İçindekiler
Editörden
Haberler
Makale
İnceleme
Merhabalar
Sektörel Haberler
Hifi Tarihi
Rethm Saadhana
İzlenim
İnceleme
Tanıtım
İnceleme
İzmir Hifi Toplantısı
Meier Audio Coda Move
VTM 130 SET Ampli
Isotek Enhancer CD
İnceleme
Okuyucularımızdan
Makale
Röportaj
Quad 909 Giriş
Bluenote phono pre'ler
SET Ampliler Bölüm III
Levent Büyük ve BL Muzik
Makale
Makale
Makale
Müzik Tarihinden
Odyofil Olmak
Analog Köşesi
Woman AcceptanceFactor
Amacio D'Silva
Bu ayki Stereo Mecmuasına dergisine katkıda bulunarak destek olanlar Yazarlar; Hakan Cezayirli, Seçil Tokatçık, Yaşar, Devrim, H&G, B.M. Görkem Devrim, Mustafa Necati Karataş, Kaan Seler, Hakan Demircan, Haluk Özümerzifon ve Ahu Ünalp
Neler Dinledik
Makale
CD ve Plak Tavsiyeleri
Serbest Kürsü
Resimler, Rethm konusundaki resimler H&G, Hakancez ve Görkem Devrim Yazılım Ekibi; Gökhan(Baph), Gür/(Test) , Hakan Cezayirli ve Tolga(Deccal)
Editörden Yeni sayımızla tekrar merhabalar. Bu ayda dergimizi biraz zorlukla da olsa sizlere ulaştırmayı başardık. Bunun en büyük sebebi benim evimi taşımam. Yaşayanlar bunun nasıl bir hengame olduğunu sanırım biliyorlardır. Her şeye rağmen ikinci sayımız yine beklentilerimizin çok üzerinde okuyucuya ulaştı. İkinci sayımıza gelen tepkilerde genel anlamda oldukça sevindirici idi. Bunlara birde derginin 3. sayısı nerede kaldı diyen okuyucularımızdan gelen mailleri eklersek, “feedback” anlamında bayağı yol kattettik diyebiliriz. Bildiğiniz gibi, Stereo Mecmuası editör ve yazar kadrosundan bağımsız bir dergi. Benim İzmir'de yaşamam sebebi ile ilk 2 sayımızda genel anlamda bu şehirdeki firmaların ürünlerine ağırlık verdik. 4. sayımızla birlikte artık şehir dışındaki özellikle İstanbul ve Ankara firmalarından ürün almaya ve sizler için test etmeye başlayacağız. Bu noktada 45 firmanın bize destek olacağını biliyorum. Daha ben herhangi bir talepte bulunmadan bazı firmalar kendileri ürün gönderme talebinde bulundular. Evimdeki karışıklığı gözönüne alarak kabul etmedim çünkü bu karışıklıkta ürünlerin başına bir şey gelebileceğini düşündüm. Evim normale döner dönmez test için ürün almaya başlayacağım. Ve eminim ki, bu sayede okuyucularımıza daha da renkli ve okuması keyifli bir dergi sunacağımız.
Dergi ile ilgili merak konusu olan şeylerden bir tanesi dergiye reklam alınıp alınmayacağı konusu aslında. Bize reklam vermek için oldukça fazla talep geliyor. Geçen ay forumumuzda bu konuyla ilgili bir anket açmıştık ama forumumuz şu an için Telekom yasasından dolayı ne yazık ki aktif değil. Forumun uzantısının benzer olduğu bir çok siteye ulaşım engellenmiş durumda. Forumlarımızda ne yazık ki arada kaynadı. Durum gösteriyor ki, sanırım gelecek ay reklam almaya başlayacağız. Buradan gelen gelirin tamamı hızlı ve dolayısıyla lisanslı server'larda forumumuzun, Stereo Mecmuası'nın ve diğer bazı yeniliklerin yayınlanması için kullanılacak. Umarım herkes bize bu konuda hak verir. Çünkü şu an devam ettiğimiz şekilde daha uzun bir zaman devam edemeyeceğimiz gerçekten aşikar. Forumumuz gibi, bu ayki dergimizde ciddi bir şekilde çöktü ne yazık ki. Kullandığımız programda çok ender rastlanan bir kod hatası sonucunda ortaya çıkan bu arızayı düzeltebilmek için Open Office forumlarındaki yazılım geliştirici dostlarımız çok uğraştılar ve onlar sayesinde bu ay dergimizi tekrar yayınlayabildik. Bu yüzden tüm Open Office yazılımcı ve codder'larına içtenlikle teşekkür ediyorum. Bilmiyorum benim şanssızlığım mıdır nedir, son dönemlerde dijital platformlar konusunda devamlı sorunlar yaşıyoruz. Bunların yakında çözüleceğini umuyorum.
Bu ay “herşeye” rağmen yine oldukça zengin Bazı konularda dergi artık oturmuş durumda. makaleler ve yazılarla dolu güzel bir dergi Özellikle sektörel haberler kısmını oluşturmak ortaya çıkartmayı başardık bana göre. eskisine göre çok daha basit oluyor. Ülkemizde hifi konusunda yayın yapan tüm Sektörümüzdeki çoğu firmanın basın forumlar ve platformlara yine görüşlerinizi ve bültenleri elimize ulaşıyor ve kısa bir düşüncelerinizi yazmayı unutmayın. Burada filtremeden sonra dergimizin gerekli yazan herşeyi okuyor ve kendimizi ve bölümlerine ekleniyor. Aynı şekilde artık dergimizi geliştirmeye çalışıyoruz. HakanCez odyofil camiasından da “session” yazarların yazılarını yayınlar hale geldik. Bu ay dergimizde geçmiş sayılarımızdan fazla yeni yüz var. Bu beni en çok mutlu eden şeylerden bir tanesi. Yavaş yavaş ama emin adımlarla derginin yapısı oturuyor. Sevgili okuyucularımızdan ricamız biraz daha İletişim Bilgilerimiz sabretmeleri. Çünkü öyle ya da böyle http://stereomecmuasi.googlepages.com dergiciliği bizlerde yeni öğreniyoruz. Biz email: stereomecmuasi@gmail.com öğrendikçe dergi daha da güzelleşecek.
Sektörel Haberler Stereo Mecmuası olarak yaptığımız incelemelerle ilgili sayfalarımızın yabancı üreticilerin sayfalarında boy göstermeye başlaması bizler için çok büyük bir mutluluk. Prensip olarak dergimiz Türkçe olduğundan, firmalara gönderdiğimiz leaflet'lerde eğer incelemelerimizi yayınlamak istiyorlarsa, öncelikli isteğimizin Türkçe yayınlanması olduğunu bildiriyoruz. Daha sonra aynı incelemenin ilgili dildeki kısa bir çevirisi firmaya gidiyor. İncelememize yer veren son firma Fransız Carat Audio firması. Yandaki görüntü bizi çok mutlu etti, paylaşmak istedik... Actual Power ürün portfoliosuna 2 yeni mümessillik ekledi. Danimarka'lı Lyngdorf ve Fransız Advance Acoustic . Takip edebildiğimiz kadarı ile bu yeni 2 marka ülkemiz pazarına ilk kez giriyorlar. Bu arada Actual Power' ın mümessiliğini üstlendiği önemli hoparlör üreticisi Dynaudio yıl dönümünü kutluyor. Dynaudio 'nun Saphire Dynaudio 30. kuruluş yıl dönümünü sınırlı sayıda üretilecek olan yeni hoparlörü Sapphire ile kutlamaya karar vermiş. Her değerli taş gibi bu Sapphire de, ilk günden beri Dynaudio ’nun tarihi ile özdeşleşmiş gerçeklik, içtenlik ve sadakat kavramlarını simgeliyor. Sapphire’in mükemmel şekillendirilmiş ahşap yüzeyleri, değişik açılardan bakıldığında aynı zamanda bir mücevher kesimini andıran profilini ortaya çıkartıyor. Dynaudio , hoparlörlerin sesini bozan olası kabin-içi distorsiyonları önlemek için geliştirilmiş benzersiz kabin dizaynının yanısıra, gerçeğe en yakın sesler üretebilmesi için Sapphire’de, patentli MSP (magnezyum-silikatpolimer) malzemesinden üretilen 2 adet 20 cm çapında bas, 1 adet 15 cm çapında orta ses, ve 1 adet 2.8cm çapında tiz ses sürücüleri kullanmış. Tamamen el yapımı ve her biri özel numaralı, imzalı olan Sapphire, tüm dünyada sadece 1000 çift üretilecek. Dynaudio ’nun kaliteyi verdiği önemi, ve bugüne kadar sürdürdüğü mükemmellik geleneğini en iyi şekilde yansıtan Sapphire’i, Danimarkalı usta zanaatkarların titizlikle işlediği Ivory (doğal), Mocca (kahverengi), Bordeaux (gül), ve Amber (kiraz) halinde 4 farklı akçaağaç çeşidinden parlak lakelenmiş olarak sipariş etmek mümkün. Daha önce İstanbul Kadıköydeki mağazasından tanıdığımız Gesvages Audio faaliyetlerini internete taşıdı. Çeşitli markalardan oluşturdukları portföye eklenen Trends Audio ürünleri ve modifiye kitleri, güvenli alışveriş desteği sunan ve 24 saat teknik destek verilebilen elektronik sayfalarından tüketicilerin beğenisine sunuldu. Erişim için; http://www.gesvagesaudio.com Bu sayının tek kötü haberi Ankara'lı Adisa firmasından geldi. Lambalar konusundaki faaliyetleri dışındaki hifi faaliyetlerine son veren firma, daha önce sitemizde de duyurduğumuz farklı sürücülerle üretilmiş full-range hoparlörlerde dahil, bir çok üründe likidasyona gitmiş durumda. Umarım gelecekte Adisa'yı tekrar hifi arenasında görebilme şansımız olur. Belki şu an için uğraştıkları ürünler için piyasamız hazır değildi.
Harman Kardon Grup, profesyonellere yönelik ürünleriyle tanınan AKG Kulaklıklarını artık tüm müziksever ve sinemaseverlerin beğenisine sunuyor. Profesyonel olarak müzik ve sesle ilgilenenlerin vazgeçilmezi olan AKG Kulaklıklar, artık keyif amaçlı kulaklık kullanıcılarına da (müzik dinlerken, film izlerken..) çok çeşitli ve farklı özelliklere sahip kulaklıklarıyla, yüksek ses kalitesi ve rakipsiz konforu bir arada yaşatacak. Kablolu, kablosuz, mini, surround, studio ..vb. tipi kulaklıklarıyla AKG, en yüksek ses standartlarında ses netliği sunuyor. Ayrıca yüksek performansta bile ses hassasiyetini koruyan AKG Kulaklıklar, mükemmel ses kalitesi için oksijen içermeyen kablolar kullanıyorlar. Ürünler ile ilgili daha ayrıntılı bilgiyi SFRKD mağazalarından alabilirsiniz. Ürün fiyatları, AKG K 324 P için 106,03 USD, AKG K 416 P modeli için ise 117,39 USD
İhifi 2007-2008 sezonu ilk resmi toplantısını 24 ekim Çarşamba günü İstanbul Hifi Kulubü genel sekreteri Emre Senemoğlu'nun ofisi olan Referans Tasarımda gerçekleşti. İlk toplantının konuşmacısı 50 yıllık maziye sahip Lale Plağın sahibi Sayın Hakan Atala idi. Hakan Atala bu önemli müzik mağazasının kuruluş öyküsünü anlattı. Ayrıca Bach günlerinde çalan grupların CD'leri dinlendi. Demo'larda ise Triangle hoparlörleri ve Bluenote elektronikleri kullanıldı. Bu toplantıdan sonra Timpani firmasında yapılan toplantıyla ilgili ayrıntılara gelecek sayımızda yer vermeye çalışacağız. Timpani'de yepyeni bir marka. Omicron Group'a ait Magic Dream marka titreşim giderici aksesuarlar Türk tüketicisinin beğenisine sunuldu. Oldukça farklı çalışma prensiplerine sahip ürünler Timpani demo odalarında test edileblir. Ankara'lı Sigma Elektronik, Thorens'in yeni amiral gemisi TD-550 için ön sipariş kampanyası düzenledi. Ön siparişle pikabın farklı opsiyonlarına sahip modellerinden birisini, istediğiniz kol ile birleştirerek daha uygun bir fiyata alabilmeniz mümkün. Ürünle ilgili opsiyonlar ve bilgiler için firmanın web sitesini ziyaret edebilirsiniz; http://www.sigmases.com Bu vesile ile, geçtiğimiz aylarda ufak bir rahatsızlık geçiren Asım Bey'in aramıza sağlıklı dönmesine de dergi olarak çok sevindik. Tekrar geçmiş olsun...
Quad Rusya bayileri toplantısı Türkiye Antalya Venezia Place otelinde yapıldı. Toplantıya Quad Türkiye adına Sn. Ali Erkol katıldı. Toplantı sırasında Quad satış müdürü Steve Un markanın tarihini ve ürün özellikleri seminerlerle anlatıldı. Toplantıda ürünlerin dinletisi de yapılmış. Quad Rusya Distribütörü Synergenta firması ve sahibi Artem Beloushkin tarafından organize edilen toplantının oldukça verimli geçtiğini Ali Erkol vasıtasıyla duyduk. Bu arada bizde bu sayımızda Quad'ın Sn. Ahu Ünalp tarafından Türkçeleştirilen tarihçesini yayınladık, ilerleyen sayfalarımızda yazıyı okuyabilirsiniz. Ankara Dinleti Muzik Neat hoparlörlerde oldukça uygun fiyatlara bir kampanya yapmış durumda. Bu arada gelecek sayımızda muhtemelen ilk şehir dışı testimizi Dinleti Muzik tarafından satışa sunulan Yarland FV-34CIII ampli üzerinde yapacağız. Dergimize desteği için Dinleti Muzik ve firma sahibi sayın Murat Pancaroğlu'na buradan da teşekkür ederiz. Benim kendi adıma hayranı olduğum ünlü Fransız tasarımcı Jean-Constant Verdier'in uzun yıllardan beri üzerinde çalıştığı 300B amplifikatörü nihayet duyuruldu ve dağıtımına başlandı. SET'lerdeki “hum” sorununa farklı bir bakış açısıyla yaklaştığını belirttiği ürünle ilgili sitesinde ufak bir açıklama var. 2x300B, 2x5U4, 2x6AS7, 4x6EJ7 ve ek olarak 3x6EJ7, 1xOB2 lamba kullandığı bu yeni üründe power lambaları ve giriş lambaları dışındaki her lamba rektifier olarak kullanılmış. Önümüzdeki aylarda Verdier ile ilgili çok özel sayımızda bu amplininde dünyada ilk kez incelemesini yayınlayacağız. Dergi incelemelerinden hiç hoşlanmayan Sayın Verdier'den gerekli izinlerin şimdiden aldığımı da belirtmek isterim. Süprizler gelecek sayılarımızda... Bu sayfadaki duyurular ve haberler Stereo Mecmuası'nın mail adreslerine gelen firma bültenlerine dayanılarak hazırlanmaktadır.
Makale Hi-Fi’nın Ufak Bir Tarihçesi Lynn Olson’un yazılarından aslına olabildiğince sadık kalmaya çalışarak tercüme edilmiştir. Kendisine buradan bir kez daha teşekkürlerimizle – Thank you Lynn. -Nereden geliyorum? -Nereye gidiyorum? -Ben kimim? Antik çağdan kalma olan bu sorular hala bizi terketmiş değiller. Ufak değişikliklerle bu soruları müziksever, odyofil, hobici veya ustamühendis’in ilgisini çekecek şekle dönüştürülebilir. -Ses röprodüksiyon (sesi tekrar canlandırma) sanatı nereden geliyor? -Bu sanat nereye gidiyor? -Ben bu sanattan neler bekliyorum?
kuvvetli spark-gap kıvılcım-arası vericiler, devasa uzun dalga antenleri, ve kulaklıkları direkt olarak harekete geçiren kristaldiyotlarla dayanırdı. Kulaklığın diyaframını belli belirsiz şekilde titreştiren zayıf sinyal vericiden her tarafa yayılan megawattlar büyüklüğüne olan sinyalin çok ufak bir bölümüydü. Plaklar ayrıca tamamı ile mekanik ve akustik olmakla beraber, kayıt ve geri çalmada devreye giren horn'ların kazancı olmasaydı tamamen başarısız olurlardı. Günümüzde elektronik mühendisliği olarak düşündüklerimiz o zamanlarda elektrik mühendisliğiydi. Amaçları da AC güç taşıma sistemlerini fazda tutabilmek ve telefon audio sinyalini herhangi bir amplifikasyon olmadan kilometrelerce kablolarla taşımaktı.
Radyo! 1900-1930 Elektrikli amplifikasyonun ilk yıllarında mühendisler lambalı ampliler ve osilatörlerin karmaşık ve önsezgilere cevap vermeyen matematiklerini çözmek ve hakkından gelmek için uğraş verdiler. 20. Yüzyılın ilk yarısında lambaların elektronik olduklarını hatırlatmada yarar görüyorum.
Lee DeForest
DeForest Audion
Edison’un ışık veren lambasını Lee DeForest modifiye etmeden önce var olan tek amplifikasyon türü telgraf sinyallerini tekrarlayan ve tekrardan yaratan rölelerden ibaret idi. Radyo, ayarlanmış devreler, çok
1910’lu yıllarda Bell Telephone Systems’in mühendisleri sık sık arıza yapan ve ömrü kısa süreli olan DeForest’in Audion’u üzerinde çalışmalarını başlattılar. Vakumu arttırdılar, üretim aksaklıklarını giderdiler, Negatif bias gereksinimini tespit edip diyot rektifikasyonu ile triod amplifikasyonu için gerekli ilk matematik modelleri icat ettiler. Bell uzak mesafeler arası görüşme kalitesini yükseltmek zorundaydı ve ilk triodlarla yapılan amplifikasyon olumlu netice verdi. Birinci Dünya Savaşı süresince radyo alıcı/verici sinyallerinin iyileştirilmesi amacıyla Radio Corporation of America (RCA) bir amerikan hükümeti tekeli olarak kuruldu ve
neticesinde ondan sonraki 20 yıl için lamba ve dar bir bant aralığında çalışan AM radyo teknolojisi ile ilgili olan tüm patentleri yayını günlerinde (Bell’in en kaliteli hatları ellerinde tuttular. 50Hz – 8kHz aralığındaydı) tüketicilerin en büyük umudu “iyi bir tını” idi. Yüzlerce radyo ve fonograf üreticisi tüm çabalarına rağmen ses kalitesini yükseltebilmekte pek başarılı olamamalarının nedeni Shellac’ın bünyesine bulundurduğu sınırlamalarla AM radyosu verici ağlarının sıkıntıları olmuştur. Bell laboratuvarlarının Hi-Fi üzerine yapmış oldukları ilk çalışmalar hep hüsran ile sonuçlanmıştır. Prototip mikrofon ve hoparlör çalışmaları 40 Hz ile 15 kHz arası çalışmalarına karşın üretilen sinyale Shellac plaklar ve/veya AT&T’nin uzunca hatları eklendiğinde bu genişletilen frekans aralığı dinleyiciye haz vermekten çok yorgunluk veriyordu. Eski elektronik plan ve şemaları araştırırken aklınızdan çıkarmamanız gereken Binbaşı Edwin Howard Armstrong bir gerçek var: Bu dizaynlar yeni olduklarında bugünlerde bulunan geniş bantlı kaynaklar 1920’lerin başında Binbaşı Edwin Howard yoktu. Günümüz triyod-severlerin modern Armstrong (Dostları ona “The Major” diye kaynak ve hoparlörleriyle elde ettikleri hitap ederlerdi – supergeneration, neticeler tam anlamıyla farklı bir haz superheterodyne ve FM radyo’nun mucidi ve kaynağıdırlar. patent sahibi) Bell Labs ve RCA’nın çalışmalarını bir adım ileriye götürerek basit triyod lambanın elektriksel davranışlarını etüt edip düzgün biaslama va plate loading için gerekli olan ilk çalışmaları gerçekleştirdi. Bu buluşlar audio için kulanılabilecek radyo frekansı (RF) amplifikasyon için kapıyı araladı ve ardından hızla radyo endüstrisi, yayın teknolojisi, sinemada film seslendirmesi, ve fonografla kayıt ve geri çalmada yeni adımlar atıldı. Bugünlerde internetin hızla yayılmasıyla ilgili duyduğumuz gurur ve şaşkınlığı bir kenara atıp şu gerçeklere bir göz atalım: 1. Dünya savaşından az önce elektronik laboratuvar ortamındaki Shellac plak üretiminden bir enstantane çalışmaların dışına çıkmazken 1920’de ABD’de KDKA ilm AM rady yayınlarına Sinemaya Gidelim 1930-1940 başlamış ve 1930’larda hızla gelişen bu yayınlar artık olgunluğa ulaşmış ve bir hayli 1930’ların en büyük ilerlemeleri, sıfırdan yeni getirili bir sektör haline gelmişti. ses düzenleri kuran başlayan sinema endüstrisi tarafından kaydedildi. Hollywood Elektronikteki olgunluk çağı müzik film stüdyoları o zamanlarda dikey olarak yayınlarının konser salonunda dinlenen entegre yapıya sahiptiler: her stüdyo kendi müziğe yakın hale getirilebilmesi fikrini sinema solanlarına sahipti. Bu da, film doğurdu. Şehirler-arası telefon stüdyolarının aktörden mikrofona, sinema konuşmalarında artık ahizenin içine bağırmak salonundan ışıkçıya dek her şeyi kontrol zorunda değildiniz; Hassas radyolar etmelerini olanaklı kılıyordu. Radyo, plak veya kıtalararası yayınları alabiliyorlardı; polis nihai tüketiciye sunulan elektroniklerde arabaları ve uçakların içindekiler bir merkeze olduğu gibi ticari hiç bir kısıtlayıcı engel bağlanıp bilgi alış verişinde bulunabiliyorlardı. yoktu. Sinemaya gitme deneyimiyle bağlantılı Elektronik devri başlamış olmakla beraber olan her ticari, teknolojik, ve sanatsal çalışma ufukta görülen aksilikler daha yolun çok film stüdyolarının kendi denetimi altındaydı. başında olduğumuzun da işaretiydi. Gürültülü ve çabuk yıpranan 78’lik plakların
Film prodüktör ve yönetmenleri kısa zamanda sesin, filmin kalbi ve ruhu olduğunu kavradılar. Müzik duyguları daha belirgin bir şekilde aktarıyor, diyalogların altını çiziyor, ve sessiz sinemada olmayan konuşmalar kurguyu daha rahatça aktarabiliyordu. Konuşmalar artık durağan diyalog kartlarını geçersiz kılıyor, müzik ve ses efektleri dinleyicileri çok daha derinden etkiliyordu. Film sanat eleştirmenleri ilk sesli film eleştirilerinde durağan kameralardan haklı olarak şikayetçi olmuşlardır. (İlk “blimped” olarak tabir edilen kameralar çok iri ve ağırdı) Ancak çoğu zaman göz ardı edilen olay sesli çekimlerle yeni bir evrenin başlamış olmasıdır. Canlı konuşmalar, efektler ve müziğin eşliği oyuncuların rol yapma şekillerini değiştirdi. Sinema endüstrisi film ses ve görüntü kalitesinin (daha iyi kamera lensleri, daha iyi ampliler, daha iyi hoparlörler) filmin duyular üzerindeki etkisini derinleştirdiğini çok kısa sürede kavradı. Film kritikleri ve seyirci kitlesi tarafında hemen farkedilmediyse de, ses kalitesi, tarihte ilk kez, güçlü ve karlı bir sinema bileti satış kampanyasını oluşturdu. Bir yanda Western Electric (Bell Telephone
Systems’in üretim ve ar-ge kolu) ve öte yanda RCA/NBC Systems daha iyi bir ses elde etmek için kıyasıya bir rekabete giriştiler. 1930’larda sinema seslendirmesi tüm elektronik endüstrisinin en ileri noktasıydı. Bugünkü Microsoft tekelinin aksine RCA ve Bell Telephone kıyasıya bir rekabete girip, mühendislik çalışmaları birbirlerine üstünlük sağlamak için çok ciddi şekilde çalışıyorlardı. (Microsoft’un ciddi, güçlü ve iyi finanse edilmiş bir rakibi olsaydı Windows, Office veya Explorer sizce hangi seviyelerde olurdu?) 10 yıl gibi kısa bir zaman dilimi içinde modern elektroniğin temelleri atıldı diyebiliriz. 19291939 yılları arasında dünyamız aşağıdakilere tanık oldu: 1. 1936’da uzak mesafelere yayın yapabilen ilk hi-fidelity sayılabilecek FM denemeleri, yepyeni FM vericileri, aktarıcıları ve alıcıları sayesinde Major Armstrong tarafından FM ağı kurularak başarıldı. Bu denemeler büyük sayılabilecek kitleler için uygulanan ilk “full range”, düşük distorsiyonlu, ve kaliteli bir
sesin kullanımı oldu ve kısa zamanda da ticari hayata aktarıldı. Yankee FM ticari hayata geçen ilk örneklerden biridir. O sıralar FM vericilerine alternatif olarak ancak, gürültülü 78 devirlik “shellac” plaklar, şehirlerarası rölelerle çalışan sınırlı bir bant aralığında yayın yapan AM radyo ve mütevazi performansıyla bilinen optik soundtrack’ler vardı. Armstrong’un kurup geliştirdiği FM ağı laboratuvardan çıkıp halka kazandırılan ilk hifi sistemi kabul edilir. Bu sistem 1945’e dek kullanılmiştır. FCC günümüze dek kullanılan ve 88’den 108 MHz’e uzanan yayın bandına geçiş kararını 1945’te almıştır.
