek. uzun veya kısa bir süre devam ettiğini göstermektedi r. Mil letlerarası duru m u n bugünkü şartları içinde. sosyal ist bir dünya varolduğu için. gelişme yoluna yeni girmiş ülkelerle yeni tipte i ktisadi. bili msel ve teknik i lişkiler kurula­ bilir - gerçekte de kurulma ktadır. Ilerici Afrikal ı yöneticilerin ka naatına göre. en mükemmel çözüm yolu. bütün bu ilişki şekillerinin devlet mül­ kiyeti veya karma mülkiyet vasıtasıyla kuru l masıd ı r. Böylelikle. milli ege­ menliğe ve i ktisadi bağı msızlağa en ufak zara r veril meden. ihraç pazar­ ları ve uzman ihtiyacı ka rşılanabilir. Kapitalist olmayan gelişmenin ilk döneminde ka rşı mıza çıkan a maçların gerçekleştirilmesi i le. sosya lizmi kurmak için zorunlu olon şartla r yara tıl­ mış olmuyor. O zaman. kapitalist-olmayan gelişmede başlayan yeni evre. sosyalizm-öncesi dönüşümler dönemidir. Bu dönemde başlıca a maç. geliş­ miş bir hafif sanayi kurmak. ü retim a raçları endüstrisinin temellerini atmak oluyor. Bir yandan do. sosya llaştırma süreçleri devam etmektedir. Objektif şartlar buna m üsait olduğu ta kdi rde de. başlıca üretim a raçları n ı n bi r kısmı. hattô bozan bütünü. millileştirilir. iki sektör. üstün bir duruma geçiyor : Yeni toplumun temelini teşkil eden kamu sektörü ile kooperatif sektörü. Doğal iktisat kayboluyor. tarı m. zanaatçılık. hizmetler vb. olan­ larda küçük pazar üretimi - belli sınırlar içinde - devam ediyor. Ozel kapitalist sektöre gelince : Bu sektör (tabii. varolduğu ülkelerde) i l ki n devam ediyor. Ama (özellikle iktisadi metotla ra başvu rulara k ) bu sektörün önemi yavaş yavaş aza l tı lıyor. Olkenin hayatında işgal ettiği yer gittikçe darolıyar. Afri kanın her ü l kesinde va rola n konkre şartlara göre de. yabancı işletmeler sorununa çözüm yolları bu lu nuyor. Böylece. birbiri ni etkileyen. birbirinin şartı olon. a ralarında savaşan sosyalist unsurla rla sosya list-ol mayan u nsurları içinde olan bir geçiş top­ l u m u meydana gel iyor. Devrimci iktidarın desteğ inden yararlanan sosya­ list unsurlar. hiç d urmadan. yeni başa rı l a r elde ediyor; sosya list-olmayan unsurları geriye itiyor. sınırlandırıyor. Iktisadi gelişme ise. gitgide plônlı bir nitelik kazanıyor. Böylece. demokratik milli devrim. sosya list devrim haline geliyor. Kapi­ talist-olmayan yol dönemi sona eriyor. Sosya lizmi kurma evresi başlıyor. Ostya pıda değişiklikler meydana gel iyor. Ama bu sosyalist Devletin ola­ cağı konkre şekilleri şimd iden ta hmin etmek i mkônsız gibidir. Bu sorunu çözümleyecek olan. hayatın kendisidir.

4. Siyasetin ve iktisadın bu çeşitli evrelerde oynadığı rol Her devrimci harekette siyaset - başka bir deyişle sübjektif etken yürütülen mücadeleyi şiddetle etkiler. kuvvetlendirir Afrika devrimi nde siyasetin bu rolü fevkalôde büyük - ve durmadan ortan - bir önem taşı177


maktad ı r. Siyaset bu ülkelerde toplumsal ilişkileri n temel yönlerinde git­ gide daha büyük etkider yapmaktad ı r. Bu d u ru mu n tarihsel nedenleri şunlard ı r : Güdülen a macın büyüklüğü; iktisadın gelişmiş, refaha kavuşmuş bir toplumun - başka bir deyişle sos­ yalizmin - hızlı tempolu kuruluşu; güçlü bir endüstri, gelişmiş bi r ta rım yaratmak, halkın yaşa ma ve kültür seviyesini çok kısa bi r süre içinde yük­ seltmek gibi yerine getirilecek ödevlerin büyüklüğ ü ; Afrika ü l kelerinin şartları içinde, katıl ması gereken yolun bugünre kadar hiç izlen memiş ol ması; ilk defa Afri kada açılan kapitalist-olmayan yolun yepyeni nite­ liği vb. Afrika toplumu diyalektik bir çelişme taşıyan bir soru nla ka rşılaşıyor : Bu toplum yeni hayatı kurma tempolarını a rdsız arasız hızlandırmak, bütün güçlerini kullanara k ilerlemek zorunda d ı r. Ama siyasi, ve bilhassa iktisadi i mka nlarını aşmamaya da dikkat etmelidir. Bu çelişmeye siyasi yöneticiler çözüm yolları bulma k zorundadır. Böylece, politika, Leninin deyişiyle «iktisadın yoğunlaştırıl mış ifadesi.. haline geliyor, gerçekten. Sorunları siyasi bakımdan ele almak demek, iktisadi gelişmenin ihtiyaç­ larını - bütün yönleriyle - siyasi bir doktrin ve siyasi eylemlerle dile getir­ mek, iktisadi ve toplu msal ka lkı n ma n ı n zorunluluklarını yerine getirecek kaynakları ve yedekleri sağlamak demektir. Devlet pıanlama sorununu çözümlemeye, üretimle tüketim, tüketim mal­ ları sağlaya n endüstri ile ü retim araçları sağlaya n endüstri, sanayi ide tarım a rasında ahenkli bir denge kurmağa, devrimin menfaatlerine uygun düşecek bir para ve vergi siyaseti izlemeye, ahıak bozukluğuna, toplu msal mül kiyete zara r verecek bütün şekillere karşı a mansız bi r savaş yürüt­ meye, en önemli ekonomik sektörlerin gelişimini hızlandırmaya, gereken birikimleri ya pmaya, kadroları n meydana gel mesi ni sağlamaya, sosyalist ülkelerle iktisadi ilişkiler kurmaya, yeni-sömürgeci ezgiye karşı savaşmak üzere bütün iç kaynakları seferber etmeye vb. çalışır. Devlet, ekonominin çeşitli özel sektörlerini kapitalist sektör, küçük pazar üretimi sektörü, sömü rgeci sektör - kontrol altında tutar. Bundan da bazı önemli sonuçla r çıkartılmalıdır: Devlet, bili msel temellere dayanan, açıkca belirtilmiş a maçlar tespit eden, bu a maçları gerçekleştirmek için de kullanılaca k yerine taktik metotlar teklif eden iktisadi ve siyasi pıanlar hazırlamaııdır. Milli demokrati k devrimin gerçekten zafere ulaşabil mesi için, halk, halkın temsilcileri, devrimci yurtsever teşkilôtlar, Devlet dümenini ellerini sıkıca tutmak zorundadır. *

varlığıdır. Çünkü Afrika gerçeklerine, birkaç yönden sosyal izme yönelme, yeni bir hayat kurma k üzere çok çeşitli ve yeni metotla r kullanma i mkanını sağlayan, bu sosyal ist dünyanın etkisidir muhakkak. Sosyalist dünya, insanlığın ilerleyişini koruyan kaledir. Afrikadaki top­ lumsal, siyasi ve ideolojik ilişkilerin bütünü üzerinde dolaysız bir etkisi olduğu gibi, onun kadar önemli dolaylı bi r etkisi de vardır. Sosyo list dünya, emperyalizme ve yeni-sömü rgeciliğe ka rşı yürüttükleri savaşta Afrika halklarının en samimi, en mantıklı dostudur. Gerçek bağ ı m­ sızlık, toplumsal ka lkınma uğruna kahramanca dövüşen halklara dolaylı ve dolaysız siyasi ve diplomatik, hatta gerekirse askeri, yard ı mlar sağlıyor ve sağlayacaktır. Sosya list ülkeler Afrika halklarına çok çeşitli-iktisadi, teknik ve bilim­ sel - ya rdımlarda bulunuyor; endüstrilerinin ve ta rı mıarının gelişmesine de yardım ediyor. Bu yardımlarda bulundukları için ve bugün varoldukları için, sosya list ülkeler, kapitalist ülkelerin siyasetine belli ölçülerde tesir edebiliyor, bu ülkeleri, gelişme yoluna yeni girmiş ülkelere tavizlerde bulunmak, siyasetlerini yumuşatma k zorunda bırakıyorlar. Sosya list ülkeler Afri kalı emekçilerin saflarındadı r. Afrikada sosya lizmin zaferine giden yolda, daima onların yanında olacaklard ı r. Afrika dünya tarihi nde kendine düşen ödevleri şimdiden yerine getir­ meye başla mıştır. Gelecekte bu tarihe yeni, özgün ve yaratıcı başarı lar sağlayacağı da muhakkaktır.

Afrika devrimi nde beliren bi rçok özellik, bu devrime özgün birçok kanun, sadece Afrika toplumunun özel niteliklerinden ileri gelmiyor. Bunların nedeni, bugünkü milletlerarası etkenler, ve özellikle sosyal ist d ünyanın 178

179


Bugün Afrika emperyalizme ve yeni-sömürgeciliğe karşı büyük savaş­ ların yürütüldüğü bir meydan ha l ine geldi. Afrika artık dünyadan tecrid edilmiş bir kıta değ ildir. Afrika halkları emperyalistlerin 1 9. yüzyıl sonla­ rında kıtanın etrafına kurduğu demir perdeyi yıkabiidiler. Devrimci hare­ ketler yü rüterek. Afrika halkları bütün sınırlarını açtı lar. Birleşmiş Milletler Konseyinde. taraf tutmayan devletler arasında yer alan Afrika devletlerinin sayısı arttı. Bu ülkeler. dünya n ı n bütün devletleriyle diplomatik. iktisadi. kültürel il işkiler kurdular. Artık milletlerarası alanda sesleri yükseliyor ve duyuluyor. Böylece de Afrika halkları n ı n bug ün yürüttüğü devrim , gerek asırlığı. gerek ha reketi ile. emperyal izme. sömü rgeciliğe. yeni-sömürgeci­ liğe. askeri. tekelci ve ı rkçı üslere karşı köklü bir savaş yürüten. bir yandan da geri kal mışlığa. milli böl ünmelere ve sömürücülüğe karşı savaşan dünya devri minin ayrı lmaz bir pa rçası haline geldi. Bugün Afrikada oluşan devrim. gelişmiş bir milli iktisoda kavuşmuş. sosyalizm yoluna girmelerine ya rdım edecek çağdaş teknolOjik a raçla rı ku llanan. özgür toplumların kuru l ması için savaşıyor. Bu şa rtlar içinde. bugünkü Afrika devrimini. sosyalist eğilimli ilerici i nsanlığın yürüttüğü ha reketten ayırmaya çal ışan her görüş. her eği lim. gerçekıere olduğu kadar bütü n insanlık ta ri hine de aykırı düşer. keyfi ve lüzumsuz olur. üstelik Afrika halklarının çıkarlarına. yürüttükleri savaşın menfaatlerine de büyük zararla r verir. Bugünkü döneminde. Afrikada emperyalizme karşı yürütülen savaşın genel plôtformu budur. Ama bundan başka da. iki nci özel bir plôtformu vard ı r : Ortak bir düşmana karşı. ortak a maçlar uğru na. devrimci Afrika savaşı ile Asya ve lôtin Amerika halklarının yürüttüğü savaş a rasında birliği sağlayacak pıôtform. Eski ve yeni emperyal izmin kendisine dolay­ sız ve güçlü mevkiler sağ ladığı. iktisadi ve toplumsa l gerika l m ışlığa cesa­ retle meydan okunduğu. şiddetli savaş yürütü ldüğü bu üç kıtadaki halkla­ rı n objektif olarak ve çeşitli düzeylerde birleşmeleri. 1 955 yı lında Ban­ doeng Konferansına. ilk toplantısı Aralık 1 957 de Kahirede düzenlenen. Asya-Afrika Halkları Dayanışma Konferansına. nihayet 1 966 yıl ında Kü-

bada toplanan ·Asya-Afrika-ıôtin Amerika halklarının Oç Kıta Konfera n­ sına katılmaları. bir tesadüf eseri değildir. Afrikada herkes şu gerçeği kolayca anlıyor : Asya Viyetnama karşı yöne­ tilen Amerikan saldı rısı. Afrikada Kongo-Kinshasa. lôtin Amerikada Küba ve Dominika Cumhuriyeti ha lklarına yapılan saldırılardan hiç farklı değildir. Afrikada. ister Portekiz Gi nesinde. ister Angolada. ister Moza mbikte yürütülen şanlı ku rtuluş savaşlarınlA n iteliği ve şartları ile; Viyetnamda veya Güney Arabistanda yürütülen milli kurtuluş savaşları n ı n niteliği ve şartları arasında hiç bir fark ol madığını da herkes kolayca anlıyor. öte yandan. yerli gerici güçlerin yardı mından faydalanara k 1 960-1961 de Kongo-Ki nshasa·ya. 1 966 Şubatında Ghanaya karşı-devrimi ithal etmeye çalışan emperyalist güçlerin n iteliği ve temeli ile; bugün yerli gericilerin desteği ile 1 962 devri minden beri Yemen Cumhuriyetine. I ra k halkına karşı saldırı üssü haline gelmeyi reddeden Su riye'ye karşı-devri m i ithal etmek üzere müthiş ça balar sarfeden güçleri niteliği ve temeli birdir. 1917 Oktobr Devri minden beri sosyalist devri mlerin. ve milli kurtuluş devrimlerinin etkisi ile. emperyalist tekellerin sömürdüğü bölgelerin alanı gitgide dara l ma ktadır. Milli kurtuluş devri mleri g izli g ücünü a rttırarak. bir yandan ağır ve hafif sanayi yolunda ilerledi. çeşitli düzeylerde kendi ülkelerindeki kaynakları ellerine geçird i ; öte yandan bugün üreti mlerin emperyalist devletlerin üretimine n ispetle çok yüksek bir tempo ile artıran, artık dünya genel ü retiminin % 38'ini sağlayan sosyalist devletlerle iliş­ kiler kurdu. Kuvvetli bir iktisadi rekabetle karşılaşan emperyalist devletler. ellerindeki bütün araçları Afrikada toplayıp. bu kıta n ı n kaynakla rını tüke­ tineeye kadar söm ürmeye girişti. Çünkü Afrikada veri mli topraklar, çok büyük doğal servetler, çok ucuz el emeği bulabiliyorla r. Böylelikle Afrika kıtası bugün fiili olarak yurtsever ve devri mci g üçlerle. emperyalist güçler a rasında dolaysız ve şiddetli bir çatışma sahnesi haline gelmektedir. Afrikada yürütülen savaşın keskinliği. ka rmaşık niteliği. başvurduğu yol­ ların. a raçların. silô hların çeşitliği her halde bunda ndır. Çünkü kıtamızda hem eski emperya lizme. hem de yeni-sömürteci likle uğraşmak zorundayız. öte ya ndan. Afrikadaki genel devrimci cephede. Afrika halkları n ı n yürüttüğü savaşta ku lla nılan yöntemlerde. yollarda. araçlarda gördüğ ü m üz büyük çeşitlilik de aynı nedendir. Bu yol lar. bu yöntemler. bu araçlar. her ha lkı n gelişme seviyesine ve her ü lkedeki başlıca düşmanın niteliğine göre değişmektedir. Meselô. Afrika nın geniş devrimci cephesinde. milli birliğin kurul ması uğruna. tekel lerin tasfiyesi uğruna. barışçı veya silôhlı yollarla yürütülen toplu msal savaşın yönelişi uğruna. sosya lizme doğru gelişme uğruna. silôhlı kurtu luş hareketleri. ı rkçı g üçlere karşı savaşan. silôhlı veya barışçı yol lar kullanan muha lefet ha reketleri ve çeşitli seviyelere varan devrimci hareketler yan yana yürütmektedir. Bu çeşitli hareketleri yan yana yürüt-

1 80

12

Afrikada emperyalizme karşı yürütülen savaşın bugünkü dönemi

Lutfi EI·Holi

181


Kıta mızda 36 ülke siyasi bağımsızlığa kavuşmuş olduğu halde, Afrika emperyalist sömürmesinden henüz kurtulmuş değildir. Hattô bazı ülke­ lerde, bu sömürme, bi'rçok bakımdan, daha da şiddetlenmiştir. Çok ağır siyasi şartlara bağlı ufak bir yardım, tekelci sermayenin Afrika iktisadının bütün kitli noktaları üzerinde kurduğu kontrol, işgal ordularının yerine geçti.

Batıl ı devletler Afri kadaki yatırı mlarını arttırdıkları gi bi, kıtamızda yeni yeni saldırgan üsler de kurdular. O kadar ki, bugün Amerikalıların Fas'da, libya'da, Tunus'ta, liberya'da ve Habeşistan'da deniz ve hava üsleri bulunuyor. Bu gelişmeye paralel olara k, Amerikan emperyalizmi milli kurtuluş hare­ ketlerini açıktan açığa müdaha leye başladı. Bu müda hale, Kongo-Kishasa halkına karşı giriştiği saldırıda en yüksek kertesini buldu. Bundan başka da, emperya lizm, özgürlüğe kavuşmuş ülkelere karşı gerici hükümet dar­ beleri düzenlemek, bu ülkelere ka rşı-devri mi ithal etmek üzere, çeşitli entri ka la r çevi ri i iyor. Yeni-söm ürgeciliğin başvurduğu başlıca yol, ülkeye şekilden öteye git­ meyen bir siyasi bağı msızlık tanımak, ama fiili olarak, bu ülkenin emper­ yalizme bağı mlılığını - özell i kle iktisadi bağımlı l ığını - devam ettirmek­ d ir. Bu bağım lılığı sürdürtmek için yeni-sömürgeci lik fevka lôde çeşitli . sıyasi, askeri, iktisadi ve ideolojik yol ve yöntemlere başvu ruyor. Bu yol ve yöntemleri n genel temeli, «özel iktisadi ilişkiler"le dile gelen iktisadi bağlar, krediler, yatırım projeleridir. ..aze i iktisadi il işkiler" Afri kada birçok devletin dış ticaretinde beliren şekillerle dile gel iyor. arneğin, Ingi ltereden, Ameri kadan ve Batı Alman­ yadan, Afri kada Büyük Britanya Devletler Birl iği üyesi bulunan devletlere yapılan ithalat, genel itha latın % 50'isini geçmektedir. Afrika-Madakas­ gar Devletler Birliğine üye bulunan ülkelerin Fransoya yaptığı ihracat 1 963 yılında, genel ihracata nispetle, Togo için % 33, Madagaskar için ise % 74 oranları n ı bu luyordu. Bu örnekler, bu ekonomi leri n, emperyalist devletlerin ekonomisine ne derece bağ lı olduğunu, bu devletlerin emper­ yalist devletlere ne derece bağ ımlı bulunduğunu açığa vurmaktadır. Su noktayı da belirtelim: Afrika devletlerinin çoğu, emperya l ist devletle :in yardımına ve kredilerine başvurmadan, tediye bilançolarındaki açıkları kapatamıyorlar. Böylelikle «özel iktisadi il iskiler.. Afrika devletlerini ' «teknik yardım"a başvu rma k zorunda bırakıyor: Bu emperya l ist yardımda dikkatı çeken bir nokta da şudur: Afrika dev­ letlerinde bu yard ı m ihtiyacını yaratan emperyalizmin kendisidir. Emper­ ya list devletler, büyük bir ustalı kla, dünya tica reti ndeki «alış-veriş kota­ ları"nın daima kendi çıkarlarına hizmet etmesini sağl ıyorlar. Gerçekten, büyük emperya list devletlerin ürettiği maddelerin fiatları nispeten değiş­ mez. Oysa bağımsızlığa yeni kavuşmuş devletlerin ü rettiği iktidai mad­ deleri n fiatları daima düşer. Bir örnek vereli m : 1 955-1965 dönemi içinde Amerikan pamuk fiatları % 12 anca k düşmüştür. Ama aynı dönem içinde Mısır pamuğunun fiatlarında - bu pamuğun kalitesi çok daha yüksek olduğu halde - % 30'Iuk bir düşüş görülmüştür. Bu sorun, temelde, yeni­ sömürgeciliğin bağı msızlığa yeni kavuşmuş devletlere, eşdeğer olmayan ticaret şartları içinde zorla kabul ettirdiği sömürücü ilişkiler meselesidir. Afrika devletleri bu sömürücü tica ret il işkileri yüzünden çok büyük al­ dı kla rı yardım tutarını fazlasiyle aşan - zara rlara uğramaktadır.

1 82

12"

mekten ma ksat, bazı özgür ve i lerici devletler arasında devrimci hareket birliğini sağla maktır. Afrika devri mi şimdiye kadar eşi görülmemiş çok h ızlı bir tempo ile değişen ve gelişen bir dünyada, kıtamızın iktisadi gerika lmışlığını daima göz önünde tutmak zorundadır. Milli ekonomilerini, kaynaklarını, dünya­ daki hızlı ta mpo düzeyine çıkartarak, geliştirmeye ve değişti rmeye ça ba­ laya n devrimci Afrika halkları, objektif olara k i ki yoldan birini seçmek zorunda ka lm ışla rd ı r : Geleneksel kapitalist yolunu m u seçecekler? yoksa sosyalizme götüren, kapitalist ol mayan gelişme yolunu mu tercih edecek­ lerdir? Bütün şartlar, geçirilen bütün tecrübeler Afrika halkları na şu gerçeği göstermektedi r : Ikinci yolu seçme zorunluluğu, kaçı n ı l maz bir zorunluluk­ tur. Gerçekte, milli sermayeyi biriktirme, bu birikimi gelişme sürecinde yerinde ve ada lete uygun bir şekilde kullanma olanakları bakımı ndan, kapitalist olmayan yolu n daha hızlı ve daha elverişl i olduğu a nlaşıl mak­ tadır. lJstelik bu yol, çok uzun süre sömürülmüş, ezgi altında yaşam ış yoksullaşmış halk kitlelerinin isteklerini daha iyi yerine getirebil mektedir. Afri kada emperya lizme karşı yürütülen savaşın bu genel platformundan hareket ederek, bu hareketin objektif ve devrimci ölçütleri diyeceğ imiz sonuçlara varabiliyoruz : o) Bugün Afri kada oluşan savaş, devrimci g üçlerle emperyalist güçler arasında yürütülen mücadelenin en yüksek noktalarından birini teşkil ediyor. b) Gerek devrimci güçler gerek emperyalist g üçler bakımından, ü l keye ve bölgeye, şartlara ve duru mlara göre çok fark ettiği için, bu savaş çeşitli düzeylerde, çok çeşitli yollar ve araşiarla yürütül üyor. c) Emperyalist aleyhtarı Afrika devri minin kullandığı metot, yeni bir nitelik kazanmaktadı r. Gerçeklerin etkisi altında, milli kurtuluş devriminin hedefleri ve ödevleri, sosya lizme götürecek olan toplumsal devrim i n hedef­ leri ve ödevleri i le karışmaktadır. d) Bugün Afrika devri mi, sosyalizmin, bütün dünyaya etki yapan, çağı­ mızın gerçeklerinde büyük rol oynayan bir etken haline geldiği bir or­ ta mda yürütü lmektedir. Bugün Afri kada olduğu g ibi, Asyada ve lôtin Amerikada da, m i lli ku rtu luş devrimi m i l letlerarası etkiler yapan bir olay haline geldi. ii

_

183


Eski sömürgeciler toplumsal a landa sadece aşiret başkanları sınıfı na dayanıyordu. Oysa yeni-sömürgeciler bugün çabalarını daha çok aydın küçük-burjuvaziyi elde etmek için sarfediyorlar. Bu a maçla, emperyalist yardımına bağlı Devlet mekanizmasında veya tekelci şirketlerde bu u nsur­ lara memuriyetler sağl ıyorlar. Bunu yapmaktan maksat, i mtiyazlı d u rum­ larını emperyalizme borçlu olan bu aydın küçük-burjuva unsurlarını, emekçi kitlelerden tecrid etmekti r. öte yandan, özel servetlerin kuru l masını kolaylaştı rmak üzere rüşvet. ihtilôsı teşvik eden komprador faa liyet a lanları sağlayan emperyalizm, yerli bir burjuvazi yaratmaya çalışıyor. Kapitalist yolun kabul edilmesi, bu yolu benimseyecek, savunacak bir kapitalist sınıfın va rlığına bağlıdır. Emperyal izm bunu iyi biliyor. Bu a maçla da emperyalizm, emekçileri saya­ rak geçinen. gerçek bir üretici faaliyet yürütmeyen bu sınıfı yaratmaya ba kıyor. Siyasi alana geli nce : Yeni-sömü rgeciler bu plônda, emperyalizmle kur­ muş oldukları i ktisadi, siyasi ve i deolojik bağl a r yüzünden bağ ımlılıktan başka yola g idemeyen, efendilerine sadık kalan hükümetlere daya nıyor­ lar. Yeni-sömürgecilik, bir zamanlar milli savaş saflarında bulun muş, ken­ dilerini halka sevd irmiş, bu sevgi sayesinde de siyasi bir gü, sağ lamış birçok politikacıyı elde etmesini bilmiştir. Bu siyasi yöneticilerin bağı m ­ lılığını gara nti a ltına almak için de, yeni-sömürgeciler aşiretler arasındaki düşmanlı kları kışkırtıyor, böylelikle halkın ayırımsız bir birlik haline gelme­ sini engelliyorla r. Yeni-sömürgecilik bir yola daha başvu ruyor : Milli g üçleri kazanmak. emperyalistıere, gerici güçlere karşı ve toplu msal bağ ımsızlık uğruna seferber edebil mek i çin, bazı i lerici devletlerce kabul edilen devri mci tek pa rti kavra mının özünü değiştirmeye bakıyor. Böylelikle, gerici nitelikte tek partiler, kitleleri aldatmak, gerici diktatorya hükümetlerinin gerçek niteliğini gizlemek için kullanılıyor, halklara zorla ka bul ettiriliyor. Ulusal ve toplumsal savaşın keskinleştiğini gören emperyalizm, birçok ülkede bazan bu ülkelerin hükümetleri ile anlaşara k - e mperyalist ardularda hizmet etmiş, eğitim görmüş, rütbe a l m ış askeri komutanlara i ktidarı tes­ lim etme yoluna da başvurmaktadır. _

111 Afrikada yürütülen em peryalist a leyhtarı savaşın bugünkü başlıca özel­ liği, gü nden güne a rta n birlik eğilimid i r. Afrika birliği parolası, Afrika devriminin em peryalizme ve yeni-sömürgeciliğe karşı kullandığı en önemli ve etkili parola haline geldi. Bu parola Afrika halklarını seferber ediyor, onlarda milli kurtuluş, milli bağımsızl ık, milli egemenli k, toplumsal ka l­ kınma uğruna yürüttükleri savaşı hızlandırmak ve arttı rmak isteğini uya n­ dı rıyor. 184

Bu birlik parolası sadece milli ku rtuluş savaşına uygulanmıyor, bağ ım­ sızlık elde edildikten sonra anlamını kaybetmiyor. Bugün bi rlik parolası, yen i-sömürgeciliğe karşı savaş amacını güden, daha da derini devrimci bir öz kazanmıştır. öte ya ndan bu parolanın kaza ndığı sosyal öz de. kit­ lelerin bil incinde, bağı msızlığı koruya bilmek üzere, iktisadi, toplumsal ve kültürel gerika lmışlıkta n kurtu lmak için, işbirliği ya pmak isteği ile dile gel mektedir. Bu anlayışın sonucu olarak, bu birlik, uğrunda köylülerin. işçilerin, devri mci aydınları n savaş yürüttükleri bir amaç, Afrikadaki bütün halk kitlelerinin en büyü k a macı haline geldi. Milli ku rtu luş savaşı bugün fevka lôde ilerlediği ; halklar da bağımsız gel işme yolunu izlemek kara rını kesinlikle belirttikleri için, yepyeni ölçülere varan Afrika birliği dôvasının, bu birlik uğrunda yürütülen savaşın bir garantisi, bir silöhını teşkil edecek bir teşkilôtla konkre bir şekil alması kaçınıl maz bir zorunluluktu. Bu amaçla 1 963'te meydana getirilen «Afrika Birliği Teşkilôtı»nın kuru l ması, Afrika halklarının birlik ülküsüne ne derece bağlı olduğunu ispatla mıştı r. Bu teşkilôt, Afrika halklarına ve devletlerine siyasi, iktisadi ve kültürel alanlarda iş ve hareket birliğini arttırma olanak­ larını sağ ladı. Ostelik bu teşkilôt sayesinde, sayısı gittikçe arta n üye dev­ letleri, milletlerarası örgütlerde, dünya barışı davasını veya Afrika kıta­ sının kurtuluş davalarını savu nma i mkônlarını bulabil mektedir. Teşkilôtın karşı laştığı çeşitli objektif zorlukların en önemlileri şunlardır : o ) Yeni-sömürgeci güçlerin bozguncu faaliyetleri. b) Iç ve dış politika ları i le yeni-sömürgeci liğe bağ ı m l ı kalan devletlerin tutumu. c) Iktisadi ve siyasi yapı ları, toplumsal gelişmeleri bakı mından çeşitli Afri ka ülkeleri arasında görülen farklar. d) Afrika birliği davasına bağ lı teorik ve ideolojik g üçlükler, sorunlar. Ama Afrika birliğini gerçekleştirme isteği, bütün bu engellerden kuvvet­ lidir. Çünkü bu istek, kıta mızda faal iyet yürüten devrimci güçlerin isteğidir. Afrikanın özgür devletlerine düşen ödev, Afrika Birliği Teşkilôtı nı savun­ mak, emperyal izme ve yeni-sömürgeciliğe düşman yapısını koru maktı r. Her ülkede varolan milliyetçi ve ilerici parti ve teşkilôtlara düşen ödev. emperyalizme ve yeni-sömürgeciliğe d üşman, çıkarları bağı msız gelişme şartlarına bağlı güçler arasında sağlam bir bi rlik kurmaktır. Bu pa rti ve teşki lôtlar için, kıta mızın çeşitli bölgelerini ayrı ayrı göz önünde tutarak, milli kurtu luş hareketinin yakın a maçla rını tesbit etmek, bu amaçlara göre de, ortak ça balarla yürütülecek ortak hareketleri, ta kınalaca k tutumu tôyin etmek bir zorunluluktur. Afrika halklarının yürüttüğü savaşta elde edilen tarihsel tecrübe, işçi sendikalarının emperyalizme ve yeni-sömürgeci liğe karşı yürütülen müca­ delede çok şanlı bir rol oynadığını göstermiştir. Bu şartlar içinde bütün kıtada, dev bir sendika birliği kurmak, eski ve yeni sömürgecilere hizmet eden u nsurların sendika hareketi içinde yürüttükleri bölücü faaliyetlere 185


son vermek, bir zorunluluk haline geliyor. Sendika örgütleri arasında kurulacak i lişki ler, Afrika birliğini sağ lam temellere oturtacaktır. Bir nokta daha belirtelim : Sosya list yolu seçmiş bulunan Afrika ülkeleri, Afrika birliğinin savunul masında birer güçlü kale rolünü görmektedi r. Halkları n geçirdiği tecrübelerden anlaşıldığı gibi, toplumsal kal kınma a maçları n ı gerçekleşti rmek üzere savaşan siyasi g üçler, Afrika birliği dôvasına, bu birliği gerçekleştirmek için yürütülen mücadeleye en çok bağlı olan g üçlerdir. Sosyal ist gelişme yalunu seçen Afrika ülkelerindeki devrimci parti ve teşkilôtlar, kendi ülkelerindeki birliği korumakla sorum­ ludur. Çünkü sosya list dönüşümlerle ilgili sorunların çözü mlen mesi, işçile­ rin, köylü lerin, devrimci aydınlar arasında birliğin gerçekleşmesine bağ­ lıdır. Yeni -sömürgeci güçleri n kıta mıza kudu rmuşçasına sa ldırdığını gören bugünkü dönemde, sosya list yolu seçmiş bulunan ülkelerin devrimci parti ve teşki lôtları, faaliyet yürüttükleri toplumları bilimsel sosyalizme düşman görüşlerden korumak; milli devri mle toplumsal devri min karışmasından doğan, kaçı nılmaz ve karmaşık teorik sorunların çözümlenmesi için bil­ gi lerini birleştirmek üzere, ideolojik bir savaş yürütmek zorundadırlar. Milli kurtuluş savaşı bütün kıtada gitgide keskinleşiyor; fevkalôde çeşitli örgütlenme şekilleri, mücadele yolları kullanıyar. Kıta mızda, kurtuluş sa­ vaşları, çete harpleri, grevler, gösteriler, çeşit çeşit boykot ha reketleri yürütüldü ve yürütül mektedir. Afrika kitleleri, milliyetçi ve ilerici teşkilôt ve partileri, işçi sendikaları, köylüleri, aydınları, kadınları bir araya getiren çeşitli örgütler yolu ile bütü n g üçlerini seferber etmiştir. Sömürgecilerin korkunç baskısı, yani sınırsız sömürmeyi, işgal felôketini, ı rkçı sömürgeci ci nayetleri, köle ticaretini bir a raya geti ren bir baskı al­ tında tutulan Afrika cemaatlerinde beslenen ihtilôl ateşi yüzyıllar boyunca sön memişti r. Oysa aynı dönemde, bir ya ndan ulaştırma araçları ndaki gelişmeler, bilimsel devrimler; öte yandan devrimci görüşler ve köklü dönüşümler etkisiyle, dünya gitgide ufalıyordu. Bu görüşler, bu dönüşüm­ ler, özel likle sosyalizm dünya nın her tarafına yayılmış, konkre ve güçlü bir şekle bürünmüş bir gerçek haline geldikten sonra, Afrikadaki güçler den­ gesini baştan aşağı değiştirdi. Bu yüzden de kıtanın her tarafında patlak veren çatışmalar çok ani ve çok şiddetli oldu. Bu çatışmala r meydana gelirken hüküm süren milletlerarası şartların olumlu olması, dünya devrimci hareketinin ve bütün sosyalist devletlerin Afrika devrimine çeşitli alanlarda ya rdı mda bulun masına i mkôn verdi. Azeilikle, bağı msızlığa kavuşan yeni devletlerle hemen diplomatik ilişkiler kuran, 1 956 Süveyş buhra n ı nda olduğu gibi, emperyal ist saldırıları u ltima­ tomlarla durdurtan, çok düşük faizli (% 2,5) krediler açan, i ktisadi gelişme plônlarının geliştirilmesi için teknik yardımlarda bulunan Sovyetler Bir­ liği, Afrika devrimine hiç bir şarta bağla nmamış maddi ve ma nevi yar­ dımlar sağladı. Bütün bu alumlu ya rdımlar sayesinde, Afrika nın birçok ülkesi iktisadi bağ ı msızlık savaşını zafere götürebiidi. 186

