Bu Sayımızda
Editörden
Haberler
İnceleme
İlk Merhaba!
Sektörel Haberler
Fransız elmasları, Carat Audio
İnceleme
İnceleme
Makale
Denon DL-103 vs DL-103R
Heed Audio - Questar
Set Amplifikatörler Bölüm 1
Röportaj
Köşe Yazısı Analog Köşesi
Köşe Yazısı
Woman Acceptance Factor
Müzik Tarihinden
Bu Ay Neler Dinledik
Köşe Yazısı
Asım Uysal ve Sigma Elektronik
Grateful Dead
CD ve Plak tavsiyeleri
Serbest Kürsü
Editörden İlk sayımızdan hepinize merhabalar, PC’min başındayken, hep yabancı dillerde makale ve dergiler okurken ve bundan fazlasıyla sıkılmışken ve yabancı dil öğrenme şansına sahip olamamış bir sürü hobiist arkadaşımı düşünürken, elimizde bir sürü imkan var, neden bir e-dergi çıkartmıyoruz diye bir şimşek çaktı beynimde. Geçmişte, yine aynı düşünce ile, bir web sitesi daha sonrada bir Hi-Fi forumu oluşturmuştuk. Peki, neden bir e-dergi yayınlamayalım. Gecenin bir vakti, İstanbul’daki dostlarıma ulaştım, bir hafta içerisinde Hi-Fi e-dergisi yayınlıyoruz deyince herkes önce şaşırdı. Daha sonra herkes var gücü ile çalışmaya koyuldu. İşte sonuç, Türkçe içerikli ilk elektronik Hi-Fi dergisi. İlk sayımızla ilgili, bir çok olumsuzluk sayılabilir ama olaya lütfen olumlu yönünden bakalım. Daha doğru düzgün sadece Stereo konusunda uzmanlaşmış yazılı medyamız yokken, bu konuda özveri ile çalışan sadece iki elin parmakları kadar gönüllü web sitesi ve forum sağlayıcısı varken, HiFi ile ilgilenen koskoca ama “sessiz” kalabalıklar varken, yeni bir rüzgar yaratmak istedik. Umarım bu rüzgar büyür ve fırtınaya dönüşür. Umarım, bu satırları okuyunca evet bende yazmalıyım diyen birileri çıkar. Ülkemizin her ilinden, bu hobiye gönül vermiş “sessiz” kalabalıktan yazılar ve makaleler istiyoruz. Bir sonraki sayımızın daha zengin daha doyurucu olması için. En önemlisi bu e-derginin daha “hepimizin” olabilmesi için. Dergimizin mizanpajı hem rahat okuyabilmeniz, hemde arzu ederseniz basabilmeniz için oldukça yalın tasarlandı. Aramızda hiç yayıncı olmadığından, bazı amatörlükler yapmış olmamız muhtemel olsa da, okuma anlamında, siz okuyucularımızın fazla sorun yaşamayacağını umuyoruz. Daha sonraki sayılarımızda biraz profesyonel yardım alarak biraz “şekil” yapmaya çalışacağız.
Hemen belirtmem gerekir ki, benim ve sevgili dostlarımın içinde bulunduğumuz hemen her oluşumda olduğu gibi, şu an okumakta olduğunuz yazıların tamamı, açık kodlu özgür Linux çekirdekli Pardus yazılımlarıyla oluşturuldu. Dergimizi ücretsiz server'lar üzerinden sizlere ulaştırmaya çalıştık. Tüm katkı da bulunanlar gönüllü olarak yazılarını yazdılar. Bundan sonraki sayılarımızda sizlerden de katkılar bekliyoruz. Kapımız, ister ticari isterse de hobiistler, herkese sonuna kadar açık. Son olarak teşekkür etmem gereken bir sürü insan var. En başta ilk sayımızı indirerek, bize destek olup cesaretlendiren siz okuyucularımıza, ilk sayımızda bana destek olan ve dergiyi vücuda getiren tüm değerli dostlarıma, son olarak da, durduk yere bir fikir üretip, ortak özel zamanımızdan çaldığım ama her defasında destek gördüğüm hayat arkadaşım Seçil'e teşekkür etmek istiyorum. Sanırım hepinizin -ve hatta benim bile- kafasında bir soru olacaktır. Ne sıklıkla yayınlanacaksınız. Bir sonraki sayımızın içerik anlamında daha zengin olabilmesi için gerekli süreyi düşünürsem, kısa bir süre olmayacak. Ama belli bir süre sonunda, gönüllülerimiz arttıkça mutlaka belli bir yayın akışı oluşturacağız. Bir sonraki sayıya kadar, Hoşçakalın...
İletişim Bilgilerimiz web sitemiz: http://stereomecmuasi.googlepages.com email:stereomecmuasi@gmail.com forumlarımız: http://hakancez.jconserv.net
E-dergimizin içerdiği tüm konular ve Hi-fi/Müzik hakkında tüm fikir ve düşüncelerinizi Hi-Fi ve Müzik Paylaşım Forumlarımızda özgürce yazarak diğer kullanıcılarla paylaşabilir ve tartışabilirsiniz.
Sektörel Haberler Bu sayımızın biraz “hızlı” şekilde hazırlanarak yine aynı “hızla” yayın hayatına girmesi sebebi ile, ülkemizdeki bir çok firmaya ulaşamadan “Sektörel Haberler” sayfamızı hazırladık. Ülkemizin her yerinden Hi-Fi firmaları ve Müzik dağıtımcıları bize mail adreslerimizden ulaşırlar ise, bu sayfalarda kendileri ile ilgili bilgi, yenilik, haber ve duyuruları okuyucularımızla buluşturmaktan çok mutlu oluruz.
Bu ay içerisinde hemen hemen her Türkçe Hi-Fi forumu sayfalarında yeralan önemli bir DIY amplifikatör projesini olsa da, forumları takip etmiyorsanız haberinizin olmayacağına eminiz. NoyMark ismi verilen GM70 Trıiode lambalar ile inşa edilmiş Single Ended mimarisine sahip 2x30W gücündeki bu şık monoblok amplifikatörlerin özellikle kozmetik anlamda DIY bir ürünün çok ötesinde olduğunu düşünüyoruz. Ürünün üreticisinin açıklamalarını ve ürünü test eden odyofil dostlarımızın görüşlerini Hi-Fi forumlarımızda okuyabilirsiniz.
Lotus Concept, yepyeni internet sayfalarını açtı. İstanbul'da yerleşik firma, ASR Audio, Audio Research, Benz Micro, Krell, Magico, Opera Audio, VPI ve YG Acoustics gibi önemli markaların Türkiye dağıtımcılığını yapmakta. Yeni web sitesinde, 2. el ürünleri sayfasına arada gözatmakta fayda olabilir... Quad Turkey, yepyeni bir markayı ülkemize kazandırdı. Macaristan üretimi Heed Audio ürünlerinin ilk partisi ülkemize ulaştı. Amplifikatör, pikap katları gibi cihazların yanısıra pikap motorlarına daha kaliteli elektrik sağlayan Orbit serisi uygun fiyatları ile dikkat çekiyor. Bu sayımızda firmanın Questar MM pikap katı incelemesini bu ay dergimiz sayfalarında bulabilirsiniz. Ankara'lı Adisa firması, Türk DIY'erlarına farklı markalardan ve hemen her bütçeye uygun hoparlör sürücüleri ve hazır mdf kitler sunmaya devam ediyor. Firmanın bu ürünleri kullanarak ürettiği hoparlörler yapılan işbirliği ile Sigma Elektronik demo odalarında dinlenebiliyor. Buna benzer birlikteliklerin daha da artmasını diliyoruz. Bu ürünlerle ilgili her türlü teknik desteğinde verildiğini hatırlatalım Bir diğer yeni ürün haberimizde Fil Elektronik'ten. Firma, Fransız Inovadis grubunun tüm ürün yelpazesini ülkemizde satışa sundu. Yeni ürünler arasında Carat Audio'nun Hi-Fi bileşenleri, Highland Audio'nun stereo ve ev sineması hoparlör sistemleri ve Norstone'un Hi-Fi rack ve aksesuar grupları var. Carat Audio ürünleri hakkında ayrıntılı ilk bakışımızı ilerleyen sayfalarımızda okuyabilirsiniz. BL Müzik'in Jadis Orchestra entegre amplifikatör ve Acoustic Energy Neo 3 hoparlörleri kapsayan kampanyası devam ediyor. Ürünlerin liste fiyatları toplam 2.700 Euro iken yapılan kampanya ile bu ikilinin fiyatı 1.800 Euro'ya düşürülmüş. Firmanın Gesvages Audio ile birlikte ithalatını gerçekleştirdikleri Trends Audio ürünleri ile ilgili modifikasyonlara önümüzdeki sayılarımızda yer vermeye çalışacağız.
İnceleme Fransız Elmasları, Carat Audio
Siyah renkte ve üzerinde Carat Audio logosu işlenmiş. Ön kısmında ise, sertleştirilmiş cam kullanılarak, oldukça güzel bir görüntü elde edilmiş. Tüm ışıklandırma mavi ve turkuaz rengi tercih edilmiş. Ses kontrolörü ve diğer düğmeler ise metal tercih edilmiş. Ürünün dış görünüşüne gösterilen özen çok üst düzeyde. Hi-Fi forumlarımızda firmanın ürünlerinin Fransız Elmasları olarak adlandırılmasında gerçekten doğruluk payı var. Üründe beğendiğim özelliklerden bir tanesi, tüm ekranların ışıklarının uzaktan kumandası vasıtası ile kapatılabilmesi.
Fil Elektronik tarafından bir süre önce deneme amaçlı ithal edilen Fransız Inovadis firması bünyesindeki Carat Audio ve Highland Audio firmalarının tüm ürünleri ithal edilmişti. Grubun Norstone adı altında ürettiği aksesuar ürünlerinin de bir kısmı ithal edimişti. Firmanın denemelerinin bitmesinin ardından satışa da başlandı. Fil Elektronik’e giderek merak ettiğim komponentleri test ettim. Testte Carat Audio’nun A-57 entegre amplifikatörü, C-57 CD okuyucusu ve T-57 Tuner’ını, Highland Audio’nun Oran serisi hoparlörlerinden, 4301 raf tipi ve 4305 kule tipi ürünlerini, Norstone firmasının Bergen rack sistemi, bakır-gümüş karışımı hoparlör kabloları kullanıldı.
Carat Audio A-57 amplifikatör standart ölçülere sahip oldukça şık bir amplifikatör. Ürünün dış kasasını oldukça ağır bir şasi ile oluşturuyor.
Ürün kanal başına 80 Wattlık çıkış gücüne sahip. İç yapısında oldukça büyük boyutlu bir troidal trafo kullanılmış. Push-pull yapıdaki ürünün içerisinde, oldukça kaliteli komponentler kullanılmış. Sanken 2SC3264 ve 2SA1295 transistörlerden, belli bir seviyenin üzerindeki kapasitörlere kadar olabildiğince yüksek kaliteli bileşenler kullanılmış. Burada ürünün fiyatının mümkün olduğunca rekabetçi olmasına rağmen, bileşenlerin mümkün olduğunca kaliteli seçilmesi ürünün genel ses kalitesine da olumlu etki ediyor.
