Sosyalist İşçi 650

Page 1

DEVRİMCİ ANTİKAPİTALİST HAFTALIK GAZETE

650

19 Aralık 2019 3 TL. sosyalistisci.org

-

TECAVÜZE-KADIN CİNAYETLERİNE-KAPİTALİZME KARSI

Şili’deki büyük mücadelenin içinden çıkan, Las Tesis aktivisti kadınların dansı tüm dünya çapında kadınların şiddete, tacize, tecavüze ve erkek şiddetini önlemek konusunda kayıtsız kalan devlet kurumlarına karşı öfkesinin bir sembolü oldu. Dünyanın onlarca farklı meydanında kadınlar kitlesel olarak dans ediyor. Kadına şiddetin en acil sorunlardan biri olduğu, her gün birkaç kadının öldürüldüğü Türkiye, dans eden kadınlara polisin saldırdığı tek ülke.

sayfa 11’de

-

KADINLAR HER YERDE DİRENİSTE

BİR KİŞİ DAHA EKSİLMEYECEĞİZ!

MARKSİZM 2020

8-12 NİSAN İSTANBUL CEZAYİR SALON

KÜRESEL İSYAN DEVRİMCİ FİKİRLER!


2

GÜNDEM

SAVAŞ TEHDİDİNE KARŞI CORBYN’İN YENİLGİSİ VE ULUSLARARASI DAYANIŞMA SOLDAN KORKMAMAK! İngiltere’de seçimlerde Muhafazakârların oylarını 2017’ye göre sadece 1.7 artırmasına karşılık, İşçi Partisi’nin yüzde 8 oy kaybı yaşaması sol saflarda büyük moral yıkım yarattı. İngiltere’de mücadele eden Sosyalist İşçi Partisi üyelerinin yayınladığı seçim değerlendirmesinde “Muhafazakârların İşçi Partisi kaleleri olarak görülen yerlerde bir dizi koltuk kazandığı ve daha önce hiç genel seçimlerde Muhafazakâr bir milletvekili seçmemiş olan alanları kazandığı.” söyleniyor. Bu, Johnson’ın iktidarının kısa vadeli mi yoksa dönemsel mi olacağı konusunda iyimser olmamamıza neden oluyor. Sağın zaferini İngiltere’de yoldaşlarımız şöyle ele alıyor: “Bu her işçi için, Ulusal Sağlık Servisi (NHS) için, okullarımız için, Universal Credit’in acımasız rejimi tarafından tehdit edilen insanlar için, iklim kaosuna karşı eylem yapmak isteyen herkes için, sıfır saatlik sözleşmelerle çalışan ve sendika hakları olmayanlar için çok üzücü bir felakettir. Daha fazla evsiz insan ölecek. Daha fazla çaresiz insan sınır dışı edilecek veya hapse atılacak. Irkçılar kendilerini daha güçlü hissedecek. Kadınlar ve LGBT+ insanlar yenilenmiş saldırılarla karşı karşıya kalacak. Ama bu son değil. Hepimiz kaybettik ama yenilmedik.” Benzer şekilde Tribun editörü de şöyle bir şey yazdı: “Yarın neyi kurtarabilirsek onu kurtarmanın mücadelesi başlayacak. Sosyalist hareket daha önce de yenilgi gördü ve daha güçlü bir şekilde bunu atlatacağız – hakiki olanın niteliği yangın sırasında belli olacak. Ancak peşimize düşecekler. Fakat bu gece, kapitalist sistem var olduğu müddetçe bir sosyalist harekete ihtiyaç olacağını ve mücadelemizin devam ettiğini hatırlamalı, bir sonraki kavga için güç toplamalıyız.” Kuşkusuz Türkiye’deki sol-ulusalcı sığlık bir yandan “Corbyn solculuk yaptığı için kaybetti” derken, diğer yandan “göçmen duyarlılığının” seçim kazanmak açısından faydası olmadığının altını çiziyor. İngiltere’deki seçim sonucunu Türkiye’yi bekleyen seçim açısından ele alıyor, esas olarak da önümüzdeki dönem CHP-İP-HDP-Davutoğlu ve Saadet ittifakının üzerinde yükselmesi gereken temellere vurgu yapıyorlar. Bu yüzden bazı noktaların altını çizmekte fayda var: İngiltere’den gazetemizin bu sayısına seçim değerlendirmesini yazan Arife Köse’nin ve Charlie Kimber’ın yazdıkları gibi Corbyn solcu olduğu için kaybetmedi. Ronan Burtenshaw’ın da dediği

Londra’da Johson protestosu

gibi “İşçi Partisi bu seçimi fazlasıyla işçi sınıfı partisi olduğu için değil, çok az öyle olduğu için kaybetti.” Türkiye’de her seçim döneminde sol içinde sağcılığın yükselmesinin, MHP’li adayların dahi desteklenebiliyor olmasının nedenlerinden birisi bu seçim kazanmak için sağa oynama merakı. Seçimlerden sonra İşçi Partisi üyelerinden birisiyle yapılan bir röportajda “Corbyn’in manifestosunda çok iyi politikalar vardı, ancak kapsamlı bir tek mesaj yoktu” deniyor. Kaldı ki, iklim krizi konusundaki radikal görünen program da seçimlerin ilan edilmesiyle beraber yumuşatıldı. İngiltere’de Corbyn’in Brexit konusundaki belirsizliği, toplumun etrafında kutuplaştığı asli sorunun es geçilmesi anlamına geldi. Corbyn’in antisemit olduğu ve ırkçılık yaptığı yalanlarına karşı sürekli savunmada kalması da politik atmosferi olumsuz etkiledi. “İşçi Partisi sağ kanadı her fırsatta Corbyn’i karartmaya çalıştı. Seçim gecesi, İşçi Partisi’nin ‘ırkçı parti’ olduğunu söyleyen Stoke-on-Trent North bölgesi milletvekili Ruth Smeeth ile devam etti.” Kuşkusuz otoriter, maço, yalancı ve açıkça iklim, gezegen, kadın düşmanı olan ve herşeylerini sermayenin savunmasın adamış liderlerin geçit törenine şimdi Boris Johnson da eklendi. Bu moral bozucu. Fakat dünyada, Türkiye’de ve İngiltere’de kapitalizm tüm kutuplaştırıcılığı, çelişkileri ve adaletsizlikleriyle duruyor. Johnson’ın karşısında dağ gibi sorunlar var, sadece sorunlar değil, büyük mücadele deneyimlerine sahip olan bir işçi sınıfı, sosyal hareketler ve sosyalist gelenek tarihi var. Bu hareketlerin gelişmelere sessiz kalmayacağını düşünmek çok iddialı olmak anlamına gelmiyor. Başarılması gereken, seçim sandığından güçlü çıkmak için hareketin, işçi sınıfının, iklim aktivistlerinin, antifaşistlerin, ırkçılık karşıtlarının en ileri, en militan kesimlerinin taleplerine mesafelenmek değil, ancak, hareketin en ileri kesimlerinin sözcülüğünü yapanların kapitalizme ve onun otoriter-aşırı sağcı sözcülerine meydan okuyabileceğini görmek.

Doğu Akdeniz’de ABD 6. filosu ile ortak tatbikat

Türkiyeli, Yunanistanlı ve Kıbrıslı işçile-

rin son günlerde Akdeniz’de Özel Ekonomik Bölgeler üzerine yaşanan gerginliğin artmasından hiçbir çıkarı yok. Tersine, eğer bu gerginlik bir askeri çatışmaya dönüşürse hepimizin kaybedeceği çok şey var. Egemen sınıflarımızın, denizde petrol ve doğalgaz arama çalışmalarının zenginlik getireceği vaatleri doğru değil. Bu çalışmalar sadece Exxon, Total ve ENI gibi çokuluslu enerji şirketlerinin süper karlar elde etmelerini sağlayacak, fosil yakıtların iklim değişikliğini daha olumsuz şekilde etkilemesine neden olacak ve bölgede emperyalist ve yerel güçler arasında yaşanan rekabeti alevlendirecek. Bu rekabetin bütün tarafları gerici. Hükümetlerimizin, eylemlerini ‘anavatanın savunulması’ olarak sunma girişimlerinin doğru olmadığını, Erdoğan ve Mitsotakis hükümetlerinin Libya’da birbirleriyle savaşan farklı grupları desteklemeleri açıkça kanıtlıyor. Bingazi, Yunanistan ‘anavatanın’ ve Trablus da Türkiye ‘anavatanının’ bir parçası değil. Adil bir çözümü sağlayacak olan NATO’nun, AB’nin ya da BM’in aracılığı değil. Bu uluslararası örgütler, bağımsız barış ve adalet aracıları değil, askeri, ekonomik ve diplomatik araçlar yoluyla emperyalist müdahalelerde bulunan kurumlar. Bu, bölgede Suriye’den Yemen’e ve Afganistan’dan Atlantik Okyanusu’na ve Kıbrıs’a kadar her yerde defalarca kanıtlandı. Ancak böyle bir “aracılığın” alternatifi savaş hazırlığı değil. Muhalefet partilerinin, hükümetlerden daha fazla milliyetçi söylem kullanma girişimlerine ve silahlanma yarışına karşıyız. Bu tür politikalar, aşırı sağa açılım yapma fırsatı sağlıyor ve faşistlerin büyümesine neden oluyor. Solun çeşitli fraksiyonlarının, AB’den yaptırım uygulamasını talep etmesi ya da Ege ya da Kıbrıs çevresine daha çok fırkateyn yerleştirme tehdidinde bulunması ya da Kürt halkına baskı uygulanmasını desteklemesi de kabul edilemez.

Barış ve adaletin tek garantisi işçi mücadelesinin yükselmesi. Bizler, Şili’den Lübnan’a ve Sudan’dan Fransa’ya kadar küresel ayaklanma dalgasından ilham alıyoruz. Acilen şunları talep ediyoruz: Bölgedeki emperyalist müdahalelere derhal son verilmelidir. Yunanistan ve Türkiye NATO’dan ayrılmalıdır, Kıbrıs, Yunanistan ve Türkiyedeki bütün askeri üslerini (İncirlik, Souda, Akrotiri) kapatmalıdır. Akdeniz’de petrol ve gaz arama ve çıkarma çalışmalarına derhal son verilmelidir. Fosil yakıtlar denizen derinliklerinde kalmaya devam etmelidir. Silah yarışına son verilmelidir. Batı’dan ya da Rusya’dan savaş uçağı, fırkateyn ya da füze alarak yapılan harcamalara son verilmelidir. Sınırlar mültecilere açılmalıdır. Savaştan ve açlıktan kaçan insanlar hoşgeldiler. Herkese koruma ve barınak sağlanmalıdır. Avrupa’yı bir kaleye çevirme politikalarına ve AB'nin Libya ve Türkiye ile yaptığı ve göçmenleri şantaj öğesi olareak gören ve aşağılayan göçmen karşıtı anlaşmalara son! Kıbrıs’taki Türk ve Yunan işçiler, dışarıdan bir müdahale olmadan kendi adalarının geleceğine kendileri karar verme hakkına sahiptir. Yunanistan, Kıbrıs ve Türkiye işçileri, kapitalizmin uzun süreli krizi nedeniyle kendilerine dayatılan fedakarlıklara karşı mücadele etme konusunda zengin bir deneyime sahipler. Uluslararası taleplerimizin yanı sıra kemer sıkma politikalarına ve sömürüye karşı talepler etrafında hareketler inşa etmek daha iyi bir gelecek için güçlü bir etki yaratabilir. Örgütlerimiz, emperyalist savaşa karşı çıkma ve uluslararası sosyalizm için mücadele etme devrimci geleneğine bağlıdır. Bizler, barış yanlısı herkesi bu ortak mücadeleye katılmaya çağırıyoruz.

Devrimci Sosyalist İşçi Partisi (DSİP), Türkiye Sosyalist İşçi Partisi (SEK), Yunanistan İşçi Dayanışması, Kıbrıs


GÜNDEM

OSMAN KAVALA'YA ÖZGÜRLÜK!

