ZİRVELERİN EZBERLEDİĞİ DAĞCI
TUNÇ FINDIK
ENERJİK TASARIMCI
VİLDAN ÇAPUTÇU PARİS DIŞINDA
3 GÜZEL KENT
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK EYLÜL-EKİM
1
2015
otomotiv
“SIFIR KİLOMETRE ve İKİNCİ EL ARAÇLARDA
Memnuniyetiniz Garantimiz Denizli Oto Center Kumkısık Mh. Menderes Blv. N: 161 DENİZLİ 2016 2 KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
Hayatınızın en önemli parçasını korumak sizin elinizde...
TEDBİRİNİZİ ÖNCEDEN ALIN KONUT SİGORTANIZI YAPTIRMAYI İHMAL ETMEYİN
I A BAKIM KIMI A B İ B M O 1 ADET K MİZLİĞİ E T I L A H KARE
LİM 1 ADET K
KONUT SİGORTASINI YAPTIRANLARA
1 ADET 6
METRE
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
3
2016
HEDİYE!
EDİTÖRDEN…
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ Yaşamak güzel şey doğrusu Üstelik hava da güzelse Hele gücün kuvvetin yerindeyse, elin ekmek tutmuşsa bir de Hele tertemizse gönlün, hele kar gibiyse alnın Yani kendinden korkmuyorsan, kimseden korkmuyorsan dünyada Dostuna güveniyorsan, İyi günler bekliyorsan hele, iyi günlere inanıyorsan Üstelik havada güzelse Yaşamak güzel şey, çok güzel şey doğrusu Demiş Melih Cevdet Anday. Kışın beklenmedik bu sıcacık günlerinde, içimizin kıpır kıpır olmasını sağlayan havalarda yaşamak bence de güzel şey. Hayat hepimiz için çoğu zaman yorucu. Dertler, tasalar, üst üste gelen sıkıntılar… Hepimiz yaşıyoruz bunları. Ama hala nefes alıyoruz. Nefes varsa umutta vardır. Daha hiçbir şey bitmemiştir. Karlar var belki dallarınızda, olsun. Onları eritecek güneş çıktı. Yaz yakındır. Güzel günler yakındır.
Binnur OLCAYTÜRKAN @binnur.olcayturkan
Bu güzel günleri beklerken ya da yaşarken sizleri çokça keyiflendirecek bir sayı hazırladık. ZEKİ AKAKÇA bizi Paris dışında üç güzel şehirde dolaştıracak. 24 Ocak’ta uğurladığımız UĞUR MUMCU ve GAFFAR OKKAN’ ı da unutmadık. Sevgililer günü olması itibariyle CEMAL ATAMAN hocamızdan aşk ve sevgiye dair muhteşem bir yazı ve sevgililer gününün anlam ve önemi..Denizli’nin ödüllü tasarımcısı VİLDAN ÇAPUTÇU ile sizler için sohbet ettik. Ünlü perküsyonist KAAN ŞOLCUM, sanat, kültür, kitap ve sinema köşemiz, uzman doktorlarımızdan hastalıklarla ilgili bilgilendirmeler, YGS’ ye girecek olan çocuklarımız için öneriler, DENİB’in HEİMTEKSTİL fuarına ziyareti ve ünlü dağcımız TUNÇ FINDIK ile röportajımız yer almakta. Forum Çamlığın sevgililer günü etkinliğinde YEŞİM SALKIM VE MESUT YAR’ ile keyifli sohbetlerimiz, genç mimarımız HALİT COZA’dan mimari öneriler, Ticaret Odası’nın ocak ve şubat etkinlikleri, 28 Ocak’ta ölüm yıldönümü olan ünlü şairimiz ÖZDEMİR ASAF ve astroloğumuz ZÜLEYHA SIĞIŞ’tan burç yorumlarıyla dolu dolu bir dergi hazırladık yine sizlere. Zevkle okuyacağınızı umuyorum. 2016’ya girişimizden itibaren yaşadığımız kötü olaylar hepimizi derinden etkiledi.Hain saldırılara şehit verdiğimiz genç evlatlarımıza Allah’ tan rahmet, ailelerine başsağlığı diliyorum. Umarım artık bu olaylar bir son bulur. Yeni sayımızda buluşmak üzere sevgiyle kalın…
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
Akçeşme Mah. Menderes Bulvarı No: 130 Merkezefendi, Denizli Telefon 0258 371 5 78 78 Faks 0258 371 31 04 EYLÜL-EKİM 2015
İÇİNDEKİLER
PARİS DIŞINDA
18 OCAK-ŞUBAT 2016 İmtiyaz Sahibi Binnur OLCAYTÜRKAN Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Burak KUTLUĞ Editör Binnur OLCAYTÜRKAN
HEIMTEXTIL ARDINDAN...
MEHMET UĞUR
TATAR
Haber Koordinatörü Fatma TUNÇER
50
40
Pazarlama Burak KUTLUĞ Katkıda Bulunanlar Zeki Akakça Cemal Ataman Mimar Halit Coza Opr. Dr. Ersen Çelikbaş Opr. Dr. Yasin Levent Özçelik Dermatoloji Uzmanı Ayşe Narin Başak Gözlükaya Meral Serarslan Bora Uzuner Mithat Yalçınkaya Ümit Bilgiç Meltem Kurt
ZİRVELERİN EZBERLEDİĞİ DAĞCI
TUNÇ FINDIK
Hukuk Danışmanı Av. Evrim BAŞEREN
54
Adres Denizli Grup Gaz. Mat. ve Medya San. Tic. Ltd. Şti. Çaybaşı Mah. 1582
86 DERMATERAPİ İLE GÜZELLEŞİN
HAYATA BAĞLAYAN DANS
Telefon 0 258 265 59 99 BASIM YERİ EKSEN OFSET REKLAM ve MATBAA SAN. TİC. LTD. ŞTİ. Huzur Mah. Çamlık Cd. No:5 Seyrantepe / Sarıyer / İstanbul KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
6
2016
76
‘ADAM OLACAK ÇOCUKLAR’ SENİNLE BÜYÜDÜ
96
BARIŞ ABİ!
O
8
, MÜZİĞİN REJİSÖRÜ
2015
YILINDA
Kaan ŞOLCUM
28
DENİZLİ TİCARET ODASI
24 Ocak…Başlı başına acının, başlı başına gözyaşının günü. Ülkenin en önemli değerleri bu tarihte hayatını kaybetti. 1993 ve 2001 yılı. Her iki yılın 24 Ocak gününde de yüreklere ateş düştü.
32
ASKON ve İŞKUR GİRİŞİMCİLİK EĞİTİM PROTOKOLÜ İMZALANDI Şarkıcı, oyuncu, aşçı, pedagog, iki kız annesi, on parmağında on marifet bir kadın Yeşim SALKIM. Konservatuvara girişinden kızlarına, aşktan sosyal sorumluluk projelerine kadar her şeyi sorduk ve sizler için öğrendik.
34
Vildan 36 ÇAPUTÇU KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
7
2016
46
Anadolu Aslanları İşadamları Derneği (ASKON) Denizli Şubesi ve İŞKUR ortaklığıyla düzenlenecek olan eğitim programlarına ait protokol Teras Park alışveriş merkezi Akademi Salonunda ASKON Denizli Şube Başkanı Hakkı Pekdemir, İŞKUR İl Müdürü Feridun Giresun ve dernek yönetim kurulu üyelerinin katılımı ile imzalandı.
2015
DENİZLİ TİCARET ODASI
YILINDA
Denizli Ticaret Odası 2015 yılında üyeleri ve Denizli için birçok faaliyete imza attı. Denizli Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Yönetim Kurulu Üyesi Necdet Özer, faaliyetlerinden bazılarının şunlar olduğunu açıkladı:
Bu yıl 300 üyemizi yurt dışı fuarlara gönderdik Denizli Ticaret Odası olarak, 2015 yılında 300 üyemizi yurt dışında düzenlenen fuarlara gönderdik. Heyetlerimiz, fuarlarda araştırma yapma, teknolojik yenilikleri yerinde görmenin yanısıra sektörel toplantı ve iş gezileri de yaptı.
