Stereo Mecmuas覺 24. Say覺
1
www.stereomecmuasi.com
Editörden Herkese merhabalar, 24. sayımızı yayınlamayı başardık. Bu aralar hifi sayılarımız biraz üst üste geldi ancak bundan pek şikayetçi olan yoktur sanırım. Bu sayımızda makale bölümlerine yer vermiyoruz. Sadece ürün incelemelerine yer verelim istedik. Vakum tüplü amplifikatörlerin tarihine bakış gibi yazılarımızı ilerleyen sayılarımızda okumaya devam edebilirsiniz. Belki web sitemizde yayınlarız belli mi olur. Son günlerde web sitemizden de bayağı yazı yayınladık. Özellikle 6Moons'dan izin alarak çevirdiğimiz PHY HP'den Bernard Salabert yazısı büyük ilgi gördü. Bunun yanında ülkemize yeni gelen Mission M-iSphere hoparlörleri ve Goldenote Valore pikabı mercek altına aldık. Her iki ürününde dünyadaki ilk incelemelerinden bir tanesi. Bunun yanında Audioengine A2 aktif hoparlörlerle ilgili bir yazı yayınladık. M-iSphere ve A2 incelemeleri, şu an “desktop hifi” denilen akıma el atmamızın ilk aşaması. İlerleyen günlerde bu konuya özel önem vermeye çalışacağız. Bu sayımızda ise çok zengin bir içerik hazırladık. Hazırladığımız incelemelerin bir çoğu ülkemize yeni giren ürünler. Marten Momento'ların incelemesi ise zaten dünyada ilklerden bir tanesi. Bu yazının farklı dillere çevrilmiş halini başka sitelerde de göreceğinize eminim. Aynı şekilde Weiss DAC ile alakalı yazı içinde aynı durum söz konusu olacak. Biliyorsunuz Stereo Mecmuası ilk günden beri özgün yazıları yayınlama hedefiyle yayınına devam ediyor. Aslında elimizdeki imkanlar artsa, her yazımızı farklı dillere çevirip yayınlama fırsatımız olsa ne güzel olur. Bu konuda ilerleyen aylarda çalışmalar yapacağız. Ancak zaman bulmak sorun! Ona çözüm yok. Çeviriler konusunda özellikle firmalarımızdan destek bekliyoruz. Bildiğiniz gibi bazı yazılarımızdan alıntıları çevirip üreticilere yollayarak onların web sitelerinde yayınlanmasına vesile olan, ayrıca kendi sitelerinde yazılarımızdan alıntılar yayınlayan firmalarımız var ki, bunun bizler için nasıl bir motivasyon olduğunu söylememize gerek yok sanırım. Bu konunun devamı gelecek. Özgün yazılarımızı farklı alanlarda yayınlamaya devam edeceğiz. Yaz boyunca vaktimiz oldukça sitemizi geliştirmeye devam edeceğiz. Bildiğiniz gibi son zamanlarda forumlarımızda biraz sorun var. Son bir senede 2 kez server değişikliği yapmış olmamıza rağmen hala durum iyi değil. Bu durumun can sıkıcı olduğunu biliyoruz ve tepkilere hak veriyoruz. Server değişikliği pek kolay bir şey değil ve en azından 3-4 kişinin bir hafta uğraşması gerekiyor. Uygun zamanı bulduğumuzda ve server bütçesini denkleştirdiğimizde gerekli değişiklikleri yapacağız. Aynı şeyi kaçıncı defa söylüyorsun diyenleriniz olacaktır, haklısınız ama yapacak bir şey yok. İhtiyacımız olan bant genişliği çok fazla. Bunun sebebi de sitenin acayip dallanıp budaklanmış olması. Binlerce html sayfası, her gün güncellenen bölümler, forumlar, PDF dergiler. Bu kadar şeyi bu kadar zamanda nasıl yaptık diye arada düşünmüyor değiliz. Forumlarımızdaki sorunları bir şekilde halledeceğiz. Her şey mükemmel olmuyor işte. Bir diğer konu ise, sitemizin alt bölümleri ile alakalı. Bildiğiniz gibi arada sırada kendi kendimize gaza gelip çeşitli projeler gerçekleştiriyoruz. Bunların okuyucularımızdan destek almamız gerekenleri nedense başarısız oluyor. Örneğin sistemler ile açtığımız bölümü ilgisizlikten dolayı kapatmak zorunda kaldık. Allah'tan arada sırada yoğun ilgi ile karşılanan bölümlerimizde olmuyor değil. Başarılı projeler sayesinde bir sonraki adımı atmak için gerekli moral motivasyonu sağlıyoruz. Geçtiğimiz aylarda yayına aldığımız Retro bölümümüz beklentimizden çok daha büyük bir ilgi gördü. Bahar aylarında ise yeni projelerimiz olacak. Yaptığımız bir çok şey daha önce denenmemiş olduğundan deneme yanılma yapmaktan başka seçeneğimiz yok. Haliyle bazıları ilgi görürken, bazılarının sonu iyi olmuyor. Bu bizim açımızdan sorun değil hatta yazdığımız bazı özgün kodları diğer projelerimizde kullanıyoruz. Buradan bir diğer konuya geçeceğim. Bugün dünyanın herhangi bir ülkesine baktığınızda, hobilerle ilgili konularda açılmış onlarca hatta yüzlerce kişisel site var. Hifi ve ev sineması ülkemizde de önemli bir kitle tarafından ilgi
Stereo Mecmuası 24. Sayı
2
www.stereomecmuasi.com
gösterilen hobi alanları ancak nedense bu konularda yayın yapan kişisel site sayısı bir elin parmakları kadar az. Kişisel site açmak artık çok basit. Hatta beş kuruş para da harcamanız gerekmiyor. Ancak sitelerin her gün olmasa bile gün aşırı güncellenmesi şart. Okuyucu hızlı bir şekilde yön değiştirebiliyor. Bu konuda haksız değiller. Kendimizi düşünelim, her girdiğinizde aynı yazıları gördüğünüz bir siteye her gün uğramaktan büyük ihtimalle vazgeçersiniz değil mi? Stereo Mecmuası'nın alt bölümlerini güncellemek konusundaki hassasiyetimizin en önemli sebebi budur. Umarız ilerleyen günlerde kişisel sitelerin sayısı artar. Bu arada bu iş için kullanabileceğimiz 10 tane alt alan adımız mevcut. Gönüllüyüm diyenler iletişim bölümünden bizimle iletişim kurabilirler ;) Geçen hifi sayımızda ben çevremdeki sağlık sorunlarında koşturuyordum ve sevgili Tolga dergiyi hazırlamıştı. Gelen bazı eleştirilere göre bazı düzenlemeler yapmıştı ki, gelen tepkilerden anlayabildiğim kadarı ile evlerinizdeki monitörlere uyum konusunda olumlu sonuçlar alınmış. Formata dokunmadan, aynı şekilde yayın yapma kararı verdik. Tamam, bir önceki versiyonu daha dergi gibi gözüküyordu ancak kolay okunduktan sonra görünüş o kadar önemli değil. İnşallah sizlerde aynı fikirdesinizdir. Son zamanlarda en çok talep edilen şey daha fazla fotoğraf kullanmamızdı. O konuyu göz önüne alıp, fotoğraf sayısını biraz arttırdık. Bu arada fotoğraf kalitemizi yükseltmek içinde bir çalışma yapıyoruz. İlerleyen günlerde fotoğraf sektöründen bir firmanın desteğini alacağız galiba. Destek alamasak da sorun değil, bu konuyu da bir şekilde çözeceğiz. Son iki üç aydır ülkemizin hifi piyasasında önemli bir durgunluk gözleniyor. Hemen hemen kimle konuşsam bu durumdan şikayetçi. Sadece hifi sektörü değil, genel olarak özel tüketim sektörlerinin hepsinde aynı durum söz konusu. Yaz boyunca daha az sayıda da olsa, yeni markalar ile tanışacağımızın haberlerini alıyoruz. Sanırım sektörel olarak zor bir yaz geçecek. Bahar aylarında ise ortalığın hareketleneceğini umuyoruz. Her ne olursa olsun, bizim amacımız bu hobiye gönül veren insanlarla bir şeyleri paylaşabilmek. Sektörde durgunluk da olsa, yayınlarımıza devam etmemizin önemli olduğunu biliyoruz. O yüzden vukuatlarımıza devam edeceğiz. Yazımın sonunda hifi ile alakasız bir konuyu ele alacağım. Bildiğiniz üzere ülkemiz zor bir dönem geçiriyor. Yüreğimizi yakan olaylar yaşıyoruz. O yürek yakan olayların içerisinde çok sevdiğim bir arkadaşımda geçen hafta girdiği çatışmada yaralandı. Televizyonlarda veya gazetelerde her gün bu haberleri görmek mümkün. Evet üzülüyoruz ama yakınımızdaki insanların başına gelince her şey daha farklı anlamlar kazanıyor. Bu hafta sonu o kadar sıkıldım ki, sizlere kelimelerle anlatabilmem mümkün değil. Şu satırları yazarken kafam son derece karışık. O yüzden konuyu uzatmayacağım, zaten yeri değil. Amacımız dergimizi okurken günlük sorunlarınızdan sizleri uzaklaştırmak. 30-40 dakika bazen daha fazla, elimizden geldiği kadarı ile sizlere iyi vakit geçirtebilmek. Ancak zannedilmesin ki, bizler bir hobiye gönül vermiş, kapalı kapılar arkasında, kendimizi her şeyden izole ederek yaşayan insanlarız. Nedense bir takım insanlar bizleri olduğumuzdan farklı tanıyorlar. Hobiler yaşam biçimleri değildir, yaşamı renklendiren şeylerdir. Bizlerde her normal insan gibi, çevremizdeki olayları tartışan, belli konularda fikirleri olan insanlarız. Ancak Stereo Mecmuası gibi belli konulara odaklanmış elektronik dergiler ve web siteleri, çeşitli konulardaki fikirlerimizi paylaşmak zorunda olduğumuz platformlar değildir ve kuruluş amaçları bellidir. Bu konunun özellikle altını çizmek istedim. Bir sonraki sayımız veya 2 sayımız Müzik Özel sayısı formatında olacak. Çok kısa zamanda yeniden görüşmek üzere. Bu sayı bayağı dolu, lafı uzatmadan sizi dergimizle başbaşa bırakayım :) Hakancez
Stereo Mecmuası 24. Sayı
3
www.stereomecmuasi.com
Stereo Mecmuas覺 24. Say覺
4
www.stereomecmuasi.com
Marten Coltrane Momento
Mike'ın kendi sistemi, Soulotion Audio elektronikler ve Marten Momento'lar..
“Otoban çıkışında beş defa sola dönüyorsunuz.” Bu bir çift Magna Planar alacağım evi bulmam için bana verilen enteresan bir tarifti. 80’lerin ortasıydı – TomTom veya cep telefonlarının icadından yıllar önce... Sonunda adresi buldum. Oldukça heybetli, uzun bir girişi olan bir İngiliz kır eviydi, ancak asıl sürpriz içerideydi. Normal şartlarda evin ortasında büyük ve ihtişamlı basamaklar olurdu, ancak içeride ev sahibinin basamakları tamamen söktürtüp tavanda dev bir delik bırakmasına şaşkınlığımı anlatmama gerek yoktur. Basamaklar yerine alüminyum dikey bir merdiven ve iki tarafında büyük ve çok rahat iki koltuk vardı. Neler oluyordu? Ev sahibi şimdiden tahmin ettiğiniz gibi çok çok ciddi bir odyofildi. Merdiveni çevreleyerek bir halka oluşturan on iki adet Quad elektrostatik hoparlör vardı. Ortam tam olarak eski İngiliz harabeler “Stonehenge”i andırıyordu. Odyofil kusursuz surround sistemi oluşturmaya çalışmıştı ve tabili basamaklar pürüz oluşturduğu için gitmeliydi! Sahip olduğu eski çift Magna Planar’lara artık ihtiyacı yoktu ve bende o yüzden oradaydım. Peki bütün o Quad’ların sesi nasıldı? Tahmininiz yine doğru; kesinlikle çok etkileyiciydi. Odyofilimiz sadece klasik müzik dinliyordu, genellikle sadece Nimbus etiketli, unutmayın ortada daha DVD gibi çok kanallı medyalar yoktu. Keşke geriye dönüp tekrar dinleyebilsem... Odyofilimizin eşi de oradaydı ve ona durumla ilgili düşüncelerini sormaktan kendimi alamadım. Oldukça politik bir cevapla “Açıkçası... çok değişik” demez mi? Bunu gözünde bir parıltı eksikliğiyle söylemişti ve aslında gözleri gerçek duygularını ele veriyordu. Birkaç hafta sonra
Stereo Mecmuası 24. Sayı
5
www.stereomecmuasi.com
haberlerde “Kırlarda cinayet... ” başlıklı olabilecek bir haber gördüm, bir adam garip bir şekilde merdivenden asılı bulunmuş, ancak bir daha haber göremedim. Marten Coltrane Momentolar ile ilgili makaleme kusursuz hoparlörleri bulmak için çıktığım yolculukta “garip” denebilecek maceralarımdan bu hikaye ile başlamak istedim. Momento'larla ilk kez Göteborg’da Marten’i ziyaret ettiğim zaman aşk yaşadım. Daha öncede bir çift Coltrane’im vardı ve tasarımcıları Leif Olofson ile tanışmak enteresan olur diye düşünmüştüm. Ziyaret çok iyi gidiyordu ki, ana demo odasına girdim. Odadaki akustik modifikasyonlara şaşıp kaldım. Lief’i odaya harcanan para ile ilgili sorgularken, hoparlör tasarımlarını yaptığı zaman odayı formülden çıkarmanın onun için önemini anlattı. Gözlerim bir anda tam çıkartamadığım bir çift hoparlöre çekildi. “Bunlar nedir?” diye sordum, ve Lief’de üstünde çalıştığı yeni bir model dedi masumca.
İnsanın kendi hoparlörü üretilirken başında olması ilginç olmalı. En sağdaki Marten'in Patronu Leif
Yeni bir model mi? Yazılarım için altın mı bulmuştum? Bu gerçekten de bir “scoop” olabilirdi. Sıralamada nerede yer alıyorlardı? Lief’de serinin en üst modeli 4 kutulu modelimizin bir altı diye cevap verdi. Heyecanımı büyük bir çabayla saklamaya çalışarak ve kurulu olduklarını görerek dinleyip dinleyemeyeceğimi sordum. Eşim Françoise’da benimleydi ve o da, hifi yolculuğumu 25 yıla aşkındır takip ediyor. Doğal olarak da bu yolculuk sırasında alımlarımdan biraz yorgun düştü ve bıkkın, bu sebeple beni benden alan onun yorumu oldu. Françoise anlamalısınız ki tüm odyofil ve teknik terimlerle pek haşır neşir değil ancak kulağı yeri geldiğinde benimkinden bile daha hassas olabiliyor. Bir parça dinledikten sonra gülümseyerek “Wow these are really net” (Wow, bunlar çok net) dedi, bu da çok “temiz”in (very clear) Türkçesi oluyor diyebiliriz. İşte bu kadar! Françoise’ın hoparlörleri beğenmesi bu makalenin sonu!
Stereo Mecmuası 24. Sayı
6
www.stereomecmuasi.com
Tabii ki şaka yapıyorum. Leif, demo odasında, hem transistörlü hem vakum tüplü ampliler bulunduruyordu, birkaç CD çalar ve tabii ki pikap çalar. Yaklaşık 2 saatimizi dinleyerek geçirdik ve bir kusur bulmak için çok uğraştım, ancak o 2 saatlik seansta bulamadım. Piyasaya ne zaman çıkacaklar diye sordum. Lief’de altı ay kadar beklemem gerektiğini, hoparlörler üzerinde hala çalıştığını söyledi. Yani daha mı iyi olacaklar? Yani, crossoveri geliştiriyorum, tamamıyla Jorma prime kablolarla kablolayacağım, 25mm'lik karbon-fiber yanlar ekleyip ve arkada bulunan 9” pasif radyatörleri mükemmelleştirmeye çalışacağım. Yani umuyorum ki demez mi Leif!
Kısacası anlaştık, bir çift sipariş ettim ve altı aylık uzun bekleyiş başladı. Beklerken bu canavarların içine bir göz atalım ve nasıl çalıştıklarını anlamaya çalışalım. Boyutları 1.660mm yükseklik, 390mm genişlik ve 600mm derinlikte. Yaklaşık 135kg ağırlığında ve bi-wire için tasarlandılar. Ön tarafta 4 adet 9” seramik bas ünitesi, bir 7” seramik mid-range sürücü ve özel yapılı 26mm elmas tiz sürücü var. Arkada ise dört adet 9” alüminyum pasif radyatör var. Tiz sürücüler hariç tüm üniteler Accuton tarafından yapılıyor, tiz sürücü ise Jantzen tarafından imal ediliyor. Crossover'da yine Jantzen’dan gümüş ve bakır “foil coil”ler ve gümüş kapasitörler var. Basları 3 adımda ayarlayabiliyorsunuz, 50 -120 Hz aralığında 0, -1 ve -2 dB olarak. Bitmiş hoparlör cilalı paslanmaz çelik standlar üzerine oturtulmuş ve bunlarda “Black Diamond double puck” ve “cone”lar üzerinde duruyor. Hoparlörlerin yanları her zaman siyah cilalı karbon fiber, ancak üst ön ve arkaları ahşap paneller çeşitli seçeneklerde alınabiliyor. Benimkileri yağlı meşe istedim. Beklerken tabii ki boş durmadım, sistemimin bileşenlerini Soulution pre-amp, CD çalar ve amplifikatör ile değiştirdim ve bir Nagra kayıt cihazı ile Schoeps mikrofonlar aldım. onlarda başka bir macera için, Venedik'te küçük bir orkestranın kaydı içindi.