3

BARIŞTAN YANA Yıldız Önen

2019’DA 27 SAVAŞ VE ÇATIŞMA YAŞANDI

G. Kore’de barış eylemi

Osman Kavala

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Gezi Parkı davasından 2 yıldan uzun bir süredir cezaevinde bulunan Anadolu Kültür Yönetim Kurulu Başkanı Osman Kavala'nın başvurusu hakkında ihlal kararı verdi. AİHM, makul şüphe olmadan Kavala'nın siyasi sebeplerle tutuklanması ve Anayasa Mahkemesi'nin başvuruyu makul bir sürede incelememesi nedeniyle AİHS madde 5/1, 5/4 ve 18'den ihlal bulup, Kavala'nın derhal serbest bırakılmasına karar verdi. Ancak AİHM kararlarının bağlayıcı olmasına rağmen, Kavala henüz serbest bırakılmış değil. Gezi Davası'nın tutuklu tek sanığı Osman Kavala, 18 Ekim 2017’de İstanbul Havalimanı'nda gözaltına alındı. 15 gün gözaltında tutulduktan sonra, 1 Kasım 2017’de “Gezi eylemlerinin yöneticisi olmak” ve “15 Temmuz darbe girişimine katılmak” suçlamalarıyla tutuklanarak Silivri Cezaevi’ne konuldu. İlerleyen aylarda Kavala soruşturması genişletildi ve 2018 yılının Kasım ayında düzenlenen operasyonda, Yönetim Kurulu Başkanı olduğu Anadolu Kültür çalışanlarının da aralarında olduğu 13 akademisyen ve hak savunucusu gözaltına alındı. Gözaltına alınanlardan Yiğit Aksakoğlu tutuklanarak cezaevine gönderildi. Kavala’nın tutuklanmasına “Anayasal düzeni değiştirmeye teşebbüs” ve “Hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs” iddiaları gerekçe gösterilse de 1 yıl 4 ay boyunca Kavala hakkındaki suçlamaları anlatan bir iddianame hazırlanmadı. Bu süre zarfında avukatlarının, “kişilerin adil yargılanma, belgelere ulaşma, masumiyet hakkını ihlal eden bir durum” diye niteleyerek, tahliye edilmesi istemiyle yaptıkları 20 başvurunun hepsi reddedildi. AYM'ye bireysel başvuru Kavala, tutukluluğuna dair hak ihlali olduğu gerekçesiyle Aralık 2017’de Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulundu. Başvuru, 22 Mayıs 2019’da oy çokluğuyla reddedildi. Ret gerekçesinde iddianamede yer alan suçlamalar konusunda ısrar edilmesine rağmen, Mahkeme Başkanı Zühtü Arslan da Anayasa Mahkemesi’nin kararına karşı çıktı. AYM'nin başvuruyu oylayan 10 üyesinin 5'i kabul, 5'i de ret oyu kullandı. Karşı oy kullanan 5 üyeden biri olan Arslan, bunu “başvurucunun Gezi olaylarına katılmış ve bu olayları desteklemiş olmasının tek başına bir suç işlediğinin belirtisi olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Zira barışçıl olmak kaydıyla herkes toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleyebilir, düzenlenenlere katılabilir ve bunların yaygınlaşmasını isteyebilir" sözleriyle gerekçelendirdi.

"Meşhur Macar Yahudisi Soros" Bütün bunlar olurken, başta Erdoğan olmak üzere, devletin ve hükümetin çeşitli yöneticileri Osman Kavala'yı "dış güçlerin maşası" olmakla suçlamaya devam ettiler. 18 Kasım 2018 tarihinde Recep Tayyip Erdoğan, muhtarlara yaptığı konuşmada isim vermeden Osman Kavala'yı işaret ederek şu ifadeleri kullandı: "Dün Gezi olaylarını öven, Gezi'ci vandalları yücelten, bunun üzerinden bizi itham eden zırvalar beyan etmiş, Gezi olaylarında teröristlerin finans kaynağı olan bir kişi şu anda içeride. Onun arkasında meşhur Macar Yahudi’si Soros var. Bu adam dünyada milletleri bölmekle adeta birilerini görevlendiren parası bol birisi. Türkiye'deki temsilcisi de aynı şekilde babadan zengin, bu imkanlarını bu ülkeyi parçalayıp bölen terör eylemlerine karşı her türlü desteği veren kişi. Şimdi içeride. Suçu olmayanı niçin kalksın da yargımız içeri alsın?“ 1 yıl 4 ay sonra iddianame 19 Şubat 2019 tarihinde hazırlanan ve 4 Mart 2019 tarihinde İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilen 657 sayfalık iddianamede, Kavala’nın 2013 yılında yaşanan Gezi eylemlerini finanse ettiği, İstanbul dışındakiler de dahil olmak üzere tümünü örgütlediği, bu suretle hükümeti devirmeye, iç savaş ve darbe zemini hazırlamaya teşebbüs ettiği öne sürüldü. Bütün bunlara kanıt olarak da Kavala'nın yaptığı birkaç telefon görüşmesinde Gezi’ye masa, sandalye götürülmesi gerektiği yönündeki sözleri, yaptığı birkaç yurtdışı seyahat de iddiaların kanıtı olarak gösterildi. Kavala dahil iddianamedeki 16 ismin Gezi eylemlerine 2011’den itibaren hazırlık yaptığı ve “tepe yönetim” olduğu iddia edildi. Açılan davanın 24-25 Haziran 2019 tarihlerinde Silivri’de görülen ilk duruşmasında Yiğit Aksakoğlu tahliye edildi, ancak Kavala’nın tutukluluğunun devamına karar verildi. Osman Kavala'yı serbest bırakın 8 Ekim 2019 tarihinde gerçekleşen üçüncü duruşmada da Kavala’nın tutukluluğunun devamına karar verildi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 10 Aralık 2019'da, Osman Kavala’nın makul şüphe olmadan siyasi sebeplerle tutuklanması ve Anayasa Mahkemesi’nin başvuruyu makul bir sürede incelememesi nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ihlal edildiğine karar verdi. İç hukuk bakımından bağlayıcı olan AİHM kararının Kavala'nın derhal serbest bırakılmasını öngörmesine rağmen, buna henüz uyulmuş değil. Kavala'nın bir sonraki duruşması 24-25 Aralık tarihlerinde yapılacak.

Hamburg Üniversitesi bünyesindeki Savaş Nedenleri Araştırmaları Çalışma Grubu hafta başında yaptığı açıklamada 2019 yılında dünyada 27 savaş ya da çatışmanın yaşandığını belirtti. Grup, yıllık raporunu 1986’dan bu yana yayınlıyor ve savaşı iki veya daha fazla silahlı tarafın yer aldığı şiddet içerikli bir kitle çatışması olarak nitelendiriyor. Sözkonusu taraflar arasındaki silahlı gruplardan en az birinin, hükümetin silahlı kuvvetleri olması gerekiyor. Savaşın geçen senelere oranla daha düşük yoğunlukta sürdüğü alanlardan birisi İsrail’in Filistin’e yönelik saldırıları. Bir diğer alan ise 2019 yılında savaşlardan en çok etkilenen bölge olan Afrika. Gruba göre kıtada geçen yıl 10 savaş gerçekleşti. Bunların arasında Kamerun, Kongo’nun doğusu, Nijerya (Boko Haram), Somali ve Orta Afrika Cumhuriyeti’ndeki çatışmalar sayıldı. Kuşkusuz, hem dünya gündeminde hem de grup açısından Suriye özel bir yer tutuyor. Raporda Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine yönelik askeri harekatı da not edilmiş vaziyette. Savaş, askeri harekatlar, silahlı çatışmalar, bombalamalar, yıkım, şiddet, tecavüz, kitlesel göçler, çocuk ölümleri, ekosistemin imha edilmesi demek. Kapitalizmin tarihii savaşların ve savaştan kaynaklı ölüm ve yıkımların da tarihi. Birinci Dünya Savaşında 15 milyon, 1936-39 İspanya iç savaşında, Franco’nun saldırıları sonucunda 600 bin, 1914 öncesi sömürgelere yönelik saldırılarda 1,5 milyon ve İkinci Dünya Savaşında 65 ila 70 milyon insanın öldüğünü biliyoruz. 1945-2000 yılları arasında, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, savaş ve çatışmalarda 41 milyon kişi ölmüş. Yani, toplam 148 milyon kişi, 1900 yılındaki dünya nüfusunun %10’u savaşlarda ölmüş. Ve savaşlar devam ediyor. Savaşlar, insanın doğasındaki bir kötülükten kaynaklanmıyor. Bütünüyle bir sistem sorunuyla karşı karşıyayız. Bu sistem sorunu tek tek kapitalistlerin eğilimlerinden de farklılık arzediyor. Kapitalizm, evriminin bir aşamasında emperyalist evreye ulaştı ve dev askeri güçlere sahip olan ülkeler sermayenin üretim ve yeniden üretim süreçlerini küresel ölçekte garanti altına almak için devletlerin askeri gücüne küresel bir karakter kazandırmak zorundaydılar. Kapitalizm giderek daha yoğun bir biçimde merkezileşir ve emperyalist bir karakter kazanırken, bu merkezileşme küresel ölçekli bir çürüme, çatışma ve baskıyla elele gitti. Savaş, emperyalist ülkelerin hangisinin ya da hangilerinin küresel hegemonyanın zirvesinde kalacağının tayin edildiği, kapitalizmin sonsuza kadar ertelenmesi mümkün olmayan rekabetçi doğasının kaçınılmaz bir sonucudur. Bu yüzden savaşa son vermekten söz etmekle kapitalizme son vermekten söz etmek bir ve aynı şeydir çoğu kez.


4

DÜNYA

FRANSA’DA GREV DALGASI

İNGİLTERE: SEÇİM BİTTİ, MÜCADELEYE BAKALIM Arife Köse İngiltere seçimlerinin şok edici sonuçlarının nedenlerini tartışıyor. İngiltere’de geçen hafta yaşanan genel seçim sadece ülke içinde tartışmalara yol açmakla kalmadı dünya çapında da ses getirdi. Bunun bir nedeni dünyanın 5. büyük ekonomisine sahip bir ülkede muhafazakar partinin Trump, Orban gibi sağcı popülist liderlerle aynı safta görünen Boris Johnson gibi bir lider ile birlikte ve aşırı sağın da desteğiyle 1987’de Thatcher döneminden bu yana en yüksek oyu alarak iktidara gelmiş olması. Bir diğer önemli nedeni ise bunu, tarihinin en solcu liderliğine sahip İşçi Partisi’nin, kalesi olarak görünen, Kızıl Duvar olarak bilinen yerlerden oy almayı başarmış ve bunun sonucunda İşçi Partisi’ni ağır bir yenilgiye uğratmış olması. Muhafazakar Parti

Genel grev günü Paris

Fransa işçi sınıfı Başkan Macron’un neoliberal politikalarına karşı direnişe geçti. Macron’un daha geç yaşta emekli olmayı ve emeklilik maaşlarında düşüşü dayatan bir yasa geçirmeye çalışması üzerine genel grev ilan edildi. 6 Aralık’ta başlayan grevin ilk gününde Paris'te yapılan yürüyüşe 1,5 milyon kişi katıldı. Bu grevin ülkede 1995’ten sonraki en etkili grev olduğu söyleniyor. Yürüyüşe son bir yıldır iktidarı sallayan sarı yelekliler de katıldı. Grevler sonraki günlerde demiryolu, sağlık ve eğitim sektörlerinde devam etti. Paris’te yaklaşık bir hafta boyunca metro seferleri neredeyse tamamen durdu. Fransa’nın sekiz petrol rafinerisinden yedisi işçiler tarafından işgal edildi. Petrol üretiminin durması sonucu benzin kıtlığı yaşandı. 10 Aralık’ta ise CGT sendikasının çağrısıyla ülke genelinde 200 kadar noktada 1 milyondan fazla kişi sokağa indi. İşçi demokrasisi 10 gündür farklı sektörlerde süren grevler bir işçi demokrasisi örgütlenmesinin de oluşmasını sağladı. Grevci işçiler düzenli olarak işçi genel meclislerinde toplanarak koordine oluyorlar. Paris’te Paris Gare du Nord durağında toplanan işçi meclisinde dört sendikanın bayrağı yer alırken 150 grevci işçi her türlü bölünmeye karşı birlik çağrısı yaptılar. Tours’ta 200 öğretmenin katıldığı mecliste grevleri büyüme ve sarı yeleklilerin gösterileriyle birleştirme kararı alındı. İşçi eylemlerine öğrenciler de destek veriyor. Ancak önemli bir tatil günü olan Noel yaklaşırken sendika bürokrasinin hâlâ yeni bir genel grev ilan etmemiş olması hareketin hükümete geri attıracak güçte bir yumruk vurmasını engelliyor. Macro hükümeti de bu durumun farkında olduğu için geri adım atmıyor ve hareketin çözülmesini bekliyor. Çünkü geri adım atarsa hareket moral bulacak oysa bu direnişi kırabilirse hareketi ezmek için fırsat yakalayacak. Macron’u durdurmak işçi meclislerinin birleşerek sendikaları büyük bir genel greve ilan etmeye zorlamasından ve sarı yeleklilerin, iklim grevcilerinin ve öğrencilerin genel greve bütün gücüyle destek vererek sokakları doldurmasından geçiyor.

Bu seçimin temel gündemi Brexit oldu. Theresa May istifa ettikten sonra Muhafazakar Parti’nin başına geçen Boris Johnson, parlamentoda kendisine karşı işbirliği halinde olan İşçi Partisi ve AB’de kalma yanlısı partilerin basıncı ile karşı karşıya kaldı. Bu partiler birlikte hareket ederek AB’den anlaşmasız ayrılmayı kanun dışı hale getiren bir yasa çıkardılar. Diğer yandan Yüksek Mahkeme Johnson’un Parlamentoyu askıya alma kararını geçersiz kıldı. Johnson ise bu hamlelere karşı AB ile 17 Ekim’de yeni bir anlaşmaya giderek seçim çağrısı yaptı ve böylece karşı karşıya kaldığı krizi aşmaya çalıştı.