200 üyemiz yurtiçi fuarlara gitti Denizli Ticaret Odası olarak, 2015 yılında 200 üyemizi, Türkiye’nin değişik illerinde düzenlenen fuarlara göndererek, araştırma ve inceleme yapmalarını ve teknolojik gelişmeleri yakından takip etmelerini sağladık.
Denizli Ticaret Odası, CEP’te
Odalar arası işbirliği
Bilgi ve mobil teknolojilerini kullanarak yeni projelere imza atan Odamız, web sitesini yenileyerek online ödeme imkanı sağlamıştır. Üyelerimizin borç sorgulama yapabilmeleri, duyuru ve etkinliklerimize anında ulaşabilmeleri amacıyla AppStore ve Google Play’deki yerimizi aldık. KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
8
2016
Diğer Oda ve Borsalar ile ticaretin gelişmesi amacıyla işbirliklerimizi devam ettiriyoruz. Bu yıl Nazilli, Kuşadası, Konya, Diyarbakır ve Isparta illerinin borsa ve ticaret odalarına mensup heyetlerle biraraya gelerek karşılıklı görüş alışverişinde bulunduk.
DTO’nun enerjisi ile derneklerin girişimci ruhu birarada... Ahi Sanayici ve İşadamları Derneği, Anadolu Aslanları İşadamları Derneği (ASKON) İzmir ve Denizli Şubesi, Denizli Genç İşadamları Derneği (DEGİAD), Denizli Müteahhit İş Adamları Derneği (DEMİAD), Enerji Verimliliği Derneği, Kaleiçi Derneği, Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Denizli Şubesi, Pamukkale Gençlik Derneği ile Tekstil Tasarım Derneği yönetim kurulu üyelerini ağırladık. Ziyaretlerde, karşılıklı işbirlikleri ve ortak projelerle ilgili görüş alışverişi yaptık
Kaleiçi Alışveriş Şenliği’nin 4.’sü yapıldı Denizli Ticaret Odası olarak 800 yıllık tarihi Kaleiçi Çarşısı’nda alışverişi canlandırmak amacıyla geleneksel hale getirilen alışveriş şenliğinin 4.’süne sponsor olduk. Şenlik için kurdele kesilmesi sonrasında Kaleiçi’nde en çok satışı yapılan ürünlerden hazırlanan koleksiyonlar, yerel bir reklam ajansına bağlı mankenler tarafından tanıtıldı. Daha sonra çarşıyı gezen protokol üyeleri, esnafı ziyaret ederek, “hayırlı işler” temennisinde bulundu.
Denizli Ticaret Odası, bu yıl 350 yeni girişimci yetiştirdik
Bu yıl düzenlediğimiz “Girişimcilik Eğitim Programı” ile 350 girişimcinin sertifika almasını sağladık. Denizli Avrupa Birliği İş Geliştirme Merkezi (ABİGEM) tarafından verilen eğitimlerle 2011 yılından bu yana toplam 700 kişi, girişimcilik belgesi almaya hak kazandı.
Üç Oda ortak binada hizmet verecek Denizli Büyükşehir Belediyesi’nin tahsis ettiği yer üzerine yapılacak ‘Ortak Hizmet Binası’ için protokol imzaladık. Denizli Ticaret Odası binasında yapılan protokol törenine, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, Denizli Valisi Şükrü Kocatepe, Denizli Milletvekilleri Mehmet Yüksel, Bilal Uçar ve Nurcan Dalbudak, Denizli Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Zolan, Denizli Ticaret Odası Başkanı Necdet Özer, Denizli Sanayi Odası Başkanı Müjdat Keçeci, Denizli Ticaret Borsası Başkanı İbrahim Tefenlili ve çok sayıda davetli katıldı.
Türk Patent Enstitüsü’nden Denizli Ticaret Odası’na ödül Türk Patent Enstitüsü, “Denizli Traverteni”ni coğrafi işaret olarak tescil ettirmemiz dolayısıyla Odamıza ödül verdi. Denizli Ticaret Odası olarak, Denizli ve bölgesinde sosyal sorumluluk bilinci içinde şehrin adıyla özdeşleşmiş ekonomik, sosyal, tarihi ve doğal değerlerin korunması, hayatiyetini devam ettirmesi ve bunların ekonomik değere dönüşmesine öncülük ederek, 2008 yılında “Denizli Traverteni”ne coğrafi işaret belgesi alınması için çalışmalar başlatmış ve 2011 yılında “Denizli Traverteni” coğrafi işaret olarak tescillenmişti.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
9
2016
DTO’dan “kardeşlik” pankartı Yaptırdığımız dev bayrak ve pankartla terör olaylarına tepki göstererek, kardeşlik vurgusu yaptık. Teröristlerin hain saldırıları sonucu hayatını kaybeden vatandaşlarımız, şehit düşen askerlerimiz ve polislerimizi yaptırdığımız pankartla anmış olduk.
Denizli Tekstil Yenilik ve Tasarım Merkezi
Tekstil işletmelerine Ar-Ge ve yenilik alanında danışmanlık hizmeti sunmak amacıyla başlattığımız ‘Denizli Tekstil Yenilik ve Tasarım Merkezi’ isimli projemizi 2015 yılında tamamladık.
TOBB ve DENİZLİ’Yİ TEMSİL ETTİK 2015 yılında TOBB’u ve Denizli’yi çeşitli toplantılarda ve ziyaretlerde temsil ettik. Bunlardan bazıları şu şekildedir:
3 ülkede TOBB ile birlikteydik 2015 yılında TOBB’u temsilen çeşitli ülkelerde temaslarda bulunduk. 22-24 Şubat 2015 tarihlerinde Suudi Arabistan’ın Cidde kentinde gerçekleştirilen B20 Türkiye Toplantısı’na katıldık. 31 Ağustos-2 Eylül 2015 tarihleri arasında Malezya’nın başkenti Kuala Lumpur’da gerçekleştirilen D-8 ülke temsilcilerinin ve D-8 Genel Sekreteri Seyid Ali Muhammed Musavi’nin bir araya geldiği “D-8 Özel Sektör Toplantısı”nda TOBB’u temsil ettik. TOBB Başkanı M.Rifat Hisarcıklıoğlu’na Fransa’nın en üst düzey nişanı olan Legion D’honneur madalya verilmesi töreninde hazır bulunduk.
TOBB Yönetim Kurulu, Başbakan Davutoğlu ve bakanları ziyaret etti
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu ve beraberindeki TOBB Yönetim Kurulu Üyeleri, Başbakan Ahmet Davutoğlu’na “hayırlı olsun” ziyareti gerçekleştirdik. Ayrıca; Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım ile Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci’yi ziyaret ederek “hayırlı olsun” dileklerini ilettik.
Denizli heyeti, Bakan Ramazanoğlu’ nu ziyaret etti
Denizli heyeti, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Dr. Sema Ramazanoğlu’na “hayırlı olsun” ziyaret yaptı. Ramazanoğlu ziyaretten duyduğu memnuniyeti dile getirerek, Denizli’ye yapılacak projeler ve hükümet çalışmalarıyla ilgili bilgiler verdi.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
10
2016
w w w. f i n a l o k u l l a r i . c o m . t r
/denizlifinalokullari @finaldenizli
Sümer Mah. Akçeşme Cd. No: 9/A11DENİZLİ Tel:0258 265 59 09 2016 KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
Final Okulları’ndan Satranç Şampiyonası’nda bir başarı daha 6-A Sınıfı öğrencilerimizden İlayda Kaygısız AntalyaManavgat’ta yapılan 2016 Türkiye Yıldızlar Satranç Şampiyonası’nda 13 Yaş Yıldızlar Kategorisinde Türkiye 3.sü olarak göğsümüzü bir kez daha kabarttı. Anadolu -Fen Lisesi müdürümüz Sadi Öztekin okul satranç takımının gösterdiği başarıda öğretmenlerinin payının büyük olduğunu belirterek:’’Başta kızımız olmak üzere, ailesini, sınıf arkadaşlarını ve öğretmenlerini candan kutluyor, başarılarının devamını diliyorum..’’ dedi.