Stereo Mecmuası 24. Sayı
7
www.stereomecmuasi.com
Çok uzun bir altı ay sonra bekleyişim sona ermişti ve hoparlörler Noel zamanı teslim edildi. Noel tatilinde aile arkadaş ve ziyaretlerin bitmesi en zorlu ilk aşama olacaktı.
Hoparlörler sonunda eve gelmiş durumda.
Hoparlörler dev kutulara yerleştirilmişti ve her birini kaldırabilmek için 4 güçlü adam gerekiyordu. Onları depolandıkları yerden Londra'daki bodrum katı daireme taşımak bambaşka bir maceraydı. Tabii ki o gün yağmur yağıyordu, yazıma o günden birkaç fotoğrafı da dahil ettim, onlar o soğuk kış gününün eğlencesine dair çok şey anlatıyor. Birkaç kesik ve çürükten sonra evdeydiler, çok ter ve bol efordan oluşan bir gün sonra, odada ayaklarının üstünde duruyorlardı. Eğlence zamanı! Bir sorun daha vardı, tüm ekipman yeniydi, hepsinin pişmesi ve “burn-in” olması gerekiyordu. Daha öncede dediğim gibi önceden bir çift Coltrane'im vardı ve bunlar yaklaşık 3 ay sonra hakkının verecek noktaya geliyordu. Seramik üniteler ile ilgili bir nokta başta çok zayıf bir ses verirler ve potansiyellerine ulaşmaları normalden daha fazla sabır ve zaman gerektirir. Bundan Leif’e bahsettim ve sonucunda işlemi hızlandırmak için şimdi fabrikada üniteleri ürettikleri hoparlöre montajdan önce “burn-in” yaptıkları bir alanları var. Bununda tabii ki faydası var ancak dediğim gibi çok sabırlı olmanız gerekiyor, istediğiniz noktaya ulaşıp hakkını vermeleri zaman alıyor. İşlemi hızlandırmak için bende akşamları televizyonun sesini hoparlörlerden dinlemeye karar verdim.
Stereo Mecmuası 24. Sayı
8
www.stereomecmuasi.com
Stereo Mecmuası 24. Sayı
9
www.stereomecmuasi.com
Marten'lerin binding postları ve seri numarası plakası, V sizce ne anlama geliyor?
Gündüzleri birkaç sene önce keşfettiğim enstrümantal 70 dakikalık bir “burn-in“ CDsini çaldım. Bu CD, Kharma'dan temin edildi ve birçok “burn-in” CD sine nazaran çok farklı ve güzel. Diğerleri gibi tonlardan ibaret değil de müzikal olduğu içinde komşulardan “daha az” şikayet toplar diye düşündüm. Tamam, bekleyiş bitti. Biraz ciddi dinleme zamanı. Unutmayın ki hoparlörler sadece sistemin bir parçası ve yorumlarım için komple Soulution elektronik ekipman ve Sosna Kubala Elation kablolar kullandım. Yargı konusunda da elimin bu tip dinlemeler yaptığım zaman uzandığı 12 CD'lik jüriden faydalandım.
İlki Don Cherry ve Ed Blackwell den ECM etiketli “El Corazon”. İlk parça 1982de kaydedilen davullarla açılış yapıyor. Çok erken bir dijital kayıt, ancak bu kaydı daha realistik bir şekilde hiç duymadım. Ziller, trampet ve tom'ların kompleks vibrasyonlarını dinlemek çok ”kulak açıcı” bir deneyimdi. İlk defa davulların derilerinin vibrasyonunu duyabildi. Harika bir başlangıç. Sırada bir tane daha erken kayıt. Steven Spielbergin filmi “Empire of the Sun” (Güneş İmparatorluğu) filmi için John Williams’ın WB etiketli orijinal soundtrack'i. Bu CD'de 2 favori parçam var. 7. parça, koro parçası ve 8. parça British Grenadier’in geleneksel aranjmanı. Bu parça oldukça enteresan çünkü çok büyük bir bas davul içeriyor. Bu davulun diğer enstrümanlarla etkileşimi çok önemli. Yavaş, baskın veya tek sesli mi? Öyleyse sorununuz var demektir! Momento'lar arkalarındaki 4 bas radyatörler üniteleri ile bu davulu hızlı ve diğer enstrümanlara müdahale etmeyen bir şekilde canlandırıyor. Ayrıca bu parçadaki bir enteresan nota daha sonunda yalnız trampetin aşırı sol taraftan ortaya çekildiği zaman. İlk defa trampetten bu kadar çok stüdyo duvar yansıması duydum. Birçok sistemde size bu geçişi dinletmez. Daha çok solun ortasında duruyor izlenimi verir.
Stereo Mecmuası 24. Sayı
10
www.stereomecmuasi.com
Bir sonraki “The Weavers Reunion at Carnegie Hall”. Bu muhteşem sesli kayıt vakum tüplü ekipmanla 1963 yılında kaydedildi. Bu CD, Doug Sax tarafından orijinal master bantlardan bir yapım ve dinlemesi gerçekten çok keyifli. Özellikle 9.parça “Gunatanamera” bulabileceğiniz en doğal şarkı söyleyen insan seslerinden içeriyor. Kullandığım sonrar ki parçada “Merry Christmas Baby” diye JVC XR CD örneklemesindendi. Bu kaydın kalitesi inanılmaz ve ortalanmış sesi dinlemek Momento’ların vokallerdeki vurgulu “s” harflerinde hiçbir tıslama eklemediğini ortaya çıkardı.
Tabii ki çok üst seviye bir sistem odyofil parçaları muhteşem çalacak, peki ya normal CD ler? Peki odyofil olmayan bir kayıt seçelim. Mesela Pul Simon’un “Negotiations and Lovesongs” albümünden “Kodachrome”. Bu parça gerçekten Hoparlörün zamanlamasını ortaya çıkarıyor. Herkesin beraber çalıp eğlendiğini göstermesi lazım. Tempo, ritm ve zamanlama çok önemli. Bir çok kez bas ve davulların, klavye ve gitarlardan farklı performanslardan olduğu izlenimi veren hoparlörler ve sistemler dinledim. Güçlü bas içinde Vital Techtones CD'sini buldum ve Victor Wooten’in elektrikli bas gitarı mutfağımdaki çanak çömleği oynattı. Kaçımız bir test sırasında CD'mizi baştan sona dinler ki? Genellikle aradan seçerek dinleriz birkaç parçayı sonra da CD'yi değiştiririz. Bende bu konuda aynı derecede suçluyum.Ancak kendimi Momento'larla bir CD'den normalden daha fazla parça dinlerken yakaladım. Bu daha az distortion'dan mı, elmas tweeter'dan mı yoksa çoklu seramik ünitelerden mi? Aslında bana kalırsa bunu sebebi tasarımcıları Leif’in tasarımı yaparken çoğunlukla akustik müzikle dinleyip tasarlamasından kaynaklanıyor. Hatta kullanım kılavuzunda birde CD var ve parçalardan birisi Leif’in kullandığı bir folk şarkısı. Şimdide pastanın üstündeki vişneye gelelim. Geçenlerde hoparlörleri çift ve tek kablolama ile kıyaslama şansım oldu. Bir çift Jorma Prime hoparlör kablosu bulabildim ve ödünç alacak kadar şanslıydım. Hatta tek kablolu dinlemem için kısa bir metrajda Jorma Prime jumper'larım da vardı ve otoriter bir biçimde tek ve çift kablolama arasındaki farkı söyleyebilirim. İkisini de
Stereo Mecmuası 24. Sayı
11
www.stereomecmuasi.com
dinledikten sonra asla jumperli tek kablolamayı seçmezdim. Kıyasla çift kablolama çok daha rahat, organik ve müzikaldi. Tek kablo biraz daha puslu, yorgun ve hayal kırıcıydı, tıpkı bir demet muhteşem üzün alıp hafif ekşi çıkmaları gibi. Evet arada tatlıları da var ancak genelde hayal kırıklığı hakim. Göze batan ve hoparlörün yeteneklerini ortaya çıkartan bir CD vardı. Diski kaza ile buldum ve şiddetle tavsiye ederim. Christina Pulhar’dan “L’Arpeggiata”! CD No: Alpha 512 ve bunu www.alpha-prod.com'dan (ç/n ülkemizde ise AK Müzik'ten tedraik edilebilir) temin edebilirsiniz. 2.parça “Folia” müzisyenler tarafından emprovize edilmiş ve gerçekten çok etkileyici. Birisi gelip Momentolara bakıp “bunlarda ne?” dediği zaman elim bu CD'ye uzanıyor. Hazifişek yok, sadece muhteşem kaydedilmiş müzik ve çok iyi sesli bir şarkıcı. Oda karanlıksa daha da iyi, ben öyle dinliyorum ve müzisyenleri odanın içine davet ediyorum.
Tabii ki pahalı hoparlörler boşlukta bulunmaz ve çalışmaz. Geçenlerde İngiltere ithalatçısından bir Devialet ampli denedim ve orada Wilson Audio Maxx 3'leri ardından da Magico M5'leri dinledim. İkisi de son derece başarılı ekipmanla besleniyordu, sisteme bir Continuum pikapta dahildi. Wilsonlar benim kulaklarıma çok büyük ve güçlü bir varlık sundu ancak biraz mekaniklerdi. Magico'lar kesinlikle daha müzikaldi ancak performansları beni o kadar etkilemedi. Uzun yıllar önce Quad bir deyiş getirdi “The closest approach to the original sound./Orijinal sese en yakın yaklaşım.” Venedik'te kendi kaydettiğim Vivaldi 4 Mevsimini dinlediğim zaman o kış gecesine geri dönüyorum. Momentolar gerçekten harika bir iş çıkarıyor. Orijinal sese en yakın yaklaşımlar mı? Benim için kesinlikle! Mike Valentine çeviri Adriano Penetti
Stereo Mecmuası 24. Sayı
12
www.stereomecmuasi.com
Stereo Mecmuas覺 24. Say覺
13
www.stereomecmuasi.com
Rega Brio Rega deyince herkesin aklına farklı ürünler gelir. Bana Rega derseniz, ilk aklıma gelen pikap ve pikap koludur. Geçtiğimiz aylarda bir dostum yeni aldığı Brio entegre amplisini evime getirdi. Hemen sisteme bağlayıp teste başladık. Yeni Brio 3, dışarıdan baktığınızda son derece minimal yapıda. Ampli üzerindeki asimetrik kozmetik yapı çok şık görünüyor. Amplinin ön bölümü gayet sade, sesi açıp kapatan ve kaynak seçiminin yapıldığı iki adet düğme ve açma kapama düğmesi. Arka bölümde ise 5 adet kaynak girişi, 1 adet kaynak çıkışı (teyp çıkışı) hoparlör çıkışları ve elektrik girişi bulunuyor.
5 adet girişin bir tanesi pikap için ayrılmış. MM veya yüksek çıkışlı MC iğne kullanıyorsanız ek bir masrafa gerek kalmadan pikabınızı amplinize bağlayabilirsiniz. Rega, yeni Brio'sunda eski versiyonlarına göre gücü arttırmış. Kanal başı 49W gücüne sahip ve iç yapıda kullanılan bileşenlerin kalitesi son derece yükseltilmiş. Kağıt üzerinde bunların hepsi olumlu ancak amplinin gerçek performans notunu verecek olan şey kulaklarımız. Hızlı bir şekilde kaynak cihazlarımızı Rega Brio'ya bağlıyoruz. Amplinin sade tasarımı arka bölümde de kendisini gösteriyor. Birkaç saniyede bağlantıları yapıyoruz. Çok kalın hoparlör kablolarım bile ampliye rahat bir şekilde bağlanıyor. Bu durum bir çok kişi açısından önemli olmayabilir. Ancak böylesine dar kesitli ürünlerde bazen öylesine tasarımlarla karşılaşıyoruz ki, birbirine değmeden farklı kabloları bağlamak, bir cambaz becerisine sahip olmayı gerektiriyor. Brio'da böyle bir durum kesinlikle yok. Brio, Rega'nın giriş seviyesi amplifikatörü. Fiyatı ülkemiz piyasası içinde son derece uygun. Giriş seviyesi amplilerden beklentilerimiz nedir diye düşünelim. Olabildiğince detaylı olması, iyi
Stereo Mecmuası 24. Sayı
14
www.stereomecmuasi.com
bir bas performansı sunması, ek bir masraf yapmadan elimizdeki tüm cihazları bağlayabilecek imkanlara sahip olması. Verdiğimiz paraya göre eğer yukarıdakilerin büyük bir kısmını elde edersek, giriş seviyesi bir ampliyi başarılı sayabiliriz. Dinletiye başlayalım, İlk plağımız Bill Evans'ın Waltz For Debby'nin harika Analog Production baskısı. Bu amplinin giriş seviyesinde olduğuna emin miyiz? Baslar müthiş. Giriş seviyesinde kolay kolay denk gelemeyeceğiniz bir bas kontrolü var. Sahne yerli yerinde. Orta ve tiz seslerdeki durumda hiç fena değil. Hiç fena değil diyorum, bunun bir sebebi var. Ampli kutusundan çıkalı neredeyse 2 gün olmuş sadece. Çaldıkça, taşlar yerine oturmaya başlıyor. Ardı arkasına iyi kayıtlı albümler dinledikçe, detaylar geliyor. Tüm hifi cihazlarında olduğu gibi yanma denilen mefhumun bu ufaklıkta da etkisi büyük.
Karşısında durdukça ve dinledikçe ampliyi daha çok sevdim. Yukarıdaki fotoğraf hemen hemen benim oturma açımdan çekildi. Amplini orta ve üst bölümlerindeki içe doğru eğim bence harika düşünülmüş. Amplinin daha önce hep gri rengini görmüştüm ancak siyah olanı gerçekten çok güzelmiş. Bütün gün karşısında olduğumuz bir şeyin tasarımının güzel olması bence her zaman önemlidir. Ancak Rega'nın güzellikleri dışarıdan baktığınızdan ziyade müziği açtığınızda ortaya çıkıyor. Şimdi biraz daha fazla plak dinlemenin zamanı. Bu arada yukarıdaki resimlerde gözleriniz benim kendi pikabımı arıyor olabilir. Bu dinletiyi yaparken, o daha prototip halde standın sağ tarafında ayrı bir bölümde duruyordu. Test için senelerden beri kullandığım Michell Gyrodec'imi tercih ettim. SME 5/Boboli Signature kombinasyonundan Rega Brio'ya doğru ayrıntılar ve detaylar yoğun şekilde akarken, Rega bunların büyük bir kısmını hoparlöre başarı ile aktarmayı başarıyor. Bu noktada haydi açık konuşalım. Giriş seviyesindeki bir çok ekipmanın en önemli sorunu, kullandığınız diğer cihazlar çok daha iyi (daha doğrusu üst segment) olsa bile, genel performansı aşağıya çekmesidir. Hifi sistemlere
Stereo Mecmuası 24. Sayı
15
www.stereomecmuasi.com
dair etrafta duyacağınız söylencelerden en doğru olanlarından bir tanesi, bir sistemin en zayıf halka kadar çalacağıdır. Rega'dan önce kendi sistemimde özellikle çevremdeki arkadaşlarımın giriş seviyelerindeki amplilerini deneme fırsatı buldum. Ancak şimdiye kadar Brio kadar performanslı olanına hiç denk gelmedim. Hepsi giriş seviyesi bileşenlerle oluşturulacak bir sistemde en zayıf halkanın Brio olması biraz zor görülüyor.
Amplinin müzikal performansı son derece başarılı. Fiyatını göz önüne alırsanız söylenebilecek hiç bir şey kalmıyor. Peki hiç olumsuz olan bir şey yok mu derseniz. Genel açısından düşünürsek uzaktan kumandasının olmaması bir olumsuzluk olarak gösterilebilir. Kendi açımdan ise bunun önemi yok. Senelerden beri kullandığım hiçbir amplimde uzaktan kumandam olmadı. Pazar açısından bir diğer dezavantaj, benzer fiyatlara satılan tüketici elektroniği üreticilerinin amplilerine göre gösterişli bir dış görüntüsü yok Rega'nın. Aynı şekilde arka bölümde şatafatlı konektörler, bağlantı noktaları da yok. Ben bu konuya önem veren bir insan değilim ve işin doğrusu bu tasarımı sevdim. Rega'nın asıl başarısı cihazlarınızı bağlayıp, ampliyi açtığınızda ortaya çıkıyor. Firma anlaşılan tüm yatırımı amplinin içerisine yapmış. Çok da iyi yapmış. Düğmesine bastıktan 10-15 dakika sonra bu küçük, zarif ampli gerçekten çalmaya başlıyor. Saatlerce keyifle dinleyebileceğiniz ve sizi yormayan bir tarzı var Rega'nın entegre amplilerinin en küçüğünün. Müzik sistemlerini oluşturma aşamasında olan tüm okuyucularımızın bir kulak kabartmasını tavsiye ederim. Duyacaklarınıza şaşıracağınıza eminim... Hakancez
Stereo Mecmuası 24. Sayı
16
www.stereomecmuasi.com
Stereo Mecmuas覺 24. Say覺
17
www.stereomecmuasi.com
Aurum Cantus Altın Ses Pazar payı azaldıkça, piyasa daraldıkça üreticilerin sesten ziyade, ilgi çekici sıra dışı tasarımlara yönelmesi son Münih fuarında bir kez daha göz önüne cıktı. Kabul etmek gerekir ki, gelişmiş yazılım ve teknik materyallerle artık pek çok firma akustik problemleri halletti. DIY sayfalarında bile inanılmaz dizaynlar ve üretimlere rastlamak mümkün. Üreticiler için tek alternatif kaldı. O da elektronik tasarımları, kozmetik başarısı ön planda üstün endüstriyel yapılarla piyasaya sunmak..