iV

Bununla beraber kıtamızda yürütülen bu büyük tarihsel savaş, her zaman kolayl ıkla yürütül medi. Zaferlerin yanında yenilgiler de oldu. Bugün bu yenilgilere, bu g üçsüzlüklere, bu olumsuz yönlere bili msel çareler bul­ mak, gerçekçi ve devrimci çözüm yolları sağlaya bil mek için, bunları d ik­ katle, bilinçle, cesaretle incelemek zorundayız. Bugün kıtamızın haritasında bütün bölgelerde dalgalanan bağ ımsız bayrakıara bakarak, kendi mizi a ldatmıya lım. Hiç şüphesiz bugün Afrika­ daki bağımsız devlet sayısı 39'0 yükseliyor. Onbir bölge de doğrudan doğruya sömürgecilik boyunduruğu altında bulunuyor. Ama objektif gerçekıere bakı nca, milli ekonomilerini kurarak, bu ekono­ miyi geliştirmek için büyük ça bala r sa rfederek, ayrı ayrı ölçülerde gerçek bağı msızlığa kavuşmuş devlet sayısının 1 0'u geçmediğini görüyoruz. Afrika devletlerinin ezici çoğ unluğu için, bağ ı msızlık, şekilden öteye gitmiyor. Bu ülkelerde halklar hôlô askeri üslerin tehdidi ve baskısı altında yaşa­ maktad ır. Iktisatları haıô yabancı tekellere bağ ımlıdır. Bu ülkeler temelde yeni sömürgeci liğin nüfuz bölgesinde ka lmıştır. Bu şa rtla r içinde, bugün Afrikada yürütülen savaşın asıl a macı, iktisadi bağı msızlığın gerçekleştiril mesi, gelişmiş veya gelişme yoluna g irmiş bağı msız bir milli ekonom inin kurulmasıdır. ate yandan, iktisadi kurtuluş süreci ile bu sürece bağ lı gel işmeler, karmaşık bir nitelik taşıyan olumsuz şartlarıo ka rşılaşıyor. Gerçekten, sömürgeci likten miras kalan geri kal mışlık iktisadi gelişim için gereken sermaye birikimlerinin bulu nmayışı veya yetersiz oluşu, gibi olumsuz etkenlerden başka, kıta m ızı n birliğe kavuş­ masını engellemek üzere em perya listlerin yürüttüğü, Afrikayı ufak birim­ lere bölme siyaseti de çok olu msuz etkiler ya pmaktadır. Bunun bir sonucu da, milli paza rların çok dar olmasıdır. Bu darl ı k büyük bir tehlike, etkili ve ciddi i lerlemelere büyük bir engel teşkil ediyor. I ktisadi kurtuluş uğruna yürütülen savaşın önemi bundandır. Bu savaşın sonuçları, Afrika birliği dôvasına sıkı sı kıya bağ lıdır. Bu birlik çok çeşitli şekiller alabilir: Birkaç devlet arasında iktisadi işbirliği ve plônlama bir­ l iği kurmak ; çeşitli devletler a rasında bu devletlere özgü şartlardon hare­ ket ederek, daha geniş birlikler kurma yolu ile, bütün Afrika devletleri arasında karşılıklı bağ lar ve ilişkiler sağ lamak, böylelikle Afri kada bir ortak paza rı n ya ratı l ması için gereken maddi temelleri atmak vb. Iktisadi bağ ı msızlık uğruna yürütülen savaşın başa rıya ulaşması, birlik davasına bağ lı olduğu için, sosya list yalun dışında yü rütüldüğü ta kdirde, radikal amaçlarını gerçekleştiremez. Sosyalist yol, iktisadi kurtuluşu sağlayabilecek tek yoldur. Başvurduğu metotla r şunla rd ı r : Plô nlama, bütün teknik ve maddi kayna kların, bütü n halkın seferber edilmesi ; bütün doğal servetlerin halk kitlelerinin yararı na, bu kitlelerin yaşama seviyesini yükseltmek üzere değerlendirilmesi vb. 187


Afri kada geçirilen bütün devrimci tecrübeler, bu genel temel ha reket hattının doğruluğunu göstermektedir. Sömürgecilik döneminde milli burju­ vazinin nispeten geliştiğ i ülkelerde bile - örneğin Mısırda olduğu gibi bu burjuvazinin, gelişmiş kapita lizm çerçevesi içinde, g ereken gelişmeyi sağlaya mıyacağı anlaşılmıştır. lJstelik bu dönemin genel ortamında - özellikle I kinci Dünya Savaşından son ra - işçi sınıfından başka sı nıfla rı n, çeşitli halk ta bakala rının sosya­ lizmle yakından i lgilendiği bir orta mda, daha yüksek maddi ve manevi hayat şartları isteyen kitlelerle bu kitlelerin yöneticileri a rasında sasyalist eğilimlerin yayıldığını gören yerli kapitalistler sınıfı, milli kurtuluş hare­ ketine açıktan açığa cephe al mıştır. Böyleli kle, milli devrime sosyal ist perspektifler açarak, bu devri min tekellerini ve geleceğ ini değ işteren top­ lu msal devrim, milli burjuvazinin ve özelli kle büyük burjuvazinin tutu munu da değiştirdi. Milli pazarla i lgili sorun ların çözü mü için, klasik emperya­ lizme ve tekellerine karşı, iki dü nya savaşı arası dönemde savaşan bur­ juvazi, milli kurtu luş hareketleri nde gösterdiği devrimci niteliği büsbütün kaybetmiştir. Ote ya ndan bugün yeni-söm ürgeci lik, klôsik emperyalizmden farklı olarak bu burjuva sınıfının siyasi, iktisadi ve toplumsal çıkarlarına, istek­ lerine karşıt değildir. Aksine, yeni-sömürgeci lik bu sınıfla ortaklık kur­ maya hazı rdır; bu sınıfı, sosyalizme doğru yol alan yeni ilerici toplumsal devrime karşı bir güç haline getirmek üzere durumunu kuvvetlendirmek istiyor; ama, iktisadi gelişme süreci çok dar bir çerçeve içinde kalması, yeni-söm ürgeci liğin çıkarla rı na hizmet etmesi şa rtiyle. Yeni-sömürgeciliği klôsik söm ürgecilikten ayıran başlıca özellik şudur: Yeni-sömürgecilik iktisadi bağımsızlığı ve sınırlı bir gelişme sürecini kabul etmeye hazırdır. Ama iki temel şartla : Birinci şa rt : Gelişmede stratej ik sanayiler, yapım malları endüstrileri yer almamalıdır. Ya ni bu gelişme, milli ekonomide köklü bir gelişme sağ­ layacak, bağı msızlığı garanti altına alacak ağır sanayi evresine va rma­ malıdır. Ikinci şart : Milli devri mde sosyal bir öz, sosya list a maçlar hiç kalma­ maiıdır. Bu şa rtlar içi nde bugün yeni-sömürgeci liğin Afri kada gerçekleştirmek istediği plônın temeli, yerli burjuvazinin henüz meydana gelmediği ülke­ lerde, bu toplumsal sınıfın çekirdeğini yaratmaktır. Bu amacına va rmak için yen i-sömürgeci lik ya bürokrasi yol una başvuruyor, ya ni bağımsızlığa u laşmış devletlerin mekan izmalarında bu yerli burjuvaziye yer veriyor ; yahut d a , tica ret v e yapım malları endüstrileri alanlarında, yabancı tekel­ lerin çıkarlarına bağlı, orta klaşa kurulmuş özel işletmeler kurmak üzere, bu burjuvaziye ya rdımlar, krediler sağlıyor. Iki nitelik taşıyan, milli kurtuluşu ve sosyal kalkınma a macını güden Afrika devrimi, objektif gerçekler ka rşısında, bağı msızl ı k uğruna savaşan g üçleri ; eksiksiz bir milli bağımsızlığı gerçekleştirmek istiyen, toplu m u 1 88

sosyalizm yoluna sokarak geliştirmekte menfaatı olan devrimci halk sınıf­ ları etrafında ve yönetiminde birleştirmek zorundadır. Afrikada hiçbir ülke halkı, bağı msızlığa kavuşduktan sonra, emperyaliz­ min etkisiyle mahvolmuş, tekellerin yağmasına uğra m ış toplumunu baştan kurma ve gel iştirme bahanesini ileri sü rerek, sını rları içindeki sorunlarla yetinemez. Böyle bir hayale kapılan, kendini a ldatmış olur. Hiç şüphesiz, halkın bütün ça balarını kalkındı rma ve geliştirme sürecine ayrı lması zoru nludur, ama öte yandan halk, kıta mızın herhangi bir yerinde yürütülen kurtuluş ha reketlerinden uzak kalmama l ı ; a ksine, bu hareketlere büyük tepkiler göstermesi, elinden gelen askeri, maddi ve manevi yardımı sağ­ laması gerekli ve zorunludur. Çünkü, emperyalist g üçler kıtamızın her­ hangi bir yerinde varolma kta, bu yere etki yapmakta devam ettikçe, bütün Afrika ülkelerinin bağı msızlığı tehdit a ltında kalacaktır. Bugünkü emper­ yalist nüfuz bölgeleri gerçekte bağımsız devletlere karşı kullanılan saldı rı üsleridir. Bu şartlar içinde bağımsız ülkelerin, Afrikada yürütülen milli kurtuluş hareketlerine sağ ladığı yard ı m, savaş a rkadaşlığının, devrimci prensip­ lerin gerektirdiği bir ödev olduğu kadar, elde edilmiş bağ ımsızlığı, baş­ lamış olan gelişme sürecini koru mak zorunluluğundan doğan bi r ödev­ dir de. Bağı msızlığa kavuşmuş birçok ülkenin, kardeş ül kelere karşı olduğu kadar kendilerine karşı da taşıdıkları bu sorumluluğu yeteri kadar kavra­ yamadıklarını, ve bu sorumlulukta n doğan ödevleri yerine getirmediklerini ka DuI etmek zorundayız. Afrika Birliği Teşkilôtınca al ınan, milli kurtu luş hareketlerine sağlanacak yardımla ilgili kararların etkili bi r şeki lde ger­ çekleştiri l mesi, bugün artı k bir zorunluluktur. Ote ya ndan, bütün kıta nın geleceği bakı mından tarihsel sorumluluklar taşıyan ilerici devrimci reji mierin bu ödevi daha devrimci yollarla yerine getirmeleri ıôzımdır. Afrikada çeşitli devletlerin, halkların toplu msal gelişmesinde beliren büyük ayı rı mlar, bu devletlerin, bu halkların olumlu ve olumsuz yönleri, siyasi partilerin toplumsal ve ideolojik temelleri arasındaki fa rklar, işçi sınıfına ve send ika teşkilôtlarına büyük zararlar veren bölünmeler, Afri­ kadaki devrimci g üçlerin birliğini kemiren objektif etkenler işte bunla rdır. Afrika devrimci g üçlerinin ödevi, dünya devrimci hareketinin bölünmesine kararla, ama büyük bir i ncelikle, karşı gel mek bu böl ün meye bili msel yollarla, devrimci bir sa bırla çareler bul maktı r. Bu ödevin yerine getiril­ mesi çeti n olmakla beraber, i m kônsız değildir. Çünkü çağdaş devri min bugünkü döneminde başlıca amaç açıktır : Eksiksiz bir milli kurtuluş, ve sosyal izme götürecek bir iktisadi gel işme. Komünist hareketinde meydana gelen çatışmanın, Afrika gerçeklerine yapacağı etkileri asgariye ind i r­ meliyiz. Afri kadaki milli devrimci güçler nazariyede ve filiyatta kom ünist düşmanı politikaya yer vermemelidir. Gerçekleri bilimsel bir i ncelemeye tabi tutarak, Afrika toplumlarının herbirini diğerlerinden ayıra n özgün 189 .


ş a rtları ve imkônları göz önünde tutarak, devrimci birliğimizi hep birden kurmak, Afrika devrimci ha reketinde uygu lanacak bir ortak planın tespi­ tine katı lmak zoru ndayız. v

Son bir nokta üzerinde durmalıyız : Ghanada Şubat 1 966'da Başkan N'Kru moh'ln ilerici hükümetine karşı düzenlenen emperyalist ve gerici hükü met da rbesinin Afri ka devrimci tarihinde 'geçici bir olay olduğ unu, bu da rbeye yol açan etkenlerin sadece emperyalist güçlerin yarattığı etkenler olduğ unu düşünürsek, kendi saflarımızda, kendi gerçeklerimizde, bu gerici ve emperya list hükümet da rbesinin başarıya u laşmasına ya rdım eden olu msuz etkenleri görmezl i kten gelirsek, başka la rı n ı değ il, kendi mizi a ldatmış oluruz. Ghanada yapılan hükümet darbasi ile ilgili 7 temel nokta üzerinde d u r­ ma lıyız : Birinci nokta: Bu da rbe, devrimci milli bir yönetim altında bulunan bir Afrika toplumuna itha l edilen ikinci karşı-devrimdir (birincisi 1 960-1961 de Kongo-Kinashasa'ya ithal edi len karşı-devrimdir). Ikinci nokta: Meydan okuma şeklini alan bir cüretle, emperyalist g üç­ lerle yerli gericiler, bu hükümet da rbesini tertipledi klerini resmen ka bul ettiler. Oysa genellikle bu güçler oynadıkları rolü i nkô r ederler. Bu tutu­ m un anlamı şudur: Bu yeni dönemde emperyalist güçlerle yerli gerici güçler, terör havası yaratmak, bütün devrimci kurtarıcı güçleri ve bu güç­ lerin kurduğu devletleri ürkütmek, maneviyatları nı bozmak, üzerlerinde baskı yapara k birliklerini, savaş birlikleri ni kemi rmek, bu devletleri, eski ve yeni sömürgecilerle ayrı ayrı paza rl ığa gi rmeye zorlamak, ve böyleli kle bir kere daha «nüfuz bölgeleri .. sistemine dönmek a maçla rıyla, bir kuwet gösterisi yapmaya ça lı şıyorlar. Emperyalistler bu açık saldırı politikasını sadece Afri kada izlemiyorlar. Bu politi ka Asyada (Viyetnam'da, Aden'de, Yemen'de, Filistin'de) ve lôtin Amerikada (Küba'da, Dominika Cumhuriyetinde) uygulanan genel bir siyasettir. Uçüncü nokta: Ghanado tertiplenen hükümet darbesinden kısa bir süre ö nce, komşu ülkelerde de askeri da rbeler ya pılmıştı (Kongo, Yüksek­ Volta, Orta Afrika Cumhuriyeti, Dahomey, Nijerya). Bu darbeler, Afrika devriminin amaçları bakımından bu rejimierin niteliği n i değiştirmemişti, çünkü bunla r, Afrika devri mine düşman değilse de, zaten tutucu rejim­ Ierdi. Ama hükümet da rbelerinin amacı, bu ülkelerdeki rej imieri kuwet­ lendirmekti ; ilerici rej imiere karşı yöneltilecek saldırılarda, güçlü üslet haline getirmekti. Dördüncü nokta: Ghanadaki hükümet darbesi, emperyalistlerin yardı­ mından faydalanan beyaz azınlığın Rodezyayı eline geçirmesinden (1 1 Kasım 1965) tam 3 ay sonra yapıldı. Bağımsız Afrika devletleri, beyaz 190

azınlığın bu zorbal ığına hep birlikte ve silôh gücü ile karşı koyacaklarını açıklamışlardı. Ama bu alanda hiçbir ted bir a l ı n madığı gibi, Afrika dev­ letlerinden bazıları Afrika Birliği Teşkilôtına karşı g i rdi kleri taa hhüdü, ı rkçı Rodezya hükümetini devirmek üzere askeri müda halede bulunmadığı ta kdirde, Ingiltere ile bütün ilişkilerini kesmek kararı nı yerine getirmediler. Buna karşı, Rodezya meselesi yüzünden Ingiliz Devletler Birliğ ine başkal ­ dıran Ghananın i l erici rejimi, birçok saldırıya uğradı. Nihayet I ngi liz Dev­ letleri Birl iğ i devletleri i le Ghana a rasındaki bütün i lişkiler kesildi. Beşinci nokta: Ghanadaki devrimci güçlerin ve yöneticileri n hükümet da rbesi hazırlı klarını hiç sezemedikleri a nlaşılıyor. Başkan N'Krumah'ın Kuzey-Viyetnama gitmek üzere Akradan ayrı lması bunu gösterir. Oysa hükümet da rbesi, N'Kru ma h'l n Ghanadan ayrıldıkta n dört gün sonra yapıldı. Hükü met darbesini düzenleyenler, plônla rını daha ewel gerçek­ leştirmeyi kararlaştırdıklarını, o m a sonradan N'Kru mah'ın g idişini bekle­ mek üzere, bu plônlarını değiştirdiklerini açıkladılar. Bunun anlamı açık­ tır : Devrimci güçler, partileri ve yöneticileri, bir hükümet darbesi hazırlan­ dığından habersizd iler. lJstelik bu pa rti hiçbir direniş ha reketi düzenleye­ medi. Neden acaba ? Kanaatımıza göre, bu durumun başlıca nedenleri şunla rd ı : Iktidarda bulunduğu için, pa rti güçlü görünüyordu, ve yüzeyde kolon bu güçle de yetiniyordu. Ama teşkilôtların, kadroların, tek kuwet kaynağı olan halk kitleleri üzerindeki gerçek nüfuzu hiç hesap etmiyordu. Böylelikle, dev­ rimci aydınları ve şehirli halkın çoğunluğunu içine alan pa rti, köylerde hiç kök salama mıştı. Derinlemesine gelişmemişti. Çı karları d evrimin deva­ mına ve savunulmasına bağ lı bulunan geniş kitleleri kazanmaya, bilince ulaştırmaya çal ışmamıştı. Parti daha çok, devrimci parolalarla süslü, masa başı nazari tartışmalarla yetinen kültürel bir faaliyet yürütüyordu. Ama geniş halk kitlelerini seferber etmek üzere siyasi çalışma l a ra , militan faali­ yetlere vakit ayırmıyordu. Kabul etmek zorunda bulunduğumuz bir gerçek üzerinde dura l ı m : Dev­ rimci partilerimizden bazıları , demokratik merkezcilik, kolektif yönetim, alt kuruluşların üst kuru luşlara bağımlılığı, vb., sorunlar g ibi, devrimci teşkilôtla nmanın şekilleri, usulleri ve prensipleri konusunda nazari bilgi yarışmalarına g i ren, konuşmaktan çok hoşlanan aydınların buluştuğu klüpler haline gelmek üzeredir. Partilerimiz üye kitleleri ile öğrensel bağ­ lar kurabilmek için gereken çabaları göstermiyor, toplumlarına özg ün gerçekleri, ş a rtları göz önünde tutmuyorlar. Neticede, bu partiler dıştan m ü kemmel görünen, ama özden yoksun, etkisiz kalan, gerçeklerle ilgisiz, halk kitlelerinden uzak bir devrimci yapı haline gel iyor. Pratikle ilgili ilk zorl u k ka rşısında da hemen yıkılıveriyorla r. Devri mci pa rtinin kurulması meselesi, her şeyden önce gerçek, temel bir milli sorundur. Ama bu demek değildir ki, pa rtinin temelleri n i, teşkilôt prensiplerini kurmakla iş bitiyor. Demokratik i l keler, devrimci teşkilôtla nma koideleri gerçekten lüzumludur, a m a devrimci bir partide, Afrikalı bir toplumda, halkın birliğini kemiren 191


aşiret şartlarını hesaba katmak, aşiret geleneklerinden doğan bölünme­ lere pratik çözü m yolları sağ layabilecek, milleti bi rleştirecek, emperyalist ve gerici tesirlerden uzak tutacak, yeni örgütleme metotları bulmak büs­ bütün zorunludur. Bağı msızlığa yeni kavuşmuş Afrika devletlerinin ço­ ğ unda devrimci parti, gerçekıere daya nan kuru luşlarla, taktiklerle, strateji­ lerle kurulmalıdır. O halde partinin güdeceği a maç, feodalizm ve kapita­ l izm aşamalarını atlayarak, geleneksel emperyalizme ve yeni-sömürgeci­ l iğe karşı savaşarak, insanlık tarihinde bugüne kadar eşi görülmemiş hızlı ve kararlı bir sıçrayışla, aşiret evresinden sosyal izme götüren dolaysız bir geçişi sağlamaktı r. Altıncı nokta : Ghanada devlet mekanizmasının, bütün memurların, özel­ l ikle yüksek memurların, h ü kümet darbesine hemen boyun eğmelerinin anlamı şudur : Gha nadaki siyasi i ktidarı n devrimci niteliğine rağmen, dev­ let mekanizması, karşı-devrimci güçlerin elinde kalmıştı. Kadrolar da, ba­ ğ ı msızlıktan sonra sömü rgeci kadroların yerine geçirtmek üzere, emper­ yalistlerin yetiştirdiği kadrolardı. Böylel ikle, emperyalist ve gerici etkiler, genellikle yeni gelişen toplumun ağırlık merkezini teşkil eden devlet mekanizmasında bir kanser gibi yayılabildi, her çeşit etki li kontrolü im­ kônsızlaştırdı. Yedinci nokta: Ghanada, hükü met da rbesinde en önemli rolü oynayan ordu olmuştur. Ghana ordusu, Afri kada, bağ ımsızlığa yeni kavuşmuş bir­ çok ülkenin orduları gibi, sömürgeci reji me hizmet etmiş, onu savunmuş. bağ ı msızl ı ktan sonra da devri me m i ras ka lmış geleneksel askeri u nsur­ larla ; bağımsızlıkta n sonra orduya girm iş, yeni. yurtsever u nsurlardan mey­ dana gelmektedir. Clstelik Ghana ordusu, bu yeni u nsurların varlığına rağmen. devrime düşman. kurtarıcı ve sosyalist eğilimleri desteklemeyen şefierin, yabancı askeri uzma nların yönetiminde bulunuyordu. 1 961 den sonra bile, Ingiliz subayları Ghana ordusunu eğitiyordu. Ghanalı subayla­ -rın % 20'si de Ingi lterede Sandhurst askeri Kolejinde yetiştiril m işti. Devrimci örgütlerle parti, orduya siyasi etki ler yapamadı, ordunun, subayların ve askerlerin kaderini, devrimin kaderine bağ lamasını bile­ medi. Bu durum, orduyu devri mden büsbütün uza klaştı rdı. Ordu, gericile­ rin bir yedek gücü haline geldi, devrimci güçlerle omuz omuza savaşan, kolektif bir g üç, bir halk ordusu niteliğini kazanamadı.

* Demek oluyor ki, bugünkü dönemde, Afri ka d evri m i bütün güçlerini şu üç yoldan birine yöneltebilir: Kendi içine kapanma k, sınırları içinde yalnız kal ma k, yani, gerçekte. devrim ve kurtu luş ilkelerinden olduğu gibi, emperyalizme ve gericiliğe karşı temel savunma hattı ndan da vazgeçmek yolu. Yen i-sömürgeci likle, yerli gerici g üçlerle uzlaşma yoluna gitmek, yani gerçekte, bağımsızlı ktan ; tekel lere, feodalizme, kapital izme, gerikalmış1 92

lığa karşı elde edilmiş maddi ma nevi bütün başarılardan vazgeçmek. yavaş yavaş da gerika l m ışlığa ve sömürgeci hakimiyesine dönmek yolu. Bütün güçlerini seferber ederek, yeniden örgütleyerek emperyalizme ve gericiliğe karşı yürütülen savaşta elde edilmiş bütü n tecrübelerden yarar­ lanarak, devrime devam etmek yolu. Hiç şüphesiz bu son yol çetindir. a m a doğ rud u r. Afrika devriminin bugüne kadar yenilgiye uğramamış olması, devam etmesi bu yolun doğ ruluğunu ispatla maktad ı r. Katıldığımız bu seminer, bu son yolu dile getirmektedir. Bununla beraber. bu yolda yeni adımlar atmazdan önce, ka naatım ıza göre, fevkalade önemli bir nokta üzerinde durmamız zorunludur. Sömürgeci güçler son saldırıla rını Afri kadan belirli ve sınırlı strateji k bölgelerine yöneIterek, bütün g üçleri ni bu bölgelerde toplayarak, cephe­ lerini asgariye indirerek, hızlı, başarı lı sonuçlara va rdılar. Oysa devrimci güçler, sömü rgecilere karşı mümkün olduğu kadar geniş bir cephe kurma politikasını tercih etti ler, ve faal iyet alanlarını çok geniş tuttular. Ama ilerici devrimci g üçlerin kurduğu cephe, ellerindeki i mkanları fazlasıyle aşıyordu. Clstelik bu politika devrimci g üçlerin saflarına beşinci kolun sız­ masını kolaylaştırdı, hiç değilse devrimci faaliyetleri sınırlandı rdı. Devrimci güçler bu geniş cepheyi, şekli birliği ve müttefi klerinin sayısını korumak için kabul etmiştir. Şu noktayı belirtmeliyi z : Teorik ve politik bakımdan geniş bir cephe boyunca yürütülecek ortak faaliyetlerin önemini ve faydalarını küçümse­ mek her halde yanlış olur. Ama üzerinde duracağımız i kinci bir nokta var : b u çeşit faaliyet yardı mcı b i r ted birdir a ncak, devrimci g üçlerin temel bir faaliyeti değildir. Temel faaliyet demek, emperyalist zorba lığına, iktisadi ve askeri ma nev­ ralarına karşı, varolan bütün yollara başvu rularak, askeri ve iktisadi ba­ kımlardan düzenlenen bir direnişle dile gelen faal iyet demektir. Bu şart­ lar içinde Afri kada geniş bir cephenin kurul ması, devrimci güçlerin ve devrimci ülkelerin bütünü içinde seçil miş, etkili, hızlı bir faal iyet yürüte­ bilecek, açıkca tanımlanmış, yoğun devrimci birli klerin kuru lmasına bir engel teşkil etmemelidir. Afrikadaki devrimin belkemiğini teşkil edecek g üçleri n sorumlulu klarını etki li şekilde yerine getirebilmesi için gereken şa rtlar şunlard ı r : Bu güçler, savaş cephesini lüzumsuz yere genişletecek, Afrika lı dev­ rimci güçlerin ve müttefiklerinin elinde bulunmaya n i mka nlar gerektirecek maceralara atı l mamalıdır. Tek bir şemaya göre, ortak faaliyet çerçevesi içinde kullanılacak sal­ dırıcı ve savunucu güç sistemleri kurmak zorunludur. çağ ımızın objektif kanununu teşkil eden, ayrı ayrı toplumsal düzendeki devletlerin barış içinde yan yana yaşama prensibini, bir dünya savaşı tehlikesini önleyebilecek, sömürgeci zorbalığı, karşı-devrim istisma rını 1 93


büyük bir şiddetle karşılayabilecek, gerçekci ve diyalektik bir temel üze­ rinde izlemek. Emperyalistlere hizmet eden gerici kukla kuruluşlara kesinlikle son ver­ mek üzere devrimci rejim ve güçlere elverişl i siyasi, iktisadi, toplumsaL. askeri, kültürel şartları yaratmak. Yeni-sömürgeciliğin Afrikada ve diğer kıtalarda kendi uydusu bulunan çeşitli ülke ve ha rekete sağladığı yoğun i ktisadi yard ı m karşısında, yüka­ rıda saydığımız tedbirler zorunluluk haline gelmektedir. Neticede : Muazzam potansyeli bulunan Afrika devrimine şiddetle mey­ dan okunmaktad ı r. Bu devrimin Afrika n ı n kutsal topra klarında yürüttüğü savaşlar, insanlığı daha güzel bir hayata götürecek gelişmenin tarih inde elde ettiği zaferler, bu yüzden çok büyük bir önem kazanıyor. Insanlık ta rihinde bugüne kadar eşi görülmemiş maddi ve manevi ola­ naklara yol açan, i nsanın Aya ayak bastığını görecek bir dönemde yürü­ tülen Afrika devriminin başlıca sorumlu luğu, sömürgeciliğin bütün şekille­ rini, bütün yollarını kesin bir yenilgiye uğratmaktır.