YABANCI DİLLER ZÜMREMİZ EĞİTİMDE Oxford University Press’den gelen Phil Keegan ve Ülkühan Demir hem okulumuzu ziyaret etti, hem de Phil Keegan İngilizce öğretmenlerimize ‘’Classrrom Management’’(Sınıf Yönetimi) ile ilgili eğitim verdi. Bu çalışmanın sonunda öğretmenlerimiz daha iyi eğitim verebilmek için sorularını yöneltti. Phil Keegan ise bu soruları içten ve samimi bir şekilde cevapladı.Oldukça verimli geçen eğitim için öğretmenlerimiz, Oxford University Press , hem Phil Keegan ve Ülkühan Demir’e, hem de bu tür öğretmen eğitimlerini aksatmadan devem ettiren Final Eğitim Kurumlarına teşekkür ettiler.
COUNTRIES AND NATIONALITIES SHOW
D
enizli Final Okulları 5-A ve 5-B sınıfı öğrencileri Yabancı diller Zümresinin hazırlamış olduğu ‘’Countries and Nationalities Show’’Doğan Cüceloğlu konferans salonunda yapıldı. Öğrencilerimiz altı farklı ülkeyi, o ülkelere ait kostümler, yöresel dansları ve diğer yönleriyle tanıttılar. Tüm sunumlar İngilizce olarak yapıldı. Gösteri Türkiyemizle ilgili tanıtım ile son buldu. Ülkemize ait gelenek ve görenekler coşkulu alkış eşliğinde tanıtıldı. Kız isteme, kına gecesi, sıra gecesi ve birçok yöremize ait halk oyunlarının sergilendiği gösterinin sonunda sahnede hazırlanan çiğ köfte salonda bulunan tüm öğrenci ve velilere dağıtıldı.
Birbirinden güzel kostümleri, dansları ve şovlarıyla velilerinin alkışlarını alan öğrencilerimizin mutlulukları görülmeye değerdi. KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ OCAK-ŞUBAT
12
2016
FİNAL ÖĞRENCİLERİ ÖDÜLE DOYMUYOR Denizli Final Okulları 9-A öğrencisi Buket Özgür ve 9-Fen A sınıfı öğrencisi Eylül Yarba 2015-2016 okul sporları faaliyet programında yer alan Denizli Gençler Yüzme Yarışlarında okulumuzu temsil ettiler. 9- Fen A sınıfı öğrencilerimizden Eylül Yarba 50m. kurbağa 100m. kurbağa 200m.kurbağa tekniklerinde il birincisi, 50m. serbest teknikte il 2.si olarak göğsümüzü kabarttı. Aynı yarışlarda 9-A Anadolu Lisesi öğrencisi Buket Özgür 50m. Serbest ve 100m. Serbest tekniklerinde il 4. sü olmuştur. Bu başarılarından dolayı öğrencilerimizi kutlayan Anadolu Fen Lisesi müdürümüz Sadi Öztekin’’ Bu yarışmalarda öğrencilerimizin başarısı giderek artacaktır. İki öğrencimizide gönülden tebrik ediyor, hem derslerinde hem de sporda çok başarılı olduklarını kanıtlayan bu çocuklarımızla Final Okulları olarak gurur duyuyoruz ‘’ dedi. Turnuvayı üç 1.lik, bir 2.lik, iki 4.lükle tamamlayan yüzme takımımıza başarılar dileriz.
MİNİKLERİN KARNE HEDİYESİ FİNAL OKULLARINDAN Doğan Cüceloğlu Konferans Salonu’nda Final Anaokulu ve Final İlkokulu öğrencilerimiz ile komşu okulumuz MükerremMehmet Eke öğrencileri için Denizli Final Okulları hoş bir sürpriz hazırladı. Karagöz ve Hacivat bir perde arkasında taklide ve karşılıklı konuşmaya dayanan, iki boyutlu tasvirlerle oynatılan gölge oyununu öğrenciler büyük ilgi ile izledi. Kurgusal hayalbazlar ses tonlarını ayarlayarak Karagöz ve Hacivat gölge oyununu öğrencilere sevdirdi. Karagöz ve Hacivat oyununu keyifle izleyen öğrenciler eğlenceli dakikalar geçirdiler ve çok memnun olduklarını söylediler ve bu fırsatı sunan Final Okulu yöneticilerine teşekkür ettiler.
DENİZLİ FİNAL’İN MİNİKLERİ WORKSHOP ETKİNLİĞİNDE
D
enizli Final Anaokulu koridorlarında gökkuşağını andıran renklerle donatılmış masalarda öğrenci ve velilerinde katılımıyla Kışa Merhaba Workshop etkinliği gerçekleştirildi. Etkinlik öncesinde Final Okulları Anaokulu, İlköğretim ve Ortaokul Müdüresi İpek Pulat Dönmez kısa bir sunum yaptı. Farklı atık materyallerle ve objelerle kurulan masalarda minik öğrencilerimiz, anne ve babalarıyla bireysel gelişimine katkı sağlarken diledikleri malzemeleri seçerek tasarladıkları objelerle hayal güçlerini canlandırdılar. Yapılmış örneklerle konuya başka açılardan bakıp farkındalıklarını artırdıkları ve bireysel gelişimi destekleyici workshop etkinliğinde bilgi ve becerilerini hem eğlenerek hem de öğrenerek geliştiren minikler anne ve babalarıyla birlikte üretmenin keyfini yaşadı. Anaokulu öğretmenleri:’’workshop etkinliği ile öğrencilerimiz aileleriyle birlikte kaliteli zaman geçirmenin keyfini yaşadı’’ dediler.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
13
2016
LACİVERT GÖZLERİNDE
BİR NİHAVENT Cemal ATAMAN
B
eklenen otobüsler bir türlü gelmiyordu oto gara. Otogar geçici yapıldığından çok uyduruktu. Bekleme salonu ile peronlar oldukça mesafeli olduğundan peronlardaydı tüm yolcular. Sabahın dokuzuydu ama hava buz gibiydi. Rüzgar kar tanelerini savuruyordu olanca gücüyle. Yolcular sıkı giyimli olmalarına rağmen üşüyorlardı. Hele bir tanesi titriyordu adeta soğuktan. Kızıl bir deri ceket vardı sırtında. Sarışın ince uzun bir kadındı. Çok eski bir tanıdığımın yakınlığını duydum içimde. Bir aralık gözlerimiz karşılaşınca tanıdım onu. Otuz yıl öncesinin mavi gözlerini nasıl unutabilirdim ki? Evet tam otuz iki yıl olmuştu izini kaybedeli ilk gençlik aşkımın. O da beni tanıyınca gülümsedi hafifçe. Yaklaştım ve elimi uzattım. Merhaba, çok uzun zaman oldu görüşmeyeli değil mi? Gülümseyip elini uzattı . “ Evet otuzu geçti sanırım. Aynı şehirde aynı otogardayız ve birbirimizden haberdar değiliz. Ne tuhaf değil mi?” Gülüşü aynı gülüş, gamzesi aynı gamzeydi. Bir kamyona eşyalarını yüklüyorlardı bir sabah sokaklarının başına geldiğimde. Belli ki uzak bir şehre taşınıyorlardı. Erkek kardeşi ve babası vardı kamyonun başında. Annesi ve o yoktu. Kimseye bir şey soramazdım. Aylar önce kavga etmiştim erkek kardeşle.” Bu sokaktan geçmeyeceksin .” Demişti. Sokak onun değildi. Ama erkek kardeşe el de kalkmazdı. Birkaç yumruğu bile bile yemiş ve karşılık vermemiştim. Bütün komşular da tanıyordu beni. On beş yaşımın çaresizliği içinde bakakalmıştım giden kamyonun ardından. O zamanlar şimdiki gibi rahat konuşulamazdı kızlarla. Bakışlarınla, davranışlarınla belli ederdin ilgini. Aynı ilgiyi ondan da görmüştüm ama sözcüklere dökme cesaretini gösterememiştim. Okul sonrası beş kez geçtiğim olurdu sokaklarından. Kız kardeşi kapıya bir şekilde vurur, Ceren pencereye çıkardı. Evet Ceren’di adı. Bursa’ya gidiyormuş. Burada bir akrabasına uğramış iki günlüğüne. Bu şehrin en büyük sürprizi ben olmuşum. Arabası gelince telefon numaralarımızı alıp