Aurum Cantus'lar testte. Solda M-103 sağda ise V3M görülüyor
Açıkça görülmektedir ki, firmalar tam anlamı ile kaos içerisindeler. Kozmetik tasarımlar rekabet içerisindeyken karşılarına bir de başta Çin olmak üzere Uzak Doğu ve giderek gelişen endüstrisi ile Hindistan rekabeti çıkmıştır. Batılı üretici bu sebepten giriş seviyesi ve orta sınıf üretimden vazgeçmeye veya bu üretimlerini Uzak Doğuya kaydırarak ayakta kalmaya çalışmaktadırlar. Bilinmektedir ki, sürücü teknolojileri, filtre elemanları, kutu yapımında kullanılan ahşap bazlı veya petrol kökenli materyaller, iç kablolama malzemeleri, akustik iç malzemeler son dönemlerde ciddi anlamda gelişmeler göstermiştir. Buna rağmen panel tip hoparlörleri hariç tutarsak temel kutu dizaynlarında çok da büyük gelişmeler yaşanmamıştır. Her ne kadar tamamen dizayn fikri ile gelişen tasarımlar farklılıklar
Stereo Mecmuası 24. Sayı
18
www.stereomecmuasi.com
varmış gibi bir izlenim yaratıyorsa da, gerçek ses düşkünleri bu tarz oluşumlara çoğu kez pirim vermemiştir. Son Münih Fuarında bu tasarımların sıra dışı örnekleri boy göstermiştir. Taş kabinler, poliüretan bazlı hoparlörler, ham maddesinin sır (!) olduğu iddia edilen plastik bazlı hoparlörler veya bir köprü inşa edercesine profillerle oluşmuş çatıların üzerinde yükselen alüminyum veya çelik blokların CNC'de işlenmesi veya dökümü ile elde edilen gövdeler üzerine kurulan tasarımlar beğeniye sunulmuştur.
Binding post coşkusu :) Solda M-103 sağda ise V3M binding postları görülüyor
Aslında şöyle geriye çekilip baktığımızda çırpınışlarından başka bir şey değil.
görülecektir
ki,
bunlar
aslında
üreticilerin
Ne yapılırsa yapılsın yeni teknoloji bugün hala 50'li yılların cihazlarını yeni komponentler ile geliştirerek evinde kullananların sayısını hiç azaltmamış, hatta artırmıştır.. Bütün bunların yanında kalın çizgilere sahip, meyve sandığı tipli Lowther dizaynları, Harbeth'in çirkin sayılabilecek kutuları, fiyatının ve kalitesinin yanında adeta çeyiz sandığını andıran tarzıyla ATC, son derece sade kutu anlayışı ile Kudos, Spendor, Cabasse ve daha pek çok firma bütün bu çırpınışların yanında sadelik ve gerçek sese yönelik anlayışları ile başarılı satış grafikleri yakalamaktadır. Batının üretiminin nerede ise yarısından fazlasını kendi ülkesinde üreten Çin, bunun yanında kendi markalarını mükemmele yakın üreterek dünya piyasalarında fırtınalar yaratmaya devam etmektedir
Stereo Mecmuası 24. Sayı
19
www.stereomecmuasi.com
Stereo Mecmuası 24. Sayı
20
www.stereomecmuasi.com
Aurum Cantus üretim hattından, sürücü üretiminden ve kabin üretiminden enstantaneler
Çin, önce kalitesi çok yüksek olmayan sürücü imalatı ile ufak tefek cihazlara sürücü üretirken, giderek gelişen tasarımcıları, büyük yatırımlarla kurdukları ARGE laboratuvarları ile ve hatta know- how ithal ederek batılı pek çok ünlü hoparlör firmasına sürücü temin etmeye başlamışlardır. Çin'in dayanılmaz fiyat ve giderek gelişen kalite rekabetine dayanamayan batının, burnundan kıl aldırmayan firmaları da Çin e göç etmeye başlamışlardır . Bunun son örneği “Avrupayı asla terk etmez” denen Timpani (Vifa-Scan Speak-Peerles) grubu olmuştur. Kabul etmek gerekir ki, Uzak Doğu'da ilk devrimi Tayvan'lı Usher yapmıştır. Scan Speak taklidi sürücüler, Sonus Faber esintili kutular ve D’Appolito'yu getirerek teknolojik alt yapı oluşturma düşünceleri Usher adını yaratmış, yüksek performans ve yüksek kaliteyi uygun fiyatta oluşturarak Hi End piyasasına ilk darbeyi vurmuştur.
Aurum Cantus V3M'nin mid/bas sürücüsünden ayrıntı
Uzak doğuda Swan Audio (Hi-Vi) ile birlikte önemli 2 Çin firmasından biri de Aurum Cantus'dur. Ana firma adı Jinlang olan firma Aurum Cantus adı ile pazarlanan sürücü ve hoparlörler ile başarısını tüm dünyada ispat etmiştir. Latince “Altın Ses” anlamına gelen Aurum Cantus, Audio piyasasında öncelikle sürücüleri ve bilhassa ribbon tiz sürücüler ile isim yapmıştır. Bu değerli sürücüler, DIY piyasasında da tercih edilmektedir. 1994 yılından beri giderek gelişen ve büyüyen Aurum Cantus, sürücü teknolojisini Milano kökenli İtalyan ses tasarımcıları ile yapmaktadır. Bir hoparlör firması için uzun sayılmayacak 16 yıllık bir geçmişe rağmen üstün sürücü ve mükemmel hoparlör tasarımlarına imza atan Aurum Cantus şu anda dünyanın 26 ülkesine ihracat yapmaktadır.
Stereo Mecmuası 24. Sayı
21
www.stereomecmuasi.com
Aurum Cantus AC180/50C2C sürücünün ayrıntıları. Bu sürücüler M-103 hoparlörde kullanılıyor
Stereo Mecmuası 24. Sayı
22
www.stereomecmuasi.com
USHER BE 10'dan sonra evime uzun süreli giren ikinci Uzak Doğulu hoparlörü olan Aurum Cantus Türkiye'ye Bursalı bir firma olan BATUR Hifi ile girdi. Test seçimi için uzun bir araştırma sonucu fiyat-performans dengesi açısından firmanın en başarılı iki modelinde karar kıldım; bookshelf V3M ve Floorstand olarak M-103.
Aurum Cantus V3M'nin kabini ne kadar parlak değil mi? Bir de fotoğrafı çekene sorun!
V3M içi içe 3 kutu içerisinde adeta bir sanat eseri gibi hazırlanmış. Ancak bu kadar güzel yapılır denilen ayaklar ayrı kutularda pazarlanıyor. Hoparlör tümüyle üst düzey lake işçiliğine sahip. Gül ağacı rengi ile siyahın karşı konulmaz cazibesi kusursuz bir lake kaplama ile tamamlanmış. V3M'lerin kurulumu sonrası ortaya çıkan görünüm inanılmazdı. Çok iddialı konuşmam ama bu fiyata bu kalitenin sunulduğu başka bir bookshelf hoparlör bilmiyorum. Çok düzgün kesitler le hazırlanmış ön panel siyah lake. V3M'de ön panelde çok başarılı bir dizayn ile 16 cm bas-mid sürücü AC165AVM/50CK ile ribbon tweeter G3N. Güzel bir uyumla yer almış. Non-woven carbon fiber and kevlar malzemeli AC sürücü firmanın en başarılı ürünlerinden biri. DIY sayfalarında da boy gösteren bu sürücü üzerinde bulunan G3N 1200Hz'den 40.000Hz'e uzanan geniş frekans bandı ve 100 db'lik hassasiyeti ile 88db'lik bir bas-mid sürücü ile yan yana kullanılmış. Çok dengeli hazırlanması gerekli olan filtre aynı başarıyla üretilmiş. Abartısız bir filtreleme ile V3M'i piyasaya süren Aurum Cantus mühendisleri bu güzelliği bir de
Stereo Mecmuası 24. Sayı
23
www.stereomecmuasi.com
muhteşem bir çift ayak ile tamamlamışlar. Yan duvarlarda paralel alanların kullanılmaması veya minimize edilmesi gereğine inanan yeni anlayışın bir yansıması olarak oval şekilde tasarlanmış. Kutu, gül ağacının tatlı kırmızı ve siyah rengi, ön ve arkadaki siyah lake ile muhteşem bir bütünlük içerisinde. Arka panelde refleks deliği ve Bi Wire binding postlar hoparlörü baştan çıkarıcı hale getirmiş. M103 aynı işçilikle ele alınmış olmasına rağmen kutu dizaynı açısından farklılıklar taşıyor VM3 göre oval yan paneller yerine geleneksel köşeli hafif piramit yapılı bir dizayna sahip Görsellik anlamında V3M'e göre daha sade görünüme sahip olan M103 buna rağmen küçük kardeşine göre daha çok ün yapmış. Pek çok dergi tarafından göklere çıkarılan hoparlörde, yine firmanın iki ünlü sürücüsü yer almış AC180/50C2C ve yine ribbon modifiyeli G3i.
Aurum Cantus M-103'ün spike'larından bir ayrıntı
Aurum Cantus hoparlörlerin, filtre devreleri çok ciddi bir tasarım ve malzeme kalitesinden oluşuyor. Askeri standartlarda metal film dirençler, Mundorf kondansartörler, OFC özel tellerden sarılmış. Bobinler filtrenin kalitesini üst düzeye taşıyor. Tüm bu yapı oldukça kaliteli iç kablolama ile desteklenmiş. Pahalı maliyetli crossover, sabitlenmiş arka binding post panelinin arkasında bir yerlerde saklı ulaşmanın imkanı yok. Her ne kadar, modifiye istemeyen bir kaliteye de sahip olsa da servis açısından bir eksiklik. Aynı yapı M-103'de de geçerli. Test sırasında kullanılan cihazlar, Xindak 8800 monoblok amplifikatör, Neva Audio pasif preampli, Magnat 850 CD Çalar (CD çaların tüpleri Siemens E88CC) Elektronikleri, Niva hybrid, Naim hoparlör kabloları, Chord sinyal kabloları ile destekleyerek testlere başladım. Test CD'lerim; Mahler 3 Senfoni Chailly Concertgebauw/ Decca/ SACD, Brad Mehldau Trio- Day Is Done/ Nonesuch ve Dino Saluzzi Group –Juan Condori/ ECM Özellikle belirtmeliyim hemen almanız gerekli olan bir klasiktir. Chailly-Concertgebauw SACD
Stereo Mecmuası 24. Sayı
24
www.stereomecmuasi.com
Mahler 3. Senfoni. Evinizde mutlaka bulundurun. klasik müzikle test için emsalsiz bir kayıt. Mahler'in birinci bölümünde, bakır üflemelilerin görkemli girişi, vurmalı tınıları ve yaylıların kükremesi uzun süreli testler yaparsanız, hoparlör hakkında hemen bir fikir edinmenize vesile oluyor. V3M de cevap hızlıydı hatta sahne açısından büyük aşkım, Totem Model 1 Signature'a göre daha hakimdi. Kayıt teknolojisinin de yardımıyla tüm giriş temalarının hoparlörün üzerindeki dokuyu bile kazıyan etkileri V3M'de yerini biraz donukluğa bırakmıştı. İlk düşüncelerim kısmi de olsa bir hayal kırıklığı yarattı. V3M'ü bana tavsiye eden yabancı bir arkadaşımın önerisi üzerine hoparlörü testi bırakıp yaklaşık yarım saat çalışmasını sağladım. Geri dönünce aynı eserde derin bir değişimle karşıma çıkan V3M ile karşılaştım.
Aurum Cantus M-103 ribbon sürücülerden bir ayrıntı Bu hoparlör vakum tüplü amplifikatör gibiydi, biraz çalışacaktı ve hatta sanırım, uzun süreli bir yanma kesinlikle gerekiyordu. Sevgili dostum V2M kullanıyordu ve ilk izlenimleri satışa yönelik iken bugün hoparlörüne büyük bir sevgi ile bağlandığını bana söylemişti. Aynı eserde aynı yöntemi uygulayarak bir süre ısınmaya bıraktığım sürücüler ve özellikle ribbon sürücü yaklaşık yarım saat sonra V3M'ye göre çok daha büyük bir görkemle karşımdaydı. Mahler'in haykırışları M103'de çok ama çok daha dengeli ve sıcaktı. 20 cm'e yaklaşan sürücü her iki filtre devresi de 2200Hz kesimine rağmen 16 cmlik Aurum Cantus'a göre çok daha sıcak, derinlik ve şeffaf bir karakteristiğe sahipti. İkinci CD'de yer alan Brad Mehldau Trio'nun Day is Done ve Dino Saluzzi Group, Juan Condori albümü ise testlerimin vazgeçilmez ikilisidir. Uzanıp dalıp giderken bu yolculuğumda bana sistemin ne kadar eşlik edeceğini anlatırlar. Albümle aynı adı taşıyan “ Day is done” zil kontrbas ve piyano üçlüsünün yer aldığı hoparlörü ciddi anlamda sorgulayan bir parçadır. Objektif konuşacaksam tabii M103'e tabii 50 ways to leave your lover!
Stereo Mecmuası 24. Sayı
25
www.stereomecmuasi.com
Evet M103'ü çok sevdim! Dino Saluzzi'deki Juan Condori haklı olarak albüme adını vermiş deli bir parça. V3M'nin dinlediğim tüm albümlerde birlikteliği en sevdiği albümdü. Bandeneon ve gitar ağırlıkla Dino Saluzzi sıcak ve Latin romantizminin tüm güzelliklerini yansıtan bir albüm her şey güzel ise önce albüme sonra sisteminize karşı derin bir aşk duymanıza sebep olacak bir yapı. Her iki hoparlörde de ulaştığım en güzel sonuç, bu üç test CD'sinden hangisinde diye düşündüm. Ve hiç şüphe etmeden karar verdim:
Gitarist Jose Maria Saluzzi “La Camposantena” Parçaları biz seviyoruz sanıyoruz ama inanın hoparlörlerde parça beğeniyor. Son gelen fotoğraflar (bir çoğunu daha ayrıntılı olarak web sitemizde görebilirsiniz) dünyada ilk kez yayınlanıyor. Aurum Cantus mutfağını görüyorsunuz, ne gelişmiş CNC'ler, ne de farklı fabrikasyon yaklaşımlar. Aurum Cantus'ta en alt gruplar hariç, ucuz büro malzemesi gibi duran hoparlör kutuları yok. Bir Aurum Cantus alan bilmeli ki yüksek teknolojiye sahip sürücülere pahalı malzemeden oluşmuş bir filtre devresine ve el yapımı, el emeği göz nuru hazırlanan bir hoparlör kutusuna sahipler. Ahşabın üzerine 20' ye yakın işlem yapıldığını söylemem, sanırım, bu hoparlörlerin nasıl yapıldığına dair fikirler verecektir. Hoparlörler Bursa'da. Bildiğim kadarı ile henüz diğer illerden bayilik başvurusu yok. Yakın bir zamanda Bursa dışında yer almaya başlayacağına dair girişimler varmış. Olumsuz taraflarına baktığımızda öncelikle firmanın üretim anlayışı … Aurum Cantus çok fazla üretim yapıyor. Çeşit çok. Birbirine yakın seçenekler, gereğinden fazla. Bu en azından psikolojik olarak, tüketici üzerinde kalite anlayışında bir güvensizlik yaratıyor. Çinli üretim anlayışının hızla terk edilmesi gerekiyor. Bunu Tayvanlı Usher yapmaya başladığından beri giderek gerek prestij gerek kalite açısından çok daha sağlam yerlere geldi Diğer eleştirim yazıda söz ettiğim konu. Hoparlör üzerinde yapışık binding post paneli. Basit bir seri üretim anlayışı gibi duruyor. Medya marketlerde bir hoparlörün başına gelen kazalar sıralaması içerisinde binding post kırığı 2. veya 3. sırada yer alıyor. Böyle bir durumda sisteme nasıl müdahale edilecek merak ediyorum. Vefa Çiftçioğlu
Stereo Mecmuası 24. Sayı
26
www.stereomecmuasi.com
Aurum Cantus V3M Ses: 7 /10 İşçilik: 10/10 Sahne: 7/ 10 Bas: 7/10 Mid 7/10 Tiz: 8/10 Aurum Cantus M103 Ses: 9 /10 İşçilik: 10/10 Sahne: 8/ 10 Bas: 8/10 Mid: 8/10 Tiz: 8/10
Aurum Cantus V3M Tasarım: 2 yollu raf tipi Frekans Cevabı: 45Hz-40kHz Hassasiyet (2.83V/1m): 88dB Empedans: 8 ohms (minimum 6.4 ohms) Güç ihtiyacı: 50-200W Tiz Sürücü: G3N ribbon Mid/bas sürücü: AC165AVM/50CK Ölçüler: 410mm×225mm×359mm Ağırlık: 16kg Aurum Cantus M103 Tasarım: 2 yollu kule tipi Frekans Cevabı: 35Hz-40kHz Hassasiyet (2.83V/1m): 89dB Empedans: 8 ohms (minimum 6.4 ohms) Güç ihtiyacı: 50-200W Tiz Sürücü: G3i ribbon Mid/bas sürücü: AC180/50C2C Ölçüler: 1025mm×220mm×273mm Ağırlık: 22kg
Stereo Mecmuası 24. Sayı
27
Fiyatlar: Firmaya Sorunuz Ayrıntılar için: btrhifi.com
www.stereomecmuasi.com
Stereo Mecmuas覺 24. Say覺
28
www.stereomecmuasi.com
Weiss Dac1-Mk2-FW Bir Profesyonel DAC Ürününden Hi-end DAC Olabilir mi ?
