İçindekiler
Editörden
Haberler
İzlenim
Merhabalar
Sektörel haberler
Londra Hifi Fuarı İzlenimleri
Inceleme
Inceleme
Inceleme
Bluenote B5 M2 pikap kolu
Bluenote Bellavista pikap
Koetsu Rosewood iğne
Inceleme
Inceleme
Makale
Ali Erkol MM pikap katı
Gryphon Exorcist
SET Ampliler Bölüm II
Röportaj
Makale
Makale
Timpani ve Adnan Arduman
Analog Köşesi
Woman Acceptance Factor
Müzik Tarihinden
Neler Dinledik
Makale
Joe Zawinul
CD ve Plak Tavsiyeleri
Serbest Kürsü
Editörden Yeni sayımızdan hepinize merhabalar, Geçen ay bu dergide emeği geçenler ve benim için tarifi mümkün olmayacak kadar güzel geçti; bir ilki yapmış olmaktan, gelen olumlu tepkilerden ve en önemlisi tahminlerimizin ötesindeki istatistiksel oranlardan. Ben ilk sayımızın yaklaşık bin “hit” alacağını düşünüyordum. Ama bu rakamı neredeyse %30 aşmayı başardık. Bir çok yabancı dildeki on-line dergi için komik olan bu rakam aslında bizler gibi hobiisitlerin, toplam nüfusumuza olan oranının ne kadar az olduğunu gösteriyor. Tabii ki, Hifi ile ilgilenen herkes dergimizi okumadı bunu sağlama imkanımız yok ama birkaç sayı sonra çok kapsamlı istatistikleri sizlerle paylaşacağım. Bence önemli olabilecek tespitlerden bir tanesi, özellikle büyük şehirler dışından dergimize oldukça büyük bir talep olduğu. Bahsi geçen şehirler, insanların tatillerini geçirdiği sahil şehirlerimiz değil. Bu tespitimi doğrularcasına, en çok e-posta bu şehirlerde oturan okuyucularımızdan geldi.
Ürünlerle ve firmalarla ilgili bilgi isteyenlerden, tebrik mesajlarına kadar onlarca e-posta aldım. Bunun haricinde başta Azerbaycan olmak üzere bazı Türk devletlerinden ve yurt dışında yaşayan Türklerden de olumlu tepkiler geldi. Zaten şu an okumakta olduğunuz sayıyı hazırlamamızda en büyük motivasyon kaynakları da bunlardı doğrusu.
Yukarıda sizlere istatistiklerden bahsettim. Web sitemize eklediğimiz sayaçta bir nevi istatistiksel bir veri olmasına rağmen, sitemiz için daha kapsamlı bir istatistik motoru hazırladık. Birkaç sayı sonra, bu istatistikleri yayınlamaya başlayacağız. Bu istatistiklerde kullanıcının geldiği şehirden, web sitemizde geçirdiği zamana kadar oldukça kapsamlı veriler bulunuyor. Hem dergimiz hemde genel anlamda bu hobiye gönül verenlerin istatistiksel yapıları, aslında sektörün geleceğinin konumlanmasında da önemli bir faktör olsa da, bunun kullanılabilmesi de ayrı bir uzmanlık konusu. Bana gelen sorunların en önemli kısmı, bu derginin yapılmasına nasıl karar verildiği ve nasıl hazırlandığı konusunda idi. Geçen sayımızda yine “Editörden” kısmında yazdığım gibi, bu derginin çıkmasında en önemli etken, ülkemizde stereo ses sistemleri ve Hifi konusunda yapılan yayınların sayısal yetersizliği. Bende elimizde her türlü teknolojik imkanın varolduğunu bildiğimden neden bunu kullanmıyoruz diyerek bu derginin hazırlıklarına başladım. Çevreme bu konuyla ilgili fikirlerimi açınca, sevgili Gür ve Gökhan tarafından hazırlanmış ve e-dergi yapmak için optimize edilmiş bir Linux yazılım seti ve Türkçe imla kılavuzu ortaya çıktı. Yazılım ihtiyacımızı karşıladıktan sonra yazı yazmak isteyen kişilere ulaşmak gerekiyordu. Bu konuda geçen sayıya emek veren herkes, ben rica etmeden yazılarını yazdılar ve derginin hazırlanması 6 günde bitti. Bir yandan dergi hazırlanırken, web sitesini kodladım. Web sitesinin özellikle ilk birkaç gün çok ilgi göreceğini bildiğimden hem bedava hemde eşsiz teknik desteklerinden dolayı Google hizmetini tercih ettim. Bandwith konusunda inanılmaz yardımcı oldular ve ilk sayımızı donanımsal hiçbir sorun olmadan dağıtmayı başardık. Tabii bu dergi fikri ortaya çıkmadan önce, yurt dışındaki çoğu bağımsız e-dergi ve inceleme siteleri ile de fikir alış-verişi yapma fırsatımız oldu. Bir çoğu, büyük ihtimalle kendilerinin ilk sayılarını hatırlayıp heyecanlandığından, oldukça önemli konularda destek verdiler. İleride yapılabilecek güzel işbirliklerinin adımlarını attık belki de...
Tüm bunların içerisindeki en büyük desteği ise 6Moons'tan Sayın Sarajan verdi. Derginin yayınlandığı gün, 6Moons'ta dergimizin tanıtımı vardı. Arkasından da Positive Feedback geldi. Yukarıdakine benzer metinler dergi yayınlandığı andan itibaren bir çok dildeki Hifi konulu web sitelerine ve e-dergiye de gönderilmişti. Hatta birkaç firmadan ürünlerimizi incelemek ister misiniz diye mesaj almamızda çok hoşumuza gitti doğrusu. Geçen sayımızın bazı pasajlarının çevirilerini de, birkaç firmaya göndermiştik ama bu sayımızla beraber leaflet'lerimiz sektördeki tüm yabancı üretici firmalara göndereceğiz. Bunun Türk Hifi firmaları içinde uzun vadede ilginç açılımları olabileceğini düşünüyorum. Bunlarla ilgili aldığım geri dönüşleri sizlere gelecek sayıda aktaracağım. Geçen sayımızda dergimizin profesyonel
yardım olmadan kendi beğenilerimize göre hazırlandığından bahsetmiştim. Genel olarak dergi mizanpajımızın beğenildiği ama daha fazla resim olmasının iyi olacağı noktasında eleştiriler almıştık. Yeni sayımızı bu eleştiriler ışığında altında hazırlamaya çalıştık. Umarım hoşunuza gider. Bir sonraki sayımızda görüşmek üzere. Hakan Cezayirli İletişim Bilgilerimiz http://stereomecmuasi.googlepages.com email:stereomecmuasi@gmail.com forumlarımız: http://hakancez.jconserv.net wiki: lütfen tıklayınız
E-dergimizin içerdiği tüm konular ve Hifi/Müzik hakkında tüm fikir ve düşüncelerinizi Hifi ve Müzik Paylaşım Forumlarımızda özgürce yazarak diğer kullanıcılarla paylaşabilir ve tartışabilirsiniz.
Sektörel Haberler İlk haber Stereo Mecmuasından. Dergimizin yeni sayısı hazırlanırken, sektörün önemli online dergilerinden Positive Feedback'de dergimizi duyurdu. Bizde boş durmayarak Stereo Mecmuası'nı internetin en önemli özgür ansiklopedisi Wikipedia'ya taşıdık. Ansiklopedinin Türkçe elektronik dergiler bölümüne ayrı ve özgün bir konu olarak ekledik. Şimdilik sadece Türkçe sayfalarımız yayına çıktı ama bu ay İngilizce ve Fransızca maddelerimizi eklemeyi planlıyoruz. Dinleti Müzik tarafından dağıtımcılığı üstlenilen Yarland marka lambalı amplifikatörler uygun fiyata ampli almak isteyenlerin oldukça ilgisini çekebilecek ürünler. El yapımı ürünler, kozmetikleri ile oldukça ilgi çekiciler. Yer yer kullanılan ahşap parçalar bizce amplileri oldukça şık hale getirmiş. Dinleti Müzik, firmanın EL 84 bazlı push-pull amplisini oldukça iddialı bir fiyata hobiistlerle buluşturuyor. KDV dahil 400 Euro bizce oldukça iyi bir fiyat. Bahsi geçen ürün FV 34 CIII modeli ve kısaca teknik özellikleri şu şekilde, amplinin çıkış katı 4 adet EL84 giriş katı ise 2 adet 6N3 lambadan oluşuyor ve 2x15W çıkış gücüne sahip. Ayrıntılar için, firmaya mail atabilirsiniz. Klasik ama çok çekici hoparlör modelleri yelpazesi ile tüm dünyada ilgi gören, bir çok hoparlör üreticisine OEM kabin tasarlayıp üreten Castle Acoustics, bu yılın başlarında İngiltere'de kapılarını kapatmıştı. Bu yıl içerisinde tüm hakları ve varlığı International Audio Group tarafından satın alındı. Öncelikle son yelpazesi içeriği ve daha sonra da son zamanlarda üretimini durdurduğu tüm modellerin yeniden üretime alınması için, dev üretim tesislerinde yoğun bir çalışma başlatılmış, sonunda tüm Classic ve Compact serilerinin yeniden üretimi ve sevkiyatı başlamış. İlk üretimlerden, Classic Harlech S2, Classic Durham 3, Classic Richmond 7i ve Compact Column modelleri Sigma Ses'e tekrar ulaşmış. Odyofillere ve Castle hoparlörlerinin tutkunlarına duyurulur. Bu arada Sevgili Asım Bey'e bu ay içerisinde bir rahatsızlık geçirmişti, kendisine buradan da tüm Stereo Mecmuası ailesi olarak geçmiş olsun demek istiyoruz.
Fil Elektronik'in analog atakları devam ediyor. İtalyan Bluenote firmasının en üst seviye iğnesi Tuscany'nin arkasından firmanın orta üst segment Bellavista ve Bellavista Signature pikap modelleri de ülkemize getirildi. Her iki modelde birbirlerine benzeseler de oldukça değişik özelliklere sahip. Bellavista pikap şu an demo odalarında dinlenebiliyor, dergimizin ilerleyen sayfalarında da, incelememizi okuyabilirsiniz.
İngiltere'nin önde gelen hoparlör üreticilerinden Bowers&Wilkins'in EISA Ödülünü kazanan B&W 685 modeli SFRKD demo odalarında odyofillerin beğenilerine sunuluyor. Bowers&Wilkins'in gelenekselleşmiş tasarım anlayışını yansıtan ürün, yeni geliştirilmiş kevlar mid sürücü ve aluminyum/neodyum mıknatıs kullanılarak tasarlanan tiz sürücüye sahip. Firmanın kendi patentli, Flowport™-loaded yapısındaki bu şık hoparlörü, raf tipi hoparlör arayanlara EISA sahibi bir seçenek. İsveç yapımı DLS hoparlörlerini dağıtımı Türkiye'de QuadTürkiye tarafından yapılmaya başlanıyor. Geniş bir ürün gamına sahip olan markada, stereo ve ev sinemasına yönelik hoparlörlerin yanı sıra oldukça ilginç tasarımlı duvar içi hoparlörlerde bulunuyor. Bunların haricinde oldukça ince tasarlanmış ve duvarlara hiçbir müdahale yapılmadan kurulabilen hoparlörlerde ilgi çekici. İlk partide gelen ürünlerin mağazasında dinleyebilirsiniz.
ilk
kısmını
Quad-Türkiye
Bu senenin Absolute Sound Editörün Seçimi 2007 ödüllerinde Timpani firmasının temsilciliğini yaptığı ve ülkemize getirdiği 19 ürün ödül aldı. Ödül kazanmış ürünlere bakmak için firmanın web sitesini ziyaret edebilirsiniz. Bakalım 2008 senesinde yine bir rekor kırabilecekler mi? Geçen ay EISA'da kendi ödüllerini açıkladı. Stereo ses sistemleri ile alakalı verilen ödüller şu ürünlere gitti. 2 kanal ampli; Cambridge Audio Azur 840A, audio kaynak; Pioneer PD-D6-J, kompakt hoparlör; B&W 685, kompakt sistem; LG FA/FB 162, kule tipi hoparlör; Yamaha Soavo-1, HD çalar; LG BH100, Hi-end ses; Linn Sondek LP12 SE ve en iyi ses teknolojisi ürünü Quad ESL-2905. Belki gelecek sayılarda bizde editörün seçimi diye bir ödül veririz. LP severlere Müjde: Son zamanlarda hızla artan vinil talebi karşısında Universal şirketinden aldığımız son habere göre Bob Marley, U2, Cure, Moody Blues ve Cream’in eserleri tekrar LP formatında basılacak. Ayrıca Sony, Songs of Leonard Cohen, Simon & Garfunkel’in Bridge over troubled water, Patti Smith’in Horses, Clash’ın Combat Rock, Lou Reed’in Transformer, Rory Gallagher’ın Live in Europe, Pearl Jam’in Ten, Elvis Presley’in Golden Record, Johnny Cash’in At Folsom Prison, Bruce Springsteen’in Born in the USA, Michael Jackson’un Bad, Bob Dylan’ın Blood on the tracks, Janis Joplin’in Pearl gibi albümlerini tekrar vinil olarak basacağı açıklandı. Mark Knopfler ve Bjork’ün yeni albümleri sırasıyla Kill to get crimson ve Volta da vinil olarak pek yakında yayınlanacak. Bu sayfadaki duyurular Stereo Mecmuası'nın mail adreslerine gelen firma bültenlerine dayanılarak hazırlanmaktadır.
İzlenim Londra-2007 Ses ve Görüntü Fuarı İzlenimleri Sayın Hakan Kalkan tarafından ziyaret edilen Londra - 2007 Ses ve Görüntü Fuarı izlenimlerini kendi kaleminden sizlerle paylaşmaktan büyük mutluluk duyuyoruz. Umarım bu tarz fuarları ziyaret etme imkanı bulamayan okuyucularımız yazıyı keyifle okurlar. Sayın Hakan Kalkan'a dergimize değerli katkılarından dolayı teşekkür ederiz. Eskilere rağbet olsa bitpazarına nur yağardı” demişti bir arkadaşım geçenlerde eski cep telefonlarımızı ne yapabileceğimizi konuşurken, tabii eski derken 2-3 senelik cep telefonlar artık eskimiş oluyor! Ayni arkadaşım pikaba plağını koyup müziği dinlemeyi de eskimiş bir alışkanlık olarak nitelendirip bu atasözünü söylemiş olsa idi, sanırım gecen hafta sonu Londra’ya nur yağdığına şahit olabilirdi! Zira hemen her demo odasında en az bir tane analog sistem görüp, hemen tüm dinletilerin plakla yapıldığına tanık olduğu bir ses fuarını kaçırmış oldu.
düşünecek olursak envari çeşit bir “audio heaven” dememde sakinci yok sanırım. yazımın giriş kısmında da belirttiğim gibi, analog kaynak fuardaki pek çok sistemde birinci kaynak olarak kullanıldı. Pek çok hoparlör yada ampli üretici firmalarının dinleti odalarındaki gösteriler birkaçı hariç plak ile gerçekleştirilirken, ayni zamanda çok geniş diyebileceğim bir alandaki plak satış standlarına yoğun ilgi vardi.
Martin Logan Purity ve PrimaLuna Prologue-7
Hakan Kalkan; Audio Research Ref-210 ve Wilson Duette
Londra’da her sene düzenlenen ve Ingiltere’de bilebildiğim kadarı ile tek ve ciddi sayılabilecek düzeydeki Ses ve görüntü Fuarı 21-23 Eylül tarihleri arasında Heathrow Park Inn Otel’inde gerçekleşti. İrili ufaklı açıkta satış yapan standları de sayarsam 79 adet farklı aktivite ve tam 69 tane dinleme odası ve dolayısı ile ses sistemi fuarın geniş katılımını zannederim anlamaya yardımcı olur. Bu sistemler içerisinde direk olarak firma bazında temsil edilmese de sistem içerisinde yer alan farklı cihaz markalarını da
Gelelim sistem odalarında dinleyip gördüklerime. Pek çok sistem içerisinde beni ve fuarı benimle gezen iki çift İngiliz kulağını en çok etkileyen üç adet sistemdi dersem yanılmış olmam. İlki bütçesel olarak da diğer ikisine göre ağır basan ve İngiltere'nin en büyük audio ithalatçılarından birisi olan Absolute Sounds’un odası idi. Wilson Duette hoparlörler (2 yollu), Audio Research Reference-3 ve Reference-210 pre/power amplilere, Krell’in EVO-505 SACD player'ı Transparent Reference bağlantı ve hoparlör kabloları ile eşlik etmekteydi. Son derece geniş ve üç boyutlu bir sahne, doğala yakin enstrüman tınıları yanında, bir 2-way'den beklenmeyecek şekilde dinamik bir ses, daha sonraları pek çok odada değişik tarzda sistemler ve sesler dinlememe rağmen aklımda en çok kalanı oldu. Tabii bu sistemin 55,000 Pound civarında bir liste fiyatı ile (İngiltere fiyatları ABD fiyatlarının genelde çok üzerinde seyrediyor buna da belirtmeliyim) alici beklediğini düşünürsek, iyi bir ses dinletmesi sürpriz sayılmamalı, ama fuarda bu sistemden daha pahalı olmasına
rağmen -ya fine-tuning ya oda sorunlarından da kaynaklanması muhtemel- pek iç açıcı sunumu olmayan sistemler de dinlediğimi belirtmeliyim. Absolute Sound’un 2. odası bütçesel olarak bu ilk sisteme göre daha hesaplı tutulmuş bir sistem odası idi, Martin Logan Purity aktif hoparlörler ve PrimaLuna Prologue-3 ve Mono-7 pre/power amplilere, Prologue cd player-8 eşlik ediyordu. Sahne bazında gerçekten etkileyici ve yumuşak bir sunumu olan sistem bende tam bir tubeheaven izlenimi bıraktı. Hesaplı derken göreceli hesaptan bahsediyoruz tabii, yaklaşık 10,000 pound liste fiyatlarına sahip bir sisteme ancak göreceli hesaplı denebilir! Absolute Sound’un 3. odası tamamen Krell'e ayrılmıştı (sonra değineceğim).
etmeliyim, ama bu direk olarak cihazlara ithaf edilmemeli, zira dinleme odasındaki problemlerin ve fine-tuning yapılmadan gelişi güzel çatılan bazı sistemlerin istenilen dinleti etkisini yaratamadığı bu tur organizasyonlarda çokça rastlanan bir durum. Krell ve MBL, belki de beklentim çok olduğu için bu açıdan değerlendirebileceğim demolardı. Birbirlerine Krell CAST ile bağlı EVO-900 mono power ampliler, EVO-202 preampli, EVO-505 SACD player ve yepyeni Krell hoparlörden oluşan Krell sistemi büyük ancak hiçbir şekilde yansıma yalıtımının olmadığı dinleme odasında, ayni zamanda ses şiddetini gereğinden fazla yükselterek bir demo tercihinde bulununca -hoparlör hariç 53,000 pound liste fiyatı olan bir sistem açışından- istenilen noktaya erişemedi.