verdik tekrar görüşelim diye. Yine bakakaldım ardından. Mavi gözleri ışığa ayarlıydı sanki. Bir bakarsın gök mavisi bir bakarsın okyanus lacivertti. “Hiç değişmemişsin” dedi bana. Ben de ona aynını söyledim. Çok daha güzelleşmişsin, diyemedim. Soramadığımız sorular kaldı içimizde. Radyoda bir eski şarkı çalıyordu. “Aklımda sen fikrimde sen bilmem ki nasıl söylesem.” Söyleyememiştim ona ne kadar sevdiğimi. Elini bile tutamamıştım. Eski yaranın mührü kalkmış, eski acılar depreşmişti yeniden. Ve yeni şarkı daha derinden yakalamıştı duygularımı: “ Fikrimin ince gülü, kalbimin şen bülbülü. O gün ki gördüm seni, yaktın ah yaktın beni.” Antalya’ya yaptığım yolculuk boyunca onu düşünmüştüm. Telefonu elime alıyor numarayı buluyor ama bir türlü arayamıyordum. O aramalı, diyordum. Ne geldiyse bu boş gurur mu diyeyim, kahrolası çekingenliğim mi? Onlardan gelmişti. Şimdi de aynını yapıyordum. Bu düşünceler içindeyken telefonum çalmaya başladı. Gördüğüm isim heyecanlandırdı beni. O, arıyordu, Ceren arıyordu. Telefonu alelacele açtığımda duyduğum ses mutluluktan uçuracaktı beni. Ceren hafta sonu İzmir’e geliyormuş. “Görüşmeliyiz mutlaka, gelebilir misin?” diyordu. Uçarak, koşarak gelirim, diyemedim. Tabii ki gelirim, dedim. Hafta sonu da bir türlü gelmek bilmedi. Yola çıktığımda kilometreler kum saatinden dökülen kumlar gibi akıyordu. Yol bitmek bilmiyordu bir türlü. Buluşacağımız kafeye girdiğimde bir sürpriz bekliyordu beni. Kafenin girişinde “14 Şubat Sevgililer Gününüz Kutlu olsun!” yazısı vardı. Tarihi hiç düşünmemiştim. Güne, cumartesi gününe kilitlenmiştim. Benimle sevgililer gününde buluşmak istemişti. O gün, bütün hayatımızı anlattık birbirimize. O da hep beni düşünmüş. Benim de oradan ayrıldığımı öğrenmiş. Ama şehri öğrenememiş. Karşılaştığımız günün ertesinde aramak gelmiş içinden. Benim aramamı beklemiş. Sonra sevgililer gününün yaklaştığını görünce sürprizi çift yapmak istemiş. Bu sabah hava bulutlu. Lacivert gözlerinden anladım. Her gün başka maviyle bakacağını biliyorum. Artık hiç ayrılmayacağız. Neden mi? Nikah memuru öyle buyurdu.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
14
2016
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
15
2016
ÇOCUKLARDA KALÇA ÇIKIĞI Nedir ? Çocuklarda sık görülen, erken anlaşılıp tedavi edilmediğinde kalıcı sakatlıklara yol açabilen bir sağlık sorunudur. Kalça eklemini oluşturan femur başı ve asetabulum arasındaki ilişkinin değişik nedenlerden dolayı bozulması sonucu meydana gelen bir rahatsızlıktır.
Erken dönemde tedavi edilebilirken tedavide gecikilmesi ve farkedilmemesi durumunda kalıcı sakatlığa yol açmaktadır.
Tedavisi Nedir? Tedavi çocuğun yaşına ve kalçadaki çıkığın durumuna göre farklılık göstermektedir. İlk 6 ayda, çıkığa meyilli gelişim geriliği olan kalçalarda, kalçaya dışardan uygulanan bandaj ya da cihazlarla tedavi uygulanır. 6 aydan sonra anestezi altında alçılama, yumuşak doku ameliyatları uygulanabilir. 18 aydan sonra bir takım kemik ameliyatları gereklidir.
Nasıl Önlenir?
Belirtileri Nelerdir? Çocuk yürümeye başlayıncaya kadar belirti vermeyebilir. Etkilenen tarafta kalça hareketlerinde kısıtlılık, kısalık olabilir.
Bebeklere kesinlikle kundak yapılmamalı, Kalça ve diz hareketlerine engel olacak dar giysiler giydirilmemelidir. Belirtiler ortaya çıkmadan, çıkık yada çıkmaya meyilli kalçaların, tespit edilmesi gerekir. Bu nedenle her yeni doğan bebeğin bir ortopedist tarafından değerlendirilip, çocuk 1 aylıkken kalça ultrasonu çekilmesi, gerekirse röntgen görüntülerinin alınması zorunludur.
Nasıl Tanı Konur? Her yeni doğan çocuğa kalça ultrasonu yapılmalıdır ve bir ortopedist tarafından muayene edilmelidir. Hekim gerekli görürse kalça röntgeni (özelikle 3 aydan büyük çocuklarda) önemli bir tanı yöntemidir.
www.efort.com.tr
Veni Vidi Vici
PARİS DIŞINDA Yazı ve fotoğraflar: Zeki Akakça
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
18
2016
Kralların özel mekanı
Fontainebleau
Y
oğun şehir havasını kısa süreliğine unutup, farklı zaman dilimi yaşamak isteyenlerin Paris dışına yapacakları kısa yolculuğun sonunda ulaşılan yer Fontainebleau… Paris kent merkezine yarım saat mesafede tarih, doğa, estetik, temizlik, sakinlik ve düzenli yaşamın adresi Fontainebleau demek abartı olmaz. Kralların dinlendiği, safarilere çıkıp av yaptığı, dönemin lüks yaşantı-
sının ışıltılı noktalarından biri belki de sayfiye yeri demek daha doğru Fontainebleau için. Buradaki saraylar, şatolar ile kraliyet mekanları üzerine yazılmış çok sayıda edebi eser ve tarihi bilgi içeren yazılar mevcut. Günümüzde ise bu mekanların bir kısmı müze olarak değerlendirildiği gibi bazıları eğitim öğretim kurumu olarak da kullanılmaya devam etmekteler.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
19
2016
Fontainebleau’da bulunan müzenin özel bölümlerinden birinde Napolyon Bonaparte’a ait kişisel eşyalar da sergilenmekte. Sıradan bir mekan, yahut yerleşim alanı gibi söz etmenin haksızlık olacağı bir bölge Fontainebleau… Bahçe düzenlemeleri, heykelleri, havuzları ve oradaki yabanı hayatının varlığını sürdürmesiyle dinlenmenin gerçek adresi olarak tanımlamak yerinde olur. Yabancı turistlerin pek görülmediği daha çok Fransızlar ve yakın ülke vatandaşlarının (Avrupalılar demek daha doğru) ziyaret ettiği bu özel yerde sabahın ilk saatlerinde bir cafede bölgeye özel hamur işleri eşliğinde
kahvelerimizi yudumlayıp ortama göz attıktan sonra dolaşmaya çıkıyoruz. Şatoların girişlerinde bulunan heykellerin arasından ve devasa kapılardan geçilerek ulaşılan iç avlular ve sonrasında değişik renkli çiçeklerle süslü heykelli avlulardaki estetik kaygılı düzenlemeleri görüp hayran olmamak elde değil diyerek iç geçiriyorum. Çok sayıda havuz diyemeyeceğim büyüklükteki su yapılarında kuğuların ördeklerin ve yabani kuşların yüzmelerini izlemek ve şatoların suya aksedişini izleyip fotoğraflamak benim için güzel anlar oluyor. Kralların av partilerini sembolize eden heykeller, ağaçlar arasına gizlen-
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
20
2016
