Stereo Mecmuasi No7

Page 1

Stereo Mecmuas覺 Eyl羹l Say覺s覺

1

www.stereomecmuasi.com


bu sayımızda.... merhaba

editörümüz hakan cezayirli'nin yeni sayıya

stereo mecmuası ülkemizde ve dünyada

ömür biter bu

televizyonda:

tv

maceramız

hifi ve müzik sektöründe neler oluyor: sektörel

hifi'nin

sayımızdan itibaren

ufak

bir tarihçesi

şahin derya hoparlörler

stereo mecmuası okuyucularına özel röportaj: touraj

yazı dizimiz

yepyeni bir iğneyi inceliyor;

haberler

bitmez

hakkında yazıyor

moghaddam ve roksan

thorens'in yeni pikabı mercek altında; thorens hakan cezayirli

yazısı

bluenote

mini

boboli

signature

chordette gem toygan eren stereo mecmuası'na özel test etti

kaan seler

hem üretiyor hemde bizleri bilgilendiriyor:

asr techno-fi buyuk

vtm-se40 single ended triode ampli

emitter 1 exclusive: reha diri sizler için test etti

editörü

m.necati karataş

ilgi ceken yazı dizimiz set özel dosya:

sizin icin yazdı;

beyerdynamic dt880

tarihçesine kişisel bir bakışta bu sayı, japonya'dayız

hiroyasu kondo ve audio

analog köşesinde

note japan

pikapların büyülü dünyası...

woman acceptance factor'da seçil kadın gözüyle hifi dünyasına bir bakış atıyor bu ayda yine

her telden dinledik: cd ve plak tavsiyelerimiz

sinanbeskurt'un dergimizde ilk yazısı: rostropovich ve stradivarius dijital köşede hifinin yeni yüzünden haberler

serbest kürsü: vallahi bu ayda gönlümüzce yazdık, çizdik

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

2

www.stereomecmuasi.com


Editörden Herkese merhabalar,

yapmak benim için imkansız. Yazı eklemek sorun olmayabilir ama yazılardan eksiltme yapmak, bu dergi için özel zamanlarından çaldığımız insanlara ihanet gibi bir şey olacağından, uygulama olarak imkansız. Bu işin tek yöntemi bu mudur bilemiyorum. Ama eğer ki, okuyucularımız arasında bu tasarım ile uğraşabilirim diyen var ise, bize yardımcı olursa çok seviniriz. Bu düşündüğümden çok daha zor bir olaymış ve şahsım adına bununla uğraşabileceğimi pek zannetmiyorum. Yani anlayacağınız ortaokul öğrencisi dönem ödevi tadında bir süre daha devam edeceğiz. Kafamda özel bir sayı hazırlamak var 2. sayı sonra. Bu sayının daha az sayfalı olacağını bildiğimden özel tasarımı bu sayıda deneyeceğiz.

Yedinci sayımızı yayınlamış olmaktan çok mutluyuz. Umarım bir önceki sayımız gibi bu sayımızı beğenirsiniz. Aslında bu sayımızda elektronik dergimizin görsel şeklini ve temalarını değiştirmek istiyordum. Fakat gördüğünüz gibi yine eski formatımızda devam ediyoruz. Bazı okuyucularımız için bu bir dergide çok ortaokul öğrencisinin dönem ödevine benziyor ama daha profesyonel dizilim ve tasarım konusu ne yazık ki bizim içinden çıkabileceğimiz bir şey değil. Bunu uzun çalışmaların ardından anlamış bulunuyoruz. Açık konuşmak gerekirse, bende dergimizin görsel yönünün gelişmesi gerektiği şeklinde düşünenlerdenim. Fakat bu değişimin nasıl yapılması konusunda fazla bir fikrim olmadığından profesyonel yardım almaya karar verdim. Ve metin toparlayıp soluğu bu işler ile uğraşan bir yere gittim. Onlar tasarıma başlayınca zaten bazı şeyleri baştan yanlış yaptığımızı anladım. Örneğin, belli bir konu için sayfa tasarımı yapılınca, belli uzunlukta kelime ve cümle sayısı üzerinden hareket ediliyor. Böylelikle sayfa tasarımları dolu dolu ve boşluksuz oluyor. Fakat bizim çalışma şeklimiz buna pek uygun değil. Dergiye yazan dostlarımız -ki buna bende dahilim- nasıl olsa bir şekilde formata oturtulur diyerek istedikleri gibi, istedikleri uzunlukta yazılarını yazıyorlar. Daha sonra öyle veya böyle bu yazılar derginin formatına oturtuluyor. Profesyonel anlamda çalışma şeklinde ise, ilk önce tasarım yapılıp, yazı uzunlukları bu tasarıma uyacak şekilde hazırlanıyor. Yani iki zıt kutup. Bizim bu çalışma şekline adapte olabileceğimizi zannetmiyorum. Sonuçta bazı yazılar buna göre hazırlanmasa sorun olmaz ama derginin bütünü söz konusu olunca adaptasyon çok zor.

Hazır tasarımla uğraşmışken, birde dergiyi basmak ile ilgili ön çalışmaları da yaptım. Bu konuda yoğun bir istek var okuyucularımızdan. 5. sayımızda, web sitemizin oluşturulması konusunda yardım istediğimiz bir yazı eklemiştik dergimize. O sayının indirilme ve okunma sayısı ile çağrımıza cevap veren okuyucularımız arasındaki oranı çok iyi bildiğimden -ki bütün istatistikler bana geliyorbasılı dergi macerasının sonucunun ne olacağını çok iyi tahmin ediyorum. Neyse fırsatını bulmuşken bu konuda gerekli çalışmayı yaptım. Bu çalışmanın sonucuna göre aldığımız karar, dergimizin yayın hayatını sona erdireceğimiz zaman veda sayımızı basılı olarak okuyucularımıza sunacağız. Bunu da kolaylıkla tahmin edebileceğiniz gibi “şanımız yürüsün” mantığı ile yapacağız. Bu konuyla ilgili olarak ben arayışıma son verdim, dediğim gibi sadece veda sayımızı basacağız. Benim Stereo Mecmuası'nı yayınlamaya karar vermemde etkisi olan bir kaç dergi oldu. Çoğunuz eminim hemen çeşitli hifi dergilerini düşüneceksiniz ama değil. Muhtemelen bir çoğunuzun duymadığı The Unique Magazine mottosu ile yayın yapan “Weird Tales” bu derginin yayın hayatına başlama kararı aldıran dergidir. İşin ilginç tarafı her iki derginin ilerleyişi birbirine benziyor doğrusu. Weird Tales incelenmesi gereken, bir bakış atılması gereken bir dergidir, özellikle Lovecraft ve Howard isimleri sizler için bir şey ifade ediyorsa.

Bu arada gittiğim ofiste, komik şeylerde yaşandı. Standart tanışma faslının ardından tasarım bürosunun bilgisayarına şu an okumaya başladığınız derginin ham halini yüklemeye başladık. Tasarımcı arkadaşlar, bunun internet üzerinden yayınlanan bir elektronik dergi olduğunu bildiklerinden bu denli fazla yazı olabileceğini düşünmediler herhalde. Yükleme bitip, küçük bir fontta neredeyse 100 sayfayı görünce şoka girdiler. Kullandıkları yazılımlar gerçekten çok hızlı ve keyifli. Bir çok şey otomatik olarak yapılabiliyor ama iş, yazıları oturtmaya gelince işte bu gerçek bir kaos haline geliyor. Bazı sayfalara yazı eklemek, bazılarından çıkartmak gerekiyor ve bunu

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

Konudan konuya atlıyorum yine değil mi. Son sayıdan bu yana sanırım yine 2 ay geçti. Bu süre içerisinde Stereo Mecmuası ile ilgili o kadar çok şey oldu ki, daldan dala atlamazsam, en az bir dergi dolusu daha yazı çıkar.

3

www.stereomecmuasi.com


Geçtiğimiz dönemin en önemli olayı benim TRT INT kanalındaki canlı yayın maceram idi. Bu konuyla ilgili bir yazıyı hem dergiye hemde web sitemize ekledim. Derginin birinci yaşı dolarken, bu denli yaygınlaşması çok hoşuma gidiyor. Bu yaygınlaşma, okuyucularımızda daha fazla beklentiye sebep oluyor. Daha farklı yazılar, daha geniş incelemeler ve bunlar gibi. Yani hep daha fazlası. Her zaman yazdığım gibi, tüm bu isteklerin karşılanması sadece bizlerin elinde değil, dergiye sizlerden, hifi sektöründen gelecek desteklerle de ilgili. Hep zamandan bahsediyorum, derginin ilk sayısı ile şu an ulaştığı durum arasında inanılmaz bir fark var. Zaman içerisinde bu durumun daha da iyiye gideceğini umuyor ve düşünüyorum.

platformların sayısal artışı içinde geçerli. Sayısal artış, ilgi çekebilmek için kalitenin artmasına sebep oluyor. Tüm bunlar daha sağlıklı bir hifi pazarının oluşması için önemli fırsatlar. Bugün internet'in verdiği fırsatlar sayesinde hiç kimse, hiçbir platform ve hiçbir site alternatifsiz değil. De Facto durumların bir bağlayıcılığı kalmamış oluyor. Bunlar dediğim gibi önemli gelişmeler ve ilerisi için şahsım adına bana umut veriyor. Bir diğer umut verici olay, güncel ürünleri test etme ve sizleri bilgilendirme konusunda kattettiğimiz yol. Dikkat ederseniz, ilk kez bir sayımızda ülkemize ithal edilmiş bu kadar fazla ürün hakkında yazımız var. Thorens'İn yepyeni pikabı Mini -ki bu ürünle ilgili tanıtım çok kısa bir zaman önce yapıldı- Bluenote Boboli Signature pikap iğnesi -ülkemizde ilk kapsamlı testi yapıldı- ve Chordette Gem - daha yepyeni bir ürün dünya tanıtımından hemen sonra incelemesini yayınlıyoruz- bu sayımızın ilgi odağı olacak ürünleri. Tabii bu incelemeler Stereo Mecmuası'na destek veren sektörel firmalar sayesinde sizlere ulaşan yazılardır. Umarım bu sayıdan sonra çok daha firma bizimle iletişime geçer. Sonuçta tüm bu karşılıksız uğraşı, ülkemizde hifi konusuna meraklı okuyucularımızın incelemeleri ve gelişmeleri kendi dillerinde okuması için. Tabii bu kadar fazla ürün elimize geçince, bizde sizlerin keyifle okuyabilmesi için daha bir şevkle yazıyoruz. Bazen yazı tarzımız -özellikle de benim ki- standart bir hifi dergisinden çok daha farklı olduğu için bazılarınıza garip geliyordur. Ama hem ben hemde tüm Mecmua ekibinin dergiye kattığı bu garip ruh sayesinde Stereo Mecmuası bugünlere geldi. Eminim ki, hazır yabancı dillerdeki yazılardan çeviri yapan bir yayın olsak her şey daha rahat olabilirdi. Ama her şeyiyle özgün olmaya çalışmak yanında alışılagelmedik tarzlarda getiriyor. Tıpkı bir hifi dergisinde asla göremeyeceğiniz tarzdaki bu önsöz gibi. Lafı yine uzattık bayağı. Forumlarımızı ve web sitemizi takip etmeyi unutmayın diyerek sizleri yeni sayımız ile baş başa bırakayım.

Gelelim bu sayımıza. Biliyorsunuz şimdiye kadar çıkmış sayılarımızın hepsini o dönem elimizde bulunan imkanlarımızı sonuna kadar harcayarak hazırlıyoruz. Genel anlamda şimdiye kadar çok başarılı sayılara imza attık diye düşünüyorum zaten aksi olsa Stereo Mecmuası bu şekilde yaygınlaşmaz idi. Şu an okuduğunuz sayı için ise, benim açımdan Stereo Mecmuası'nın Opus Magnum'u. Ücretsiz dağıtılan bir dergi olmamıza rağmen, bu sayımız geçmiş Türk hifi medyası göz önüne alınarak muhtemelen en unutulmaz sayılardan bir tanesi olacaktır. Geçmişte yayın yapan bazı dergilerin bazı sayıları benim dün gibi aklımdadır. Bu sayılar asla unutulmaz ve ileride hatırlanır. Dergiler geriye gitmeye başladığında yeni sayılar hep bu eski ama unutulmaz sayılar ile kıyaslanır. Stereo Mecmuası'nın yedinci sayısı işte bu türden bir sayı oldu. Bu durumu engellemek için bazı yazıları gelecek sayıya sarkıtmak mümkün olabilirdi ama bunu yapmayı içime sindiremedim. Yedinci sayımız ve bundan 2 ay sonra okuyacağınız sekizinci sayımız, Stereo Mecmuası için birer Opus Magnum olacaktır. İleri de bu yükselen çıtanın başımıza ne gibi sorunlar açacağını biliyorum ama doğru olanı yaptık gibi geliyor. Aslında bu durumun sektöre bazı faydaları ve bunun yanında zararları da olduğunu düşünüyorum. En başta Stereo Mecmuası gibi ücretsiz dağıtılan bir derginin bu denli zengin bir içerik ile yayınlanması, ilerisi için parayla satılan, basılı bir dergiden beklentiyi arttıracak. Bu dönemden sonra içerisinde 5 sayfa hifi olup 50 sayfa cep telefonu, bilgisayardan bahseden bir dergi muhtemelen kendisini hifi dergisi statüsüne sokamayacaktır. Bunun okuyucular açısından ilerisi için daha kaliteli içeriğe ulaşmak açısından önemli katkıları olacağını düşünüyorum. Çıtanın yükselmesi herkes açısından iyi bir şey. Aynı durum hifi ile ilgili sitelerin, forumların ve benzeri dijital Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

Bir sonraki sayımızda görüşmek üzere. Bize Ulaşın Web: www.stereomecmuasi.com mail: stereomecmuasi@gmail.com forum: www.stereomecmuasi.com/forum

4

www.stereomecmuasi.com


Advertorial

Stereo Mecmuası TRT Maceramız benim için şaşırtıcı oldu. Sabah programı seyrederken seni görünce şok olduk demeleri bile benim için en keyifli anlardan birisi idi. Bir diğer keyifli an, Seçil ile akşamüstü dolaşmasına çıktığımız anda yan apartmandan bir dostumuzun, seni sabah televizyonda gördük demesiydi.

Stereo Mecmuası'nı bundan bir sene önce çıkartmaya karar verdiğimde derginin bir şekilde ilgi çekeceğini düşünmüştüm ama bugünlerde yaşanan olayları hiç hayal etmemiştim doğrusu. Çok kısıtlı imkanlarla, doğru düzgün bir sitesi bile olmadan yayına başlayan ve en önemlisi hiçbir site veya oluşumun bir parçası olmadan hiç yoktan var edilen dergi ve web sitemiz için 20 Temmuz 2008 Pazar günü asla unutulmayacak çok güzel bir gün oldu. TRT INT kanalında yayınlanan Türk Site programında canlı yayında kısacık bir sürede olsa Mecmua'yı izleyicilere tanıtma fırsatım oldu.

Bu yayın için hazırlıklıklar aslında çok önceden başladı. İlk adım olarak Türk Site ekibinden Bercis hanım ile defalarca görüştük. Ardından sitemizi gezerken gereken kayıtlar yapıldı. Bendeniz, TRT binasında program yapımcıları Nükhet ve Bercis hanımlar ile kısa bir süre de olsa çalışma mutluluğunu yaşadım. Bu kayıtların ardından, Stereo Mecmuası'nın kalbinde yani evimde TRT çekimi yapıldı. Toplam 3 dakikalık bir VTR için yaklaşık 2 saat süren uzun bir çalışma sonucunda ekranlarda izlediğiniz “jingle” yaratıldı. Bu çalışma başta Bercis hanım ve kameraman M.Ali Bey ve 3 stajer arkadaşımızın eseri. Bende ilk kez yayında seyrettim ve gerçekten çok hoşuma gitti. Bu vesile ile çekim ekibine teşekkür ederim. Bu çekim sırasında beni yalnız bırakmayan forumumuz ve zaman zamanda dergimizdeki yazılarından tanıdığınız sevgili Görkem ve Tayfun Bey'e buradan tekrar teşekkürler.

Belki TRT INT kanalı geniş kitlelerin ilgilendiği bir kanal değil en azından büyük kanallar arasında değil. Ama hem programın hedef kitlesini bildiğimden hemde program yapımcılarından aldığım bilgiler doğrultusunda elektronik dergimiz için yepyeni okuyucular kazandıracağını biliyordum. Bundan en önemlisi ileri ki dönemlerde hem yurt içinde hemde yurt dışında atacağımız önemli adımlarda bu yayın, Mecmua için önemli bir basamak olacak. Belki içerisinde bulununca çok önemli olarak addetmiyoruz ama Türkiye'nin devlet televizyonunun tüm dünyadaki Türk'lere açılan kapısı TRT INT. Stereo Mecmuası tarzı özgün bir oluşumun özellikle canlı yayında izleyicilere tanıtılması pek alışılageldik bir şey değil sanırım.

Gelelim 20 Temmuz Pazar gününe. Gün benim için normalden biraz erken başladı. Yayın saati olan 12:00'den 1 saat önce TRT binasına giriş yaptım. Hem program yapımcıları hemde teknik ekip ile sohbet etme şansım oldu. Ardından makyajım yapıldı ve canlı yayını beklemeye başladım. Çekimin yapılacağı stüdyoyu da inceleme fırsatım oldu. Stüdyo, kameralar, ışıklar, teknik ekip derken olayın ciddiyetini anlıyorsunuz. Bunun hemen akabinde reji odası, yayın odası, ses odası gibi yayının

Sonuçta her şey tamda düşündüğüm gibi oldu, gerek mail listelerimizde yaşanan yoğunluk, gerek aldığımız tebrik mesajları bu programın en azından bizim açımızdan hedefini tam onikiden bulduğunu söyleyebiliriz. Yaşadığım en keyifli anlardan 2 tanesini sizlerle paylaşmak isterim. Profesyonel kariyerim sırasında beraber çalıştığım ama hayat koşullarının ayrı düşürdüğü 2 eski arkadaşımın açtıkları telefon

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

5

www.stereomecmuasi.com


izleyicilere ulaşmasının sağlandığı teknik bölümleri görünce nasıl ciddi bir işin içerisinde olduğunu insan anlıyor. Canlı yayın öncesinde programı akışı ile ilgili bilgiler verildikten sonra, saat tam 12:10'da Türk Site programı yayına başladı. Setin görülmeyen kamera arkasında 3 kamera, yönetmen ile birlikte programı çıplak gözle takip etme şansım oldu. Bu esnada stüdyodaki monitörlerden hem ham yayını hemde işlenerek izleyicilere ulaşan canlı yayını görebiliyordum. Sonra benim sıram geldi, haftanın konuğu jeneriği devam ederken yerime oturdum ve mikrofonum takıldı. Tüm bunlar için gereken süre 12sn idi. İlk önce ne kadar kısa diye düşündüm o anı yaşayınca hiçte kısa olmadığını anladım Canlı yayında ise oldukça rahattım. Sorulara mümkün olduğunca mantıklı yanıtlar vermeye çalıştım yani sanırım :) Söyleşi bitince yayın odasına konuk edildim. Aman tanrım nasıl bir karmaşa olduğunu sizlere anlatamam. Tabii bu karmaşa benim için karmaşa. Programın teknik ekibi için gündelik bir olay. Bir yandan yayın masasında görüntüler seçiliyor, kameralar tilt, pan yapıyor, kameralar değişiyor, alt yazılar bir anda ekrana aktarılıyor, bilgisayar ekranları seçiliyor. İşin komik tarafı teknik ekip bunları o kadar basitmiş gibi bir ahenk ile yapıyor ki, şaşırmamak imkansız. Herkesin gözü bir yanda saatte. TRT ciddiyeti içerisinde girişçıkış zamanlarına uygun şekilde kısaltma ve uzatmalar yapılıyor. Program bitiminde neden herkesin bana geçmiş olsun dediğini de o an öğrendim. Başarılı bir yayının sonrasında tüm ekip birbirlerine geçmiş olsun diyor. Bana da geçmiş olsun dediklerine göre bende başarılı oldum galiba. Sonra hep birlikte çaylarımızı yudumlayıp program üzerine muhabbet ettik. İnanın her şey çok güzeldi ve ömrümün sonuna kadar asla unutmayacağım çok güzel bir anı oldu benim için. Tüm bu koşuşturma sırasında adlarını öğrenemediğim bir sürü insan var ama onların herbirine, yönetmene, teknik görüntü ve ses ekiplerine, stüdyo ekibine, stajer arkadaşlara, Bercis ve Nükhet hanımlara, program sunucularına, makyöz ve programa emeği geçen herkese çok teşekkürler. Hayat boyu unutulmayacak bu güzel anı ve her konuda bana yardımcı oldukları için. Aslında tüm bu güzel anların yaşanmasındaki en büyük pay sahibi sizlersiniz. Dergimizi okuyarak, web sitemizi inceleyerek, forumlarımıza katılarak Stereo Mecmuası'nın bir sonraki sayısının hazırlanması için motivasyonu sağlayan binlerce adını bilmediğimiz dostumuz. Daha ileri ki dönemlerde yeni Stereo Mecmuası maceralarında birlikte olmak dileği ile. TRT Maceramız TRT INT kanalında yayınlanan “Türk Site” programına konuk olduğumuz canlı yayın videosunu Stereo Mecmuası Web Sitesinde seyredebilirsiniz. Bu video için Sn. Murat Bey'e (Muffy) içten teşekkürler. Videoya ulaşmak için tıklayınız

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

6

www.stereomecmuasi.com


Stereo Mecmuas覺 Eyl羹l Say覺s覺

7

www.stereomecmuasi.com


Stereo Mecmuas覺 Eyl羹l Say覺s覺

8

www.stereomecmuasi.com


Sektörel Haberler Cabasse Yeni Ürünler Fransız hoparlör üreticisi Cabasse yeni kreasyonlarını gün yüzüne çıkartmaya başladı. Firmanın kendisine özgü olan ve giriş ve orta serilerde uzun zamandır kullanmadığı, sadece küre serisinde kullanılan Koaksiyel tasarımını yeniden kullanmaya başladı. Yeni MC40 serisinde bu yeni serilerdeb bir tanesi.MC40 serisi, Java, Majorca adlı 2 floorstand, Minorca isimli bir bookshelf ve diğer ev sinema hoparlörlerinden oluşturulmuş. Firmanın gelenekselleşmiş Antigua, Tobago, Jersey gibi ürünleri ise yine yenilenen MT3 serisinde bulunuyor. Yeni ürünlerle ilgili tüm bilgilere Mavi Hifi firmasından ulaşabilirsiniz. Önümüzdeki sayı yeni ürünlerle ilgili bir incelemeyi dergimizde bulabileceksiniz. Bu arada Cabasse web sitesini de tekrar tasarlamış. İlk sayfadaki modeller bölümündeki animasyonlar çok keyifli. Bir göz atmanızda fayda olabilir. Cabasse web sitesini ziyaret etmek için ise; www.cabasse.com

AKG K324P

AKG, 60 yıldır mikrofon ve kulaklıkta profes-yenel sesin karşılığı oldu. Kayıt stüdyo-ları, radyolar, TV istasyonları, opera-lar ve tanınmış birçok gösteri merkezi ve uluslararası alanda ün yapmış müzisyenler yıllardır AKG’nin kaliteli mikrofon ve kulaklıklarını kullanıyorlar. AKG bugün, kaliteli mikrofon, kulaklık ve kablosuz ekipmanın dünyada ki önde gelen üreticilerden bir tanesidir. AKG Kulaklık alanında her zevke hitap edecek ve her yerde rahatlıkla kullanabileceğmiz kulaklık üretimini gerçekleştirdi. Kulakiçi kulaklık serisinde yer alan K 324 P, AKG’nin profesyonel teknolojisini kullanarak yüksek kalitede hem baslı hem tizli tam spectrum sesi, mükemmel dış ses izolasyonu sayesinde temiz ve güçlü olarak sizlere sunuyor. AKG K 324 P ergonomik dizayni, kulağa rahat oturuşu, 3 farklı boyutta ki kulaklık aparatı ile yolda, yolculukta veya istediğiniz her yerde rahat kullanım olanağı sunuyor. Ayrica hafifliği (3 gr ) ve taşıma çantası sayesinde her yere yanınızda götürmenize olanak sağlıyor. Beyaz ve Krom kaplama renk alternatifleri ile her türlü taşınabilir CD çalar, MP3 gibi müzik çalarla uyumludur. Ses kalitesine profesyonelliği getiren AKG ile müzikte kaliteyi yaşayın. AKG K324P'nin fiyatı ise 106,00USD. Daha fazla bilgi için www.sfrkd.com

Meridian AD88 Home Entertainment System

Alfred Dunhill firmasının ünlü İngiliz Meridian firması ile işbirliği sonrasında ortaya çıkan AD88 Home Entertainment System, Türkiye'de. Extreme Audio tarafından ithal edilen ürünün içerisinde CD ve DVD player, DAB/FM/AM radyo ve bir iPod dock'u var. Yine kendi içerisindeki 3 amplifikatör vasıtası ile ön hoparlörlere ve subwoofer'a 80w'lık bir güç sağlanıyor. Ürünün Türkiye satış fiyatı KDV dahil 2400 GBP Daha ayrıntılı bilgi için; www.extremeaudio.com adresini ziyaret edebilirsiniz.

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

9

www.stereomecmuasi.com


Yeni bir Thorens; Mini Geçtiğimiz sayımızda Türkiye'ye gelmesi muhtemel olduğunu duyurduğumuz Thorens Mini sonunda Sigma firmasına ulaştı. Mini, Thorens'ten giriş seviyesi yepyeni bir pikap. İsminin mini olması, sadece fiyatına yansımış, teknik özellik anlamında pikap pek minik sayılmaz. Belt Drive tasarlanmış olan pikap 33” ve 45” devirleri destekliyor. Firmanın kendi kolu olan TP 17 ile donatılan ürün DMS 251S iğne ile geliyor. Opsiyonel olarak entegre pikap katı ve otomatik stop seçenekleri sunulmakta. Ürünün Türkiye için belirlenen fiyatı KDV dahil 248 Euro. İlerleyen sayfalarda bu yeni ürünün kapsamlı incelemesini ilk kez Stereo Mecmua'nda okuyabileceksiniz. Ayrıntılı bilgi için; www.sigmases.com

Soul müziği, büyük ustasını yitirdi Soul müziğin Oscar ödüllü ustalarından Amerikalı şarkıcı ve söz yazarı Isaac Hayes 65 yaşında öldü.Hayes, 70'lerin başında en ünlü siyah şarkıcılardandı. Memphis'teki evinde yaşamını yitiren Isaac Hayes'in ölüm nedeni henüz bilinmiyor. Isaac Hayes özellikle 1971 yapımı Shaft isimli film için bestelediği müzikle biliniyor. Zaten Hayes'e Oscar kazandıran da, bu çalışması olmuştu. Isaac Hayes; Al Green, James Brown ve Stevie Wonder'la birlikte 1970'lerin başında ABD'nin en ünlü siyah şarkıcıları arasındaydı. "Soul Man", "When Something is Wrong With My Baby", "Hold On, I'm Comin", "B-A-B-Y", "I Got to Love Somebody's Baby", "I Had a Dream", "Zeke the Freak", "Don't Let Go" ve "Do You Wanna Make Love"; Isaac Hayes'in bestelediği bazı ünlü şarkılar... Hayes 2002'de, Rock and Roll Hall of Fame (Rock and Roll Ünlüler Müzesi)'ne seçildiğinde, başarısını şanslı olmasına bağlamıştı. Ünlü şarkıcı "Müzik endüstrisi, trendler ve benzeri şeyler hakkında hiçbir şey bilmedim. Bence herşey zamanlamayla ilgili" demişti. 4 kez evlenen Hayes'in 12 çocuğu var. alıntı: http://www.bbc.co.uk

Chodette Gem İngiliz Chord firmasının yepyeni ürünü Gem, kişisel bilgisayarınız, müzik server'ınız veya cep telefonunuzdaki müzikleri özel geliştirilmiş bluetooth alıcısıyla veya USB kabloyla dinlemenizi sağlayan bir DAC ünitesi. Türkiyedeki meraklıların beğenisine tüm dünya ile aynı anda Timpani Elektronik sunulan Gem, daha şimdiden bu senenin tüm giriş seviyesi DAC ödüllerini toplayacak gibi gözüküyor. İlerleyen sayfalarda Chordette Gem'in oldukça kapsamlı bir inceleme yazısını okuyacaksınız. Daha ayrıntılı bilgi için; www.timpani.com.tr

Rethm Saadhana ve Maarga yenilendi

Fil Elektronik'ten verilen bilgiye göre, Rethm firmasının her iki hoparlörü de yapısal olarak yenilendi. Saadhana hoparlör, Rethm firmasının sahibi Jacob George'un ilk kez ülkemizde tanıttığı ipek panellerin yeni versiyonları ve özel bir ayak ile donatılmış. Firmanın daha küçük hoparlörü olan Maarga ise neredeyse baştan sona yenilenmiş. İlerleyen sayılarımızda Saadhana için bir follow-up incelemesi daha yapmayı planlıyoruz. Bu arada firmanın verdiği bilgi göre, mağazalarında kısa bir süre için hem Maarga hemde Saadhana meraklıların dinlemesi için hazırlanmış durumda. Daha ayrıntılı bilgi için; www.filelektronik.com

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

10

www.stereomecmuasi.com


Gryphon'dan yeni Mikado Danimarkalı üretici Gryphon, Mikado CD okuyucusunun Signature versiyonunu duyurdu. Yeni CD okuyucu tamamen modifiye edilerek kullanılan Philips CD-PRO2 transporta ve 4 stereo DAC ile 32bit/192kHz işlem yapabilme imkanına sahip olmuş. Cihaz neredeyse tüm diğer Gryphon elektronikleri gibi, dual mono yapıda ve simetrik balanced (dengelenmiş) mimariye sahip. Mikado Signature'ın tüm güç kaynakları ise ayı şekilde kutulanmış. Cihazın Avrupa satış fiyatı 12.600 Euro olarak belirlenmiş. Daha fazla bilgi için www.gryphon-audio.dk

Yeni Utopia IIII

Fransız hoparlör üreticisi Focal JMLab, üst uç segment hoparlör serisi olan Utopia III'leri tanıttı. Çok şık gözüken bu ilginç hoparlörler 130.000 Euro'luk fiyatı ile bir çoğumuz için ulaşılmaz ama bu resimlerinden keyif almamız için engel değil. Fransız üreticinin duyurduğu teknik özelliklerde ilginç detaylar var. Her akustik ortamda maksimum performansı elde etmek üzere cross over'da 1458 (evet yanlış okumadınız bin dörtyüz elli sekiz) değişik ayar kombinasyonu olanağı sunulan hoparlörün frekans cevap eğrisi 18Hz den 40kHz'e uzanıyor. Bas sürücüsü 40cm, mid bas sürücüsü ise 27cm. Hoparlörün hassasiyeti ise, 94dB. Hoparlörün ağırlığı 260Kg. Bu arada tavsiye edilen amplifikasyon gücü ise 1.500w civarlarında. Bu arada yandaki resimde omurgaya benzeyen yapı bir manivela vasıtası ile hareket ettirilebiliyor. Eh şimdiden almaya heveslenenlere kolaylıklar diliyor ve diğer özellikler için Fransız üreticinin web sitesinin linkini veriyoruz. www.focal-tm.fr

Thorens'ten ücretsiz bir dergi; Phono

Thorens analog severler için ücretsiz bir dergi yayınlamaya başladı. Phono, isimli derginin ilk sayısı internet üzerinden indirilebiliyor. İndirme adresi; http://www.thorens.com/news/phono-magazine.html Ayrıca Thorens'in ülkemizdeki dağıtıcısı olan Sigma Ses, meraklılara derginin basılı versiyonunu da sağlayabiliyor. Oldukça sınırlı adette bulunan basılı versiyon ile ilgili olarak yapmanız gereken tek şey Sigma Ses firması ile irtibata geçmek. Az miktarda şanslı analog sever bu derginin basılı versiyonunu edinebileceğinden acele etseniz iyi olur. Sigma Ses'e iletişime geçmek için www.sigmases.com adresini kullanabilirsiniz. Bu arada dergi hem Almanca hemde İngilizce olarak yayınlanmış. Basılı dergi için, bizde Stereo Mecmuası olarak darısı başımıza dyelim.

Emotion pikaplar için upgrade 6Moons web sitesinden edindiğimiz bilgiye göre Alman Clear Audio firması ürettiği Emotion pikaplar için yeni bir bearing geliştirmiş. Eski seri Emotion pikaplarda da kullanılabilen bu yeni bearing firmanın CMB (Ceramic Magnetic Bearing) teknolojisine sahip. Birbirini iten iki manyetik alanın kullanılması ile pikabın performansında büyük ölçüde iyileşme sağlanmakta. Bu iyileşmeler hem ses performansı hemde hız stabilizasyonunu kapsamakta. Bu upgrade setinin Amerika satış fiyatı 400 USD olarak belirlenmiş. Daha ayrıntılı bilgi için www.clearaudio.de

Yeni Sayımız hakkında Anket

Yeni sayımız hakkındaki görüşlerinizi yazabilmeniz ve anketimize forumlarımızda bir konu oluşturduk. Forumlarımıza ulaşmak için link

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

11

katılabilmeniz

için

www.stereomecmuasi.com


EISA 2009 Ödülleri Geçtiğimiz Ağustos ayı ortalarında EISA 2009 ödülleri açıklandı. Hemen her alanda bir sürü ödül verilen EISA'da 2 kanal Müzik sistemlerine verilen ödüllerin dökümü aşağıda. -European -European -European -European -European -European -European -European

High-End Audio Marantz SC-11 S1/SM-11 S1 2-Channel Amplifier NAD C315BEE 2-Channel System Yamaha CD-S1000/A-S1000 Audio Compact System Philips MCi500H Audio Source Linn Majik DS HT Digital Media Player Harman Kardon DMC1000 Loudspeaker JBL LS80 Sound Station B&W Zeppelin

diğer alanlarda verilen onlarca ödülü merak ediyorsanız sitemizin haberler bölümde bulabilirsiniz.

Soba Audio Web sitemizin forumlarında amplifikatörler bölüme eklediğimiz bir ürünü aslında ülkemizden bir üreticiyi sizlere tanıtmak istiyoruz. Firma 2X6w gücünde lambalı bir amplifikatörü Türk kullanıcılara oldukça uygun bir fiyata sunuyor. Bahsettiğim firma Soba Hiend Glass Audio. Firmanın audio amplifikatörü haricinde birde lambalı gitar amplisi ürünü bulunuyor şimdilik. Firma hakkında daha fazla bilgi için, www.sobavacuumtubeaudio.com

Efsane lamba üreticisi Mullard yeniden üretimde

Dinleti Müzik firmasından Sn. Murat Pancaroğlu'nun bildirdiğine göre; Efsane Tube üreticisi Mullard yeniden üretimde. İlgilenenler icin ekdeki linkleri incelemelerinde fayda var. Şimdilik üretilen lambalar şunlar, E813CC, E812CC ve E811CC. Ayrıntılı bilgi: http://www.techtubevalves.com

Harman Kardon AVR 355

Harman Kardon, şirket tarihindeki en önemli ürün

lansmanlarından birini 2008 ses/video alıcısı serisi ile gerçekleştirdi. Bu serinin içinde yer alan 7.1 kanallı AVR 355’in özellikleri saymakla bitecek gibi değil. AVR 355 tüm modern yeni teknolojileri destekliyor. AVR 355 ilginç bir diğer özelliğe sahip. Bu özelliğin ismi, EzSet/EQ™. EzSet/EQ™ otomatik tam aralıklı oda eşitleme ve sistem kalibrasyonu, sistem kurulumunu basitleştirir ve tüm odalarda en uygun şekilde ses elde edilmesini sağlar. AVR 355 üretiminde kullandığı son teknoloji sayesinde en iyi görüntü ve ses performansı ve kullanım kolaylığını şık ve minimalist görünümü ile sizlere sunuyor. Ürünün perakende Satış Fiyatı 1677 dolar. Daha ayrıntılı bilgiyi www.sfrkd.com adresinden alabilirsiniz.

Project 6 PerspeX

Project gelişmiş mühendislik çalışmalarının sonucu olarak X serisinin devamı niteliğindeki 6 PerspeX modelini sundu. 6 PerspeX’in gövdesi şeffaf akrilikten üretilmiş, pikabın platosu ve kolu bu gövdeden ayrılmış, özel anti-rezonant üst platformda duruyorlar. Bu üst platform ise gövdenin üzerinde 3 çift mıknatısın desteği ile yüzüyor. Bu platform için “yüzüyor” deniliyor çünkü üst platform ile pikabın gövdesi arasında hiçbir

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

12

www.stereomecmuasi.com


noktada temas yok. Project, 6 PerspeX modelinde manyetik süspansiyonu ideal şartlarda çalıştırmak için çok güçlü matematik ve fizik bilgilerini kullanarak, gelişmiş hesap yapma-işlemci gücü taşıyan bilgisayarlar ile desteklenen ar-ge çalışmalarında bulunmuş. 6 PerspeX aynı zamanda Project’in yeni nesil “9cc Evolution” model kolunu kullanıyor. Bu kol tamamen karbonfiber malzeme ile üretilmiş ve head-shell ile gövdeyi birleştiren tek parça konik yapıda. Böylece mekanik sağlamlık ve bütünlük sağlanmış. Daha ayrıntılı bilgi için: www.actualpower.com

Dynaudio Excite

Yeni Excite serisi hoparlörler high-end ses performansı ile saf müzikaliteyi birleştiriyor. Artık inandırıcı sesler üretmek için ille de en üst seviye bir ampliye ihtiyaç duymayan high-end bir hoparlör mevcut. Çünkü Excite modelleri amplilerin ürettiği her bir watt’ı maksimum kullanıp, müzik sinyalini hızla ve hassasiyetle takip ederek ve bütün watt’ları müzik zevkine dönüştürmek için dizayn edilmiş. Hoparlörlerin kabinleri de efsanevi Dynaudio kalitesini devam ettiriyor. Sıkı, düşük rezonanslı iç yapı ile birleşen klasik ve evrensel tasarım gerçek-ahşap kaplamalı kabinlerde birleştirilmiş. Excite serisinin 5 modeli de gül ağacı , kiraz ağacı, akça ağaç ve dışbudak ağacı olarak üretilmiş. Detaylı bilgi için www.actualpower.com

PrimaLuna'da hareket var PrimaLuna'nın ProLogue Eight CD çaları için tasarladığı iyileştirme devresi (upgrade) "Super I/V Plus" Timpani'de. PrimaLuna kendi sitesinde bu iyileştirme icin şöyle yazıyor:Super I/V Plus Devresi, bilindiği kadarıyla ses sistemleri alanında daha önce hiçbir imalatçının kullanmadığı op-amp'ler içeriyor. Bu yeni devre ile "yetişme hızı" (slew rate) 13 ten 100V/uS'ye çıkarılıyor ve %50 gürültü düşümü sağlanıyor. Super I/V Plus ayrıca bypass ve güç besleme kapasitörlerini de iyileştiriyor. Boylece hız, detay ve sessizlik artışıyla birlikte daha büyük bir sahne elde ediyorsunuz. Ürünün satış fiyatı 150 Euro ve montajı oldukça basit. Daha fazla ayrıntı için, www.timpani.com.tr

Mavi Hifi, yeni ürünler yolda!

Mavi Hifi yeni sezona yepyeni ürünler ile merhaba demeye hazırlanıyor. Geçtiğimiz ay bir modelini incelediğimiz Alman Transrotor firmasının yeni pikapları analog severlerin beğenisine sunulacak. Stoğa yakın zamanda girmesi planlanan modeller, ZET 1, Opaco ve Orfeo. Aynı şekilde Melody markasının yeni ürünleri P 1688 (Pure Black 101), M 300BP (Pure Black 28), PM-845, I-880 ve SP3 çok kısa zamanda meraklıların beğenisine sunulacak. Daha fazla ayrıntı için: www.mavi-hifi.com

Fonetik web sitesine kavuştu...

İzmir'li Fonetik mağazası web sitesini meraklıların beğenisine sundu. Firma, Quad, Velodyne, Mission, Heed Audio, Exact Power, Cardas ve Nuvo ürünlerini mağazasındaki demo odalarında odyofillerin beğenisine sunuyor. Sitenin ilk sürümünü ziyaret etmek için: www.fonetik.biz adresini tıklayabilirsiniz. Sitenin ilerleyen dönem ki sürümlerinde, ürün fiyatları da dahil olmak üzere bir çok bilgi eklenecek

Stereo Mecmuası web sitesinin haberler bölümü günlük olarak güncellenmektedir. Türk firmalarından yenilikler, yeni ürünlerin dışında tüm dünyadan hifi ve müzik konularındaki gelişmeler Türkçe olarak meraklılara sunulmaktadır. Haberler bölümümüzü web sitemizden takip edebileceğiniz gibi RSS servisimize üye olarak gelişmeleri email ile de alabilirsiniz. Tabii ki, ücretsiz olarak :)

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

13

www.stereomecmuasi.com


Stereo Mecmuas覺 Eyl羹l Say覺s覺

14

www.stereomecmuasi.com


Makale

Hi-Fi’nın Ufak Bir Tarihçesi Hifi'nin Ufak bir tarihçesi yazı dizimiz hemen hemen Stereo Mecmuası'nın ilk sayısından beri devam etmekte. Geçmiş bölümleri dergimizin eski sayılarında ve/veya web sitemizde bulabilirsiniz. Lynn Olson’un yazılarından aslına olabildiğince sadık kalmaya çalışarak tercüme edilmiştir. Kendisine buradan bir kez daha teşekkürlerimizle – Thank you Lynn. -Nereden geliyorum? -Nereye gidiyorum? -Ben kimim?

dolayısıyla kasayı, sonra kasanın içindeki sönümleyici maddeleri, sonra da crossover’ı ve en sonunda da elinizde orijinal olarak tek firmanın logosu kalır... Aslında değerli olan sürücüler Alnico mıknatıslı olan kağıt sürücülerdir... Gerçi Qt değerleri onları kapalı veya portlu kasa dizaynlarda kullanmaya elverişli kılmamaktadır (Qt değerleri 0.2 ile 0.38 arasında olan sürücüleri tercih etmeniz gerekir. Daha aşağısında çok yüksek F3 frekansı elde edersiniz. Daha üstünde ise kasa boyutları ve frekans eğrisi mantıksız boyutlara ulaşır.

Antik çağdan kalma olan bu sorular hala bizi terketmiş değiller. Ufak değişikliklerle bu soruları müziksever, odyofil, hobici veya ustamühendis’in ilgisini çekecek şekile dönüştürülebilir. -Ses röprodüksiyon (sesi tekrar canlandırma) sanatı nereden geliyor? -Bu sanat nereye gidiyor? -Ben bu sanattan neler bekliyorum?

Fakat her zaman, ve her konuda da olduğu gibi istisnalar bulunur. Koni tipinde tiz sürücüleri haksız yere unutuldular, özellikle Peerless ve Bozak’ın imal ettikleri ¾ inçlik toz kapakçıklı 2 inçlik kağıt sürücüleri. Bu sürücüler gerçekten iyi sürücülerdir, hele zamanının yumuşak kubbeli “soft dome” tweeterlarıyla karşılaştırıldığında. 50 ve 60’lı yılların tiz sürücü kalitesine ancak 1990’lardaki 1 inçlik yumuşak kubbeli tiz sürücülerle yaklaşılabildi. Eski horn sürücüleri çok iyi olabildikleri gibi, bazıları da gerçekten kötüydü; 15kHz’in üstünü , ve yaygın bir ses dağıtımını beklememek şartıyla. Ben halen alüminyum diyaframlardan çok fenolik diyaframların sesini beğeniyorum. JBL/Altec sesine hiç bir zaman alışamamanın nedeni de bana her zaman fazla metalik gelmeleridir. Kubbeli orta ses sürücüleri ise o zamanlar da bugün de iyi değildirler. Nedeni de yüksek distorsiyon ve bir yandan bir yana salınmalarının meydana getirdiği efekttir. (neticede bu tür sürücülerin spiders tipi süspansyon sistemleri yoktur) Eski Doğu Yakası hoparlörlerini modifiye etmenin yolu yoktur. Zira önce sürücüleri değiştirmeniz gerekir,

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

Alnico mıknatıslı Celestion marka sürücü Alnico mıknatısların günümüze dek süregelen ünü abartılı değildir. Aradaki farklar bariz ve gerçek, gerekçeleri de basittir. Tüm dinamik sürücüler belli bir frekansta endüktiftirler. Bir bas veya mid-bas sürücüsü için endüktansın önemi 300 ile 500 Hz ve üzeridir (her ne kadar 3 kHz’e kadar düz çizgisel bir cevap veriyorsa da) Ses bobini endüktansı her zaman kendini belli eder, ve etkisini audio sinyalinin yolu üzerinde seri olarak belirtir. Tabii ki bu bir demir nüve endüktörüdür ve beraberinde lineerite sorunlarını da getirir. Ferit nüveli endüktörler ise Alnico nüveli endüktörlerden bir hayli farklıdır. En iyisi herhalde, antik elektro-manyetik hoparlörlerinde kullanılan yumuşak demirdir. Ancak bu teknoloji için 1930’lu yıllara geri gitmek gerekir (veya onları ancak Japonya’da ve ateş pahasına yaptırabilirsiniz) Bir gün, belki,

15

www.stereomecmuasi.com


bakır pole piece’li ve Alnico veya elektro mıknatıslı bir sürücü görürüz. Bu sürücü 30’lu 50’li ve 90’lı yılların en iyisini tek sürücüde barındırmış olacaktır. Ama o gün gelinceye dek seçim sizlerindir. “klasik” sesi seçebilirsiniz (yüksek hassasiyet ve Alnico’nun büyüsü ile) veya düşük kolorasyonlu, yüksek teknolojili sürücülü modern sesi seçebilirsiniz.

Eski Sears Silvertone radyo reklamı Audio’nun altın yıllarından bu yana yapılmış olan ilerlemeler, maliyet düşürücü ve boyut ufaltıcı olmuştur. Audio kalitesi olarak pek bir ilerleme kaydedilememiştir. Gerçek dolar anlamında bugünkü elektronikler 40 önce olduklarından bir hayli daha ucuzlar. 1956’da Sears’dan Silvertone marka bir orta dalga masa radyosu almaya kalktığınızda, fiyatı o zamanın 39 dolarıydı. Aynı yıl altının onsu 35 $, Chevrolet BelAir 1295 $ ve güzel müstakil bir ev 10.000 $dı. Bugüne çevirmeye kalkarsak, bu ilkel orta dalga Silvertone radyosunun değeri 40 ile 100 $ arasına denk gelir. Herhangi biri bugün bir masa radyosuna 1000 $ öder mi? (Bang & Olufsen marka olursa belki) Bu ciddi fiyat iyileştirmelerine karşın modern elektroniklerin eskilerinden çok daha iyi olduklarını savunmak oldukça zordur. Laboratuvar analiz sonuçları daha iyi olabilir, ancak işlev gören parçaların çoğu ticari atık derecesine varacak karmaşık düzensizlikler gösteriyorlar. Buna karşın hoparlör teknolojisinde Altın Yıllardan bu yana ciddi ilerlemeler kaydedildi. Bunu materyal teknolojisi ve model yaratma kolaylıklarıyla sağlandı. Fakat bu ilerlemeler düzenli ve düzeyli olmadı, hassasiyet genelde düşürüldü, distorsiyon halen ciddi bir sorun, maliyet savaşları da müzikal dengeleri bozdu. Bugün hala klasik dizaynda bir hoparlör seçmek akılcı olabilir. Ancak yukarıda da belirttiğim gibi, benim ideal seçimim her dönemim en iyi yönlerini yansıtan bir dizayn olurdu... yüksek hassasiyet, düşük intermodulasyon distorsiyonu, modern malzemelerden imal edilmiş bir sürücü ve süspansiyonu, ve ses bobinine yatkın mıknatıslar...

Bölüm II Hifi’nin Ölüm Fermanına Yakın Bir Deney 1964-1970 60’ların son yıllarında da Hifi endüstrisi büyümeye devam etti, ancak Stereo’ya geçişten sonra ilerlemelerin hızı yavaşladı.

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

16

www.stereomecmuasi.com


Daha doğrusu, tranzistörün yoğunca Çok kısa bir süre içinde buharlaşan bas ünitesi kullanımıyla Hifi dağılmaya başladı. (Piyasa ses bobininden çıkan ve flaş gibi patlayan ışığı analiz grafiklerindeki düşme 1968’de başlar... gördüm.) “Amerikan Rüyası” da o yıllarda Kennedy’ler ve Martin Luther King’in süikastleriyle dağılır) ABD’deki bu durum Pioneer, Kenwood, Sansui gibi firmalara bu piyasaya ihracat yollarını açtı. Ama biz Audio’nun hikayesine geri dönelim. İlk Japonlar’ın düşük maliyetli cihazlarda transistör tranzistörlü amplilerde, o yıllarda henüz kullanımı konusunda oldukça deneyimliydiler. eşleşmiş tamamlayıcı çıkış (complementary (ABD’de transistör çoğunluk sadece orduda ve output) transistörler henüz piyasada olmadığı ölçüm aletlerinde kullanılıyordu) Japonların için, “meşhur” tamamlayıcı çıkışı kopya eden ürünleri oldukça dayanıklı, pahalı görünümlü, ve (Quasi) şemaları kullandılar. Üstüne üstlük, o sıradan dergilerde iyi eleştiriler alıyorlardı (masa yıllarda sağlıklı çalışma alanının dışına taşmanın altından biraz nakit...) fakat en önemlisi, satıcıya meydana getirdiği tehlikeler tam olarak %40 - %50 gibi bir kar marjı bırakıyorlardı. bilinmediğinden, ilk jenerasyon transistörlü Japon üreticiler ABD piyasasının nasıl çalıştığını ampliler klasik tabirle solid-state güvenilirliği ABD’li üreticilerden daha iyi kavradılar. sınıfında (solid-state reliable) bile değillerdi. Amerika’ya yeni girdiklerinden peşin hükümlü Aksine sık sık arıza yaparlar ve sesleri o kadar değiller, piyasayı olması gerektiği gibi değil, agresif ve keskindi ki, tüm bir jenerasyon “Doğu olduğu gibi kabullendiler. Yakası” hoparlörleri bu sertliği bertaraf etmek için gittikçe yumuşatıldı ve cansız bir hale Finansmanları sağlam, ve düşünce yapıları ticarete yatkın olan Japonlar, Amerikadaki getirildi. imalatçıların aksine, ciddi bir reklam kampanyasına giriştiler, daha önce görülmemiş Playboy gibi dergilere tam sayfa renkli reklamlar verdiler, dergi editör ve yazarlarıyla iyi ilişkiler geliştirdiler ve Special Promotional Incentive Fund SPIF (Özel promosyon teşvik fonu olarak dilimize çevrilebilir) altında binlerce satıcıya maddi katkıda bulundular. Perakende satışta çalıştığım zamanlardan hatırlarım, ve bu 1970’lerin başındaydı, gün sonunda satıcılar yaptıkları satışlardan 50 veya 100 $ gibi rakamlar kazanabiliyorlardı. Bu durum Amerikan dergileri, ürün temsilcileri, ve yerel hifi satış noktaları için sendikacı dilinde, reddedilemeyecek bir teklif olarak kabul gördü. Eski bir Scott amplifikatör İade edilen ürünlerin sayısı o denli artmıştı ki, Scott, Fisher, Sherwood gibi ünlü markalar ve daha birçokları kepenklerini indirirken, Marantz gibi büyük bir isim o yıllar Sony’nin ABD’de distribütörü olan Tushinsky Brothers’a satılmıştı. O yıllarda Hifi dükkanı sahibi olan birçok kişi ile görüşme olanağım oldu. ABD üretimi olan amplifikatörlerinin arıza yüzdesi kutusundan yeni çıkarılan cihazlar için %50’nin üstündeydi. Olası müşteriler cihazdan çıkan kıvılcımlar ve dumanla sonuçlanan demo'lardan doğrusu pek etkilenmiyorlardı... (Bunun geride kalmış kötü günlerin bir anısı olarak kaldığını da zannetmeyin. Az bir süre önce Ulusal bir audio dergisinin editörü ile beraber oturup müzik dinliyorduk. 15.000 $’lık transistörlü amplisi çok ani, hızlı ve dumanlar içerisinde hayata veda etmekle kalmayıp, beraberinde 22.000 $’lık hoparlörlerini de götürdü.