Evet neden olmasın, hatta belki bazılarından daha iyi bile denebilecek kadar. Weiss DAC1-MK2FW’den bahsediyoruz, Weiss DAC1-MK2’in Firewire versiyonu. Bir İsviçre firması olan Weiss 1985 yılından bu yana çok özel DAC’lar ve ADC’ler üretiyor. Şirketin kurucusu ve teknik mimarı Mr Daniel Weiss digital ses konusunda çok derin bilgi ve tecrübeye sahip dünyanın sayılı mühendislerinden birisi. Önceleri profesyonel ses sistemleri alanında ses stüdyoları için ürünler tasarlayıp üreten Mr Weiss bu alandaki başarısından güç alarak daha sonra hi-end alanına geçmiş ve bu alanda da ismini duyurmuş. Weiss’in hi-end hifi dünyasında bilinen ürünleri Weiss Jason transport, Weiss Medea DAC, Weiss Minerva DAC ve son olarak yakın zamanda üretilmiş olan Weiss DAC202 DAC. Weiss’in bu ürünleri hifi dünyasında oldukça biliniyor ya profesyonel ürünleri ? Profesyonel ürünlerinden hi-end dünyasında kullanabileceğimiz bir ürün olabilir mi? Aslında evet , bunlardan en bilineni Weiss DAC2. Bu ürünü dünyada hifi sisteminde kullanan pek çok odyofil mevcut. Fakat Weiss DAC1’e gelirsek, bu ürün hifi dünyasında neredeyse hiç bilinmiyor hatta öyle ki başka markanın başka modeliyle karıştıranlar dahi var. Weiss DAC1’e Weiss’in hiend alanında yapmış olduğu en iyi DAC’ı olan Weiss Medea’nın kardeşi diyebiliriz . Weiss Medea Weiss DAC1’in iskeletinden yapılmış bir DAC. Pek çok özelliği tıpatıp aynı denecek kadar benziyor. Weiss DAC1’ın ilk versiyonu 96 Khz upsampling yapan bir DAC ve bu versiyon 10 yıl kadar önce üretilmiş. Bir süre sonra Daniel Weiss DAC1’in MK2 versiyonunu üretmiş , bu versiyon da 192 Khz upsampling yapabiliyor. Günümüzde dahi upsampling yapan pek çok DAC sadece 16/44.1Khz CD standardında digital sinyal kabul ediyorken Weiss’in o yıllarda üretmiş olduğu bu DAC’ların 96 Khz ve 192 Khz digital sinyali dışarıdan input olarak kabul ediyor olmasını o yıllar için çok da rastlanılan bir durum olarak göremeyiz. Diğer taraftan artık USB ve Firewire üzerinden dijital ses sinyali kabul eden pek çok DAC pazarda boy göstermeye başladı. Şimdi artık neredeyse bütün DAC üreticileri portföylerine
Stereo Mecmuası 24. Sayı
29
www.stereomecmuasi.com
bilgisayar arabirimi olan DAClar eklemeye başladılar. Bu alana erken girmenin avantajına sahip olan Weiss şu an diğerlerinden biraz daha ileride olarak gözüküyor. Bilgisayar arabirimli Weiss cihazlarına bakacak olursak Weiss’in DAC2’yi ürettiği yıllarda bilgisayar arabirimiyle DAC yapmış olan firma yok denecek kadar azdı ve üretildiği yılda firewire da dahil olmak üzere bütün girişlerinden 24Bit / 192 Khz dijital ses sinyali kabul eden Weiss DAC2’i o zaman için değerlendirirsek sıra dışı olarak nitelendirebiliriz. Weiss DAC2 pro bir cihazdı, Weiss DAC2’den sonra ona çok benzeyen ama hi-end hifi dünyasına hitap eden Weiss Minerva üretildi. Zaman içinde Weiss DAC2 ve kardeşi Weiss Minerva odyofillerce tutulan cihazlar haline gelince Daniel Weiss daha üst modellerine de firewire arabirimi koymaya karar verdi ve yakın zamanda hem Weiss Medea için hem de Weiss DAC1 için firewire üniteleri eklenmiş oldu. Böylece bilgisayar arabirimli DAC’lara Weiss DAC1-MK2-FW de sessizce eklenmiş oldu. Hi-end Ses İçin Neden Bilgisayar’dan Müzik ? Bugüne kadar çok fazla CD çalarım ve transportum oldu . Pek çoğunu da bir vesileyle dinledim. Fakat şurası açık ki CD çalarların ve transport’ların limitleri var. Çok iyi bir CD çalarınız olsa bile hatta parayla alınabilecek en iyi CD çalar dahi olsa 96 Khz veya 192 Khz stüdyo master kayıtları dinleyemezsiniz. Çünkü XRCD’ler de dahil olmak üzere bütün compact disk’ler 16Bit / 44.1Khz olarak basılmaktalar. Yüksek çözünürlüklü kayıt dinlemek için SACD okuyucunuz olmalı ama o zaman da karşınıza 1 Bit DSD bitstream’ın arabirim olarak kullanımındaki sıkıntılar çıkıyor. 1 Bit DSD’de dışarıdan bir DAC kullanamıyorsunuz çünkü pek çok SACD okuyucunun DSD çıkışı yok. Aynı zamanda 1 Bit DSD girişi olan bir DAC da bulmanız neredeyse imkansız. Sadece bazı firmaların SACD için kendilerine özel çözümleri var. Bu tip cihazlar ise genellikle oldukça pahalı oluyor. Yüksek çözünürlüklü müzik dinlemek bu kadar önemli mi dersek Mp3, Redbook CD ve HD kalitesindeki müziklerin farklarına bakmakta yarar olduğunu düşünüyorum. En iyi Mp3’ün bitrate’i 320 Kbps iken Redbook cd’ler 1000 kbps cıvarında, 24bit/ 96 khz hd müzik ise 3000 kbps’lerde. Ve bu kadar yüksek çözünürlüklü dinlerken ciddi olarak farklı dinliyorsunuz dolayısıyla konu önemli. Diğer taraftan bilgisayar dünyası son yıllarda odyofiller için önemli adımlar attı ve neredeyse son derece minimal bir PC’yle veya bir MAC ile 96 Khz ve 192 Khz yüksek çözünürlüklü stüdyo master kayıt dinleme imkanına sahip olabilirsiniz. Bilgisayar’dan müzik dinlerken çok çeşitli formatları kullanma şansına sahipsiniz. Bu formatların bazıları müziği kayıpsız olarak sıkıştırmak için çok ideal. Ayrıca player yazılımları internet’ten indirip kullanabilirsiniz hatta bazılarını bedava olarak. Ve en güzeli müzik marketlere gidip dinlemeden CD satın almak zorunda değilsiniz, internetten dinleyerek müzik satın alabilirsiniz. Hatta şanslıysanız müzik paylaşım sitelerinde aradığınız müziği bulabilirsiniz hatta yüksek çözünürlüklü versiyonunu. Durum böyle olunca gelecekte konvansiyonel bilgisayarların alacağı muhtemel gözüküyor.
CD
çalarların
ve
transport’ların
yerini
Weiss DAC1-MK2-FW Kararım Bilgisayar dünyası için her şey mükemmel gözüküyor ancak olay sese gelince bilgisayardan müzik konvensiyonel cihazlara göre yeterince iyi midir diye düşünmeden edemedim. Önceki DAC’ım Reimyo DAP 777 idi . Reimyo DAP 777 oldukça bilinen ve çok başarılı sesi olan bir DAC. Dolayısıyla bilgisayardan müziğe geçişte kaygılarım vardı. Bilgisayardan müziğe geçme düşüncesi olan bazı arkadaşlarımın izlenimlerine göre yüksek çözünürlüklü kayıtları başarılı olarak çalabilen bazı cihazların 16 Bit / 44.1Khz Redbook CD formatlarında o kadar da başarılı olmadıkları yönündeydi. Kendi evlerindeki konvensiyonel hi-end cihazlarla karşılaştırdıklarında aynı kalitede bulmamışlardı. Ve o yüzden kararsız kalmıştılar. Aslında aynı çekinceler benim için de geçerliydi. Şayet evinizde ortanın üstü kalitede bir hi-end sisteminiz varsa böyle bir karar öncesinde temkinlik olmakta büyük yarar var çünkü halihazırdaki müzik arşivimizin neredeyse
Stereo Mecmuası 24. Sayı
30
www.stereomecmuasi.com
hemen hepsi Redbook CD formatında. Dolayısıyla bilgisayardan müziğe geçtiğinizde belli standartları düşünmek zorundasınız. Diğer taraftan alacağınız bilgisayarın da rolü önemli çünkü bu noktada bilgisayar transport’un yerini alacak. Transport olarak kullanacağınız bilgisayarın sessiz olması, hızlı olması ve hafıza kapasitesinin yeterli olması önemli. Bilgisayarın tek bir görevi var ‘0’ ları ve ‘1’leri hatasız olarak DAC’a iletmek. Arabirim USB veya Firewire olabilir. Bana göre stereo’da arabirimin USB veya firewire olmasının pek bir farkı yok. Ama çok kanallı müzik dinleyecekseniz firewire olmak durumunda çünkü sadece firewire paralel ‘bus streaming’ yapabiliyor. Başka bir konu bant genişliği pek çok USB alıcı entegresi sadece 96 Khz kabul ediyor daha üstünü kabul etmiyor. Günümüzde 192 Khz digital ses sinyali kabul eden USB entegreleri olsa da çok yaygın kullanımda değiller. Hi-end’in üst sınıfında dahi 96 khz’ye kadar data kabul eden USB arabirimleri görüyoruz ama eminim bu sınır ileride kalkacaktır. Aslında bu sınır USB 1.1 veya USB 2.0’ın bir sınırı değil ancak entegre üreticileri böyle bir ihtiyacı öngörmedikleri için 96 khz olarak tutmuşlar ve bu sebepten dolayı bant genişliği sorunu yaşanıyor. Firewire için böyle bir sınır yok çünkü firewire arabiriminin özellikle profesyonel ses dünyasında oldukça yaygın bir kullanımı var ve bu yüzden oldukça gelişmiş durumda.
Internette gördüğünüz ama dinleme şansına sahip olmadığınız bir DAC söz konusu olduğunda işiniz biraz zorlaşıyor. Firewire bir DAC almaya karar verdiğimden Weiss’in DAC’larıyla ilgileniyordum ancak ilgilendiğim DAC’lar Türkiye’de yoktu. Bu sırada Mr Daniel Weiss imdadıma yetişti. Kendisine pek çok teknik ayrıntı sordum, yorumunu rica ettim. Çok meşgul birisi olmasına karşın sağolsun her bir soruma ayrıntılı olarak yanıt verdi. Mr Weiss’in cevaplarından sonra iki DAC’tan birini seçecektim Weiss DAC1-MK2-FW veya Weiss DAC202. Weiss DAC202 oldukça yeni bir DAC, Weiss DAC1-MK2-FW ise pro bir ürün olduğundan her ikisi için de internette çok fazla yorum bulamıyorsunuz. Ancak bir karar vermek durumundaydım ve teknik özellikleri benim mevcut sistemime daha fazla uyan Weiss DAC1-MK2-FW’yi seçtim. Bilgisayar seçimine gelirsek bilgisayarım bir PC ya da bir MAC olacaktı. PC olma durumda çok muhtemelen işletim sistemi Windows olacaktı ve bu durumda dikkatli olmalıydım çünkü virüsler, Windows update’leri ve çok farklı ve kontrolsüz yazılımların yaratacağı kaotik durum benim için bir tehlikeydi. Bütün bunları dikkate alarak yıllarca Windows işletim sistemi kullanmış birisi olarak daha basit, daha kontrollü ve virüs derdinden arınmış olanı yani MAC’ı
Stereo Mecmuası 24. Sayı
31
www.stereomecmuasi.com
seçtim. Bir tane Macbook aldım ve işletim sistemi olarak da MacOS SnowLeopard kullanmaya başladım. Weiss DAC1-MK2-FW DAC1’in ilk versiyonu 96 Khz bir DAC daha sonra 192 Khz olarak MK2 versiyonu üretilmiş. Şimdi ise DAC1-MK2-FW olarak firewire versiyonu üretiliyor. DAC1 ve Medea Weiss’in üst sınıf amiral gemisi DAC’ları.
Bir profesyonel ürün olan Weiss DAC1’in RCA olarak giriş veya çıkışı yok. Üç adet XLR girişi, bir fiber optik toslink girişi ve bir Firewire 400 girişi var. Analog çıkış olarak iki seçiminiz var +15 dbu ( 4.3 Volts RMS ) düşük seviye için ve +27 dbu ( 17 Volts RMS ) yüksek seviye için. Bu seviyelerdeki çıkışlar ayrıca bir pre-ampliye ihtiyacınız olmadığını gösteriyor, benim gibi ayrıca bir pre-ampli kullanmanıza gerek yok. Ön paneldeki iki ayrı led gösterge grubu giriş sinyalinin bit genişliğini ve hızını gösteriyor. Bu led’ler sayesinde kaynağın ‘bit transparent’ olup olmadığını anlayabiliyorsunuz. Arka paneldeki 15 pin konnektör vasıtasıyla volüm kontrol, input gösterge değerlerine ve input seçimine erişebiliyorsunuz ayrıca bir de sesi açıp kısabileceğiniz uzaktan kumandası var. DAC1’de ayrıca external clock girişi yok ancak voltaj kontrollü osilatörü ve JET PLL devresiyle jitter önleme açısından çok üst seviye bir DAC diyebiliriz. Jitter önlemede Medea ile birlikte Weiss’in en iyi DAC’ı olarak belirtiliyor. Sıfır hatalı ve mükemmel bir DAC yaratabilmek için Mr Weiss teknik anlamda ciddi bir zaman harcamış ve anlaşılıyor ki büyük ölçüde başarılı olmuş. Weiss DAC1’in çıkış empedansı 0.2 ohm. Bana göre bu kadar düşük bir empedans değeri çok çarpıcı ve dünyada bu değere yaklaşabilen başka bir DAC yok. Bu kadar düşük empedans çok önemli çünkü bu sayede tüm frekans bandı boyunca son derece lineer bir frekans cevabı olabiliyor. Bu noktadaki zaafiyetten dolayı Özellikle düşük frekanslarda pek çok DAC’ın basları yeterince iyi olmayabiliyor. Ama bu zaafiyet Weiss DAC1’de mevcut değil. Gerçekten de Weiss DAC1 ile son derece başarılı bir bas cevabı dinleyebilirsiniz. Reimyo DAP 777 ile Weiss DAC1 arasında bas cevabı olarak önemli bir fark olduğu hemen anlaşılabiliyor. Tabii detayda da Weiss DAC1 Reimyo DAP 777 önüne geçiyor bu da ikinci önemli farkı. Reimyo’dan daha iyi detay veriyor olması da çok hayal edilebilir bir şey değil ama inanın DAC1 öyle bir detay veriyor ki bu parçada böyle de sesler var mıymış diyebiliyorsunuz.