Londra’da Johson protestosu

ve bugün arasında İşçi Partisi açısından değişen tek şey Brexit konusundaki tutumu oldu. Faktörler Seçimi Boris Johnson’ın kazanmasında dört faktör rol oynadı: Birincisi, net bir şekilde Brexit. “Brexit’i hallet” hem AB’den çıkma yanlılarını hem de AB’de kalma yanlısı olsa bile 2016’da yapılan referandum sonucuna saygı gösterilmesi gerektiğini düşünenleri kapsayan başarılı bir slogandı. İkinci faktör, medya başta olmak üzere bilinçli, planlı ve programlı bir şekilde sürdürülen Corbyn karşıtı kampanya oldu. Üçüncü faktör ise ekonomiydi; Marksist ekonomist Michael Roberts, yatırım ve üretim düzeyinde bir durgunluk yaşansa da İngiltere’de hane başına düşen gelirin 2017’den bu yana az da olsa iyileştiğini anlatıyor.

Muhafazakar Parti, seçim kampanyasını tek bir slogan üzerine kurdu: “Brexit’i hallet”. Asıl mesajı, kendisinin Brexit’i hayata geçirmek için elinden geleni yaptığı ama mevcut parlamentonun bunu engellediği oldu. Kampanyasının ikinci mesajı ise milliyetçilikti; Johnson sürekli ‘tek millet’ vurgusu yaptı.

İşçi Partisi bunlara karşı, Brexit’in yol açtığı bölünmeyi aşan, neoliberal politikalara yanıt veren bir seçim kampanyası yürütmeye çalıştı. Ancak kendi tabanını, her ne yaparsa yapsın kendisine oy veren bir oy deposu olarak görmek en büyük hatası oldu. İşçi sınıfı tabanı ile bağları zayıfladığı için onun yıllardır devam eden neoliberal dönemde, üstelik mücadele düzeyi de bu kadar düşükken hem örgütsel hem de siyasi düzeyde geçirdiği dönüşümü göremedi.

İşçi Partisi

Mücadele

İşçi Partisi ise bir yandan Brexit’in yarattığı bölünmeyi aşarken diğer yandan yıllardır devam eden neoliberal ekonomiden kesin bir kopuş anlamına gelen Keynesyen bir manifesto yayınladı. Üstelik bu radikal manifesto birçok kesim tarafından ilgiyle karşılandı. Peki İşçi Partisi neden kaybetti? Buna daha sağdan verilen ilk yanıt Corbyn’in lider olarak yetersiz olduğu ve İşçi Partisi’nin seçim manifestosunun çok radikal olması oldu. Ancak bu argüman doğru değil çünkü İşçi Partisi, 2017’de yapılan genel seçimde, yine Corbyn liderliğinde ve en az bu seçimdeki kadar radikal bir program ile 2001’den bu yana en yüksek oyu almıştı ve Muhafazakar Parti ile oy farkını yüzde 2’ye indirmişti. 2017

Boris Johnson, Muhafazakar Parti’nin yıllardır elde edemediği bir zafer elde etmiş olabilir. Ancak önünde söz verdiği gibi “Brexit’i halletmek” (ki bu vaat ettiği kadar kolay bir süreç değil) ama bu arada ülkenin birliğini korumak gibi bir süreç var. Ancak İrlanda’da birleşik bir İrlanda’dan yana olanlar, İskoçya’da da bağımsızlık yanlıları bu seçimden güçlenerek çıktı. Ayrıca küresel ekonomide yaşanan durgunluk ve bunun İngiltere üzerindeki etkileri Johnson’u bekleyen üçüncü zorluk. Dolayısıyla bu seçimin sonucu ne olursa olsun İngiltere’de bir çok konuda belirsizlik devam ediyor ve bu sürecin asıl belirleyici faktörü neoliberal politikalar, ırkçılık, iklim değişikliği gibi pek çok konuda verilen mücadelenin düzeyi olacaktır.


İKLİM KRİZİ

COP’A GÜVENME HAREKETE GÜVEN

25. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Taraflar Konferansı (COP25) zirvesine Antikapitalistler adına katılan Özdeş Özbay ile zirve deneyimi hakkında konuştuk

5

ZİRVEDEN GÖRÜŞLER İklim aktivisti ve 1 Milyon İklim İstihdamı Kampanyası üyesi Jonathan Neale yeni iklim hareketinin önceki iklim hareketinden farkını anlattı: “Son bir yılda iklim hareketinde, iyi yöne doğru muazzam bir değişim gerçekleşti ve bu değişim çok hızlı meydana geldi. Bu yeni hareket, kitlesel bir hareket ve bu bir isyan hareketi. Öğrenci grevleri bir başkaldırı ve başkaldırıya ihtiyacımız var. Bu hareket çoğunlukların bir hareketi; öğrenciler okullarının çoğunluğunu hep birlikte sokağa çıkartmaya çalışıyorlar. Geleceği temsil eden genç insanların hareketi bu. Hareket dünyanın iklim konusunda düşünme şeklini değiştirdi ve aynı zamanda gerçeklerin söylenmesi sağladı. Greta ‘dünyanın bütün liderleri yalan söylüyor, onlar bizi yüzüstü bıraktı, bize verilen koca bir hiç’ diyor. Bu gerçek. İklim hareketinde yıllardır, ‘bu iyi, şu kötü. İnsanlar bize para veriyor, onları mutlu etmek zorundayız’ gibi şeyler söyleniyordu. Şimdi ise hareket taviz verilmesini kabul etmiyor. ‘Bunu durdurmak zorundayız’ diyor. Bu dünya ölçeğinde bir değişim ve beni ilk kez umutlandırıyor. Üstelik bu henüz sadece başlangıç.” Gelecek İçin Cumalar’ın Greta’dan sonra en öne çıkan aktivistlerin biri olan Vanessa Nakate ile izlenimleri hakkında konuştuk. Ugandalı genç aktivist zirvede yaptığı konuşmalarla ayakta alkışlanmıştı:

Madrid’de COP25’e karşı büyük yürüyüş

COP25 zirvesinden beklentiler neydi? Nasıl geçti? Açıkçası iklim aktivistlerinin COP25’ten hiçbir beklentisi yoktu. 6 Aralık’ta zirvenin gerçekleştiği Madrid’te sokağa inen 500 bin kişiye seslenen Greta Thunberg “umut dört duvar arasında değil burada, sokakta” demişti. Zaten birkaç gün sonra da Gelecek İçin Cumalar (Fridays for Future) üyesi 200 genç iklim aktivistinin zirvenin gerçekleştiği ana sahneyi işgal etmesinin ardından zirveden atılmaları Greta’nın haklı olduğu göstermiş oldu. Böylece Endesa gibi fosil yakıt şirketlerinin sponsorluğunda geçen zirveden iklim aktivistleri dışlandı. Ancak sadece genç aktivistler değil yerli halkların temsilcileri de zirvede kendilerine yer bulamadı. Zirve boyunca hem çok sayıda eylemle Madrid sallandı hem de İklim İçin Sosyal Zirve adıyla bir karşı zirve düzenlendi. Bu eylemler ve karşı zirve nasıl geçti? Eylemlerin en büyüğü 6 Aralık’ta gerçekleşen yürüyüştü. 500 bin kişi katıldı. En önde yerli halkların temsilcileri yürüdü. Kortejlerin birçoğunda Şili’de sokakları dolduran yüzbinlerle dayanışma vardı. Bunun nedeni zirvenin aslında Şili’de gerçekleşecekken sokağa inen öğrenci ve işçilere yönelik devlet şiddeti sonrası zirvenin Madrid’e alınmasıydı. Zirve sahibi hâlâ Şili devleti görünüyordu. Buna karşı da eylemciler ve karşı zirveyi örgütleyenler Şili’deki mücadeleyi sahiplendi. Yokoluş İsyanı (Extinction Rebellion), Gelecek İçin Cumalar, 350 hareketi ve daha birçok grup şehrin farklı noktalarında toplamda yüzlerce aktivistin katıldığı çok sayıda eylem yaptılar. Kimi zaman yolları kapayarak dans ettiler ve çeşitli kostümlerle yürüyüş yaptılar, kimi zaman zirve içerisinde soyunarak veya oturarak protesto gösterileri düzenlediler, kimi zaman da Repsol petrol şirketi gibi çeşitli şirketlerin önünde eylemler örgütledir. 11 Aralık’ta 200 genç aktivistin zirvede gerçekleştirdi-

ği eylem sonrası polis tarafından atılmaları üzerine 13 Aralık Cuma günü küresel iklim grevi ilan edildi. Dünyanın birçok ülkesinde binlerce kişi “COP25’e asla güvenme” sloganıyla eylemler düzenledi. Karşı zirvede ise ekolojik krizin toplumsal sonuçları konuşuldu. Irkçılık, kadın meselesi, göçmenler, savaşlar, antikapitalist mücadele, iklim istihdamı, yeni yeşil düzen gibi çok sayıda konuda onlarca toplantı yapıldı. Her günün sonunda ise genel meclis toplantısı yapıldı ve o gün zirvede devletlerin neler konuştuğu özetlenerek durum değerlendirmesi yapıldı. Daha ilk genel meclis toplantısından itibaren zirvede konuşulanlardan bu zirveden hiçbir şey çıkmayacağı belli olmuştu. Zirve sonuç bildirisi ilan edildi. Sonucu ne oldu zirvenin ve bizi bundan sonra nasıl bir mücadele bekliyor? Zirveden aslında olumlu hiçbir sonuç çıkmadı. Devletlerin üzerinde anlaştığı tek konu seneye Glasgow’da gerçekleşecek zirveye her devletin çok daha geniş kapsamlı taahhütler sunması gerektiği oldu. Bu nedenle BM Genel Sekreteri Antonio Guterres bile sonuç karşısında hayal kırıklığına uğradığını söyledi. Bundan sonra bizi yeni iklim grevleri bekliyor. Gelecek İçin Cumalar şimdiden 13 Mart’ta bir kez daha küresel iklim grevi gerçekleştireceğini ilan etti. 20 Eylül’deki dördüncü küresel iklim grevine tüm dünyada 7 milyonun üzerinde insan katılmıştı. Hedef daha büyük kalabalıklara ulaşmak. Yokoluş İsyanı da eylemlerini sürdürecektir. Bu hareketin en güçlü olduğu ülke Britanya ve önümüzdeki yıl COP zirvesi İskoçya’da gerçekleşecek. Dolayısıyla Yokoluş İsyanı ayağına gelecek zirve öncesi bütün gücünü ortaya koyacak gibi duruyor. Biz de burada şimdiden büyük bir iklim grevi için hazırlıklara başlamalıyız. 20 Eylül’de Türkiye’de de 20’den fazla şehirde 10 bin kişi sokağa çıkmıştık. Sıfır Gelecek bu hareketin en önemli platformu olmuştu. 13 Mart yaklaşırken şimdiden daha büyük bir kitleyi harekete geçirmek için çalışmaya başlamamız gerekiyor.