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

Geleneksel Amerikan üreticileri Japonya’dan gerçekleşen elektronik ithalatının dalgaları altında boğulurken çıkış transistörleri konusunda yapılan ilerlemeler son derece kısıtlıydı. Birbirini tamamlayıcı ve eşleşmiş PNP/NPN (veya pushpull) çıkış katlı ve direct coupling, tamamlayıcı çıkışı kopya eden çıkış katlarındaki bias ayar sorunlarını kısmen giderdi. Ancak yüksek frekanslardaki dengesizlikle termal kayıplar hala giderilememiş ve transistörlü amplilerin baş belası olmuşlardı. Solid state’te aranan güvenirlik, daha sonra dijitalle vaat edilen “perfect sound forever” ebediyet için kusursuz sese benziyordu. Sinemalarda durum daha parlak değildi. Renkli televizyonun yaygınlaşması sinemaya giden kişilerin sayısını ciddi bir şekilde azaltmıştı. Sinema salonu sahipleri bakım maliyetleri yüksek olan 70mmlik makinelerden ve kavisli devasa ekranlardan kurtulmanın yollarını

17

www.stereomecmuasi.com


arıyorlardı. Yüksek Mahkeme sinema salonlarını film stüdyolarının tekelinden çıkarmıştı ama yeni sahipleri de yatırımlarını bir an önce kara dönüştürmek için: Daha fazla popcorn satışına yöneldiler, seyirci sayısını arttırabilmek için özel seansları kaldırdılar (bir bilet ile sabahtan akşama kadar film seyretmek tarihe karışmıştı), ekran boyutlarını küçülttüler, daha az personelle çalışmaya başladılar (sendikalara üye olmaksızın) ve teknolojik olarak en kötüsü 35 mm’lik filme ve 1930’ların mono optik sesine geri dönüş yaptılar.

muhtemelen Dolby Labs’a yatırım yapmayacak ve optik mono ses ile devam edeceklerdi) Eastmancolor’un renk dengesizlikleri fark edildiğinde tüm endüstri Kodak firmasına kalitelerini yükseltmeleri için baskı yapmakla kalmayıp arşivciler de film saklama koşullarının iyileştirilmesi için endüstriye baskı yaptılar. Günümüzde 70 mm lik film oynatabilen sinemaların sayısı oldukça az olmasına karşın, halen büyük bütçeli yapımlar özel efektlerin daha gerçekçi ve etkileyici olmaları için 70 mm olarak çekilmektedirler.

1960’ların sonlarında ve 1970’lerde imal edilen Eastmancolor filmlerinin kalitesinin düşük olduğunu, zamanla renklerinin birbirine karıştığını ve 20 yıl sonra neredeyse tamamen silindiğini artık biliyoruz. Arşivleme amacıyla siyah beyaz negatiflere transfer edilmemiş olan filmler artık geriye kazandırılamayacak bir durumdadırlar. Gerçi geniş ekran hissini vermek için düşük 35 mmlik bir açıklık ve düşük çözünürlükteki mono sesleriyle bu filmler yeni iken bile pek iyi değildiler. Şimdilerde TV veya sinemalarda 70’lerden kalma berbat renkli filmler izliyorsanız artık nedenini biliyorsunuz.

Makara bant çalıcıları piyasası ise tamamen akıntıya bırakılmıştı. Düşük sinyalli transistörlerin kullanımı güç amplileri imalatçılarından çok makaralı teyp imalatçılarına yaradı. Bu teyplerde güce gerek olmadığından, ve bu cihazların elektronik devrelerinin çok karmaşık olması transistör kullanımını yaygınlaştırdı. Yine Japonların, bazıları çok kaliteli olan (Teac ve Sony gibi) bazıları da pek kaliteli olmayan makara bant çalarları, yavaşça Amerikan piyasasında yerli malı olan Ampex, Magnecord ve Viking gibi markaların yerini aldılar. Bir araya gelmeleri olanaksız gibi görünen bir ortaklıkla Nakamichi, Dolby Labs ve Advent, Philips’in, sözlü not alma amacı ile icat ettiği ve Compact Cassette adını verdiği bantı neredeyse Hifi sayılabilecek bir formata dönüştürdüler. (bugünkü mp3’ler gibi) Dört sene içerisinde bildiğimiz kaset pek de güvenilir ve sağlam olmayan 4 ve 8 track’li sonsuz bant sistemleriyle çalışan rakiplerini piyasadan sildi. İlk kez olarak teknolojiye ilgi duymayan kitlelerin bile sahip olabilecekleri kullanımı kolay ve neredeyse kırılmaz stereo bir bant vardı. İyisi ve kötüsüyle hazır kaydedilmiş kaset satışları üst üste rekorlar kırdılar. Fiyatları ucuz, kalitesi sürüm piyasası için yeterli, kopyalanması kolay ve korsanlığa elverişli idi. Bu son özellik kaseti, zaten fazlasıyla zengin olan ülkelere telif hakkı ödemeye hiç de niyetli olmaya üçüncü dünya ülkeleri için büyük bir fırsat oldu, ancak bugün yerini CD, VCD ve DVD’ye terk etmiştir. Gelecek sayımızda 1970 ile 1980 yıllarını konu alacak olan “Küllerden Tekrar Doğmak” bölümünde tekrar birlikte olmak dileği ile.

Star Wars filmlerinin hifi tarihine de faydası olduğunu bilmek güzel... Gerçek high-fidelity stereo sesin ufalan multiplex sinemalara geri dönüş yapabilmesi için, ki bu da Star Wars filmlerinin başarısı sayesinde gerçekleştirildi, on yılı aşkın bir süre beklemek gerekti. (Eğer Star Wars ve arkasındaki ticari başarı olmasaydı sinemalar

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

18

B.M.

www.stereomecmuasi.com


Stereo Mecmuas覺 Eyl羹l Say覺s覺

19

www.stereomecmuasi.com


Makale

Hoparlörler Hakkında Bu sayımızdan itibaren Hand Made Hifi firmasından Sn. Şahin Derya'nın Stereo Mecmuası okuyucuları için yazdığı makaleleri sizlerle paylaşmaya başlıyoruz. Bu sayımızda ilk bölümünü beğenilerinize sunuyoruz. Umarım keyifle okursunuz. Günümüzde her yer elektronik eşyalarla dolu olsa da, evlerimiz her türlüsü ile dolup taşsa da hoparlörlerin mecburiyetliliği ve çalışma prensibi olarak farklılıkları gerçekten ilginç ve diğerlerinden onları ayırıyor. Elektrik sinyallerini bizim algımıza uygun bir hale çevirerek , duyu organlarımızı harekete geçiren bu muhteşem aletleri çoğu zaman öylesine aksesuarlar olarak görür ve türlerini, alabildikleri şekilleri pek kafa yormayı gerektiren şeyler olarak görmeyiz. Oysa hala yaratıcılık ile çok büyük gelişmelere açık ve temel prensip olarak her an çok büyük bir değişme geçirebilecek ender ürünlerdendir hoparlörler. Stereo Mecmuası aracılığı ile bende sizlere onlardan bahsetmek , nasıl bir yöntemle çalıştıklarını anlatmak, inceliklerini ve ana konumuz olan hifi ile alakalarını incelemeye çalışacağım.

Eski bir horn hoparlör tasarımı 120 küsür yıldır onlarla birlikteyiz, ve her ne kadar çok büyük bir süre gibi görünse de bu uzun periyodun içinde hoparlörler için mıknatısın yeri hiç değişmemiş, sadece bir tasarım prensibi bu gereklilikten kurtulmuş, (elektrostatik) çoğunlukla bizim kabin, materyal ve yapım mantığı konusunda , geometrilerle oynayarak ilerlemeler gerçekleştirdiğimiz ilerlemeler varlık bulmuş durumda. Çalışma

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

prensibi olarak bir manyetik alanın içerisinde bulunan ses bobini denilen bakır, alüminyum benzeri iletken bir telden oluşan malzemenin üzerinde bulunan direkt akımı bu alanda mucizevi bir şekilde titreşime dayanmakta hoparlör. Bu titreşimler de duyulabilir bir hale gelebilmek için, ses büyütücü bir koni veya zara ihtiyaç duymakta. Konilerin materyalleri, kağıttan alüminyuma, fiberden tutun kevlara kadar pek çok materyale kadar değişebilmekte. Hatta hibrid olarak tanımlanan farklı materyallerin karışımından oluşan modellerde bu koni tasarımları içinde bulunmakta. Tahmin edebileceğiniz gibi, sesin karakteristiği de bizim elektronik zincir olarak tanımladığımız iletişim sistemi içinde, yani kaynaktan hoparlöre gelene kadar pek çok safhadan geçmekte, ama en son ulaştığı noktada artık bir sinyalden çok havayı iten-titreştiren bir form değişimine uğradığı için, mıknatısın yapıldığı maddeden tutunda, ses bobininin şekline, büyüklüğüne, koninin materyaline hatta aradaki kullanılan kablolara ve atmosfer şartlarına kadar (!) her şeyden etkilenmekte. Ses ve onun karakteristiği ile ilgili deneyleri, yapılan çılgın materyal araştırmalarını anlatmanın gereğini görmüyorum, ama en azından Stereophile'da gördüğünüz bir ölçüm incelemesinin grafiklerini yorumlama yetisini kazandırmayı siz okurlara gerçekten isterim. Bilinmesi gerekli olanlar ve kendim yapabilirim adımını atıp artık geri dönülmez yola girenlerin uğraşması gerekenler olarak ikiye ayırmalıyız belki konuyu. Her ikisinden de biraz bilmek sizleri alım yaparken iyi bir tercihe ya da doğru soruları sormaya yöneltebilir belki. Dünyada herkesin kabul ettiği tek bir ortak cümle bulunuyor hoparlör denildiğinde: “üzerine en çok yalan söylenen sanayi kolu” Bu tanım ne yazık ki doğru. Fazla abartılan hatta korkunç abartılan güç kaldırma yetenekleri, kalitesiz ama marka altında kullanıcılarla buluşan garipeski model-anlamsız tasarımlardan tutun da , en ucuz malzemeleri ve en kötü kalitede bazı elemanları sadece görünmedikleri için kabinlere saklamayı hak gören üreticilere kadar pek çok dalavere ne yazık ki evrensel bir şekilde bu işin içinde. Yine bu yazıdan ve size kazandıracağını umduğum genel spesifik aranması gereken noktalar konseptinden faydalanacağınızı umuyorum bu konuda. İlk olarak aklınızdaki her markayı unutmanızı tavsiye ederim, eğer hifi işine yeni

20

www.stereomecmuasi.com


bulaşıyorsanız, buralarda size yeni ve çok ilginç şeyler bulacaksınız, dinlemek, özellikle elinizde zamanla oluşacak bir örnek albümle gidip sürekli o albümü farklı sistemlerde dinlemek sizin o sistemleri denemek için en büyük yardımcınız olacak. İyi bir orta sesli (yani mid range kayıtla) , size aradıklarınızı verdiğinizi düşündüğünüz ya da sistemleri zorlayabileceğini düşündüğünüz , insan sesi karakterini anlayıp yorumlayabileceğiniz bir albümünüzün olması gerekli zaman içinde. Bu tip süreklilik size çok farklı sistemlerin nasıl bazen kısıtlı kaldıklarını, ne kadar çok övülen bir sistemin aslında size nasıl uymadığını anlatabilecektir. Garip frekanslar içeren test CD'lerini ve özel yapım eq'lanmiş (ekolayzır) kayıtları ise burada anmaya gerek duymuyorum.

insanin yapabileceği bir iş olamayabiliyor anlayacağınız. Bir de hazır bu frekans aralıklarından bahsetmişken endüstrinin yeni ve büyük (!) icadı süper tweeter'lardan bahsetmek gerekli. Bas sesleri yani duyma aralığımızın alt kesimindeki sesleri bazen duyamayıp farklı şekilde algılıyorsak, süper tweeter'ların da yaptıklarını iddia ettikleri 20.000 hz ötesinde bulunan alanı bizlere sunarak süper bir iş yaptıklarını sanmak gerçekten hata olur. Kulağımızın zarının hiç bir şekilde en ufak titreşime geçmediği , sarsıntı veya havada kayda değer hiçbir titreşim yaratamayan bu ürünlerin ne sunduğunu en güzel Ken Kantor açıkladı sanırım; “Cosmetic mumbo-jumbo” diyerek.

Her insan için duymanın farklı bir tecrübe olduğunu anlamanız aslında çok kolay, sizin konuşma sesinizi doğru duyamadığınız gibi, her insanda farklı bir kulak zarına sahip, kulağının yapısından kirliliğine kadar duyabildiği frekans yani titreşim skalası aralığı değişmekte. Eğer bilgisayarınıza bir frekans generator programı indirirseniz, ki bu programlar küçük boyutta ve kolayca bulunabilmekte, bu yazılımlar aracılığı ile 20 hz ile 20.000 hz arasında sesleri siz bir iki mouse hareketi ile yaratabilirsiniz. Evinizde bunu denerken tepkilerinizi ölçerseniz göreceksiniz ki duyulabilir aralık olarak tanımlanan bu skala sizin kulaklarınıza çok büyük ihtimalle uymayacak, örneğin ben 18.000 hz'i ve 24 hz'i aralık olarak duyabilmekteyim. Daha üzerini veya altını kesinlikle algılayamıyorum. Bunu yaparken elbette kullandığınız hoparlörlerin bu skalayı tam olarak üretebildiğini düşünüyorum, benim yalıtılmış mekanlarda, “anechoic chamber” denilen sıfır sesli ortamlarda bunu deneme şansım oldu, biraz yanılma payı her daim mevcut bu tip denemelerde. Duyulabilir skala'nın altında ise başka bir alan yatıyor, yani hissedilen alan. 20 hz'in altında sesleri üretebilen mevcut hoparlörler bulunmakta. Bu alanda bulunan sesleri duymak yerine vücudunuzda titreşim veya sarsıntı olarak algılamaktasınız. Bu sesler karakteristik olarak sınır tanımamakta ve yan komşuyu da arada hiç duvar yokmuşcasına uyandırabilmekte. Mid ses denilen bölüm yani 100hz ile 1500 hz (ideali) ise kulağımızın en hassas olduğu ve evrimsel süreçte en dikkatimizi çeken üzerine en çok yorum yapabildiğimiz sesleri içermekte. Tiz sesleri ve bas sesleri yani mid'in üst ve alt kategorilerini o kadar iyi algılayamıyor ve yerlerini kesin olarak yönlendiremiyoruz. 20hz'lik bir sinyalin odanın neresinde üretilmekte olduğunu anlamak her

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

Ken Kantor Görüntü olarak hemen dikkatinizi çekecek hoparlör türlerini ise şöyle sıralamak mümkün: Elektrostatik (normal bir koni yerine yüksek elektrik şarjı ile çalışan büyük bir zar kullanan modeller; kullandıkları bu büyük yüzey sayesinde “sahne” hissini yani aslında stereo olan ama büyüklük olarak mono netliğinde bir konumlandırma kabiliyetini dinleyiciye verebilen modeller. Bunlarla pek kolaylıkla karşılaşmanız olası değil, ve ilk hoparlörleriniz olacaksa -evinizde küçük çocuk varsa tavsiye edemeyeceğim.) ribbon tiz üniteliler (dikdörtgen ve tamamen ızgaralı düz yüzeyi ile fark edebileceğiniz çok fazla yük kaldırmayan ve kanımca iyi bir dome (klasik model) tiz ünitesi ile kolayca başa çıkamayacak modeller), horn'lu tasarımlar (sinemalarda veya konserlerde görmüş olabileceğiniz huni-boru benzeri büyütücü sert koni kullananlar) , line array'ler yani dikine sıralanmış çok sayıda benzer driver kullanan tasarımlar (ne kadar çok driver o kadar büyüyen farklılık ve benzeşmezlik anlamına gelebilmekte bazen, tamamen aynı model bile olsa iki benzer yapıda olmalarına rağmen mutlak farklılık içermekte driver'lar, bu problemle eşleştirme yöntemi ile

21

www.stereomecmuasi.com


başa çıkılmaya çalışılıyor) ve son olarak bahsetmeye değen ses dalgalarını tüm odaya yaymaya çalışan Radial-Stahl MBL markasının modellerini verebiliriz. Farklı ses karakterlerini üretmek için farklı boylarda konilere ihtiyaç duyuyoruz, bunun sebebi de ideal olarak hiçbir koninin bütün ses skala'sını üretemediği gerçeği. Bu sorunla başa çıkabilmek için bütün endüstri büyük çaba harcıyor, bulunan çözümlerin hiçbiri ise %!00 bir tatmin sağlamıyor. Büyük koni tizi üretmiyor, küçük de bas sesleri. Pek çok küçük koniyi aynı kabinde kullanarak, çok silik bir şekilde duyulan bas performansını şişirme çabası ise yeni moda olmuş durumda. Ama asıl impact'i yani sizi sarsan o bas sesleri bir Mahler dinlerken ya da Wagner dinlerken hissetmeniz için büyük konilere ihtiyacınız var. Bunun tartışması yok, her ne kadar da varmış gibi anlatılsa da. Havayı itmek gerek, ve havayı iterken belirli bir hacimde itmeniz gerekli, bunu sağladığınızda ürettiğiniz frekansın dalga boyuna ulaşmanız mümkün. Dalga boyunu kolayca anlatmak içinse size su dalgalarını örnek vermeliyim, tiz bir ses 10cm çapında bir halk oluşturuyor ve odaya yayılıyorsa, bas bir sesin çapı metrelerce olabilmekte. Hayalinizde böyle canlandırmanız kolay olur sanırım. Su dalgaları örneği oda içindeki yansımaları düşünüp onlarla uğraşırken de sizlere yardımcı olacaktır. Farklı koniler gerekli denildikten sonra bunlar neler ondan bahsetmeli , en küçük olan ünite tahmin edebileceğiniz gibi tiz sesleri üretiyor , bu driver (yani hoparlör, ya da benim icadım Türkçe'si ile “dinletici”) tweeter olarak isimlendiriliyor, sanırım kuş sesi ile yaptığı çağrışımdan veya küçüklüğünden dolayı. Orta sesleri üretmek için ise bir mid konimiz var, middle yerine mid kısaltması kullanılmakta, mid-range driver olarak da isimlendirilebilmekte bu driver. Bas sesler için kullandığımız 8 inch (cm yerine inch kullanmak çok daha yaygın hifi terimi olarak tarif edilirken bende böyle anlatacağım, 1 inch=2.54 cm) ve üzeri büyüklükte koniler ise ya bas driver ya da woofer olarak aslandırılmakta. Subwoofer'lar ise kağıt konili veya 10 inch'lik hoparlörlerin üretemediği en alt sesler için kullanılmakta isim olarak. Yine endüstri kandırmacası olarak her bas driver'ına subwoofer denilmekte veya 10cm boyunda subwooferlar (!) görebilmektesiniz saçma ilanlarda. Yukarıda anlattığım mantık doğrultusunda siz artık doğrusunu biliyorsunuz. Subwoofer'lar en hırçın şekilde ileri geri hareketlerle çalıştıklarından içlerinde kağıt konili olanları pek bulamayoruz, genelde daha sert ve hafif malzemeler kullanılarak üretilmekte ve yüksek ısıya (voltaj kaynaklı bu ısı yüksek

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

desibelli seslerde bobinde ortaya çıkmakta) dayanıklı bobinlerle havalandırma kanalları ile üretilmekteler. Mid driver'ların hitap ettikleri ses skalası kulağımızın en hassas olduğu bölge olduğundan her dinleyicinin kendine has bir tercihi olabiliyor bu driverlari kullanan ürünleri seçerken. Mesela ben en çok kağıt veya kağıt ile karışık çok az katranlanmış malzemeyi hep en doğru buluyorum, bir de magnezyum konileri. Kimi dinleyiciler “polypropylen” denilen malzemeden yapılan Dynaudio ürünlerini çok daha uygun buluyorlar. Kendi yaptığım denemelerde mid karakteristiğin hafif ve sert koniler tarafından üst mid , diğer ağır veya örgülü malzemeler olan kevlar benzeri maddelerden ise alt mid bolumun daha iyi olarak üretildiğini anlayabildim. Tabii yine tercihler ve seçimler herkeste değişik olabilir. Kozmetik olarak ilginç malzemeler işin içine girmeye başladığında fiyat olarak da bir sıçrama yaşanıyor hifi hoparlörlerde. Yani kevlar bir koninin maliyeti ile kağıt bir koninin maliyeti arasında epey fark olabiliyor yapımcıya bağlı olarak değişebilir şekilde.

Dupont firması tarafından keşfedilen Kevlar Eğer arzu edilirse başka bir yazıda yapım tekniklerinden de bahsedebilirim sizlere, ama şimdi kabinin yapım tekniğinden çok ana türlerinden bahsetmek gerekli herhalde. Kabinler endüstri tarafından yine en çok aldatmaca uygulanan bölümlerden biri. Plywood, çok ince kontrplak veya daha da kötü bir malzemeden yapılmış pek çok kabin üzerinde büyük etiketlere ortalıkta dolaşmakta. Oysa tasarımcının yapması gereken kabinin hiçbir etki katmaksızın doğal olarak sadece içinde bulunan havayı kullanarak bas sesleri üretmesini sağlamak olmalı. Tahmin edebileceğiniz gibi ince ve kalitesiz kabinler çınlama yaparak bozulmalara (distortion) yol açmakta. Kötü bas performansı ya da doğala hiç benzemeyen bir mid karakteristiği olarak bu bize geri dönüyor anlayacağınız. Ya da yapımı

22

www.stereomecmuasi.com


çok masraflı ve zaman alıcı olabileceğinden kabin içinde ayrılması gereken bazı bölümler hiçbir şekilde gerekli yöntemle yapılmıyor. Bunu söylemek zor ama belki biraz doğru olabilir ağır kabin iyi kabindir” Bas seslerdeki distorsiyonu durdurabilmek ve mid'e bulaşmasını engellemek için ağır malzemelere veya çok teknolojik olursak hibrid alaşımlara ihtiyaç duyuyoruz. Ön yüzey kabinin en hassas bölümü olduğu için çoğu iyi hoparlörde en kalın MDF veya HDF gibi iyi malzemeler bu bölümde kullanılıyor. Baffle denilen bu ön yüzey size doğru baktığı için yine en hassas olduğunuz titreşim anomalilerini ve gereksiz ses büyümelerini yapabiliyor. 4cm'den kalın belki 20 kiloluk hoparlör ağırlığında iyi bir ön yüzey malzemesini iyi bir hoparlörde görmek sizi şaşırtmamalı anlayacağınız. Kabinin yine bas üretirken yer yüzeyi ile alakasını kesmeye çalışmak, tahta ve havalandırılmış yüzeylerden onu uzaklaştırmaya çalışmak iyi bir çözüm.

iç havanın basıncından kaybettiği için “transient” denilen hız performansından çokça kaybediyor. Benim tasarımcı olarak tercihim her zaman büyük konilerle kapalı kabinlerden sesi almak yönünde. Böylece daha hızlı tepki veren bir bas bölümü ve doğru zamanlamalı bir reprodüksiyon elde edildiğini duyuyorum. Üçüncü bir seçenek olan passive radiator/aperiodic vent yöntemini ise çok zorda kaldığımda veya çok alt limitte çalışan bir subwoofer yapmam gerektiğinde kullanmaktayım. Bu üçüncü seçenekte hava çıkış için bir delik yerine bir membran (koni/zar) yani ses bobini olmayan bir hoparlör ya da yari geçirgen bir hava kanalı kullanılıyor. Hesapları karışık olduğundan pek tercih edilmemeli ilk denemelerde kanımca. Bu hava kanallarını çılgıncasına uzun kullananlardan tutun, labirentler inşa edenlerden, band pass denilen değişik yöntemler kullananlara kadar pek çok tasarım görebilirsiniz; ama asıl olan reflex denilen hava çıkışlı ve sealed denilen kapalı olandır. Kabinlerin arkalarını sunta veya daha ince malzemelerden yapmak, yani ses bir yüzeyi ses büyütücü olarak kullanma fikri terk edileli neredeyse 20 sene oldu ve hiçbir yeri homojen olmayan tahta hoparlör vücutları yaparak çok özel akort edilmiş bir kabin yapmak neredeyse imkansız. Bu yüzden genel geçer formülün '”kötü kabin-iyi kabin olduğunu” söylemeliyim.

Hopalörlerimizin değişmeyen aksesuarlarından spike'lar. Sivri ayaklarla (ki bu ayaklar halıları deldikleri için ev hanımları tarafından hiç sevilmemekte) , kontak noktaları minimale indirilerek bu sorunun üstesinden gelinmeye çalışılıyor. Kabinin içindeki bölümün bir küp olmaktan çıkarılmaya çalışılması da içeride oluşan ses yansımalarından (dalgalar elbette ilk olarak içeride büyüyor çarparak) doğan ses büyümesini engellemek için. Yani arka yüzünü oval yapmak, veya içeriden düz yüzeyin şeklini bozucu küçük yüzeylere ayırmak gibi. Bu tip hoparlörlerin de maliyetleri yine büyümekte yapım bandında uzun kaldıkları için. Kabinlerin ana iki kategorisi olduğunu söylemedik; bir tanesi hava çıkışlı kabinler ve diğeri de sealed yani tamamen kapalı kabinler. Bu kabinler taşarım olarak çok farklılar her ne kadar fark basitiş gibi görünse de. Hava çıkışlı olanlar içerideki sesi flüt gibi kullanarak size pompalanmış yani 3 desibel kadar daha yüksek bir bas performansı veriyor, ama bunu yaparken

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

Hoparlörlerin açılarının farklı olduğu da gözlerinizden kaçmamıştır eminim, geriye doğru yatık yapılma sebebi tiz seslerin havada daha hızlı olarak yol alması ve zaman doğrultusunda ortak bir ses olmaktan çıkarak gerçekçilik yani bizim hep peşinde olduğumuz asiı konu olan fidelity'nin bozulmamasının sağlanması, kulağa geç gelmesi içindir. Şahin Derya Hand Made Hifi Yazar Hakkında Şahin Derya Bilgi Universitesi Visual Communication Design burslu öğrencisi. 1998 yılından beri hifi hoparlörler ve modlar tasarlıyor. Hoparlörlere olan yakınlığının sebebi Thiele/Small'dan beri büyük bir atlama yapamamış ve içgüdü/tecrübe ile yaratıcılık faktörünün, tasarımcının kendisini bile bazen şaşırtabilecek derecede mükemmel sonuçlar verdiği bir alan olarak görmesi olarak açıklanıyor. Daha ayrıntılı için; http://www.handmadehifi.com

23

www.stereomecmuasi.com


Stereo Mecmuas覺 Eyl羹l Say覺s覺

24

www.stereomecmuasi.com


Söyleşi

Roksan ve Touraj Moghaddam Bu sayımızda ülkemizi ziyaret eden Roksan firmasının tasarımcısı Touraj Moghaddam ile yaptığımız röportajı sizlere sunuyoruz. Ünlü tasarımcı ile geçmişten günümüze Roksan ürünleri ve gelecekteki projeleri hakkında sohbet ettik. Bu röportajın gerçekleşmesinde emeği geçen başta Sn. Levent Bey olmak üzere tüm BL Müzik ailesine çok teşekkür ediyoruz. Lafı çok uzatmadan bu önemli röportajı sizlere sunmak istiyoruz. Keyifli okumalar, Stereo Mecmuası: Eminim ki, size defalarca sorulan bir sorudur. Dergimiz okuyucuları için firmanız nasıl kurulduğunu anlatabilir misiniz. Touraj Moghaddam: Imperial College’da lisans üstü araştırmamı yaparken kendim için Xerxes pikabı tasarladım. Sanırım 1985 yılının Mart ayıydı, Tufan evime geldi ve yeni pikabımı dinledi. Ürünü çok sevmişti ve bana bir tane de kendisi için yapıp yapamayacağımı sordu. O akşam yemek sırasında Roksan’ı kurmaya karar verdik, tüm hikaye böyle başladı.

İmparatorluğun Deniz Kuvvetlerinde bir deniz subayı idi. Diğer isimler mesela Shiraz, Persepolis'e (Ahameniş İmparatorluğun başkentidir) yakın bir kentin ismidir. Tabriz ise bir diğer şehirdir. Caspian (Hazar Gölü), Iran’ın kuzeyinde dünyanın en büyük gölüdür. Bunlar direkt olarak Ahameniş İmparatorluğun ile ilgili olmasalar da aynı kültürel mirasın birer parçasıdır. Tabi ki, ürünlere uygun isimler bulmak zaman içerisinde daha zor hale geliyor ve bu yüzden farklı bir isimlendirme yaklaşımını kullanmaya karar verdik. Kandy; eğlenceli ve ürün gamını destekleyen bir isim. Caspian; daha sakin ve daha derin. Bu isim en geniş ve derin ürün gamımızı simgeliyor. ROK ise, Roksan’ın referans ürünlerine verdiğimiz isim.

Roksan firmasının logosu Stereo Mecmuası: Markanız Roksan ve geçmişteki bir çok ürününüzün ismi eski Pers mitolojisinden geliyordu. (Xerxes, Radius, Darius, Shiraz vs) Bilmeyenler için bu isimlerin anlamlarını ve ürünlerinize neden bu isimleri koyduğunuzu anlatabilir misiniz. Birde ek olarak son dönemlerdeki bazı ürünlerinizin isimleri (örn. Kandy ve Platinum) noktasında bu geleneği terk etmiş görülüyorsunuz. Bunun sebepleri nelerdir. Touraj Moghaddam: Benim Ahameniş (Pers) İmparatorluğuna büyük bir saygım var. (Günümüzden 2500 yıl önce İran'da yaşamışlardır) İnsan hakları ve gerçek demokrasi konusunda gerçek birer öncüdürler. Her ırka, her dile ve her dine karşı saygılıydılar ve hepsi gerçek bir armoni içerisinde yaşıyorlardı. Kölelik yoktu, zulüm yoktu ve baskı yoktu. Roksana (kısa şekilde: Roksan) Ahameniş İmparatorluğunda bir prensesti. Artemiz (bir kadın ismidir) Ahameniş

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

İlk Xerxes pikap, bir TV dizisinin tüm bölümlerinde yer almış İlginç değil mi? Bu dizinin adı Inspector Morse Stereo Mecmuası: İlk ürettiğiniz ürün firmanızın hala yenilenmiş versiyonunu ürettiğiniz Xerxes pikap. Uzun zamandır Xerxes haricinde, Radius ve özel bir pikap olan TMS ‘nin yanı sıra Artemiz, Tabriz ve Nima kolları ve Shiraz, Korus iğnelerinizi üretmeye devam ediyorsunuz. Analog ürünlerin Roksan için önemi nedir ve yeni ürünler üretmeye devam edecek misiniz. Touraj Moghaddam: Mükemmel dijital sinyale ulaşmak için tüm bilgi parçacıkları birleşinceye kadar adımlar arttırılır. İşte o anda dijital sinyal analog haline gelir! En iyi dijital sinyal analog olandır. Sinyalleri dijital hale getirmenin kimi avantajları vardır; uzun mesafe iletimi, gürültü toplamasını kontrol etmek ve önlemek, mekanik titreşimlere bağışıklık vesaire.

25

www.stereomecmuasi.com


Plakların kendilerine özgü avantajlı noktaları var ama bu avantajlar plakları CD'lerin yerine geçirmez. CD’lerin avantajlı tarafları da plakların yerini dolduramaz. Kaydedilmiş müziği dinleyebilme zevkini yaşatmak ve arttırmak için hem plak çalarlar hem de CD okuyucular geliştirmek çok önemli. Bu durumda Roksan, en iyi analog ve dijital kaynakların üretimine ve geliştirilmesine devam edecek.

şekilde çevrilir. Bu tıpkı karşıt şekilde çalışan kesişen çift mikrofonlar (cross pair ) gibidir, bu da odanın herhangi bir yerinde üç boyutlu ve sabit bir sahne oluşturur.

Stereo Mecmuası: Uzun seneler önce ilk ürettiğiniz (hatta sanırım firmanın 2. ürettiği ürün olmalı) ürünlerden birisi olan Darius hoparlör bir efsane haline gelmişti. Ürünün o döneme göre kimi yeni özellikleri oldukça dikkat çekici idi. Hem bunlardan biraz bahsetmenizi hem de uzun seneler sonra ürettiğiniz ilk hoparlörünüz olan FR-5’i size sormak istiyorum. Darius’un gölgesinde yeni bir hoparlör tasarlamak zor olmadı mı?

Roksan FR-5 hoparlör Darius’u takip eden bazı başka hoparlörler tasarladık. Bunlar benzersiz Hot-Cakes, Ojan3, Ojan3X ve Ojan3S subwoofer sistemi, standa monte edilebilen Rok-one ve son olarak da FR-5 ve CR-5 hoparlörler. Bu ürünlerin her biri kendine özgü tasarım ve üretim anlayışlarına sahiptir.

Roksan'ın efsane hoparlörleri Darius Touraj Moghaddam: Darius hoparlörler tıpkı Xerxes pikabımız gibi benzersizdir. Hoparlör tasarımına farklılıklar getiren yenilikçi fikirler kullanılmıştı. Darius hoparlörler, alışılageldik kalıpları yıktı, asılı durumda bulunan tweeter baffle’ı narin yüksek frekans sürücüsüne rijit bir platform sağlarken, hoparlörün kabininin dışarıdan aldığı etkilerden tamamen bağımsız hale getirdi. Hoparlör kabinin mekanik bütünlüğü ve uyarlanmış sürücü elektrik sinyalinin, mekanik enerjiye mümkün olduğunca yüksek sadakatla dönüşmesini sağlıyor. Bir hoparlörün işlevinin havayı titreştirmek olduğunu anlamak çok önemli. Bu titreşim bir referans noktası ile ilişkilidir, bu da zemindir. Darius hoparlörlerin kurulumu benzersizdir. Oda uzunluğuna (1/3, 1/5, 1/7 vesaire.) “odd harmonikler” göz önünde bulundurularak yerleştirilir, birbirlerine 90 derece açı yapacak

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

Darius konsepti hala ayakta ve yaşıyor. Güncel ve gelişmiş, sürücü teknolojisi, gövde tasarımı ve cross-over tasarımları ve tabii ki, Darius’un benzersiz askıya alınmış tweeter teknolojisini kullanarak şu an gelecek nesil Darius üzerinde çalışıyorum. Bu proje devam ediyor ve umarım 2009 yılı içerisinde bir duyuru yapacağız. Stereo Mecmuası: Uzun senelerden beri var olan ürün gamınıza daha üstün nitelikli ürünler ekleyeceğiniz konusunda dedikodular vardı. Ben şahsen ROK serisinin yeni versiyonlarını görmeyi düşünürken Platinum serisi ortaya çıktı. Artık ROK serisi hifi tarihinin sayfalarına mı gömüldü yoksa ileri de ROK adı altında ürünler görebilecek miyiz. Touraj Moghaddam: Yeni ROK serimiz (Rseries-7), yeni Artemiz R7 kolun piyasaya sürülmesi ile tekrar tanıtılmış oldu. Bu seride tabii ki yeni elektronik cihazlar da olacak. Bunlarla ilgili duyuruyu ürünlerin tasarımlarını ve geliştirmelerin sonuçlandığında yapacağız. Yeni Darius hoparlör, bu serinin bir parçası

26

www.stereomecmuasi.com


Forumlarımıza katılarak yazarlarımız ve diğer kullanıcılarımızla hifi ve müzik konusunda bilgilerinizi paylaşabilir ayrıca alım satım bölümlerimizi ücretsiz olarak kullanabilirsiniz.

Roksan firmasının tarihinde önemli yer tutan ürünler bir arada olacak. Eğer Platinum serisinden bahsetmemiz gerekirse; Platinum serisinin tasarımı sonuç itibarı ile yeni jenerasyon referans ürünlerimizin tasarımı sırasında ortaya çıkan teknolojilerin bir kısmı kullanılarak yapıldı. Caspian serisi ile yeni referans serilerimiz arasındaki boşluğu doldurmamızın önemli olduğuna karar verdik ve bu kararın ardından Platinum serinin pre ve power amplifikatörleri ortaya çıktı. Stereo Mecmuası: Platinum serisine yeni düşünüyor musunuz, mesela bir CD okuyucu.

ürünler

eklemeyi

Touraj Moghaddam: Platinum serisinden bir CD okuyucu, geliştirme ve tasarım aşamasının sonlarına yaklaşıyor ve muhtemelen 2009’un başlarında piyasaya sürülecek. Kimbilir Platinum serisinden başka ürünler de tasarlayabiliriz. !

Eğer pikap, plak ve diğer analog cihazlarla ilgili bir web siteniz var ise veya sizde bir analog severseniz, Analoğu Destekliyoruz kampanyamıza katılabilirsiniz.

Stereo Mecmuası: Roksan’ın Cd okuyucular haricinde ev sinemasına yönelik birde DVD okuyucusu var. SACD’ye bakışınız nasıl ve ürün gamınızda bu tarz bir ürünü ekleyecek misiniz. Bu noktada bu formatların geleceği yok gibi gözükse de, büyük firmalar birbirleri ardına yeni universal player’larını tanıtmaktalar. Touraj Moghaddam: Ben her zaman SACD’ye gereksiz bir ürün olarak baktım. CD formatı iyi bir şekilde yerleşti ve donanım tasarımlarımızın fiyat, performans oranlarını geliştirdik dolayısıyla şu Stereo Mecmuası'nın yeni an CD en iyi dijital kaynak durumunda. Durum böyle olunca hi-end bir sayılarını sizlere haber SACD çalar üretmeyi planlamıyor ve düşünmüyoruz. CD’lerin yetersiz vermemizi isterseniz, bant genişliklerinin, ortaya çıkışlarından bugüne düşük performans Stereo Mecmuası'na göstermelerine sebep olduğu konusundaki argümanları ben kabul ücretsiz abone olabilirsiniz. etmiyorum. Eğer bant genişliği gerçekten problem olsaydı, canlı FM yayıncılığından bu kadar başarılı olması mümkün olur muydu! Plak ve CD, bizim üzerine odaklanmamız gereken formatlardır. Stereo Mecmuası: Hazır konu digital kaynaklardan açılmışken, birbiri ardına tüm firmalar oldukça zengin bağlantı seçenekleri sunan Digital Stream Player yada PC tabanlı dijital kaynakların üretimine başladılar. Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

27

www.stereomecmuasi.com


Şu an müzik piyasasında da artık dijital formatlar kabul görüyor. Roksan’ın bu konuya bakış açısı nedir. Touraj Moghaddam: Evler için hem müziği hemde görüntüyü depolayan sistemlerin ortaya çıkması çok önemli. Bu durum özellikle genç yaştakileri müziğin içerisinde olmak için cesaretlendirmek için önemli. Yalnız bunlara gerçek kaynak cihazların (CD çalarlar ve pikaplar) ikamesi olarak bakmamak lazım. Bilgisayar bazlı sistemler, tamamen farklı ve değişik bir tasarım ve dizayn anlayışına sahipler. Bunlar çoklu ortam dosyalarını destekliyor ama aynı fiyat düzeyinde aynı performansı gösteremiyor. İpod'un bizlere gösterdiği şey, genç neslin müziği terk etmediğidir. Hard drive’a dayanan sistemler tüm ailenin müzik arşivini keyif ile kullanabileceği sistemlerdir.

olarak kullanmayı tercih ettiler. Aynı durum DSP içinde geçerli. DSP şu an çok fazla tüketici tarafından yüksek kaliteli bir pre amplifikatör ve tabii ki, surround sound işlemcisi olarak kullanılmakta. Bugün gelinen durumda, DVD videoların oynatım kalitesi, uygun fiyatlara satılan cihazlarda bile oldukça yüksek kaliteye ulaştı. Dolayısıyla video için uygun fiyatlı bir DVD çalar, müzik dinlemek için yüksek kaliteli bir CD çalar almak daha mantıklı. Biz şu an bu konudaki en mantıklı çözümü, fiyat performans oranı yüksek DVD çalarlar ile yüksek kaliteli ses sitemlerinin bir arada kullanımını olarak görüyoruz.

Roksan Kandy entegre amplifikatör

Roksan'ın referans pikabı TMS Tüm bunlardan önemli olan şey şudur, ne iPod ne de sabit disk kökenli sistemler birincil ve tek kaynak cihaz haline gelebilir mi? Rahatlık uğruna müzik dinleme alışkanlıklarımızı değiştirmemeliyiz. Bu evde mikro dalga ısıtıcımız var diye, hiç yemek pişirmememize benzer. Stereo Mecmuası: Roksan geçtiğimiz senelerde çok hızlı olmasa da, ev sinemasına yönelik ürünler piyasaya sürdü. Ev sinemasına yönelik ürünlerinizden beklediğiniz başarıyı elde ettiniz mi? Amerika haricinde bir çok pazarda ev sinema sistemlerinin satış anlamında zayıfladığı konusunda bilgiler alıyoruz. Roksan gelecekte bu pazarda yer almaya devam edecek mi? Touraj Moghaddam: Bizim ev sineması ürünlerimiz (DVD & DSP) piyasaya sürüldüklerinde en iyi performansı göstermeleri için tasarlanmıştı. Örneğin DVD çalarımız en az görüntü kirliliğine (video noise) sahipti. Aynı zamanda en iyi dolayısı ile geniş renk yelpazesine ve özellikle hareket devamlılığına (motion continuity ) sahipti.. Bazı tüketiciler DVD çalarlarımızı, yüksek kaliteli CD çalar

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

Stereo Mecmuası: Roksan olarak sizin lifestyle ürünlere bakış açınızın olumlu olduğunu biliyorum. Bildiğim kadarı ile Kandy serisi ilk çıktığı dönemlerde farklı renk seçenekleri ile sunulmuştu. Şu anki pazarın durumunu da düşünürsek, ileri ki dönemlerde daha ucuz lifestyle ürünler üretme konusunda bir çalışmanız var mı? Touraj Moghaddam: Ben her zaman tasarımlarımda yüksek performansı, kullanım kolaylığı ve estetik tasarım ile birleştirmeye çalışıyorum. Benim görüşüme göre herhangi bir ürünün tasarımı mümkün olduğunca zamana meydan okumalıdır.. Tabii ki, daha high-end ürünlerde, bu durum daha önemli hale geliyor, çünkü bu seviyede ürün alan tüketiciler, bu ürünleri çok daha uzun zaman kullanıyorlar. Kandy’den TMS’ye kadar, estetik tasarıma çok önem veriyoruz. Ben her zaman yeni ürettiğim ürünü, pazara duyurmadan önce eve götürüyorum ve aylar boyunca kullanıyorum. Bu ürünlerin uzun ömürlülüğünü sağlamak için, üretimden çok daha önce nasıl göründüğü, nasıl çaldıkları ve nasıl kullanıldıkları hakkında bir fikir oluşuyor. Sizce de performansları zaten çok yüksek olan Roksan ürünlerinin aradan zaman geçse bile hala modern gözükmesi, onların uzaydan gelmiş gibi olması yada modası geçmiş tasarımlar haline gelmesinden daha

28

www.stereomecmuasi.com


güzel değil midir?

yapabilmeyi ben de umuyorum.

Stereo Mecmuası: Özellikle Avrupa’lı firmaların bir çoğu üretim maliyetlerinin yüksekliğinden dolayı fabrikalarını Uzak Doğu'ya taşıyorlar. Hatta bir dönem hifi’ın Avrupa'daki kalesi denilen İngiltere’de, İngilizler ile özdeşleşmiş bir çok ürün şu an farklı firmalara satıldı. Sizin Uzak Doğu’da üretim ve hem İngiltere hemde Avrupa açısından hifi’ın geleceğine bakış açınız nedir?

Stereo Mecmuası: Benim şahsım adına merak ettiğim bir soru, İngiltere’de yaşayan farklı kültürden gelen bir üretici olarak ilk ürünlerinizi ürettiğiniz günden bugüne sorun yaşadınız mı? Hatta belki diğer büyük İngiliz üreticilerden farklı olmak, farklı düşünmek belki Roksan’ın arkasındaki avantajdır. Bu konudaki görüşleriniz neler.

Touraj Moghaddam: Ben her zaman tasarımlarımda, doğru iş için doğru parçaları ararım. En kaliteli bileşen ve parçaları üreten veya monte eden en büyük firmaların ürünlerini kullanarak bir noktada üretim kalitemizi kontrol ediyoruz. Tüm ürünlerimizin testlerini ve üretimlerini İngiltere’de bulunan Roksan tesislerinde yapıyoruz.. Tabii tüm ürünlerimiz için desteğimiz de aynı yerden sağlanıyor. Satış sonrası servis ve gelecekteki tasarımlarımıza yardımı olması için ürünlerimizin her şeyini tamamen tanıyor olmamız gerekir. Uzak Doğuda üretilen ürün yada bileşenlerin kullanılması, maliyet düşürürken kaliteden ödün vermek, er geç başarısızlık yaratır. bu durum hifi endüstrisine ve özellikle de özenli ve mükemmeliyetçi üreticilere zarar vermektedir. Bu yüzden ucuz ürünleri desteklememek gerekir. Her ürünün gerçek bir değeri vardır, eğer daha ucuz veya daha pahalı satılırsa bu endüstriye zarar verir.

Roksan Altitude CD Stereo Mecmuası: Roksan firması ile Türkiye arasında belli bir kültürel bağ var. ALTITUDE isimli CD’de zaten bunu gördük. Hatta CD’deki bazı sanatçıların konserlerine de sponsor oldunuz. Bu tarz CD’lerle ilgili tek çalışmanız ALTITUDE’la sınırlı mı kalacak. Çünkü uzun zamandır bu konuda Roksan’dan ses soluk çıkmıyor. Touraj Moghaddam: Bu tarz bir çalışma

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

Roksan Shiraz iğne Touraj Moghaddam: Aslında bir çok İngiliz markasının başlangıcında İngiltere doğumlu olmayan insanlar vardır. Farklılık ve değişik bakış açısı doğru şekilde kullanıldığında her zaman yararlı olur.. İngiltere’nin hifi dünyasına büyük bir etkisi vardır. Kişinin düşünce ve davranış şekli, kişisel başarı ve eserlerini tanımlar. Stereo Mecmuası: Ben sizleri 90’lı yıllarda bir İngiliz dergisi sayesinde tanımıştım. Sanırım yazı hangi cihazlara sahip olmak istersiniz gibi bir soruydu. Cevapta siz, eski EMT cihazlardan bahsetmiştiniz. Hifi dergiciliğinin önemli olduğunu düşünüyorum. O güne kadar bilmediğiniz bir ürün bile aklınızda kalıyor. Neyse çok uzatmadan hifi basını ile ilgili görüşleriniz neler, bu sektörün gelişmesi için önemli olduğunu düşünüyorum siz ne dersiniz. Touraj Moghaddam: Kesinlikle. İster basılı isterse de internet üzerinden yayın yapan medya, endüstri için oldukça geliştirici ve ilham verici. Şu çok önemli ki, medya ‘quick fix’ lere bakmıyor ve tüketicilerin rahatlığına odaklanıyor. Bu durum, ürünlerin performansına, kalitesine, yaşam ömrüne, satış sonrası teknik desteğe ve değerine bakışı içeriyor. Ürünlerin nasıl tasarlandığına bakıyorlar ve onları çeşitli parametrelere göre değerlendiriyorlar, bu da tüketicilere değerlendirme ve seçim olanağı sağlıyor. Bir süredir kaliteli satıcıların önemi göz ardı ediliyor. Üretici firmaların, tüketicilerin daha iyi hizmet alabilmesi için, kendi bayilerine ve satıcılarına, ürün ve kurulum eğitimi sağlaması gerekiyor. Medyanın bu gibi olaylara odaklanıp, teşvik etmesi gerekir.

29

www.stereomecmuasi.com


Stereo Mecmuası. Ben şahsi işlerimden dolayı bu toplantı da bulunamadım ama BL Müzik yetkileri Stereo Mecmuası hakkında size mutlaka bilgi vermişlerdir. Şu an ülkemizde ne yazık ki basılı bir dergi yok. Daha önceki ziyaretlerinizden birisinde ülkemizin iyi kötü tek elektronik dergisi ile röportaj yapmıştınız ama ne yazık ki bu dergi artık yok. Bu noktada gönüllü olarak yayıncılık yapan bizlere neler tavsiye edersiniz. Touraj Moghaddam: Aslında o Tufan idi, ben değil. Biraz önce bahsettiğim gibi, iyi ve kaliteli medya için endüstrimizin içerisinde daha fazla yer edinme potansiyeli var. Sonuçta herkes müziği seviyor, dolayısıyla endüstrinin daha da gelişmemesi için ortada sebep yok. Tabi bunları konuşurken, tüketicilerin etkisini yadsımamalıyız. Eğer bu konuda detay isterseniz, daha ileride ayrıca konuşuruz.

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

Stereo Mecmuası: Sizlere ve bu imkanı bize sunan BL Müzik ailesine teşekkür ediyoruz. Son olarak okuyucularımıza söylemek istediğiniz şeyler varsa onları alalım. Touraj Moghaddam: Röportaj için sizlere çok teşekkür ederim, yayın hayatınızda başarılar dilerim Stereo Mecmuası: Bizde size çok teşekkür ederiz İletişim Bilgileri Roksan ürünleri ile ilgili tüm ayrıntıları firmanın Türkiye distribütörü BL Müzik'ten alabilirsiniz. BL Muzik web sitesi: www.blmuzik.com Roksan web sitesi: www.roksan.co.uk

30

www.stereomecmuasi.com


Inceleme

Bluenote Boboli Signature

Bu sayımız analog adına gerçekten dolu dolu içeriğe sahip. Bu ay Türkiye'ye gelir gelmez kapsamlı incelemesini yayınladığımız Thorens Mini pikabın dışında yine bir ilk olarak İtalyan Bluenote firmasının Boboli Signature testini okuyacaksınız. Bu üründe Stereo Mecmuası açısından Türkiye dışından test için gönderilen ilk ürün olarak tarihe geçiyor. Fazla uzatmadan incelemeye geçelim. Stereo Mecmuası'nın 6 sayısında Bluenote firmasının sahibi ve baş tasarımcısı olan Maurizio Aterini röportajını okumuştunuz. Bildiğiniz gibi kendisi geçtiğimiz aylarda ülkemizi ziyaret etmiş ve okuyucularımız için kendisiyle bir röportaj yapıp dergimizde yayınlamıştık. Bu röportaj sırasında konu benim iğne arayışlarıma da geldi. Bu dönemde yaklaşık 1.000 Euro seviyesinde bir iğne arayışı içerisindeydim. Çeşitli seçenekler arasında seçim yapmak üzere her odyofil gibi ardı arkası kesilmeyen dinletilerim ve araştırmalarım

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

devam ediyordu. Dünyanın her yerinde olduğu gibi ülkemizde de özellikle analog konusunda seçim yapmak noktasında ciddi problemler var. Özellikle iğne ve kol gibi bileşenler oldukça hassas olduklarından ve bilhassa iğnelerin plak üzerine değmesi ile birlikte sıfır vasfını yitirmesinden dolayı, ithalatçılardan ürün denemesi amacıyla iğne talep etmek mümkün olmuyor. Bunun yanı sıra iğnelerin yapısı gereği, oldukça kırılgan olmaları ve en küçük bir hata veya yanlış kullanımda kolaylıkla zarar görebilmeleri, denemeleri zorlaştıran bir diğer husus. Bu durum dünyanın bir yerinde aynı bu şekilde yani ülkemize özgü bir durum değil. Ülkemizde yine de baz firmalar en azından giriş seviyesi ürünlerini sample haline getirip bu tarz denemeler için yönlendirebiliyorlar. Bu önemli bir ayrıntı. Belli bir seviyenin üzerindeki iğneler ise zaten sipariş üzerine geldiğinden zaten yapılabilecek bir şey yok.

31

www.stereomecmuasi.com


Bu noktada genelde odyofiller kendi analog setuplarına benzeyen kombinasyonlarda iğneleri deneyip, bir fikir sahibi olmaya çalışırlar. Bu tabii ki, yüzde yüz doğru sonuçları vermese de, amiyane tabiri ile karambole alışveriş yapmaktan daha sağlıklı bir durumdur. En azından genel karakter hakkında bilgi sahibi olma şansınız olur. Bir diğer seçenek ise, eşinizde dostunuzda sizin bütçenize uygun iğneler var ise, bunları kendi sisteminizde denemektir. Bu karşılıklı iyi niyet olayının tepe noktasıdır hifi dünyasında bana göre. Sistemlerimizin en kırılgan ekipmanını deneme amaçlı birisine vermek. Yukarıda saydığım tehlikeleri hatırlayıp zaman zaman uykusundan olanlar vardır eminim ki. Bence siz siz olun, kimsenin iğnesini deneme amaçlı isteyip vermediği zaman o kişiyi suçlamayın. Buna firmalarda dahil.