194

T A R I H T E N YA P R A K L A R

Halk Cephesinden alman dersler ve Lôtin Amerika

Alberto Ferrari Horbe ve faşizme karşı Halk Cephesi politikasının, ilerici ve borışçı, u lusal bağımsızlı k ta n, demokrasi ve sosya lizmden yana kuvvetlere yeni perspektifler açtığına, Marksizm-leninizmin teori ve pratiğini yeni tezlerle zenginleştirdiğine şüphe yoktur. Daha sonra Kominternin Vii. Kongresi tarafı ndan geliştiri len, yeni, birlikci politi kanın hazırlanıp geliştirilmesinde Maurice Thorez tarafından yönetilen Fransız Komünist Partisi Merkez Komitesinin oynadığı önemli rol de bili nmektedir. 1. Dünyanın yeni jandarması, Birleşi k-Amerika emperya lizminin, u lusal ve sosyal kurtuluşları elde etmek isteyen halkların iç işlerine pervasızca karıştığı, kah raman Viyetna m halkına karşı en haksız ve en iğrenç bir harbi sürdürdüğü, Nazi cinayetlerini bile gölgede bırakacak vahşice hare­ ketlere g i riştiği bir sırada Halk Cephesinden al ınaca k dersleri incelemek özel bir önEi!m kazanmaktad ı r. Bonn intikamcıları ile birleşen Amerikan emperya lizmi Avrupa g üvenliğini ve dünya barışını yeniden tehlikeye sokuyor. Bu gün durumun, 30 yılla rınki nden çok farklı olduğuna şüphe yoktur. Şimdi, barış, demokrasi, u lusa l bağ ımsızlı k ve sosya l izm kuvvetleri o sıra ­ larda olduğundan çok d a h a fazla güçlüdürler. Dünyada v e ayrı ayrı her ülkede kuvvetler dengesi ta ma men başkadır; ha lkları kurtuluşa götüren yollar bir hayli farklanmıştı r. Fakat, üçüncü bir dünya harbi nin insanlığı sürükleyeceği yıkım bakımı nda� da durum değişmişti r. Otuz yıldan beri büyük zafer/er kaza ndık, fakat: ka bul etmek gerek ki, d ünya devrimci hareketinde zorluklar da arttı. Bundan ötürü bu gün halk cephesi politikası ta ma men 30 yıllarındaki şekli ile formüle edilemez. Bununla bera ber, bu devrenin temel dersleri, Halk Cephesi politikasının esas prensipleri bu g ü n de geçerlidir. Bundan ötürü de bu prensipleri bütün demokratlar bilimeli ve onlardan istifade edilmelidir: Yalnız işçi sınıfı n ı n değil, bütün halkı n bütün mil letin başlıca düşmanına karşı geniş .ttifa kların kaçınılmazlığı ; demokrasi, u lusal bağ ı msızlık ve barış için bir195


l i kle savaşın bir manevra taktiği olmadığının. i lerleme ve sosyalizm için genel savaşın kaçınılmaz bir pa rçası olduğunun anlaşılması ; kendisinin ve öncü partisinin kesin bir rol oynayabil mesi ve zaferi kazanabil mesi için işçi sınıfının b i rliği şarttır. 1 965 yılının Ekim ayında Pragda Çekoslovakya Komünist Partisi ve Barış ve Sosyal izm Problemleri dergisi tarafından Kominternin Vii. Kongre­ sinin otuzuncu yıl dönümünü kutla mak maksadı ile tertiplenen toplantıya. d ünya n ı n her tarafından. sosya list memleketlerden. gelişmiş kapitalist ü l kelerden. gelişmekte olan memleketlerden bağ ımlı ve bağı msız ü lkeler­ den gelen 38 komünist ve işçi partisi temsilcileri değişik sorunları ele aldı­ lar. Fakat bütün konuşmaların ortak bir noktası vardı : Gerçekten de hepsi. a nti-emperyalist. demokratik ve devrimci g üçlerin birliğinin Viyetnam hal­ kına etkili bir dayanışmaya. emperyalist saldırısının her şekline karşı koyma isteğine dayandırılmasını istediler. Bu karşılaşmaya katılanlar. çağı mızda e m ekçilerin menfaat ortaklığının yalnız u lusal ölçüde beli rmediğini kaydettiler. Bir memleketin işçi sınıfının ve bütün emekçilerin menfaatleri başka ülkeler emekçilerinin menfaat­ lerine sıkı sı kıya bağ lıdır. Bu. çağ ımızın bir ka nunudur. Bir kom ünist pa r­ tisinin sosyalist kampla. ulusal kurtu luş savaşı ile. emekçilerin sermayeye karşı savaşı ile bağlarının gevşemesi. emperyalizm tarafı ndan durumunu sağ lamlaştı rmak maksadı ile kullanılmaktadır. Bir memleket emekçilerinin ortak menfaat bil incine ulaşması. kaçınılmaz bir şekilde proleta rya enter­ nasyonalizmi fikirlerinin beni msenmesi ile sonuçlanmaktadır. Çünkü ulu­ sal ve milletlerarası menfaatleri bundan böyle birleşmiştir. 2. Kominternin Vii. Kongresi. Fransada Halk Cephesi. Ispanya n ı n kah­ ramanlık destanı Güney Amerika ha lkları arasında geniş bir yankı uyan ­ dırmışlard ı r. Güney Amerika kom ünist partilerine sekterliği yenmeye. yığın­ larla bi rleşmeye. işçi sınıfı a rasında durumlarını kuvvetlendi rmeye ve bulundukları memleketlerde politik ve sosyal haytta önem kazanmaları na yard ı m etmiştir. Halk cephesinin bizlerin bütün kusurlarımızı yendiğini iddia edemeyiz. Kapita lizmin bulunduğu yerlerde. savaş durduğu anda sekterli k ve opor­ tünizm kötü otlar gibi biter. Halk Cephesi politi kasının yanlış bir şeki lde yoru mla nması. Güney Amerika ülkeleri komünist pa rtilerini sekterliği bırakmaya. fakat öteya ndan oportünizme saplanmaya yöneltmiştir. Orne­ ğ i n. bir Bowder oportünizminin bazı Güney Amerika komünist partileri üzerinde kötü etkisi bilinmektedir. Jak Düklo yoldaşın müdahalesiyledir ki. bu oportünizmi gerçek bir şekilde yenebildik. Komünist partilerine bir hayli zara r veren bu oportünizmin sonuçlarına bu g ü n haıa katlanmak­ tayız. Her ne olursa olsun. Güney Ameri kanın bundan otuz yıl önceki d u rumda olmadığı bir gerçektir. Çünkü her şeyden evvel topraklarından bir kısmının üzerinde sosya list devrim zaferi sağla mıştır. Bu. büyük bir kalitatif değ i ­ şikliktir. Bundan başka bütün Gü ney Amerika ülkelerinde bu gün komü-

nist ve işçi partileri. Markscı-Leninci partiler vardır. Ve bu partiler dünya komünist hareketi ile dayanışma halindedirler. Ara larından bazıları milletin politi k ve sosyal hayatında öneml i partiler haline gelmişlerd i r. Bu değişikliğ in kökleri bizim ülkelerin ekonomik. poli­ tik ve sosyal sürecindedir. Ayrıca Iki nci Dünya Harbinde Sovyetler Birli­ ğinin zaferi. ve bu zaferin bütün dünya ilerici ve devrimci hara kete verdiği hız gibi milletlerarası olaylardadır. Fransız ve ıspanyol tecrübelerinin. Kominternin ViI. Kongresin i n bu başarıda büyük payları vardır. Bunlar. Güney Amerika komünist pa rtilerine sekterli k çıkmazı ndan kurtul maya. büyümeye ve gelişmeye yardı mcı olmuş­ lardı r. H a l k Cephesi politikası Güney Amerika komünist hareketinde kali­ tatif bir sıçra ma sağlamıştı r. Bu olmadan. daha sonraki sağlanan ilerle­ meler gerçekleşemezdi. 3. Arjantin kom ünist hareketinde halk cephesi politikasının benimsen­ mesi. sekter ve oportünist eğilimlere karşı yürütülen bir savaş sonunda olmuştur. Partinin VII. Kongresi nde (1 928) genel olara k doğru bir hat çizilmişti. Fakat bu kongreden sonra parti yönetim inde kuvvetli sekter eğilimler kendini gösterdi. 1 930'da a nayasacı hükümeti deviren ve faşist diktaturası tipinden bir idare kuran askeri hükü met devirmesinden sonra. öyle zannedildi ki. ege­ men sınıfla r eskisi gibi nisbeten demokratik . kurumlar aracı ile hükmet­ meye devam edemezler. Bu. esasında doğru idi. Çünkü gerçekten de 36 yıldan beri Arjantinde deva mlı bir politik reji m kurulamamıştı. Fakat bu gerçekten yanlış sonuçlar çıkarıldı. Oyle zannedildi ki. şartlar Sovyet i ktidarı n ı doğ rudan doğruya kurmak için olgunlaşmıştır. Bu politika bizleri d i ktaturaya karşı olan milli burjuvaziden uzaklaştırdığı gibi. küçük burju­ vazinin ve köylü yığınlarının önemli bir kısmından. hatta kabul etmek gerek ki. hala burjuva ve küçük burjuva ideolojisinin etkisi a ltında bulunan işçilerin de büyük bir kısmından uzaklaştırdı. O zamanın hattı şu idi : ...Ya hep ya hiç. Proletarya ve Sovyet i ktidarını kurmak için bizimle be­ raber savaşınız. Aksi halde bize düşmansınızın ... Radikalleri iktidardan kovan. yabancı tekellerin h izmetinde faşist tipi idare. o rta k düşman unutulmuştu. Bu yanlış hattın uygulan ması sırasında pa rti yöneti minin çoğunluğu Radikal Pa rti ile anlaşmayı reddetmekle kalmıyor. bu partinin içindeki d üşmana teslim olan unsurları tem izlemek isteyen sol kanadı i le de her türlü ittifak reddil iyordu. Sosyalist Pa rtisinde kurulmaya başlayan sol kanada karşı tutu m da ayni idi. O sıralarda Partinin genel sekreteri olan Luis Somi bu durumla ilgili olara k şunları yazıyordu : �Işçileri etkilerinden kurtarmak için Radekallerin de Sosyalistlerin de sol kanatla rını deva m l ı olarak demaske etmek gerek...

1 96

13

1 97


Partim iz bu şekilde bütün müttefik sayılabilecek g üçlerden izole edildi­ ğinden faşist diktaturasının en ağır darbelerine hedef oldu. Fakat bu sekter ya nlışlıkları suçladıktan ve onları düzelttikten sonra, aynı yöneticiler bir aşırı uçtan ötekine geçtiler. Proleta ryanın ve öncü partisinin, gerici liğe ve faşizme karşı savaşta işçi ve demokratik güçlerin seferber edilmesinde ve birlik eylemlerinde oynayacağı rolü u nuttular ve halk cephesi taktiğinden burjuva demokratları n ı n hizasına gelmek politi­ kasını anladılar. Oysa milletlerarası tecrübe George Dimitrovu n da işaret ettiği gibi şunları belirtiyordu : Halk Cephesi, proletarya nın birleşik cep­ hesi temeli üzerinde kuru lmalı, bu da proletaryanın partisini orga nik ve politik bakı mıardan kuwetlendirmek için kaçınılmazdır. Pa rtinin rolünü azaıtacak her eğilime karşı savaşmak. Pa rtim izin yöneticilerinin çoğun­ luğu, öteki demokratik kuwetlere ittifak teklif ederken, gerçekte radikal ve sosyalist partilerindeki birlik düşmanları ka rşısında teslim oluyor ve Partimizin Demokratik Birlikten çıkarı lmasını kabul ediyordu. Komünistlerin halk cephesi pol itikasının nitel iğini ta mamen değiştiriyor ve onu öteki partilerin seçim politi kalarının basit bir a racı haline getiriyordu. Yönetici­ lerin çoğu bunu anlama mışla rdı. 4. Halk cephesi sorunlarının eleştirici bir incelenmesi bizim memleketi­ m iz için çok faydeli olabileceği gibi, bütün Güney Amerika için de fayda­ lıdır. Çünkü o devirde kendini gösteren sekter ve oportünist eğ ilimlerle savaşmak gereği her zaman vardır. Bu eğilimler partimizde birdenbire kayıbolmayaca klardır; bunlara ka rşı savaşmaya devam etmeliyiz. (hellikle iç ve milletlerarası duru mda az veya çok önemli bir değ işiklik meydana geldiği sıralarda. Bu gün Gü ney Ame­ rikada aynı zamanda sekter ve oportü nist elemanlar vardır. Bunlar bir­ likçi politikam ıza karşı çı ka r, "ya hep ya hiç» politikası nı güder, şiarları da «ya bizimle beraber ya da bize karşı»d ı r. Fakat a yn ı za manda işçi sını­ fı nın ve partisinin öncü rolünü de ka bul etmezler. Bu akımlara karşı savaş bizzat ulusal ve sosyal kurtuluş savaşının içinde sınıf savaşıdır. Bu, son gayeye ulaşma k için işçi sınıfının menfaatlerini savunma savaşı nın bir yönüdür. Parti miz bu savaşa başladı, Marksı n, Engelsin ve Leninin, Komin­ temin Vii. Kongresi derslerinden Halk Cephesinin, . dünya komünist ve devrimci hareketinin zengi n tecrübelerinden faydalana ra k bu savaşa bun­ dan sonra da devam edecektir. Partimiz sekterlik ve oportünizm gibi ters akımlarla savaşarak doğru halk Cephesi politikası nın esasını benimsemeyi başarmıştır. Cumhu riyetçi Ispa nya, Sovyetler Birliği ve Naziliğe karşı savaşan öteki halklarla daya­ nışma uğrunda tertiplediği büyük ka mpanyalar sayesinde partimiz yığ ı n­ larla bağları n ı sıklaştı rmış ve safları nı kuwetlendirmişti r. Işçi sınıfı nın ve ülkenin temel menfaatlerini koru mak için partimiz yürüttüğü savaşlarda, her şeyden ewel ulusal ve halkçı pa rti olarak belirmiştir. Dost, düsman, · politik hesa plarında onun va rl ığını göz önünde tutmamazl ı k ya pam azlar. Eğer Partimiz şimdi, istediğimiz şekilde bir yığın partisi değilse de,

küçük b i r parti de değildir. Işçi sınıfı ve halk yığınları üzerindeki etkisi önemli ölçüdedir ve bu etki g ünden güne artmaktadır. Diktatura ve baskı işi mizi zorlaştı rıyor. Fakat kimse yığınlar a rası nda örgütlenme ve propa­ ganda çalışmaları mıza engel olamaz. Arjantinde komünistlerin a ktif ola­ rak katılmad ıkları gerçek halkcı bir hareket yoktur. Birleşik Amerika Dominik Cumhuriyetine saldırdığı sıralarda, bütün ülkeye yayılan geniş birlikçi halk hareketi hükümetin saldırgana yardım için asker göndermesini engelledi. Halkımızın kahraman Viyetnam halkı­ nın yardı mına her gün biraz daha fazla koşması, Amerikan saldırganiarını p rotesto etmesi, Viyetnama saldıranlara veya Saigon kuklalarına yard ı m için gönderi lmek istenen eşyayı gemilere yüklemeyi boykot etmesi tesadüf eseri değildir. Hükü met devi rmesinden ewel Işçi Sendikaları Konfederas­ yonu nda komünistlerin de katılması i le birlikçi bir idarenin kurul ması ve bu idarenin beş milyon işçinin katıldığı büyük bir genel g rev teşkilatlan­ dırması da tesadüf değildir. Xii. Kongremiz şu şiarı ortaya attı : �Halk yığınla rının eylemi ile i ktidarı elde etmek !>. Biz bu şiarı doğru buluyor ve onu izliyoruz. 5. Arjantinde bizler için demokrasi ve sosya lizm için savaş. emperya­ lizme karşı ve barış için savaşa ayrılmaz bir şekilde bağlıdır. 1 930'dan beri son derece nisbi olan burjuva demokrasisi yürürlükten kalkmıştı r. Emperyalizm, özellikle, topra k ve büyük sermaye oligarşisi nin m üttefiki, Kuzey-Amerika emperyalizmi Arjantinde tam bir hegemonyaya sahiptir. Kuwetleri memleket zenginliklerinin büyük kımına el koymuştur. Ekonomisinin bağımsız gelişmesine engel olur. Emekçi yığınlarını zalimce sömürüyor. Arjantini, emperyalizmin satranç tahtasında bir pion haline getirebilmek ve onu maceralara sürüklemek için aşırı derecede bir askeri­ leştirme politikası yürütüyor. Bunun içinde demokrasiden ne kalmışsa orta­ dan ka ldırmak ve gerçek i ktidarı Pentogona bağlı bir askeri kliğe vermek gerekmiştir. Bu ..iki nci i ktidar» seçilmiş hükümetlerin üstündedir, onları kontrol eder ve karşı durdukları anda onları devirir. Bunun içindir ki, Sovyetler Birliği Komünist Partisinin XX. kongresinin sonuçlarını ıŞığı a ltında Pa rtim izin Merkez Komitesi Arjantin için şu nok­ taları belirtmiştir. «Başta ve hemen başarılması gereken ödev, askeri hükümet devirmele­ ri ne son vermek ve gerçek demokratik bir reji m kurmak için savaşmaktır... Yoldaşımız V. Codovilla şunları da söylüyordu : ..I l k hedefimiz demokratik bir reji m kurmaktır. Daha son ra demokrasiyi sonuna kadar geliştirmektir. Yan i demokratik devrimin ta rım ve anti­ emperyalist meselelerinin çözümüne kadar g itmek ve böylece işçi sınıfı­ mıza, halkı mıza ve milletimize sosyalizme g iden aydın yolu açmak gerek.» Deneme, bütün demokratik ve anti-emperyalist kiwetlerin ortak cephesi olmadan oligarşinin ve emperyalizmin i ktidarı nı alaşağı etmenin i mkôn­ sızlığını göstermiştir. Burjuva ve küçük burjuva hükümetler iktida ra gel­ m işlerdir. Fakat emperya lizm tarafı ndan satın alınmışlar, askeri kliklerin

1 98

1 3'

1 99


tehditlerine karşı durama mışlar, bütün tutumlarını terk etmişler, şerefsiz bir duruma d üşmüşler ve yeni bir hükümet devirmesi ile a laşağı edilmiş­ lerdir. Oyle bir an oldu ki, yığınlar Peronizm üzerinde büyük ümitler kur­ dular. Peronizm karışık bir hareketti. Ha rpte zenginleşmiş büyük burjuva ­ zinin b i r kısmını, faşizme yakın büyük topra k sahiplerini v e askerleri, Alman Ingiliz ve Ameri ka n emperyalizmine bağlı elema nla rı, köylü kökün­ den gelme işçilere ve öteki, tecrübeden yoksun fakat a nti-emperyalist hisleri olan emekçilere dayanan satılmış ve oportünist sendikacıları safla­ rında topluyordu. Bu yığınlar Peron hükümetinin demagoji ve tavizlerinde ulusal ve sosyal kurtuluşun ça buk ve kolay yolunu bulduklarını zan nedi­ yorlardı. Peronun ekonomik bunalım içinde bir askeri hükümet darbesi ile devrildiği ve sonra gelen hükümetlerden hiç biri bu ekonomik bunalımı son vermek için hiç bir ciddi tedbir almadığına göre, Peroncu hayallerin deva mını anlamak mümkündür. Peronu n on yıl halk yığı nlarının desteği ile iktidarda ka ldığına, demokratik devri min ta rı m ve a nti-emperya list . meselelerinden hiç biri'ni çözmediğine de şüphe yoktur. Ancak ba rışa, ulusal bağ ımsızlığa, demokrasi ve sosyal ilerlemeye bağlı kuvvetlerin proletaryadan ulusa l burjuvaziye kadar olan g üçlerin birliği bu günkü efend ilerin hegemonyasına son verebilir, demokratik ve halkçı bir idare kurabilir. Bu idare, emperyalizmin sahib çıktığı ulusal zengin­ likleri halka geri verecek, bir toprak reformunu başaracak, ekonominin bağı msız gelişmesini sağlayacak, emekçi yığınları n en çok muhtaç old u k­ ları ekonomik ve sosyal isteklerini yerine getirecek, bütün memleketlerle dostluk politikası yürüterek ba rış dôvasına .hizmet edecektir. Bu gün Arja ntinde günün konusu, demokratik, tarımsa l ve anti-emper­ yalist bir devrimdir. Bu devrimin perspektifi, kısa ya da uzun vade ile sos­ yalizme geçmektir. Bunun içindir ki, emperyalizme ve i l k başta Amerikan emperyalizmine ve müttefiklerine, toprak ve emperyalizme bağlı büyük burjuvazi oligarşisine karşı demokratik bir cephe kurmayı teklif ediyoruz. Fakat tek cephe ancak, işçi sı.nıfı n ı n kesin bir rol oynaması ile başarıya ulaşabilir hattô kurulması mümkün olabilir. Oteki Gü ney Amerika memle­ ketlerine kıyasla çok sayıda ve örgütlenme saviyesi yüksek olan bir prole­ taryaya sahib olan bizim ülkemiz için bu yalnız teorik bir mesele değil, pratik bir kaçı nı lmazlıktır. Bizim için işçi sınıfının birliğinin esas meselesi, Peroncular ve komünist­ ler arasında deva mlı bir iş birliğinin kurulmasıdır. Peroncu idarecilerden çoğunluğu bu gibi bir iş birliğine karşı olduklarına göre, M a u rice Thorezin başka bir zaman ortaya attığı şiarı benimsedi k : «Iki kişi için birlikçi olmak». Işçi birliğinin kurulabilmesi için, proletaryan ı n çoğunluğunun burjuva ideolojisinden kurtulması ve kendi öz ideolojisini benimsemesi gerekmek­ tedir. Bu şartlar a ltında Peroncuların işçi ve halkçı kesimi ile, işçi sınıfı n ı n Markscı-leninci temel üzerinde tek bir partisinin kurulması fikrini reddet­ mek şöyle dursun, a ksine, onu selamlıyoruz. Fransız yoldaşlarımız 30 yılla200

rında, sosya listlerle komünistleri birliği meselesi söz konu olurken aynı durumda idiler. Fakat bizler, onlar gibi, tek bir parti kurmanın ilk şartı n ı n eylem birliği olduğuna inanıyoruz. Birlik eyleminin yokluğu daha doğrusu Peroncu idareciler tarafından eylem birliğine son veri lmesi, geçen yaz, Amerikadan yana Ogania dikta rejiminin kurulmasını sağlayan askeri hükümet devirmesini mümkü n kılmış­ tır. Bu acı dersten, işçi sı nıfı gereken sonuçları çıkarmalıdır.

* Komünistler pa rtilerinin kuvvetlenmesinde, ve işçi sın ıfı arasında etkisi­ nin artmasında birliğin en iyi gara ntisini görüyorla r. Bu gaye için va r güçleri ile ça lışmaktadıriar. Partiyi kuvvetlendirmek ma ksadıyle işçi sını­ fının, köylülerin ve devrimci aydınların en iyi evlatla rı n ı parti saflarına almak, Partinin emekçi ve halk yığınları ile bağları n ı kuvvetlendirmek, ideolojik ve politik seviyesini d urmadan arttırmak, onu yetiştirmek öyleki, ta rihi şartların ona zorladağı savaş şartları ne olursa olsun (barışçı olan yahut olmayan) öncülük ödevini yerine getirebilsi n : Işte kan ımıza göre, önümüzde d u ran büyük sorunlarımız bunlard ı r.

201


Rodezyo buhrom

Stephan N'korno Rodezya aşırı sömürgeciliğin klösik örneğidir. Söm ü rgenin Whitehollden yönetilmesinden hoşnut olmayan Büyük-Britanya, hegemonyasını sonsuz­ laştı rmak maksadıyle oraya kolonlar gönderdi. Rodezya gerçekte Büyük­ Britanyanın deniz aşırı bi r taşrası haline gelmiş ve memleketin bütün kay­ nakları Ingiltereye bağlanmıştır. Egemen devletin beyaz kolonları n ı n her hakkı ve her türlü hökimiyet i mkönı vardı. Oysa Afrikalılar en ilkel hakla­ rından yoksun olduklarından, kendi atalarının toprakları nda gerçek yaban­ cılar olara k yaşa maktadırlar. Bu d u rum, beyazlar hükümetine Rodezyanın «Siyah Afrikan ı n kal bi nde beyaz bir ülke.. olduğunu açıklamak üzere bir fırsat oldu. Bu bi ldiri, Rodezya nın sahibi dört m i lyon Afrikalıyı resmen , köle durumuna düşürdü. Şimdiki halde Rodezya, I ngiliz. Amerikan ve Gü ney-Afri ko lı kapitalistlere a it olon ve beyaz kolonla r tarafı ndan idare edilen, uçsuz bucaksız eko­ nomik bir alandır. Denebilir ki, bu g ü n kü ekonomik ve politik yapın ı n devamı emperyalistlere Rodezyadan en yüksek derecede menfaat sağlama olanakları n ı yaratmaktadır. Ekonomik bakımdan gelişmiş kapitalist ü l ke­ lerin gayeleri şunlardır: o) Az gelişmiş memleketlerın doğal kaynaklarını, kend i öz ü l kelerinin sanayiini ucuz ve iyi kaliteli ham maddelerle beslemek maksadıyle sö­ mürmek ; b) Az gelişmiş memleketlere kötü kaliteli sanayii mamullerini yüksek fiyatla satma k ve bu yoldan büyük körlar sağlamak; c) Bazı olağanüstü hallerde bazı az gelişmiş memleketlerde geniş tüke­ tim mallarının üretimi için işletmeler kurmak ve daha sonra bu memleket­ Ieri öteki yabancı ülkeler için dağıtma ajanı olara k kullanmak; bu şekilde hareket etmekle ü retim ve dağıtım masrafların azaltmak ve yüksek dere­ cede bir kö r sağla mak şartları yaratılmaktadır. Rodezya bu üç yönü ile kapitalist sömürmeye kurban gitmektedir. Bu a maca va rmak için Büyük-Britanya Radazyada i ki yüz milyon i ngiliz l i rası, Güney Afrika 175 mi lyon, Birleşi k-Amerikada yine o ölçüde yatırım yapmışlard ı r. Rodezyaya sermaye ihracı. memlekette mevcut politik ve ekonomik i lişkileri n devamını isteyen m i l letlerarası sermayenin ihanet m'akanizmasını açığa vurmaktadır. Rodezyada en çok yatı rı m yapa nlar en ünlü tekellerdir. Bunlar şubeleri vasıtasıyle iş görmektedirler. Ornek olarak Ingiliz tekel lerinden bazı isim­ ler sayalım : Hawker Siddley, British Motor Corporation, British Petrolum, Imperial Chemical I ndustries. English Electric, Dunlop v.s. Başlıca Ameri202

kon tekelleri ise Mobil Oil ve Standard Oil tarafından temsil edilmek­ tedirIer. Bu yatırım l a r Rodezya ekonomisinin temelini teşkil etmekte ve ü retim. dağıtım hattö kamu hizmetleri olanları n ı kapsamaktad ı r. Yani bu demek­ ted i r ki. madenier. ü retim sanıyii. tarı m ve dağıtı m. yabancı sermaye tara­ fından kontrol edilmektedir. Bu tekelleri temsil eden kapitalist devletler. bunları n ya bancı ülkelerdeki çı ka rla rını savunurlar ve yerli halkın ekono-' m i k ve politik d urum u ile ilgi lenmezler. Tekellerin sınırsız yatırımları ve özel işletmeler herhangi bir insancıl hedef g ütmezler ve Rodezyaya herhangi bir şeki l a ltı nda yardımda bulun­ mazlar. Hedefleri en çok kör elde etme a macıyle sınırlanmıştır. Oteki Afrika memleketleri ile kıyasla Rodezyada ü retim sanayii gelişmiştir. MadenIerin çıkarımında ve ü retimde kullanılan a raçlar moderndir. O reti­ len mallara kapitalistler el kor ve ya lnız onların pek az bir kısmı yaşa mayı a ncak sağlayaca k gündelik şeklinde Afrikalı işçilere veril i r. Toprağındon ve hayvanları ndon yoksun bırakılan Afri kalının yaşa mak için iş gücünden başka bir a racı yoktur. Rodezya en çok tütün. krom ve a myant ü reten memleketlerden biridi r. Bu ü retiler ya bancı sermaye tarafından çok o ronmaktad ı r. Bu sermayenin güvenliği «onu ida re edenleri n g üvenliğine.. bağ lıdır. Tekelciler, memle­ ketin pek küçük bir azınlığını teşkil eden beyaz kolonlar a rasından «güve­ nilir i nsanlar.. bulmaktadırlar. Sa lsbury rejimi şimdi bu tekellerin çıkarlarını temsil etmekted ir. Bunlar do zenginliklerini elde tutabilmek için bu rejimi desteklemektedirler. Tekellerin çıkarları, a it oldukları devletlerin hükümet­ leri tarafı ndan da savunul maktadır. Rodazyaya karşı milletlerarası tertip­ lerin temeli budur. Denebilir ki, Rodezya halkının gerçek d üşmanı en büyük hisse senedi sahibi Büyük-Britanya ve ortaklarıdı r. KOLONLARıN ROLlJ Şimdi bir soru a kla gelmektedir. Neden şimdiki bunalım beyaz kolonlar azınlığı üzerine otu rtulmuştur? Bunlar neyi savunuyor ve neden bu derece tehli keli bir çatışma başlamıştı r? Ceva bı ka rışıktır. Biz bu cevabın bazı görünüşlerini açıklayacağız. Daha evvel de dediğimiz g ibi, beyaz kolonlar bu ekonomik impartor­ luğun gerçek yöneticileridirier. Fakat bunlar bu ödevi belirli bir kazanç karşı lığı ya parl a r : Yüksek bir hayat seviyesi ve imtiyazıarını elde tutabil­ mek için iktidarın tamını isterler. Afrikaııların, demokratik kurumlar saye­ sinde iktidarı ele geçireceklerine, i mtiyazıara, ve zenginliklerin memlekette yaşayanlar a rasında haksız doğalımından doğan lükse son vereceklerini bilmektedirler. Beyaz azı n l ı k bu hedefe varabilmek için, Afrika lı halkın ekonomik bağımsızlığını yok ederek durumunu kuvvetlendirmeye başladı. Topra k dağ ıtı m kanununa göre, toprak iki şekilde dağıtı l maktadır : Fakir, verimsiz ve susuz topra klar Afri kalılar için. Zengin topraklar işlense de 203


işlenmese de Avrup� lılara. Bu sistemle dört milyon Afrikalıya topraklardan yarısından azı düşmektedi r. Oysa yarısından fazlası 5.000 beyaz çiftlik ve toprak sahibine düşmektedir. Bundan başka beyaz çiftlikçiler tekelci ban­ kalardan, çiftli klerinin modernleştirilmesi için mali yard ı m görmektedirler. Halbu ki, Afrikal ı köylüler bu gibi avantajlardan devam l ı olara k yoksun ­ durlar. Bütün bunlar, Afrikalıları n toprakları n ı bırakmaları, sanayi ve tica rette gündelikçi köle haline gelmeleri için yapılmaktadır. Kabiliyeti olsa da ol masa da beyazlar, Afri kalıları n yüksek maaşIı memurluklar elde etmemeleri için mevkilerini terketmemektedi rler. Bu durumun gösterdiği göze botan çelişmeler karşısında ve «zenci ikti­ darı n .. kurulmasından korkarak, beyaz azınlı k, beyazların üstünlüğü dok­ trinine sığınma ktadır. Bu doktrine göre, herhangi bir beyaz, kabiliyeti ve vasıfları söz konusu olmadan bir zenciden her a landa üstündür ve onu «medenileştirmek» ve yönetmekle görevlendirilmiştir. Aynı zamanda faşizm ve ırkçı lık yukarıda saydığımız gayelere u laşmak, yani bir azınlığın imti­ yazlarını elde tutabilmesini sağl a m a k için sistem olara k kurulmuştur. Barışı tehdit eden ve Rodezya bunalımının altında yatan sebepler yalnız Smithin ırkçılığı değil, beyazları n ı rkçılığını doğura n duru mu n sonucudur. Ingiltere, gösterdiği bütün ilgiye rağmen, Rodezya azınlığına karşı bir harekete geçmek için hazır değ ildir. Ya n Smithin tek yönlü bağ ı msızlık ilanı ndan sonra, Harold Wilson, Smith rejimini ekonomik ceza tedbirleri ile yıkacağını açıklamakla milletlerarası bir duman perdesi gerdi. Bazıla­ rı na göre bu ceza tedbirleri kendilerinden beklenen sonuçları vermedi ler. Fakat gerçek şu d u r ki, bu cezalar hiç bir zaman uyg ulanmadı ve hiç bir zaman uygulanmayacaktır. Yukarıda da işaret ettiğimiz gibi, Rodezya ekonomisi yabancı tekel ve şi rketlere sıkıca bağlıdır. Rodezyaya ka rşı ceza tedbirleri gerçekte bu yabancı tekellere karşı ceza olacaktı. Tekelleri temsil eden Ingiliz hükü­ meti kendi müşterilerinin çıkarlarına zor karşı çıkar. öteyandan Büyük­ Britanya dış ödeme dengesi nin açık vermesinden ekonomik güçlükler için­ ded i r. Bundan ötürü hareket etme kabiliyeti yoktur. Çünkü böyle bir hare­ ket esasen zararda olan sanayii daha da kötü duruma sokacaktı. Birleş­ miş Milletler Anayasında ön görülen ceza tedbi rleri nin Rodezyaya karşı uygulanması Büyük-Britanya, Güney-Afrika Cumhuriyeti, Portekiz ve Ame­ rika tekellerinin çıka rlarına karşı olacaktı. Ve bu memleketler bu cezal a rın uygulanmasını sa bote edeceklerdi. Rodezya bunalı mının kendine göre özellikler taşıdığı açık olmakla be­ raber, esasında onun tek olmadığı da bir gerçektir. Rodezya halkının savaşı dünyada bir çok halkın emperyalizme karşı yürüttüğü savaşa ben­ zemektedi r. Demek oluyor ki, Rodezya halkının u lusal kurtuluş savaşı emperyalizm boyunduruğundan kurtul ma k kararında olan halkların dev­ rimci savaşına yakından bağlıdır. Rodezya Afrikalı halkının meselesi buna­ lımı Rodezya şartları içinde çözmektir. Savaşın kendi ne has bir özelliği va rdır ve biz gelecek sayfalarda onu özetle tahlil edeceğiz. 204