Stereo Mecmuası 24. Sayı
32
www.stereomecmuasi.com
DAC1-MK2-FW upsampling özellikli bir DAC. Input’undan hangi hızda sinyal alırsa alsın bunu kendi içinde 24Bit/192 Khz ‘ye çıkartıyor ve ondan sonra analog’a çeviriyor. Upsampling yapan DAC’larda upsampling olayı dijital filtre çok önemli olduğu için Mr Weiss işin bu kısmına özel önem vermiş ve bazı noktalarını bilfiil kendisi yapmış. DAC1-MK2-FW’nin içinde çok özel bir upsampling işlemi yapılıyor. 8x upsampling 2 aşamada gerçekleşiyor, önce 2x upsampling Analog Devices DSP entegresinde yapılıyor daha sonra AD1853 A/D çeviricide de 4x upsampling yapılıyor. DSP entegresindeki 2x upsampling digital FIR parametrelerini bilfiil Mr Daniel Weiss’in kendisi belirlemiş. Kanal başına bir tane AD1853 A/D çevirici var ve I/V dönüşümü AD797 ile yapılıyor. AD797 ise çıkıştaki class A bipolar transistörleri sürüyor. Class A transistörler yüzünden DAC1-MK2-FW’nin sağ alt kısmı yarım saat içinde önemli ölçüde ısınıyor. Ölçümlerime göre uzun süre çalışmada bu sıcaklık 50 dereceyi bulabiliyor. Dinleme Tecrübesi Mr Daniel, Weiss DAC1-MK2-FW’yi kargoya vermeden 3 gün pişirmişti fakat yine de ben kritik bir dinleme öncesi 1 hafta kadar burn-in yaptım. Tahminimce DAC1 çok akım çekip çok ısındığından haftalarca burn-in olmasına gerek yok. Samimi olmak gerekirse özellikle Redbook CD performansında Reimyo DAP 777’den çok farklı bir DAC performansı beklemiyordum. Fakat yanılmışım. Weiss DAC1-MK2-FW Redbook CD’de dahi ciddi bir fark attı. Çok daha iyi bas kontrol, daha iyi detay ve daha iyi sahne . Sahnenin de daha iyi olması enteresan geldi ama neredeyse her şeyiyle Reimyo’dan daha iyi bir DAC’la karşı karşıyaydım üstelik Redbook CD kayıtları çalarken. Diana Krall’ın “The Girl in the Other Room” albümünde Diana Krall’a sanki dokunacak gibi oluyorsunuz, o kadar gerçekçi. Aynı gerçekçilik hissini Stacey Kent’in “Breakfast in The Morning Tram” albümünde de hissediyorsunuz. Yüksek çözünürlüklü kayıtlara geldiğinizde fark daha da açılıyor tabii ki. Şayet iyi bir kayıt ise neredeyse analog bir kaynak dinler hale geliyorsunuz. Son derece akıcı bir sound ve çok derin bir sahne, yüksek çözünürlüklü kayıtlar sizi alıp götürüyor. Bende Marta Gomez’in CD versiyonu var DAC1’den sonra aynı albümün bir de HD versiyonunu edindim. Ve şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki HD versiyonuyla CD versiyonu arasında duyulabilir ciddi farklar var. Benim gibi kulak referansınız yüksek çözünürlüklü kayıtlara alışırsa işiniz kolay değil çünkü bir daha yüksek çözünürlüklü kayıtlardan başka bir şey dinleyemiyorsunuz. Ve de boyutları çok fazla da olsa internetten sabırla yüksek çözünürlüklü kayıt indirmekten başka bir şey yapmıyorsunuz. Ve tabii diğer taraftan eski Redbook CD’lerinize de ne yapacağınıza karar vermek gerekiyor. Sonuç Weiss DAC1-MK2-FW gerçekten de mükemmel denilebilecek bir DAC, belki de kendi fiyat mertebesindeki en iyi DAC diyebiliriz. Profesyonel ses dünyası için tasarımlanmış ve üretilmiş bir DAC olmasına rağmen pekala hi-end hifi için de kullanılabilir. Odyofil dünyasının gözünden kaçmış bir DAC ancak firewire özelliğiyle birlikte kesinlikle hi-end dünyası için dikkate alınması gerekir. Hi-end anlamında bilgisayardan müzik ortamına geçmeyi düşünenler ve bütçesi uygun olanlar için çok ciddi olarak tavsiye edilir. Listenizin en üstünde mutlaka Weiss DAC1-MK2-FW’e yer ayırın pişman olmayacaksınız. Reha Diri
Stereo Mecmuası 24. Sayı
33
www.stereomecmuasi.com
Stereo Mecmuas覺 24. Say覺
34
www.stereomecmuasi.com
Stereo Mecmuası 24. Sayı
35
www.stereomecmuasi.com
Yeni bir ürün olan Epos Encore 50'ye ilk baktığınızda bayağı haşmetli duruyor değil mi?
Epos Encore 50 Epos’un uzunca bir süredir üzerinde çalıştığı ve ilk olarak Ocak 2010’da düzenlenen CES etkinliğinde sergilediği referans hoparlörü Encore 50 Türkiye’ye geldi. Encore 50, üç yollu, 4 Ohm empedansa, 89dB hassasiyete sahip arkadan hava çıkışlı bas tepkeli bir hoparlör. 123 cm boyunda ve 45 kg ağırlığında bu heybetli hoparlörün bir yerden bir yere taşınabilmesi için, kaykay da sağlanmış. İki parçalı kaykay, yerleşim için gerekli tüm yer değiştirmelerin güvenli ve rahat bir şekilde yapılmasına olanak sağlıyor.
Solda toz koruması takılı halde, sağda ise sürücülerin genel dağılımı görülüyor
Kiraz ahşap kaplama kabin, 2 cm kalınlığında huş ağacı kontrplak ve 1,2 cm kalınlığında MDF bileşiminden oluşuyor. Bu şekilde duvar kalınlığı toplamda 3,2 cm’e ulaşıyor. Hoparlöre ağırlığını veren bu yapı, hoparlörün duvarlarını tıklatmaya kalkıştığınızda aldığınız tok yanıtla da kendini hemen belli ediyor. Sızlayan ekleminizi ovalarken, çivi girmeyen duvarlardan alacağınıza yakın, tok yanıtı da içten içe takdir ediyorsunuz. Hoparlörün MDF alt tablası, çelik ve alüminyum malzemeden üretilmiş bir çivili ayak sistemine sahip. Bu ayaktaki ayrıntılar, Epos’un kardeş firması Creek’in Wyndsor pikabında elde ettiği birikimin bir ürünü ve firmanın AR4 sehpasında da kullanılan ilkelerin Encore 50 için uyarlanmış bir halini içeriyor. Alt tabla daha geniş bir basma alanı sağlıyor ve stabiliteyi artırıyor. Hoparlör kabininde oluşan titreşimleri yere aktaran çivilerin her biri, alt tablaya dört noktadan sabitleniyorlar. Üstte görülen kapak, göbeğe vidalanarak oturuyor. Estetik işlevli bu kapak söküldüğünde, allen
Stereo Mecmuası 24. Sayı
36
www.stereomecmuasi.com
anahtar ile müdahale edilebilen çivi başı ortaya çıkıyor. Çivilerin yüksekliği, bu şekilde üstten allen anahtar ile ayarlanıyor.
Epos Encore 50'nin arka bölümü ayrıntısı
Hoparlörün arka kısmında, üçlü bağlamaya olanak veren, yatay konumlandırılmış bağlantı terminalleri görülüyor. Terminallerin bulunduğu plakada havalandırma ızgaraları bulunuyor. Encore 50 için 500 watt’a kadar yükselteçlerin uygun olduğu belirtiliyor. Bu düzeylerde geçiş süzgeçlerinin ısınması kaçınılmaz. Diğer yandan, 100 watt altı ampliler ise önerilmiyor. Encore 50, kevlar / karbon lif / kağıt karışımı bir adet 158mm orta sürücüye, iki adet 220mm bas sürücüye ve 25mm metal kubbe ferrit tiz sürücüye sahip. Orta ve bas sürücüler tümüyle yeni üretimler iken, Epos Encore 50 için modifiye edilmiş bir Mi serisi tiz sürücü kullanmış. Kabinin içinde bas sürücüler 43 litre hacimli, orta sürücü ise 8 litre hacimli hava geçirmez ayrı odacıklarda konumlandırılmış. Geçiş süzgeçleri, hoparlörün tabanında ve sürücüler gibi, ayrı bir odada bulunmakta. Encore 50’nin ilginç bir yeniliği, hoparlörün altından, alt tablada bu iş için bırakılmış boşluktan tiz ve orta sürücülerin ses şiddetlerine müdahale edilmesini sağlayan panele ulaşılıyor olması. Paneldeki ince ayar terminal ve köprüleri kullanılarak tiz ve mid sürücünün yanıtı 1,5db düzeyinde arttırılabiliyor ya da azaltılabiliyor. Bu şekilde daha parlak ya da daha mat tiz veya daha önde ya da daha geride orta bant tercihinizi hayata geçirebiliyorsunuz. Encore 50’nin geçiş süzgecinin kısmen ya da tamamen devre dışı bırakılabileceği ve “aktif” hale gelebileceği belirtiliyor. Buradaki yaklaşım, bilinen aktif hoparlör yaklaşımından farklı ve pasif geçiş süzgeçlerinin aktif olanlarla yer değiştirmesi ve kullanıcıların diledikleri güç yükselteciyle hoparlörü aktif sürebilmeleri yönünde. Firma, bunu sağlayacak özel yapım bir sayısal geçiş
Stereo Mecmuası 24. Sayı
37
www.stereomecmuasi.com
süzgeci cihazı üzerinde çalışmakta olduğunu duyuruyor. Peki, bunca tasarım detayı ve geliştirme sürecinde verilen emekler sonuca nasıl yansımış? Bunu görmek için, Encore 50’yi ayağının tozuyla Sigma Elektronik’te, Creek Destiny CD çalar ve (firmanın köklü yenilikler içeren ve bu dinletideki performansıyla çok dikkatimi çeken) 5350 Evolution yükselteç ikilisiyle dinledim. Creek Destiny CD çaların yanında kaynak olarak, Audio Technica AT95 kafa takılı (ve yine çok dikkat çekici) Thorens 309 da Thorens TEP 302 önyükselteçle yerini aldı. Ara bağlantı kabloları, güç kabloları ve hoparlör kablosu Black Rhodium’un DCT serisinden kablolardı. Tüm cihazlar Voodoo filtreli güç dağıtıcıya bağlıydı. Destiny CDP altında Voodoo terlikler, 5350 Evolution yükseltecin altında Voodoo manyetik platform bulunuyordu. Son olarak Encore 50’nin tizleri nominal düzeyinden aşağıda, yani 1,5db düşük ayarlanmıştı. Encore 50’yi dinleyince verilen ilk tepki, “bu cüsseye bu zerafet…” şeklinde oluyor; çünkü ilk bakışta hoparlörün cüssesi mevcut dinleme odasına büyük geleceği önyargısını oluşturuyor. Buna karşın cüssenin ima ettiğinin aksine çok olgun, duru ve kontrollü bir sunum söz konusu. Ve dinledikçe, insanı yavaş yavaş ele geçiren performans ayrıntıları yüzeye çıkmaya başlıyor. Dinletiye Thorens 309 ile ve Albeniz’in Rafael Frühbeck tarafından orkestraya uyarlanmış İspanyol Suiti’nden ‘Asturias’ ile başlıyoruz. Bu eser, birçok dinletide gerek plak ve gerekse CD sürümlerinden çalınan, bilinen bir parçadır. Bana göre klasik batı müziği eserleri, evrensel duygu aktarımında eline su dökülemeyen bir türü oluşturmakta. Bu bağlamda yaylıların “nazlı nazlı” salınışı da, üflemelilerin parlak ve keskin “isyan”ları da, basların “olgun aile büyüğü tavırları” da Encore tarafından aynı doğallık içinde ve herhangi birisi öne çıkarılmadan sunuluyor. Encore 50, karmaşık geçişlerden alnının akıyla çıkıyor. Coşkulu anlarda da, dingin anlarda da eşit bir kendine güven ve rahatlık hissi görülüyor. Bunun yanında çalgıların tınıları çok gerçekçi ve birbirlerinden bağımsız, ayrık çalışları da müthiş bir havadarlık hissi veriyor. Hoparlörün boyutlarıyla doğru orantılı olarak derin ve yüksek bir sahnede çalgıların yerleşimi de görselliği sağlayan bir nitelikte. Dave Brubeck’in Time Out albümünden, Plaki Sohbetlerin de sinyal müziği olan Take Five’da ilk anda bas sürücülerin verdiği keyifli etki ve sahne anlamında derinlik hissiyle birleşen davul sunumu takdire şayan. Ardından katılan saksafonun organik tınısı ve detayı özellikle dikkat çekiyor. Zillerde detay, gerçekliğe çok yaklaşan bir harmonik zenginlikle kendini belli ediyor. Zillere farklı güçte vuruşların kolayca ayırt edilebilmesi, parlama, asılı kalma ve sönüş çevrimiyle birleşince göze sokulmayan, ama yine yavaş yavaş içinize işleyen bir tiz detayı zenginliğini muştuluyor. Başlangıçta üzerinde bunca çalışılmış bir hoparlörde tiz sürücünün Mi serisinden modifiye edilerek kullanılması bana garip görünmüştü. Anlaşılan o ki, tiz sürücüsü diğer sürücülerle gerekli ve yeterli ölçüde kaynaşıyor. Mevcut dinletide tiz tepkisinin 1,5 db azaltılmış olduğunu düşünerek, Epos hoparlörlerde genel olarak görülen, tizin görece parlaklığı yaklaşımının sürdüğü sonucunu da çıkarabiliriz. Çünkü bana göre parlaklık bu şekilde tam kararında. 1955-1984 yılları arasında Notre Dame Kilisesi’nin orgculuğunu sürdüren Pierre Cochereau’nun Toccata ve Füg’lere ayrılmış, sahaftan tesadüfen elime geçen tertemiz plağında, ambiyans etkisi kendini çok belli ediyor. Notre Dame’ın, yazılana göre 8.000 boruya sahip büyük orgundan gürül gürül akan seslerde üst üste basılan notalarda en ufak bir karışma yok. Başlangıç ve bitişler tertemiz. Uzama, bulanma, karışma söz konusu değil. Gürül gürül akarken, aniden kesilen notaların kilisede dolaşan yankısını izlemek oldukça keyifli. Hele en derin notalar da müziğe katıldığında, keyif katlanıyor. Yeri gelmişken, bas tepkisinin, derin fakat yalın olduğunu, nicelik yerine niteliği öne aldığını belirtmekte fayda var. Stevie Ray Vaughan’ın, Couldn’t Stand The Weather plağı orijinal basımında, yine birçoğumuzun dinletilerde (muhtemelen yeni odyofil baskılarından) çokça dinlediği Tin Pan Alley parçasında, üstün müzikal detay bir kez daha açığa çıkıyor. SRV’nin gitarını hikâye anlatımına katması, belirgin ve rahatsız etmeyen bir şekilde açığa çıkıyor.
Stereo Mecmuası 24. Sayı
38
www.stereomecmuasi.com
EPOS ENCORE 50 Teknik Özellikleri: Frekans Cevabı: 28 Hz - 30 kHz (-6dB) Empedans: 4 Ohm Hassasiyet: 89dB@2.83V/1m Sürücüler: 158mm kevlar/karbon lif/kağıt orta sürücü, 2x 220mm kevlar/karbon lif/kağıt bas sürücü, 25mm metal kubbe, ferrit tiz sürücü Boyutlar: 265 x 385 x 1230 mm (GxDxY) Ağırlık: 45kg/adet, Kaplama: (Sadece) Kiraz ahşap kaplama. Türkiye temsilcisi: Sigma Elektronik Fiyat: 3.800 Pound+KDV Ayrıntılar: Sigmases.com
Stereo Mecmuası 24. Sayı
39
www.stereomecmuasi.com
Bir kadının bağrışı, bir silahın ateş alması… Gitar tınısı ve detayı, SRV’yi çalarken gözünüzde canlandırıyor, öyle ki, ufak tefek oyunları izlemeniz mümkün. Bas notalarını takip etmek de çok kolay. Yine bulanmayan, müzikle ve hikâyeyle birlikte hareket eden bir bas gitar eşliği söz konusu. Daha sonra Destiny CD’ye geçiyor ve ilkin İtalyan Caz Üçlüsü Alboran Trio’nun ACT’den çıkan Near Gale albümüyle başlıyorum. Geçtiğimiz senelerde festival kapsamında Ankara’ya gelen üçlünün konserinde ancak 15-20 kişi olduğunu, bunun da bir kısmının elçilikten bir kısmının da basından olduğunu ilk ağızdan dinlemiştim. Albüm dönmeye başlar başlamaz, billur gibi bir piyano sesi odayı dolduruyor. Kontrbas, neredeyse göze görünecek kararda bir ağırlık ve dokuyla, ziller ise yine vuruş yeri, vuruş gücündeki farklılıkları da yansıtan, dolayısıyla performansı gözünüzün önüne getirmenizi kolaylaştıran bir sunumla keyif veriyor. Bu yılın başında kaybettiğimiz, kişisel ‘tüm zamanların en iyileri’ listemden hiç inmeyen Lhasa’nın, The Living Road albümü dönmeye başlar başlamaz, abartısız, kontrollü fakat derin ve etkili bas dikkatimi çekiyor. Şu ana kadar dinlediğim her albümde olduğu gibi, yine bir orta bant sihri mevcut. Öyle ki, orta bant çözünürlüğü yıllardır pek çok kez dinlemiş bulunduğum Lhasa’yı “ilk defa böyle dinliyorum” dedirtecek bir boyutta. Hem bas derinliği hem de sahne derinliği konusunda ise, sanırım kısaca “kayıtta varsa duyacaksınız…” demek yeterli. Lhasa’nın ardından dinlediğim, yine pek çok demoda kullanılan Reference Recordings kaydı Copland- Fanfare for the Common Man’da vurmalıların ulaştığı derinlik ve etki, gittikçe uzaklaşan gong sesiyle beliren sahne derinliği, bakır üflemelilerde yine açığa çıkan orta bant sihri ve coşkuyla dinginliğin aynı rahatlıkla ele alınmasını sağlayan dinamik aralık nitelikleri, önceki izlenimlerimi doğruluyor ve özetliyor. Encore 50, firmanın artık iyiden iyiye high-end’e el attığını ilan eden bir ürün. Aslında bu eğilim, Epos’un kardeş firması Creek’de Destiny serisinin üretimi ve ardından diğer serilerin de adım adım yenilenmesiyle ilk işaretlerini vermişti. Firma düzenli olarak yenilikler yapıyor ve ürünler, hem performans hem fiyat aralığı bakımından gittikçe yukarılara kayıyor. Kuşkusuz, ideal olarak daha geniş mekânda, farklı kaynak/yükselteç bileşimleriyle ve uzun süreler dinlemek bu arada aynı fiyat bandında rakipleri de göz önüne almak gerekir. Reel koşullar çerçevesinde Encore 50’ye ilişkin izlenimim bir ustayı iş başında izlediğim yönünde. Epos’un Encore’u tasarlarken kullandığı birikimi, ustalığı ağırbaşlı bir şekilde yansıtıyor. Bu anlamda Encore 50’nin; -Özellikle orta bantta sunduğu organik tını, çözünürlük ve acımasız olmayan gerçeklik nitelikleri, -Havadarlık ve çalgı ayrışımı, üstün görselliğe sahip derin ve yüksek sahnesi, -Dingin veya coşkun her anın eşit rahatlıkla sunulması, geniş dinamik aralık, -Orta seslerdeki performansın çok gerisinde kalmayan, cüssenin ima ettiğinin aksine oldukça kontrollü, derin ve biçimli bas ve -Çözünürlük ve tını bakımından orta bandın gerisinde kalmayan ve iyi kaynaşan tizler beni çoğu zaman çalan müzikle baş başa bırakıverdi. Dinletide mevcut cihazlar, fiyatlarına göre heyecanlandırıcı sonuçlar verdi. Öyle ki, Encore 50’nin kendi sınıfında yükselteç-kaynak bileşimleriyle neler yapabileceğini çok merak ediyor insan. Encore bildiğim kadarıyla Fransızca kökenli ve İngilizce’de isim olarak bis parçası, fiil olarak bis parçası istemek anlamlarına geliyor. Peki, istesek Epos, Encore 30 ile bis yapar mıydı? Umut Demirtaş
Stereo Mecmuası 24. Sayı
40
www.stereomecmuasi.com
Stereo Mecmuas覺 24. Say覺
41
www.stereomecmuasi.com
Bluenote Koala Tube Cd Çalar Son yıllarda CD çalar pazarı gitgide daralıyor. Bu bir gerçek. Hifi dünyasında dijital stream çalarlar hakimiyeti ele geçirmiş durumdalar. Ancak CD satışları düşse de, elinde benim gibi bolca miktarda CD bulunanlar ve CD almaya devam edenler için CD çalarlar olmaz ise olmaz durumda hala. Günümüzde müzik endüstrisinin düştüğü durumun bir yansıması olarak düşen CD fiyatları ve yaşanan ekonomik krizlerden dolayı CD arşivlerini elden çıkartanlar sayesinde oluşan fırsatlar, müzikseverler açısından harika alım olasılıkları ortaya çıkartıyor. Son zamanlarda o kadar çok CD edindim ki, evde CD'lere ayırdığım bölümler tamamen dolmuş halde ve yeni oluşturduğum yerlerde depolama ihtiyacını karşılamıyor. Ama bu durumdan şikayetim olduğunu söylemem güç. Bugün aynı albümü dijital formatta satın alabileceğimin yarı fiyatına hatta daha aşağısına CD satın alabiliyorsam, tercihimi bu yönde kullanıyorum. Durum böyle olunca, ben ve benim gibi düşünenler için CD çalarlar hala bir ihtiyaç.