miş küçük kulübeler ve su sesinin kuş seslerine karıştığı yerlerde dinginliği iliklerine kadar hissediş unutulmazlarımdan oluyor. Yaşlı ve engelli insanların adeta terapi görürcesine buralarda dolaşması ise başka bir konu. Bu tarihi mekanların avlularındaki cafeler ve su kenarına atılmış masalarda dinlenen ziyaretçilerin keyfi ise yüzlerinden okunuyor. Fontainebleau rastgele seçilmiş bir yer değil kısacası. Ama bugün bile kendini gizlemeyi özel zamanlar yaşamak isteyenleri ağırlamayı kendine özel sayan bir yerleşim alanı. Gidip görüp yaşayarak anlamak en kolay anlatım yolu…
Amiens
P
aris dışında zaman geçirip günün sonunda yine evinize yahut konakladığınız otelinize dönmekse amaç Amiens ve ona ulaşmak için gidilen yol buna değer yerlerden. Bir günümüzü ayırarak üç kişi olarak çıktığımız yolculukta yeşiller içinden uzaklaşarak düz sayılacak ovalarda yol alıyoruz. Bulutlar uzakta iken belli bir zaman sonra gerimizde kalıyor. Otobanda hızla ilerlerken memleketim alışkanlığı olan “şurada durup birkaç kare alsak” diyorum. Ama bunun risk olduğunun da farkındayım aslında. Bir yol üstü restoranda durup içecek bir şeyler alıp mini kahvaltımızı yapıp çevreye göz atıyorum ama bu beni kesmiyor tabi. Yolda gelirken gördüğüm sarı yeşil tarlaların görüntüsünü bulmaya çalışıyorum. Tekrar yola çıktığımızda bu kez daha vurgulu dillendiriyorum isteğimi. Kabul görüyor uygun bir cep tarzı yerde sağa yanaşıp duruyor ve manzaranın tadına varıyoruz. Her birimizde de fotoğraf merakı olunca sıkıntı da çekmiyoruz. Sağa sola bakınırken bir anda hemen yol kenarından kaçan hayvanların farkına varıyoruz. Buralarda yaşayan geyikler bizi görünce ürküp tarlalara doğru hücum ediyorlar ancak tel örgüleri aşmaları mümkün değil ve yola paralel şarampol içinde yeşil otların arasında kaybolup gidiyorlar. O anlarda hazırlıklı olan arkadaşımız Ammar birkaç kare alıyor ama ben sadece izleyiciyim Kenan arabaya yakın olunca geride kalıyor çekemiyor molanın kazananı arkadaşımız oluyor. KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
21
2016
Sarı renkli tarlaları izleyerek ulaşıyoruz Amiens’e, burası küçük bir kent ama tarihi mekanlarına sahip çıkmış, korumanın gerçek anlamına uygun çalışmalar yapılmış, kilisesi, ve eski yapılarıyla temiz hoş bir kent. Tarihi yapıların bahçesinde eğlenen oynayan gençlerden, cadde ve sokaklarda yürüyenlere kadar herkes kendi dünyasında. Cadde ve sokaklardaki heykeller en çok dikkatimi çeken düzenlemeler ve farklılıklar oluyor. Hemen her caddenin başında ya da kavşakta yahut meydanda bir heykel bulunuyor. Bu bir kültür demek bu noktada gerçek ifade oluyor. Belediye binası bahçesinde gördüğümüz bir kalabalık dikkatimizi çekiyor. Bir evlenme töreni olduğunu fark edip izlemeye koyuluyoruz. Sadece izlemekle kalmıyor fotoğraflıyoruz da tabii. Bir özel an, bir özel zaman, bir özel tören olduğu, üst-baş, kılık-kıyafet ve hareketlerden anlaşılıyor zaten. Z<aman ilerliyor ve gün akşama doğru dönerken yaklaşık 150 km. mesafeli bir yolla geri döneceğimiz için bu sakin ve bakımlı kenti geride bırakıp milyonların yaşadığı Paris’e geri dönüyoruz.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
22
2016
Auxerre Klasik denebilecek yerleşim şekliyle nehir kenarına kurulu bir başka kent Auxerre. Biraz aristokrat kokusu, biraz da tarihi dokusu ve kültürel yapısıyla Paris merkezine yaklaşık 120 km kadar mesafede bir küçük kent Auxerre.
Yerleşim alanı içinde gezerken en dikkat çeken konu yapılara verilen önem ve onlara yapılan makyaj oluyor. Eski ahşaplar dahil hepsi özel bakıma tabi tutulup boyanmış ve kullanılmaya devam ediyor. Sokaklardaki metal levhalarla yön levhası sorununu çözülmesi ciddi bir incelik. Gidilecek yerlere ait levhalar ayaklarınızı altında adeta . Takip ediyor ve ulaşıyorsunuz. Heykellerin şirinliği ve yoğunluğu Auxerre’i diğer yerlerden biraz daha öne çıkarıyor.
Nehir üzerinde sıklıkla yapılmış köprülerin birinden diğerine geçmek bana nedense çok keyifli geliyor. Zira yerleşimlerin olduğu yerlere bir süre sonra yapılar aynı olmaya başlayınca insanın ruhu sıkılıyor ve kasvetli havaya kapılmamak için nehir kenarına kaçmayı yeğliyorsunuz. Günün ilerleyen saatlerinde havanın kapanması ve zamanın ilerlemesiyle nehir kenarından Auxerre’in güzel görüntülerini ve siluetlerini seyredip fotoğraflayarak dönüşe geçiyoruz. Üç ayrı gün üç ayrı güzel ve üç ayrı değeri keşfedip tanıdıktan sonra hafızamda yaşama dair yeni sayfalar açıp kayıtlarımı düşüyorum. Yaşamak kendi başına bir sanat, yaşamak bir kültür, kültür yaşatanlarca anlamını bulan bir değer diyerek noktalıyorum gezimi. Üç gün, üç güzel yerleşim üç ayrı yaşanılası değer, Fontainebleau, Amiens, Auxerre…
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
24
2016
www.ozguroto.com.tr
Denizli SONAX Uygulama Merkezi EYLĂ&#x153;L-EKÄ°M KASIM-ARALIK KASIM-ARALIK EYLĂ&#x153;L-EKÄ°M
-¸.6¸4 5#0#6 XG ;#Ä´#/ &'4)Ä&#x2039;5Ä&#x2039; -¸.6¸4 5#0#6 XG ;#Ä´#/ &'4)Ä&#x2039;5Ä&#x2039;
1 1
2015 OCAK-Ĺ&#x17E;UBAT 2015
KĂ&#x153;LTĂ&#x153;R, SANAT ve YAĹ&#x17E;AM DERGÄ°SÄ°
25
2016
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
26
2016
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
27
2016
Mete ÜSTÜNTAŞ
O
, MÜZİĞİN REJİSÖRÜ
Kaan ŞOLCUM KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
28
2016
İlk olarak klasik bir soruyla başlayalım. Kaan ŞOLCUM kimdir? Şolcum: Müziğe iki yaşlarında yastıklara vurarak, ritim tutarak başladım... Annemin desteğiyle 12 yaşındayken bir müzik okulunda davul dersleri aldım. Latin, caz, pop, rock, fusion gibi çok farklı müzikleri öğrendim. Okula başladıktan sonrada Junior Band grubuyla konserler verdim. Lisede vurmalı çalgılara merak saldım. ‘Diplomalı olayım’ dedim ve 9 Eylül Üniversitesi’nde konservatuvara başladım ama vurmalı çalgılara girince hayallerim yıkıldı. Kırık bir timpani, slefon, klasik müzik... O dönemler Metallica’nın davulcusu gibi olmayı hayal ederken bunlar biraz basit geliyordu, tatmin etmiyordu. Oradan sıkılınca opera bölümüne geçtim. Tenor olarak mezun oldum. Aynı zamanda Türkiye’de eğitimi olmayan bir ses rengim olduğunu yani Kontürtenor olduğumu öğrendim. Okul bitmeden interaktif ritim-vokal gösterilerine başladım. Kendi gösterimi hazırlamıştım, insanlara çaldırtıp onlarla birlikte çalışıp, üzerine opera söylediğim farklı bir gösteri...