“Yürüyüşte yüz bin kişiden fazlaydık ve gerçekten inanılmazdı. Gençliğin enerjisine ve gelecekleri için mücadele etmelerine bayıldım. Ama bu enerjiyi hayatımızın her gününde muhafaza etmemiz gerekiyor çünkü mevzubahis olan bizim geleceğimiz. Bu enerjiyi yalnızca arada bir, küresel grevlerde göstermemeliyiz. Onu her Cuma, her gün göstermeliyiz ki bir mesaj verip hükümetlerimizi harekete geçmeye zorlayabilelim.” İngiltere’de Socialist Worker Party üyesi ve karşı zirvede Yeni Yeşil Anlaşma toplantısının konuşmacısı John Sinha ile Jeremy Corbyn’in liderliğindeki İşçi Partisi’nin ilan ettiği Yeni Yeşil Anlaşma üzerine konuştuk. Bu röportaj seçimlerden hemen bir hafta önce gerçekleşti ama Sinha’nın söyledikleri İşçi Partisi’nin oy kaybındaki nedenlere dair önemli ipuçları da veriyor: “İşçi Partisi Konferansı’nda kabul edilen önerge [Yeni Yeşil Anlaşma] önemli bir adımdı. Konferansta kabul edilen önerge, büyük ihtimalle dünyanın sanayileşmiş herhangi bir ülkesinde bu konuda hazırlanan en radikal siyaset belgesiydi. Ancak İşçi Partisi’nin seçim manifestosu, vaatler konusunda taviz verdi. Oysa konferansta kabul edilen önerge 2030’a kadar sıfır karbon salınımı hedefi koyuyordu. Manifestoda bu yer almadı. Bu belgeyi zayıflatanların başında bazı büyük sendikalar geliyor. Petrol ve doğalgaz sektöründe çalışanları temsil eden sendikalar, UNITE ve GMB. Bu da toplumda, fosil yakıt sermayesinin gücünü gösteriyor. Onun çıkarlarını sendikal bürokrasinin bazı kısımları da savunuyor. Buna fosil yakıt sermayesinin hegemonyası diyebiliriz; bazı işçiler ve özellikle bürokrasi onun argümanlarını içselleştiriyor, işçilerin kapitalist sınıf ile ortak hiçbir çıkarı olmadığını görmüyor. Onlar kapitalist dünya görüşünü kabul ediyor ve bu sosyalistler için büyük bir zorluk. Bunun üstesinden gelebilmek için bir strateji bulmamız gerek. Bu da temel olarak tabandaki tartışmaları kazanmakla mümkün. Bunun için mutlaka parti konferanslarında önergelerin kabul edilmesini sağlamak gerekmiyor, işçileri alternatif bir toplum görüşüne kazanmak gerekiyor. Bunu başarmak için hem zamana, hem de sınıf mücadelesine ihtiyacımız var. Aynı zamanda neoliberal modelden kopmalıyız, pek çok işçi –hepsi değil ama bazıları– bir milyon iklim istihdamına karşı şüpheci yaklaşıyor. Çünkü yenilenebilir enerji sektörüne baktıklarına güvencesiz çalışma koşulları görüyorlar, sendikasızlık görüyorlar, yetersiz maaşlar görüyorlar. Bence bu kısmen boş vaatlerde bulunulduğuna dair şüphecilikten kaynaklanıyor. Onlar ‘Yarın daha iyi olacağını söylüyorsunuz ama biz bugünkü işimizi sürdürmek istiyoruz.’ diye düşünüyorlar. İşçilerin bu endişeli hissiyatı anlaşılabilir ama yine de bunu değiştirebiliriz diye düşünüyorum.”


6

2019 DOSYASI

2019: ÖFKENİN YILI 12 ay boyunca her kıtada, ekonomik krizin işsizliğe, sefalete sürüklediği işçiler, iklim krizinin geleceksizleştirdiği gençler, otoriter yönetimlerin tüm kazanımlarını ortadan kaldırmak istediği kadınlar, adeta kaynayan bir zeminde milyonlar halinde ayağa kalkıyorlar. Dünya, devrimler, çok sayıda ülkede birbiri ardına kitlesel patlamalar, genel grevler, büyük kitle gösterileriyle yerinden oynuyor. Öfkeli kalabalıkların hedefinde yolsuzluk batağına batmış diktatörler, iklim inkarcıları, şirketler ve otoriter yönetimler, maçolar, ırkçılar var. Şili, Irak, İspanya, Hong Kong, Lübnan…liste çok uzun. Her kıtada milyonlar ayakta. Bu dosyada Çağla Oflas, Faruk Sevim, Nuran Yüce ve Ozan Tekin hem dünyadaki hareketin hem de Türkiye’de mücadelenin 2019 yılında ulaştığı boyutları özetlediler.

Lübnan’da ayaklanma

Otoriter rejimler 2019 yılında hemen her yerde ırkçılığa

karşı, göçmenlerle dayanışan anti-faşist hareketleri karşılarında buldular. İtalya’nın ırkçı kararnamesine rağmen Sea-Watch 3 adlı geminin Alman kaptanı Carola Rackete, 42 göçmenin yaşamını kurtardı. Rackete’nin “illegal göçe” destek vermekle suçlanması üzerine olası para cezalarını karşılamak için 1 milyon Avro’nun üzerinde bağış toplandı. Almanya’nın yaklaşık 90 şehrinde göçmenlere yardım gemilerinin kriminalize edilmesine karşı gösteriler düzenlendi. Almanya’nın Brandenburg’da ve Saksonya’da yapılan eyalet seçimlerinde AFD’nin yüzde 26 oranında oy alması üzerine 35 bin kişi sokaklara çıktı. İtalya’da kendilerini “Sardalyalar” olarak adlandıran ırkçılık karşıtı hareket “Meydanları balık istifi olarak dolduracağız” sloganıyla Kuzey Liga’nın faşist lideri Salvini’ye karşı bir kampanya örgütledi. Aralık ayının ortasında gerçekleşen anti-faşist gösteriye 100 bin kişi katıldı. Türkiye’de “Hepimiz Göçmeniz Irkçılığa Hayır” kampanyası özellikle 31 Mart yerel seçimleri ve sonrasında yükselen göçmen düşmanlığı ve ırkçılığa karşı aralıksız mücadele verdi. Göçmenlere karşı estirilen linç kampanyasına karşı binlerce insanın katılımını sağlayan bir imza kampanyası gerçekleştirdi. Sokakta basın açıklamaları yaptı. Özellikle

DÜNYADA İŞÇİ SINIFI HAREKETLENMEYE DEVAM EDİYOR Son on yıldır inişli çıkışlı bir seyir izlese de sınıf hareketlerindeki yükseliş devam ediyor. Hangi biçim altında olurlarsa olsunlar, kapitalist iktidarların işçi ve emekçi kesimlere layık gördükleri yaşam biçimleri bu kesimler için katlanılamaz oluyor. İşçiler, kapitalistlerin bu saldırılarına grev, genel grev, sokak gösterileri veya birçok ülkede tanık olduğumuz gibi genel bir isyana dönüşen eylemlerle yanıt veriyorlar. Hindistan’da 200 milyon işçinin genel greve çıkmasının üzerinden çok zaman geçmedi. İran’da geçen yıl yaşanan ve on

sosyal medya mecralarında sürmekte olan ırkçı kampanyanın karşısında “Suriyelilerle ilgili doğru bilinen yanlışlar” başlıklı bir film gösterisi gerçekleştirdi. İstanbul Valiliği tarafından yayımlanan göçmenlerin sürgün edilmesine ilişkin kararnameye tüm kesimlerin katıldığı ortak bir basın açıklaması örgütleyerek kamuoyu üzerinde baskı oluşturmayı başardı. Valilik kararnameyi ertelemek zorunda kaldı. Kadınlar dünyayı yerinden oynattı Otoriter yönetimlerin baskı ve şiddet politikalarına karşı kadın hareketi uluslararası düzeyde büyürken, kapitalizme karşı dünya çapında ayaklanan kitlelerin en ön safında da kadınlar yer aldı. 8 Mart Dünya Kadınlar gününde kadınlar dünyanın dört bir yanında, şehirleri, sokakları, meydanları işgal ettiler. İspanya’da kadın örgütleri ve sol partiler 24 saatlik kadın grevi örgütledi. Başkent Madrid ve Barselona’da 500 bini aşkın kadın meydanlarda toplandı. Filipinlerde binlerce kadın tecavüz hakkında şakalar yapan kadın düşmanı Rodrigo Duterte’ye karşı sloganlar atarak başkanlık sarayına yürüdü. Ekvator’da, Hondoras’ta ve Arjantin’de binlerce kadın, kadın cinayetlerine, tecavüze ve kürtaj yasalarına karşı sokaklara çıktı. Dünya küresel

binlerce işçiyi kapsayan grevler ve işçi hareketleri bu yıl da tekrarlandı. Avrupa’da grevler artarken son iki yıldır Amerikan işçilerinin grevlerinin biri bitmeden diğeri başlıyor. En son metal işçilerinin grevine tanıklık ettik. İşçi sınıfı uzun bir durgunluk döneminin ardından yeni bir hareketlenme halinde. Birçok ülkede irili ufaklı grev ve eylemler gerçekleşiyor. Bu eylemlerin kazananları da var. Sudan’da, Cezayir’de diktatörler devrildi. Şili’de, Irak’ta, Lübnan’da hükümetler istifa etti. Ekvador’da zam kararnamesi geri çekildi. Haiti, Irak, Honduras, Bolivya, Gine’de ayağa kalkan halkın mücadelesi bastırılamadı. İşçi sınıfının kitlesel olarak

isyanı kadın hareketinin güçlenerek radikalleşmesine yol açtı. Sudan devriminin en önünde yer alan kadınlar “Kadının yeri devrimdir” derken, Lübnan’da kadınlar “Tacize karşı devrim, tecavüze karşı devrim” sloganları atarak, gerçek anlamda eşitlik ve özgürlüğün kadın ve erkeklerden oluşan kitlesel mücadelelerden geçtiğini vurguladılar. Nitekim neo-liberalizmin beşiği Şili’de kadınlar, hem sosyal adaletsizliğe hem de tacize ve şiddete karşı hareketin ön safında yer aldılar. Şili’li kadınların Başkent Santiogo Meydanı’nda “Las Tesis” adlı performansı İspanya’dan Colombiya’ya, Lübnan’dan Türkiye’ye çığ gibi yayıldı. Türkiye’de kadınlar iktidarın baskılarına, tacize ve şiddete karşı sokakları, meydanları, mahkemeleri boş bırakmadı. İntihar süsü verilerek kapatılmak istenen Şule Çet cinayetinin faillerinin cezalandırılmasını kadın hareketi sağladı. Bu dava intihar süsü verilen diğer cinayetlerin faillerinin yargılanması açısından önemli bir kazanım oldu. 25 Kasım’da yasaklara rağmen meydanları dolduran kadınlar, Kadıköy’de “Las Tesis” gösterisi yapan kadınların gözaltına alınması üzerine, hem TBMM’de hem de İzmir ve Beşiktaş’ta gösterileri tekrarladı.

yer aldığı halkların ayaklanmalarının örnekleri giderek artıyor ve daha da artacak. Halk hareketlerinin dinamizmi ve sürekliliği sermaye diktatörlüklerinin barbarlığıyla karşılaşıyor. Örneğin ölü sayısı Şili, Bolivya, Kolombiya’da onlarca, Irak’ta ve İran’da yüzlerce olarak veriliyor. İran’da eylemciler idamla tehdit ediliyor. Kapitalist dünyanın içerisine girdiği çalkantılı dönem, daha da yoğunlaşarak, metropollere doğru yayılacak. Azalan kârlarını nasıl artıracaklarını Mercedes yöneticileri şöyle anlatıyor: 2022 yılının sonuna kadar ücretlerden 1,65 milyar avro tasarruf etmek için eski kazanılmış haklar geri alınacak.

Kapitalist sistemin içerisine girdiği krizden en az etkilenen Almanya’da bile işçi haklarına dönük saldırılar artıyor. Bu nedenle önümüzdeki dönemde, Avrupa’da işçilerin patronlarla daha sert çatışmalara gireceği ortada. Kapitalistlerin saldırısı kaçınılmaz olarak karşısında işçi sınıfını bulacaktır. Asgariyle yaşamakla terbiye edilen ve bu yaşamı sürdürebildiği “normal” zamanlarda sömürülmesine çok da tepki vermeyen işçiler, elindeki ekmeğin son kırıntılarının da çekilip alınmasına sesiz kalmıyor. “Aniden” sınıf olma gerçeğini hatırlıyor, kapitalistlerin karşısına sınıf olarak dikiliyor.


2019 DOSYASI 7 GÖRÜŞ Roni Margulies

BEĞENSENİZ DE BEĞENMESENİZ DE DEĞİŞİM GELİYOR!