Roksan odası
Evet, gelelim en çok beğendiğim 3. demoya: Roksan odasında buyuk bir keyifle müzik dinledim, özellikle analogdan beslenince sistem harika müzik tınıları üretti, odanın küçüklüğüne ve hiçbir akustik düzenleme ve fine-tuning yapılmamasına rağmen son derece lezzetli çalması aklımda kaldı. Sistemi özetleyecek olursam analog kısım Roksan Xerxes 20 pikap, Artemiz Precision pikap kolu, ve Ortofon’un yeni çıkardığı ve dünyanın en gelişmiş iğnesi olarak lanse ettiği PW iğneden oluşuyordu. Pre ve power ampliler de (sanırım) Roksan’in yeni Platinium serisiydi, hoparlör de Roksan Caspian FR-5 idi. Özellikle müthiş dinamik ama kesinlikle dinleyeni yormayan çok da huzurlu olmayı başarabilen ender bir dengeye sahip sunumu ilginçti. Özellikle Ortofon PW odyofil dünyasında ses getireceğe benzer.
Krell EVO-1 & EVO-2
Bundan birkaç ay evvel EVO-1 ve EVO-2 kombinasyonunu dinlemiş “şanslı odyofiller” den birisi olarak bu durumun sistemden çok oda akustiği yada benzeri bir sorun olduğunu düşünüyorum. Krell demosundaki ilginç bir urun de yeni piyasaya sürdükleri KID ( Krell Ipod Dock) D/A converter idi, hem Single Ended hem de balanced çıkışı olan bu urunu önümüzdeki donemde PAPA dock isimli bir entegre ampli destekleyecek (KID’in İngiltere satış fiyatının 1150 pound olduğunu dikkate alarak, gelecekteki hifi ve hiend sistemlerinde dijital mecranın gidişatı ile ilgili bir anlam çıkarmak mümkün: sanırım bir sure sonra hard disk-drive'lar, dönen bir diskten lazer ile bilgiyi okuyan ve bunu analoga çeviren CD çalarlarımızın yerini alacak).
MBL bileşenleri ve yine omnipod'lar MBL hoparlörlerden oluşan MBL sistemi de küçük Önceden de bahsettiğim gibi, bazı odalarda bir odaya hapsolmasından dolayı kendisini tam ifade edemeyen durumda kalmıştı. beklentimin altında bir ses dinlediğimi itiraf
idi! DCS, Meridian Audio, MBL, ProAc, EAR, Naim, Chord, Electrocompaniet, Michell, VTL, Sonus Faber, Verity gibi markaların da direkt yada sistemler içerisinde bulunan çeşitli ürünleri vasıtası ile iştirak ettiği fuarda ayrıca Origin Live, Acoustic Solid, Avid, Transcriptors, Pro-ject gibi pikap üreticilerinin ürünlerini de ilk defa dinleme fırsatım oldu. Bu arada görüntü ve ev sineması sistemleri konusunda gündemi çok geriden takip eden birisi oldurumu belirtmeliyim. Ancak HD-DVD formatı ile Blueray formatının görüntü karşılaştırması gerçekten çok ilginç ve eğlenceli idi. Ben dahil tüm demoya katılanlar MBL Demo Odası Bu yazıya sığamayacak kadar çok sistem ve iki formatı da birbirine üstün bulamadık. savaşlarının bu alanda da oda içerisinde, en çok beğendiğim yada Format etkilendiğim sistemleri biraz da detay- yaşanacağını düşündükçe bu yeni formatlara biraz mesafeli durmanın iyi olacağını landırarak anlattım. düşündüm demo sonraki. Ama normal DVD ve Blue-Ray DVD karşılaştırması yapılınca da farkı görünce gözlerime inanamadığımı belirtmeliyim. Görüntü hobisi olan arkadaşlara kolay gelsin diyelim!
Bunun yanisira, Avid Reference pikap ve pikap kati, Brinkman pikap kolu ve Benz LP den oluşan analog kaynak ve gerisi Naim'den Fuar çıkışı yorgun ve kulak algılaması iflas oluşan sistem odası da özellikle CD ile etmiş şekilde eve dönerken analogun karşılaştırmalarda hemen tüm dinleyenler yükselişini, buna rağmen benim en çok üzerinde anında etkili olması açışından aklımda kalan ve beğendiğim üç sistemden ikisinde analog katı bulunmayışını düşünüyordum. Bu durum önce bir ikilem gibi görünse de esasında doğru sistem düzenlemesi ve cihazlar arası yakalanacak sistemsel sinerjiden başka bir şey değildi (Tabii bu beğendiğim sistemlerde bir de ayrı analog kaynak olsa ve onlarla demolar tekrarlansa idi nasıl olurdu bilemiyorum). Ancak elliyi aşkın çok değişik ses ve sunumları olan sistemi dinleyip ve kulaklarım iflas ettikten sonra diyebilirim ki plak bir şekilde bu sinerjiyi daha kolay yakalıyor, kendini daha kolay sevdiriyor, ister format farkı diyelim, ister çalışma prensibi ister ilginçti, plak çalarken odadaki nüfus artarken, frekans bandı…Bir bilge odyofilin bir zamanlar dediği gibi “dünya döndükçe kulak daha iyisini CD'ye döndüğünde nüfus birden azalmakta arayacak!”
İnceleme Bluenote B-5 Mark II Pikap Kolu Bluenote B-5 benim daha önceden inceleyip, yazımı web sitem vasıtasıyla okuyucular ile paylaştığım bir pikap kolu idi. Geçen zaman aralığında İtalyan mühendisler boş durmamışlar ve üründe çeşitli iyileştirmeler yapmışlar. Bu yazımda hem yapılan iyileştirmelerden hemde B-5 kolun ayrıntılarından bahsetmek istiyorum. Resimlerden anlaşılabileceği gibi Bluenote B5 kol gimbal yapıya sahip ve inanılmaz güzel ve zarif bir yapıya sahip. Eski versiyonlarda altın rengi ve siyah pikap kolunun üzerindeki dominant renkler iken bunların arasına krom kaplı parçalarda eklenmiş. Bu eklemenin görselden ziyade fonksiyonellik açısından olduğunu tahmin ediyorum.
Gimbal terimi bazılarınıza tanınmadık gelebilir, hemen kısaca anlatmaya çalışayım, içice, serbest dönen, teorik olarak halkalardan oluşan yapıya gimbal denir. Teorik olarak sürtünmesi az olup, en içte bulunan halka veya aletin sabit kaldığı yapıdır. Bluenote burada aynı mantığı birbiri içine girmiş bir kaç daireyi kolun sağa sola ve aşağı yukarı hareketi sağlamak için kullanmış, tüm bu yapıyı oluşturarak pikap kolunu mümkün olduğu kadar stabil hale getirmeye çalışmışlar. Çeşitli firmaların jiroskop mantığı aslında gimbal yapıyı baz alarak yaptığı çeşitli kolları var, yani bu yapı aslında çok fazla firmanın uygulayıp, başarılı ürünler geliştirdiği basit bir fizik kuralına dayanıyor. Bilmiyorum belki başarı, gerçeklerden geliyordur.
basit
bilimsel
Kutudan 2 adet arka ağırlık, 1 adet antiskating ağırlığı çıkıyor. İğnenin yapısına ve ağırlığına göre arka ağırlıklardan bir tanesi tercih edilebiliyor. Her 2 ağırlığın yapısı birbirinden tamamen farklı. Bir tanesi alışılmış profile sahip standart bir ağırlık görüntüsüne sahipken ikinci ağırlığın asimetrik yapısı ve ilginç formu dikkat çekici. Bu ağırlık farklı açılarda kullanılarak kolun hassas yanal hareketini sağlayabilmenin yanısıra bir nevi anti-skating etkisi de sağlayabiliyor. Tabii ağırlıkların kol ile bağlantısını sağlayan bağlantı elemanının yine asimetrik yapısı ekstra ayar opsiyonu açısından bir avantaj. Anti-skating için bir çok iğne için ayar gerekmiyor. Bu bir çok yeni kolun önemli özelliklerinden. Bir çok marka geliştirdikleri kollar sayesinde kullanıcıları ekstra bir ayardan kurtarmış durumdalar. Bluenote her ne kadar anti-skating ağırlığı kullanmaya gerek olmadığını belirse de, çok hafif iğnelerde sorun çıkabileceğini düşünerek ilk SME 3009'larda gördüğümüz misina ile kola bağlanan türde bir ağırlığı tercih etmiş. Kolda firmanın Multi Board adını verdiği patentli teknolojisi kullanılmış. Kol gövdesi, lift mekanizması kolun park alanı, anti skating köprüsü gibi tüm parçalar ilginç bir yapı üzerine birbirinden bağımsız olarak inşa edilmiş. Bu ilginç yapı, isteğe göre ayarlanabilen tüm bileşenlerin biraraya toplanması asıl kol gövdesinin sadeleştirilmesi amacıyla geliştirilmiş.
İşte tam bu noktada kolun bir önceki versiyonuna göre yapısal iyileştirmeler dikkat çekiyor. En önemli yapısal fark, lift mekanizmasında yapılan değişiklikler. Liftin hidrolik deposunun dış etkenlerden korunması amacıyla özel bir tapa sistemi eklenmiş. Bu sayede liftin seviyesini ve sertliğini değiştirirken, hidrolik silikon kayıpları minimize edilmeye çalışılmış. Bu her ne kadar çoğu kullanıcının çok kurcalamadığı bir ayar olsa da, benim gibi kolun her yerini oyun bahçesi kabul edenler için önemli bir ayrıntı.
vidalı sıkma prensibi yerine özel bir armboard kullanmış. Kutu içeriğinde armboard gelmediğinden yukarıda belirttiğim gibi ekstradan almak gerekiyor. Bluenote pikaplarda ise bu armboard standart olarak eklenmiş. Armboard'a yerleştirilen kola iğne takıldıktan ve ayarlamalar yapıldıktan sonra, kol üzerinde denenebilecek bir sürü ayar olması bu kolun bence en güzel yanı. İsterseniz standart halini fazla uğraşmadan ayarladıktan sonra kullanabileceğiniz gibi, kol ile gelen arka ağırlıkların asimetrik yapıları ile oynayarak seste kulakla duyulabilir farklar oluşturabiliyorsunuz. Bu noktada bu değişiklikler iğnenin ağırlığı ile oynamadan sadece ağırlıklar ve onlara bağlantılı aksesuarların açıları ile oynayarak oluşuyor. Bence bu kolun en önemli avantajı bu. Şimdiye kadar bu kolu çeşitli Bluenote yapımı pikaplar ile denemiştim. Yakın bir gelecekte farklı pikaplar ile deneme fırsatım olacağından daha ayrıntılı olarak performansını görme fırsatım olacak. Kolun, üzerine takmış olduğu Bluenote Bellavista pikap ile birlikte performansını konu alan inceleme yazımı ilerleyen sayfalarda okuyabilirsiniz.
Bir diğer yapısal değişim, lift mekanizması ve anti-skating kulesinin metal yapısı değiştirilmiş olması. Malzemenin birbiriyle etkileşimini azaltmaktan ziyade daha sağlam bir yapı elde edilmesine yönelik bir iyileştirme. Tüm bunların haricinde kolun yapısal boyasında da, ton farklılığı ile bir miktar kozmetik makyaj yapılmış. Kolun diğer özelliklerinde herhangi bir farklılaştırmaya gidilmemiş. Ürün ambalajının içeriğinde de herhangi bir değişiklik yok. Genel kurulum ve ayarlamalara ait dokümantasyon haricinde herhangi bir şey çıkmıyor. Bu noktada kurulum için gereken protractor eğer elinizde yok ise Fil Elektronik'in web sitesinden indirebilirsiniz. Kolun ayarlamaları aslında basit sayılabilir. Her zaman yaptığımız gibi, kolumuzun yerleşimini yapıyoruz. Eğer Bluenote kollardan herhangi birini kendi pikabınızda kullanacaksanız, pikap ile kolun arasına “arm board” sipariş etmelisiniz. Kolu pikapta olması gereken yere taktığınızda öncelikli işimiz bitiyor. Bluenote kendi kollarında Rega standartında bir pivot headshell uzunluğu kullanmış. Keza aynı şekilde gövde çapıda bu standarda uygun. Ancak bu standart için kullanılan ve aslında işlevselliği tartışılabilir
Hakan
Bluenote B-5 M.II pikap kolu Üretici: Bluenote Türkiye dağıtıcısı: Fil Elektronik Fiyat: 660 Euro Teknik Özellikler Gimbal yapılı pikap kolu Toplam uzunluk: 275mm Pivot/Headshell uzunluğu: 223mm Pivot Yapısı: Siyah anodize aluminyum Mass: 14 gram İç kablolama: Ekranlı 99,9999% Oksijenden arındırılmış (OFC) bakır Dış kablolama: Tasker® shielded
İnceleme Bluenote Bellavista Pikap Bu sayımızda Türkiye'ye ilk kez ithal edilen Bluenote Bellavista pikabı inceleme fırsatım oldu. Daha önce web sitemde bu pikabın bir alt modeli olan Piccolo'yu incelemiştim ve Bluenote firması da bu ayrıntılı incelemenin Türkçe'sini web sitesine eklemişti. Umarım ileri ki dönemlerde bu dergide yapılan incelemeler farklı üreticilerin sayfalarında yeralır. Bellavista pikap segment olarak giriş seviyesinin biraz üzerine konumlanmış bir ürün. Üretici bir üst sınıf Bellavista Signature ile bir alt model Piccolo'nun arasındaki fiyat farkını tolere etmek amacıyla muhtemelen bu ürünü üretmiş. Bellavista bahsi geçen 2 pikaptan da alıntılara sahip. Bu dergideki tüm yazarların ve hatta konuk yazarlarımızın bile birleştiği alan, pikaplar olduğundan, mümkün olduğunca ayrıntılı ve uzun yazılar yazıyorum. Umarım keyif alıyorsunuzdur. Bu arada yukarıda tüm yazarlarımız pikap kullanıcısı demiştim, aslında eksik yazdığımı farkettim. Dergi ve forumlarımızın alt yapısı ve kodlamasını hazırlayan arkadaşlarımızın hifi ile direkt bağlantıları olmasa da, onlarda pikap kullanıcısı. Anlayacağınız bu dergide Analog Rules !! (çn: En büyük Analog anlamında) Neyse biz konumuza dönelim.