Amplifikatörde, 4 giriş, bir pikap girişi ve MP3 girişine yer verilmiş. Pikap girişinde, seçilebilir MM ve MC girişlerine yer verilmiş. MP3 girişi ise ön panele yerleştirmiş. Mini jack kullanarak direkt giriş sağlanabiliyor. Ön panelde ayrıca, kulaklık çıkışı da eklenmiş. Ürünün arka kısmında, birlikte ve tek tek kullanılabilir 2 hoparlör çıkış seti bulunuyor. Elektrik kablosu da çıkartılabilir şekilde tasarlanmış. Amplifikatörün geniş ekranından, balance, bas ve treble ayarları da dahil olmak üzere yapılan işlemlerle ilgili bilgi veriliyor. Tüm bu işlemlerin uzaktan kumanda ile yapılabilmesi önemli bir avantaj. Ürünün genel ses kalitesi, fiyatına göre oldukça iyi. MM pikap katı, hum yaratmadan belli bir seviyede ses kalitesi sunuyor ama benim tercihim yine de stand alone bir ünite olurdu. Amplifikatör, 8 Ohm’da 80 watt nominal güç sağlayabilse de, teknik değerlerde yer verilmemiş olan damping faktörü biraz düşük. Bir üst segmentteki ürün gruplarına göre, sesteki detay konusunda bir miktar düşüklük olsa da, iyi bir kaynak kullanımı ile, ses kalitesinde bariz bir yükselme sağlanabiliyor. Bu ürün, ilk amplisini ekonomik bir ürün grubundan seçmek isteyenler açısından önemli bir seçenek olabilir. Genel anlamda fiyat/performans oranının bana göre başarılı olduğunu söyleyebilirim.
Ürün sadece CD ve varyasyonlarını okuma kabiliyetine sahip. SACD okuma kabiliyeti yok. Ses kalitesi anlamında, ilk önemli nokta ürünün yanma süresine çok olumlu yanıt vermesi. Tüm gün boyunca yaptığım dinlemelerde, sesin öğleden sonra oldukça gövdelendiğini ve detaylandığını gözlemledim. Bu ürün, belli bir kalitenin üzerinde ve özellikle orta-giriş seviyesi kullanıcıları hedefliyor. Her iki ürünün birlikteliğinde ise, oldukça güzel bir sinerji ortaya çıkıyor. Ürünlerin içerisinden Norstone’un interconnectlerininde çıkması ve gayet olumlu bir etki yapması ayrıca bir avantaj. Tüm bunlara yine aynı grubun bünyesinde üretilen Highland hoparlörler de eklendiğinde oluşan sinerji, gayet olumlu. Tüm komponentlerin birleşimde ortaya çıkan fiyat ile alınan hem görsel hemde sessel kalite tatmin edici. Tüm bu ürünlerin asıl hedef kitlesi yukarıda yazdığım gibi, müzik dinlemek için giriş-üst ve orta-alt segmentte bütçe ayıran kullanıcılar. Ürünlerin, özellikle de hoparlörlerin WAF faktörleri oldukça yüksek. Hem çok şıklar hemde oldukça ince yapıdalar. Gelecek sayımızda Highland Audio’nun 4301 modeli raf tipi hoparlörü kapsamlı bir karşılaştırmalı teste sokmayı planlıyoruz. D’Appolito tasarımını kullanan hoparlörlerin fiyat/performans oranları gerçekten dikkat çekici. Üretici: Carat Audio Türkiye Dağıtıcısı: Fil Elektronik Satış Fiyatı: A-57 750 Euro, C-57 580 Euro
Firmanın CD okuyucusu olan C-57, yapısal anlamda A-57 amplifikatör ile benzer özellikleri taşıyor. Yine siyah metal şasi üzerinde Carat logosu, ön paneldeki sertleştirilmiş cam panel, metal düğme ve çekmece, bu ürünü de oldukça şık hale getirmiş. Ürünün en şaşırtıcı kısmı, elektronik devrelerin yine belli bir fiyat skalasında tutulmuş olmasına rağmen, oldukça kaliteli seçilmiş olması. Burr-Brown PCM1732 24 bits/96kHz DAC transistörleri, Burr-Brown OPA2134 çıkış katı ve Asatech marka mekanik ilgi çekiyor. Ürünün içerisinde iki farklı trafo seti kullanılmış. Bir tanesi, kontrolörler ve ekranların elektrik beslemesini üstlenirken, diğeri kalan elektronik devrelerin beslemesini üstleniyor. Tüm bu kaliteli yapım yaklaşımı, CD okuyucunun fiyatını giriş seviyesi ile orta fiyat segmenti arasındaki bir noktaya yerleştiriyor.
Carat Audio A-57 entegre Amplifikatör Güç: 2 x 80W / 8Ω - 2 x 150W / 4Ω Frekans Cevabı:15 Hz - 70 kHz +0/-1dB Sinyal/gürültü Oranı:>110dB (@1kHz) Çıkışlar: Speakers A / B ; Headphone Girişler: Phono (MM/MC), CD, Tuner, Aux, Tape, MP3 Ayarlar: Bass, Treble, Balance Ağırlık: 10,2 kg Carat Audio C-57 CD Okuyucu CD-HDCD Okuyucu Çevirici:Burr-Brown PCM1732 24 bits/96kHz Çıkış Katı:Burr-Brown OPA2134, Decoder:CD-A / HDCD, CDR Frekans Cevabı:10 Hz - 20 kHz +0/-1dB Sinyal/Gürültü Oranı: 120dB Ağırlık: 6,3 kg Hakan
İnceleme Heed Audio – Questar MM Pikap Katı Heed Audio, Macaristan kökenli oldukça minimal formlarda, ağırlıklı olarak amplifikatör ve fono katı üreten bir firma. Bu ürünlere ek olarak rastlamaya pek alışkın olmadığımız türden pikap motoru elektrik düzenleyicileri gibi ürünleri de mevcut. Ülkemize çok kısa bir süre önce Quad Turkey tarafından ithal edilmeye başlanan markanın giriş seviyesi fono katı olan Questar pre-amplisini, inceleme şansı bulduk.
Toprak terminali ise oldukça ince bir konnektör seçilmiş. Bu benim özellikle hoşuma gitti, çoğumuz pikaplarımızın yengeç topraklama kıskaçlarını, fono katlarımıza takarken zorlanırız. Bu üründe bunun sorun olmaması için gayet ince ama sağlam bir konnektör kullanılmış. Ürünün arka kısmındaki son giriş, firmanın kendine özgü elektrik girişi ünitesi. Bu üründe tüm elektriksel yapı, ürünün dışarısına alınmış. Fono katının elektriksel etkilerden uzaklaşması performans Firmanın diğer ürünleri gibi Questar'da oldukça artışı açısından önemli bir ayrıntı. minimal formda hazırlanmış bir ürün. Ürünün 2 farklı versiyonu mevcut, Moving Magnet - Moving Coil. Bizim test sistemimizde değişik markalardan Moving Magnet, high-output Moving Magnet ve Moving Coil iğneler bulunması, hemde test sistemimizde MC iğneleri MM fono preamplifikatörler ile kullanma imkanı sağlayan bir Step-Up Transformer'a sahip olduğumuz için, firmanın MM tipi ürününü test etmeyi uygun gördük.
Ürünün kendine özgü ikinci parçası oldukça ağır ve her haliyle standartların üzerinde olduğunu belli eden, adaptörü. Buna adaptörden ziyade PSU denilmesi belki daha mantıklı olabilir. Cihazın boyutları ve ağırlığı, standart bir adaptörün çok ötesinde. Buna rağmen adaptöre ilişkin birkaç beğenmediğim nokta oldu. Birincisi güç ünitesi Ya da cihazın ana kasası üzerinde bir açma-kapama düğmesine yer verilmemiş olması.
Ürünün, ilk göze çarpan özellikleri, oldukça küçük ama şık kasası. Kasa, metalden üretilmiş ve andonize boya ile kaplanmış. Ön kısmı akrilik bir panel ile kaplanarak oldukça şık bir hale getirilmiş. Ürünün arka kısmında bir adet pikap girişi ve bir adet çıkışa yer verilmiş. Tabii ki, toprak bağlantısı da unutulmamış. Giriş ve çıkışlarda kullanılan konnektörler altın kaplı standart RCA modülleri.
Eğer sisteminiz duvara yakın bir yere konumlandırdıysanız ve benim ve çok kişinin yaptığı gibi elektronik bileşenlerinizi kullanmadığınız zamanlarda kapatıyorsanız, açma-kapama düğmesinin olmayışı bir olumsuzluk olarak karşınıza çıkabilir. Diğer bir eksik nokta, güç katının elektrik kablosunun çıkartılır tipte olmaması. Eğer elinizdeki ürünlerin elektrik kablolarını upgrade etmek gibi bir uğraşınız var
ise, bu üründe yapısal değişiklikler yapmanız gerekebilir. Tüm bunlara rağmen, güç katının genel kalitesi ve her ne kadar kablolarının sabit olmasına rağmen, oldukça uzun tutulması birer avantaj. Bunların yanısıra, güç katından preamplifikatöre, elektrik taşıyan kablonun, yerine takıldığında sağlam şekilde kilitlenmesini sağlayan mekanizma gayet iyi düşünülmüş. Olasıl itme ve/veya çekme durumlarında, kablonun yerinden çıkmaması, olasıl arızaları ortadan kaldıran bir özellik. Ürünü test ederken, oldukça çeşitli iğneler kullanma şansım oldu. Tüm dinletiler sırasında, ürünün en çok hoşuma giden özelliği, hiçbir koşulda hum oluşmaması. Testler sırasındaki en yüksek performans MM karakterli iğne Ortofon OM20E ve Bluenote Babele high-output MC iğne oluştu. Denon DL-103 ile denemelerimde, sistemimde kullandığım Step-up Transformer ile Questar iyi bir sinerji oluşturmadı. Bunda en büyük sebep, şu an kullandığım lambalı fono katının özelliklerine göre Transformer üzerinde yaptığım modifikasyonların olma olasılığı oldukça yüksek. Bu yüzden test sırasında asıl belirleyici olan iğne özellikle Ortofon'un MM iğnesi oldu.