GEZEGENİ GEBERTME İZNİ Kayıtlar tutulmaya başlandığından beri, yüz küsur yıldır, dünyanın yaşadığı en sıcak 20 yıl geçtiğimiz 22 yıl içinde gerçekleşti. Yaşanan en sıcak dört yıl ise, geçtiğimiz dört yıl. Yani 2015, 2016, 2017 ve 2018. Meteorolojiden anlamam, bilim insanı da değilim, ama buyurun, bahse girelim: Yıl bitip rakamlar çıktığında 2019’un tüm sıcaklık rekorlarını kırdığını göreceğiz. Peki,

bu

hafta

Birleşmiş

Milletler’in

Madrid’deki

COP25 iklim konferansından ne çıktı? Üstelik iki gün iki gece uzatılan, delegeleri bîtap düşüren görüşmelerde ne kararlar verildi? Belki bana inanmazsınız. Haklısınız, bu konuda tarafsız değilim. Dolayısıyla BM Genel Sekreteri Antonio Guaterres’in dediklerini aktarayım: “Uluslararası topluluk iklim kriziyle baş edebilmek için

Greta Thrrunberg

Bu sene küresel isyan dalgasının en kitleseli ve yaygın

olanlarından biri de iklim hareketiydi. 2018’in Ağustos ayında Greta Thunberg’in İsveç parlamentosu önünde tek başına oturma eylemi yaparak başlattığı “Gelecek için Cumalar” okul grevleri ile eş zamanlı gelişen Yokoluş İsyanı’nın eylemleri tüm dünyayı sardı, milyonlarca iklim aktivisti sokaklara çıktı. Greta’nın “Diğer öğrencileri de bana katılmaya çağırıyorum: Nerede olursanız olun parlamentonuzun ya da yerel hükümet binanızın önünde oturun ve temsilcilerinizin dünyayı 1,5 derecenin altında tutmak için uğraşmalarını talep edin” çağrısı ile başlayan okul grevleri yılın ilk aylarından itibaren İsveç, Avustralya, Belçika, Almanya, İngiltere ve başka birçok ülkeye yayılırken hükümetlerin iklim değişikliği için hemen harekete geçmesini talep eden imza kampanyasına Fransa’da 2 milyon kişi katıldı. Öğrencilerin aralıksız sürdürdüğü iklim mücadelesinin ilk uluslararası eylem günü ise 15 Mart’tı. 1 Mart’ta genç iklim aktivistleri yayınladıkları bir açık mektupta “İnsanlığın kaderini biz değiştireceğiz. Beğenseniz de, beğenmeseniz de değişim geliyor. 15 Mart’ta ayağa kalkıyoruz, iklim adaletinin geçekleştiğini görene kadar da ayaklanmayı sürdüreceğiz” dediler ve öyle de oldu. 2019’un ilk gününden son gününe kadar aralıksız bir biçimde eylemler oldu ve her geçen gün iklim hareketi kitleselleşti. İlk uluslararası eylem günü olan 15 Mart’ta 123 ülkede 1 milyon 700 bin öğrenci sokaklara çıktı. 24 Mayıs’ta ikinci uluslararası okul grevinde yine milyonlarca genç sokaklardaydı. Nisan ayında Yokoluş İsyanı’nın günlerce Londra’nın en işlek caddelerini, köprülerini işgal ettiği eylemler İngil-

tere tarihinin en büyük sivil itaatsizlik eylemleri olarak tarihe geçti. Eylemlerde 1000’den fazla insan tutuklanmasına rağmen, tutuklananların yerine daha fazla sayıda insan işgale katıldı. 20-27 Eylül’de ise öğrencilerin çağrısı ile 8 milyon insan iklim için harekete geçilmesi talebiyle sokaklardaydı. Bu sefer sadece öğrencilere değil sendikalara, işçilerin öğrencilerle birlikte greve çıkması çağrısı yapılmıştı. İtalya’da 1.4 milyon, Kanada’da 800 bin, İspanya’da 500 bin, Yeni Zelanda’da 170 bin (ülke nüfusunun %3,5’uğu) gibi milyonların katıldığı eylem Türkiye’de 20’den fazla yerde, onbini aşkın insanın katılımıyla gerçekleşti. 185 ülkede, 73 sendika, 820 sivil toplum kuruluşu, 3000 şirket, 8500 websitesinin katılımıyla 6100 etkinlik düzenledi. İstanbul’daki eyleme DİSK ve Birleşik Metal-İş sendikası da katılırken sağanak yağmura rağmen eylemde 3 binden fazla kişi vardı. Öfkeli, kararlı ve umutlu 6 Aralık’ta ise BM İklim Değişikliği Taraflar Konferansı’nın (COP 25) yapıldığı Madrid sokaklarında 500 bin kişi vardı. İklim krizini çözme konusunda hiçbir ciddi anlaşmaya varamayan, şirketlerin sponsorluğunda gerçekleşen COP 25’den 200 genç iklim aktivisti polis zoruyla dışarı atıldı. “COP’a asla güvenme” diyen genç iklim aktivistlerinin sözcüsü Greta’nın sözlerinde ifade olduğu gibi: “Size söylüyorum umut var, gördüm. Ama bu hükümetlerden veya şirketlerden gelmez, insanlardan gelir”. 2019’da küresel bir isyana dönüşen iklim hareketine tanık oldu. 2020 yılında daha radikalleşen, kitleselleşen ve sadece kendi eylemine güvenen bir iklim hareketi göreceğiz.

engelleme, uyarlama ve finansman konularında önemli adımlar atma fırsatını kaybetti.” Avrupa İklim Vakfı’ndan Laurence Tubiana ise şöyle dedi: “Bilim insanları bize neler yapmak gerektiğini söylüyor. Verilen kararlar bu gereklerin çok gerisinde.” Temel karar şu: Tüm ülkeler, karbon salımını azaltmak için neler yapmayı taahhüt ettiklerini gelecek yıl Glasgow’da yapılacak olan görüşmelerde bildirecek. Bu kararı özetlersem, şöyle: “Bu yıl karar vermiyoruz, seneye vereceğiz inşallah”! Bunun yanı sıra bir dizi başka karar da Glasgow’a ertelendi. Bunlardan biri de “karbon piyasası”. Konuya aşina olmayanlarınız, “Karbon piyasası da ne? Kim kime karbon satıyor? Kim niye karbon alıyor?” diyebilir. Çoğunuzun hayatınızda hiç karbon almadığını tahmin ediyorum! Ve zaten alınıp satılan tam da karbon değil, karbon salımı yapma izni. Piyasanın bir diğer adı da “emisyon piyasası”. Şöyle ki, örneğin Avrupa Birliği Sera Gazı Emisyon Ticaret Sistemi (EU ETS) üye ülkelere belli miktarda emisyon için “izin” satıyor. Ülkeler de kendi sınırları içinde şirketlere “izin” satıyor. Bir ülke veya şirket satın aldığı izin miktarından daha

EMPERYALİZMİN SURİYE KRİZİ Suriye’deki savaş 9. yılını doldurmak üzere. Yoğun uluslararası diplomatik çabalar devam ederken, farklı emperyalist bloklar arasındaki gerginlik sürüyor. Türkiye, 2019’da Rusya ile ABD’nin başını çektiği güçler arasındaki çatlaklardan faydalanarak bir kez daha Suriye topraklarına askeri olarak müdahale etti. Trump, iç siyasette savaş karşıtı bir hissiyatın desteğini kazanmak için bu ülkeden ABD askerlerini çekme doğrultusunda bir adım attı. Ancak bu tamamen çekilme anlamına gelmiyor, ülkenin doğu bölümündeki petrol kuyularının denetimi hâlâ ABD’ye bağlı güçlerde. En büyük emperyalist ve militarist güç sahadaki nüfuzunu korumak isterken, onun geri çekilişinden en fazla kazanan Esad diktatörlüğünü destekleyen Rus emperyalizmi oluyor. Ancak ne Rusya ne ABD ne rejim ne mezhepçi muhalifler, ne de bölgesel alt-emperyalist güçler Suriye’de kalıcı bir barışın tesisini umursuyor. Bütün bu siyasi rejimler ve partiler el ele vererek ülkeyi kana boğdular. Suriyeli işçilerin umudu Sudan’dan İran’a, Lübnan’dan Irak’a bölgede devam eden ayaklanmaların başarıya ulaşmasında.

az emisyon yaparsa, artan izin miktarını fazla emisyon yapan bir başka ülke veya şirkete satabiliyor. Böylece, çok emisyon yapan, havayı çok kirleten bir ülke veya şirket, parayı bastırıp gezegeni imha etmeye devam edebiliyor! Kapitalizm hakkında, piyasa düzeni ve serbest ticaret hakkında bundan başka herhangi bir şey söylemeye gerek olduğunu düşünmüyorum. Gezegenin ve tüm canlıların ölümle karşı karşıya kalmasını bile kâr etmek için kullanan bir sistem!


8

2019 DOSYASI

KORKU DUVARLARININ 2020’YE GİRERKEN SARSILDIĞI YIL İŞÇİ SINIFI PERSPEKTİFLERİ Neoliberal kapitalizm, kapitalizmin krizine yanıt olarak ortaya çıktı ve kendisini var olabilecek en iyi model olarak sundu. Pek çok kapitalizm savunucusu, işçi sınıfının kalmayacağını, işçi sınıfının dünyayı değiştirme gücünün ortadan kalktığını iddia etti, “Elveda proletarya” kitapları yazıldı.

KESK krize karşı miting Diyarbakır

AKP-MHP ittifakının yerli milli rejimi, üç yılı aşkın süredir ülkeyi büyük bir baskı meka-

nizmasıyla yönetiyordu. Muhalefetin ifade özgürlüğü kısıtlanırken, sadece atılan tweetler nedeniyle binlerce kişi yargılanmaya devam ediyor. Ancak 2019, bu korku imparatorluğunda ilk ciddi gedikleri açmaya başladığımız yıl olarak tarihe geçti.

31 Mart’taki yerel seçimlerde, Cumhur İttifakı büyük bir yenilgi aldı. Ülke genelindeki oy oranını korusa da büyük şehirlerin tamamına yakınını kaybetti. Üstelik, İstanbul seçimlerinin hukuksuzca tekrarlatılması, halkın büyük bir tepkisiyle karşılandı ve AKP-MHP ittifakı 23 Haziran seçimlerinde %10 fark yedi. Bu gelişmeler, diğer sosyal mücadelelerle birlikte, geniş kitleler içerisindeki çaresizlik ve korku hissini kırmaya başladı. 1 Mayıs gösterileri, tüm muhalif etkinlikler daha kalabalık geçmeye, insanlar tekrar siyasete atılmaya ve bir düzeyde örgütlenmeye başladı. Bununla birlikte AKP kaybedilen seçimlerin ardından iç karışıklığa sürüklendi. Partiden istifalar, kitlesel kampanyalara dönüştü. Son 1,5 yılda 950 binden fazla üyesi AKP’yi terk ederken, Davutoğlu ve Babacan gibi muhalif figürler yeni siyasi oluşumları için atağa geçtiler. AKP’nin çekirdek oyunun %27’lere kadar gerilediği, partinin yarattığı yoksulluk ve adaletsizlik duygusuyla eski havasını bütünüyle kaybettiği sıkça yazılıp çiziliyor. Gerçekten de ekonomi Berat Albayrak’ın tüm iddialarının aksine hiç de iyi gitmiyor. Türkİş’in Ekim 2019 araştırmasına göre dört kişilik bir aile için yoksulluk sınırı aylık 6705 TL. Asgari ücret ise 2020 TL. Ailede iki birey çalışsa dahi yoksulluk sınırının yanına yaklaşılamıyor. Üstelik işsizlik yaygınlaşıyor. TÜİK’in verilerine göre Eylül ayında işsizlerin sayısı geçen yılın aynı dönemine göre 817 bin kişi artarak 4 milyon 566 bin kişi oldu. İşsizlik oranı 2,4 puanlık artış ile yüzde 13,8 seviyesinde gerçekleşti. Cumhur İttifakı’nı gerileten sadece yoksulluk ve seçimlerdeki başarısızlık değil. Aynı zamanda birçok sosyal hareket, hükümetin uygulamalarına karşı çok daha cesur olarak sokağa çıkıyor. Kadınlar OHAL döneminde bile sokaktan çekilmemişlerdi. Bu yıl da 8 Mart, 25 Kasım, kadın cinayetlerine karşı eylemler gibi başlıklarda yerli milli rejime kök söktürdüler. Diğer yandan göçmenlerle dayanışma hareketi kuvvetleniyor. 2019 mülteciler için zor bir yıl olsa da ırkçılık karşıtları her aşamada sağcıların argümanlarının ve hükümetin geri gönderme gibi uygulamalarının karşısına dikildiler. 16 Mart’ta küresel eylemlerin Türkiye ayağını inşa ettik. 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü’nde sokaktaydık. Zorla sınırdışı etmelere karşı iki kez geniş çaplı basın toplantıları düzenledik. Diğer yandan iklim hareketi Türkiye’de bir kez daha canlandı. 20 Eylül’de tüm dünyada 7.7 milyon kişi sokaktaydı. İstanbul’da 4500 kişilik, Türkiye çapında 10 bin kişilik eylemler oldu, güçlü bir şekilde “İklimi değil sistemi değiştir” dedik ve AKP’nin doğal yaşamı mahveden uygulamalarına karşı sesimizi yükselttik. İşçiler de yıl boyunca yoksulluğa karşı eylemler yaptılar. Hem birçok fabrikada irili ufaklı direnişler oldu, hem de Kartal veya Bakırköy gibi yerlerde merkezi mitingler düzenlendi. Ancak işçi hareketinin krizin faturasını ödememek için tek ses olacağı bir emek platformu ihtiyacı devam ediyor. Bütün bu gelişmeler, ezilenlerin taleplerini savunacak ve birleştirecek antikapitalist bir sol odağın inşasını ne kadar elzem olduğunu bir kez daha ortaya koydu. AKP-MHP gerilerken muhalefet onla milliyetçilik yarıştırıyor, yerli milli korku rejiminin çizdiği sınırları aşmamaya özen gösteriyor. Yerel seçimlerde CHP-İyi Parti ittifakı “muhalefet” adına göçmen düşmanlığını kışkırttı. Suriyelilere plajları yasaklayan CHP, aynı zamanda Barış Pınarı Harekâtı’nı destekledi. 2020’de savaşın, ırkçılığın ve yoksulluğun partilerine karşı birleşelim, kendi alternatifimizi inşa edelim!