EMI vb. markalarla imal edilip satılmaya başlandı. En ileri teknolojili ekipmanlar canlı olan radyo programlarını 16 ve 33 devirli asetat masterlara kaydetmek için kullanılıyordu. 5. Mikrofonları test etmek için elektro-akustik analizler yapıldı. Film diyalog ve müzikleri için optik modülatörler yapıldı. Sinema salonları için direkt radyatörlü ve özellikle horn tipi hoparlörler imal edildi. 6. Yaygın kullanıma ulaşan ilk direkt ısıllı triyod lamba (genelde akü ile beslenen) 1922’de imal edilen RCA’nın 01A modelidir. Bu lamba genel kullanıma açık olan ilk lamba olmuştur. Ancak 1920’lerin sonuna doğru özel amaçlı lambalar imal edildi. Bunların başında yine RCA’nın direkt ısıllı olmayan 27 modelini sayabiliriz. Ardından bu lambaya yakın olan 37, 56 ve 76 modelleri takip ettiler. Bu düşük kazançlı lambalar, dip gürültüsü üretmeksizin aküsüz çalışabildiklerinden AC ile çalışan radyoların imalatını hızlandırdılar. 1926’da yine direkt ısıllı 71A güç triyodu piyasaya sürüldü. Arkasından 1928’de 50, 1929’da 45 ve PX4, 1930’da PX25, 1932’de 2A3, 1936’da 300A ve 1938’de 300B’ler piyasaya sürüldü. Daha fazla güç için yarış, aslında 1936 da 6L6 ve KT66 pentodların tanıtımıyla başladı.
Alan Blumlein
2. İki, hatta üç kanallı stereo ses denemeleri RCA, Bell ve Alan Blumlein tarafından gerçekleştirildi. Çok kanallı sesin kullanıldığı ilk uzun metrajlı film olan Fantasia Walt Disney tarafından 1940 yılında piyasaya sürüldü. 3. Alan Blumlein eksiksiz bir stereo sinyal zincirini icat edip patentledi ve prototiplerini piyasaya sürdü. Bu zincir şu parçalardan oluşuyordu: karşılıklı olarak konumlanmış, ve sonradan “Figure 8” adıyla anılacak çift mikrofon, eşleşmiş düşük distorsiyonlu elektronikler, 45-45 (açı derecesiyle çalışan) hareketli geri tepkimeli ve oynar bobinli kayıt kafası, 45-45 oynar bobinli pikap kafaları, stereo optik soundtrack'ler, ve eşleşmiş stereo hoparlörler. (Blumlein aynı tarihte şimdilerde adını Miller kapasitansı olarak adlandırdığımız sorunları da analiz etmiş ve önlemlerini almaya da başlamıştı.)
Çeşitli üreticilerden EL34 tüpler
Ardından 1951’de EL34, 1953’te EL84, 1954’te KT88 ve 6550, 1959’da 7591 ve 1963’te de 8417’le piyasaya sürüldü. (Bu arada özellikle 6L6’ya değinmeden edemeyeceğim, 1936’dan günümüze dek aralıksız imal edilerek elektronik tarihinin en uzun ömürlü komponenti rekorunu elinde tutmaktadır. Tüm gitar çalan sanatçılara buradan lamba fabrikalarını açık tutmakta çok yardımcı oldukları için de teşekkür etmeliyiz.) 4. Tüm ses spektrunumu algılayabilen İcatlarından 70 yıl kadar sonra lambalar, ve mikrofonlar, düşük distorsyonlu pikap özellikle triodlar günümüze dek imal edilmiş iğneleri, amplifikatörler, radyolar ve en düşük distorsiyonlu amplfikasyon hoparlörler, Western Electric, RCA, Decca, elementleridir. Germanyum veya silikon
transistörlerin, JFET veya MOSFET’lerin distorsiyon performansı direkt ısılı triyodların distorsiyon performansının yanına bile yaklaşamaz. Distorsiyon konusunda direkt ısıllı triyodları ufak bir farkla endirekt ısıllı triyodlar takip eder. Mutlak anlamda, düşük distorsiyon dışında triyodların distorsiyon spektrumu üst armoniklerin hızlı düşüşüyle olumlu da sayılır. (Ancak bu durum, daha az lineer oldukları ve daha yüksek distorsion eğrileri yarattıklarından tetrod ve pentod gibi lambalarla solid state cihazlar için geçerli değildir) Eğer bir gün transistörlü cihaz tasarlayan bir tasarımcının canını sıkmak isterseniz ona şu soruyu sorabilirsiniz: Hangi transistörler özellikle hi-fi’de kullanılmak üzere tasarlanmıştır? Ve de piyasaya sürüldüklerinden 20 hatta 10 sene sonra bulunabiliyorlar mı? Bu sorudan sonra uzun bir sessizlik süresi sizi bekler. Çünkü bir transistör üretimden kaldırıldı mı kaldırılmıştır. Başka hiç bir şirket onları üretmez. Üstüne üstlük, hiç kimse üretimden kalkmış transistör kolleksiyonu yapmıyor, onları da “vintage/yıllanmış” hi-fi cihazı üretiminde kullanmıyor. Üzülerek söylemem gerekir ki transistör üreticilerinin dizayn öncelikleri listelerinde lineerite alt sıralardadır. Ve bu cihazları kullanıp dizayn yapanlar, audio için tasarlanmamış bu malzemelerden çıkan sesi temizlemek için geri besleme/feedback kullanmak zorunda kalıyorlar. Bunu otomotiv sektörüne bağdaştırmaya çalışırsak, bir binek otomobilini kamyon dizel motoru ile modifiye etmeye çalışmaya benzer... Sovyet Rusya’da belki ama siz, farklı seçenekleriniz olsaydı, bu tür bir arabayı satın alır mıydınız? Buna rağmen solid state audio’da durum buna çok benzer, sanayi dizel motorlarının elektronik eşdeğerleri “High-end” denilen ürünlerin hizmetinde. 7. 1930’lara geri dönelim, hoparlör tasarımında “time-alignment” zamanlama dizini çalışmaları, bu yıllarda film müziklerindeki “tap dancing” sesinin gerçeğe yakınlığından memnun kalmayan bir film yönetmeninin isteği üzerine başlatıldı.
9. Ve halen kullanılan daha bir çok yenilikler. 1950’lerde Altın Yıllarını yaşayan Hi-Fi ve 90’larda tekrar canlanan ve günümüze dek süre gelen direkt ısıllı triyod akımı, temelleri 1930larda atılmış olan çalışmalar üzerine kurulmuşlardır. Major Armstrong ve Alan Blumlein’ın araştırmaları ile RCA ve Western Electric’in laboratuvar araştırmaları günümüzde bile ilgiyle okunan ve ciddi bilgiler içeren yapıtlardır. Audio dünyasında, gerçekten bir takım devlerin yapıtlarına dayanarak ayakta duruyoruz. Audio'da hiç bir başarılı zaman dilimi 30’lu yıllar kadar yaratıcı olamamıştır. Daha sonrasında yapılanlar eski çalışmaların pekiştirilmesi, zamana bağlı olarak teknolojinin yaygınlaşması ve laboratuvarlardan çıkan ürünlerin sayıca artırılıp gittikçe daha ucuz maliyete daha fazla nihai tüketici ile buluşturulmasıdır. Okuduğunuz dergilerde parlak kuşe kağıda basılmış reklamları veya sinema salonlarındaki cihazların üzerindeki büyük firma logolarını gördüğünüzde tarihleri biraz geriye alıp, birkaç temel bilgi ve bir hesap makinasıyla bu elektronik öncülerin neleri başardıklarını bir düşünün... Analog banda yapılan kayıtlar artık yerlerini, gereksizce, dijital ortamda yapılan kayıtlara bırakmışlardır. Ancak bu dijital kayıtların analog bant kalitesine yaklaşabilmeleri için harcanan zamanı hesaplamaya çalışmak aklımızı yerine getirebilir... 20 yıl ... Edison’un ilkel silindirinden ve kristal radyodan FM Yayın ağları ile 3 kanallı stereo sese geçiş de 20 yılda yapıldı... Her zamankinden çok daha fazla audio mühendisimiz, çok daha ileri teknoloji kullanan analitik aletlerimiz de. Ancak son 20 yılda audio mühendisliği hangi yenilikleri getirdi? Ciddi olarak? AC-3, MP3 veya AAC dijital kompresyon teknikleri mi? İnternetten indirilmiş ve kompres edilmiş MP3’leri dinleyen gençliğimizin farkedemediği filigranlar mı? Endüstrimizin en iyi ve en parlak elemanları bu gibi tekniklerle uğraşırlarken, herhangi bir ilerlemenin bu endüstri dışından gelmesine de şaşırmamak gerekir.
8. Daha geniş bir “dynamic range” dinamik erim elde etmek ve hoparlörlerin Yazının devamı gelecek sayımızda... distorsiyonunu azaltmak amacı ile çift ampli kullanım çalışmaları sinemalarda, genel yayın sistemlerinde ve üst seviye radyo çalarlarda başlatıldı.
B.M.
İnceleme Rethm Saadhana Hoparlörler
Rethm Saadhana hoparlörler ve tasarımcısı Jacob George
Bazen insanın şanslı dönemleri vardır ya, sanırım bu hafta gerçekten bunlardan bir tanesi idi benim için. Bir ürünü ilk kez dinlemek, bir ürünün tasarımcısıyla birlikte vakit geçirip hayata ve ürünlerinin üretim sürecine dair düşüncelerini anlamaya çalışmak ve hatta bir hoparlör için yaratılmış yeni bir upgrade'i dünyada deneyen ilk kişilerden bir tanesi olmak ve çok daha fazlası. Sanırım bunlar hifi ile ilgilenen kimsenin hayır diyemeyeceği şeyler. Sizlere bu yazımda artık rahatlıkla sevgili dostum diyebileceğim Jacob George ve onun dünya çapında oldukça çeken hoparlörlerinden bahsedeceğim.
gelmişti. Ama sanırım hoparlörlerle ilgili en kapsamlı yazı 6moons sitesinden tanıdığımız Sayın Sarajan'ın yazıydı ve 2 kez ayrı ayrı olarak Rethm ürünleri ile ilgili çok ayrıntılı incelemeler yapmıştı. Bundan aylar öncesinde Rethm ürünlerinin ülkemize geleceğini duyduğumda ürünleri daha dikkatli şekilde takip etmeye başladım ve geçen hafta ürünler Türkiye'ye geldi. Biliyorsunuz, artık ülkemizde çok fazla yeni ürün ve markayı görebiliyor ve dinleyebiliyoruz. Ama ürünlerin tasarımcıları ile birlikte olma şansımız her zaman olmuyor ne yazık ki. Benim böyle bir fırsatım oldu ve ayrıntıları sizlerle paylaşmak istiyorum umarım keyifle okursunuz.
Benim Rethm ile tanışmam sanırım bundan 2 sene önce, CES raporları ve resimlerinin olduğu bir web sitesi sayesinde olmuştu. Bu dünyanın en büyük elektronik şovunu izlemeye giden bazı arkadaşlarım ve Fil Elektronik'ten tanıdığım Bruno Manusso ve Hamdi Ünlü'de hoparlörlerden oldukça iyi bahsetmişlerdi. Geçen seneki CES fuarında da, hoparlörlerin performansı konusunda yine çoğu kişi hemfikirdi ve internet üzerinde hoparlörlerden sıklıkla bahsedilir hale
Rethm aslında Sanskritçe bir kelime ve "armoni" anlamına geliyor. Hoparlörlerin tasarımcısı ise hifi alanında pek duymaya alışmadığımız bir ülkeden; Hindistan'dan. Hoparlörlerin tasarımcısı sevgili Jacob aslında bir mimar. Asıl işi mimarlık. Kendisi için tasarladığı evi mimari bir ödüle de sahip. Evinde kendisininde belirttiği şekilde Zen Budizm'inin ve ülkesinin bize mistik gelen bazı anlayışlardan esintiler kullanmış. Benzer bir mantığı hoparlörlerininde tasarımında
kullanıyor. Bunu kendisine sordum, felsefeden de tercihi İngiliz full-range üreticisi Lowther'ın bu alıntılar neden diye. Cevap kısa ve öz idi sürücüleri olmuş. İlk başlarda standart ve açıkcası, mükemmellik sadelikte gizlidir. internet üzerinden kolaylıkla bulunabilen hoparlör kabinleri ile bahsettiğim daha ucuz sürücüleri kullanmış. Daha sonra kasaların yapısı ile oynayarak, bu değişimlerin sese etkilerini anlamaya çalışmış. Uzun seneler boyunca devam eden bu araştırma süreci sırasında sürücülerin yapısı ile de oynamaya başlayarak farklı etkiler elde etmeye başlamış. Bu noktada Jacob'a sormam gereken önemli bir soru vardı. Neden Lowther? Bu soruya karşılık o da bana bir soru sordu, bildiğin full-range sürücüleri saymamı istedi. Bildiklerimden bir kısmını sıraladım, Phy, Jordan, Fostex ve bazı "vintage" sürücüler. Bana verdiği cevabı Jacob George ve bendeniz, Hakancez aynen sizlerle paylaşmak isterim; Rethm hoparlörlerinin üretim fikri bundan 8 sene kadar önce ortaya çıkmış. Hemen her tasarımcı gibi Jacob'ta kendi aradığı sesi kendi bütçe olanakları içerisinde bulamayınca hoparlör tasarlamaya karar vermiş. Yalnız burada altı çizilen nokta bence önemli. Bir çok tasarımcının söylediği şey, kendi zevkime uygun bir ürün bulamadığım için bu ürünü tasarladım şeklinde iken, Jacob, beğendiği ürünlere bütçesinin yetmemesinden dolayı bu işe kalkışmış. Bence realist bir yaklaşım. Pazarda gerçekten kimsenin "hayır" diyemeyeceği bir çok ürün var ama bunların çoğu bütçelerimizin oldukça üzerinde. Çok azımız aradığımız sesin peşinden koşup kendi ürünlerini üretmeye çalışıyor. Bunu yapanlara yada en azından yapmaya çalışanlara ülkemizdeki bakış açısı ne yazık ki, çok olumlu değil. Jacop, Amerika'da -ki oğlunun eğitim süreci amacıyla Amerika'da yaşadığını da eklemeliyim- bir evin garajında hoparlörler üzerine çalışmaya başlamış.
Jacob George
-Evet bunların herbiri gerçekten iyi sürücüler ama şunu unutma ki, hemen her ürünün zayıflıkları ve üstünlükleri vardır. Aralarından herhangi bir tanesi diğerinden çok iyi değildir. Bu üstünlükleri kullanmak ve zayıflıkları yokederek iyi bir hoparlör tasarlanabilir. Örneğin bazı sürücülerin tiz ve mid performansı daha iyi iken, bazılarının bas performansı daha iyidir. Her üretici varolan sorunlara kendi üretim anlayışına göre çözümler sunar. Örneğin bazı sürücüleri kullanan kimi üreticiler, hoparlörlerini ekstradan tiz sürücüler ile donatır, bazı sürücüleri kullanan tasarımcılar ise, hoparlörlerinde bas sesler için farklı çözümler kullanırlar. Ben tasarımcı olarak Lowther'ların genel tiz ve mid performansını gayet başarılı buluyorum ve bu yüzden Lowther kullanmayı tercih ediyorum. Bana göre, bir hoparlörde basları istenen düzeye çıkartmak daha kolay Saadhana'nın modifiye edilmiş Lowther sürücüsü ve hoparlörün genel dengesini oluşturmak daha rahattır. Ben tizler konusunda zaafları İlk tasarımlarını ucuz full-range sürücüler olan sürücüler ile bu yüzden çalışmayı pek üzerinde yapmaya başlamış. O dönemlerde sevmiyorum.
Bunun ardından merak ettiğim bir diğer soruyu sorma ihtiyacı hissettim; genel anlamda Lowther sürücülerle çalışmanın zor olduğundan bahsedilir. Çoğu üretici kullandıkları sürücüleri hayli modifiye etseler de, ses bazen genel beğeninin oldukça dışında oluyor. Bu konuda neler söylemek istersin?
rahatlıkla bir güç amplifikatörü olarak kullanılabilecek kadar kaliteli tasarlanmış bir amplifikatör. Bu amplifikatörün tek görevi, hoparlör kabini içerisindeki "isobarik" yapılı sürücülerin beslenmesi. Bu mantıkla üretimiş Saadhana'nın ilk versiyonunda bu amplifikatör hoparlörün dışarısında yer alırken, gelişmiş Saadhana'da hoparlör bütünün içerisinde ama mikro anlamda yine -Bu yorumunun bazı doğru noktaları var. ayrık durumda durmakta. Dediğin gibi çoğu üretici sürücüleri ciddi anlamda modifiye ediyorlar. Bende kullandığım sürücülerde kimi farklılaştırmalar yapıyorum, belki yarın sende hoparlörlerin kurulumunda bulunur ve bahsettiğim modifikasyonları görmek istersin.
CES 2006'daki Rethm standından bir diğer görüntü Saadhana'nın ilk versiyonu
İlk üretilen hoparlörler CES fuarında görücüye çıktıklarında oldukça ilgi çekerler. CES'i bilmeyenler için kısaca anlatmam gerekir sanırım. CES (Consumer Electronic CES 2006'daki Rethm standı Show) dünyanın belki de en büyük elektronik Tabii ki bu hayır denilebilecek bir teklif fuarlarından bir tanesi hatta en büyüğü. değildi. Bir gün sonra hoparlörlerin setup sürecinde bulunmak oldukça keyifli olacaktı. Neyse biz şimdilik Rethm ürünlerinin gelişimi konusuna devam edelim. Yukarıda bahsettiğim gibi uzun seneler süren gelişimin ardından hoparlörün ilk versiyonu ortaya çıkar. Bu hoparlör oldukça fazla ilgi görür. Şimdiki tasarımdan kozmetik anlamda oldukça uzak olan bu ilk hoparlörler dinleyenlerin oldukça ilgisini çeker. Dinleyen herkesin ortak görüşü hoparlörlerin tiz ve mid performanslarının çok iyi olduğudur. Bazı dinleyenler ise, aynı görüşe katılmakla beraber, bas seslerde bir miktar eksiklik olduğunu söylerler. Bunun üzerine Jacob, Saadhana'nın ilk versiyonundaki amplifikatör hoparlörlerin genel ses kalitesine dokunmadan daha fazla "bas" isteyenler için Bu fuarın bizim için en önemli bölümü CES'in farklı bir çözüm üzerinde çalışmaya başlar. bir bölümünün hifi ve hi-end ürünlere Bunun için "isobarik" yapıyı esas alır ve bu ayrılması. Bir bölüm derken, koskoca bir Las sürücülerin ayrıca bir ampli ile beslenmesi Vegas otelinden bahsettiğimi eklemeliyim. fikrini benimser. Bunun üzerine Hindistan'da Tüm dünyadan bir çok firma, bu fuarda bu hoparlöre uygun bir amplifikatör ürünlerini tanıtıyor. Bu fuar sadece tüm tasarlamaya başlar. Jacob'a göre, dünyadan gelen satıcılar ve dağıtıcılara açık, Saardhanadana için tasarlanan amplifikatör aslında buna sektörel bir tek başına
fuar diyebiliriz. Ayrıca yine aynı dönemde Las Vegas'ta "The Show" adı altında alternatif bir diğer hifi ve hi-end fuarı da yapılıyor. Her iki fuarda dünya üzerindeki bir çok markayı görmek mümkün. Hemen her fuar gibi, firmaların yeni ürünlerini sergiledikleri devasa bir ortam. Rethm içinde aynı durum söz konusu ki, CES'e katılan Türk firmaları sayesinde bizde bir çok yeni ürünü ve yepyeni markaları ülkemizde görebiliyoruz. Muhtemelen firmalar içinde benzer bir durum söz konusudur. Herkes için önemli bir vitrin...
cihazları kaynak olarak tercih ediyorum. Dünya üzerindeki bir çok tasarımcının oratk amacı sistemlerin “analog gibi” çalmasını sağlamaktır zaten. Şu an çok kaliteli dijital kaynaklarda kullanabilme şansımız olsa da, tahmin ederim tüm müzikseverler için iyi bir pikap vazgeçilmezdir.
Jacob takip edebildiğim kadarı ile, neredeyse tüm ülkelerdeki bayilerine gidip, tüketicilerin ve bayilerin nabzını tutmaya çalışıyor. Bu sayede farklı ülkelerdeki farklı anlayışları farklı beğenileri kendi ürünlerine adapte etmeye çalışıyor. Bunun haricinde katıldığı fuarlar ve çeşitli medya kuruluşlarında yapılan demolar derken, bizim hiç bilmediğimiz bir dünyanın kapıları Jacob için aralamış. Hazır böyle birini yakalamışken, bana bu Rethm Maarga hoparlörler dinleti esnasında bilmediğim dünyayı anlatmasını istedim. İşte notlarımdan bu dünyaya kısa bir bakış... Hoparlörlerimi tasarlamaya başlamadan önce de, bir SET (Single Ended Triode) kullanıcısıydım, bugün benim ürünlerimi kullanan bir çok müziksever SET amplileri tercih ediyorlar. Genel anlamda benim en beğendiğim lamba 845 olsa da, 300B gibi farklı lambalarında kendilerine özgü ses karakterleri de bir tasarımcı olarak gözardı etmediğim bir diğer konu. Bunun dışında özellikle Amerika'da çok sayıda kullanıcı Single Ended yapılı Class A Solid State ürünler kullanıyor. Bu ürünlerde tıpkı SET'ler gibi düşük çıkış güçlerine sahip ampliler. Bunlarda benim tasarladığım full-range yapılı hoparlörlerle iyi “match” olabilen ürünler. Bunun haricinde özellikle Uzakdoğu ve yine Amerikan piyasalarında gitgide Class D Rethm Maarga hoparlörler montaj esnasında ürünler daha fazla gözükmeye başladılar. Bu -Dünyanın dört bir yanında, her ülkeden ve tasarımlar oldukça yeni olsalar da, her kültürden çok sayıda insanla tanışıp, aralarından bazılarını bende başarılı buluyor ürünlerimi dinletme ve onların düşüncelerini ve show'larımda kullanıyorum. Bahsettiğim dinleme fırsatım oldu. Türkiye'ye gelmeden ürünler Avrupa piyasasında daha az talep önce Amerika, Fransa, İsviçre gibi ülkelerdeki görüyorlar. Avrupa'nın kendisine özgü pazar dağıtımcılarımla dinletilere katıldım ve talepleri var hatta ülkeden ülkeye yepyeni cihazlar dinleme, bir sürü insanın değişimlerde görülebiliyor... görüşlerini öğrenme şansım oldu. Hemen her ülkede sevilen cihazlar var. Benim ülkemde Ben en çok merak ettiğim konulardan bir olan bir çok cihaz Avrupa'da yokken, tanesini sormak istedim biraz sıkılarak. Avrupa'daki bir çok ürün Amerika'da Dünyanın her yerini gezen birisi olarak bulunmayabiliyor. Ama coğrafya değişse de, muhtemelen yüzlerce farklı markadan çoğu insanın ortak zevki, müzik dinlemek. binlerce farklı ürün dinleyen bir tasarımcı, Bunun için tercih ettikleri bir çok farklı marka fiyatları ne olursa olsun kendi cihazlarını var. Aslında bir sistemin uyumu bu farklı ve/veya sistemini dünyanın en iyi sistemi markalarla oluşturulmuş sistemin birbiri ile olduğunu düşünen insanlardan tenkitler aldığı uyumu. Ben bir müziksever olarak analog zaman ne düşünüyor.
-Bu tarz odyofillerle her zaman karşılaşmak olasıl. Dünyanın en iyi çalan sistemi kesinlikle yoktur ama dünyada çok iyi çalan sistemler vardır derim genelde. Her ürün herkesi mutlu etmeyeceğinden dolayı, bu kadar çok ürün bulabilirsiniz. Hemen herkesi mutlu edecek bir sistem mutlaka vardır. Dediğin gibi bazı odyofillerde kendi sistemleri dışındaki herşeyi yadsıma alışkanlığı olabiliyor, isterse binlerce dolar olsun, isterse de yüzlerce dolarlık sistemi olsun. Sonuçta önemli olan belli özellikleri yakalamaktır. Genelde bu tarz kişilerin hoparlörlerimde neleri sevmediğini anlamaya çalışırım. Tasarım anlayışımı anlatmaya çalışırım. Önemli olan tek şey müzik dinlemektir. Bu esnada bizlerin tabii ki beklentileri vardır, her ne kadar kayıtlarda enstrümanların gerçek sesleri bir miktar değişse de, bir enstrümanın kendisine özgü sesini vermek, bir sistemin dolayısıyla bir hoparlörün en önemli görevidir. Bu durumda evrensel belli noktalar dünyanın her tarafında kabul görür, işte bu noktalar konusunda genel anlamda konsensus sağlayabilmeyi umarım. Netice de, yaptığımız tasarımlarda alt yapısı olan olumlu/suz eleştiriler her zaman ilerleme için önemlidir. Diğer tarzdaki eleştiriler ise, benim genelde üzerinde fazlaca durmadığım eleştirilerdir.
ömür boyu sürecek bir arayıştır... Buradan kadarıyla Rethm'ın üçüncü “Gelişim” Rethm ve Jacob için önemli bir anladığım hoparlörü için çok uzun seneler bekleyeceğiz sözcük. Hoparlörlerin isimleri bile gelişimi işaret edecek özellikte seçilmiş. Maarga ve galiba :) Saadhana, Hint dilinde belirli bir gelişimi ifade eden 2 kelime. Jacob bunu şu şekilde Sizlere azıcık Jacob hakkındaki izlenimlerimi de aktarmak isterim. Bu Hintli dostum, bayağı açıklıyor. ciddi bir müzik dinleyicisi ve keman çalıyor. -Bir müzisyenin hayatında, tıpkı diğer tüm Bizlere gizemli gelen bir kültürün içerisinde güzel sanatlarda olduğu gibi, belirli dönemler yaşayan ve bu gizemleri ürünleri hatta mimari vardır. Müzisyenin enstrümanı ile arka- tasarımlarında sıklıkla kullanıyor. Beni onda daşlığının başlangıcını Maarga simgeler. en çok etkileyen şey, inanılmaz alçak gönüllü Müzisyen, enstrümanıyla hayatının sonuna olması ve açık sözlülüğü. Sanırım bunda kadar devam edecek ilişkisinin başındadır mensubu olduğu kültüründe oldukça büyük daha. Yıllar sonra enstrümanda ilerler, etkisi var. Bu tarz uzak bir kültürden bir konusunda uzmanlaşır. Müziğin vazgeçil- insanla birkaç gün birlikte olunca insan mezliği artık yadsınamaz duruma gelir, işte bu aslında bizim ve Hindistan'ın birbirinden çok durumu Saadhana kelimesi açıklar. Uzun uzakta olmadığını anlıyor. Birbirine benzer benzer yemek alışkanlıkları, seneler boyu uğraşıp, enstrümanın gelenekler, benzer hayat tarzları... İnsan bazen şaşırıyor, gizemlerini çözmek konusunda büyük ölçüde bu kadar uzak iki ülkenin aslında birbirine ne ilerleyişi. kadar yakın olduğunu anlayınca. Tam bu noktada soruyorum peki ya bu bölümünde hifi'dan biraz virtüözite? Veya Rethm'ın en üst model Yazımın uzaklaşıp, sizlere beni her zaman çok hopalörü ? etkileyen Efes'i anlatacağım biraz. Geçen -Bir müzisyenin hayatı üç kelime ile özetlenir. sayımızda Japon sanatlarından bahsetmiştik Maarga ve Saadhana gelişimi, sonuncusu ise bu defa tarihten bahsedelim. Ne dersiniz ? mükemmeliyetçiliği temsil eder. Gelişim için uzun seneler harcadım, mükemmellik ise,
Jacob George ile Efes turu Fil Elektronik'in, Sevgili Jacob için Pazartesi akşamı İzmir Hifi Klubü toplantısı öncesinde hem mimari hemde tarihsel anlamda ilgisini çekeceğini düşündükleri, Efes Antik kentine ziyaret programından haberim olunca size bir rehber lazım diyerek programa balıklama atladım. Daha önce bu kenti defalarca gezmiş olmam ve mitoloji/tarih konularına amatör merakım beni tanıyan hemen herkesçe bilindiğinden herkes rehberlik teklifimi kabul etti. Bunun üzerine Selçuk'a yolculuğumuz başladı. Hadrianus Tapınağı
Efes sokaklarında bir mimar
bundan yaklaşık 8.000 yıl önceye dayanmakta. Öncel yerleşimler Neololitik çağı işaret etse de, asıl yerleşim Hitit dönemine rastlar. Asıl büyük gelişim Ion kültürünün Ege Havzasına yayılması ile başlar. Bu dönemde deniz kıyısında olmasından dolayı hem işlek ticaret hayatıyla hemde tüm Anadolu ve Ege Havzasında büyük saygı gösterilen tanrıça Artemis'in kutsadığı kent olmasının büyük önemi vardır. Anadolu, Mısır ve Mezopotamya'da çok yaygın olan ana tanrıça kültlerinin neredeyse hepsine bu kentte de tapılmaktaydı. Bunların en önemlileri Kybele, Isis ve İştar'dır.