SAVAŞı N öZELLlöl Gayesi, sahtecilik, kaba kuwetle faşist metotlarla baskıyı sonuna kadar devam ettirmek isteyen bir rejim a ltında yaşayan Rodezya Afrikalı halkı, oy birliği ile Rodezya Halk Birliğinin çıkardığı sonuçları benimsemiştir. Bu sonuçlara göre, ..Politik hayatınımızın gang renini a ncak şiddet kullan­ makla tedavi etmek m ümkündür ve yalnız bu yoldan bağımsızlığa u laş­ mak olanağı vardır». Bu sonuç şu sebebIere dayanmaktadır: ' Birincisi, ü l kemizde Afrikalı yığınlarla ve sömürücü bir beyaz azınlığı a rasında bir çatışma vardır. Azınlığın politik ve ekonomik statukaoyu, ya ni, çoğunluğu baskı a ltında tutmak ve sömürmek isteği, Afrikalıların demok­ ratik bir hükümet, zenginliklerin ülke halkı arasında halkı bir şekilde dağı­ l ı m ı isteğine ka rşı çıkmaktad ı r. Beyaz kolonların şimdi sahip oldukları l üks ve i mtiyazlar a ncak mevcut politik yapı sayesinde var olabilirlar. Demokrasinin kurulması bunların sonu demek olacaktır. öteyandan Afri­ kalı halk yığınlarının politik, ekonomik ve sosyal d urum u a ncak demokra­ tik bir hükümet tarafı ndan değiştirilebilir. öyle bir hükmet ki, halk tata­ fından seçilecek, halkı temsil ve onun menfaatlerine hizmet edecektir. Bugü n kü d u rumu değiştirmek ve buna l ı ma bir çözüm yolu bulmak için ya pılan bütün barışcı manevralar sÇimürgecilerin d i renmemeleri ve d üş­ manlıkları ile karşılaşmıştı r. Yığınları n kendi i radelerini kabul ettirmenin za mını gelmiştir. Bununda tek yolu şiddet metotunu kullanma ktır. Aksi halde kalan çözüm yolu sömü rücü beyaz azınlığa teslim olmadır. Iki ncisi, n iteliğ inin sonucu olara k bir millete yabancı bir egemenliği dayatır. Yalnız ve yalnız şiddetle yaşar ve beslen i r. Kendisine karşı d u rul­ duğu oranda şiddet kullanması da artar. Rodezya bu kaidenin dışında kalmaz. Azınlık rejimi, Afrikanın en iyi askeri ve yarı askeri ordularından birini, polis ve g üvenlik teşkilatları nı kurmuştur. Sebebi açıktır : Askeri bir­ l ikler ve güvenl i k teşkilatı, beyazları n üstünlüğünü ve ekonomik imtiyaz­ larını savunan, muhalefeti ezen beyaz kolonların çıkarlarını sağlayan üst­ yapınin bir parçasıdır. Emperyalizmin şiddete dayanan n itel iği, emperyal istlerin Afrika ve Asya­ daki eylemleri ile isbatlanmış ve doğrulanmıştır. Viyetnamda vahşi bir saldı rıya başladılar. Bu memlekette yurtseverler topraklarını Amerikan e m peryalistlerinden kurta rmak için, u lusal kurtuluşları için canla başla savaşıyorlar. Rodezyada erkekler, kadınlar ve çocuklar öldürülmekte, bin­ lerce yurtsever zındanlara atılmakta ve işkenceye tabi tutu l maktadırlar. Memleketlerinin kendilerine geri veril mesini isteyen Afrika ııların bu a rzusu şiddet ve terörle cevaplandırı l ma ktadır. Rodezyada devam l ı olağanüstü durum, bir harp durumundan başka bir şey değildir. Düzeni ve kanunu koru mak bahanesi ile uygulanan baskı kanunları, özü ve uygulanması bakımından sıkı yöneti mden farksızdır. Emperyal istlerin şiddetine karşı Afrika halkı da şiddetle ceva p vermelidir. Şiddetten doğan bir duru m içinde şiddet kullanmalıyız. Bize bir harp dayatıldığı zaman biz d e savaş205


malıyız. Saldırı karşısında hakkımızı savunmalıyız. Barışın temelleri tek taraflı olara k yıkıldığı zaman barış kurulamaz. Şuna inanıyoru z : Kaderi­ mize hakim olmanın tek yolu. Rodezya nın bağı msızlığı ve özg ürlüktür. Emperyalistlerin şiddeti ve onun şeytanca politikasını uygulaya nları n karşısında Rodezyanın kurtuluş savaşı. u lusal kurtuluş savaşı haline gel­ mek süreci içindedir. çatışmanın bu derece gelişmesi karşısında. emper­ yalist ve sömürgeci güçler. a raları ndaki bütün çel işmelere rağmen. yaşa­ m a k için birleşmeyi başarabil mektedirler. Kurtuluş hareketini boğ m a k ma ksadıyle h e r türlü manevra ve entrikadan çekinmemektedi rler. Bununla beraber zaferimiz. emperyalistlerin ve" kuklaları n ı n i radesine ve isteğine değil. bizim öz kuvvetimize bağlıdır. Rodezyada sömürge rejimine son vermek için kararlı olan Afrikal ı Ro­ d ezya halkı değişik savaş şekilleri kullanmaktadır. Düşmanımız kuvvetli ve tehlikelidir. Fakat da rbeleri mizin şiddeti altında kuvveti sarsılmakta­ d ı r. Devrimci savaşın değişik şekille rini kullana ra k kuvvetlerimizi a rttıracak. eksikliklerimizi ta mamlayacak ve taa rruza geçeceğiz. Rodezya Afrika Halk Birliği. Rodezyadaki şartları inceledi kten sonra. ulusal kurtuluş savaşının tek çıkar yol olduğu sonucuna vardı. Savaş başlamıştı r bile. Bu süreç değ işik aşamalardan geçecek. Ve başarı i le sonuçlanabil mesi için plan­ ların çizilmesi. doğru bir taktik ve ]:ıir stratejinin benimsenmesi gerek­ mektedir. o) Stratejimiz birinci aşamada sömürge rejimini devirmek için halk yığınları n ı n seferber edilmesi idi. Bu da yığın protestoları . gösteriler ve şiddete dayanmaya n başka eylemler şeklinde beli recekti. Oysa bu eylem­ ler. güvenlik kuvvetleri ile sert çatışmala ra sebep oldu. Başka memleket­ lerde sömürge reji mIeri ni devirmeye yarayan bu savaş şekli. Rodezyada aynı sonucu vermedi. Bununla beraber. halkımızın. beyazların sömü rge diktatörlüğünü devirme gayesiyle birleşmiş olduğu n u tesbit ettik. 1 960'da doğan direnme ha reketi bütün memlekete yayıldı. Iç faal iyetlerimizden başka Büyük-Britanya üzerinde. davamıza barışcı bir çözüm yolu bulmak ümüdiyle. baskı yapmak için milletlerarası bir ka mpanya da sürdürüyor­ duk. Sömürge rejimi devrilmesi ise. de. hiç olmazsa sarsıldı. Bu aşama 1 964 yılına kadar sürdü. Bu tarihte beyaz kolonlar d iktaturası saldırıya geçti. Bu saldırı yeni bir aşamanın başlangıcı oldu. b) Kolonların saldırısı şeytanca bir plandı. Gayesi birliğimizi parçala­ mak ve Afri kalı yığınları n devrimci ruhuna karşı çıkmaktı. Beyaz kolonlar faşistlerin taktiğini uygulayarak medeni özgü rl ü kleri ve politik hakların kalıntılarını ortadan kaldırmaya başladıla r. Bütün politik ve işçi örgütleri i l legol ilan edildi. Söz ve toplantı haklarına son verildi. 50.000 den fazla emekçi ve köylü delegeleri beli rsiz bir zaman i çin. yargıla nmadan. soruş­ turmaya ta bi tutulmadan ceza evlerine veya toplama kampalarına atıldı­ l a r. Bu adımı atan gericilik. yanlış olara k zannetti ki. memnunsuzluğu körükleyen birkaç kışkırtıcıdır. Bunl a rı ekerte etmekle safla rı mızı paniğe uğratmak mümkün olacaktır. Fakat hayal kırıklığına uğrayarak gördüler 206

ki. Afri kalı yığınlar gevşemiyor. Savaşa ve taktiklerini geliştimeye devam ediyor. Yığınların demokratik değişiklikler yapmak yönünde kararlılığı karşı­ sında. çileden çıkan kolonlar reji mi. binlerce asker ve polis kullanara k ülkenin direnmesin i kırmaya boşuna uğraştı. Biz savunmaya geçmek zorunda kaldık. Fakat birliğimizi kaybetmedik. Gizli teşkilatımızı elde tut­ tuk ve rejimi devirmek kararımızdon vaz geçmedik. 1 1 Kasım 1 965 tarihinde Yan Smith rejimi bir daha Afrikalı halkı n diren­ mesini kırmaya kalkıştı. Rodezyanın tek taraflı bağımsızlığını i la n etti. Bu. Afrikalı halka harp ilan etmekti. Ve bizim kurtuluş savaşımız yeni bir aşa­ maya u laştı : Genel bir u lusal kurtuluş savaşının birinci safhası. c) Yon Smithi � bağ ı msızlı k ilan ettiği sırada. durum savaşımızın geliş­ mesine elverişli değildi. Rodezya Afrika Halk Birliğinin yönetimi altında yığınlar. Smith rejimini devrimci yoldan devirmeye kararlı idi ler. Fakat savaşımız mevcut şartla rıo sını rla nmıştı. Bununla beraber bu şartlar içinde bir karşı saldırı hazı rladık. savunmadan saldı rıya geçtik. U lusal kurtuluş savaşları . saray devirmelerinin a ksine olarak bir gecede ya da bir ayda kazanılmaz. Kalite bakımından farklı d ı r ve metotları da bam başkadır. Fark. bütün bir milletin iyi donatılmış bir orduya karşı bir harp içinde seferber edi lmesindedir. Silahsız ve askeri bilgiden yoksun bir halk iyi talim görmüş ve tırnaklarına kadar silahlanmış askerlere karşı savaşmaktadir. Bu verilerin bu aşamada bizlere karşı olduğu açıktır. Fakat öteyandan bizlerin de bazı avantajlarımız vardır. Yığ ınlar bu g ünkü rejimi devirmeye kara rlıdırIar. Yığıları n bizlerle dyanaışması ve bize bağlılığı sınırsızdır. Savaş gelişme süresinde. bizler düşmanın taktik ve metotlarını i ncel iyoruz ve devrimci faaliyetimiz sırasında kendimizin­ kileri gel iştiriyor ve silahlanıyoruz. U lusal kurtuluş savaşlarında a lternativ yoktur. Savaşımız değişik şekiler a l ıyor: Partizan savaşları. sabotaj vs. Bunlar başlangıçtı r. Fakat bir karşı saldırı n ı n hazırlanması için kaçı nıl­ mazdı r. Faşist rejim memleketteki askeri ha reketi g izlemeyi başa rma kla beraber. savaşı boğmayı başaramamıştı r. Bununla ilgili olarak Reuter ve United Press international ajansıarı nın 3 Eyl ü l 1 966 tarihinde Salisburyden ver­ dikleri ha berlere bakalım : «Smith h ü kü metini devirmek isteyen silahlı çeteler. Kuzey Rodezyada devlet güvenlik kuvvetleri i le şiddetle çarpışmaktadırlar . . . Yalnız hükü­ metin sorumlu üyeleri i le g üvenlik teşkilatnın yüksek memurları bu gizli savaşın genişliği ve savaşan tarafların kuvveti hakkında bilgiye sahip­ ti rler.» Bütün ta rı m bölgeleri güvenlik kuvvetleri tarafından işgal ed ilmiştir. Bunun sebebi Smithi n dediği gibi hayal i bir ayaklanmayı önlemek değil. bütün Rodezyada süregelmekte olan savaşlardır. Smith kuvvetleri vahşice cinayetler işlemekte. kadın ve genç kızları kaçırmakta. köyleri soymakta ve köylülere işkence yapmaktadırla r. Bizim için bu. toprağımızı tekra r elde 207


edebilmek, milletler topluluğunda yerimizi a labilmek için katlanmak zo­ runda olduğumuz bir fedakôrlıktır. Iç işleri bakanı Wi lliam Harper son zamanlarda yaptığı bir radyo konuşmasında ..bütün silôhlı çetelerin yok edildiği n i ve mukavemet eden­ lerden hiç kimsenin sağ kalmadığını.. ilôn etti. Bakan Rodezyaya sızmış olan bütün silôhlıların esir edilmiş oduklarını da söyleyecek kadar ileri gitti. Bu sözler gerçeği ifade etmemektedir. Bu g i bi sözlerden maksat yalnız halk efkôrını şaşırtmaktır. Beyazlar rejimi gayet iyi bilir ki, ulusa l kurtul uş için savaşanlar Rodezyanın erkek ve kız­ larıdır ve bunlar Rodezyada yaşar. Yurtlarında yaşadı klarından memleket­ Ierine «sızmak.. söz konusu olamaz. Bütün ..teröreülerin» öldürülülmüş ya da esir edilmiş olmalarının tekra rlanması, kolonlara g üven sağlamak maksadıyle yapılan propagandadan başka bir şey değildir. Rodezyada terorist yoktur. Rodezyada Afrikalılar bütünü ile rejime karşıdır. Ve ..terör­ cüleri» öldürmenin ya da tutsa k etmenin tek yolu Rodezyadaki bütün Afri­ kalıları yoketmektir. Bir savaşta normal olan kayıpları mıza bakarak, dev­ rimci hareketin durdurulabileceğini düşünmek hayaldir. Şuna inanıyoruz: Bütün insan ve materyel kaynakları mızı kullanara k savaşımız dördüncü v e son aşamaya ulaşacaktır. Bu d a ul usal savaştır. Savaşı, direnmeyi, u lusal direnme seviyesine kadar ulaştırarak kazanaca­ ğız. Demek oluyor ki, işimiz, halkı ve maddi olana klarımızı seferber et­ mekte toplanıyor. Bu yoldan bunalımı u l usa l kurtuluş savaşı ile çözeceğiz ve emperyalistlerin şiddet metotla rı na silôhlı savaşla cevap vereceğiz.

K I TAPLAR V E D E R G I LE R

Oktobr Devrimi ve Fransız halkının savaşı

..Moris Torez» Enstitüsü yönetici komünist-senatör Jorj Kognio ..Oktobr Devrimi ve Fransa»(1) adlı kitabına şu cümle ile başlıyor: ..Sovyet halkı ile bera ber bütün demokratik ve ilerici insa n l ı k şanlı Oktobr Devriminin elli nci yıldönümünü kutluyor.» Ve yazar sözlerine şöyle devam ediyor: ..Bu yıldönümü, Fransız işçi sınıfının, bütün şehir ve köy emekçileri mizin, geniş aydın tabakalarının, halkımızın bütün i l erici temsilcilerinin, hürriyet ve adalet savunucularının da bayramıdı r. Oktobr Devriminin elli nci yıl­ dönümünü, her şeyden evvel, kendi kaynağını ve kuru luşunu gözönünde tutan, Oktobr zaferi ni sağl ıyanlara borçlu olduğu her şeyi değerlendir­ mekte ve onun yaratıcı örneğinden alınan ilhamları hayata geçirme çaba­ ları içinde olan Fransız Komünist Partisi kutlamaktadır.» J. Kognio'nun eseri, Fransız Komünist Partisi nin Oktobr ellinci yıldönümü münasebetiyle yayınlomayı öngördüğü kita plar dizisinin birincisidir. Yzar, günümüzden elli yıl gerilere kadar uzanara k ve bu zaman şeridi boyunca yer almış birçok olaylarla delii lere dayanarak, Rusya'da 1 9 1 7 Ekimi ayında ve onu izliyen yıllarda olup bitenleri aynı yıllarda Fransadaki olaylarla bağlıyarak an latmaktadır. Ve yaza r bütü n bunları çağımızın işçi ha reketi problemleriyle ve tüm dünya gelişmesiyle bağlamaktad ı r. Bu c;alışma yönetimi de, yazara, Fransız işçi sınıfının ve halkının mücadelesi bakımın­ dan Oktobr'un önemini ve ondan çıkarılan dersleri en göze çarpar biçimde belirtme ola nağ ını vermektedir. Fransız Komünist Pa'rtisi Genel Sekreteri Valdek Roşe,. bu kitaba yaz­ dığı önsözde, Oktobr Devriminin zaferlerle dolu elli yıl l ı k gel işmesinin evrensel tarihi önemini şöyle beli rtiyor: ..Son yarım yüzyıl içinde d ünya nın dayandığı politik ve sosyal prensip­ ler yıkıldı ; ya ni kapitalizmin önce mutlak egemenliğine, sonra da üstün ­ l üğ üne nihayet verildi. Bu e l l i y ı l içinde insan yaşamının esas prensipleri yeni bir biçimde ortaya kondu. Bu öyle bir yenilikti ki, eski toplumun ideo­ loglarında kararsızl ı k ve artık dünyanın sonu geldiği zehabını uyandırdı, (1) Georges Cagniot. La revolution d'Oktobre et la France. Paris, 1 966.

208

209


sosyalizmden yana olanlarda ise zafere g üven duygusunu a la bi ldiğine a rttırdı. Bugün bütün iyiniyet sahibi Fransızlar, sosyal-ekonomik düzenin, yalnız va rlığ ını sürdürebi lme bakı mından değ il, i nsan toplumunun her konuda ve özell ikle i l im-teknik, zeka ve ahıak konula rında çok daha büyük ölçüde gelişmesini sağ lama bakı mından da kapital izmden üstün olduğunu pratik hayatta ortaya koyan kanıtları görmemezlikten gelemezler. Fransız Sos­ yalist Partisinin gazetesi ..Revü Sosyalist» in yöneticileri, Sovyetler Birli­ ğinde yaptıkları inceleme ve temasları 1 964 Ocak ayında sırayla yansıtan yazılarında şunları belirttiler: ..Yığ ınların öğrenim ve kültürel gelişmesinin maddi hayat düzeyinden çok daha yüksek oluşu dünyada iki bloku n ya rış­ masında çözümleyici etken olacaktı r. Doğrusunu söylemek gerekirse, Sovyetler Birliği bu a landa daha şi mdiden önemli bir üstünlüğe sahiptir. Batı ülkelerinin kapitalizmin çerçevesinde kalmaya devam ederek b u yarışı kazanabi leceklerinden şüphe etmek yerinde olur.» Elli yıl önce, kapitalizm, sürgit yaşıyocak ve i nsan tabiatı için gerekli b i r sistem olduğunu ileri sürüyor ve övünüyordu. Bugün ise, dünya n üfu­ sunun üçte biri nden fazlası Oktobr'un açtığı yolda yürüyerek üretim a raç­ l a rını özel mülkiyetin zincirlerinden kurtardılar. Bu i nsanlar sosyalizmin şa n ve şerefini yükselten gerçek, gözdoldurur ve sürgit varolacak bir anıt diktiler ve dikiyorlar. Bu a n ıt, eski sömürgenlik düzenine üstünlüğünü g it­ gide daha iyi kanıtlarla ortaya koymaktad ı r. Ve herkes, bu kurtulmuş insa nları görerek, ezgiye son verilebileceğ ini, eşitsizliğin giderilebileceği ni, insanın mevcut düzeni değiştirebileceğini, böyle bir değişiklik olanak ve objektif gereğ inin de sosyal-ekonomik gerçeğin kendisinden doğduğunu kavra maktadır.

iç etkenlerle de birleşmesi, harbe karşı hareketi h e m orduda, h e m de cephegerisinde kuvvetlendird i . . .» Genç Sovyet i ktidarı, daha kurulur kurulmaz Barış Dekıarasyonu'nu kabul ve iıan etmekle, yönetici sınıfların soygu n politikasını içyüzüyle açıklamış oldu, ve harbe karşı savaşan güçlere enerjilerini yenileme ola­ nağı verdi. Kita bında bu noktayı da belirten yazar, Sovyetlerin barışı savunma politikasının ..büyük bir politik ekol olduğunu ve Fransız emek­ çilerinin en seçkin temsilcilerinin de bu ekoiden geçtikleri ni>, söylüyor. Bu politika doğruydu. Neteki m, çok geçmeden, Fra nsanın U krayna'daki askerleri a rasında ve Karadeniz'deki filosunda Sovyetlerle kardeşleşme duyguları na dayanan ve Fransız hükümetini çok uğraştıran sayısız ayak­ lanmalar da bunu ispat etti. Kognio şuna da işaret ediyo r : Bolşevi kler g i bi, Fransoda harbe karşı savaşa nlar da vatana ihanetle suçla nmaktan yakayı kurtara madıla r. Ama böyle suçlamalar doğrudan doğruya sahipleri zararına sonuçlar verdi. Gerçekten de, Biri nci Dünya Savaşında 20-40 yaşlarındaki Fra nsızları % 1 6'sı telef olurken, kapitalist oligarş i sadece imtiyazlı zümrenin bencil çıkarların ı d üşünüyordu. Bu, millet düşmanlığı politikasının beteriydi ve Kognio'nun sözleriyle ..emekçi yığınları n ı sömürülen hayvan ve ateşe sürü­ lecek kurba n rolüne mahku m etmek» demekti. Sovyet devletinin dış politi kasına değinen Kognio, bunun konjonktür müıa hazalarına dayanmadığına işaret ederek şöyle diyor: Barış içinde yanyana yaşama politikası, gericiliğe enerjik su rette karşıkoymayı öngören ve emperyalizme karşı savaşan güçlerin gelişip serpilmesi sonucuna götü­ ren politikadır. Sosyalist devletlerin g ücü ve kendilerine g üvenleri bu politikada canlı ifadesini bulmaktad ı r . . . ". • .

"

Emperyalizm, vaktiyle sömürge ve yarı sömürge d u rumundaki ülkeler halklarının kurtuluş savaşlariyle yıpramıştır. O a rtı k sayıları artmakta olon genç bağı msız ülkelerin hayatında yönetici rol oynama olanağından yok­ sundur. Bu ülkelerden çoğunun halkları kendi işlerini kendileri görme ve " bağ ıms ız bir ekonomi kurma hakkı n ı elde etmişlerdir . . . Bu bağı msızl ığ ı garantilemek için de bazı genç ülkeler sahte ..serbest üstencilik» ten yüz­ çevirmekte ve kapitalist olm ıyan gelişme yoluna koyulmaktadırlar. Kapitalist ülkelerde işçi hareketi ve demokratik ha reket genişlemekte, bu güçler yeni yollar a ramaktadırlar.» Eserin yazarı Kognio, Rusyada zaferle sonuçlandırılan proleter devri­ minin Fransa ve dünyanın diğer ülkeleri için taşıdığı önemi en ca nlı a ktüel problem lere değinerek açıklıyor ve şöyle diyor: ..Oktobr Devri mi Fransız emekçilerine barış için mücadelenin birinci pıa nda gelen bir önem taşı­ dığını gösterdi. Oktobr, halkin, barış isteğini dayatıp kabul ettirebiJece­ Oktobr ruhuna b,ağlılık, barış savaşı ğini tarihsel açıdan ispat etti şia rı n ı adım a d ı m birinci pıana sürmek demektir.» . • •

Kognio şöyle devam ediyo r : ..Rus devri minin yaptığı etkinin Fronsoda 210

Barışın korunması için milletlerarası komünist hareketinde birlik ve dayanışmanın sağlanması çok büyük bir önem taşır. Yazar bu konuda diyor ki : ..Amerika nın Viyetna mda uyguladığı saldırgan-işgalci politikayı ve bunun gizlediğ; ölümcül tehlikeleri gözönünde tutarsak, d ünyanın bütün komünistlerinin, bütün sosyalist devletlerin, devrimci hareketin bütü n kolla rının, emperyalist saldırganlığını durdurabilmek için elbirliği ile ha reket etmeleri zorunluğu kendi liğinden ortaya çıkar. Sovyetler Bir­ liği Komünist Partisinin XXii i . Kongresinde kardeş partiler temsilcileri, sadece Sovyetler Birliğinin Viyetnam halkına gösterdiği etkili dayanış­ maya değil, SBKP-nin dünya devrimci hareketinde mevcut olan ve ancak sa ldırganları n işine yarayan parçalanmayı g idermek amacıyla sarfettiği ya pıcı çabalara da üstün değer biçtikleri konuşma lar yaptılar.» Yazar, Marksist partilerin barış için mücadele ederken haklı savaşları desteklediklerini defalarca açı kladıkları n ı de hatırlatarak şöyle diyor: ..Kurtuluş savaşları haklı savaşlardır, ve Marksist pa rti ler bu savaşları kayıtsız-şartsız desteklemektedirler. Fransız Kom ünist Partisi proleter enter­ nasyona lizmi bayrağını sapasağlam kavrayıp yükseltmektedi r... 211


Proleter enternasyonalizmi Oktobr zaferiyle milyonların politikası haline geldi. Fransız Komünist Partisi de bunu ana ödevlerinden biri olara k beni msedi. Parti, söm ürgecilik sorunlarında, Miteran gibi sözümona sos­ yalistlerin sömürgeci haydutluk ve soygunculuğunu düpedüz haklı göster­ meye yeltenen oportünizmini kesinlikle reddetti. Fransız Komünist Partisi­ n i n kurulduğu Tu r Kongresinde Vayan Kutürie ve Çinhindi e mekçilerinin temsilcisi olarak hazır bulunan Ho Şi Min, söm ü rge halklarının kurtuluş hareketi ne Lenin'in verdiği önemi belirten konuşmalar yaptı lar. Yazar, işçi sınıfı n ı n ve müttefiklerinin i ktida rı ele almalarına ayırdığı bölümde, Fransa nın bütün ilerici emekçilerinin Oktobr Devrim i tecrübesin­ den ne gibi ibret dersleri çıkard ı kları n ı belirtiyor. Bütün emekçiler, yani halkın ezici çoğ unluğu için daha geniş demokrasiyi öngören proletarya doktatörl üğü l üzu m u ; işçi sınıfının birliği - ki bu uğurda m ücadelede FKP büyük başa rı lar sağla mıştır - lüzu m u ; proletarya nın emekçi köy­ l ülerle ve şehir küçük burjuvazisiyle ittifak kurması - ki kom ünist partisi için daimi hedef olarak kalmaktadır - l üzu m u ; memleket aydınlarının işçi sınıfından ve sosya lizmden ya na kazanıl ması lüzumu gibi bütün sorun­ larda Fransız komünistleri her zaman Lenin'in tavsiyelerine ve Oktobr tecrübesine dayanmışlard ı r. Kognio, sonuncu soruna, yani aydınla rı n kaza nılması sorunl.!na daha ayrı ntılı olarak deği n iyor ve gerek Rusyada, gerekse Fransada Oktobr Devri minden sonra aydı nların kazanılması ve ha rekete çekilmesi mücade­ lesine dair bi rçok i lginç deliller ileri sürüyor. O zamandan beri, diyor Kognio, komü nist partisi Fransız aydı nları n ı n en iyi temsi lcilerine ..doğru yolu bulabilmeleri, aydın geleceği yaratma mücadelesinde işçi sınıfının yanısıra yerlerini alabi lmeleri için» yard ı m etti. Ve yazar şöyle deva m edi­ yor : «1 966 Martında Merkez Komitesi'nin yaptığı özel plenumda, komünist aydınları n ideolojik ve kültürel problemleri ve oynıyacakları rol sorunu ele a l ı ndı. Bu plenu m u n tesbitierine dayanara k diyebiliriz ki, Fransız aydınları a rasında, özellikle bu aydınlar ta bakasının genç kuşağı arasında Ma rksizmin çekici g ücü büyü mektedir.» Demokrasi ve sosya lizm uğru nda savaşan anti-monopolist geniş koalis­ yon güçleri nin işçi sı nıfı etrafında toplulaşması için bir ittifak sistemi ge­ reklidir ve hele Fra nsa nın bugünkü şartlarında zorunludur. Netekim, diyor yazar, Lenin'in bir öğrencisi olan Moris Torez, Fransada «ikiyüz aile»ye karşı milli güçlerin ittifa kı fikrini ortaya atmıştır . . . Ittifak politikası komü­ nistler için m üttefiklerini aldatma metodu değ ildir. Bolşevikler de, es'erler ve menşeviklerle, yani halk yığ ınlarından kopmaları ve karşı-devrimcilerle uzlaşmaları yüzünden politika sahnesinden silinip giden g üçlerle uzun zaman bera ber yürümüşlerdir. Fransız Komünist Partisi, Fransa nın, parti tek ve biricik olmadan da sosyalizme doğru yürüyebileceği fikrinde oldu­ ğunu daima açıklamıştır. «Kanaatimizce, sosya lizmde demokratik parti­ lerin Anayasaca garantilenmiş çok sayıda olabileceği fikrini açı kça söyle­ mek ve Stalin'in sosyalizmi kurmak için bir tek partinin gerekli olduğu 212

hakkındaki dogmatik teorisini reddetmekle Fransız Komünist Partisi Mark­ sist-Leninist öğ retiye en ufak bir aykırı l ı kta bulunmuş değildir... Kitabında devrimin barışçı yoldan gerçekleşti ril mesi sorununa da deği­ nen Kognio, bu konuda, 1917 yılında şartların devrim i ba rışçı yoldan ger­ çekleştirmeyi bir dereceye kadar m ümkün saymaya elverişli olduğu devre­ lerde Lenin'in ve bolşeviklerin eğilimlerini belirten tarihsel deliilere daya­ nara k konuşuyor. Ve aynı .zamanda, Fransız Komünist Partisinin kurucula­ rından Marse! Kaşen'in, bazı halkların «sanat sevgisinden ötürü.. kurtuluş için silahlı savaş metodlarına başvurmaktan kaçınabileceği yol u ndaki söz­ lerini de naklediyor. Artık, diyor Kognio, Fransız Kom ünist Pa rtisi Fransayı sosyalizme u laş­ tırma yolunu çizmiş bulunmaktad ı r. Ve bu cümleden olara k, Parti, Fransız halk yığınları n ı n edindiği tecrübeleri, memleketin iç şartlarını ve millet­ lerarası alanda kuvvetlerin yeni dengesini de gözönünde tutarak çağı­ mızda beli ren olanaklardan birinin de memleketin barışçı yoldan sosya­ lizme geçmesi olduğunu hesap etmektedir. Sosyal izme geçişte Rus komünistlerinin 1917 Oktobr Devri minde yürü­ d ükleri yoldan farklı bir yol izleme olanağından söz ederken Fransız Kom ünist Partisi bilgi edinilmesi için şu hususa da işaret ediyor: ..Aslında bu farklı yolun başlangıç noktası ve dayanağı elbette 1 917, Devri minin zaferidir; bu büyük tarihsel sarsıntının bütün sonuçlarıdır; diğer ülkelerde sosyalizmin kazanı mlarıdır ; Sovyetler Birliğinde komünizm kuruluşunun başa rılarıdır; Lenin'in fikirlerin i n üstün gelmesidir.» Oktobr zaferiyle sosyalizm m ilyonla rca insa n ı n pratik davası ve Avrupa hartasında elle tutulur gözle görülür bir gerçek haline geldi. Yazar, sos­ yalizmin karakter çizgilerini, ..Sosya lizmin mahiyeti» başlıklı bölümde özetle şöyle belirtiyor: .. Proletarya, emekçiler sosyal izmin mahiyetini yalnız teorik olara k değil, pratik olarak da kendi yaşantı lariyle kavra ma olana­ ğına kavuştular. Insanın insanı sömü rmesine son verilmesi ; toplumun bütün üyelerinin refahı, özgü r ve ahenkli gelişmesi ; bütün diğer sosyal değişikli klerin temeli ve devrimci dönüşüm ü n esas muhtevası olarak baş­ lıca üretim a raçla rın ı n toplum m ülkü haline getirilmesi sosyalizmin mahi­ yetini belirliyen karakter çizgileridir.» Oktobr Devrimi, yeni tipten işçi partisinin, devrimci Marksist-Leninist pa rtinin zaferi sıfatiyle, proletarya nın her ülkede böyle bir pa rti yaratması gereğine işaret ediyor. Fransız işçi hareketinin en seçkin temsilcileri ancak Oktobr Devri mi tecrübesini benimsemeleri sayesinde Fransada güçlü bir komünist partisinin temellerini atabilmişlerd i r. J . Kognio, ilk kuşa k Fransız komünistlerinin Rus bolşevi klerinden Leninci savaşkanlık ruhunu ve örgüt­ lenme prensiplerini nasıl öğrendiklerini belirtmek için, onların sosyal ist hareket içindeki oportünist akımlara karşı nasıl mücadele ettiklerini de a nlatıyor ve guru rla şunları söylüyor: «Fransadaki tecrübe göstermiştir ki, bu parti gerçekten proletaryanın devrimci örgütü olma niteliğini koruya rak, 14

213


daha kapita lizm şartla rı içinde. halkın ve memleketin a rzu ve emellerin i n ifadecisi o l o n özbeöz milli güç haline gelmektedi r... J. Kognio. kitabının sonunda. Oktobr Sosyal ist Devriminden alınan baş­ lıca dersleri derleyip toparlıyorak sözü şöyle bağlıyor: ..Geçen elli yıl içinde tarih birçok yeni likler sunmuştur. Başlangıçta kuşatılmış bir kale d u rumundaki sosyalizm tek memleketin sınırlarından çıkmış ve artık bir milya r insanı kopsıyon bir dünya sistemi kurmuştur. Böylece. özellikle. endüstri bakım ı ndan bir hayli gelişmiş Almanya veya Çekoslovakya gibi ül keler halkları n ı n do sosyalizmden yana kazanııa­ biIeceği ispat edilmiştir. Sömürgecilik hemen hemen tomomiyle çökmüş­ tür. Bütün bu değişikliklerin kaynağı 1 9 1 7 Oktobr kahramanlık destanıdır... Terno AMAT

S EM I N ER ÇALIŞMALARI

Afrikada milli devrim sorunlan

Şu son yılla rda devrimci Afrikaya karşı emperyalizmin ve iç gericiliğin faa liyetlerini arttırdıklarını ve bir karşı taarruza g i riştiklerini görüyoruz. I lerici rejimiere karşı yapılan komplolar ve entri kalar bunu göstermektedir. I LERICI REJIMLERIN SAVUNULMASı VE KUWETLENDIRILMESı Bundan ötürüdür ki. i lerici rejim/eri savu n m a k ve kuwetlendirmek so­ ru nu Ka hire seminerinde büyük bir ilgi ile ele alındı. Fedialah Keita (Gine). Idrissa Diarra (Mali). Tidja ni Babiker (Barış ve Sosyalizm Mesele­ leri). Ali Yata (Fas). Michel Kamel (At-Tal ia). ısmail Sabri (Birleşik Arap Cumhuriyeti). seminar kürüsünden bu meseleyi ele aldıla r. Semiere katılanlar. Afrikada sosyal ilerlemeye bağlı. ilerici rejimierin kurul masının Afrika devri minin en önemli başarı larından biri olduğu kan ı ­ s ı n a vardırlar. Bu devrimin zaferleri ve başarıları. sömürgeciliğe. ırkçılığa ve yeni-sömürgeciliğe karşı savaşanlara örnek olmaktadı r. Bunun için de onu savunmak Afrikalı devrimcilerin başlıca ödevlerinden biridi r. Sem inere katı lanlar bu konuda. Afri kada meydana gelen hükümet devi rmelerini. özelli kle Ganadaki hükümet devirmesini incelemiş ve dersler çıkarmışlard ı r. M üza kerelerde de tesbit edildiği gibi. ilerici reji mler çok sayıda ve karı­ şık meselelerle karşılaşmaktadırlar. Ilerici rejimieri savunma konusunda devrimci bir hükümetin başarısı. şu iki esaslı sorunun çözümüne yanaşı p yanaşmamalarına bağ lıdı r : Ulusal ekonomiyi emperyalistlerin egemenli­ ği nden ku rtarmak ve ekonomik kaynakları emekçilere yarayacak şekilde kıymetlendirmek. gerçek bir demokrasi kurmak. M. Ka melin dediği gi bi : « Ha l k somut şeyler için savaşmaz. Halk u lusal bağ ı msızlıktan. rüzgôr da sallanan bayraktan. Birleşmiş Milletlere gönderilen bir delegasyondan. dünya başkentlerine gönderilen elçilerden. i ktidarın beyaz ellerden zen­ cilere geçişinden başka şey anlamaktad ı r. Ulusal savaş. toprağa. işe ve hayat şartlarına sıkı sı kıya bağ lıdır. Bağı msızlıktan. ekonomik geriliğe. işsizliğe. açlığa ve yoksulluğa son verilmesi anlaşılmaktasır. U lusal sava­ şın gayesi. eğitim. i lerleme. hayat d üzeyinin yükseltimasi. yaşlı emek-

214

1 4'