Sol en altta, Bluenote Koala Tube CD Çalar
Geçtiğimiz ay içerisinde evime test etmek amacı ile Bluenote firmasının Koala Tube modelini getirdim. Yaklaşık bir ay boyunca yaptığım dinletilerin sonucunda aldığım notları sizlerle paylaşmak istiyorum. Koala Tube modeli CD çalar 6922 vakum tüplerle donatılmış, şık bir CD çalar. Uzun zamandır ülkemizde satışına devam edilen ürünün son versiyonunu dinledim. Son versiyonda, bir önceki versiyona göre önemli değişiklikler yapılmış. CD transport mekanizması, trafo ve elektrik beslemesinde yapılan değişikliklerin yanında meraklıların şikayet ettiği bazı konularda düzeltmeler yapılmış. Bunlardan en önemlisi kullanılan mavi ışıklandırmadan dolayı
Stereo Mecmuası 24. Sayı
42
www.stereomecmuasi.com
okunması zor olan bilgilendirme paneli üzerinde yapılan değişiklik. İthalatçı firma ve Bluenote bu sene başlarında daha önceki modellerin yeni Koala'ya çevrilebileceği bir yükseltme paketini duyurmuştu. Belirli bir ücret karşılığında eski modeller, yeni standartlara göre yükseltilmişti. Bu tarz yaklaşımları ben önemsiyorum. Böylelikle küçük masraflar yaparak ürününüz her zaman güncel kalabiliyor. Bu yaklaşım son yıllarda bir çok firmanın tüketici memnuniyetini ön plana çıkartmak için uyguladığı bir yöntem.
CD çaların ön panelinden bir ayrıntı. Siyah parlak pleksi yüzünden fotoğraf çekmek biraz zor :)
Koala Tube, bence şık bir ürün. Siyah pleksi ön panelin üzerinde bir kaç küçük tuş bulunuyor. Bu tuşlar ana fonksiyonları yerine getiriyor. Ön panelin sol tarafında bilgilendirme ekranı, sol tarafında ise CD çekmecesi bulunuyor. Çekmecenin ön panelinin gümüşi renkte olması, ön yüze güzel bir hareket getiriyor. Hemen kısaca vakum tüplü CD çalarlardan da bahsetmek isterim. Bir çok firma CD çalarlarının analog çıkışlarında vakum tüplere yer vererek seste farklılıklar elde ediyor. Bu durum tüketiciler açısından tüplerle oynayarak CD çaların genel ses performansını değiştirmeleri için imkan sunuyor. Tabii ki, tüp değişiklikleri olmayan bir şeyi ortaya çıkartmıyor ancak yadsınamaz etkilerinin olduğu da bir gerçek. Çok kısa zaman sonra kapsamlı bir 6922 testi yapacağım. 6922 ailesi farklı alt ailelerden oluşuyor bildiğiniz gibi, E88CC ve CCA, tüp-severlerin iştahını kabartan kodlar. Daha önceki aylarda 2A3 tüplerle ilgili çok ayrıntılı bir yazıyı meraklılara sunmuştum. 6922 yazısı da en az 2A3 yazısı kadar ayrıntılı olacak. O yüzden arada sırada sitemize göz atmayı unutmayın ;) Test ettiğim Koala üzerinde fabrika çıkışı Electro Harmonix
Stereo Mecmuası 24. Sayı
43
www.stereomecmuasi.com
CD çaların iç ayrıntı fotoğrafları. Üstte DAC ve tüp besleme sistemi ayrıntısı. Altta ise tüplü analog ses çıkışı.
Bluenote Koala Tube CD Frekans cevabı: 4Hz - 44KHz @ +/- 1dB Toplam Harmonik Distorsiyon: 0,1% Max. Sinyal/Gürültü oranı: 115dB Dinamik Cevap: 125dB Dijital Kontrol Sistemi: Zero-Clock™ DAC: 24bit/192kHz Ölçüler: 435 x 100 x 535 Ağırlık. 8Kg Fiyat: 2.100 Euro Daha Fazla Ayrıntı için filelektonik.com
Stereo Mecmuası 24. Sayı
44
www.stereomecmuasi.com
tüpler vardı ve inceleme sırasında CD çaları standart haliyle dinledim. Gelelim dinleti notlarımıza. Her zaman olduğu gibi eve giren ekipmanların çektiği müzik işkencelerini Koala'da çekti. Elime yeni geçen 1977 tarihli Kraftwerk albümü Trans-Europe Express'in 2009 yılı remaster edilmiş hali ilk dinlediğim albümlerden bir tanesiydi. Orijinal kayda göre daha iyi bas kalitesi hemen göze çarpan albümde, albüme adını veren parça olan Trans-Europe Express'in 6 dakikadan uzun süresi ile çoğu kişinin sinirlerinin kaldıramayacağı bir parça olsa da, 3W'lık vakum tüplü ampli ve tüplü CD çalar ile çok keyifli oluyor doğrusu. Elektronik müziğin ortaya çıkmasında en önemli isim olan Kraftwerk'i severler yeni re-master edilmiş albümleri kaçırmasınlar derim. Özellikle Die Mensch-Maschine (The Man-Machine) albümünün yeni göz kamaştırıcı. Meraklısına remaster edilmiş plaklarda bu sene başlarında piyasaya sürüldü. Koala'nın sistemimdeki küçük kardeşine göre bas performansı çok daha yüksek.
Die Blutgrafin Heroine Des Grauens yani kısaca Kontes Bathory çekmeceye girerken...
Mike Valentine'ın geçtiğimiz sayılarımızda kaleme aldığı Venedik Kayıtları yazısının arkasından elime ulaşan CD kaydı, benim yeni test CD'lerimden bir tanesi. Sahnesi mükemmel olan albüm, bir odyofilin elinden çıktığı için test için gerekli her türden ayrıntıyı barındırıyor. Özellikle Tartini'nin keman konçertosu hem eser, hem yorum hemde kayıt olarak müthiş. Zaten Mike şu sıralar İtalya'ya doğru tekrar yolculuğa çıkmış durumda. Kayda gelen olumlu eleştirilerden sonra İtalyan müzisyenler kendisini kayda davet etmişler. Bakalım ortaya neler çıkacak. Bir şekilde bu CD'yi veya hi-rez kayıtları okuyucularımıza ulaştıracağız. Koala Tube ısındıkça odayı ayrıntılar sarıyor.
Stereo Mecmuası 24. Sayı
45
www.stereomecmuasi.com
Son zamanlarda benim çok dinlediğim bir diğer albüm Mustafa Dönmez'in Gizemli Yolculuk CD'si. Rock, caz ve etnik öğelere kadar geniş bir yelpazeyi içeren bol bol ama abartısız gitar soloları ile süslenmiş bir albüm. Kayıt başarılı ve dinlenmesi son derece keyifli bir albüm. Farklı gitarlar kullanılarak atılan sololar müzikseverleri mutlu edecektir. Hazır gitar demişken takıntılı olduğum albümlerden bir tanesi olan Jimi Hendrix, Bold As Love albümünü dinlemeye başlıyorum. Tüm süre boyunca CD çekmecesinden içeri süzülen albüm sayısı saymakla bitecek gibi değil :)
Arkası gelmeyen CD alışverişleri sonucunda yerleşmek için alan bekleyen CD'ciklerim :) Şimdi gelelim son sözlere. 2.100 Euro'luk fiyatıyla Koala Tube, giriş seviyesinin biraz üzerinde konumlanan bir CD çalar. Dış görünüş olarak klasik çizgilere sahip, çok göze çarpmayan bir tasarımı var. Ancak Koala'nın büyüsü açma kapama tuşuna basıp, CD'yi yükleyip başlat tuşuna bastığınızda ortaya çıkıyor. Son derece ayrıntılı bir sunum, kendisine özgü sahnesi ve abartıdan uzak bas performansı CD çaların ilk başta dikkat çeken özellikleri. Bunun yanında vakum tüplerle oynayarak, minör değişiklikler yapabilme imkanını vermesi önemli bir avantaj. Müzikal tabir ettiğimiz, benim insanı müziğin içerisine sokan olarak açıklamayı sevdiğim CD çalarlar arasına rahatlıkla sokabileceğim bir ürün. CD çaların olumsuz olarak nitelendirebileceğimiz şeylerinin başında uzaktan kumandası geliyor. Firmanın “S” serisi amplilerinde kullanılan uzaktan kumandası gibi şık bir çözümü gözler arıyor doğrusu. Benim açımdan görevini yerine getiriyorsa kumandanın şeklinin önemi yok açıkçası ama Koala'nın müzikal performansına söylenecek bir şey olmayınca eleştirilecek tek şey kumanda oluyor haliyle. Günümüzde bilgisayar tabanlı sistemlerin ve dijital müzik formatlarının domine ettiği hifi piyasasında, CD'leri ile mutlu mesut yaşayıp onları daha iyi dinlemenin yollarını arayan meraklılar, Koala'yı alım seçenekleri arasında mutlaka koysunlar.
Hakancez
Stereo Mecmuası 24. Sayı
46
www.stereomecmuasi.com
Stereo Mecmuas覺 24. Say覺
47
www.stereomecmuasi.com
Castle Howard S3 Bu sayımızda Stereo Mecmuasına ilk kez konuk olan bir markamız var; Castle. 1973 yılında İngiltere'de kurulan firma 40 seneyi aşan hayatında çok güzel ağaç kaplamalı kabinleri ile meraklıları kendisine bağlamayı başardı. Firma bir kaç kez ciddi ekonomik sorunlar yaşamış olsa da, bunlardan kurtulmayı başarmıştı. Ancak geçtiğimiz on yılda İngiliz firmalarının bir çoğunun yaşadığı krizi Castle'da atlatamayınca firma el değiştirdi. IAG grubu Castle'ı satın alarak markayı yaşatma kararı verdi. İnternet üzerinden Castle hoparlörleri kullananların oluşturduğu gruplara göz attığınızda meraklıların önem verdiği bazı konular var. Bunlardan en önde gelenler, hoparlörlerin işçilik düzeyinin yüksekliği ve kendisine özgü sesi.
Test Sistemi, Castle Howard S3 hoparlörler, Quad 909 güç amplisi ve CDP-2 CD çalar
Quad Türkiye, bundan aylar önce Castle hoparlörleri ülkemize yeniden getirme kararı verdiğinde bunu okuyucularımıza haber vermiştik. Açıkçası durumu merak ediyordum. Son iki, üç yıldır IAG mühendisleri kendi üretim hatlarından çıkan ilk nesil Castle hoparlörlerde meraklılardan ve en önemlisi markayı sevenlerden gelen eleştiriler üzerinde ayrıntılı çalışmışlar ve neredeyse her şeyi elden geçirmişler. Bildiğiniz gibi IAG, Castle'ın yanında Quad, Wharfedale ve Mission markalarınında sahibi. Geniş üretim imkanları olan firmanın yaptığı en dikkat çekici şey, sahibi olduğu markaların her birinin kendi üretim tesisleri, kendi geliştirme gruplarının olması. Bunun belki de en önemli sebebi, sahip olduğu markaların fanatik kullanıcılarının olması. Örneğin Quad markası altında üretilecek bir ürünün, markanın genel karakterinden farklı olması durumunda, kullanıcılardan tepki çok hızlı bir şekilde geliyor. Benzer bir durum
Stereo Mecmuası 24. Sayı
48
www.stereomecmuasi.com
Castle için de geçerli. Ülkemizde çok geniş olmasa da, dünyada bu markayı sevenlerin ve takip edenlerin sayısı hiç az değil. İthalatçı Castle ürünlerinden ülkemize Knight serisinden Knight 1, Knight 3, Knight 5, Richmond serisinden Richmond 3, Richmond 7, Classic serisinden Stirling 3 ve Howard S3, Compact serisinden Column, Satellite, Centre LRC ve Cube modellerini getirdi. Compact serisi firmanın rekabetçi fiyatlarla pazara sunduğu ve ev sinema sistemlerinde de kullanılabilecek ürünleri. Knight serisi ise klasik Castle sesi ve tasarımının ön plana çıkartıldığı, giriş seviyesini ve onun bir adım üzerindeki sistemlerde kullanılabilecek bir seri. Ben ise firmanın gelenekselleşmiş tasarım anlayışının ön planda olduğu Classic serisinin Howard S3 modelini mercek altına almaya karar verdim. Howard S3, Classic serisinin üst modellerinden bir tanesi. Dışarıdan baktığınızda ufak tefekmiş gibi görünen bu hoparlörü bu sıcak yaz aylarında eve taşımak pek işime gelmedi doğrusu. Aslında bookshelf bir modeli incelemek istiyordum ancak Howard S3'ün farklı yapısı beni cezbetti doğrusu. Üstten bas sürücülü bir hoparlör, her an karşıma çıkabilecek bir şey değil.
Test esnasında bendeniz; Hakancez Bunun üzerine Fonetik firmasının demo odasını üç farklı gün işgal etmeye karar verdim. Senelerdir bildiğim bir ortam olduğundan ve bağlayacağım komponentleri istediğim gibi seçebilecek olmam dolayısıyla Howard S3'ü uzun uzun dinlemeye karar verdim. Hoparlörü dinlemek için benzer fiyat aralıklarında elektronik bileşenler seçtim. Amplifikatör olarak Quad'ın stereo güç amplisi 909, CD çalar olarak ise yine Quad'ın 99 CDP-2 modelini seçtim. Her iki üründe benim uzun senelerden beri kulağımın aşikar olduğu, sanki bende varmışcasına kadar çok dinlediğim ürünler. Ürünleri bilmeyenler için ortada bir eksiklik olduğu gibi bir düşünce olabilir. Ortada bir hoparlör, bir güç amplisi ve CD çalar var, pre-ampli nerede diye soranlar
Stereo Mecmuası 24. Sayı
49
www.stereomecmuasi.com
olabilir. Quad 99 CDP-2, bir CD çalar olmasının yanında pre-ampli fonksiyonlarını da yerine getirebildiğinden ayrı bir pre'ye ihtiyaç kalmıyor. Dinleti için oluşturduğum sistemi ise Cardas'ın orta segment kablolarını kullanarak bağladım. Test sistemini oluşturmanın ardından hem kendi CD'lerimi hemde demo odasındaki albümleri kullanarak dinletiye başladım.
Quad 99 CDP-2 iş başında!