Ama 2008’de kapitalizmin krizinden sonra gelişen süreçte şunu gördük; işçi sınıfı çok daha fazla büyüdü. Bugün dünyada çalışanların yüzde 50’den fazlası işçi, 2 milyarı aşan bir işçi kitlesi var. Kapitalizm hala 2008 krizini atlatmış değil. İşçi sınıfı dünyanın pek çok yerinde yoksulluğa, krize, baskılara, kapitalizme karşı ayağa kalkıyor. On yıllar sürecek olan bu isyanların ve hareketlerin sonunda daha güzel, yaşanabilir bir dünyaya ulaşma imkânımız var. Ama bu süreçte popülist sağ iktidarların egemen olma tehlikesi de var. Kimin kazanacağını işçi sınıfının örgütlenme ve mücadele yeteneği gösterecek. AKP iktidarı, neoliberal kapitalizmin önemli bir uygulayıcısıdır Kapitalizmin bu kriz döneminde, Türkiye'de neoliberalizmin en katı uygulayıcılarından biri olan AKP iktidarı var. AKP iktidarı neoliberal politikaların uygulanması için önemli adımlar attı. AKP döneminde sosyal güvenlik hakları geriledi, emeklilik yaşı uzatıldı. Para ve kredi politikaları ile emekçilerin yüksek oranda borçlanması sağlandı. Dolaylı vergiler artırılarak, emekçilerin vergi yükü artırıldı. 2016 yılında darbecilere karşı ilan edildiği söylenen OHAL, çalışma ve grev hakkını ortadan kaldıran bir uygulamaya dönüştü. 140 bine yakın kamu görevlisi haklarında yargı kararı olmaksızın ve yargı yolları kapatılarak işten çıkarıldı, demokratik hak ve özgürlüklerin kullanımı sınırlandı. OHAL Temmuz 2018’de kalktı, ama OHAL uygulamaları valiliklere verilen yetkiler yoluyla bugüne kadar devam etti. Ortalama işçi ücretleri sürekli asgari ücrete yaklaştırıldı, alım gücü azaltıldı. İşçiler gelir dağılımından gereken payı alamadı ve yoksullaştı. Grev hakkı, grev yasaklamaları nedeniyle fiilen ortadan kaldırıldı. İşsizlik, hayat pahalılığı ve enflasyon artıyor İşsizlik, hayat pahalılığı ve enflasyon en büyük sorun haline geldi. Gençlerin yarısından çoğu işsiz veya evde oturuyor, iş bile aramıyor. Çünkü iş bulma ümitleri yok. Toplam işsiz sayısı, iş bulma ümidi olmadığı için aramayanlar dahil edildi-

ğinde 7,5 milyonu buluyor. Gerçek enflasyon yüzde 50’leri buluyor. Doğalgaz, elektrik yüzde 50 zamlandı. Gıda fiyatları aynı şekilde arttı. Yoksulluk nedeniyle intiharlar meydana geliyor. Ama bir yandan Cumhurbaşkanı için mevcut sarayının yanı sıra 2 yeni saray daha yapılmasına devam ediliyor. Milyoner sayısı bir yılda 180 binden 210 bine çıktı. Hükümet batmakta olan şirketleri kurtarmak için kamu fonlarını istediği gibi kullanıyor. Son olarak bir simit şirketine 500 milyon dolar verildi. Sendikalar yeterince etkin değil Sendikalar hem sayısal olarak hem de oransal olarak her geçen yıl büyüyorlar. Geçen yıl (memurlar dahil) 3,5 milyon olan sendikalı işçi sayısı, bu yıl 3,6 milyon oldu. Bu sayısal artışa rağmen sendikaların etkinliğinde bir artıştan maalesef söz edemiyoruz. Ekonomik kriz nedeniyle tek tek işyerlerinde yaşanan direniş ve eylemler, sınıfın bütününün katıldığı kitlesel eylemlere evrilemiyor. Sendikaların aldığı grev kararları çoğunlukla hükümet tarafından yasaklanıyor. Sendikalar grev yasaklamalarına karşı ses çıkaramıyorlar. Bunda sendikalara egemen olan uzlaşmacı zihniyetin etkisi var. İşçilerin aşağıdan birleşik mücadele eğilimleri güçleniyor Aşağıdan gelen birleşik mücadele eğilimleri güçlenerek devam ediyor. Ama sendika liderlikleri bu eğilimlere direnmeye çalışıyor ve toplu sözleşmelerde işçileri kolayca satabiliyor. Türk-İş başkanının 200 bin kamu işçisini nasıl sattığını, açık kalan mikrofon sayesinde kendi ağzından dinledik. Gerçek enflasyonun yüzde 50’lerde olduğu bir dönemde yüzde 8’e imza atıp “işi kapattı”. İşçi sınıfının yoksullaşma düzeyi, 2019’dan yola çıkarak 2020’de bizi bekleyen aşırı yoksulluk, düşük asgari ücret, artan vergiler, yükselmeye devam eden işsizlik ve hükümetin sermayeyi kollayan tutumda ısrarı çok yakın zamanda bir kitlesel işçi hareketine yol açabilir. Yaşanan ekonomik kriz, yoksullaşmanın ulaştığı korkunç boyutlar, işçileri her an sokağa çıkmaya sevk edebilir. Buna artık sendika bürokratları da engel olamazlar. Patronların ve hükümetin saldırılarına karşı işçi sınıfının tüm örgütlerinin aşağıdan birliğini hedefleyen bir mücadeleyi 2020’nin her bir günü savunmalı, öne çıkartmalıyız.


MÜCADELENİN İÇİNDEN

9

TRELLEBORG İŞÇİLERİ: KAZANANA KADAR GREVE DEVAM

Sosyalist İşçi’den Trelleborg işçilerine destek ziyareti

Gebze Organize Sanayi Bölgesinde faaliyet gösteren Trel-

leborg firmasının iki fabrikasında Petrol-iş Sendikası üyesi işçiler tarafından başlatılan grevi ikinci gününde Sosyalist İşçi olarak grevci işçileri ziyaret ettik. Trelleborg işyeri baş temsilcisi Dursun Karataş ile görüştük. Trelleborg fabrikaları, iş makinelerinde, otomobillerde, uçaklarda ve başka pek çok yerde kullanılan basınca dayanıklı, kauçuk hortumları üretiyor. Yüzde yüz yabancı sermayeli bir firma, üretiminin yüzde 95’ini ihraç ediyor. Ürünlerini satarken döviz kazanıyor, ama ücret zammına gelince açıklanan gerçek dışı enflasyonu esas alıyor. Krizi fırsata çevirmek isteyen işveren sözleşme görüşmelerinde, bazı kazanılmış hakları da geri almak için uğraşıyor. Örneğin, iki gün rapor alan işçilere fabrikanın ücret ödemesi uygulamasını iptal etmek istiyor. Petrol-iş Sendikası 1985 yılından beri fabrikada örgütlü. En

son 2015 yılında işveren, işçilerin zam teklifini kabul etmeyince 7 gün süren bir grev yaşandı, sonrasında anlaşma sağlandı. Bu yıl Eylül ayında başlayan toplu sözleşme görüşmelerinde anlaşmazlık çıkınca, sendika grev kararı aldı ve 10 Aralık’ta grev başladı. Fabrika önünde görüştüğümüz baş temsilci Karataş, istedikleri zam oranının mevcut gerçek enflasyon göz önüne alındığında az olduğunu, her şeye yüzde 100’lere varan zamlar gelirken kendilerinin yüzde 37 istediğini, ama işverenin bunu kendilerine çok gördüğünü anlattı. İşçilerin ortalama kıdemlerinin 13 yıl olduğunu, buna rağmen ortalama 16 TL brüt saat ücretlerinin olduğunu, 2500 TL net aylık ücret aldıklarını belirtti. Bu ücrete yüzde 37 zam istediklerini, işverenin ise sadece yüzde 23 zam vermek istediğini anlattı.

İşveren tarafı açıklanan resmi enflasyon yüzde 16 olduğu için, teklif ettiği yüzde 23 zammı iyi bir rakam olarak savunuyor. Ama işçiler 1,5 yıllık gerçek enflasyonun yüzde 5060’lara yaklaştığını biliyor ve işverenle bunun pazarlığını yapmaya çalışıyor. Fabrikalarda çalışan 354 işçinin tamamının greve katılım sağladığını, fabrikalarda hiçbir makinanın çalışmadığını belirten Dursun Karataş, “Biz varsak patronlar, yöneticiler var, biz yoksak onlar da yok, çarkları çeviren biziz ve grevimizi başarıya ulaşana kadar sürdüreceğimizi herkese ilan ediyoruz” dedi. Sınıf bilincinin gelişmesi için grevlerinden herkesin haberdar olmasını, kendilerine destek verilmesini talep etti. Fabrika önünde toplanan işçiler “Bu daha başlangıç mücadeleye devam”, “Açlıktan ölmeyiz biz bu yoldan dönmeyiz”, “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz” sloganları attılar.

EMEK MÜCADELESİNİN ÖNEMLİ GÜNDEMİ: METALDE TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ 2019’un bu son günlerinde emek mücadelesinin önemli bir gündemi var. 140 bin dolayında metal işçisini ilgilendiren, metal sanayi patronlarının sendikası olan MESS’le Türk Metal-İş, Birleşik Metal-İş ve Özçelik-İş arasında süren, geçtiğimiz günlerde “uyuşmazlık tutanağı” tutularak “ara buluculuk” aşamasına gelen metal Toplu İş Sözleşmesi. Metal toplu sözleşmesi, diğer işçi sözleşmelerine örnek olacaktır Bu toplu sözleşme her ne kadar 140 bin işçiyi ilgilendirse de, toplu sözleşme hakkı olan toplam 1,5 milyon işçi için örnek teşkil edecektir. Toplu sözleşme görüşmelerinde, MESS’in dayatmaları işçi sendikaları tarafından reddedildi. Ardından işçiler, iş kolundaki önemli fabrikalarda eylemlere başladılar. Türk Metal’in ve Birleşik Metal-İş’in örgütlü olduğu, Ford Otosan, TOFAŞ, Bosch, Renault, Arçelik, Man, Mercedes, DEMİSAŞ, Renta, BOSAL, Kroman, Yücel Boru, Basöz

Enerji başta olmak üzere pek çok fabrikada işçiler işe giriş ve çıkışlarda taleplerini sloganlaştırarak duyuruyorlar. Bu eylemler nedeniyle üretimde yarım saate varan aksamalar oldu. Kısacası metal iş kolunda işçiler devreye girmeye başladı. Eğer talepleri etrafında birleşmeleri engellenmezse, işçiler patronların dayatmalarına boyun eğmeyecek, sendikaların etrafında birleşerek, gidişata el koyacaklar. Birleşik Metal-İş üyesi işçiler “Hükümet grevimizi yasaklarsa buna uymayacağız” demekteler. Bu da işçilerin daha etkili mücadele biçimlerini şimdiden gündeme aldıklarını göstermektedir. MESS’in dayatmalarına karşı işçilerin birleşik gücünün mücadeleye atılmaya hazır olduğu görülmektedir. Mücadeleden yana olan sendikacılar, emekten yana bütün platform ve kurumlar metal işçilerinin eylemine destek vermelidir. Aksi halde MESS, işçileri açlığa ve sefalete mahkûm eder, böyle bir yenilgi, diğer işkollarındaki işçiler için de olumsuz olur.

Fabrikalarda eylem var


10

DSiP

“KÜRESEL İSYANIN KAZANMASI İÇİN KİTLESEL ANTİKAPİTALİST SOL ALTERNATİFLERİ İNŞA EDELİM!”

ALEXANDRA KOLLONTAY

Aşağıda DSİP’in 7 Aralık’ta gerçekleşen 2019 yılı Konferans Sonuç Bildirgesi’nin bir özeti yer alıyor: 2019 yılına gösteriler, ayaklanmalar, genel grevler, büyük mücadeleler damgasını vurdu. Cezayir’de, Sudan’daki mücadeleler zaferle sonuçlandı, diktatörler devrildi. Irak, İran ve Lübnan’da egemen elitlere karşı kahramanca bir mücadele sürüyor. Şili’de gelir adaletsizliğine ve neoliberalizme öfke bir ayaklanmaya dönüşürken, Fransa’da emeklilik saldırısına karşı ilan edilen genel greve milyonlarca işçi katıldı. Yeni mücadele dalgasının en önünde öğrenciler, genç işçiler, kadınlar ve işsizler var. Bu yeni kuşakların kendilerini geleceksiz bırakan kapitalizme isyanıdır. Neoliberalizme ve iklim krizine karşı öfkede kadınların öne çıktığı bugünkü mücadele dalgasının merkezinde işçi sınıfı duruyor. Bu hareket sadece protesto eylemleri yapmıyor, büyük grevlere imza atıyor. Emperyalist Çin’in baskısına ve sömürge yönetimine karşı Hong Kongluların muazzam mücadelesinin de emperyalist İspanya devletine karşı Katalonya’daki bağımsız mücadelesinin de ana gövdesi işçilerden oluşuyor. Kapitalist sınıfın neoliberalizm etrafından ördüğü küresel siyasal konsensüs çöktü. İşçiler, artık sermaye lehine saldırı programlarını kabul etmiyor. 2019 yılında bir çok ülkede büyük mücadeleler yaşanırken, milyonlarca kişi iklim krizine karşı küresel grevlere katıldı. Başını Greta Thrunberg gibi gençlerin çektiği bu yeni hareket, yeryüzünde canlı türlerinin yaşamını yok edecek olan iklim değişikliğini durdurmakta kararlı.