Bluenote bu üründe ana renk olarak siyah rengi tercih etmiş. Ürünün dış kozmetiği yan tarafta resmini eklediğim Bellavista Signature pikap ile oldukça benzer. Gözle görülen en önemli farklılık şasinin üst modelde 2 katlı ve yuvarlatılmış olarak tasarlanmış olması. Yuvarlatılmış akrilik yapıların sese olumlu etkileri olduğu uzun
zamandır konuşulan bir olay olsa da, ben kendi kulağımla test etme şansı şimdilik bulamadım. Belki gelecek ay her 2 pikabı yanyana test ederek farklılıkların sese etkisini yazabilirim. Dış görünüşte farklılıklar olsa da, işin teknik yönüne gelince motor, spindle gibi bileşenlerin farklı olması 2 pikabı birbirinden tamamen ayırıyor. Şimdi pikabı oluşturan komponentleri inceleyelim,
Bellavista pikapta şasi firmanın tüm pikaplarında karşımıza çıktığı gibi akrilikten üretilmiş. Yaklaşık 20 mm kalınlığında akrilikten üretilen şasi, siyah renkte ve oldukça şık. Gövdeye birleşik olarak firmanın kendi kollarını kullanabilmeniz amacıyla metal rengi bir armboard eklenmiş. Aynı renk açma kapama anahtarının, marka plaketinin, spike'ların ana rengi olarak da kullanılmış. Firmanın karakteristik tasarımı genelde bu 2 rengin kombinasyonundan oluşuyor, tüm komponentler biraraya geldiğinde oldukça şık bir görüntünün ortaya çıktığı aşikar. Pikabın şasinin altında 3 adet ayarlanabilir spike (ç/n:sivri konik yapı) bulunuyor. Pikap rijit tarzda tasarlandığından şasinin üst tarafında denge ayarlamak için herhangi bir yapı bulunmuyor. Nihai dengelemeyi, alt kısımdaki oldukça uzun sayılabilecek spike'lar ile yapılıyor. Bunların gövde ile aralığı yeterli aralığı sağlıyor. Söz gelimi, şasiyle sıfır durumda özel bir rezonans platformunuz var ise, yine de pikabın denge ayarını rahatlıkla yapabiliyorsunuz.
Bellavista pikap, bir paket olarak satıldığından gövde ile bağlantılı bir toz kapağı da paketten çıkıyor.
Şasinin orta bölgesinde spindle ve bearing kısmı bulunuyor. Bluenote, Piccolo'da da kullandığı kendi lisanslı teknolojilerini bu pikapta da kullanmış. Bu teknolojiler, firmanın üst modellerinde Ferrari'den alınan teknoloji desteği ile geliştirdikleri Formula Steering isimli teknolojinin fiyata doğru orantılı downgrade edilmiş bir varyasyonu. Bu teknoloji, teflon/grafit karışımı 2 iç bearing'in, Arnite adı verilen bir maddeden üretilen ek bir dış bearing ile kombinasyonu şeklinde açıklanabilir. Arnite, pikaplarda önümüzdeki yıllarda sıklıkça göreceğimiz ilginç bir madde, kendi içinde yapışabilen, sertliği ve sağlamlığı ile tanınan bir plastik polimer.
sonra şasiye monte ediliyor. Bu noktada yukarıdaki ayrıntı fotoğrafta spindle üzerinde bir delik olduğu dikkatinizi çekmiştir. Bu delik spindle'ın üst parçasını ana gövdeden ayırmanıza yardımcı olmak üzere yapılmış. Platter neredeyse spindle'ın ortasına vidalanıyor. Bunun platter üzerindeki titreşimin akrilik gövdeye hızla aktarılıp soğurulması için yapıldığını düşünüyorum. Bu arada yazı planlarım içerisinde akriliğin farklı titreşim frekanslarına etkileri konusunda ilginç bir makale çevirisi de var. Bilimsel araştırmalar akrilik ve özel plastik malzemelerin sanayi tipi titreşimleri soğurmada olumlu etkileri keşfedilince, bir çok sektördeki üreticiler bu malzemeleri kendi ürünlerine transfer ettiler. Şu an üretilen pikapların çok büyük bir kısmında akrilik yoğunlukla kullanılıyor. Pikapların yanısıra, CD okuyucular gibi mekanik titreşimlerin ses kalitesine etkisinin olduğu düşünülen bir çok üründe akrilik kullanımı oldukça yaygın.
Motor bloğu da özel bir metal koruma ile akrilik gövdeye yerleştirilmiş. Firma, motorda da, patentine sahip olduğu Tulipan teknolojisini kullanmış. Tulipan, adını ve şeklini lale çiçeğinin şeklinden alan ve motor rotor sisteminde kullanılan bir teknoloji. Bu sayede motor hafifletilerek, az güçle istenilen devre hızla ulaşılmasını sağlanıyor. Yukarıdaki resimde motorun mil kısmının ve dolayısıyla lale şeklinin ayrıntısı görülebilir.
Ürünün kutusu açıldığında spindle ayrı şekilde kutulanmış geliyor. Yine kutu içeriğinde bulunan özel yağ ile kapladıktan
Bahsettiğim tüm bileşenler pikabın şasinin üzerine oldukça hızlı şekilde takılabiliyor. Genel kurulum gerçekten çok basit. Spindle yerine takıldıktan sonra, platter'ın yerine monte edilmesi işlemine geçiliyor.
Bluenote, platter tasarımında Michell Gyrodec'e oldukça benzeyen bir mimari kullanmış. Platter'ın alt kısmında bronzdan üretilmiş ağırlıklar var. Bu ağırlıklar, platter'ın dönmeye başlamasıyla belli bir merkezkaç etkisi oluşturup, platter'ın genel dengesine olumlu katkı yapıyor. Yalnız Gyrodec'in tersine, platter'da kullanılan malzeme oldukça farklı. Hatta yüzeyler bile oldukça değişik. Gyrodec'te vinyl benzeri bir madde kullanılırken, Bluenote kendi ürününde Sustarin denilen bir malzeme kullanmış. Platter'ın yüzeyinde dikkat çekici şekilde yivler açılmış. bunun tam sebebini bilmemekle birlikte, konuyla ilgili bilgi aldığımda sizlere de aktarmaya çalışacağım.
Platter yerine yerleştirildikten sonra, spindle'ın üst bölümü sıkılarak kilitlenme işlemi yapılıyor. Platter ile motor arasındaki bağlantı ise, Polyvinyl maddesinden üretilmiş bir kayış ile sağlanıyor. Platter'ın takılmasından sonra, gayet hızlı bir şekilde iğnemizi daha önce montajı yapılmış kola monte edebiliriz. İğnenin takılması konusunda çok fazla ayrıntıya girmek istemiyorum. Eğer bu konuda daha fazla bilgi isterseniz web sitemden iğne takılması işleminin ayrıntılı anlatıldığı
makalelerime bir göz atabilirsiniz. Bu dinletimde Bluenote firmasının Boboli yüksek çıkışlı MC iğnesini kullandım. Bu iğne benim oldukça hoşuma giden bir iğne. Oldukça detaylı ve dengeli çalan bir iğne olduğunu düşünüyorum. Bu iğnenin en büyük dezavantajı yaklaşık 12gr'lık ağırlığı. Bu ağırlık iğnenin her kolla rahat kullanımını zorlaştırıyor. Örneğin standart bir Rega kol ile bu iğneyi kullanmanız imkansız. İğnenin bu denli ağır olmasında dış zırhının oldukça kalın ve boyut anlamında büyük olmasının etkisi var. Bluenote, her kolda rahatlıkla kullanımı sağlamak yerine, iğnenin yapısını değiştirmeme kararını vermiş. Firmanın kendi kollarında ise, iğne sorunsuz olarak kullanılabiliyor.
Dinletimde genel olarak Jazz ve rock ağırlıklı bir LP seçkisi kullandım. Ayarların doğruluğu ise Analogue Productions (AAPT 1) tarafından üretilen test plağı kontrol edildi. Miles Davis (ACCS 81631Q) , Bill Evans (TJAZ 9351) gibi klasikleşmiş ikonlardan Tom Waits gibi daha deneysel müzisyenlere uzanan ve genelde 180gr vinylerle yaptığım dinletilerde, ortaya çıkan tonal denge hoşuma gitti. Detay seviyesi oldukça üst seviyelerde olduğunu söylemeliyim.
Dinletide kullandığım yine Bluenote üretimi komponentler ile yakalanan sinerji haricinde ikinci test sisteminde de oluşan doyurucu performans pikabın ve dolayısıyla analog kaynağın sistemin genel ses kalitesindeki otoritesini gösteriyor. Şimdiye kadar test ettiğim bir çok pikapta bu fiyat aralığındaki bir çoğu uygun kurulumlarda sisteme oldukça olumlu katkılar yapıyorlar. Bluenote'un bence başarısı tüm pikap bileşenlerinin ayrı ayrı performansları bile gayet yüksek iken, tüm bileşenlerin aynı platformda toplanması ile çok ilginç bir sinerji dolayısıyla ses kalitesi artışı elde ediliyor. İğne yandıkça özellikle mid seslerdeki performans ve detay artışı çok yüksek seviyelerde. Benim tüm kombinasyondaki birincil favorim Boboli iğne. Yukarıda belirttiğim gibi, iğnenin eşleşeceği kolu seçerken seçici olmak gerekiyor. Ama uygun bir kol ile gösterdiği performans yüksek seviyede. Bunu hem B5 ve hemde kendi pikabımda takılı olan SME V'i gözönüne alarak yazıyorum.
Bluenote Bellavista Üretici: Bluenote Türkiye dağıtıcısı: Fil Elektronik Fiyat: 2.200 Euro (B5 kol dahil) Teknik Özellikler Gürültü oranı: 0,03% Hız: 33-1/3 ve 45 rpm +/- 0,1% Hız değişimi: Manuel Aktarım: Polyvinyl kayış Motor: Synchronous AC motor Spindle: Split-Spindle™ Bearing: Bronz
Bluenote Boboli Üretici: Bluenote Türkiye dağıtıcısı: Fil Elektronik Fiyat: 550 Euro
Bu pikap ülkemiz şartlarında giriş seviyesinin oldukça üzerinde bir fiyat etiketine sahip. Fiyatın içerisine, B5 kol, record clamp, toz kapağı gibi aksesuarlarda dahil olması önemli bir avantaj. Sadece bir iğne alarak pikabı hemen kullanmaya başlıyorsunuz. Pikabın kullanıcılar açısından bir diğer dezavantajı platter yapısından dolayı Gyrodec'e benzerliği olabilir. Ancak her iki pikabın tasarım prensipleri birbirinden tamamen farklı. Bellavista'nın en önemli avantajları ise, kolun çok farklı ayar kombinasyonlarıyla kullanılabilmesi sayesinde sese etkisinin yüksek seviyede olması, gayet dengeli ve sese olumlu etki eden rijit yapılı şasisi ve kurulumunun çok basit olması. Özelikle firmanın giriş-üst seviye iğnesi Boboli ile oluşturdukları sinerji dikkate değer. Bu fiyat segmentinde pikap arayanların alışveriş listelerine eklemelerini tavsiye ederim. Hakan
Teknik Özellikler Yüksek çıkışlı MC iğne Çıkış seviyesi: 2mV Impedance: 47Kohm Compliance: 8Cu. Ağırlık: 12 gram. Tracking weight: 1.2 gram + - 0.2 gram. İğne: Micro Elliptical Shape®. Test Ekipmanı Ampli: J.C.Verdier Triode Spirit 2A3, Exposure Model VIII, Bluenote S3 Signature, Bluenote P2 ve Pamphili, A.S.L. T1(mod), A.S.L. Phono, Ortofon T-20 Step-up Transformer (mod) Hoparlör: Bluenote Reale, Triangle Luna, Antal ve Cométe Esw, Diğer: DIY ara bağlantı kabloları, Isotek Orion filtresi, Isotek Elite ve Supreme elektrik kabloları, Acoustic Systeme Resonator
İnceleme Koetsu Rosewood Bölüm I Giriş Dünyanın neresinde olursanız olun, bu ismi duyduğunda heyecanlanmayan pikap kullanıcısı yoktur herhalde, Koetsu. Tabii sadece pikap kullanıcıları değil. Beni yakından tanıyanlar bilir, pek akla gelmedik hobilerim vardır. Eğer Japon kültürüne ve özellikle sanatına aşina iseniz, Honami Koetsu ismi mutlaka sizlere bir şeyler hatırlatır. Honami Koetsu 16yy sonu ile 17yy başı arasında yaşamış, önemli bir kaligraf, ressam ve lake ustasıdır. Tawaraya Sotatsu tarafından ortaya çıkan önemli bir Japon dekorasyon akımı olan Sotatsu'nun önde gelen sanatçılarındandır.
Bilmiyorum, internetten bakıyor olsanızda, Koetsu markasının logosu aklınızda kalmış mıdır. Ya da iğnelerinin zerafeti, ahşap kaplamalarının ve hatta taş kullanılan modellerindeki desenler. Tüm bu görsel öğeler markanın ismini aldığı sanatçıya birer atıftır. Basitçe müzik dinlediğimiz bir iğnenin etkilendiği Japon kültürünün izleri. Belki de Japon markalarının gizemi buradan çıkıyor. Bir bakıyorsunuz, ticari ürünlerin bir yerlerinden Nichiren Budizmi, hat sanatı, kaligrafi ve diğer güzel sanatların izlerini buluyorsunuz. İncelikle işlenmiş, akıcı cizgiler, zarif ahşap işçiliği, kaligrafik ufak bir dokunuş, sesten çok daha fazlası. Satın aldığımız ürünler bir çoğumuz için birer araç olabilir. Ama meraklı insanlar için büyük markaların başarısının altında, güzel sanatların çok büyük etkisinin olduğunu keşfetmek oldukça keyifli olacaktır. Özellikle yabancı diliniz var ise, internet üzerinden inanılmaz keyifli bilgilere ulaşabilirsiniz. Para
vererek aldığınız şeyin bir metadan ötesi olduğunu öğrenmek bir çokları için önemsiz olabilir. Ama inanın metalara bu gözle bakmaya başladığınızda, metalıktan çıkıp, manevi dünyanızda değerleri ve etkileri artıyor. Sanırım bu konuda sayfalar dolusu yazı yazılabilir ama bir Hifi dergisi olduğumuzu unutmamak gerekir. Belki Hifi'den sıkıldığımız bir gün bir de güzel sanatlar dergisi çıkartırız. Koetsu, uzun senelerden beri çok değişmeyen bir ürün gamına sahip. Ürün grubu, Rosewood, Urushi, Onyx ve Jade başlığı altındaki farklı modellerden oluşuyor. Tabii bu ana ürün gamı farklı materyallerin kullanımı ile alt bölümlere ayrılmaktadır. Kullanılan maddelerin sese direkt etkisi tasarımcıları tarafından bilindiğinden iğne iç yapısı çok fazla değişmeden, dış zırhın materyali ile oynanarak iğnenin genel karakterinde çok büyük değişiklikler yapılabildiği bilinmektedir. Bu konuyla ilgili yaptığım araştırmalarda çok ilginç yazılara ulaşmayı başardım. Meraklı okuyucularımız biraz çaba ile bu bilgilere rahatlıkla ulaşabilirler. Yukarıda bahsettiğim ürün gamına ek olarak dünya piyasalarından gelen daha uygun fiyatlı opsiyon talebine karşılık olarak “Black” iğne eklenmiştir. Her ne kadar genel Koetsu karakterini içeren bir iğne olsa da, tasarımcısına göre batı pazarları için üretilmiş bir iğneden öteye pek gidememiştir. Bu iğne bile, rakiplerinin daha pahalı iğnelerinden daha özgün kabul eden çok hobiist bulunmaktadır.
Bende kendi adıma bu gruptayım ama genellemeler yapmak çok doğru değildir. Her zaman en doğru karar bireysel dinleme ile verilir.
Üst seriler başta olmak üzere, diğer bir çok model uzun seneler boyunca Bay Sugano tarafından bizzat elde üretilmiştir. Kendisi geçtiğimiz senelerde vefat etmesine rağmen, 90'lı yaşlarında dahi iğne ürettiği konusunda söylentilerde yok değildir. Bizim inceleyeceğimiz model firmanın asıl ürün gamının giriş seviyesi iğnesi olan Rosewood.
Kullandığınız model ve yaşı ne olursa olsun, Koetsu Japonya iğnelere “re-tip” desteği veriyor. Bunun size maliyeti iğne fiyatının yaklaşık 1/3'ü düzeyinde. Oldukça rahatlatıcı... Bu sayımızda ses konusunda yorum yapmayacağım. Sanırım iğneyi biraz daha kullanmalıyım. Gelecek sayılarda bu iğneyle ilgili geniş yorumlarımı yazacağım. Bu arada resimlerde fon amaçlı kullandığım kitabı da tavsiye etmeliyim, Japon Kaligrafi sanatı üzerine; Tetsuzan Shimagawa tarafında yazılmış “Talk To A Stone” Meraklılara... Hakan
Rosewood, dilimizde sanırım gül ağacı olarak geçiyor. İnternette botanik bilimiyle ilgili sitelerden öğrenebildiğim kadarı ile, bu ağaca gül ağacı denmesinin asıl sebebi, kesilmesinin üzerinden uzun seneler geçse bile kendine özgü esansının asla kaybolmaması. İçerdiği kendine özgü yağda tıp sektöründe sıklıkla kullanılıyor. Ne dersiniz, iğnenin müthiş performansının ardında bunların etkisi olabilir mi? Kesinlikle evet. Bir çok Japon üretici batılı rakiplerinden çok daha önce, ahşap kullanımının türden türe sese farklı etkilerinin olduğunu keşfetmişti. Ağacın işlenmesinin yönteminden tutun, kurutulma işleminin nasıl yapıldığına kadar herşeyin sese etkisinin olduğu iddia ediliyor. İşte bu yüzden bazı iğne üreticileri bu kadar çok saygı görüyor. Belki de iğnelerinin fiyatları bu denli pahalı.
Koetsu Rosewood MC Üretici: Koetsu Japan Türkiye Dağıtıcısı: Osman Foto Fiyat: Türkiye fiyatı için firmaya mail atınız.