215


çileri için sosyal g üvenlik, zulme karşı garantili olmak demektir. öteki hedefleri de hakların eşitl iği, fikir özg ürlüğü, izlenecek politikada kaderi n i tôyin etmek hakkıdır. Bağı msız bir hükümet bunları sağ la madığı zaman, halk pasif kal ı r, hattô ono karşı aya klonır. H ükümet, kuvvet aldığı yığın­ lordon tecrit edilir ve oı:ıun devrimesi hiçte zor olmaz. Çünkü savaş, bu durumda, bir yanda, emperyal ist ajanları ve gericiler, öteyanda halk a ra ­ sında olmayacaktır. Iktida rı elde etmek isteyen v e u lusal faaliyetin dışına çıkmış olon azınlık grupları arasında ve sınırl ı savaş alanlarında olacaktı r.» Bunun içindir ki, seminer sırasında i lerici rejimierin çözmek zorunda kaldıkları başlıca meseleleri şöylece sıralo ndı : Ekonomik geriliğe son ver­ mek, halkın maddi ve kültürel düzeyini yükseltmek, politik hayatı demokrat­ laştı rmak. Bu tedbirler, emekçi yığınların potansiyel enerji lerini seferber edebil mek ve atılganlıklarını teşvik edebi lmek için kaçınılmazd ı r. M. Kamel ayrıca şu noktaları do belirtti : Bir hükü met için emekçi yığın­ larını temsil ettiğini i1ôn etmek yetmez. Işçi ve köylüler bu gerçeği kendi denemeleri i le anlamalıdırlar. Böyle bir hükümet onların daha iyi bir hayata ulaşmak hayalini gerçekleştirmeli ve yarınlarını garantilemelidir. Müzakereler sırasında acı ile şu gerçek de tesbit edild i : Bazı ü lke önderlerinde «azınlıkta ki oku muşla r»ın iradesini ..cahil yığı n»la ra dayat­ mak eğ ilimi va rd ı r. Bu, batının ideolojik etkisi a ltında olan ve halktan tecrit edilmiş bazı aydın çevrelerin işidi r. Demek oluyor ki, mesele gelip sömürge idaresinden miras kalmış bir hükümet makanizmasının temizlenmesine dayanıyor. Kwa me N'Krumahnın kendi öz tecrübelerine daya nan sözleri anıldı : «Bir hükü met barışçı yollarla ya do silôhlı devrim yolu i le iş başına gelince idareyi, eski rejimden kalma yüksek memurlarından temizlemesi gerekir. Şahsi tecrü belerim bu alanda gösterilecek gevşekli kler hükümet için çok acı sonuçlar doğurabili r . " Hükümetin politikası ile bir olmaya n memurla r, onu sa bote temek için her türlü yeraltı faal iyene ve yalana baş vurabilirler.» Seminere katılanlarındon bir çoğu, ilerici reji mIerin kuvvetlenmesinde öncü bir partinin sınırsız rolüne işaret ettiler. Bir çokla rının kanısına göre, bilimsel devrimci bir teoriye sahib tek bir öncü pa rti bu rolü başarabile­ cektir. Tidjani Babiker Ganadaki hükümet devirmesinin sebebIerini araştırır­ ken şu noktaya işaret etti : Gana emekçileri i lerici rejimi savunma iste­ selerdi bile, bir yönetim i n yokluğundan ötürü bunu yapma olanağından yoksun olacaklard ı : «Onlara bir öncü devrimci bir parti gerekti. N'Krumahın Halk Birliği Partisini öncü bir pa rti haline getirme teşebbüsleri başarısızlığa uğradı. Partiyi teşkilatlondı rma işinde bir çok yetersizlikler vard ı . Zor zaman ge­ li nce hattô parti üyeleri bile devrimi savunmak için ayaklanmadılar.» Kahire seminerine katı lanların ka nısına göre, i lerici rejimIeri savunmak ödevi ya lınız o rejimIerin kurulduğu memleketlere değ il, Afrikanın bütün 21 6

devrimcilerine düşen kutsal bir ödevdir. Müzakereler sırasında şu nokta do tesbit edildi : Emperyalizmin ve gerici liğin bütü n denemelerini yenilgiye uğratmak için devri mci güçlerin, saldırıya karşı birliklerini koru mak için gerekli bütün tedbirleri olmaları, ilerici reji mIeri korumaları ve kıtadaki ulusal ve sosyal ku rtuluş hareketlerini a ktiv olarak desteklemeleri gerek­ mektedir. Birçokları do şöyle düşünüyor : Afrika devrimci hareketinin en önemli ödevlerinden biri, ilerici rejimierin devrimci güçlerinin birliğidir. Bu birlik, bütün ilerici örgüt ve partileri birleştiren kıta ölçüsündeki bir cephenin temeli olacaktır. POLITIK HAYATTA ORDUNUN ROUJ Geçen i ki yıl içinde Afrika bir sıra askeri hükümet devi rmelerine sahne oldu. Bu olay bütün Afrika devri mcileri a rasında derin bir kaygı uyan­ d ırdı . Sem inere, yalnız bu meselenin tahliline ayrıl mış dört rapor verildi. Seminere katılanlar, son zamanlarda bağı msızlığa kavuşmuş Afrika mem­ I eketlerinde silôhlı kuvvetlerin rolü ha kkında hükümlere varmaya teşvik edildi. Bazılarına göre, ordu mutlaka Afri ka devrim hareketine düşman bir kuvvet değildir. Aksine, Tidjani Ba biker şunları ileri sürd ü : «Afrika ülkeleri ordularının niteliklerinden biri de, Güney Amerika mem­ Ieketleri nin ve gelişmiş kapitalist memleketlerinin a ksine olarak subay­ ları n çoğ unluğu okumuş küçük burjuvaziden çıkmadır. Hattô subaylar a rasında okuma olanağını bulmuş işçi ve köylü çocuklarına rastlamak m ü m kündür. Bunla r Afrika aydın zümresinin bir kısmını teşkil ederler. Genellikle yüksek mevkiler tutan eski kuşaklara mensup subayla r, doğru­ dan doğruya sömürge idarelerinin eğitmenleri ta rafından yetiştiriimiş ve Batı nın askeri okulları ndon çıkmışlord ı r. Bunla r yalnız Batı nın ölçü ve normları no göre düşünmüyor, bürokratik burjuvazinin bir parçasını teşkil etti klerinden, memleketin kapitalist yola g i rmesinde çıkarları do vardır. Bununla beraber yeni kuşaklara mensup subayları n çoğ unluğu emper­ yalizme karşı savaşa katı l maşlardır. Bunun içindir ki, emperyalizme karşı hınçları var ve devrimci gençlikle sıkı bağ lar kurmuşlardır ve herkesten fazla devrimci fikirlere sahiptirler. Askerlerin ezici çoğ u nluğunun köylü olduklarını ve sosyal dönüşümleri n gerçeklenmesinde menfaatlerinin bu­ lunduğunu söylemek bile fazladır. Sömürgeciliğin, orduyu kapalı bir kast haline, toplumun öteki kısmın­ dan ta ma men izole edilmiş hale getirme isteğ ine rağmen, silôhlı kuvvet­ leri, toplumun bütünü ile duyduğu etikinin dışı nda tutmak mümkün değil� d i r. Subay ve erlerin politik fikirleri, onların politik savaşta tutu mlarını tôyin eder.» Profesör ısmail Sabri de şunlar tesbit etti : ..Yabancı egemenlik altında bulunan memleketlerin subay ve askerleri genelli kle devrimci sı nıfa mensuptur ve devrimci kuvvetler için bir yedek 217


teşkil ederler. Fakat. yeni söm ü rgecilik ta rafından egemenl i k altında tutu­ lan memleketlerde ordu. emperyal izme bağ lı yönetici sınıf elinde bir silôhtır... Emperyalistler. Afrika devriminin gelişmesi karşısında sı k sı k silôhlı kuwetleri kullan maya ka lkişmaktadırlar. M. Kamel bu meseleyi ele aldı : .. Emperyalist çevreler askeri ya rdımlardan. askeri misiyonlar ve eksper­ lerden faydalanarak genç Afrika devletlerinin silôhlı kuwetlerinde. özel­ likle zamanında kendileri ne hizmet etmiş unsurlarla bazı bağ lar kurmak­ tadırlar. Bu askerlerden bazıları sömürge harplerine katı lmışlar ve Batının mil itarist hatları nı muhafaza etmişlerdir. Emperyalist çevreler bu adamlara yurtla rı n ı terk etti kleri zaman yüksek ödevler vermektedirler.» Konuşmacı emperyalizmin Afrika orduları ile bağ larını kuwetlendirme yönünde gösterdiği ça balar hakkında ilgi çekici rakkamlar verdi. 1 964'te Afrikada bulunan Fransız askeri eksperlerinin ve öğretmenlerin i n sayısı 3.000 di. Ve Fransız askeri okulları 1 .500 Afrikalı okutuyordu. Ingi ltere Afrikaya 600 askeri eksper yolladı ve 700 Afri ka lı subayı okutmayı yüküm­ Iend i. Gana ordusu subayları n ı n % 20 kadarı Ingi liz askeri oku llarından çıkar. Ganadaki askeri hükümet devirmesini yapanla r Ingiliz subayları n ı n öğrencileridir. B u n l a r 1 961 'e kadar G a n a ordusunda yüksek yerlerde idi ler. Seminere katı lanlar bu olayları göz önünde tutarak, ilerici rejimiere sahib Afrika ü l keleri devrimci idarecilerinin, hal kçı bir ordu kurmak için bütün gayretleri göstermeleri fikrini ileri sürdüler. ASKERI HOKOMET DEVI RMELERI YAPILAN AFRIKA MEMLEKETLERiNiN ASKERI KUVVETLERI Olkeler

Devirme tarihi

Kongo-Kinshasa Dahomey Ortaafrika Cumhuriyeti Yukarı -Volta Nigeria Gana Burundi

25/1 1/1 965 22/1 2/1965 31/1 2/1965 4/1/1 966 1 5/1/1 966 24/2/1 966 28/1 1/1966

ları için bu g i b i bir fedakôrlığı kaçı nılmaz kılmaktadı r. Birleşik Arap Cum­ huriyeti bu alanda i ki mükemmel örnek vermektedi r : On yıl önce ordusu ve kahra m a n hal kı, bütün milletler, özellikle Sovyetler Birliği tarafından desteklenerek Ingil iz-Fransız-Israel saldırısına karşı kuwetli bir da rbe in­ dirdiler. Bu gün bu ka hraman ordu, Yemen halkının devrim i ne ve Cum­ huriyetin korunmasına yardım etmektedi r . . . Oteya ndan u nutma mak gerek ki, altı yıl ewel, Kongo devrimi kendine gereken etkili yardımı elde edemedi ve şimdi de Zimbabwe halkı beyaz bir azınlığın saldırısına kurban gitmiştir. Bu beyaz azınlık ancak kuwetle iktidardan atılabilecektir. Böylece emperyalizmin saldırganlığına karşı iyi yetiştiriimiş bir ordunun va rlığı kaçını l mazd ı r. Bütün devri mciler bu işle meşgül olmalıdırlar... Birleşi k Arap Cumhuriyetinin tecrübelerini ele alan M. Kamel, Mısır hükümetinin devrimci politi kasının öğretici bir örnek olabileceğini kaydetti. Şu yönlerde, ordu içinde ça lışılmasına özell ikle büyü k bir önem ver­ mektedir: Ordunun ideolojik yönü ve politik hayata katılması : Afrika ta rihinde ilk defa olarak, Birleşik Arap Cumhuriyetinde ideoloji ve politika bir prog­ ra mla ve başlıca bir mesele olara k askerlerin incelemesine sunuldu ; askerlere seçim hakkı tanındı ve askerler işçi sınıfı ile birlikte, devrimci birliğin temel bir parçası haline geldiler. Ordunun ü retime katılması : Orneğin askerler Assuan barajının kurul­ masına, çölden faydalanılması çalışmalarına, harp sanayii üretimine katıl­ dılar. Bu faaliyet ordu ve emekçiler a rasındaki bağı kuwetlendiriyor. (Devamı var)

Kuwet miktarı

35.000 1 .000 1 .200 1 .000 1 0.500 1 0.000 800

Tidja ni Babiker konuşmasında şunlara işaret etmiştir: «Afrika ilerici ülkelerinde iyi yetiştiriimiş ve en son harp silôhlar ile donatı lmış silôhlı kuwetlerin elde tutulması çok pahalıya mal olmaktadır. Bu alana harcanan para ve gayretler ekonomik ve sosyal ilerleme alan­ larına ha rca nabilir. Fakat bu günkü şartlarda bu yük devrimci bir kaçınıl­ mazlıktı r. Ya bancı saldırgana karşı savun ma, içerdeki düşmanın yok edil­ mesi, başka ülkelerdeki devrimlerin desteklenmesi, ilerici devletler ve halk218

219


O Z E L S AY F A L A R ı M I Z

Türkiye hakkmda değerli iki eser

Nisbeten az gelişmiş kapitalist memleketler arasında ayrı bir yeri olan Türkiye, bugün dikati çeker sosyal-ekonomik ve politik gelişme seyri içinde bulu nuyor. Türkiyede kapitalizmin gelişme seyri ni ötedenberi dikkatle izleyen Sov­ yet yazarlarının bu konu ile ilgili eserleri, özel likle biz Türk komü nistleri için müstesna bir değer taşımaktadır. Y. Rozaliyev, Ma rksist-Leninist ede­ biyata, «TURKIYEDE KAPiTALIZMIN GELIŞME OZELLlKLERI.. ve «TURKI­ YEDE SıNı FLAR VE SINIF MOCADELESI adlı çok dikkate değer ve önemli i ki eser daha katmış bulunuyor. Birinci kita bında yazar, milli ku rtu luş m ücadelesinden 1 960 hüku met darbesine kada r geçen devre içinde Tür­ kiyede ka pitalizmin gelişmesindeki bazı özellikleri çözümlemektedi r. 354 sayfa l ı k olan bu kitap dokuz ana bölüme ayrılmıştır ve her bölüm, çeşitli ara böl üm leri içine almaktadır. Kitapta bugünkü Türkiyenin hemen bütü n sosyal-ekonomik ve politi k meseleleri, ta rihi seyirleri içinde etraflıca in­ celenmektedi r. Eser, esaslı ve veri mli bir ilmi a raştırmanın mahsuıüdür. Eserin di kkati çeken en karakteristik özelliği, yazarın nisbeten az geliş­ miş bir kapitalist memleket olan Türkiyenin tekelci safhanın eşiğ ine ayak bastığını, konkre delii lere daya narak, ileri sürmesid i r. Yazar, .. harpten sonra (iki nci Dünya Harbi nden sonra) meydana gelen ekonomik ve politik şartları n (Türkiyede) büyük milli sermayenin doğ uşunun hızlandırdığını .., «ince bir yerli tekelci ta bakanın kristalize ol maya başladığını .. ileri sürü­ yor ve ilôve ediyor : «Bu seyir tamamlanmakta n henüz uzaktır. Fakat bu tezahürün bazı spesifik özelliklerini kaydetmek şimdiden m üm kündür... «TURKiYEDE SıNı FLAR VE SINIF MOCADELESI .. adlı 1 66 sayfal ı k son kitabında yazar, 1 960 hüku met da rbesi nden Adalet Partisi hükumetinin kuruluşuna kadar geçen devreyi ele almaktad ı r. Kitap şu bölümleri içinde a lıyor : 1 «27 Mayıs hükümet darbesi nin mahiyeti. Yeni hükumetin büyük sermayeye karşı politikası», 2 «Hükumet da rbesinden sonra Türkiye büyük sermayesinin, kend i pozisyonunu kuvvetlendirme uğru nda m üca­ delesi», 3 «Hükumet da rbesinden sonra Türk burjuvazisi , 4 ..Hüku­ met da rbesinden sonra Türkiyede işçi sınıfı ve işçi ha reketi , 5 ..Türki­ yenin ekonomik gelişmesinin bazı meseleleri ... ..

-

-

-

..

..

220

-

-

Yazar, eserının üçüncü bölümünde, önce Türk burjuvazisinin çeşitli tabaka ları n ı n duru mlarını, sosyal karakterlerini beli rtiyor, sonra türlü yerli, yabancı ve karma şirketleri, onların mali g üçlerini, faa liyetlerini, yabancı sermayenin Türk ekonomisindeki rolünü inceliyor; en büyük Türk sermaye­ cilerinin memleket ekonomisinin çeşitli alanla rına kol salışını, yabancı tekellerle bağ larını ve bütün bunlarla ilgili diğer birçok konuları ele a lıyor ve şu sonuçları çıkarıyo r : ..Olgular gösteriyor k i , Türk burjuvazisinin faaliyeti 1 960 hükumet darbe­ sinden önceki yönde gelişmekte ve ayni şeki llerde gerçekleşmektedir. Hükumet darbes; sırasında menfaatlerine biraz dokunulan büyük burjuvazi pozisyonunu tamamiyle düzeltmekle kalmadı, önemli derecede genişletti ve kuvvetlendirdi. Türk büyü k sermayesi ve her şeyden önce onun tekel­ ciliğe yükselmekte olan üst tabakası bütün yeni kilit nokta ları n ı ele geçir­ mekte, devlet a raçlarından kendi amaçları için geniş ölçülerde faydalan­ makta, emperyalist memleketlerin tekelleriyle işbirliğini kuvvetlendirmeye devam etmekte, kendi ekonomik ve politik nüfuzunu kuvvetlendirmek için bu tekel lerin tecrübe ve desteğinden faydalanmaktadır. Türkiye öyle bir devir yaşıyor ki, ekonomide bazı büyük sermaye temsilcileri tekelciliğe yükselmektedir, bazı çevrelerin politikasında ise gericiliğe ve yayıl maya doğru daha büyük bir eği l i m görülmektedir. Tekelciliğe yükselmekte olan Türk büyü k sermayesi en büyük toprak ağalariyle birlikte Türk halkı n ı n çektiği acıların başlıca suçlusu, Türk toplumunun başlıca gerici kuvveti olara k kalmakta deva m ediyor... Yazar, her iki eserinde konkre donelere dayanarak, memleketi mizin sosya l-ekonom i k ve politik durumunun ve gelişme seyri nin geniş bir tablo­ sunu çizmekte, objektif duru m u n ve olayların ba"ş arı l ı bir tahlilini ya p­ maktadır. Lenin'in, emperya lizmi kara kterize ederken işaret ettiği beş ekonomik bel irtiden birincisi, kapitalizmin bu devresinde ista hsal ve sermaye kon­ sa ntrasyonunun yüksek bir gelişme seviyesine ulaşmış olduğu ve ekonomik hayatta kesin bir rol oynayan tekeli meydana getirdiğidir. Lenin emperya lizm hakkındaki büyü k eserini yazalı ya rı m yüzyıl oydu. Yeryüzünde pek çok şeyler değişti, fakat Leninin eseri, ana hükumleri bakımından, Marksı n Kapitali gi bi, hôlô dipdiridi r. Ve bizce, Roza liyev'in her iki eseri, onun bugünkü emperyalizmi anlayışta Leninci görüşlere bağ­ lılığının en inandırıcı delil leridir. Bugünkü Türkiye hôlô geri kalmış kapitalist memleketler a rası ndad ı r. Fakat, bu kategoriye dahil memleketlerden bi rçoğunun ilerisinde bulun­ duğu da bir gerçektir. Türkiyeyi iyi tanımak isteyenler Rozaliyev'in, üze­ rinde durduğu muz kitaplarını mutlaka okumaııdırl a r ; fakat emperya lizmin bugünkü gelişme safhasının ortaya koyduğu bazı gerçekleri de göz önünde tutma ııd ırla r: Sosyalist sistemin doğ uşu ve kuvvetlenmesi, emperyalizmi büsbütün zayıf düşürmüş ve onu, ezilen mil letler üzerindeki tahakkümünü eski 221


metodlarla devam ettiremez bir hale getirmiştir. Mali oligarşi, bugün menfaatlerini tehdit eden devrimci ha reketlerin baş gösterdiği ülkelerde kapitalizmi ayakta tutmak kaygısı ndadır ve gayretlerinin başlıca hedefle­ rinden biri budur. Bunun içindir ki, devlet tekelci kapitalizmi, milletlerarası ekonomik m ü nasebetlerde önemli bir faktör haline gelmişti r. Yabancı sermaye bugün Türkiyede, her türlü kolaylığı, i mtiyazlı şa rtları sağ ladığı halde dilediği ölçüde memlekete girm iyor, girmek için kendi hükümetinin garantisini istiyor. Girdiği yerlerde ise ister istemez yerli özel sermayede kendine bir dayanak a rıyor, onunla sıkı işbirliğini tercih ediyor. Nasyona­ lizasyon ihtimal ve korkusu yabancı tekelleri milli sermaye ile karma müesseler kurmaya, bunların idareleri n i şeklen de olsa, milli kad rolara bırakmaya ve bu suretle geri ka lmış memleketlere yatırı mlarını maskeIe­ meye zorluyor. Yabancı tekellerin yerır özel sermaye ile işbirliği ise, mem­ lekette sermaye konsantrasyonu zayıf ta olsa, yerli tekellerin doğmasını kolaylaştı rıyor. Kaldı ki, Yabancı tekeller, özellikle yabancı devlet ser­ mayesi, bu veya şu memlekete girerken özel sermayenin gelişmesine elve­ rişli şartlar yaratmak, en güvenilir destek olarak yerli sermayenin tekelleş­ mesini sağ lamak hedefini de gütmektedi r. Ve zaten, bugünkü şartlarda istihsal i n tekelleşmesini yalnız onun konsantrasyon seviyesi de tôyin etme­ mektedi r, tekelleşme istihsa lin belli tekel birliklerinin (firmaların, korpo­ rasyonların v.s.) elinde toplan masiyle de meydana gelebiliyor. Y. Roza liyev bize bu gerçeklerin Türkiyedeki canlı örneklerini vermektedir. Y. Demi r

Okuyucularımıza Y. Rozaliyev'in son çıkan TlJRKiYEDE SıNıFLAR VE SINIF MIJCADE­ lESI adlı kitabı rusça aslından özetlenerek d i l imize çevril m iştir. Dergi­ m izce iki tefrikada yayınlan ması tasarla nan bu özetin ilk kısmını bu sayı­ mızda akuyucularımıza sunuyoruz. Genis istatistik veri lere, konkre olgulara dayanan ilmi bir eserin, ruhu zedele�meden özetlenmesi zord u r. Böyle bir özet derin i ncelemeler, ilmi tahlillerle varılan sonuçları n inandırıcı gücünü az veya çok azaıtabilir. Sunduğ umuz özet için bu ihtimal, ayni yazarın TlJRKIYEDE KAPITALIZ­ M I N GELIŞME OZElllKlERI.. adlı kitabını okumamış olanlar göz önünde tutulursa, daha da a rtıyor. Buna rağmen yayı nlamakta olduğumuz özetin okuyucularımız için fay­ dalı olacağını u muyoruz. Yazarın her i ki kitabı da, yalnız Türkiye işçi hareketiyle değil, memleketimizin yakı n geçmişi ve bugünkü sosyal-ekono­ m i k ve politik meseleleriyle yakından ilgili kimselerce, özellikle Türk ayd ı n­ larınca son derece ilgi çekici ve çok önemlidir. ..

..

..

222

özetini yayı nla maya başladığımız eserde, büyük sermaya ve toprak kodamanlarının çıkarları hesabına bugün memleketimizde «temel hak ve hü rriyetleri koruma .. maskesi altında oynanan oyu nun gerçek hedefi bütün açı klığıyla kendini göstermektedir. YENI ÇAO

A. Rozaliyev Türkiyede sınıflar ve sınıf mücadelesi»

(özet)

öN SÖZ Türkiyede gelişmekte olan burjuva toplum unda sosyal-ekonomik tezat­ lar derinleşmekte ve sertleşmekted ir. Memleketin ekonomik ve politi k ge­ lişmesi nin bütün seyri, gelecek meselesi ni bütün ciddiliğiyle Türk halkının önüne koymakta d ı r. Ka pital izmin sayısız feıaketlerini gören, acılarını çeken emekçi yığınlar, söm ü rücü sın ıfların, nasıl bir siyasi çehre ile çıkar/arsa çıksı nlar, defalarca vaitlere rağmen, olgunlaşan sosya l-ekonomik ve politik tezatla rı bertaraf edemeyeceklerine, memleketi ekonomik gerilikten kur­ ta ra mayacaklarına gittinkçe daha çok inanmaktadırlar. Emekle sermaye arasındaki mücadelenin büyümesi bugünkü Türkiyenin bütün ekonomik ve politik hayatı nın başlıca bel irtisidir. Son 3-4 yıl içinde Türkiyede işçi ha reketi ileriye doğru büyük adımlar attı. Türk burjuvazi­ sinin işçi meselesinde politikası da ciddi değ işikli klere uğradı. Türk bur­ juvazisi, Birleşik Amerikadan ve Batı Avru padan ince aldatma metotları n ı alarak, emekçilere karşı d a h a kıvra k ve demagojik bir politika kulla nmaya başlad ı . Büyü k sermaye temsilcileri ve şekillenmekte olan Türkiye tekelleri emperya lizmle sıkı işbirliğini savunu rken, daha «sert.. gerici bir politika gütmeye gayret ederken ve sık sık avantürlere başvururken burjuvazinin diğer tabaka ları tereddüt ve ka rarsızlı k göstermekte, meydana gelen durumdan ısrarla bir çıkış yolu aramaktadırlar. Bugünkü Türkiyede küçük burjuva aydınlarının, köyl ülüğün, zanaatkarların, şehi r ve köy yarı prole­ ter/eri nin ileri sürdüğü proletaryasız sosya lizm fikrinin yayılması tesadüfi değildir. Hü kCımet devirmesinden sonra, geçen yıllar içinde Türkiyedeki ekonomik ve politi k gelişmenin ta hlili gösteriyor ki, tezatlar yalnız burju­ vaziyle proleta rya arasında değil, aynı zamanda milli, burjuvazinin ayrı ayrı ta bakaları arasında da keskinleşiyor. Zamanımız Türkiyesinde kapitalizmin gelişme özelli klerinden biri şudu r : Emperyalist tekellerin kuvvetli etkisi a ltındaki b u geri kalmış tarım memle­ ketinde tekel sermayesi temsilcilerinin i nce bir tabakası nın hızla teşek223


külü gitti kçe daha açık olara k kendini gösteriyor. Ve bu. sömürücü sınıflar ve sınıf tabaka l a rı a rasında tezatların keskinleşmesine yol açıyor. Bugünkü Türkiyede partiler a rasındaki tartışmaların başlıca sebebi. tekelci burjuvaziye yüklenmekte olon büyük burjuvazi temsilcileriyle küçük. orta ve tekelci olmayan bir kısım büyü k burjuvazi a rasındaki i ktidar m üca­ delesidir. Türkiyede bugünkü ekonomik ve politik buhranın. memleketin askeri bloklara ve silahlanma ya rışına katılması. emperyal ist tekellerin yayılması. zirai problemin çözülmemiş olması. Türk hükü metlerinin köylü ve işçi aleyh­ tarı politikası v.s.'nin sonucu olduğunda herkes müttefiktir. Bu sebepler doğrudur. fakat bize göre bunlar yalnız sebepler değil. aynı zamanda Türk halkının sefa letinin daha önemli ve başlıca sebeplerinin sonuçlarıdır. Bu başlıca sebepleri açı kla mak için bu gibi hallerde yalnız - Türkiyede buhran kimin işine yarıyor - sualine değil. aynı zamanda Türkiye toplu­ munda sosyal-politik ilerlemelerin ana yönünü göstermeyi denemek. mem­ leketteki sınıf mücadelesinin gelişme yolunu ortaya koymak gerektir. Okuyucu nun di kkatine sunulan bu eser. Türkiyede sosyal strüktür ve iktidar değ işikliğinin ana eğ il imlerine ayrılmıştı r. Burada Türk burjuvazi­ sinin (başl ıca ola rak şeh ir burjuvazisinin). proletarya nın terkip ve strüktürü ve bugünkü dönemdeki sınıf mücadelesi çözümlenmektedir. Yazar. kita­ bında önüne şu meseleleri koyuyor: 1 960 (27 Mayıs) hükumet devirme­ sinin sosya l-ekonomik temel sebeplerini ve mahiyetini tayin etmek. siyasi partilerin sı nıfı nitelikleri ni. hüku met devirmesinden sonra siyasi güçlerin dengesindeki değişikliği meydana koymak. Türk burjuvazisinin. proletar­ yanın başlıca menfaatlerini ve karşılıklı durumlarını göstermek. bazı bur­ jlolva ta bakalarının kendi pozisyonla rını kuvvetlendirme uğrunda ki m üca­ dele metotlarını belirtmek. mücadelenin bugünkü safhasında işçi ha reke­ tinin rol ünü ve önemini göstermek. Kitap Türkiye ekonomisinin gelecek gelişmesiyle ilgili bazı meselelere ayrı lmış bir bölümle bitiyor. Bu eserin kronolojik çerçevesi 27 Mayıs 1 960 hüku met devirmesinden Adalet Partisi hükümeti nin kuruluşuna kada r olan zamanı içine alıyor. 27 MAYIS H O K Ü M ET DARBES I N i N MAHiYETı' YEN I H O KO M ETıN BOYO K SERMAYEYE KARŞI POLITI KASı

27 Mayıs olayı sadece siyasi grupların iktidar için mücadelesinin değil, aynı zamanda Türkiyedeki ciddi sosya l-ekonomik ilerlemelerin sonucudur. Son yıllar, genel olarak, Türkiyede kapital izmin hızla gelişmesi, özel olarak do büyük milli sermayenin pozisyonunun kuwetlenmesi ve nufuz a lanlarının genişlemesiyle nitelenir. Demokrat parti idaresi devrinde (ki, iktidar büyük sermaye ve en büyük toprak sahipleri temsilcilerinin elin­ deydi) bu seyir hızlandı ve tedrici bir su rette milli tekellerin teşekkülü seyri başladı. Milli menfaatlere aykırı olara k emperya listlerle işbirliğine girişen Türk büyük sermayesinin pozisyonunun kuwetlenmesi, birçok sanayi 224

alanlarının. zıraatte ve tica rette geri ka pitalizm şekilleri n i n hüküm sür­ düğü. şehirde ve köyde büyük sayıda ve çeşitli küçük burjuva unsurları n ı n bulunduğu Türkiye gibi geri kalmış bir memlekette Tekel teşkiıatlarının ortaya çıkması. yalnız işçi sınıfıyle burjuvazinin bütü nü a rasında değil. milli burjuvazinin ayrı ayrı ta bakaları a rasında do çok karışık ve keskin tezatlar doğ uruyor. azeilikle bu hal. ekonomik bakımdan geri olan mem­ leketin iç politi k d u ru munda sert ve uzun bir gerginlik meydana getiriyor. 27 Mayıs hüküı;net devirmesi. milli burjuvazinin ayrı ayrı tabakaları a ra ­ sında ki çelişmelerin keskinleşmesi nin a ç ı k bir ifadesidir; Türk halkının. yani proleta rya ve başlıca olara k küçük ve orta burjuvazi ve köylülüğün. büyük sermaye ezgisi ve parazitizmi kuwetlendikçe a rtan memnuniyetsiz­ liğini yansıtıyor. Hükümet devirmesinden sonra Milli Birlik Komitesinin ele aldığı i l k mesele. büyük sermayenin ve tekel teşkilatları n ı n faaliyetini sınırlamak. onla rın siyasi nüfuzu nu zayıfiatmak oldu. Milli Birlik Komitesinin i l k d a r­ beyi büyü k bankalara indirmeyi denemesi tesadüfi değildi. Çünkü mem­ leket içi ve memleket dışı rekabet mücadelesinde başlıca rolü oynayan büyük banka sermayesi idi. Memleketin genel geriliği. özel sermayenin nisbi zayıfl ığı şartları içinde ayrı ayrı şirketlerin. ekonomik kilit noktalarını eli nde tutan. mem leketin geriliğini. emperyalizme ve tekellere bağ lılığını sağlayan büyük teşekküilere çevrilmesine ya rd ı m eden oydu. M BK. çeşitli sebepler yüzünden. iki esas meselede hemen ta mamiyle bi rşey yapmadı : Toprak meselesini çözmedi. memleketi yabancı tekellere bağ lılıkta n ku rta ramadı. MBK' n ı n zıra i mesel ed e ciddi bir adım ata ma masının. bir şey yapama­ masının sebebi nedir? Bize göre bu. bir ta rafta n. harp sonrası yılları nda Türk köyü nde meydana gelmekte olan sosya l-ekonomik i lerlemelerde, diğer tarafdon. köyün sömürücü üst kısmının bazı tabakalarının koro kta ri ve özelli kleriyle, aynı zamanda do büyük topra k sahiplerinin köyde reforma karşı koymala rı ile izah edilebilir. Son on yıl içi nde Tü rkiyede zıraatin tekamülü kendine özel «Prusya .. tipi ka pita list gelişmesi hızlanmıştır. Doğ rudan doğruya üretici olanların sömürmesine dayanan bu yolu, geniş köylü yığınlarının görülmedik sefaleti takip ediyor, ve bu, bu geniş köylü yığınla rıyla tarımda Prusya tipi kapita­ lizmin başlıca dayanağı olan büyük toprak sahipleri a rasındaki çeliş­ meleri daha do keskinleşti riyor. ate ya ndan. köyde «aşağ ıdan.. yükselen köy burjuvazisi, «yuka rıdan.. ka pita listleşmekte olon büyük çiftlik sahip­ lerinin ve daha çok, şekillenmekte olon tekelci sermayeni n ve büyük çiftlik sahipleri sınıfıyle sı kıca bağlı tica ret burjuvazisinin üst kısmının kuwetli ezgisini h issediyor. Olgular ayni zamanda Türkiye zıraatinin tekni k temelinin yenileşme seyri ni, büyü k işletmelerde kapitalin organik kuruluş seviyesinin yükseldi­ ğini gösteriyor. Bununla beraber, gelişmekte olon kapitalist teşebbüs­ cülük bütün olara k anca k manufaktüre safhasıno yaklaşma ktad ı r. Köyün 225