Dinletim sırasında Michell Gyrodec setup'ımda Horace Silver Quintet–Song for My Father Bluenote Records 1997 (ST-46548) çalarken ilk yüzün bitişinden sonra bu defa kendi pikabım ve SME 3009 ve Series III kombinasyonunda Ortofon iğne kullanarak yaptığım dinletide, her iki setup'da da fono katı olarak Questar'ı ortak olarak dönüşümlü şekilde kullandım. Öncelikle 2 sistem arasında oldukça fark olmasına rağmen, fono katının ilk gözüme çarpan özelliği sese etkisinin minimal noktalarda gezindiği. Aynı durumu Sony Rollins’in Way Out West (Contemporary Records S7530) albümünü yine aynı şekilde dinlerken teyit edebildim. Her ne kadar yukarıda yazdığım Step-up ile uyumsuzluk
sözkonusu olsa da, genel anlamda detay seviyesi setup'lar gözönüne alınınca gayet başarılı. Standart bir MM olan Ortofon OM20 ile Denon DL103'e göre ciddi bir detay farkı olmasına rağmen, belli bir sinerjinin yakalanması sonucu, ortaya çıkan ses gayet akıcı, iğnenin yapısına göre gayet detaylı, arka plan temiz. Sahne oluşumu hoparlörlerin önünde ve gerçekçi. Her ne kadar Ortofon'un OM serisi için çok sıcak çalan iğneler tanımlaması doğru olmasa da, Ortofon-Questar birlikteliği için rahatlıkla plak gibi çalıyorlar diyebilirim. Dinletim devam ederken, fono katının açılışından yaklaşık yarım saat sonra, seste oldukça hissedilebilir bir gelişim görülüyor. Bu durum dinletilerin sürdüğü 3 gün boyunca sürdü. Her ne kadar ürün yeni ithal edilmiş olduğundan yanmamış olsa da, bir çok cihaz gibi, asıl performansına ulaşması için bir miktar çalışması gerekiyor. Questar için bu süre, benim gözlemime göre yaklaşık 30 dakika. 30 dakika'dan sonra, hem iğnenin, hemde cihazın ısınması sonucu, detaylarda oldukça hissedilir bir artış sağlanıyor. Jazz sessionların ardından rock dinletine geçtim. Bir gün sonra genel olarak Rock ağırlıklı dinleti de, bu defa sadece Ortofon OM20E kullarak testlere devam ettim. Bad Religion-Recipe For Hate Epitaph Records (86420-1) albümünün dinamik yapısı sistem tarafından gayet akıcı şekilde aktarıldı. Black Sabbath’ın 1970 yılı albümü Paranoid’de (Warner Records 1970 WS1887) de iyi bir dinamik yakaladım. Ortofon – Questar birlikteliği Rock dinleyicisini memnun edecek bir birliktelik. Bu varsayımı test etmeyi Camel-Mirage (Litho NA01), Therion – Vovin (Nuclear Blast 2736163171) Iron Maiden -Piece of Mind (EMI 2C-070-07724) Metal Church
(Elektra 960 817-1) albümleri ile sürdürdüm. Ortaya çıkan şey, sert gitar riffleri, ziller ve vokallerin, herbirinin olması gereken yerlerde olması hissi idi. Sadece Metal Church plağında bas seslerde özellikle davul solo ve kicklerde bir miktar bas eksikliği hissetsem de, genel anlamda olması gereken hırçınlık (dinamik) ve detay seviyesi gayet başarılı idi. Bas konusunda birkaç plakta ortaya çıkan durumun aletin yanmamışlığı ile doğrusal orantısı olduğunu düşünüyorum. Bunu özellikle dinletilerin üçüncü gününde duyduğum iyileşmeyi gözönüne alarak söylüyorum.
Questar fono katı Üretici: Heed Audio Türkiye Dağıtıcısı: Quad Turkey Satış fiyatı: Yaklaşık 300 Euro Teknik Özellikler Giriş: 3 mV/47 kOhm Frekans aralığı: 20Hz-20kHz/±0,3dB Gain: 42 dB Sinyal/Gürültü oranı: 82 dB Headroom: 20 dB Kanal Ayrımı: 50 dB (1 kHz) Test Ekipmanı Pikap: Michell Gyrodec M.III SME Series V, Bluenote Piccolo B5, Testin son gününde, Questar en iyi genel performansı Bluenote B5 M.II gösterdi. Bu defa harcı alem albümlerden, (Alicia Key – The Diary Alicia Key Of BMG 82876557121) jazz albümlerine İğne: Denon DL103, Denon DL103R, (Herbie Hancock Maiden Voyage BlueNote ST-46339) Duke Bluenote Babele, Ortofon OM20E Ellington Take The “A” Train, Rockin’ in Rhythm (Sagittarius Records 1984 A-8619) kadar çok daha geniş bir müzik Ampli: J.C.Verdier Triode Spirit 2A3, yelpazesinde dinletilerde, daha kararlı, detaylı ve dingin bir Exposure Model VIII, Bluenote S3 performans ortaya çıktı. Signature, A.S.L. T1(mod), NAD PP1, A.S.L. Phono, Ortofon T-20 Step-up Cihazın, yukarıda saydığım dezavantajlarından belki en Transformer (mod) önemlisi olarak sadece MM pikap iğnelerini desteklemesi olarak görülebilir. Bu noktada orta vadede ne tip iğneler Hoparlör: ProAc Tablette Reference kullanacağınız konusunda kafanızda bir düşünce var ise, bu Signature, Triangle Cométe Esw, dezavantajı, avantaj haline getirebilirsiniz. Hem MM hemde Highland Audio Oran 4305 piyasamızda gitgide artan kaliteli high-output MC iğneler ile kullanabileceğiniz, oldukça iyi performans gösteren ve fiyat Diğer: DIY ara bağlantı kabloları, avantajı sunan bir fono katı sahibi olursunuz. Tabii ki, Isotek Orion filtre, Isotek Elite ve opsiyonlarınız arasında MM fono katına Step-up Transformer Supreme elektrik kabloları, Acoustic eklemek ve bu sayede MC iğneleri de kullanabilme Systeme Resonator opsiyonunuz varsa da, bu noktada olay astarı yüzünden pahalı hale de gelebilir. Bu ürün, muhtemelen benzer fiyat skalasındaki ürünlere ciddi bir rakip olacak. Firmanın daha üst seviye 2 kattan oluşan bol ödüllü Quasar pikap katını ileri ki sayılarımızda test etmeyi umuyoruz. Hakan
İnceleme Denon DL-103 vs DL-103R Denon firmasının analog-severlere bundan neredeyse 40 yıl öncesinde hediye ettiği bir üründür DL-103 iğne. O günden bugüne kesintisiz şekilde üretimi süren iğnenin seneler içerisinde çok sayıda varyasyonu üretildi. Bu varyasyonlardan en sevilen ve sıklıkla kullanılanı ise hiç şüphe yok ki DL-103R’dir. 1960’larda ortaya çıkan Denon DL-103 ailesinin en uzun zamandır üretilen üyesi standart 103, ilk üretildiği dönemlerde o dönemin “süper-star” kolu SME 3009 ile birbirleri ile ayrılmaz bir ikili haline gelmiştir. Her ne kadar işin matematiksel ve teorik boyutuna girip, DL-103’ün yapısal ve teknik özelliklerini göz önüne aldığınızda, aslında ağır kollarla daha doğrusu yeterli “Compliance Unit” değerini verebilecek kollarla daha uyumlu çalışacağı sonucuna varabiliriz. Zaten DL-103’ün analog-severler tarafından tekrar kutularından çıkartılmasının sebebi, uygun yapıdaki kolların yoğun olarak kullanılmaya başlamasıdır. Her odyofilin beyninin bir köşesinde yer eden, deneme dürtüsü unutulmuş ürünlerin kutularından çıkartmaya ve tekrar “trend” haline getirmeye yeterli oluyor çoğu zaman. Tabii eklemek gerekir, keşke her yeni “trend” DL-103 kadar ucuz olsa. DL-103 aslında standart yapıdaki bir MC iğne. Şimdiki çağdaşlarına göre, oldukça büyük yapısı kısa headshellerle kullanımını biraz zorlasa da, ağırlık anlamında ortalama değerlere sahip. Göreceli düşük çıkış gücü, beraber kullanılacağı, fono pre-amplifikatörünün dikkatli seçilmesini gerektiriyor. Tabii bu değer DL-103R için biraz daha yüksek olsa da, önemli bir faktör olan çıkış empedansına da dikkat çekmek isterim. DL-103R, yapısal anlamda standart versiyonun kardeşi olarak tanımlanabilir. İki iğneyi birbirinden fiziksel anlamda ayıran en önemli özellikler DL-103R modelinde altın sarısı işaretleme ve yazılar. Teknik anlamda ise, en büyük fark cantilevel’in 6N değerindeki bakır kablolar ile kaplanmış olması. Bu özellik, iğnenin çıkış değerlerinin farklılaşması sağlamış. Bu ufak teknik değişiklik ve dokunuş sessel anlamda, önemli farklılıklara da sebep oluyor.
Her iki iğneyi birbiri ardına aynı pikap ve kol kombinasyonu ile geniş bir müzik yelpazesinde deneyerek testi gerçekleştirdim. SME Series V, Denon DL ailesi için teknik uyum anlamında harika bir platform. Bunun yanısıra oldukça kapsamlı ince ayar seçenekleri sunması, her iki iğneninde performansının göreceli olarak sonuna kadar kullanılmasını sağlıyor. İlk dinletimi sistemimde zaten kullandığım klasik DL-103 ile gerçekleştirdim. Öncelikle beni bu iğnede en çok etkileyen şey, kesinlikle kontrollü bas performansı. Özellikle davul sololar yada hızlı kick vuruşlarında, genel bas performansı olması gerektiği gibi, dolgun ve derinden. Genel anlamda tonal denge söz konusu. Sahne oluşumu ve ses katmanları gayet akıcı. DL-103R’yi ise tıpkı klasik kardeşi gibi aynı plaklarla dinlemekle teste başladım. Önceki dinleti de aldığım notları ve iyi bildiğim bölümleri birbiri ardına dinlediğimde ortaya çıkan en önemli farklılık tizlerin genişlemesi ve rahatlaması. Sahnenin oluşumunda da, farklılıklar oluşuyor. Sahne, klasik DL-103’e göre biraz daha önde. Genel anlamda tizlerde gözlemlediğim detay artışı, mid ve baslarda o kadar belirgin değil. Hatta bas performansı klasik 103’te bir adım önde. Genel anlamda 103R’nin daha dengeli olduğunu da söylemem gerekir. Özellikle büyük orkestral eserlerde ister jazz isterse de, klasik olsun, 103R’nin performans açısından bir kaç adım önde olduğu bir gerçek. Ama küçük yapılarda, fark biraz azalıyor. Olay Rock müzik ve modern türevlerine geldiği zaman ise, bas performansı ile klasik 103 bana daha keyifli anlar yaşattı. Şimdi sizlerle dinleti notlarımı paylaşmak istiyorum, Handel–Messiah (London Philharmonic Choir and Orchestra- Frederic Jackson) ARC-1966 Handel’in bu görkemli eserinde Barok müziğin kendine has altyapısını oluşturan harpsikord pasajlarında DL103R çok daha iyi performans gösterdi.
Genel anlamda sessel anlamda oldukça karmaşık bir eser olan Messiah Oratorio’sunda , gerek keman, gerekse harpsikord yüksek oktavlara çıktığında ve buna vokal eklendiğinde, hem sahne hemde ayrıntı olarak 103R oldukça üstün iken klasik 103 biraz gölgede kaldı. Özellikle koro ve eserin son bölümdeki soprano pasajlarında fark daha da açıldı. Aynı düşüncelerimi Vivaldi’ni Dört Mevsimini (Erato STU-70-380 Gravure Universelle) dinledikten sonra tekrar söyleyebilirim. Yine aynı şekilde, yaylıların reprodüksiyonu R versiyonunda bir adım ileride.
Le Paris de Yves (CBS Records 72.207) albümde ise, genel anlamda bir eşitlik söz konusu idi. Daha minimal bir müzik yapısına sahip bu albüm, müzikal detay ve geniş orkestra olmaksızın kaydedilmiş bir albüm. Sahne anlamında “R” biraz ileride ama bunun haricinde genel bir denge sözkonusu. Benzer bir durum Brel seçkilerinin toplandığı 1988 Barclay (BA 272816 833-1) kaydında da oluşuyor. Her iki iğne, genel anlamda benzer karaktere sahip bir performans gösterirken, belirleyici noktalarda genel bir eşitlik söz konusu.
Bach-The Majesty of the Lüneberg Organ (Professor Michael Schneider) Golden Classics Bach’ın organ için yazdığı Toccata ve Fugue’lerini içeren bu kayıt sistemin organın geniş frekans aralığına cevabını test etmek içinde ideal. Bu kayıtta klasik 103 insanı bambaşka dünyalara dünyalarda gezdirecek kadar iyi performans gösterdi. DL-103R’de benzer bir perfomansı ancak kolu biraz yükseltince elde edebildim. Bu fiyattaki bir iğnenin bu performansı inanılacak gibi değil.