Efes bildiğiniz gibi Selçuk ilçesi yakınlarında kurulu, tarihi M.Ö. 6000 yıllarına kadar uzanan ülkemizdeki en önemli antik kentlerden bir tanesi. Bu kentin kendisinin yanısıra Dünyanın 7 Harikasından biri olan Artemis Tapınağının (Artemision) ve Meryem Ana'nın (Hz. Meryem) yaşadığı kabul edilen evde görülmeye değer yerlerden. Bunun yanısıra Selçuk Kalesi, eski su kemerleri, Keçi Kalesi ve şarapları ile ünlü Şirince Köyü gerçekten mutlaka uğranılması gereken yerler. Benim Jacop için öngördüğüm program uzunca bir Efes antik kenti gezisi idi. Diğer tarihi ve turistik yerleri, Jacob'ın bir sonraki sefer, benim gibi tarihe çok meraklı değerli eşi ile ülkemizi ziyaret ettiğinde gezdirmek isterim doğrusu. Jacob'ın asıl işi mimarlık olduğundan Efes antik kentinin ona çok ilginç geleceğini düşünmüştüm tabii ki öyle oldu.
Kentin genel tuvaletleri. O dönemde tuvaletler şehir meselelerinin görüşüldüğü önemli mekanlardı
Kentin şu an gezilen bölümü ise Büyük İskender’in generallerinden Lysimakhos tarafından inşa edilmiştir. Bu bölüm yüzyıllar boyunca hiç durmadan gelişmiş ve Roma Imparatorluğu ile birlikte Asya Eyalet'inin başkenti olmuştur. Roma İmparatorluğunun Yazımın bu bölümünde hifi konusuna biraz ara gelişiyle beraber Roma inançları da, kente verip tarih ve mitolojinin büyülü dünyasına gelmiş, öncelikle Artemis'in Roma sizleri de dahil etmek isterim. mitolojisindeki karşılığı olan “Diana” kültü Yukarıda bahsettiğim gibi, şehrin kuruluşu
Kentin muhteşem amfi tiyatrosu
burada da büyük saygı görmüştür. Daha sonraki dönemlerde Mithra kültü gibi inançlarda kentin bir parçası haline gelmişlerdir.
Jacob mimariyi incelerken...
Celsus Kitaplığı
Bunların yanısıra, Hadrianus Tapınağı, Traian Çeşmesi, Arkadiana, hamamlar, sayısız tapınak ve sunak mutlaka görülmesi gereken yerlerdendir. Ayrıca keşif meraklıları için, misyonerler tarafından yıkılmış Artemis tapınağının parçalarını gerek Efes antik kenti, gerekse de, Selçuk ve çevresinde araştırmak günlerce sürebilecek keyifli birer macera olabilir.
Kent gerçekten gezmekle bitmeyecek kadar fazla anıta sahiptir. bunlardan en önemlilerinden bir tanesi Celsus Kütüphanesidir. Burası antik döneme ait bilim adamlarının eşine az rastlanır parşömenlerinin saklandığı önemli bir yerdir. Büyük bir yangında içerisindeki tüm kültür Bunun yanısıra kentte hemen her duvara her hazineleri ne yazık ki, yokolup gitmiştir. dönem boyunca işlenmiş yazılar ve freskler tarih meraklıları için gözden kaçırılmaması
Yamaç evlerine üstten genel bakış
inceleme fırsatı yaratılmış. Bu vesile ile bu güzel sunuma imza atan herkesi buradan tebrik etmek isterim.
Yamaç Evleri gezen hemen her meraklı gibi Jacob'ta buraya hayran oldu...
gereken gerçek tarih hazineleridir. Bu arada Efes'te son yıllarda yapılmış en önemli keyiflerden bir tanesi de Yamaç Evleridir. Bu evler modern müzeciliğin bence en önemli sunum örneklerinden bir tanesi kullanılarak meraklıların ilgisine sunuluyor. Neredeyse küçük bir mahallenin tamamının üzeri kapatılmış ve geçiş yolları özel camlar kullanılarak hazırlanmış yapay yollarla kaplanmış. Bu sayede mozaiklerden tutun, duvar resimlerine kadar herşeyi çok yakından
Gelelim Efes'in pek bilinmeyen yönlerinden bir tanesine. Yazımın başlarında Artemis inancından bahsetmiştim. Bu kült tüm Anadolu'da yaygın şekilde saygı görmekteydi. Roma İmparatorluğu resmi din olarak Hristiyanlığı kabul ettiğinde diğer “pagan” inançları yasaklanmıştı. Fakat Anadolu'da bir çok kent eski inançlarını terk etmemekte direnmekteydi. Bunun üzerine yukarıda bahsettiğim ve dünyanın 7 harikasından bir tanesi olan “Artemision” yıkıldı. Bu tapınak yıkılınca inancında yok olacağı zannedilmişti. Fakat sonuç beklenildiği gibi olmadı. Daha sonraki yıllarda Meryem Ana'nın (Hz. Meryem) burada yaşadığının kabul edilmesi, eski inançların unutulmasında rol oynamıştı. Ne tesadüftü ki, her 2 inancın bu önemli ikonlarının bir çok ortak özelliği vardı. Bu ortak özellikler, eski inançların unutulmasını ve Efes'in de önemini kaybetmesine sebep olmuştur. Yazıma son vermeden önce İzmir'e uğrarsanız, Efes'i ziyaret etmeyi unutmamanızı şiddetle tavsiye ederim. Neyse sanırım artık konumuza dönmeliyiz.
Hopalörlerin Kurulumu Yukarıdaki yazılarımla bahsettiğim gibi Rethm hoparlörlerinin full-range sürücüleri İngiliz Lowther firması imzalı. Bu sürücülerin web sitesinde görülen şekilde alabileceğiniz gibi bazı komponentleri eksik alabilmenizde mümkünmüş meğer. Tabii bu durumu hoparlör tasarımı konusunda fazla bilgim olmadığından bilemiyordum. Belki aranızda bu durumu bilen okuyucularımız vardır. Jacob, her bir sürücüyü hoparlörün modeline göre ciddi anlamda modifiye ederek kullanıyor. Bu modifikasyonlar benim önümde yapıldığından dolayı bayağı şaşırdığımı söylemeliyim. Hiç aklıma gelmeyecek şekilde çeşitli eklemeler ve çıkartmalar yapılarak sürücünün titreşim oranından tutun, sesin yayılmasına kadar bir çok etken bu modifikasyonlar ile sağlanabiliyormuş. Bu modifikasyonların bir kısmı hoparlörün ana bileşenlerine “add-on (ekleme) şeklinde yapılabildiği gibi, bileşenlerin kendisi üzerinde de çeşitli çalışmalar yapılabiliyor. Rethm hoparlörlerinde yapılanlar daha çok “add-on” şeklinde olanlar.
ve avantaj dolayısıyla dezavantajları biliyorsunuz. Bu noktada belli bir mühendislik kullanılarak bu sürücülerin daha ileriye gitmesini sağlamak mümkün. Bobinlerden, sürücünün kendisine kadar üzerinde çalışılacak çok sayıda komponent var bir fullrange sürücünün üzerinde. Bunlar üzerinde çalışarak aynı hoparlörden farklı sesler çıkartabilmek mümkün. Bugün bir çok hoparlör üreticisi, bilinen sürücüleri kullanarak birbirlerine bazen zıt kutuplarda ses karakterleri olan hoparlörler üretebiliyorlar. Hemen ekleyeyim çok sayıda üretici iç kabin tasarımından önce çoğu zaman sürücü üzerinde değişiklikler yapıyor.
Lowther sürücüler modifikasyon öncesinde
Daha sonra yaptıkları tasarıma göre, kabin iç dizaynları konusunda çalışmalar yapılıyor. Basınç odalarının büyüklüğü, yapısı, adedi ya da türü, iç kanalların genişliği, yapısı, şekli ve bir sürü diğer olasılık, modifiye edilen sürücüye uygun olarak ve tasarımcının üretim Saadhana full-range sürücünün bir bölümü mantığına göre şekillendiriliyor. Hoparlör Bu modifikasyonların neden yapıldığını sorma üretimini bu denli karmaşık kılan şeyde işte ihtiyacı duydum tabii ki. Jacob, sürücü budur. tasarlamanın zorluklarından başladı konuya. Bu noktada aklımdaki sorunlardan birisini -Bu üretim süreci oldukça zor ve masraflı bir sormak ihtiyacını duydum. İnternet üzerinde süreç. Ciddi anlamda Ar-Ge gerektiriyor. Ar- var olan kabin tasarımlarını kullanarak ve Ge'nin yanısıra iyi sürücü üretmenin belli bir standart sürücüler kullanarak iyi bir hoparlör formülü yok ve uzun seneler deneme-yanılma yapmak sizce imkansız mı? yöntemi ile geliştirilen sürücüler piyasada varken yenisini geliştirmenin çok bir anlamı yok. Özellikle benim gibi tasarımcılar için. Düşünün var olan sürücüleri modifiye ederek bile hoparlörün nihai tasarımı için 8 sene uğraştım. Var olan sürücülerin kullanılmasının belli avantajları var. Genel ses rengi ve karakteri konusunda önceden bilgi sahibisiniz
-Hem hayır hemde evet. Standart bazı tasarımlar çoğu müzikseveri mutlu edecek kadar iyiler. Ama daha özel bir şey istediğiniz zaman internet üzerinde bulduğunuz şemalardan değil, üreticinin ya da tasarımcının yaptığı modifikasyonlar sonucunda üretilmiş ürünleri tercih etmek inanın çok daha ucuza gelecektir. Ben bu hoparlörleri tasarlarken kaç tane sürücü bozdum kaç tane farklı kasa tasarladım
inanın bilemiyorum. Bir çok tasarımcı son ürüne ulaşmak için inanılmaz bir süreç yaşıyor, bu süreçlerde ortaya çıkan bazı ürünlerin performansına, teknik bilgi olmadan ve/veya uzun süre bıkıp usanmadan deneme yapmadan ulaşabilmek büyük bir şans olurdu açıkçası..
Lowther sürücüler modifikasyon sonrasında
Bu arada sizlere biraz Lowther sürücülerden bahsetmeliyim sanırım. İngiliz bir üretici olan Lowther dünya çapında ciddi bir üne sahip. Hem sürücü hemde hoparlör üretiyorlar. Bugün full-range denildiğinde akla gelen az sayıda üst seviye üreticiden bir tanesi. İngiliz firmaları eskiden beri full-range sürücü üretmek konusunda başarılı olmuşlar. Bugün bile sürücü ve hoparlör üreten çok sayıda “iyi” firmaya sahipler. Benim adını çok duyduğum ama dinleme fırsatım olmayan bir üretici idi. Jacob sayesinde, hem ürettikleri en iyi sürücüleri dinleme, inceleme ve en önemlisi modifikasyonu konusunda bayağı bir bilgi sahibi oldum. Lowther sürücüler inanılmaz derece de ağırlar, bu beni oldukça şaşırttı. Bu ağırlık mıknatısların özelliğinden kaynaklanıyor. Hoparlörlerin dışında oldukça küçük gözüken bu sürücülerin, hoparlörlerin içerisinde kalan ve görmediğimiz bayağı bir kısmı varmış. Sürücü kağıttan üretilmiş. Jacob'a göre en iyi sürücüler her zaman kağıttan üretilmiş olanlar tabii ki, bunu fullrange'ler için söylüyor. Bu hoparlörlerin tepki süresini ciddi anlamda kısaltıyormuş. Neredeyse tüm frekans aralığının tek bir hoparlör kullanılarak elde edildiği hoparlörlerde sürücünün yapısı önem kazanıyor. Her iki Rethm hoparlörünün kurulumu aslında gayet basit. Özellikle Maarga'nın kurulumunun büyük kardeşine göre çok daha basit olduğunu söylemeliyim. Hoparlörlerin kasaları için oldukça uğraşılmış olduğu
kesinlikle kutular açılır açılmaz kendini belli ediyordu. Özel formlara sahip kaplamalar ve ahşap kullanılmış yan panelleri ilk kez görmek insanı etkiliyor doğrusu. Jacob, neredeyse tüm kurulum sırasında hoparlörün tasarımından, sürücüler üzerinde yapılan modifikasyonlara kadar her şeyi en ince ayrıntısına kadar anlattı. Hatta bir sürücüyü -ki en pahalı sürücü olan Saadhana'nınkinibaştan sona ben bizzat modifiye ettim. İnanın ben hayatımda bu kadar paylaşımcı ve neredeyse hiç kompleks sahibi olmayan çok az insanla tanıştım. Bir tasarımcının satışından para kazandığı bir ürünle ilgili hemen tüm ayrıntıları daha birkaç gündür tanıdığı bir insana anlatması ve anlatmasının yanı sıra bir sürücünün nasıl modifiye edildiğini bizzat öğretmesi pek akıl alır bir şey değil. Hemen her noktada yapılan işin sebepsonuç ilişkisi ve inceliklerini ben sürücüyü modifiye ederken bana ve o an oradaki herkese anlatmasının sebebini Jacob'a sorma ihtiyacı duydum.
Saadhana hoparlörlerin ilk kurulum aşamasında Jacob, ben ve pikaplar konusunda çok şey öğrendiğim sevgili Hakan Ağustos
Sanırım bizleri tanımaktan çok mutlu olmuştu ve çok fazla insanla paylaşmadığı ayrıntıları o an orada bulunan bizlerle paylaşmak istemişti. Hatta günün ilerleyen saatlerinde bana hoparlörün iç tasarımının ayrıntılarını içeren bir kroki verdi ve ileri ki projeleriyle ilgili ayrıntılar hakkında uzun uzun konuştuk. Önümüzdeki yıllarda Rethm markası altında farklı problemlere farklı bakış açıları ile çözüm arayan ilginç tasarımlar göreceğiz sanırım. Bir bakarsınız bu yakın gelecekteki projelerin “global” tanıtım çalışmalarında bir Türk'ün de imzası olur. Tüm bu modifikasyon, proje ve tasarım ayrıntılarını özel konuşmalarda paylaşıldığı için sizlere anlatmayacağım. Tek söyleyebileceğim, bu hoparlörlerin arkasında ciddi bir emek olduğu...
Ve sonunda dinleti notları :) Hoparlörlerin kurulumunun ardından herkesin merakla beklediği dinletiye sıra gelmişti sonunda. Jacob dinletiye başlamadan önce bir noktanın altını israrla çizmek istedi, “eğer ilk kez bir full range dinleyecekseniz, ya çok seversiniz ya da hiç sevmezsiniz” Bu en azından benim için pek alışılagelmiş bir demo başlangıcı değildi. Beklentilerim çok yüksekti ve belki beğenmeme olasılığım vardı. Dinletiye ilk önce Rethm hoparlörlerin en küçüğü olan Maarga ile başladık. 845 lambalar kullanan Verdier SET amplifikatörlerle sürülecekti. Önce Jacob, mekana göre kendi test CD'leri ile gerekli düzenlemeleri yaptı arkasından notalar havalarda uçuşmaya başladı. Daha hoparlör yanmamış olsa da, gelen ses oldukça değişikti ve benim hoşuma gitmişti. Maarga'ları bir süre daha dinledikten sonra, asıl herkesin merak ettiği hoparlör olan Saadhana'ya geçildi. Bu arada Maarga'larla ilgili dinleti notlarımı gelecek sayılarımızda okuyabileceksiniz.
Bu evde daha önce Triangle firmasının referans hoparlörleri Magellan'dan, Sonus Faber'lere, Bluenote ve diğer bir sürü markadan hoparlöre çok sayıda hoparlör dinlemiştim. Üst segment hoparlörlerin bir çoğunda eğer sistemle iyi sinerji oluştuysa gerçekten büyük keyif alınıyor. Herbir hoparlörün birbirinden farklı tadları, farklı zevklere hitap eden yönleri var. Ben Rethm Saadhana'da özellikle detaylardan çok etkilendim. Daha hoparlörü çalar çalmaz salonu inanılmaz bir detay seviyesi kapladı. İlk anlarda sesler kulağıma doğru gelirken, yaklaşık 30 dakikadan itibaren mükemmel bir sahne oluşmaya başladı. Yalnız önemli bir noktaya dikkat çekmek isterim. Saadhana kesinlikle büyük bir salon istiyor. Hoparlörün yapısı gereği birbirinden belli bir miktar uzakta olması, arka duvar mesafesininde standart bir hoparlörden daha fazla olması bir gereklilik. Bu noktalara uygun yerleşim yapıldığında hoparlör optimal performansını sergileyebiliyor. Bu arada bu hoparlörle ilgili Jacob'a daha önce sorduğum soruyu tekrarlama ihtiyacı hissettim. Isobarik ve “sealed” olsa bile neden ekstra bas sürücü ?
Saadhana'nın son ayarları yapılıyor.
Maarga'nın ardından sıra gecenin beklenen yıldızı Saadhana'ya sıra gelmişti en sonunda. Yine kurulum Jacob tarafından yapıldı. Mekana göre hoparlörlerin konumlandırılması yaptı “Turn Over” adını verdiği bölümden bas frekans ayarını, hoparlörün içerisinde bulunan amplifikatöre giden elektrik hattına göre gerekli düzenlemeyi yaptı ve bas gain düzeyini ayarladı. Bu süreç neredeyse 15 dakika kadar sürdü. Bunun ardından CD'den ilk notalar salonun içerisinde uçuşmaya başladı. Dinleti yapılan evde inanılmaz bir müzik arşivi bulunduğundan dinleti sırasında çok geniş yelpazeden CD ve plak seçimi yapma şansımız oldu. Kendi adıma aklıma ne geldiyse dinleyip kurtlarımı döktüm diyebilirim.
Kendi amplim Verdier Triode Spirit 2A3 ile Saadhana sürmek büyük keyif idi...
Bunun üzerine Jacob çevik bir hareketle Saadhana'nın bas sürücülerini kapattı. Aslına bakarsanız bu hali bile gerçekten inanılmazdı. Hatta aramızdaki bazı arkadaşlarımız bu halini daha fazla sevdiler. Hoparlörün yaratıcısı, farklı kulaklar ve farklı zevkler diyerek gülümsüyordu o an. Dinleti devam ederken, eve uğrayıp kendi amplimi getirdim. Artık okuyucular benim ufak amplimi gayet yakınen tanıyorlardır. 3 watt çıkışa sahip amplimi ilk kez çok yükseklerde ses verirken dinleme şansım oldu ki, gerçekten duyulması gereken bir andı.
Uzun zamandır böyle keyifli müzik dinlediğimi hatırlamıyorum. Zaten bunun üzerine Seçil'e telefon edip, kaçırmaması gereken bir şey olduğunu anlatıp, gelmesini rica ettim. O da gelince duyduklarına inanamadı ki, gecenin karanlığı bastırdığında, hoparlörler aralıksız uzun saatler boyu çalarak bir ölçüde pişme sürecinde ilerlemişlerdi.
Dünyada tüketiciler tarafından ilk kez denenecek olan difüzör paneller kutudan çıkıyor
Rethm'den Jacob, Fil Elektronik'ten Bruno Bey ve İz-hifi başkanı Haluk Bey
Saadhana'lar için ahşap panel yerine ipek difüzörün kullanıldığı farklı bir opsiyon üreteceğini açıkladı. Yani isteyen müşterilere bahsettiğim panellerle hiç uğraşmadan, bir kısmı ipekten üretilmiş bir hoparlör tercihi de sunacakmış. Keyifli olacağı kesin...
Peki bu hoparlör kimler için uygun. Açıkcası Bu arada tüm dinletiler sırasında önemli ama yapısı gereği herkes bu hoparlörü alıp optimal çok önemli bir diğer not var ki, dünyada ilk performansında kullanamaz. Bunun için kez -geliştiriciler hariç- benimde aralarında gerekli noktaları sıralamak isterim, bulunduğum bir grubun ve ertesi gece İzmir Hifi klübü toplantısında sevgili dostlarımızın dinlediği ve denemeler yaptığı ipek difüzör yan paneller. Bu yan paneller, kullanıclara yansımaları yönlendirilerek sahne oluşumunda ve derinlik anlamında ufak çaplı “tuning” yapabilme kabiliyeti kazandırıyorlar. Bu panelleri kullanarak yaptığım denemelerde, cidden işe yaradıklarını söyleyebilirim. Benzer bir şeyi evdeki 2 hoparlörümle denemeye kalktığımda sonuç oldukça farklı oldu. Bunun sebebini bir gün sonra Jacob'a sorduğumda, Saadhana'nın büyük kasasının içerisinde oldukça farklı tasarlanmış bir horn yapı olduğunu sesin ayağın özel tasarımından dolayı hem asıl sürücüden hemde alt kısımdan havaya süzülerek dağılma sağlandığını anlattı. Eğer yan ahşap panelleri kapatıp, iç taraftaki hornların daha etkin çalışmasını sağlarsanız, bu da sesin alt kısımdan süzülme oranını arttırır. Mekanın yapısına göre, hoparlörün mekana uyumunu arttıran küçük ama önemli bir ayrıntı.
Difüzör paneller
Jacob'ında notlarını gözönüne alarak bu hoparlörler kimler için uygun? Öncelikle salonu veya dinleti odası yeterince geniş, tercihan Single Ended Triode (SET) kullanıcıları ve bunun yanısıra düşük güçlü Pure Class A yapıdaki Single Ended SolidState ampliler, (örneğin Nelson Pass ürünleri gibi) yeni jenerasyon yüksek kaliteli yine göreceli düşük güçlü yüksek kaliteli Class D Jacob Saadhana hoparlörler ile bu panellerin (dijital Amp) amplifikatör kullanıcıları bu bundan sonra beraber geleceğini ayrıca hoparlörlerle oldukça keyifli vakit geçirebilirler.
Ben kendi adıma bu hoparlörleri çok sevdim. Özellikle kendi amplifikatörüm ile oluşan mükemmel sinerjiyi duyduğumda. Hoparlörlerin farklı yapısı ve ayarlanabilir ekstra bas sürücüleri dinleme ortamına göre bir miktar “tuning” yapılabilmesine imkan veriyor. Özellikle dünyada ilk kez bizlerin dinleme ve test etme olanağı bulduğumuz ipek difüzör paneller farklı beğenilere göre hoparlörü optimize etmek için ince düşünülmüş ayrıntılar.
Rethm Maarga ve Saadhana Üretici: Rethm Türkiye dağıtıcısı: Fil Elektronik Ürün fiyatları: Son fiyatlar belli değil.
Rethm Maarga teknik özellikler -Full Range sürücü: Single Custom Made Peerless Fullrange Driver, 6 Inch, In Horn-Loaded Cabinet. -Frekans yanıtı: 100 Hz. To 20 Khz. -Efficiency 94 Db/W/M. Bas Unitesi: Single Custom Peerless Bass Driver, 6 Inch Paper Cone With Cloth Surrounds In Sealed Enclosure With Horn Loading. -Frekans yanıtı: 40 Hz. To 100-200 Hz (Variable). -Efficiency 93 Db/W/M.