a nca k üst tabakası. ufa k b i r büyük toprak sahi bieri yeni köy zengin leri g u rupudur ki. ka pitaliz mi n aşağı şeklinden yüksek şekl ine geçmiştir. Mem­ leketin köy ekonomisi. köyün genel geri l iğini. i ç paza rın darlığı na sebep olan derebeylik a rtı kl a rından kurtu l m u ş o l m a kta n uzaktı r. Mekanize isti h ­ salin gelişmesi. gelişmekte olan kapitalist m ü n a sebetlerle derebeyl i k a rtık­ l a rı a rasındaki tezatların genişlemesine yol açıyor. Türkiyede devlet sermayesi n i n ve bir kısmı tekel sermayesine yüksel­ m ekte olan büyü k özel sermayenin z ı raata g i rmesi köy ekonom isinde ka pi­ ta l iz m i n gelişmesi için büyük bir önem taşı m a ktad ı r. Bu seyir. şüphe yok ki. köyde çağdaş kapitalist işletme şekl i n i be lli bir ö l çüde kolaylaştırıyor. Fakat. bu seyri n başl ıca niteliği büyük sermayenin devlet sermayesiyle birlikte köy ekonom isine yerleşmeye ve onu «yukardan» da kendine bağlı kıl maya gayret etmesi d i r. Bir tarafta n . büyük sermaye ta rım istihsa l i n i . köyde şekil lenen isti hsal m ü nasebetleri ne dokunmadan herhangi b i r ö l ­ ç ü d e ..yukardan» kendi kontrolu altına a l ıyo r ; d i ğ e r ta rafta n. bu seyi r köyde kap ita l ist işletme şekl i n i n gelişmesiyle birleşiyor. Olgular gösteriyor ki. Tü rkiyede büyü k sermaye köyde derebeylik a rtı k­ l a rı i le bağdaş ıyor. onları geliş mekte o l a n kapita l izme uydurmaya. büyük kôrlar elde etmek için onlard a n faydala n maya ça l ı şıyor. Türkiye köy eko­ nomisinde nasıl kör bir tezotlar d ü ğ ü m ü n ü n sürüp gittiği bura d a n a n l aşı l ı r. Bugünkü istatistik veri lere göre. topraksız a ileler sayısı 1 952 yılında 405 bin i ken 1 963 de 309 bine düşm üştür. Bu değ işikliğin başl ıca sebebi. yıkıma uğrayan köyl ülerin şehirlere a k ı m ı d ı r. 1 945-56 y ı l l a rı nda tarı m reformu ka n u n u n a göre 272.279 köylü a i lesi ne dağıtılan 1 38,4 bin hektar -

topra ğ ı n da bu azalmada etkisi şü phesiz vardır. Fakat

1 952 de ekim sahası 0.1-5.0 he kta r olan işletmelerin bütün köy % 62 ise. 1 963 de bu ora n % 66 ya çıkmıştı r. Z ı ra i sayım verileri gösteriyor ki. köy halkının % 40 a yakın b i r kısmı

işletmelerine nisbeti

veri m l i l i ğ i ve geliri köylüyü ve a i lesini geçi n d i rmeye yetersiz toprakları işliyor. Sayısız işsizler ord u s u n u n başl ıca kaynağı işte bu köylü lerdir. Türk köyü nde orta halli köylülerin ta baka laşması hızlanm ıştır. Bunları n

nufuzu. yalnız işletme a l a n ı n ı n a rtmasıyle değil. aynı za manda istihsa l i n entansifikasyonu ve mcdernizasyonu yoluyla da a rtıyor. Olgular. Türk köyünde önemli sosya l -ekono m i k i lerlemel er olduğunu gösteriyor. Memleketi n köy ekonomisinde büyük toprak m ü l kiyeti. dere­

beylik a rtıkları . zı raatta genel geri l i k. kitlevi topra ksızl ık. a ş ı rı yoksu l l u k v.s. devam ediyor. Ta rımda kapitalist gelişme kanunla rı kend i n i g ittikçe daha çok göstermeye başla m ı ştı r. Görülüyor ki. ka pita l i stçe konsa ntrasyo � nisbeten büyük o l mayan ağa çiftl i klerinde ve zengin köylü topraklarınd a kı

işletmelerde istihsal veri m l i l i k ve etken l i ğ i n i n artması b u işletmelerin toprak saha l a rı n ı n d a ra l ması yoluyla küçük köylü işletmelerin in parçalan­ ması. sayılarının çoğ a l ma s ı ve va rl ı k l ı köylü ta baka l a r ı n ı n ortaya çı kması. pa rselli işletmeleri n a rtması. toprağa bağlı (toprak payı olan) işçi sayı­

sının çoğ a l m a s ı ile birl i kte meyd a n a geliyor. Köklü bir topra k refo rmu. yoksul köylüye toprak sağl ıyacak. zengin köy­ lüyü birçok üstü n l ü klerden ve çıka rlard a n yoksun edecek bir toprak re­ formu emek paza rındaki aşırı derecede ucuz işgücünün aza l masına yarı­ yacakt ı r : Burjuvazi n i n topra kta m ü l kiyetine belli şartlarda tehlike yarata­

caktır v.s. Bu sosyal taba kaları temsi l edenlerin kökl ü bir reforma g itmeye yeteneksiz o l m a l a rı bunda n d ı r. Yeni h ü ku met. e m peryalist sermayenin Tü rkiyedeki ta ha kkü m ü ne karşı da ciddi bir a d ı m atm a d ı . Hü kümet darbesinden hemen sonra Amerikan ve diğer batı emperyalist çevrele ri Türkiye hükümetine karşı kuvvetli eko­ nomik baskıya geçtiler. Türkiyeye «ya rdım»a devam meselesi hemen or­

taya çıkt ı . Bir ta rafta n M i l l i Birl i k Kom itesi üyeleri n i n «demokratizasyo n». «Atatürk i l kelerine dönüş» devlet i ktisadi teşe kkülleri n i n işlerini düzenlen­ mesi v.s. yol u ndaki beya nları emperyalist çevreleri kuşku l a n d ı rm ı ştı r ; diğer ta rafta n. yeni Türkiye h ü kü meti dış politika tutu m u n u n değişmiyeceğ i n i . ya bancı borçlara. çeşitli «ya rd ı m » v e sermaye yatı rı m larına karşı vecibe­ lerini yerine getireceğ i n i göstermeğe gayret etmiş. bazı yabancı firma l a ra kô rlarını dışarıya çıkarma m ü sadesi vermiştir. Amerikan

hüku meti. devlet hesa b ı n a Türkiyeye yeni

mali yard ı ml a r

büyük b i r kısmı yoksul köy l ü l e re kat ı l m ı ş ve çok az b i r kısmı va rlıklı köy­

yoluyla etki yapmak metotlarına başvurdu. Fakat özel yabancı sermaye.

l ü ler tabakasına yükselm iştir. Bu seyri gösteren olgu şudur ki. o rta halli

Türk idarecileri nin birçok defa l a r teminat vermelerine rağ men. yerli büyük

köylü işletmeleri n i n köy halkı n ı n bütün kitlesindeki izafi a ğ ı rl ı ğ ı azalmakla beraber. bu orta halli köylü lerin işlediği topra k alanı küçülmem iş. yon hektardan

4 mil­

5 m i lyon hektara yüksel miştir. Va rlıklı köyl ü ler ücretli işçi

kullan maya başlamışlard ı r. Türk köyü nde sömürücü tabakalarda da değ işiklik oldu. Küçük toprak ağaları n ı n ve yeni zengin köylü işletmeleri n i n bütün

köylü işletmeleri

kitlesi içindeki izafi a ğ ı rlığı bir m i kta r azaldı. Bununla beraber küçük toprak a ğ a l a rı n ı n ve yeni zen gin köylülerin eli ndeki toprak a l a n ı

1 952 de 6.984 bin hektarken. şimdi 8.600 b i n hektara çıktı. Fakat. mesele yalnız

burjuvazi ile birl i kte yeni rej i m e karşı çekingen.

bekleyici tutu munda

devam etti.

1 960 Ey lü l ü n de Türkiye h ü ku metiyle m i l letlerarası kalkınma ba nkası arasında Ereğli Dem i r Çel i k Fabrika l a r ı n ı n ya bancı sermayenin iştirakiyle kuruluş fina nsımanı üzerinde a n l aşmaya va rıldı. Böyle bir a n laşma da Tü rkiye temsilcileriyle Avrupa Ekonomik Işbirliği teşkilôtı ve mil letlerarası pa ra fonu temsilcileri a rasında ya p ı l d ı . Böylece. h ü k ü met d a rbesinden sonra i l k z a m a n l a r Ameri ka n ı n v e Batı

bu çeşit işletmelerin genel işletme a la n la r ı n ı n çoğ almasında değ i l d i r.

Almanya n ı n Tü rkiyeye mali baskısı başl ıca olara k hükü met «ya rdımı» yoluyla başladı. Bunun a rkasından da emperyalist tekeller fa a l iyete geç­

Bugünkü Türk köyünde burjuva -büyük çiftlik sahipleri sınıfının kuvvet ve

tiler.

226

227


Yeni Türkiye h ü k ü metine Amerikan h ü kü m etinin m a l i «ya rd ı m .. ı, özel k u m pa nyalar üzerindeki kontrolün kaldı rı l ması, devlet işletmelerindeki bazı tedbirlerin ve bu işletmelerin özel ya bancı firmala rla m ü nasebetle­ rinin yeniden gözden geçiri l m esi istekleriyle b i rl i kte geliyordu. Batı Alman uzma n l a rı ve d iğer yabancı uzma n l a r yeni Tü rkiye h ü kü ­ metine, sadece köy ekonomisine daya n mayı, devlet işletmeleri n i n faa l iyet a l a n l a r ı n ı n s ı n ı rlandı rı l masını ve özel teşebbüsün gel�tiri l mesini tavsiye ediyorlard ı . Daha açık tavsiyeler Avrupa Ekonomik lşbirl1ği Teşki lôtından gel iyordu. Bu teşkilôta göre Tü rkiye ekonomisi nin h ı zla ka l kı n d ı rı l m a s ı a nca k köy ekonomisine sermaye yatırı m ı i l e v e Devlet Iktisadi Teşekkülle­ rinin bağı msız konsernler halinde yeniden teşki lôtlandırı l masiyle m ü m k ü n olabil i rd i . Emperyalist çevreler Tü rkiye hükümetine tavisyelerle yetinm iyorlar, ya­ bancı sermayeye i mtiyazlar ta nıyan kanunlara yenilerinin de eklenmesi,

s a h i plerine kredileri azalttılar. Bunun sonucu o l a ra k hazı r ürünlerin sürümü, i ş ücretlerinin ödenmesi, h a m madde ve tar ı m ü rü n leri elde edi lmesi i m kônları d a ra l d ı . Işletme sahipleri n i n kredi yokluğundan şikô­ yetleri, işletmelerini kapatma ve işçileri sokağa a tma tehditleri d u'yulmaya, h a l k ı n memnuniyetsizliğinde n, piyasa d u rg u n luğundan söz edil meye baş­ l a d ı . Burjuvazi h ü kümetten düzen i n yeniden kurulması için acil tedbirler istiyordu. Böylece burjuvazi n i n bel l i çevreleri çok geçmeden h ü k ü m etin icraatına ş iddetle karşı d u ru r bir tavır takındı. B u çevreleri n başında banka burjuva­ zisi geliyordu. Fakat b u çıkışlar h ü kü mete baskı n ı n bir kısmı idi. Yeni h ü kü metle büyük sermaye a rasında ki asıl savaş 1 961 başında büyük ser­ sermayeyi doğrudan doğruya tehdit eden Kuru m l a r Vergisi, Gelir Vergisi, kanunlarının kabu l ü nden sonra başladı. Büyük sermayenin hoşnutsuzlu­ ğunu doğ u ra n öze l l i k l e gelir vergisi o l d u . Yeni kanun Türkiye ta rihi nde

yabancı serm ayeye verilen ha kların genişleti l mesini istiyorla r, «güvenlik ..

ilk defa olara k köy ekonomisinden elde edilen gelire vergi yükl üyordu.

g rantisi, kô rların «serb estçe mem leket d ı ş ı n a çıkarı l m ası, o n l a ra vergi .� yuklen memesi, aynı za manda Türkiyede elde edilen sermayelerin reen­

verici eğ ili mleri açı kça kend i n i g österen Ku ru m l a r eVrgisi, G e l i r Verg isi,

vestis man'ı için d a h a elverişli haklar verilmesi istekleriyle doğrudan doğ­ ruya baskı yapıyorlard ı . MBK' n ı n a l d ı ğ ı bir sıra tedbirler gösteriyor ki, yeni h ü kümet büyük sermayenin f a a l iyetini ve doğ m a kta olan tekel sermayesini b i r de receye kadar s ı n ı rl a mayı denedi. Yeni i d a recilerin kinini uya ndıra n , özellikle, Bankaların ezgisi ve büyük sermaye temsilcileri n i n devlet a raçlarından geniş ölçüde faydala n m a l a rı d ı r. Bununla beraber, yeni h ü kümetin bütün pratik tedbirleri, birçok «devri mci.. beya nlara rağ m en, çok sebatsız bir karakter taşıyordu. B u rada yeni i d a recilerin küçük burjuva sınırlılığı, u hafazakô rl ı ğ ı , emekçilerin kitle h a reketlerine yol vermeme, em perya­ � l ı stlerle s ı kı bağ l a r kurma gayretleri bütün g ü cü ile kend ini gösteriyordu. Çok geçmeden yerli büyük sermaye, a rtan bir kuwetle yeni h ü kü metin politikası üzerine baskı yapm ıya baş la d ı .

Kanun

1 962 de yürürl üğe gi recekti. Büyük sermayeni� menfaatlerine zara r

Arsa ve Bina Vergisi kanunları büyük b u rjuvasi çevreleri nde hiddet uya n­ d ı rdı. Ve bu çevrelerin tehditleri başladı. Ka n u n la rı n y ü rü rl üğ e g eçiril­ mesi büyük burjuvazinin h ü k ü mete bu kuvvetli baskısı sonucunda e rte­ lendi, sonra yeni verg i ler meselesi özel bir komisyona havale edildi.

1 963 de yeni h ü kü met Gelir Verg isi h ü k ü m l eri n i değiştirmek zorunda kaldı ve prati kte onu h ü kü met devirmesi nden önceki şeklinden farksız bir hale getirdi. Bununla beraber verg ilere başvurma zarureti hükü meti vergi d ü zenini yeniden ve yeniden ele a l maya ve bi rçok vergi reformu ta sarı l a rı hazırla maya zorluyor. Bu tasarı ların özü değişmiyor: Vergi a ğ ı rl ı ğ ı baş­ l ı ca o l a ra k emekçilerin sırtına yükleniyor. Hükümetin, «zeng i n leşen bu veya şu kişil ere» karşı, bankaların tahak­ k ü m ü ne, enflasyonlara, Türkiyenin buhra n l ı d u ru m u n a v.s. ye karşı «red i ­ k a l ha reket»e geçme yo l u ndaki i l k hedeflerinden uzaklaşması n isbeten çabuk oldu.

H O K Ü M ET DEVi RMESiNDEN SONRA TlJRKiYE BOYOK SERMAYES i N I N K E N D I POZISYONUNU KUVVETLENDIRMEK ıÇiN M O CADELESI

Büyük sermaye sahipleri n i n hükü mete baskı l a rı a rttıkça, emperyalist tekellerin nüfuzları kuvvetlendikçe, yeni Türk i d a recilerinin icraatı, genel­ li kle, özel sektörün menfaatlerini değ i l ve ya lnız özel teşebbüsçü l ü ğ ü n menfaatlerini devlet teşebbüsleri zara rı na o l a r a k d e ğ i l , başlıca, küçük

MBK'nın politik a landa kendini gösteren ilk icraatı, eski h ü ku m et üye­ leri n i n tevkifi, bildiril erinde demokrasiden çok söz etmesi v.s. büyük ser­

ve orta teşebbüsler hesa bına o la ra k büyü k teşe bbü s lerin menfaatleri n i

mayeyi belli ölçüde ürkütmüş, parolize etmişti. I htirasla rla ve diktatör­ l ü kle i l g i l i büyük Türk burjuvazisinin iş a ktifl i ğ i h ü ku met devirmesinden

d a ğ ı l d ı . Küçük burjuvazi, tarihte benzeri diğer hal lerde olduğu gibi, eko­

sonra bir mikta r aza l d ı . Ama bu d u ru m nisbeten kısa s ü rd ü .

I �rından

27 Mayıs olay­

2-3 oy sonra, Demokrat Parti devrinde pa lazla n a n küçük bir

z u m re, h ü kümet devirmesinden sonra imtiyazla d u ru m u n u savu n m a kta ayak d i remeğe başladı.

1 960 H a z i ra n ı n d a banka l a r ve şubeleri kısmen h ü kü metin tesbit ettiğ i

g ittikçe daha çok göz önü nde tutuyordu. Küçük burjuva haya l i bir s i s gibi nomik a l anda da, politik a la nda da yetersiz kaldı. Böylece Cemal G ü rsel' i n ü ç hükü meti de kendi program ve deklarasyon ­ larındon a d ı m a d ı m uzaklaştı, M BK'nın «kes i n h a reket.. i ertelendi. Bu şartl a rda MBK li derleri iktidarı, «Atatürk i l keleri ne.. ba ğ l ı l ı ğ ı n ı özel­ l i kl e belirten ve progra m l a rı nd a daha çok küçük ve orta burjuvazi n i n ve

s ı n ı rlama, kısmen d e «kendi i n isyatifleriyle» sanayicilere, tüccarlara, çiftlik

b u rjuva ayd ı n l a rı n ı n menfaatlerini a ksettiren C H P ye devretmeye ça lıştı.

228

15

229


Fakat MBK'nın Türkiyenin ekono m i k ve politik problemlerini çözme yeter­ sizliği ve bu yüzden p restij i n i n aza l ması, sınıf kuvvetleri n i n reel durumu iktidarın C H P ye teslimi p l a n ı n ı bozdu. Emperyalist çevrelerden destek gören Türk büyük burjuvazisi (ve d iğer a ş ı rı gerici kuvvetler), ekonomideki d u ru m larından faydala n a ra k, politik nüfuzunu yeniden kurmak için büyük bir gayret gösterd i . 1 961 parlamento seçimlerinde CHP tek başına hüku­ met kuraca k çoğ u n l u k sağlıya m a d ı . Ve AP i le koalisyon hükü meti kurm a k zorunda kaldı. Büyü k özel sermayen i n menfaatlerini en sebatlı şekilde savu n a n DP'nin m i rascısı AP, kendi progra m ı nda olduğu g i bi, bütün bild i ri lerinde ve ön­ derlerin i n sözlerinde ekono m i n i n bütün a l a n l a rı n d a özel teşebbüsün ta m serbestl iği, devlet i ktisadi teşkilatl a r ı n ı n bütü n faal iyetleri nin özel ser­ mayenin menfaatlerine tabi k ı l ı n ması, memlekette yabancı sermaye yatı­ rı m l a rı n ı n çekilmesi üzerinde ayak d i riyordu. Progra mında «etatizm ancak za ruret h a l inde gerçekleşti rileb i l i r» deniyordu. AP liderleri n i n Birleşik Amerika ve Batı Alma nya e m peryalist çevrele­ riyle ba ğ l a rı herkesçe bil inen birşeyd i. Bu parti, özel sermayenin men­ faatini hesaba katma d ı ğ ı n a i n a n d ı ğ ı her türlü programa (ve pla na) kar­ şıydı.

1 962 Kasımı nda AP üyeleri, özel sermayenin gelişmesine gerekli kayıtları ve şartları taşımadığı sebebini ileri sürerek, 5 yıl l ı k plana karşı çıktı l a r. Halbuki planın ana prensipi şuyd u : «Devlet sektörü ve özel sektör birbiriyle çelişmez, ka r için birbiriyle rekabet etmezler; bunlar başka başka ve birbirinden ayrı şeyler değ ildir. Her i k i sektör bir bütü n ü n bir­ birinden ayırılmaz pa rça l a rı d ı r. Onlara b i r bütün olara k bakmak gerektir... Fakat AP'yi tatmin etmiyen şey, özel sektörle devlet sektörü nün eşit d u ru m uyd u. Bu parti özel sermayenin ekonomide hakim o l m a sını istiyordu.

Seçimlerin başlıca özelliği TIP'in seçim öncesi kampa nyalarına geniş ölçüde katıl ması ve M i l let Meclisi nde

15 m i l letveki l l i ğ i elde etmesidir.

Türk proletarya sı, bugün kendi sı nıfı iste kleri ni ileri süren, kendi sınıfı tutu m u n u ve menfaatle ri n i savunan siyasi bakımdan olğun bir sınıf ola ra k ortaya çı kıyor. Bütü n gayretini parlamentoda sayı çoğ u n l u ğ u na teksif eden burjuva partilerinden farklı olara k, TIP seçim öncesi kampanya s ı n ı , bugünkü gelişme merhalesi nde m i l letin önüne zaruri ol a ra k çıkan objektif vazifeleri emekçi yığınları n kendileri n i n bira n önce a n la ma l a rı n ı sağIıya­ c a k şekilde yürüttü. Mecliste elde ettiği

15 yerin nisbeten az bir sayı teşkil

etmesine ra ğ men, açı k ve prensipçi tutu muyla bu pa rti gelecekte kitleler a ra s ı ndaki nüfuzunu çok genişletebilir. Emekçi kitlelerin te msilcileri n i n Mecl is ça l ı ş m a l a rına katı l ması gerici l i ğ i n açı k terör v e provokasyonlara başvurması i m ka nları n ı s ı n ı rl a n d ı rıyor. M i l l etvekili secimlerinde burjuva

partileri n i n elde ettikleri sonuçlar

d üşündürücüd ü r. Bu seçi m ler, Türk burjuvazisinin tek çeşit ve bağda ş ı k olmadığı, o n u n ayrı ayrı g rupla rı a rasındaki çelişmenin kesinleştiği yolun­ daki tezi doğ ru l a m a kta d ı r. Başlıca ra kibi CHP'ye karşı zafer kaza n a n ve M i l let Mecl isinde mutlak çoğ u n l u k elde eden AP açıkta n açığa, düş ü k DP' n i n d oğ ruda n doğ ruya m i rasçısı ola ra k ortaya çıktı . AP' n i n seçi m lerde başl ıca şiarı : Ozel sermayeye de her türlü yard ı md a bulunmak, destek o l m a k, yabancı sermaye i le sıkı işbirliği, devlet sektörün ü n reorganizas­ yonu, NATO ve SENTO'ya bağ l ı l ı k, v.s. idi. AP' n i n seçim progra m ı n ı n ta rı m l a i l g i l i kısmı açık bir burjuva progra m ı , köy kapitalistleri n i n ( b u a rada burjuva laşmakta olan çiftl i k sa h i plerinin) progra m ı d ı r. Bu progra m varlıklı Türk köyl üsünü de bir haylı kendine çekti.

Bir taraftan Türk büyük sermdyesinin, diğer ta rafta n özel ve devlet ser­

AP kesinli kle TIP'e, o n u n nayonal izasyon tezlerine karşı çıkmış, şeh i r

mayesine «eşit i m kanla r» sağ l a n ması görüşünü destekl iyenıerin baskısı

ve köy küçü k burjuva kitleleri nin hisleri üzerinde oldukça usta l ı kla oyna­

a ltındaki ınönü h ü k u meti n i n iki taraflı tutu m u n u a ksettiren tedbirler i lg i

m ı ştır. AP' n i n çalışma progra m ı n ı n sosya l-ekono m i k temeli, onun siyasi

çekicidir. Bunla r, ikti sadi devlet teşekkülleri ve onl a rı n iştirakları hakkında

çehresi açıktır. AP, bir k ı s m ı tekel b u rjuvazisine yükselmekte olan büyük

1 964 Martında yürürl üğ e g i ren ve ona e k olara k çıkan Devlet Korporasyon­

burjuvazi n i n partisid i r ; büyük sermayenin em peryalizmle işbirliğine g i ri ­

l a rı n ı n teşkilat düzen ini, idaresini ve kontrolüne ait kanunlard ı r.

şen ü ş t tabakası nı temsil eden bir parti, köy kapita l i stleri n i n partisidir.

441 n u m a ra l ı yeni kanun (ve diğer kanunlar), devlet sektörü nün tasfiye etmeksizin, büyük sermayenin isteklerini gözönünde tutuyord u . Bu kanun, bel l i bir ölçüde, devlet m üesseselerinin tedrici su rette ele geçi rilmesine yol açıyordu. Devlet şirketleri n i n hukuki d u ru m u prensipte değ işmiyordu. Fakat o n l a rı n faa l iyetleri özel sektörün fa a l iyetlerine d a ha çok bağ I a n ı ­ yord u . Son

1 965 seçimleri birçok bakı m ı a rdan ilgi çekici d i r. Seçim öncesi kam­

panyası ve seçim seyrinde memlekette çeşitli s ı n ıfların ve sınıf g ruplaş­ malarının sert m ücadelesi cereya n ett i ; partilerin sınıf temelleri bütün açıkl ı ğ ı i le bel i rd i, sosyal ve politik eğilimlerin karşıtlığı meydana çı ktı . Seçimlerin büyük önemini belirten bir gerçek de büyük sermaye ile geniş emekçi yığınları a rasında h ı zl a n a n menfaat kutuplaşmasını göstermesidir.

230

AP' n i n başlıca ra kibi C H P'n i n bira z başka bir sosya l-ekon o m i k temel i v e politik çehresi va r. CHP seçim s ı rasında kend i n i l i beral orta burjuva­ zinin, orta h a l l i toprak sahipleri n i n ve burjuva ayd ı n l a rı n ı n menfaatlerini a ksettiren bir pa rti olara k gösterd i . Bu d u ru m onun ça lışma progra m ı n ı n vuzu hsuzluğunu, kapa l ı l ı ğ ı n ı , pa rti nin seçim kampa nya sı seyrindeki tered­ dütleri n i tayin etti. CHP prensip olara k «Top ra k raformu» vadetti. Fakat seçmenl er, bu pa rti önderleri n i n i ktidarda

bulundu kları zamanlar bu

reformun g e rçekleşti ri l mesi için hiçbir a d ı m atma m ı ş oldukları n ı biliyor­ l a rdı. CHP devletçi l i k politi kası n ı n deva m ı n ı , devlet teşekkülleri n i n «eski şekil» d e kalmasını savu nuyor, aynı zamanda özel sermayeye daha geniş ya rd ı m vadediyordu. Ama bu tutum büyük sermayenin nüfuzunun hızla a rttığı Türkiye idareci çevrelerindeki kuvvetler dengesine, bel l i ki, a rtı k 1 5·

231


müttefiklere karşı olan vecibelere «sadakat»ini bel i rtti, fakat g e n i ş emekçi

letilmesi yoluyla işleri d üzeltmenin m ü m k ü n olacağı haya l i nden kurtul m u ş değ i l d i r. Ekonomide kuvvetli bir bağ ı msız pozisyonu o l m ıyan k ü ç ü k b u r­ juvazi kendi d u ru m u n u bu veya şu «radika l tedbirler»in, bu veya şu

kitlelerin ruh h a l i n i de gözön ünde tutarak, Sovyetler Birliğiyle münasebet­ lerin genişleti l mesini savu ndu.

«ya pıcı» idarecilerin yardı mıyla d üzeltmeyi ü m it ediyor. Şehi r h a l k ı n ı n b u kısm ı n ı n n isbeten kolaylı kla a ldatı l m a s ı n ı n sebebi budur. B ü y ü k sermaye

CH P'n i n diğer burjuva partilerindeki d üş m a n l a rı seçim mücadelelerinde

1 965 Ekim Seçimleri, sı nıfı m u htevası bakımından, burjuvazi

ve Türkiye h ü kü meti, küçük b u rjuva ta bakalarının duru m l a rı n ı insiyaki surette göz önünde tutarak sık sı k bu orta mda bir haya l daha yaratma hedefini güden çeşitli tasarı l a r d a o rtaya çıkıyor.

ve proleta rya menfaatleri n i n daha d a kurtuplaştığ ı n ı , idareci sı n ıfların çeşitli ta baka l a rı a rasındaki m ü cadelen i n keskinleştiğ i n i, burjuvazi n i n

b i rçok g ü n delikç i - işçi söm ü ren işletmeci tüccarlar, nisbeten büy ü k tekstil

uyg u n değ i l d i . AP'nin başarı l ı seçim öncesi kampa nyası CHP liderleri n i «özel sermayeyi teşvik» gibi ç o k g e n e l vaitlere s ü rükledi. C H P'de AP g i b i

onun bu vuzuhsuz ve sebatsız tutu m larından fayda lanmasını bildiler. Tüm olara k,

yüksek ta baka la rı n ı n kendilerini topla d ı ğ ı n ı , top l u m u n a l t ta baka l a rı n ı n sollaştı ğ ı n ı gösteriyor. Anca k Türk toplumunun a l t ta baka l a rı nd a ki sol las­

m a n ı n yalnız proleter ş u u rluiuğu temel i üzerinde değil, daha çok küç U k burjuva kamu demokrasisi, ' yani burjuva demokrasisi temeli üzerinde meydana geldiğ i n i gözönünde tutmak gerektir. H ü kümet da rbesinden sonra Türkiyede büy ü k sermaye, menfaatlerine dokun a n her türlü sosya l -ekonomik tedbi rlere a ktif su rette karşı koyan başlı başı na, iyi teşki lôtla nmış bir kuvvet olara k o rtaya çıktı . Büyük ser­ mayenin kendi pozisyonla rı n ı sağla m laştırm a k için m ü cadelesi, Türk bur­ juvazisini sadık b i r m üttefiki ve sosyal dayanağı o l a ra k gören ya bancı çevrelerin her türlü desteğ ini görmüştü r. Küçük ve orta burjuvazi ve bur­ juva ayd ı n l a rı te msi lcileri n i n büyük sermayenin ve şekillen mekte olan tekellerin ta ha kkü m ü ne karşı m ü cadelesi emekçi y ı ğ ı n l a rı n ve herşeyden önce p roleta rya n ı n a ktif desteğ i o l m a ksızın başa rılı ola mazdı. Bunun «sı rrı» büyük sermayenin ekono m i k pozisyonla rı nda g izlidir. H O K O M ET DEVI RMESI N DEN SONRA TORKiYE BURJ UVAZISI Türk b u rjuvazisi s ı k s ı k birbiriyle çetin bir mücadeleye g i rişen birçok fraksiyonlara ayrı l ıyor. Şehir burjuvazisinin en kalabalık a lt ta bakası, za m a n zaman g ü ndelikçi işçiliğe başvuran, isti hsale şahsen iştirak eden küçük teşebbüs sahi pleri, küçük tacirler, banka ve sanayi ş i rketleri nin küçü k a ksiyonerleri, küçü k memurl a r v.s.'dir. Burjuvazinin bu kısmının d u rumu çok kararsız ol makla, «dünya nın kuvvetli lerine» bağ l ı bulunma kl a nitelenir. O her z a m a n t o m bir yıkıma u ğ ra m a tehdidi a ltındadı r. Memle­ ketin gittikçe a rta n ekono m i k zorlu kları onun d u ru m u n a bil hassa a ğ ı r aksetmektedir. Fiyatların başdöndürücü yüksel işi, para değeri nin düş mesi, verg ilerin a rtması ve diğer faktörler kü çü k şehir burjuvazisinin d u ru m u n u ç o k kararsız kılmaktad ı r. Onun temsilcileri, Türkiyede büyük sermayenin pozisyonu kuvvetlendikçe, emperyalist teke l leri n yayı l ışı gelişti kçe küçük burjuvazinin durumunun daha çok kötüleştiğ i n i ve gitti kçe daha temel­ sizleştiğini görüyorlar. Bununla beraber, küçük burjuvazinin bir kısmı, d a h a elverişli şartlarda banka

kredileri, yabancı «yardım» sayesinde,

kapitalist Batı Avru pa mem leketleri ve Birleşik Amerika ile tica retin geniş-

232

Küçük kuruluş sahipleri, m a ki n e ta m i rcileri, tica ret kurumu sahi pleri, fa brika l a rı , halı, madeni eşya ve mobilya imal atçı la rı, nebati yağ ç ı ka ra n kurum sa hipleri, a pa rtı m o n sahi pleri, tüccarlar, a racı spekü latörler önemli ölçüde hisse senedi ve devlet istikraz tahvi l i s a h ipleri v.s. orta burjuvaziye g i rerler. Orta burjuvazinin pozisyonu küçük burjuvaziye nisbetle d a h a kuvvetli, ekono m i k nüfuzu daha g e n i ş olmasına rağmen bu tabaka n ı n durumu da büyü k sermayeye, herşeyden önce banka sermayesine bağ ı m ­ I ı l ı kla nitelenir. Orta burjuvazi kô rı n ı n büyük b i r kısmını bankaların yara­ rı na olara k «gözden çıkarm a k» zorunda kaldı kça, ham madde itha l i nde l i m itle karşılaştıkça, h ü kü met fiyatlara kontrol koyd u kça, gelir vergisi v.s. ödedi kçe d a i m i olara k bağ ı ml ı l ı k hisseder. Kaydetmek gerek ki, Türkiyenin ekonom i k d u ru m u nd a ki istikrarsızl ı ğ ı n genel şartları, enflasyon, devlet borçl a rı n ı n a rtışı, askeri hazırlı kla rı n h ı z­ lanması v.s. o rta burjuvazi üzerine kuvvetli etki ya pmaktadır. M i l l i serm a ­ y e n i n işte bu tabakasıd ı r k i , b e l l i şartlarda i ş , daha ç o k spekülatif operas­ yon l a ra , kolay kaza nç peşinde koşmaya, bugünkü Tü rkiyede en «sa ğ l a m .. ve kôrlı sermaye yatırımı sahası olan bina inşaatına başvurmaktadır. Büyü k burjuvazi, sayı l a rı çok o l m ıyan a ksiyoner şirketlerin, herşeyden önce bankaların etrafı nda topla nan yerli m i lyonerlerdir. Büyü k burjuva­ zinin pozisyo n u n u , herşeyden önce en büyük banka l a rı n - Iş Bankası, Tica ret Bankası, Yapı ve Kredi Bankası, Gara nti Bankası, Sanayi Kal­ kınma Bankası'nın - ve keza özel ve yarı devlet korporasyo nları olan, Türkiye Şeker Fabrika l a rı Şi rketi, Ereğ l i Dem i r Çel i k Fa bri ka l a rı, Türkiye Çimento Sanayii Şi rketi, Türkiye O n iversel M a ğazal a rı Şi rketi, Cam Sanayii Aksiyoner şi rketi, Vehbi Koç Holding v.s.' n i n - pozisyonları tayin etmekte­ d i r. Bu çeşit teşekkül ler

1 5-i geçmiyor, a ra la rı n da en büyüğ ü I ş Banka­

s ı d ı r. Türkiye büyük burjuvazi sinin en g üçlü, politikaca en gerici kısmı b u bankaların etrafı nda topl a n m ıştı r. DP i d a resi zamanı nda büyük burjuvazi nin ayrı ayrı bazı te msilcileri n i n pozisyon l a rı o ka d a r kuvvetlendi k i , memlekette şeker, çimento, petrol ve cam sanayii sahaları n d a tekelci kuruluşları n şeki l lenmesi seyri başlad ı . Bazı sahalarda tekeller yabancı tekel sermayesinin doğ ru dan doğruya iştirakiyle kuruluyor. Devlet iştirakleri D P idaresi devrinde tekelleşmekte olon büyük sermaye birl i klerine iştirak için önemli vasıto ayırd ı l a r.