DSİP Konferansı 2019

zanması için örgütleniyoruz. - Egemen ulus milliyetçiliğine karşı, sömürgecilere karşı ezilen halkların yanındayız. - Çürümüş bir düzen olan küresel kapitalizmin ortadan kaldırılmasının zamanı geldi.

2019’da olanlara bakıldığında yeni yılın büyük çalkanlatılara sahne olacağı, sürmekte olan mücadelelere yenilerinin ekleneceğini tahmin etmek zor değil.

- Emperyalizme, ırkçılığa, faşizme, darbelere, egemen sınıfların bugünkü hareketi bastırmak için örgütlediği tüm saldırılara karşı bileşik, yaratıcı mücadele imkanlarını sonuna kadar kullanmalıyız.

Küresel ölçekte derinleşen kriz

Başka bir dünya, Başka bir Türkiye mümkün!

2019, küresel finans krizinin yaşandığı 2008’den bu yana küresel ekonominin en durgun olduğu yıldı. Emperyalist devletlerden başlayarak her türden kapitalist yönetime yayılan ekonomik ve politik istikrarsızlık 2020’de büyüyecektir.

2019, Türkiye’de güç dengelerinin değiştiği bir yıl oldu.

2000’li yılların sonunda kapitalizmin çifte krizinden söz ediyorduk: ekonomik kriz ve iklim krizi! Şimdi, ekonomik krizin ve iklim krizinin yanına küresel siyasal kriz ile emperyalizmin askeri çelişkileri ve krizi eklendi. Küresel isyanının yaşandığı bugünün dünyası devrimci sosyalistler için imkanlarla dolu. Enternasyonalist ve antikapitalist sol, bugünkü büyük mücadeleler içinde kendini inşa edebilir, kitleleri için siyasi bir alternatife dönüşebilir. Kitlesel antikapitalist bir alternatif Ayaklanma ve büyük gösterilerle çalkalanan her bir ülkeye baktığımızda bu hareketlerin lidersiz olduğu, sol ya da sosyalist örgütlerin kitle hareketleri içinde etkin olmadığını görüyoruz. Devrimci Sosyalist İşçi Partisi, 2020’deki en büyük görevi, mevcut mücadelelerle dayanışma, bu mücadeleleri büyütme ve hareketin kazanım elde etmesine yardımcı olmak olarak tanımlıyor. Devrimci partiler güçlendiği oranda bu adımları daha kolay bir şekilde atabileceğiz. - Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da kahramanca mücadele yürüten gençler ve işçiler, hepimize cesaret veriyor. - İklim krizine karşı küresel grevler, yeni bir dünyanın mümkün olduğunu gösteriyor.

SİNEMA

- Diktatörlere ve baskıcı yönetimlere karşı mücadelenin ka-

- Kurdukları baskıcı yönetim ve borç krizinin etkileriyle birlikte milyonlarca seçmen iktidar blokundan kopuyor. - Toplumun birçok kesimi mevcut düzene karşı hoşnutsuz, her geçen gün yeni kesimlerin katılımıyla büyüyen bu kalabalıkta öfke artıyor. - Topluma yeni liderler olarak sunulan isimler ise ya geçmişten kopup geliyor ya da sağcı-sermaye yanlısı statükonun kenarlarında dolanıyor. Bu isimler, bu isimlerin kurduğu partiler ya da içinde faaliyet yürüttükleri ana muhalefet partileri açlığa, yoksulluğa, iklim krizine ve özgürlük isteyen ezilenlere, işçilere, kadınlara, Kürtlere ve gençlere yanıt veremez. Verdikleri yanıtlar geleneksel ve sahte alternatifler üretilmesi anlamına gelir. - Türkiye kapitalizmi dünyanın bir parçasıdır. Dünyadan izole edilmek istenen Türkiye işçi sınıfı ve yoksulları da dünyada ayaklanan emekçileri izliyor. - Dünyadaki mücadele rüzgarları, Türkiyeli işçilere ve yoksullara güç vermelidir. 2020 yılı Türkiye’de de öfkeli kitlelerin harekete geçtiği ve alt üst oluşların yaşandığı bir yıl olabilir. - İşçilerin sermayeye karşı mücadelesinin, aşırı sağın altında yaşayan ezilenlerin kurtuluş mücadelelerinin büyümesi, birleşmesi ve dayanışması için mücadele 2020 yılının ana perspektifi olacak. - İşçileri ve yoksulları bölen başta milliyetçilik ve cinsiyetçilik olmak üzere egemen sınıf fikirlerine ve uygulamalarına karşı mücadeleyi yükselteceğiz.

- Savaş hayır! Barış ve eşitlik mücadelesini güçlendirmeliyiz. - Irkçılığa, iklim krizine, cinsiyetçi saldırılara karşı birleşelim. - Gerçek solun olmadığı koşullarda meydan, sağcılara kalıyor. Bizler, hakim sınıf partileri etrafında yürütülen ittifakların çözüm olmadığını savunuyoruz. İşçiler, kadınlar, gençler kendi siyasi alternatiflerini yaratmalıdır. OHAL koşullarının hala etkilerini ağır bir şekilde hissettiren aşırı sağcı iklimi ve yerli-milli koalisyonun yarattığı kutuplaşma ve öfke, hükümet ve ortaklarına karşı çıkan her gücü doğal müttefiki olarak gören bir yaklaşımı sol içinde hakim hale getirdi. Seçimde ittifak kurulan bu güçlerin sınır ötesi harekatı desteklemek için neredeyse kuyruğa girmesi gibi siyasi eğilimler ise görmezden geliniyor. Bütün mücadeleyi seçim aritmetiğine indirgeyen bu yaklaşım, sanıldığının aksine hem bütün sağı meşrulaştıran bir taktik vazifesi görüyor. AKP’nin çözüldüğü, siyasal bir çürümenin siyasal alanı bütünüyle belirlediği, AKP’nin çözülüşüyle devlet yönetme krizinin el ele gittiği koşullarda, antikapitalist bir alternatifin inşa edilmesini her şeyin önünde görüyoruz. İşçi sınıfının haklarının ve özgürlüklerinin kazanılması; kadınların maruz kaldığı şiddet dalgasının püskürtülmesi ve kadın özgürlüğünün sağlanması için; Kürt halkının özgürlüğünün ve tüm temel haklarının her düzeyde garanti altına alınması için; ırkçılar ve milliyetçileri gerileterek göçmen düşmanlığını yenmek için ve sesi olmayan tüm canlılar adına da ses çıkartan, “geleceğimizi çaldınız” haykırışıyla sokaklara çıkan öfkeli iklim aktivistlerinin mücadelesinin kazanması için ve ayrımcılık ve şiddet dalgasının sürekli muhatabı olan LBTİ+’lara yönelik baskıların son bulması ve ırkçılığı sürekli olarak besleyen Ermeni soykırımı ve tüm ayrımcılıklarla yüzleşmek için birlikte mücadeleyi, 2020 yılının en önemli zemini olarak görüyoruz. Bu zemin, aynı zamanda, acil bir ihtiyaç olarak gördüğümüz antikapitalist bir odağın da üzerinde inşa edileceği politik fay hatlarına tekabül ediyor. Gelin bu mücadeleyi hep birlikte büyütelim.


AKTİVİZM 643

İZMİR’DE LAS TESİS PROTESTOSU

2019 21 Ağustos 3 TL. sci.org sosyalisti

K GAZETE

DEVRİMCİ

İTALİST HAFTALI

ANTİKAP

SLER KAN SECİLMİ

-

-

-

ATANMIS BA DEVRİMCİ

ALDI İ GÖREVDEN

ANTİKAPİTALİST

HAFTALIK

GAZETE

1 Kasım 2019 3 TL. i.org

sosyalistisc

SDOEKĞ AKİLTA

KAYYUM İ MOKRAS YDASEAS IRAK

döndü. siyaseti geri Diyaru Kayyum oylarla seçilmiş belediye u Yüksek ve Van alındı. bakır, Mardin rı görevden orbaşkanla eçilme hakkını u Seçme-s antidemokratik teptadan kaldıran kesimlerin le farklı 3 müdaha 2019 dı. sayfa 23 Kasım TL. kisiyle3karşılan

HAFTALIK GAZETE

648

İST DEVRİMCİ ANTİKAPİTAL

g

sosyalistisci.or

ETİ İSTEDİ

IN KÜRESEL LARIN YOTİFKASDUAL İN

ÜM LÜBNAN AKP HÜK YÖNETİMİ SATTI

AN, HONG KONG,

GREVİ İÇİN KÜRESEL İKLİM MASINA KATILAN ÖĞRENCİ BULUŞ ANLATIYOR: SELİN GÖREN ORTAKLAŞTIRILDI” R “DENEYİMLE

İRAN, IRAK, LÜBN

-

647

MiLYONLAR

ŞİLİ

K-İŞVYA... BOLİ ŞİLİ,TÜR

sayfa 9

sayfa 5

ÖFKESİ DÜNYAYI SARSIYOR SURİYE HAL BİTMEYEN KLARININ TRAJEDİS İ ve emperyalist mutabakat n

Kapitalist sistemin içinde bulundu delesi sonucu ortaya ğu ekonom deniyle ik kriz, hegemo tüm dünyad çıkan savaşla r ve ona krizinde a emekçil nya mücaeşlik eden n sonra, erin sisteme devrimler, iklim krizi yılın ardında yönelik meydan nen, yeni öfkesi artıyor. işgalleri, bir küresel kitlesel grevlerl 2008 isyan dalgasıy e geçen la karşı 10 Çağla Oflas karşıyayız. yazdı: Küresel isyan büyüyo r sayfa 6-7’de

“IRKÇILIK CANLI TUTULUYOR FAKAT KAZA NMIŞ DEĞİL ”

n Yeni statüko

Suriye’de kazan

n Sosyalistler

kim? Kaybeden kim? nasıl bir çözümden yana?

neleri değiştirdi?

“Irkçılığa ve Milliyetçiliğe DurDe Platformu”n Ahmet Yıldırım’la un kurucularınd milliyetçiliğin an şekillendiğin hangi dinamiklere i konuştuk. bağlı olarak

sayfa 2-3’te

PORTRELER:

ROSA LUXEMBURG

sayfa 4’te

29 KASIM’DA İKLİM İÇİN GREVE! sayfa 11

sayfa 4

BİZİ ARAYIN, SOSYALİST İŞÇİ’YE ULAŞIN! İstanbul Kadıköy: 0 533 447 97 09 Şişli: 0 555 637 24 50 Fatih: 0 536 219 63 41 Ankara: 0 535 884 21 22 İzmir: 0 507 555 02 72 Akhisar: 0 544 327 04 45 Antalya: 0 536 335 10 19 Antep: 0 533 627 30 25 Balıkesir: 0 543 692 96 23 Bursa: 0 507 727 50 45 Çanakkale :05324623804 Dersim: 0 543 447 24 15 Kars: 0 536 696 65 98 Malatya: 0 534 982 59 26 Muğla : 0 539 932 21 17 Samsun: 0 551 450 64 52 Sivas: 0 533 515 28 24 Soma: 0 532 693 70 57 Tekirdağ: 0 533 233 41 50

ÖNE ÇIKAN Meltem Oral

Protestoya katılan DSİP üyelerinden Alemşah anlatıyor:

KADIN HAREKETİ GERİ ADIM ATMIYOR

“Polis, devlet adı geçen her slogana ‘müdahale ederiz’ diye anons ettiler. Onlar birşey dedikçe, kadınlar daha kuvvetli şekilde slogan attı. Planlanan programın dışında eylem devam etti ve insanlar alanı boşaltmak dahi istemedi. İzmir için son zamanların en iyi eylemlerinden biri oldu diyebilirim. İstanbul ve Ankara müdahaleleri kadınların cesaretini kırmamış bunu görmekte ayrıca çok iyiydi. Hiç bir tehdit alanı boşaltmaya yetmedi. “Direnen kadınlar dünyada her yerde sloganı” ile devam edildi.