Ses karakterinin size uygunluğu noktasını sorgularken, belli bir düzeyin üzerindeki analog sistemlerde tatlı bir hesap kitap süreci de başlar. Bu süreçlerden dergimizin ilk sayılarından beri Analog Köşesi bölümümüzde sıklıkla bahsediyoruz. Hesap kitap sürecinde, en basit anlamda iğne ağırlığını kolumuz kaldıracak mı sorusundan başlayıp, daha kapsamlı hesaplamalara kadar bir çok kez hesap makinelerimizle bütünleşiriz. Plak dinlemek için çekilen bir nevi cefa. Bunu anlamakta zorlanan okuyucularımız vardır mutlaka. Ama bir kez, bu hesaplamalar veya küçük düzeltmeler sonucunda seste ne denli büyük değişiklikler yapabilme gücünüz olduğunu farkettiğinizde veya yanlış bir kombinasyonda neler olabileceğinizi gördüğünüzde bir kaç saatinizi ayırıp bu hassas karar verme sürecini yaşamanızın sizin yanınıza kar kalacağını anlıyorsunuz. Hele standart dışı ürünlerden bahsediyorsak. Benim iğne arayışlarım aslında biraz daha rahat bir süreç oluyor. Yaşadığım şehir olan İzmir -ki Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

okuyucular benim genelde İstanbul'da yaşadığımı zannediyorlar- gerçekten pikap ve analog noktasında farklı bir yere sahip. Çevremde o kadar çok pikap kullanan var ki, farklı farklı analog bileşen kombinasyonları dinleme şansım çok yüksek. Hatta bu pikap Türkiye'de olabilir mi dediğiniz bir anda en beklenmedik (örneğin tanjansiyel kol ararken Revox pikap bulmam gibi) ürünler karşınıza çıkıveriyor. Aynı durumun ülkemizin farklı şehirlerinde de olduğunu biliyorum. Bunun yanında hemen herkesin pikabına öyle yada böyle elim değdiği için bazı şeyler yukarıda anlatığıma ters şekilde kolaylaşabiliyor benim için. İğne arayış süreci içerisinde kendi pikaplarımda birden fazla iğneyi test edip kullanma fırsatım oldu. Bazıları bütçemi fazlasıyla aşan iğneler iken, bazıları da tam bütçe dahilindeki ürünlerdi. Anlayacağınız derginin en az 4-5 sayısına yetecek kadar iğne test edip fotoğraflarını çektim. Tabii ki ayrıntılı notlarda almayı unutmadım. Bu deneyimlerimi sizlerle tefrikalar halinde ileri ki sayılarımızda paylaşmaya çalışacağım. Bluenote başkanı Sn. Aterini, Türkiye'de iken, analog konusunda kendisi ile bayağı ayrıntılı şekilde konuştuk. Röportajda da ayrıntılı şekilde yazdığım gibi Sn. Aterini bir analog sevdalısı ve firmanın bazı analog ürünlerini kendisi bizzat tasarlamış. Bluenote firmasının daha yurt dışında tanınmadığı dönemlerde çeşitli büyük firmalar için üretim yaptıklarını söylemişti. Saydığı bazı markaları ve ürünleri duyduğumda dudağım uçukladı doğrusu. Bazı tasarımcıları kendisininde çok takdir ettiğini söylüyordu. Zaman zaman bu tasarımcılar ile bir araya gelip pikap tasarımından bahsettiklerini ve teorileri tartıştıklarından bahsetti. Bunlar off-topic konular olsa da ve bu tarz hayatın cazip olduğunu düşüncelerine sahip olsam da, ülkemize gelen yabancı tasarımcılardan bu dünyanın toz pembe olmadığı konusunda yeterince bilgi sahibi oldum. Ülkemizden yurtdışına açılmayı düşünen tasarımcılara tek söyleyebileceğim, iyi bir fikir veya iyi bir ürünün çoğu zaman başarıyı getirmeyeceği olacaktır özellikle de bazı pazarlar açısından. Sn. Aterini ile iğnelerden konuşurken kendisine Tuscany isimli en üst segment iğnesini çok sevdiğimi fakat 4.500 Euro'luk fiyatı nedeni ile ancak Sayısal Loto kazanırsam alabileceği bir fiyat segmentinde olduğunu söyledim. Gerçekten Tuscany, havadan para gelse alacağım ilk 10 iğneden biri olurdu. Kendisi bu iğnenin üretiminin zorluğundan bahsettikçe özellikle MC yapıdaki iğnelerin tasarlanmasının ve üretilmesinin zorluklarını bir kez daha anladım. Belli bir seviyenin üzerindeki iğnelerin,

32

www.stereomecmuasi.com


markası ne olursa olsun, ufak bobinlerin saç teli kalınlığında tellerle elde oluşturulmasının, iç yapılarının hatta çoğu zaman zırh veya gövdelerinin yapılmasındaki zorluklardan bahsedilince bu işlerle uğraşan insanlara saygınız artıyor. Üretim karmaşıklaştıkça ve malzeme noktasında özellikler arttıkça fiyatların artmasının normal olduğunu söylüyor. Belki bazı markaların ürünleri olması gerektiğinden biraz pahalı diyor ama eklemeden de geçmediği bir şey var, emeğin fiyatı asla ölçülemez. Bu konuşma sırasında farklı markalarla elde ettiğim sonuçları kendisine anlatıyorum. Genelde çoğunu sessizce dinliyor ve kendi deneyimlerini anlatıyor. Şimdiye kadar tanıştığım hemen her tasarımcı kendisine rakip olan ürünler hakkında bile oldukça dikkatli konuşuyor ve asla kötü yanlarından söz açılmasına izin vermiyorlar. Bu noktada birey olarak bende dahil, öğreneceğimiz bazı şeyler olduğunu görüyorum. Emeğe saygı göstermek çok önemli bir meziyet.

Forumlarımıza katılarak yazarlarımız ve diğer kullanıcılarımızla hifi ve müzik konusunda bilgilerinizi paylaşabilir ayrıca alım satım bölümlerimizi ücretsiz olarak kullanabilirsiniz.

Eğer pikap, plak ve diğer analog cihazlarla ilgili bir web siteniz var ise veya sizde bir analog severseniz, Analoğu Destekliyoruz kampanyamıza katılabilirsiniz. Bluenote Boboli pikabımın üzerinde teste Daha sonra konu firmanın giriş seviyesinin üzerine konumlandırdığı iğne olan Boboli'den açıldı. Bu benim oldukça sevdiğim bir iğnedir ve bütçeme de uyan bir fiyatı olduğundan dolayı alışveriş listemde olduğunu kendisine söyledim. Bu arada Boboli ve Piccolo benim Bluenote firması ile tanışmama yol açan ürünlerdir. Daha önce Turkeyforum'da bir kullanıcının talebi ile Piccolo ve Boboli iğne hakkında kapsamlı bir inceleme yazısı yazmıştım. Daha sonra bu ne kadar güzel bir yazı oldu diyerek Bluenote firmasına göndermiştim. Yazının tamamını Türkçe haliyle gönderip satır başlarını İngilizce'ye çevirdiğimi hatırlıyorum. Firmadan gelen cevapta inceleme için teşekkür ettiler ve tüm metni İngilizce'ye çevirirsem yayınlamaktan çok mutlu olacaklarını belirtmişlerdi. Bende bunun üzerine ülkemde yaşayan herkes İngilizce bilmiyor sonuçta bu Türkçe yayınlanmış bir inceleme diyerek Türkçe yayınlanması gerektiği konusunda bastırdım. Gelen cevapta Türkçe orjinal yazının web sitesine eklendiği ve ileride mümkün olursa İngilizce tam metnini de rica ettikleri yazıyordu. Tabii ki, orjinal İngilizce metni kısa sürede hazırlayıp göndermiştim. O yazı hala firmanın web sitesinde yeralıyor. Aslında Stereo Mecmuası'nın ortaya çıkmasında o incelemeyi benden isteyen dostumuzun katkısı büyüktür. Kendisinin “nick” ismini hatırlamıyorum ama

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

33

Stereo Mecmuası'nın yeni sayılarını sizlere haber vermemizi isterseniz, Stereo Mecmuası'na ücretsiz abone olabilirsiniz.

www.stereomecmuasi.com


dergiyi okuyorsa mutlaka hatırlayacaktır. Kendisine de buradan teşekkür ederim. Bu sayede bana bir özgüven geldiğini söyleyebilirim ve zaman içerisinde dünyanın dört bir yanından tasarımcılarla e-mail yoluyla da olsa irtibat kurma şansım oldu. İleri ki dönemlerde bu yolla tanıştığım bazı tasarımcılarla ilgili yazılar, röportaj ve ürünlerle ilgili yazıları dergimizde daha sık okuyacaksınız. Umarım tüm bunları görmeye Stereo Mecmuası'nın ömrü yeter. Sn. Aterini ile seneler önce internet yoluyla tanışmamız ardından yüz yüze gelmek tabii ki çok keyifli oldu. Kendisi Boboli'nin çok başarılı bir iğne olduğunu söyledi ama kendi favorisinin -en azından benim için alınma durumu Sayısal Loto'ya bağlı olan- Tuscany olduğunu ikinci olarak ise Boboli Signature'ın geldiğini söyledi. Neden Babilony veya Baldinotti değil de Boboli Signature diye sorduğumda, dinlemen lazım dedi. Peki çok güzelde nasıl dinleyeceğiz. Sn. Aterini, biz Bluenote olarak Stereo Mecmuası'na test için bir tane gönderelim istersen deyince, tabii ki büyük bir keyifle kabul ettim. Vay be Stereo Mecmuası ilk kez test için yurt dışından ürün getiriyor, geldiğimiz durum beni çok gururlandırdı ve geleceğe dair kafamda bazı projeler oluşmaya başladı. Sonuçta tüm dünyada bu işler bu şekilde yürüyor. Neden Stereo Mecmuası bu dünyanın içerisine girmesin. Bilmiyorum belki hayal görüyorum ama insan kafaya takınca bir şeyler oluyor. İlk bir kaç sayımızda ürün sıkıntısı yaşarken, şu an Stereo Mecmuası'nın tarafsızlığına ve özenine güvenen firmalar sayesinde bu sıkıntıları birer birer aştık. Bu vesile ile, test amaçlı ürün konusunda bizi yalnız bırakmayan ve destekleyen tüm firmalara Stereo Mecmuası adına buradan bir kez daha teşekkürler. Bluenote Boboli Signature elime ulaşır oluşmaz hemen analog setup'ımın vazgeçilmez kolu olan SME Series V'e takmak üzere çalışmaya başladım. Ürün küçük ama şık bir kutunun içerisinde geliyor. Kutuda iğne haricinde teknik özelliklerini açıklayan bir kağıt bulunuyor. İnsan bu fiyata bir iğnenin içerisinden birde iğne temizleme fırçası çıksa diyor. Son yıllarda bir çok iğne üreticisi bu tarz aksesuarları kutu içeriğinden çıkartmış durumda. Bunun sebebinin maliyet olmadığını düşünüyorum, muhtemelen farklı bir sebebi olabilir. Eski iğne kutularında yer alan bu aksesuarın bir anda neredeyse tüm üreticiler tarafından kutu içeriklerinden çıkartılması ilgimi çeken bir konu. Bu konudaki araştırmam sonuç verdiğinde sizlerle de paylaşmayı çok isterim. İğneye baktığınızda koyu mavi renkli alüminyum bir gövde göz çarpıyor. İğnenin gövdesine kullanılmadığı zamanlarda kapatılabilen bir akrilik koruma Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

eklenmiş. Benim şahsi görüşüm bu korumaların gerçek bir gereklilik olduğu yönünde. Benim gibi analog konusunda çok fazla devinen kullanıcılar için bu önemli bir özellik. Bazı firmalar bu koruma parçalarını zaman zaman iğne gövdesinden bağımsız olarak da tasarlanabiliyor. Öyle veya böyle bu parçaların önemli bir koruma güvencesi olduğu muhakkak. Gövde ile bütünleşik olanların en büyük avantajı ağırlık ayarları yapılırken, iğnenin koruma altında kalmaya devam etmesi. Biliyorsunuz gövdeden bağımsız korumalar ayar sürecinde çıkartılmalı. Bu sırada iğne korumasız hale getiriyor yani dikkat etmek gerekiyor. Tabii ayarlama sırasında kullanılan kolunda önemi var. Eğer kolunuz örneğin SME Series V veya çok yaygın olarak kullanılan örneğin Rega RB serisi kollar gibi ise, kol ayarı yapılırken kolu teraziye alıp, kolun uygun enstrümanlarını kullanarak ayar yapılıyorsa bu avantaj kullanılabiliyor.

Bluenote firmasının ilginç unipivot tasarımı Borghese Ama eğer kolunuz arka ağırlık kısmında ayar enstrümanları barındırmıyor ise, terazi ile ağırlık ölçerken bu korumanın kapalı konuma alınması gerekiyor. Bu arada kol eğer gerekli ayar enstrümanlarına sahip ise koruma açık veya kapalı olarak ayar yapılması 1 gramın yüzde biri hatta daha da az bir miktar kadar etki ediyor. Bu değere yaptığım ölçümlerde ulaştım. Yalnız koldan kola bu durum değişebilir. Benim hesaplamalarım SME Series V kola dayanmaktadır. Siz siz olun kolunuzun ayar seçenekleri de olsa, yine de kontrol amaçlı olarak terazi ile ağırlığı kontrol edin. Kolun üzerinden ayarlanan ile gerçekte varolan ağırlık durumu kontrol edilmiş olur. Bu sayede kolunuzun bahsi geçen özelliğini kullanırken ne kadar hassas olduğu ve/veya sizin ne kadar hassas ayar yapabildiğinizi somut olarak size gösterebilir.

34

www.stereomecmuasi.com


İğne testini sağlıklı yapabilmek için bayağı uğraştım Gyrodec'i rijit hale getirince unipivot kollarda dahil bir çok kullanım opsiyonu ortaya çıkıyor ama performanstan da kaybediliyor doğrusu. Boboli Signature iğnenin koyu mavi gövdesi anodize edilmiş alüminyumdan üretilmiş. Gövde tek parça alüminyumdan el ile şekillendirilerek oluşturulmuş. Gövdenin yan kısımlarında ağırlığı azaltmak üzere delikler açılmış. Bu delikler, pikap kolumuzun “headshell” kısmına bağlantıyı sağlayan vida yuvalarına açılmış. Bu vida yuvaları ile ana gövde arasında tekrar bir alüminyum zırh yaratılmış. Yani ağırlık için açılmış delikler bobin kısmına değin uzanmıyor. Bu iç aksamın dış etkilerden korunması amacı ile yapılmış. İğnenin benim açımdan en sevdiğim yapısal özelliği headshell'e takılması için vidaların alüminyum gövdeye tutturulması oldu. İğne üzerindeki vida delikleri içerisinde gerekli kılavuz yivler hazırlanmış. Bu tasarım sayesinde genelde iğneleri kola tutturmak için kullanılması gereken somunların kullanılmasına gerek bırakmaması benim için önemli bir özellik. Bunda ne sorun var diyecek olursanız Boboli Signature tarzı nispeten büyük profilli iğnelerde vidayı sabitlemek için, iğne gövdesinin alt kısmında somun kullanmanın zorluğu. Özellikle pahalı bir iğne montajı yaparken, somun ile vidayı denk getirmek bir miktar stres yaratabiliyor. Bluenote Signature'da somun

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

kullanmadan montaj yapılabilmesi önemli bir özellik hele gözünüz benimki kadar bozuk ise. Alüminyum gövdenin iç kısmında firmanın kendi patentli teknolojisi olan Sustarin kullanılarak ek bir koruma sağlanmış. Sustarin ilginç bir malzeme, bir nevi akışkan olmayan yapışkan bir malzeme olarak tasvir edebilirim. İğne gövdesinin üst kısmında bu malzemeden bir miktar eklenmiş. Headshell ile bağlantı vidaları sıkıldığında gövdenin üst bölümü ile kol arasında bir tampon bölge özelliği görüyor. Malzemenin özelliği homojen bir yapıda olması. Yani kol ile iğne arasında bir açı farklılığı oluşturmuyor. İğnenin cantilever kısmı, firmanın tüm ürünlerinde olduğu gibi magnezyumdan üretilmiş. İğnenin ucundaki elmas ise Micro Elliptical Shape şeklinde. Firma üst modellerinde bu teknolojinin daha hassas olan bir versiyonunu kullanmakta. Bu arada iğnenin Bluenote ürün gamında giriş seviyesinin hemen üzerinde konumlandığını da eklemeliyim. Gelelim iğnenin yapısal anlamda olumsuz yönlerine. Bu olumsuz yönler aslında kullanmayı

35

www.stereomecmuasi.com


düşündüğünüz kol noktasında seçici davranmanızı gerektiriyor. Şöyle ki; öncelikle iğne yapısal anlamda dar olarak tasarlanmış bu aslında bir avantaj yani headshell'i (örneğin SME V) kısa olan kollarla uyumlu olmasını sağlıyor ama aynı durumu genişlik ile yükseklik için söylemek mümkün değil. Teorik olarak genişlik sorun yaratmasa da, yükseklik bazı pikap-kol kombinasyonlarında sorun yaşatabilir. Standart bir iğneye göre yüksek olan profil, kolun ayarlanması sırasında yüksekliği (VTA) yeterince ayarlanabilir bir analog kombinasyonun kullanımını gerekli kılıyor. Eğer pikabınızın yapısı kolunuz yüksekliğinin ayarlanamayacağı bir yapıda ise, Boboli Signature sizin için uygun iğne olmayabilir. Profil yüksekliğinin standart bir iğneden daha uzun olduğunu belirtmeliyim. İkinci olumsuz durum, yine kolunuzla uyum noktasında dikkat edilmesi gereken bir nokta. Bluenote Signature yaklaşık 12 grama yaklaşan ağırlığı (11.5 gram) ile bir çok kol için fazla ağır bir iğne. Standart bir çok kolun bu ağırlığı taşıyamayacağı bir gerçek. Bunun yanı sıra eğer optimal kol ayarının, arka ağırlığın kolun yapısına göre bağlantı noktasına (gimbal, unipivot veya pivoted farketmez) yakın olması gerektiğini düşünürsek biraz hesap kitap yapma gereksinimi ortaya çıkıyor. Yazının başlarında da belirttiğim gibi bu belli bir seviye analog setup'larında zaten yapılması gereken bir şey. Boboli Signature bu noktada ortalamanın biraz üzerinde bir kol istiyor. Gelelim denemelerime. Öncelikle iğneyi standart analog setup'ımda denedim. Michell Gyrodec ve SME Series V birbirleri ile oldukça uyumlu 2 bileşen. SME'in mühendislik harikası bu kolu hemen her iğne ile uyumlu şekilde kullanılabilir ayar seçeneklerine sahip. Bir sayımızda size bu kolla ilgili bir yazı yazmalıyım galiba. Çünkü gerçekten tanıtılması gereken bir ürün. Zaten dergimizde sıklıkla adı geçiyor. Belli avantaj ve dezavantajlarına rağmen hala üst seviye kollarda önemli bir seçenek. Bu setup haricinde iğneyi farklı kollarla rotasyona da soktum. Bunun için Gyrodec'in süspansiyonlarını iptal edip, rijit hale getirdim. Bu pikabın performansından birçok şeyi götürse de, özellikle unipivot kolların kullanımı açısından bir gereklilik. Boboli Signature'ı rotasyona soktuğum sırada efsanevi SME 3009, Bluenote'ın ilginç unipivot kolu Borghese ve SME'in bir nevi harcı alem kolu olarak adlandırabileceğimiz Series III'ü kullandım. İğne olarak benim için vazgeçilmez Denon DL103 ve 103R'nin yanısıra deneme amaçlı bazı orta ve üst segment ürünler ile Boboli Signature'ı karşılaştırmalı dinledim. Gelelim duyduklarıma. Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

Efsanevi SME 3009 kol Stereo Mecmuası'na ürün gönderen firmalar, ürünlerin gerektiği gibi test edilmesi için yeterli zamanı sağlıyorlar. Bu sayede kısa süreli testler yerine günlük yaşamın bir parçası olarak bu ürünleri deneyerek sizlere deneyimlerimizi aktarıyoruz. Dinletiler esnasında geniş bir müzik yelpazesinde plaklar seçtim. Malum insan eline yeni bir ekipman geçince ilk önce sevdiği albümleri dinlemeye başlar. Benim son zamanlarda dinlemeye en doyamadığım albüm Jeff Buckley imzalı ilk ve tek albüm Grace (Colombia Records 88697269501) Müzisyenin sonunu bildiğimden daha da anlam yüklenen sözler, karmaşıklık zaman zaman bunalım hissi. Nasıl güzel bir albümdür. Bu yazıyı okuyorsanız, bu modern ozanın müziğine mutlaka kulak verin ve gidin bu albümü edinin. İğnenin daha ilk dokunuşunda duyduklarım şaşırtıcı. İnanılmaz dengeli bir ses, mükemmel bir arka plan sessizliği. Daha ilk kullanımda iyi bir ilk tanışma. Ardından gelen bir sürü plak. Sonny Rollins'in mükemmel East Broadway Rundown (Impuls AS-9121 180gr) plağı, Daha ilk notalarda insanı alıp götüren aynı isimli şarkı. Ardından yine son zamanlarda taktığım plaklardan bir diğeri Jon Mitchell, The Hissing Of Summer Lawns (Asylum 7E-1051) Bilmem size de olur mu, bu albümü dinlerken aklıma takılan bir diğer plak çıkar hemen raflardan. Kate Bush - Aerial (EMI 0946-3-43960-1-1) Plağın ilk şarkısı “King Of The Mountain” Şarkının arka planında, havalara uçuşan rüzgar sesleri ve diğer ayrıntılar, şaşırtıcı. Artık sabahın ilk ışıkları görülüyor yarın iş var ve yatmak gerekli. Kahvaltı için güzel bir albüm Bluenote Good Juice (Bluenote 581043-1-8) Hani ismi bile iştah açıcı. İnsanın içini kıpırdatacak güzel bir albüm, üç plak ve fiyatı ehven ötesi. Uzun sayılabilecek bir aradan sonra (malum iş güç) bu defa biraz büyük orkestra. The Count Basie Story (Disques Vogue edisyonu MDT 9198 ve 9197) Tam bir devler

36

www.stereomecmuasi.com


geçidi ama bir yandan insanı Lester Young, Basie orkestrasından keşke hiç ayrılmasaydı dedirten bir plak seti Daha sonra da Dexter Gordon (Bluenote 84146) müthiş bir A Night In Tunisia yorumu. Artık iğne ilk yanma sürecini tamamlamış durumda. İlk izlenimlerimde hoşuma giden ayrıntılı çalma durumu meğerse hiçbir şey değilmiş diyebiliyorum sadece. Aynı plakları defalarca dinlememe rağmen oldukça değişik bir tat var. Renklendirme, köşeleri yuvarlama yok, ne ise onu çalıyor, onu göstermeye çalışıyor. Arka plan sessizliği inanılmaz boyutlarda.

Bu noktada bir ara verip ufak bir karşılaştırma yapmak lazım. Benim çok sevdiğim Denon iğnelerle ufak bir kıyaslama yapabilirim. Biliyorsunuz Denon DL-103 ve büyük kardeşi olan 103R, ulaşılması çok zor iğneler değiller. Ben her ikisini çok uzun zaman keyifle kullandım ve hala kullanmaya devam ediyorum. Bu durum iğneleri yakından tanıyanlar için gayet normal sayılabilecek bir durum iken, bir kısım insan tarafından özelikle benim sistemim için biraz şaşırtıcı bulunan bir durum olmuştur her zaman. İğnelerin fiyatları ile kullandığım asıl kolun fiyatına bakınca ortada bir anormallik var gibi görülebilir ama Denon'un bu göreceli ucuz iğnelerinin tadı gerçekten çok farklıdır. Hemen herkesin duymasını isteyeceğim kadar ayrıntılı ve kendine özgü bir ses. Bu iğneler ise Boboli Signature'ı karşılaştırdığımda, Boboli'nin ilk öncelikle ön plana çıktığı husus, kesinlikle ayrıntılar. Bu ayrıntılı çalma durumu, belli bir frekansın ön plana çıktığı bir ayrıntılı çalma durumu değil. Aynı ses şiddetinde, zile vurulduğunda, bagetin zilin üzerinden ayrıldığından bir sonraki darbeye kadar zilin titreştiğini belli eden ve bunu size duyuran bir

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

ayrıntıdan bahsediyorum. Bu durumla üst segment iğnelerle tanışanlar mutlaka karşılaşmışlardır. Veya iğnesini üst seviye bir iğne ile değiştirenler. Ayrıntı hissinin yanı sıra, dengeli çalmaktan vazgeçmeyen bir iğne. İğnede en dikkat çekici şey arka plan sessizliği. Bunu anlatmak çok zor, geçen sayımızda Shunyata Hydra içinde aynı şeyden bahsetmiştim. Sistemde müzik dinlerken, özellikle plak şarkı arası yivlerine girdiğinde belli belirsiz duyulan sesler vardır. Arka planda duyduğunuz o seslerin kaybolması, sizi müziğin içerisine daha fazla odaklar. Detaylar ve ayrıntılar havalarda uçuşmaya başlar. Boboli Signature bunu iyi başarıyor. Katman katman üzerinize doğru açılan bir müzik dinleme zevki tattırıyor. Herbie Hancock'un efsane Maiden Voyage (Bluenote ST-46339 180gr) albümünde ustanın tuşeleri tüm gerçekliği ile karşımda. Rudy Van Gelder'in müthiş kaydı ile birbiri ardına akan notlar keyif veriyor. 2A3 lambalı ampliler, piyano konusunda çok başarılı ampliler. 2A3 lambanın karakteri ile çok ilgili bir durum. Benim amplim ile analog setup'ım birleştiğinde ortaya çıkan tablo oldukça keyif verici. Her halükarda çok üst sınıf sistemlerde dinlesem, eve gelip sistemi açtığımda beni üzmeyen bir sistemdir. Bazı dostlardan duyuyorum, üst sınıf bir sistem dinlediğimde eve gelince müzik dinleyemiyorum diye. Bunu yapmamak lazım. Her sistemin kendisine özgü güzellikleri vardır. Dolayısıyla tatlar başkadır. Benim ki farklı sizin ki daha farkl, üçüncü bir sistem ve yine farklı. Bu hobiyi güzelleştiren şey, işte bu renklik ve zenginliktir.. Bu arada sisteme Boboli'nin detaylı çalma ve denge haricinde getirdiği önemli bir şey daha var, sahne. Yanlara ve aşağı yukarı açılan bir sahne oluşturuyor iğne. Hadi iddialı konuşmayalım, sisteme bunu sağlaması için yardımcı oluyor diyelim. Bu şekilde bayağı plak dinledikten ve günleri geçirdikten sonra, Gyrodec pikabımın yaylarını indirip rijit hale getirip, Boboli Signature'ı kendi yaptığım arm-board üzerine taktığım Bluenote Borghese kol üzerine taktım. Aslında bu hareket, Gyrodec pikabın performasından çok şey götürüyor ama bu pikapla unipivot kol kullanmanın en sağlıklı (hatta tek) yolu da bu ne yazık ki. Pikabı normal hale getirerek ve değişik kollar deneyerek müzik dinlemeye devam ettim günler boyunca. Uzun uzun her plağı yazmaya kalksam sayfalar sürecek kadar müzik dinledim. Tüm bu günler ve hatta haftalar sonucunda, iğne için sağlıklı bir yorum yapabilirim sanırım artık.

37

www.stereomecmuasi.com


Bluenote Boboli için ilk söyleyebileceğim, tonal dengesinin çok hoşuma gittiği olacaktır. Bu denge içerisinde ayrıntılar insana gerçekten heyecan veriyor. Rock'tan, klasiğe, caz'dan blues'a kadar hemen her türde plaklar dinledim. Hemen hepsinde bazı ayrıntıları yeniden keşfettim diyebilirim. America grubunun self titled albümünü bilenleriniz varsa (Warner Brothers Records K46093) Sandman şarkısında arka planda duyulan perküsyonlar ve diğer ayrıntılar, aynı plağı dinlediğim üst uç sistemlerdeki performansa yaklaşmış görüntü çizdi örneğin. Kendi sistemimde daha önce gaipten duyulan bu ayrıntılar öylesine farkedilir hale geldiler ki, elimdeki her plağı acaba bunda neler var diyerek dinleme isteğine yakalandım. Tchaikovsky'nin 1812 Overture'ü ( Wesminster WST 14107) bir diğer irkildiğim plak oldu. Her ne kadar eserin ortaya çıkmasında etken olay benim açımdan üzücü olarak addedilse bile, bu çağlara meydan okuyan eserde Maurice Abravel tarafından yönetilen orkestranın yerleşimi gözlerinizi kapadığınızda sanki karşınızda gibi bir his yaşıyorsunuz. Klasik müzik konusundaki bilgi ve dinleme düzeyim, çok ayrıntılı yorum yapacak kadar gelişkin olmasa da, bahsettiğim etkiyi hissetmek için bir dezavantaj yaratmıyor. Bu noktada iflah olmaz klasik müzik dinleyicilerininde Boboli Signature'a bir kulak kabartmasını tavsiye ederim. Boboli Signature, ses yönünden oldukça ilgi çekici bir iğne. Detaylı, tonal dengesi ilgi çekici, fazla renklendirme yapmayan bir iğne. Sistemime katkısının tahminimden yüksek olduğunu söylemek isterim. İğnenin bence en büyük avantajı, fiyatına göre gösterdiği performans. Kabul etmek gerekir ki, çoğu insan için yüksek sayılacak tutarına rağmen, hifinin şaşırtıcı dünyasında bu iğne orta-alt fiyat sınıfında bir iğne. Bu noktada bence fiyat performansı çok yüksek. Kullanıldığı sistemin genel sesine etkisi oldukça hissedilir. MM standartlarına yakın değerlere sahip bu yüksek çıkışlı MC iğne firmanın diğer ürünlerindeki genel tonaliteye benzer bir yapıya sahip. Küçük kardeşi olan Boboli ile en büyük farklılıkları, Signature'ın daha sessiz arka planı ve daha ayrıntılı çalması. Bu ayrıntılı çalma durumu soğuk analitik bir performans değil, sizi içine çeken, plak dinlediğinizi bir an bile unutturmayan bir şey.

dayanması pek arzu edilir bir durum değildir malum. İğnenin ayara karşı oldukça hassas olması ise, kullanılacak kolun bir miktar ayar seçeneği sunmasını gerekli kılıyor. Bu seçeneklerden en önemlisi kolun yüksekliğinin ayarlanabilir olması. Peki sonuç olarak bu iğne kimler için uygun. Öncelikle 1.000 dolar seviyesinde iğne arayışındaki kullanıcılar için değerlendirilmesi gereken bir seçenek. Bu seçenek değerlendirilirken göz önüne alınması gereken en önemli şeyler iğnenin ağırlığı ve yüksek profili sebebi ile kolunuzun yeterli ayar imkanlarına sahip olması gerekliliği. Zaten bunlar ile bilgileri ayrıntılı olarak yazının üst kısmında yazmıştım. Ses anlamında fazla renklendirme yapmayan ve oldukça detaylı çalan bir iğne. Analog severler İtalyan üreticiden farklı bir seçenek.

Bluenote Boboli Signature Üretici: Bluenote Italy Türkiye Distribütörü: Fil Elektronik Fiyat: 880 Euro Teknik Özellikler -MC high outputiğne -Çıkış seviyesi : 1.8 mV -Empedance: 47 Kohm. -Compliance: 8 Cu. -Kanal Ayrmı: 28 db üzeri -Ağırlık: 11.5 gram. -Tavsiye edilen izleme ağırlığı: 1.2 gram +- 0.2 -Cantilever: Magnezyum -Diamond Micro Elliptical Shape -Anodize edlmiş aluminyum gövde

Her ürün gibi bu iğneninde kimi dezavantajları var. Bunlar ses performansından çok yapısal özellikleri ile ilgili. İğnenin çok ağır oluşu, kullanıcı kitlesini bir miktar azaltıyor. Standart kollarda bu iğneyi gerektiği bir kullanabilmek mümkün değil. Kolunuzun kullanım değerleri içerisinde bile kalsa, arka ağırlığın sona Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

38

www.stereomecmuasi.com


Stereo Mecmuas覺 Eyl羹l Say覺s覺

39

www.stereomecmuasi.com


Inceleme

Thorens Mini

Thorens, analog tarihine adını gerçekten altın harflerle yazmış bir firma. 1883 yılında Hermann Thorens tarafından kurulan firma ilk önce müzik kutuları yapmaya başladı. 1903 yılında müzik kutularının ardından Edison fonografları, 1906'da taş plak tabiri ile tanınan Shellac plaklar için gramofonlar üreten firma 1957 yılında ilk efsanevi pikabı olan TD-124'ü üretir. Bu pikap bir efsane haline gelecek ve üstün başarısı ile, yüksek nitelikli HiFi stereo pikap tasarımı ve üretiminde dünya çapında bir firma haline gelmesi yönünde, Thorens’in geleceğini hızla şekillendirecekti. Bu pikabın ardından unutulmayacak bir çok modele imza atan firma 125 yıllık tarihi boyunca çeşitli zorluklar yaşamasına rağmen analog-severlerin kalbinde her zaman farklı bir yere sahiptir. Firma 2002 yılında tekrar İsviçre'ye geri dönmüş ve o dönemden bu yana başarılı ürünlere imza atmayı sürdürmekte. Thorens tarihi ile oldukça geniş kronolojik bir makaleyi Stereo Mecmuası web sitesinde bulabilirsiniz.

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

Benim Thorens ile tanışmam oldukça eskilere dayanıyor. Hep kısa sürelerle birlikte olduğum markalardan bir tanesidir. Kutusundan ilk kez benim çıkartacağım bir Thorens pikabın test amaçlı da olsa evimde bulunmasının beni çok mutlu ettiğini söylemeliyim. 125 yıllık dev bir analog şirketinin en yeni ürünü olan Thorens Mini'yi konuk ettiğimiz yazımıza hoş geldiniz. Son bir kaç senedir ortalamanın üzerinde pikaplar kullanıyorum. Zaman içerisinde insan güzel olana ve iyiye alışıyor bu bir gerçek. Thorens'in bu yeni modelini şu an sahibi olduğum pikaplarla karşılaştırmam gerçekten bir haksızlık olacaktı. Düşünsenize sadece pikabın ucuna takılı bir iğne bile bu pikaptan neredeyse 4 kat daha pahalı durumda. Gerisini siz düşünün. Bende farklı bir şekilde incelemeye karar verdim. İlk sıfır pikabını alacak veya almış bir kişinin gözünden bu incelemeyi yapmaya karar verdim. Bunu yapmak aslında benim için pek zor olmadı.

40

www.stereomecmuasi.com


Eskiden belki bundan 15 sene belki de daha önce bilemiyorum, pikaplarla ilk tanıştığım günlerde kullandığım pikaplar bir şekilde müzik konsollarından çıkmış ve bugünün şartlarında plak çalmak yerine, plak kazıyan cinsten pikaplardı. Öyle veya böyle bu pikaplarda ilk plak deneyimlerimi yaşadım. Daha sonra biriktirdiğim para ölçüsünde daha iyi pikaplara sahip oldum. Ama her zaman sıfır bir pikap alma hayaliyle yanıp tutuştum. O dönemlerde pikaplar satılıyordu ama ortaokul öğrenci haftalığı ile pikap almak mümkün değildi. Eh malum ebebeynlere dert anlatmakta mümkün olmuyordu. Bana yeni pikap alsanıza dediğimde, evde zaten var ya şeklinde cevap alıyordum. Zaten o dönemde kaset okuyucular oldukça revaçtaydılar ve benimde çok güzel bir cihazım vardı. Yani ne gerek vardı yeni bir pikaba aslında. Ama iş bisiklete geldiğinde sağolsun babam abartıp, ta İtalya'lardan en absürd bisikleti bulup getirirdi. Pikap gereksiz, bisiklet gerekli bir şeydi. Bugün çocuğum olsa gelip baba bana bisiklet al dese, direkt pikap almayı tercih ederim. Benim gibi bisiklet kullanma olasılığını göz önüne alıp güzel bir pikap alıp evde müzik dinlemesini isterdim herhalde. Benim gibi bisiklet kullanmak derken, boynunuzun altında omunuzda yeralan köprücük kemiği de dahil olmak üzere bisiklet sayesinde bayağı yerimi kırmış olmaktan bahsediyorum.

Zaman içerisinde pikaplar yavaş yavaş ortadan kaybolmaya başladılar. Ortalıklarda gözüken sıfır alınabilecek tek pikap markası en azından o yaşımda bana cazip gelen Technics'in pikaplarıydı. O dönem için acayip fiyatlara satıldığını söyleyebilirim. Zaman içerisinde elden düşme pikapları tamir edip kullanmak sonucunda işin mekaniğini de bir miktar çözebilme şansına sahip oldum. Bundan seneler sonrada ilk sıfır pikabımı aldım. Şimdi ortaokul çağındaki bir çocuğun haftalığı ne kadar Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

bilmiyorum ama giriş seviyesindeki bir pikap eskisi gibi alınamaz ölçülerde değil kesinlikle. Hemde ülkemizde de seçeneklerin olması bir başka avantaj. Okuyucularımız arasında benzer şeyleri yaşamış olanlar olduğuna eminim. Benim bitmek tükenmek çocukluk maceralarım sizleri sıkabilir. Daha 30 sayı çıkartsak yetecek kadar maceram olduğundan artık konuya girsek fena olmayacak sanırım.

Evet ilk sıfır pikabımın kolisini açarken nasıl bir heyecan yaşadığımı dün gibi hatırlıyorum. O dönemlerde ürünün üretim şekli ve tarzı beni pek ilgilendirmiyordu. Zaten dikkat ederseniz Stereo Mecmuasında hep asıl firmalarla ilgili bilgileri sizlerle paylaşıyoruz. Zaman zaman çeşitli firmaların ürünlerinin başka başka alt yükleniciler tarafından üretilip nihai birleşimlerin asıl firmalar tarafından yapıldığına dair bilgiler okuyoruz. Hatta zaman zaman çeşitli platformlarda bu tartışmalar oldukça alevlenebiliyor. Bu noktada bizim Stereo Mecmuası olarak politikamız elimize gelen ürünün performansını kendimizce tartmak ve fikirlerimizi okuyucularımız ile paylaşmak. O vida nereden gelmiş, bu kablo nereden alınmış bizleri pek ilgilendirmiyor. Son kullanıcıya yönelik ürünlerin performansı bizim asıl konumuz kim tarafından nasıl üretildiği değil. Neyse konuya döneyim. Belki farkındasınızdır, şimdiye kadar dergide yazdığım diğer yazılardan çok farklı bir yazı okuyorsunuz şu an. İnanın ilk pikabımı aldığımda yaşadığıma benzer bir heyecanı Thorens'in kutusunu açarken de yaşadım. Koliyi açtığınızda derli toplu bir görüntü sizi karşılıyor. Gayet düzgün şekilde ambalajlanmış parçaları kolayca çıkartabiliyorsunuz. Pikap gövdesi ve akrilik toz kapağı çıkartıldıktan sonra, plato, adaptör ve pikabın kullanma kılavuzu ortaya çıkıyor. Pikabın kullanma kılavuzunu açınca, hoş bir sürpriz sizi bekliyor. Türkçe bir kullanma kılavuzu. Hifi piyasasında çok karşılaşılmayan bir durum. Akıcı bir şekilde kurulum anlatılmış. Ayrıca kullanım

41

www.stereomecmuasi.com


notları da var. Bu noktada ilk kez pikap alan birisinin bile yaşayacağı tüm tedirginlik ortadan kalkıyor. Bu noktada Sigma Ses kesinlikle övgüye değer bir iş yapmış. Pikabın kuruluşu gayet basit. Aslında kullanım kılavuzunu okumaya bile ihtiyaç olmayabilir ama siz siz olun, aldığınız yeni ürünleri kurmadan önce mutlaka kullanım kılavuzlarını okuyun. Bir bakarsınız gözünüzden bir şeyler kaçabilir. Kısaca sizlere kurulumu anlatayım. Öncelikle tüm pikap kurulumları olduğu gibi, pikabımızı yerleştireceğimiz yerin mümkün olduğunca düz olmasına dikkat ederek pikabımızın gövdesini yerleştiriyoruz. Platoyu çıkartınca, motordan devri aktaracak kayışın kırmızı bandını çıkartıyoruz. Hemen ardından platomuzu yerine takıyoruz ve lastiğimizi platonun üzerindeki delik sayesinde motora takıyoruz. Hemen arkasından paketin içerisinden çıkan keçeyi, platomuzun üzerine yerleştiriyoruz. Kullanmayı arzu ediyorsak, toz kapağını ambalajından çıkartıyoruz. Kutunun içerisinden çıkan 2 adet kelepçeyi pikabın gövdesine takarak, toz kapağımızı bu kelepçeler yardımı ile gövde ile birleştiriyoruz. Pikabın

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

arkasındaki kabloları amplifikatörümüzün veya pikap katımızın uygun girişlerine takıyoruz. Topraklamamızı yine aynı şekilde gerekli yere takıyoruz. Adaptörümüzü prize takıyoruz. Ve işlem tamam, pikap kullanıma hazır. İnanın yazmak kurmaktan daha uzun sürüyor. Tahmini kurulum süresi neredeyse bir kaç dakika. Dikkat ederseniz, her pikap aldığınızda yapmanız gereken bir işlemi atladım. Kol ayarı. Thorens bu noktada ilginç bir iş yapmış. Kol tamamen ayarlı olarak fabrika çıkışı geliyor. Kolun ağırlık sistemi sabit tasarlanmış, aynı şekilde anti skating mekanizması da. Kısacası yapmanız gereken tek şey pikabınızı düzgün bir yere yerleştirmek. Bu durumun bazı avantaj ve dezavantajları olabilir. Dezavantajı, pikabı kurcalamak isteyen ve değişik ayarlar, iğneler denemek isteyen kullanıcıların saydıklarımı yapma şansı yok. Thorens, meraklı analogseverler için oldukça geniş bir ürün gamı sunuyor. Zaten bu denemeleri yapmak istiyorsanız Thorens Mini size yönelik bir ürün değil. Pikabın avantajı ise, dezavantaj olarak saydığım işlerle uğraşmak istemeyenleri ilgilendiriyor.

42

www.stereomecmuasi.com


Plaklarınızı dinlemek için hiçbir ayar yapmak zorunda değilsiniz. Ambalajdan çıkartıp bir kaç dakikalık montajı yapmanız yeterli. Thorens, bu üründe bence hedef kitlesini gayet iyi seçmiş. Bana kalırsa ürünün hedef kitlesi, sınırlı bütçeye sahip olan kullanıcılar, ilk pikabını alacak kullanıcılar ve en önemlisi ben ayrıntıyla uğraşmak istemiyorum diyen kullanıcılar. Şöyle bir düşündüğümde aslında oldukça geniş bir portföy.

Ürün kozmetik olarak bence çok keyifli. Ambalajından çıkartır çıkartmaz o eski pikapların hissini veriyor. Nostaljik tasarım ile bütünleşmiş yepyeni bir pikap. Standart deck boyutlarından çok daha küçük bir yapısı var. Yaklaşık 36 cm'ye 35cm'lik kareye yakın bir boyut. Standart bir plak kabından bir kaç cm daha büyük sadece. Ürünün gövdesi MDF'den yapılmış ve mat siyah boya ile kaplanmış. Gövdenin sol tarafında 33 ve 45'lik ayar düğmesi bulunuyor.

Thorens tasarımcıları, pikabın kolay kullanımını göz önüne alarak yaygın şekilde motorda mil değişikliği ile devir değişikliği yapma seçeneği yerine bir düğme ile değişim yapma seçeneğini

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

eklemişler. Genelde motor devrini değiştirmek için plato ve üzerindeki keçe gibi malzemelerin kaldırılması gerektiğini düşünürsek, hayatı kolaylaştıran bir ayrıntı. Özellikle pikabın hedef kitlesini göz önüne alırsak. Aynı düğmeyi orta pozisyona getirdiğinizde pikap kapanıyor. Pikabın sağ tarafına ise Thorens amblemi yerleştirilmiş. Gayet derdi toplu bir görüntü. Kolun hemen yanında kolu aşağı yukarı hareket ettiren mekanizma yer alıyor. Bu gayet basit ve etkili bir mekanizma. Ayrıntılara baktığınızda, pikabın alt tarafında bu bölüme ulaşabilmek için yapılmış bir kanalda göze çarpıyor. Olasıl bir arıza durumda hiçbir şeyi söküp takmanıza gerek yok. Sadece platoyu çıkartıp, pikabın altına ulaşmanız yeterli. Bu bölümde tek sevmediğim şey, keşke aşağı ve yukarı konumu işaret eden bir sembol eklenmemiş olması. Allah'ta bu önemli bir eksiklik değil zaten kısa sürede alışıyorsunuz. Muhtemelen ileri ki dönemlerde küçük bir çıkartma ile bu eksiği tamamlarlar. Siyah gövde üzerinde metal rengi bırakılmış platonun kenarı ve kolun tüp kısmı ışıl ışıl parlıyor. Platonun metal kısmının sadece kenar kısımları görülüyor. Thorens kutuya güzel bir keçe eklemeyi unutmamış. Platonun üzerine keçeyi takıyorsunuz. Bu sayede plaklarınızda güven altına alınmış oluyor, sese olumlu etkisi de cabası. Gelelim kol ve iğne kısmına.

Kol aslında geçmişte görmeye alıştığımız kollara çok benziyor. Pivoted yapıda tasarlanmış. Arka ağırlık, pivot koruma kısmı, headshell ve gövde plastikten üretilmiş ve/veya kaplanmış. Sadece tüp kısmı metal rengi bırakılmış. Plastik enjeksiyon kalitesi gayet iyi ve hiç kötü durmuyor. Bağlantı yerleri de dahil olmak üzere istenmeyen herhangi bir girinti çıkıntı mevcut değil. Headshell yine plastikten üretilmiş ve DN251S modeli iğneye ev sahipliği yapıyor. Koldan iğneye uzanan kablo standart ama uçların bağlantısı ve lehimler gayet düzgün ve özenli. Bahsettiğim iğnenin gayet makul

43

www.stereomecmuasi.com


fiyatlara ucu alınabiliyor ve bir şekilde kırarsanız kafayı komple değiştirmek yerine uç kısmındaki iğne kısmını değiştirmeniz yeterli oluyor. İğne konusuna ses ile ilgili bölümde tekrar geri geleceğim.

Thorens'in pikapla beraber verdiği adaptör gayet küçük ve ısınmıyor. Pikabı uzun saatle boyunca kullanmama rağmen adaptörün çok ısındığını söyleyemem. Adaptör küçük bir giriş

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

vasıtası ile pikabın gövdesinin arkasına bağlanıyor. Adaptörün giriş kısmı olası ezilmelere karşı ciddi şekilde kuvvetlendirilmiş. Bunu oldukça sevdim, bence önemli bir ayrıntı. Pikabın amplifikatörünüz veya pikap katınızla bağlantısı ise standart tipte kablo ile yapılıyor ve topraklama kablosu ve ucundaki yengeç unutulmamış. Kablo pikabın gövdesinden geliyor yani değiştirme işlemini kolayca yapmak mümkün değil. Kablo yeterli uzunlukta verilmiş, pikabı kurarken bu noktada fazla problem yaşamayacaksınız. Kablo noktasında tenkit edilebilecek tek şey, kablonun standart bir kablo olması olabilir. Kablonun yanı sıra, jack'lar içinde aynı şeyi söylemek mümkün. Bu fiyat seviyesindeki bir pikap için mazur görülebilecek bir durum. Pikabın hedefi gereği, her bileşende en kaliteli malzeme değil, problemsiz çalışmaya yönelik malzeme kullanılması tercih edilmiş. Yeterli uzunlukta, gövdeye sağlam şekilde tutturulmuş bir kablo bağlantıların sorunsuzca yapılması için yeterli görülmüş. Dediğim gibi fiyatın makul seviyede tutulması ve birazdan anlatacağım gibi performans açısından yeterli bir seçim. Son olarak pikapla kullanılan ayakları oldukça sevdim. Standart ayakların ortalarında misket büyüklüğünde yuvarlak bir kısım var. Bu

44

www.stereomecmuasi.com


kısım tam emin olmasam da, plastik veya kauçuk tarzı bir maddeden üretilmiş. Titreşimlerin pikaba ulaşmasını önlemek açısından eklendiği belli. Sanırım artık merakla beklenen ses performansı konusuna girmeliyiz.

gelen Yes grubunun efsanevi Fragile albümü. (AAPP-7211 180gr) Zaten güzel bir albüm olan Fragile, 180gr'lık özel baskısı ile bambaşka bir güzelliğe sahip olmuş. Standart baskı ile aradaki fark gece ile gündüz gibi hatta bir hafta sonraki gündüz gibi. Hazır arşivin o kısmına girmişken bir plak daha bir diğer klasik Gentle Giant-Free Hand albümünü (EMI ST-11428) ve en sonda rock olayının on yıllar içerisinde nasıl evrimleştiğini ve ekstremleştiğine dair bir örnek, Burzum Filosofem (Misanthropy Records 1996 Back On Black 2005 özel baskısı) albümünü dinliyorum. Aslında birbiri ile alakalı sayılabilecek 2 klasik albüm ve ardından çok uç noktalarda gezinen bir albüm. Hemen ardından nereden canım çektiyse Iron Maiden grubunun ilk konsept albümü olan Seventh Son Of A Seventh Son (EMI EMD-1006) plağını platoya yerleştiriyorum. Bunların arkasından başarılı performans alacağına kesin inandığım Yves Montand'ın kendi adını taşıyan albümünü pikaba (CBS 66206) yerleştiriyorum. Mathilda, Grands Boullevards, La Fete Continue gibi önemli parçalar birbiri ardına odanın içerisinde süzülüyor. Bu gece için muhteşem bir final.