1960

h ü kü met devirmesinden sonra, büyük sermayenin büyümesi, kuvvetlen-

233


mesi o n u n üst ta ba ka s ı n ı n tekelleşmesi e ğ i l i m i d u ra l a m a k şöyle d u rsun daha da kuvvetlendi. Büyük sermayenin menfaatleri daha çok, daha işlerinde ve sanayide topla nmaktadı r. Bazı l a rı Türkiyedeki Ticaret sermayesine haddi nden fazla bir rol atfetmektedir. H a rpten (I kinci Dü nya Ha rbi) önce bu, gerçekten de böyle idi. Bug ü n tica ret sermayesi bize göre, bağımsız rol ü n ü kaybet­ m iş, burjuva topl u m u n u n sürüm a la n ı n d a hizmet eden bir sermaye haline gelm işti r. Bugün Türkiye Ticaret sermayesi, M a rksı n ta biriyle «artı k ya lnız ü retici sermayenin bir ajanı» olara k işlemektedir. Türkiyede tica ret sermayesinin yeri m i l l i geliri n ta h l i l inde açıkça ortaya çıkıyor. Her ne kad a r m i l l i gelir hesapları, burjuva istatisti kçileri n i n ya nlış metodolojik tutu m l a rla va rıl m ış sonuçlara daya nıyorsa da, işleyen Türk sermayesinin ü retici olan ve ü retici ol maya n o l a n l a rı ndaki orantıyı mey­ d a n a koymak i m kônını veriyor. 1 927 de köy ekonomisinin, sanayiin (inşaat da d a h il) g lobal isti hsa l i n e

(%

65) nisbetle ticaretin geliri

%

3 5 i ke n 1 963 d e bu nisbet

%

1 0 , 8'e

d üşmü�ü� Böylece 1 927 de Türk ekonomisinde önemli b i r yer tutan tica reti n izafi a ğ ı rlığı tedricen azaldı (sanayide gelir tica rettekinden iki m isli nden fazla azdı r.) ve o l a ğ a n kapitalist memleketlerin seviyesi ne u laştı. Türkiye istatistikleri m i l l i burjuvazinin sayısı, karakteri ve faa l iyeti h a k­

k� nda

�oyurucu,

genel leştirici bilgi vermiyor. E l i m izde yalnız a ksiyoner

şı rketlerı ve onla rın sermayeleri ha kkınde resmi doneler var. Bunla r da tam o l m a ktan çok uza ktı r. Türkiy ede i k i binden fazla ş i rket var. 1 960 ve 61 y ı l l a rında «yeni kurulan . . ş ı rketlerın» sayısı hızla düşmüştür. Sermayeleri artan «eski şi rketlerin» sayısı da aza l m ıştır. H ü kü met d a rbesinden sonra, 1 961 ve 62 y ı l l a rı nda yeni kurulan ş i rketlerin o rta l a m a sermaye tutarı hızla düşm üştür. Büyük sermaye yeni şi rketler kurmaktan kaçı n m ı ştı r. Elinde i m kô n l a r bulunan orta l a m a sermayeleri 600-800 bin l i rayı biraz geçen «eski şirketler..i

ser ı:n� yesi i � e a rtma kta deva m etm iştir, ki, bu, büyük ve en büyük burju ­ vazı n ı n pozısyonunu m u hafaza ettiğini gösterir. Sermaye azalması nisbeten küçük şi rketlerde (büyük sermayenin a lt ta baka l a rı nda) oldu. H ü kü met da rbesi her ne ka dar baş la ng ıçta büy ü k sermayenin menfaatlerine doku n­ m uşsa da, MBK'nın tedbi rleri objektif olara k o n u n üst ta baka la rı n ı n hızla yükselmesine engel olamadı. Tü rkiyede hızlanan sermaye biri ki m i deva m etti.

;

Türk ekono mistleri n i n verd i kleri bilg iye göre, Tü kiyedeki 2.692 ş i rketin 1 962 yılındaki «safi .. gelir tutarı 1 .323 m i lyon l i rad ı r. Bu şi rketlerden 323'ü 1 . 1 00 m i lyon l i ra «safi.. kô r elde etmişlerdir. Geri ka l a n 2.369 şi rket ise

ı:ı

i lyon I i ra a l a b i l m iştir. Böylece 1 962 d e bütün Türk şi rket­ a n �� k 223 . . l erının % 1 2 sı a ksıyoner sermayenin bütün «safi .. geliri n i n % 83' ü n ü ele geçirm işti r. 234

Bu raka m l a r, Tü rkiyede a ksiyoner sermayenin konsa ntrasyon ve santra­ lizasyonunu, burjuvazinin sağladığı kaza ncın kay mağını a l a n büyük ser­ mayenin taha kkü m ü n ü açıkça gösteriyor. Türk ekonomistleri nin verd i kleri doneler, Türkiyede ka pitalistler a rasındaki şiddetl i rekabet sonuçları n ı n reel bir tablosunu, büyük sermayenin küçük v e o rta burjuvaziyi boğuşu­ n u n tablosunu çizmektedir.

%

Halkın proleter, yarı proleter ve küçük burjuva ta baka l a rı - ki nüfusun 87 isini teşkil etmekted i rler, bütün gelirin üçte bi rini zor bulan bir gelir

sağ l a m a ktad ı r. Bütün gelirin % 67'si orta ve büyü k burjuvazinin eline geçmektedir. Türk burjuvazisi a rasında yüksek kaza nç için sert bir müca­ dele geçiyor. Sermaye hiyerarşisi burada çok bel i rg i rd i r. En büyü k burju­ vazi bütün kapitalist sınıfın gelirinin a rslan payını ele geçi riyor. Küçük bir m i lyoner g rupu burjuvazi nin herhangi bir ta bakasından fazla a l ıyor. Ta biidir ki, kap ita list sınıf a rasındaki böyle bir «ada letsizlik.. zaruri olara k e n keskin tezatları beslemekte ve za m a n za m a n şiddetl i kavg a l a ra yal açmakta d ı r. Tü rkiyede, özel ya bancı sermaye yatı rı m l a rı tutarı önemsizdir. Ama bu, ya bancı tekellerin Türkiyeye nüfuzu önemsizd i r, demek değ i ld i r. Onların kuvvetini sermaye yatı rımları n ı n mutlak tutarı değil, e m perya l i st tekellerin yerli yükük sermaye ile işbirliği, mem leketin yabancı devletlere genel bağ ı m l ı lığı, askeri, d ı ş tica ret v.s. a l a n l a rd a ki daimi «ya rd ı m l a rı» tôyin ediyar. Büyü k sermayenin ekonomideki rol ü n ü ve önemini tam olara k beli rtmek için Türk burjuvazisinin faa l iyet şeki l ve metotla r ı n ı gözden geçirmek gerektir. I ş Bankası ida re heyeti nin resm i raporuna göre 1 963 Aral ığında banka n ı n g enel hesa p l a r tutarı 6.707.4 m i lyon l i ra, a ktif tutarı 1 962 de 3 m i lya r, 1 963 d e 3.4 m i lya ra yakın, 1 965 Oca ğ ı nda hemen hemen 4 mil­ yar l i raydı. (1 957 de 1 ,6 m i lyar l i ra idi.) Böylece h ü kü m et da rbesinden sonra Banka n ı n aktifleri hızla a rtma kta devam ediyor. Bu büy ü k özel b a n ­ kanın g ücünü a n l a m a k ancak onu devlet bütcesiyle v e Türk bankaları n ı n a ktifler tutarıyla kıyasla m a kla m ü m k ü n d ü r. 1 963 de Iş Bankası, genel tutarı 6,7 m i lya r l i ra l ı k bir değeri bu veya şu ölçüde kontrol ediyorduysa, aynı yılda devlet bütçesi 1 1 . 4 m i lyar l i ra idi. Işbankasının a ktifleri n i n izati a ğ ı rl ı ğ ı 1 963 de bütün bankaların aktifler

%

kitlesinin

1 2'sini geçiyordu, özel Bankaların aktifleri ise

%

48'i teşkil

ediyordu. I ş Bankası, bütü n Türkiye Banka larındaki mevduatın

%

26'sından faz­

lasını elinde tutuyor. Bütün memlekette 248 şubesi, aja n l ı kl a rı var. Kıb­ rısta ve Batı Alma nyada da şubaleri veya aja n l ı kl a rı bulunuyor. Bu ban­ ka n ı n i htiyat akçası 1 962 de 1 54,5 m ilyon l i ra idi ki bu bütün Türkiyedeki özel banka l a rı n kinin tuta rı n ı n % 70' i d i r. 1 963 y ı l ı nda Iş Banka s ı n ı n «safi .. kôrı, yaptığ ı mız hesaba göre Tü rkiyedeki bütün Tica ret Bankalarının, «safi .. kô rı n ı n

%

66'sldır.

Böylece,

Bankası

hükü met devi rmesinden sonra 235


pozisyon u n u m u hafaza etmekle ka l madı. onu kuvvetlendird i . Iş Bankası hesaplarının teh l i l i onun bütün saha l a rda Birlişek Amerika. Batı Alma nya. Fransa. ıtalya emperya l ist tekelleriyle sıkı işbirliğine g i riştiğ i n i ve Banka fa a l iyeti n i n g ittikçe daha çok parazit bir karakter taşıd ı ğ ı n ı gösteriyor. Herşeyden önce I ş Banka s ı gittikçe a rta n yatı rı m tuta rla rı n ı e l i nde top­ luyor. 1 96 1 'de 1 962 y ı l l a rı n da banka mevduatı

%

1 5.2 yükselmiş ve 2.540.1

m i lyon l i raya ulaşm ıştır. 1 963 yılında banka n ı n bütün mevduat tutarı 2.773.3 m ilyon l i raya. 1 964 yılında 3.265.5 m ilyon l i raya. yani evvelki yıla kıyasla

%

1 7.7 yükselmiştir.

Iş Bankası pozisyonunu. herşeyden önce. banka işlerinde ve sanayide genişletme kte devam ediyor. Banka n ı n iştirakler tutarı 1 961 -62 yılları nda 1 97.1 den 2 1 0.8 m i lyon l i raya yükseldi. Banka . tica ret. maden sanayii. ulaştı rma. enerji a l a n l a rı n d a ki sermayesini m u hafaza ederek işleme sana­ yiinde faaliyetini a rt ı rd ı . iş Bankası n ı n sanayie yatırım bütün envestisma­ nının

%

76.76·slnl teşkil ediyor. Banka n ı n iştirakleri daha sonraki yıllarda

d a hızla a rttı : 1 963 de 258.2 m i lyon. 1 964 de 279.1 m i lyon l i raya yükseldi. Iştiraklerin esas tutarı evvelce olduğu gibi yine imal sanayiine d üşüyordu. 1 964'te Iş Bankası asgari 35 a ksiyoner şi rkete işti ra k ediyord u . Bunlar a rası nda : Türkiye Şeker Fa brika l a rı şi rketi. Türkiye Çime nto Sanayii Şi rketi. Türkiye Oniversal Mağaza l a rı şi rketi. Ca m Sanayii Aksiyoner Si rketi. Tür­ ' kiye Petrol Aksiyoner Şi rketi. Iş Bankası n ı n Iplik Sa nayii (<<I p l i k Iş..) Şi rketi g i bi. tekel birl i kleri. Türkiye Denizci l i k Bankası. Tica ret Şi rketi (Gima). Ba l ı kesir. M a n isa. Antalya. Kara m a n gibi büyük tekstil şi rketleri. Türkiye Tica ret Bankası. Sa nayi Kalkınma Bankası. Sanayi Yatı rım ve Kredi Ban­ kası. Amerikan-Türk Dış Tica ret Bankası gibi mem leketin e n büyü k Ban­ kaları . «Destek Reasürans A.Ş. .. Milli Sigorta Şi rketi. Anadolu Sigorta Şi rketi. Ankara Sigorta Şi rketi v.s. va rd ı r. Iş çevreleri n i n o rg a n ı «I ktisa d i yürüyüş .. dergisi. Iş Banka s ı n ı n menfaat a lanlarının genişliğ i n i a n latara k «Bu banka etrafında büyü k bir müteşeb­ bisler grupunun teşekkül ettiğ i n i. Banka nın. ça m. tekstil. şeker. Çimento. Meta ı ü rji. değ i rmen. yağ. konserve ve çeşitli sanayi a l a n l a r ı n ı n başlıca teşkılatçısı ve hissedarı .. olduğunu. ayrıca tica ret. turizm. sinemacı l ı k. sigorta c ı l ı k. rekla m işlerinde v.s. a l a n l a rda çıkarları olduğunu belirtiyor ve «Iş Bankası n ı n. Dış Pazarlarla m ü nasebetleri gen işletmede çok büyük rol oynadığını» kaydediyor. Cam Sanayii Aksiyoner Şi rketi nin bütün sermayesi Iş Bankas ı n ı n d ı r. Şir­ ketin kuru m l a rı n ı n ü reti m l eri Türkiye i htiyaçlarını tama m iyle doyuruyor. Bunları Amerika Birleşik Devletlerine. Holla ndaya i h raç ediyor. Ya kın ve

Ortadoğu pazarları n ı ele geçi rmeye ça lışı yor.

1 0 fabrikayı kontrol eden Türkiye Çimento sanayii kuru m l a rı 1 962 yı l ı nda 878.7'bin ton. 1 964 yılında ise 1 .423.7 'bin ton Çi mento isti hsal etmiştir. H ü kü met da rbesinden sonra şi rket birkaç fabrikayı yen i ledi ve yen i lerini kurdu. memle kette ki tekelci d u ru m u n u sağ laml aştı rd ı . 236

1 6 Şeker fa b ri kası. 1 963 de 430' bin ton. 1 964'te 61 1 ton şeker istihsal etmişti r. Fa brika l a r ayrıca ispi rto. hayvan yemi ve başka maddelerde isti hsal etmiştir. Türkiye şeker fa brika l a rı şirketinin sermayesi 1 963'te 22 m i lyon l i radan 1 00 m i lyon l i rayo yükselmiştir. Bu tekelci kumpanya n ı n sermayesi i ki devlet ba n kasiyle (Sü mer Bonk ve Zıraat Bankası) Iş Bankası a rasında üç eşit kısma ayrı l m ı ştı. temel ser­ mayesi 1 00 m i lyona çıktıktan sonra özel sermaye n i n hissesi % 50'ye yük­ seldi ki. bunun

%

22.5·i küçük a ksiyonerlerin.

%

1 9' u Türkiye şeker kum­

ponyas ı n ı n yavru şi ,ketleri n i n ve Iş Bankası n ı n d ı r. Tü rkiye Petrol Şirketince tekelleştiri len petrol sanayii kuru m lorının işle­ til mesinden de Iş Bankası hissed o rl a rı için doyurucu sonuçlo r elde edi ı :' miştir. 1 963 de şi rket 61 3.6 t o n petrol çıkarmıştır (aynı y ı l d a b ü t ü n Türki­ yede elde edi len petrol 746 to ndur). Tü rkiye Petrol şirketi d ü nyaca ta n ı n ­ m ı ş Amerikan «Kalteks. . kumpa nyası i le a n laşara k Ista nbulda b i r petrol tasfiye fabrikası kurdu. Yeni kuru l a n «Ista nbul Petrol A.Ş.» (IPRAŞ)inde Türk tarafı

%

51. Kalteks ise

%

49 sermaye sahibidir. 1 0 m i lyon l i ra temel

sermayeli bu kumpanya 25 m i lyon dola r değerinde büyük bir petrol tasfiye fobrikası kurd u . Isti hsa l l erini geniş leten tekstil kuru m l a rı n ı n işletilmesi de Iş Bankası hissedarları için oldukça «doyurucu» kaza nçl a r sağla m ıştır. 1 963-64 yılla­ rı nda istihsa l leri ni genişleten ve lşbankası hissedarları n ı n gelirini a rtıra n kuru m la r şunla rı d ı r : «Rabak» metalürji fa brikası. «ızmir Meta l ü rj i Fabri ­ kası TAŞ

.•

«Ta rı m iıaçl a rı TAŞ .... «Maden Inşaat Işleri TAŞ ... v.s.

Sanayi sermayesi yatı rı m l a rından elde edilen büyük kaza nçlar lşban, ka s ı n ı envestisma nlarını artırma yoluna götü rüyor. Yeni sermaye yatırım­ l a rı ş i rketler a rasında şöyle ayrı l m ı ştı r : Şeker fa bri ka l a rı şirketine 13 mil­ yon l i ra . çimento sanayiine 4 m i lyon l i ra . lasti k fabrikası «Pirelli T.A.Ş.»ne 3.7 m i lyon l i ra . Tiça ret-Sa nayi Şi rketine. «Yüni lever T.Ş ... ne 2 m i lyon l i ra . Amerikan-Türk Ampul Fabrikası «General Elektrin T.A.Ş ...e 1 m i lyon l i ra . M a deni I ma lat Aksiyoner Şirketine 1 m i lyon l i ra. Ta rım Ilaçları istihsal Şirketine 0.75 m i lyon l i ra . Elektrolitik Bakır Isti hsal Şirketine 0.51 m i lyon l i ra . K ı brıs Adası Alkollü Içkiler Türk Şirketine 0. 1 26 m i lyon l i ra . v.s. Iş Ba nkası «eski» Şirketlerine sermaye yatırı m la rı n ı a rtırırken bir ta raftan do birçok yeni a ksiyoner şi rketleri kurm uştur. 1 963 M a rtında 40 m i lyon l i ra sermayeli yeni bir kredi m üessesesini - sanayi yatırım ve kredi bankasını kurd u . lşba n kası ile birlikte Türkiye G a ranti Bankası. Va kıflar Bankası. Kredi Ba nkası. Akba n k g i bi Türk Banka l a rı ve Ingil iz-Fra nsız Osmanlı Bankası bu yeni şi rketin hissedarları oldular. Yeni kurulan bu Banka h ü kü m etten önemli bir destek gördü. 60 m i lyon l i ra kredi yard ı m ı a l d ı . Banka n ı n teşkilatçı l a r ı n ı n açı kla d ı klarına göre. onun a macı özel sanayi sektörüne kısa ve orta va deli krediler açma k ve ekonom i n i n bu o l a n ı n a yabancı sermaye çekmektir. Buna paralel olara k 1 964 y ı l ı nda. özel çıkarma sanayiine kredi sağ l a m a kla görevl i benzeri bi r 237


bankayı, m aden sanayi i n i kalkı n d ı rm a banka s ı n ı kurma hazı rlı kları sona erdi. H ü kü met devirmesinden sonra Türkiye sermayesinde yalnız konsantras­ yon değ i l, santra l izasyon seyrinin de hızlandığı görü l d ü . I ş Bankası bütün kredi m ü esseselerini kontrol altına aldı. Meselô, Türkiye Kredi Banka s ı n ı n iflôsla y ü z yüze gel mesi üzerine, bu banka v e onun kontrolü altındaki bütün ş i rketler I ş Bankası n ı n doğ rudan doğ ruya bağ ı m l ı l ı ğ ı a ltına g i rd i . Şakir Kese bir' i n kurduğu Türkiye Kredi Banka s ı n ı n sermayesi DP dev­ rinde 2 m i lyon l i ra d a n 20 m i lyon l i raya çıkm ış, şu beleri 1 5'e yüksel m işti . Türkiye Sigorta Şi rketi, .. Porselen Tica ret» ş i rketi, .. Kera m i k Sanayii h a m maddeleri» yavru ş i rketlerini kontrol eden Ista nbul Porselen sanayii ş i rketi bu banka tarafı ndan kurul muştur. Banka , aynı zamanda Sanayi Kalkınma Bankası n ı n ve Çukurova Elektrik Şi rketi n i n sermayelerine ortaktır. I ş Bankası kredi Bankasını tam bir iflastan «kurtardı», ona 30 m i lyon l i ra (onun nominal sermayesinden bir buçuk defa fazla) istikrazda b u ­ l u ndu. Ve onu kendi d i ktası a ltına a l d ı . H ü kümet da rbesinden sonra geçen y ı l l a r içinde I ş Bankası daha çok A.B.D. ve Batı Alman Emperyalist tekelleriyle işbirl i ğ i n i genişletti. Meselô b u banka ..Ereğ l i Demir Çe l i k Fa brika l a rı AŞ.»nin başlıca hissedarl a rı n ­ d a n biri oldu. Amerikan kumpa nyası .. Goodyea r» i le birlikte I ş Bankazı otomobil lasti k ve ko roseri ş i rketini kurd u . 93 m i lyon l i ra olan şi rketin sermayes i n i n

%

60'1 Amerika l ı l a rı ndır.

«General Elektrik T.A.Ş.»ne a it Ista n b u l Ampul Fabrikası önem l i dere­ cede genişleti ldi, şimdi i lôve olara k otomobil farları için 2 m i lyon a n p u l v e 1 ,5 m i lyon da a n p u l çıka racak d u ru m d a d ı r. I ş Bankazı n ı n bir ıtalyan firması ile birl ikte kurduğu ızmirteki «Türk Pirelli A.Ş.» genişletildikten sonra, yılda 240' bi n otomobil koroserisi çıkarm a kta d ı r. Türk-Fransız-Amerikan

Sı nay Tatbikat AŞ.» tarafı ndan kurulmuş olan

••

Bornovadaki transformatör fa brika s ı n ı n da isti hsa l i genişletilm iştir. Ve Sü merba n kla Iş Bankası da bu fabrika n ı n orta klarıd ı r. Iş Banka s ı i le emperyalist teke l lerin d u rmadan genişliyen işbirl i ğ i n i n e n büyük başarısı bu banka n ı n «Ameri ka n Bankası» i le birl i kte kurd u ğ u «Amerikan-Türk Dış Tica ret Bankası AŞ.»dir. Tü rkiye Burjuva b a s ı n ı , Ame­ rika n -Türk Bankası n ı n meydana geti ri l mesini iki memleketin (Birleşik Ame­

Görülüyor ki, Türkiye I ş Ba n kası nüfuzunu çok genişletmiştir ve emper­ yalist tekellerle işbirl i ğ i n i kuvvetlerdirmeye devam etmektedir. Türkiyenin en kuvvetli özel sermaye kuruluşu d a ha d a g üçlenmiş, özel banka l a r ve aksiyoner ş i rketleri a ra s ı nd a ki g ü d ücü durumu kuvvetlenm iştir. Iş Bankası n ı n nüfuz a l a n ı n ı n genişliği sadece kumpanya l a ra ve şi rket­ lere iştirakinin genişliğ inde değ i l d i r, aynı za ma nda, pratikte bu bankanın kontrolü altında b u l u n a n bazı kredi m üesseseleri ne iştirakindedir. Tür­ kiye Sanayi Kalkınma Bankası bunla r a rasında önemli bir yer tutuyor. .. I ktisa d i Yürüyüş» derg isinin yazd ı ğ ı n a göre, Tü rkiye Sanayi Ka l kı n ma Bankası» özel sanayii desteklemek, genişletmek, yeni özel sermaye kuru m ­ l a rı meydana getirmek, Türk v e yabancı özel sermayeleri n memlekette kurulan sanayie katı l m a s ı na yard ı m etmek, her şekildeki teşebbüslerih kalkınmasına yararlı o l m a k a m a cıyla kuru l muştur.» Banka n ı n sermayesi 25 m i lyon lira olara k tesbit edil miştir. B u n u n 1 2,5 milyon l i rası yılda

%

6 gele g a rantili tahvil çıka rma, 1 2,5 m i lyon l i rası Türk ve yabancı ban­

kalara ve ayni za manda özel kişi lere hisse senedi dağı tma yoluyla sağ l a n ­ m ıştır. I ş Banka s ı Sanayi K a l k ı n m a Banka s ı n ı n en b ü y ü k hissed a rı d ı r, bu banka n ı n 3 m i lyon l i ra l ı k hisse senedine sa hipt i r. Bundan başka, hisse senetleri n i n 3,5 m i lyon l i ra l ı ğ ı n a yakın bir kısmı ya doğ ru d a n doğ ruya Iş Banka s ı n ı n kontrolü altında bulunan veya onunla sı kıca bağlı olon ban­ ka ların elinde to planm ıştı r ki, bunla r Ticaret Bankası, Ya p ı ve Kredi Ban­ kası Ista nbul ve ızmir ş i rketleridir. Sanayi Ka l k ı n m a Ba nkas ı n ı n hissedar­ l a rı a rasında ya bancı banka l a r do vardır. (Os m a n l ı Bankası, Sel a n i k Bankası, ıtalyan Bankası, Holanda Bankası v e .. Banko Di Roma» g i bi). Bunla r hisse senetleri nin 3,2'sine sahiptirler. Sanayi Banka s ı n ı n hisse senetlerini doğ rudan doğ ruya ellerinde tuta n l a r a ra s ı nda büyük teşebbüs sahi pleri de va r : M ültim ilyoner Vehbi Koç, Tü rkiye G a ranti Bankası ba­ şında bulunan Ca b i r Selek, Ya p ı ve Kredi Bankası I d a re Heyeti üyesi Hazım Atıf Kuyucak, Büyü k Fabrikatör F. Eczacıba ş ı v.s. g i bi. Sanayi Kalkı n ma Bankası n ı n daya n d ı ğ ı başlıca sermaye Amerikan "yar­ d ı m l a rı», «Marşal plônı» özel kuru m l a r fonu denilen ödünç pa ra l a r, m i l ­ letlerarası Kalkı n ma Ba nkası kredi v e istikrazları, h ü kü met dotasyonla r, Merkez Banka s ı n ı n kredi leridir.

rika i le Türkiyenin) özel sektörleri n i n birleşmesine, bu i ki sektörün m a l i

Sanayi Kalkınma Bankası h ü kü met da rbesinden sonra faa l iyetini b i r

ş i rketler kurabileceğ ine yen i bir örnek o l a r a k göstermektedir. Ameri ka n­

h a y l i genişletti. 1 963 de banka n ı n sermayesi i ki m isli artarak 5 0 m i lyon

%

% 76'sı,

Iş Bankası na

l i raya yüksel d i . Bunun 1 7,5 m i lyon l i rasını banka n ı n aksiyoneri haline

24'ü Amerikan Bankasına a ittir.

gelen M i l letlera rası ka l kı n m a Bankası ndan a l d ı . 1 963 d e Sanayi Kalkınma

T ü rk Banka s ı n ı n sermayesi 1 0 m ilyon l i ra d ı r. Bunun ve onun kontrolü a ltındaki ş i rketlere,

.. I ktisa d i Yürüyüş» dergisi, «Tü rkiyenin özel Banka işleri n i n başlıca teşki­ lôtı olan I ş Bankası n ı n Amerika n ı n en önemli bankasıyle işbirliği yapması sonucunda meydana gelen teşkilôt d ı ş tica reti mizde özel sermayenin en

Bankası, Türkiyeye gönderilen Amerikan a rtı k m a l l a rı n ı n sat ı l masından elde edilen 1 25 m i lyon l i rayı kendi e m rine aldı. Resmi bilgiye göre, Tür­ kiye Merkez Bankası Sanayi Ka l k ı n m a Bankasına 334 milyon l i ra l ı k kredi

önemli daya nağ ı d ı r.» d iye yazıyor. Yeni kuru l a n Ba n ka n ı n baslıca a macı

açmıştır.

yatırı m l a rının teşvi kidir...

Bunu, bu b a n ka n ı n ida recileri de gizlememektedi rler. Banka n ı n boş ida-

«Batı i l e d ı ş Ticaret işleri n i n genişletilmesi ve Tü rkiyede yaba � cı sermaye

238

Sanayi Kalkınma Ba n ka s ı n ı n faaliyeti soyg uncu b i r karakter taşıyor.

239


recisi B. Yazıcı şöyle diyor: .. B i ri nci Dünya H a rbinden son ra, özellikle,

1 961 Te mmuzunda Sanayi Kalkınma Bankası özel b i r «sanayi fina nsı m a n

1 934 y ı l ı n d a n sonra Türkiyede yavaş yavaş bir müteşebbisler sın ıfı mey­

f o n u.. (sermayesi 4 0 m i lyon l i ra) v e «ihracat işleri finansıman f o n u.. (ser­

dana gel meye başladı. I kinci Dünya H a rbi nden sonra bu sınıfın çok kuv­ vetlendiğini, Türk ekono misine d i n a m i k bir kara kter vermeğe başladığ ı n ı görüyoruz ...

mayesi 75 m i lyon lira) meydana getirdi. Sanayi fon u n u n vazifesi yeni kuru l a n şirketlerin oksiyo n la rı n ı satın o l m a k ve o n l a rı esham ve tah l i l

B. Yazıcıya göre, özel sermayenin her za m a n b i r Sa nayi Kalkın ma Ban­

Türkiye Aksiyoner Şi rketleri üzerindeki kontrol ü n ü genişletmeye ve Türk

kası kura m ayaca ğ ı az gelişmiş memleketlerde ... bunları h ü k ü metin yard ı m ı i l e kurmak zaruri d i r. Ya lnız bu g i b i bankaların sermayesi nin zamanla

.:;>i rketleri nin bir kısmını yabancı kumpanya l a ra satmaya gayret etmekted i r.

özel sektöre geçmesi için önceden tedbirler alınmasının öngörül mesi ge­

d a h a g e n i ş bir şekilde gerçekleştirmeyi tasa rı o m o ktadır.

rekir... B. Yazıcı dolaşım sermayesinin ikmali için ya bancı istikrazlara baş­ vurm a k gerektiğ i n i , Türkiye Sa nayi Ka l kı n ma Bankası kurulduğu zaman

payları sağ l a d ı . Banka n ı n kuruluşunda h ü k ü m et hissedarlara

e l i nde ancak

);,j

i m k ô n bulunduğunu bunun %, ' ü ise d evletten ve m e mleket

dışı ndan sağ l a d ı ğ ı n ı

bel i rttiyor. Yazıcı

Banka n ı n faa l iyet prensiplerini

borsa sında rea lize etmektir. Başka b i r deyimle, Sanayi Kalkınma Bankası

Bu su retle Banka ya bancı sermayenin Tü rkiyeye g i rmesi nde a racı l ı k rol ü n ü Sanayi Kalkınma Bankasının a racı fa a l iyeti hissedarlara önemli kaza n ç

% 6'dan

az

ol mayan b i r ka zanç g a ra ntilemişti. Resmi ra kamla ra göre, 1 961 ve 1 962 yılla rında banka her hisse senedi için (taşıyana)

%

1 2 kazanç payı öded i .