Tom Waits- Blood Money Anti Records 2002 (LC02576-398) Oldukça ilginç bir albüm ve birbirinde farklı 2 performans. Genel anlamda detay ve sahne oluşumunda DL103R öndeyken, albümün ve müzisyenin hırçınlığına klasik model daha iyi cevap veriyor. Kişiye göre değişir bir seçenek olsa da, bu tarz müzikte dinginlik yerine biraz hırçın tarz benim daha çok hoşuma gittiğinden dolayı benim şahsi görüşüm klasik modelin önde olduğu. Ama kişisel beğenilerin ön plana çıkacağı bir kayıt.
Kate Bush-Aerial EMI 2005. Bu hoş sesli bayanın mükemmele yakın bir prodüksiyon ürünü albümünün ilk parçası olan “King Of the Mountain” kaydın arkasında gizli bir çok sessel efekte sahip bir parça. Özellikle şarkının belli bölümlerinde gizlenmiş rüzgar sesi, DL-103R ile çok daha detaylı ve uzun şekilde duyulabiliyor. Yine bu albüm genelinde sahne efekti, DL103R ile daha başarılı. 103 oldukça kapsamlı bir dizi ince ayarla “R” versiyonuna yaklaşsa da, aynı ince ayarları “R” modeline uyguladığınızda, ilerleme çok daha belirgin. Edith Piaf – En Public Pathe Records C16211.025/7. Piaf’ın 5 farklı konserinden 5 farklı yılda canlı kaydedilmiş bu plak seti, benim sıklıkla ve büyük keyifle dinlediğim bir albüm. İyi müzisyenlerin konser performanslarının, albümlerindeki performanslarında daha iyi olabileceğini kanıtlayan bir albüm. Bu albümde, özellikle şarkı araları hatta şarkılar sırasında salondan gelen kimi ses ve istemdışı müdahalelerin duyulması mümkün. Özellikle bir seyircinin bağırışı ilgimi çekti. Klasik modelde, belli belirsiz bağrış, “R” versiyonunda şarkı ismine dönüştü. Aynı şeyi duyabilmek için klasik modelde kapsamlı bir ayarlama yapmam gerekti ama genel tonalite anlamında dengesizlikler yaşandığından ayarları geri aldım. “R” modeli yine bir adım önde. Yine önemli bir Fransız şarkıcı olan Yves Montand’ın
Horace Silver Quintet–Song for My Father Bluenote Records 1997 (ST-46548) İlk şarkıdan itibaren DL-103R hünerini göstermeye başlıyor. Calcutta Cutie şarkısında piyano, davul ve üflemeliler gerçekten harika. Performans göz kamaştırıyor. Klasik model biraz geride. Hemen ardından Duke Ellington Take The “A” Train, Rockin’ in Rhythm (Sagittarius Records 1984 A8619) gibi klasikler salonun içerisinde uçuşurken ısınmış “R” harikalar yaratıyor. Muhtemelen Jazz severlerin çok hoşuna gidecek bir performans. Aynı sıcaklık Sony Rollins’in Way Out West (Contemporary Records S7530) albümünde devam ediyor, trio’nun müthiş melodileri plağın sonuna kadar dinlememe yolaçıyor. Harika bir performans.
Bad Religion-Recipe For Hate Epitaph Records (86420-1) Modern punk’ın önemli temsilcisi Bad Religion’ın mükemmel albümündeki hırçınlığı en iyi yansıtan iğne, klasik. Özellikle, Kerosene, Struck a Nerve gibi klasikler birbiri ardına akarken, “R” modelinin çizdiği genel topluluk hissi, bana gerçekçi gelmedi. Özellikle Modern Day Catastrophist gibi oldukça hızlı şarkılarda, kulaklar biraz hırçınlık arıyor. Kötü çocuklara klasik daha uygun. Müziğin genel anlamda belli frekans aralığında kalması klasik model için bir avantaj. Aynı gözlemlerimi Black Sabbath’ın 1970 yılı albümü Paranoid’de (Warner Records 1970 WS1887) de geçerli. Paranoid, War Pigs, Iron Man gibi klasiklerin hepsinde herşey olması gerektiği, mükemmel bir albüm, mükemmel bir performans. Son olarak hemen hiçbir Hi-Fi incelemesinde rastlayamayacağınız ama benim arada sırada dinlediğim, metal müziğin çok uçlarında yeralan Burzum-Aske (Misanthrophhy Records 1994 Back On Black reissue) albümde ise, “R” neredeyse kayboluyor. Sanırım 103R kakafoniden pek hoşlanmıyor. :) Şimdi gelelim, ufak dokunuşlarla elde edebileceğimiz performans artışlarına. Öncelikle kolun biraz yukarıya kaldırılarak elde edilen performansı artışı DL-103R’nin bas performansı açısından oldukça belirgin. Bunun yanısıra sahne oluşumu açısından da, iyileşmeler elde edilebiliyor. Bas performansının DL-103R açısından yükselmesi, genel tonal denge anlamında herhangi bir olumsuzluğa yol açmaması önemli bir not. Tizler ve midler standart ayarlarda olduğu gibi oldukça detaylı ve sıcak iken, bas performansında elde edilen ilerleme gayet doyurucu. Cantilevel üzerinde yapılmış geliştirme ile sağlanan daha esnek yapı, önerilen açılardan çok daha fazlasında güvenli oynama sağlıyor. DL-103’te ise, aynı işlem, bas performansında 103R kadar bariz bir iyileştirme yapmasa da, diğer frekanslarda oluşan olumlu değişimlerle birlikte iğnenin genel karakterinde genel bir gelişim sağlıyor. Yalnız bu işlemler sırasında, ince ayara DL-103R iğnenin çok daha etkin karşılık vermesi önemli bir ayrıntı olabilir. Bu noktada tizlerin ilerleme sağlayabilmek için, klasik DL-103’te tracking force ile oynamak gerekli. Kendi zevkinize uygun tadı, belirtilen aralığın birazcık daha dışarısında arayabilirsiniz. Her şeyin ötesinde bu iki klasik iğne, hem uygun fiyatları, hemde seçim esnasında dinlediğiniz müzik türüne uygunluğu anlamında alış-veriş listelerinizin olmazsa olmazı olabilecek ürünler. Özellikle klasik DL-103 bence uygun fiyatı ve rock müzikseverler için doyurucu performansı ile tam bir “best buy” Diğer türlerde bazen hırçın bazende “R” modeline göre daha detaysız çalma durumunun altını çizmeliyim. Her iki iğne de gerçek performansını uygun teknik altyapıyı sağlayabilecek “ağır” kollarla gösterebiliyor. SME V ile birliktelik sonucu ortaya çıkan sinerji ile elimde bulunan ve kısa bir dinleti yaptığım diğer kolların hiçbiriyle oluşamadı. 3.000 dolarlık bir kol ve 200 dolarlık bir iğne. Tezat ama performans şaşırtıcı aynı durum “R” modeli içinde geçerli. Bir nokta önemli, bu iki iğne, binlerce dolarlık rakipleri ile başa baş performans gösteremeyebilir ama yedek iğneniz için bir bütçeniz var ise, yada arada çıkartıp oynayacağınız ekonomik bir oyuncak arıyorsanız kesinlikle doğru seçenek. Yaşar ve Hakan
DL103 ve DL103R Üretici: Denon Japonya Türkiye Dağıtıcısı: Ertekin Satış fiyatları: DL-103, 137 Euro. DL-103R 310 Euro. (satış fiyatları yurtdışı internet mağaza fiyatlarıdır) Teknik Özellikler Denon DL-103R Çıkış: 0.25 mV Çıkış empedansı: 14 ohms Stylus: 16.5 Micron round tip Sarım: copper (6N) Frekans aralığı: 20 Hz to 45 kHz Tracking force: 2.3~2.7g Compliance 5 x 10-6 cm/dyne Ağırlık: 8.5g Denon DL-103 Çıkış: 0.3 mV Çıkış empedansı: 40 ohms Stylus: 16.5 Micron round tip Frekans aralığ: 20 Hz to 45 kHz Tracking force: 2.3~2.7g Compliance 5 x 10-6 cm/dyne Ağırlık: 8.5g Test Ekipmanı Pikap: Michell Gyrodec M.III SME Series V, Kybélé M.2 pkap, SME 3009 ve Series III Ampli: J.C.Verdier Triode Spirit 2A3, Exposure Model VIII, A.S.L. T1(mod), A.S.L. Phono, Ortofon T-20 Step-up Transformer (mod), Head Audio Questar phono Hoparlör: ProAc Tablette Reference Signature, Triangle Cométe Esw Diğer: DIY ara bağlantı kabloları, Isotek Orion filtre, Isotek Elite ve Supreme elektrik kabloları
Makale Single Ended Triode (SET) Amplifikatörler Bölüm I
Single Ended Triode (SET) Amplifikatörler konusuna girmeden önce, bu amplifikatör mimarisinin kalbinde yer alan vakum tüplerin gelişimi ve yapısından bahsetmek gerekir. Basit anlamda Triode lamba, insanlık tarihinde üretilmiş “ilk” elektriksel yükseltme özelliğine sahip elektronik yapıdır. Ortaya çıkışı 1900'lü yılların başına rastlar. Bir çok kişi için elektronik çağının başlamasında etkisi olan önemli kişilerden biri olan Amerikalı mucit Lee De Forest tarafından icat edilmiştir. Aşağıda resmini gördüğünüz Audion isimli cihaz, aslında Triode mimarisine sahip ilk amplifikatördür. Bu basit cihaz, 1906 yılında ortaya çıkmış ve geçmişi neredeyse bir asırı geçmiş Single Ended mimarisinin temel taşı olmuştur.
Bu basit ama etkin yapıyı, mimarinin kalbine yerleştirerek oluşturulan amplifikatörlere ise Single Ended Triode (SET) Amplifikatör adı verilir. Bu mimarinin olmaz ise olmazı, tek bir lambanın, tüm bir sinyal frekansının tamamını yükseltmesidir. Dolayısıyla bir ampli mimarisinde, çıkış katında ses yükseltimi, tek bir lamba üzerinden sağlanıyor ise çoğunlukla SET ampli olarak isimlendirilir.
SET amplilerde kullanılan lambalar genelde direkt ısıtmalı triode tüpler olsa da, pratikte bir çok pentod SET amplilerde kullanılabilir. Genel anlamda tasarımcının, ampli mimarisini tasarlarken, verdiği kararlar ve beklentiler, kullanılacak lambanın türevini belirler. Basit bir yaklaşımla Triode bir lamba, üç önemli bileşenden oluşur. Filaman ya da katod, anot ve ızgara ya da grid. İçerisinde hava bulunmayan vakumlanmış bir lamba, içerisinde bu üç elektronik bileşen, yükseltme işlemini yaparlar. Basit bir şekilde bir vakum tübün yükseltme işlemi ısıtılan filaman ile anot arasında oluşan elektron akımının, ızgara (grid) kullanılarak düzenlenmesinden ibarettir.