İzmir Hifi toplantısından bir enstantane, Bluenote, Verdier ve Saadhana'dan oluşan sistem
Tabii ki, hoparlörün uzun yanma süreci sabır isteyen bir süreç olsa da, en büyük avantaj ve aynı zamanda dezavantaj full-range yapıda olması. Jacob'ın söylediği gibi, bazıları sevebilir bazıları da nefret edebilir. Ben sevenler safında yer aldım ama bu tarz bir hoparlörün nihai karar öncesinde ayrıntılı şekilde dinlenmesi gerekebilir. Bir diğer önemli nokta ise, sistem bileşenlerinin çok özenli seçilmesi konusu. Hoparlörler en ufak cızıltı, hum vesaire istenmeyen sesi affetmiyor. Özellikle pikap kullanıcılarının dikkat etmesi gerekebilir. Tüm bunların haricinde bir ürünü tasarlayan insanla beraber 3 gün geçirmek gerçekten inanılmaz keyifliydi. Bunu özellikle İzmir'de bambaşka bir dönemin başlangıcı kabul etmek gerekir, çünkü bunun devamının geleceğini biliyorum. Rethm ürünlerinin arkasındaki harika insan, sevgili dostum Jacob George'a, bu organizasyonda emeği geçen Fil Elektronik'e, İz-hifi toplantısında bu güzel olayı odyofil dostlarla paylaşılmasını sağlayan Quad Turkiye ve başkanımız Haluk Özümerzifon'a gönül dolusu teşekkürler. Ve son söz, tabii ki bunun devamını bekliyoruz :)
Rethm Saadhana teknik özellikler -Full Range sürücü : Single Lowther Dx 55 Driver, 6 Inch, Custom Modified, In Horn-Loaded Cabinet -Frekans yanıtı 75 Hz. To 20khz. -Efficiency 98 Db/W/M. Bas Unitesi Dual Custom Made Peerless Bass Drivers, 6 Inch Paper Cone With Cloth Surrounds. -Frekans yanıtı 32 Hz. To 75-150 Hz (Variable). -Efficiency 97 Db/W/M, Sealed Isobaric System In Horn-Loaded Cabinet. Test Ekipmanı Ampli: J.C.Verdier Triode Spirit 845 Monoblocks, Triode Spirit 2A3 Power Amp, MM/MC Pre Kaynak: J.C.Verdier La Platine, Moerch UP6, Ikeda, SME 3012, Ortofon SPU, Bluenote Tuscany, Denon DL103R, Bluenote Stibbert CD Diğer: Isotek Titan, Sigmas, Multilink filtreler, Isotek Supreme kablolar, Bluenote Firenze Connection Plus hoparlör ve interconnect kabloları, Gyrphon PSC Reference hoparlör kablosu
İzlenim İzmir Hifi Kulübü Toplantısı Bu sayımızda çok sayıda konuk yazarımız var. Tasarımcısının elinden modifiye edilmişti. Bu İzmir Hifi kulübü toplantısını Görkem daha ilk bakışta sürücü üzerindeki tahta Devrim'in kaleminden okuyacaksınız. parçalarla belli olurken, internette incelediğimiz detaylı fotoğraflarda sürücünün Ve yeniden bir araya geldik, yaz döneminin bu tip bir çok değişiklik geçirdiğini görmüştük. suskunluğunun bitiminden sonra takip eden aylar içerisinde yeni bir toplantı müjdesi nihayet yapılmıştı. Belki aylardır bir araya gelmememizden kayaklanan coşku ile İzmir Küçük Kulübün yolunu tutarken İzmir hifi camiasından Sayın Yıldıray Bey ve mekanın yakınlarında Sayın Hakan Bey'i gördük, kendisinin heyecan ve mutluluk dolu gülüşü bu dinletinin keyifli olacağının habercisi gibiydi.
Yemekten hoş bir enstantane
Rethm'ın ritmine eşlik etmek için setupda benimde ilgi duyduğum bir yükselteç olan olan J.C.Verdier'in “Double Ended” yapıdaki Verdier 220 yükselteci ve Bluenote firmasının üst segment Stibbert CD çaları, Isotek güç kabloları ve elektrik filtreleri ve Gryphon PSC Reference hoparlör kabloları kullanılacaktı. Kurulum sonrasında yemeğe geçildi. Keyifli muhabbetler zamanı kovalarken sonunda herkesin beklediği an geldi çattı. Kulüp Kapı önü muhabbetinden sonra içeriye giriş başkanımız Sayın Haluk Beyin konuşmasının yaptık. Mekan gerçekten tüm görkemiyle bizi ardından dinleti için hazırlıklar yapıldı ve karşıladı bu sefer yeni konukları vardı. Bay sandalyeler dinleti pozisyonunda yerleştirildi. Jacob ve Rethm Audio hoparlörler. Sayın Haluk Beyin keyifli çevirisiyle Bay Jacob İlk bakışta gerçekten diğerlerinden farklı bir bir ön konuşma yaptı. Hoparlörün tasarımının yapısı olduğu, bir tutkunun eseri olduğu altında 8 senelik bir çalışmanın bulunduğunu belliydi. Bay Jacob tüm mütevaziliğiyle geri söyledi. Bu 8 sene sürecinde alette bir çok planda dururken, yarattığı eser salonun değişiklik yapmış ve bu uygulamalar ortasında bize bakıyordu. sonucunda şimdiki halini almış. Haluk Özümerzifon ve Jacob George
Gerçekten ilginç bir mimarideki bu full range speaker bir bas ünitesi ve Lowther’ın bulunduğu ünite olarak 2 ayrı parçadan oluşuyordu bu 2 parça birleştirilince derin bir yapı meydana çıkıyordu.
Lowther’a olan ilgisi, denemeleri ve öneriler doğrultusunda bu sürücüyle çalışmaya karar vermiş ve bu çalışma sürücü modifikasyonuna kadar uzanmış. Full range mimaride tasarımın önemini, harcanan emeği ustasının ağzında dinlemek gerçekten çok keyifliydi.
Bas ünitesinin üzerindeki kapak açıldığında hz. kesim frekansı gibi bir çok ayarı Bay Jacob tüm mütevaziliğiyle açıklamalar değiştirebileceğiniz knob'ları görebiliyorsunuz. yaptı. Hemen ardından dinletiye geçildi. Loewther normalden farklı olarak
Dinletide her tarza albüm dinlendi jazz, arada alıyorsunuz. klasik, etnik, rock. Çoğu bir çoğumuzun aşikar olduğu albümlerdi. Bu durum dinletinin Rethm, Verdier ve Bluenote... Üçü de farklı daha sağlıklı yapılmasını perçinledi. tutkuların ürünleriydi ve bu aşkı bize sergilediler. Anti akustik ama bir o kadar da görkemli olan bu mekanda, ben burada alet performansının çok azını gösterebilir diye düşünürken sistem tüm olumsuzluklara aldırış etmemişçesine hünerlerini göstermeye başladı. Bir an için Jacintha ile başlayan bu yolculukta canlı bir orkestra çalarcasına keyiflendiğimi hissettim. Herşeye rağmen çalıyordu hem de büyüleyeci bir güzellikte. Sesler koskoca dinleme salonunu tüm gerçekçiliğiyle dolduruyordu. Yüksek derecedeki naturellik, detay, ses ayrımı, frekans bantlarındaki açıklık ilk başta ilgimi çeken beni vuran noktalardı. Sahne de gayet başarılı idi. Özellikle sesler arasına giren hava boşluğu ve sahne ile natürel tonalite birleşince insanın soluklanmaya vakti olmuyordu. Klasik müzikte bu katman ve sahne hissiyatı daha da kendini belli ederken dinamik pasajlardaki cevabı da coşkuyu arttırıyordu.
Meraklı bir dostumuz (Eli) elektronikleri incelerken
Dinleti bas ünitesi açık ve kapalı olarak iki konumda yapıldı. Kapalı haldeyken de yeterli olan alt frekans cevabı, açık halde daha farklı bir lezzete dönüşüyordu. Sistemde frekans bantlarında bir denge vardı öyle ki diğerlerinden baskın bir hz aralığı yoktu.
Bu keyifli dinletide 98 db'lik bu farklı
Bay Jacobs ile dinleti sonrası aramızda geçen diyaloglar gecenin benim için ilginç olan bölümlerindendi. Sorulan her soruya açıkça cevap veriyordu. Kendisi de Rethm, Verdier ve Bluenote kurulumunu çok sevdiğini söyledi. Bu projenin neden bu kadar ses getirdiğini anlamıştım. Kendi çıkarımlarım doğrultusunda doğru yapılmış bir full range speakerın verdiği hazzı abartmıyorum daha önce hiç almamıştım. Bu soğuk İzmir gecesinde içim burkularak veda ettim.
hoparlörleri 20 wattlık bir ampli bu büyük Bu güzel gecenin düzenlenmesinde emeği alanda zorlanmadan distorsiyona girmeden geçen Fil Elektronik'e, Sayın Haluk Bey’e rahat ve dingin bir şekilde sürüyordu. (Haluk Özümerzifon) ve Bay Jacob’a ayrıca dostlarım ve setup'a buradan teşekkürü borç Kozmetik olarak da aletler arasındaki uyum bilirim. İyi ki varsınız bu zevkli hobide yalnız göz ardı edilemezdi belki hepsinin bir hikayesi olmadığımı her zamankinden daha iyi olması buna etken olabilirdi. Aslında kimi anladım. Bu çok keyifli geçen gece için zaman aklıma gelen şey şudur hep farklı hepinize teşekkürü borç bilirim. hikayede firmaların ürünleri bir araya geliyor Görkem Devrim bir setup oluşturuluyor hepsinin keyfini bir
İnceleme Meier Audio Corda Move head-amp Hemen her sayımızda aramıza yeni yüzler katılması için uğraşıyoruz. Bu sayımızda da, bizimle incelemelerini paylaşan dostlarımız var. Geçtiğimiz aylarda “Stereo Mecmuası” ile ilgili “ego-search” yaparken Techno-fi isimli bir web sitesi ile karşılaştım. Daha çok taşınabilir cihazlar ve bunlarla ilintili aksesuarlar konusunda yayın yapan bu gayet düzeyli siteye üye olup yazıları okumaya başladım. Bu esnada birazdan okuyacağınız incelemeyi farkettim ve sizlerle paylaşmak istedim.
Kutu İçeriği - Yedek Pil Kapağı - Mini-Mini altın kaplama ara kablo - USB Kablosu - Yedek Arka Kapak - 2 İsim Etiketi - Tool to open the amp - Tornavida
Aşağıda okuyacağınız ürün dergimizde ilk kez yer alan türden bir ürün, taşınabilir bir kulaklık amplisi. Aşağıdaki okuyacağınız yazı www.technofi.net sitesinden Sayın Mustafa Necati Karataş (aka KontG) tarafından yazılmıştır. Teknik Özellikler Boyutlar: 9.6 x 6.3 x 2.8 cm Pil Takılmadığı Zamanki Ağırlık: 170 gr. Güç (Volt): 6 .. (9) .. 12 Volts DC High Current Mode: 18 mA Low Current Mode :7 mA High Gain Mode: 17 dB Low Gain Mode : 4 dB Input empedansı: 3.6 kOhm Output empedansı: < 1 Ohm Digital Resolution (USB) 16 bit Sampling Frekansları (USB) 32 / 44.1 / 48 kHz 9 voltluk pille çalışıyor. İçinden High/Low ayarları yapılıyor.. Alternatif olarak 6 volt ile 12 volt arası adaptörle çalışıyor (DC, 6-12, Filtreli, Reguleli, 100-500 mA arası)Adaptör veya pil gerekmeksizin 5 volt ile USB'den güç alıp çalışabilir. Gürültü yaratan unsurlar RC-filtering ile kaldırıldı... Toplam Buffer Kapasitesi : 7000 uF Maximal Sonic Performans için 2 tek AD8619 opamp kullanılır (Dual ya da quad opamplar yok) USB-DAC : PCM2704 (Texas Instruments) Crossfeed : Var (Switch) Dış yüzey tamamen alüminyumdan yapılmıştır.
Açıkçası resimlerde uzun gibi görünüyor ama ZVM'den daha kısa, ancak Daha kalın. Ürünün ağırlığı ise ZVM ile aynı (170 gram). HeadFi'de malzeme kalitesinin çok iyi olduğunu okumuştum. Hatta bazı kişiler "TANK gibi" diyorlardı. Kesinlikle tank kadar sağlam. Ürün alüminyumdan yapılmış. Asla ısınmıyor; sürekli soğuk kalıyor. Ürünün arka kısımda USB girişi ve adaptör girişi var. Ön tarafta volume, giriş-çıkış ve crossfeed'i açıp kapamaya yarayan switch bulunuyor. İçini açmak için Dr. Meier kutu içeriğine bir tornavida da eklemiş. İç kısımda güç düzeyini ayarlamamız için bir kısım bulunuyor. Buradan kullandığınız kulaklığın özelliğine göre değişiklik yapabiliyorsunuz. Bağlantı Şekilleri Move'u 3 şekilde bağlayabilirsiniz; 1) USB ile (5 Volt) 2) Pil ile (9 volt) 3) Adaptör ile (12 volt)
Elbette volt arttıkça sesin gücü ve kalitesi de o oranda artıyor. Yani adaptör ile kullanımda en üst seviyeyi yakalarsınız. Bazı kişiler Dr. Meier'e "13 volt kullanarak daha fazla güç yaratabilir miyiz?" şeklinde sorular sormuşlar. Dr. Meier'in cevabı ise "Asla 13 volt'tan yukarı çıkmayın, yakarsınız" şeklinde olmuş.
Evdeyken adaptör olmadığı için USB'den güç alarak kullanıyorum. Güç sağladıktan sonra amplinin ön kısmındaki çıkışa (volume'un yanındaki) kulaklığınızı bağlıyorsunuz. Girişe ise ara kablonuzu. Ses Kalitesi
Adaptör maalesef ki ürünün yanında gelmiyor. Toplam 60 saatlik burn-in ardından bu Kendiniz almak zorundasınız. Özellikleri incelemeyi yazıyorum. Burn-in gerçekten alternatifsiz kesinlikle şöyle olmalı; farkettiriyor bazı şeyleri. İlk dinlemelerimde baslar ön plandayken 25 saat sonra tizler ve 1) 6-12 volt arası (Bence 12 volt alınması en midler de ön plana geldiler ve denge çok iyi seçim olacaktır), güzel oturdu. 2) 100-500 mA arası (Daha üstünü Dr. Meier Move için önermiyor, Öncelikle testleri sadece V-Moda Vibe ve 3) Kesinlikle regüleli olmalı Philips SHP 805 ile yaptığımı söylemeliyim. Bu 4) Filtreli olmalı kulaklıklar ampliye tepki veren kulaklıklar 5) Sadece DC cinsi olmalı değiller. Dolayısıyla aralardaki farkı anlamak için sessiz bir odada dikkatli bir test yapmak zorundasınız. Her ne kadar ampliye tepki vermeseler de aralarda çok bariz farklar gördüm. Kulaklığınızın karakterine, empedansına, çektiği güce göre ayarlayabilmeniz için iki kısım bulunuyor. Bu ayarı amplinin içini açarak yapabiliyorsunuz. Bu kısımlar; 1) Current Mode (Low/High) 2) Gain Mode (Low/High) Amplinin içini ilk açtığınızda iki tarafında High olarak ayarlı geldiğini görüyorsunuz. İkisinin Pil konusunda ise henüz ne olmazsa olmaz de High/High olması düşük empedanslı bilmiyoruz. Ben Panasonic kullanıyorum kulaklıklar için sağlıklı olmadığından ben ilk şimdilik ve bir problem yaşamadım. Pilin ne başta ikisini de Low/Low yaptım. kadar gittiğini henüz bilmiyorum. Daha fazla gitmesi için Duracell marka alabilir ya da pil masrafı yapmak istemiyorsanız "şarj edilebilir" pil kullanabilirsiniz. Burada dikkat edilmelidir ki bazı şarj edilebilir piller Move'un
Gayet de doyurmasına rağmen yine de Dr. yuvasına girdikten sonra çıkmayabiliyormuş. Meier'e attığım maile cevap olarak “Gain İki saat kapağı açmak zorunda Modu high yaparsam sesin kalitesinin kalabiliyormuşsunuz. Ona göre bir seçim artacağını” söylendi. Daha sonra “gain modu” high'a çektim. Şu anki durumu; High yapmanız gerekiyor. Gain/Low Current. Yüksek empedanslı bir
kulaklık takacağım zaman Current modu da bozabiliyor. Low ayarlıyken piliniz 100 saate High yapmam gerekecek. kadar çalışabiliyor... (IEM ve güç istemeyen kafaüstü kulaklıklar için iyi seçim) High Current (Yüksek Güç) = 18 mA değerinde yükseltiyor. Yüksek güç isteyen kulaklıklarda ayarlanmalıdır. Pil bu moddayken 40 saat kadar gidiyor. (Sadece yüksek güç isteyen kafaüstü kulaklıklar için; 600 ohm kulaklıkları bile) Yaptığım testler sonucu şunu söylemeliyim ki ampli gerçekten önemli değişimler yaratıyor ses kalitesi konusunda. Yani eğer ses kalitesi sizin için önemliyse bir gün mutlaka ampli sahibi olmanızı tavsiye ederim. Bu ampli sayesinde bir çok şey öğrendim, birçok şey duydum. Ampliye tepki vermeyen kulaklıklar kullanmama rağmen sonuç gerçekten Nedir bu modlar? mükemmel. Adeta kendine getiriyor kulaklıkları. Low Gain (Düşük Kazanım) = Gain modu volume ile ilgili bölümdür. Yüksek sese ihtiyacınız yoksa low olarak ayarlamanız yetecektir. Çünkü volume saat 2 yönündeyken bile ses çok yüksek. Low gain mod ile ses 4 dB daha artıyor... (IEM'ler için iyi seçim) High Gain (Yüksek Kazanım) = 17 dB kadar yükseltiyor. Yüksek empedanslı kulaklıklar için gereklidir. Düşük empedanslı kulaklıklarda high yapınca saat 2 yönünde olan volume'ünüzü saat 11'e çekiyorsunuz. Ötesine geçmek imkansız hale geliyor; kulak kanatıcı seviyelere geliyor. Ancak ses kalitesi Dr. Meier'in de dediği gibi bir miktar artıyor... Bu arada volume saat 6 yönüne kadar dönüyor... (Kafaüstü kulaklıklar için iyi seçim) Elbetteki her amfi aynı performansı vermez. Burada Dr. Meier'in gerçekten ustalığı ön planda. Çoğu review'da çeşitli amfilerle karşılaştırmalarda Move diğerlerine oranla en çok tercih edilen amplilerden birisi (Tabi kendi sınıfında) İlk olarak dinlediğimde pek bir fark görülmüyordu. Hatta ilk saatlerde testlerimde kulaklık çıkışı ile neredeyse aynı sesi veriyordu. Tam bu noktada amfiyi TV OUT çıkışından kullandığımı söylemeliyim. Tabi gerçek bir line-out kalitesine sahip olmadığını düşünüyorum ancak şimdilik bu şekilde bağlıyorum. (Çünkü amfisiz tv-out'a bağladığımda sesler aşırılaşıyor, tizler abartı Low Current (Düşük Güç) = 7 mA değerinde hale geliyor, baslar yok oluyor vs.) yükseltiyor. Güç istemeyen kulaklıklar için high yapmaya gerek yok; aksine sesi
Line out olmayan player'lar için kulaklık çıkışından başka bir şans yok maalesef ki. Meraktan ampliyi kulaklık çıkışına da bağladım. Ses iyice boğuldu gitti. LO (Line Out)'nun gerçekten gerekli olduğunu görüyorsunuz...
kelimeyle olağanüstü... Ne çok fazla, Ne çok az. Azlığı ve çokluğu kalitesini belli etmez elbette; çok temiz, çok açık, anlaşılır; hızlı bas pasajlarında her bir notayı tek tek duyabiliyor, ve pozisyonları hissedebiliyorsunuz. Dediğim gibi baslar kusursuz. Tam istediğim kalite. Gerek klasik müzikteki dengesi, gerek cazdaki, metaldeki uyumu niye onda öyle, niye bunda böyle dedirtmedi asla... Bu çok zor bir iştir ve Dr. Meier ciddi iş başarmış...
Diğer önemli farklardan biri de kanallar. ZVM incelemesinde (Techno-fi sitesinde okunabilir) 3 kanal olayından bahsetmiştik. Yani Vibez 5 kanaldan sesleri veriyorsa, ZVM 3 kanaldan veriyor. Ne demek bu? Yani ZVM bas-mid-tiz şeklinde duyuruyorsa, vibez bas-alt mid-midüst mid-tiz olarak duyuruyordu. İşte burada amfi büyük bir iş başardı ve ZVM'nin yapışık 3 kanallı sesini 5 kanala çevirdi. çevirmekle Burn-in konusunda head-fi'de genelde yetinmedi ve derinliği de arttırdı. mutlaka en az 100 saat beklenmesi konusunda uyarıyorlardı. Hatta 200 saat. İlk büyük değişimin 20 saat sonra başladığı, ikinci büyük değişimin de 100-200 saat geçtikten sonra görüldüğü söyleniyordu. Kesinlikle buna katılıyorum. Bende 23 saat sonunda gerçekten büyük değişimler oldu. Baslar öndeyken midler ve tizler belirginleşmeye başladı, akustik açıldı, kanallar açıldı, adeta şahlandı diyebilirim. Çok ilginç şeylerle karşılaştım... Şu an tam 60 saat bitmiş durumda ve seste değişim büyük... Testleri bilhassa yüksek volume ile yapmadım. Çünkü testin sağlığı açısından iyi değildir yüksek ses... Makul bir seviyede Bütün bunlar olurken başka önemli bir unsura tuttum. Bu şekilde neyin ne olduğu daha çok daha rastladım. Kulaklığı ZVM'den çıkarıp anlaşıldı. ampliye taktığımda, ZVM'de bir duvar/bir perde olduğunu gördüm. Evet bu perde Test sırasında kulaklığı önce Tv out'a daha basları, midleri, tizleri kapatmakla kalmıyor, sonra ZVM'nin kendi kulaklık girişine taktım. vokalleri boğuyor, hızlı pasajları birbirine Sürekli tak-çıkar tak-çıkar sessiz bir odada karıştırıyordu. (Tabii ki ampliye göre). Ancak dikkatli bir test yaptım. Her stili denedim ve ampliye bağladığımda bu perde tamamen her stilde de aynı değişimleri gördüm. Bu kalkıyor, midler ve vokaller bir anda açılıyor; değişimler bariz görülenlerdi. adeta kadının ya da adamın sesi mikrofonun dibine geliyor ya da sizin kulağınız Neler Değişti mikrofonmuş ve sizin kulağınıza söylüyormuş gibi. Bu hissi yaşamanızı çok isterim. İnsanın Bariz farklardan biri baslar. Bas konusunda yüzüne gülümseme getirecek kadar hayatımda dinlediğim en güzel basları bu güzelleşiyor. ampli sayesinde tattığımı söylemeliyim. Asla bas-head değilim, olmadım ve olmam da. Aynı şekilde bu perde kalktığında davullar Basın dengesi çok önemlidir. Fazlası boğar, azı belirgin buruşlara kavuşuyor, baslar açılıyor, temelsiz hale getirir. Buradaki denge tek
neyin ne olduğu bariz şekilde ortaya dökülüveriyor. Yani yanlış bir nota çalan ama normalde anlaşılamayan bir bas partisi bile duyulacak kadar açılıyor.
Vibe ile kullandığım zaman vibe'ın baslarını daha da artırdı ancak duyulmayan midler ve tizler bu sefer duyulmaya başladı. Vay be demek buymuş dedirtecek kadar :)
Yine tizler de öyle. O perde hissi tizlerde daha çok belli. Ziller, çanlar, ve üst frekanslardaki pasajlar, özellikle kemanlar “oh be” dedirtecek kadar güzelleşip açılıveriyor. Yani her frekansta kusursuz hale geliyor. İtiraf etmeliyim ki bu ilk defa başıma geliyor. Yani bası güzel olan şeyin tizi kötü olur, ya da tersi olur, başka birşey olur, bir yerden fire verir. Burada herşey istediğim hale geldi. Tabii burn-in'den sonra.
Akustik konusunda da değinecek olursak; şu örneği verebilirim. Odada konser dinlemekle konser salonunda konser dinlemek arasındaki fark kadar bir değişim oldu. Aklıma gelmişken crossfeed'den de bahsetmek istiyorum. Crossfeed açıldığında düşük frekanslar sol kulağa veriliyor ve kanallar arası değişim sağlanıyor. Bu da basın arttığı hissi veriyor ama tam olarak değil. Kafaüstü kulaklıklarda çok güzel oluyor. Ancak Vibe'da iyi olmadı. Sonuç olarak kapalı olan ses karakteristiği açıldı, güçsüz baslar güçlü ve dengeli, davullar artiküleli, yapışık midler ayrık ve açık, belirsiz tizler belirgin ve açık, perde arkası vokaller açık ve mikrofon önünde söyler hale geldi (En ufak çıt sesi bile). Yani vokalin mikrofona uzaklığını ya da pozisyonunu tahmin edecek kadar... Bir de vokallerde "sss" sesleri süper. "p" ile biten sözcüklerde de o "p" sesi çok net. (Örneğin; ship)
5 kanal demişken enstrümanlar arası ilişkiye de dikkat çekmek gerekiyor. Çoğu player'da enstrümanlar birbirine girer, kimin ne çaldığı belli olmaz. Örneğin iki gitar beraber çalarken kimin ne çaldığı anlaşılmaz. Ampli ile bu anlaşılır hale geliyor. Keza vokaller de öyle. Caz ve blues'da asıl vokalistin ardında back vokal yapanların seslerini bile ayırt edebiliyorsunuz. Bu çok önemli bir ayrıntı...
Özellikle klasik müzikte daha önce isteyip de asla ulaşamadığım değerlere bu amfi sayesinde sonunda ulaşmış oldum. DT880 ile sanırım bu artık doruğa ulaşacaktır. Hiçbir enstrüman arka plana takılmıyor. Mustafa Necati Karataş (aka KontG)
Gitarların notaları daha belirgin hale geliyor, yumrukla vurulduğunda çıkan bum sesi enfes bir ses veriyor. Diğer önemli bir unsur ise davullar. Davullar hiç olmadığı kadar anlaşılır oluyor, hatta aynı kriterdeki iki baterinin tonlarının farklılığı bile belirginleşiyor. Vuruşlar daha besili çıkıyor. Bu konuda head-fi'deki çoğu kullanıcı aynı şeyleri söylemiş. Davul performansı çok beğeniliyor. Yani SHP 805'i ile bir yere getirecek kadar değişim var arkadaşlar.