Öncelikle genel anlamda geniş bir müzik yelpazesinde bir plak seçimi yaptım. Pikabın muhtemel hedef kitlesini düşünerek pop'tan caz'a, rock'tan Türk müziğine kadar bir çok plakla dikkatli dinleme gerçekleştirdim. Zaten daha sonra standart sistemimin bir parçasıymış gibi uzun zaman Thorens Mini'yi kullandım. Pikabı kurar kurmaz Kanada'lı şarkı yazarı ve solist Joni Mitchell'in 1975 tarihli The Hissing of Summer Lawns (Asylum 7E-1051 180gr) albümünü dinlemeye başladım. Sanatçının kariyerinde önemli bir dönüm noktası olan albüm plağın basımıyla da alakalı olarak harika bir ayrıntıya sahip. İçerisinde folk ve jazz etkileri bulunan albüm insana keşke bitmese dedirtecek kadar güzel bir albüm. Sözlerde gerçekten etkileyici. Django Reinhardt şarkıları içeren The Genius Of Django plak setinin 4. plağı (EMI SM 644) ilk adımda dinlediğim diğer bir plak. Zaten eski veya yeni manouche müziğinin her zaman büyük fanı olmuşumdur. Bahsettiğim set sıfır olarak bulunmuyor ama denk gelirseniz kaçırmamanızı öneririm. Mono basılmış bu seri büyük gitaristin neredeyse tüm önemli şarkılarını içermekte. Hemen ardından John Coltrane'in Impulse plak şirketi için kaydettiği ve sizlere geçen sayılarımızda “Bu Ay Neler Dinledik” bölümünde de tanıttığım Africa/ Brass (Impulse Stereo AS-6 180gr) albümünü bir çırpıda dinleyiverdim. Birazda rock müzik dinleyelim diyerek arşivden sevdiğim bir kaç albümü çıkartıyorum. İlk elime Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

Ertesi gün biraz daha pop tarzına yakın bir kaç plakla güne başlıyoruz. Manu Chao-Proxima Estacio/Esperanza (Virgin-7243 8103211-4) tipik bir sabah kahvaltısı plağı. Enerji dolu ve acayip eğlenceli. Tür olarak hiçbir türe sokmak mümkün olmadığı gibi plak dil açısından da tam bir karmaşa. Boş işlerle uğraşmayıp albümün geneline baktığınızda süper pozitif ve eğlenceli bir albüm. Hemen ardından The Chemical Brothers Push the Button (EMI XDUSTLP7) İngiliz elektronik müzik ikilisinin enerji dolu albümü. 2004 yılı albümü ve aslında pek alakam olmayan bir tarz. Ne hikmetse elinize yapışan plaklar olur ya, işte onlardan bir tanesi. Neden aldığımı neden arada dinlediğimi bilmediğim albümlerden. Ama bir şekilde bazen elime yapışıyor işte. Kısa bir dinleti daha ve artık evden çıkmaya hazırız. Saatler sonra eve döndüğümde daha önce forumlarımızda yayınlanan habere konu olan Thorens'in Alman Profil şirketiyle birlikte 125 yılı anısına bastığı Staatskapelle Dresten anısına yapılan klasik müzik plağını dinlemekle başlıyorum. Plak Sir Colin Davis yönetiminde Berlioz'un Requiem'inden Lacrymosa Bernard Haitink yönetiminde Bruckner'in 6. senfonisi Giuseppe Sinopoli yönetiminde Richard Strauss'un Death and Transfiguration Kyrill Kondrashin yönetiminde Shostakovich'in 15. senfonisinden pasajları barındırıyor. Kayıt

45

www.stereomecmuasi.com


müthiş. Daha sonra normal akşam plaklarıma geri dönüyorum. Günler böyle gelip geçiyor işte. Şimdi gelelim olayın özetine. Thorens Mini, bana eski pikaplarımı hatırlatırcasına bir performans gösterdi. Hani o nostaljik ses vardır ya zaman zaman aradığımız, evet işte o ses. Bunda firmanın kullandığı iğnenin büyük etkisi var. Genel anlamda çok sıcak, hafif buğulu, naif kendisine özgü bir ses. Çok detaylı değil ama ana noktaları seslendirmede sorunu yok. Minör detaylara baktığınızda tabii ki eksiklikler var ama bu durum ana fikirden yani müziğin genelinden sizleri kopartmıyor. Söz gelimi Fragile'da zile vurulduğunda uzama efekti ana setup kadar belirgin değil. Ama zile vurulduğunu duyuyorsunuz. Demek istediğimi anlatabildim mi? Zaten sorun minör detaylarda başlıyor. Bir anda onu duyayım bunu duyayım derken, binlerce dolar harcamış buluyorsunuz kendinizi. Seslerin birbiri üzerine binmediği, katman katmanlık hissini yakaladığınız, iğne-kol kombinasyonunun okuyabildiği kadarı ile olabildiğince detaylı bir ses. Zaman zaman çok uç tarzlardaki plaklarda biraz heyecan hissi

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

istiyorsunuz belki, pikabın genel karakteri yumuşak kalabiliyor ama genel rock örneklerinde gayet efendi şekilde görevini yapıyor küçük pikabımız. Bu efendiliğin en çok yakıştığı müzik tarzı da hiç kuşkusuz küçük formasyonlar. Dediğim gibi 1970'lerde kullandığımız pikapların tadında, o sese ve o sıcaklığa sahip yepyeni bir ürün kullandığınızı hatırlayınca insanı gülümseten bir his bu. Klasik müzik dinleyicileri ve büyük orkestral eserleri sevenler içinde müziğin ana fikrinden kopmadan, karmaşadan uzak bir performans alabileceklerini söyleyebilirim. Ne ziller kulağınızı patlatıyor ne de bas müziği bastırıyor. Büyük ölçüde denge söz konusu. Fiyatına göre gayet başarılı bir ses rengi var. Thorens firması bu segmentteki rekabette bu pikabın misyonunu bence iyi belirlemiş. Kullandıkları iğne ile, hemen her müzik türünde plak dinlediğinizi hatırlatan, dengeli bir ses. Tüm bu uzun süreli dinletiler sonucunda, ara ara kontrol ettiğim devirde büyük bir sapma olmadı. Çok hassas cihazlarla ölçerek belki farkına varabileceğiniz bir sapma. Kulakla farketmenize imkanı yok. Bu arada uzun süreli dinleti derken, ne anladığınızı bilmiyorum ama

46

www.stereomecmuasi.com


bizim evimizde normal bir tatil gününde pikap sabah kahvaltısında açılır ve o gün evde olursak -ki çoğunlukla oluruz- gece yarısı gibi kapanır. Bu küçük pikap bu kadar saat dinletinin sonunda bile gayet kararlı devri ve sessiz motoru ile beni şaşırttı diyebilirim. Son olarak bu pikabın hedef kitlesinin daha çok ilk pikabını alacak ve/veya ayarlarla dolayısıyla ayrıntılarla boğuşmayı istemeyen okuyucularımız olduğunu belirtmeliyim. Thorens Mini, kutusunda barındırdıkları ile pikap dinlemek isteyen kullanıcılar için eksiksiz bir paket sunuyor ve bunu oldukça uygun bir fiyat etiketi ile başarıyor. Ürünün kutusundan çıkan Türkçe kullanma kılavuzu da, özellikle ilk pikabını kullanacak konuyla daha önceden ilgilenmemiş kullanıcılar açısından bence önemli bir ayrıntı. Bu pikap ile yakından ilgilenecek bir başka kitle ise özellikle açık arttırma sitelerinde ne halde olduğu belli olmayan ürünleri sırf markaları için saçma sapan fiyatlar vererek almaya çalışan kişiler olacaktır. Sonuçta en az o markalar kadar tanınmış, ismini analog tarihine altın harflerle kazımayı başarmış bir firmanın yani Thorens'in ürününü alıyorsunuz. Bunun yanı sıra servis garantisi sağlayan, yedek parça sıkıntısı asla yaşamayacağınız, istediğiniz zaman

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

iğnesini tedarik edebileceğiniz ve her zaman sorularınıza cevap bulabileceğiniz bir firmadan alıyorsunuz. Bunları ardarda koyduğunuz zaman bahsettiğim şeylerin önemi karşınıza çıkıyor. Thorens Mini, gerek özellikleri ve gerek fiyat etiketine rağmen sundukları ile giriş seviyesi pikap arayanlar için atlanması gereken bir ürün. Thorens Mini hakkında hazırladığımız videoya ulaşmak için linke tıklayınız. Thorens Mini Üretici: Thorens Türkiye Distribütörü: Sigma Ses Ürün Fiyatı: 248 Euro -Elektronik denetimli DC motor - Hassas kayış sürümlü - Elektronik seçimli 33 ve 45 devir - Tamamen elle (manual) yönetim - Antistatik plato keçesi - TP 17 hassas kol ve DMS 251S MM kafa - Wow and Flutter: +/- 0.07 % - Signal-to-Noise Ratio: 46 dB - Rumble: 68 dB - Sıkıştırılmış ahşap yonga gövde - Boyutlar: 360x350x95 mm Ağırlık: 4.5 kg

47

www.stereomecmuasi.com


Inceleme

Chord Electronics Chordette Gem

Chord Electronics, John Franks tarafından 1989 yılında kurulmuş bir firma. Türkiye'de çok geniş kitleler tarafından tanınmasa da, yurtdışında ilginç tasarıma sahip yüksek performanslı ürünleri ile ilgi çeken bir firma. Chord, yeni geliştirdiği Gem ürünü sayesinde çok yakın zamanda ülkemizde de oldukça tanınacak bir firma haline gelecek sanırım. Benim firma ile tanışmam, bundan seneler öncesinde bir hifi dergisine dayanıyor. O dönemde testteki diğer ürünlerden ayrılan tasarımı sayesinde ilgimi çeken firma ile ilgili biraz araştırma yapınca, tasarımların eski Mısır Uygarlığından esintiler taşıdığını anlamıştım. Bununda 1860'larda eski Mısır mimarisinden etkilenerek inşa edilmiş The Pumphouse isimli sular idaresi binası ile alakalı olduğunu öğrenmiştim. Bu binada şu an Chord firmasının üretimini yaptığı yer. Yan tarafta fotografları bulabilirsiniz. Dolayısıyla bu durum ve mimari ortam Chord tasarımları için ilginç bir etkileşim sağlamış. Nasıl ilginç değil mi? İsmini duyduğumuz ama tanımadığımız bir çok firmanın arkasında ilginç birer nokta bulabilmek mümkün.

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

48

Pumphouse'u gösteren eski bir fotograf

Şu an aynı binanın içi, Chord firmasının ofisleri ve üretim tesisi

www.stereomecmuasi.com


ucuz bir ürüne entegre beğenisine sundu.

Chord QBD76'dan bir ayrıntı Chord, daha çok üst düzey CD okuyucular, pre ve power amplifikatörleri ile tanınıyor. Muhtemelen minimal bir tasarım anlayışına sahip Choral serisini de biliyorsunuzdur. Choral serisi oldukça küçük boyutlara sahip çok şık cihazlardan oluşuyor. Firma son zamanlarda ürettiği bazı ürünlerle hifi piyasasında oldukça ilgi çekmeyi başardı. Bunların başında firmanın geliştirdiği DAC64 teknolojisini içeren Red Standard CD Player ve Red Reference CD Player ürünleri var. DAC64 firmanın uzun zamandır geliştirdiği bir dijital-analog çevirici. Bu başarılı tasarım firmanın neredeyse tüm ürün gamına eklenmiş. Harika tasarımlı Choral serisinin Blu transportu aynı teknolojinin kullanıldığı bir başka ürün. Aynı teknolojinin ilginç bir başka üründe kullanılmış olması Chord markasının Stereo Mecmuası ile hikayesinin başlangıcını oluşturuyor. Bu ürünün adı QBD76. DAC64 teknolojisinin entegre edildiği, yüksek kaliteli bir kablosuz dijital ses işlemcisi ve alıcısı. Şu an Chord'un hifi dünyasındaki yükselen yeni akıma referans düzeydeki cevabı bu yepyeni cihaz. Bu ürün inanılmaz güzellikteki tasarımının yanı sıra bir sürü yenilikte içeriyor. Bunlardan en dikkat çekicisi, Bluetooth teknolojisini kullanan kablosuz bağlantı standardı olan A2DP yani Advanced Audio Distribution Profile ya da "İleri Seviyede Ses Yayma Profili” Bu konuya birazdan tekrar döneriz. QBD76, bu tarz yeni teknolojileri, DAC64 ile birleştirip, bunu hemen her tarz giriş ve çıkış, en önemli olarak da kullanım kolaylığı ile birleştirince pazarda oldukça dikkat çekici bir ürün olmayı kolaylıkla başarıyor. Bu ürün 3.000 Sterlin'lik fiyatı ile herkes için kolay ulaşılabilir değil ne yazık ki. Chord Electronics tüm dünyaya güzel bir sürpriz yapıp, referans ürünü QBD76 ile edindiği bilgi birikimini ve geliştirdiği teknolojileri, çok daha

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

edip,

meraklıların

Değerli okuyucular, hemen her incelememizin öncesinde yazdığım gibi, Stereo Mecmuası'nın teknik ekibi de dahil olmak üzere, pikaplara ve plaklara gönül vermiş bir ekip. Pikaplara olan tutkumuz, bizleri yeni teknolojileri takip etmekten alıkoymuyor. Bende dahil, özellikle yaşı genç dostlarımız uzun zamandır bilgisayar teknolojisinin hifi ile yakınlaşmasını ilgi ile takip ediyoruz. Gelinen noktada cihazların sunduğu inanılmaz kullanım kolaylığı sadece yaşı genç olanların değil her yaştan meraklının bu yeni devrimle ilgilenmesini sağlıyor. Gelinen teknolojik noktada karmaşık ayarlamalar veya cihaz tanıtma gibi dertler neredeyse tamamen sona ermiş durumda, gerçek bir tak ve çalıştır deneyimi yaşıyoruz. Bir forumda sevgili dostumuz Sn. Altuğ Pekçelen'in (Satbaba) attığı bir başlık vardı, bilgisayar ile müzik fırtınası diye. Şu an hifi dünyasında yaşanan şey tamda bu, gerçek bir fırtına. Bu fırtınanın içerisinde yeni piyasaya çıkmasına rağmen, kendisi ayrıca fiyat performans oranı ile ufak çaplı bir fırtına yaratmayı başarmış olan bir ürünün incelemesini birazdan okumaya başlayacaksınız. İncelememize başlamadan önce sizlere bu yazımız hakkında biraz bilgi vermek istiyorum. Yazımızı iki bölüm halinde sizlere sunmayı planladık, birinci bölümde Chord Gem'in içerdiği teknolojilere kısa bir bakış atan bir yazıyı hemen ardından ikinci bölümde ise ayrıntılı dinleti notlarını sizlere sunacağız.

Bölüm I Teknolojiye Bakış

Son yıllarda PC teknolojisi ile entegre edilmiş dijital müzik çalarlar ve dijital analog çeviriciler sıklıkla karşımıza çıkar oldular. Artık hifi dergilerinin sayfalarında, internet sitelerinde çok ciddi incelemeler ve testler okuyabiliyoruz. Bir süre öncesine kadar bazı kullanıcılar tarafından ciddiye alınmamış bu teknolojiler için şu an bir vaka haline geldiler diyebiliriz. Hemen her büyük hifi firması bu alanda yeni ürünler piyasaya sürüyor. Bunların bir kısmı yenilikçi fikirlere sahipken, bir diğer bölümü zaten herkesçe bilinen iyi fikirleri alıp üst kalite malzeme ve işçilik ile birleştirerek tüketicilere sunuyor. Bir çok tüketici bu yeni teknolojiler konusunda fikir sahibi değil ama yenilikleri de takip etmek gibi bir istek herkesin içinde var. Bu noktada çoğumuz için vazgeçilmez istekler var. Sanırım en önce gelen şey kullanım kolaylığıdır. Bakalım Chord bu konudaki dersini iyi çalışmış mı? Chordette Gem ile ilgili teknik veriler basına

49

www.stereomecmuasi.com


düşmeye başlayınca, bir şey oldukça fazla ilgimi çekti, A2DP yani Advanced Audio Distribution Profile. Bu teknolojik terim hayatımıza Bluetooth 2.0 ile hayatımıza girdi Benim asıl işim bilişim sektörü olduğundan beni direkt olarak ilgilendiren bir terim ama eminim ki, bir çoğunuz için oldukça yabancı bir terimdir. İşin çok teknik kısmına girmeden sizi birazcık aydınlatmaya çalışayım. Bluetooth aslında çok yeni sayılabilecek bir teknoloji. 1990'lı yılların başından beri süren araştırmaların sonucunda Ericsson firması tarafından 1994 yılında piyasaya tanıtıldı. Bu teknoloji ismini, bazılarına göre Haraldr Blátönn (Harald Bluetooth) adlı kraldan almıştır. Bu güçlü kral tüm İskandinav devletlerini tekrar bir araya toplamayı başarmış önemli bir tarihsel karakterdir. Bazılarına göre İskandinavya'nın hristiyanlaştırılıp birleştirmesinden dolayı önemli bir lider, bazılarına göre ise eski Viking pagan geleneklerini yok etmiş sevilmeyen bir kraldır. Bu konuyu fazla uzatmasak iyi olacak galiba, bu şekilde devam edersek Stereo Mecmuası tarih eki çıkartmamız gerekecek:) Bu teknoloji adını nereden alırsa almış olsun, adını aldığı kralın tam aksine herkes tarafından oldukça seviliyor. Bluetooth ilerleyen yıllarda hızlı bir şekilde gelişmeye devam etti. 1.0 versiyonun hemen akabinde 1.1, 1.2 ve en son çıkan 2.0 versiyonları ile oldukça kullanıcı dostu bir teknoloji standardı haline geliverdi. 2.0 versiyonu ile bir çok standart ile tanıştık. İşte A2DP yani Advanced Audio Distribution Profile bu yeni standartlardan bir tanesi. Bu teknolojinin amacı Bluetooth iletişim protokollerini kullanarak 2 kanal ses sinyali akışını sağlamak. Örneğin, arabanızdaki teyp ile portatif dijital müzik çalıcınız, cep telefonunuz ile kablosuz kulaklığınız arasındaki ses sinyallerini taşımak. Bu teknoloji uzun mesafeler arasında yapılması gerekmeyen tüm

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

ses sinyali iletişimi rahatlıkla karşılamak amacı ile geliştirilmiş. Bluetooth dolayısıyla A2DP'nin hayatımıza getirdiği en büyük güzellik bence kullanım kolaylığı. Bugün istisnasız tüm işletim sistemleri bu teknolojiyi sorunsuz bir şekilde destekliyorlar. Linux, Windows ve MAC OS gibi çok bilindik ve bilgisayar üzerinde çalışanların yanında BlackBerry, Win Mobile, Motorola P2K, Symbian ve Palm OS gibi, cep telefonu ve cep bilgisayarında kullanılan işletim sistemlerini de A2DP uyumlu. Buna çok sayıda kulaklık, aksesuar da eklenebilir. Tüm bu birbirine uyumluluk kısa sürece A2DP'nin kullanım kolaylığının artmasını sağladı ve kısa bir zamanda oldukça popüler hale geldi. Aklınıza Chord firması neden alışageldiğimiz Wireless Lan yerine Bluetooth kullanmış sorusu gelebilir ki benim geldi şahsen. Cevaplarını biraz teknolojilerin teknik yapısında aramaya çalıştım. Birinci sebep Chord'un cihazını mümkün olduğunca farklı ihtiyaçları karşılama isteğinden kaynaklanıyor olmalı. Bir çok benzer cihazın aksine Chord'u bir çok cep telefonu, müzik çalıcı ile birlikte rahatlıkla kullanabiliriz. Bu hem kullanım kolaylığı hemde çeşitliği sağlayan bir teknoloji. İkincisi sebep, Gem'in satış fiyatını geniş kitlelere hitap edecek bir seviyede tutmak olabilir. Bluetooth teknolojisi Wireless Lan'a göre daha ucuz bir teknoloji. Her ikisinin birbirlerine karşı avantaj ve dezavantajları olmasının yanında, her ikisi de ses sinyali aktarımını yüksek kalitede yapmak için gerekli altyapıya sahip. Zaten Chord bu noktada Finlandiya'lı bir Bluetooth geliştirici ile işbirliği yaparak, cihazın kablosuz alt yapısını elinden geldiğince sağlam tutmuş. İskandinav firmaları bu konuda gerçekten çok üst düzey teknolojiye sahipler. Bluetooth teknolojisinin bir diğer avantajı düşük enerji gereksimi ve az ısınması. Tüm bunlar bu denli küçük bir cihaz için önemli avantajlar haline gelebilir. Chord bu konuda ciddi bir ilki gerçekleştirmiş. Benim bildiğim kadarı ile bu teknoloji benzer bir kullanım şekli yok. Ama eminim ki, yakında oldukça sıklıkla kullanılmaya başlar. Bu ufak cihazın kalbinde yatan şey, mümkün olan en etkili teknolojiyi kullanıp, uygun fiyatlı, süper kullanıcı dostu bir ürünü meraklılara çok uygun bir fiyat etiketi ile sunmak olmalı. Anlaşılan bu konuda Chord dersini oldukça iyi çalışmış. Şimdi artık ses performansına bir bakış atmanın zamanı geldi sanırım.

50

www.stereomecmuasi.com


İlk Ürkek Adımları Güvenle Atmak Dijital kaynak konusundaki gelişmeler tahmin edilenden daha hızlı bir şekilde gelişiyor. Bu gelişim sonucunda; CD Player'ın odyofil sistemlerde asıl kaynak olarak ayakta kalabilme olasılığı şu an itibariyle pek mümkün gözükmüyor. Geçen iki aylık süreç içinde bile, pek çok hi-end firma, bilgisayar tabanlı müziğin odyofil performansını geliştirip bu pazardan pay alabilmenin yollarını aradılar. Bu arayış öyle kısa sürede başarılı sonuçlar ortaya koydu ki; her gün birbiri ardına ortaya çıkan bu yeni cihazların “DS, USB DAC vb.” yarışını takip etmek bile artık oldukça güç bir durum haline geldi. Dijital kaynak konusundaki bu değişim rüzgarlarının ilk ürünlerini ülkemize getirten Timpani Audio: şimdi de bir başka yenilikçi adım atarak Chord Gem DAC’ı dünya ile aynı anda ülkemizde satışa çıkarıp Türk odyofillerin beğenisine sunuyor. Daha önce bu tip cihazların toplam sistem performanslarını yukarılara taşıyabildiğine şahit olmuş ama nispeten yüksek fiyatları ve kullanım alışkanlığımızın olmamasından dolayı, bu teknolojiyi sistemlerimize davet edip etmemekte kararsız

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

kalmıştık. Bu noktada Chord Electronics firması bizlere; hem yenilikler getiren özellikleri hem de uygun fiyatıyla dikkat çeken yeni bir seçenek oluşturmuş. Chordette Gem DAC İngilizlerin ünlü Chord Electronics firmasının geliştirdiği bir USB DAC ünitesi. Bu cihaz USB bağlantısının dışında Bluetooth bağlantısıyla da kullanılabiliyor ve firma Bluetooth bağlantısının çok başarılı olduğunu ve USB performansıyla aynı çaldığını iddia ediyor. Bluetooth İle Odyofil Performansı mı? Chord'un Finlandiya'dan bir firma ile ortak geliştirdikleri Bluetooth alıcısı sayesinde Chordette Gem DAC transport olarak bilgisayara bağımlılığından kurtulmuş gözüküyor. Bu cihaz sayesinde sadece bilgisayarınızda kayıtlı olan müzikleri değil; cep telefonunuza (PDA’da olabilir) yüklediğiniz parçaları da müzik sisteminizden dinlemeniz mümkün. Kablosuz olarak yapılan bu bağlantı şekli sayesinde bilgisayarınızı da yanınızı alabilir ve buradan play-list’inizi kontrol edebilirsiniz. Chord Elektronics’in web sitesindeki açıklamalarına

51

www.stereomecmuasi.com


göre; özel A2DP (Advanced Audio Distribution Profile, Türkçe adıyla "İleri Seviye Ses Yayma Profili") adlı Bluetooth alıcısı tasarımı ile 30 metreye kadar kullanımı sorunsuz olarak yapabiliyorsunuz. Bu gayet uzun bir mesafe ama kullanıcılar için 3-5 metrelik bir mesafe sanırım yeterli olacaktır. Bu özelliğini nasıl kullanacağım bilgisayarımda Bluetooth yok diyebilirsiniz velakin bir çok elektronik markette harici Bluetooth’ları yaklaşık 30 Ytl gibi bir fiyata satıyorlar ve kurulumu da oldukça kolay. Bu basit kurulum sonrası daha önceki Bluetooth bağlantınızdan aldığınız performanstan farklı olarak A2DP ile odyofil bir performans elde etmeye başlıyorsunuz.

Chordette’lerin tükendiğini öğrendim. Bana göre; yenilikçi A2DP Bluetooth tasarımının yanında fiyat/performans başarısı da bunun en önemli sebebi.

Chordette Gem DAC çalışma şartları? Aslında bu noktada cihaz size pek çok kolaylık sunmuş ve kullanımı için herhangi bir şartta getirmemiş. Opsiyonları ve kullanım kolaylığı çekiciliğini bir kat daha aktarıyor. Bluetooth kullanmak istemiyorsanız; USB kablo (tercihan 3 metre yada daha kısa) bağlantısını tercih edebilirsiniz. Cihazı PC-Windows ile kullanmak istemiyorum diyorsanız? MAC-Leopard ile kullanabilirsiniz. Cihaz her ikisiyle de sorunsuz bir şekilde çalışıp, MP3 ten Studio Master’a kadar geniş bir skaladaki her türlü müzik formatınızı kayıpsız olarak çalabiliyor. Bunu sağlayan 24 bit-96 KHz işlemcisi sayesinde; kısaca transport olarak kullandığınız cihaz (cep telefonu, PDA, bilgisayar vb.) ne çalabiliyorsa Chordette Gem DAC’ta bunu ses sisteminizden duymanızı sağlıyor. Cihazın herhangi bir ek yazılım gerektirmemesi de çok güzel bir özellik. Chordette direk bilgisayarınızca bir ses birimi olarak algılanıp, bilgisayarınızda çaldığınız herhangi bir formattaki dijital müzik verisini, içerisindeki kaliteli DAC ünitesiyle; analog ses sinyaline dönüştürerek sisteminize gönderiyor. Yani cihazı sisteminize bağlayıp bilgisayarınıza tanımlamanız için geçen bir kaç saniyelik süre sonrasında sisteminizden müzik dinleyebilmeniz mümkün. Üstelik tüm bu yenilik, kullanım kolaylığı ve yüksek ses kalitesinin bedeli ise oldukça hesaplı: 399 GBP + KDV (Türkiye satış fiyatı) Dış Görünüm ve Makyaj Timpani Audio’da Chordette’yi dinlemeye başladığımda cihaz daha pişme süresinin çok başında 26 saat dolaylarında olmasına rağmen ilk izlenimleri çok başarılı ve atacağı adımlarda göz önüne alındığında bayağı umut vadediciydi. Bu durumu benim dışımda da pek çok kişi fark etmiş gözüküyor ki; daha sonra duyduğuma göre 2 hafta içinde Timpani Audio’daki tüm

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

Sessel ayrıntılara girmeden cihazın dış görüntüsü ve makyajından biraz bahsedeyim. Chordette’nin dış görünümü Chord Electronics ürün yelpazesinden farklı olarak oldukça sade bir tasarım. Firma bu noktada maliyetini en aza düşürmek için sade bir tasarımı tercih etmiş gibi gözüküyor ama bu maliyet düşürme politikası oldukça iyi ayarlanmış ve sessel kayıplara neden olabilecek parçalar fiyat/performans skalası içerisinde özenle seçilmiş. İlk bakışta gözünüze çarpan cihazın alüminyum rodajlı mat kasanın üst yüzeyine işlenmiş Chordette yazısı ve yanında iç yapısının gözükmesini sağlayan yuvarlak şeffaf bir yüzey var. Cihazın içindeki küçük Led’ler sayesinde buradan cihazın iç yapısını görebiliyorsunuz. Bu özel dokunuşlar cihazı wireless modem (anteni olmasından dolayı pek çok kişinin aklına ilk bakışta bu geliyor sanırım) havasından kurtarmaya yetmese de daha odyofil bir çizgiye çekmeyi başarmış. Chordette’in piyasaya sürülen 7 rengi arasında ben en çok gümüş olanını beğendim. Diğer renkleri arasında fuşya, kırmızı, yeşil, sarı ve lacivert gibi uç renk seçenekleri de var fakat sistemlerinin ortasında bu tür çarpıcı renkleri bulundurmak isteyen çok fazla kişi olacağından şüpheliyim. Zaten bu konuda ne denebilir ki? Zevkler ve renkler... Tekrar kasaya dönersek; Chordette yanlarda kibar bir bombe yaparak arkaya bağlanıyor. Ayaklar bildik Chord tasarımları gibi sütun ayak değil. Burada da maliyeti düşürme politikasının devreye girdiğini görüyoruz.

52

www.stereomecmuasi.com


Arkasına baktığımızda bir takım RCA analog çıkış, 1 adet USB ( B tipi ) dijital giriş, anten girişi, 12V DC elektrik bağlantı yuvası ve bir de Bluetooth veya USB kullanımını seçebildiğimiz 1 adet switch (anahtar) bulunuyor. RCA’lar plastik değil, metalden oldukça kaliteli gözüküyorlar. Cihaz oldukça hafif 400 gr, boyut olarak da yaklaşık avuç içinden biraz büyük. 16cm en, 7cm yükseklik ve 4cm derinliği ile bir çok sistemde kendine kolaylıkla yer bulabilecek ebatlara sahip.

çok sıkışık, karışık çalma etkisinin Chordette’den süzülmesi sonrası azalmış olarak duyulmasıydı. Elbette bu kayıpları yüksek MP3 formatında sahnesel zaaflı ve biraz sıkışık çalıyordu ama frekans tepkisi doyumu bana bu format için başarılı gözüktü. Üstelik cep telefonunu cebinize koyup diğer odalara gitseniz bile Bluetooth bağlantınızda bir aksama olmuyor araya duvarlar girmediği sürece ses kesintileri oluşmuyordu.

Bu noktada da diyebiliriz ki; Chordette’nin A2DP Bluetooth alıcısı gerçekten başarılı çalışıyor ve iddia edildiği gibi odyofil bir performansa da Dinletide Chordette Gem DAC ilk olarak HP sahip. laptop (Foobar kullanarak) + PrimaLuna Dialogue 2 + ProAC Stüdyo 130 + Ecosse Chordette, MP3 gibi odyofiller için kötü kablolardan oluşan sisteme bağlıydı, daha sonra sayılabilecek bir formatı böyle çalabiliyorsa; Flac HP laptop (Foobar kullanarak) + PrimaLuna ve Studio Master kayıtlardaki performansı nasıl Dialogue 1 + ProAC Response D15 + Ecosse diye düşünmeye başladım. Flac kayıtların kablolardan oluşan sisteme bağlandı ve performansını: ilk olarak; Burt Bacharath & performans olarak benzer sonuçlar elde edildi. Roland İshley-Here I Am CD’sinden Look of ilk olarak Bluetooth özelliğini merak ettiğimden Love parçasıyla test ettim. Bu parçadaki frekans cep telefonundan MP3 dinledim ve cihaz hayret cevabı oldukça başarılı, sahne kurulumu yerli verici bir şekilde güzel çaldı. Hayret etmemin yerinde, detaylı, yumuşak, müzikal, sebebi daha önce bazı üst seviye sistemlerde keskinleşmeyen bir sunum sergiledi. Yinede dinlediğim MP3’lerin üstlerde oldukça sert, cihazı bir başka cihazla karşılaştırmadan harmonik olarak kapalı ve sahnesel anlamda performansı hakkında kesin bir şey söylemek

Dinletiye Başlarken!

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

53

www.stereomecmuasi.com


pek mümkün olmadı. Bu yüzden orada bulunan kendisinden yaklaşık 3 kat daha pahalı bir CD okuyucu ile karşılaştırarak performansı hakkındaki soru işaretlerini çözmeye çalıştım. Bu karşılaştırma sonucunda Chordette Gem Dac; 26 saatlik performansıyla bile kendinden kat ve kat pahalı CD Okuyucudan: daha ferah, daha geniş bir sahneye sahipti. Ek olarak; air hissi daha iyi, vokal fokusu ve özellikle konumlaması daha başarılıydı. Üst frekanslarda sonuç birbirine yakınken, alt frekanslarda Chordette sanki daha vurgulu bir sunum içindeydi. Bunların dışında; Chordette bana biraz daha akıcı ve yumuşak geldi. Bu kısa dinleti sonucunda içimden: “şu ufaklığa bak! nelerde yapıyor” demeden edemedim...

Ardından Studio Master kayıtlara geçip Chordette’nin yüksek çözünürlüklü kayıtlardaki performansını inceledim. Cihaz Barb Jungr’un Just Like a Woman (Hymn To Nina Simone) albümünden Black İs The Colour’u ve Handell:Messiah Dublin Version - Dunedin Consort’dan Studio Master kayıtları da Chordette başarılıyla çaldı. Günün sonunda Chordette, fiyatının üstünde bir performans sergilediğini bana kanıtlamış oldu. Ev Dinletileri Daha sonraki günlerde Timpani Audio'dan test için aldığım cihazı farklı sistemlerde de deneme imkanım oldu. Buradaki amacım mağazada deneyemediğim bazı özelliklerini de görmek (Bluetooth-USB bağlantısı farkı gibi) ve daha iyi bildiğim sistemlerle de denemeler yaparak Chordette hakkında daha kesin sonuçlar elde etmekti.

I've got’ındaki pianonun harmoniklerini ve özellikle; Antonio Forcione’nin Vento Del Sud albümünden, Benito Madonia ve Rosanna Casale in nefis düeti La Canzone di Marinella dinleyerek dinletilerimi sürdürdüm. Bu “Flac” kayıtların performanslarını pişme süresinin her 10 saat sonucunda test edip pişme süresinde inişli çıkışlı bir grafik sergilediğine şahit oldum. Cihaz ilk saatlerindeki performansını 8. saat civarlarında kaybediyor ses kapalılaşmaya altlarda kontrolünü kaybetmeye başlıyordu. 20'li saatlerde ses kendini toparlıyor, 40'lı saatlerde ise ses açılarak sahnesel bazı pozitif adımlar atmaya başlıyordu. Fakat ben maalesef cihazı 42 saatten fazla pişiremediğim için daha sonraki adımları hakkında bilgi veremeyeceğim. Şunu belirtmekte yarar var! Pek çoğumuzun bilindiği gibi dijital devrelerde 500 saat gibi bir pişme süresinden bahsedilir, Chordette’nin 42 saatten sonra performansına artılar koyacağı yol oldukça uzun. Zaten bu haliyle bile oldukça kullanışlı ve bulunduğu fiyat skalası içinde oldukça iyi bir yere sahip. Daha da önce belirttiğim gibi; Chord Electronics’in web sitesinde Chordette’nin Bluetooth ve USB bağlantıları arasında sessel anlamda hiç bir fark olmadığını iddia edilse de yaptığım denemeler sonucunda aralarında bazı farklar olduğunu gözlemledim. Bluetooth seçeneğindeyken sistem sanki daha dinamik, akıcı ve keyifli çalarken, USB seçeneği ile dinlediğimizde sanki daha derin ve biraz daha iyi kurulmuş bir sahneye sahip oluyorsunuz. Biraz ucu açık ve temkinli bir yorum yaptığımın farkındayım fakat; iki bağlantı arasındaki farkı test etmeniz için geçen süre maalesef pek kısa değil. Bilgisayardan Bluetooth bağlantısını kapat, Chordette’nin arkasından USB seçeneğini seç USB’yi bilgisayara bağla derken geçen süre sonunda bunu tespit etmek oldukça güçleşiyor. Aslında bunun en önemli nedeni de iki bağlantı şekli arasında bariz bir performans farklılığının bulunmaması. Diğer bir konu, cihaz 12V DC adaptör bağlantısı ile çalışıyor yani isterseniz Chordette’yi 12V akü (batarya) ile de sürebilmeniz mümkün. Daha önce pek çok ampli firmasının batarya kullanımı ile performansını ne kadar yükseltebildiğine hayranlıkla şahit olmuş, elektriğin önemini bir kez daha anlamıştım. O dönemde aklımda kalan soru Chordete’nin bu seçeneğini görmem üzerine yeniden canlandı.

Bunun için seçtiğim 5-6 parçayı pişirme süresinin belirli aşamalarında farklı sistemlerde Batarya ile ampli kullanımı sese bu kadar tekrar tekrar dinledim. Bunlardan Charles başarılı bir şekilde etki ediyorsa! Kaynakta Lloyd’un Sangam adlı konser albümünün kullanılan batarya ile sonuç kim bilir nasıl olur? mükemmel açılış parçası Dancing on one Timpani Audio’da Son Bir Dinleti foot’daki vurmalı çalgıların nefis sololarını, Dr. Yaklaşık 1 hafta süren testimin sonunda John’un Afterglow albümünden; I know what

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

54

www.stereomecmuasi.com


Timpani Audio’ya tekrar geldiğimde, beni ilginç bir süpriz bekliyordu! Yaptığımız sohbet sonrasında; Sayın Adnan Arduman’ın da Chordette’in bataryalı performansını merak ettiği ve bir araba aküsüyle denemeler yaptığını, hatta çok da başarılı sonuçlar elde ettiğini öğrendim. Aynı testi hemen yapabileceğimizi söylemesi de benim için ilginç bir tecrübenin başlangıcı oldu. Hiç uzatmadan söylemek isterim ki: bu testin sonucunda akü (batarya) ile beslediğimiz Chordette performansı o kadar başarılı sonuçlar verdi ki şaşkınlığımı gizleyemedim. Özellikle akülü kullanımda müzikteki temizlik, tüm frekanslara gelen kontrol, çözünürlük ve akıcılık hissi inanılmaz bir şekilde arttı. Zaten elektriğin önemini kullandığımız şehir hatlarını ayırmak, tesisatı yenilemek, akım düzenleyiciler, filtreler v.b. dışında amplilerdeki batarya kullanımından da biliyordum fakat kaynaktaki batarya kullanımı sayesinde kullanılan kaliteli ve temiz elektrik farkı gerçekten de sisteminize sınıf atlatır yöndeymiş. Bence bu cihazı alanlar muhakkak bu performansını da denemeli! Çünkü Chordette’nin 12V DC bir adaptör ile kullanılması, akü ile kullanılması açısından büyük kolaylık. Eğer cihazın içinde bir trafo olsaydı yada elektrik bağlantısı 220V olarak yapılsaydı; bu özelliği kullanmamız için cihazı garanti kapsamından çıkarmamızı gerektirecek modifiyeler yapmamız gerekecekti. Bilgisayarla küçük not?

kullanımı

hakkında

bir-iki

Chordette’yi MAC-Leopard ile sürerken bazı aksaklıklar yaşadım. Açıkçası Leopard’ın, Windows’daki foobar kadar kullanışlı bir programını kuramamış olmamda bu durumun sebebi olabilir. Mesela MAC’te iTunes kuruluydu ama Flac çalamıyordu üstelik sample rate’leri elle ayarlamak zorunda kalıyordum. Daha sonra VLC kullandığımda Flac çalabiliyordum ama 24bit parçalarda ses seviyesinde bir azalma oluyordu. Play adındaki programda da bilgisayardaki parça adlarını göstermede sorunlar yaşadım, işin içinden çıkamaz duruma geldiğimde: sayın Altuğ Pekçelen’den (nick: Satbaba) fikir aldım ve alışkın olduğum foobar’ı kullanabilmek için MAC bilgisayara XP Pro yükledim. Daha sonra Windows’a Asio4all sürücüsü kurduktan sonra foobar’ı kullanabilir duruma gelmiştim. Böylelikle foobar kurulu Windows’la; kullanım kolaylığı bakımından daha önce denediğim: Leopard + program (iTunes, VLC ve Play) birlikteliğinden çok daha iyi bir sonuç elde ettim. Bilgisayar destekli müzik dinlerken laptop’unuzu şehir cereyanından ayırıp batarya ile kullanmak ve ekranı dinleti

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

sırasında kapalı tutmak, Flac format kullanmak yerine VirtualCD adındaki 30 dolarlık programı kullanıp bir sanal CD üzerinden müzik dinlemek, ses performansı açısından olumlu sonuçlar veriyormuş. Fakat benim bunları deneme olanağım maalesef olmadı. Buna ek olarak; bir pro müzik programı olan SoundWave kullanarak daha iyi ses elde etmek mümkün fakat kullanım zorlukları ve listeleme sorunları yüzünden pek tercih edilmiyor. Sonuç: CD okuyucudan müzik dinlemek yerine, bilgisayara kaydedilmiş Flac dosyadan aynı parçayı dinlemek. Toplam sistem performansınızı, CD okuyucu teknolojinden müzik dinlemeye göre bir adım öne taşıyor. (Bunun nedenlerini: Stereo Mecmuası 5. sayısındaki Linn Accurate DS yazımda ayrıntılarıyla belirtmiştim) Chordette bunun üzerine kullanım kolaylığı, fiyat / performans ve sahne başarısı gibi artıları ekleyip kendinden pahalı Cd okuyucularla boy ölçüşebilir hale gelmiş. Özellikle; A2DP odyofil Bluetooth’u, ek bir yazılıma gereksinim duymaması ve batarya ile kolaylıkla kullanılabilir olması bana göre onu tercih sırasının üst basamaklarına doğru taşıyan özellikleri. Bu kadar uygun bir fiyat karşılığında sisteminizi bu kadar üst düzeye çıkarabilen cihaz sayısı maalesef pek fazla değil. Üstelik bu cihaz Chord Electronics’in giriş seviyesi bir DAC’ı. Çok daha üst sınıf bir ses için Chord’un QBD76 DAC modelini dinlemek lazım. £400 poundluk Chordette bu kadar başarılı ise, £3000 poundluk QBD76 DAC’ın performansı açıkçası merak konusu. Sanırım yakın zamanda içerisinde bu cihazı da Timpani Audio showroom’larında görebileceğiz.Son olarak: Chordette Gem DAC, abisi QBD76 DAC gibi hi-end bir cihaz değil. Fakat fiyatına göre yüksek performansı, getirdiği odyofil seviyesi yenilikleri ve ses kalitesiyle gerçekten göz ardı edilemeyecek, bilgisayar tabanlı müzik teknolojisine giriş yapmak isteyenlerin; ilk ürkek adımlarını güvenle atabilmelerini sağlayacak son derece hesaplı bir cihaz. M.B.T.E Chord Electonics Chordette Gem Üretici: Chord Electronics Türkiye Distribütörü: Timpani Audio Fiyat: 399 GBP + KDV www.timpani.com.tr

55

www.stereomecmuasi.com


Stereo Mecmuas覺 Eyl羹l Say覺s覺

56

www.stereomecmuasi.com


Inceleme

VTM-SE40 Sıngle Ended Amplifikatör

Odyofil kültüründe özel bir yeri olan single ended ampliler özellikle insan seslerindeki berraklık ve dinleme keyfi özellikleri ile ön plana çıkmaktalar. Single ended yapı bilinen en basit ve ilk ampli mimarisidir. Zaman içinde elektronik mühendisliğindeki gelişmelerle daha yüksek teknik performanslı gelişmiş mimariler tasarlanmıştır. Gelişimin ilk halkası olması nedeni ile single ended amplilerin mimari özelliklerden kaynaklanan düşük güç, yüksek distorsiyon, kısıtlı frekans kapsaması, hoparlör etkileşimleri gibi bir çok olumsuz özellikleri vardır. Durum böyle iken odyofillerin bu tür amplilerin hangi olumsuz mimari özelliklerinden etkilendikleri hakkında ortak ve kesin bir karara

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

varılamamıştır. Bir çok uzman single ended amplileri 21nci yüzyılın bir şakası olarak görseler de single ended amplilerin odyofil dünyasında önemli bir yeri vardır. Bu felsefi konulara daha fazla girmeden yüksek güçlü, geniş frekans tepkimesine sahip, düşük distorsiyonlu yani teknik performansı yüksek bir single ended ampli tasarımını size aktaracağım. Güç amplisi tasarımını yönlendiren vazgeçilmez teknik parametreler vardır. Birinci parametre amplinin gücüdür. Bu konuda Musical Fidelity firmasının yaklaşımı düzgün müzik dinleyebilmek için 1000Wlar (yazılım hatası değil gerçekten bin Watt) civarında güç gerekli

57

www.stereomecmuasi.com


olduğudur, Paul Klipsh'in yaklaşımı ise odyofillerin sadece bir watlık bir ampli ile mutlu olabileceğidir. Günümüzde ilk birinci wattın önemini vurgulayan bir çok üretici bulunmaktadır. İkinci parametre frekans kapsamasıdır. Her ne kadar hoparlörlerin normal bir odada verdikleri performans 10l'arca “decibel” aralığında olsa da modern bir amplinin 20Hz -20000Hz aralığındaki kararlılığının 1dB altında olması bile yeterli kabul edilmemektedir. Üçüncü parametre amplinin doğrusallığıdır. İdeal ampliler giriş sinyallerini sabit bir sayı ile çarparak yükselten matematik fonksiyonu gibi çalışırlar. Bu doğrusal (linear) bir fonksiyondur. Ancak gerçek hayatta bu tür bir ampli yapmak mümkün değildir ve Forumlarımıza katılarak bu doğrusal fonksiyonun yerini yüksek dereceli bir polinom alır. yazarlarımız ve diğer Polinomun derecesine göre çıkış sinyalinde istenmeyen harmonikler kullanıcılarımızla hifi ve oluşur. Bilimsel olarak seste yüksek numaralı harmoniklerin daha müzik konusunda bilgilerinizi rahatsız edici olduğu kanıtlanmıştır. Amplilerde çıkış paylaşabilir ayrıca alım satım karakteristiklerinin daha düşük dereceli polinomlarla uyumu bölümlerimizi ücretsiz olarak olmasının ses kalitesi açısından tercih edilir olduğu bir çok bilimsel kullanabilirsiniz. çalışmalar ile doğrulanmıştır. Geri besleme, tüm mimarilerde polinom derecesini arttıran bir bir uygulamadır. Geri besleme genel toplam harmonik bozulmayı azaltsa da harmonik bozulmayı yüksek sayılı harmoniklere taşıyarak daha rahatsız hale getirirler. Genel gürültü seviyesi parametresi de istenmeyen sinyaller kapsamında değerlendirilmelidir. Ancak özellikle “his” olarak duyulan geniş bantlı gürültü en az rahatsız edici olanıdır. Sürme kapasitesi ve yüke göre performans etkileri de önemli bir özelliktir. Bu özellik amplinin çıkış empedansı ile ilintilidir. Hoparlör ampli uyumu olarak algılanan bu durum aslında değişken bir hoparlör empendansından amplinin ne kadar az olumsuz etkilendiğidir. Değişken sinyaller ile ilgili bozulmalar kapsamında TIM (transient intermodulation distortion) SID (slew induced distortion) gibi bozulma şekilleri mevcuttur. Matti Otalla bu tür bozulmaları tanımlayan kişidir. Ancak 80'li yılların sonunda bu tür spesifikasyona dayalı pazarlama yöntemlerinin etkisini kaybetmesi sonucu popülaritesini kaybetti.

Eğer pikap, plak ve diğer analog cihazlarla ilgili bir web siteniz var ise veya sizde bir analog severseniz, Analoğu Destekliyoruz kampanyamıza katılabilirsiniz.

Bu ana özellikler dışında bir çok ikincil özellikler sıralamak mümkün ancak bu detaylar ile okuyucuları daha fazla sıkmaya gerek yok sanırım. Yukarıda sıralanan tüm özellikler açısından single ended mimari tam bir fiyaskodur. Tek olumlu özellik single ended mimarilerin basit yapıları gereği düşük dereceli polinom karakteristiğine uygun olmalarıdır. Her ampli tasarımında olduğu gibi single ended mimarilerde de tasarıma ana performans özelliklerine odaklanarak başlamak gerekmektedir. Ben de 30 wattın üzerinde, en az 20Hz-20KHz aralığında çıkış veren, düşük distorsiyonlu ve gürültülü, her türlü hoparlörle çalışabilen bir ampli hedefleyerek projeme başladım. 30 Watt çıkış gücünün 300bin dolarlık Wavac ampliler için dahi zor bir değer olduğunu hatırlatmak isterim. Wavac 150w (rms) değeri çıkış reklamı olarak kullansa da Stereophile dergisi tarafından yapılan testlerde 30 watt civarında düzgün çıkış verebildiği ölçülmüştür. Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

58

Stereo Mecmuası'nın yeni sayılarını sizlere haber vermemizi isterseniz, Stereo Mecmuası'na ücretsiz abone olabilirsiniz.

www.stereomecmuasi.com


Genellikle yüksek güçlü (10-15 watt) single ended ampliler RF verici lambaları kullanırlar. Bunların en popüleri 211 ve son zamanlarda Rus eşdeğeri olan GM70 lambasıdır. Bu lamba 1000 volt çalışma voltajı ve 125watt güç tüketim değerlerine sahiptir. Single ended yapıda bu en fazla 25W ve diğer kayıplar ve çalışma noktasındaki problem ile maksimum 20 watt çıkışa düşer. Single ended lambaların kralı olarak kabul edilen WE300B 36 wattlık bir lambadır ve maksimum 8 watlık bir çıkış ile sınırlıdır.

Amplinin linear çalışması için daha az çıkış elde edilebilecek bir çalışma rejimi de seçilebilir. Sesizlik akımı ve çalışma karakteristikleri optimizasyonu için TubeCad sitesinde bulunan çeşitli programlar kullanılabilir.

Ben “Lamm Audio”nun tercihi olan 6c33c kullandım. Lamm Audio bu lamba ile 18 watt single ended çıkış alabilmekte. Paralel yapı ile 30 watt üzerinde çıkış almak mümkün. Benim tasarımımda 6c33c lambaları 185volt anot voltajı ile çalışmakta ve kontrollü bir şekilde 50 Watt disipasyon değerinde çalıştırılmakta.

Trafo içinden DC akım geçirmek sargı sayısına ve akıma bağlı olarak trafo içindeki manyetik alanın artması ve satürasyon demektir. Trafo sarım sayısının arttırılması endüktansı ve düşük frekans performasını arttırır. Manyetik akımı düşürmek için trafolarda hava aralığı kullanılır ancak bu endüktansı düşürerek düşük frekans kapsamasını bozar. Yani kısacası her yönüyle birbirine ters çalışan performans özellikleri vardır.

A sınıfı amplilerde çıkış sesizlik akımı ile bağıntılıdır. Sesizlik akımı lambanın sesizlik dissipasyonunu belirler ki, bu lambanın maksimum anot gücü ile sınırlıdır. İdeal olarak bu değerin en fazla dörte biri kadar güç elde edilebilir. Bu şekilde kullanılan lambaların ömrü çok kısa olur. Maksimum değerin %80 kullanmak çıkış lambalarının ömrü açısından daha uygun olur. Trafo kayıpları da %5 civarındadır. Kısaca tasarıma bağlı olarak çıkış değeri ideal seviyenin altında olur. Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

Single ended yapıdaki en büyük sıkıntı çıkış transformatörüdür. Tüm A sınıfı ampliler gibi single ended ampliler de çıkış güçü için gerekli maksimum akımın yarısını sesizlik halinde geçirmek zorundadır. Bu akım single ended amplilerde trafo üzerinden geçmesi gerekir.

Düşük sürme empedansı trafo endüktans ihtiyacını azaltır. Trafo olumsuzluklarını azaltmanın en doğru yolu sürme empedansını azaltmaktır. Düşük empedans sürme empedansı elde etmek amaçlayarak, 6C33C gibi düşük empedanslı bir lamba, hatta parallel iki lamba ve daha da önemlisi düşük sürme empendanslı

59

www.stereomecmuasi.com


katod çıkışlı mimari seçimi başlangıç noktam oldu. Çıkış transformatörü tasarımında 10 Hertz gibi düşük frekanslara inebilmek düşük sürme empedansı nedeni ile çok daha düşük endüktans değerleri ile mümkün olacaktı. Düşük trafo endüktansı ise daha az sargı sayıları ve buna bağlı düşük manyetik akım ve trafonun satürasyona girmeden çalışması demekti. Trafo tasarımı açısından yüksek sargı değerleri başka bir problemi de yanında getiriyor. Sargı sayısına bağlı olan kaçak endüktans ve yüksek frekans kapsamada performans kaybına neden oluyor. Katod sürmeli çıkış katı bir önceki devrenin yüksek sürme voltajı salınım ihtiyacı nedeni ile kolay bir uygulama değildir. Ancak daha önce tasarladığım amplide de benzer bir yapı kullandığımdan sürücü devrem hazırdı. Bu devrede paralel kullanılan 6H3NE Rus triyodu ve kapasitör kuplajlı olarak sürülen ECC85 triyod lambaları var. Anod rezistif yüklü bu lambalar +185 ve-350volt arasında bulunmakta ve rezistif yük üzerinden direk kuplaj ile 6C33C lamba gridlerini sürmekte. Tamamen A sınıfı olan bu amplide trafonun tam istenen manyetik akım değerinde seyir etmesi gerektiğinden bayas noktası otomatik olarak ayarlanmakta. Otomatik bayas paralel çıkış lambası kullanımı nedeni ile lambaların sesizlik akımını eşit paylaşması için de gerekli idi. Bu amplide daha önce hiç bir tasarımda görmediğim bir özellikten bahsedeceğim. Bu yaklaşım lamba devrinde gerçekleştirilemeyecek kadar devre elemanı ve komplikasyon oluşturduğundan da kullanılmamış olabilir. Hifi amplilerin büyük bir kısmında grid- katod voltajı negatif tutularak grid akımı yaratmadan çıkış elde edilir. Bu elde edilebilen güç seviyelerini biraz düşürse de grid akımının oluşturduğu distorsiyonun artması nedeni ile avantajlı bir uygulamadır. Sesizlik akımı ayarlanmasında çıkış lambaları eşleşmediği durumlarda grid katod voltajları farklı seviyelere ayarlanır. Aynı seviyede sinyal salınımı uygulandığında daha yüksek durağan voltaja ayarlanmış lamba daha erken grid akımı oluşturur. Buna bağlı olarak diğer lamba daha tam sürülmeden ampli sürücüden satürasyona girer. Bu ancak sürme seviyesinin lamba için ayarlanan voltaj bayas seviyesine bağlı olarak ayarlanması ile engellenebilir. Bu uygulamada bayas ayarı tamamen otomatik yapılmakta ancak lambalar için optimum kazanç değeri ampli üzerindeki led'ler yardımı ile manuel olarak her lamba için ayrı ayrı ayarlanıyor. Bunu gerçekleştirmek için her Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

iki lamba için bağımsız sürücü devreleri kullanmak gerekiyor. Bu sayede tam olarak eşleşmemiş lambalarla da elde edilebilecek maksimum güç alınabiliyor. Geri besleme kült odyofiller tarafından çok sevilmeyen bir uygulamadır. Geri besleme hatasız uygulandığında daha önce belirttiğim performans özelliklerinde ölçülebilir iyileştirmeler sağlanıyor. Ancak geri beslemeli bir amplinin matematik modeli daha yüksek dereceli bir polinom oluşturuyor. Bu da seste olumsuz bir etki oluşturabiliyor. Bu etki o kadar minimal ki dinleme testlerinde algılanabilmesine inanmak güç. Bu nedenle ampli üzerinde 0 ila 6 dB arasında ayarlanabilir geri besleme fonksiyonu uyguladım. 6 dB oldukça az bir geri besleme değeri. Tipik olarak geri besleme oranları 20 dB üzerinde uygulanmakta, opamp kullanan tasarımlarda 60dB ye kadar çıkmakta. Dinleme testlerinde 0 geri besleme seçiminin en iyi sesi oluşturmasına hayretle tanık oldum. Single ended amplilerde besleme devresi pushpull amplilere göre daha önemlidir. Balanced yapıda olan push-pull ampliler besleme devresindeki gürültü gibi olumsuzluklardan daha az etkilenirler. Buna karşın single ended ampliler besleme gürültüsünü trafo oranında çıkışa aktarır. Özellikle geri beslenme olmadığında besleme ve lamba gürültüsü oldukça rahatsız edici olabilir. Bu nedenle besleme devreleri iyice filtre edilmeli ve regüleli olmadır. Bu uygulamada sürme ve çıkış katı ayrı filtre ile filtrelenerek aynı 185voltluk regüleli beslemeden faydalanmakta ve sürme katı için bağımsız -350VDC regüleli besleme bulunmakta. Regülatör devreleri IRF840 Mosfet ve LM317 regülator entegresi kullanılarak LM317 regülatör entegresi için tavsiye edilen uygulama notlarına uygun bir tasarı ile de gerçekleştirildi. Çıkış trafosu 30-35Wattlık bir single ended ampli için oldukça büyük ölçüde (Enpay SU90B) double C nüve yapısında tasarlandı. En ideal trafo yapısı bobin yüksekliğinin en az bobin uzunluğunun da en uzun olduğu yani toroid yapı. Bildiğim kadarı ile sadece Piltron firması toroid çıkış transformatörü üretiyor. Toroid transformatörlerin de izolasyon, muntazam sarılabilirlik sorunları var. Ayrıca Single ended yapı için vazgeçilemez olan nüve de boşluk yaratmak imkansız. Toroidlerden sonra en uygun yapı C nüve yapısı. Bu yapıyı da bobini 2 guruba bölerek uygulamak en doğrusu. “Interleaving” bobin mimarisi ile yüksek frekansları bozan kaçak endüktans ve “proximity” etkileri azaltılabiliniyor. Trafo oranı

60

www.stereomecmuasi.com


düşük empedans sürmeli mimari nedeni ile 4 gibi oldukça düşük ve ideal bir trafo için avantajlı bir değerde gerçekleştirildi. Bu trafo ile frekans tepkimesi ve düşük frekans performansı mükemmel denebilecek seviyede. Her modern lambalı ampli tasarımında olması gereken DC ve regüleli filaman beslemeleri bu amplide de kullanıldı. Yalnızca 6C33C filamanları AC beslemeli ve (Negative Temperature Coefidicent) NTC rezistans kullanımı ile akım limitli. Besleme trafosu Ankara’da EKA firması tarafından özel sipariş ile sarıldı.