İlk sayımızda kısaca SET'lerden bahsettikten sonra, bundan sonraki yazılarımda geniş olarak bileşenleri, mimari yapıyı sizlere tanıtmaya başlayacağım. Bu ilk yazımın kısa olduğuna bakmayın, gelecek sayılarda uzun uzun makaleler yazmayı planlıyorum Bir sonraki sayımızda görüşmek üzere. Devrim
Röportaj Sigma Ses ve Asım Uysal
İlk sayımızda ilk röportajımızı Sayın Asım Uysal ile yaptık. Sigma Elektronik firması, ülkemize kazandırdıkları ürünler, firmanın vizyonu ve Asım Bey'in müziğe bakış açısını yansıtan güzel bir röportaj oldu, umarım keyifle okursunuz. Hakan: Asım Bey, firmanız nasıl kuruldu, kuruluş amacınız nedir. Asım Uysal: Sigma 1995 yılının Ekim ayında, aralarında olduğum, müziğe ve müziği iyi dinlemeye gönül vermiş ortaklarca kuruldu. Amaç, “harc-ı alem”in dışında ve üzerinde kalan, ancak fiyat – erim oranı makul düzeyde olan müzik sistemlerini, yıllarca biriktirdiğimiz deneyimlerimizi, bunlara yenilerini de katmak üzere, bizi bulan dostlarla bir araya gelip paylaşarak ülkemize sunabilmekti. Yıllarca, elektronik mühendisi bir profesyonel olarak savunma elektronik sanayi kolunda çalışmıştım. Artık oradan “mezun” olup, hobimi işim yapmaya karar vermiştim. Ancak koşulların, yalnızca “çizgiüstü” ev müzik sistemlerinin, bizim düşündüğümüz “butik” tarzda sunumunun, ticari bir kuruluşu bir yerden bir yere kolay kolay getiremeyeceği açıktı. Bu nedenle, yine bildiğimiz bir konu olan, profesyonel seslendirme ve yayın stüdyo sistemleri üzerine çalışmalarımızı genişlettik. Ama yeri geldikçe, “butik” çalışma tarzımızı o alanda da sürdürmeyi hep koruduk. Nitekim, büyük projeleri bitirmenin yanısıra, zaman zaman “kim uğraşır, böyle bir çözüm üretebilmek için” denilebilecek durumlarda da tek çözüm üreten biz olduk... Hakan: Distribütörlüğünü aldığınız firmalardan ve bu firmaların dağıtımını üstlenmenizdeki sebepleri öğrenebilir miyiz ? Asım Uysal: Bir çok klasik şey söylenebilir bu konuda... Ama ben şunu söyleyeceğim: Ürünlerinin müzik erimlerini kendimize uyar bulduklarımızdan, kahrımızı çekebilen ve bizim kahırlarını çekebildiklerimizle çalıştık ve onlarla
devam ediyoruz... Ülke şartları bu konuda neyi ne kadar destekliyor malum, ve bu konuda bir sürü sorun sayılabilir. Tüm bu sorunlara rağmen, bir (ya da “tek”) seferdeki satınalma miktarı büyüklüğünden çok doğru kişilere, doğru şekilde satış yapılmasına ve sürekliliğe önem veren üreticilerden, ürünlerini bir araya getirdiğimizde, ürünlerden çok müzik dinlemeye dalıp gittiğimiz üreticilerle çalışmayı sürdürmekteyiz. Bunların arasında Creek Audio, Epos Acoustics, Castle Acoustics, ATC Loudspeakers Technology Ltd., QED, Systemline, Thorens, D&M Marantz Professional, Optimus SA, gibi firmalar var.
Thorens 2010 ve 2030 pikaplar Hakan: Size çok sorulmuş bir soru olduğuna eminim ama okuyucularımız için tekrar sormak istiyorum. İyi bir Hi-fi sistemi nasıl olmalı ve hangi kriterlere göre oluşturulmalıdır. Asım Uysal: Dinlerken müziğin kendisine yoğunlaşılabilen, müzikle aranızdan hemen ve kolaylıkla çekilebilen sistem olmalı. Bunun için de, kulaklarınız, yani sizinle birlikte iyi bir sinerjisi olabilen, doğru çatılmış bir sistem olmalı. Dinleme ortamınızda, birlikte size göre güzel çalan birimlerden kurulu olmalı. Ürünler, üreticileri ve tasarımcıları hakkında bilgi edinilmeli. Nasıl sistemler içinde nasıl çaldığı konusunda araştırma yapılmalı. En önemlisi bu deneyimleri kendi kulağı ile edinebilmek tabii... Bu yüzden, hiç ticari bir tarafı olmamasına, günümüz koşulları ve ticaret yaklaşımları içerisinde bir işletmenin ticaretini geliştirme açısından hiç verimli olmamasına karşın, gelen dostlarla saatler harcayıp karşılıklı bilgileşmeye, ve olabildiğince ayrıntılı dinletiler yapmaya gayret ediyoruz. Doğru ürün, doğru şekilde, doğru kişilere ulaşsın diye.
Hakan: Pikaplar hakkında gayet bilgili bir insan olduğunuzu biliyorum. Firmanızın ürün gamında Thorens gibi analog-severlerin gönlünde taht kurmuş bir firmada var. Siz analoğun geleceğini nasıl görüyorsunuz. Asım Uysal: Thorens yeni yapılanması ve çağdaş girişimleri ile kısa sürede eski güzel günlerine dönecek, eminim. Peşpeşe ortaya çıkan ve deneyenlerin yüzlerini hemen gülümseten ürünleri bunun göstergesi. “Analogseverler”, işin doğası gereği genelde tutucudur. Belli tarzların ve ezelden beri hoşlarına giden tasarım yaklaşımlarının her zaman kullanılmasını isterler. Haksız da değillerdir. Söz gelimi plak ve pikap sanırım, müziğin ve sesin bir ortama “kaydedilebilmesi” olayında ilk ortaya çıkarılan temel teknolojiyi halen yaşatıyor. Yani bu işin başından beri, yani ezelden beri var ve inanılmaz çok sayıda süzülerek damıtılmış deneyimleri barındırıyor. Hala bu iş için keşfedilmiş en doğru yöntem olduğuna inanıyorum.
dinlemekten fedakarlık etmeyi tercih ediyorlar, en azından günümüz ve, göründüğü kadarı ile akıp gelen gelecek günlerin koşullarında... Üstelik bir de teknoloji bağımlısı olmuş, rakamların arasında boğulmuş, kitaplardaki teoremler, formüller ve dünya bilim dağarına sunulmuş beyaz kağıtlardan başka bir şey tanımayan meslekdaşlarımın “sayısal iyidir ve her şeydir” dayatmaları, almış başını gidiyorken, bu “fedakarlıklar”ında, kendilerine çok kolay “dayanaklar” bulabiliyorlar. Ama inanıyorum ki, “analogseverler” her zaman olacak, ve sayıları gitgide artacak, sayıları genele göre az da olsa, müziği daha iyi sunma derdinde olan tasarımcı ve üreticiler de, bence “analog” tasarımlara ve geliştirmelere zaman ve para ayıracaklar.
Epos M5 Hakan: Birazda Sigma Elektronik firmasından bahsedelim. Müşterilerinize ne gibi imkanlar sunuyorsunuz. Şu an demo odalarınızda dinlenebilir durumda olan ürünler hakkında okuyucularımızı aydınlatır mısınız. ATC SCM150SL AT Ama zamanın ve kaynakların kullanımı açısından, dünya toplumunun çağımızda ne yazık ki bu konuya yeteri kadar ağırlık verme durumu pek yok. Yine ne yazık ki, belli yönelim artışları olsa da, o eski günlerdeki, biraz da “başka çare yok ki!” duygusunun yarattığı yoğunluğa ve ilgiye ulaşması zor. İnsanlar, müziği daha iyi dinlemeye yapabilecekleri yatırımı, çok kolay ve hemen diğer gereksinimlerine kaydırabiliyor ve müziği daha iyi
Asım Uysal: Mevcut mekanımızda halen tek dinleme odamız var. Bunu yakın zamanda ikiye çıkarabilmek için planlar yapmaktayız. Temsilcisi olduğumuz firmaların tüm yelpazeleri her an dinlemeye hazır bulunamıyor, ne yazık ki... Ama farklı sınıflarda sistemleştirilmiş birimleri, uygun kabloları değiştirerek, her zaman karşıda yalnızca bir çift hoparlör bulunacak şekilde dinletebiliyoruz. Ama tabii, bu durum, bir dinleti esnasında, özellikle çok çeşitli hoparlör dinleyebilme olanağını kısıtlıyor. Bu sebeple, bize
dinletiye gelecek dostlarımızdan, dinleti hedefleri doğrultusunda randevu almalarını talep ediyoruz. Talebe göre dinleti odamızı ve sistem(ler)i düzenliyoruz. Bu söyleşiyi yanıtladığım esnada dinlenebilir ürünler arasında, Creek Audio Destiny, Classic ve Evolution dizisi yükselteç ve CD okuyucuları, Thorens’in TD295MK4 ve TD700 modeli pikapları, Epos Acoustics M5, M22, ELS3, ELS303 hoparlörleri, ATC SCM11 ve SCM19 hoparlörleri, Adisa Lyeco tek sürücülü Zigma Hornet ve çift ağızlı “horn” uygulaması hoparlörleri, Adisa Jordan tek sürücülü hoparlör uygulamaları, EKA Audio PS20 monoblok SET lambalıları, Yarland - Dreamwork ve Tonewin üretimi EL84 ve EL34 “pushpull” lambalıları bulunuyor... Yakında Epos M16, M12.2, Castle Acoustics Durham 3, Harlech S2, Richmond 7i, Compact Column, ATC SCM40 hoparlörleri de dinletiye sunabilmeyi umuyoruz.
Bence insanlığımıza boyut değiştirtecek özellikler olan bu kaygıların artması da, her zaman “ne olacak bu memleketin hali?” sorusuna verebildiğimiz yanıtlarda saklı olan gelişmelere bağlı, malum... Biz ne mi yapacağız?.. Halimizi, tavrımızı, “ayaktalığımızı” korumaya çalışacağız. Kahrımızı çeken, kahırlarını çekebildiğimiz ve müziğini dinleyebildiğimiz tasarımcı ve üreticilerle “ekip” olmaya devam edeceğiz, “ekibimizi” geliştirmeye ve büyütmeye çalışacağız... Özelde ve yakında yapmayı planladığımız şeylerle ilgili söylenebilecek şeyler ise, alabileceğimiz destek doğrultusunda, bir dinleme odamızı genelde katıhal ve onu destekleyen sistem birimleri ile, diğerini ise SET lambalı, diğer lambalı, tek sürücülü hoparlör sistemleri ve bu tarzı destekleyen sistem birimleri ile düzenlemek... Yani gelecekte, şimdiye dek bizde yeterince yer bulamayan lambalı - tek sürücülü hoparlör seçenekleri daha fazla yaygınlaşacak gibi... (Sevgili eski ortağım, değerli dostum Dr. Vefa Çiftçioğlu’nun (Adisa) yılmaz denemeciliği, üretim aşkı ve “DIYer” kişiliğinin dayanılmaz baskısının da katkısı ile, tabii...)
Sigma Ses dinleti odası Hakan: Geleceğe yönelik planlarınız nelerdir ve Hi-Fi sektörünün ülkemizdeki geleceğini nasıl görüyorsunuz? Asım Uysal: En zor soru bu. Uzunca bir süredir gelecekle ilgili plan yapabilmeyi unuttuk, doğrusu. Bu o kadar uzun sürdü ki artık bunu kanıksadık sanırım. Günü ve yakın geleceği yaşamaya gayret ediyoruz, yalnızca... Bizim avrupa, amerika ve özellikle Japonya başta olmak üzere gelişmiş uzak doğu ülkelerindeki HiFi sektörlerinin dönen çarklarına benzer çarklara sahip olmamız, sanırım çok uzun yıllar alacak. Müziğe zaman ayırmak, müziği daha iyi dinleyebilmek gibi kaygıların, ülkemiz insanları arasında çoğalması gerekiyor.