Meier Audio Corda Move Headphone amp Üretici: Meier Audio Türkiye Dağıtıcısı: Yok
Tüm resimler ve yazılar www.techno-fi.net sitesinden Sayın Mustafa Necati Karataş'ın Gelelim duyulmayan ayrıntılara. Sadece tek (aka KontG) izniyle kullanılmıştır. Kendisine bir cümle ile bu bölümü açıklamak istiyorum; teşekkür ederiz. daha önce duymadığım ayrıntıları duyar oldum. Örneğin klasik müzik dinlerken
Tanıtım VTM 130 - 130w Triyod Monoblok Amplifikatör
Busayımızda
sizlere Sayın Kaan Seler tarafından üretilmiş VTM 130 Triyod Monoblok Amplifikatörün hikayesini kendi kaleminden sunuyoruz. Geçen sayımızda başladığımız ülkemizden hobiistlerin ürünlerini okuyucularımıza tanıtmaya yönelik bu yazı dizimize katkıda bulunup projesini bizlerle paylaşan Sayın Kaan Seler'e teşekkür ederiz. Lambalı ampliler DIY'er için her zaman cazip projeler olmuştur. Lamba türleri ile denemeler yapmak, baskılı devre tasarım ihtiyacı olmadan devreler kurabilmek, devrelerin basit ve anlaşılır, şemaların ve malzemelerin ulaşılır olması, ölümcül çalışma voltajlarını unutursak lambalar ile çalışmanın cazip yönleridir. Elektronik mühendisliği eğitimimin bir parçası
olmayan bu dinozor benzeri yaratıklar benim de ilgimi çekti ve modelleme, simülasyon imkanlarının artması ile konuyu detaylı tetkik etme imkanım oldu ve bunu bir dizi DIY çalışması takip etti. Öncelikle sizlere genel tasarım yaklaşımımdan da bahsetmek isterim. DIY ampli projelerinde tasarıma önce hedef çıkış gücünü saptamak gerekir, buna uygun çıkış lambası ve mimariyi seçilir. Daha sonra çıkış katı için gerekli sürmeyi sağlayacak sürücü devresi tasarlanır. Sürücü devresi için güç, yükseltme katsayısı ve çalışma voltajları uygun lambalar seçilir. Düşük distorsiyon ve yüksek dinamik alan için sürücü devresinin salınım genliğinin normal çalışma ihtiyaçlarının üzerinde olması hedeflenmelidir. Ses kalitesi için ampli geri besleme uygulamadan en az 20Hz 20KHz frekans
kapsaması ve düşük distorsiyonlu olacak şekilde tasarlanmalıdır. “Spice” benzeri bir devre simülatörü kullanarak devrenin optimizasyonu prototip üzerindeki iterasyonları azaltacaktır.
mimarisi, özel tasarlanmış trafosu ve “Mosfet” regüleli güç kaynakları kullanımı, DIY yapıdan uzaklaştıran ana özellikler. Devre şemalarını herhangi bir internet sitesinde görebileceğiniz bir tasarım değil.
Trafo tasarımı devrenin tasarımı ile bir bütündür. En düşük frekansta maksimum güçte seçilen trafo nüvesi ile satürasyonun çok altında çalışma hedeflenmeli, ancak bu seçim kaçak “endüktans” değerini artıracağından inter-leaving gibi teknikler ile yüksek frekans performansı arttırılmalıdır. Mühendislik ilmi sargı metodlarının optimizasyonunu gümüş veya bakır tel tercihinden önde tutar.
Solda besleme ve sağda çıkış trafosu
Temel circlotron mimarisi
Besleme devrelerinin ve filaman voltajlarının regüleli olması amplinin her zaman en uygun voltaj değerlerinde çalışacağının garantisidir. Bu da ses kalitesi ve uzun lamba ve cihaz ömrü demektir. Bence regülasyon kullanmak bu maliyet ve efora değer. Baskılı devre tasarımları özellikle yüksek voltaj atlama risklerine ve yüksek malzeme ısılarına dikkat edilerek yapılmalıdır. Baskılı devre kullanmak bir çok point-to-point meraklısına ters gelse de baskılı devre tasarımı da bir sanattır ve doğru yapıldığında point-to-point'ten daha iyi sonuç verir. Son olarak prototip yapılarak model uyumu ve hedeflenen çalışma değerleri ölçülerek devrenin doğru çalıştığından emin olunur. Önce besleme devreleri mümkün ise bir “varaktör” aracılığı ile kademeli olarak devreye sokulur ve test edilir. Daha sonra sürücü devresi kurularak test edilir ve çalışma karakteristiğinden emin olduktan sonra çıkış katı devreye sokulur. En son geri besleme uygulanır. Hiç bir DIY projesinin sorunsuz olmasını beklememek gerekir. Bu proje için seçtiğim mimari genelden farklı bir yaklaşım örneği. Yüksek güç, geleneksel push-pull yapıdan tamamen farklı triyod
Ama asıl fark çıkış katı mimarisinin “circlotron” mimarisi üzerine kurulması. David Hafler'in günün en popüler ultra-linear patentini kullanmak istemeyen Western Electric tarafından bulunan bu yapı, günümüzde Tenor Audio, Graff, Joule Electra gibi high-end OTL yapılarda ve rahmetli Dr. Gizmo'nun favorlerinden Atma Sphere ampilerde çıkış transformatörlü olarak kullanılmaktadır. Yarım asırlık geçmişi olan “Circlotron” yapısı için ABD de 2001 tarihinde R. Karlsten tarafından alınmış yeni bir patente (US 6 242 977 B1) de rastladım. Benim tasarımımda da çıkış transformatörü kullanılmaktadır. Çıkış lambaları için seçtiğim Rusların meşhur 6C33C güç triyodlarından bahsetmek isterim. Batı dünyasının ilk kez Japonya'ya kaçan bir Rus pilotun kullandığı MIG-21 üzerinde gördüğü bu lambalar, 50 volt anot geriliminde 1 amper akım sağlayabilmekteler. Nükleer bir saldırı sonrasında yarı iletkenlerin kavrulduğu durumlarda 6C33C'lerin hala çalışması beklenen ve asıl kullanım amacının güç kaynağı uygulamaları olan bu 60 watlık triyodlar, son zamanlarda high-end Rus asıllı tasarımcıların LAMM, Balanced Audio gibi ürünlerde tercih ettiği lambalar oldu. Benim uygulamamda dört adet 6C33C'ler 240 volt anod voltajı ve 40W anode disipasyonunda çalışmakta ve bu çalışma noktası yaklaşık -100 volt “grid” gerilimi gerektirmektedir. Genellikle tipik çalışma karakteristiğini veren üretici teknik verilerine
Çıplak görüntüler; Solda 2 adet besleme regülatörleri baskılı devreleri, sağda sürücü devresi alt kenarda filaman regülatörleri baskılı devresi ve kare seramik soketlerin arasında katod resistörleri.
güvenmek yerine tasarıma başlamadan lambaların çalışma değerlerini ölçmenin daha doğru olacağını düşündüm. Elimde bulunan 80 adete yakın lambayı yarımşar saat kadar yaktıktan sonra lambaların ölçümlerini yaptım. Yaptığım teste 19 kadarı -95 ila -100, 10 kadarı -90 ila -95 10 kadarı -105 ila -110 ve 20 kadarı ise bu sınırların bile dışında veya bozuktu.
kaynaklı differential-pair kullanılarak sinyalin artı ve eksi fazları ayrıştırılmakta ve kapasitör bağlantısı ile 2 çift paralel bağlantılı ortak katod yapıda triyod lamba sürülmekte ve direkt bağlantı ile güç lambaları sürülmektedir. Çıkış lambaları gird'lerinde kabaca +85 volt ila -290 volt arasında salınım gerekmekte ve sürücüler bundan daha iyisini yapabilmektedir.
Bu lambaların yüksek “grind” voltajı anod akımı ilişkisi (trankondüktans) nedeni ile besleme gerilimlerine çok hassas olduğunu gördüm ve voltaj regülatörleri ile beslemenin bu lambaların güvenilir kullanımı için kaçınılmazdı. Regülatör devreleri sırayla önce filaman voltajlarını, sonra sürücü devreleri voltajlarını uygulanmakta ve tüm sürücü devrelerin stabilize olmasından 2 dakika sonra çıkış katı voltajları uygulayacak şekilde tasarladım.
Sürücü olarak kullandığım ECC85 lambaları audio devrelerinde pek rastlanmayan radyo frekans lambalarıdır. ECC85 seçimim elimde bol miktarda bulunuyor olmasına dayanmaktadır. Giriş için de benzer nedenler ile WE417 eşdeğeri 6H3NE Rus NOS triyod lambalar kullandım. 6H3NE'ler 6SN7'ler kadar olmasa da oldukça az distorsiyonlu lambalar. Bir Rus sitesinde E. Karpov'un yaptığı ölçümlerde 6DJ8, 12AX7, 12AU7 vb popüler lambalar içinde 6H3NE'nin en iyi performansı verdiğini gördüm. Benim yaptığım testlerde de WE417den daha iyi olduklarını görmek içimi rahatlattı.
“Cirlotron” mimarisi ideal trafo uyumuna karşın yüksek voltaj salınımı ihtiyacı ile sürücüler için zor bir yapıdır. Girişte transistörlü akım
Bu tasarımın benzeri olmaması uygun trafo bulamamama neden oldu ve çıkış trafosunun tasarımını ve sarımını DIY projesi parçası olarak gerçekleştirmek zorunda kaldım. Nüve olarak yerli bir firma olan ENPAY SU90B Double C Core Grain Oriented Silicon Iron nüve kullandım. Bu nüveyi tüm odyofillere tavsiye edebilirim. Bobin tasarımını da tamamen bu nüveye göre yaptım. Düşük oranlı trafo tasarımı ve 12 katmanlı interleave sargı tekniği ile geniş frekans kapsaması elde ettim. Tüm devre tasarımı özgün lamba modelleri ile SPICE tasarım yazılımı, baskılı devreleri Eagle yazılımı kullanarak ve mekanik tasarımı da 3 boyutlu mekanik modelleme yazılımı ile gerçekleştirdim. Toplam 800 watt kapasiteli ve oniki değişik besleme devresi bulunan amplimde besleme trafosunun özel üretilmesi gerekti. Bu konuda kendisi de “odyo” konusuna meraklı hatta ticari lambalı ampli ürünleri olan EKA Trafonun sahibi Ekrem Ağırkan bana yardımcı oldu.
Standart CD player, Dunlavy SA 4 ve Magnepan QR1.5 hoparlörler ile yaptım. Bilinen referanslardan ADCOM GFA555MkII ile karşılaştırma yapabildim. Elde edilen ses güç seviyesi ve sürme kabiliyeti nedeni ile kaliteli transistörlü amplilere daha yakın ancak bas seslerdeki harmonik zenginlik ve sesler arası temizlik ve dinginlik tipik lamba özellikleri olarak rahatlıkla algılanabilmekte. Uzun süreli dinlemelerde hiç bir şekilde yorgunluk yaratmıyor ve düşük seviyede de keyifle dinlenebiliniyor, yüksek seviyelerde de seste sıkışma olmuyor. Hoparlörün çıkarabildiği en derin baslardan en yüksek tizlere kadar hiç bir fazlalık veya eksiklik hissedilmiyor. Ayrıca 91dB hassasiyeti olan hoparlörlerden kulağınızı dayamadan gürültü duymanız mümkün değil. Oda akustiği daha etkin olsa da amplilerin sahne derinliğinin de oldukça iyi olduğu söylenebilir.
Tüm sinyal kabloları için bakır üzeri gümüş ve teflon izolasyonlu kablolar kullandım. Baskılı devreleri de yine Ankarada bulunan Arıkan PCB'ye yaptırdım. Şasiler için 2 mm alüminyum kullandım ve dış yüzeylerin hepsi eloksal iç yüzeyler ise alodin kaplandı. Ön ve üst panelde 5mm alüminyum ve yoğun el emeği gerekti. Yan paneller ise masif maundan işlendi. Genellikle internet üzerinde yer alan tasarımlar DIY projelerine dönüştürüldüğünde hobiciler bu tasarımların performansını değerlendirecek araçlardan yoksundurlar. Çoğunluk devrenin kademelerini osiloskop kullanarak inceleme imkanına sahip olmadığından kurdukları devrenin doğru çalıştığından emin olmadan subjektif testler ile, kapasitör hatta gümüş kablolar ve alternatif terminal kullanımı ile ideal sesi yakalamaya çalışırlar. DIY projesi sınırlarını zorlayan çalışmalarım sonucunda, konsept tasarımdan başlayarak simülasyon ve prototip üzerinde optimizasyonlar ile elde ettiğim performansı ölçümler ile de doğruladım. Burada ölçüm sonuçları detayına girmeyeceğim ancak 6 ohm yük ile 1KHzte yüzde 3 THD ile 120W RMS güç elde ettiğimi belirtmek isterim. Sübjektif dinleme testlerini yine kendi yaptığım lambalı preampli ve Krell SACD
Çıkış Trafosu sarım halinde
Amplileri yaklaşik 5 yıldır kullanmama rağmen şebeke salınımlarına bağlı birkaç problem dışında herhangi bir problem yaşamadım ve tasarım değerleri değişiklikleri ile bu problemler tamamen giderildi. Prototip olarak tanımlanabilecek çalışmamı mükemmelleştirmek için yapılabilecekler sorulacak olursa cihaz güvenilirliğini daha da arttırmak için ısı kontrollü fan uygulaması yapılabilir. Ve tabii besleme voltajlarının daha fazla kapasitörle filtrelenmesi ve softswitch besleme köprü diyotları da performansı daha da arttıracaktır. Kaan Seler
VTM 130 - 130w Triyod Monoblok Amplifikatör Üretici: Kaan Seler Mail: kaanseler@gmail.com
İnceleme Isotek Full System Enhancer Sistemimizde göreceli ucuz fiyatlarına rağmen olumlu etkiler yapan ürünleri incelediğimiz yazılarımız devam ediyor. Bu sayımızın konuğu İngiliz Isotek firmasının “Full System Enhancer & Rejuvenation Disc” ürünü. Aslında bu ürün tek bir CD ve içerisinde 65 dakikalık 3 ayrı bölüm barındırıyor. Birinci ve ikinci bölümler birbirinden farklı 2 farklı sistem kombinasyonu düşünülerek hazırlanmış. Her biri 30'ar dakika uzunluğunda. Birinci ve ikinci bölümler genel anlamda pişme ve sistemin demanyetizasyonu kolaylaştırmak gibi bir iddiaya sahip. Birinci bölüm, genel anlamda tüm sistemler için önerilirken, ikinci bölüm ise çok kanallı ses sistemlerini ve yüksek kalitedeki ses sistemleri için öneriliyor. Bunun sebebi, birinci bölümle benzer sinyal yapıları kullanılsa da, bas bölümleri daha da alçak frekanslarda. Son bölüm ise, açılışta sistemin ısınma sürecini biraz hızlandırmak için düşünülmüş. Bu 3. bölüm sisteminizi her açtığınızda kullanılabiliyor. Zaten uzunluğu toplamda yaklaşık 5 dakika. Biliyorsunuz genel anlamda hifi kullanıcıları arasında uzun zamandır “pişme” ve “yanma” kavramlarının doğrulanabilirliği, bilimselliği ve ispatlanabilirliği konusunda tartışmalar yaşanıyor. Bu tartışma bazen hifi sınırlarını aşıp sektörler arası polemiklere bile dönüşebiliyor. Bunun bir çok örneğini hem Türkçe hemde yabancı dillerdeki bir çok forumda bulabilirsiniz. Hatta bir tartışmanın içerisinde bizzat bende bulunmuştum. Genel anlamda müzik üretiminde işin mutfağında olan arkadaşlarımızla yaşadığımız tartışmalarda olayın bilimsel anlamda açıklanabilmesinin neredeyse mümkün olmadığı hipotezini bir türlü çürütememiştik ki, bahsi geçen tartışmalardan sonra yaptığım tüm araştırmalara ve çeşitli firmalara yönelttiğim sorular sonucunda bir bilimsel izahat ve ispat edilebilir matematiksel -veya her neysebir formülasyona ulaşmayı başaramadım. O günden bu güne oldukça zaman geçti aslında. Ama yine de elimde herhangi bir belge ya da formül yok.
Buna isterseniz muamma, isterseniz odyofil itikatı deyin bilimsel anlamda kanıtlamasa da, bir çoğumuz için pişme veya yanma süreçleri kabul edilir birer gerçek. Bu tartışmalarda genel kabul gören tek durum “ısınma” yani sistemin ısındıkça optimal çalışma performansına ulaşabilme durumu. Bu noktada ben uzun zamandır “hassas” dinletiler öncesinde Isotek CD'sinin 3. bölümünü kullanmaktayım. Bunun bir alışkanlık olup olmadığını çok defalar kendime sordum. İnanın insan bazen bu tarz ispatlanması zor konularda kendi kendine bile şüpheye düşebiliyor. Bunun bir nevi paranoya olup olmadığını gerçekten ispatlamak ve özellikle yazı dilinde yapmak çok zor. Aslına bakarsanız, hifi bir noktadan sonra gerçekten yazarak anlatmanın çok zor olduğu bir alan. Sistemlerimizde, müzik dinlerken duyduğumuz, hissettiğimiz küçücük farkların anlatılması, betimlenmesi ve dolayısıyla tasviri pek kolay değil. Yine de denemekten bir şey çıkmaz. Bu dergininde amacı bu değil mi zaten ?
Şimdi konumuza tekrar geri dönelim. Bir çoğumuz mutlaka sistemlerimizi dinlemeden önce biraz ısıtıyoruz ya da sistemimiz çalışmaya başladıktan belli bir süre sonra performansının artmaya başladığını hissediyoruz. Bu ısıtma işlemi bazen 10 dakika bazen 30 dakika bazende neredeyse saatler alan bir süreç. Isotek işte bu noktada sistemimizi ısınırken, sistemde oluşan manyetik etkileri azaltan ve geniş bir frekans aralığında sisteme sinyaller gönderip sistemin optimal performansına yaklaşmasını sağlamaya yardımcı oluyor. Ucuz ama kullanışlı bir ürün. Hassas dinletiler öncesinde şiddetle tavsiye ederim...
İnceleme Quad 909 Power Amplifikatör Bölüm I Bu sayımızdan Quad 909 güç amplifikatörü incelememize başlıyoruz. Aslında bu ay ampli incelemesini yayınlamayı planlamaktaydım. Ancak ev yapım çalışmalarım devam ettiğinden, incelemeyi evimin biteceğini umduğum gelecek ay yapacağım. Ama inceleme öncesinde hifi tarihinde önemli yer edinmiş Quad firmasını sizlere tanıtmayı düşündüm.
ve Wilson Audio'nun satış direktörü Peter McGrath, Absolute Sound dergisi yazarlarından Paul Seydor, Sir Colin Davis, Nigel Kennedy, Stanley Kubrick, Sir David Lean, Sir Neville Marriner, Yehudi Menuhin, Ravi Shankar, Rod Stewart, Fish, Tina Turner, Seal, Quad Türkiye'den Hakan Burkut ve İzzet Kohen' Tüm bu insanları bir araya getiren ortak tutkunun ismi, Quad.
Bunun için Mikrop Gramofon web sitesinde yer alan Quad tarihçesini kullanmak istedim. Bunun için gerekli izni veren Sayın Ahu Ünalp'a teşekkür ederiz. Daha fazla yazı için, Mikrop Gramofon web sitesini ziyaret edebilirsiniz. http://www.mikropgramofon.com
Quality Unit Amplifier Domestic QUAD Merhaba, bu sayımızda sizlere gezegenimizin en kaliteli ve en eski Hi-Fi markalarından biri olan Quad'ı tanıtacağız. Şu anda, tüm odyofillerin mırıldandıklarını duyar gibiyim. Elbette, her odyofilin kendi kulağına göre oluşturmuş olduğu bir doğrusu vardır ve sektörümüzde tek bir doğrunun bulunmadığı da bilinen bir gerçektir. Yine de, dünya üzerindeki tüm Hi-End üreticilerinin kabul ettiği üzere Quad, orijinal sese en yakın olan sesi bizlere sunar. Diyebiliriz ki, bu alanda çalışan hiçbir üreticinin, böylesine köklü geçmişi ve kendine özgü bir felsefesi bulunmamaktadır. BBC eski başkanı George Howard; The British Federation of Audio Fahri Yöneticisi Lord Gowrie, sektörün saygıdeğer ismi Geoffrey Horn, Hi-Fi News yazarlarından Ken Kessler, Gramophone dergisinin bir ömür boyu yazarlarından John Gilbert, Ear Yoshino amplilerinin üreticisi Tim De Paravicini, SME pikap ve kollarının yaratıcısı Alastair Robertson-Aikman, Spendor hoparlörlerinin eski sahibi ve Hi-Fi News dergisi yazarı Paul Messenger, büyük odyofil Gordon Hill, klasik müzik kayıt mühendisi Tony Faulkner, EMT stüdyo ekipmanları, Neumann mikrofonları ve Thorens üzerinde büyük emeği bulunan Frank Hirsch, Audiofon'un kurucusu, Harmonia Mundi Amerika'nın kayıt mühendisi
Efsanevi ESL hoparlörler
Her Quad sahibinin, ürünüyle haklı olarak gurur duyduğuna ve büyük bir sadakatle onu sevdiğine eminim. Quad ise, bu aşkın karşılığı olarak sizin yanınızdan ömür boyu ayrılmaz hatta çocuklarınıza bile kendisini anlatacak kadar uzun yaşar. Quad, diğer markaların aksine, yeni ürünlerini uzun aralıklarla piyasaya sürer; bu konuda son derece temkinli ve dikkatlidir. Peki nasıl başladı Quad efsanesi 3 Ekim 1916'da Londra'da doğan Peter James Walker, 'ses' ile ilk kez altı yaşında tanışır. Evlerindeki telefonu kullanarak konser salonlarına bağlandıkları 'Elektrofon' onun ilk arkadaşı olur. Günün birinde evlerine bir takım adamlar gelir ve elektrofonu alıp götürürler. Evde onun yerinde bir radyo durmaktadır artık. Yıl 1922, BBC artık telefonla konser yayını servisini kapatmış, radyodan yayın yapmaya başlamıştır. Evlerine gelen Cossor Melodymaker marka radyo Walker'ın ilk ilham kaynağı olur. 1934'de GEC'de akşam derslerine katılmaya başlar, amatör deneyimleriyle bilimsel araştırmalarını bir arada yürüten Walker, yaklaşık bir yıl kadar sonra 'Akustik Üretim Şirketi'ni kurar. Henüz 18 yaşında ampliler üretmeye başlar. Hiç parası yoktur, 10 Pound'a aldığı materyallerden ürettiği
amplileri 30 Pound'a satar. Babasının verdiği 200 Pound ise onun tek sermayesi olur. Walker ülkedeki tüm iyi satıcıları ziyaret etmeye başlar ve 30 W'luk amplisini tanıtır. Aldığı her siparişin önemini çok iyi bilmektedir, bir yandan da anons sistemleri üretimine başlamıştır. Savaş yıllarından hemen sonra Hi-Fi endüstrisinin gelişip büyümeye başlayacağını hissetmektedir Walker. 1949 yılına gelindiğinde firmasının ismi bellidir artık: Quality Unit Amplifier Domestic veya kısaca QUAD Quad'ın tarihi, ses üretimi alanında kaydedilen büyük teknik başarılarla doludur. Hikâye, Quad 1 amplisiyle başlar. Peter Walker'ın 15 yıl boyunca üzerinde çalıştığı bu model, profesyonel ses üreticilerine yol gösteren bir ilki teşkil etmiştir. Bundan birkaç yıl sonra, 1953'te Quad II güç amplisiyle Kraliçe Elizabeth'den o yılın teknoloji ödülünü alır. Bu modeli ortaya çıkarmak, onun tam 18 yılını almıştır. Quad, üç yıl sonra, tam kapasiteli elektrostatik hoparlörü ESL-57'yi Hi-Fi dünyasına sunar. Walker'ın küçük harikası' olarak adlandırılan ESL-57, dünyanın ilk elektrostatik hoparlörüdür. Tam 28 yıl boyunca, yapısında hiçbir değişiklik yapılmadan üretimi ve satışı devam eden ESL-57 dünya üzerindeki 54,000 adetlik satış rakamıyla her türlü övgünün üzerindedir. 1999 yılında Hi-Fi News dergisi, Quad ESL57'yi, 'Tüm zamanların en büyük Hi-Fi ürünü' olarak tanıtır. Quad, 1967'de ilk transistörlü amplileri olan '33 Kontrol Ünitesi' ve '33 Güç Amplisi'ni sunar, böylece üç kademeli çıkış kat ile ısıya dayanıklılık problemini de çözmüş olur. Bu ona 1969 yılında 'Dizayn Kurulu' ödülünü kazandırır. Bir sonraki adım, 1975 yılındaki Quad 405 'Current Dumping' amplisidir. Bu olağanüstü ürünle 1978'de Kraliçeden bir teknoloji ödülü daha alır. Buna benzer daha pek çok prestijli ödülün sahibi olan Quad, 1981 yılında ESL-63'ü pazara sunar. Peter Walker bu modeli 1963'de geliştirmeye başladığı için modele bu ismi vermiştir. Quad ESL hoparlörleri bu modele birlikte tüm dünyada bir kez daha referans standardı olmuşlardır. 1993'te pazara sunduğu 77 serisi, tam entegre ve iki yollu kumanda teknolojisiyle 'Avrupa'da Yılın Amplisi' ödülünü alır. Quad, elektrostatik hoparlör ürün hattını günümüzde ESL-988 ve ESL-989 modelleriyle sürdürmektedir. Peter Walker, geleneksel hoparlör tasarımından farklı bir yaklaşımla ürettiği elektrostatik hoparlörler için, Teorik olarak,
bir hoparlör hava ile yakın temas halinde olmalıdır, sıradan hoparlörler ve yapıları ise buna müsait değildir diyor. Peter Walker, geleneksel hoparlör tasarımından farklı bir yaklaşımla ürettiği elektrostatik hoparlörler için, 'Teorik olarak, bir hoparlör hava ile yakın temas halinde olmalıdır, sıradan hoparlörler ve yapıları ise buna müsait değildir' diyor. Koni tipi sürücüler ve manyetik alanda hareket eden sarımlara sahip olan hoparlörler kendi klasmanlarında hâlâ bir yarış içerisindeler. Oysa, elektrostatik hoparlörlerde ses üretimini insan saçının onda biri inceliğinde çok hafif bir diyafram üstlenmektedir. İletken materyalle kaplı olan bu diyafram eksi yüklüdür ve artı yüklü iki sabit elektrot arasında gerili bir şekilde durmaktadır. Ses sinyalinin dalga formunun çıkış ve inişlerinde elektrotlardaki yükün boyutu da değişmektedir. Yükün boyutu değiştikçe, diyafram elektrotlara yaklaşıp uzaklaşır. Diyaframın bu hareketi sonucunda ses üretimi gerçekleşir. Quad, ESL sistemiyle patentli bir çözüm sunmaktadır. Elektrostatik hoparlörlerin performansını artırmak ve sesin dairesel dağılımını sağlamak için, büyük bir elektrot yerine ortak merkezli halka şeklinde birkaç elektrot kullanmaktadır. Günümüzde ESL-988, ESL-63 ile büyük bir benzerliğe sahip olsa da, bileşenlerin yüzde 90'ı yenilenmiştir. Bu serinin bir üst modeli olan ESL-989 ise iki ekstra elektrostatik panel ile üretilmiştir. Bu panellere her ne kadar 'bas paneller' adı verilse de aslında tüm frekansları kapsamaktadırlar. Daha büyük hacimleri olduğu için, daha büyük bir hava hareketi sağlarken; alçak frekans çıkışını güçlendirip, orta frekans performansını da arttırıyorlar. Teorik olarak bu gelişme daha önceleri yalnızca Quad tarafından ele alınmış ve ilk defa ESL-989'da uygulamaya dönüştürülmüş. Bu arada hatırlatalım, elektrostatik hoparlörlerin çıkış güçleri Watt ile değil N/m2 (Metrekarede Newton) olarak ölçülmektedir. Bu değer, ESL989'larda 2N/m2'dir; 86dB hassasiyete sahip olan bu hoparlörlerin empedansı ise 8 Ohm'dur. Ahu Ünalp
Gelecek sayımızda ayrıntılı amplifikatörü incelemesinde üzere...