Amplinin şaselenmeden önceki “breadboard” safhasındaki hali. Sağ tarafta audio transformatörü, sol taraftaki ise besleme tranformatörü.Önde solda besleme, sağda sürücü baskılı devreleri görülüyor. Arkada görülen alüminyum soğutucu ise hoparlörleri simüle eden reziztif yük.

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

Şase tasarımı tamamen aluminyum ve eloksal kaplamalı iç parçalar ise alodin kaplamalı. Şase tasarımı 3 boyutlu CAD kullanılarak gerçekleştirildi. Bu tasarım DIY olarak aktarmakla birlikte kesinlikle DIY yaklaşımı ile yapılmış bir tasarım ve üretim değil. Bu çalışmaya “bunu sakın evde denemeyin” türü bir ikaz daha yakışır sanırım.

Sol tarafta besleme regülatörlerinin bulunduğu baskılı devre ve sağ tarafta sürücü devresi bulunmakta. Besleme regülatörleri ve çıkış lambaları alt panel üzerine monteli iki adet fan ile soğutuluyor. Fan soğutma sıcak yaz günlerinde amplinin güvenilir bir şekilde saatlerce çalışmasını sağlıyor. Orta odacıkta 6C33C soketleri görülüyor. Dinleme testlerinde elimdeki mevcut ampliler ile karşılaştırdığımda bu mimarinin hem güzel hemde çirkin özellikleri olduğunu farkettim. Performans özellikleri nedeni ile single ended mimarinin güç seviyesi, frekans tepkimesi ve distorsiyon seviyeleri bu tasarımda olabildiğince düzeltilmişti. Bu nedenle rahatsız edici mimari özellikleri de azaltılmıştı. Ancak 91dBW/metre randımanlı Dunlavy'ler bile karmaşık orkestral parçalarda daha fazla güç ve daha fazla bas kontrolü için kıvranıyordu. Daha düşük güçlü amplilerden ne beklenebilir ben bilemiyorum. Single endedlerin bir başka özelliği de eğer düşük frekanslarda hoparlörünüz yeterli çıkış veremiyorsa yarattıkları distorsiyon ile harmonik oluşturarak, hoparlör tasarımcıların “voicing” dedikleri sesi renklendirme işlevini amplinin sizin için yapıyor olması. Bu etki sesi daha yumuşak ve basları daha dolgun ve kuvvetli hissettiriyor. Özellikle bu tür bir bas etkisi olmadığı durumlarda orta sesler çok net ve gerçekçi. Feedback uygulanmamış hali inanılmaz dinamik ve rahat ancak teknik olarak bunu açıklayamıyorum. Ani seviye tırmanışlarının yarattığı distorsiyon ile oluşan bir enerji artışı söz konusu olabilir. Bas gevşekliğini algılamamak mümkün değil. Bunun bir nedeni de dinlediğim mekanda 25 Hertz civarında

61

www.stereomecmuasi.com


kuvvetli bir rezonans olması ve bu bölgede düşük frekanslı seslerin şiddetinin artması ve gevşemesi. Bas yönünden fakir bir ortamda amplinin basları yayması bir avantaj olabilir. Single ended tutkunlarının Lowther gibi bas yoksunu hoparlör tercihleri bu nedenle çok uygun. Bu yorumlarımdan olumsuz bir sonuç çıkarmanız kaçınılmaz ancak mekanik bir ölçü aleti gibi değilde bir müzikten keyif alan bir homo sapien gibi dinlemeye başladığınızda single ended büyüsünü algılamamanız mümkün değil! Aynı etkiyi CD'ler ile LP'leri kıyaslarken de algılamıştım. Meraklısına tavsiyem, kesinlikle düşük frekans kapsaması iyi olan büyük hoparlörler kullanmasınlar, hatta LP kullanarak 40 Hertzin altını tamamen unutmaları en hayırlısı. Müzik seçiminde Saint Saens gibi dinamik senfonik müzik yerine oda müziği jazz trioları ve vokal ağırlıklı müzikler tercih edilmeli. Biraz hangi şarabın hangi yemekle içileceği tarifi gibi oldu ancak benzerlik tartışılmaz. Bir mühendis olarak bu tür yorumları yazarken kendimi çift kişilikli gibi hissediyorum. Bu nedenle biraz da ölçüm değerlerinden bahsetmek istiyorum. Frekans kapsaması 10 Hertzten 20,000 Hertze kadar -0.1/-.25dB, 75KHz te -3dB değişme gösteriyor. 6 ohm yük ile %1 distorsiyon için 1KHz te 12Wrms, %3 distorsiyon için 26Wrms çıkış gücü alınabiliyor. 35 watlık çıkışı sinyal tepelerden kesilmeye başladığında almak mümkün oluyor.

20Hertzte 1Watt çıkışta bozulma (THD) %1.8. İdealde çok yüksek bir değer olmasına karşın single ended ampliler için çok iyi bir değer.

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

62

www.stereomecmuasi.com


Yukarıdaki grafik: 40 Hertz 1 Watta bozulma %1 in altına, 100Hz te ise % 0.6 altına düşüyor. Bu single ended trafo çıkışının karakteristik özelliği.

Üst soldaki grafik, 1Watt güçte 1KHz lik bir sinyal ile oluşan bozulma seviyesi %0.08 in altınd. Üst sağdaki grafik; 1Watt çıkışta 19KHz ve 20KHz sinyallerden oluşan intermodülasyon bozulması %0.1 altında.

Üst sol: 10watt çıkışta oluşan inter modülasyon bozulması %0.3 altında. Üst sağ: Gürültü seviyesi 1Wattlık sinyale göre A filtiresi (sarı) ile 77dB, filtiresiz (mor) ölçüldüğünde 70dB cıvarında. Çok mükemmel değerler olmamakla birlikte 50 hertz şebeke gürültüsü çok belirgin değil. 91dB hasasiyette bir hoparlörün dibinde dahi duymak kolay olmuyor. Bu değerleri Stereophile dergisinde yapılan detaylı testler ile karşılaştırdığınızda çok iyi sonuçlar olduklarını görebilirsiniz. Son söz olarak single ended amfilerin herkese uygun olmadığını unutulmamamız gerekir. Kaan Seler İletişim kaanseler@gmail.com

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

63

www.stereomecmuasi.com


Inceleme

ASR I Emitter Exclusive, sıra dışı Şeffaf Kalite

ASR 1980'den beri amplifikatör üretimiyle uğraşıyor. Hem pikap amplilerinde hem de normal amplilerde üst sınıf ve sıra dışı cihazlar geliştiriyor. Firmanın sahibi ve teknik lideri Mr Friedrich Schafer ampliler konusunda çok bilgili ve yılların deneyimine sahip bir kişi. ASR, ampliler klasmanında en tepelerde yer edinmişken ve hatta bazı otoritelere göre "Dünyanın en iyi amplisi" olarak nitelendirilirken Mr. Schafer bıkmadan sıkılmadan geliştirmelerine devam ediyor, daha mükemmelini yapabilmek için uğraş veriyor. Son olarak 2005 model ASR’lerden sonra geliştirdiği yeni ASR Emitter I ve Emitter II modelleri var. Teknik özelliklerine baktığımızda birbirine çok yakın duran eski ve yeni modellerin arasında “sound” bakımından dikkate değer bir geliştirme yapabilmiş. Internet’te ASR hakkında pek çok olumlu yorum okumuştum ama aklımda hala cevaplanması gereken bazı sorular vardı. Lotus Concept firmasından Tunç Bey ile görüştüğümde Tunç Bey bu sorularımı rahatlıkla Mr. Schafer'e sorabileceğimizi söyledi. Böylelikle Tunç Bey vasıtasıyla Mr. Schafer ile yazışmaya başladım. Benim gibi bir “son” kullanıcıyla yazışacağını

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

pek düşünmezken kendisine ilettiğim bütün teknik soruları son derece samimi ve açık bir şekilde cevapladı. Üstelik beklediğimden de detaylı olarak. Aslına bakarsanız Mr. Schafer'in ve dolayısıyla ASR'nin önemli farklılıklarından biri de bu; amplilerini şeffaf olarak yapıyorlar, üstten bakınca içindeki elemanları görebiliyorsunuz, web sitesinde sıra dışı olarak pek çok teknik detayı açık ve ayrıntılı olarak veriyorlar, amplilerde kullandıkları chip'leri söylüyorlar. Yani ASR her şeyiyle şeffaf. Bütün bunlar ve Mr. Schafer'in bana ilettiği teknik ayrıntılar ASR'nin ne kadar mükemmel yapıldığının, her türlü ince detaya nasıl önem verildiğinin bir göstergesi oldu. Bu bilgilerden sonra ASR'den vazgeçmek olamazdı. Bütçemi zorlasa da ASR Emitter almaya karar verdim. Yaz ayları olduğundan ASR I Emitter Exclusive'in gelişi oldukça uzun sürdü. ASR Emitter iki kocaman kutu şeklinde eve geldiğinde Cuma akşama doğruydu. Bir kutuda 32 kg'lık güç kaynağı ünitesi, diğer kutuda 22kg'lık ana ünite. Kutuları açtığımda her iki cihazın da itinayla ipek örtülere sarılmış olduğunu gördüm. Kutulardan uzaktan kumanda ve kitapçığının yanında temizlik seti ve 4 adet sigortadan ve

64

www.stereomecmuasi.com


torx anahtarlardan oluşan servis seti çıktı. Kitapçığın oldukça ayrıntılı yazılmış olduğunu gördüm. Ana ünitenin ve güç kaynağı ünitesinin PCB bilgileri ve çalışma prensibi detaylı olarak verilmişti.

ASR I Emitter Exclusive ve Güç Kaynağı Özellikler Cihazları kutularından çıkardığınızda Güç kaynağı ünitesinin ve Ana ünitenin son derece kaliteli yapıldığını görüyorsunuz. Ana ünitede soğutucular haricinde kutunun her tarafı akrilik camdan yapılmış. Ön panelde bulunan kaliteli parlak metal düğmeler ve içeriye yerleştirilmiş ama dışarıdan görülebilen led’ler değişik bir hava veriyor ampliye. Özellikle karanlıktaki görüntüsü çok hoş. Board üzerinde farklı noktara yerleştirilmiş bir çok led gökyüzüne serpiştirilmiş yıldızlar gibi ışık saçıyor. Volume seviyesi de “seven segment” led olarak önde kocaman bir şekilde yer alıyor. Bu led'ler volume seviyesini ön panelde “decibel” olarak gösteriyor. Tüm bu led’lerin parlaklık ayarını yapabiliyorsunuz. İsterseniz led’leri tamamen söndürmek de mümkün. ASR I Emitter Exclusive’in 6 adet girişi var. CD1: unbalanced cd player, CD2(XLR): balanced cd player, Tu:Tuner, DT:Digital Tape, Vi: Ev sineması ve phono (Phono girişi, phono kartı varsa aktif oluyor). ASR’de bu girişlerin seviyesini ayarlayabiliyorsunuz. Değişik seviyelerdeki input cihazlarını örneğin tuner ve CD player’i aynı input seviyesine getirebilmek için her bir girişinin hassasiyetini arttırıp azaltabiliyorsunuz. Güç kaynağı ünitesinin ön tarafında hiçbir düğme yok sadece içerideki board’a yerleştirilmiş sıralı led'leri görebiliyorsunuz. Arka tarafta 20 amp’lik elektrik girişinin altında on/off şeklinde bir düğme var. Bu düğme elektrik girişinin hemen altında olduğundan ilk bakışta “Power on / Power off” düğmesi sanılıyor ama öyle değil. Bu düğme toprak bağlantısını kapatıyor veya açıyor. Güç kaynağının “power” düğmesi yok. ASR’ye elektrik bağlanmışken cihazlar standby konumunda kalıyor, “power” on ana üniteden yapılıyor.

Friedrich Schaefer, ASR Audio'yu 1980 yılında kurdu. Tasarladığı ürünler geleneksel yaklaşımdan oldukça farklıydı. Ana modül ile voltaj beslemelerini, hatta sinyal giriş katını ayırıp, her birini ayrı kasalar içerisine yerleştirdiği amfilerine, Emitter (dağıtıcı) adını verdi.

ASR Emitter I amplifikatörün içerisinden ayrıntı

ASR Emitter I amplifikatörün içerisinden bir diğer ayrıntı fotoğrafı

Bağlantı kabloları

Ön panelde solda yer alan düğme ampliyi “power on” yapmaya yarıyor, aynı zamanda bu düğmeden 1 ve 2 konumunu seçebiliyorsunuz. 1 konumundayken sesi 61 seviyesine kadar açabiliyorsunuz, 2 konumunda ise 76 seviyesine kadar devam edebiliyorsunuz. ASR’nin bir başka özelliği de yarı güç ve tam güç çalışma özelliği. Ses seviyesi 35’i geçince güç kaynağı ünitesinde bir röle sesi duyuyorsunuz. Röle kapanınca güç kaynağının sağ ve sol tarafındaki mavi led’ler yanıyor ve ASR “full power” konumuna

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

65

www.stereomecmuasi.com


ASR I Emitter Exclusive Güç Kaynağı Ünitesi geçiyor. ampli bu konuma geçtiğinde çıkış transistörleri normalin 2 katı voltajla beslenmeye başlıyor. Ama Mr. Schafer bu geçişi çok yumuşak bir şekilde yaptığından seste aşırı bir artış duyulmuyor, ses normal bir şekilde artıyor.

fazla akım kaldırabiliyor hem de sekonder de tam voltaj seviyesi oluşuyor. Aslında bu özelliğin bir başka işe daha yaradığını anlıyorsunuz. 570,000F gibi çok yüksek kapasitenin yaratacağı başlangıç akımı bir anlamda kontrol altına alınmış oluyor.

35 volume seviyesi yarı güçten tam güce geçiş İlk İzlenimler için fabrika ayarı, ama bu noktayı da değiştirmek mümkün. Mr. Schafer, uzaktan Kullanmış olduğum Vienna Acoustics Concert kumandadan bu geçiş noktasını ileri veya geri Grand Speaker’larda bası kontrol etmek oldukça alabilmek için gerekli düzeneği kurmuş bizler güç. Bu yüzden mevcut amplimi damping için. factor’u oldukça yüksek bir ampli olarak seçmiştim. ASR I Emitter Exclusive’e karar Yarı güçten tam güce geçişten söz ederken Mr. verirken de tereddüt içindeydim, çünkü kağıt Schafer’in iletmiş olduğu teknik ayrıntıya da üstünde mevcut amplimin bas kontrol değerleri değinmekte yarar var. ASR Emitter’in 700 ASR I Emitter’den daha iyi gözüküyordu. Bu watt’lık Philbert-Mantelschnitt trafoları noktada bir miktar kayıp bekliyordum, ama VA bildiğimizden biraz farklı yapılmış. Trafoların Concert Grand’ın kapalı orta ve üst seslerini primer tarafı iki sargıdan oluşuyor. Ampli ASR ile açabileceğimi düşündüğümden bunu açıldığında ve yarı güç konumundayken bu kabullenmiştim. Bu beklentiyle ASR’yi açtım sargılar seri olarak bağlı ve sekonder'de yarım dinlemeye başladım. Daha ilk dakikada bas voltaj seviyesi oluşuyor. Ses seviyesi 35’i geçip kontrolü hakkında yanıldığımı anladım. 600 tam güce geçerken bir röle vasıtasıyla damping factor’lu ASR 4000 damping factor’luk primer’deki bu sargılar seri’den paralele eski amplimden daha iyi bas kontrolü dönüşüyor, böylelikle hem primer tarafı daha sağlıyordu. Dire Straits, Diana Krall, George

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

66

www.stereomecmuasi.com


Duke,Patricia Barber, Jacques Loussier CD’lerini takıp çıkardım ama sonuç aynıydı. Orta ve üstlerin farkı kendini belli ediyor ve baslar mükemmel denecek kadar iyiydi. Bas kontrolü konusu aklıma takıldığından Mr. Schafer’e bu konuyu sordum. Mr. Schafer iyi bas kontrolu için tek başına damping factor değerinin yeterli olmayacağını, aynı zamanda son derece stabil bir besleme gerilimine ihtiyaç bulunduğunu iletti. ASR besleme konusunda mükemmel denecek kadar iyi tasarlanmış bir ampli. Her bir voltaj seviyesi ayrı ayrı doğrultuluyor. Bu voltajlar için ayrı ayrı diod’lar ve besleme kapasiteleri var. Bu diod'lar ve besleme kapasiteleri son derece özenle seçilmiş. Besleme kapasitelerinin yeterince hızlı olabilmesi için düşük kapasiteli ama çok miktarda pek çok kondansatör bulunuyor. Aslına bakarsanız bu kadar mükemmel besleme kaynağı yaratabilmek için ister istemez birden fazla kutuya yayılmak durumundasınız. ASR’nin neden harici bir güç kaynağı ünitesine ihtiyaç duyduğunu daha iyi anlıyorsunuz.

XRCD olarak basılmış CD’de klasik ve caz parçalar yer alıyor. Parçalar büyük kiliselerde kaydedilmiş, pek çok parçada çok derin bir sahne var. CD’nin açıklamalarında enstrümanların yerlerinden bahsediyor. CD’yi dinlerken bunları rahatlıkla teşhis edebiliyorsunuz. Bir çok parçada sahne çok arkada oluşuyor ve derin bir ses alıyorsunuz. Tabii ki en detay ayrıntısıyla. Opus 3 kayıtlarının kendine has bir tekniği var. Hatasız olması için çok hassas bir mikrofonla tüm müziği tek bir noktadan kayıt ediyorlar. Ve kayıt sonrasında minimum müdahale olmasını hedefliyorlar. Bu şekilde kaydedilen kayıtlar gerçeğe oldukça yakın oluyor. İşin ilginç tarafı XRCD olarak üretilmiş olan Opus 3 Test CD 4’ü bir arkadaşımdan almıştım ve kendisi bu CD’nin sesini de parçalarını da pek beğenmemişti. Bana göre parçalar da akustik de üst düzeydeydi, özellikle 9. parça Concertino For Double Bass and String Orchestra’da tüyleri diken diken eden kontrbasın sesi çok etkileyiciydi diyebilirim.

Cihazın el kitabında amplinin yanma süresi için ASR’nin bir başka özelliği de çok yüksek 100 ila 200 saat süresi verilmiş ve yanma süresi volume'lerde dahi sesin bozulmayışı. Odanın boyunca 20 db 30 db ses seviyesi tavsiye akustiğinde problem yoksa ses kolay kolay ediliyordu. Mr. Schafer de yanma süresinin bozulmuyor. Bunun sebebi çok stabil olarak güç önemli olduğunu, yanma süresi sonunda verebilen güç kaynağı ünitesi. belirgin olarak daha iyi bir sese ulaşacağımı belirtmişti. Aslında ilk dinleme saatleri için Bu arada ampliyi saatlerce dinlesenizde çok sahne, air etkisi, orta ve üstlerdeki belirginlik ve ısınmadığını farkediyorsunuz. ASR ancak yüksek açıklık ve çok iyi bir bas kontrolü algılarken ses seviyerinde ısınıyor. Friedrich Schafer sesteki detay daha iyi olabilir miydi diye küresel ısınmayı da dikkate alarak çok fazla aklımdan geçirdim. Çünkü sanki daha önce ısınmayan bir ampli geliştirmiş:) duyduğum bazı detayları duyamıyordum. Ama bu durum fazla uzun sürmedi. 30 saatten sonra Biraz Teknik Ayrıntı duyamadığım tüm detaylar eskisinden de iyi bir şekilde duyulur bir hale geldi. Ses olarak neredeyse kusursuz olan ASR I Emitter Exclusive’in ’nin teknik verileri de Sonraki Saatler sıradışı diyebilirim. 2x160 watts 8 ohm, 2x290 watts 4 ohm, 2x520 watts 2 ohm ve 2x700 60. saatten sonra orta ve üst sesler lambalı watts 1 ohm ! 1 ohm’a kadar inebilen amplilerin kadar sıcak ve akışkan gelmeye başladı. Tahmin sayılı olduğunu unutmamak gerek. Frekans ediyorum VA Concert Grand’lardan cevabı olarak verilen -0.2 Hz den 500 Khz’e (-3 dinlenebilecek en iyi sesi dinliyordum. Daha db) değerleri de son derece başarılı. önce şurası daha iyi olabilir, burası niye böyle çaldı dediğim CD’ler neredeyse hatasız Çıkış transistörleri olarak kanal başına 3’er çift çalıyordu. Üstelik de inanılmaz bir detay ile. (N-Channel ve P-Channel) Toshiba MosFET ASR’nin bir başka özelliği de saatlerce hiç transistörler kullanılmış. ASR Emitter Class AB yormadan dinlenebilir olması. Yeni version ampli yapısında ama bias akımıyla Class A’ya ASR’de Mr. Schafer bu konuya çok özen daha yakın çalıyor. Çıkış transistörlerini süren göstermiş ve amplinin yormadan dinlenebilmesi driver chip AD843 SQ opamp her türlü durumda için oldukça uğraş vermiş. Mr. Schafer’e göre iyi çalışabilmesi için askeri özelliklerde yapılmış. müzik dinlediğimizin bir göstergesi sahnenin Toleransları son derece geniş olan bu opamp oluşumu. Kendisine göre sahne hoparlörlerin seramik kılıfta hazırlanmış ve hızı ise inanılmaz; hemen gerisinde oluşmalı. Bu durumu daha iyi 250 Volt µ/sec. Rise time’ın nasıl 1 µ/sec’den anlayabilmek için yakın zamanda edindiğim küçük olabildiğini de buradan anlıyoruz. Opus 3 Test CD 4 ‘ü dinlemeye karar verdim. Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

67

www.stereomecmuasi.com


Entegre bir ampli gibi duran ASR aslında ses kontrollü bir power ampli. Ses kontrolü kanal başına 16 adet röle ile yapılıyor. Bu röleler bildiğimiz rölelerden değil ve son derece sessiz çalışıyorlar. ASR’yi besleyen voltaj hatlarına da ayrı ayrı özen gösterilmiş. Tüm bu voltaj seviyeleri için ASR I Exclusive’de toplam 570,000 F, akü versiyonunda ise toplam 890,000 F kapasite kullanılmış. Bu rakamlar gerçekten sıra dışı ve bu sayede ASR neredeyse pil’le beslenir gibi doğrusal besleniyor. Bu değerleri biliyor olmama rağmen pek çok amplide yaptığım bir testi yapmaya karar verdim. ampliyi biraz zorlayıp uç noktadaki durumunu görmek istedim. Elimdeki 4 adet 8.2 ohm 25 watt’lık direnci parallel bağlayıp, 2 ohm 100 watt’lık bir yük oluşturdum. Ampliyi 35 konumuna getirip sinyal generatöründen amplinin input’una 10 Khz’de kare dalga verdim. Kare dalga amplileri zorlayan bir sinyal, çünkü anlık iniş çıkışları var. Pek çok amplinin bu testten kaldığını biliyordum ve ASR’nin ne yapacağını merak ediyordum. 2 ohm yükteyken 10 Khz kare dalgayı düzgün yükseltebilmek hiç kolay değil zira. ASR şaşırtıcı derecede başarılı bir performansla son derece düzgün bir output verebildi diyebilirim. Yandaki şekilde, altta sinyal generatöründen ASR’nin input’una verilen 10 Khz sinyali görüyoruz, aynı şekilde üstte ASR’nin 2 ohm yükteyken verdiği çıkışı görüyoruz. ASR kusursuza yakın bir çıkış verebilmiş. Alttaki şekilde ise paralel bağlı dirençlerden oluşturulmuş 2 ohm 100 watt'lık yükü görüyoruz. 35 volüm seviyesinde 2 ohm yükteyken böyle bir sonuç için Mr. Schafer’ı kutlamak gerekir diye düşünüyorum

Kare dalga için function generator hoparlörde dahi ASR I Emitter’in çıkışının ne kadar stabil kaldığını görüyoruz. ASR’de dikkati çeken bir başka nokta da güç kaynağı ünitesinde kullanılan “ultrafast schottky diod”lar. Bu diyotlar son derece hızlı olduğundan alternatif akımı doğrulturken “on” konumundan “off” konumuna geçişte ve “off” konumundan “on” konumuna geçişte sadece nano saniye düzeyinde zaman kaybediyorlar. Tabii bu sayede besleme kapasitelerine çok düzenli akım sağlanabiliyor. Diyotların hızı yükseldikçe üzerinden geçebilecek akım sınırlanıyor. Güçlü diyotlar ise oldukça yavaş. ASR’nin ihtiyaç duyduğu yüksek akımı sağlayabilmek için paralel bir şekilde pek çok ultrafast diyot kullanılmış. Ve böylelikle hızdan ödün verilmemiş. ASR’nin kataloğunda neden 56 parça diyottan bahsedildiğini de bu şekilde anlamış bulunuyoruz.

Sonuç ASR Emitter I Exclusive herşeyiyle sıradışı ve kusursuz bir sese sahip. Ses karakteristiği üst sınıf bir solid state kadar torklu ve güçlü, ama aynı zamanda lambalı amplilerin tınılarına sahip. Yani sert çalması gereken yeri sert, tını ve harmoniklerin ön plana çıktığı yerlerde sıcak ve akışkan çalabilen bir ampli. Bendeki versiyon aküsüz olmasına rağmen sistem çok ciddi bir sınıf atladı diyebilirim. ASR I Emitter böyleyken, ASR II’nin nasıl bir güç olduğundan bahsetmeye gerek yok diye düşünüyorum. Özetle diyebilirim ki bütçeniz ASR II’ye elveriyorsa ASR II’yi, ASR I’e elveriyorsa ASR’I gözünüz kapalı alabilirsiniz. Ciddi olarak tavsiye olunur. Reha Diri ASR I Emitter Exclusive Üretici: ASR Türkiye Distribütörü: Lotus Concept Ürünün fiyatı: 9.100 Euro+KDV Opsiyonel Battery Power Supply 2.760 Euro+KDV. Standart ASR I 6.900 Euro+KDV Teknik ayrıntılar ve daha kapsamlı bilgi için:

Tabii bu test ile oldukça yüksek ses seviyesinde müzik dinlerken, 2 ohm’a kadar inen bir

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

www.lotusconcept.com

68

www.stereomecmuasi.com


Stereo Mecmuas覺 Eyl羹l Say覺s覺

69

www.stereomecmuasi.com


Inceleme

Beyerdynamic DT 880

Stereo Mecmuası'nın 7. sayısında ilk kez bir kulaklık incelemesine yer veriyoruz. Bu inceleme Techno-Fi forumlarının desteği ile Stereo Mecmuası'nda yayınlanmaktadır. TechnoFi forumları, kendisine konu olarak head-fi yani kulaklıklar ve bunlara özel ekipmanı konu alan içeriği çok zengin ve çok düzeyli bir forum sitesi. Özellikle genç ve kulaklıklarla alakalı teknolojilere meraklı okuyucularımızın ilgisini çekeceğini düşündüğüm Techno-Fi forum ekibine başta aşağıdaki incelemeyi kaleme alana Sn. Mustafa N. Karataş olmak üzere teşekkür ederiz. GENEL BAKIŞ/GÖRÜNÜŞ/İLK İZLENİM Kutuyu açtığımda çok sempatik geldi bana. Görünüşüyle, dizaynıyla, yumuşak süngeriyle çok hoşuma gitti. Kulağa rahatça oturmasıyla, rahat ayarlanmasıyla ve tabii ki de hayranlık verici sesiyle ilk izlenimlerim beklentilerimin üstündeydi açıkçası.

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

MALZEME KALİTESİ/ KONFOR/ TAŞINABİLİRLİK Malzeme kalitesine olumsuz yönde söyleyecek bir şey bulamadım. Fakat yine de kırma-vurmadüşürme-bastırma testleri yaptığımda gayet sağlam olduğunu teyit ettim. Üst köprü siyah bir deri ile kaplı ve derinin üst kısmını yokladığınızda demir ya da sert metalden bir şeyin varlığını hissediyorsunuz. Alt kısmını yokladığınızda da kafaya üstten baskı yapmasın diye sünger gibi bir şey koymuş olduklarını hissediyorsunuz. İçi görünmediği için ne var bilemiyorum. Resimlerde de göreceğiniz gibi köprüden aşağı sağ-sol kulaklığa birer kablo iniyor. Ve yine sert alüminyumla köprüye tutturuluyor. O alüminyum da oldukça sağlam. Kullanım rahatlığı açısından gerçekten de denildiği kadar rahat. 6 saat boyunca kulaklığı çıkarmadığım zamanlarda 6 saatin sonunda doğal olarak hafif bir terleme ve hafif bir

70

www.stereomecmuasi.com


baskının varlığını hissetmem dışında bir rahatsızlık yaşamadım. Onun dışında o süngerlerin malzemesi ve rahatlığı benden iyi not aldı. Ayrıca birçok kafa-üstü olarak tabir edilen kulaklıktaki üst köprünün kafaya baskı yapmasından şikayet edilir. DT 880’in böyle bir problemi de olmaması rahatlığı açısından güvenilir olduğunun göstergesi. Taşınılabilirlik mevzusuna gelince de; yanında gelen özel deri çantasıyla birçok kez seyahat yaptım. Elde taşımak sıkıcı ama daha nasıl taşıyabilirsiniz ki? Kablosu ise 3 metre uzunluğunda ve kazara üzerinden birçok defa koltukla ezip geçtikten sonra bile sağlamlığı ortada.

yarattı. Bunda beklentilerimi düşük tutmamın da sebebi olabilir. Ama gerçekten de bu hissi yaşadığımı söyleyebilirim. Kulaklığın en dikkat çekici özelliklerine gelecek olursak; en başta sahne derinliği göze çarpıyor. Bu özelliği ile ilgili her defasında üzerinde duruyorum. Yani yukarıda da dediğim gibi kavrayamadığım unsurlardan biri bu sahne derinliğinin yapısıydı. Sahne derinliğindeki yapıyı çözmek için uzun dinlemeler sonucunda, özellikle klasik müzik testlerimde, nasıl olduğunu anlayabildim. Bu sahne derinliği diğer stillere oranla, en çok klasik müzikte belli ediyor kendini. Mesleğim dolayısıyla da bu benim için çok önemli bir unsur. Peki nasıl bu sahne derinliği? Örneğin bir orkestra eseri dinliyorsunuz. Kulaklığın konumu aynen orkestra şefinin bulunduğu konum ya da en önde ortada konseri seyreden seyircinin konumu. Kendinizi şef olarak hayal edin; karşınızda 100 kişilik bir orkestra duruyor. Solda kemanlar, sağda çellolar, önünüzde viyolalar, sol ilerde flütler, obualar ve klarnetler, sağ ilerinizde trompetler, kornolar ve trombonlar duruyor. Gözünüzü kapatıp yönettiğinizi hayal edin. İşte aynen bu şekilde bir sahne derinliği var. Bu sahne boyutu o kadar geniş ki; neredeyse hangi çalgıcının ne tarafta oturduğunu söyleyecek kadar (Tabii ki iyi kayıt edilmiş albümlerde).

GENEL SES KALİTESİ/ SES KARAKTERİSTİĞİ Şunu belirtmem gerekir ki; kulaklığın 250 ohm olması nedeniyle her cihaz doyuramıyor (hem dolgunluk, hem ses karakteristiği, hem ses kalitesi hem de volume açısından). Creative X-fi Extreme Music ses kartım bile tam doyuramadı. Yani ses kartıma ampli bağlama gereksinimi duydum. Belki benim ses kartımda ya da bilgisayarımda sorun vardır diye bir arkadaşımın Edirol ses kartına taktığımızda bile volume azlığı sorunundan dolayı yine amfi takmak zorunda kalmıştık. O yüzden bu aleti doyuracak bir cihazınızın olması gerekiyor. İlk zamanlar itiraf etmeliyim ki kulaklığın nasıl bir yapıya ve karaktere sahip olduğunu kavrayamadım; neden derseniz; birçok yeni unsurla karşılaştım. Ve neyin ne olduğunu anlamak uzun sürdü. Bunlardan bahsedeceğim teker teker. Çünkü bundan önce profesyonel sınıfında olan bir kulaklık kullanmamıştım. Bu da bende attan inip Ferrari'ye binme hissi

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

Yine sahne derinliği konusundaki başka önemli bir konuyu gündeme getirmek gerekiyor; bu enstrüman çalan adamların hangi konumda olduğunu daha çok ön plana getiren şey olan odaklama sistemi... Ne demek bu? Şöyle düşünün; Her çalan adam sanki bir kutu ya da oda içindeymiş ve etrafta odacıklar, kutucuklarla dolu bir yerdesiniz. Ancak oradan gelen sesler sadece kulağınıza gidiyor; yani diğerleriyle birbirine karışmıyorlar. Böylelikle kimin nereden çaldığını direk farkediyorsunuz. Bu da sahne derinliği sağlıyor. Kulaklığın açık delikler olan taraflarından elinizle kapattığınızda bunu direk görebilirsiniz (Yukarıdaki resimde olduğu gibi)

71

www.stereomecmuasi.com


Gelelim diğer dikkat çeken özelliklerine... Hiçbir şey abartılı değil. Örneğin bir bas-sever “bunda hiç bas yok” diyebilir, mid ve tiz duymak isteyen mid-tiz severler “bunda hiç mid-tiz” yok diyebilir. Önce bu şoku yaşatıyor. Ne demeye getiriyorum? Denge... Her şey yerli yerinde, biri birinden üstün değil ancak yapı itibariyle durum değişiyor. Tizler gözler önünde; baslar tok ve en istediğim düzeyde ancak mid'ler çok ince karaktere sahip. Nasıl ince? Yani bir grafik düşünün. Soldan kalın gelen çizgi ortada inceliyor ve sağa kayınca tekrar kalınlaşıyor. Mid-severler için bu durum üzücü olabilir ama bu konuda aciz değil. (Aşağıdaki resim)

Önemli başka bir özelliği daha var bu kulaklığın. Örneğin müzik dinlerken, sesi açtığınızda ve yüksek sesle dinlediğinizde ses kulağa sivri sivri gelmeye başlar. Yani derinlik olan açık kulaklıklarda bile ses açıldığında ses sivrileşir. Bu da kulağı mahveder. İşte burAda DT880’de ses sivrileşmiyor asla. Yani dağılıyor ilginç biR şekilde; dalga dalga geliyor. Tüm bunların yanında genel anlamda sesler parlak, açık, doğal, ayrıntıya önem veriyor.

Bas Bazı insanlar basları çok severler ve aşırı derecede açma ihtiyacı duyarlar, bu şekilde haz alırlar. DT 880’in basları bu tip bas-severleri memnun etmeyecektir. Bu kulaklık dengeciler için yapılmış; her halinden böyle. Yalnız bas kalitesi ve beynin içlerine kadar giden dolgunluk işi değiştiriyor. Bence gerektiği kadar; ancak daha fazlasını arayanlar bir başka modeli olan DT 990'ı düşünebilirler. Klasik müzik için o kadar basa gerek yoksa da örneğin bir metal, ya da bir caz eserindeki bas solodan bahsedecek olursak; öyle ki; sanki o kontrbas kulağınızın yanında çalıyor ve her bir tıkırtıyı, nota basış dengesini, hızlı pasajlar arasındaki bütünselliği ve anlaşılırlığı, tellerin üzerinde kayarken çıkan değişimi tüm çıplaklığı ve ayrıntısıyla hissediyorsunuz. Elbette kayıt kalitesi ve dinlediğiniz kaynak (kayıpsızlar özellikle) çok önemli... Ama şu bilinmeli ki baslar ön planda değil, ayrı bir kefede. Yani öbür uçta, başka bir yerde... Bu da kulağa sivri değil, dağılarak geliyor. Mid Mid'ler DT 880’de biraz arka planda; yani bas ve tiz kadar kendini belli etmemesinin yanı sıra bazı eserlerde biraz geriye bile düştüğü farkediliyor. Bu özelliğin neden böyle olduğunu araştırmak için kulaklığı ters çevirip amfiye bağladığım RCA kablosunun sağ girişini sola, sol girişi sağa taktık. Sonuç şaşırtıcı oldu ve mid'ler önceden ne kadar arkadaysa bir o kadar da öne geçti; sahne daraldı ve kulaklığın hem karakteri hem ses kalitesi hem de sahnesi değişmiş oldu; bu da bize kulaklığın dizaynı ile ilgili bir durum olup olmadığı konusunda kafamıza soru işaretleri bıraktı. Bu konu daha tartışıladursun; kulaklığın orijinal ve doğal şeklinde mid'leri büyük olasılıkla geriye almış olmalılar; amaçları tizlere baskı mıydı yoksa basları rahatlatmak mı? Bilmiyoruz ancak mid'ler geride.. Bu tabii ki kötü bir özellik değil; yorum meselesi... Tiz

Müzik türleri açısından yorumlamak gerekirse klasik müzik ve caz en usta olduğu türler. Gitarların sesi ise dinlediğim en iyi seslerden.

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

Tizler Beyerdynamic'in en gözde özelliği. Evet bu kulaklığın tizleri enfes. Bu konuda tizlerine diyecek bir şey yok. Ancak nadiren de olsa yapaylık hissettiğim zamanlar oldu. Rahatsız edici değil. Yine de dediğim gibi söylenecek söz bulamıyorum kendilerine bu konuda :)

72

www.stereomecmuasi.com


M, amfi, Sony A818 kullanıldı. Müzik türü olarak olabilecek herşey dinlenildi. Kutu İçeriği - Beyerdynamic DT 880 - Özel taşıma çantası - Dönüştürücü altın kaplama jack Mustafa N. KARATAŞ

Piyanist ve Techno-Fi.net sitesi Genel Moderatörü

www.techno-fi.net/forum

İyi ve Kötü Özellikler İyi Özellikler: + Ses Kalitesi (Sahne derinliği, denge, tizlerin coşkunluğu, sesin sivri değil de dalga olarak dağılması ) + Malzeme Kalitesi + Konfor ve dayanıklılık + Yanında gelen çanta + Rakiplerini çok konuda geçmesine rağmen daha ucuz fiyatı Kötü Özellikler - Tam performans için güçlü kaynağa mutlak ihtiyaç

Beyerdynamic DT 880 Üretici: Beyerdynamic Türkiye Distribütörü: Atempo Fiyatı 299 $ Teknik Özellikler Transducer tipi : Dynamic Türü: Yarı-açık kafaüstü Frekans aralığı : 5-35,000 Hz Empedans: 250 ohm Ses şiddeti: 96 dB Kablosuz ağırlık: 295g Kablo uzunluğu : 3 metre Bağlantılar: Altın kaplama mini stereo 3.5 mm jack ve 6.35 mm adapter Daha Fazla Bilgi İçin www.atempo.com.tr

SONUÇ Sonuç olarak müzik zevki yaşatması bakımından hem profesyonel, hem de çok zevk verici bir ürün. Ufkunuza bambaşka bir boyut katıyor. Testler Nasıl Yapıldı? Testlerin hepsi kayıpsız ve lame olarak ripli 256 vbr veya en az 320 kpbs olan müziklerde yapıldı. Kaynak olarak x-fi ses kartı, Zen Vision

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

73

www.stereomecmuasi.com


Stereo Mecmuas覺 Eyl羹l Say覺s覺

74

www.stereomecmuasi.com


Makale Single

Ended

Triode

Tarihçesine

Son sayımıza gelen yazılardan anlayabildiğim kadarı ile Single Ended Triode Tarihçesi oldukça ilgi ile takip edilen bir bölüm haline gelmiş. Buna gerçekten çok sevindiğimi belirtmek isterim. Oldukça fazla sayıda kaynak araştırarak hazırlamaya çalıştığım bu yazılar, dönemin önemli kişilerini, önemli ürünlerini ve önemli tarihsel olaylarını içeriyor. Bugün herhangi bir dilde Single Ended tarihçesi ile ilgili bir yazı aradığınız zaman bulabilmek pek mümkün değil. Çoğu yazı önemli tasarımların sadece isimlerini zikrederken, ben her yazımda mümkün olduğunca bu tasarımcıları sizlere tanıtmaya çalışıyorum. Eminim ki, yıllar sonra bile yazdığım bu yazılar konuyla ilgilenenler için bulunmaz birer kaynak olarak kalmaya devam edecekler. Bu sayımızda Japonya'daki Single Ended hareketini ele alıyoruz. Tahmin edebileceğiniz gibi kaynak yönünden oldukça sıkıntı yaşadığım bir yazı oldu. Ama bir şekilde zengin içeriğe sahip bir yazıyı hazırlamayı başardığımı düşünüyorum. Bu sayımızda Japon Single Ended hareketinin konu edileceğini daha önceden duyurmuştuk. Ama yazımız bir güzel süprizle daha da renklenecek. Hakan Cezayirli, çok zengin içerikli bir Hiroyasu Kondo röportajını bu sayıda Stereo Mecmuası okuyucuları ile paylaşıyor.

Forumlarımızdaki Single Ended konusu ile birlikte daha önceki yazılarım ve gelecek sayıdaki sürprizimiz birleşince muhtemelen bir daha bu kadar zengin bir içerik oluşturulamayacağını iddia edebileceğim seviyede bir Single Ended Triode amplifikatörler makalesi Türk okuyucular ile kendi dillerinde buluşuyor olacak. Buna katkım olması benim içinde ayrı bir gurur kaynağı. Konuyu uzatmadan sizleri 1920'lerin Japonya'sına götürmek istiyorum. Bilinenin aksine Japonların ses sistemlerine merakı 1920'li yılların sonları ile 1930'ların başına rastlar.

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

75

Kişisel

Bir

Bakış

Bölüm.

III

Birinci Dünya Savaşı, Japonya için batı dünyasını tanımak ve teknolojilerinden yararlanmak adına çok yararlı olmuştur. Birinci Dünya Savaşında, Japonya müttefikler tarafında yer alır. İngiltere, Avustralya ve Yeni Zelanda ile birlikte Alman İmparatorluk donanması ve sömürgelerine karşı savaşa girişir. Aslında Dünya Savaşı'nın en kansız cephesi olarak adlandırılan Pasifik cephesinde Alman İmparatorluğuna karşı yapılan Tsingtao kuşatması haricinde Japonya'nın aktif olarak savaştığı herhangi bir çatışma olmaz. Bu dönemde Japonya özellikle ele geçirilen Alman sömürgelerinden ve beraber savaştıkları İngilizlerden, bir çok yeniliği elde etme şansları olur. Zaten savaşın bitmesiyle beraber 1920'li yıllarda bugün dev firmaları olarak tanıdığımız kuruluşların ilk temelleri atılır. 1920'lerde yaşanan bu baş döndürücü gelişmeler, Japon yaşam tarzına da yenilikler getirmiştir.

Japonya'da elektronik alanındaki hızlı gelişme devam ederken, 1924 yılında Japonya'nın radyo teknolojileri konusunda yayın yapan ilk dergisi "Musen to Jikken” yayın hayatına başlar. Uzun süreli bu yayın defalarca el değiştirerek en son Seibundo Shinkosha tarafından yayınlanmaya devam etmektedir. Zaman içerisinde bir “audio” dergisi haline gelen “Musen to Jikken”in ele aldığı ilk konu radyo ve radyoculuktur. Dergi 2. Dünya Savaşı öncesinde, tıpkı batı dünyasındaki örnekleri gibi Japon meraklıların radyoculuk ve dolayısıyla audio konusundaki ilk adımları atmasına yardımcı olur. Tam bu yıllarda 1924'te Tokumatsu Tamura bugün dünyaca tanınan Tamura trafo fabrikasını kurar. Firma 1926 yılından itibaren audio trafoları üretmeye başlar. www.stereomecmuasi.com


1920 ve 1930'ların bazı büyük Japon firmalarının ilk temellerinin kurulduğu yıllar olduğunu söylemiştik. Kısa sürede büyüyen bazı Japon firmaları özellikle Amerikalı firmalar ile ortaklık kurarlar ve halkın dünyadaki yenilikleri takip etme şansı gitgide artar. Bu duruma örnek olarak 1920'lerin sonunda kurulan JVC firmasının 1930'ların başında Amerikalı RCA/Victor ile işbirliğine girişmesini örnek gösterebiliriz. 1920'li ve 30'lu yıllar boyunca Japon hobiisitler farklı ülkelerden edindikleri dergilerden ve kendi dillerindeki dergilerden esinlenerek bir çok Single Ended tasarımı yaparlar. Yalnız bu tasarımlar genel anlamda ticari amaçlı üretilmediğinden ve bireysel ürünler olduğundan çok fazla bilgi bulabilmek pek olasılık dahilinde değildir. Bu tasarımların bir çoğu yazımızın ilerleyen bölümlerinde sizleri tanıştıracağım Isamu Asano tarafından neredeyse 40 yıl sonra gün ışığına çıkartılmıştır. Bu dönemde lamba, trafo gibi gerekli tüm bileşenler kendi ülkelerinde üretilebilmekteydi. Bu sayede büyük şehirler dışında bile bireysel ürünlerin ortaya çıkartılabildiğini biliyoruz.

1930'lar Japonya için İmparatorluğun genişleme kararı aldığı ve bu kararı acil şekilde uygulamaya koyduğu yıllardır. 1930'ların hemen başında Mançurya'nın işgali ile başlayan savaşlar zinciri Japon ekonomisini ve günlük yaşamını oldukça derinden etkilemiştir. Mançurya'nın işgalini takip eden yıllar içerisinde bu defa Japonya genişlemek uğruna kendisini Çin ile savaşta bulur. Aslında Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

1931'deki Mançurya işgali ile başlayan çatışmalar, 1937'de resmen savaşa dönüşür ve Japonya kendisini Çin ile savaşır halde bulur. 1941 yılındaki meşhur Pearl Harbor baskınına kadar 2. Çin-Japon savaşı tüm şiddeti ile devam eder.

1941'de Japonya, Birinci Dünya Savaşındakinin tam tersi şekilde müttefiklerle savaşmaya başlar. Japon İmparatorluğu Avustralya'yı hedef alan saldırı zincirine başlar. Japonya savaşa girerken Japon Amiral Isoroku Yamamoto'nun bu savaşın ülkesi için felaketle sonuçlanacağı düşüncesini doğru çıkartırcasına savaşa girdikten bir sene sonra Amerikan donanması ile yapılan Midway savaşında Japon donanması için felaket yaşanır. Pasifik savaşı bir anda Japonya ana karasına doğru yaklaşan bir savaşa dönüşür. Japonlar tüm güçleri ile elde ettikleri adaları ve toprakları savunur. Bu çetin savaş müttefiklerin özellikle de Amerika'lıların gözünü korkutur çünkü küçücük bir adanın ele geçirilmesi bile haftalar alabilmektedir. Japonlar, teslim olmanın onursuzluk olduğunu düşünen bir toplum olduğundan, her asker ölümüne savaşmaktadır. Bunun üzerine müttefiklerin başına onların tanımı ile Kamikaze belası çıkınca, gözleri iyice korkar. Gencecik Japon pilotlar vatanlarını savunmak için uçaklarıyla Amerikan gemilerine intihar dalışları yapmaktadır. Batı toplumları için anlaşılmaz, dehşet verici bir olaydır. Savaşın ilerleyen dönemlerinde dev Amerikan bombardıman uçakları Japon ana karasını bombalamaya başlar. Şehirlerde taş taş üzerinde kalmamacasına yapılan saldırılar bile Japonların savunma azmini azaltmaz. Bu durum müttefikler için korku yaratmaktadır. Üzerinde ağaç bile olmayan çıplak adaları savunmak için Japonlar canlarını dişlerine takmaktadır, eğer müttefikler Japonya'ya çıkarsa nasıl bir savaş olacağını düşünmekten bile kaçınmaktadırlar. Savaşı bitirmenin tek yolu vardır, atom bombası. 6 Ağustos 1945'de Hiroşima'ya, 9 Ağustos 1945'te ise Nagazaki'ye atom bombası atılır. Binlerce masum insanın katledildiği bu saldırılar sonucu Japonya teslim olur. 76

www.stereomecmuasi.com


okuyan tasarımı WE25 başta olmak üzere, WE 15A gibi daha az güce sahip amplifikatörleri üzerinde çalışmalar yapmış ve Japon meraklıların belki de eski Western Electric ürünlerine olan ilgisini ateşlemiştir. Tabii bu amplifikatörlerin yanında eski Moving-coil hoparlörler ve horn tasarımlarda Kei Ikeda'nın üzerinde çok sayıda yazı yazdığı ve Japon meraklılara tekrar tanıttığı ürünlerdendir. Kei Ikeda'nın bilindik bazı amplifikatör ve hoparlör çalışmaları bulunmaktadır.

Savaşın sonunda Japonya alt yapı, ekonomi ve aklınıza ne geliyorsa her alanda yokolmuş durumdadır. 1945 yılından sonra halk bir bütün olarak çalışmaya başlar ve 15 yıl sürecek bir yeniden yapılanma dönemine girilir. Bu dönem bugünkü büyük Japon firmalarının bir çoğunun kurulduğu dönemdir. Yeniden yapılanma süreci sırasında günlük yaşamda normale dönmeye başlar. Savaş sonrasında elinde hiçbir şey kalmamış halk, savaş öncesi teknolojisi ile üretilmiş her parçayı her ürünü kullanmak zorunda kalır. Bildiğimiz anlamda Japon Single Ended hareketinin ilk adımları bu yıllarda atılır. Bu hareketin başlangıç adımları atılırken Japon endüstrisi inanılmaz bir gelişme hızına ulaşmıştır. 1960'lar Japon halkının ekonomik gücünün ve yaşam standartının yükselmeye başladığı dönemdir. İşte bu dönemde Japon Single Ended hareketinin ilk bilindik yüzleri karşımıza çıkmaya başlar. Japonya'da İkinci Dünya Savaşı sonrası başlayan ve çok daha sonra batı dünyasındaki meraklılarında tanıştığı Single Ended hareketinin bilinen ilk ismi Kei Ikeda'dır. Kei Ikeda'nın 2. Dünya Savaşı öncesinde çeşitli tasarımlarla uğraştığı bilinse de, asıl tanınması 1960'lı yılları bulur. Özellikle savaş öncesi Western Electric tasarımları üzerinde yaptığı çalışmalar ve geliştirmeler ile Japon Single Ended hareketinin önemli isimlerinden birisi haline gelmiştir. Western Electric firmasının yıllara meydan

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

1960 ve 70'ler Japon endüstrisinin ve elektronik firmalarının dünyaya hükmetmeye başladığı yıllardır. Büyük Japon firmaların ürünleri tüm dünyada talep görmektedir. Bu yıllardan itibaren dünyanın her bölgesinden ama özellikle Amerika'dan eski horn ve moving-coil hoparlörler, lambalar ve tanınmış Single Ended tasarımlar Japonya'ya akmaya başlar. İronik olan şey, bu ülkelerde Japon ürünlerine karşı talep patlaması yaşanırken, Japon'larda bu ülkelerden özellikle eski ne varsa almaktadır. Bazı yazarlara göre yıllarca dergi sayfalarında gördükleri ürünlere sahip olmak isteği, bazılarına göre bu ürünlere duyulan hayranlık, bu durumun ortaya çıkmasına sebep olur. İşte bu ürünler Japon ana karasına geldikçe, bu ürünleri geliştiren, devreleri ileriye taşıyan tasarımcılar birer birer ortaya çıkmaya başlarlar. Gerçek anlamda bir Single Ended devrimi yaşanmaktadır bu dönemde. İsterseniz ön plana çıkan birkaç tasarımcıyı sizlere tanıştırayım. Kouichi Shishido veya daha bilinen ismiyle Nobu Shishido, Japon Single Ended hareketinin öncülerinden birisi olmasının yanı sıra hem kendi ülkesinde hemde batı dünyasında Japon tasarımcılar arasında en tanınmışı ve en büyük saygıyı görenlerinden bir tanesidir. Transmitting Tube Amplifier isimli kitabında daha önce yapılmış kimi

77

www.stereomecmuasi.com


amplifikatörlerin geliştirilmiş replikalarını ve şema diagramlarını sunar. Bu tasarımların bir çoğu II Dünya Savaşı öncesinde çeşitli Amerikan veya Avrupa elektronik dergilerinde yayınlanmış şemaların geliştirilmiş ve neredeyse mükemmelleştirilmiş versiyonlarıydı. Özellikle birbiri ardına bağlanan trafoların yani katlar arası trafoların kullanıldığı amplifikatör tasarımları ve bu amplifikatörlerde fazlar konusunda yaptığı değişiklikler ilgi çekicidir. Nobu Shishido yine büyük savaş öncesinde ve sırasında kullanılmış radyo verici lambaları ve radyo cihazlarını baz alarak tasarladığı ses amplifikatörleri ile de bazı ilklere imza atmıştır. Nobu Shishido'nun muhtemelen en tanınmış yapıtı 1972 senesinde yayınladığı 2A3 lambayı baz alan Single Ended tasarımdır. Bu amplifikatör yayınlandığı 1970 yılından bu yana devamlı olarak üretilmiştir. Bugün hem bazı firmalar hemde DIY (Kendin Yap) hobiistleri tarafından hala büyük ilgi görmekte ve üretilmektedir. Şu an Shishido tarafından tasarlanmış amplifikatörlerden bazıları ünlü Japon firması Wavac tarafından üretilmektedir.