Creek Audio Destiny entegre amplifikatör Hakan: Birazda müzikten bahsedelim. Müzikle aranız nasıldır, neler dinlersiniz. Asım Uysal: İflah olmaz bir klasik müzik hastasıyım. Bunun başlangıcı çocukluğumda ve kesin bir yaş hatırlamıyorum. Ama ben beş yaşımdayken evimize bir piyano alınmıştı. Annem ortaöğretim yıllarında, cumhuriyetin ilk yıllarının o azimli ve ilkeli müzik eğitimcilerinden birine denk gelince, o yılların Kırşehir’inde klasik piyano eğitimi alabilmiş biriydi. Onun ellerinin tuşlara dokunduğunda çıkan sesler ve hemen o yıllarda ağabeyimi ve beni piyano çalma eğitimine alışı,
sanırım başlangıç sayılabilir. Müzik dinlemekten ve yapabildiğimce çalmaktan hiç kopmadım. Orta okul ve lisede, zaten piyano çaldığım için, diğer arkadaşlarımın biraz ızdırap çekerek çalmaya çalıştıkları mandolin ve blok flüt gibi çalgılardan muaf tutulmuştum... Ama lisedeyken sonunda, müzik dersinde herkes bu çalgılarla dayanılmaz sesler çıkarırken ben boş boş oturmaya dayanamadım, gidip bir soprano blokflüt aldım. Bu da bir başka başlangıç oldu ve sonra blokflüt ailesinin bas hariç, tenor, alto ve sopranino üyelerini de edinip, bulabildiğim olur olmaz tüm notaları (piyano ve keman için olanlar dahil!..) çalmaya koyuldum. Ciddi bir blokflütçü olduktan sonra da, ilgi duymaya başladığım latin folk müziğinde kullanılan “kena”nın sesinin blokflütle oldukça fazla örtüştüğünün farkına varıp bu türde çalışmaya başladım. Hatta soprano blokflütlerimden birinin dilini bilinçli olarak yıpratarak “kena” sesine oldukça benzer bir “modifiye” çalgı elde etmiştim...
Thorens TD-350 Bu herşeyin önüne geçti ve üniversite yıllarında gitar ve vurmalı çalan arkadaşlarla kurduğumuz “Tierra y el Mar” grubumuzla çeşitli konserler verdik. Los Chakos, Inti Illimani ve Quilapayun, taptığımız latin folk grupları idi... Onların parçaları, ve diğer güney amerika, ispanya ve portekiz sanatçılarının parçaları bizim dağarımızı oluşturuyordu... Sonra, okul bitti, “büyüdük”... Piyanoyu kızım çalıyor artık. Blokflütlerimin ise, arasıra da olsa parmaklarımla “tozunu alıyorum”... Caz?... Ben cazı “dinlemeye” görece yeni başladım. Yani ezelden beri gelen klasik müzik ve daha sonra hastası olduğum latin folk müziğinden sonra. Şu anda ise, sahip olduğum arşivimde aşağı yukarı klasik müzik %60, caz %20, latin folk ise %15 yer tutuyor... Hangi türü olursa olsun, elim daha çok LP’lere gidiyor, CD’ler ise tozlanma konusunda bu ara, blokflütlerimle yarışıyor...
Hakan: Son olarak okuyucularımıza söylemek istediğiniz bir şey var mı? Asım Uysal: Bu söyleşiyi okuyorlarsa, büyük olasılıkla müziği seven, müziğe zaman ayıran ve müziği daha iyi dinleme kaygıları olan kişilerdir, değil mi?.. Doğru yoldalar bence. Ama sakın yalnızca cihazların ve teknolojinin esiri olmasınlar. Müziği olabildiğince yapıldığı ortamlarda dinlesinler. Bulundukları yerleşim merkezlerinde veya yakınlarında gerçekleştirilen, beğendikleri türdeki konserleri kaçırmamaya, izlemeye, dinlemeye çalışsınlar. Müziği yapanları kendi ortamlarında dinlesinler. Bu müzik yapanlar, mutlaka tanınmış, büyük sanatçılar olmak zorunda değil... Eşleri, dostları, kardeşleri de olabilir. Hatta kendileri de... Hiç bir yaş müzik yapmaya başlamak için geç değil, “virtüöz” olmak şart değil, ama bir müzik aleti çalmak, insana çok olumlu şey katıyor. Müzik yapıp alkışlanmak müthiş, doruklarda bir duygu.
Ama müziği yapanı, orada içtenlikle alkışlamak da çok yüce bir şey... Bu deneyimler onlara çok şey kazandıracak ve müziği daha iyi dinleme kaygılarını gidermekte, doğru seçimleri yapabilmelerinde çok yardımı olacak, bunu biliyorum.
Sigma Elektronik Adres Güniz Sokak No: 23 / 8 06700 KAVAKLIDERE ANKARA Telefon (312) 466 21 69 - 466 21 70 Faks (312) 466 21 75 e-mail: sigma@sigmases.com Hakan
Analog Köşesi Merhabalar, Bu yıl analogçular açısından oldukça keyifli bir sene oldu. Analog rönesansı yeni markalar, yeni teknolojiler ile donatılmış üst seviye ürünler ile tüm hızı ile devam ediyor ve gelişiyor. Tüm bu gelişmelere birbiri ardına çıkan box setler ve yeniden basılmış plaklarda eklenince, daha yıl sonu gelmeden bir çoğumuz bu sene analoğa ayırdığımız bütçelerimizi aşmış durumdayız. Her ne kadar iyi bir analog sistem kurulumunun ilk kuruluş maliyeti yüksek gözükse de, iyi bir setup size on yıllar boyunca büyük bir keyifle müzik dinletir. İyi analog kurulum konusunu ileri ki, sayılarımızda ayrıntılı olarak ele almayı planlıyorum.
pikap. Bu pikaba özel üretilmiş standı ve esrarlı teknolojisi ile Cobra kolu, modern ama klasik izler taşıyan çizgileri ile benim son yıllarda en beğendiğim pikaplardan bir tanesi. Her ne kadar 100 bin dolarlık fiyatı, onu ulaşılmaz kılıyorsa da, yurtdışı seyahatlerimde dinlenecekler listesinin en üstüne eklediğim bir pikap. Yine yıldızı bu sene iyiden iyiye yükselen Da Vinci Audio'nun Grandezza pikabı ve kolu benim hoşuma giden ürünlerden. Özellikle Grandezza kol, ahşap ve bronz kullanılarak üretilmiş formu ve yapısı ile eleştirmenlerin oldukça ilgisini çeken bir ürün. Fırsat bulduğumda dinlemek istediğim kollardan ve pikaplardan bir tanesi.
Belki de, tüm sistem bileşenleri içerisinde en uzun süre kullanılan cihazlar pikaplardır. Her ne kadar pikaplar konusunda son yıllarda inanılmaz teknolojik gelişmeler yaşansa da, benim gibi bundan yıllar öncesinde iyi bir pikap alma şansı yakalamış birisi, hala “antika” pikabı ile müzik dinler. İşte bu yüzden doğru yatırım yapmak önemlidir. Bu senenin geride bıraktığımız aylarına baktığımda, bir kaç üreticinin ürünleri dikkatimi fazlası ile cezbediyor. Bunların başında Continuum Labs tarafından üretilmiş Caliburn modeli geliyor.
Bu oldukça şık ve yeniklikçi teknolojilere sahip bir
Birkaç senedir, üreticiler gitgide daha yeni teknoloji ve materyali ürünlerine uygulamaya başladılar. İğnelerin yavaş yavaş ağırlık anlamında şişmanlamaya başlaması, kol mimarisinde ilginç mimarilerin ortaya çıkmasına sebep oluyor. Pikap kullanıcıları “Compliance Unit” gibi önemli satın alma kriterleri ile varolan kolların yapıları ve karşımıza çıkan kağıt üzerindeki veriler ile, zaman zaman kafa karışıklıkları yaşayabiliyorlar. Çok hantal görünen ama inanılmaz hafif ve esnek kollar, çok hafif gözüken ama özel aksesuarlar ile matematiksel değerlerinde esnemeler sağlayıp, farklı değerle sahip iğnelerle uyumlu hale gelebilen kollar derken, alış-veriş öncesinde teorik değerleri inceleyip, elde hesap makinesi ile matematik çalışmak, teknolojik gelişimlerin biz analog-severlere yeni hediyesi galiba. Gelecek yazılarımda bu hesaplarla ilgili makaleler yazmayı düşünüyorum Bir sonra sayıya kadar analog ile kalın... Yaşar
Woman Acceptance Factor Herkese Selamlar, Hakan bana dün akşam bana bir Hi-Fi dergisi çıkaracağını söylediği zaman açıkçası şaşırdım. Ben daha bunu fikir aşamasında sanırken meğer 10-12 sayfası hazırmış bile... Bir de bana sen de bir şeyler yazsana dediğinde iyice şaşırdım. “Ben” ve “Hi-Fi dergisine yazı yazmak” birbirine pek yakın şeyler değil. Hı-fı dünyasında zaten pek hatuna rastlamadım. Belki de hiçbir zaman hangi kabloyu nereye bağlayacağımızı tam ve kesin olarak kestiremediğimizdendir. Malumunuz kabloları yanlış bir yere bağlarsanız Allah muhafaza!!!! Gider binlerce Euro... Ben tam olarak bu dünyadan sayılmam ama Hakan sayesinde ucundan köşesinden de olsa biraz bulaştım galiba...Artık en azından markaları duyunca pikap markası mı hoparlör markası mı az da olsa bilir hale geldim. Kablolar, amplifikatörler, hoparlörler, pikaplar, CD çalarlar hepsinden önemlisi bunları birbiriyle kombine edip en iyi sesi nasıl duyabilirim? Benim Hi-Fi dünyasından çıkardığım; herkesin peşinden koşturduğu şey; “en iyi ses” İşin kötü tarafı bunun da göreceli bir kavram olması. Büyük hoparlör mü daha iyi ses verir yoksa küçük mü olmalı , salon ne kadar büyük? Ya pikap hum yaptı duydunuz mu ne oldu acaba, bu kablolar doğru kablolar değil mi, X marka mı alsaydık, çokta pahalı ama yoksa iğnede mi bir sakatlık var? İşleri zor anlayacağınız... Aslında birazda insanı strese sokan bir tutku bu. Ve bir kız arkadaşınız veya eşiniz varsa siz tüm bu dertlerle uğraşırken kendisi sıkılabilir. Bir de bu cihazlar için harcadığınız paraları da duyarsa -eminim bir çoğunuz bunların maddi değerlerinden bahsetmiyorsunuzdur bilekendinden geçip cinnet geçirebilir. Bu yüzden ne yapın ne edin hayat arkadaşınızında bu işten zevk almasını sağlayın. Benim en keyif aldığım kısım ise pikaplar. Hem kullanımı basit (hepsi için söylemiyorum) hemde insana huzur veren , eskileri çağrıştıran o cızırtılı sesi veren cihazlar. Pek çoğu gibi o cızırtılı sesi seven ama pikabı olmayanlardandım.
O cızırtılı sesi tekrar dinlettiğinde benimde bundan olmalı dedim. Bundan sonrası ise Hakan’la yaptığımız takas –ki ben burada onu biraz kandırmış gibi olabilirim ama çaktırmayın - bir çalar saat karşılığı bir Sansui ama oldukça oynanmış olduğunu düşündüğüm bir pikap ve Sony bilmem kaç model (bu model isimleri de hep acayiptir nedense, HFG-3546 bilmem ne abuk-sabuk) bir sistem sahibi oldum. Hakan sistemi yeniledikçe eskiler bana geldi ve şu an iyi bir marka bir pikap sahibiyim. Hakan sistemi yenileme konusunda her zaman bir devinim içinde ama benim için son nokta budur. Özellikle pikabımı asla değiştirmem.