909 güç buluşmak
Hakan Cezayirli
Okuyucularımızdan Bu aydan itibaren dergimizde yer verdiğimiz incelemelerden bir tanesini yerine okuyucularımızdan gelen 1 adet incelemeyi sizlerle paylaşacağız. İlk incelememiz benimde sevgili arkadaşım Sayın Hakan Demircan tarafından Stereo Mecmuası dergisine özel yazıldı. Kendisine teşekkür ediyoruz.
Phono Preamp Testim Analog tutkusu yüzünden pikaplara olan ilgimin, beni bir gün phono katları ile detaylı bir araştırma içine sürükleyeceğini biliyordum. Ancak elimdeki mevcut pikapla bu işin çokda detaylı fikir vermeyeceği kesindi. Bu yüzden öncelikle iyi bir pikap edindikten sonra bu araştırmaya girmeliydim. Nihayet geçtiğimiz günlerde hayallerimi süsleyen, epeyce bir süre peşinden koşmama sebep olan pikabıma kavuştum.
Nordost Red Down speaker cable
Öncelikle amplimin üzerinde mevcut olan phono katıyla işe başlamalıydım. Zira şu aşamada yeni bir ekipman alma durumu söz konusu olmadığı için bir süre sistemimle birlikte kullanmak durumunda olduğum amplimin, kendi pikap katının neler Artık her şey hazır gibiydi, yeni pikabımda yapabileceğini görmem gerekiyordu. sisteme eklendikten sonra aynı markanın üç farklı modeli ile phono testine Her bir phono katına birer günlük test süresi başlayabilirdim. Sistemimdeki test ayırdım. Bu bir gün içerisinde de dinleyeceğim ekipmanları sırasıyla ; albümleri sıraya koydum. Yaklaşık 15 civarında albüm seçtim. Büyük orkestraların çaldığı klasik albümler, caz, rock ve new age türü çeşitli albümleri sırasıyla, bu bir günlük süre içerisinde, gerektiğinde birkaç defa olmak üzere dinledim.
Sistemin eski hali..
Bluenote S3 Signature Ampli Triangle Luna Speaker Bluenote Bellavista Signature Phono (Stok Bluenote Bellavista Signature Pikap interconnect kablo ile) Bluenote Boboli Cartridge Test Sonuçları Nordost Red Down speaker cable 1Bluenote S3 Ampli phono katı Cardas Neutral Referance Interconnect (1.Gün):Amplimin üzerinde mevcut olan (Phono pre ile Ampli arasında) phono katına, yeni pikabım olan Bluenote Bellavista Signature ve Boboli kartuş takımını Teste alınan phono katları bağladıktan sonra, önceki pikabım olan 1- Bluenote S3 Ampli phono katı. Technics 1210 mk2 (Tonearm ve İnterconnect 2- Bluenote Phono 1 Pre phono kabloları iyileştirilmiş) ve Denon DL 103 3- Bluenote Pampili Pre Phono
kartuş ile olan birlikteliğe göre, ilk plağı koyar koymaz duyduğum ilk fark, karşımda oluşan sahnenin, hoparlör boyutu seviyesindeyken, hoparlör boyunun yaklaşık 70-80 cm daha yukarı doğru bir genişleme göstermesi oldu. Özellikle klasik eserlerde sahnenin yukarıya doğru bir genişleme göstermesi bana büyük keyif verdi. Boboli kartuşun etkisiyle özellikle detayda ve tınılarda Denon DL103 e göre net duyulabilir seslerle karşılaşmak beni ayrıca sevindirdi. Denon DL 103 ve Technics 1210 da yaşadığım gain düşüklüğü sona ermişti. Bu aşamada sistemime ne kadar gerekli bir ekleme yaptığımı anladım.
Bluenote Phono 1
2- Bluenote Phono1 Phono Preamp (2.Gün) Aynı plaklar ve aynı sıra ile test etmek üzere Bluenote Firmasının üç modelinden en alt sıradaki Phono amplisi, Phono 1 modelini, sistemime Cardas Neutral referans ara kablo ile bağladım. Cihaz Dikdörtgen bir yapıda. Aç-kapa anahtarı da dahil olmak üzere tüm bağlantıları arka kısımda yapılıyor. Ön görüntüsünde sadece, Bluenote firmasının klasık küçük mavi led ışığı var. Yine klasik Bluenote geleneği olarak, cihazın rengi siyah ve kaliteli bir kasaya sahip. İlk plağı çalmaya başladığımda, ilk izlenim olarak şunu söyleyebilirim. “Pikaplar için phono pre bence şart.” Neden? Çünkü benim sistemde amplinin üzerindeki standart phono katına göre, ayrı bir phono katında, enstrüman ayrımları inanılmaz derecede zenginleşti. Boyuna doğru genişlemiş olan sahne, Phono 1’i bağladıktan sonra hoparlörlerin sağından ve solundan yanlara doğdu da taştı. Enstrümanların ayrışmasıyla, salon birden konser salonu havasına büründü. Amplinin kendi phono katıyla sisteme “iyi çalmaya başladı.” gibi yalın bir ifade kullanırken; bu şekilde, ”Sistem iyi çalmanın yanında, gerçekçi ve doğru çalıyor” da denilebilir.
3-Bluenote Pamphili Pre Phono (3.Gün) : Pamphili Pre Phono, Bluenote firmasının ürettiği pre-ampliler içinde en üst modeli. Yapısı itibariyle silindir bir gövdeye sahip, derinlemesine uzun siyah bir boruyu andırıyor. İlginç ve çok şık bir model. Son gün en iyi modeli test etmeye karar vermiştim. Bir kere işçilik ve tasarım olarak benden tam not aldı. 5 kg.lık bir ağırlığa sahip olması, kullanılan trafonun kalitesini ortaya koyar gibiydi. Enerji kablosu cihazdan ayrı tutulmuş. İsteğe göre farklı elektrik kablosu kullanabilme imkanı mevcut. Diğer modellere göre ise bu modelde Aç-kapa anahtarı ön panele konmuş. Yine geleneksel mavi led önde mevcut. Gelelim sesine; ben testlerde genelde, ilk anda bende uyandıran etkiye bakarım. Daha sonra diğer özelliklere dikkat ederim. Bu phono pre'de ilk hissettiğim değişiklik detay da oluştu. Plaktaki en ince ayrıntılar iyisiyle ve kötüsüyle önüme seriliyordu. Bakımı itibariyle iyi kondisyonda saydığım bazı plaklarımın, daha önce duyamadığım negatif özellikteki seslerini bile, bu phono katında duymak açıkçası beni üzdü. Ama boboli kartuş, bu pre phono ile kendini bulmuş “Plakta ne varsa işte burada” der gibiydi. Bellavista Signature pikap, tüm hünerlerini bu pre amplide sanki bir başka güzel sunmaktaydı. Açıkçası sonuca hayran olmamak mümkün değildi. Üç güzel farklı gün benim açımdan çok keyifli ve sonuç verici oldu. Zira ana fikir olarak benim sistemde mutlaka bir phono-pre kullanılmalıydı. Marka itibariyle çok beğendiğim Bluenote firmasının ürettiği farklı modeller, bence phono pre ihtiyacı için yeterli ve gayet başarılı. Yalnızca MM ve MC gain ayarlarının değiştirilmesi, cihazların içinden yapılabiliyor. Bu işlem farklı yapıda birden çok kartuş kullananlar ve sürekli tak çıkar yapanlar için biraz zahmetli. Onun dışında ben çok beğendim. Hakan Demircan
Makale Single Ended Triode Amplifikatörler III Geçen sayımızda SET amplilerde transformatörlerin neden önemli olduğundan bahsetmiştim. Bu yazımda ise rektifier'lerden biraz bahsedeceğim. Rektifier veya yeni Türkçe tanımlamasıyla doğrultucular alternatif akımı (AC) doğru akıma (DC) çevirmek için kullanılan elektriksel devrelerdir. Bu bir elektronik devre olabileceği gibi bir vakum tüpde olabilir ki, genel anlamda Single Ended Triode amplifikatörlerde doğrultucu olarak vakum tüpleri görürüz. Bir doğrultma (rectification) işleminde bir ya da birden fazla birbiri ile bağlantılı elektronik komponent kullanılabilir. Buna rağmen belli bir düzeyin üzerindeki Single Ended Triode amplifikatörlerde her bir lamba grubu ayrı bir rektifier ile sürülür. Peki rektifier'le akım düzenlemenin faydaları nelerdir. Öncelikle bildiğiniz gibi lambalar, cihazlarımızı açtıktan sonra hemen optimum performanslarını gösteremezler. Bir süre, filamanların ısınması ve vakumlu tübün içerisindeki elektron akımının fasılasının ızgaralar (grind) vasıtasıyla ayarlanması için çalışır durumda tutulması gerekir. Bir güç lambası ancak 10 dakika hatta çok daha sonra asıl performansına yaklaşmaya başlar. Bu noktada güç lambasının filamanlarına bir anda gereken tüm güç verilse bile, lambanın asıl performansına ulaşmasının uzun süre alacağı düşünülürse, filamanın çalışması için gerekli akımın bir anda verilmesine de gerek yoktur. Rektifier tüpler kullanıldığında, hemen her tübün çalışmasında görülebileceği gibi yavaş ama kararlı bir dönüşüm işlemi gerçekleştirilir. Bunun tübün genel yaşam ömründen sese etkilerine kadar bilinen bazı avantajları vardır. Genel anlamda cihazlarda en çok kullanılan rektifier tüpler, 5V4-G/GA, 5Y3-GT, 5AR4, 5U4-G/GA/GB, 5V3, 5AU4, 5R4, 5AS4 şeklinde sıralanabilir. Bu tüplerin hemen hepsi “octal” tüplerdir. Bu lambaların kodlarının sonlarına dikkat ettiğiniz zaman
farklı harfler görürsünüz. Bu harfler aynı tip tüplerin çıkış değerlerindeki farklılıkları işaret ederler. Çok sayıda tasarımcı ise asıl görevi audio sistemlerinde sıklıkla kullanılan tüpler yerine, farklı alanlarda kullanılan tüpleri rektifier olarak kullanmaktadır. Bazen az bulunur askeri lambalar, bazen eski televizyonlarda kullanılan tüpler bazen de güç lambalarına SET'ler üzerinde rektifier olarak rastlarız. Bu farklı tasarımlar özellikle Fransız, Japon ve Amerikalı amplifikatör üreticilerinin sıklıkla kullandığı ve tasarım kabiliyetlerinin üst noktasını işaret eden yapılardır. Bu durum özellikle yüksek voltaj akımı isteyen kuvvetli triyodlar -örneğin 845- kullanan amplifikatörlerde karşımıza daha sıklıkla çıkar. Teorik olarak bir güç lambasını optimuma yakın ve hatta bazen sınır değerlerinde sürebilirseniz, bu size daha fazla watt olarak geri dönecektir. Benzer bir durum, amplifikatörlerinin rektifier tüplerini değiştiren okuyucularımızında gözlemlediği bir noktadır sanırım. Rektifier değişimlerinde çoğu zaman seste bir miktar artış, gövdelenme ve en önemlisi bir miktar detay artışını sıklıkla yaşayabilirsiniz. Özellikle kimi markaların askeri spek.lere uygun tüplerinde bu durum sıklıkla karşılaşılabilen bir olaydır. Bir amplinin kalitesinde rektifier'ın önemi ne noktadadır sorusuna cevap vermek aslında oldukça zor bir iştir. Pekala özel bir silikon işlemci ya da birbirine paralel bağlanmış solid state elektronik komponentlerle makalemize konu olan işlemler gerçekleştirilebilir. İyi bir SET amplifikatör, tasarımcısının anlayışını ve uzun yıllar boyu edindiği deneyimleri pekiştiren bir platform olduğundan, S.S. yapıdaki komponentleri bahsi geçen tarzda amplilerde sanırım asla göremeyeceğiz. Zaten SET amplifikatörleri “bizler” için özel kılan şeyde bu değil midir ? Devrim
Röportaj Levent Büyük ve BL Müzik Hakan Cezayirli: Bu sayımızda BL Müzik ve Levent Büyük ile beraberiz. Merhabalar Levent Bey, öncelikle BL Müzik'in kuruluşundan bahsedelim. Firmanız nasıl kuruldu.
Hem profesyonel audio hemde hifi piyasası alanlarında çalışan bir firma olarak bu birbirinden farklı 2 kitlenin beklentilerinin kesiştiği yada farklılaştığı alanlar nelerdir?
Levent Büyük: Firmamızın kuruluşu aslında oldukça dramatik. BL Müzik kurulmadan önce yıllardır müzisyen, prodüktör ve ses mühendisi olarak kendime ait stüdyomda ( ST 18 ) faaliyet göstermekteydim. Frekans ve notaların dünyasına kendimi adamıştım. Aynı dönemlerde kardeşim ( Barış Büyük ) İngiltere de ses mühendisliği eğitimini tamamlamış ve Türkiye'ye dönmüştü. O da bir çok profesyonel stüdyoda faal olarak çalışmaya başlamıştı. Talihsizlik eseri bir elemanımızın ihmali yüzünden büyük bir yangın geçirdik ve bu durum BL müziğin kurulma kararına vesile oldu. Stüdyomun tadilatı biter bitmez sıra ihtiyacım olan ekipmanları bulmaya gelince büyük bir şok yaşamıştım. Ne aradığım ekipmanı rahatça bulabiliyor ne de doğru düzgün “informasyon” alabiliyordum. Yangından önce stüdyomu kurarken bu sıkıntılarla hiç yüz yüze gelmemiştim. O güne kadar, her türlü ihtiyacımı vakit sıkıntım olmadığından uzun uzadıya araştırabilmiş, bir ayağımız yurtdışında olduğundan rahatça test ve temin edebilmiştim. Kardeşimle, teknik bilgi ve son kullanıcıların doğru yönlendirilmesi konusunda piyasadaki bu boşluğu doldurma kararı aldık. Fiyat / performans açısından en iyi ürünleri özenle seçip, bu mesleğe gönül vermiş insanlara gerçek anlamda faydalı olacaktık. Tabii faaliyet alanımıza ikinci rahatsızlığımız hifi'yi katmamız da kaçınılmazdı. İşte BL Müzik böyle bir felsefe ile kolları sıvadı ve bugünlere kadar geldi. Şu anda elimizde profesyonel ve hifi alanında konusunda iddialı bir çok markayı meslektaşlarımız ve müzikseverlerle buluşturmayı başardık. Hala firmamızı ilk kurduğumuz günkü heyecanla ve arzuyla faaliyetimize devam ediyoruz. Hakan Cezayirli: Bildiğim kadarıyla Sarı Ev ve Stüdyo 18 isimli iki kardeş kayıt stüdyonuz var.
Manley Massive Pasif Stereo Tüp Ekolayzır
Levent Büyük: Evet. Sarı Ev kardeşim Barış’ın Ozan Çolakoğlu ve Özgür Buldum ile ortak kurdukları bir stüdyo. Sarı Ev de genelde kendi aranjelerini yaptıkları pop müzik türünde projeleri kaydediyorlar. Bunun yanında önemli film müziklerine de imza attılar. Stüdyo 18 ise benim kurduğum ve daha çok akustik enstrüman kaydı ve aynı anda çalım için tasarlanmış bir stüdyo. Stüdyo 18 de ağırlıklı olarak Jazz, Rock ve deneysel projeler kaydediyorum. Ben kendi adıma hiçbir zaman hifi ile profesyonel audio konusunu birbirinden ayrı düşünmedim. Tek fark, profesyonel audio konusu ile ilgilenenler genel olarak bu işin ilmini yapmış yada bu alanda tecrübe edinmiş kişiler. Hifi dinleyicisi ise bu keyifi hobi olarak yaşıyor. Fakat hobisi oldukça gelişmiş ve profesyonellere taş çıkartacak bir çok odyofil tanıyorum. Ben bilgi ve tecrübe konusunda derinlik arttıkça iki sektörün ( Hifi –Pro Audio ) birleştiğini biliyorum. Zaten bizim ithal ettiğimiz bir çok marka her iki alanda da kullanıcı buluyor. (Pmc, Benchmark, Auralex, Manley Labs, İxos, Acoustic Energy, SPL, Emu, RME, Target Hifi v.s.) Hakan Cezayirli: Firmanızın ülkemize getirdiği ürünlerden ve bunların distribütörlüğünü nasıl üstlendiğinizden bahseder misiniz. Levent Büyük: Temsilciliğini yaptığımız firmalar; hi-fi alanındaki temsilciliklerimiz; Acoustic Energy, Benchmark, Cyrus, İxos Cables, Jadis, Manley Labs, Nad, PMC, RME, Roksan, SPL, Trends Audio, Target HiFi
Profesyonel alandaki temsilciliklerimiz; Aurelex Acoustics, Avalon, Benchmark, Clavia, Dave Smith Instruments, EMU, Hartmann Music, HHB, Jomeek, Langevin, Macally, Manley Labs, Moog, Novation, PMC, RME, Sound Engineering, SPL, Studio Projects, Summit, Toft Audio, Tronical Satışını yaptığımız diğer markalar ise, Apple, NAD, Senheisser, Jamo, Yamaha, APC, Panasonic, Wharfdale, Denon, Sonorus, Digidesign, Shure ve Sovtek
ayrıntılarından bahseder misiniz. Levent Büyük: Roksan bizim ilk temsilcisi olduğumuz firmalardan. Elbette temsilciliğini almadan önce de çok sevdiğimiz bir markaydı. Ürünlerinin tınısına ve uydukları prensiplere (yapım ve devre tasarım aşamasında) kendimizi çok yakın hissediyoruz. Onların bizim gibi iflah olmaz hifi merakı ve mükemmeliyetçi yaklaşımları bizi firmaya daha da yaklaştırdı. Zaman içinde bu ticari ortaklığımız bizim de Roksan için stand ihraç etmemize kadar uzadı. Bütün bu açılımlardan dolayı Roksan'ın temsilciliğini yaptığımızdan dolayı çok mutluyuz.
İngilterinin önemli hoparlör üreticilerinden Acoustic Energy ve Reference serisi
Temsilciliklerimizi alırken ilk olarak üreticilerin yurt dışı fuarlardaki tanıtımlarına katılıyoruz. Ardından beğendiğimiz ürünlerin birer numunesini Türkiye ye getiriyoruz. Bu ürünler tarafımızdan oldukça ağır sayılabilecek testlerden geçiriliyor. Bu testlerin genel içeriği, ses kalitesi, sağlamlık, devre tasarımı, kullanılan component kalitesi, alternatifsiz olması v.s. oluyor. Bizim olmazsa olmazlarımızdan biri de ithal edeceğimiz ürünlerin mutlaka F/P açısından cazip olması ve mutlaka benzerlerinden ayrılan farklı bir yanı olmasıdır. Bu farklılık teknolojikte olabilir, sound yada tasarım olarak da olabilir. Bu yüzden her markanın her ürününü stoklu çalışmıyoruz. Bizce her markanın her ürünü aynı başarıyı gösteremediği olabiliyor. Bunun yanında temsilciliğini yapacağımız firmalara karar verirken önemli bir parametre de ithal ettiğimiz markaların verdikleri satış sonrası destektir. Tüm bu saydıklarım temsilcilik alırken dikkat ettiğimiz temel konular. Bunun dışında daha bir çok dikkat ettiğimiz parameter var. Sonuçta ithal edeceğimiz ürünlerin seçiminde fazlasıyla titiz olduğumuzu söyleyebilirim. Hakan Cezayirli: Benim takip edebildiğim kadarı ile hifi piyasamızda sizin ürünleriniz içerisinde en çok rağbet gören marka muhtemelen Roksan. Roksan firmasını eğer varsa ki pek zannetmiyorum tanımayan okuyucularımıza ve iş birliğinizin
Roksan'ın uzun soluklu başarılı serilerinden bir tanesi, Caspian
Hakan Cezayirli: Bazı dergilerde önümüzdeki dönemlerde Roksan'ın eski referans modellerini içeren serisi Rok'un yeniden piyasaya çıkacağını duyuyorum, ayrıntılar belli mi? Levent Büyük: Şu an için belli değil. Ama bizde bu konuda oldukça heyecanlıyız. Öncelikle yeni üretilen Platinium serisinden bahsedeyim. Bu ürün Hi-End kategoride değerlendirilebilecek ciddi bir Solide State ampli. Her noktasında üst düzey komponentler kullanılmış. Ampli ses rengi olarak lambalı bir amplinin yumuşaklığını hissettiriyor. Roksan'ın klasik berrak ve dengeli tınısı oldukça üst düzey bir kalitede sunulmuş. Demo odamızda testlerine başladık bile. Şu ana kadar dinleyicilerden aldığımız tepkilerde çok olumlu. Hakan Cezayirli: Ben birazda Cyrus'tan ve ürünlerinden bahsetmenizi rica edeceğim. Bu oldukça kendine özgü bir firma özellikle de ürünlerdeki minimalizm açısından. Ülkemizde bu markaya gösterilen ilgi nasıl ? Levent Büyük: Ne yazık ki farklı boyutları ve standartları olan cihazlar Türkiye de çok ilgi görmüyor. Cyrus da bu tutuculuktan nasibini alıyor. Aslında ben özellikle 8VS + PSU üzerinde şiddetle duruyorum. Beni çok etkileyen nadir CD çalarlardan biri. Şu anda kendi sistemimde dahi bu CD çaları kullanıyorum.
Bunun yanında modern mimari ve Biz AE ve Jadis firmasının da katkıları ile bu dekorasyonun olduğu mekanlara Cyrus'un yaz Jadis Orchestra ve AE Neo3 çifti için bir inanılmaz bir sinerji kattığı kesin. kampanya yaptık ve bu kampanyamız oldukça ses getirdi. Normal şartlarda bütçesi bu klasmanda sisteme yetmeyen müzikseverleri de Jadis Orchestra. Ve AE sahibi yapabildik. Bu sistemin sinerjisi hakikaten çok başarılı oldu ve Hi-End'e giriş seviyesinde bir kaliteyi oldukça uygun fiyatlarla sunabildik. Bunun için çok mutluyuz. Cyrus yıllardır değişmeyen minimal tasarım anlayışına sahip bir firma
Özellikle satışını yaptığımız “Hark stand” ile Cyrus sadece ses değil dekoratif açıdan da muhteşem bir görsel ziyafet sunuyor.
Hakan Cezayirli: Oldukça ilgi çeken bir diğer ürününüz Benchmark DAC. Bu firma bildiğim kadarı ile profesyonel ses pazarına hitap eden bir firma iken hifi piyasasında da tanınmaya ve ürünleri talep görmeye başlayan bir firma. Hikayeyi ve ürünlerinin ayrıntılarını sizden almak isterim.
Hakan Cezayirli: Hazır konu firmalarınızdan açılmışken sizin getirdiğiniz firmalar içerisinde benim en sevdiğim Jadis. Jadis'i okuyucularımıza biraz Levent Büyük: Biz Benchmark DAC 1 i ilk anlatır mısınız. defa 2 yıl önce Frankfurt'ta fuarda dinlemiştik. Barış'ta bende çok etkilendik. Levent Büyük: Jadis lambalı ampli Fakat o dönem hifi alanında pek farkedilmiş geleneğinin en önde temsilcilerinden. Bugün bir ürün değildi. Aynı zamanda henüz sisteminize lambalı ampli almayı düşünseniz AD'lerini de yapmamışlardı. Bu yüzden mutlaka test listenize dahil etmelisiniz. Sinyal aklımız Benchmark da kalmasına rağmen yolu tamamen analog devrelerden oluşan ve ithalatına start veremedik. Geçen yıl tüm bu pp tasarıma sahip ürünler yapıyor Jadis. olumsuzluklar hallolunca ithalatına başladık Bence bu lambalı ampli den bekleyeceğiniz ve bizi de şaşırtan bir başarı elde ettik. olmazsa olmazlardan. Trafo kalitesinden tutunda kullandığı tüm komponentler üst düzey.
Benchmark DAC1
Profesyonellerin hemen farkını farkedebileceği bir ürün Benchmark DAC1. Fakat amatör dinleyicinin bu kadar çabuk keşfetmesi beni gerçekten de çok sevindirdi. Çünkü bazen profesyonellerin doğruları ile hifi başlangıç seviyesi dinleyicilerin beğenileri Jadis yıllara meydan okuyan tasarımlara sahip örtüşmeyebiliyor. Bu noktada ortak bir önemli bir firma. beğenide buluşulmuş olması hifi Özellikle Hi-End sese giriş Kabul meraklılarının da bilgi ve beğenilerinin edebileceğimiz Orchestra en çok tutulan ülkemizde ciddi bir seviyeye geldiğinin entegrelerinden biri. Bunun yanında JA-30 göstergesi. gibi Class A Mono Block'ları hatırı sayılır Hakan Cezayirli: Ülkemizde hifi sekamplilerdir. törünün durumunu nasıl görüyoruz. Hifi sektörü ülkemizde oldukça küçük. Aslında
her insanın müziğe yakınlığı vardır. Yeter ki tasarlanmış panellerle doğru bir duyum bunu farkedebilsin. sağlanmıştır. Yine önceden randevu almak koşulu ile her türlü cihazın dinlenme imkanı Bizim görevimiz iyi koşullarda müzik mevcut. dinlemenin verdiği hazzı insanlara hissettirebilmek. Bunun yanında müzik Şu anda dinleme odalarımızda şu sistemler dinleme ve arşivleme kültürünün dinlemeye hazır durumda: yaygınlaşması da gerekli. Ne yazık ki birçok Sistem 1 : Roksan Kandy amp + Kandy cd sebeple orjinal CD'ler satılmıyor ve yine aynı çalar + PMC TB2 + Target hifi stand sebeplerden her albüm de Türkiye ye gelmiyor. Bu açmazların bir şekilde çözülmesi Sistem 2 : Roksan Kandy amp + Kandy cd ve müzik dinleme kültürünün yaygınlaşması çalar + Kandy stereo power + PMC FB1 en büyük dileğimiz. Sistem 3 : Roksan Platinium Power + Kandy cd çalar + Benchmark Dac1 + Roksan FR 5 Sistem 4 : Jadis JA 15 mono power + Jadis symphonia cd çalar + Roksan FR 5 Sistem 5 : Cyrus 8VS amp + PSU + Cyrus 8 cd + Jamo c 803 + Target Hifi stand Sistem 6 : Nad 352 amp + Nad 542 cd çalar + AE Referance Classic II Sistem 7 : Jadis Orchestra symphonia cd çalar + AE Neo 3
+
Jadis
Roksan Xerxes pikap
Hakan Cezayirli: Stereo Mecmuasinin neredeyse tüm yazar çizer ve kodlama kadrosunun tamamı ve tahmin ederim okuyucularımızında büyük bir kısmı Manley Labs Steel Head pikap dolayısıyla analog sistem kullanıcısı. Bu noktada dergimizin Bunun yanında istendiğinde sistemlere dahil olmazsa olmaz sorunlarından bir tanesi, edilebilecek Roksan Radius plakçalarda hazır bekliyor. analoğa bakış açınız nedir. Levent Büyük: Benim içinde öyle. Zaten bu sebeple ses kayıt zincirimden tutunda müzik dinlediğim sisteme kadar her zaman önceliğim bu yöndedir.