1970'li yıllarda önde gelen bir diğer tasarımcı, Isamu Asano'dur. Dönemin ilk ünlü Japon amplifikatör üreticilerinden birisi olan Isamu Asano uzun yıllar Japonya Devlet Bankası için çalışmış istifasını verdikten sonra amplifikatör tasarımı konusunda çalışmaya başlamıştır. Uzun yıllar ünlü Japon dergisi Musen to Jikken'de makaleler ve amplifikatör tasarımlarıyla ilgili şemalar yayınlamış ve sonraki yıllarda Japon Single Ended hareketinin kutsal kitabı haline gelecek olan "Attractive Tube Amps"i yayınlamıştır. Sonraki yıllarda "Attractive Tube Amps" serisi daha sonra yine Isamu Asano tarafından kaleme alınan 2 kitapla tamamlanmıştır. Attractive Tube Amps kitaplarında Isamu Asano, özellikle II Dünya savaşı öncesinde tasarlanmış Japon Single Ended amplifikatörleri ele alıp modernize etmiştir. Bugün oğlunun isteği üzerine bazı tasarımları üretilmektedir.

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

Bu dönem tüm hızı ile devam ederken, Japon trafo üreticileri Tango ve özellikle de Tamura, herbiri sanat eseri sayılan ürünlerle hareketi desteklemektedirler. Özellikle 50 yıldır trafo üreten Tamura'nın Single Ended hareketinde önemli bir yeri vardır. 1970'lerin sonu ile 1980'lerin başında yepyeni Japon üreticiler Single Ended bayrağını devir alırlar.

1976 yılında Hiroyasu Kondo tarafından kurulan Audio Note bu firmalar arasında muhtemelen en çok tanınanıdır. İlk önce push-pull ampliler üreten firma daha sonraki dönemde Single Ended mimarisine geri döner ve gümüş tellerin ve kabloların kullanılmasıyla bir ilki gerçekleştirir. Tam olarak hiçbir açıklanmasa da, Tamura firmaya özel gümüş sarımlı ve demir nüveli trafolar üretir. Kuruldukta kısa bir süre sonra Japonya'da daha sonrada tüm dünyada tanınan bir şirket haline gelmiştir. Bu arada bilgi açısından o dönem için Audio Note diye bahsettiğimiz firmanın bugünkü, İngiliz Audio Note şirketi ile alakası yoktur. Bir düzmece ile İngiliz Peter Qvortrup, Audio Note adının kullanma hakkını alır. Bu durumun Hiroyasu

78

www.stereomecmuasi.com


Kondo'yu çok üzdüğü bir gerçektir. Bazılarına göre 2006 CES fuarında Peter Qvortrup ile tartıştıktan sonra ölmüştür. Zaten bende yazılarım boyunca bu firmadan ve bahsi geçen şahıstan, şahsi prensiplerimden dolayı asla bahsetmeyeceğim. Kendisini önemli bir tasarımcı olarak gören bu zat acaba firmanın ismi aynı olmasa bugün bu durumda olur muydu diyerek konuyu da açmamak üzere burada kapatıyorum. Neyse Hiroyasu Kondo'nun firması Audio Note Japan ve Kondo olarak tanınmakta ve üretimine devam etmektedir. Şu an firma Kondo'nun yakın dostu Masahiro Shibazaki tarafından idare edilmekte ve aynı prensiplere bağlı şekilde üretime devam edilmektedir.

Bir diğer ilginç tasarımcı ise, Stereo Mecmuası Forumlarında da arada bahsettiğimiz Susumu Sakuma'dır. Özellikle kendi ülkesinde oldukça tanınan tasarımcı 1977'de Musen to Jikken editörünün kendisini ziyareti ile dergide çıkan yazısı ile geniş kitleler tarafından tanınır hale gelir. Çok sayıda projesi de "Musen to Jikken” dergisinde yayınlanır. Tasarım mantığını konu alan “The Remembrance of Sound Past” isimli bir kitapta yazmıştır. 1977'de dergi editörünün samimi yazısı zaten Japonya'daki durumun bir özetidir. Yazıyı Hakan Cezayirli'nin çevirisi ile yayınlıyorum; Tokyo'dan iki saat bir yolculukla, ekspres tren sizi Tateyama isimli deniz kıyısında kurulmuş küçücük bir köye getirir. Köyün ana yolunun sonunda Concord isimli bir restoran vardır. İçeriye ilk adımınızı attığınızda çok sayıda el yapımı amplifikatörü görünce kendinizi kocaman bir bulmacanın içerisinde bulursunuz. -Burası bir restoran mı, yoksa hifi dükkanı mı? Tam o sırada birinin yardımına ihtiyaç duyduğunuz zaman yüzünde gülücüklerle bir adam bulursunuz karşınızda. O Sn. Susumu Sakuma'dır. Yani bizim ona hitap ettiğimiz şekli ile "Sakuma-San"

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

Sakuma'yı özel kılan şey, hiç kuşkusuz ki trafo sistemidir. Kendisine özgü tasarımın dergilerde yayınlanmasının ardından oldukça ilginç tartışmalar çıkmıştır. Nobu Shishido bu tasarımın oldukça önemli bir başarı olduğunu açıklaması ile tartışmalar kesilir. Şu an Tamura firması Sakuma tasarımlarına özel trafoları tasarımcının kendi ismi ile hala üretmektedir. Bu dönemde yine çok başarılı tasarımları ile tüm dünyada tanınan bir diğer Japon Single Ended üreticisi ise Sun Audio'dur. 1980'lerin başında kurulan firma, Tamura firmasının dağıtıcılığını üstlenmiş bir şirket olarak tanınırken, Tamura mühendisleri ile birlikte tasarladıkları Single Enden amplifikatörleri ile tüm dünyada tanınmışlardır. Firmanın başkanlığını uzun süre Tamura'da çalışmış Masaho Uchida üstlenmiştir. Firma Tamura mühendisleri ile çalışarak çok özel trafolar geliştirmiş ve ürünlerini bunlarla donatmıştır. Aslında 1970'lerden sonra tanınan Japon tasarımcıları tek tek ele almaya kalkarsak inanın sayfalar yetmez. O yüzden bazı diğer tasarımcıların adlarını kısa kısa vereceğim. Aynı zamanda bir Zen rahibi olan Yamamoto firmasının sahibi Shigeki Yamamoto, 212 modeli amplifikatörü ile ilgi çeken Komuro Audio Lab ve tasarımcısı Noriyasu Komuro, Super-TriodeConnection isimli ilginç bir SET mimarisi geliştirmiş ve genç yaşında "Musen to Jikken” dergisinde projesi yayınlanmış Shinichi Kamijo, Nubo Shishido tasarımlarına sadık kalınarak Yuzuri Ito tarafından üretilen Wavac, Ken Shindo ve aynı adlı firması ve belki daha yüzlercesi. Japon Single Ended hareketini bu kadar özel kılan şey nedir. Muhtemelen tasarımlara eklenen Japon mükemmeliyetçiliği ve bilgidir. Japonlar, Single Ended'ı bir gelenek olarak ele alıp her yeni jenerasyonla tasarımları bir adım öteye taşımışlardır. Bunun yanısıra 1920'lerden beri devam eden bir trafo geleneği ve bunun Japon metal sanatı ile birleşimi bu hareketi diğerlerinden farklı kılar. Biliyorsunuz ki, trafonun metal ve özellikle demir ile direkt ilişkisi vardır. Japonların demir ile yüzyıllara dayanan dostluğu sarılan trafoların özgünlüğünü ve özelliğini bizlere bir miktar açıklayabilir. Tüm bu özellikler ve hareketin gelenekselleşmesi Japonya'yı hifi'nin bu eski ama bir o kadar vazgeçilmez alanında özel kılar. Single Ended deyince, bir çoğumuzun aklına ilk önce Japonya'nın gelmesinin sebebi belki de budur.

79

Devrim

www.stereomecmuasi.com


Stereo Mecmuas覺 Eyl羹l Say覺s覺

80

www.stereomecmuasi.com


Röportaj

Hiroyasu Kondo ve Audio Note Japan Aşağıda okuyacağınız röportaj, 1997 Mart'ında Jonathan Scull tarafından yapılmış. Röportaj sırasında sorular Masahiro Shibazaki tarafından Japonca'ya çevrilmiş ve cevaplar İngilizce'ye çevrilmiş. Masahiro Shibazaki o dönemde Lowther ürünleri de dahil olmak üzere bazı hifi firmalarının dağıtımcılığını üstlenen Sibatech firmasının başındaki kişi ve Kondo'nun yakın bir arkadaşı. Hitayasu Kondo'nun ölümünden sonra Kondo şirketini şu an Shibazaki yönetmektedir. Bu yazı ile 8 Ocak 2006 tarihinde kaybettiğimiz büyük usta Hiroyasu Kondo'yu da anmış oluyoruz. Stereo Mecmuası'nın bu sayısını da bu vesile ile kendisine adıyoruz.

Soru: Kondo-San bahseder misiniz.

kendinizden

biraz

Shibazaki: Kondo-San, bir Budist tapınağında, rahip bir babanın oğlu olarak doğdu. Babasının ve diğer rahiplerin söyledikleri ilahiler ile büyüdü. Bu ilahiler, bedenin derinliklerinden süzülen çok güzel akustiğe sahip tınılardır. Soru: Peki durum nasıl ses konusunda mükemmelleşmeye dönüştü.

Bu sayımızda sizlere daha ilk sayılarımızda paylaşacağımıza söz verdiğimiz Hiroyasu Kondo röportajının Türkçe çevirisini sunuyoruz. Aslında bu röportajı daha önce yayınlamayı düşünüyordum. Fakat Devrim Bey tarafından kaleme alınan Single Ended Tarihçesi yazı dizisinin 3. bölümünün Japonya'yı ele alacağını bildiğimden yazıyı biraz geciktirdim. Bu sayımızda hem SET'lerin Japonya'yı konu alan bölümünün yayınlanması hemde efsanevi tasarımcı Hiroyasu Kondo'nun ayrıntılı röportajının okunabilecek olması Türk odyofiller açısından tarifsiz bir keyif olacak diye umuyorum. Bu röportaj ve röportajı süsleyen ve kolay kolay bulamayacağınız resimler Sn. Adnan Salihoğlu tarafından sağlandı. Desteğinden dolayı kendisine de sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz. Gelecek sayımızda SET Tarihçesi bölümünde Avrupa ve özellikle de Fransa ele alınacak. Gelecek sayımızda da sizleri şimdiden büyük bir sürprizin beklediğini söyleyebilirim.

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

81

Shibazaki: Zaman içerisinde müzik dinleme yönü Opera'ya döndü. Tabii ki, operalar çocukluk yıllarım boyunca dinlediği ilahilerle benzer yapılara sahip. Soru: Opera ve Budist ilahileri, daha önce birbirleri arasında herhangi bir bağlantı olabileceğini düşünmemiştim. Shibazaki: Kondo-San'ın babası bir budist rahibi olarak tanınıyor ve büyük bir saygı görüyordu bunun yanısıra kendi ihtiyaçlarını kendisi üretirdi ve hatta ürettiklerinin arasında amplifikatörlerde vardı. KondoSan bu konularda babasından çok etkilenmiştir. Kondo-San 16 yaşında dinlediği bir klasik müzik performansından çok etkilenir. Bu eser, Toscanini'nin “Yeni Dünya” senfonisinin dördüncü bölümüdür. Bu olay 1953 yılında gerçekleşir. KondoSan'ın deyimiyle o yıllar büyük kayıtların yapıldığı altın yıllardır.

www.stereomecmuasi.com


Skull: Herhalde o an kendi cihazlarınızı üretme kararı almışsınızdır? Shibazaki: Açıkçası karar o an alınmamış. Cihazlarını tasarlamaya başlaması için bir miktar daha zaman geçmesi gerekiyordu. Cihazlarını tasarlamaya 1976 yılında CBS/Sony şirketinden istifa ettikten sonra başlamış. Bu büyük firmada yoğun şekilde çalışırken en iyi ses sistemlerini üretme hayalini gerçekleştirmesi mümkün değildi.

daha fazla yaşamaktadır. Sonuçta bu şirketler büyük pazarlar için seri üretim yaparlar. Bu durumda ortaya çıkan ses ortalama bir sestir ve tasarımcının bireysel yaratıcılığını çok az yansıtır. Soru: Bu durum sizce Japonya'nın kendine özgü toplumsal geleneklerinden mi kaynaklanıyor?

Soru:: Kondo-San, göreviniz ne idi?

Sony

firmasındaki

Shibazaki: Sony firmasında kayıt mühendisi olarak işe başladı ve daha ileri ki yıllarda kayıt ekipmanının geliştirilmesi görevini üstlenen departmana tayin edildi. Soru: Kondo-San istifa ederek ayrıldığına göre, onu Sony'in felsefesinde rahatsız eden şey ve kendi düşüncelerinden farklı kılan faktörler nelerdi? Shibazaki: Kondo-San bunun çok zor bir soru olduğunu söylüyor. (Kondo-San bu sırada gülmektedir) Soru: Teşekkür ederim. Kondo-San uzun bir süre Shibazaki ile konuşur. Shibazaki: Tamam, bunu çevirmek oldukça zor olacak. Burada yani Japonya'da sosyal yaşam oldukça farklı ve kendisine özgüdür. Tabii ki şirketlerde aynı şekilde. Bireysel olarak tasarlanmış özgün ürünler zaman zaman başkaları tarafından değiştirilir veya yok sayılır. Bu durum özellikle CBS/Sony gibi dev şirketlerde Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

Shibazaki:Kondo-San kesinlikle evet diyor. Bu durum tarih boyu Japonya kültürünün bir parçası olmuştur. Sonuçta Kondo-San ve onun fikrindeki arkadaşları, ki buna bende dahilim, kendi şirketlerinde çalışırlar. Soru: Biraz kafam karıştı. Ben tekrar üretim mantığındaki farklılıklar konusuna dönmek isterim. Shibazaki: Çok sade bir şekilde anlatmak gerekirse, Kondo-San kendi hayal ettiği sesi geliştirmek istiyordu. Soru: O zaman CBS/Sony'den ayrılmasının sebebi buydu. Shibazaki: Evet aynen böyle. Soru: Yeterince açık. Şimdi, anlayabildiğim kadarı ile, Audio Note Japan, kendi ürettiği tüm cihazların içerisindeki malzemeyi ve bileşenleri kendisi üretiyor. Bunun sebebi nedir ? Shibazaki: Aslında cevap çok basit Soru: Güzel (bir yandan güler)

82

www.stereomecmuasi.com


Shibazaki: Kondo-San başkaları tarafından üretilmiş, özellikle de büyük pazarlar için üretim yapan firmaların ürettiği bileşenleri kullanmaktan nefret eder. Kendisi hayal ettiği özel sesi üretmenin peşindedir. Başka bir deyişle, birincil öncelik sestir, üretimin kolaylığı, basitliği veya verimliliği değil. Bu durum haliyle kendi bileşenlerini üretmesini gerektir örneğin kapasitörler gibi. Zaten şu an neredeyse cihazların içerisinde kullanılan her şeyi kendisi üretmekte, buna trafolar, kablolar ve özel teller dahil. Kendisinin üretmediği sadece rezistörler var. Dolayısıyla rezistörler farklı firmalardan alınmakta. Ama yakın bir gelecekte kendi rezistörlerini de üretmeyi planlamakta. Soru: Single Ended mimarisinde üretime nasıl başladınız. Yanılmıyorsam ilk önce push-pull tasarımlarla yola çıktınız.

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

83

Shibazaki: Doğru ilk ürettiğimiz ürün 211 lambaları ile donatılmış bir push-pull tasarımdı. Soru: Peki Single sebebi neydi?

Ended'a

dönmenizin

Shibazaki: Single Ended amplifikatörler Japonya'da uzun zamandır tanınmaktadır. Kondo-San bir anda tasarımlarını Single Ended'a döndürür. Bunun sebebi, sesin saflığından etkilenmesidir. (bir yandan Kondo-San'a dönerek konuşur) ve sesin itaat etmesine de tabii ki. Soru: İtaat eden ses, bu konuyu biraz açabilir misiniz. Shibazaki: Bu transparanlık demek. Audio Note Japan cihazları çalarken hatta çok az bir ses seviyesinde bile dikkatinizi ilk çeken şey saflık

www.stereomecmuasi.com


ve transparanlıktır. İtaat eden sesi, sanırım en iyi dinleyince anlarsınız.

olması gerekir. Ama Push-pull mimaride sesi zenginleştiren harmonikler( (Ç/N even-order harmonics) kaybolurken sesi bozan harmoniklerin (Ç/N odd-order harmonics) kalması iyi bir şey değil Soru: Dinlemeyi kolay hale getirmiyor değil mi?

Soru: Biraz dijital ve analog'tan konuşalım mı?

Shibazaki: Evet aynen öyle, söz gelimi ikinci harmonikler, insan kulağı için çok doğal ve kulağa hoş gelen seslerdir. Push-pull mimari, bu noktada tercih anlamında bazıları için daha keskindir. Ama iyi tasarlanmış bir Single Ended amplifikatörde ikinci harmoniğin yanı sıra üçüncü harmonikte narin bir şekilde seslendirilir. Evet narin bir şekilde.

Shibazaki: Analog audio teknolojisinin en büyük avantajı, çok küçük bir ses seviyesinde bile, sesin saflığı ve doğrusallığıdır. Hangi dijital teknoloji bugün bunu sağlayabilmiştir. Yaylı bir çalgının teline keçe bir yastıkla kaplanmış çekiçle vurulduğunda ortaya çıkan ses analog tarafından gerçeğine yakın olarak seslendirilebilirken, dijital teknoloji bunu başaramaz. Keçe ile kaplanmış çekiçlerin sesleri.... Hem yayların seslerini ve onlara dokunulduğunda ortaya çıkan sesi duyarsınız. Bu çok ama çok narin bir sestir. (Kondo-San Shibazaki'ye bir şeyler anlatır) Aynı enstrüman, dijital cihazlar tarafından çalındığında ortaya çıkan ses, dinleyicinin sanki demir bir çekicin yayları dövdüğünü düşündürten bir sestir. Zaten bu sebeplerden dolayı Single Ended daha iyidir, bu narin sesleri süratli şekilde aktarabilir. Scull. Peki Kondo-San, Single Ended mimaride problemler görmüyor mu veya dezavantajlı yanları yok mu? Shibazaki: Sadece düşük güç. Tek sorun sadece bu.. Soru: Push-pull mimari, sesi zenginleştiren armonikleri bir miktar azaltıyor ama bunun karşısında Single Ended mimari, tüm harmonikleri yükseltmekte. Buna distorsiyon olarak adlandırılabilecekler de dahil. Kondo-San'ın bu duruma bakış açısı nasıl. Single Ended ve Push-pull ses arasındaki farkı nasıl anlatır. Shibazaki: Bir diğer zor soru ama ilginç bir soru. Adım adım gidelim. Push-pull mimarinin kendisine özgü güzellikleri var ama bunun için tabii ki, düzgün şekilde tasarlanmış ve dengelenmiş Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

84

Soru: Sizce Single Ended müziğe daha mı yakın? Shibazaki: Evet. Kondo-San, müzisyenlerin veya orkestra şefinin, bir performansta dokunuşlarını, nefes almalarını ve nefeslerini hissedebiliyorum diyor. Sesin, hareketlerini hissediyor, bunu konuşmamızın başında belirtmişti. Büyük bir salonda yerleştirilmiş bir piyano çalarken, sesin hareketini hissedersiniz ve yankısını duyarsınız. Bu önemli bir nokta. Single Ended mimari, Kondo-San'a müzisyeni zihnindekileri hissetme şansını tanıyor. Soru: ! Shibazaki: Evet. Bu durum müzisyenin performansından anlaşılabilir. Sözgelimi KondoSan, kemanistin performansına bakarak, onun bir gece önce karısı ile tartıştığını tahmin edebilir. (Gülüşmeler olur) Ya da trompetçide neler olduğunu. Kısacası müzisyenin halet-i ruhiyesini ve durumunu anlar. (Yine gülüşmeler olur) Bunu normal insanlardan farklı olarak

www.stereomecmuasi.com


algılamasının bir sebebi, uzun yıllar mikrofonların üretimi ve geliştirilmesi sırasında mühendis olarak çalışması olabilir. Soru: Yine CBS/Sony dönemi değil mi?

Soru: Bazı çok kuvvetli ve özenli üretilmiş amplifikatörlerin pratikte clipping yapması imkansız gibi bir durum var. Ama bir yandan lambalarda clipping yapıyorlar, daha zarif olsa da.

Shibazaki: Hayır daha da önce. Kolej yıllarından gelen bir özellik. Kondo-San o dönemde kendi mikrofonlarını üretiyordu.

Shibazaki: İyi bir lambalı amplide bile evet clipping vardır. Ama hissetmezsiniz. (Çevirmen Shibazaki o an doğru kelimeyi arıyor) Soru: Yani demek istiyorsunuz clipping'e rağmen, kötü çalmaz.

ki,

Shibazaki: Evet genelde lambalı amplifikatörlerin sesleri, daha zengin ve derindir. Ve sıkışma olmadan daha rahat çalarlar. Kaneda San'ın amplifikatörlerini, özellikle de lambalı olanlarını bu noktada biraz odaklanması az olarak değerlendirmiş.

Soru: Lambalı mikrofonlar mı? Shibazaki: Evet mikrofonlar.

lamba

kullanan

kondanser

Soru: Solid-state ile lambalı tartışması için siz ne düşünüyorsunuz. Sizi etkileyen bir solid-state ampli oldu mu?

Soru: Bugünün ses sistemlerinde sahne ve odaklanma özellikle üzerinde durulan noktalar. Fakat bazılarına göre -Herb Reichert de dahil- bu müziği dinlemek yerine bakmak gibi bir şey. Aslında duyulması gereken daha fazla harmonik, hissedilmesi gereken sessel denge ve frekans aralığı. Dolayısıyla sahne önemli değil. Bu bildiğimiz Push-pull camiasının yani high-end ses sistemlerinin önemli özelliklerinden birisinin sahne olduğunu düşünen grubun oldukça dışında bir düşünce. Bu noktada Kondo-San'ın bakış açısı nedir. Ona göre sahne ve keskin odaklanma önemli midir?

Shibazaki: Ah evet. Çok yakın bir zaman önce Japonya'nın en önemli üretici ve tasarımcılarından birisi olan Kaneda-San'ın ürettiği lambalı ve solidstate amplileri dinlerken farkları tekrar görme fırsatım oldu. Kondo-San bunun çok değişik bir deneyim olduğunu söylüyor. Bunu çevirmek gerçekten zor. Kısacası bir çok solid-state amplifikatörün sesi oldukça boğucu diyebilirim. Soru: Air (Ç/N: bunu bir nevi rahat yayılma olarak tanımlayabiliriz) efektinin azlığı mı demek istiyorsunuz? Shibazaki: Evet, bunun yanısıra clipping (Ç/N: belli frekanslar kesilmiş anlamında) edilmiş bir ses. Soru: Üst frekansların boğulması gibi mi?

gücün

içinde

Shibazaki: Evet ama daha çok bunu bir çeşit yayılması olmayan sıkışma hissi olarak tanımlayabiliriz. Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

85

Shibazaki: Bugün bu düşünceye sahip Japon üreticilerde var. Tüm dikkatlerini, frekans aralığına ve tonal dengeye veriyorlar ama sahneye gereken özeni göstermiyorlar. KondoSan bunun yanlış bir yaklaşım olduğunu söylüyor ve bu tarz ürünleri tasarlayanları elektronikçi olarak tanımlıyor. Onların tasarım www.stereomecmuasi.com


rahatlıkla ulaşabileceği ürünleri üretmeyi çok arzuluyor. Şu anki üretim sistemimizde tüm ürünler ve tüm bileşenler el emeği ile yaratılıyor. Tüm etapların belli uzunlukları ve özellikleri var. Sonuçta Audio Note Japan'da toplam 2 kişi amplifikatör üretiyor. Soru: Toplam kaç çalışanınız var? Shibazaki: Kondo-San haricinde toplam 5 kişi. Soru: Çalışanları için nasıl özellikler arıyor. Shibazaki: İyi bir amplifikatör üreticisi, karakter olarak itaat etmeyi bilmelidir. (Bu sırada KondoSan, kendisini dinleyen ve fotoğraf çeken genç çalışanı, Masaki Ashizawa'ya gülümser) Bir diğer deyişle Audio Note Japan'ın hedefi, çok tanınan İngiliz araba üreticisi Morgan gibi olmaktır. Tüm arabalar evde yapılır ve her çalışan o arabayı üretmekten gurur duyar. Kondo-San'n da amacı ve hedefi budur. Aynı zamanda Dusenberg'i de severiz. Zaman zaman bu tarz firmaları inceler ve kendimiz ile karşılaştırırız. Tüm amacımız yapabildiğimizin en iyisini yapmak.

ve üretim anlayışı teoriler üzerine kurulu. Kondo-San bir akustik mühendisi olmaktan gurur duyuyor. Bu yüzden odaklanmaya ve sahneye önem veriyor. Soru: Audio Note Japan'ın ürünleri gerçekten çok pahalı. Bunun sebeplerini açıklayabilir misiniz. Shibazaki: Aslında bunun cevabı çok basit. Çünkü üretim harcamamız çok fazla. Örneğin, gümüş kabloları ele alalım. Kondo-San, gümüş kablolarla uğraşmaya başladığında, hiç kimse bu konsept üzerine çalışmıyordu. Bir nevi işi kendisi için zorlaştırdı diyebiliriz. İtalya'dan özel olarak gümüş teller ithal etti. Çünkü İtalyanların bu konuda çok gelişmiş olduklarını ve müzik enstrümanlarında bu telleri kullandıklarını biliyordu. Ve en önemlisi gümüş telleri olabildiğince saftı. Aslında bunu kaynak sularına benzetebiliriz. Aslında bir çok kaynak suyu vardır ve her birinin farklı özellikleri vardır. İtalyan gümüşünün içeriği ve saflığı Kondo-San'ı çok etkilemiş. Soru: Yani sonuçta en üst düzey ses sistemleri sadece en zenginlere yönelik bir şey öyle değil mi?

Soru: Çoğu Amerikalı için Japonya, Single Ended ampliler ve horn hoparlörle dolu bir ülke. Ama sanırım gerçek durum bu değil. Audio Note Japan, kendisine özgü üretim zihniyeti ile Single Ended üretimine devam ediyor ve kendi evinde bu durum yüzünden tepki görmüyor mu? Yani Japonya yeni fikirlere açık mı? Shibazaki: Aslında çok açık olduğunu söyleyemem. Ama Japonya yüksek güçlü amplifikatörlerle dolmaya başladı. Bir çok Japon odyofil, Single Ended anlayışını reddetmeye başladı. Yani pazar Japonya'da da oldukça küçük. Soru: Peki bu durumda ilerleme için nereden güç bulacaksınız. Shibazaki: Aslında Audio Note Japan, bir çok ülkedeki odyofiller tarafından, kendi ülkesindekilerden daha fazla destekleniyor. (Kondo-San güler) Oldukça farklı bir ülkeyiz değil mi? Soru: En büyük destek nereden geliyor. Shibazaki: Fransa Soru: Tahmin etmiştim. Peki Kondo-San, Amerikalı odyofillerin, dünyanın diğer yerlerindeki odyofill ve üreticilere göre daha ağır ve yavaş şekilde Single Ended mimarisini kabul etmesinin sebebi sizce nedir.

Shibazaki: Evet ne yazık ki öyle. Ama KondoSan daha ucuz fiyatlı ve daha fazla insanın Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

86

www.stereomecmuasi.com


Shibazaki: Bunun zaman alacağı kesin. Ama sonunda kabul edeceklerine inanıyorum Scull. Bunun sebebi nedir. Yüksek güçlü push-pull amplifikatörlerin üretiminin daha çabuk kabul görmesinin, Single Ended'ın gerektirdiği eğitim, zaman ve hassasiyet gibi faktörlerle alakası olabilir mi? Shibazaki: Aslında denemek, yapmaya çalışmak yeterli. Bunun sebeplerinden birisi azalan lamba stokları da olabilir.

Amerika'daki çoğunluğun, hassasiyetten uzak “bam bam” diye çalan güçlü sesten hoşlandıklarını söylüyor. Soru: Peki evimizdeki Audio Note sistemden müzik çaldığımız zaman kaydedilmiş orijinal master teybimi yoksa canlı performansa yaklaşmaya çalışıyoruz. Kondo-San'ın bakış açısıyla high-end bir sistemin amacı nedir?

Soru: Peki sizce Amerikalıların büyük ve yüksek ses meraklı olmalarının sebebi nedir acaba? Single Ended'ı kucaklayanlardan daha az mı hassaslar?

Shibazaki: (Kondo-San ve Shibazaki San kendi aralarında bir miktar konuşurlar) Bu çok zor bir soru ama çok da güzel. Ana amacın master teybe yaklaşmak olduğunu bunun yanı sıra canlı performansa da yaklaşmanın önemli olduğunu söylüyor. Özellikle de duygunun verilmesi.

Shibazaki: Evet doğru. Amerikalıların çoğu büyük ve güçlü sesi seviyorlar. Ama Kondo-San, Amerika'da çok sayıda olmasa da, daha hassas dinleyicilerin olduğunu bildiğini de söylüyor. Bu tıpkı Volkswagen Kaplumbağa'nın üretildiğinde Amerika'da hiç tutulmamasına benziyor.

Soru: Hımm. Soruyu başka bir şekilde sormalıyım sanırım. Sokakta yürürken, açık bir pencereden süzülen notalardan hangi müzisyenin çaldığını anında anlayabilir mi? Kimseyi görmeden canlı performans olduğunu?

Soru: Çünkü gümüş kablolaması yoktu.

Shibazaki: Çoğunlukla canlı müzik hemen farkedilir. Çalan ses sistemi ise bu da çoğunlukla anlaşılır.

Shibazaki: Aynen. (Bu arada herkes gülmektedir.) Ama Volkswagen farklı bir strateji içerisinde ilerliyordu. Doktorlar ve avukatlar gibi akıllı ve kendine mahsus karakterleri olan insanları hedeflemişti. Neyse, Kondo-San, Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

Soru: Herhangi bir sistemden mi?

87

www.stereomecmuasi.com


Shibazaki: (Yine bir gülüşme olur) Evet, hatta Audio Note amplifikatörlerinden bile. (KondoSan ile Shibazaki uzunca bir süre konuşur) Tasarımcılar, bazen müziğin bir kısmını deforme ederler, bazende bazı kısımları abartırlar ve dolayısıyla bazı önemli bölümler kurban edilir. Yapılan ister deformasyon isterse de abartma olsun, sonuçta orijinali ile %100 oranında aynı olan bir şey çıkmaz ortaya. Kondo-San'ın tüm amacı, teknolojiyi geliştirerek aslına en uygun sesi elde etmektir. (Shibazaki güler) çok garip bir çeviri oldu, kusura bakmayın.

Soru: Bir çok sistem güçlü ve büyük bas sesler verebiliyor. Galiba bu sesin gerçeğine benzemesi için yeterli değil? Shibazaki: Bir amatör müzisyen olarak bu konuda bende kendi fikrimi paylaşmak isterim. Canlı performans sırasında müziği hem duyarsınız hemde hissedersiniz. Bu enerji, basınç ile ilgili tüm vücudunuzla hissedersiniz. Soru: Ve işte çoğu müzik sistemlerini yapamadığı bir şey. Peki Audio Note Japan yapabiliyor mu? Shibazaki: Kondo-San (Gülüşmeler)

Soru: Lütfen Shibazaki-San harika bir iş yapıyorsunuz. Shibazaki: Teşekkür ederim. Amaçlarından daha doğrusu hayallerinden birisi 1952'de Carnegie Hall'de dinlediği Toscanini performansını sistemlerinde yakalamak. Soru: Bir hayalin yakalanmaya çalışılması harika bir şey. Saygısızlık yapmak istemem ama sorumun cevabını hala alamadım. Açık bir pencereden duyduğu sesin canlı performans olduğunu ona anlatan şey nedir. Dinamikler mi, doku mu, tonal renk mi, harmonkler mi yoksa başka bir şey mi? Shibazaki: Sorunuzu başka şekilde cevaplamaya çalışalım. Sadece Audio Note Japan değil, tüm diğer audio üreticileri tam enerjili bas seslerini yeniden yaratma yetisine sahip değildir. Bas seslerdeki enerji almadığınız zaman o ses gerçek değildir. Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

%95

oranında

diyor.

Soru: Bir süre önce Kondo-San'ın horn hoparlörlerden bahsettiğini duymuştum. Anladığım kadarı ile karmaşık bir teknoloji kullanarak bir horn hoparlör yapıyordunuz. Fakat ürün çok pahalıydı, hatta Audio Note ürün gamı için bile. Çoğunlukla hoparlörler, moving-coil veya dinamik sürücü tabanlı üretilmekte. Moving-coil bir hoparlör iyi ses verebilir mi yoksa sadece horn hoparlörler Single Ended amplifikatörlerle layıkı ile sürülebilir. Eğer öyle ise, Audio Note neden daha ucuz bir horn hoparlör tasarlamıyor. Shibazaki: Biliyorsunuz Audio Note uluslararası bir çok fuara katılıyor. Şimdiye kadar sadece 2 gösteride horn hoparlörler kullanıldı. Kondo-San horn hoparlörlerin ufak bir sorunu olduğunu düşünüyor, mid horn'lar. Soru: Nasıl bir problem? Shibazaki: Kondo-San şu şekilde diyor. (Eli ile ağzını kapatarak konuşur)

88

www.stereomecmuasi.com


Soru: Evet anlıyorum. Horn tadı, bir Japon üretici yakın geçmişte bununla ilgili bir şeyler yapıyordu. Shibazaki: Benim anlattığım şey aslında plastik bir ses. Zaten horn'ların kendisi plastikten yapılıyor. Bir diğer problem, tiz sürücülerin yönü veya buna tek yönlülük demeliyiz sanırım. Kondo-San'a göre ideal olan hoparlör sesi tek bir diaframdan vermelidir. Alt frekanslardan üst frekanslara, sinyalin tamamı tek bir sürücüden gelmelidir.

Shibazaki: Evet. Gerçeğe yakınlığın ve müzikal olmanın kaynaştırılması. Soru: Veya bölünmesi. Olaya neresinden baktığınız önemli. Kondo-San dünya hifi piyasasını nasıl görüyor. Ev sinema sistemleri ciddi bir tehdit oluşturmaya başladı mı?

Soru: Lowther sürücüleri gibi mi? Shibazaki: Aynen öyle. Kondo-San bu tarz bir hoparlör tasarladı. Tek sürücülü bir hoparlör ve iyi bir Single Ended amplifikatör bir araya geldiğinde, tüm diğer sistem kombinasyonlarına göre daha iyi ses verir. Scull. Zor bir soru daha sormak istiyorum. (Shibazaki güler) Soru: Ses sistemlerinde müziğin yeniden üretilmesindeki (röprodüksiyon) başarı ve müzikalite açısından bir soru. Çok sayıda insan, gerçeğe en yakın performansın solid-state mimarisi ile elde edildiğini düşünüyor; detay dolu ve keskin bir ses. Fakat diğer grup bunun müzik olmadığını söylüyor. Bu grup müzikal olmanın en önemli şey olduğunu savunuyor bunun yanısıra sahne performansında önem veriyor. Bu iki farklı grubun söyledikleri arasında ciddi bir fark var. Sizce bu iki farklı düşünce, birleşemez mi? Kondo-San bu konuda ne düşünüyor. Shibazaki: Kendi başına bir tasarımcı olarak Kondo-San, müziğin kaydedilmesi ve müziğin çalınmasının bir zincir olduğunu düşünüyor. Gerçeğe yakınlık ve müzikal olmak ikisi de önemli. Diğer bir çok firmanın tasarımcıları ve geliştiricileri, kendi fikirlerinin, kendi düşündüklerinin yapılması gerektiğini düşünmekteler ve bu yüzden tüm bunlar birer argüman olarak kalıyor. Sonuç olarak KondoSan tekrar kendi mikrofonlarını üretmeye başlayacak.

Shibazaki. Aslında bu değişik bir rekabet. TV ve benzer sistemlerin fiyatları devamlı düşer, highend audio'nun fiyatı sağlıklı olarak, zaman içerisinde ve yavaş yavaş yukarıya çıkar. Soru: Sanırım Audio Note Japan'dan yakın zamanda bir ev sineması ses işleme sistemi göremeyeceğiz. Ama ev sineması ve stereo birlikte mi varolmalı. Yoksa birbirinden ayrılmalı mı? Shibazaki: Bu konulara meraklı birisinin, bir tane ev sineması odası, bir tanede stereo ses sistemi odası olacaktır. Kondo-San'a göre ev sineması ve stereo asla bir araya gelemez. Zaten müzik dinlerken, hayal gücünüz artar. Ev sinemasında bunu yapamazsınız. (Kondo-San kısık sesle Shibazaki'ye bir şeyler anlatır ve gülerler) Bir deneyiminden bahsetti. Bir seks filmini seyretmektense sesini duymayı daha eğlenceli buluyormuş. Kondo-San hem ev sinema sistemlerinden hemde high-end audio'dan her ikisinden de keyif alıyor. Ev sinema sisteminde laser disc'ler seyretmeyi çok sever.

Soru: Böylelikle zinciri kontrol edecek. Hem gerçeğe yakın hemde müzikal bir ses elde etmeye çalışacak.

Soru: Kondo-San'ın ev sinema sistemimi var. İnanamıyorum.

Shibazaki: Evet. Bunun dilinizde bir karşılığı olmalı. İkilik gibi hayır değil.

Shibazaki: Evet laboratuvarında. Audio konusunda yorulduğu zaman görsel bir şeyler seyrederek beynini dinlendiriyor.

Soru: Kaynaştırma Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

89

www.stereomecmuasi.com


Soru: Karanlıkta otururken, ses sistemini dinlerken, kafanızın içerisinde ne olur. Müziği görür müsünüz.? Shibazaki: Görmek evet. Karanlıkta oturduğu zaman bir mum yakar. Müziği dinlerken yanan muma konsantre olur ve gözlerini kapatır. Müzik artık görülebilir hale gelmiştir. Soru: Ev sinemasında ise, görsel taraf daha önemli. Karanlık bir odada, müzik dinlerken kafanızın içindeki bir çok şeyi görebilirsiniz ama bunlar kafanızın içindeki şeylerdir. Ev sinema sistemlerinin gelişmesi bu yöne doğru olabilir mi? Shibazaki: Aslında çok sıklıkla olmasa da bu zaten oluyor. Örneğin, Kondo-San, Kurosawa'nın Yedi Samuray filmini çok sever. Bu filmde bir sahnede samuraylar yürümektedir. Ama görüntüde samuraylar yoktur sadece gölgeleri görürsünüz. Ama Kondo-San kafasında sadece samurayları görür, ne gölgelerini ne ağaçları. Soru: Çok güzel. Shibazaki: Hatta samurayların ne düşündüğünü görür. Soru: Her samurayın düşüncelerini duyabildiğine göre, tüm sistemi Audio Note ürünlerinden oluşuyor herhalde.

Hopalörler, mikrofonlar, CD okuyucular ve hatta teypler üretmek istiyor. Tüm ürün gamını tasarlayarak, insanların Audio Note sesine saygı göstermelerini ve sevmelerini istiyor. Ve şu an için daha yolun yarısında olduğunu söylüyor. Soru: Kondo-San vakit ayırdığınız için teşekkürler. Shibazaki-San size de çeviri için teşekkürler. Shibazaki: Hayatımda ilk kez bu kadar derin bir röportaj görüyorum. Kondo-San'ın bu kadar içten ve ayrıntılı konuştuğunu da görmemiştim. Scull. Teşekkür ederim. Sizinle konuşmak gerçek bir onurdu. Audio Note Japan Kondo Ürünleri Kondo ürünleri için daha fazla bilgi ve ayrıntı için Kondo'nun Türkiye Mümessili olan Sn. Adnan Salihoğlu ile iletişime geçebilirsiniz. Email: adnansalihoglu@gmail.com Bu yazıda kullanılan Kondo ürünlerinin daha ayrıntılı ve büyük boyutlardaki versiyonlarına ise Stereo Mecmuası Resim Gelerileri kısmından ulaşabilirsiniz. Stereo Mecmuası Resim Gelerilerine ulaşmak için lütfen buraya tıklayınız

Shibazaki. Tabii ki. (hep birlikte gülerler) Soru: Peki Kondo'nun gelecekteki 10 yıl için planları nedir?

Bu röportaj ve resimler Stereo Mecmuası'na Sn. Adnan Salihoğlu tarafından sağlanmıştır. Kendisine çok teşekkür ederiz.

Shibazaki. 10 yıl içerisinde Audio Note'u dünya çapında daha tanınmış hale getirmek istiyor.

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

90

www.stereomecmuasi.com


Stereo Mecmuas覺 Eyl羹l Say覺s覺

91

www.stereomecmuasi.com


Analog Köşesi Merhabalar, Analog köşesine hoşgeldiniz. Son sayımızdan bu yana yine analog dünyası hızlı gelişmelere sahne oldu. Birbiri ardına basılan plaklar, yeni plak şirketleri, yeni pikaplar ve artan satışlar. Analog şu an için müzik sektörü içinde artan satışlar anlamına geliyor. Tabii ki, sektörün geneline göre toplam satışlara olan oran az olsa da, artış yeni yatırımların yapılmasına olanak sağlıyor. Bu da bizler için daha fazla seçenek anlamına Yeni Thorens TD160HD geliyor. Geçtiğimiz aylarda hem çeşitli sitelerde hemde web dergilerde bir kaç yeni kol ve pikap TD160HD. Aslında bu üründe tasarımı gördüm. Bunlarla ilgili kısa bilgiler ile bu Thorens süspansiyonlu pikaplarda kullanım zorluğu ayki yazımıza başlayalım. yaşanan unipivot kolların kullanımını sağlayabilmek için bazı yenilikler yapılmış. Eski pikaplara meraklı olanlar zaten Thorens'in TD160 modelini tanıyorlardır, yeni model tasarım anlamında buna hiç benzemiyor ama bir sürü teknik yenilik yapılmış. Yeni platter, yeni süspansiyon sistemi. Tabii Thorens yakın bir zamanda Jubilee'yi de pazara sunacak. Anlayacağınız analog'un en eski markalarından bir tanesinde yeniliklerin ardı arkası kesilmiyor.

Well Tempered Reference Bu ay 6Moons web sitesinde dikkatimi çeken bir ürün Amerikalı Well Tempered Labs firmasının pikap ve kollarıydı. Firma uçak endüstrisi ile ilgili çalışmalar yapan bir tasarımcıya sahip. Bu klasik pikap komponentlerine ilginç bir bakış açısı ile bakmalarını sağlamış. Pikabın bearing sisteminde pek alışılagelmedik ilginç bir tasarım yapmışlar. Bearing yuvası kendi içerisinde daha küçük bearinglere sahip olarak tasarlanmış. Firma kendi özgün kol tasarımına da sahip. Firma 1990'lı yılların ortalarından beri pikaplar üretiyor ve çeşitli ödüller almış. Benim Audiomeca Belladonna/Septum gözümden kaçan bir markaydı, eminim okuyucularımızdan da marka ile tanışmayanlar Bir diğer etkileyici tasarım Fransızların en önemli vardır. pikap tasarımcılarından birisi olan Pierre Lurne tarafından üretilen Romance/Romeo, pikap/kol Bir diğer yeni ürün ki, bu ürün ülkemizde de kombinasyonunun yerini alan Belladonna/ satışa sunuluyor Thorens'in Mini isimli pikabı. Bu Septum kombinasyonu. Ülkemizde çok tanınan ürün uygun fiyatlı ürünler kategorisinde bir üretici olduğunu zannetmiyorum ama bir değerlendirilebilir. Zaten bu sayıda incelemesini dönem CD player'ları ile de oldukça fırtına okumuşsunuzdur. İnternet üzerinde çeşitli kopartmış bir tasarımcı olduğunu sanırım alışveriş sitelerinde eski pikaplara ederlerinin biliyorsunuzdur. Lurne, 1970'lerden beri aslında katlarca fazlasını vermek yerine alınıp gönül bir pikap dehası olarak tanınıyor. Lurne, son rahatlığı ile kullanılabilecek bir ürün. Fiyatını yapıtı Belladonna'da tam bir analog çözümü bilmiyorum ama çok yüksek olmayacağı kesin sunuyor ki, buna özel tasarım sehpada dahil. gibi. Thorens'te yenilikler bunla da sınırlı değil, Son yıllarda çok üst fiyat etiketine sahip firmanın gözümden kaçan bir diğer ürünü, pikaplarda sıklıkla karşımıza çıkan bu durumu,

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

92

www.stereomecmuasi.com


Lurne daha uygun bir fiyat etiketi ile hayranlarına sunuyor. Septum kol ise Lurne'nin şık tasarım anlayışı ile birlikte teknik mükemmelliği birleştiriyor. Gereksiz ayrıntılar yerine basit ve abartıdan uzak bir unipivot tasarımını tercih eden Lurne'nin yeni kombinasyonu eminim ki, en az Romance/Romeo kombinasyonu kadar etkileyici olmuştur. Şu an dinlemeyi istediğim pikaplar listesinde en üst sırada.

Simon Yorke yeni tasarımları Yeni ve sansasyonel bir diğer tasarım ünlü tasarımcı Simon Yorke imzalı. Geçtiğimiz sayıda haberler bölümünde yeni pikabının haberi verilmişti ama üzerinde konuşulması gereken bir tasarımcıdır Simon Yorke. Aslında tasarımcı ürünlerinde minimal yapıları tercih eder. Fakat bu basitlik sadece teknik anlamda bir basitliktir. Tasarımcının modern tasarım anlayışı ile bu basitlik birleşince ortaya çoğu zaman spektaküler pikaplar çıkar. Zaten Yorke'nin ünü buradan kaynaklanıyor. Ürünlere ilk baktığınızda bizde Atılgan olarak tanınan Star Trek dizisindeki Enterprise uzay gemisinin tasarımı hatırlatan modern bir dizayn anlayışı hemen ilgi çeker. Firma senelerden beri süren başarılı ürün geleneğini bu sene yepyeni ürünler ve bir kol ile devam ettiriyor. Denk gelirseniz mutlaka dinleyin. Neyse bundan sonra her yazımızın başını bu şekilde yeni ürünlere ayıralım. Gelecek sayı daha fazla kol, iğne ve pikabı sizlere tanıtmaya çalışırım. Geçen sayımızda protractor'ları ele almış ve hem giriş seviyesi hemde üst segment ürün tavsiyelerimi sizlerle paylaşmıştım. Daha sonrada gauge yani tartı ya da teraziler konusuna bir giriş yapmıştık. Bu yazımızda tartılar konusuna devam ederek diğer aksesuarlar konusunda da görüşlerimi sizlerle paylaşacağım. Bir okuyucumdan gelen elektronik postada protractor'den önce ilk kullandığımız yardımcı araç olan su terazileri konusundan da kısaca bahsetmem istenmiş. İlk

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

önce su terazisi ve benzeri seviye ayarlama araçlarına bir bakış atalım o zaman. Su terazileri veya orijinal ismi ile spirit level veya bubble level'lar pikap kullanıcılarını için gerçekten vazgeçilmez ürünler. Bu konuda bir tavsiye yapmak güç ama çok ucuz su terazilerinin genel sorunları yaptığınız hassas değişikliklerin su kabarcığı tarafından pek gösterilmek istenmemesidir. Bu durum dolayısıyla yapmaya çalıştığınız hassas ayarın kontrolü için herhangi bir olanak sağlamamalarıdır. Herhangi bir yapı markete dahi gittiğinizde reyonlarda birbirlerine tasarım anlamında çok benzeyen ama fiyat olarak çok farklı ürünler görürsünüz. Bu durumda ben genelde daha pahalı olanı tercih ediyorum. Bunun sebebi, anlık yaptığınız harekete tepki veren ürünlerin genelde daha pahalı ürünlerin olmasıdır. Bu konuya ilgili ürünlerin ambalaj ve kutularına baktığımda hassasiyet ile ilgili genelde bir şey yazmıyor. Yazıyorsa da, ben anlamıyorum. Bu konuda olaya vakıf olmak için pikap kullanıcısı olmaktan ziyade bu ürünlerle haşır neşir meslek gruplarından olmak daha önemli. Eğer rijit bir pikabınız var ise, en şanslı kullanıcı grubusunuz. Plinth'inizin (yani pikabınızın gövdesi) izin verdiği büyüklükte bir veya daha fazla su terazisi ile pikabınızın ayarını yapabilirsiniz. Bunun için ille yuvarlak ve küçük hacimli su terazileri kullanmak yerine, yapı marketlerden alabileceğiniz fiyatı içinize sinen ve bilindik bir marka imzalı dörtgen şekilli bir su terazisi bile işinizi görecektir. Hatta bu terazilerden 2 tane alarak, birisini dikey ve birisini paralel eksenlerde kullanarak pikabınızı ayarlayabilirsiniz. Yalnız bugün gelinen durumda tasarımcılar sese etki ve tasarım anlayışları doğrultusunda, pikap gövdelerinde farklı açılar deneyebiliyorlar. Yukarıda bahsettiğim yöntemi bu tarz pikaplarda kullanmak pek mantıklı değil. Bu durumda yuvarlak şekilleri ile dikkat çeken ve bir çok internet alışveriş sitesinde de bulabileceğiniz su terazilerine yönelmek daha mantıklı olacaktır. Ama bu durumda şasinin

93

www.stereomecmuasi.com


tasarımcı tarafından işaret edilen bölümlerini pikapları inceleyerek neden bahsettiğimi veya platoyu kullanmak daha sağlıklı olacaktır. anlayabilirler. Rijit olmayan pikap kullanıcılarına en önemli tavsiyem şu olabilir, iğnenizin Farklı şekillerde süspansiyonu sağlanan ve rijit platonun üzerinde pikaba değdiği yeri kendinize olmayan pikap sahipleri çoğu zaman yukarıda ayarlama noktası olarak seçin. Bu sayede daha işaret ettiğim tarzda su terazilerini hızlı şekilde ayarlama yapabilirsiniz. kullanamazlar. Birçok marka pikaplarda bu ağırlıktaki terazileri kullanırsanız yay sistemlerinden dolayı asla doğru ayarlamaları yapamazsınız. Dolayısıyla yuvarlak su terazileri dışında farklı bir ürün kullanabilmeniz mümkün değil. Tersi durum zaten bir süre sonra işkence haline geleceğinden olan su terazisine olabilir, benden uyarması.