Benim asla hayır diyemeyeceğim bir hoparlör. Ta ki fiyatını duyana kadar :) Bu işin en keyifli yanlarından biride kendi aralarında toplantı düzenlemeleri. Bunların birisinde bulundum ki Hi-Fi kesinlikle bahane, olay tamamen yeme-içme ve dedikodu etmek. Kadınlar mı dedikoducu, gülünç Valla ne diyeyim ağızlarının tadını biliyorlar. Daha doğrusu kime misafir olacaklarını iyi biliyorlar. Bende bir bayan Hi-Fi grubu kurmanın peşindeyim. Hi-Fi, sosyalleşme açısından iyi bir bahane. Beyler ekipmanlarını değiştirdikçe, eskiler bayanlara... Hi- fi dünyasına girişim işte böyle oldu. Ben daha kapının eşiğindeyim. Seçil
Müzik Tarihinden Grateful Dead 30 yıllık süre boyunca barış,sevgi ve düşünce geliştirici mesajlarını tüm dünyaya vermeye çalışan bu grup psychedelic dönemin en sevilen ve en değişik rock topluluğu olmuştur. Nihai kült grubu olarak; kendilerine özgü bir dünya yaratmışlar ve müzikleri kültür sınırları tanımayan çok geniş bir topluluk için adeta serbest formda canlı showlara dönüşmüş ve kendi dönemleri içerisinde süperstar olarak adlandırılmışlardır.
Grateful Dead grubunun kökenleri şarkıcı/şarkı yazarı Jerry Garcia’da yatmaktadır, kendisi 15 yaşında gitar çalmaya başlamıştır. 1960 yılında Robert Hunter ile arkadaş olmuş ve daha sonraları Robert Hunter’ın lirikleri grubun en güzel parçalarını süslemiştir. Jerry Gracia aynı zamanda elektronik müzik yazarı Phil Lesh ile de tanışmıştır. 1962ye gelindiğinde Garcia, lokal folk ve bluegrass formlarında banjo çalmakta olup, 2 yıl sonra gitarist Bob Weir ve keyboard’cu Ron McKernan ile ‘Mother McCree’s Uptown Jug Champions’ grubunu kurmuştur. Daha sonra Bill Kreutzmann davul ve Lesh bas’a geçmiiş ve grubun ismi ‘the Warlocks’ olarak değişmiştir. Warlocks grubu ilk çıkışlarını Temmuz ayında gerçekleştirmiştir. 1965'e gelindiğinde ‘the Warlocks’ isimlerini ‘Grateful Dead’ olarak değiştirmiş ve bu isim Garcia tarafından bir halk hikayesinden bulunmuştur. Grup üyeleri San Fransisco’da 710 Ashbury Street’deki bir toplu
eve taşınmışlar ve lokal müzik arenasında önemli bir yer alıp, verdikleri bedava konserlerle geniş bir dinleyici kitlesine ulaşmışlardır. 1966’da MGM ile ilk demo’larını gerçekleştirmişler, fakat kayıtlar çok başarısız olmuş ve bu firma grup ile anlaşmasını iptal etmiştir.
1967 yılı ‘Sevgi Yazı’ olarak şekillenmeye başladığında Grateful Dead; Bay Area müzik arenasında yerini almış ve folk, country ve blues etkileriyle derlenmiş bir repertuar ile önemli konserlerde yer almaya başlamıştır. 1967 mart ayında kendi adlarını yaşıyan albüm ile Warner Bros amblemli ilk plaklarını çıkarmışlardır, fakat bu albüm canlı performanslarında yakaladıkları kozmik etkiyi yansıtamamıştır. Daha sonra davulcu Mickey Hart’ın gelişiyle 6 kişiye yükselmişlerdir. 1968de ‘Anthem of the Sun’ albümleri daha başarılı olsa da,1969’da çıkardıkları ‘Aoxomoxoa’ albümü onları plak firmasına 100,000 dolar borçlu bırakmıştır. Hayranlarının isteklerine uyarak, deneme yapmayı bırakmışlar ve 1969’da ‘Live/Dead’ albümünü çıkarmışlardır. Bu başarılı albümde Garcia’nın 23 dakikalık ‘Dark Star’ parçası yer almaktadır. 1970’de ‘Workingman’s Dead’ ve ‘American Beauty’ grubun country ve folk kökenlerine sadık kalınarak çıkarılmış ve buradaki parçalar uzun süre radyolarda hit olarak çalınmıştır.
Radyo yayınları ve plak satışlarının artmasına karşın grubun canlı performanslardaki başarısı hep ön planda olmuş ve yılın büyük bir bölümünü turnelerle geçirmişlerdir. Psychedelic dönem akımları azaldıkça, grubun hayranları artmış; hayran kitlesi aşırı uyuşturucu kullanımı ve batik modasını benimseyerek grubu gittiği her yerde takip etmiştir.
1987 yılında ‘In the Dark’ ve ilk stüdyo plakları olan ‘Go to Heaven’ çıktıktan sonra pop listelerinde ilk on’a girmeyi başarmışlardır. Videoları sürekli olarak MTV’de yayınlanmaya başlamış ve grup showlarına katılan hayran kitlesi de artmıştır. Bu yeni hayran kitlesi ile aşırı uyuşturucu kullanımı ve polisle olan çatışmalarda azalmıştır.
Showların çoğu yasadışı olduğundan bir süre sonra grubun Warners ile olan anlaşması iptal edilmiş ve 1971-1972 yılında Avrupa turnesine çıkılmıştır. 1973de çıkan ‘Wake of the Flood’ albümünü 1974’de ‘Grateful Dead From the Mars Hotel’ izlemiştir. 1976 turnesiyle canlı konserlere tekrar çıkan grup; ‘Terrapin Station’ ve 1980’de ‘Go to Heaven’ albümlerini çıkarmış ve bunlar öyle zayıf bulunmuştur ki, Grateful Dead bunu takip eden 7 yıl boyunca stüdyoya girmemiştir.
1986’da Garcia’nın sağlık problemleri oraya çıksa da, turlardan ödün verilmemiş ve Bob Dylan ile ‘Dylan & the Dead’ canlı performansının albümü çıkarılmıştır. En son stüdyo denemeleri ise 1989 yılındaki ‘Built to Last’ olmuştur. 1992 yılında Garcia’nın şeker ve kalp büyümesi ile hastanaye yatırılması sonucu planlanan turne sene sonuna ertelenmiş ve Garcia çok sağlıklı bir şekilde gruba dönmüştür. Fakat 9 Ağustos 1995 günü Garcia, Kaliforniya’daki bir tedavi kliniğinde kalp krizinden 53 yaşında ölmüştür. Garcia’nın ölümü grubun sonu olmamış ve grup ‘Dick’s Picks’e ek olarak arşivden çıkma canlı performansları piyasaya çıkarmış ve ticari amaçlı olarak t-shirt, oyuncak ve spor malzemeleri üretmeye başlamıştır. Daha sonraları isim olarak 1980'lerin başında Keith bir araba kazasında olmasa bile grup elemanlarının yarattığı çeşitli ölmüş ve yerine klavyeci Brent Mydland geçmiştir. oluşumlar ile Grateful Dead’in ruhi seyahati devam 1987 yılına kadar turnelere devam edilmiş ve yeni etmiştir. bir albüm çıkarılmamıştır. Canlı performanslarının satışı devam etmiş ve grup yine aile üyeleri, Grubun diskografisine ulaşmak için arkadaşlar ve hayran kitlesiyle turneler yapmıştır. H&G
Bu Ay Neler Dinledik
Rush – Snakes and Arrow Atlantic Records 7567 - 89986-8 Tam 33 yıldır üç kişilik kadrosu ile hiçbir eleman değişikliğine uğramadan günümüze kadar gelmeyi başaran RUSH'ın son albümü SNAKES AND ARROW tam 13 beste içeriyor. Albüm geleneksel RUSH müziğinin yanı sıra “Hope” adlı bestede olduğu gibi etnik öğelerde taşıyor.. RUSH, 1968 yılında Kanada'nın Toronto kendinde kuruldu. İlk kadrosunda gitarda asıl adı Alexander Jivozinovich olan Alex Lifeson, vokal ve basda Geddy Lee Weinrib ve davulda da John Rutsey yer aldı. Bu dönemde CREAM'den çok etkilenen topluluk, ilk uzunçalarlarını kendi adlarıyla 1974 yılında gerçeklerştirdi. Bu albümden kısa bir süre sonra davulcu John Rutsey yerini Neil Peart'e bıraktı. Neil Peart çok iyi bir davulcu olmasının yanısıra aynı zamanda iyide bir söz yazarı ve bestecidir. Günümüzde eleştirmenlerce rock dünyasının en iyi davulcularından biri olarak gösterilir. 1996 yılında 16. stüdyo albümleri “Test For Echo”dan kısa bir süre sonra Neil Peart bir trafik kazasında kızını kaybetti. Ardından da 1998 yılında karısı kansere yenik düşünce ciddi bir depresyona girdi. İçine düştüğü depresyondan ancak 2002 yılında kurtulabilen Neil Peart, 17.stüdyo albümleri “Vapor Trails’i kaydetmek için diğer grup elemanlarıyla birlikte yeniden stüdyoya girdi. 2004’de 30.yıl dönümlerini kutlamak için bir dizi konserler turnesine çıkan RUSH, 2006’da SNAKES AND ARROWS’u kaydetmek için tekrar stüdyoya girdi. 2007 Mayıs’ında yayınlanan albüm sevenleri tarafından çok beğenildi. Atlantic Records tarafından çıkarılan bu albümü ülkemizdeki müzik marketlerde bulabilirsiniz. Müzik 8 Ses 7
Dmitry Shostakovich - Complete Piano Music Boris Petruchansky (piano) Stradivarius STR 33763 (5 CD) 2006'nın sonlarında İtalyan şirket Stradivarius tarafından yayınlanan bu toplama Rus pianist Petruchansky'nin 1992 ile 2006 yılları arasında çoğunluğunu Moskova'da kaydedettiği 5 CD'den oluşuyor. Bir taşla Shostakovich'in tüm solo piyano için bestelediği (daha doğrusu günümüze dek gelebilen, zira bir takım eserlerin politik ve/veya başka nedenlerden dolayı "kaybolduğu" bilinmekte) tüm eserleri dinleyebilirsiniz. Eserlerden bazıları: 5 Prelüd op.2, 3 Fantastik Dans op. 5, Aforizmalar op.13, Polka op. 22, Bebeklerin Dansı, 1 ve 2 Nolu Sonatlar, Murzilka, Glinka'nın bir Teması üzerine 3 Varyasyon ve tabii ki J. S. Bach'ın anısına bestelediği 24 Prelüd ve Füg op. 87. Shostakovich hakkında yazmanın gerekli olmadığını düşünerek Petruchansky hakkında birkaç not düşelim: 1949 Moskova doğumlu piyanist müzisyen bir ailenin çocuğu ve 8 yaşında Moskova konservatuarına kabul edilliyor. Inna Levina, Heinrich Neuhaus, gibi hocaların gözetimi altında çalışıyor. Değişik yarışmalarda birincilikleri olup (Leeds 1969, Münih 1970, Moskova 1971 ve Terni'de Casagrande 1975) sayısız festivallere de katılıyor. Emil Gilels ve S. Richter gibi romantik gelenekselliğe bağlı olan bu piyanist sayısız orkestra eşliğinde de konserler veriyor. Aralarında Rusya Senfoni, St. Petersburg Filarmoni, Moskova Filarmoni, Staatskapelle Berlin, Moskova Oda Orkestrası ve New European Strings'i sayabiliriz. Bu toplu eserlerin tamamı dijital olan kayıtlar duru, açık ve oldukça natürel. Shostakovich severlere, klasik müzik yelpazelerini genişletmek isteyenlere tavsiye edilir. Caz-severlere de özel