Teknik Özellikler Çıkış: 0.6mV (1 kHz/5/cms) Frekans aralığı:20 Hz - 100 kHz Empedans: 5 ohm Tracking Force: 1.8 -2.0 gram Recommended Loading: 5-100k ohm Compliance: Orta-Hafif Ürünü elinize ilk aldığınızda kutusundan çıkartmaya Tavsiye edilen kol: Orta-ağır mass kıyamıyorsunuz. Basit ama çok şık bir kutu hazırlanmış, değere sahip kollar karmaşa ve gösterişten oldukça uzak. İnsan bu güzellik kutusunda dursun, kola takmasam da olur diyebiliyor. Test Ekipmanı Pikap: Michell Gyrodec M.III SME Aslında iğneye ciddi bir parasal değer verildiğinden -daha Series V üst serileri alanları düşünemiyorum- insanın içinde her zaman iğnenin başına bir şey gelir mi ya da kullanıp Ampli: J.C.Verdier Triode Spirit 2A3, iğnenin ömründen yemesem mi diye korkular oluyor Exposure Model VIII, A.S.L. T1(mod), Phono, Ortofon T-20 Step-up doğrusu. Koetsu'nun bu konuya iki cevabı var, iğne A.S.L. Transformer (mod) kullanıldıkça ahşabın kendi içinde çalışması sonucunda sese olumlu katkısı artıyor. Yani iğneyi kullanmanız ses Hoparlör: ProAc Tablette Reference kalitesinin artmasıyla doğru orantılı. Bir çok eleştirmen ve Signature, Triangle Cométe Esw, kullanıcıya göre devamlı “çalan” Koetsu iğneler oldukça Diğer: DIY ara bağlantı kabloları, değerliler. İkinci rahatlatıcı yaklaşım, Koetsu'nun Isotek Orion filtre, Isotek Elite ve tüketicilere bakış açısından kaynaklanıyor. Supreme elektrik kabloları, Acoustic Systeme Resonator
İnceleme Ali Erkol MM Pikap Katı
Bu derginin editörlerinin ve yazarlarının ortak noktası nedir diye bir soru sorulsa, muhtemel cevap, istisnasız herkesin analog-sever olduğudur. Amacımız hemen her sayımızda bu tarz ürünlerden en az bir tanesini dergimizde yayınlamak. Bu ayki pikap katı konuğumuz yurtdışından değil. Ne mutlu bize ki, bir DIY projesi olarak başlamış daha sonra sipariş üzerine üretilmeye başlanan yerli üretim bir pikap katı. İzmirli hobiist Ali Erkol ve Ibrahim Bey tarafından geliştirilmiş ve üretilmiş. Bu pikap katı dergimiz açısından da önemli bir ilk olacak. Bundan sonraki her sayımızda ülkemizde el emeği ile üretilen ürünlere yer vermeye çalışacağız. İlle seri üretim olması gerekmiyor, ülkemizde üretilmiş olması yeterli. Bu tarz ürünlerdeki en büyük dezavantaj, farklı şehirlerimizdeki üreticiler ve hobiistlerinürettiği bir çok ürün lokal
olarak tanınıyor. Bu bölümdeki amacımız bu tarz ürünleri hem ülkemizin hemen her ilinden dergimize ilgi gösteren okuyucularımıza tanıtmak, hemde yurtdışındaki dergi ve siteler için hazırladığımız farklı dillerdeki leaflet'lerimize ekleyerek, Hifi adına ülkemizde de bir şeyler yapılmakta olduğunu ve yapılabildiğini göstermek ve mümkün olduğunca çok kişiye bu ürünleri tanıtmak. Pikap katı analog-setupların vazgeçilmez ve önemli parçalarından bir tanesidir. Özellikle lambalı yapıda olanların yaratabildiği bir çok sorun vardır. Transistörler kullanılarak yapılmış ürünlerden daha fazla hum riski bunlardan en önemlisidir. Ama çok sayıda avantajları olduğu gerçeğini de unutmamak gerekir. Lambalarla oynayarak ses kalitesini ve rengini değiştirmek gibi. Şimdi bu pikap katını sizlere tanıtmak istiyorum;
Pikap katı 2 ayrık parçadan oluşuyor. Birinci parça, fiyatı ne olursa olsun yüksek performanslı pikap katlarında alıştığımız gibi, tüm elektriksel yapıyı elektronik bölümden ayıran transformatör ünitesi.
Arzu edildiğinde transformatör katının rektifier tüplerle donatılmış farklı bir varyasyonu da mevcut. Ana ünitemiz ise, siyah metal bir kutu ve ön kısmında ahşap bir bölüm kullanılarak yapılmış. Ünitenin arkasında bir pikap için giriş, çıkış, toprak, elektrik girişi ve MM/MC seçme anahtarı var. Yalnız bu ürün sipariş üzerine sadece MM olarak üretildiğinden MC anahtarı aktif değildi.
Ürün tamamen el yapımı PCB levhaları kullanılarak yapılmış ve içerisinde 4 adet 12AX7 (ECC83) lamba bulunuyor. Bu ufak lambalar filamanlarına gelmesi gereken 250400v elektrikle aslında boyundan büyük problemlere yol açabilir. Ama oldukça şaşırtıcı bir trafo ünitesi kullanılarak elektrik beslemesi gayet güzel çözülmüş. Siparişe göre üretilen bir ürün olduğunda, arka RCA bağlantılarından iç kablolamaya kadar Bu üniteye transformatör dememin sebebi, istenilen her türlü markadan bileşenler çoğu üründe karşılaştığımız ufak adaptörlerin kullanılabilen cihazın benim test ettiğim yerine, ciddi anlamda büyük bir cihaz versiyonu standart modeli idi. kullanılmış olması. Transformatörün, elektrik kablosu çıkartılabilir şekilde tasarlanmış. Bu da gelecekte ürünü daha iyi bir elektrik kablosu ile yükseltebilme yolunu açıyor. Transformatör açıldığında pikap katıda açılıyor. Bu işlem için cihazın arkasına eski tarz bir switch konulmuş. Bu benim çok hoşuma gitti. Eski tip switch'ler bana kullandığım eski cihazları hatırlatıyor, nostaljik ve keyifli bir etki. Transformatörün ana cihaz ile bağlantısı ise, çıkartılamayan bir kablo ile yapılmış. Bu da seri üretim ürünlerde de Gelelim pikap katının performansına. Bir karşımıza gelen bir durum. Transformatörde pikap katının sisteme takar takmaz yaratacağı yükseltilen elektrik tasarımcının kendi muhtemel en büyük sorun “hum” sorunudur. anlayışına göre bir elektrik kablosu ile Hele söz konusu olan lambalı bir pikap katı aktarılıyor. ise, bu problemin oluşma olasılığı daha da büyür. O yüzden lambalı pikap katlarının elektriksel yapılarının mümkün olduğunca, ana cihaz dışına taşınması önemlidir.
Bunu standart bir kablo ile hemen her zaman imkansızdır.
Bu pikap katını sistemime bağladığımda en ufak bir sorun olmadı. Bu ilk izlenim açısından önemli idi. Teste ilk önce Denon DL-103 ile başladım. Bu iğne, lambalı pikap katları ile en sık sorun çıkartan iğnedir herhalde. En azından benim için. İlk bağlantıda sorun çıkmayınca birbiri ardına plaklarımı dinlemeye başladım. Horace Silver Quintet–Song for My Father Bluenote Records 1997 (ST-46548), Herbie Hancock Maiden Voyage BlueNote (ST46339) gibi jazz kayıtlarını birbiri ardına stepup trasformatörüm devrede iken pikap katının değiştirmek ilk tur denemelerini tamamladım.
Step-up transformer, kullanımı Denon DL-103 gibi MC iğnelerin MM pikap katlarında kullanımını sağlayan bir cihazdır. Benim kendi deneyimlerinden aldığım ders çoğu zaman düşük çıkışlı iğneleri standart veya giriş-orta seviyesi bir pikap katı ile kullanacaksam eğer mümkün ise önce step-up trafo ile kullanıp arkasından MM katında yükseltmektir. Belli bir bütçe içerisinde MC iğnelerden en üst düzey performans “bence” bu şekilde alınıyor. Üst seviyelere çıkıldıkça bu varsayımım ortadan kalksa da, bahsettiğim kullanım, “olasıl” bir diğer opsiyon.
Peki bu pikap katı kimler için uygun. Orta-alt seviye pikap kullanıcıları için, özelleştirilebilir yapısının önemli bir opsiyon olduğunu düşünüyorum. Lambalı olmasının sisteminde “solid state” mimaride amplifikasyon kullanan kullanıcılar açısından lambalı sıcaklığını sistemlerine entegre etmek ilginç bir opsiyon olabilir. Seri üretim modellere ciddi rakip olabilecek kadar başarılı, ülkemiz koşulları gözönüne alındığında kozmetik anlamda sırıtmayan, en önemlisi sipariş üzerine hemen her özelliği kişiye özel hale getirilebilen, ülkemiz üretimi gayet başarılı bir pikap katı. Ürünün kişiselleştirilmesi, daha iyi iç kablolama ve konnektörler, rektifier lambalı güç katına, MM ve/veya MC iğnelerle kullanım opsiyonuna kadar yeterli çeşitlilikte. Bu ekibin yeni ürünleri de merakla bekliyoruz. Hakan
Ali Erkol pikap katı Üretici: Ali Erkol ve Ibrahim Bey Fiyat: Konfigürasyona göre değişiyor. Teknik Özellikler Konfigürasyona göre değişiyor Test Ekipmanı Pikap: Michell Gyrodec M.III SME Series V, Bluenote Bellavista & B5 M.II
Denemelerin ikinci turunda MM katını bu defa yüksek çıkışlı MC iğnelere bir örnek olan Bluenote Babele ile denedim. Pikap katının çalışmaya başlamasından o ana kadar geçen 2 saat zarfında sesin oldukça ileriye gittiğini de söyleyebilirim. İlk açılıştan yarım saat sonra muhtemelen lambaların ısınması ilk olumlu gelişmeyi yaparken, 2 saat sonra optimal performansa ulaşılıyor. Yüksek çıkışlı MC iğne ile dinletilerim de gerçekten gayet keyifli geçti. Hum olmadan, oldukça sıcak bir ses elde edildiğini düşünüyorum.
İğne: Denon DL103, Bluenote Babele, Ortofon OM20E Ampli: J.C.Verdier Triode Spirit 2A3, Exposure Model VIII, Bluenote S3 Signature, Bluenote Pamphili, A.S.L. T1(mod), A.S.L. Phono, Ortofon T-20 Step-up Transformer (mod) Hoparlör: ProAc Tablette Reference Signature, Triangle Cométe Esw & Antal Diğer: DIY ara bağlantı kabloları, Isotek Orion filtre, Isotek Elite ve Supreme elektrik kabloları, Acoustic System Resonator
İnceleme Stereo Mecmuası olarak bu sayımızdan itibaren biraz uzun sürecek bir inceleme zincirine başlamak istiyoruz. Konumuz, sistemlerimizin performansını arttıran ürünleri sizlere tanıtmak ve sisteme etkilerinden bahsetmek. Bu ürünlerin hepsinin ortak özelliği, çok pahalı olmayıp -çoğu zaman- sisteme belli bir süre eklenerek kullanılarak sistemin genel performansına etki etmeleri. Benim sistemimde zaman zaman kullandığım ürünlerden bir tanesi Gryphon'un alamet-i farikası “The Exorcist” Ürün bence firmanın diğer eski ürünleri gibi bir estetik harikası. Yeni ürünlerin kozmetikleri bence eski şatafatından uzak biraz ama yine de Gryphon demek güzel tasarlanmış ürün demektir benim için. Ürünün ismi ise zaten müthiş.
Bir ürünün kozmetiğinin öneminden ziyade performansı önemlidir. Exorcist'in tasarım amacı sistemde oluşan manyetik olumsuz etkilerin ortadan kaldırılması. Exorcist'in kullanımı oldukça basit. Zaten ürün şasisine kullanım kılavuzu yazılmış. Güzel fikir... Öncelikle sistemin sesini tamamen kısmak gerekiyor. Ses kısıldıktan sonra tüm sistemi açıyoruz. Sistemdeki tüm komponentlerin açılması bu noktada önemli. Exorcist'i tercihen AUX girişine, eğer yok ise, pikap girişi haricindeki herhangi bir boş girişe takmak gerekiyor. Amplilerdeki pikap girişlerinin çıkış değerleri standart girişlerden çok daha yüksek olduğundan Exorcist'i pikap girişi ile “kesinlikle” kullanmamak gerekiyor. Doğru bağlantıları yaptıktan sonra selektörü AUX ya da Exorcist'i hangi girişe bağladıysanız o girişi seçiyoruz.
Sistemin sesini standart kullanım seviyesine getirip Exorcist'in üzerindeki tek switch'i kullanarak harekete geçiriyoruz. Sistemde bir ton sesi duyuluyor, yaklaşık 30-40sn civarında devam ederek, sonlanıyor. İşlem bu kadar. Exorcist'i sistemimde hem lambalı hemde Solid State (SS) yapıdaki komponentlerimle çok sıklıkla denediğimi söyleyebilirim. Özellikle SS yapıdaki komponentlerde ciddi bir fark algılamak olasıl. Getirisini anlatmam gerekirse, arka planda oluşan sessizlik hissi ve minör detaylardaki artış. Lambalı amplimde bu etkinin her zaman oluşmadığını belirtmeliyim. Belki amplinin düşük çıkış gücü (1,5w kanal başı) bu etkiyi farketmemi zorlaştırıyordur. Ben genelde her ay kullanmayı tavsiye ediyorum. Sistemin bir olmazsa olmazı olduğu tartışılabilir ama işe yaradığı da -en azından benim sistemimdeneredeyse kesin gibi. Bu arada, incelemeler sırasında sizlere tanıştıracağımız tüm bu bileşenler için benim şahsi tavsiyem ve uygulamam, çevremde benim gibi hifi cihazlarla haşır neşir arkadaşlarımla bu tarz komponentleri ortak alma yoluna gitmek. Sonuçta bu tarz komponentleri her gün veya her dakika kullanmamıza gerek olmuyor. Birkaç kişi ortak alındığında ürünün alım maliyeti düşüyor. Belli bir aralıkta ürün, kullanıcılar arasında sırayla kullanılarak yüksek bir fiyat performans elde edilebiliyor. Bir sonraki sayımızda Isotek'in “Full System Enhancer” ürünününden bahsedeceğiz. Bu tarz ürünlerden kendi kullandıklarımı ve farklı yollardan elime ulaşanları sizlere sırası ile tanıtmaya çalışacağım. Hakan
Makale Single Ended Triode (SET) Amplifikatörler Bölüm II Single Ended Triode (SET) amplifikatörler 50 yıldan daha fazla bir süredir üretilmekteler. Hatta geçen sayımızı hatırlarsanız ilk amplifikasyon cihazı ve tasarımcısı Lee De Forest’ten bahsetmiştik. Her ne kadar bunlar basit yapılar olsa da, bir şekilde Triode’lar bir asrını doldurmuştur. Bildiğimiz anlamda amplifikatörler 2. Dünya Savaşının hemen ardından bir çok ülkede çok fazla tasarımcı ana prensipleri birbirinden farklı şekilde tasarlayıp, geliştirmiştir. Hal böyle olunca, Set Son yılların önemli Amerikalı üreticilerinden Michael S. mimarisinin ana temelleri ve tasarım LaFevre'in MagneQuest trafoları. prensipleri oluşmuştur. Geçmişten bu güne, Triode’larda bilindik lambaların haricinde çok gibi ülkelerde lamba üretiminin tüm hızıyla az sayıda Triode lamba ortaya çıkması teknik devam etmesidir. mimari prensiplerin çok değişmesini Peki nedir bu transformatör; “Bir elektrik önlemiştir. devresinden diğer elektrik devresine, enerjiyi elektromanyetik alan aracılığıyla nakleden komponenttir. Transformatörler elektrik enerjisinin belirli gücünde gerilim ve akım değerlerinde istenilen değişimi yapan makinalardır”. Yani SET amplilerin kalbini oluşturan Triode lambaların ihtiyaç duyduğu bazen binlerce volt elektriği sağlayan şey, transformatördür.