Rijit olmayan pikaplarda benim şahsi görüşüm kullanılacak su terazisinin mümkün olduğunca hafif olması yönünde. Bu şekilde kauçuk, yay ve benzeri malzeme ile salınım sağlanan pikaplarda, süspansiyona en düşük seviyede etki ederek pikabınızı ayarlama şansına sahip olursunuz. Bu durumda sizlerde benim yaptığım gibi www.turntablebasics.com firmasından 5 dolarlık satış fiyatına sahip gayet hafif plastikten üretilmiş ve yeterince hassas olduğunu düşündüğüm su terazilerinden edinebilirsiniz. Fiyatının ucuz olması sayesinde birden fazla alarak hem pikabınızın gövdesi hemde platonuzun üzerine koyarak bu iki önemli bileşenin birbirlerine olan etkilerini de bu şekilde görebilirsiniz. Karışık bir cümle oldu değil mi? Şöyle açmaya çalışayım, eğer pikabınızın gövdesi ve platonun kendisi birbirinden bağımsız olarak ayarlanabiliyor ise, gövdede yaptığınız bir değişikliğin platonuzdaki etkisini görerek, elinizin altındaki ayar imkanlarını birbirine göre kullanarak vakitten kazanabilirsiniz. Eğer okuyucularımız arasında özellikle eski pikaplar kullanan okuyucularımız varsa söylediklerimi daha rahat anlayacaklardır. Bu örnekler daha da çoğaltılabilir ama uzun zaman süspansiyon sistemine sahip pikaplar kullanmış bir insan olarak ayarlama sırasında çekilen zorlukları bildiğimden bu tarz ürünlere özel örnek vermek daha sağlıklı oluyor. Okuyucularımızda bu tarz

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

Şimdi bir konuya ara verelim. Rijit olsun olmasın bir pikabın ses kalitesini onun dengede veya terazide olup olmaması çok büyük oranda etkiler. Bunun yanı sıra yer çekiminin küçümsenemeyecek etkisini göz önüne alırsanız, sistemlerimizdeki tüm bileşenlerin aslında mümkün olduğunca düzgün şekilde konumlandırılması gerekir. Neyse su terazileri konusunda çeşitli markaların oldukça albenili ürünleri var. Zaten bir internet sitesinde su terazileri bölümüne bakarsanız hepsinin tasarımının birbirine benzediğini farkedersiniz. Ucuz plastik bir ürün kullanmak şanıma yakışmaz diyorsanız aynı işi gören biraz daha hassas ürünlere 50 dolar para vermek gibi bir şansınız ( !!!) da mevcut. Ben sizin yerinizde olsam fazladan vereceğim para ile minimum 2 adet yüksek kalitede üretilmiş plak alırdım. Tabii bu konuda çok uç örneklerde mevcut. İngiliz The Cartridge Man firmasının yaklaşık 500 dolarlık Digital Levelling Gauge ürünü hassas terazileme işleminin en uç noktalarından bir tanesi. Çok hassas şekilde dijital bir ekran vasıtası ile ayarlama yapma imkanı veren bu ilginç ürün haricinde lazer vasıtası ile çalışan ürünlerde gördüm. Daha ileri ki yazılarımda bu gibi ürünlere birlikte göz atmaya çalışırız. Ben ağırlık konusuna geri dönmek istiyorum. Geçen yazımda bahsettiğim gibi, iğne ayarlarımızı yaparken ağırlığın ölçülmesi çok önemli. Bu ölçüm, çeşitli yardımcı araçlarla yapılabilse de, özellikle uzakdoğu üretimi tartıların hassasiyeti noktasında şüphelerim

94

www.stereomecmuasi.com


keskin farklılıklar göstermesinin sebebi ölçtüğünüz dolayısıyla ayarladığınız ağırlığın yanlış olması olacaktır. Dijital tartıları tercih edecekseniz, mümkün olduğunca pikap kullanıcıları için tasarlanmış olduğuna dikkat edin, kuyumcu terazileri ve diğer hassas iş kollarına hitap eden ürünlerin, yapısı her zaman bizlerin ihtiyaçlarını karşılamayabilir. Tartı alanının yapısı, iğnenize zarar verebileceği gibi, yüksek platformlar ayar sırasında sapmalara yol açabilir. Bu ayar araçları konusunda sınırsız bütçeniz var ise, The Cartridge Man firmasının analogseverlere yönelik tasarladığı Digital Stylus Force Gauge iyi bir seçim olabilir. Tabii bu ve benzer tarz ürünlerin normal kullanıcıların sistem olduğundan bahsetmiştim. Bir süre önce fiyatlarına yaklaşabiliyor. Bu yazımızda biraz deneme amaçlı edindiğim bir ağırlık ölçer ile sınırlarda geziniyoruz. gerekli ayarlamaları yaptım. Kolu pikabımın üzerine indirdiğimde, iğne ile gövde arasındaki Konumuza geri dönelim. Su terazilerimizi, bağlantıyı sağlayan genelde yaklaşık 45 derece protractor'umuzu ve ağırlık tartımızı tedarik veya benzeri açı ile durması gereken cantilever ettik. Artık pikabımız büyük ölçüde ayarlandı ve kısmının olması gerekenden daha düşük bir açı kullanıma hazır. Ama analog severler için ile durduğunu farkettim. Bu durumda eğer üretilmiş daha bir çok ilginç ürün var, gelecek iğnenizde yapısal bir bozukluk yok ise, bu açının yazımızda bu ürünlere bir bakış atarız.

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

95

www.stereomecmuasi.com


Köşe Yazısı

Woman Acceptance Factor Herkese merhaba Bu ay yine yazımı tamamlamak için son dakikaya kaldım. Şekillendirdiğim bir şeyler vardı ama yumurta kapıya dayanınca işleri tamamlamak sanırım biraz bize özgü bir gelenek... Bu ay ki yazım aslında pikaplar üzerine olacaktı ama ufak bir değişiklik yaptım. Belki bilmiyorsunuzdur ama ben perakende sektöründe çalışıyorum. Her hafta ya da iki haftada bir bağlı bulunduğumuz firmanın mağazalarını ziyaretler ediyoruz. Mağazaların boyutları ekspres tabir edilen mağazalar olduğu için oldukça yaygınlar ve bu sayede İzmir’de bilmediğim pek çok ilçeyi öğreniyorum. En son ziyaretlerimizden birisinde İzmir'in gelir düzeyi daha düşük semtlerinden birindeki bir mağazaydı. Mağaza ile ilgili ziyaretimizi bitirip birazda abur-cubur alarak mağazadan çıktık. Mağazanın karşısında bir diğer mağazaya bakarak, dış görünüş ile ilgili bir şeyler tartışırken, muhtemelen yaşıtım olan bir kadın 2-3 yaşlarındaki çocuğuyla beraber karşımda durdu. Kadın benden, çocuğu için elimdeki cipsten birazcık verip veremeyeceğini sordu. Bende tabii ki verdim. Bu sahne o günden beri kafamda çakıldı kaldı. Siz şimdi tabii ki bizimle ne ilgisi var diyebilirsiniz ? Ama ben konuyla ilgili düşünüp durmaya başladım. Bir annenin sokaktaki herhangi birinden çocuğu için bir şeyler isteyecek duruma gelmesinden, sanırım fazla etkilendim. Kendi yaşadıklarımı, çevremdekileri düşünmeye başladım. Ben bir CD ya da plağı alamadım diye üzülürken, bazen bu benim için dünyanın en önemli sorunu olurken veya bir CD'ye gidip 30YTL verirken, insanlar neler yaşıyor. Gerçek tokat gibi yüzüme çarptı derler ya aynen öyle. Bu çok uzağımızda bir yerde değil.

dramların sadece filmlerde değil, gerçek hayatta yaşandığını bildiğimiz gibi. İşte bunlar hayatın gerçekleri.... Evet hayat devam ediyor sonuçta. CD'ler ve plaklar dönmeye devam edecekler. Yeni pikaplar, iğneler ve aklıma gelmeyen bir sürü cihazla ilgili yazılar yazacağız hayat devam ettikçe. Bazen bulamadığımız bir albüme üzüleceğiz, bazen sistemimize uyum sağlamayan bir kabloya, bir sürü para verdiğimiz bir hoparlörü yok pahasına satacağız yenisini alınca ve her şey devam edecek. Ama her şey devam ederken, arada sizlerde başınızı kaldırıp çevrenize bakın. Bırakın bir cihaza verdiğiniz parayı, bir CD'ye verdiğiniz paraya muhtaç birileri vardır belki sizlerin çevresinde de. O gün, o hafta, o tek CD'yi almayıp çevrenizde hali vakti yerinde olmayan birisini mutlu edin. İnanın o alamadığınız CD'yi dinlerken oluşan sahne, ayrıntı, detay ve diğer tüm güzel şeyler bile, küçük bir çocuğun karnı doyduğunda yüzünde oluşan gülümsemeden güzel değil. Ben yazılarımda sizleri hep gülümsetmeye çalışıyorum ama bu sayımızda bunu yapamadım. Bu yazıyı okuyunca bir sonraki sayımıza kadar bu görev sizin artık. Çevrenizdeki birilerini gülümsetmek... İyisiyle kötüsüyle, doğrusu yanlışı ile her sayı sizlerle bir şeyleri paylaşmaya çalışıyoruz. Mecmua bir aile, birbirini tanımayan bir sürü insandan oluşan bir aile. Sanırım benimde okuduğum bir sürü dergiden farkımız bu. Sayfalarımızın sadece hifi ve müzik dışında, hayatın kendisine de açık olması. Neyse bir sonraki yazımızda görüşmek üzere diyerek, tüm okuyucularımızın gelecek bayramlarını da şimdiden içtenlikle kutluyorum. Seçil

Biliyorum herkesin standartları, yaşamı, üzüntüleri birbirinden farklı. Bana şu an; sana ne bu parayı sen kazanıyorsun istediğin gibi de harcarsın diyebilirsiniz. Buna da söyleyecek bir şey yok. Ama bizlerin CD'lerde ve plaklarda yaşanıyor zannettiğimiz her şey bir adım ötemizde yaşanıyor aslında. Blues müzikte anlatılan fakirlik, Mississippi deltasında değil, kendi şehirlerimizde yani yanı başımızda yaşanıyor. Tıpkı gözlerden yaşlar getiren

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

96

www.stereomecmuasi.com


Bu Ay Neler Dinledik

World Saxophone QuartetPolitical Blues Justin Time Records JUST221-2 CD

Steve Lacy Sextet- The Condor Soulnote Records 121135 CD

World Saxophone Quartet, 1970'lerin sonunda kurulmuş ve free jazz'ı Afrikalı kökenleri ile birleştiren tam bir süper star'lar topluluğu. Saksofonda, Oliver Lake, yine saksofonda Bruce Williams, bariton saksofonda Hamiet Bluiett ve tenor saksofonda David Murray. Bu dörtlünün 2006 yılı albümü ve alışılageldik albümlerinden çok ama çok farklı bir yapıda. 2005 yılında Blues'un doğduğu kent olan New Orleans'ı neredeyse yokeden Katrina kasırgasından sonra yaşananlar ve devlet yardımının gecikmesine sinirlenen dörtlü yanlarına bir çok Blues müzisyenini de alarak, iktidardaki Cumhuriyetçilere, Amerikan hükümetine, başkan Bush'a fena halde saydırmışlar. Albümün süprizlerinden birisi Oliver Lake'inde şarkı söylemesi. Benim için bu ayın süpriz albümlerinden bir tanesiydi. Süper müzisyenlerden, alışılageldik tarzlarının çok dışında süper bir albüm. Şiddetle tavsiye ederim.

Steve Lacy, avant-garde bir caz müzisyeni. 40'lı yaşlarında doğduğu Amerika'dan Avrupa'ya taşınan müzisyen, en büyük yapıtlarını Avrupa'da yaratmış. Müzisyenin, bazıları için pek tanınmamış Soulnote firmasından çıkmış bu kayıt, aslında konsept yapıda. Lacy'nin sevdiği şairlerin şiirleri üzerine altı müzisyen çeşitlemeler yaparken, aynı zamanda grupta keman çalan Irene Aebi şiirleri seslendiriyor. Bu arada Irene Aebi'nin Steve Lacy'nin eşi olduğunu da meraklılar için ekleyeyim. Özellikle Jean-Jacques Avenel tarafından çalınan bas ve Bobby Few tarafından çalınan piyano ile alt yapı zenginleştirirken, Steve Potts ve Steve Lacy saksofonla tüm şarkıları resmen oya gibi işlemişler. Buna Irene Aebi'nin farklı yorumu ve sesi eklenince albüm ilk dakikasından son dakikasına sizi esir alıyor. Steve Lacy'nin Avrupa'da yaptığı konsept çalışmalara ilginç bir örnek olan The Condor meraklıların kaçırmaması gereken bir albüm. Hakan

Hakan

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

97

Hal Russell NRG Ensemble The Finnish/Swiss Tour ECM 1455 CD Hal Russell, Amerikalı bir jazz müzisyeni. Neredeyse tüm yeni kıtadan free ve avant-garde müzisyenleri gibi Avrupa'da daha fazla kabul görmüş bir müzisyen. Bu albüm, müzisyenin Avrupa'da ilk konserlerini verdiği Finlandiya ve İsviçre konserlerinde çaldıkları şarkıları içeriyor. Hal Russell, tenor ve soprano saksofon, trompet ve zaman zaman vibrafon, Mars Williams, saksofon, Brian Sandstrom trompet, Kent Kessler bas ve Steve Hunt davullarda albüme katkıda bulunmuş. Albümde zaman zaman oldukça sertleşen alt ritmlerin üzerine çeşitlemeler ve sert çıkışlar, arkasından gelen melodik bölümler derken albüm insanı sarıp sarmalıyor. 1990 yılında albüm yayınlandığı zaman oldukça fazla ilgi çekmesi hem albümün kaydı hemde albümün harika içeriğinden kaynaklanıyor. Özellikle yaklaşık 5 dakika süren Raining Violets beni benden aldı diyebilirim. Güzel kayıt, zaman zaman sertleşen, (Jazz müziğinin sınırlarını aşmadan) her dakikası nakış gibi işlenmiş bir albüm. Hakan

www.stereomecmuasi.com


Munimonde-Fezada Funk Control Data Productions CDP 1001 LP Münir Tireli'nin Fezada Funk isimli ilk plağı, benim açımdan ben idealistim diye geçinen müzisyenlerin yüzünde tokat gibi patlayan bir albüm hemde LP formatında. Bu konuya birazdan döneriz. Münir Tireli'yi özellikle müzikle ilgilenenler, Türkiye'de grup müziğini incelediği “Bir Metamorfoz Hikayesi” ve bunun devamı olan “Türkiye'de Grup Müziği: 1980'ler” isimli 2 kitabıyla tanıyorlardır. Bu müziğe aşık dostumuz, internet üzerinden ücretsiz paylaştığı şarkılarından seçtiği 12 şarkıyı plağa basmış. Kapağın arka kısmında plağın basılma sebebi açıklıkla yazılmış. Şimdi sizi plağın arkasındaki metinle başbaşa bırakayım; Bu albüm, benim ilk vinyl üzerine basılmış albümüm; yani eski sanatkârlarımızın deyimiyle “Benim de longum çıktı!” Bu ilk longumda farklı dönemlerde kaydedilmiş ve webshare/demo olarak dağıtılmış albümlerimden kavramsal bir bütünlük teşkil edecek şekilde ve en önemlisi de bir “best of” zorlamasına düşmeden; hem kişisel öykümü, hem de bu longun isminden de anlaşılabilecek müstakil bir hikâyeyi anlat-

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

maya çalıştım. Feza Çağı sözcük öbeğinin pozitivizm karşısındaki kadim kültürümüze selam duran tavrı bu uzunçaların temel taşını oluşturdu. Aynı zamanda da İsmet Sıral üstadın gerçekleşmeyen plak projesi “Fezada Soul” hususunda da kendimce durumdan vazife çıkarma dürtüme mani olamadığımı ikrar etmek mecburiyetindeyim. Bu bağlamda, musique concrete, new music, ethno beat, dub, free jazz, ambient, Moog music, easy listening, industrial, avantgarde arabesk, kraut rock gibi türler arasında eklektik ve selektif bir seyrüsefer izlediğimi de not düşeyim. Çaba bizden, inayet Allah’tan, longun üzerine iğneyi koymak da sizden… Münir Tireli, yukarıda kendi ağzından anlattığı gibi plak basmak rüyasını kendi bütçesinden, cebinden para harcayarak gerçekleştirmiş. 300 adet basılan plağın maliyetinin asla karşılanamayacağını bile bile bu işi yapmasının sebebini ben kendisine sordum. Cevabı, benimde longum olsun istedim idi. Günümüzde, ortalarda idealistim diye gezinen müzisyenlere bakarsak, arkalarında plak şirketleri olsa bile tek bir

98

kişi kadar cesur olamıyorlar ne yazık ki. Plağa gönül vermiş olmak, müzik hayatının ilk dönemlerinden bugünlere gelirken etkilendiği tüm müzisyenleri plaklardan tanıyan bugünün müzisyenlerinin ipe sapa gelmez mazeretlerinin geçersizliğini Fezada Funk albümünü elime alıp pikabıma koyduğum anda anlıyorum. Kaydedilen müziği eleştirmek mümkün, loop'lardan oluşturulmuş, fazla elektronik diye başlayıp listeyi uzatabilirsiniz. Bana sorarsanız, albüm her dakikası ile samimiyet kokuyor. Kah oğlunun gülüşünü ve nefes almasını, kah Dibek Deresi zurnacılarının sample'larının kullanıldığı albüm, müzisyenin long sahibi olma obsesiyonunu yansıtıyor. Müzik tarzı olarak, kayıt anlamında bu albüme eleştiri yapmak benim açımdan imkansız. Plağın veya long'un yapılış amacı, yapılmasındaki özen ve herşeyden önemlisi gerçekten yapılmış olması tüm övgüleri hakediyor. Plak basmak zormuş, imkansızmış, basılmıyormuş diyerek ortalarda gezinenlere istendiğinde neler yapılabildiğini gösteren Fezada Funk, benim için kült olmaya aday, zaten müzisyene imzalattığım kendi kopyamı arşivime kattım. Denk gelirseniz alın, Münir Tireli'ye ve onun gibi idealistlere ve hayalleri peşinde koşanlara destek olun... (H)

www.stereomecmuasi.com


Moonspell-The Great Silver Eye Century Media 776552 2CD Son yıllarda Gothic müzik akımı iyiden iyiye moda olunca türe yakın veya yaklaşan grupların albümleri ve best of'ları tekrar tekrar basılmaya başladı. Portekiz'in bu tarza yakın grubu, türün eskilerinden sayılabilir. O dönemlerde doom olarak adlandırlan albümleri artık gothic sınıflamasında görmek garip ama neyse. The Great Silver Eye, grubun benim çok sevdiğim Wolfheart albümünden Memorial albüme uzanan 10 senelik müzik maceralarının en iyi şarkılarını içeren 2 CD'lik bir albüm. Century Media bu albümü basarken eski kayıtları da büyük ölçüde elden geçirdiğinden özellikle 1990'ların son dönemlerindeki şarkılar bayağı bir güzel olmuş. Bir dönem marş haline gelen, Vampiria, Wolfshade gibi şarkıları bu şekilde duymak keyifli oldu. Bana kalırsa Moonspell'i tanımak isteyenler için ideal bir albüm. Beğenirseniz Wolfheart albümünü de edinin derim. Grubun 2000'li yıllardan itibaren kabuk değiştirdiği ve daha güncele döndüğünü de görebileceksiniz. Tolga

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

Korn- MTV Unplugged Virgin Records 86027 CD

Rammstein- Live Aus Berlin Slash/IMS 5475932 CD

Yine son dönemlerin ünlü Amerikan gruplarından birisi olan Korn, bir nevi endüstriyel rock sınıflaması içerisine sokulabilecek bir grup. Daha önce bir kaç albümünü edindiğim grubun genel performansını sevmediğimden fişleri çekilince ne yapıyorlar diyerek MTV Unplugged perfomansını alayım dedim. Şarkılar genel anlamda bilindik, hit olmuş Korn şarkıları. Şarkılar biraz allanmış pullanmış, Freak On A Leash şarkısında da yükselen değer Evanescence topluluğundan Amy Lee vokallerde Jonathan Davis'e yardımcı olmuş. Kayıt tüm Unplugged'larda alıştığımız gibi gayet güzel ama performans için aynı şeyi söyleyebilmek mümkün değil. Hele ki, Radiohead topluluğunun, bunalım yüklü -ki benim bile saygı duyduğumCreep şarkısı, Korn'un elinde daha bunalım yüklü olmuş. Duygu açısından değil, bitsin de gidelim açısından. Hani insan böyle bir cover yapacağınıza hiç yapmayın diyor. Anlayacağınız Korn hayranları dışında alınmaması ve hatta uzak durulması gereken bir albüm. Tolga

Ünlü Alman endüstriyel metal grubunun aslında Rosenrot isimli son albümünü tanıtmak isterdim ama bu albümü pek sevmediğimden daha çok videosu bilinen Live Aus Berlin konserinin Audio CD'sini ele almaya karar verdim. Hem grubu tanımayanlar için neredeyse best of gibi bir CD bu. Grup, Almanca şarkı söyleyen, bence endüstriyel metal kavramına cuk diye oturan bir topluluk. Klasik metalin altı, synth bölümleri ve sample'larla işleniyor. Davullar ise neredeyse techno müzik gibi çalınıyor alın size endüstriyel müzik. Bu adamlarda bu işi iyi yapıyorlar. Sözler, Almanca dolayısıyla ben bir şeyler anlamıyorum ama çevirilerden adamların pek boş olmadığını da anlıyorsunuz. Konser performansı gayet başarılı ama görsel şovları da göreyim derseniz aynı albümün DVD'sini de alabilirsiniz. Asche Zu Asche, Engel, Sehnsucht gibi Rammstein hitlerinin yanısıra matrix filmini bilenlerin duyunca hatırlayacağı Du Hast şarkısı da CD'de mevcut. Bu endüstriyel metal ne menem bir şeymiş diye merak edenlere. Tolga

99

www.stereomecmuasi.com


Ihsahn- Angl Candlelight Records CANDLE218CD Emperor grubunu tanımayanlar vardır tabii ki, bu durumda Ihsahn'ı da tanımazsınız. Emperor grubun vokalisti olan Ihsahn'ın ikinci solo projesi. Ihsahn'ın ilk albümü olan The Adversary'den sonra kaydettiği albüm, tür olarak metal müziğin uçlarına doğru yakınlaştığını söyleyebiliriz ama bu müziği black metal olarak tanımlamak olmaz. Albüm sert vokalli, sert ritmli, altyapı olarak ise pek anlatılabilecek gibi değil. Akustik gitarlar, klavye bölümleri, zaman zaman farklı enstrüman kullanımları derken neredeyse progressive metal tarzına yaklaşıyor. Müzikal yapının haricinde sözler, düzenlemeler türün örneklerinin çok ama çok ötesinde. Albüm baştan sona kesintisiz müthiş bir keyifle dinlenirken, Threnody şarkısı sizi ciğerinizden vuruyor. Bu şarkı Ihsahn değilde başka birinin albümünde olsa kesin satış rekorları kırardı ama piyasanın bu tarz müziğe bakış açısı biraz farklı. Bu ay benim farklı bir şeyler dinlemem lazım diyorsanız alın size paranızın tam karşılığı olacak süper bir albüm. Tolga

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

Emperor-In the Nightside Eclipse Candlelight Records CANDLE035 CD

My Dying Bride - An Ode To Woe: Live Peaceville/Snapper CDVILEF207X CD+DVD

Ihsahn deyince aklıma bu çok sevdiğim debut albümü aklıma geldi yazayım dedim, nasıl olsa sayfalar için para ödemiyoruz ya. Bol buldun yaz, durumu söz konusu. Emperor, Norveç'li bir Black Metal topluluğu ama müzikal manada türdaşlarından oldukça farklı bir seviyede. Grubun 1994 yılında yayınladığı albüm, benim görüşüme göre tür için bir klasiktir. Samoth, Ihsahn, Faust ve Tchort dörtlüsünün daha ilk notasında insanı alıp kuzeyin soğuk diyarlarına götürdüğü albümden Inno A Satana, Burning Shadows of Silence ve Into the Infinity of Thoughts süper ötesi şarkılara sahip. Zaman zaman sertleşen ama melodik yapının bozulmadığı albüm, türün diğer örneklerinden daha çok Nordik hikayeler anlatıyor zaten Ihsahn sonraki dönemlerde şiirlere olan merakını daha da geliştirip, bu konuda iyi eserler ortaya koymuş bir müzisyen. Türe meraklı olanların arşivlerinde olacağını düşündüğüm bir albüm yoksa edinin zaten.

İngilizlerin müthiş doom grubu My Dying Bride'ın mükemmel bir konser performansı. Aklınıza gelebilecek kimi büyük My Dying Bride şarkıları süper şekilde seslendirilmiş. For You The Blue, Lotus, Like Gods of the Sun, Catherine Blake ve süper şarkıları olan The Cry of Mankind bunlardan bazıları. Konserde grubun gösterdiği performans tek kelime ile müthiş. Bu kadar uzun şarkıları -ki minimum 5 dakikadan bahsediyoruz- böylesine çalmak herkesin harcı değil. Zaten büyük grup olmak için bunu yapabilmek gerekiyor. Bu konser My Dying Bride'ın sadece iyi albümlere sahip olmadığını adamların süper müzisyenler olduğunun da bir kanıtı. Son yıllarda ortaya çıkan Gothic akımının içerisine de sokulmaya çalışılan grup Doom müziğin önde gelen topluluklarından. Bu arada set hem konserin CD'sini hemde DVD'sini içeriyor. Konser Amsterdam, Hollanda'da kaydedilmiş. DVD'de çok güzel. Valla alın derim, başka şey demem. Tolga

Tolga

100

www.stereomecmuasi.com


Nadia Salerno-Sonnenberg, keman. Mendelssohn - Mi minör keman konçertosu, Saint-Saens – Havanaise, Saint-Saens – Introduction & rondo capriccioso, Massenet – Meditation from “Thais” CD : EMI CDC-7 49276 2, 1988 baskısı. Çağımızda da, bestelendiği günlerden beri olduğu gibi çok sık ve çok istenerek seslendirilen, ve her usta kemancının dağarında olmazsa olmaz bir yeri olan bu meşhur, romantik konçertoyu, eskilerin etkileyici yorumlarının ötesinde, görece yeni yorumcu olarak kimler seslendirmiş diye araştırırken, bu zarif, Roma doğumlu Amerikalı hanımın, kendisi gibi zarif, ve özenle hazırlanmış özel bir yemek kadar leziz yorumunu buldum. Sekiz yaşında iken Amerika’ya, The Curtis Institute of Music’te çalışmak üzere gidiyor Nadja. Daha sonra Julliard Music Okulu’nda Dorothy DeLay ile çalışmalarına devam ediyor. Günümüze dek, Philadelphia, Chicago, Pittsburgh ve Cleveland da dahil olmak üzere, Amerika’daki belli başlı bir çok orkestra ile solist olarak verdiği konserlerin yanı sıra, Viyana, Münih, Stuttgart, Frankfurt, Cenevre, Rotterdam ve Lizbon gibi şehirlerdeki etkinliklerle ve aldığı bir çok ödülle dikkat çeken SalernoSonnenberg, halen

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

Amerika’daki, Yeni Yüzyıl Oda Orkestrası’nın müzik direktörü ve 2005 yılında da kendine ait NSS Music kayıt şirketini kurmuş. Ben genellikle eski yorumculara takılırım ve keman deyince aklıma önce Arthur Grumiaux gelir, ama eğer görece yeni bir CD kaydında etkileyici bir yorum olsun diyorsanız, işte karşınızda Nadja ve New York Oda Orkestrası. Mendelssohn bu konçertoya yirmisinde başlamış ve bitirdiğinde otuzbeşinde imiş. Konçertoyu arkadaşı kemancı Ferdinand David’e adamış ve yazım sırasında, eserin virtüöz yorumcularca özellikle arzuyla çalınabilmesi ve dinleyicilerce de coşku ile dinlenebilmesi için, Ferdinand ile çok bilgi alışverişinde bulunmuş. İlk seslendirilişini, Leipzig Gewandhaus’ta, Ferdinand David’in gerçekleştirdiği bu konçertoda, Nadja’nın, olağanüstü tekniği ile, dupduru ve şiirsel bir yorumu oluşturmakta ne kadar usta olduğuna şahit oluyoruz. Bu albümde, Mendelssohn’un bu çok meşhur, romantik ve melodik konçertosunun yanı sıra üç adet, yine oldukça sevilen keman sololu eserileri de yorumlamış Nadja SalernoSonnenberg, şef Gerard Schwarz yönetimindeki New York Oda Orkestrası eşliğinde. Ve albümün son eseri olan Massenet’nin Meditation’undaki duygu yoğunluğundan söz etmeden de bitirmeyelim sözümüzü. Asım

Kısaltmalar: O:Orkestra Eşlik S:Solist Yorum K: Kayıt

101

Jordi Savall- La Folia 1490-1701 Alia Vox AVSA9805 Hybrid SACD Katalan müzisyen Jordi Savall'ın kendi plak şirketi Alia Vox için kaydettiği bir albüm. Folia, Ortaçağın sonlarına doğru Portekiz'de ortaya çıkan ve İberik yarımadasında gitgide popüler hale geldikten sonra İspanya'ya da sıçramış, halk arasında popüler olmuş bir dans ve dolayısıyla müzik tarzı. Tabii sonraki 2 yüzyıl boyunca insanın içini titreten ve etkileyici basitlikteki müzik tarzı tüm Avrupa'ya yayılır ve Corelli, Marais gibi büyük müzisyenler bile Folia tarzına uygun besteler yaparlar. Zaten bu albümde bu bestecilerin Folia'larından örneklerde var. Jordi Savall, 1490-1701 yılları arasına dayanan halk şarkılarını ele almış ve tekrar yorumlamış. Alia Vox'un her zaman olduğu gibi kayıtlarına söylenebilecek kötü bir şey yok. Albüm hybrid SACD formatında. Yani hem CD, hemde SACD okuyucularımızda kullanabiliyoruz. Farklı müzisyenlerin farklı Folia yorumları var biliyorsunuz, ama Savall tarzına da kulak kabartmanızı tavsiye ederim. Hakan

www.stereomecmuasi.com


Fabio Biondi – keman, Europe Galante, J. S. Bach : Concertos CD : Virgin Veritas 7243 5 45361 2, Kayıt ve baskı : 1999 yılı Bach, bilinen en tanınmış alman barok müzik bestecisi. Yaşamı boyunca hep alman devleti sınırları içinde bulunmuş ama dönemin İtalyan bestecilerinin ürünlerini Avrupa’da yaygın olarak yayınlayıp yorumlatabilmeleri nedeni ile oluşan etki sayesinde, konçertolarında, bu müzik formunun temel yaratılış özelliklerine, en az İtalyan bestecileri kadar hakim olan yaratılar gerçekleştirebilmiş. Haddi hesabı olmayan sayıdaki eserleri yetmezmiş gibi, değişik dönemlerinde başka bestecilerin herhangi bir çalgı için yapmış olduğu konçertoları, diğer bir çalgıya uyarladığı, hatta bu CD’dekiler gibi, kendi eserlerinde de böyle uyarlamalar yaptığı görülüyor… Buradaki dört konçertonun üçü aslında Bach tarafından çembalo ve orkestra için yazılmış, ama bestecinin kendisi bunların ilkini, kemanobua, diğer ikisini de keman ve orkestra için yeniden düzenlemiş. CD’deki sonuncu eser ise, çembalo ve orkestra için. Uluslararası müzik kariyerine yirmi yaşında başlayıp solist olarak ilk konserlerini Viyana’da veren Palermo doğumlu Fabio Biondi,

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

1990 yılında oluşturduğu Europa Galante topluluğu ile, başta Vivaldi olmak üzere, özellikle İtalyan barok bestecilerinin eserlerini, özgün eski çalgılarla yorumlamaları, kendilerine özgü İtalyan yaramazlığı ve cinfikirliğini hemen yansıtan oldukça ilginç, ama bir o kadar da muhteşem yorumları, genellikle (bana göre) doğru gerçekleştirmiş oldukları anlaşmalarla yaratıp piyasaya sunabildikleri olağanüstü kayıtları ve konserleri ile, her zaman aranır, sorulur oldu. Peki özü İtalyan olan konçerto formunda olsa da has bir alman olan Bach’ın, eski, epeyce oturmuş yorumcularca yıllardan beri yorumlanması sonucu kulaklara oldukça aşina gelen bu nefis eserlerini nasıl yorumluyorlar? Tabii ki alman gibi ve alman akademikliği ile değil, ve evet, tamamen, tamamen kendileri gibi… Tertemiz çembalo’nun tel çekişlerini tek tek duyun, billur gibi. Fabio’nun, onu zirveye taşıyan tekniği, erken 18.yüzyıl yapımı Anon kemanında mükemmelliği hissettiriyor ve topluluğun yine 17., 18. yüzyıllardan kalma özgün çalgılarının damıtılmış sözcükleri ile bütünleşip, sizi bestenin yapıldığı ve ilk seslendirildiği yıllara götürüveriyor. İnanın çok lezzetli bir tad bu. İtalya’da ortaya çıkmış ama Almanya’da meşhur olmuş bir yemeğin, İtalyan elinde özgün inceliklerine kavuşmuş bir sürümü gibi… (Yine acıktım galiba) Asım

102

Elend - The Umbersun / Au Tréfonds des Ténèbres (Remastered) Orphika/Noevdia Records Orph01 CD Elend topluluğunun 1998 yılı albümünün, grubun plak şirketini değiştirmesinin ardından albümün tekrar piyasaya sürülmesine karar verilmiş. Yeni baskı Sony/BMG grubuna bağlı plak şirketininde gücüyle yeniden düzenlenmiş. Deneysel, klasik ve opera tarzlarının birleşimi ile ortaya çıkan eser gerçekten övgüye değer. Fransız grubun, Les Ténèbres du Dehors ve Leçons de Ténèbres albümlerinin karanlık ama daha sert yapısından daha klasik müziğe yaklaşmaya başlamasının arkasından çıkan Weeping Nights albümü ile Elend'in daha geniş kitleler tarafından kabul edilmesi bu albüm ile olmuştu. Zaten ilerleyen dönemlerde grubun mainstream bir şirket ile anlaşması bunu gösteriyor. Karanlık sözlerle bezenmiş, ciddi bir koro tarafından seslendirilen, ciddi müzisyenlerin çaldığı süper bir albüm. Klasik müzik dinleyicilerinin bile kulak kabartması gereken bir albüm. Hakan

www.stereomecmuasi.com


ötesi” sunumu, gerçekten olağan üstü. Maestro 117 kişilk orkestrasında, kayıt esnasında, bir ara trombonculardan birinin eksik olduğunu fark ediyor ve “bulun getirin o arkadaşı, yoksa bu kayıt bitmez, biz de bu kaydı bitirene kadar buradayız” diyor… Eh, yorumunun ötesinde, yaptığı kayıtların da üzerinde olağanüstü titizlenen şeflerin başında gelen Reiner’in, bakır nefesliler terazisini tutturmak adına bu kadar hassas davranması çok doğal değil mi? Maestro’nun bir keresinde de, “gıcırdayıp durmayın, alırım altınızdan sandalyelerinizi” diye seslendiği söyleniyor, müzisyenlerine…

F. Reiner – Chicago Symphony Orchestra, O. Respighi : Pines of Rome, Fountains of Rome LP : RCA Living Stereo Red Seal LSC2436 Özgün Kayıt : 1959 yılı Bu kayıt 1959 yılında yapılmış, benim dinlediğim plak, sanırım Respighi, italyan müziğinin daha sonraki bir RCA baskısı özünü, opera formundan çok, (etiketinde gramofon dinleyen oldukça çarpıcı betimlemelerle, beyaz köpek yok, kırmızı adeta müzikle resim yapar gibi etiketli…) 1959 yılında, Chicago yansıtması ile, diğer tanınmış Senfoni Orkestrası salonunda, klasik, romantik ve çağdaş RCA mühendislerince üç kanal italyan bestecilerinden ayrılır. teybe ana kaydı alınan bu Hangi eseri olursa olsun, kapalı yorumların, çeşitli dönemlerde gözlerimle Respighi dinlerken, yeniden basımları yapılmış, kendimi ünlü bir film hatta Chesky de RC5 kodu yönetmeni gibi hisseder, belki ile,aynı kaydı biraz işleyerek de hemen tüm eserlerinin neler basmış, çeşitli CD baskıları anlattığını, Respighi’nin kendi- yanısıra son olarak melez SACD sinin tanımlamış olmasının da üç kanal baskıları da yapılmış. etkisi ile, bu müziklerle görselliğin doruklarına çıkan Yorum sevilir, sevilmez ayrı filmimi izlerim… Şimdi sıra, konu ama, Reiner ve Chicago filmlerim arasındaki, Roma’nın Senfoni Orkestrası’nın birlikte muhteşem çamları ve yaptığı her şey, her klasik çeşit çeşmelerini anlatan bu çok müzikseverin arşivinde olarak yer almalı. değerli eserime(!), hangi Respighi yorumunu müzik olarak koyacağımı seçmeye geldi. Bu şekilde düşününce, Asım tartışmasız en doğru seçim Maestro Reiner’in, yani, Chicago Senfoni Orkestrası’nın altın yılları kabul edilen 1952 – 1961 yılları arasındaki eşsiz şefi Dr. Fritz Reiner’in, 1959 yılında yapmış olduğu bu muhteşem kayıt yerli yerine oturuyor. Bakır nefeslilerin, bu tarihöncesi(!) kayıtta, o dönemin kısıtlı olanakları ile bu kadar gerçekçi ve “sahne

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

103

Huun Huur Tu- 60 Horses In My Herd Jaro Records 4196-2 CD Moğolistan'ın kuzeyinde yer alan Tuva Cumhuriyeti hakkında arada yazıp çiziyoruz. Benim Cenghiz Blues belgeselinden sonra fena halde kafayı taktığım “throat singing” yani gırtlaktan söyleme tarzının önde gelen isimlerinden birisi olan Huun Huur Tu, bu albümlerinde Tuva Cumhuriyet'inin geleneksel şarkılarını seslendirmiş. Albüm konu ile ilgilenenlerin ezbere bilecekleri "Lament of the Igil" parçası ile başlıyor. Daha sonra yine bilindik, Oske Cherde, Khoomei gibi şarkılar ile devam ediyor. Bu söyleme geleneğinin bir çok farklı tarzı var. Bu albümde özellikle “Sygyt” tarzının yanısıra “Kargyraa” örneklerine de yer vermiş. Aslına bakarsanız şarkılar orjinal Tuva dilinde olsa da, şarkıların duygularını anlıyorsunuz hatta bazı kelimeler şu an kullandığımız modern Türkçe ile aynı. Tuva, tarihsel olarak Moğol ve Türk boylarının etkilerini taşıyan bir bölge. Bu müzik eski Türk şaman inanışları ve kültürününde bir parçası sayılabilir. Sadece etnik müzik severlere... Hakan

www.stereomecmuasi.com


risinde yaşamaktan bahsediyorum. Bu kültüre bağlı kalmak bu eski toprakların sahiplerinin yüzyıllardır benliklerini ve kim olduklarını unutmamalarını sağlamış. Tuva'lılar, Türk ve Moğol kökenlerinden geliyor. Zaten bir çok insan onların Cengiz Han'ın torunları olarak tanıyor. Tuva'yı bu kadar özel yapan şey, “khöömei” geleneği. Aslında daha bir çok şey var ama en önemlisi “khöömei” diyelim. Bu da neyin nesi derseniz, İngilizce “throat singing” yani gırtlaktan söyleme. Özelliği ise, aynı anda çok sayıda notanın söylenebilmesi. Genghis Blues Docurama NYG-9472 DVD Arada Tuva Cumhuriyet'inden bahsedip duruyorum, kaç kişi merak edip atlastan bakmıştır bilmem ama ben sonunda merakımı ateşleyen belgeseli buraya yazmaya karar verdim. Belki meraklı birilerinin işine yarar ve bir hayır dua ederler. Aslında bir ara “Bu Ay Neler Seyrettik” gibi bir bölüm açmayı düşündüm ama sonra karar veremedim. Belki gelecek sayı bunu yaparız. Neyse konuyu uzatmayayım. Konumuz Tuva Cumhuriyeti. Tuva, Rusya Federasyonuna bağlı yarı özerk bir cumhuriyet. Başkenti Kyzyl. Ülke Moğolistan'ın kuzeyinde bulunuyor. Eski geleneklerine bağlı, şamanizmin ve budizmin etkilerinin görüldüğü bir yer. Halkın bir kısmı şehirlerde yaşasa da, halen bir çoğu göcebe olarak yaşamaya devam ediyor. Göçebe derken, hani bizim tarih kitaplarında İslamiyet öncesi Türklere atfedilen şekilde göçebelikten bahsediyorum. Sürülerin iyi beslenmesi için yıl boyunca ülkeyi bir boydan boya kattetmekten ve durduğunda otağıları kurup onların içe-

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

Tannu Tuva Halk Cumhuriyeti Hikaye inanılmaz. Amerikalı blues müzisyeni Paul Pena soğuk savaş döneminde eski SSCB'nin Moskova radyosunu dinlerken Tuva sanatçılarının programlarını dinleyince, khöömei geleneğine merak sarar. O dönem Amerika'da yaptığı araştırmalarda daha önce kaydedilmiş etnik kayıtları bulur, bir yandan da kendisini geliştirmeye devam eder. Bu ilginç ve gizemli bir gelenek onun için bir obsesyon haline gelir. Sonunda ortaya çıkan şey gırtlaktan söyleme geleneği ile blues'un bir birleşimi. Tabii şimdi yazması çok kolay, soğuk savaş döneminde Amerikalı bir şarkıcının, SSCB'nin ortasındaki bir cumhuriyetteki şarkı söyleme geleneğini öğrenmesi ve bunu yapmaya çalışan şarkıcının kör olması. Bulmacanın parçaları bir araya gelince konunun ne

104

kadar karmaşık olduğunu umarım daha iyi anlıyorsunuzdur.

Paul “Earthquake” Pena ve Kongar-ol Ondar Konuyu uzatmadan, yönetmen ve aynı zamanda yapımcı olan Roko ve Adrian Belic kardeşler Paul Pena'yı alıp Tuva Cumhuriyetine doğru zorlu bir yolculuğa çıkarlar. Yolculuk Tuva'nın başkenti Kyzyl'da (Bu arada bu kelime bildiğiniz Kızıl anlamına geliyor) yapılan khöömei yarışmasına Pena'nın katılmasının öncesi ve sonrasını içeriyor. Bu zor yolculuk boyunca, yaşanan heyecanlar, hüzünler, korku dolu anlar, başarılar, ölüm ve hayata dair tüm duygular öylesine içtenlikle verilmiş ki, etkilenmemek imkansız. Belgeselde Paul “Earthquake” Pena ve Kongar-ol Ondar'ın sanki birbirlerini yıllardır tanıyan dostlarmış gibi samimi sohbetleri inanılmaz. Hele film ekibi ve özellikle Pena'ya Tuva geleneklerinin öğretildiği ve kutsal Chadan nehrinde arınma sahneleri kültürlerimizin ne kadar benzeştiğini gösteriyor. Bu konuya meraklı olanlar ve tarih okumayı sevenler için belki hayatları boyu göremeyecekleri bu toprakları bir filmde görmek çok ilginç olacaktır. Her dakikası müzik dolu, insana dair tüm duyguların işlendiği, bol ödüllü, müthiş kelimesinin ifade edemeyeceği, beni benden alan bir belgesel. Okuduklarınızdan etkilendiyseniz mutlaka edinin.

www.stereomecmuasi.com


Stereo Mecmuas覺 Eyl羹l Say覺s覺

105

www.stereomecmuasi.com


hakkında çok şey söylüyor ve gerçekte müziklerinin çok azı emprovize. Zaman zaman 1970’li yılların jazz-fusion akımına güçlü benzerlikler gösterse de, tematik içeriğin sürekli dönüşü ile nitelenen karmaşık yapılı kompozisyonları ile (ki çoğu zaman eleştirilmiştir) progressive rock geleneğine çok daha fazla şey borçlu.

D.F.A- 4th MJR021- 2008 Grup Elemanları Alberto De Grandis (Davul ve vurmalı çalgılar, vokal) Alberto Bonomi (Tuşlu çalgılar) Silvio Minello (E. gitar) Luca Baldassari (Bas) Eleştirmenlerin büyük övgüsünü alan iki albümü bulunan D.F.A. (DUTY FREE AREA), 1990’ larda bu janrın doğuşunun arifesinde, İtalya’nın önde gelen yeni nesil progressive rock gruplarından biri olduğunu gösterdi. Onbeş yıllık deneyim ve dünyanın çeşitli yelerinde canlı performanslar ile, üçüncü stüdyo çalışmalarını yaparak bu konumu teyit etmeye hazır gibiler. Albüme gelince, geneli bildiğimiz ve sevdiğimiz D.F.A., kendilerine özgü ses ve stil aynen korunmuş. Sıcak analog sesler, çarpıcı etkileşim, gitar ve klavyenin sürekli birbiriyle atışması yada paylaşması, kayan ritmik temel ve belirgin Latin dışa dönüklüğü ve coşkusu. Grubun ilk iki albümünü sevmiş olan herkesin bu dördüncüyü de beğeneceğini umuyorum. (Üçüncü albüm Live In Progress). Hatta bazı yönlerden daha üstün bile sayılabilir, şöyleki; enstrümantal performansta daha fazla incelik, kontrol ve nüans var ve bu da büyük epik kompozisyonların doğal ve organik biçimde, sanki o an yaratılmışçasına ilerlemesini sağlıyor. Bu D.F.A’nın adeta telepatik etkileşimli çalışı

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

Alberto De Grandis Açılış parçası “Baltasaurus”un yavaşça, ama kesin biçimde oldukça minimalist bir başlangış noktasından gürültülü bir çılgınlığa gelişmesi, bir grup performansının nasıl düzenleneceği hakkında adeta ders kitabı örneği gibi. Grubun olgunluğunun bir diğer örneği de meşhur ”Trip On Metro”daki(D.F.A. nın çıkış albümü Lavori On Corso’dan) gibi girift geçişleri uygun kontrastlı, sessiz bölümlerde dengeleyen “Vietato Generalizzare”. Gerçek anlamda progrressive geleneğe uygun olarak, albümde yerleşik D.F.A. formülünden daha köklü biçimde uzaklaşan anlar da var. Piyano ve yaylı çalgılara dayalı giriş ve bitiş parçası “Mosoq Runa” saf klasik müziğe benzeri görülmemiş bir yönelmeyi gösteriyor. Daha da önemlisi Sardunyalı vokal üçlüsü Andhira ile işbirliği içinde hazırladıkları “La Ballata de ‘s’Isposa e Mannorri” çok

106

Luca Baldassari önemli bir başarı çünkü insan sesinin D.F.A.’nın müziği ile tatmin edici bir biçimde bütünleşebileceğini gösteriyor. Bunu belitmek istedim çünkü bu konu Alberto De Grandis’in ve çeşitli konuk vokalistlerin tüm çabalarına rağmen uzun süredir tartışmalı bir noktaydı ve gelecek için de heyecan verici yeni gelişmelerin olabileceğini gösteriyor. Evet her durumda D.F.A.’nın yeni albümü kelimenin tam anlamıyla sıkı bir albüm ve bana göre bu yılın en iyi progressive rock albümü olarak kabul görmeye de aday, tabi daha yıl sona ermedi. Diskografi -Lavori in Corso

-Duty Free Area -Work in Progress Live -4th Alpan

www.stereomecmuasi.com


Spaltklang- Lontano FM 0822 -2006 CD Grup Üyeleri Markus Stauss (Saksafonlar) Olivier Vogt (Keman ,Viyola) Stephan Brunner (El.Bass) Remy Strauli (davul,keyboards) Grubun üçüncü albümü. Grup saksafonlar, viyola, bas ve davulun alışılmadık enstrumantasyonuna dayalı. Bir nebze klavye de var (davulcu Remy Strauli tarafından çalınıyor) ama sadece biraz elektronik çeşni tadında kullanılmış. Müzik, davulcu Strauli ve basçı Stephan Brunner’in fantastik ritim bölümü ile Markus Stauss’un saksafonları ve Olivier Vogt’un viyola ve kemanının melodik etkileşimi etrafında kurulu. Arada bir, biraz emprovizasyon olmakla birlikte, bu kontrpuan, çeşitleme ve diğer klasik kompozisyon araçları ile oldukça yapılandırılmış bir müzik. Kompozisyon bakımından son albümlerini andırıyor ve New York sahnesinin (Curlew, John Zorn, Naked City) yoğunluk ve imgelimini, Univers Zero, Present veya kısmen daha önceki Art Zoyd’un zerafeti ve Avrupa merkezci oda müziği soundu ile birleştiriyor. Spaltklang grubunu basit taklitçiler olarak düşünmeyin çünkü yarattıkları müzik

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

tamamen kendilerine ait. Bu karşılaştırmaları sadece referans amaçlı yapıyorum, ancak dikkatli bir dinleyen aradaki paralellikleri duyup farkedecektir. Albüm (5 ila 10 dakika uzunlukta) 6 uzun çalışmadan oluşuyor. Aralarda ise her biri 1 dakikalık 4 kısa parça var. Bu kısa ara müzikleri “A Dinner in Honour of John Cage”i isimli kompozisyonun 4 bölümünü oluşturuyor ve geri kalan parçalardan çok daha soyut. Eğer CD-çalarınızı sadece bu dört parçayı arka arkaya çalacak şekilde proglamlarsanız, bu daha belirgin oluyor. Bu çok uygun çünkü Schoenberg, Webern ve hatta Stravinsky veya Charles Ives gibi diğer 20. yüzyıl aykırı müzisyenlerine göndermeler var ve bütün bunlar rock ve jazz gibi popüler müzik formlarının deneyiminden süzülüyor. Dünya müziği denilen müzik bile kaynak olarak kullanılmış. Hiçbir şey sınır dışında değil. Hatta son parça Another Dance Tune’da Gentle Giant’a bir selam bile var, burada Giant’ın kontrapuntal Britanya folk melodilerini farklı bir zamanda çalınıyormuş izlenimini veren bir ritim bölümü üstüne bindirme merakı kullanılmış. Ancak bu albümü kategorize etmek isterseniz sonuç olarak hem popüler hem de klasik müziğin sınırlarını zorlayan, kesinlikle ve en saf biçimiyle “progressive müzik” dersiniz. Kısacası geçekten sarsıcı ama sizi de düşündürüyor. Diskografi -Lontano 2006 -Surprise 2004 -Alpenglühen 2002 Alpan

107

Uzva – Tammikuinen Tammela (Tammela in January) Ylösmatka Records YMCD-1 2000 CD Grup Üyeleri Lauri Kajander (Gitar) Heikki Rita (Klarnet) Heikki Puska (Gitar,Akordiyon) Pekko Sams (Bas) Olli Kari (Davul,Perküsyon) Lari Latvala (Keman) Kayıt kalitesi olmasa bu albümün 1970’li yıllarda yapıldığını rahatlıkla düşünebilirsiniz. Uzva’nın bu mükemmel albümü 1970’lerin başındaki Fin progressive gruplarının, özellikle Tasavallan Presidentti’nin erken dönem solo çalışmalarının sıcak, kuru ve cazımsı soundunu başarıyla yeniden geri getiriyor. Kayıtlar görünürde Ocak ayında Tammela bölgesini (Tammikuinen) temsil ediyor. Tammela Baltık denizi kıyısında olmalı, çünkü müzik çok soğuk gelmiyor aksine sıcacık. Keman ve akordiyon, akustik gitar ve akordiyon ya da keman ve klarnet tarafından ikili olarak icra edilen bolca sıcak melodi var. Altı parçalı Uzva bas, davullar, ikiz gitarlar, keman, klarnetin(modern progressive müzik için) alışılmadık bir enstrümantasyonunu kullanıyor, arka planda zaman zaman korno, trombon, viyolonsel ve çelik pan var ve kullanılan tek klavyeli

www.stereomecmuasi.com


enstrüman akordiyon. Enstrümantal müzikleri büyük ölçüde akustik gitarlara dayalı, bunların üstüne keman ve klarnet çarpıcı ve cana yakın melodik hatlar dokuyor. Akışkan ve tiz elektro gitarlar esas olarak ritm ve bölümlerin arasına serpilmiş ve uzun sololar sırasında solo enstrümanlar olarak duyulabiliyor. Bazı sololarda yarı emprovize bir hava var. Ritm hattından özellikle söz etmek istiyorum, özellikle uzun doğaçlama bölümlerinde müziği bir arada tutan itici ritmden ödün vermeden, iyi nüanslı ve rahat bir duygu yaratıyor. Davulcu örüntülerini perküsyon ve zillerle renklendirmekte özellikle çok başarılı. Müziğin pastoral, adeta mistik bir güzelliği var, bu büyük ölçüde melodilerin kalitesine bağlı ve enstrümantasyonda ince çeşitlemeler neredeyse senfonik bir sound verirken, bunların da olabildiğince sürmesini sağlıyor. Uzva, albümü bütünlük ve altı parçalık müzik süiti haline getirmekte hayli başarılı olsada tek sorun albüm boyunca aynılık hissini sürdürmek ve bazı doğaçlamalar biraz konudan uzaklaşıyor gibi. Biraz daha yabanıl elektro gitar çalışması, çelik pan melodisinin keskin ve parlak bir şekilde aniden ortaya çıkışının verdiği eğlendirici tuhaflık ve enstrümanlar arasında yoğun bir etkileşim için albümün bana göre en görkemli V. Bölümünü beklemek gerekiyor. Genel olarak Tammikuinen Tammela belirgin biçimde retro öğelerden yapılmış mükemmel bir özgün müzik örneği ve birçok modern progressive grubun agresif ve elektriksel abartısından faklı olarak Uzva’nın sakin, büyük ölçüde akustik lirizmi çok ayırt edici.