olarak bir hatırlatma yapalım; caz ve "modern" klasik müziğin ne denli uyumlu bir şekilde harmanlanabileceğini bir kez daha görmek için bol bol Shostakovich dinleyip arzu ediyorlarsa 24 Prelüd ve Füg'ü Keith Jarrett'ten de dinleyebilirler. ECM 1469/70 Müzik 9 Ses 7
CD'lerden zaten haberiniz var, belki de satın aldınız bile. Ama grubu tanımıyor iseniz başlamak için oldukça geniş yelpazeli iyi bir start olabilir. İlk defasında 4 CD birden satın almak istemeyenlere ise remaster edilmiş ve indirimli fiyata bulunabilen Full House ve/veya Liege & Lief CD'lerini tavsiye edebiliriz. Müzik 8 Ses 6
Prelüd ve Füg'ü Keith Jarrett'ten de dinleyebilirler. ECM 1469/70 Müzik 9 Ses 7
Richard Thompson - Sweet Warrior Proper PRPCD032 Fairport Convention - Live at the BBC -
(CD)
Island 9845385 (4 CD) 1967'de kurulan İngiliz folk-rock grubu Fairport Convention bu sene 40. yaş gününü kutluyor. Kutlamaların arasında, 4 CD'den oluşan, cep kitabı formatında ve grubun öykülerle dolu 48 sayfalık bir kitapçık içeren bir "antoloji" yayınlandı. Grubun hikayesini anlatmaya gerek yok. Ancak İngiliz adalarının trad-arr adı altında bilinen yani traditional (geleneksel) ve arranged (düzenleme) belki de en fazla eser yaratmış olan grubun müziğini bilmeyenler için dahi önemle tavsiye edilebilecek ufak bir başyapıt. BBC için yıllar boyu vermiş oldukları konserlerden - çoğu efsanevi disk jokey John Peel'in Top Gear adlı programından - alınan ve kayıtları 1968-1974 yılları arasında yapılmış toplam 69 parça var. Antolojinin tamamı eski sayılabilecek canlı kayıtlardan oluşmasına karşın kayıt kalitesi oldukça başarılı, ve buradan bir kez daha BBC mühendislerine şükranlarımızı sunmamız gerekiyor. Eğer Fairport'u seviyorsanız bu
Richard Thompson yine yeni bir CD çıkardı. Durmak bilmeyen enerjisinin son ürünü. Bilenler bilir, sevenler sever, sevmeyenler ise sesinden nefret eder ancak tekrarlamakta fayda var, Richard Thompson İngiltere'nin yetiştirdiği en iyi gitarcılardan biridir. Bu son CD'sinde yeni ne var diye sorarsanız açıkçası hiç bir şey yok, ama Mr. Stupid gibi pozitif mizah yüklü veya "Babam beni öldürecek" kadar açık sözlü parçaları da başka yerde bulmak oldukça zor. Irak konusunda gitarcının fikirlerini de öğrenmek istiyorsanız kulak kabartmanız yeterli olacak. Birkaç parçada kadim arkadaşı Danny Thompson kontrbasta eşlik ediyor. Yormadan dinlenebilen oldukça keyifli bir seyir. Müzik 7 Ses 7
Eric Dolphy - Outward Bound Analogue Productions (2 x 45'lik LP) Steve Hoffman ve Kevin Gray tarafından remaster edilip ve 1 adet 33'lük yerine aynı boyutta 2 adet 45'liğe basılan Analogue Productions kataloğunun son ürünlerinden. 1960'ta Rudy Van Gelder tarafından kaydedilen bu plak Eric Dolphy'nin kendi adına yaptığı ilk çalışma. Alto sax, bas klarnet ve flüt çalan Eric Dolphy'ye trompette Freddie Hubbard, piyanoda Jackie Byard, basta George Tucker ve davulda Roy Haynes eşlik ediyor. Lider olarak ilk çalışması olmasından mıdır bilinmez, Eric Dolphy daha sonra avant-garde ekolüne daha yakın olan çalışmalarından uzak, herkesin rahatça dinleyebileceği bir LP kaydetmiş. Gerçi kendi besteleri olan G.W. ve 245 isimli parçalarda ileride neler yapacağını müjdeleyen bir takım ufak da olsa ipuçlarını da vermekten kaçınmıyor. 60'lı yıllardaki Prestige kayıtlarının çok iyi olduklarını biliyoruz ancak bu plak belki de aralarında en iyilerinden bir tanesi. Analogue Productions çok iyi bir iş çıkarmış. Hararetle tavsiye edilir, hatta sırf caz dünyasında pek sık kullanılmayan bas klarnetin tınıları için satın alınabilir.
Brahms - Sonatas for cello and piano No. 1 & 2 Speakers Corner/Mercury Living Presence (LP) 1. Sonat Brahms'ın erken çağlarda bestelediği bir eser olmasına karşın (Senfonilerine başlamadan önce) tam 21 sene sonra besteleyeceği 2. sonatıyla karakter benzerlikleri şaşırtıcıdır. Ancak burada en şaşırtıcı olan cello'da Janos Starker ve piyano'da Gyorgy Sebok'un birlikteliğidir. Sonatlar cello VE piyano için yazılmış, ve müzisyenler bu kayıtta birlikteliklerini olağanüstü bir şekilde icra etmişler. Plakta kaydın nerede ve hangi tarihte yapıldığı konusunda bilgi düşülmemiş ancak son derece berrak ve akıcı. Cello'nun gövdesi tüm varlığıyla kayda geçmekle kalmamış piyano ile olan konumu çok açık bir şekilde belli olmakta. Speakers Corner çoğunlukta olduğu gibi çok iyi bir baskı gerçekleştirmiş ve vinil son derece sessiz/dip gürültüsüz. Bu sonatlar belki de Brahms'ın oda müziği için yazmış olduğu en güzel eserlerden. Tavsiye etmekten başka çaremiz yok. Ufak da bir hatırlatma: Janos Starker'in seslendirdiği J. S. Bach'ın solo cello için süitlerini plaktan dinlediniz mi?
Dinah Washington – The Swinging Miss D Speakers Corner/EmArcy (LP) Dinah Washington çoğu kritikler tarafından 2. sınıf bir sanatçı olarak kabul edilir. Biraz açalım, hiç bir zaman bir Ella Fitzgerald veya bir Sarah Vaughan'ın gördüğü saygınlığı görmemiştir. (Billie Holiday'i kıyaslama dışı kabul ediyoruz) Caz müziğine yaklaşımı Sinatra'nın dişi bir versiyonu olmakla benzerlik gösterse de kuşkusuz bunda özel yaşamının hareketliliği ve son dönemlerindeki madde bağımlılığının da rolü büyüktür. Ancak bu plakta bulunan ve Quincy Jones'un büyük orkestrası eşliğinde 1956'da kaydedilmiş parçalara lütfen önyargısız yaklaşın. Makin Whoopee, Ev'ry Time We Say Goodbye, Perdido, Caravan, Is You Or Is You Ain't Ma Baby gibi standartlar eminim sizleri başka diyarlara götürecek kadar güçlüler. Üstelik Speakers Corner'ın baskısı yine çok başarılı. Müzik 8 Ses 8
Hakan, B.M. H&G
Müzik 9 Ses 9
Müzik 9 Ses 10
Serbest Bölge Çin'in Yükselişi Batılı Hi-Fi firmaları, Uzak Doğulu rakipleri ile hem ticari hemde tasarım anlamında sonu gelmez bir savaşım içerisinde. Son yıllarda global pazarın daralmaya başlamasıyla bu savaş iyice sertleşmeye başladı. Hem CD, hem plak hemde diğer müzik medyalarında bu sene çok ciddi düşüşler yaşandı. Dijital platformlardan satınalınarak indirilen müzik medyası konusunda ise gerçek bir patlama yaşanıyor. Bunun Hi-Fi sektörüne en olumsuz etkisi, müzik medyasına paralel yaşanan düşüşler. Bunun yanına birde yeni jenerasyonların, alışveriş alışkanlıklarının büyük ölçüde dijital platformlara kaymış olması, pazarın yeni müşterilere ulaşmasını zorlaştırıyor. Büyük şirketler, birbiri ardına dijital çalıcılar için ürünler ve aksesuarlar üreterek yeni pazarlarda varolmaya çalışıyorlar. Herkesin gözünü diktiği gelişen bir pazar var, Uzakdoğu.
Pazarın yükselen yıldızlarından biriside, Opera Audio ve tasarım harikası Droplet CD okuyucu Hal böyle iken çoğu Batılı firma için, Avrupa ve Amerikan pazarları gitgide daralırken, firmaların pazarın hızla gelişen Uzak Doğu piyasasına daha fazla ağırlık vermeleri gayet normal. Avrupa ve Amerika pazarlarını da payların daralmasına rağmen hiç kimse kaybetmek istemiyor. Uzakdoğu ürünleri geçmiş senelerde daha çok alt ve orta segment müşteri gruplarına hitap ederken, bugün daha yukarı segmentlerde boy göstermekteler. Geçmiş yıllarda, ürünlerin bir çoğuna vurulan kalitesiz damgası günümüzde büyük ölçüde gerçekliğini yitirmiş durumda. Bir de buna, ardı arkası kesilmeyen, yenilikçi fikirler eklendikçe ve Hi-Fi medyası tarafından daha sık
ilgilenilen ürünler ortaya çıktıkça, Batı'da ciddi tehlike çanları çalmakta. Bunun yanısıra kendi pazarlarında da, Uzakdoğu'lular gayet başarılılar. Bugün, geçmişte duysak inanmayacağımız fiyatlarda ürünleri mağazalarda görmeye başladık. Dünyanın hemen her köşesinde bu ürünlere uygulanan yüksek vergiler bile fiyatların
Batı pazarlarında uzun zamandır boy gösteren firmalara bir diğer örnek, Shangling Batı'lı örneklerine göre çok aşağı seviyelerde kalmasını engelleyemiyor. Bu rekabete dayanamayan bir çok firma ya kapanıyor ya da el değiştiriyor. Tüm bu gelişmelerin tüketicilere getirdiği önemli avantajlar var. Bazen firmaların dezavantajına oluşan gelişimler, biz tüketiciler için avantajlar sağlayabiliyor. Bunlardan en önemlisi, fiyatlarda yaşanan düşüşler. Bugün müzik dinlemeye istekli ama bu hobiye fazla bütçe ayıramayacak durumda olan kullanıcılar lambalı amplifikatörlerden, CD çalarlara ve pikaplara kadar çok avantajlı, fiyat/performans oranına baktığınızda yüksek, genel anlamda ise ortalama veya üzerinde kalitede sistemler alabiliyorlar. Önümüzdeki senelerde bu trendin daha üst seviye ürünlere de sıçrayacağı kesin. Birbiri ardına duyurulan ürünler ve rakiplerine en azından kağıt üzerinde benzeyen ama fiyat anlamında daha avantajlı ürünleri mağazalarda göreceğimiz daha şimdilerden kesin gibi. Pazarın büyük aktörleri, önümüzdeki yılları mutlaka şimdiden şekillendirmek üzere çalışmalarına başlamışlardır. Gelişmeleri hep birlikte yaşayacağız ama eğer bütçemiz dar diye üzülüyor ve bir ses sisteminin hayalini kuruyorsanız ya DIY ile tanışın ya da Uzakdoğu ürünleri ile.