si_5

Page 1

KURTULUŞ GEÇİCİ ÖRGÜTÜ YAYIN ORGANIDIR AĞUSTOS 1984 SAYI: 5

. . SODEP DEMOKRASIYI . YERLESTIREMEZ .

1983 mayısında Siyasi Partiler Yasası’nın çıkmasıyla beraber Sosyal Demokrasi Partisi (SODEP) kuruldu. Kurucular kamuoyunda ‘saygınlığı’ olan ‘flaş’ isimlerdi. Üniversite öğretim üyeleri, devlet bürokrasisinin seçkin’ simaları ve bu ‘elit’ kalabalığın ağırlığı altında kaybolan ama “işçi kesimini temsil ettikleri için adlarından sık sık bahsedilen birkaç sendika lideri. SODEP kurulduğundan beri kamuoyunda solun partisi olarak tanımlandı, öyle kabul edildi. Yakın tarihimizin, 1973 seçimlerinin ortaya çıkardığı bir gerçek var: Türkiye’de sosyal demokrat bir partinin %35’e varan bir oy potansiyeli vardır. Siyasal arenaya sosyal demokrat kimlikle çıkan bir parti bu potansiyeli toplayabilir. Ve SODEP bu potansiyelin adayı olarak, kapatılan CHP’nin siyasal mirasçısı olarak ortaya çıktı. Ancak SODEP’in kuruluşundan itibaren sosyal demokrat çevrelerde başlayan bir tartışma hâlâ son bulmadı. Bu tartışmanın temel tezleri şunlardır: Bugünkü siyasal koşullarda, yanı halkın, çalışanların siyasal özgürlüklerinin olmadığı bir durumda sosyal demokrat bir parti kurulabilir mi? Kurulsa bile çalışanların umudu olacak olan bir parti olabilir mi? 24 Ocak Kararları ile başlayan ve IMF istikrar reçetelerine dayanan ekonomik politikalara karşı alternatif politikalar üretebilir mi? Bu tartışma hâlâ devam ediyor. Ve bizce bitmeyecek. Çünkü bu tartışma somut durumu; yani emperyalizm ve bağımlı ülkeler ilişkisini, Türkiye’nin sınıflar mevzilenmesini, egemen sınıflar ve ezilen sınıfların ekonomik ve siyasal konumlarını, siyasal demokrasi savaşımının öncüsü olan toplumsal sınıfın hangi sınıf olacağını göz önüne alamamakta, hesaba katamamaktadır. Bunun içindir ki, bu tartışma havanda su dövmektir, SODEP’e umutla bakan çalışan yığınları, toplumun demokrasi isteyen kesimlerini oyalamaktır. Sendikal faaliyetin tekrar başladığı, siyasal ortamın yavaş yavaş durgun-

L. KARADENİZ luktan kurtulduğu bir döneme giriyoruz. Son 4 yıl içerisinde ekonomik ve siyasal olarak her türlü haklarından mahrum bırakılarak vahşice ezilen çalışan yığınlar bu dönemde atılganlaşacaklar ve haklarını elde etmeye alışacaklardır. Sosyalistlerin geniş kitlelerin önüne çıkıp alternatif olabilme olanaklarına sahip bulunmadıkları bu dönemde hak elde etme mücadelesindeki işçi yığınlarının ve diğer ezilenlerin önündeki en güçlü siyasal alternatif şu anda SODEP’tir. Bunu biliyoruz. Ve gene biliyoruz ki, SODEP kitlelerin daima sağında kalacaktır, onların özlemlerine cevap veremeyecektir. Nitekim kongrede konuşan “tabandan” gelen delegeler, partiyi “dinamik olmamakla ‘, “kimliğe sahip olmamakla”, “bir ideolojisi bulunmamakla” eleştirmişleri daha atılgan politikalar talep etmişlerdir. “SODEP işçinin sesi olmalıdır”, “demokrasinin başta gelen savunucusu olmalı , “iktidar kendi sınıfına hizmet ediyor, biz de kendi sınıfımıza hizmet edelim” demişlerdir. Ama partinin önderlerinden hiçbirisi çıkıp ta bu istemlere açık cevaplar vermedi. Gazetelerin yazdıklarına göre, parti kodamanları delege avlamak için kulis atmakla meşgul oldular. Kapalı kapılar arkasında merkez kurulları için listeler hazırladılar. Merkez kurullarına seçilecek olanların yarısı “tek seçici” Genel Başkan E.İnönü tarafından “saptandığı” için, çeşitli gruplar diğer yarının kendi adamları olması için ‘ ‘faaliyet’’ sürdürdüler. Önümüzdeki dönemde sınıf bilinçli işçilerin en önemli görevlerinden biri de sınıf kardeşlerini sosyal demokrat yanılsamalara karşı uyarmak, işçiler içerisinde bu burjuva ideolojisi ve siyasetin etkilerine karşı mücadele etmektir. Demokrasi ve sosyalizm özlemi taşıyan ezilen sınıflar içerisindeki tek mücadele yöntemimiz, tartışmak, ikna etmek ve onları günlük mücadele içeri-