Reklam filminden sonra daha tanınır hale geldiniz... Projeye nasıl dahil oldunuz? Şolcum: Bu güne kadar hiç böyle bir şey yapılmadığı için reklam filmi çok ses getirdi. Bir moda markasıyla müziği birleştirmek çok iyi bir fikirdi bence. Müzik çok etkileyici ve kaliteli. Rahman Altın’ın bestesi de insanın içine işliyor. Reklam filminde marka kadar sanatçı da ön plana çıkarıldı ki bu da özgüven ister. Markanın merkez ofisindekiler ‘Türkiye Oscar’lık iş çıkarmış’ demiş... Beni dostum Okan Cezayirli Pierre Cardin’e tavsiye etmiş, bu şekilde buluştuk.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
29
2016
Hayatta yapmaktan zevk aldığınız neler var? Doğa da dinlenmek, Müzik dinlemek, spor yapmak, yüzmek, balık tutmak, birilerine yardım etmek. Türkiye’nin ünlü perküsyonisti bu işe nasıl başladı, bu işe başlamasında kimler yardımcı oldu? Şolcum: Cevabını 1. soruda verdim. Nasıl iyi bir perküsyonist olunur? Gelecekte ki perküsyonist adaylarına söylemek istediğiniz tavsiyeler nelerdir? Şolcum: Aslında ben kendimi davulcu ya da perküsyoncu olarak
görmüyorum. Sadece yeteneğim ile birşeyler yapıyorum. Gerçek bir müzisyen olmak için her gün en az 1-2 saat enstrüman çalmak ve bol bol farklı tarzlarda müzik dinleyip beslenmek gerekir. Bize biraz ritim atölyesi hakkında bilgi verir misiniz? Şolcum: Yorucu, stresli ve sıkıcı iş ortamları ya da toplantılarda ekip ruhu, motivasyon, enerji ve takım çalışması için uyguladığım içinde biraz stand up’ın da olduğu bir çalışma. İnsanlar tarafından tanınmak ve sevilmek nasıl bir duygu? Şolcum: Tarif edilemez ama çok başka. Ayrıca şu an birçok reklam filminde reklam yüzü olarak ekranlarda yer almaktasınız. Bu sizin için nasıl bir duygu? Şolcum: Tam artık değişiklik istediğim, yaptığım işten farklı bir şeyler yapmak istediğim sırada karşıma böyle bir yol açıldı... Sanki mucize gibi. Artık eğitimini de aldığım sahne sanatlarını beyaz perdeye taşıycam.
manda müziğin üzerine yine kendim perküsyon çalmak isterdim ve bunu ilk defa Tarkan öncesinde 40-50 bin kişi önünde yapma fırsatı buldum. Bundan sonrası için ne gibi hedefleriniz var? Kendinizi nerede görmek istersiniz? Şolcum: Önce beyaz perde ve bir single hedefim var 1 yıl içinde, sonra süprizlerim olacak Daha çok hangisini dinlersiniz kalbinizi mi, beyninizi mi ? Şolcum: Daha çok kalbimi iç sesimi dinlerim. Sahne üstü mü kamera karşısı mı daha heyecan verici ? Şolcum: 13 yaşımdan beri sahne üzerinde olduğumdan dolayı artık çok fazla heyecan duymuyorum. ama kamera karşısı çok zevkli ve heyecanlıymış. Her zaman yenilik iyidir
İleri ki dönemlerde ritim atölyesi benzeri çalışmalarınız olacak mı? Şolcum: O hiç bir zaman bitmez. Kaan Şolcum – ritim terapi bir marka oldu artık. Yüzlerce workshop - etkinlik ve binlerce insana dokunmak sizin için yorucu bir hayat geçirmeniz demek, peki bu yorgunluğunuzu neler yaparak geçiriyorsunuz? Şolcum: Doğada, evime yakın Hz. Yuşa’nın etrafında ormanda kendim ile başbaşa kalarak, deniz kenarında oturarak kafamı boşaltıyorum. Hayatınızda sahnede heyecanlandığınız zamanlar oldu mu? Şolcum: İyi hazırlanmadığım zamanlarda bazen oldu evet... Özellile opera bölümü sene sonu kurul sınavlarında Hayatınızda en çok zevk aldığınız organizasyon hangisiydi? Bu organizasyon size neler katmıştı? Şolcum: Tarkan ile 1 aylık bir turneye çıkmıştım. Hep hayalim olan DJ olarak sahnede olup aynı zaKÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
30
2016
● Düğün ● Nişan ● Kına gecesi, ● Sünnet ● Doğum Günü Partileri, ● Açılışlar ● Gelin Hamamı ● Baby Shower AKLINIZA GELEBİLECEK TÜM ORGANİZASYONLARINIZDA GÜLERYÜZLÜ EKİBİMİZLE YANINIZDAYIZ.
“Kişiye özel hazırladığımız
konseptlerle en özel günlerinizi unutulmaz kılmak için varız.
” 0850 260 17 65
Kuşpınar Mahallesi Lise 1 Caddesi Özgün Sitesi No: 73/A DENİZLİ Safiye MERSİN 0532 513 82 10
www.facebook.com/benilorganizasyon
Biyografi
24 OCAK 1993 24 Ocak…Başlı başına acının, başlı başına gözyaşının günü. Ülkenin en önemli değerleri bu tarihte hayatını kaybetti. 1993 ve 2001 yılı. Her iki yılın 24 Ocak gününde de yüreklere ateş düştü.
UĞUR’lar Olsun -Uğur Mumcu‘BİLGİ SAHİBİ OLMADAN FİKİR SAHİBİ OLUNMAZ’ Türkiye’nin tam da orta yerinde doğmuştu Uğur Mumcu. 1942 yılında Kırşehir’de doğan Mumcu, 27 Mayıs darbesinden çıkan Türkiye’nin zor yıllarında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni kazandı. 1965 yılında bu üniversiteden mezun olan Mumcu’nun ‘aydın’lığı o yıllarda belli oluyordu. 1962’de Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan ‘Türk Sosyalizmi’ başlıklı makalesiyle Yunus Nadi Ödülü'nü alan Mumcu, 1963'te fakültede öğrenci derneği başkanı seçiliyordu. Daha sonraları milletvekili de olacak olan Güldal Mumcu ile evlenen Uğur Mumcu’nun Özgür ve Özge adını verdiği iki çocuğu oldu.
KİTAPLARI TİYATROYA İLHAM OLDU Gazeteciliğe ise Yeni Ortam isimli gazetede başlayan Mumcu 1975 yılında Cumhuriyet’te işe başladı. ‘Gözlem’ adını verdiği köşesinde 1993’e kadar yazılar yazan Uğur Mumcu bu sürede birçok kez de yazdığı yazıları kitaplaştırdı. Türkiye'de terör olaylarının artması nedeniyle 1979 yılında 12 Mart dönemi öncesi ve sonrası gençlik liderlerinin yaşadıklarını kendi ağızlarından yansıttığı ve silahlı eylemlerle bir yere varılamayacağına dikkat çektiği kitabı Çıkmaz Sokak’ı yayımlayan Mumcu, Papa’ya suikast düzenleyen Mehmet Ali Ağca ile de kaldığı cezaevinde röportaj yaparak dikkat çekti. Yazdığı ‘Sakıncalı Piyade’ eseri Rutkay Aziz’ tarafından tiyatroya uyarlanırken daha sonra da yazdığı bazı kitaplar yine sahnelerde sergilendi.
DERİN İLİŞKİLERİ SORGULADI 1980’li yılların sonuna doğru ise terörle ilgili yazılara ağırlık verdi Uğur Mumcu. Terör örgütünü, ona destek veren ülke ve istihbarat örgütlerini tek tek deşifre ediyordu. Bu deşifrelerin onu ölüme götüreceğini bilmeden. 90’lı yılların başında CİA ve MOSSAD’ın hem Barzani’yi hem de PKK’yı kullanarak kendi isteklerine göre hareket ettirdiğini yazmaya başlamıştı. Ölümünden sadece 17 gün önce yazdığı bir yazı ise çok dikkat çekmişti. Mumcu şöyle yazıyordu: "Kürtler sömürgeciliğe karşı bağımsızlık savaşı yapıyorlarsa ne işi var CIA ve MOSSAD'ın Kürtler arasında? Yoksa CIA ve MOSSAD, anti-emperyalist savaş veriyorlar da dünya bu savaşın farkında değil mi?" 8 Ocak’ta ise yakında çıkaracağı kitapta istihbarat örgütlerinin terör ve Irak’taki Kürt Milliyetçileri ile ilgili bağlantılarını açıklayacağını yazdı Mumcu. Bazılarının kendisini kahpe bir tuzakla öldüreceğini bilmeden!!