Rusların istemeden Hifi arenasına hediye ettiği lambalardan en önemlilerinden 6C33 lamba kullanan Lamm ML1 OTL ampli
Bir kısa not olarak özellikle Sovyetler Birliği döneminde, askeri haberleşme, iletişim sistemlerinde hala lambaların kullanılıyor olması, Rus fabrikalarının birbiri ardına değişik karakterlerde ama oldukça güçlü lambalar ortaya çıkartmasını sağlamıştır. Bugün hala bazı savaş uçaklarından, askeri haberleşme sistemlerine çeşitli eski Doğu Blok’u ülkelerinde kullanılan araçların çoğu hali hazırda lambalı yapıdadır. Bugün değişik bir ampli mimari türü olan OTL yapıdaki amplilerin hepsinin kalbinde eski Doğu Blok’unun lamba üreticilerinin göreceli yeni ürünleri vardır. Aslında Soğuk Savaş’ın biz odyofillere en büyük getirisi, Batı’da neredeyse tüm lamba üreticileri kapılarını kapatırlar iken, Orta Avrupa ve doğusunda Yugoslavya, Çek Cumhuriyeti, Rusya ve Çin
“Transformatör en basit halde, birbirine yakın konan iki sargıdan ibarettir. Sargılardan birine voltaj uygulanırsa, diğerinde de bir voltaj meydana gelir. Voltajın tatbik edilmesiyle ortaya çıkan akım, sargı etrafında bir manyetik alan doğurur. Bu alan, yakına konan diğer sargıda bir voltaj ortaya çıkarır. Ancak manyetik alanın daima değişerek çıkış sargısındaki voltajı devam ettirmesi gerekir. Birinci bobine tatbik edilen voltaj sabit olursa, diğer bobinde herhangi bir voltaj meydana gelmez. Ancak doğru akım sürekli olarak kapatılır ve açılırsa manyetik alan değişerek bir çıkış meydana gelir” İşte bu tanımda bizler için önemli olan bu sargı, sargının üzerine sarıldığı demirin yapısı, sargıda kullanılan metalin özelliği ve sarım tekniği, genel olarak transformatörün kalitesini ortaya koyar. Peki transformatörün kalitesi neden önemlidir “enerji kayıplarının en düşük düzeyde kalmasının istenmesi” nedeni ile. Bu tarz terminolojiye uzaksanız bile, sanırım kafanızda bir şeyler şekilleniyordur.
Bir transformatörde “çıkış sargısı, giriş En önemli transformatörlerin sargılarından daha fazla sayıda ise çıkış muhtemelen Japonlardır. voltajı büyüyecektir. Akım şiddetiyse, bu oranın tersiyle değişir. Transformatörler yardımıyla gerilimi yükseltmek mümkün olduğu gibi, düşürmek de mümkündür. Transformatörün gücü manyetik alanın değişimine bağlı olduğundan, bu alan demir çekirdeği ısıtır. Bu sebepten demir çekirdekli transformatörler, genellikle 60 hertz'lik, düşük frekanslarda kullanılır. Demir çekirdeğin tek döküm olarak değil, ince levhalar şeklinde yapılması fazla ısınmayı önlemek içindir” Şimdi bir 211 Triode lambayı ele alalım. 211 çoğu kişi için bir kaç watt’cık sinyal yükseltebilen bir lambadır. Bu düşük çıkışa rağmen bu lambanın anot’una gelmesi gereken voltaj, 1000v ila 1200v civarındadır. İşte transformatörlerin önemi bu noktada karşımıza çıkar. Şehir şebekesinden alınan elektrik akımı, transformatör üzerinde değiştirilerek komponentlerin ihtiyacı olan düzeylere yükseltilir. Tabi ki, AC ve DC akımlar dolayısıyla rektifierler de bu noktada karşımıza çıkıyor. İsterseniz bu konudaki sohbetimizi sonraki sayılarımıza bırakalım.
üreticisi
En önemli Japon trafo üreticilerinden bir tanesi Tamura.
Kendilerine özgü felsefelerini, ince işleme sanatlarını bu önemli elektronik araçlar üzerinde uygulamaları hem performans hem ses rengi -dolayısıyla parasal değerleri deüst düzeye çıkarır. Bakır, gümüş bazen de karmaşık metal bileşenlerinden oluşturulmuş sarımlara sahip transformatörler bir çok ünlü amplinin şasinin altında yeralır. Sıklıkla ampli tasarımı kadar hatta daha fazla başarı payesi bu trafoların üreticilerine verilir. Bir amplinin asıl başarısının amplifikatörü oluşturan tüm bileşenlerin ortak başarısı olduğunu unutmamalıyız. Topografi dediğimiz amplifikatör mimarisi, özel bileşenler ve çok özel trafolarla birleştiğinde ortaya Kondo'nun efsanevi Ongaku'su gibi amplifikatörler ortaya çıkabilir. Gelecek sayımızda rektifier lambaları ve ampli mimarilerini ele almaya çalışacağım. Devrim
Kaynakça
KMPC fabrikalarından oldukça etkileyici bir resim, yüksek voltaj rektifier lambaları.
Transformatörün yapısı, hatta ses kalitesini ulaşıyoruz. Bu sırf SET neredeyse tüm elektronik
elektrik kalitesini, etkiler sonucuna ampliler için değil, cihazlar için geçerli
Bu yazımda internetin en önemli özgür ansiklopedisi Wikipedia'dan oldukça fazla yararlandım ve alıntılar yaptım. Bu hepimizin kullanımına açık özel kaynağı merak ettiğiniz bir çok konu için kullanabilir ve hatta yazar olarak projelere katılabilirsiniz. Farklı dillerdeki ansiklopedilerden en kapsamlısı İngilizce versiyonu. Her gün binlerce maddenin eklendiği yaşayan koskoca bir yapı. Tabii arada Stereo Mecmuası'nın da “wiki”sini incelemeyi unutmayınız.
Röportaj Bu sayımızda Timpani firmasının sahibi Sayın faaliyet gösteren firmam satılınca, bundan Adnan Arduman ile bir röportaj yaptık. böyle çok severek yapacağım bir işim olsun Umarım keyifle okursunuz. dedim ve odyo konusunun ticari kısmına da el atmaya karar verdim. Hakan Cezayirli: Merhabalar Adnan Bey, Timpani nasıl kuruldu, kuruluş amacınız nedir. Adnan Arduman: Merhaba Hakan bey. Odyo benim yaklaşık otuz yıldır hobim ve bütçem dahilindeki en ideal sesi arayış sürecimde bu tutkumu son derece aktif olarak sürdürdüm. İstanbul Hi-Fi Kulübünün kurucu üyesi oldum ve bir yıl genel sekreterliğini ve bir yıl da başkanlığını yaptım, kendi Single-Ended lambalı amplilerimi tasarladım ve imal ettim (evde hala onları dinlemekteyim). “Nuance” ve “Fluence” ismini verdiğim bu ampli ve preamplileri dünyadaki diğer DIY meraklıları ile paylaşmak için 1998 yılında bir İngilizce web sitesi oluşturdum ve daha sonra bu sitenin kapsamını büyüterek ilk aşamada İstanbul’daki odyofillerin sistemlerine ve daha sonra da dünyadaki tüm odyofillerin sistemlerine yer vermeye başladım. Site son derece popüler, sıkça ziyaret edilen bir web mekanına dönüştü ve Ultimate Audio dergisi siteyi “En İyi İki Beynemlilel Odyofil Sitesinden Biri” seçti. Daha sonra fuar ziyaretleri ve fuar raporları yazmaya başladım ve bir raporum Japoncaya çevrilerek Japon “MJ” dergisinde yayınlandı.
Timpani dinleti odalarından, EMM Labs CDSD SE,EMM Labs DCC2 SE, Rega P7, ASL Hurricane, ProAc Response D38
Aynı dönemde Stereotimes.com için de eleştiri yazıları yazmaya başladım. Uzun lafın kısası salt odyofil olmanın dışında, amatör olarak imalat, web yayıncılığı ve eleştiri yazarlığı konularına da el atmış oldum. Yani bir anlamda işin ticari kısmı dışında kalan bütün alanlarında amatör olarak faaliyet gösterdim. 2001 yılında klima sektöründe
AH! Super Tjoeb, PrimaLuna ProLogue Three, PrimaLuna ProLogue Seven, Gallo Reference 3.1
Timpani’nin web sitesinin “Felsefemiz” bölümünde de ifade etmeye çalıştığımız gibi kalite/fiyat oranı yüksek olan cihazlara öncelik vermeye çalışıyoruz ve sesini sevmediğimiz hiç bir ürünü (satılabilirlik şansı ne derece yüksek olursa olsun) satmıyoruz. Amacımız ses performansı yüksek sistemlerin olabildiğince büyük kitlelere yayılımını sağlamak. Bu konuya merakı olan ama bütçesi çok daha mütevazi seviyedeki insanlar da çekinmeden Timpani’ye gelip iyi bir sistem edinebilsin istiyoruz. Sistem elemanları arasındaki sinerjiye çok önem veriyoruz ve bizden sistem alan müşterilerimizin sadece demo koşullarında değil, ev ortamlarındaki akustik şartlarda da performans kaybına uğramayacakları sistemleri önermeye çalışıyoruz. Tabii ki sattığımız ürünlerin tamamı hesaplı cihazlardan oluşmuyor, uç seviyeleri hedefleyen odyofilleri de ihmal etmiyoruz. Aksesuarların ve/veya “tweak”’lerin önemini biliyoruz ve lamba, WBT konnektör, kablo, cereyan filtresi ve titreşim izolatörleri (yeni geliyor) gibi aksesuarlar da satıyoruz. Hakan Cezayirli: Bu sene Absolute Sound dergisinde temsilciliğini yaptığınız markaların birçok ürünü ödül aldı. Bu konudaki görüşlerinizi alabilir miyiz. Adnan Arduman: Sanırım bu ödüller bizim marka seçimlerimizin doğruluğunun bir kanıtı sayılabilir. Birçok markanın ödülü biz çalışmaya başladıktan sonra geldi. PrimaLuna bu markalardan biri.
Hakan Cezayirli: Temsilciliğini alacağınız firmaları nasıl seçiyorsunuz. Bugün dağıtımını üstlendiğiniz firmalarla ilgili çalışmaları nasıl yaptınız ve hikayelerini öğrenebilir miyiz.
Hakan Cezayirli: Aslında cevaplaması çok zor bir soru olsa da, okuyucularımız için tekrar sormak istiyorum. İyi bir Hi-fi sistemi nasıl olmalı ve hangi kriterlere göre oluşturulmalıdır.
Adnan Arduman: Aslında hepsinin hikayesi farklı. Bütün markaları tek tek sıralamak yerine bu konuya yaklaşım tarzımızı kolayca özetleyebilecek bir kaç örnekten bahsedebilirim.
Adnan Arduman: Sesle doğrudan bir ilişkisi olmamakla birlikte en bağlayıcı ilk iki kriter, bütçe ile oda boyutları. Sistem alamaya gelen bir müşteriye ilk sorduğum sorular bunlar. Daha sonra dinlediği müzik türü ve kişisel zevkleri geliyor. Bence hedef bütçe dahilinde Örneğin ProAc evde kendi sistemimde kalan en iyi sistemi bulabilmek olmalı. İşte bu senelerdir kullandığım bir hoparlör. Kendi noktada kalite/fiyat oranı yüksek olan ürünler kullandığım ve bu derece sevdiğim bir çok önem kazanıyor. “İyi sistem” tanımlaması hoparlörü satmamazlık edemezdim. her ne kadar göreceli bir kavram olsa da detaylılık, doğallık, sahne büyüklüğü, bas performansı gibi fazla tartışmaya gelmeyecek kriterler de yok değil. Timpani’de kurulu ve dinlenmeye hazır 10 adet sistem var. Bütün bu on sistem de bizim beğenimizi kazanmış markalardan oluşuyor ve fiyat kategorilerinde çok iyi ses performansı sağladığına inandığımız sistemler. Ayrıca ihtiyaca göre onların muhtelif kombinasyonlarını da oluşturmamız mümkün oluyor. Gallo Due, Gallo TR-2 Subwoofer, Rega Apollo, Rega Mira3
AH! Njoe Tjoeb CD Çalarları yabancı dergilerde okudum ilgimi çekti ve bir örnek siparış ettim, çok sevince de devamı geldi. PrimaLuna, AH! Njoe Tjoeb’i üreten firma tarafından geliştirilmiş bir markaydı ve daha henüz piyasaya çıkmadan bana bir örnek yolladılar. Onu da çok başarılı buldum ve çalışmaya başladık.
Rega Apollo, Rega P3, Rega Mira 3, Rega R3
Ecosse kabloları, BlackNoise şebeke cereyanı filtrelerini fuarlarda tanıdım ama kararı hep almış olduğum örnekleri Timpani’de uzun testlere tabi tuttuktan sonra verdim. Ecosse’la çalışmaya karar vermemiz tam dört ay sürdü.
AH! Super Tjoeb, ASL AQ1001,ProAc Studio 130
Bu konuya yeni başlayan kişilerin en büyük sıkıntısı ne istediklerini tam olarak tanımlayamamalarıdır, ancak farklı sistemler dinledikleri zaman neye daha yakın olduklarını hissedebilirler. Biz de tam olarak bunu yapmaya çalışıyoruz: Timpani’yi ziyaret eden müşterilerimize seçkin ama farklı sistemleri aynı mekanda ve aynı zaman aralığında dinleme şansı veriyoruz. Benim önerim ciddi bir dinleti yapmadan hiç bir kararın kesinleştirilmemesi. Eleştiri yazıları, arkadaş tavsiyeleri, tabii ki çok yararlıdır ama son kararı her zaman kişinin kendi kulağı vermeli, çünkü asıl hedef sistemini bir başkasına beğendirmek değil, sevdiği müziklerden olabildiğince büyük haz alabilmek olmalı.
Hakan Cezayirli: Ülkemizde Hifi'nin Hiç bir markayı yeterince test etmeden ürün konumunu nasıl görüyorsunuz ve yelpazemize dahil etmiyoruz. geleceğe yönelik düşünceleriniz nelerdir.
Ülkemizde maalesef bu konuda arz talepten başlayacak. Şimdiden belirlenmiş konuşmacıyüksek. Bu yüzden hedef bu hobinin daha lar var ama konular henüz kesinlik büyük kitlelere, özellikle yeni nesillere kazanmadı. yayılması için çalışmak ve bu şekilde de piyasanın büyümesini sağlamak olmalı. Surround ve çok kanallı sinema sistemleri ne derece yaygınlaşırsa yaygınlaşsın, televizyonun çıkışı radyoyu devre dışı bırakamadığı gibi, iki kanallı ses sistemlerinin de daima var olmaya devam edeceklerine inanıyorum. Bu yüzden geleceğe bakışım kötümser değil. Yeni neslin ilgisini çekmeyi başarabilmek ve onlarda merak
uyandırabilmek çok önemli.
EMM Labs CDSD SE, EMM Labs DCC2 SE,Rega P7,ASL Hurricane,Gallo Reference 3.1
Hakan Cezayirli: Uluslararası fuarları takip ettiğinizi biliyorum. Sanırım en son Milano Top Audio fuarını ziyaret ettiniz. Bu fuarla ilgili gözlemlerinizi merak ediyorum.
AH! Super Tjoeb, PrimaLuna DiaLogue Two, ProAc Studio 130
Hakan Cezayirli: Timpani'de müşterilerinize sunduğunu imkanlar nelerdir, şu an gelen bir müşteri demoda hangi ürünleri dinleyebilir. Adnan Arduman: Timpani’de müşterilerimize sunduğumuz imkanlar çok fazla: gelen müşteri sattığımız ürünlerin istisnasız tümünü demoda dinleyebilir, hatta kendi cihazlarını da getirip onlarla kıyaslamasını da yapabilir. 10 adet kurulu sistem ve onların muhtelif kombinasyonlarını düşündüğünüzde belki de 30-40 adet farklı sistem kurgusu oluşturabiliyoruz. Ve bütün bu varyasyonları müşteri tam tatmin olana kadar hiç üşenmeden, sıkılmadan yapıyoruz. Arzu ettiğimiz şey müşterimizin aradığı sese olabildiğince yaklaşan sistemin oluşmasını ve Timpani’den (bir alış-veriş yapsın ya da yapmasın) memnun ayrılmasını sağlamak.
Adnan Arduman: 13-16 Eylül tarihleri arasında gerçekleşen Milano Top Audio fuarına bu sene ilk defa katıldım. Daha önce çok sıkça Londra’daki fuara, Münih fuarına ve Las Vegas’ta yapılan CES fuarına gitmiştim. Tabii CES bu fuarların tartışmasız en büyüğü. Milano fuarı benim için çok hoş bir sürpriz oldu: hiç tanımadığım yeni markalarla tanışma imkanı buldum. Ayrıca çok canlı ve hareketliydi. Bu fuar sayesinde muhtemelen yeni bir aksesuarımız daha olacak (tabii yakında elimize ulaşır ulaşmaz duyurusunu yapacağım). Milano Top Audio fuarının belki de şu anda Avrupa’daki fuarlar arasında en iyisi, ya da Londra ile birlikte en iyi ikisi olduğunu söyleyebilirim.
Hakan Cezayirli: Geçmiş dönemlerde Timpani'de çeşitli konularda aktivite ve PrimaLuna'nin yeni CD okuyucusu Prologue Eight toplantılar yapılmaktaydı. Bu senede bu aktiviteler devam edecek mi ve şimdiden Hakan Cezayirli: Biraz da müzikten belirlenmiş toplantılar var mı ? bahsedelim. Müzikle aranız nasıldır, Adnan Arduman: Evet, Timpani etkinliklerine neler dinlersiniz. yaz mevsimi dolayısıyla ara vermiştik ama Adnan Arduman: Müzikle aram çok iyi: klasik etkinliklerimiz Ekim ayından itibaren tekrar
(son zamanlarda barok ağırlıklı), çağdaş müzik, jazz, fusion, blues, rock türlerini ağırlıklı olarak dinliyorum ve albüm koleksiyonumu geliştiriyorum. Biraz gitar çalıyorum ve gitar dersi almaya devam ediyorum. Yeni dönemde (29 Ekim’den itibaren) Açık Radyo’da (94.9) Reha Arcan’la birlikte bir müzik programı yapmaya başlayacağız.
hiç bir zaman gözden kaçırılmamalı. Bu yüzden yatırım sadece cihazlar için değil albüm koleksiyonunun gelişimi için de yapılmalıdır bence. İyi bir sistemin en büyük katkısı sizi canlı müzik ortamına daha çok yaklaştırarak müziği daha büyük bir keyif ve heyecanla dinlemenizi sağlamaktır. Ama yine de hiç bir sistem iyi bir canlı performansın yerini tutamaz, bu yüzden imkan buldukça konsere gitmek hem müzikle olan ilişkinin pekişmesi hem de kulak referansının tazelenmesi açısından çok önemlidir.