Siyasi iktidar 25 Kasım Kadına Şiddete Karşı Gün’de “mercan seferberliği” ilan etti. O günden beri, Filiz Tekin, Sevgi Polat, Güleda Cankel, Ceren Özdemir, Leyla Boynukısa, Ceylan O., Gül E., Zehra Erdemir, Aslı Şahin, Didem M. öldürüldü. Topyekûn seferberlik adına ne yapıldı? Hiçbir şey. Mahkemeler Berfin Özek’in yüzüne asit atan Casim Ozan Çeltik’in “öldürme kastı olmadığına” kanaat getirdi, Şule Çet’in katiline “iyi hal” indirimi yaptı, kızına cinsel istismarda bulunan adamı tahliye etti. Bir savcı cinsel şiddete maruz kalan bir kadına “ben neden tecavüze uğramıyorum?” diye sordu. Nitelikli cinsel saldırıdan yargılanan Hasan Bilgili tutuksuzken, mahkeme önünde toplanan kadınlar gözaltına alındı. Kadıköy’deki ve Ankara’daki Las Tesis danslarına polis saldırdı, kadınlar gözaltına alındı.

ÜNİVERSİTELERDE KÜRESEL İSYAN TARTIŞILIYOR

Boğaziçi Üniversitesi’nde toplantı

İstanbul’da geçtiğimiz haftalarda Yeditepe ve Boğaziçi üniversitelerinde küresel isyan dalgası tartışıldı. Dünyanın birçok yerinde emekçilerin yoksulluğa, yolsuzluklara ve adaletsizliğe başkaldırdığı protesto dalgasının öneminden bahsedilirken, bunların içinde siyasi alternatiflerin eksikliğine karşı antikapitalist ve devrimci odakları inşa etmenin önemi vurgu-

landı. Yeditepe’deki toplantıya hazırlık öğrencileri katılım gösterirken, Boğaziçi Üniversitesi’nde Ferda Keskin’in yaptığı sunuma farklı bölümlerden öğrencilerin ilgisi yoğundu. Antikapitalist Öğrenciler 22 Aralık Pazar günü Kadıköy’de Sinan Özbek’in sunumuyla “Markizm günümüz dünyasını açıklıyor mu?” başlıklı bir toplantı düzenleyecek. (İletişim: 05556372450)

İKLİM MÜCADELESİ SÜRÜYOR Madrid’deki

Z YAYINLARI

TEORİK POLİTİK DERGİNİZİ İSTEYİN!

enternasyonalsosyalizm.org

11

COP25 iklim zirvesinden FFF üyesi genç aktivistlerin zorla kovulması, tüm dünyada tepkiye neden oldu. Türkiye’de de Sıfır Gelecek, FFF, Antikapitalist Öğrenciler gibi örgütlenmeler İstanbul ve İzmir’de sokağa çıkarak bu durumu protesto ettiler. Antikapitalistler kampanyası İstanbul’da 14 Aralık Cumartesi günü Ömer Madra ve Madrid’deki COP25 protestolarına katılan Özdeş Özbay’ın sunumlarıyla iklim mücadelesinin geleceğine ilişkin bir toplantı düzenledi.

Belli ki Aile Bakanı, İçişleri Bakanı’na seferberlikten bahsetmeyi unutmuş. 25 Kasım’da Taksim’deki eyleme polis müdahalesini “bu milletin ahlakını başkalaştırmak isteyen 50 LGBT'li polise saldırdı, polis de hafif gaz sıktı” diye açıklayan Soylu, daha sonra da Las Tesis dansını hedef aldı. “Dans eden kadınlar devlete tecavüzcü, polise tecavüzcü, hâkime tecavüzcü, katil derse biz neyi çözebiliriz? Diyor ki, 'Sistem bunu çözemez.' Peki sistem çözemez de ne çözer? Türkiye, kadına şiddet konusunda Avrupa Birliği'nin yasalarıyla başa baş gidiyor. Uzun zamandan beri bunu Türkiye yürütüyor" dedi. Belli ki Ayşe Tuba Aslan’ın 23 kez savcılığa başvurmasına rağmen koruma ve tedbir kararı alamayıp öldürüldüğünden, Tuğçe Ülkü Gürbüz’ü asansör boşluğuna iten Mustafa Kafes’in serbest bırakıldığından, çocuk cinayetinden hüküm giyen Özgür Arduç’un iki kez firar edip en son Ceren Özdemir’i öldürdüğünden de haberi yok! “Türkiye’nin kadına şiddet konusunda AB ile başa baş giden yasalarının” iptal edilmesi için bizzat kendi partisinin içinde ciddi kampanyalar yürütüldüğü, Cumhurbaşkanı’nın “İstanbul Sözleşmesi nas değildir” dediği, bazı gazeteler tarafından şiddetin ve tecavüzün sorumlusu olarak o yasaların gösterildiği gözünden kaçmış. Şili’deki Las Tesis feminist kolektifinin dansı tüm dünya çapında kadınların şiddete, tacize, tecavüze ve erkek şiddetini önlemek konusunda kayıtsız kalan devlet kurumlarına karşı öfkesinin bir sembolü oldu. Dünyanın onlarca farklı meydanında kadınlar kitlesel olarak dans ediyor. Kadına şiddetin en acil sorunlardan biri olduğu, her gün birkaç kadının öldürüldüğü Türkiye, dans eden kadınlara polisin saldırdığı tek ülke. Tüm baskılara rağmen kadınlar İstanbul Beşiktaş’ta ve İzmir’de daha da büyük katılımla dans etti. Kadınlar Bakan’ın övündüğü yasaların devletin kurumları tarafından, gerektiği gibi uygulanmasını talep ediyor. 6284 sayılı yasa ve İstanbul Sözleşmesi’ne dair kara propagandaya derhal son verilmeli, nafaka hakkı korunmalı. Bunlar kadına şiddeti nihai olarak durdurmak için yeterli değil ama önemli. Soylu’nun dediğinin aksine kadınlar “sistemin” çözebileceği şeylerin farkında, esas devletin kurumları kendi yasalarını uygulaması gerektiğinin farkında değil.

İZMİR’DE MARKSİST TEORİ TOPLANTILARI

SOSYALIST İŞÇİ SATICILARI VE KİTAPÇILARDA! altust.org

DSİP İzmir’de marksist teori tartışmaları başladı. 9 Aralık’ta “Kapitalizm nasıl işler” başlıklı bir toplantının ardından 13 Aralık’ta da gerçek marksist gelenek tartışıldı. Toplantılara çok sayıda öğrenci ve yeni yüz katıldı. İzmir’deki teori toplantıları 21 Aralık’ta Roni Margulies’in sunacağı “21. yüzyılda sosyalizm mümkün mü?” toplantısıyla devam edecek.


DEVRİMCİ ANTİKAPİTALİST HAFTALIK GAZETE

Z Yayıncılık ve Tanıtım Hizmetleri Ltd. Şti. • Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Meltem Oral • Adres: Serasker caddesi, Nergis Apt, No:88, Kat: 3, Kadıköy, İstanbul • Baskı: Akademi Matbaacılık: Davutpaşa Cad. Güven Sanayi Sitesi, C Blok, No: 230, Topkapı/Istanbul - Tel: 0212 493 24 67-68-69 Yerel süreli yayın, haftada bir yayınlanır • www.sosyalistisci.org

-

ASGARİ ÜCRETTE SEFALET KOSULLARINA RAZI DEĞİLİZ ÇAĞLA OFLAS

2020 Asgari ücret görüşmeleri işsizlik rakamlarının yüzde 15’lere dayandığı, enflasyon miktarının yüzde 40 civarında hissedildiği, derin bir ekonomik kriz koşullarında başladı. TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) bu satırlar yazıldığı sırada bir işçinin aylık gıda harcama tutarını Asgari Ücret tespit Komisyonu’na bildirdi. Buna göre ağır işler için 2 bin 331 TL olan aylık gıda harcaması orta işler içinse 2 bin 86 TL olarak bildirildi. Bu gerçekten inanılmaz bir “tespit”. TÜİK üyelerinin alışverişlerini nerede yaptıkları merak konusu. Kuşkusuz asgari ücret pazarlıkları zorlu geçecek. Tespit edilecek ücret asgari ücret civarında çalışanların ve bütün çalışanların ücretini etkileyecek. 2019 yılı için belirlenen net 2.020 TL; sağlık ve eğitim, giyim harcamalarının dışında, bir pazar çantasının ortalama 100 TL’ye dolduğu, ortalama yıllık kira artışlarının yüzde 18 olduğu, elektriğe yüzde 50, doğal gaza yüzde 60 civarında zam geldiği koşullarda sefalet ücretine dönüşmüş durumda. DİSK asgari ücretin net 3.200 TL olması gerektiğini açıkladı. İşçiler adına görüşmeleri yürüten Türk-İş ise 2.500 TL’nin altında bir rakamla masada oturmayacağını açıkladı. DİSK-AR tarafından açıklanan rapora göre Ekim 2019 itibarıyla dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı 7 bin 92 TL. Üstelik bu rakam hanede iki kişinin çalıştığı varsayılarak açıklandı. Her şey patronların karı için İçinden geçmekte olduğumuz toplu sözleşme görüşmelerinden de takip ettiğimiz kadarıyla patronlar cephesinin bu konuda son derece cimri davrandığı aşikar. Kar marjlarını maksimum seviyede tutmak için işçilik maliyetlerini minimum seviyede tutmak istiyorlar. Hükümet de bu konuda patronlarla birlikte hareket ediyor, krizin faturasını emekçilere yüklemek için ne gerekiyorsa, onu yapıyor. Eylül ayında Yeni Ekonomi Programı adı altında yapılan açıklamanın 2020-2022 orta vadeli programında kamunun belirlediği bazı fiyat ve ücretlerde geriye dönük enflasyona dayalı ücret saptama sistemi yerine YEP enflasyon hedeflerine dönük ayarlamalar yapılacağı belirtilmişti. Aynı şekilde IMF de yaptığı açıklamada asgari ücret artışının hedeflenen enflasyon oranında saptanması gerektiğini belirtmişti. Bu doğrultudan hareketle hükümet de emekçilerin karşısında hedeflenen enflasyon oranında bir ücret önerisiyle yer alacaktır. YEP’e göre 2020 yılı enflasyon hedefi yüzde 8,5’tur. Bu durumda iktidarın milyonlarca emekçiye “asgari ücret” adı altında sefalet koşullarını dayatacağını söylemek hiç de zor bir tahmin değil. Nitekim, komisyona başkanlık eden Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk, açılış konuşmasında; “…ücret artışı kadar işin kendisinin yani istihdamın korunması da mühim” dedi. TİSK Genel Sekreteri Akansel Koç ise “makul bir ücretin” belirlenmesi gerektiğini söyledi. “Makul bir ücretin” ne anlama geldiğini biliyoruz: Hem patronlar hem de devlet asgari ücret tespit edilirken işçilerin değil de sermayenin ihtiyaçlarının gözetilmesini istiyorlar.

Eğitim-Sen Ankara mitingi 2019

Krizi fırsata çevirenler İşçilere “makul olun” öğüdünde bulunan patronların tek dertleri yüksek karlar elde etmek. Krizde düşen karlarını yeniden yükseltmek için faturayı işçilere ödetmek istiyorlar. İşçilerin ücretleri her yıl eriyor ama, Fortune Dergisi’nin her yıl yayınladığı en büyük 50 şirket sıralamasında pek bir değişiklik olmadı. En fazla gelir elde eden TÜPRAŞ 2019 yılında 88 milyar 552 milyon 170 bin lira kazandı. İkinci sırada yer alan Enerji Piyasaları İşletmeleri A.Ş 63 milyar 825 milyon 723 bin TL, üçüncü büyük şirket Türk Hava Yolları ise 62 milyar 853 milyon TL kazandı. İşte TÜİK bu koşullarda işçileri sefalet ücretine mahkum edecek oranlar tespit ediyor. Asgari Ücret tespit Komisyonu hemen DİSK’in önerisini kabul etmeli ve asgari ücretin 3200 TL’ye çıkartıldığını ilan etmelidir.

BİRLEŞİK MÜCADELEYE! Asgari ücret görüşmelerinde uzun bir aradan sonra ilk kez Türk-İş, DİSK ve Hak-İş ortak bir basın toplantısı düzenleyerek asgari ücretten vergi alınmamasını talep ettiler. Ortak basın açıklaması süreç boyunca ortak mücadeleye dönüşmelidir. Asgari ücret tespit süreci Türkiye’nin en büyük pazarlığı niteliği taşımasına rağmen işçilerin sürece müdahale edebilecekleri toplu görüşme ve grev gibi etkili mekanizmalarını kullanabileceği koşullar mevcut değil. Ancak her işyerinde tüm çalışanların aşağıdan, ortak mücadelesiyle anti-demokratik süreç tersine çevrilebilir. Asgari ücret görüşmelerini toplu pazarlığa çevirmek, insanca yaşayabilecek asgari ücret talebiyle milyonlarca emekçiyi harekete geçirmek mümkün. Birleşik mücadele ve grev yasaklarını aşan, kazanana kadar mücadele perspektifiyle sefalet ücreti dayatmalarını durdurabilir, yeni kazanımların yolunu açabiliriz.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.