‘BİR PAZAR SABAHIYDI’ 24 Ocak 1993..Mumcu ailesi için bir daha hiçbir zaman birlikte olamayacakları günün sabahı. Evden eşiyle çıkacaktı Uğur Mumcu. Son kez baktığını bilmeden baktı kızı Özge’ye. Oğlu Özgür o gün Bulutsuzluk Özlemi’nin konserine gideceği için yoktu evde. Uğur Mumcu, eşinden önce çıkarak evden arabaya doğru gitti. Güldal Mumcu ise evin kapısını kapatıyor henüz 11 yaşındaki kızı Özge’ye yapması gerekenleri söylüyordu. Merdivenlerden inmek için birkaç adım attı. Uğur Mumcu ise arabasına iyice yaklaştı. Hava çok soğuktu. KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
32
2016
Ankara kar altındaydı. 06 YR 245 plakalı aracına bindi Mumcu. Bu hayattaki son saniyeleriydi. Elini vitese attı ve 1’de olan vitesi boşa aldı. C-4 diye tabir edilen güçlendirilmiş bomba büyük bir gürültüyle patladı. Güldal Mumcu merdivenlerden inerken duydu patlamayı. Trafo patlamıştır belki dedi. Ama bomba hem ülkenin hem de kendisinin kalbinde patlamıştı. Güldal Mumcu ve ailesi için bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Cenazesine binlerce kişi katıldı. Zaman zaman çok farklı düşüncelerde olabiliriz. Ancak herhangi bir fikrin silahla, bombayla susturulması asla ve asla kabul edilemez. Biz Uğur Mumcu’nun anti emperyalist, halkın yanında duran yanını çok ama çok sevdik. Yazımızı Uğur Mumcu’nun bir sözü ile bitirelim. ‘Bir gün mezarlarımızda güller açacak ey hakım, unutma bizi…Bir gün sesimiz, hepinizin kulaklarında yankılanacak ey halkım, unutma bizi’
UĞUR’LAR OLSUN Bir pazar sabahıydı Ankara kar altında Zemheri ayazıydı Yaz güneşi koynunda Ucuz can pazarıydı Kalemim düştü kana Zalimler pusudaydı Bedenim paramparça Uğur’lar olsun Uğur’lar olsun Hüzünlü bulutlar yoldaşın olsun Bir keskin kalem bir kırık gözlük Yürekli yiğitlere hatıran olsun Çevirdim anahtarı Apansız bir ölüme Şarapnel parçaları Saplandı ciğerime Ucuz can pazarıydı Kan doldu gözlerime İsimsiz korkuları Katmadım yüreğime Bembeyaz doğruları Yaşadım ölümüne.’’
Hazırlayan: EMRAH VAROL
24 OCAK 2001
1993 yılındaki suikastta, ülkenin en önemli yazarlarından ve aydınlarından gazeteci Uğur Mumcu, 2001 yılında ise Diyarbakır Emniyet Müdürü Ali Gaffar Okkan katledildi. Her ikisi de terör örgütlerinin hedef listesindeydi ancak ikisinin aynı gün öldürülmesi ve her ikisinin de katillerinin yakalanamaması derin bir soru işareti bırakıyor. Biz iki büyük insanı güzel yanlarıyla, vatanmillet sevgileri ile anlatalım istedik. Onlar bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin savunucuları iki dev isim: UĞUR MUMCU- ALİ GAFFAR OKKAN
3310 Öldürüldü -Gaffar Okkanmerkez, merkez. saldırıya uğradık, saldırıya uğradık merkez :olay yeri neresi? yaralı polis: şehitlik mevkii merkez : zayiat var mı, zayiat var mı? yaralı polis: şehidimiz var. merkez: sayın 3310'un durumu ne? yaralı polis: başımız sağ olsun...’’
tek ise onu tüm Diyarbakır’ın kalbine işlemesine neden oldu. Ama tüm bu yaşananlardan rahatsız olan bir değil onlarca örgüt, istihbarat ve ülke rahatsız olmuştu. Gaffar Okkan artık öldürülmeliydi.
parsam şu mevkiye gelemem demedi. Söylediği cümle şuydu: ‘’
Ö
‘3310 ÖLDÜRÜLDÜ’
24 Ocak 2001 günü Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğü’nden ayrılarak Valiliğe geçmek için yola çıktı. Her zamanki gibi önünde eskort arkasında kendi arabası yola çıktı. Zırhlı araç kullanmayı ısrarla reddediyordu. Yakın mesai arkadaşlarına, 'Beni iki yerde öldüremezler.Biri memleketim Hendek'te diğeri Diyarbakır'da’ diyordu. Bu özgüvenle yaşıyordu. Yola çıkıp hareket ettikten kısa bir süre sonra yola pusu kuran yaklaşık 25 terörist bir anda yaylım ateşine başladı. Silahlar yetmedi, bomba atmaya başladılar. Dakikalarca sürdü çatışma. Diyarbakır’ın merkezinde koskoca Emniyet müdürü ölüme gidiyordu. Çatışma sürerken birkaç terörist araca yaklaşıp Gaffar Okkan’ın kafasına onlarca mermi daha sıktı. Öldüğünden herkes emindi artık. İşleri bitmişti. Çatışmada Gaffar Okkan’ın yanı sıra Mehmet Kamalı, Atilla Durmuş, Mehmet Sepetçi, Sabri Kün, Selahattin Baysoy isimli polis memurları da şehit oldu. Birileri için hesap kapanmıştı. Terör gruplarına karşı amansız mücadele eden, uyuşturucuya geçit vermeyen, halkın adeta kahramanı olan Gaffar Baba yoktu artık. Halbuki kendisine gelen istihbarat raporlarında suikastla ilgili birçok bilgi vardı. Şehit edildiği bölgedeki yapılanmayı istihbarat raporlarında okumuştu Okkan. Ama doğru bildiğinden vazgeçmedi. Makam, mevki peşinde koşmadı. Ben bunu ya-
Cenazesinde binlerce Diyarbakırlı ‘Gaffar Baba’ diye ağladı. O öldükten sonra bölgede doğan birçok çocuğa Gaffar ismi verildi. O sene şampiyon olan Diyarbakırspor şampiyonluk kupasını ilk olarak onun mezarına götürdü. Hem ağladılar hem de gururlandılar Gaffar Baba’ya verdikleri sözü tuttukları için. Bu dünyada bir Ali Gaffar Okkan geçti. Her iyi insan gibi onu da aldılar aramızdan. Yaşatmayacaklarını sandılar. Ancak her geçen gün binlerce Ali, binlerce Gaffar bu yola baş koydu.
ldürüldüğünde henüz 49 yaşındaydı Ali Gaffar Okkan. 1952 yılında Sakarya’nın Hendek ilçesinde doğdu Gaffar Okkan. 1970 yılında giydiği üniformasını can verdiği güne kadar çıkarmadı. 29 Eylül 1973 tarihinde Polis Akademisi'nden mezun olarak İzmir İl Emniyet Müdürlüğü'ne Komiser Yardımcısı olarak atandı. 1983 yılında Şanlıurfa İl Emniyet Müdürlüğü'ne atanan Okkan 1986 yılında Eskişehir’de görev yaptı. 6 Aralık 1993 tarihinde 1. Sınıf Emniyet Müdürlüğü'ne terfî ederek yine ülkenin en doğusunda, Kars’ta bu kez İl Emniyet Müdürü olarak görevde bulundu.Bu süreçte gösterdiği başarılı çalışmalar onun daha büyük yerlere geleceğinin de işaretiydi. Ülkenin terör sarmalı içinde olduğu 1997 yılında Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü’ne atandı. Eğitimine de devam eden Ali Gaffar Okkan İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetiminden de mezun oldu. DİYARBAKIR CİĞERİNE HAYRANDI Peki Ali Gaffar Okkan nasıl bir anda halkın sevgilisi olmuştu? Nasıl başarmıştı bunu? İlk geldiği günlerde Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü’nün önündeki yola sivillere açmıştı. Sık sık halkın arasına karışıp onlarla sohbet ediyordu. Ciğercilere uğrayıp hem yemek yiyor hem de ülkenin ve Diyarbakır’ın halini konuşuyordu. Diyarbakırspor’a verdiği des-
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
33
2016
‘’Makam peşinde değilim, yapacak bir şey bulamazsam babamın fırınına gider ekmek satarım."