Yukarıdaki sistemler bizim testlerimizle oluşturduğumuz ve en iyi sinerjiyi yakaladığımız kombinasyonlardır. Hakan Cezayirli: Sizin akustik düzenleme konusunda da firmalarla dağıtımcılık anlaşmalarınız olduğunu biliyorum. Hazır konu açılmışken, akustik düzenleme konusunda okuyucularımıza verebileceğiniz basit ama etkili hileler var mı ?
Hakan Cezayirli: Firmanızı daha önce ziyaret etme fırsatım olmuştu, ama bu şansa sahip olmayan okuyucularımız için firmanızdan ve dinleme odalarınızdan bahsedebilir misiniz. Bugün sizi ziyaret eden bir müşteri dinleme odanızda hangi Levent Büyük: Öncelikle akustik düzenleme ürünleri dinleyebilir. konusunu çok önemsediğimizi belirteyim. Levent Büyük: Önceden randevu alınması Etkili hilelerin işe yaraması için öncelikle koşulu ile ithal ettiğimiz tüm ürünleri (TA dinleme mekan akustiğinin profesyonel amp'ler , PC ürünleri ve sarf malzemeleri yardım alınarak düzenlenmiş olması gerekir. hariç) dinleyebilirler. Ancak ondan sonra bizim “tuning” dediğimiz Pro Audio konusunda stüdyolarımız olduğundan, mikrofon, mic-pre, kompresör, v.s. testlerimiz oldukça profesyonel ortamda zaten yapılabilmektedir. Stüdyolarımızın control ve kayıt odaları Auralex firması tarafından akustik olarak düzeltilmiştir.
detay düzeltmelerin bir anlamı olabilir.
Bizim Auralex firması ile işbirliğimizin en önemli nedeni, yapılacak düzenleme önerilerine ücretsiz destek alabilmemizdir. Firmaya uygulama yapılacak mekanın ölçülerini gönderiyoruz. Firma mühendisleri HiFi dinleme odamızda da yine Auralex ile hazırladıkları simülasyonda panelleri en firması tarafından odamızın ölçülerine uygun
uygun noktalara yerleştiriyorlar. Bu tavsiyeyi aldıktan sonra müşterimize fiyat teklifimizi önerilen paneller doğrultusunda sunuyoruz. Tüm bu hizmetler için hiçbir ücret talep etmiyoruz.
Fotoğraf ile ses arasında inanılmaz bir paralellik var. Bu yüzden hobimi geliştirmekte ses konusundaki tecrübelerimin çok faydasını görüyorum. Bu ortak noktaları da keşfetmek bana ayrı bir haz veriyor.
Panellerin fiyatları ise diğer ürünlerimizde olduğu gibi oldukça uygun. Neredeyse kendi imkanlarınızla yapacağınız düzeltmelerin maliyeti ile aynı fakat çok daha mükemmel bir sonuç elde ediyorsunuz. Panellerin sökülüp takılabilir oluşu da ileride sisteminizi başka bir mekana taşımak istediğinizde sizi yeniden masraf yapmaktan kurtarıyor.
Müzik dinleme yelpazeme gelince fazlasıyla geniştir. Biraz klasik olacak ama kulağıma güzel gelen her şeyi dinlerim. Hiç ama hiç tutucu değilimdir ve tür ayrımı yapmam. Bu günlerde Jordi Saval albümlerinin beni çok etkilediğini söyleyebilirim.
Gerçek bir hifi dinletisinin yapılabilmesi direkt olarak odanızın akustiği ile ilişkilidir. Türkiye de bu konuda biraz boş vermişlik ya da bilimsellikten uzak uygulamalara rastlıyoruz. Aslında doğru çözümlerle hem görsel olarak estetiği bozmamak hemde çok düzgün akustik netice almak mümkündür. Bir müzik sisteminize ayırdığınız bütçeyi daraltıp öncelikle akustik düzenlemelere bütçe ayırmak şarttır. Düzeltilmiş akustiğe sahip olmayan bir odada kurulacak sistemler her zaman kendi kapasitesinin çok ama çok altında sonuç verecektir. Hakan Cezayirli: Akustik düzenleme noktasında sanırım Auralex'in distribütörlüğünü üstlenmiş durumdasınız. Basit ama etkili ürünlerden oldukça kompleks ürünlere kadar bir ürün yelpazesi olan bir firma. Hem Auralex ürünlerini okuyucularımıza anlatır mısınız? Levent Büyük: Sorunun cevabı yukarıda verilmiş oldu sanırım. İnternet sitemizde paneller, bas tuzakları, yansıtıcılar, emiciler, dağıtıcılar v.s. hakkında oldukça kapsamlı tercümeler yaptık. İlgilenen Stereo Mecmuası okuyucuları buradan daha detaylı bilgilenebilirler. Hakan Cezayirli: Birazda sizi tanıyalım Levent Bey. Fotoğrafçılık ile uğraştığınızı biliyorum. İş haricinde neler yaparsınız, özellikle de neler dinlersiniz
Hakan Cezayirli: Stereo Mecmuası hakkındaki görüşlerinizi almak isterim. Levent Büyük: Derginizi çok beğeniyorum. Derginizin derinliğinde içeriğe sahip alternatif pek yok. Umarım derginiz aynı ciddiyet ve özveri ile başarılı çalışmalarına daha geniş kitlelere de ulaşarak devam eder. Hakan Cezayirli: Son olarak okuyucularımıza neler söylemek istersiniz. Levent Büyük: O halde siz fırsat vermişken kendimce önemli gördüğüm bir kaç konunun altını çizeyim. Yüksek maliyetli bir sistem her zaman iyi bir sinerjiye sahip olmayabilir. Bunun için çok araştırmak, okumak, tecrübelerden istifade etmek ve bilimsellikten uzak durmamak gerek. Sadece duyulmuş markalar değil aksine butik markaları da denemek, sisteminizi sıradan olmaktan çıkartıp kendi sesinizi oluşturmanıza katkı sağlayacaktır. Bunun yanında test kriterlerinizi doğru saptayıp gerçekte neyin peşinden koştuğunuzu da keşfetmiş olmalısınız. Farklı ortamlarda ve farklı eserlerle yapılan testler çoğu zaman sizi doğru karara götürmeyecektir. Müzik dinlediğiniz ortamın akustik becerisi sisteminizin gerçek performansını yaratması açısından olmazsa olmazlardandır. Bu konuların da asla ihmal edilmemesi gerekir. İşin özü atlanmamalıdır. Müzik dinleme kalitenizi satın aldığınız sistem değil, arşiviniz belirler. İyi müzik dinleyicisi öncelikle seçici olmalı ve iyi bir arşiv oluşturmayı hedeflemelidir. Özenle oluşturulmuş bir arşiv elbetteki kopya değil orjinal baskılardan oluşmalıdır.
Levent Büyük: Evet fotoğraf merakım Şimdilik vurgulamak istediğim konular bunlar, oldukça eski. Ortaokul yıllarımda Lubitel Stereo mecmuası okuyucularına sağlık sıhhat makinam ile başlayan hobim bu günlere ve müzik dolu günler dilerim. kadar geldi. Tek üzüntüm bu hobime hiç bir zaman arzu ettiğim kadar bolca vakit Hakan Cezayirli ayıramamış olmamdır. Müzik her zaman vaktimin büyük bölümünü doldurdu. Şu anda Adres ve iletişim bilgileri için Sarı Sayfalara hobimi geliştirmeye ancak hafta sonları vakit bakınız ayırabiliyorum. Genellikle analog makina ve S&B çalışmayı seviyorum.
Makale ODYOFİL OLMAK veya OLMAMAK üzerine VARYASYONLAR opus No. 100 İnsanoğlu iletişimini 5 duyusuyla kurar. Duyular dışardan aldıkları bilgileri beyine aktarır. Ancak beyin, her duyusundan öyle aynı oranda etkilenmez. Gözden gelen sinyallerin beyni etkilemekte %83 gibi bir üstünlüğü vardır, kulaktan gelen titreşimler ise %11 ile ikinci sıradadır. Eh, geri kalan %6’yı da duruma göre farklı olarak burun, ten ve dil aralarında paylaşırlar. Şimdi sinema sistemlerinin neden daha fazla sattığını anlıyorsunuz, değil mi? Fakat bizim konumuz yinede kulaklarla ilgili olacak. Önce şunu belirtelim: Duymak, homo sapiensler’in sürekli olarak yaptığı bir eylemdir, hatta uykuda bile! Bu eylem çok sıkıcı, hatta rahatsız edici bile olabilir. Kulaklar, bir mikrofon gibi sürekli çalışır ve algıladıkları titreşimleri beyine gönderir. Çok şükür, bu bilgi ile ne yapılacağı kararı ise beynin işidir: İşine gelmezse duymazdan gelir, işine gelirse duyar. Şüpheli durumlarda, örneğin bir tehlike sezinlediğinde bütün vücudu uyarır, heyecanlandırır, hatta korkutur: Arkanızda yakın bir yerden bir aslan kükremesi duyduğunuzu bir düşünün! İnsanın ödü bile patlayabilir maazallah. Beyin bazen de duyduğu sesten haz alır, böyle olunca kendisi bir takım iyi niyetli hormonlar salgılayıp, vücudun geri kalan kısımlarını da mutlu eder. Duyma işleminin yerini dinleme çalışması alır. İnsan, manzaranın sadece tümü ile yetinmez, detay ve ince ayrımları da üç boyutlu gözlemlemeye… pardon işitmeye çalışılır. Orman ile yetinilmez, ağaçlarla, çiçeklerle, otlarla, böceklerle ilgilenilmeye başlanır. Hatta aşırı hoşlanma durumlarında iki kulak daha eklenir, dört kulakla dinlenir. Varsayılan durum, insanları bu olayı tekrar yaşama arayışına sürükler. Bahsedilen arayış bir alışkanlık haline gelir ise, buyurun size bir odyofil adayı. Örneğin, müziğin insan üzerinde böyle bir etkisi olabileceği bilimsel olarak ispat edilmiştir. Fizikçilerin, bütün duyulabilen (ve duyula-
mayan) titreşimleri “gürültü” olarak isimlendirdiklerini biliyor muydunuz? Yani sadece korna ve patlak egzoz seslerini değil, müziği de gürültü kategorisine dâhil ediyor bu insanlar! İnanmazsanız bir fizikçi arkadaşınıza sorun. Ancak diskotek ve düğünlerdeki müzik çalma seviyesini düşününce, insanın bu adamlara hak vermemesi elde değil (Ah gençlik ah; zamanında biz de gittik o disko’lara, çok şükür kulak zarını yırtmadan bu işten yırtmışız!). Demek ki, güzel bir müzik parçası dahi bir gürültü haline dönüştürülebiliniyor imiş. Fizikçiler haklı!
Pamuk ellerin cebe girmekte zorlanacağı ürünlerden Kharma, Enigma :)
Bunu neden mi söylüyorum şimdi? Çünkü bu noktada “Pamuk eller cebe” işlemi başlıyor biz odyofiller için. Canım ucuz ses sistemlerinin nesi varmış, pekâlâ baslar gümbür gümbür gümbürdüyor, tizler de kamçı ucu gibi şaklıyor işte! Daha ne isteriz tanrıdan? Bu ve benzeri sistemlerin tek ve yegâne kötü tarafı şu: Dinlemeye başladıktan en geç 10–15 dakika sonra içten gelen, dayanılmaz bir “sesi kısma” veya “sistemi kapatma” arzusu! “Çocuğum, kapa şu MP3 çaları” örneğinde olduğu gibi. Bu seferlik bu kadar saçmalık yeter… Ha sahi, son bir önerim daha olacak: Müziğinizi loş ışıkta dinleyin mutlaka! Neden mi? %83 ‘e %11 mağlubiyet durumunu hafifletmek için. Hoşcakalın, tanrı başınızdan müziği eksik etmesin. Haluk Özümerzifon
Analog Dünyası Merhabalar, Geçen ayki sayımızda “Compliance Unit” kavramından bahsetmiş ve kol/iğne arasındaki ilişki ile ilgili formülasyonlar üzerinde durmuştuk. Dergiye gelen bazı maillerde bu formülasyonu kullanarak kendi analog setup'ının değerlerini hesaplayan kimi okuyucularımızın serzenişleri vardı. Geçen sayımızda da yazdığım gibi bu ve bunun gibi formüller olması gereken en iyi durumu işaret ederler. Bu hesaplamalardan çıkan sonuçlar kimi zaman optimal olmaz ama bu plak dinleyemezsiniz ya da sisteminize zarar verirsiniz anlamına gelmez. Bir noktada bu ince hesapları bir kenara bırakıp plak dinlemenin büyülü dünyasına kendinizi bırakmak yapılabilecek en rahatlatıcı şeydir.
Koma pikap ve Tsurube tonearm
Hemen her ay yeni tonearm'lar, iğneler ve pikaplar duyuruluyor. En sevindiricisi çok sayıda şirketin tekrar vinyl basmasıyla ilgili olan haberler tabii ki. Analog tün dünyada tekrar yükselişte. Bu yeniden oluşan trendin son aylarının en ilgi çekici pikaplarından bir tanesi “ 47 Laboratory ” tarafından üretilen “Koma” pikap ve “Tsurube” tonearm idi benim için. Japon üretici yine kendisine özgün sade görünüşlü ama mekaniksel anlamda karmaşık ürünlerine bir yenisini ekledi. Bu defa oldukça değişik b ir motor devir aktarım sistemi, birbirine karşıt dönen platter'lar ve çok az kolda görmeye alıştığımız karmaşıklıkta ayar seçenekleri ile dolu bir paket üretmişler. Japon mühendisliğini uzaktan bile olsa görmek büyük bir keyif. Bir diğer ilginç pikap kombinasyonu ise, seri üretime geçilmese de, yakın gelecekte
efsanevi Japon üretici Kondo 'dan gelecek. Şimdiden “Ginka” kodu verilen pikabın ilk fuar görüntüleri ve incelemeleri yayınlanmaya başlandı. Muhtemel en 40bin dolarlık fiyatıyla çok can yakacak tabii ki. Bu fiyatlar muhtemelen bir çoğunuza uçuk geliyor eminim. Fakat şu an fiyatları 100 bin dolarlar seviyesine ilerleyen ürünlerde yok değil. Dünyanın bir çok yerindeki farklı üreticiler, en iyi dolayısıyla en pahalı ürünleri üretmek için birbirleri ile ciddi bir yarışın içerisindeler. Peki plak dinlemek için bu denli pahalı ürünlere ihtiyaç var mı? Binlerce dolarlık iğneler, özel rack'lar, çok yüksek tutardaki pikaplar.
Clear Audio Statement
Bunlar şu an analog dünyasının fantastik ürünleri. Tabii bu pikapların yanında alınabilecek tutarlarda gerçekten iyi pikaplarda yok değil. Abartacağım diyorsanız örneğin 10bin dolar civarına size muhtemelen bir ömür boyu hizmet verebilecek çok iyi pikaplar satın alabilirsiniz. Ancak yaşamın her alanında olduğu gibi bu hobininde uç noktalarında ürünler, uç noktalarında kullanıcılar var. Bu tarz çok yüksek tutarlara sahip ürünlere belli bir talebin olması çok yüksek belki “en bir topend” piyasada bile ürün rekabetini ortaya çıkartıyor. Rekabetin hüküm sürdüğü tek alan çok yüksek tutarlı pikapların olduğu segment değil sadece giriş seviyesinden başlayan rekabet, tüm fiyat kategorilerinde karşımıza çıkıyor. İşin komik olan taraflarından bir tanesi seneler boyunca pikap üretmeyen bir çok üretici, analog'un önlenemeyen yükselişi karşısında pazarlama taktiklerini değiştirip pikap üretmeye ya da tasarlamaya başlamaları.
Bunların yanı sıra benim olayın boyutlarının nerelere geldiğini gösteren örneklerden en sevdiklerim, pikabın bariz bir moda imgesine dönüştüğü ürünler. Bazıları ev dekorasyonunuza uyacak modeller üretmeye çalışırken, bir diğeri modayı takip edenlere özel kreasyonlar yaratıyor. Muhtemelen aşağıdaki resimlere bakınca beni daha iyi anlayacaksınız.
Alman Scheu Analogue firmasının ürettiği Lady Like “serisi” pikaplar tam da bu trend haline gelmişliğin birer örneği. Kadınlara özel olarak üretilmiş pikaplar farklı kollar veya motor opsiyonları yerine farklı renkler ve farklı “ambiyanslardaki” plinth'ler ile satışa sunuluyor.
Olayın geldiği boyut aslında koskocaman bir pazarlama savaşı. Bu savaşın bize en önemli getirisi daha fazla basılan plak. Bu sayede bir yandan fiyatlar düşerken hemde 5 sene öncesine kadar ancak hayalimizde göreceğimiz basımı bitmiş plakların yeniden basılması biz müzikseverlerin en mutlu olduğu olay diye düşünüyorum. Neyse, daha sonraki aylardaki yazılarımızda bu konuya tekrar girmek üzere şimdilik kapatalım. Geçen sayının ardından derginin
mail adreslerine bir çok soru gelmiş. Özellikle başlangıç seviyesi pikaplar hakkında. Bazı okuyucularımız iğne çeşitleri, pikap terimleri ve pikap versiyonları dolayısıyla markalar konusunda ciddi kafa karışıklıklarına sahipler. Şimdi kısaca bu konuya biraz açıklık getirmeye çalışayım. Aslına bakarsanız ön araştırma yapmak istiyorsanız ve yabancı diliniz varsa internetten hemen tüm kavramlarla ilgili ayrıntılı bilgi edinebilirsiniz. Eğer yabancı diliniz yoksa, editörümüz Hakan Cezayirli'nin web sitesi iyi bir kaynak. Bende biliyorsunuz bazı konularda web sitesinden alıntılar yapıyorum. Öncelikle iğne konusundaki kafa karışıklıklarını ortadan kaldırmak gerekiyor. Bugün piyasada 2 ana tip iğne teknolojisi vardır. 2 ana tip diyorum bunun farklı varyasyonları ile çeşitliklik daha da artıyor aslında. MM ve MC yani Moving Magnet ve Moving Coil. Bunların tanımlamalarını merak edenler için Hakan'ın web sitesinden aşağıya kopyalıyorum. MM iğne, plak üzerinde basılmış ses izlerini okuyan bir iğne türüdür. Okunan izler sinyal haline gelerek, yükseltilmek üzere phono katına gönderilir. MM iğne özellikle düşük fiyatları ve üretiminin göreceli olarak MC iğnelere göre daha basit olması nedeni ile çok yoğun olarak kullanılmaktadır. Fakat gerek frekans aralığı gerekse de hassasiyet, MC iğnelerden biraz daha düşüktür. Özellikle giriş seviyesi pikaplarda yoğun olarak kullanılırlar. Teknik özellikler MM iğnelerin ana özelliği, hareket halindeki mıknatıslara sahip olmasıdır. İğne bu mıknatıslara bağlıdır ve sinyaller, bu hareket sayesinde üretilirler. Hareket, iğnenin plak üzerindeki izler yani girintiler sayesinde titreşmesi ile oluşmaktadır. İngilizcede Moving Magnet kelimelerinin baş harflerinden kısaltmadır. Türkçeye hareketli mıknatıs olarak çevirilebilir. Genel standartlar Empedans: 47kohm Gain (1kHz'de): 34 dB Çıkış hassasiyeti 2,5mV MC iğne, İngilizce Moving Coil kelimelerinin baş harflerinden oluşturulmuştur. Türkçeye hareketli bobin olarak çevirilebilir.
Özellikle üretiminin maliyetli olması ve beraber kullanıldığı sistemin belli özelliklere sahip olması gerekliliğinden dolayı daha az kullanılan bir iğne türü olsa da, özellikle frekans aralığının genişliği ve yüksek ses kalitesinden dolayı odyofil'ler tarafından tercih edilen bir iğnedir. Teknik Özellikler Bu iğne türünde mıknatıslar sabit durumda olup, iğnenin bağlı olduğu bobinler plak üzerine kaydedilmiş izler sayesinde sabit mıknatıslar içerisinde hareket ederek sinyali üretmektedirler. En düşük ses sinyali üreten iğne tipi budur. Empedans: 100kohm gain (1kHz'de): 56 dB
MC iğnenin mucidi Ortofon'dan bir klasik; SPU
Okuyucularımızda oluşan kavram karmaşasının sebebi, yukarıdaki iğne türevlerinin yanısıra farklı iğne türevlerininde olması. Düşük çıkışlı MC, yüksek çıkışlı MC derken sanırım kafalar daha da karışıyor. Değerli okuyucular, Hifi cihazlar ve ekipmanlar noktasında her türlü öngörü ve ön yargıdan kendinizi soyutlayarak araştırma yapın. Gözü kapalı şekilde MC iğneler her zaman MM ya da yüksek çıkışlı MC iğnelerden daha iyi olacak diye bir kural kesinlikle yoktur. MM iğneler diğerlerine göre, daha kullanıcı dostu, maliyeti düşük, kullanımı daha basit en önemlisi bir kazaya kurban gittiğinde sadece stylus'un çıkartılıp yerine yenisinin takılmasıyla işlevine devam eden iğne türevidir. Aslında burada da, alışılagelmiş Türkçe kavramlardan dolayı biraz karışıklık var. Aslında MC bir kafa (cartridge), üzerideki elmasın bulunduğu bölüm ise iğnedir (stylus) İsterseniz yazımıza bu şekilde devam edelim. MC kafalarda ise herhangi bir kaza durumunda iğnenin üreticiye bir firmaya gönderilip
onarılması (retip) gerekir. Genel anlamda MC kafaların optimal fiyat performans verenleri giriş seviyesi bir pikap kadar tuttuğundan, pikap kullanmaya yeni başlayacak bir kullanıcının -eğer düşük bir bütçesi var iseMM kafa ile analog dünyasına girmesini ben şahsen tavsiye ederim. Yalnız, çeşitli firmaların yaptığı promosyonlarda “bazen” iyi MC'ler ile birlikte gelen güzel pikap paketleri oluyor, eğer ki, bu tarz bir promo ürüne denk gelirseniz, bu bir tercih sebebi olabilir. Gelen soruların çok büyük bir kısmında ilk kez pikap sahibi olacak okurlarımızın büyük ölçüde pikap kafası olayına dikkat ettikleri anlaşılıyor. Yukarıda kısaca pikap kafalarına ilk bakışı yaptık. Yalnız altı çizilecek en önemli şey şu ki, pikap alacaksanız ilk önce sarfa -ki kafalar sarftır- değil, pikabın kendisine dikkat ediniz. Sonrasında pikap kolu, en son ise pikap kafasına yoğunlaşın. En son yoğunlaşılacak şeye baştan yatırım yapmak, hiç mantıklı değil. Bir pikabın yapısı sese etki eden birincil faktördür. Yay ya da benzer ekipmanlar (kauçuk, o-ring vs) kullanılarak süspanse edilen pikaplar ve rijit dediğimiz yani herhangi bir yaylanma eylemi yapmayan pikap gövdeleri arasında karar vermek öncelikle çözülmesi gereken sorudur. Peki neden? Bence bir analog setup'ın sese en etkili bileşeni pikabın bizzat kendisidir. Bugün teknolojinin ulaştığı seviye ve farklı sektörlerden hifi sektörüne transfer edilen yeni yüksek kaliteli malzemeler sayesinde pikap tasarımları oldukça değişti. Resimlerine ya da review'lara bakarak, hangisi en iyisi karar vermek tabii ki çok zor ama teknik ön araştırma ile -ki bunu internet kullanıcısı olarak çok rahatlıkla yapabiliriz- pikabın kendisi ile ilgili teknolojileri anlamamız mümkün. Bugün MDF plakalarından akriliğe, özel ahşaplardan karbon fiber'e kadar çok fazla malzeme pikaplarda kendilerine yer buluyor. Bu malzemelerin ve pikabın kendisinde kullanılan diğer bileşenler bir pikabın kalitesini meydana getirir. Burada kafa karışıklığı yaratan bir konu, yine kavram karmaşasından ileri geliyor. İngilizce turntable, kol olmadan sadece pikabın kendisini tanımlamak için kullanılırken, bizde pikap bütüne verilen isim. Neyse bu ay uzun ve karmaşık bir yazı oldu. Gelecek aydan itibaren pikap (turntable) bileşenleri hakkında yazmaya çalışacağım. Yaşar
Woman Acceptance Factor Herkese Selamlar, Bu ayki sayımız hem gecikti, benimde yazım en sona kaldı. İyi ki sona kalmışım. Çünkü başka bir konuda yazacaktım. Ama şimdi fikrimi değiştirdim. Alışverişle ilgili yazmaya karar verdim. Hemen korkmayın bu sizi canınızdan bezdiren, köşe bucak kaçtığınız, “sen bir arkadaşınla baksan daha iyi olur” dediğiniz türden birşey değil. Bu muhtemelen sizinde zevk alabileceğiniz benimse en sevdiğim alışveriş diyemem ama en sevdiklerimden bir tanesi olan bir alışveriş türü. Ne de olsa bir kadınım, genlerim nokta atışı alışveriş konusunda ne yazık ki yeteri kadar geliştirilmemiş. Yapacak bir şey yok :) Allah vergisi.. Kadın olmak kısacası bu işte !!!
yapacağız tabii ki... Neyse, geçenlerde Hakan ile telefonla konuşurken bana; “plak aldım” dedi. Ben de iyi yapmışsın dedim. Ben herhalde birkaç tane aldı diye düşündüm. Hani mantıklı düşününce bir kerede ne kadar plak alabilirsin ki? Daha sonra plakları görünce ağzım açık kaldı. Çünkü o kadar çok plak almış ki galiba salona ikinci kütüphaneyi yaptırmak zorunda kalacağız. Tabii ki her kadın gibi önce söylendim. Allahtan akıllı alışveriş yapıp benim de aradığım plakları bulduğu için çok sesimi de çıkaramadım. Akıllı bir hayat arkadaşım var.