Dennis Wilson – Pacific Ocean Blue – Epic / Caribou Legacy 707916 2 CD veya Sundazed 3 LP 60’lı yılların başı. California, güneş, kum, surf (deniz sörfü), kızlar, milk shake (son derece masumane) Amerikasını bir kült ve/veya kültür haline getiren müziklerin baş mimarları Beach Boys’un kurucuları olan Wilson kardeşlerden Dennis bu solo çalışmasına 1970 yılında başlamış ve ancak 1977 yılında bitirmiş. Yayınlandığında kritiklerden bolca övgü alan bu plak zamanla unutulmuş, yaşamına yeraltı kültü olarak devam etmiştir. Ta ki plak şirketlerinde birileri uyanıncaya dek. Ancak bu kez ev ödevi başarı ile yapılmış. Pacific Ocen Blue’nun tamamı yer almakla birlikte, albümde yer bulamayan parçaların yanı sıra bir sonraki proje olan, hiç yayınlanmamış Bambu’dan da seçmeler var. Ayrıca bu plağın yapımı ile ilgili de son derece detaylı bilgiler de var. Beach Boys’u tanıyor ve seviyorsanız bu plağı zaten biliyorsunuz. Tanımıyorsanız eğer bir Best Of’unu alarak işe başlayabilirsiniz. Aman dikkat, beğenirseniz size pahalıya mal olabilir, 25’in üzerinde plakları var... B.M.

Buddy Guy – Skin Deep – Silvertone CD Muddy Waters’ı kaybettik, John Lee Hooker’ı da... Buddy Guy da 72 yaşında. Eskilerden kim kaldı? Artık ondan fazla bir şey beklememek gerek derken yine tokat gibi bir albüm... Ancak ufak bir hatırlatma yapayım, burada söz konusu olan müzik 12 ton ve Schönberg değil, sadece ve sadece bildiğimiz blues, hem de Chicago kıyılarından olanı... Hani teknik değil de “ruh” ile çalınanı... Bu CD’de Buddy Guy’ı hayranları yalnız bırakmamışlar. Allman Brothers Band ve kendi grubundan tanıdığımız Derek Trucks, vokalde Susan Tedeschi, Eric Clapton, ve steel gitarda yıldızı yeni yeni parlayan ve bundan böyle ismini sıkça duyacağımıza benzer Robert Randolph. Rolling Stones’u konu alan Scorcese’nin son filmi Shine a Light’ı izlemiş olanlar Buddy Guy’ın “Çocuklar, bu iş böyle olmaz, böyle olur” türünden performansına tanık olmuşlardır. Daha fazla kanıta gerek yok diye düşünüyorum ama hala tereddütleri olanlara (olmayanlara da) bu CD tavsiye edilir. B.M.

Alpan

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

108

www.stereomecmuasi.com


Grateful Dead – Winterland 1973: Complete Recordings – Rhino 10 CD Grateful Dead “hastası” değilseniz hemen bir sonraki eleştiriye geçin. Greateful Dead ABD’de bir müzik topluluğu değil bir futbol takımıdır. Taraftarları maçtan maç – pardon – konserden konsere şehirden şehre taşınır durur. Konserlerinin kaydedilmesine izin veren, daha doğrusu kaydedilip bu kayıtların bedava değiş tokuş edilmesini teşvik eden ender gruplardan bir tanesi. Bu 10 CD’lik kutu kayıt kalitesi olarak çok iyi ancak içerik ve müzikalite olarak olağanüstü. Grateful Dead’in 9, 10 ve 11 Kasım 73 tarihlerinde San Francisco’nun Winterland Arenasında verdikleri konserlerin kayıtları. Bu konserin grubun tarihinde önemli bir yer tutmakta. Nedenlerine bir göz atalım. Öncelikle takım kendi sahasında, kendi seyircisinin önünde... Modern/farklı sayılabilecek bir Grateful Dead konseri bu: 1) China Cat ve Dark Star gibi parçalar dışında tüm çaldıkları besteler 2 veya 3 yıllık. 2)1971’de davulcu Mickey Hart artık turnelere katılmak istemediğinden grup artık tek davulcu ile devam etmekte. 3)“Pigpen”in klavyelerdeki yerini alan Keith Godchaux vokalde eşi ile gruba yeni katılmış, etkileri henüz minimal düzeyde.

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

4)Jerry Garcia 70’lerin başında Grateful Dead dışında farklı müzisyenlerle çalışmaya başlamıştı. Howard Wales ve Merl Suanders bunlardan bazıları. Bu etkileşimler sonucu ilk solo çalışması olan Garcia’yı çıkarmış, ilk olarak bu çalışmasında duyurduğu To lay me down, Sugaree, Deal gibi bestelerini Grateful Dead bünyesi içerisinde yeni yeni icra etmeye başlamıştı. Gerçi bu besteler bundan sonra daha çok uzun yıllar için grubun sürekli değişim gösteren repertuvarında yerlerini koruyacaklardı. 5) Aileleri ile birlikte çıktıkları tatilimsi Avrupa turnesi çok başarılı geçmiş, eski kıta grup elemanlarını derinden etkilemiş, ciddi bir moral ve motivasyon kaynağı olmuştu. 6) Aynı yıl kendi plak şirketlerini kurmakla kalmayıp GD için son derece önemli olan konser performanslarının daha iyi olması için ses düzenlerine ciddi maddi bir yatırım yapmışlardı. 7) Wake of the flood albümü az önce fırından yeni çıkmış ve ciddi bir beğeni kazanıyordu. İlk 6: Jerry Garcia gitar, vokal; Bob Weir gitar, vokal; Keith Godchaux klavyeliler, Donna Godchaux vokal, Phil Lesh bas gitar, vokal; Bill Kreutzmann davul. Cumartesi konseri “jam”i: Playing in the Band 11:59 > Uncle John’s Band 9:39 > Morning Dew 12:24 > Uncle John’s Band 1:50 > Playing in the Band 7:38 ve Pazar, son gece “jam”i: Dark Star 35:41 > Eyes of the World 13:36 > China Doll 5:40 için satın alınır. B.M.

109

Loudon Wainwright III – Recovery – YepRoc YEP 2181 CD Loudon Wainwright ismi genç nesil arkadaşlarımıza pek fazla bir şey ifade etmese de oğlu Rufus ve kızı Martha son yıllarda adlarından sıkça söz edilen genç müzisyenler. Neyse gelelim babalarına. Çantasına bugüne dek 20 küsür uzunçalar, 5-6 adet filmde kısa roller ve MASH gibi TV dizilerinde oynamayı sıkıştıran LWIII 1946 doğumlu Amerikalı singer/songwriter, bestecigitarcı-şarkıcı. Müziktense sözlere önem verdiğinden hak ettiği ilgiyi bulamadığı söylenen LWIII son CD’sinde Joe Henry ile işbirliği yapıyor. Joe Henry bu CD’de prodüktörlük yapmakla kalmayıp tanıdığı (gitarcı Bill Frisell gibi) kalburüstü müzisyenleri de davet etmiş ve sanatçıya eski bestelerini tekrar yorumlatmış. Uncut dergisine verdiği bir röportajda: 1970’lerden kalma besteleri bir kez daha yorumlamayı arkeolojik çalışmaya benzeten sanatçı “dinazor kemiklerini toprak üstüne taşımaya” benzer bir çalışma yaptık diyor. Son derece başarı B.M.

www.stereomecmuasi.com


Roza Eskenazi – Memories – AJS Müzik CD Anlayamadığım, anlamak istemediğim nedenlerden ötürü Ege’nin karşı yakasından gelen bir takım 2. sınıf müzikler ve kopyaları ülkemizde epey ilgi görmekte. Kötü kopyalarla zaman kaybetmektense buyrun size asıl. Uzun laflar etmektense de buyrun size bir resim.

Ülkemizde indirimde 3 kuruşa alınabilecek bu CD hala raflarda duruyorsa, yazık ki ne yazık... Daha fazla duygu yüklemesi isteyenler Rembetiko filmini, daha fazla bilgi isteyenler de; http://www.btinternet.com /~judyin.london/rozaeskenazi /roza1.htm sitesini inceleyebilirler. B.M.

James Taylor – Mud Slide Slim and the Blue Horizon – Warner Brothers/Rhino 180g LP Orjinali 1971’de Warner Bros. tarafından yayınlanmış olan bu albüm James Taylor’un 3. uzunçaları. Bu sayfalarda daha önce “Sweet Baby James” albümünden övgü ile söz etmiştik. Onu dinleyip beğenenler devam niteliğinde olan ve 1 yıl kadar sonra yayınlanan bu albümü de güvenle edinebilirler. Remastering’i yine Kevin Gray ile Steve Hoffmann tarafından AcousTech’te hazırlanan bu plak 4/4’lük. 1971’in hit parçalarından, bir Carole King bestesi olan You’ve Got a Friend’i barındıran bu albümde eşlikçiler yine batı yakası profesyonel stüdyo müzisyenlerinden olağan şüpheliler: Carole King piyano, vokal; Joni Mitchell vokal; Danny Kortchmar gitar; Russ Kunkel davul; Leland Sklar bas vs. Bu arada You’ve Got a Friend parçasının James Taylor’a icra, Carole King’e de beste olarak birer Grammy kazandırdığını da ekleyelim. Kimi eleştirmenlere göre James Taylor’un başyapıtı. B.M.

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

110

Art Blakey and the Messengers-Moanin Bluenote 4003 LP

Jazz

Süper davulcu Art Blakey ve grubundan müthiş bir hard bop klasiği. Aslına bakarsanız albümde Art Blakey dışında süper star olmamasına rağmen ortaya çıkan iş müthiş. Art Farmer ile çalışmaları sırasında üne kavuşan tenor saksofoncu Benny Golson'un kariyeri için Modern Art plağından sonra en önemli plaklardan birisi de budur herhalde. Zaten müzisyenin yazdığı The Drum Thunder için başlı başına alınabilecek bir plak. Bu Art Blakey'nin swing ateşini ve bop davul tekniği konusunda tarihe geçtiği tüm tekniklerin br geçidi. Sol ayakta hi-hat çalarken bir anda ortaya çıkan gök gürlemesi tadındaki sololar ve bir sonraki mezürde ne yapacağı belli olmayan süprizli çalış tekniğini ve aklınıza gelecek tüm özelliklerini bir şarkıya sığdırmış. Benim favorilerimden bir diğer şarkı, piyanist Bobby Timmons tarafından yazılmış Moanin, ki, aynı zamanda plağa adını veren şarkı. Standart bop cümle kuruluşuna sahip bu temayı bir çoğunuzun tanıyacağına eminim. Hakan

www.stereomecmuasi.com


Müzik Hakkında Makaleler Rostropovich ve Duport Stradivarius Rostropovich Duport Strad'ı (müzik çevrelerinde Stradivarius'a kısaca Strad deniyor) 1974-2007 arası çalmış. Bendeki Rostropovich albümleri de (toplam 8 adet) Duport Strad'la icra edilmiş demek ki. Bu yazıyı da zaten Rostropovich'in Tachezi ile birlikte kaydettiği çok nadir ve pahalı (Amazon'da 2.eli 145$'a bir tane var) bir CD'si olan Cello & Organ'ı dinlerken yazıyorum.

Antonio Stradivari'nin Edgar Bundy tarafından 1893'de yapılmış bir tablosu Merhaba Sevgili Okuyucular, Stereo Mecmuası'nın taze bir yazarı olarak burada yazacak olmaktan çok mutluyum. Ha yanlış anlama olmasın, "taze" derken beni değil yazarlığımı kastetmiştim. Ben tazelikten çıkalı uzun zaman oldu. Bu ilk yazı olduğu için "sürç-i lisan eylersem" şimdiden özür dilerim. Ilerki sayılarda daha hatasız yazılar olacaktır. Forumlardan beni tanıyanlar Computer Audio ağırlıklı yazılar yazdığımı bilirler. Bu sefer bir şaşırtmaca yapıp açılış yazısını oldukça değişik bir konuda yazdım. Umarım beğenirsiniz. Müzisyenler yorumladıkları besteler kadar çaldıkları veya sahip oldukları enstrümanlarla da ünlüdürler. Bu enstrümanların arasında Stradivarius'lar da uzak ara en prestijli olanlardır. Benim dinlemekten çok keyif aldığım çellist Mstislav Rostropovich'de (1927-2007) bir Stradivarius'a sahip olan şanslı müzisyenlerdendi. Rostropovich Stradivarius'ların en değerlilerinden biri olan "Duport Stradivarius"un 2007'de vefat edene kadar sahibiydi. Duport Stradivarius 1711 yılında imal edilmiş ve şu anda dünyadaki en değerli çellolardan biri. Neredeyse 300 yaşında ve hâlâ dünyanın en iyilerinden. Alete onu 1800'lerde çalan müzisyen Jean-Pierre Duport'un adı verilmiş. 1812'de Duport Napolyon'a aleti çalması için vermiş ve Napolyon'un kötü kullanımı sonucunda botlarının izinin hâlâ çellonun üzerinde olduğu rivayet ediliyor. Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

Rostropovich 1987 yılında beyaz sarayda verdiği konserde Duport Strad'ını çalarken Rostropovich'in geçen sene ölümünden sonra Duport Strad'a ne olduğu ve şu anda nerede olduğu bilinmiyor. Herhalde çocukları kasaya kitlemişlerdir veya el altından satılmıştır. Açık çek verecek bir sürü insan eminim satın almak için sıraya girmiştir. Luthier (keman, çello vs gibi enstrümanları imal edenlere verilen ad) Antonio Stradivari 1644 yılında Cremona - Italya'da doğdu. Kendi başına enstrüman yapmaya da 1680 yılında başladı. Kariyerinin başlarında imal ettiği eserleri genellikle daha az değerli kabul edilir. Şu anda piyasadaki en değerli Strad'lar 1698-1720 arası yapılanlardır. Dünyada sadece 60 tane Strad çello kaldığı tahmin ediliyor. Antonio Stradivari'nin tahmini 1.100 tane enstrüman yaptığı, fakat bunlardan sadece 600 civarının bugüne kadar gelebildiği uzmanlar tarafından belirtiliyor. Stradivarius entrümanları latince "Antonius Stradivarius Cremonensis Faciebat Anno xxxx", yani "Antonio Stradivari, Cremonia, xxxx yılında imal edilmiştir" şeklinde adlandırılırlar. Antonio Stradivari'nin imalat ve ahşap işleme

111

www.stereomecmuasi.com


teknikleri 21.yüzyılda bile hâlâ tam olarak anlaşılamamıştır. Incelemeler sonucu üst kısmının "Ladin", iç kısmınının "söğüt", arka kısmının ise "akçaağaç" ağacından yapıldığı anlaşılmış. Stradivari ayrıca ahşabı boraks, sodyum ve potasyum silicate ve bianca (bir çeşit arap sakızı, bal ve yumurta akı karışımından yapılan macun) ile işlediği araştırmalar sonucu ortaya çıkmış. Kullanılan ahşabın kökeni için ise çeşitli teoriler mevcuttur. Bir kısım uzman ahşabın çok eski bir katedralden alındığına inanırlar. Bir diğer grup ise küçük buzul çağından kalan ağaçlardan olduğunu iddia ediyorlar. Kesin olarak kimse kökenini bilmiyor. Bu arada gerçek şu ki, 21.yüzyılın bütün modern teknolojisine rağmen Stradivarius'un güzel tınısının sırları hâlâ tamamen çözülemedi. Fakat eşdeğer enstrümanlar imal etme hevesi son hızla sürüyor. Bu çabaların hemen hepsi hüsrâna uğradı ve sadece birinin Strad'lara yakın sonuç alabildiği iddia ediliyor. 2001'de Joseph Nagyvary adlı bir biokimyacı, rivayete göre Stradivarius kalitesine ulaşan bir keman yapmayı başarmış. Bu sonucu da ahşabı belli bir süre tuzlu deniz suyunun içinde bekletmesiyle elde etmiş. Tabii yine de değerinin Strad'lara pek yaklaştığı iddia edilemez. Nagyvary ayrıca bir de kör test yaptırmış. 2003 sonunda, içlerinde 160 müzisyen ve 300 devamlı konsere giden müzikseverin olduğu 600 kişiye bir Strad ve kendi imal ettiği kemanla konser verilmiş. Hangi kemanın çalındığı görülmesin diye sahne perde ile kapatıldıktan sonra ünlü virtüöz Dalibor Karvay iki kemanı da aynı bestelerle çalmış. Konser sonucu yapılan ankette Nagyvary'nin kemanı dinleyiciler tarafından Strad'dan biraz daha iyi bulunmuş. Peki bu aletlerin fiyatları nedir derseniz, çok fazla bilgi olmadığını söyleyebilirim. Bunun nedeni ise genellikle gizli el değiştirmeleri ve çok azının müzayedede satışa çıkması. Genel kanı 1698-1720 yılları arasında imal edilmiş bir Strad'ın milyonlarca dolara el değiştirdiği. En iyilerinin ise 10 milyon $'dan fazlaya satıldığı yazılıp çiziliyor. Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

1680-1698 arası daha kariyerinin başında iken imal ettikleri ise birkaç yüzbin dolarcığa piyasada kelepir bulunabiliyormuş!! Bu arada piyasada bol miktarda sahte Stradivarius olduğu da sıkça söyleniyor. Aramızdan alacak varsa aman dikkat etsinler. (mesela) Dünyanın halka açık iki tane büyük Stradivarius koleksiyonu var. Birincisi Ispanya Kralına ait ve Madrid Palacio Real'de sergileniyor, iki keman, iki çello, bir viola. İkincisi ise Washington, ABD Kongresi Kütüphanesi koleksiyonunda, 3 keman, birer viola ve çello. Yolunuz düşerse ziyaret edin. Bilinen en ünlü Strad'lar ise: 1. Merhum Mstislav Rostropovich'in 1711 yapımı "Duport Strad" çellosu. 2. Itzhak Perlman'ın 1713 yapımı "Soil Strad" adlı kemanı. Dünyadaki en iyi keman olduğu belirtiliyor. 3. Yo-Yo Ma'nın "Davidov Strad" adlı çellosu. 4. "Bonjour Strad", çello, 1713 yapımı, 1999 yılında satıldı, şimdiki sahibi bilinmiyor. 5. "Fleming Strad", çello, 1717 yapımı, müzisyen Amaryllis Fleming' ait. 1750'de hasar görmüş ve onarılmış. 6. "Kreutzer Strad", keman, 1998'de satıldı, şimdiki sahibi meçhul. 7. Yehudi Menuhin'in de iki adet Strad'ı olduğu yazılıyor. Yazıyı yazmaya Rostropovich'in "Duport Strad"ını dinleyerek başladım. Bitirirken de Yo-Yo Ma'nın "Davidov Strad"ı ve Itzhak Perlman'ın "Soil Strad"ını dinliyorum. Albüm "Memoirs Of A Geisha" filminin soundtrack'i ve enstrümanlar komple Stradivarius diyebilirim. Kesmedi, araya “Jacqueline Du Pre” ve “Stephane Grappelli/Menuhin” albümlerini de sıkıştırdım. Yazı yazma bahanesiyle de keyifli bir çello/keman gecesi yaşadım. Yazının sonuna gelirken sabredip sonuna kadar okuyanlara da geçmiş olsun dileklerimi iletirim. S.B. http://beskurt.wordpress.com

112

www.stereomecmuasi.com


Stereo Mecmuas覺 Eyl羹l Say覺s覺

113

www.stereomecmuasi.com


Dijital Köşe Bilgisayar ile Audio Dünyasına Bakış Evet geçen sayımızda dijital köşesinde yeni jenerasyon medya ve audio amaçlı PC teknolojilerine bir bakış atıp arkasından herkesçe çok bilinen MP3 formatının ortaya çıkışını ele aldık. Bu sayımızda da kayıpsız formatları ele almakla başlayıp, sıkılınca da, yeni jenerasyon ekipmana bir bakış atarız. Bu bölümde yazacak çok şey var aslında, teknoloji o kadar hızlı ilerliyor ki, her dakika yeni bir şey öğreniyoruz. Bu bölümde sizleri amanda efendim şu şöyledir, bu böyledir yazıları ile sıkmadan ve işin çok tekniğine girmeden azıcık ondan azıcık bundan gelişmelerden haberdar edesimiz var. Geçen bölümdeki yazımızın sevildiğine dair bir kaç mail aldık, sevmeyenlerden ise bir tepki gelmedi. Dolayısıyla format doğru diyerek bu ayda aynı şekilde, her telden tam gaz olaya girelim. Bu sayımızda ilk önce kayıpsız audio formatlarından en başlıca bilindik olanlarının nasıl doğduğuna bir bakış atalım, sonrası Allah Kerim.

Dell Studio Hybrid. Yeni jenerasyon multimedya PC'lere yeni bir bakış açısı. WAV formatı aslında tüm bilgisayar ses formatları arasında belki de en eski formattır. İngilizce Waveform Audio Format'ın kısaltmasından türetilmiş WAV, IBM ve Microsoft işbirliğinin bir meyvesidir. Muhtemelen geniş kitleler tarafından tanınması Windows 3.1 ile olmuştur. Muhtemelen bu meyvenin en büyük sorunu kilosudur. WAV aslında şu an sıkıştırılmış dosyalara da verilebilen bir uzantı haline getirildi. Microsoft'un yeni işletim sistemi ile gelen Audio Compression Manager ile WAV formatı sıkıştırılmış şekilde de kullanılabilir hale gelmiştir. Ama yeni Microsoft işletim sisteminin beklendiği kadar tutulmaması yüzünden bu özellik kısa zamanda popüler olmayacaktır. Microsoft'un WAV'da yaptığı bir diğer yenilik çok kanallı ses sinyallerini de saklayacak hale Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

getirilmiş olmasıdır. Bizim WAV'ı asıl tanıdığımız alan uzun zaman bilinen tüm formatlar arasındaki en yüksek ses kalitesini vermesidir. Tabii bunu yaparken, hard disk'lerimizde bayağı yer kaplar. Eğer ki ses kalitesinden ödün vermemek için 16 bit kopyalamayı seçersek. En yüksek ses kalitesi hala öyle mi dersiniz? Audio Interchange File Format (AIFF) aslında hiç alakasız bir şirket tarafından ana prensipleri ve yazılım temeli oluşturulmış bir format. 1980'lerde Electronic Arts firması özellikle Amiga'da kullanılmak üzere bir yazılım geliştirmeye başlar. Bu yazılımın asıl amacı, o dönemde birbirinden farklı yazılım geliştiricilerin kaynak kodlarını hazırladığı yazılımları, kendi kodlarına uygun hale getirmekti. Electronic Arts o dönemde şimdi ki kadar kuvvetli bir firma olmasa da, sektörün en önemli yazılım firmalarından bir tanesiydi. Yazılım derken, işletim sistemlerinden filan bahsetmiyoruz bu arada. Electronic Arts, oyun tasarlayan bir firmadır. Şu an dev Hollywood film şirketlerine yaklaşan cirosu ile oyun sektörünün en önde gelen firmalarından bir tanesi hatta birincidir. Daha sonra 1980'lerin ortalarında Apple firması, Electronic Arts firmasının geliştirdiği formatı alıp, kendi işletim sistemlerinin ana ses saklama formatı haline getirir. Bu arada Electronic Arts ile Apple arasında bir ilişkide vardır. Electronic Arts'ın kurucusu eskiden bir Apple çalışanıydı. Apple uzun zaman boyunca AIFF formatını geliştirir, bu gelişime Silicon Graphics firması da destek olur. Ama asıl kullanıcı grubu her zaman Mac kullanıcıları olmuştur. AIFF profesyonel müzik ile uğraşanlardan da büyük bir destek görünce uzun zaman bu alandaki liderliği devam etmiştir. Tıpkı WAV formatı gibi kayıpsız bir formattır ama dosya yapısı daha gelişkindir ve profesyonellerce işlenmesi daha kolaydır. Disklerimizde ciddi yer kaplayan şişman formatlardan birisidir. Au file format. Bu hepimizin çok sevdiği Sun Microsystems'in kendne özgü sıkıştırılmamış audio formatıdır. Aslında ilk ortaya çıktığında 8bit olarak doğmuştur sonra zaman içersinde gelişimine devam etmiştir. Format çoğu kişinin ismini duymadığı Sun Microsystems kendi işletim sistemlerinin yanısıra Linux'un alt yapısını oluşturan UNIX işletim sisteminde de kullanılmaktadır. Teorik olarak normal bir kullanıcı hayatı boyunca bu formatla karşılaşmaz ama fazla bilgi de göz çıkartmaz değil mi?

114

www.stereomecmuasi.com


Apple Lossless. Aslında bu format MP4 kökenlidir. Apple bu formatı kendi iTunes benzeri programlarda kullanmak üzere tasarlanmıştır. Daha sonraki dönemlerde bu format kökenli AAC yani Advanced Audio Coding ortaya çıkmıştır. iTunes, iPod, iPhone gibi cihazların ana formatı olup, digital rights management'nin eklenmesiyle iTunes mağazasında da karşımıza çıkar. Bu arada olay dallanıp budaklanıyor toparlamak gitgide zorlaşacak gibi. Artık nasip deyip bir sonraki sayımızda kayıplı formatları ele alırız. Gelelim yazımızın sohbet muhabbet bölümüne. Biliyorsunuz artık bir çok kişi pahalı müzik sistemlerindeki kaynaklardan ziyade bilgisayarı kaynak olarak kullanmayı tercih ediyor. Her iki yaklaşımı birleştiren firmalar çeşitli isimler altında daha profesyonel cihazlar üretiyorlar. Bu cihazlar bir çok özelliği bir arada sizlere sunup ayarlarla boğuşturmadan bilgisayar sistemlerinin kolaylığını üst seviye ses ile birleştiriyorlar. Bu tarz cihazlarla ilgili yazıları Stereo Mecmuası incelemelerinde sıklıkla okuyorsunuz. Biz ise bu köşede bilgisayarı baz alıp, biraz ayarlarla boğuşarak sistemin asıl kaynağı haline getirebiliriz onunla ilgili görüşlerimizi yazıyoruz. Aslında bizler Linux kullanıcılarıyız ve kesinlikle eminim ki, normal koşullar altında standart ekipman kullanarak en iyi ses kalitesini veren işletim sistemi Linux'tur. Yalnız iş bir adım ötesine geldiği zaman Linux bu işler için uygun bir işletim sistemi değil en azından standart kullanıcılar için. Zaten web sitemizin istatistiklerinden baktığımızda ne yazık ki toplam ziyaretçi sayımızın sadece %1'den küçük bir kısmı Linux kullanıyor. Bu oranın çoğuda muhtemelen bizim tarafımızdan oluşturulmaktadır. Yani burada Linux şöyledir böyledir diye yazmamızın pek bir anlamı yok. Kendin çal kendi oyna gibi olur. Neyse konuya bir girebilsek galiba iyi olacak. Konuya girelim, elimizde bir dizüstü bilgisayarımız var. Arşivimizin çoğunluğu yazının yukarı bölümünde bahsettiğimiz kayıpsız formatlardan veya gelecek sayımızda bahsedeceğimiz sıkıştırılmış formatlardan oluşuyor. Büyük firmaların geliştirdiği üst seviye cihazlara da verecek bütçemiz yok ama iPod tarzı bir cihaz yerine laptop'umuzu kullanasımız var. Bir şekilde fazla para harcamadan nasıl iyi bir sistem kurarız konusuna bir başlayalım isterseniz. Bize gelen en çok soru bu konuda. Bu yazımızda ilk önce ekstradan bileşen almadan PC'imizi bir kaynak cihaza çevirelim. Öncelikle bize ilk gereken güzel bir HDD. Bugünlerde laptop'larda acayip HDD miktarı ile karşılaşsak da, yüksek çözünürlük ve kayıpsız formatlar işin içine girdiğinde olay standart boyutlu HDD'leri filan aşıyor. Şu an piyasada ciddi markaların taşınabilir disklerinin fiyatları gerçekten yerlerde sürünmekte. Hazır bu bolluk yaşanırken güzel bir

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

115

www.stereomecmuasi.com


disk almakla işe başlamalıyız. Mantıken tek bir disk sahibi olmak gerekli yer ihtiyacımızı karşılar ama olasıl bir arıza anında tüm müzik arşivimizde uçacaktır. İşte bence ilk yapılması gereken şey, gerekli disk alanını sağlayacak disklerden bir yerine 2 adet almak.

Western Digital marka bir taşınabilir HDD Birinci diskimizi kullanım amacıyla edinmek, ikincisini ise yedekleme için tutmak, tüm arşivini PC'de tutmak isteyenlerin mutlaka yapması gereken bir şeydir. Bu diskler, bildiğiniz klasik disklerle aynıdır. 3.5” ve 2.5” gibi boyutları bulunur. Eğer dış (external) bir HDD alırsak içinde kullanılan disk cihazın büyüklüğünü belirler. Boyutu ve kapasitesi ne olursa olsun bu diskler mekanik parçalardır ve özellikle çalışırlarken hareket ettirildiğinde zarar görebilme olasılıkları yadsınamaz. Yeni jenerasyon solid-state disklerde bu sorunlar ortadan kalkacaktır ama fiyatları itibarı ile pek ulaşılabilir bir durumda değiller şu an için. Disklerde satın alırken dikkat edilecek en önemli noktalar cache belleklerinin boyutu ve dönüş hızlardır. Dönüş hızı dediğimizde kullanım kılavuzlarında bir kaç farklı rakam görürsünüz. 4.200, 5.400 ve 7.200. Bu rakamların yanında RPM gibi bir kısaltma göreceksiniz. Rounds Per Minute. Bir HDD'nin 1 dakikada kaç kez döndüğünü size anlatır. Çok olan iyidir ama bir miktar gürültülü çalışır. Bu yüzden genelde 5.400 RPM olanları tercih edilir. Bu hem yeterli bir hızdır hemde daha sessiz çalışırlar. Zaten genel anlamda taşınabilir disklerin içinde kullanılan 2.5” disklerin standart dönüş hızları budur. Eğer bu diski ve PC'nizi sizden biraz uzakta çalıştırma imkanınız varsa yani gürültü direkt burnunuzun dibinde olmazsa rahatsız olmam diyorsanız 7.200 RPM bir disk almanızı öneririm. Cache bellek ise, bir diğer bakılması gerekli değerdir. Teorik olarak sık kullanılan daha doğrusu başvurulan komutların ve bilgilerin her defasında HDD'den aranması yerine, kaydedilip otomatik olarak ulaşılan bir bölgedir.

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

Bu kayıt işlemi sizin tarafınızdan değil, işletim sisteminiz tarafından yapılır. Pratikte bu değer ne kadar yüksekse sizin için o kadar iyidir. Büyüklüğe göre çok daha fazla hemen ulaşılabilecek yerde bulunur. Cache bellek değerinin yanında MB yani “mega byte” harfleri bulunur ve 8, 16, 32 gibi değerlere sahiptir. Dediğim gibi en iyisi en çok olanıdır. Tabii HDD'lerden bahsederken aslında daha teknik konulara girilebilir, bir diskin üzerine kaydedilebilir değer ve HDD'nin bu tip kaç modülden oluştuğu gibi ama bunlar çok teknik konulardır ve saniyelerin yüzde biri kadar performansa etki yaparlar. Yani kafanızı karıştırmamak için bu konuyu pas geçelim. HDD büyüklüğü ise direkt olarak sizlerle ilgili bir şeydir. Örneğin ben aldığım CD'leri, internet'ten aldığım tüm müzik dosyalarını hemen diske atıyorum. Bu trafiğin boyutunu en iyi siz bildiğinizden en güzeli şu an sahip olduğunuz arşivin bir kaç katı kadar kapasitede bir HDD alın. Aynısından bir tane daha alacağınızdan bütçenizi iyi ayarlayın. Bir tane neyime yetmiyor diyorsanız hemen felaket senaryolarını sıralayayım. 1- İnternetten satın aldığınız ve CD'lerinizi RIP'leyerek oluşturduğunuz bir arşiviniz var. Bu arşivin oluşması için gerekli zamanı veya sizin bunu edinmek için harcadığınız zamanı düşünün. Bir arıza sonucu tüm bu arşiv giderse, ben tekrar hepsini yüklerim ne olacak canım, diyecek bir cabbar kullanıcı iseniz evet sizin yedekleme için HDD almanıza gerek yoktur. Benim gözüm bu işi almaz diyorsanız -ki mesela ben aynen böyle diyorum- kendiniz rezil olacağınıza param rezil olsun diyerek ekstra bir para ödeyip, yedekleme diski edinin. 2- Bu cihazlar çok yüksek teknoloji ürünü bir şey olmaz diyorsanız, bilgisayarınızında yüksek teknoloji olmasına rağmen bol bol mavi ekran gördüğünüzü düşünürsek neden HDD'nizde olmasın ki diyebiliriz. Bilgisayarına restart attığınızda belki işi toparlarsınız ama HDD'nize restart'ta atsanız veriler gitti mi hiç bir işe aramaz. Zaten HDD restart ile düzelmez. HDD'de bir arıza olmayacağını öngörmek biraz kahramanlıktır. 3- Voltajın oynaması veya bir kaç kere güvenli kaldırma prosedürünü atmanız HDD'nizde zarara yol açabilir. Teknik servise gidecek disk'in içeriğinin kurtarılamama olasılığı genelde çok yüksektir. Bence böyle işlerle uğraşacağınız bir yedekleme diski alın rahat edin. Gelecek sayıda görüşmek üzere.

116

www.stereomecmuasi.com


Serbest Kürsü Merhabalar, Bu ay sizlere biraz Stereo Mecmuası projesinin derinliklerinden bahsetmek istiyoruz. Mecmua birinci senesini geride bırakmış durumda. Geride bıraktığımız bir seneyi aşan zaman boyunca kendi ilkelerimiz, doğrularımız ve bakış açılarımızla sizlere bir dergi sunmaya çalıştık. Başarılı olduğumuz, başarısız olduğumuz, yapmayı isteyip yapamadığımız, düşündüğümüzden daha iyisini ortaya koyduğumuz bir sürü fikrimiz oldu bu bir sene boyunca. Bu fikirlerin bazıları bizlerin dışındaki faktörlerden, bir kısmı da bizimle alakalı faktörlerden dolayı gerçekleşmedi. Ama ne olursa olsun, okuyuculara ücretsiz sunulan bir dergi için hiç fena olmayan bir yıl geçirdik. Bu bir yılın ardından biraz öz eleştiri yapmak istiyoruz. Stereo Mecmuası aslında bir anlamda sektörel bir yayın. Kendisine konu olarak hifi dünyasını ve onun ayrılmaz bir parçası olan müziği ele almaya çalışan bir dergi. Sektörel bir yayın olması dolayısıyla, sektöre hizmet veren firmaların desteği derginin var olması için en gerekli unsur. Okuyucularımızın bilmesi açısından bu desteğin içeriği şu şekilde sıralanabilir; yeni ürün haberler ve bültenlerinin bizlere ulaştırılması, promosyon ve kampanyalar konusunda bilgi verilmesi ve eğer firmalar arzu ederler ise karşılıklı teyitleşilen ürünlerin test edilmesi için Stereo Mecmuası'na gönderilmesi ve/veya eğer imkan var ise Stereo Mecmuası yazarlarına bu ürünlerin dinlenmesi için gerekli ortamın hazırlanması şeklinde. Üçüncü sayımızdan bu yana son iki madde ile ilgili ilk talebi firmalardan bekliyoruz. Talebe göre eğer ilgili sayımızda yerimiz ve konseptimiz uygun ise gereken çalışma yapılıyor. Tüm bu konularla ilgili ayrıntılar, üç büyük kentimizdeki ulaşabildiğimiz tüm firmalara mail olarak gönderilmekte. Yukarıda bahsi geçen maddeler için herhangi bir ücret talep etmediğimizin de altını çizmekte sanırım fayda var. Yapılan geri dönüşlere göre, web sitemiz ve dergimizin uygun bölümlerinde elde ettiğimiz yazı, haber ve yaptığımız incelemeleri okuyucularımıza sunmaktayız. Özellikle üçüncü sayımızdan itibaren bulunduğumuz İzmir şehri dışından ürünlere de yer vermek noktasında bayağı yol almayı başardık. Bu konuda okuyucularımızdan gelen talebi bir ölçüde karşıladığımızı düşünüyoruz ve tabii ki bu durum gelişerek

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

devam edecek. Bu noktada birinci yılımızda hedeflediğimiz noktaya ulaştığımızı düşünüyoruz. Bu noktada okuyucularımızdan gelen soruların ışığında bazı konulara açıklık getirmek gerektiğini düşünüyoruz. Stereo Mecmuası'nda neden bazı firmalara yer verilip, neden diğerlerine yer verilmediği konusundaki sorular ile başlamak en doğrusu olacaktır. Açıklıkla söylemek gerekirse, yukarıda bahsi geçen konularda ulaşabildiğimiz tüm ithalatçı ve distribütör statüsündeki firmalara her sayımız öncesinde elektronik postalar gönderiliyor. Hemen her sayımız öncesinde bize gönderilen tüm mesajları inceleyip mutlaka gerekli yerlerde kullanılıyor. Yani yer veremediğimiz firmalar ve ürünleri ile ilgili olarak söylenebilecek şey, bize bu bahsi geçen konularda dönüş yapılmamasıdır. Bu durum farklı sebeplerden kaynaklanıyor olabilir. Bahsi geçen durum, Stereo Mecmuası'nın güvenilir bulunmamasından, ücretsiz dergimizin ciddiye alınmamasından, firmaların yakında hifi ile ilgilenen kitlelere duyurulacak bazı "yeni" ve/veya varolan web siteleri ve dergilere odaklanmış olmalarından, iş yoğunluğundan, yazılarımızın tarzından, hifi ile geçirdiğimiz zamanın yetersiz görülmesinden, olasıl bilgi eksikliğimizden, taraflı olduğumuzun düşünülmesinden, firma stratejisine ters düşen durumlardan, vakit darlığından ve daha yazılabilecek onlarca maddeden kaynaklanıyor olabilir. Yukarıda sıralanan düşüncelerle ilgili ne bizlerin ne de okuyucuların hiç kimseyi yargılaması doğru olmayacaktır. Bizim önerdiğimiz şey, okuyucularımızın kişisel meraklarını tatmin etmek adına, eğer dergimizde yer almayan bir firma ile münasebetleri var ise, konuyu ilgili firmanın yetkililerine sormalarıdır. Sizlere en "doğru" ve "geçerli" bilgi bu şekilde verilecektir. Dergimizde, yer veremediğimiz bir diğer veri türü, farklı yabancı site ve dergilerde çıkan eleştiri, inceleme ve alınan ödülleri kapsayan verilerdir. Bununda gayet normal olduğunu düşünüyoruz. Geçmiş sayılarımızda bize ulaşan ve ülkemizdeki firmalar tarafından gönderilen yabancı dillerdeki bültenleri dahi, kendi ekibimiz dilimize çevirip yayınlıyordu. Fakat bu sayımızdan itibaren bu konuda da çeşitli kısıtlamalar uygulamaya başladık. Sonuçta Stereo Mecmuası gönüllü bir oluşum ve dergiye emeği geçen tüm ekibin kendi işleri var. Bu noktada sektöre hizmet veren firmaların bu

117

www.stereomecmuasi.com


konularda bizlere ve okuyuculara daha fazla yardımcı olmasını diliyoruz. Bu konuda daha atılacak çok adım var. Stereo Mecmuası ile ilgili bir diğer yanılgı tüm yazıların Hakan Cezayirli tarafından yazıldığının zannedilmesi. İlk sayıdan beri Mecmua çok sayıda gönüllü yazar tarafından destekleniyor. Özellikle son bir kaç sayıdan beri bu sayı bayağı artmış durumda. Yalnız sanılanın aksine dergide yazan ve dergiye emeği geçen bir çok kişi birbirini tanımıyor. Örneğin yazılarını büyük bir keyif ile okuduğumuz Ankara'dan dergimize harika yazılar kazandıran Sn. Kaan Seler'i şahsen tanımıyoruz. Aynı şekilde İstanbul ekibimizin çoğunluğu ile İzmir ekibi de birbirini tanımıyorlar. Hatta aynı şehirdeki arkadaşlarımızın bile birbirleri ile karşılaşmamış olanları var. Okuyucularımızın merak ettikleri şeylerden birisi bu; dergi nasıl hazırlanıyor. Tüm gönüllü yazarlar metin dosyalarını hazırlayıp, resimleri ekleyerek Mecmua'nın mail adreslerine gönderiyorlar. Burada ilk etapta kendimize özgün olarak geliştirdiğimiz dil bilgisi motoru ile tüm yazıları düzenliyoruz. Arkasından tüm metinler ve resimler Mecmua'nın formatına oturtuluyor. Bu formatların alt yapısı daha önceden hazırlanmış olduğundan işlem pek uzun sürmüyor. Tüm yazarlardan gelen yazılar bu şekilde işlenip, dergi hazır hale geliyor. Hemen arkasından dosyalar PDF'e çevriliyor ve internet sitesinde işlemler yapılıyor. Tüm bu işlemleri yapan gönüllü arkadaşlar var, fotoğrafların işlenmesi, yazıların okunması vesaire. Kontroller ve işlemler sona erince dergi sizlerin beğenisine sunuluyor. Bir diğer soru, derginin dağıtımının nasıl yapıldığı konusunda. Bu nokta bazı hifi forumlarında derginin çıktığına dair ilanlarımızı asıyoruz. Bunu yaparken bazı hifi sitelerinde tatsızlıklar yaşadığımızdan dolayı şu an için ilanlarımızı her sitede yayınlamamaya özen gösteriyoruz. Bir şekilde haklı haksız polemikler ve sonu ban'lanmaya kadar uzanan süreçler yaşanabildiğinden eskisi kadar çok yerde derginin çıkış duyurularını göremiyorsunuz. Bunun haricinde farklı sitelerden de destek alıyoruz. Bir diğer grup arkadaşımız çalıştıkları şirketlerin mail gruplarında bilgi veriyor. Ve bir hafta boyunca Mecmua'nın mail adreslerinden üyelere, mail gruplarımıza neredeyse 3.000'i geçen okuyucuya gelişmeleri direkt biz ulaştırıyoruz. Ama son 2 sayıdır okuyucularımızında bu konuda bize yoğun bir destek verdiğini görünce inanın çok mutlu olduk. Anlayacağınız eski tabirde imece usulü dağıtım ve duyurular yapılıyor. Dağıtım konusunda bir sene içerisinde çok şey öğrendiğimizi düşünüyorum. Yeterli mi derseniz, hayır değil ama öğrenmenin sonu yok. Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

Okuyuculardan son zamanlarda gelen bazı maillerde kimi genele açık ve/veya özel grup yazışmalarında Stereo Mecmuası'na zaman zaman laf arasında “çaktırmadan”, zaman zaman da açıklıkla çeşitli eleştiriler yöneltildiği ve bunlara neden bizim cevap vermediğimiz soruluyor. Bildiğiniz gibi Stereo Mecmuası ücretsiz bir yayın, yani tek tuşa basarak indirip indirmemek kişiye bağlı bir şey. İndir tuşuna bastığınız anda okuduğunuz her şey, yazarların kendi görüşleri, kendi düşünceleri ve kendi yorumlarıdır. Eğer okuduklarınızı beğenmiyorsanız indirdiğiniz sayıyı “delete” tuşuna basarak silmek ve bir sonraki ve hatta hiçbir sayısını indirmeme özgürlüğünüz de var. Bu noktada tabii ki, yazılan yazıları beğenmeyip eleştirme hakkı, teknik anlamda yanlış konularda dergiye yayınlanmak üzerine tekzip gönderebilme imkanı tüm okuyucularımızın hakkıdır. Gerek dergiye gerekse de forumlarımıza bu konulardaki görüşlerinizi yazabilirsiniz. Diğer yandan teknik sorunlarla ilgili mesajlarda nerede yayınlanırsa yayınlansın hemen yanıtlanıyor. Cevap vermediğimiz ama cevap hakkımızı saklı tuttuğumuz ve son zamanlarda daha fazla seslendirilir olmaya başlayan bir eleştiri tarzı ise Mecmua ekibi olarak bizlerin de dikkatini çekiyor. Hifi ile ilgili deneyimlerimizin sözüm ona azlığı, hayatınız boyunca hangi cihazları dinlediniz de yorum yapabiliyorsunuz ve benzeri “bel altı” yorumları bizlerde ilgiyle takip ediyoruz. Tüm bu tarz yazılar tarihleri, yazan kişiler ve yazıldığı yer itibarı ile ilgili notlar ekibimiz tarafından arşivimize ekleniyor. Ama gereksiz polemikler yaşanmasını engellemek adına bu eleştirilere cevap vermiyoruz. Yukarıda yazdığımız gibi, bu tarz soruları gayet olması gerektiği şekilde cevaplayabilecek dostlarımız olduğu halde gerektiğinde cevap vermek adına “şimdilik” sessiz kalmayı tercih ediyoruz. Dediğimiz gibi, bir şey hoşunuza gitmeyip hala indirip her defasında yukarıdaki tarz eleştiriler yönelten insanlara bir cevap versek de düşünceleri değişmeyeceğinden yok saymak en doğrusu bize göre. Ne mutlu bize ki, binlerce okuyucumuz aynı şekilde düşünmüyor ve dergimizin her sayısı bir öncekine göre çok daha beğeniliyor. Bu konuda da kendimizi başarılı buluyoruz. Bu yazımızda hep kendimizce başarılı olduğumuz konuların öz eleştirisini yaptık. Bir sonraki sayımızda sıra yapamadıklarımızda.

118

Stereo Mecmuası Ekibi

www.stereomecmuasi.com


Sarı Sayfalar Bu sayımızdan itibaren Sarı Sayfalar bölümümüzü farklı bir şekilde kullanmaya karar verdik. Stereo Mecmuası Forumlarının ikinci el satılık bölümlerindeki ilanlara bundan böyle dergimizde de yer vereceğiz. Genelde basılı hifi dergilerinde sıklıkla rastlanan bu uygulamanın okuyucularımızın ve forum kullanıcılarımızın oldukça hoşuna gideceğine eminiz. Bu sayfalarda yeralmak isteyen tüm kişi ve kuruluşların tek yapması gereken şey Stereo Mecmuası forumlarına bir kaç saniyede üye olup kullanıcı isimlerinin aktive edilmesini beklemek. Forumlarımızda firmalara özel bir bölümü de untmadık tabii ki. Bu bölümde firmanızın düzenlediği promosyonları, demo ürünlerinizin satış ilanlarını hatta haberlerinizi bile özgürce ekleyebilirsiniz. Ve hepsinden önemlisi tüm bu hizmetler hem özel kişilere hemde firmalara ücretsiz olarak sunulmaktadır. Son dönemlerde okuyucularımız ve hifi ile ilgilenen hemen herkes tarafından alım-satım ile ilgili ücretsiz ama zengin içerikli bir dijital platformun yokluğu konusu seslendirilmekteydi. Stereo Mecmuası olarak bu istekleri karşılamak için attığımız bu adım sizlerinde destekleri ile çok kısa zamanda gelişecektir. Stereo Mecmuası Web Ekibi Analog Kaynaklar Technics RS-AZ7 3 Kafa Deck Kasetçalar Cihaz çok az kullanılmıştır. Tek çiziği yoktur. Kendi orijinal kutusu, kitapçıkları vardır. İhtiyaç fazlası olup, tam profesyonel kullanımlıktır. Fiyat: 450 YTL irtibat: hifici@gmail.com Dijital Kaynaklar Aiwa XC-777 Cd Player Orijinal İngiliz.Çok fonksiyonlu, Pure Class Ses Çıkışlı, Çok temiz. Sadece kapak bazen kendini açıldıktan sonra geri kapatıyor. Baktırılması lazım olabilir. Bu nedenle Süper fiyat: 150 YTL irtibat: hifici@gmail.com Sony XA2 ES Cd Player Performans 10/10 Kozmetik 10/9 (Kasa Üstünde cihaz konulmasından çok az çizik var) Her türlü cd'yi problemsiz okur. Mekanizması ve ön panel şu ana kadar gördüğüm en iyi cd

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

playerlardan. Yanında kumandası verilecektir. Fiyat: 500YT irtibat: hifici@gmail.com Njoe Tjoeb 4000 Demo Ürünü 450 Euro. Lambalı CD Çalar. İrtibat: www.filelektronik.com Pre-amplifikatörler Arcam Alpha 9C Pre amplifikatör. uzaktan kumandalı Fiyatı: 150 Euro irtibat: taydal@hotmail.com ASL MG Phono Sıfır Kutusunda 300 Euro Lambalı pre-amplifikatör. Pikap katı mevcuttur. İrtibat: www.filelektronik.com Amplifikatörler Bluenote S3 Signature Entegre Ampli 1,5 yıl önce satın İzmir Filelektronikten , satın alınmış olup herhangi bir çiziği, kusuru yoktur. Upgrade için satıyorum.Uzaktan kumandası ve kutusu vardır. Kondisyonu mükemmel. Sıfırının fiyatı 2200 Euro dur. Benim fiyatım 1100 Euro İrtibat: altuggp@gmail.com Sony Str-DB2000 QS S-MASTER PRO AVR (EISA ÖDÜLLÜ) Çok Temiz, sadece üstüne cihaz konulmasından bir kaç çizik var. Akıllı kumandalı S-MASTER PRO ses çipine sahip. İhtiyaç fazlası Fiyat: 450 YTL irtibat: hifici@gmail.com Rogue Audio TEMPEST II Integrated Amplifier Demo ürün 2.500 Dolar. İrtibat:www.filelektronik.com Gryphon M-100 Power Ampli 2. El 2.200 Euro Gryphon'un klasikleşmiş güç amplifikatörlerinden bir tanesi. Class A, 100Wx2 Monoblock yapıda güç amplifikatörü. İrtibat:www.filelektronik.com Cairn Mea Power Ampli Demo Ürünü 1.100 Euro Class A, 30Wx2 Monoblock yapıda güç amplifikatörü. İrtibat:www.filelektronik.com Diy Yapım 2*8 watt gücünde 2*6550 tungsol ve 2*12ax7 sovtek lamba ile sürülen caps hovland binding post ve rca cardas rodium,point to point topoloji iç kablolama cardas bakır volume pot alps blue ,selektör nos amplim satılıktır istenilen fiyat 800 ytl İrtibat: serdogrucular@hotmail.com

119

www.stereomecmuasi.com


Kablolar QED Silver Anniversary XT BiWire Hoparlör Kablosu 2 x 2,5m stereo takım olarak, tüm uçları QED Airloc Spade uçlarla bitirilmiş, hazır olarak, QED Silver Anniversary XT BiWire hoparlör kablosu, indirimli olarak satılıktır. İrtibat: www.sigmases.com Aksesuarlar KR-300B Tubes Matched olarak gelmiştir. Kullanılmamıstır. Fiatı cift olarak 450.-YTL dir.Ankara dısında olacagımdan dolayı e-mail yada mobile tel ile ulasabilirsiniz. İrtibat: Murat Pancaroglu 0532-5684266 murpan@superonline.com Furutech F1-11 (Cu) Dişi ve erkek uç. İhtiyaç fazlası Furutech F1-11 (Cu) dişi ve erkek uç. 1 çift ...Fiyat çifti 80 Euro irtibat: hakancez@gmail.com

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

120

www.stereomecmuasi.com


bu sayımıza emeği geçen gönüllü ekibimiz... gür, gökhan, hakancez ve tolga: web/dergi kodlama ve düzenleme

hakancez, kaan seler, m.necati karataş, reha diri ve toygan eren: incelemeler alphan, b.m, hakancez, tolga ve yaşar: cd ve plak eleştirileri

gür, gökhan, hakancez, seçil, tolga ve yaşar: köşe yazıları

b.m, devrim ve sinan beskurt: makaleler ayrıca konuk olarak...

asım uysal: cd ve plak eleştirileri kaleme aldı

derya şahin: hoparlörler hakkında yazı dizisini sizler için yazdı. bu sayımıza lojistik destek sağlayanlar... adnan salihoğlu: kondo röportajı

levent büyük: roksan röportajı

laura santorre: çeviri

destekleri ile dergimizin sizlerle buluşmasını sağlayanlar... adnan arduman/timpani, adnan salihoğlu/kondo&kharma, asım uysal/sigma ses, galip tüzün/fonetik, hakan burkut&izzet kohen/quad- türkiye,

hamdi ünlü/fil elektronik, levent büyük/bl müzik, mavi hifi ailesi, okan

cezayirli/collectiff, osman ülgen/osman foto, tunc bozok/lotus concept

bir sonraki sayımıza kadar kısa bir süre için hoşçakalın...

Stereo Mecmuası Eylül Sayısı

121

www.stereomecmuasi.com


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.