Efsanevi Linn Sondek LP12
Hakan Cezayirli: Stereo Mecmuasının ilk sayısını okudunuz mu? Dergimizle ilgili yorumlarınızı duymaktan mutlu oluruz. Adnan Arduman: Konumuza has bir derginin olmayışı bence büyük bir eksiklikti. Bu yüzden girişiminizi çok yerinde ve yararlı buluyorum. Ayrıca sunuş, içerik ve sayfa düzeni de son derece seviyeli ve başarılı. Sizi yürekten kutlu88yorum ve girişiminizin uzun soluklu olmasını diliyorum.
Sumiko Blue Point Special pikap iğnesi
Her zaman büyük yatırımların yapılması gerekmeyeceği akıldan çıkmamalıdır: bazen sisteminizde yapacağınız küçük bir değişiklik bile (örneğin bir ara kablo değişikliği) size bütün koleksiyonunuzu baştan dinletebilir. Cihazlarla ilgili yerli ve yabancı basını takip etmek son derece yararlıdır. Ancak bu okumaların dinletilerle desteklenmesi şarttır. Bu yüzden, vakit buldukça, dinleti imkanı sağlayan mekanların ziyaret edilmesi ve farklı sistemlerin dinlenmesi çok faydalı olacaktır. Keyifle dinlenen müziğin hakkıyla yapılan meditasyonla eşdeğer etkisi olduğu bilinir. Müzik dinlemenin de bir tür meditasyon olduğunu söyleyebiliriz. Müzik dinleyerek günün stresinden arınabilir, yaşam kalitenizi artırabilirsiniz. Herkese bol ve iyi müzikli günler dilerim. Timpani Audio & Video
Audiopax'ın büyük ilgi gören Model 88 amplisi
Adres: Ressam Hikmet Onat Sk. 9 İstinye 34460 İstanbul
Hakan Cezayirli: Son olarak okuyucularımıza söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Telefon: 0212 323 21 10
Adnan Arduman: Stereo sistemlerin bir araç olduğu ve asıl amacın Müzik dinlemek olduğu
web: www.timpani.com.tr
Fax: 0212 323 25 98
email: info@timpani.com.tr
Analog Köşesi Merhabalar,
Bildiğiniz gibi, iğne bir kaldıraç gibi yukarı ve aşağıya hareket edebilir. İşte bu hareket CU Geçen sayımızda CU olarak ifade edilen ile ölçülür. Dolayısıyla fizik kanunlarına göre “compliance unit” teriminden ve bununla ilgili dyne hesabı ile bulunur.” matematiksel hesaplamalardan bahsetmiştik. Çoğu analog-severler için bu tarz karmaşık Bu değer yani CU, iğne yapımcılarının hesaplamalar yapılmadan da, plak dinlemek ürünlerinin teknik spec dosyalarında bulunur. gayet keyifli iken, kullandığınız ekipmanın Mass ise, hem kol hemde iğne üreticilerinin düzeyinin artması matematik ile biraz fazla teknik spec kitapçıklarında bulunur. Bu haşır neşir olmanıza sebep olabilir. Peki yazımda “mass” konusuna değinmeyeceğim. neden? Mass ve CU arasındaki ilişkinin matematiksel formülasyon karşılığı oldukça fazladır. Hemen her formülde benzer rakamlar çıksa da, ufak farklılıklar bazen önem kazanabilir. Ben daha çok aşağıdaki formülü kullanıyorum,
SME 3009 ve 3012'lerin dominant olduğu günler analog'cuların matematik ile günümüzdeki kadar yoğun ilişkisinin olmadığı güzel dönemlerdi...
Compliance'ın dilimizdeki karşılığı “uymak” fiilidir. Bu uyum pikap kolu ile iğne arasındaki uyumdur. İğne ve kol plak üzerinde devamlı suretle birbirleri ile fiziksel ilişki halindedir. Bu ilişki, iğnenin plak üzerinde yaptığı hareketin kol ile birlikte yarattığı titreşimdir. Bu titreşimin belli bir frekans aralığı vardır. Bu frekans aralığının optimum hale gelmesi, pikabın genel ses kalitesinin artması ile doğru orantılı olduğundan “compliance unit ve mass” hesaplamaları üst düzey analog setup'larda olmaz ise olmaz hale gelir. Aslında bu hesaplamalarda kullanılan “compliance unit” iğneye özgü, “mass” ise hem pikap koluna hemde iğneye özgü değerlerdir. Bu ikisi arasındaki uyum, analog setup'ın nihai performansını oluşturur. “Compliance unit” için Hakan Cezayirli'nin web sitesinde güzel bir açıklama var. Buraya aynen kopyalıyorum, “CU, bir iğnenin esnekliğin ölçü birimidir. 1 CU 0(-6) cm/dyne’e eşittir. İşte bu noktada ne yazık ki, Türkçe'miz bu terminolojiyi tam olarak yansıtacak terimlere sahip olmadığından açıklamalarım biraz karışık gelebilir. Umarım kafanız karışmaz. İlk olarak dyne’yi açıklamaya çalışayım. Dyne, fizikte bir maddenin santimetre, gram ve saniye olan ilişkisidir. Bir güç birimidir. Dolayısıyla 1 gr. ağırlığında bir maddenin 1 cm’lik bir mesafeyi 1 saniyede gidebilmesi için gerekli gücü ifade eder. Bu da 10-5 newton’a denk gelir. Peki bunu ne amaçla kullanıyoruz.
Burada 159 sabit sayıdır. F(ress) olarak karşımıza çıkan, kol ağırlığı ve iğne ağırlığı ve CU değerinin Hz cinsinden ifadesidir. Bu değerin optimali, 11-12 Hz'dir. Aslında biraz oynama ile 10,5-12,5 aralığı optimum aralığa işaret eder. Bu değer, kol ile iğne arasındaki etkileşimin dolayısıyla titreşimin ses kalitesini bozmadığı frekans aralığıdır. Bazı formüllerde bu değere 14 Hz olarak işaret edilir. Fakat sabit katsayı değişikliği ve hesaplama farklılıklarından dolayı, her formülü kendi içerisinde ele almakta fayda olacaktır. Formülde M(A) olarak işaret edilen değer, hesabı yapacağınız pikap kolunun Mass'ıdır. Pikap kolunun değeri “Effective Mass” olarak karşınıza çıkar, yalnız optimum hesap için bu değere eğer ayrı bir headshell kullanıyorsanız bunu ve iğneyi kola sabitlemek için kullanacağınız vidaların ağırlığını da eklemeyi unutmayın. M(Car) ise, iğnenizin ağırlığına işaret eder. Bu rakamda spec'lerde “Cartridge Mass” olarak “gr” cinsinden verilir. C olarak ifade edilen değer ise, CU olarak iğne spec'lerinden bulunur. Genel olarak değeri, “mN” olarak ifade edilir. Bu formülün sonucunda bulduğumuz değer, 10-12 aralığında ise pikap kolu ile iğnemiz arasındaki uyum optimumdur diyebiliriz. Haftaya yeni konularda görüşmek üzere. Yaşar
Wloman Acceptance Factor SEVDİĞİMİZ ADAMLAR TARAFINDAN İŞGAL EDİLEN SALONLARIMIZ Herkese Selamlar, İlk sayımızın bu kadar çok kişiye ulaştığını ve beğenildiğini bilmek güzel şeymiş doğrusu. Böyle bir şeyin bir parçası olmak insanı şevk veriyor hatta bir anda kendinizi bir köşe yazarı sanır hale bile gelebiliyorsunuz. (Örneğin benim gibi) Hifi ile ne kadar ilgim var sanırım sizde az çok anlamışsınızdır. Kadın gözüyle bir şeyleri ifade etmeye çalışıyorum. Bu hafta ne yazacağımı düşünürken birde dergi sahibimiz Sayın Hakan Cezayirli tarafından çeşitli baskılara maruz kalıyorum. Sormayın çok ağır şartlarda çalışıyorum. En sonunda hifi seven birinin hayat arkadaşıyken ve kendi evimizi oluşturmaya çalışırken yaşadıklarımızı anlatmaya çalışayım dedim. En önemli sorunumuz salon, gerçi ben salonu tamamen Hakan’a bıraktım. Çünkü malumunuz müzik dinlemek için en uygun yer çoğu zaman salon oluyor. Siz kendi eşyalarınızı sığdırmaya çalışırken bir de -bir sürü ıvır zıvır diyeceğim hifi dergisindeki köşemden olabilirim bu yüzden söylemiyorum -sevdiğiniz adamın hoparlörü, CD çaları, pikabı, kabloları derken salonda adım atılacak yer kalmaz. Tabii ki CD'leri ve plakları koyacak bir yer bulmak da şart, salonda olması tercih sebebi. Bunun için bir raf ya da bizim evimizde olacağı gibi bir kütüphane şart hale geliyor. Bir de işin içine benim plaklar ve CD'ler girince iş biraz daha büyüyor. Bir de iki tarafta müzik dinlemekten hoşlanıyorsa biraz daha kaos hale gelebiliyor aynı bizde olduğu gibi. Ben de pikabımı salonda istiyorum çünkü Hakan’ın o alengirli pikabını kullanamıyorum. Açıkçası kullanmaya korkuyorum, sakar hatunum ne de olsa. İğnesinin kırılması biraz problem yaratabilir. Bunu da hiç anlamam bir sürü para verirsin ama kullanmaya bile korkarsın. Bir tarafına bir şey olacak diye devamlı bir panik halinde yaşarsın. Ne anlamı var ki rahatça kullanamayacaksam o cihazı alıp baş köşeye yerleştirmenin... Hiç işte..
Neyse ben neden bahsediyordum ki... Bizim gibi görülen ama sevdiğimiz adamlar tarafından işgal edilen salonlarımız! Bir de eve temizlik için gelen kadınlardan nefret ederler. Ama temizlik yapmayı da kabul etmezler. Temizlik için gelen kadın siz ne kadar uyarsanız da başında da dursanız o cihazların yerini ya toz alırken ya sehpayı silerken bir milimde kaydırsa dünya başlarına yıkılır. Sevdiğiniz adam bir anda sinir stres sahibi bir insan haline gelir. Ve söylenmeye başlar işte ben sana kaç kere söyledim , bu kadın zaten güzel temizlik yapmıyor, yine cihazlarımla oynamış ne olacak şimdi diye söylenmeye... Potansiyel bir kavga ortamı oluşturmaya çalışırlar. Ama biz hatunlar olarak temizlikçiyi bulmanın ne kadar zor olduğunu bildiğimizden bu potansiyel kavga ortamından mutlaka kaçınırız. (Bu özelliğimizi her zaman takdir ederim biz istemediğimiz sürece kimse bizle kavga edemez.) Ve bu potansiyel kavga ortamı ortalama 15 günde bir tekrarlanır. Sonuç mu söylemeye gerek yok herhalde...
Pikap dediğin kolay kullanılır ve ayarlanır olmalı, kullanmaya korkuyorsam ne edeyim fiyatını :)
Bizim salonumuz nasıl mı olacak ? Bir duvar boydan boya cihazlarımız karşısına rahat bir koltuk, bir duvar kütüphane ve yemek masası bu kadar işte... Biz de oturma grubundan çok cihaz olduğu için yapacak bir şey yok... Her şeyden önemlisi keyifle müzik dinleyebileceğimiz bir salonumuz olacak. Salonumuzun hikayesi işte böyle.. Müzik dinlemekten keyif alıyorsanız bekleriz.... Seçil
Müzik Tarihinden Caz Dünyasından Bir Yıldız Kaydı, Joe Zawinul Joe Zawinul’u kaybettik. Çok arayacağız... 11 Eylül 2007’de doğum yeri olan Viyana’nın Wilhelmine hastanesinde az görülen bir deri kanseri türünden (Merkel cell carcinoma) ölen sanatçı 75 yaşındaydı. Beraberlikleri 40 yılı aşan eşi Maxine’i ise birkaç hafta önce 27 Temmuz’da kaybetmişti. Oğlu Erich’in sözleri: “Babam dünya zamanıyla 7 Temmuz 1932’de doğdu ve ebediyet zamanıyla 11 Eylül 2007’de doğdu”
Joe Zawinul, bana göre rock müziğinin temel taşları olan elektrik/elektronik, volüm ve distorsiyonun caza taşınmasını sağlayan ender öncülerden bir tanesi. Bunu gerçekleştirirken tabii ki beyinleri örümcek ağlarıyla kaplanmış olan cazın “elit ve at gözlüklü” tabakası tarafından yerden yere vuruldu. Ancak şansı yaver gidip de Miles Davis’in dikkatini çekince şapkalar değiştirildi. Gerçi JZ efsanevi takkesini hiç değiştirmedi. Buna karşılık başkaları da yenilikçi “sound”ları ve caz dinleyici kitlesine yeni bir soluk kazandırdığı için de az methiyeler düzmediler. DownBeat dergisinin en iyi klavyeci ödülünü 30 kez kazanmış olması herhalde rastlantı değildir. Halen JazzRock veya Fusion diye adlandırılan alt türler, her ne kadar modası geçiyor gibi ise de, çalınıp dinleniyorsa bunda JZ’un hakkını JZ’a teslim etmek gerekir. JZ Viyana’da dar gelirli bir ailede ikiz kardeşi Erich’le doğar, anneannesinin “Roman” olduğu soylenir. Kardeşini 4 yaşında zatürreden kaybeder. 6 yaşında akordeon çalmasını öğrenir ve Viyana Konservatuar'ında klasik müzik eğitimi görür. Viyana’da stüdyo müzisyenliği yapar ve
değişik yayın kuruluşlarının orkestralarında çaldıktan sonra soluğu 1958’de Boston’un Berklee College’inde alır. Orada uzun kalmasına izin verilmez. Birlikte Berklee’ye başlaya besteci Mike Gibbs’in sözleri: “Joe 3 dakika kaldı, ben ise 4 sene...” Trompetçi Maynard Ferguson hemen JZ’u orkestrasına transfer eder. Oradan da şarkıcı Dinah Washington’a eşlik etmeye başlar. 1959 yılında Miles Davis onu grubuna katılmak üzere davet eder ancak JZ’un cevabı negatiftir. ”Henüz zamanı gelmedi ama ileride seninle beraber tarih yazacağız” dediği söylenir.
1961 yılında saksofoncu Julian “Cannonball” Adderley JZ’u beşlisine davet eder. Beraberlikleri 1970’e dek sürecektir. Fender Rhodes veya Wurlitzer gibi elektrikli klavyeleri caz müziğinde sıkça kullanan öncülerdendir. Birlikte sayısız müzisyenlerle çalışacak, tün dünyada turnelere katılıp birçok festivalde yer alacak ve birçok LP kaydedecektir. Birlikte çalıştıkları müzisyenlerden bazıları: basçı Sam Jones, davulcu Louis Hayes, muhtelif üflemeli çalgılarda Yusef Lateef, kornet ustası JA’nın kardeşi Nat Adderley, saksofoncu Charles Lloyd vb. Birlikte kaydettikleri LP’lerde JZ sadece eşlikçi/piyanist olarak değil aynı zamanda besteci olarak da gittikçe önem kazanan bir yer edinir. Ufak 2 anekdotla ara verelim. Yukarıda isimlerini saydığımız saygın isimlerle çalışmış olan JZ 1966 yılında kendinden şüphe etmeye başlar, piyano çalış tekniğinin yetersiz olduğunu düşünür ve arkadaşı, kendi
gibi Avusturyalı olan klasik piyanist Friedrich Gulda’dan yardım ister. O da git Raymond Leventhal’dan haftalık ders al, ondan daha iyi piyano hocası bulamazsın der. Ve JZ aralıksız olarak 7 ay için, ta ki hocası artık onu kovuncaya dek piyano derslerine devam eder. Ancak hocası onu kapıdışarı ettiğinde 88 tuşluk sessiz bir çalışma piyanosunu da armağan etmeyi ihmal etmez. Soğuk bir New-York kış gününde JZ beklenmedik bir telefon alır. Ella Fitzgerald’ın konser turnesinde süresince eşlik etmesi gereken piyanist kar fırtınası yüzünden mahsur kalmış ve yerine onun eşlik etmesi teklif edildiğinde hiç düşünmeden kabul eder. Ella Fitzgerald ile 2. konserlerinden sonra bir telefon daha. Arayan caz dünyasının belki de en ünlü menejeri Norman Grantz’dır. Kendisine EF ile turneye devam etmeyi kabul ettiği taktirde kendisine haftada 1400 $, ve günlük harçlık olarak 80 $ teklif eder, ayrıca tüm konaklama ve seyahat masraflarını karşılayacağını da belirtir. JZ o sıralarda Cannonball’un yanında haftada 300 $ kazanmaktadır. JZ Maxine ile evli ve 3 çocuk babasıdır. Paraya şiddetle gereksinimi vardır.