şöyle açıklıyo r : «Ka l k ı n m a Bankası kurmayı d üşü nenlerin çoğu sanıyorlar

Onceden tesbit ed ilmiş fiyatı 1 00 l i ra o l o n Sanayi Kalkınma Bankası hisse

ki, bu banka l a r kôr elde etmek ça bası göstermezler, onla r h a l ka h izmet

senedi 1 963 yılı Kosı m ı n da borsada 240 l i raya sotı l m ı ştır. Son üç, dört

etmel i d i rler, ve ta bir caizse, fila ntropik bir teşkilôt olmalıd ırlar. Realite

yıl içinde Türkiyenin yalnız en büyük a ksiyoner şi rketleri n i n değil, aynı

buna karşıd ı r. Iyi teşkilôtl a n d ı rı l m ı ş bir ka l kı n m a Bankası kaza n ç payını

zamanda büyük sermayenin ayrı ayrı te msilcileri n i n de pozisyo n l a rı kuv­

h issedarla rca kabul edilecek şekilde dağıtabi leceği g i bi, ihtiyatl arını i km a l

vetlendi, nüfuzları genişledi. Bu temsilciler arasına önce, bi rçok fa brika­

edebi lecek bir kô r müessesesidir.» . . . .. . . . m üteşebbisin kôrı d a , b a n keri nki

l a rı n sahibi, b i r güdücü teşeb büs sahi pleri gurupunun üyesi, b i r s ü rü

g i bi, her zaman ilk planda gözö n ü nde tutu l m a l ı d ı r.» Yazıcıya göre, eğer

şi rketin yöneti cisi, kı rkta n fazla şi rketin büyük hissedarı mültimilyoner

ş i rketin (fa brika v.s.'nin) durumu şüpheli ise, bankerler bu gibi müessese­

Vehbi Koç'u kotm a k gerektir.

lerle devletin meşgul olması gerektiği d üşü ncesinded i rler. B. Yazıcı kend i

1 960 olayla rı na ka d a r V. Koç, Tü rkiye Sanayi

Ka l kı n m a Bankası nın,

emekleriyle banka hissedarlarına kô r v e m u t l u l u k sağ l ıyacak m i lyonl a rca

Amerikan-Türk a m pu l fabrikası (General Elektrik T.A.Ş.)n i n büyük b i r his­

e mekçiyi ta b i i ki düşün mez. Türkiye Kalkınma Bankası, h ü kü met da rbesinden sonra geçen yıllar içinde, sanayide, özellikle «mahdut kişiler çevresinin eli nde bulunan .. hisse senetlerindeki nüfuzunu önemli surette genişletti. Bunlar, başlıca olara k, büyük ş i rketler - m i lyonerlerdir. 1 960 yılı raka m la rı n a göre banka, fa a l i ­

sedarı, 20,3 mi lyon l i ra sermayeli büyük tekstil şi rketi Bozkurd'un, i h racat

yeti sırasında 420 firmaya 31 2,7 m i lyon l i ra tutarında u z u n vadeli kredi açm ıştır. Kalkınma Banka s ı n ı n m i lyon l a r tutan kred ilerinin

%

şi rketi «Koç Tica ret T.A.Ş... nın, Ista n b u l Tica ret Şi rketi «Koç T.A.Ş... nin «Koç Dem i r i h racat Ş... nin kurucusu, Sila htarağa Maden Fabrikasının, «Kardel Kablo» ve sairenin sahibi olara k ta n ı n m ı ştır. H ü kü met devirmesinden sonra çok geçmeden Vehbi Koç, i ş alemindeki nufuzu ndan faydalanarak, Tica ret ve Sanayi Oda l a rı Birl i ğ i n i n Başka n ı seçi ldi. Bu öne m l i mevki V . Koç' u n nüfuzunu d a h a do a rtırd ı . 1 963 Ara l ı ­

78'e yakın bir kısmı,

ğ ı nda «Koç Holding T.A.Ş ... şi rketini kurdu. Türk bası n ı n ı n d üşü ncesine

mem leketin büyük ve en büyük kumpanyal a rı n a açıl mıştır. Sanayi bankası

göre, b u şi rket çeşitli kuru m l a ra ve Aksiyonar şirketlerine iştirak ederek

m i lyonlarca sermaye ile oynayan Türkiye Büyük burjuvazisi nin «kendi öz ..

onları bi rleştiren ken dine özel bir trösttür. Bu şi rketin kuruluş şekli ve

bankası d ı r. Dağıtılan sermayeleri n a n a kaynağı yurt dışındadır ve b u n ­

fa al iyet metotları doğrudan doğ ruya A.B. D. ve Batı Almanyadan a l ı n m ış­

ların başlıca hedefleri em perya l izme doğrudan doğ ruya b a ğ l ı bulunan

tır. «Koç Holding TAŞ... nin baş d i rektörü H . Alisba ' n ı n ifadesine göre,

milli burjuvaziyi beslemek ve büyütmektir. 1 962 yılı sonu ra ka m l a rı na göre

yeni teşkilôt küçük sermaye yatı rı m la rını büyük bir biznese yöneltmek için

Sanayi Kalkınma Bankası 492,2 m i lyon l i ra kredi vermiştir. Bunun 50 m i l ­

m ü m kü n olduğu ka d a r elinde topla m a ktır.

y o n l i rası i ç kayna klard a n 238,6 m i lyon l i rası «Marşal Plô n ı» özel sermaye fonundan, 1 1 9 m i lyon l i rası M i l letlerarası Rekonstrüksiyon ve kalkınma Bankasından, 84,6 m i lyon l i rası Kalkınma Istikrazı Fon undandır. Sanayi Kalkınma Bankası büyük Türk şirketlerine kredi verirken tercihan hafif sanayi isti hsa l i alanının gen işlemesine yard ı m ediyor. Belirtmek gerek ki, Bankanın kred ileri n i,

bir kaide olarak, şirketler

üzerine, ipleri memleket dışına uzanan bir kontrol ta kip etmektedir, 240

Bizi m de a macımız a ksiyoner şi rketleri n i b i rleştirmek, onları destekle­ mek, ana ka mpanya etrafı nda top l a m a ktır. diyor Alisba h . ..Koç Holding TAŞ ... de, şi rketin sahibi g i bi, emperyalist çevrelerden büyük bit ilgi ve destek görmektedir. Vehbi Koç ve onun şi rketleriyle bir­ likte Türkiyenin sanayii nde, tica retinde, sigorta l a rı nda ve diğer ekonomik a l a n l a rı nda Amerikan ve Batı Alman Tekel leri n i n büyük b i r kısım envestis­ manla rı gerçekleşmektedir. Amerikan tekeli «Ford Motors» Tü rkiyede «Koç 241


Holding T.A:Ş ... ile birlikte otomosil montaj fa brikası kura n ve Amerikan l isansı ile işleyen ..Otomobil Sa nayii T.A.Ş.» (Otosan)ı tesis etmiştir. Ame­ rika tarafı ndan yapılan yatı rı m ı n tutarı nisbeten büyük d eğ i l d i r : Şi rketin temel sermayesi 1 0 m i lyon I i rdadır. Fakat Amerikan Tekel i n i n n ü fusu yatı­ rım tutarı ile tayın edile mez. Onun kuvveti n i yerli büyük sermaye g rupuyla sıkı işbirl i ğ i nde, bu g ru p u n h ü kü m etten destek görmesinde, otomobil mon­ taj fabrika s ı n ı n kamyon detayl a rı n ı n d ı şa rd a n ithaline bağlı bulu n masında, Türkiyenin emperyalist monopoilere genel b a ğ l ı l ı ğ ı n d a d ı r.

Vehbi Koç'un başlıca hedefi, özel sermaye çıkarl a rı n a olara k, devlet teşekkül lerinden fayd a l a n mayı genişletmektir. Bunun için o, örnek olarak gelişmiş kapita l ist mem leketleri gösteriyor ve onların tecrübe ve örnekle­ rine daya n m ayı teklif ediyor. Teklifi şu bakımdan enteresa n d ı r ki, .. karma ekonomi si stem i n de» o, kendi emekleriyle m ü ltimi lyonere m i lyon l a rca gelir yaratan emekçil ere, Türkiyede devlet sektörü n ü fiilen yarata n ı a ra nasıl b i r rol verd i ğ i ha kkında tek b i r söz yoktur. Res m i ra ka m l a ra göre, «Tru m a n Doktri n i n i n » ka bulünden sonra 1 963

Vehbi Koç, Sanayi Kalkınma Bankası, Iş Bankası ve Kredi Bankası i l e

yılı nda ka d a r Tü rkiyeye 1 ,5 m i lya r dolar ekonom i k ve 2,5 m i lyar dolar

birlikte Adapazarında b ü y ü k b i r oto mobil Ka roseri Fabrikası kura n «U.S.

askeri «yard ı m» ya p ı l m ıştır. Türkiye ekonom isine doğrudan doğruya yapı­

Royal Lasti k T.A.Ş.» Amerikan-Türk kumpanyasına orta k oldu. Kumpan­ yanın sermayesi 45 m i lyon l i ra d ı r, ki o n u n % 60'1 Amerikan firması «U.S.

y a r l i ra (250 m i lyon dolar) d ı r k i , b u n u n 1 ,4 m i lyar l i ra s ı petrol sanayii ne,

%

Raober K u m pa nyası»na,

%

Bankasına,

1 , 1 6 m i lyar l i rası Ereğli Metalürji Kombinası na, 240 m i lyon l i rası diğer

1 0' u Vehbi Koç ve diğer bazı

sanayi a la n l a rı n a yatı rılm ıştır. Eldeki ra ka m l a ra göre, 1 964 başında ya­

20'si Tü rkiye Sanayi

1 0' u I ş Bankasına ve Kredi Bankasına,

%

l a n ya bancı yatı rı m l a rı n ı n genel tutarı, Türk ekonomistlerine göre, 2,8 m i l ­

Kalkınma

büyük Türk sermayeda rlarına a ittir. Vehbi Koç'un şirketi n idare heyetinin

ba ncı sermaye yatı rımlarını teşvik komisyonunun geçen 12 yıllık va rl ı ğ ı

başkanı o l m a s ı kumpanyadaki nüfuz g ücünü gösterir.

m üddetince 256 ya bancı firmaya sermaye envesti smanı için m ü sade veril­

«Koç Holding A.Ş.» Iş Bankası ile birlikte, Batı Alman Firması «Şlitz» k u m pa nyası tarafından (Sermayenin

%

kuru l a n

b i ra

fabrika la rı n a

h i ssed a r o l m uştur.

6 1 ' i ne sahipti r.) Kumpanya, bugün Türkiyede mevcut b i ra

fa brika l a rı n ı n ka pasiteleri n i aşacak üç fabrika daha kurma ktad ı r. Türkiyenin en büyük iş a d a m l a rı Koç, Ecza cı başı ve Bezmen Amerikan­ Türk Sigorta Şi rketi «T.A.M. Sigorta A.Ş.»i kurd u l a r. Türk basınına göre, b u , «Türkiye Cumhu riyetin ileınınd a n beri ya ba ncı sermaye i l e birl i kte kuru­ lan ilk sigorta ş i rketidir.» Vehbi Koç, Ameri ka n -Türk kumpa nyası «Ereğ l i Demir ve Çel i k Fabrika­ l a rı T.A.Ş.»e büyük sermaye yatı rı m ı yapmışt ı r. (Şirketin sermayesi 600 m i l ­ y o n l i ra d ı r.) Vehbi K o ç ş i rketin hissed a rı v e idare heyeti üyesi v e başkan

miştir. Fakat reel olara k ancak 1 03 firma sermaye yatırı m ı yapmıştı r. (Petrol kumpanya l a rı bunun dışındadır.) Reel ola ra k yatı rı l a n ya bancı sermayenin

%

30,5'i Amerikan

kumpanyalarına, 22,2'si ısviçre,

Holla nda, 1 2,6'sı Fransız, 9,1'i Batı Alman,

%

1 6,9'u

2,6'sı I ngiliz v.S. kumpan­

yalara aittir. Yabancı sermaye yatırı m l a r ı n ı n a n a tutarı büyük yabancı firm a l a rı ta rafından büyük Türk firmaları ile birlikte rea lize edil mektedir. Böylece, ya bancı envestismanların, Türkiyede e m perya l ist yayı l ı ş ı n a d a ­ yanara k v e kı lavuz olara k ortaya ç ı k a n m i lyoner Türk şi rketleriyle (veya karma kumpa nyala rla) birlikte rea l ize ed i l mesi tasarl a n m ı ştı r. Bu envestis­ manla r başlıca olarak lastik, k i mya, g ı da sanayilerine

(%

50) yöneltil­

miştir. Ya bancı sermaye yatırı m l a rı Türkiye tarafı ndan yapılan yat ı rı m

yard ı mcısı d ı r. Türk basını, ş i rketin ş i md i ki başka n ı n ı n, inşaat m a lzemesi

tuta rı n ı mutlak su rette aşmaktad ı r. Diğer b i r deyimle ya bancı sermaye

ve kendi maden ocakları ndan elde edilen ham ma ddeleri sü rmek ve aynı zamanda istihsa l i n dışarıya i h racından i lôve çıkar sağ l a m a k için ş i rketin

işbirliği yapan Türk ş i rketleri için de köleleştirici bir nitel i k ta şımaktad ı r.

yatı rı m l a rı, ya lnız bütün olara k Türk ekonomisi için değ i l , e m perya listlerle

idareci l i ğ i nden ve soru m lu l uğundan b i lerek vaz geçen Vehbi Koç' u n b i r

Bununla beraber Türk m i lyonerleri, köleleştirici de olsa, kendilerine görül­

gölgesi olduğunu açıkladı.

med i k kaza nçlar sağlıyan böyle bir işbirliğ i ne gitmektedirler. Gerçekler,

Vehbi Koç Devlet Korporasyo nları n ı n a ksiyoner Holding ler halinde yen i ­

ya lnız küçük ve orta b u rjuvazi ile em perya l iz m i n sıkı işbirl i kçisi büyük bur­

d e n reorg a n ize e d i l mesini v e kurulacak yen i teşkildta özel yatı rı mlarl a

juvazisi a ra s ı nda değil, b u büyük Türk b u rjuvaziSiyle yabancı burjuvazi

devlet yatı rı m l a rı n ı n a nonim o l a ra k iştira kleri n i n sağ l a n m a s ı n ı istiyor. Vehbi Koç, ma kine ve kimya sanayii şirketi g i b i az renta b i i devlet kor­

d i r. Çok m ü m k ü n d ü r ki, Türk Büyük sermayesi, gelişmesi n i n herhangi b i r

porasyonla rı n ı n devlet kontro l ü nde b ı ra kı l ması, fakat başlıca devlet ban­ ka larından biri olan Sümer Ba n k g i b i müesseselerin reorga nize edil mesi görü ş ü n ü savun uyor. Vehbi Koç, kendine özel bir «Halk ka pita lizmi» teşkilôtı n ı n progra m ı n ı d a açı klıyor. B u programa göre, şi rketlere k ü ç ü k hissed a rla r da iştirak edecekler, büyük biznesçiler ise, profesyona l bir usta l ı kla teşebbüsleri n yönet i m i n i gerçekleştirecekler. 242

ara sındaki zıddiyetlerin sertleşmesi potansiyel i m kô n l a rı n ı da göstermekte­ a ş a m a s ı n d a devletin yardımıyle e m perya l ist tekellerle işbirl iğ i ş a rtlarını d üzeltmek, «dost>. ya bancı kumpanya l a rı n baskısı n ı zayıflatmak için teşeb­ büse g i rişecektir. Bu sertleşmenin ve teşe bbüslerin yaklaşmakta olduğunun belirtileri şimdiden görülmekted i r. Türk büyük sermayesi ile ya bancı tekel­ ler a rasındaki işbirliğinde zıdd iyetlerin sertleşmesi teh l i kesi, yabancı en­ vesti smanla rı n Tü rkiyeye a kmasındaki malum yavaşlamayı şüphe yok ki etki lemektedir. 243


Türkiyede fa a l iyette bulunan emperyal ist tekel ler, terci hen yabancı çev­

tutarı nedir? Türk resm i istatistikleri, ta m a m iyle a n l a ş ı l ı r bir sebeple, bu

relerle bağ l ı sanayi sanalarının gelişmesine gayret etmekted i rler. Ameri­ kan «ya rdı m ı.. nın başlıca hedefi, açıkça, karma kumpanyaları destekle­

ta ki olağ a n ü stü sefa letin, öbür taraftaki zenginliğ i n hayret verici tablo­

meye, gelişmiş memleketlerin pey ki müesseselerin donatı m ı n a yöneltil­ m işti r. Ameri ka n em perya l i stleri Türk sanayiini değ i l , başlıca o l a ra k, Türkiyede faa l iyette bulunan emperyalistlerle işbirliği hali ndeki a racı Türk sermaye­

suale cevap vermiyorlar. Fakat birçok bilgi ve dolayı i doneler, bir kutup­ sunu ayd ı nlatm a k i m ka n ı n ı veriyor. önce, yukarda gösteri l d i ğ i g i bi, bütün kaza nçların aslan payını ele geçiren büyük sermayenin gelirleri göze batıyor. Iş Banka s ı n ı a l a l ı m : Iş Bankası n ı n muazzam operasyon tutarı, memle­

s i n i desteklemektedirler. Bug ü n Türkiyede faaliyette b u l u n a n Amerikan­

keti n özel kredi şi rketleri a rasındaki haki m durumu, bu banka n ı n bazı

Türk karma «Ereğ l i De m i r ve Çel i k Fa brika l a rı A.Ş... n i n kuru l u ş tarihçesinin

tekel teşkiıatları üzerindeki kontrolü, sigorta işlerindeki kesin n üfuzu, bol

i ncelenmesi, faa l iyeti n i n ta h l i l i va rı lan bu sonucu ta m a m iyle doğru l a r.

yard ı m aldığı, destek görd ü ğ ü emperya list tekellerle sıkı bağl antısı bu

I kinci b i r m eta l u rj i kom binası n ı n kurulması için, Türkiye ve Amerikan h ü k ü metleri a rasında görüşmeler 1 958'de başlam ıştı r. Fakat, Amerikan tarafı Türkiye h ü kümetinin rica s ı n ı uzun zaman redetti. Amerikan-Türkiye Karma Meta l ü rj i Kumpanya s ı n ı n kuru l m a sı için a n l aşmaya a ncak 1 960 yılı nda va rı l m ı ştır. H ü kümet da rbesinden bir ay önce, Türkiye h ü kü meti, fabrika nın ve karma kumpanya n ı n kuru l ması için kredi veri l mesi üzerinde

bankaya büyük kaza nçlar sağ l a m a i m kanını veriyor. Iş Banka s ı n ı n idare heyeti raporuna göre yalnız 1 96 1 -64 yı l l a rı nda bütün gelir tutarı şöyle bir a rtış göstermişti r : 21 8,9 m i lyon l i ra, 243.4 m i lyon l i ra, 294,5 m i lyon l i ra, ve 323,9 m i lyon l i ra. Iş Banka s ı n ı n safi geliri 1 96 1 , 1 963 y ı l l a rında şöyle y ü kselmişt i r : 1 5,2 m i lyon l i ra, 1 9,2 m i lyon l i ra, 25.4 m i lyon l i ra, ki bu, ban­ kanın ödenmiş sermayesinin

A.B.D. i h racat-Ithalat Bankası ve Amerikan firmala riyle a n laşmaya var­ m ı ştır. Anlaşmalar köleleştirici bir nitel i k taşıyordu. Türkiye h ü kü meti başka mem leketlerden ya pılan elverişli teklifleri reddetmek, Amerikan kum pa n ­ yası nın, başlıca ola ra k «Kopers.. kumpanyasının kontrolü a ltında ha reket etmek zorunda b ı ra kı l d ı . Türkiyenin iştiraki 48 m i lyon dola rd ı r. Bunun 1 2 m i lyon doları devlet kuru­ l uşla rı olan Sümer Bank ve Ka ra b ü k Dem i r-Çel i k Fabrikasına, 12 m i lyon doları Ankara Tica ret ve Sanayi Odalarına (ayrı ayrı kişiler de d a h il), 12 m i lyon doları Iş Bankasına aittir. Devlet kuru l uşları olan Sü merba n k ve Kara b ü k Dem i r Çel i k Fabrikası, ş i rketin özel bir kom bi na haline gel mesi için, hisselerini za manla özel kişi lere ve a ksiyoner kumpanyalara satmayı üzerlerine a l d ı l a r. Demi r-Çe l i k Fabrikası, hükü metin

Is Bankası meml eketin en çok kaza nç getiren kuru l u olara k kalmakta

de �a m ediyor. 1 963 ra kamlarına göre, devlet banka s ı n ı n «safi .. karı ser­ mayeleri n i n

%

% 1 4, 1 'i tuta rı nda d ı r. özel bankaların % 1 0'u aşmam ıştır. Halbu ki, i ş Banka­

7'si, özel banka l a rı n

h i ssed a rla ra öded i ğ i kaza nç payı

büyük yard ı m ıyle kurulmuş

%

45, « taşıyana ödenen » hisse senetlerinin

1 96 1 yılında

devlet bu kuru l u n faa l iyeti ni kontrol etmekten yoksun e d i l m işti r. Ereğ l i Demirçelik Fabrikası ya kın ve ortadoğunun en büyük işletmesidir. I l k ka pasitesi 477 bin ton, ta m ka pasitesi 1 m i lyon tondur. Fakat «borçları, borç fa izleri ni ödemek, h i ssed a rlara kaza nç payı vermek, vergi leri öde­ mek zarureti.. yüzünden m üessesenin m a m u l leri piyasada önemli bir i lave ile gerçekleşecektir. Bunun sonucu olara k, Ereğ lideki ko mbinanın bir ton m a m u l u n u n fiyatı 3.528 l i rayı bul uyor. Hal buki, aynı şeyin fiyatı ıtalyada 1 .422, Fransada 1 .9 1 7, Batı Almanyada 2.023 l i ra d ı r. Işte Amerikan «yar­ d ı m .. l a rı n ı n Türkiyenin sanayileşmesinde pratiği ve gerçeği budur. Bu «yardım .. yüzünden h a l k, Amerikan e m perya listlerine ve Türk m i lyoner­ lerine yıllarca a ğ ı r bir h a ra ç ödiyecektir. Emekçilerin Türk burjuvazisine ve ya bancı emperyalistlere ödemek zorunda oldu kları bu h a racın tü m

%

399,9, 1 963 de

%

%

1 20, Kurucu hisse senetleri

51 0,5'i teşkil eder.

I l k değerl e ri 10 l i ra olan «na ma pazı l ı .. ve «ibraza bağlı .. h i sse senetleri 1 963 yılında Borsada 73-83 l i raya rea lize ed i l m işlerdir. Iş Bankasının 1 00 l ira l ı k kurucu l a r hisse senedi 1 960 da Tü rkiye Borsasında 2.395 l i raya rea lize ed i l miştir. Mi lyoner Ka z ı m Taşkent'in Kurduğu ve mem leketin bin­ lerce küçük h a l ı dokuyucusunu kredileriyle örümcek a ğ ı g i b i sara n Ya pı ve Kredi Ba nkası (ki temel sermayesi 40 m i lyon l i rad ı r) ya lnız 1 963 de 1 1 2,2 mi lyon l i ra g e l i r sağlamıştı r. Safi karı ise 7.4 l i rayı b u l m uştu r.

olmasına ve devletin kumpa nyaya ortak bulunm asına rağ men, prati kte

244

1 52, 1 92 ve 250'sini karş ı l a r.

sının .. Isme yazılı .. hisse senetleri n i n kazanç payları 1 96 1 - 1 963 yıl larında

Ya bancı kumpanya l a r korporasyona 3 6 m i lyon dolarla iştirak ediyorlar.

Ereğli

%

Tü rkiye Va kıfl a r Bankası hisseda rl arının kaza n ç payl a rı 1 963 yı l ı nda bir yıl ö nceye naza ra n

%

1 3,3 a rtmıştır.

Ingil iz-Fransız Os manlı Banka s ı n ı n (Temel sermayesi 8 m i lyon l i ra) 1 963 yılındaki geliri 58,3 m i lyon l i rayı b u l m uştur. Safi «karı» 1 0, 1 4 milyon l i ra d ı r.

%

1 952 de Türk a ksiyoner ş i rketl eri n i n bütün kaza nç tutarı sermayeleri n i n 44' ünü, 1 960 da

%

7 1 ' i n i teşkil etmiştir.

Devlet korporasyonları da, onbinlerce işçi n i n a ma nsız bir kapitalist sömü rmen i n g e rçekleştiğ i kuru m l a rda

önemli gelirler elde etmekted i r. .

Devlet iştira klerinin, «safi .. kara g i rmeyen yüzmilyonla rca lira kazancı memleketin askerileşti rilmesine, a ksiyoner ş i rketlere iştirake, özel sektöre, bu a rada yabancı tekelcilerin kumpanya l a rına doğrudan doğ ruya yard ı m işine h a rca nıyor. 245


Türkiyedeki yabancı kum panya ların kaza nçlarına dair bası nda bazı bil­ giler sızıyor. Birçok yabancı firm a ların, «Türkiye m i lli» tabelasiyle gerçek k i m l i klerini g izledi kleri için, bu çeşit kaza nçların hesapla nması çok zordur. Türkiyedeki yabancı petrol kumpanya l a rı, memlekette petrol isti hsal ederek ve memlekete petrol itha l ederek palazl a n m a ktad ı rlar. Ya ba ncı

Türkiye M i l l i Geliri n i n genel tutar hesap l a rı n ı n ve onların çözümlenmesi metotl a rı n ı n doğruluğu ha kkında ciddi ş üpheler var. Böyle olmakla bera­ ber doğruluğu çok nisbi olan veriler bile burjuva zinin emekçileri soyg u n u n parlak b i r tablosunu vermektedir. � Türkiye nüfusun u n % 75'i ta rım istihsaliyle u ğ raş ı r. Fakat nüfusun b u

kum ponya l a r Türk petro l ü n ü n her mi lyon tonundan 320 mi lyon l i ra kaza ­

kısm ı n ı n genel gelir tutarı, tarı m ı n çok geri olması, toprak meselesinin

nabilirler. Bu firm a l a rı n Türkiyedeki petrol isti hsali artmaktadır. Yak ı n gelecekte böyle bir kazanç tomomiyle i m kan dahi line g i recektir. Bugün

çözülmemiş b u l u n ması yüzünden a ncak

Türkiye petrol ithalinden her yıl asgari 20 l i ra kaybediyor. Yabancı kum­ ponya l a r d a h a şimdiden petrol isti hsali için Türkiyeye yatırdıkları serma­ yen i n ü ç kat fazlası nı bu memleketten çekmişlerdir. Türkiyedeki yabancı ba nkaları n orta lama «safi,. kazanç payı m i l l i banka l a rı n kaza nç payı n ı on kat aşıyor. 1 963 ra kamlarına göre çeşitli banka kateg orilerinde «safi" kaza ncın ödenmiş sermayeye n isbeti yüzde hesabiyle şöyle idi : Devlet Bankaları Büyük Ticaret Banka l a rı (özel) Küçük m a h a l l i banka l a r Yabancı Banka l a r

7,0 1 4, 1 2,5 1 24,2

Yabancı Bankaların a ktifleri nin Türkiye Bankaları Genel a ktif tutarın­ daki izati a ğ ı rlığı önemsiz olmakla beraber banka sermayesi nde büyük kaza nçl a r özel l i kle yabancı banka l a ra düşmektedir. Bütün o l a ra k 1 952-63 yıllarında yabancı firmalar Türkiyeye nakit olara k 39,7 mi lyon l i ra yatırmışlardır. B u müddet içinde bunları n Türkiyeden na kit ola ra k çıkardıkları 1 24,1 m i lyon l i ra d ı r. 1 962 yılı ra kamla rına göre : Ayrı ayrı yabancı ve karma ş i rketler yalnız bir yıl içinde temel sermayelerini 3-5- 1 0 kat aşan b i r kaza n ç sağ lamış­ lardı r. Vaktiyle, "Tru man Doktri ni,. ve "Marşal Planı,. açıkl a n ı rken Amerikan büyük iş a d a m l a rı, meml eket dışına yatırı lacak her doları n bir dolar kazanç geti reveğini ilan etmişlerdir. Şimdi görülüyor ki, yatırılan Amerikan dolarıarı çok daha fazlasını götürüyorlar. Bu kaza nçlar, Türkiyenin em per­ yal ist memleketlere tüm olara k bağ l ı l ı ğ ıyla, e m perya l istlerle yerli serma­ ye n i n işbirliğiyle, emekçilerin ve her şeyden önce bütün işçi sınıfı n ı n çağ ­ daş metotlarla sömürül mesiyle sağ l a n m a ktad ı r. Amerikan yard ı m teşkilatı Türkiye Ekonomik Kalkınma Teşkilatı i l e b i r o rada v e Amerikan Profesörü Enos'un yönetimi a ltında m i l l i geliri n bazı

%

38'i teşkil eder. Köy n üfusunun

yüzdesinde çok önemsiz bir yeri olan küçük bir g ru p köy sö mürücüsü (büyük toprak sah ipleri ve yeni köy zenginleri) bütün köy n ü fusunun gelir­ lerinin % 20'sini ele geçiriyor Yılda hemen hemen 4 mi lya r l i ra a l ıyor. M i l l i gelirin o n o kitlesi şehirde dağ ı l maktadır. 3 mi lyon işçi ve küçük memur yılda

15 m i lya r kazanıyorsa, küçük bir kapitalist grup Türkiye

nüfusunun bütün gelirinin dörtte biri n i ele geçi riyor. Kapitalist teşebbüs­ lerin ve büyük memurların milli gelirdeki payı üç mi lyon işçi ve küçük memuru ki nden daha fazl a d ı r. Türk h a l kı köy ve şehir söm ü rücüleri ne ve çoğ u n l u ğ uyla söm ü rücü sınıf­ ların temsilcileri alan büyük memurl a ro yılda 20 mi lyar l i ra d a n fazla (bütün m i l li geliri n

%

40' ı n l) ödüyor. Burada kaza n çl a rı n asl a n payı,

sömürücü sınıfları n g el i r tuta rı n ı n

%

61'ini

alan şehir kapital istlerine

düş üyor. 1 962 yılına a it bir Türkiye kılavuz kita bında 1 960 yılında bütün Tü rkiye nüfusunun

%

2'sininin m i l l i gelirin

%

38'ini elde ettiğ i n i bel i rti l me ktedir.

Burjuva edebiyatında m i l l i gelirin hesaplan masında Türk vata ndaşı n ı n orta lama gel i r tutarı g ö z önünde tutulur. Böyle bir metot, t a b i i o l a rak, Türkiye top l u m u n u n çeşitli sı nıfları n ı n temsilcileri a rasında gelirin reel d a ğ ı l ışını orta lama ra kamlar a rasında gizlemek i mkanını verir. M i l l i gelirin halkın çeşitli kategorileri a rasında d a ğ ı l ışı hesa b ı n ı n sonuçları bazı d ü ­ zeltmelerin yapılmasını kolaylaştırır. Mesela 1 962 yılı nda Tü rkiyede m i l l i geliri n adam başına dağı lışı 1 .871 l i ra idiyse, h a l k ı n çeşitli kategorileri a rasında gelir dağılışı hesaplananı nca bir "fakir köy l ü n ü n,. aynı yıl için­ deki gelirinin 1 . 1 00 l i ra g i b i önemsiz bir tutar teşkil ettiği, «zeng i n" köy­ lünün ise 46 bin lira d a n fazla olduğu görü l ü r. Aynı yılda bir işçi n i n ve küçük memurun m i l l i g e l i rden payı 5 bin l i ra , «Patronun,. ise 1 23 bin l i ra d ı r. Olgular gösteriyor ki, Türk burjuvazisinin faa l iyeti 1 960 h ü kü met dar­ besinden önceki yönde gelişmekte ve aynı şekil lerde gerçekleşmektedir. H ü kümet darbesi so ro sında menfaatlerine biraz dokunulan büyük burj u ­ vazi pozisyon u n u to momiyle düzeltmekle ka l madı, ö n e m l i derecede g e n i ş - .

verilerini çözü mlemeyi denemiş ve sosyal adalet, - sizliği Amerikan profe­

letti ve kuwetlendird i . Türk büyük sermayesi ve herşeyden önce, onun

sörü n ü hayrete düşüren son u çl a ra va rm ı ştır. Amerikan p rofesörü va rıl a n

tekelci liğe yükselmekte olon üst tabakası bütün yeni kilit noktal a rı n ı ele

bu sonuçları yayı n l a d ı kton sonra ş u n l a rı söyled i : «Gel i r d a ğ ı l ı ş ı n ı n b u

geçirmekte, devlet a ra c ı l a rındon kendi a m açl a rı için geniş ölçülerde fay­

kadar kötü o l d u ğ u bir memlekette ortaya çıkan bu ada letsizlik d a h a ener­

dolanmakto, emperya list memleketlerin tekelleriyle işbirl i ğ i n i kuwetlen­

j i k b i r şeki lde p rotesto edil mezse hayret ederiz.,.

d i rmeye devam etmekte, kendi ekolöom i k ve politik nüfuzun u kuwetlendir-

246

247


mek için bu tekellerin tecrübe ve desteğinden faydalanmaktadır. Türkiye

ıÇi N DEKILER

öyle bir devir yaşıyor ki. ekonomide bazı büyük sermaye temsilcileri tekel­ ciliğe yüksel mektedir. bazı çevrelerin politikasında ise gerici l iğe ve yayı l ­ maya doğru d a h a büyük bir eğ i l i m görü l m e ktedir. Tekelciliğe yükselmekte

A/eksandr Sobo/ev

olan Türk sermayesi en büyü k toprak ağalarıyla birlikte Türk ha l k ı n ı n çek­

Afrikada to p l u m sal i l erleme ile ilgili bazı soru n la r .

tiği acı ların başlıca suçlusu. Türk toplu m u n u n başlıca gerici kuvveti olarak kalmakta .devam ediyor. Devamı var

.

.

.

,

1 65

Lut/i EI-Ho/i Afrikada emperyalizme karşı yürütülen savaşın bug ünkü dönemi .

1 80

T A R i H T E N YA P R A K L A R

L

A/b ert o Ferrari

H a l k C e p h esinden al ınan der sle r ve Lôtin A me ri ka .

.

.

.

,

1 95

Stephan N'Komo

202

R o deıya buhranı

K I TAP LAR V E D E R G i L E R

Terno Am at Oktobr Devri m i ve Fransız halkının savaşı .

209

S E M i N E R ÇALI Ş MALARI

215

Afrikada m i l l i devrim sorunları .

O Z E L S AY F A L A R ı M I Z Türkiye hakkında değerli i k i eser .

248

-

.

.

.

.

.

.

220


B A R I Ş

V E

S O S Y A L I Z M

P R O B L E M L E R I

Ingilizcesi:

Central Books ltd., 37 Grays Inn Road, london, W. C. 1 . Ita/yancası:

libreria Rina scita, Via delle Botteghe, Oscure 2. Roma A/mancası:

..GlOBUS»-Vertrieb auslö nd ischer Zeitsch riften, Wien XX, Höchstödtplatz 3 Yunancası (Kıbrıs'ta):

laikon Praktorion, Tricoupi Street, 53 r., Nicosia Rusçası :

Stred isko pro rozsi rova ni tisku, Pra ha 6, Thaku rova 3 Fransızcası :

Societe d'Edition et d' Enformation 9, Boulevard des Italiens Pa ris (2e) Ispanyo/cası :

Ediciones Pueblos Unidos Casilla Correo 589, Montevideo Japoncası :

Na uka ltd., 2, Kanad-Zin bocho 2-chome, Chiyoda-ku, Tokyo Isveç dilinde:

Arbetarkultur, Söderarmsvagen 36, Johan neshov 6, Stockhol m Bu/garcası:

Romoiznos, I , Rue Tzer Assen, SoHa Türkçesi:

.. Y E N i Ç A Ö " - Stredisko pro rozsirova ni tisku, Pra ha 6, Thaku rova 3

Fiyatı 1 lira


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.