Dinleti notlarına geçmeden önce hoparlörler ile ilgili ön izlenimlerimi paylaşmak isterim. Castle deyince benimde aklıma gelen ilk şey, kabin işçiliği. Yazımın ön bölümünde markayı sevenlerin de bu konuda oldukça yanlı olduğunu yazmıştım. Howard S3 klasik bir hoparlör tasarımından oldukça farklı. Kabinin dış çizgilerinde bolca geçiş, girinti ve çıkıntılar var. Özellikle ön panel ile arka panel arasında, ön panel ile üst bölüm arasında ince birer hat oluşturulmuş. Bu bölümlerde kozmetik geçişler çok ustaca yapılmış. Tasarımcılar aslında bu bölümleri bir çok hoparlör kabinindeki gibi birleştirerek hayatlarını kolaylaştırmak yerine, zoru seçerek hatlar oluşturmuşlar. Bunlar eğer olsaydı hataları ve kabin işçiliğindeki özensizlikleri hemen bize gösterecekti. Bunun yanında yuvarlatılmış alanlarda hoparlör üzerinde bol bol mevcut. Bunların geçişleri de iyi halledilmiş. Bir hoparlörde beni en çok sinirlendiren şeylerden bir tanesi olan, ağaç desenlerinde damarların belli bir yönü takip etmemesi durumu Howard'larda yok. Bu sayede hoparlörün çizgileri son derece akıcı görünüyor. Demo için kullandığım hoparlör akça ağaç yani açık renkti. Ancak seçenekler bununla sınırlı değil ve hem cila hemde desen olarak bol bol seçenek bulunuyor. Parlak cilalı olmamalarına rağmen hoparlörler bence çok şıklar. Firmanın amblemi olan kale hoparlörün alt bölümüne eklenmiş ve ışıl ışıl parlıyor. Asıl hoşuma giden şey ise asimetrik yapıdaki toz korumaları. Bunlar son derece şık bir görüntü sağlıyorlar. Hoparlörde kozmetik olarak beğenmediğim tek şey bağlantı noktalarının bulunduğu arka panel
Stereo Mecmuası 24. Sayı
50
www.stereomecmuasi.com
Yukarıda hoparlörün mid ve tiz sürücüleri, aşağıdaki resimde ise hoparlörün üst bölümünde bulunan bas sürücü görülüyor
Stereo Mecmuası 24. Sayı
51
Castle Howard S3 Frekans cevabı: 35Hz-20kHz Empedans: 8 ohms, Sürücüler: 2x150mm bas ve mid/bas sürücü, 28mm tiz sürücü Hassasiyet: 90dB Tavsiye edilen güç: 25-175 watt Ölçüler: 1.000 x 210 x 335 Ağırlık. 26Kg (Birim Basına) Fiyat: 2.082 Dolar Daha Fazla Ayrıntı için fonetik.biz
www.stereomecmuasi.com
oldu. Göz önünde olan bir bölüm olmasa da, hoparlörün genel şıklığına uygun bir tasarım yapılsa hoş olurmuş dedim. Bu arada hoparlörde kullanılan terminaller WBT'den seçilmiş. Ulaşım konusunda sorun yaşamıyorsunuz ve hoparlör bi-ampling ve bi-wiring'e uyumlu terminaller ise donatılmış.
Şık Castle logosu
Castle, hoparlöründe resimlerde görebileceğiniz üzere bas sürücüyü yukarıda tasarlamış. Hoparlörün bas refleks portu ise aşağıda. 90dB hassasiyete sahip olan ürünü Quad 909 güç amplisi yeterli şekilde sürebiliyor. Hoparlörün biraz güç istediği bir gerçek. Bunun yanında hoparlöre yanması için biraz zaman vermek gerekiyor. Ben üç farklı zamanda dinleti yaptığımdan, aradaki süreçte hoparlörün sürücüleri yandıkça özellikle bas performansında çok olumlu değişiklikler olduğunu gördüm. Bunda kullanılan kevlar kaplamalı sürücülerin önemli bir payı var. Bu tarz sürücülere sahip hoparlörler, optimal performanslarına ulaşmak için diğerlerine göre biraz daha fazla çalışmak istiyorlar. Bu da daha fazla müzik dinlemek demek olduğundan bence sorun yok. Bunun yanında bu iş için üretilmiş CD'ler, radyo veya televizyonunuzu bağlayarak hoparlörünüzü daha fazla kullanmak bu süreci daha da hızlandırabiliyor. Bir çok odyofil bu süreçten nefret etse de, benim çok hoşuma giden bir süreçtir bu. Günden güne hoparlörlerin seslerinin değişmesini gözlemek ilginç bir deneyim. Howard'larda bu sürece şahit olduğumdan, ilk gün ile son dinleti yaptığım gün arasındaki farklar oldukça fazlaydı. Gelelim dinleti notlarıma. Her 3 dinleti sırasında hep aynı CD'leri dinledim. Son yıllarda müzik piyasasına iyi isimler veremeyen Fransızların, en ilgi çekici isimlerinden bir tanesi olan Dany Brillant'ın Nouveau Jour albümü seçtiğim albümlerden bir tanesiydi. Bir diğer albüm son zamanlarda odyofil dünyasında popüler olan ama aynı zamanda
Stereo Mecmuası 24. Sayı
52
www.stereomecmuasi.com
çok güzel bir albüm olan Joel Grare'in Paris - Istanbul - Shangai CD'siydi. Albümün kaydı mükemmel. Ezgisel zenginlik ise bambaşka bir alem zaten. Avrupa'dan Asya'ya uzanan geniş coğrafyanın müzikal zenginliğini yansıtan albüm, bu tarz dinletiler için ideal. Bunun yanında Arianna Savall'ın Peiwoh'u yine dinleti sırasında kullandığım albümlerden bir tanesi oldu. Bunun yanında bol bol caz, rock, endüstriyel ve elektronik müzik örnekleri de dinledim tabii ki.
Test sistemi ve Hakancez :)
Quad, Cardas ve Castle birlikteliği ilginç sonuçlar ortaya koyuyor. Öncelikle Castle'ların sahneleri gayet başarılı. Ama asıl şaşırtıcı olan bas performansı. Portishead gibi elektronik öğelerle desteklenen toplulukların drum&bas bölümlerinde etkileyici sonuçlar ortaya çıkıyor. Bu noktada hemen bir parantez açalım. Performans alabilmek için hoparlörün konumunu iyi ayarlamanız gerekiyor. Bana göre hoparlörün yan ve arka duvarlardan mümkün olduğunca açılması gerekli. Çünkü alttan dağıtılan bas, tıpkı arkadan bas refleks portu olan hoparlörlerde olduğu gibi yerleşime dikkat etmeyi gerekli kılıyor. Duvarlardan uzaklaştığınız anda daha üç boyutlu bir bas performansı elde edebilmeniz mümkün. Bu yüzden Howard'ları almadan önce evinizin yerleşimini gözden geçirmeniz gerekiyor. Mid/bas ve tiz sürücülerde ise durum klasik anlayışa daha yakın. Ancak basların başka bir yerlerden oturduğunuz yere ulaşması sayesinde özellikle mid sesler de kulağınızda farklı tınlıyor. Özellikle Joel Grare'nin Nihavent ve La femme de l'eau şarkılarında bu farklılığı anlamak daha kolay oluyor. Castle, oldukça şık bir şekilde, pek alışagelmediğimiz bas performansı ile dikkat çeken bir ürün. Biraz güç isteyen, yerleşimine dikkat etmek gereken bir hoparlör ancak çok çok farklı bir tınısı var. Değişik bir lezzet arayanların göz atmasını tavsiye ederim. Hakancez
Stereo Mecmuası 24. Sayı
53
www.stereomecmuasi.com
Son Çözüm Mü? Soulution 720 Pre-ampli, 740 CD Çalar ve 710 Stereo Amplifikatör
Birkaç yıl önce baş rolünü Ted Danson’un oynadığı “Loch Ness” adında bir filmde çalışığımı hatırlıyorum. Sahnelerden birisinde İskoçya'da bir limanda su altındaydık. Bir gece yarısı bu limanın dibinde geceyi gündüz yapan 160Kw’lık bir ışığın altında deniz canlılarının renklerinin tadını çıkarıyordum. Eşim Françoise benle su altındayken konuşabiliyordu! Onun mikrofonundan bir kablo aşağıdaki bir kemik kondüktörüne ulaşıyordu. Bu su geçirmez kutudaki küçük mikrofon kafatasıma, kulağın tam arkasından maskeme bağlı olarak temas ediyordu. Françoise’ın talimatlarını net bir şekilde duyabiliyordum. Her zamanki gibi kablo yeterince uzun değildi ve en iyi kamera açısını elde etmek için kabloyu gerçekten ucu ucuna kullanıyordum. Arkamdan yukarıya doğru bakıyorum, sarı kablom kusursuz düz bir çizgi gibi uzanıyordu 50 foot uzaktaki yüzeyden. Ansızın büyük bir yengeç gördüm, parlak ışıklarımızdan rahatsız olmuş olacak, limanın beton duvarını tırmanmış kabloma doğru iri penslerinden birini uzatıyordu. Kesecek miydi? Hayır, aslında kabloya tutunup hızlıca bana doğru ilerlemeye başladı! Bu hikayeyi ilk defa Soulution ekipmanı dinlediğim zaman hatırladım. Yengecin bilinmeyen ve heyecanlı sonuçlarla bana çarpacağı kesindi. Pre-amp, CD-çalar ve stereo güç amplifikatörü ile 6 ay yaşadıktan sonra, sonuçları, en azından, çok çok heyecanlıydı. Kendine ait hiçbir sesi olmayan, kendine ait yepyeni bir kategori de olan, nasıl anlatılabilir. Vakum tüplü değil, transistörlü değil, yepyeni teknolojilerle donatılmış bir ekipmanlar nasıl anlatılır? Sanırım komponentlere bireysel olarak bakarak başlamak lazım, ilk sırada 720 pre-
Stereo Mecmuası 24. Sayı
54
www.stereomecmuasi.com
Stereo Mecmuas覺 24. Say覺
55
www.stereomecmuasi.com
amplifikatör var. Ön yüzünde girişi seçeceğiniz ve ses seviyesini ayarlayabileceğiniz iki adet kontrol var. Açma kapama, sessizlik ve programlamayı kontrol eden 3 düğme'nin solunda da 3 satırlık bilgi ekranı bulunuyor. Pre-ampli’nin 3 adet dengelenmiş (XLR) girişi ve 4 adet dengelenmemiş girişi (RCA) var. Bu girişlerin bir tanesi pikap katı olarak ayrılmış. Çıkışlar ise hem RCA hem dengelenmiş olarak mevcut. Enteresan olan bir fonksiyon ise, eğer bir “hum loop” unuz varsa onun için XLR bağlantılarından topraklamayı kaldırabilmeniz.
İçine bakınca muhteşem inşa edilmiş bir makine ve her kanal için ayrı birer devre sistemi görüyorsunuz. Yani aslında bir “dual mono” sistem. Bu konfigürasyon, 105dB üzerinde, inanılmaz bir kanal ayrımı sağlıyor. Pre-ampli üzerindeki hiç birşey sıradan gözükmüyor. Mesela iyi bir örnek ses kontrolü. 8 adet 1dB’lik metal-foil rezistörle oluşturulmuş bir ses kontrolü. Bu prensipte harika bir fikir, çünkü her ses seviyesi için ayrı bir rezistör sisteminden geçmek çok saf bir ses kontrolü sağlayabilir. Bu tarz bir sistemin dezavantajı ses değişikliğinde rezistör “click” lerinin duyulması, ama Soulution buna da bir çözüm bulmuş. Gerek ön panelden gerekse kumandadan sesi değiştirdiğiniz anda paralel bir ses kontrolü devreye giriyor. Bunun adı programlanabilir “gain” amplifikatörü ve siz sesi değiştirdiğiniz anda devreye girip istediğiniz seviyeye ulaşınca sinyali tekrar rezistörlerle oluşturulmuş kaliteli ses ağına iade ediyor. Rezistör klikleri artık geçmişte kaldı. Moving coil (MC) pikap katı da bahsedilmeyi hak ediyor. Burada da devreler dual mono tasarımında ve gain 54dB veya 60dB olarak ayarlanabiliyor. Empedans ise 1K Ohm veya 100 Ohm’a ayarlamakta mümkün. Başka empedanslara ihtiyaç duyarsanız başka modüllerde mevcut. Pre-ampli içerisinde dijital devreler kullandığı için 2 adet güç kaynağı var. Bunlar
Stereo Mecmuası 24. Sayı
56
www.stereomecmuasi.com
kauçuk amortisör sistemleri üzerine kurulu. Bu amortisörler kasadan gelen titreşimleri azaltmaya yardımcı oluyor. Her giriş için gain seviyesini, başlangıç ses seviyesini, balans, ekranın parlaklığını ve her girişin bant genişliğini ayarlayabiliyorsunuz. Bant genişliği mi? Dijital kaynaklar çok yüksek seviyelerde, yüksek frekans gürültü içerebilir ve bu da bir tür distorsiyondur. Pre-amplifikatörde bant genişliği 3 seviyede ayarlanabiliyor: limitsiz, 200Khz-3dB ve 20Khz-3dB aralığında. Bu tasarımcının tasarıma yaklaşımı, kalitesinin bir kanıtıdır. Cyril Hammer ve ortağı Roland Manz'da birer odyofil ve bu durum tasarımlarında gerçekten belli oluyor. Pre-ampliyi kullandığım aylarda hiçbir klik, ıslık veya ses çıkarmadı, sadece saf, değiştirilmemiş müzik. Kalitesini ancak dinleyerek anlayabilirsiniz. Peki ya CD çalar? Benimde bulunanın modeli 740. Firmanın 745 kodlu bir modeli de mevcut ancak tek fark, 745'in SACD de çalabilmesi. Benim deneyimim sadece CD çalan model ile sınırlı. CD çaların 4 adet dijital girişi bulunuyor. Bir adet optik, bir adet XLR, bir adet analog ve bir adette BNC. Bu benim için gerçekten müthiş çünkü 4 girişi de kullanıyorum.
Optik girişe uydu alıcımı bağlıyorum. Analog girişte ise DVD çalarım var. BNC girişi diz üstü bilgisayarımdan yüksek çözünürlük dijital müzik çalmak için kullanıyorum. Son olarak da XLR girişe 24 bit192 KHz kullanım için Nagra dijital kayıt cihazımın AES/EBU çıkışına bağlı. CD çalarla ilgili ilk fark edilen nokta 2 kutulu bir sistem kullanması. Ayrı büyük bir güç kaynağı kullanılarak cihaza 2 çoklu kablo bağlantı ile hayat veriyor. Transport bir Stream Unlimited ünite üzerine kurulu ve çift hızlı CD okuma görevi yapıyor. Bu da hatalı verinin bir kez daha okunmasına olanak sağlıyor. Hataların tümü sürücü tarafından değil ama Soulution’un kendi
Stereo Mecmuası 24. Sayı
57
www.stereomecmuasi.com
dijital işlemcisi (DSP) tarafından gerçek zamanlı olarak düzeltiliyor. Müzik data'sı büyük kapasiteli RAM'de depolanıyor ve sonra ikinci bir DSP örnekleme oranı çevriminin ardından 8 kez (8x) oversampling yapıyor. Soulution burada da yine sıradan bir çözüm değil, kendi algoritmalarını, Anagram Technologies tarafından temin edilen Sonic-2 modeli bir modül üzerinden kullanıyor. Dijitalden analoğa çevirim, Burr Brown PCM 1792 yongasetleri temelli ve dengelenmiş mod'da yongasetleri her kanal için birlikte çalışıyor.
Soulution tasarımcıları bu çeviriciler ile de sıra dışı olmayı başarmış, bu çevirim işlemi için gömülü upsampling kullanmamışlar. Müzik sinyali analog formuna çevrildiğinde klasik çıkış devrelerini değil, CD player’ın içerisindeki 720 pre-amp'teki çıkış devrelerinin türevlerini kullanıyor. Tüm bu teknik veriler ve tasarım gerçekleri size duyacağınız ses ile ilgili fazla bir fikir vermeyebilir ama içine bir bakış attığınızda çok özel bir şeyler dinlemek üzere olduğunuzu anlarsınız. Geçmişte birçok muhteşem CD çalarım oldu. Levinson 30/31, Dennon’un ürettiği tam set bir DCS sistemi, Krell ve Audio Research, bunlardan sadece birkaç tanesi. Ancak hiçbirisi pişme süreci bitmiş Soulution'dan duyacağım ses için beni hazırlayamamış. Daha öncedeki yazılarımda bir CD'yi dinlerken birkaç parçayı dinledikten sonra CD'yi değiştirmeye yöneldiğimden bahsetmiştim. Dijitalin düz ve hayatsız sesi ile ilgili çok şey yazıldı ancak bu ünite bana dijital sistemlerin emplementasyona ne kadar dayalı olduğunu düşündürdü. Şimdi kendimi daha öncesine kıyasla çok daha fazla parça dinlerken buluyorum. Sonunda doğu bir şeyler oluyor! Dijital’e gelince keşke sizi evime davet edip Venedik kayıtlarını 24/192 çözünürlükte Nagra'dan Soulution'a yaptığım bağlantıdan dinletebilseydim. Gerçekten hayat değiştiren bir deneyim.
Stereo Mecmuası 24. Sayı
58
www.stereomecmuasi.com
Tek bir şikayetim var, uzaktan kumandası ile ilgili. Küçük plastik el kumandası ünitenin kalitesini iyi yansıtamıyor. Elektronik nitelikte çok akıllı, pre-ampli ve CD çaları aynı cihazdan kontrol edebiliyorsunuz. Birçok “pürist”in kumandadan ses seviyesine yukarıdan baktığının farkındayım ancak bu kadar çok giriş ve ses değişikliğine ihtiyacınız olunca her defasında ayağa kalkıp ayar yapmak gerçekten zor. Kısacası 1dB'lik farklı seviyelerdeki kumanda gerçekten çok işe yarıyor. Ve şimdi 710 stereo amplifikatör. Soulution 400W monobloklarda yapıyor ancak fiyatları 100.000 Dolar'dan fazla olunca, bir yerde çizgiyi çekmek gerekiyor. Ben mutlu bir şekilde 135W dual mono stereo amplifikatörümden çok memnunum.