Konuyu eşine açar. Cevabı: “Çocuklarımız ve benim için yapmak istemediğin bir şeyi yapmana izin veremem. Biz 300 $ la idare etmeye devam ederiz, yeter ki sen idealine konsantre ol ve bildiğin yolda ilerle. İleride bunu telafi edeceğine inanıyorum” olur. Cannonball ile birlikte kaydettikleri LP’lerin birkaçına göz atalım: Cannonball Adderley Sextet in New York, The Sextet, Jazz Workshop Revisited, Japanese Concerts, Money in the Pocket, Domination (Oliver Nelson’un arajmanlarıyla), Mercy Mercy Mercy, (kapağında her ne kadar Live at “The Club” diye yazsa da artık herkes bu kaydın kısıtlı bir seyirci kitlesi eşliğinde Capitol’un
stüdyolarında kaydedildiğini bilmektedir) Great Love Themes (yaylı orkestra eşliğinde), Why Am I Treated So Bad, Country Preacher, The Price You Got To Pay To Be Free, In Person vb.
Burada 2 besteye değinmekte fayda görüyorum. 1966 yılında kaydedilen ve bir JZ bestesi olan Mercy Mercy Mercy parçası 1967 yılının başlarında o zaman değişik türlere ayrılmamış (pop, jazz, soul hepsi bir arada) olan ABD 45’lik listesinde 11. sıraya kadar yükselmiş ve büyük bir başarı elde etmiştir. Aynı yıl en iyi enstrümantal Grammy’sine de layik görülür. Bu beste için Herbie Hancock şunları söylemiştir: “Viyanalı beyaz bir çocuğun bu denli “zenci” olan bir parçayı besteleyebilmiş olması kayda değerdir. Parçanın melodisi ve şarkının “feeling”i Afrika-Amerika mirasını tamamıyla benimsemiş ve öz benliğinde hisseden birinin eseridir. Açıkçası ben eski yaşamlarının birinde JZ’un zenci olarak dünyaya geldiğine inanıyorum.” Country Preacher parçasını ise US Civil Rights Movement’ın lideri Rev. Jesse Jackson için bestelemiştir. Bu beste bir çok Afrikalı-Amerikalı (Zenci dememek için) için o ayaklanma döneminin simgelerinden biri olmuştur. Ayrıca kısa da olsa Monterey festivalindeki performanslarını Clint Eastwood’un ilk yönetmenlik denemesi olan Play Misty for Me filminde izleyebilirsiniz. JZ Cannonball Adderley ile yollarını ayırdıktan sonra büyük usta Miles Davis ile çalışmaya başlar, ancak önemlidir, hiç bir zaman Miles Davis’in grubuna katılmaz, ve birlikte daha sonraları “Fusion” adıyla anılacak olan ve bolca kopyalarının üretileceği caz türünün ilk örneklerini verirler.
Burada dikkat edilmesi gereken nokta şudur: Cazcılar da artık rock/pop ve/veya avantgarde sanatçılarının kullandıkları teknolojik avantajlardan faydalanmaya başlarlar ve elektrik gitar, elektrik bas, elektro piyano, synthesizer gibi aletleri kullanmanın yanısıra modern kayıt stüdyolarında bulunan çok kanallı kayıt, sonsuz editleme olanakları ve farklı elektronik efektlerini kullanmaya başlarlar. Miles Davis artık plaklarında yayınlayacağı eserlerine stüdyoda değil, konsol başında şekil verecektir. Açıklayalım: Miles Davis müzisyenlerle beraber stüdyoya girer, birlikte çalacakları besteleri değil, müziksel temalara veya motiflere karar verirler ve uzun doğaçlamalarla sololar silsilesine girişirler. Yapılan kayıtlar sonra stüdyoda yap-boz birleştirir gibi birleştirilir ve nihai “beste” kayıtların birbirine eklenmesiyle konsol başında bitirilir. Plakta dinlediğiniz eser kaydedilen bantlarla ancak uzaktan bir ilintisi olan bir yapıt haline gelir. En iyi örnekleri MD’in In a Silent Way (1969), Bitches Brew (1970) ve Live/Evil (1971) albümlerinde bulabilirsiniz. Bu albümlerin tüm kayıtlarını içeren “Complete” versiyonlarının yayınlandığını ve analogcular için de Mosaic şirketinden basılmış olan vinil versiyonlarının halen bulunabileceğini de ekleyelim.
Meraklılara: In a Silent Way’in kadrosunda MD dışında: Saksofonda Wayne Shorter, basta Dave Holland, davulda Tony Williams, gitarda John McLaughlin ve klavyelerde 3 kişi!: Chick Corea, Herbie Hancock ve JZ. It’s About That Time’ın temasına geçilir ve J LP’de 2 parça var. Bizi ilgilendiren JZ bestesi olan ve plağa ismini veren parça, aslında burada 2 beste iç içe. Girişte John McLaughlin In a Silent Way temasını tam olarak belirtmese de atrafında bir güzel gezinir ve “mood”u belirler, arkasından soprano saksofonuyla Wayne Shorter ve MD katılırlar. Birliktelik tamamlandığında “funky” bir ritmle McL ile WS’in soloları süresince tempo hızlanır.
MD’nin solosu bana göre en “rahat” sololarından biri olmakla beraber notalar birbiri ardından o kadar tamamlayıcıdırlar ki Tony Williams’ın enerji dolu davulu bile arka planda kalır ve parça başa dönüp başladığı gibi sükunetle sona erer.
Ufak bir hikaye daha: JZ Zawinul isimli 3. solo LP’sini kayıt etmek üzere stüdyoya girdiğinde Miles Davis kendisine “bu plağında ben de çalmak istiyorum” der. JZ bir kez daha MD’in teklifini reddeder ama onu plak kapağına 2 satır yazmaya ikna eder. Gerekçesi: “Eğer sen plağımda çalarsan varlığın o denli baskın olacak ki kendi değerimi anlayamayacağım” Ve Miles şu satırları düşer: Bu tür müziği çalabilmek için kendi iç benliğinizdeki özgürlüğü yakalamış olmanız gerekir ayrıca isminizin Joe Zawinul olması, zenci bir eş, 2 bej çocuk, 2 piyano sahibi, Viyanalı, yengeç burcundan ve klişelerden arınmış olmanız gerekir. Miles Davis durağından sonra JZ Wayne Shorter ile birlikte en uzun soluklu olacak olan projesine imza atar ve Weather Report’u kurar. Birlikte 16 albüm kaydederler ve bir “efsane”yi doğururlar. Kadrosu sürekli değişen grubun elemanlarını saymaya yerimiz yetmez ancak WR’ye adanmış birçok internet sitesinde oldukça detaylı bilgiye ulaşılabilir. Weather Report’ta önemli olan, tüm bu personel değişikliğine rağmen her zaman kumandada kalan JZ ve WS’ın “imzaları”dır. Bu iki müzisyen tüm yaratıcılıklarını, beraberlerinde çalan arkadaşlarınınkilerle harmanlayarak tamamiyle Weather Report’a harcarlar. Cazın içinde ses, melodi, enerji, armoni, poliritim ve yeni teknolojilerden oluşan kendilerine has bir mikrokosmos yaratırlar.
JZ ARP, Oberheim ve Prophet gibi synthesizerları sıkça ön plana çıkartır. 1920’lerden bu yana cazda uyuklayan kollektif doğaçlamayı tekrar canlandırırlar. İlk plaklarından son plaklarına dek herhangi bir parçayı dinlediğinizde: “işte bu Weather Report” diyorsunuz/diyebiliyorsunuz/dedirtiyorlar. Grubu tanımayanlar için Live & Unreleased isimli konser albümlerini tavsiye edebilirim. İçinde 5 değişik kadrolu Weather Report’un konser kayıtları var. Art arda dinlendiğinde tarihsel gelişim ve değişimi görmekle beraber tartışmasız olan tüm Weather Report ögelerinin hazır bulunduklarını da gözlemleyeceksiniz.
Fusion çoğu zaman çalan müzisyenlerin teknik yeteneklerine aşırı dayalı olan bir müzik türü olmuştur. Ancak WR hiç bir zaman gösteriş “budalalığına” yönelmedi. Müzikleri herkese açık, ancak olabildiğince derin ve zengin olmanın yanısıra rock ve funk türlerinin enerji ve heyecanı ile cazın derinlik ve müzikalitesinin sentezini oluşturur. En büyük ticari başarıyı elde etmiş Heavy Weather albümünden JZ bestesi, uluslararası hit olmuş Birdland parçasına bir bakalım şimdi. Akılda kalıcı bir melodi, katman üstüne katman olarak inşa edilmiş, geleneklere sadık kalma koşuluyla bu geleneği nasıl ileriye taşıyabilirim egzersizi üzerine kurulmuş bir çalışma. Lullabye of Birdland Viyana zamanlarında JZ’da özel bir yeri bestelerden biridir. Onun gibi ABD’ye göç etmiş İngiliz piyanist George Shearing’in New York’un 52. caddesinde bulunan caz kulübü için bestelediği bu artık Standard sayılan beste genç JZ’un çok rüyasını süslemiştir. WR’un Birdland’i JZ’un tipik bir bass synthesizer tümcesiyle başlar Melodiyi Alex Acuna’nın durmak bilmeyen, lafazanın tek yönlü tiradını çağrıştıran davulu eşliğinde Jaco Pastorius fretless basının tiz frekanslarında üzerine işler. Parça ilerledikçe
içinde modal çalışmalar, farklı modülasyonlar ve doğaçlamaların eşliğinde 50li yılların swing bandlerinin riffleri ve be-bop tarzının armonik zenginliğini lokomotif gibi bir ritmin eşliğinde genleşmesini göreceksiniz. Burada JZ’un Viyana’da Birdland ismini koyduğu bir caz kulübünün sahibi olduğunu da not düşelim.
80’lerin ortasında WR dağıldıktan sonra JZ Dialects adlı solo çalışmasını gerçekleştirir. Bu CDde sözsüz olan vokaller dışında tüm enstrümanları kendisi çalar. Midi teknolojisiyle klavyeli çalgıları ayarlar, elektronik davul ve ilk sample ları kullanıp çağa ayak uydurduğunu ıspatlar gibidir. Ancak çok sürmeden yeni grubu Zawinul Syndicate’i kurar. Bu topluluka muhtelif perküsyonlar, davul, bas ve gitarlarla World veye etnik olarak tabir edilen türlere yakınlaşmakla beraber, Thelonious Monk (Little Rootit Tootie) gibi ustaların hatta kendi eski bestelerini de tekrar yorumlamaktan geri kalmaz. 1990’da Afrika kıtasına ilk ziyaretini yapar. Gördüklerinden ve özellikle duyduklarından çok etkilenir. Gözlerini artık ABD’dense tüm dünya müziklerini kucaklayacak şekilde eski kıtalara ve sundukları müziksel mirasa çevirir. Mali’li müzisyen Salif Keita’nın Amen adlı CDsinin prodüktörlüğünü üstlenmekle beraber elinden geldiğince yerel müzisyenlerle çalmaya çalışır. 93 yılında Hintli davulcu/perküsyoncu Trilok Gurtu ile 3 ay sürecek bir dünya turnesine çıkar. Gurtu: “Bizi dinleyenler, Big Band gibi çalıyorsunuz yorumunda bulunuyorlardı. JZ Duke Ellington’u o denli sever ki bazen 3 saat boyunca sadece Duke’un bestelerini çalardık.”
Brian Eno: Zawinul/Lava, John McLaughlin: Jozy, Warren Cuccurullo: Hey Zawinul, Bireli Lagrene: Josef gibi. Arkasının hızla geleceğinden emin olabilirsiniz. Anısına en derin saygılarımızla. Diskografi
Amerikan cazının daralan perspektifini gözlemleyen JZ geçtiğimiz yıllarda basçı Richard Bona ve Etienne Mbappe, davulcu Karim Ziad veya Paco Sery, perküsyoncu Arto Tuncboyaciyan veya Manolo Badrena, gitarcı Amit Chatterjee, şarkıcılar Thania Sanchez ve Sabine Kabongo gibi farklı etnik kesimlerden olan müzisyenlerle çalıştı. “Ancak her zaman kendi müziğimi yaratmaya ve icra etmeye çalıştım, bu müzisyenlerle birlikte çalmamın nedeni onların nerelerden geldikleri değil sadece müziğimi isteklerimin doğrultusunda daha iyi icra ettikleri içindir” der.
Joe Zawinul Faces and places /ESC /2002 Mauthausen /ESC /2000 Stories of the Danube /Polygram /1996 My people /Escapade Music /1992 Dialects /Columbia /1986 Zawinul /Atlantic /1970 Concerto retitled /Atlantic /1970 Money in the pocket /Atco /1966 The rise & fall of the tird stream/1965 Joe Zawinul and the Austrian all stars 19541957 Zawinul Syndicate World tour /Zebra /1998 Lost tribes /Columbia /1992 Black water /Columbia /1989 The Immigrants /Columbia /1988
Weather Report This is this /Columbia /1985 Sportin' life /Columbia /1984 Domino theory /Columbia /1983 Procession /Columbia /1983 Weather Report /Columbia /1982 Night passage /Columbia /1980 8:30 /Columbia /1979 Mr. Gone /Columbia /1978 Heavy weather /Columbia /1977 Black market /Columbia /1976 Örnek olarak World Tour ve/veya Vienna Tale spinnin /Columbia /1975 Nights isimli konser kayıtları olan çift Mysterious traveller /Columbia /1974 CD'lerine kulak vermeniz yeterli olacaktır. JZ sadece müzikle yetinmedi. Gezileri süresince diskografinin devamı için “henüz vakit erkenken” Afrika’daki çevre kirliliğine karşı Senegal’de girişimlerde bulundu. Yerel yetkililerle sürdürdüğü kişisel girişimlerinin başarısı sonrasında Avusturya hükümeti onu 17 Afrika ülkesi için (ne Kaynakça: anlama geliyorsa) iyiniyet elçisi olarak atadı! Anısına birçok müzisyenler methiyeler dizdiler ancak en güzel örnekleri yaşamı süresince adına yapılan bestelerdir.
John L. Walters Eamonn McCabe WikipediaDown Beat Marco Piretti Guinness Encyclopedia of Popular Music
B.M.
Bu Ay Neler Dinledik
GRATEFUL DEAD “Ladies and Gentleman” Fillmore East New York City April 1971 Haftalar boyu süren bir konser dizisinden seçilerek yapılmış olan bu albüm; toplam dört CD'den oluşan bir set olarak piyasaya çıktı. Grateful Dead hayranlarının mutlaka arşivlerinde bulundurmaları gereken bu albüm topluluğun oldukça yüksek bir performans gösterdiği bir döneme ait olup, orijinal şeklindeki 5 kişilik kadrosu tarafından kaydedilmiştir. Önceki keyboard’cu ve John Cage hayranı olan ve ‘Anthem of the Sun’ ile ‘Aoxomoxoa’da gruba destek vermiş olan Tom Constanten, bu albümde de bazı parçalarda yer almıştır. Ladies & Gentleman albümü grubun daha country ve kök rock adaptasyonuna doğru olan değişimini vurgulamaktadır. Örneğin daha önceki dönemlerde Marty Robbins’in ‘El Paso’ veya Merle Haggard’ın ‘Sing me Back Home’ gibi parçalarını çalma ihtimalleri şüphelidir. Diğer albümlerinde olduğu gibi burada da müziksel üstünlüklerin çok iyi görüldüğü bölümler bulunduğu gibi doğaçlama ağırlıklı çaldıkları bölümler de dikkati çekmektedir.