Ya da böylesine ?
Böyle bir mağazaya kim hayır diyebilir ki?
Dediğim gibi benim en zevk aldığım alışveriş türlerden bir tanesi plak alışverişi. Bizde plak alışverişini genelde Hakan yapar bense CD ve DVD kısmıyla ilgilenirim. Hatta en son 15 kadar caz konser DVD'si almıştım. Hemen kızmayın, çok uygun fiyatlıydı:) Bu konuda bile alışveriş yaparken, “alalım belki giyeriz” mantığı var ya... Müzik konusunda bilmediğim, tanımadığım birisi söz konusu olduğunda dayanamayıp alıyorum. Ama bu durum müzik konusunda cidden işe yarıyor. Çünkü bilmediğim bir sürü müzisyen var, yavaş yavaş öğreniyorum. Müziğin ucu bucağı yok gibi geliyor. Neyse ben uzun zamandır alışveriş yapmıyordum. Malumunuz evimizi yaptırıyoruz. Bu arada çok güzel oluyor. İnşallah yakında bitecek sonra bir parti
Daha sonra beni zaman zaman hatta sıklıkla plak aldığı dükkana götürünce.. Dükkana girdim ve plakların başına oturdum. Sonrası mı hepsine oturup baktım. Kaç tane plağa baktığımı hatırlamıyorum. Kendime ayırdığım 14 adet plakla ayağa kalktığımda Hakan ve Hamdi Abi bana gülüyorlardı. Önce fırça at sonra tekrar plak al :) En keyiflisi her zaman önce teker teker plaklarımı arşive kaydedip dinlemeye başlamaktır benim için. İnsan plak görünce almamaya dayanamıyor her defasında böyle oluyor nedense. Ama başta size söyledim bu benim ve her kadının genlerinde var ve maalesef düzeltilemeyen bir sorun. Bizleri böyle kabul edin... Ben en çok bize geleceklere üzülüyorum. Sanırım bize geldiğinizde kendi sandalyenizle gelmek zorunda kalacaksınız. Biz bu gidişle koltuk, sandalye gibi şeyler alamayacağız. Gelenler bir şekilde idare edecekler... Önemli olan müzik dinlemek değil mi zaten ... Seçil
Müzik Tarihinden Amacio D'Silva Raj merkezi olan Simla’da bulunan restoran Davico’da çalarken gelecekte eşi olacak olan İrlandalı öğretmen Joyce ile tanışmıştır. Evlendikten kısa bir süre sonra, Amancio ve Joyce yeni doğmuş kızları Maria ile birlikte Maharaja’nın saray yavrusu otelinde (Rambagh Sarayı) yaşamaya başlamışlardır; Amancio burada caz/dans grubunu yöneten Maharani, Gayatri Devi için çalışmaya başlamıştır. Maharani ABD’ye yaptığı bir gezi sırasında Amancio’ya ilk batılı tarzındaki gitarını (yarı akustik Gibson) almıştır.
Amancio, Goa’lı bir anne babanın çocuğu olarak 1936 yılında Bombay, Hindistan’da doğmuş ve çocukluk ile gençliğini Goa ile Bombay arasında geçirmiştir. Gençlik yıllarında, geleceğini Hindistan’da müzikle nasıl kazanabileceği tasasına düşen ailesinin endişelerine aldırmadan, gitara başlamıştır. Kararlı adımlarla ilerleyip kısa zamanda yerel caz ve dans gruplarında çalmaya başlamıştır. Geceleri ‘Amerika’nın Sesi’ radyosundan dinlediği Jim Hall, Barney Kessell, Wes Montgomery, Paul Desmond ve John Coltrane gibi sanatçılardan ilham almıştır. Kullandığı ilk gitar üzerinde değişimler yaptığı bir bas olmuştur. Görünüşü garip olmasına karşın, sol elinin ulaşım gübü sayesinde kısa zamanda Bombay caz camiası içinde bir üne sahip olmuştur. 20li yaşlarının başında, dörtlüsü ile çalan Amancio (Hindistan’da yetişmiş en iyi caz saksafoncusu olan Braz Gonzalvez ve piyanoda Anacleto Naronha ile); Cole Porter’dan Frank Sinatra’ya hatta Beatles’a değin çalarak, söyleyerek tüm ülkede turlamaya başlamıştır. Bu arada; modern caz, Sitar-vari değişler ve Hint dokunuşundan öğeleri kaynaştıran kendi tarzı gelişmeye başlamış, biraz fadovari ritm çalışı ile neredeyse çingene hissi hakim olmaya başlamıştır.
1967 yılına gelindiğinde Yeni Delhi’de yaşayan Amancio ve eşi, ikinci çocukları olan Stephano’nun rahatsızlığına tedavi bulmak amacıyla bir an önce İrlanda veya İngiltere’ye gitme kararı vermişlerdir. 1967 ilkbaharında Londra’ya gelmişlerdir. Burada Amancio hem temizlikçi, hem de müzisyen olarak Docklands Pub’ında iş bulmuştur. Daha sonra West End’deki İspanyol Klübünde gitarist olarak iş bulan Amancio’nun oğlu da iyileşmiş ve aile ilk önce South Woodford, daha sonra da Ealing’de yaşamaya başlamıştır. 1968de üçüncü çocukları olan Francesca’nın doğumundan sonra Amancio efsanevi yapımcı Denis Preston ile tanışmıştır. Eşsiz bir kabiliyet bulduğunu hemen anlayan Denis; o sırada EMI için caz, blues ve folk sanatçılarının kaydını yapmaktadır. Şimdi bu kayıtların tümü birer başyapıt olarak değerlendirilmektedir.
Çok geçmeden, Amancio saksafonist Don Rendell, trompetçi Ian Carr, basist Dave Gren ve davulcu Trevor Tomkins ile eşleşmiştir. Bu birleşmeden ortaya çıkan albüm ‘Integration…introducing Amancio D’Silva’ olmuştur. Öğeler çoğunlukla anavatanın seslerini çağrıştırıyor olsa da buradaki eserler belki de Amancio’nun en düz caz girişimini yansıtmaktadır.
klasiklerin üzerine düzenlemeler yapılmıştır. 1972 yılında Amancio’nun hem elektrik hem de akustik gitar çaldığı ve Denis Preston tarafından çıkarılan en son albümde Alan Branscombe’de bulunmaktadır. Bu albüm Amancio’yu bazı açılardan en başarılı Hint ve batılı birleşiminde sunmaktadır.
Amancio için Ian Carr ‘melodik havası Hintli olmasına karşın akord geçişlerini çok iyi anlamakta’ demiştir.
Integration’dan sonra ‘Hum Dono’ isimli bir albüm daha kaydedilmiştir. Hintçe de bunun anlamı ‘biz ikimiz’dir. Burada Joe Harriot Amancio D’Silva beşlisi bulunmakta olup, efsanevi saksafonist Joe Harriot yer almaktadır. Bu aynı zamanda Harriot’ın son albümü olmuştur.
Yoğun kayıtlar dışında Amancio ailesini geçindirmek için, ünlü rock müzisyenleri için özel olarak gitar düzenlemeleri de yapmıştır. Kendi kayıt ve çalma toplantıları dışında şehirdeki klüplerde geç saatlere kadar çalmıştır, daha sonra metroya yetişerek eve dönmüştür.
Bu arada ABD’de Integration albümü, Amancio’nun en beğendiği sanatçılar olan Jim Hall ve Kenny Burrell ile aynı seviyelerde anılmaya başlanmıştır.
Büyük müzisyen Amacio D'Silva 1996 yılında ölmüş ve Brighton'da gömülmüştür.
Hint ve caz tarzlarının birleştirildiği deneyimlerden 1972 yılında ‘Cosmic Eye’ ortaya çıkmıştır. Bu albümde birbirinden ayrı parça başlıkları bulunmamakta, flütte Alan Branscombe, tablada Kashev Sahte, kemanda John Mayer yer almaktadır. Cazdan çok daha bir avangard havası bulunmaktadır. Bundan bir süre sonra Amancio, Londra’daki Wigmore Hall’da çalmıştır ve inanılmaz teknik ve yaratıcı öğelerin buluşunu yapmakla öğülmüştür. 1971'de ‘Reflections..the romantic guitar of Amancio D’Silva’ albümü çıkmıştır. Burada; Gershwin, Ellington & Carmichael gibi
Diskografi -Integration...introducing Amancio D’Silva (1969) -Hum Dono (Joe Harriott ile birlikte 1969) -Reflections...the romantic guitar of Amancio D’Silva (1971) -Dream Sequence (1972) -Konkan Dance (1972/74) ayrıca -Guy Warren: Afro Jazz (1968) -Guy Warren: The African sounds of Guy Warren of Ghana (1972) -Clem Alford: Mirror Image (1974) -Los Durados, George Durado H&G
Bu Ay Neler Dinledik
Robert Wyatt Comicopera – Domino 157 CD ve Domino WIGLP 202 2LP Progresif Rockseverler Robert Wyatt’ı iyi bilirler, 60lı yılların sonunda Soft Machine grubuyla başlayan serüven (daha geriye gitmenin kimseye faydası olmaz) Soft Machine’in fransızca tercümesinin meydana getirdiği kelime oyunuyla kurduğu Matching Mole grubu ile devam eder ve The End of an Ear ile günümüze dek solo olarak devam eder. Bir önceki albümü Cuckooland 2003’te yayınlanmıştı. Plağın adından anlaşılacağı gibi bu CD komik değil, opera hiç değil. Robert Wyatt uçuk bir sanatçıdır. Ona güven olmaz. Ne yapacağı belli olmaz. Yanındakilere neler yaptıracağı da belli olmaz. Ancak kesin olan bir şey varsa da her yapıtının kalitesi belli bir ortalamanın üstündedir. Söz Konusu da Robert Wyatt olunca bu ortalama oldukça yukarılarda seyreder. Comicopera 3 bölümden oluşuyor. 1. Lost in noise. Gürültü içinde
kaybolmuş olarak tercüme edebileceğimiz bu bölümde günümüz dünyasında yaşama kişisel bir bakış, 2. The here and the now, burada ve şu anda, Batı dünyasında yaşama eleştirel bir bakış (alışkanlıklar, yeni trendler, kavga-gürültü, savaş,vs. ) 3. Away with the fairies, masalların uzağında, Anglosaxon dünyasından uzaklaşıp dünyamıza küresel bir bakış. İtalyanca, İspanyolca (Garcia Lorca, Carlos Puebla) şarkılar... Robert Wyatt İngilizdir, tekerlekli sandalyede yaşamaya mahkumdur, ancak dünyamıza bakış açısı çoğumuzdan daha keskin olmakla beraber Komünist Partisi üyeliğiyle oldukça da politiktir. Şair olan eşi Alfreda Benge Söz yazarlığında yardımlarını esirgememiş, Paul Weller, Phil Manzanera, Brian Eno, Annie Whitehead gibi müzisyenler de eşlik etmişlerdir. Müzik konusunda size hiç bir şey söylemeyeceğim. Sürpriz olsun. Satın alın (LP de CD de yayınlandı – özür yok), internetten satın alarak indirin, birinden ödünç alın, ne yaparsanız yapın ama mutlaka dinleyin. Müzik: 8 Ses: 7 B.M.
Mayhem-Ordo Ad Chao Season Of Mist Records 7398129 1 CD Norveç gibi İskandinav ülkeleri son yıllarda müziğin her türünde oldukça başarılı isimlerle gündeme geliyor. Aşırı uç müziğin en önemli temsilcisi Mayhem'in 2007 albümü türün bence önemli örneklerinden bir tanesi. Hellhammer ve Blasphemer'ın yanısıra uzun zamandır Mayhem cephesinde gözükmeyen vokalist Attila Csihar bu albümle tekrar geri gelmiş. Albüm yaklaşık 40 dakika sürüyor ve Mayhem'in eski günlerinden oldukça uzakta olsa da yine de oldukça sert ve kaotik. Bu albümde Mayhem tarihinin en uzun parçasına da rastlamak mümkün. Neredeyse 10 dakika süren “Illuminate Eliminate” çoğu insan için sabrının sınırlarını sınayabileceği çok uç bir noktada. Bu albüm sadece ve sadece türün meraklılarına hitap edebilecek bir albüm. Hoparlörlerinizin tiz ve bas sürücülerinin yanısıra sinirlerinizi de alt üst edebilir. Aman dikkat... Müzik: 7 Ses: 6 Hakancez
Miles Davis-Complete Bitches Brew Sessions Sony Records 65774 CD
Megadeth -Warchest Box Set EMI Records CAP 503187 4 CD + 1 DVD
Paul Bley – Solo in Mondsee ECM 1786 CD
Jazz tarihinin önemli noktalarından bir tanesi olan Bitches Brew, Jazz'da avantgarde'ın başlangıcını da müjdeliyor. Albüm hakkında yazılan çizilen onlarca hatta yüzlerce makale de, fusion, rock ve soul müziklerin harika bir karışımı olarak nitelendiriliyor. Albümde mükemmel ötesi denilebilecek bir kadronun katkıları tabii ki yadsınamaz. Bu kadroda kimler yok ki, Chick Corea, Wayne Shorter, Joe Zawinul, Wayne Shorter,John McLaughlin ve çok daha fazlası. Albüm kayıtları bittikten sonra müzisyenlerin bile söyledikleri tek bir şey vardı “Miles tanrı gibi çaldı” Bu albüm için söylenebilecek tek şey var, eğer arşivinizde yoksa ne yapın ne edin, mutlaka alın. Albüm müzik marketlerden 2CD olarak bulunabilirken, daha fazlasını isteyenler için ayrıca 4 CD içeren Complete Bitches Brew Sessions piyasaya çıkartılmış. Kayıtlar büyük ölçüde günümüz standartlarına yaklaştırılsa da, buram buram 1960'ların sonu ve 70'lerin başı kokuyor. Müzik mükemmel, kayıt kimin umurunda.
Megadeth, 1980'lerin hızlı Thrash ve Speed döneminin önde gelen isimlerinden bir tanesidir. Sonu gelmez kadro sorunlarına rağmen, Dave Mustaine ve onun can alıcı müziği ve lirikleri Megadeth'i her zaman en üstteki gruplardan bir tanesi yapmıştır. Warchest Box Set, Megadeth'in kariyeri boyunca yaptığı önemli şarkıları ve daha önce yayınlanmamış çok sayıdaki şarkıyı barındırıyor. Kayıtların herbiri özenle elden geçirilmiş ve şarkılar tekrar hayat bulmuş. Kutunun içerisinde ayrıca bir konser DVD'si de eklenmiş. Kutunun sunumu mükemmel. Üç boyutlu tasarım, kutunun içerisinde 30 sayfanın üzerinde az bulunur resim ve bilgileri içeren bir kitapçığı gizliyor. Yıllar boyu dillere marş olmuş, Piece Sells'i, Hangar 18'i, Symphony Of Destruction'u ve aklınıza gelen hemen tüm önemli Megadeth hitlerini ve en önemlisi duyunca bayağı şaşıracağınız hiç yayınlanmamış şarkıları ile türün meraklıları için ve en önemlisi Megadeth sevenler için kaçmaması gereken bir Box Set.
Müzik:10 Ses: 7
Müzik: 8 Ses: 8
Paul Bley, halen hayatta olan en çok sevdiğim caz piyanisti. Dolayısıyla bu eleştirinin tarafsız olmasını beklemeyin. Ancak lütfen kulak kabartın. Bley çok fazla plak yapmaz. Bunu tembelliğine bağlamayın. 100 % memnun olmadığı taktirde kayıtlarını yayınlamaz. ECM şirketi sanatçının bir önceki solo piyano ECM plağı olan (1972) Open to Love’dan sonra yeni bir solo kayıt için 35 yıl bekledi ve Bley’in 75. yaşgününe denk getirdi. Paul Bley’i tanımayanlar için sıralayalım, 20li yaşlarında Bley, Charlie Parker, Lester Young, Coleman Hawkins, Chet Baker, Charles Mingus veArt Blakey gibi devlerle çalıştı. 1950lerdeki beşlisiyle Ornette Coleman, Don Cherry, Charlie Haden ve Billy Higgins gibi isimleri caz dünyasına tanıttı. Bu CD Mondsee, Avusturya’da 2001’de vermiş olduğu bir konserin canlı kayıtlarından oluşuyor. Mondsee Variasyonları 1’den 10’a sıralanan 10 parça içeriyor. İsimlerinden de anlaşılacağı gibi bu parçalar doğaçlama /çeşitlemelerden oluşuyor. Caz standartlarından (I’ve Grown Accustomed to her Face) film müziklerine (Alfie), folk şarkılarından (At Seventeen) çocuk şarkılarına değinen/alıntı yapan Bley’in performansı olağanüstü. Kayıt da bir o kadar özenli ve güzel. Paul Bley’in kullandığı
Hakancez
Hakancez
Bösendorfer Imperial Grand piyano’nu tüm tınıları büyük bir gerçeklilikle kayda alınmış. Hararetle tavsiye ederim. Bu arada merakllılara Bley’in Gary Peacock ve Paul Motian ile stüdyoda olduğunu da not düşelim. Müzik: 10 Ses: 9 B.M.
Bela Bartok: Dance Suite, Deux Portraits, Mikrokosmos Antal Dorati- Philarmonia Hungarica Speakers Corner/Mercury SR 90183 180g LP
Deux Portraits’nin ilki biraz karanlık olmasına karşın çok duygulu bir Andante. Bartok ilkin bu bestesini duygusal bir ilişki yaşadığı kemancı Steffi Geyer için bir Concerto olarak düşündüğü söylenir. İkinci Portrait daha modern, daha ilerici hatta biraz kaba olarak tanımlanabilir. Mikrokosmos Suite ise Bartok’un sayısız piyano için çalışmalarından orkestra için Tibor Sely’nin 2 uyarlamasını içeriyor. Bourrée ve Bir Sineğin Günlüğünden. Mercury’nin Living Presence serisinde yer alan bu yeni basım kayıt olarak çok iyi. Sahne yerleşimi açıkça hissediliyor. Örneğin solo kemanı orkestranın önünde, merkezin az solunda, perküsyonları ise orkestranın en arka solunda «hissedebilirsiniz» Müzik: 8 Ses: 8 B.M.
Kendi de Macar olan Antal Dorati’ni vatandaşlarının eserlerine olan düşkünlüğü herkesçe bilinir. 1958’de Viyana’da Wilma Cozart in prodüktörlüğü ve Robert Fine’ın 3 mikrofonlu kayıtlarıyla gerçekleştirilen Amerikan Mercury şirketinin Speakers Corner tarafından yayınlanan 180 gr.lık yeni basımı. Özellikle Dance Suite’in onlarca farklı kayıtlarını bulabilirsiniz.
Jennifer Warnes – Famous Blue Raincoat, 20th Anniversary Edition Shout Factory 82666310490 CD
Ancak buradaki yorum belki de en sade ve metronomik hassasiyette olanıdır. Sıkça değişen tempolar, aksak ritimler Dorati’nin yönetiminde güçlü ve hızlı.
Tüm hifi meraklılarının yakından bildikleri bu CD’nin ilk yayınlanmasından 20 yıl sonra, ekstra parçalarla ve yine Bernie Grundman tarafından remaster edilerek
yayınlanan yeni sürümü. Cihaz test amacı ile halen sıkça kullanılan bu yeni CD versiyonu her açıdan eskisinden daha iyi. Leonard Cohen’in bilinmiş şarkılarının yeni yorumları özellikle hifi meraklılarına tavsiye edilir. Müzik: 8 Ses: 9 B.M
Haydn: Seven Last Words of Christ on the Cross Jordi Savall Alia Vox CALI 9854 SA CD Franz Joseph Haydn klasik dönemin en önemli ve en çok eser veren bestecilerinden bir tanesidir. En çok senfonileri ile tanınan bestecinin ayrıca opera ve dinsel temalı oratoryolara da imza atmıştır. Bir çok müzik adamı besteciyi “Senfoninin Babası” olarak tanımlar. İsa'nın çarmıha gerilirken söylediği sözleri konu alan dinsel temalı eser Jordi Savall ve Le Concert des Nations tarafından seslendirilmiş. Gelecek ay Jordi Savall ve bu CD'nin daha ayrıntılı bir yorumunu yazacağım. Müzik: 8 Ses: 8 Yaşar
Serbest Kürsü Merhabalar, Müzik sektörü nereye gidiyor tartışmalarına hemen her gün farklı dijital tartışma platformlarında rastlamanız gayet mümkün. Müzik sektöründe çalışanlar ve bizler gibi “sıkı” müzik dinleyicileri olayın ciddiyetinin büyük ölçüde farkındalar. Hifi ve bilişim sektörü ise, bu yeni akımdan mümkün olduğunca kar sağlamaya çalışıyorlar ve yeniliklere ayak uyduruyorlar. Tüm bu hengamede en büyük parsa yı toplayan şirket herkesin bildiği gibi rönesansı yaşayan Apple firması oldu. Önce “ipod” bununla beraber gelen “itunes” dijital müzik mağazası ile önemli satışlara imza attılar. Bunu gören bir sürü şirket birbirinin ardına dijital medya çalıcılar üretti. Bir çok dijital müzik satış mağazası açıldı. Fakat internetten korsan indirmenin önlemi alınamayınca, tüm sektör ciddi kayıplara uğruyor. Bu da hepimiz için ciddi bir tehlike. Ucuzlayan fiyatlar bile korsan paylaşımın önünü kesemiyor ne yazık ki, bu artık bir yaşam biçimi.
Krell'den EISA ödülüne aday olması gereken müthiş bir buluş, ipod dock'lu KID :)
Büyük hifi firmalarının “ipod” ve benzeri dijital çalıcılara bakış açısı ilk günlerden çok farklı durumda. İlk dönemlerde bu tarz ürünlerin kendileri için rakip olmadığını zanneden firmalar, şimdi dijital çalıcımızı entegre edebileceğiniz ürünler tasarlayıp satmaya çalışıyorlar. Bu kervana katılan çok sayıda “hi-end” üreticisi de var. Bana sorarsanız gelecek dijital çalıcılarda. Belki şu an için erken ama yakın gelecekte yadsınamaz şekilde gelişecekleri kesin. Hoş benim gibi analoğa gönül vermiş müzikseverler bir süre daha bu çılgınlıktan
uzakta durabiliriz sanırım. Aslında dijital rönesans, format savaşlarının şu anda en güçlü ve en önde gelen oyuncusu. Format savaşları deyince, sanırım bu savaşın bir döneminde herkes içinde bulunmuştur. Eski plaklardan, manyetik bantlara sonra tekrar plaklara en sonda kasetlere (MC) kadar ciddi bir format savaşı yaşanmıştı eskilerde. Analog kanadında yaşanan bu savaşlar, CD'nin ortalarda gözükmeye başlamasıyla Analog-Dijital arasındaki savaşa döndü. Hedef analog gibi çalmaktı ama çalabilen bir medya ortalarda yoktu. Bilmem ilk CD player'ları hatırlar mısınız, o dönemin pikaplarının yanında nasıl ezilirlerdi. Ama kullanım kolaylığı, fiyatlardaki ucuzlama ve ardı arkası kesilmeyen reklamlar ile piyasanın dominant gücü haline gelmişti. Tam bu dönemde -ki İngilteredeydim- Philips 'in DCC (Digital Compact Cassette) ve Sony 'nin MD (Mini Disk) ve su an bile kullanılan DAT (Digital Analog Tape) CD'nin karşısına rakip olarak çıktılar ama hiçbir zaman başarıya ulaşamadılar. CD'nin tahtına sonraki dönemde Panasonic 'in DVD-A ve Sony 'nin SACD formatları göz diktiler. DVD-A yeterli arşiv desteğine asla sahip olmadı. SACD ise, çoğu odyofilin gözünde aranılan “kutsal kase” idi. Teoride, analoğa yaklaşan ses kalitesi olsa da, plağa alışan kulaklar için yine de daha gidilmesi gereken çok yol vardı. Bazı odyofil arkadaşlarım pahalı SACD player'larını alıp, savaşta taraflarını tuttular. Sony 'nin SACD'den desteğini çekmesiyle arşivlerine alabildikleri 200-300 albüm ile cihazlarında dönme-dolap oynamaya başladılar. Bazıları ise, bu kadar fazla albüm bile alamamışlardı, ama hala SACD'nin üstünlüğünden bahsedip dururlar, bizde büyük firmaların onlara attığı “büyük kazıktan” CD'den sonra büyük firmaların müzikten para kazanmasını sağlamak üzere 2 yeni ürün beklenmeye başladı; analogtan üstün olduğu söylenen Blue-Ray Audio ve HD-DVD Audio. Sanırım bu formatlar daha çok uzun zaman beklenecek ama şu an format savaşının tek galibi var. O da, dijital sıkıştırılmış formatlar. Benim öngörüm bir sonraki savaşın sıkıştırılmış ve sıkıştırılmamış dijital medyalar arasında geçeceği. Ne diyelim, yiyeceğimiz kazıklar şimdiden hayırlı olsun.... Devrim
Sarı Sayfalar Bu ay sayfalarımızda ürünlerine yer verdiğimiz firmaların erişim adresleri; BL MUZIK Adres:Cemil Topuzlu Caddesi No: 25 / 5 Selamiçesme - Istanbul Telefon : 0216 386 28 98 Faks : 0216 386 28 97 Web: www.blmuzik.com FİL ELEKTRONİK Adres:1391 Sokak No.6 Alsancak - 35220 - İzmir Telefon: 0232 464 92 79 Faks : 0232 435 28 00 Web: www.filelektronik.com QUAD TURKIYE Adres: 1382 Sk. No: 35/2 - 35220 - Alsancak - İzmir Telefon: 0232 463 00 07 Faks: 0232 465 14 33 Web: http://www.quad-turkey.com