Soulution Audio güç amplisi, Boulder 1060 transistörlü amplifikatörün yerini aldı. Aslında Boulder çok iyi yapılmış ve gerçekten bir çok hoparlörü iyi sürebilen, hırslı bir ampli. Ancak transistörlerden kaynaklı ambiyans, ton aşımı ve harmonikliklerde biraz zayıf. Bir önceki Lamm monobloklarıma kıyasla çok daha güvenilir bir ampliydi. Lamm'lerden 2 çiftim oldu ve patlayana kadar çalıştıklarında sesleri de gayet iyiydi, doğal olarak 2 ayrı defa patlamalarından fazla etkilenmedim. Onlardan öncede kanal başı 20 watt güç üretebilen Kondo Kegon’larım vardı. Kondo’nun ne kadar iyi olduğunu çok okumuştum ancak onlarında kötü yönleri vardı. Şasi üretimi zayıftı, ayaklarının boyu bile aynı değildi ve ampli çalışırken sağdan-sola hareket ederdi. Aynı zamanda da gerçekten çalışılmış hoparlörleri süremiyordu. Marten Coltrane’lerimle Ohm Kuralı'nın
Stereo Mecmuası 24. Sayı
59
www.stereomecmuasi.com
etkileşimi ile ortaya değişik bir şey çıkmıştı; vıcık bir bas ve uzamayan tizler ağzımda kötü bit tat bıraktı. Bir M7 pikap katına da sahip oldum, ama İngiltere ithalatçısı 6 ayda ciddi bir arızayı bile gideremeyince ne diyebilirim ki.. Tabi bunlar benim deneyimlerim sadece. Soulution bunların yanında çok farklı bir yerde duruyor. Bazı rakamlara bakacak olursak: kanal başına sadece 125Watt mı? Evet ama çıkışı 60 amperde veriyor. Damping faktörü 10.000 den fazla ve frekans cevabı DC'den 1megaherze kadar. Aynı zamanda küçük bir fil kadar da ağır! (80Kg yani) Kurulum yaparken çok dikkatli olmak lazım gerçekten bir yerlerinizi incitebilirsiniz. Amplide tüm sistemle aynı ayakları kullanıyor ve bunlar son derece iyi yapılmış. Alt taraflarında halı benzeri bir malzeme var ve buda onları benim sehpamda kolaylıkla kaydırmama olanak veriyor. Ön panel çok sade ve görünüşü diğer komponentlere uyum sağlıyor. Arka tarafta ekranın parlaklığı için ve RCA ile dengelenmiş XLR girişleri seçmek için düğmeler var. Ampli üzerinde fanların hava alması için açıklıklar var ama onların çalışırken devreye girdiğine çok az şahit oldum. Ancak kullandıkları bağlantılarla ilgili 2 şikayetim var. İlki hoparlör terminalleri ile ilgili. Korkunç plastik kaplı tasarımlar. Tasarımlar EEC standartları ile uyumlu. Ancak kabloları bağladıktan sonra, onları sıkı şekilde sıkmanıza engel oluyor. Sanırım karşılaştığım en iyi hoparlör bağlantı terminali tasarımı Levinson amplilerindeki tasarımlardı. Gerçekten çok iyiydiler. Diğer şikayetim ise IEC güç girişi. Bu arka panele 90 derecelik açıda yerleştirilmiş ve eğer kalın bir kablonuz varsa kabloyu sokete takmak gerçekten güç. Çünkü hoparlör kabloları önlerinden geçiyor. Bende çözümü güç kablosunu arkadaki tutma yerinden geçirerek yerleştirmekte buldum. Böylece kablo bükülmüyor ancak bunu yapabilmek için bağlantı aparatını kablodan sökerek geçirmem gerekti. Ancak kullandığım Kubala Sosna kablo standartların çok üstünde bir boyutta ve birçok standart kablo için sorun olmasa gerek. Peki ya ses? Amplifikatör, CD çalar ve pre-amplinin kalitesine ayak uyduruyor. Soulution ekipmanları kendine has bir sesten ziyade tasarımcılarının bakış açısını yansıtıyor. Bu ürünü piyasaya sürmeden 10 yıla yakın araştırma ve geliştirme yapmışlar. Bence en önemli araştırma konuları da vakum tüpler ve transistör sistemlerini iyi yapan özelliklerin ne olduğu ve bu özelliklerin nasıl bir araya getirilebileceği ile ilgili yaptıkları çalışmalar. Tasarımcıların göz attığı bir başka konuda, devreden sinyalin geçiş hızı ve titreşimin devrelere etkileri. Araştırmaların sonucu ne olursa olsun başarılarının yaşayan kanıtı ürünlerinde. Son 30 yılda geniş bir çeşitlilikte ekipmana sahip olduktan sonra her ürünün bir konuda söz verdiğini gözlemledim. Soulution ise her konu için söz vermiş. Peki bu sözleri tutabilmiş mi? Kesinlikle EVET! Ayrı ayrı kullanılınca ürünler harika ancak kolektif olarak kullanınca yeni bir dünyanın eşiğinde gibiler. Peki hikayenin başındaki yengece ne oldu? Onu kafama koydum ve sudan çıkınca herkesin tepkisini izledim. Herkes parmakla gösterip şaşkınlıkla eğlenmiş gülüyordu. Beklenmeyenin karşısındaki insana özgü sevinç duygusunu sizde bu muhteşem ekipmanları dinleme fırsatı bulursanız ilk elden yaşayabilirsiniz. Gerçekten sahip olduklarımın en iyisi! Mike Valentine Çeviri: Adriano Penetti
Stereo Mecmuası 24. Sayı
60
www.stereomecmuasi.com
Stereo Mecmuas覺 24. Say覺
61
www.stereomecmuasi.com
Stereo Mecmuas覺 24. Say覺
62
www.stereomecmuasi.com
11. Yüzyıl Kilisesi – 21. Yüzyıl Kaydı
Bir fotoğraf bin kelimeye bedeldir derler ancak bu fotoğraflar geçenlerde İngiliz kırlarında bir 11.Yüzyıl Kilisesinde yaptığım kayıt sırasında hissettiklerimi anlatmaya başlayamaz bile... Venedik'e ekip içerisinde genç bir fotoğrafçılık öğrencisi olan Francesca Lever'i de götürmüştük ve o makaledeki fotoğrafları yazıyı bir üst boyuta taşımaya yardımcı olmuştu. Yakın bir zaman önce Francesca bana bir sonraki maceraya ne zaman gideceğimizi sormuştu. Kaydedecek genç bir müzisyen bulur bulmaz demiştim. Francesca’da hiç birşey yokmuş gibi “benim genç bir arkadaşım var, Amy, çok yetenekli bir müzisyen ve harp çalıyor” demez mi, az daha kahve fincanımda boğuluyordum! İnanılmaz! Harp bir odyofil için kaydetmesi çok enteresan olabilecek bir akustik enstrüman. Güzel sesi ve geniş skaladaki frekansları bir sonraki projem için muhteşem olacaktı. Asıl mesele böyle bir enstrümanın kaydının yapılacağı mekânın akustikleri olacaktı. Kusursuz bir dünyada nerede kaydederdim diye sordum kendime. O anda Guilford adında bir kasabanın yanından geçerken kırlarda gördüğüm tarlalarla çevrili bir kiliseyi hatırladım. Vay canına, dedim kendi kendime, acaba kiliseye bir harp sokup orada kayıt yapmama izin verirler mi? Yakınında hiç bina yok (gürültü yapacak insan da yok) ve yoldan çeyrek mil kadar uzaktaydı, böylece trafik sesi de yok! O hafta burç falımı okumalıydım, kusursuz enstrümanı bulduktan birkaç gün sonra, kusursuz
Stereo Mecmuası 24. Sayı
63
www.stereomecmuasi.com
Stereo Mecmuas覺 24. Say覺
64
www.stereomecmuasi.com
müzisyeni ve kusursuz mekânı bulmuştum – şans işte – demek ki bütün paramı piyango bileti almaya yatırmalıymışım! Eşim Françoise’dan, ne yapmak istediğimiz anlatan bir telefon görüşmesi yapmasını istedim. Kilisenin papazı anında bizi anlayıp ne zaman istersek kayıt için kullanabileceğimizi söyledi.
Bu benzersiz fırsatla, bende kayıt cihazımı Nagra LB’den Nagra VI’ya upgrade etmeye karar verdim. Venedik’te kullandığım Nagra LB çok iyi ancak Nagra VI apayrı bir ligde. Evet, fiyatı 2 katı, ama üretim kalitesi, fonksiyonları ve yüksek profesyonel standartlarıyla beraber ses kalitesini düşününce, izlediğimiz birçok sinema filminde bu cihazın kullanıldığına şaşmamak lazım. En başta kayıt cihazı 4 mikrofon pre-amp’ı olan 6 track bir kayıt cihazı. Kullanım kılavuzu 80 sayfadan uzun ve kaydı yaptıktan sonra bile hala okuyorum. Venedik kaydımın başarısı nedeniyle orkestranın yeni CD'sini kaydetmem istendi. Bu ekim ayında olacak gibi, ancak bu ara da yeni ekipman ve teçhizatı denemek için muhteşem bir fırsat. Kullanmaya karar verdiğim kayıt mikrofonları güvenilir Schoeps mikrofonlarım, fakat bu sefer 8 şekilli kapsüllerle, birbirlerine 90 derecelik açıda üst üste yerleştirilmiş dizilimde. Bu mikrofon tekniği icat eden adamın ardından isimlendirilmiş, Alan Blumlein. Alan 1930’larda ses Ar-ge'si yapan İngiliz bir bilim adamıydı ve çalışmaları günümüzde de kullanılır. Trajik bir şekilde ilk radar üzerinde çalışırken, savaştan önce, bir uçak kazasında öldü. Yaşamış olsaydı birçok farklı kayıt tekniği geliştireceğine eminim.
Stereo Mecmuası 24. Sayı
65
www.stereomecmuasi.com
Stereo Mecmuası 24. Sayı
66
www.stereomecmuasi.com
Bu kayıtla ilgili daha yüksek çözünürlüklü fotoğrafları web sitemizde bulabilirsiniz.
Birkaç yıl önce Londra’daki film müzesinde Dolby laboratuvarlarının da yer aldığı bir seminerde konuşma yapıyordum. Alan Blumein in ilk çalışmalarından inanılmaz bir örnek getirmişlerdi. 1930larda çekilmiş bir trenin filmiydi, olan tek şey trenin sağdan sola hareket etmesiydi. Fakat stereo ses inanılmazdı, alansal anlamda stereo harikaydı, düşündükçe bile tüylerim diken diken oluyor. Birçok insan banda kaydın aslında oldukça yeni bir icat olduğunun farkında değildir. Banttan önce ses kayıtlarında manyetik tel ve film kayıt cihazları kullanılırdı. Bu sebeple Sn. Blumlein’e şapka çıkarmak lazım, koşullar düşünüldükçe elde ettiği sonuçlar muhteşem, özellikle alansal orijinallik anlamında. Blumlein tekniği aynı zamanda ortamdan birçok akustik elementi kaydetmek içinde harikadır.
Bu 8 şekilli 2 mikrofonun kombine polar diyagramlarının sayesindedir. Elektriksel anlamda da çok iyi mono kapabilitesi sağlar, ancak bedava diye hiçbir şey yoktur, enstrümanlarınız 90 derecede bir arc üzerine yerleştirilmiş olmalı ve tatbiki de kaydın muhteşem akustikleri olan bir mekanda olması lazım. Bunun sebebi mikrofonların hem ön hem arka tarafta aynı derecede hassas olması lazım. Söylememe gerek yoktur ama kayıt kalitesine yakışan birde müzisyen olması gerekir ve harp sanatçımız, Amy Turk, açıkçası konuşmaktan çok kaydı dinlemenizi öneririm. Kaydedilen parça 100 yıldan daha önce bestelenmiş ve Kilise için çok uygun bir seçim olduğunu düşünüyorum. Kilisenin bazı kısımları 11. Yüzyıldan kalma, ama düşünün bina 1.000 yıla aşkın bir sürede nelere şahit olmuştur. Bina tüm bu süre boyunca ibadet yeri olarak kullanılmış. Kayıt gününde eşim Françoise ve ben kiliseye vardık. Fotoğraflarımızı çekecek olan Francesca
Stereo Mecmuası 24. Sayı
67
www.stereomecmuasi.com
ile beraber Amy ve dev enstrümanı ile buluştuk. Amy sanatına o kadar bağlı ki harp’ı almak için 25.000 dolar'dan fazla para harcamış. Umarım kaydımın onun müzikal yeteneğine layık olduğunu düşünürsünüz. Mikrofonların yerleşimi aslında çok kolaydı. Amy parçayı çaldı ve ben etrafında dolanarak dikkatlice dinledim. Harpı kilisenin orta çizgisi üzerine yerleştirmiştim ve ileri geri yürüyerek reverbasyonları ölçebildim, enstrümana yaklaştıkça ses biraz bulanıklaşıyordu. Akustik anlamda doğru yere mikrofonları yerleştirmek iyi bir başlangıç oldu. Ama devamında da dinleyip minik düzeltmeler yapmak gerekmiyor değil. Unutmayın, mikrofonlar, kulak değil ve gerçek hayattan farklı sonuçlar doğurabiliyor. Belki de Blumlein konfigürasyonundan dolayı mikrofonlar kusursuz pozisyondaydı ve başladık. Amy'nin harpı canlı bir varlık gibiydi. Müzikal ses ilk geldiği zamankine göre ses çok değişmişti. Başta yeni mekana itiraz eder gibiydi bir tel koptu ve biraz zayıf bir sesle veriyordu. Bir süre sonra Amy onu yatıştırmayı başardı, evet ona bir insan gibi davranıyor ve ikisi kayıtta duyabileceğiniz muhteşem sesleri yaratmaya başladılar. Amy daha yirmili yaşlarda ve kim bilir bu müzikal seyahati onu nerelere taşıyacak.
Kiliseyi gelecekte de istediğimiz zaman başka kayıtlar içinde kullanımımıza sundular, sanırım inanılmaz gizli bir lokasyon keşfettik ve şimdi sanki ölüp cennette gitmiş ama aynı zamanda yeryüzündeymişim gibi hissediyorum. Francesca’ya bizi müzisyenle tanıştırdığı için teşekkür etmek istiyorum, Amy’ye muhteşem yeteneğini bize sunduğu için ve eşim Françoise’a bu muhteşem yerde kayıt yapmamız için izin alığı için teşekkür ediyorum. Son olarak da, parçanın sonunda, kaydı hemen durdurmamaya karar verdim, yaklaşık 1 dakika fazla kayıt yaptım ki harpın reverbasyonunun kilise akustiğinde yavaşça susmasını yakalamam mümkün olsun. Kayıtta bu noktaya dikkat edin, bu asıl müziği kaydetmek kadar önemlidir bence. Bazen hayat müzikten çok sessizlikten ibaret olabilir. Umarım ses siteminiz bu kaydı dinlerken sizi İngiliz kırlarına taşıyıp o akşamüstünde bize katılmanıza olanak sağlar. Bir zaman makinesine binip kolaylıkla 1.000 yıl önce çalınan bir enstrümanı dinler gibi bulursunuz kendinizi… Kaydı dinlemek için tıklayınız Mike Valentine / Çeviri: Adriano Penetti
Stereo Mecmuası 24. Sayı
68
www.stereomecmuasi.com
Stereo Mecmuası Sayı 24 editör
Hakancez teknik ekip, kodlama, web tasarım ve bilimum ıvır zıvır
Gür ve Hakancez yazılar ve incelemeler
Adriano Penetti, Hakan Cezayirli, Mike Valentine, Reha Diri, Umut Demirtaş ve Vefa Çiftçioğlu Stereo Mecmuası sadece e-dergileri ile yayın yapan bir organizasyon değil. Bizi
www.stereomecmuasi.com adresindeki web sitemizden takip edebilirsiniz. Eğer facebook kullanıcısı iseniz Hakan Cezayirli adını aratarak veya Stereo Mecmuası sayfasına kaydolarak, eğer twitter kullanıyorsanız twitter.com/stereomecmuasi
adresinden, eğer friendfeed kullanıyorsanız Stereo Mecmuası şeklinde aratarak bize ulaşabilirsiniz. Tabii ki, forumlarımızı, haber bölümlerimizi, RSS geri
besleme sistemimizi ve diğer yazılarımızı günümüzün yaygın diğer haberleşme araçları ile takip edebilmeniz mümkün. Tabii ki Apple iPhone kullanıcıları da
çeşitli ücretsiz uygulamalar kurarak telefonlarından takip edebilirler. Gördüğünüz gibi her yere el atmış durumdayız. Gözümüzden kaçan bir şey varsa bizleri
uyarmayı tabii ki unutmayın. İnternette beğendiğiniz yazılarımızdan bahsetmeyi de unutmayın tabii ;)
Bir sonraki sayımızda görüşmek üzere! Stereo Mecmuası Ekibi
Stereo Mecmuası 24. Sayı
69
www.stereomecmuasi.com