4 diskten oluşan bu set, Fillmore East kapanmadan kısa bir süre önce 1971 yılında kaydedilmiş olup, Grateful Dead’in canlı performanslarını yakalayamayan jenerasyon için mutlaka bulundurulması gereken bir settir çünkü grubun gerçek kimliğini çok iyi yansıtmaktadır. Bu koleksiyon; gerçek bir Dead konserinin muhteşem improvizasyonlarını, inanılmaz sololarını ve Pigpen’in dinleyici ile olan dinamik etkileşimini çok başarılı yansıtmaktadır. Kayıt çok temiz olup, ses kalitesi ileri derecede canlıdır. Koleksiyonun kapsadığı şarkı yelpazesi çok geniştir; Anthem of the Sun, Aoxomoxoa, Second that Emotion ve folk şarkısı ‘I Know You Rider’. Deadhead’ ler (Grateful Dead hayranları) veya iyi bir müzik zevki olan herkes Grateful Dead’in hit parçalarını içeren bu albüme hayran kalacak ve Dead’lerin çoğu canlı performansında görülen kötü kayıt kalitesinin burda olmadığına tanık olacaktır. Bu koleksiyon 5.5 saat süreli olup, canlı Dead performanslarının en iyisidir. Müzik: 10 Kayıt: 8 H&G
Gargoyle-March Of The Heroes Atlantis Müzik ATL 06017 (CD) Bu senenin önemli Türk heavy metal albümlerinden bir tanesi olan albüm, konsept bir yapıya sahip ve İstanbul'un fethini anlatıyor. Debut albümü olarak oldukça başarılı bir çalışma. Albüme ismini veren March Of The Heroes, Crying Angel ve Disaster of the Silent Shores albümün dikkat çekici parçaları. Albümün genel prodüksiyon kalitesinin çok yüksek olduğu söylenemez ama albümün içerdiği amatör ruh benim CD player'ımda bu albümün son aylarda sıklıkla dönmesi için yeterli. Sert vokal ve bizden riff'ler arkada başarılı klavye bölümleri ile doldurularak hem konu hemde müzik oldukça bizden bir sound elde edilmiş. Ruhunuzun bir yerlerinde heavy metal sevgisi var ise, odyofilliği bir kenara bırakıp bu albümünü dinlemekte fayda var. Bu arada albümün picture plağının basılması da olasılmış, plak severlere duyurulur. Müzik: 8 Ses: 6 Hakan
MILT JACKSON “Sa Va Bella” 1997 (For Lady Legends) 1 Ocak 1923'de Detroit'de doğan Milt Jackson, yedi yaşında gitar çalarak müziğe başladı. onbir yaşında piyano çalmaya, bundan beş yıl sonra da bir daha vazgeçemeyeceği vibrafona geçti. 1940'lı yıllarda Dizzy Gillespie tarafından keşfedilen Milt Jackson, çok başarılı bir müzisyen olmasının yanı sıra, vibrafonun gelişmesine yardımcı oldu. O zamana kadar sadece “vurmalı egzotik bir enstrüman” olarak bilinen vibrafonu melodik bir alet haline getirdi. Bu gelişmede seslerin istendiği kadar uzaması sağlanmış olup, ayrıca yavaş ve titreşimli bir vibrato da sağlandı. Sa Va Bella albümünde vibrafonun caz müziğine kattığı keyfi sonuna kadar yaşamak mümkün. Yakalandığı amansız hastalığa yenilmeden iki yıl önce 1997 yılında kayıtları gerçekleştirilen bu albüm, hem içerik olarak hemde ses kalitesi olarak son derece güzel. İlginç bir not, bu albüm bayan vokalistlere ithaf edilmiştir. Müzik: 9 Ses:8
H&G
Değişik Sanatçılar – Heartworn Highways Loose VJCD 167 CD
Tinariwen – Aman Iman Independiente 468067 CD
Heartworn Highway 1975’te yapılmış olan ve o zamanlar yeni olan ve sonradan Americana olarak adlandırılacak olan Country müziğine (hani o “büyükbaş tezeği kokan” – amerikan değimidir) alternatif olan müzük üzerine belgesel bir film. Elimizdeki CD bu film müziğinin Alan Silverman tarafından orjinaline mümkün olduğunca sadık kalındığı yazılıp çizilen remaster edilmiş hali. Aslını dinlemediğimden karşılaştırma olanağım olmadı. Ancak Guy Clark’ın seslendirdiği ilk parça olan L.A. Freeway ile başlayan CD’de kayıtlar olağanüstü. Tek bir gitar ve bir ses, ama tüm ayrıntılar olabildiğince gerçekçi ve natürel. Dahası da var. Townes Van Zandt, Larry John Wilson, Rodney Crowell, Gamble Rogers John Hiatt, Steve Earle gibi sanatçılara yer veren toplamada zaman zaman kısa diyaloglar ve tanıtımlar da var. Türü sevmeseniz de cihazlarınızın testini yapmak için tavsiye ediyorum. Müzik 8 Ses 9
B.M.
Tinariwen Afrika’da Mali’nin çöllerinde göçebe olan Tuareg kabilesinden Tamaşek’lerin kurduğu bir grup. Ortak özellikleri: geleneklerine bağlı olan ezgileri elektrik gitara olan sevgi ve bağlılıklarıyla harmanlayıp sayıları bilinmeyen elemanlarla icra etmek. Gruba isteyen katılıyor, işi olan katılmıyor. Gerçi 2006’da Mali’nin başkenti olan Bamako’da kaydedilen ve 2007’de yayınlanan bu CD için sabit sayılabilecek bir kadro var, zira kayıt stüdyosunun sınırları duvarlarla örülmüş olduğundan belli bir kapasitesi var. Gerçi çadır yaşamını benimsemiş ve şehir yaşamına sırt çeviren bu çoban müzisyenler stüdyo çalışmalarına yabancı değiller. Bu 2. CD’leri ve daha eskisinde yerel radyolar için bir çok çalışmaları var. Ancak en çok sevdikleri ateş etrafında toplanıp, toprakta pişirdikleri ekmekleri ve demledikleri koyu mu koyu çayları eşliğinde deve sırtında taşıdıkları akülerle besledikleri elektrik gitarlarıyla şarkılarını coşkuyla dillendirmek. Bu coşkuya da ilk notadan başlayarak dinleyiciyi de bulaşıcı bir şekilde ortak ediyorlar. 14 kişilik kadroda 6 değişik gitarcı/ şarkıcı, 1
basçı, muhtelif perküsyonlar ve vokaller var. Çok ama çok keyifli bir dinleti. CD’nin kitapçığı da bol resimli, açıklamalı, hikaye dolu ve sözlerin tercümelerinin de bulunduğu, müzik kadar özenli bir çalışma. Alışıla gelmişin dışına itirazı olmayanlara, tüm blues severlere, hatta bildiğimiz coğrafyaların az da olsa dışına taşmak isteyenlere tavsiye ediyorum. Müzik 8 Ses 8
B.M.
a maid/Heart of gold suite, Cowgirl in the sand, The needle and the damage done, (belki en güzel ve etkileyici uyuşturucu karşıtı bestelerinden biri) Ohio, Down by the river vb. Neil Young her zaman kayıt kalitesine çok önem veren hatta zaman zaman dijital karşıtı söylemleriyle şimşekleri üzerine çekmiş olan bir sanatçı. Burada kayıt sadece tek bir enstrüman + vokal olmasına karşın olabildiğince güzel, detaylı ve açık. Yer yer sahne/konser salonu boyutları ve seyirci kitlesi dahil olmak üzere 3 boyut efekti çok net şekilde algılanabiliyor. Neil Young’u ve/veya akustik çaldığı dönemleri seviyorsanız kaçırmayın. Müzik 9 Ses 9
B.M.
Neil Young – Live at Massey Hall 1971 Reprise 9362 43327-2 CD – CD + DVD Neil Young severlere müjde: NY Archive Performance Series adı altında eski konser kayıtlarını yavaş yavaş yayınlamaya başlıyor. İlkin Crazy Horse eşliğinde Live at Fillmore East yayınlandı. Şimdi de sanatçı’nın Toronto’nun Massey Hall’ unda 19 Ocak 1971’de vermiş olduğu solo konserin CD veya CD+DVD kaydı. NY burada sanatının doruğunda. Gerçi değişik evrelerde farklı dorukları olacaktır Neil Young’un. Bu konserde akustik gitar veya piyano eşliğinde çaldığı eserlerin çoğu sevenlerinin iyi bildiği After the gold rush ve Harvest albümlerinden: Old man, Journey through the past, Helpless, A man needs
2 konser dahil olmak üzere 29 farklı şehirde 50 kadar konser verecek ve eleştirmen/dinleyicilerden büyük beğeni toplayacaktır. Moskova’da Kabalevsky ve Haçaturyan gazetelerde övgü dolu eleştiriler yazarlar. Plağın kapağında Shostakovich ile Bernstein’ı el ele dinleyicileri selamlarken gördüğümüz fotograf Moskova’da çekilmiş olmasına rağmen bu kayıt New York Philarmonic’in evi sayılan Avery Fisher Hall’da 1959’da bu turneden hemen sonra yapılmıştır. Bu uzun geziden sonra Bernstein ve orkestra rodajını tamamlamış ve performansının doruğuna ulaşmış bir “makina” gibi eserin tüm dramasını rahatlık ve uyum içerisinde sergiliyorlar. Kaydın mükemmele yakın olması da bu plağı tavsiye etmemiz için başka bir neden. Daha çok hoşunuza gidecek bir yorum mutlaka bulunabilir ancak bu güzellikte/natürellikte bir kayıt zor bulunur. Müzik 9 Ses 9
Shostakovich – 5. Senfoni, op. 47 Leonard Bernstein yönetiminde New York Philarmonic Cisco Music / Columbia MS 6115 180g LP 1959 yılının 3 Ağustosunda Leonard Bernstein yönetimindeki 106 kişilik New York Philarmonic orkestrası 2 aydan uzun sürecek olan ve 17 değişik ülkeyi kapsayan bir Avrupa/Orta Doğu turnesine çıkar. Orkestra İstanbul’daki
B.M.
Art Pepper - Intensity Analogue Productions / Contemporary S7607 2 x 45'lik 180g LP Art Pepper "Batı Yakası" olarak bilinen caz müzisyenlerinden. Genelde Doğu Yakası taraftarlarınca fazla "uslu-terbiyeli" olmakla suçlanırlar. Ancak bu plağı
dinlediğinizde hiç de öyle olmadığını farkedeceksiniz. Belki de bu durum, plağın kaydedildiği tarih ile ilintili olabilir. Yıl 1960, Art Pepper uyuşturucu bulundurmaktan tutuklanmıştır. Contemporary’nin sahibi Lestre Koenig yüklü bir kefalet ödeyerek alto saksofoncuyu özgürlüğüne kavuşturur ve acilen bu kayıtları gerçekleştirmek için stüdyoya sokar. Mahkeme kararından sonra AP 6 yıl kadar San Quentin hapishanesinde yatcaktır. Ayrıntılı bilgi için de AP’ın otobiyografisi olan Straight Life’ı tavsiye edebilirim. Eşlik edenler: piyanoda az tanınmış Dolo Coker, basta Jimmy Bond ve davulda Frank Butler. Burada Franck Butler için bir not düşelim, pek ünlü olmamasına karşın Billie Holiday, Dave Brubeck ve Duke Ellington gibi devlere eşlik etmiştir. Birlikte çaldıkları besteler çoğunlukla caz standardları: Come rain or come shine (Arlen/Mercer), I love you (Cole Porter), Long ago and far away (Kern/Gershwin). Ancak bu standartlara AP riske girmeyi göze alarak yeni bir soluk kazandırmayı başarmış, ve olağanüstü güzellikte bir çalışma gerçekleştirmiştir. Orijinal kayıt Roy DuNann’a ait olması da beraberinde mükemmel bir kayıt garantisi getiriyor. Yeni audiophile basım olan bu plağın mastering işlemini Steve Hoffman-Kevin Gray ikilisi üstlenmiş. Müzik: 9 Ses: 9 B.M.
Gil Evans – New Bottle Old Wine Pure Pleasure Records / World Pacific ST-1011 180g LP Gil Evans iyi bir uyarlamacıdır. Hatta çok iyi bir uyarlamacıdır. Belki de caz dünyasının en iyilerinden. Beğendiği birinin bestesini alır, genelde büyük orkestra için partisyonlarını hazırlar ve çaldırır. Olay basit gibi görünse de bunu yaparken hem besteye fazlaca dokunmaz, onu çok değiştirmez hem de hemen anlaşılır bir şekle bu bestenin her tarafına imzasını atar. İlk dinleyişte hemen Gil Evansın parmağının dokunduğunu anlarsınız. Gil Evans’ın tıpkı Miles Davis’in de olduğu gibi çok büyük kulakları vardır. Üstelik de bazılarında olduğu gibi tıkalı da değildirler. Jelly Roll Morton’dan Charlie Parker’a, Thelonious Monk’tan Jimi Hendrix’e uzanır. Hepsine aynı mesafededir ve haklarını teslim etmeye çalışır. Bestelerine sadık kalmakla beraber onlara nasıl yeni bir soluk getirebilirim diye didinip durur. Dinleyicisine de üst üste başyapıtlar sunar. Bu plak 1958’de kaydedilmiş kendi adına yapmış olduğu 2. çalışma. Fazla lafa gerek yok. Lütfen dinleyiniz. Bildiğim kadarıyla CD’si bulunmayan bu çalışmayı bize sunan Pure Pleasure’a da teşekkürler. Müzik: 9 Ses: 9
The Tatum Group Masterpieces – Art Tatum/Ben Webster Analogue Productions / Pablo 2310-737 2 x 45'lik 180g LP Caz piyanosunu sevip de Art Tatum’u tanımayan/ sevmeyen biriyle henüz tanışmadım. Tenor saksofonu sevip de Ben Webster’i tanımayan/sevmeyene de rast gelmedim. Bugüne dek rast gelmemem herhalde ikimizin sağlığı için de faydalı olmuş. Bir yanda zamanının klasik piyanistlerini şaşkına çeviren kusursuz bir Formula 1 pilotu öte yanda tenorunun tonunu kilometrelerce öteden belli eden, arkasından gelen nesilleri bu tonu ben nasıl yakalayabilirim diye deliye çeviren bir dahi. Yanlarına basta Red Callender ve davulda Bill Douglass’ı almışlar, ateşle barut yanyana. Olmaz demeyin, Los Angeles’te 11 Eylül 1956 da olmuş. Çok da iyi olmuş. Hepimiz için. Müzik: 9 Ses: 8 B.M.
Serbest Bölge Merhabalar
kaleminden okuyabileceksiniz.
Müzik ve cihazlar ile geçirdiğimiz güzel bir ayın sonrasında ikinci sayımızla yeniden birlikteyiz. Geçen ay dergi için oldukça ilginç bir ay oldu. İmkanlar halinde oldukça iyi hazırlanmış bir kampanya ile tanıtılan dergi, hiç fena sayılmayacak bir “premier” yaptı. En önemlisi bence önemli bir boşluğu doldurmak için ilk adım atıldı.
Ülkemizde elektronik sektörüne yönelik yayın yapan bir çok yazılı dergi var. Bu dergilerin yayın konusu, ev elektroniği, bilişim elektroniği ve hatta bilgisayar teknolojisinin bir genel harmanlanmasından oluşuyor. Ne yazık ki, sadece stereo ses sistemlerini asıl konusu yapan basılı bir dergimiz yok. Bunun eksikliğini hisseden çok fazla insan olduğunu düşünüyorum. Ama benim gözlemlerime göre, bu tarz bir derginin ticari anlamda yaşama şansı şu an için ne yazık ki yok. Muhtemelen uzun bir süre dijital platformlarla idare etmek durumundayız.
Bir ülkede bir hobinin gelişmesinde en önemli etken, bence, birbirinden farklı ortamlarda bilgilerin paylaşılmasıdır. Bazen forumlar gibi etkileşimli dijital ortamlar, bazen yapılan toplantı/aktiviteler ve bazende şu an okuduğunuz tarzda tek yönlü yayınlar, kişilerin farklı beğenilerini ve bakış açılarını paylaşmaları için önemlidir.
Bu bakış açıları, bilgilerle zenginleştirilmiş olarak önemli tartışma konularının başlangıcını oluşturur. Her tartışma bilgi ile güzeldir. Bu yüzden ülkemiz Hifi camiası açısından tutarlı platformların oluşumu hobimizin sağlıklı ilerlemesi ve gelişmesi açısından önemlidir. Bu dergi belki de bu platformlar içerisinde en deneyseli. Deneysel olması, fikir sahibinin bakış açısından kaynaklanıyor. Öncelikle dergi ve bağlı web siteleri sayesinde, Türkiye'de Hifi'ye gönül vermiş kalabalıkların, istatistiksel yapısını öğrenme şansımız oluyor. Ülke bazında dağılım, bağlantı hızları ve bunun gibi sayısal değerler, bu değerleri okumakta profesyonelleşmiş insanlar için çok anlamlıdır. Bunlarla ilgili çalışmaları ve yorumları gelecek sayılarda profesyonellerin
Benim gibi dergileri meta olarak fiziksel temas ile okumaktan keyif alanlar için alışılması çok kolay bir durum olmasa da, dijital platformların kolaylıkla çıktısını alarak, metasal keyfi yaşamak mümkün. En nihayetinde, bir derginin ister yazılı isterse de dijital olsun içeriği çok mühim. Bu derginin içeriği birbirinden bağımsız konularda farklı yazarlar tarafından oluşturuluyor. Herkes asıl içeriği “stereo” olan her konuda yazı yazmakta özgür. Aslında bu heyecan verici bir yaklaşım. Okuyucularımızın, eğer arzu ederlerse katılabileceği koskoca özgür bir platform. Şu satırları okurken, içinizde bir şeyler kıpırdadıysa eğer, bir sonraki sayı için bilgisayarınızın başına oturun ve bir şeyler karalayın. Sırf bu dergi için değil, dijital paylaşım platformlarına, blog'lara yazılarınızı ekleyin. Yazınızla ilgili ilk olumlu tepkiyi aldığınızda bu sizi çok mutlu edecek, bundan emin olun. Bunları neden yazdım, ilk sayının ardından derginin mail adreslerine oldukça fazla eposta gelmişti. Bunların çoğu alışageldiğimiz şehirlerden değildi. Bir çoğu teşekkür mailleriydi ve “haklı” isteklerle doluydu. O yüzden bu sayıda yabancı terimlerin mümkün olduğunca açıklamalarını da yazmaya çalıştım. Bundan sonra dergi olarak yabancı dillerdeki terimler konusunda daha dikkatli olacağımıza emin olabilirsiniz. Şimdilik hoşcakalın, Devrim