sinde kendi siyasal eylem, platformumuza çekmektir. İşyerlerindeki her türlü toplantı, sohbet, sendika toplantıları, temsilci seçimleri bu amaçlarla kullanılmalıdır. Buralar bizim için şu anda tek ve en önemli siyasal faaliyet alanlarıdırlar. Ne istiyor SODEP, çalışanlar için ne talep ediyor? Merkez Karar ve Yönetim Kurulu’nun kongreye sunduğu çalışma raporundan ve kongre bildirisinden öğrendiğimiz kadarıyla, “siyasal demokrasinin öngördüğü haklar ve özgürlükler”! istiyor. Bunları ise şöyle somutluyor: Örgütlenme, sendika, toplu pazarlık, grev, dernek, toplantı ve gösteri özgürlükleri. “Avrupa Konseyi standartlarında, Batı’lı halklarınki gibi bir demokrasi” istiyor SODEP. Böylece kendi siyasal görevini Batı’lı bir sosyal demokrat partinin görevleri olarak koyuyor. Yani yukarıda sayılan özgürlükleri savunacak ve yerleştirecek bir parti. Şüphesiz yukarıda sayılanlar tek başlarına demokrasi için yetmezler, örneğin TC sınırları içerisinde yaşayan 10 milyon Kürt’ün kendi kaderini tayin etme hakkından bahsetmeyen bir program demokratik bir program sayılamaz. Çünkü bu hak kategorik olarak sosyalist değil demokratiktir. Ama buraya gelinceye kadar kafalarda açıklığa kavuşturulması gereken çok daha önemli şeyler vardır. İlkönce çok önemli bir yanılsamayı düzelterek işe başlamak gerekir. Batı’daki gelişmiş kapitalist ülkelerdeki siyasal özgürlükler bugünkü sosyal demokrat partilerin kazanımları değildirler. Bu haklar Batı’da 18. ve 19. yüzyıllardaki burjuva demokratik devrimlerle, büyük toplumsal altüst oluşlarla kazanılmışlardır. Kapitalizmin sermaye birikimini tamamladığı, burjuvazinin yetkinleşmiş bir sınıf olarak ortaya çıktığı bir tarihsel çağda; üretim ilişkileri planında feo-

dalizme ve serfliğe karşı, siyasal planda ise mutlakıyetçi devlete karşı başarılan devrimlerin ürünleridir bu haklar. Bu devrimlerin hedefi demokratik cumhuriyettir. Yani halkın parlamentolar yoluyla siyasetin belirlenmesine katılması ve devlet iktidarına karşı, keyfi idareye karşı, halkın kendim savunma araçları diyebileceğimiz siyasal özgürlüklere sahip olması. Bunların vazgeçilmez haklar olarak yerleşmeleri. Proletarya o çağda henüz yükselen bir sınıftır. Asıl olarak kendi sınıf çıkarları doğrultusunda, yani sosyalizm için dövüşmemektedir. Demokrasi için fiilen dövüşen üç sınıftan birisidir. Küçük-burjuvazi, köylülük ve proletarya. Siyasal önderlik ise asıl olarak burjuvazidedir. O kendi sınıf çıkarlarının farkındadır ve egemen sınıf olmak için dövüşmektedir. Burjuvazi kendi egemenliğini kurduktan sonra, mutlakıyete ve feodalizme karşı mücadele sırasında elde edilmiş olan haklar, bu sefer başta proletarya olmak üzere diğer ezilenlerin kendilerini burjuvazinin diktatörlüğüne karşı korumada silah olmuşlardır. Proletaryanın burjuva demokratik devrimler çağında, yani kapitalizmin bir toplumsal sistem olarak gelişmesi ve burjuvazinin sınıf egemenliğinin kurulması çağında; yükselen sınıf olarak, en devrimci sınıf olarak ortaya çıkmasıyla o zamanlar adına sosyal demokrat partiler denilen devrimci işçi sınıfı partileri kurulmuştur. Proletarya artık sadece kendini savunmak için mücadele etmemekte, sosyalizm için kendi sınıf egemenliği için, sermayenin egemenliğine karşı dövüşmektedir. 1915’te 1. emperyalist paylaşım savaşı patlak verdiğinde sosyal demokrat işçi partileri için tarihsel karar anı gelir: Ya kendi burjuvalarının yanında saf tutup, emperyalist emellere uygun davranacaklar, dünyanın yağmalanmasına göz yumacaklar ya da proleter bir tutum takınıp savaşa karşı çıkacak-


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.