Mekanınız cennet olsun GAFFAR BABA!
ARDINDAN… --- Diyarbakırlı Emine teyze hakkındaki deftere şöyle yazıyordu: "Diyarbakır'ın binde biri kötü bilir, o da işine gelmediğinden. Keşke onun gibi evladım olsaydı." --- Baloncu Mehmet amca ise " Çocuğum ölse bu kadar üzülmezdim, Keşke oğlum ölseydi’ diye ağıt yakıyordu. --- Hele cenazesinde sokakta görseler kıro diyecekleri altın kalpli bir abimiz şöyle haykırıyordu: ‘Dostlar ölmez, kahrolsun kötü insanlar’
Ümit BİLGİÇ
ASKON ve İŞKUR GİRİŞİMCİLİK EĞİTİM PROTOKOLÜ İMZALANDI
Anadolu Aslanları İşadamları Derneği (ASKON)Denizli Şubesi ve İŞKUR ortaklığıyla düzenlenecek olan eğitim programlarına ait protokol Teras Park alışveriş merkezi Akademi Salonunda ASKON Denizli Şube Başkanı Hakkı Pekdemir, İŞKUR İl Müdürü Feridun Giresun ve dernek yönetim kurulu üyelerinin katılımı ile imzalandı.
5
Şubat-20 Nisan tarihleri arasında devam edecek olan programın içeriğinde KOSGEB Uygulamalı Girişimcilik eğitimi yer alacak. Beş etaptan oluşan program sonunda 125 kişi sertifika almaya hak kazanacak. Protokol imza töreninde açıklama yapan ASKON Denizli Şube Başkanı Hakkı Pekdemir programa ilişkin şu açıklamalarda bulundu: “Yeni buluşlara, yeni iş fikirlerine inovatif üretim şekillerine ve farklı iş kollarına ihtiyacımızın olduğu bu dönemlerde tüm bu ihtiyaçların karşılanması adına ülkemize yeni girişimcilerin kazandırılabilmesi için düzenlenen girişimcilik eğitimlerinin hayırlı olmasını temenni ediyor, bu kursla-
rın düzenlenmesine destek veren İŞKUR İl Müdürümüz Feridun Giresun’a ve düzenlenecek olan kurslara ev sahipliği yapacak olan Teras Park alışveriş merkezi yönetimine teşekkür ediyoruz.” İŞKUR İl Müdürü Feridun Giresun da ASKON ile ortaklaşa gerçekleştirilecek olan girişimcilik eğitimlerine yönelik olarak şunları belirtti: “Ülkemiz ve ilimiz adına girişimciliğin artmasına vesile olan bu programlar bizler için çok büyük önem arz etmektedir. Özellikle kadın girişimcilerimiz bu programlar vesilesi ile hayallerini gerçeğe dönüştürebilme fırsatı bulmuşlardır. Kadın girişimci sayımızın bu programlar neticesinde ciddi oranda artış gösterdiğini görmek bizleri ayrıca mutlu etmektedir.” KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
34
2016
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
35
2016
Şarkıcı, oyuncu, aşçı, pedagog, iki kız annesi, on parmağında on marifet bir kadın Yeşim SALKIM. Konservatuvara girişinden kızlarına, aşktan sosyal sorumluluk projelerine kadar her şeyi sorduk ve sizler için öğrendik.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
36
2016
Binnur OLCAYTÜRKAN Bugün Sevgililer Günü olduğu için aşkla başlayalım röportajımıza. “AŞK” sizce neyin kısaltması?
tiğimde o yöresel şeyleri tatmayı çok severim. Kızım da aşçı benim. Gizem’le yemek yapmak büyük zevk. Film izlemeyi çok severim. Yabancı birkaç dizim var onları takip ediyorum. Komik gelecek ama balık tutmayı çok severim. İnsanlara çok iyi geldiğini, sakinleştirdiğini düşünüyorum denizin. Orada çok dinleniyorum. Su beni çok dinginleştiriyor.
K
imya gibi görüyorum aşkı. Ayrıca çok büyüttüğümüzü düşünüyorum bu konuyu. Aşk kelimesi, bizi çok hayal dünyasına götürüyor. Dolayısıyla onun bir hormon olduğunu, kadın ve erkek arasındaki bir çekimden ibaret olduğunu unutuyoruz. Bizi hayatta tutan birtakım dengeler, hormonlar var vücudumuzda ve bunların bir bütünü olarak bakmak lazım, biraz daha net bakmak lazım. Bu konuya daha mantıklı yaklaşma taraftarı mısınız? Ben hayalci değil daha mantıklı yaşıyorum. Zaten hayatım boyunca mantıklıydım. Duyguları çok seven, duyguyla yaşayan bir kadınım ama mantık hep vardır benim için. Dengeyi sağlarım. O yüzden aşk dedikleri zaman şunu düşünüyorum; Monet’nin tablolarına da âşık olabilirsiniz, Yücetepe Cami’sine de âşık olabilirsiniz, çocuğunuza da âşık olabilirsiniz. O yüzden karşı cinse duyulan duyguları, aşkı sadece orayla bağdaştırmıyorum ben. İnanmıyorum da buna. Çok başarılı bir sanatçısınız ve sanatçıların şarkılarını hep aşkları için yazıp, söylediği bilinir ya; sizin içinde böyle mi? Benim için öyle değil. Ben şarkılarımı hep çocuklarım için söyledim. Hayatım boyunca iki kızım için şarkı söyledim. Şimdiye kadar hiçbir erkek için şarkı söylemedim. 25 senedir böyledir. Hiçbir şarkıyı gözlerimi kapatıp bir erkeği hayal ederek söylemedim.
şeyler oynardım. Farklı kadınlar oynardım. Mesela bir taksiye bindiğimde bir doktor olsam nasıl konuşurdum diye hayal gücümü kullanırdım. İçimdeki küçük kadınları oynardım. Oyunculuk benim için büyük bir tutku. Şarkıcılığa geldiğimizde vücudunuzu bir enstrüman gibi kullanmak, sahnede her şeyden uzaklaşıp o an dünyanın sadece sizin ekseninizde dönmesi de çok farklı bir duygu. İkisini hiçbir zaman yan yana ya da ayrı yerlere koyamıyorum. Şarkıcılık mı oyunculuk mu dediklerinde hiçbirini seçemiyorum. İkisi de benim için çok büyük duygular. Peki, özel hayatınızda nasılsınız? Özel hayatında Yeşim SALKIM nasıl biri? Neler yapmayı seversiniz? Geçimsiz bir kadın J Aslında özel hayatımda çocuklarımla çok zaman geçiriyorum. Yemek yapmak benim bir hobim. Aynı zamanda ben Fransa’da gastronomi okudum. Tadımları çok severim. Ülkemizde de bir yere git-
Aşkınız için çılgınca bir şey yaptınız mı? Yaptığım en çılgınca şey evlenmekti, daha çılgını yoktur herhalde. J Sanatın her alanına saygı duyuyorsunuz ve işinizin hakkını vermek sizin hayat felsefesiniz. Sahnede şarkı söyleyen Yeşim SALKIM’la kamera karşısındaki oyuncu Yeşim SALKIM arasında benzerlikler ya da farklılıklar var mı? Oyunculuk acayip bir duygu. Ben oyunculuğu çok seviyorum. Hatta 16 yaşımda konservatuvara girdiğim zaman tiyatro bölümünü de kazanmıştım ama müziği seçtim. Farklı farklı KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
37
2016
Her daim dik duran çok güçlü duran bir kadınsınız. Nereden alıyorsunuz bu gücü, nasıl başarıyorsunuz bunu? Bazen insanlar benim çok snop olduğumu, çokbilmiş olduğumu, çok fazla konuştuğumu, ukala olduğumu düşünüyorlar. Böyle rivayetler var benim hakkımda. Ben hiçbir zaman el âlem ne der diye yaşamadım hayatı, bu benim için hiç önemli olmadı. Hayat nasıl geliyorsa öyle yaşadım ben. Kendi istediğim şekilde. Hiç korkmadım. Hatta geçen gün bir fotoğraf koydum İnstagram’a. Dalgaların önünde duran bir kadını koydum. “Hadi gelin üstüme, korkmuyorum.” diye. Ben biraz cesurum. Çocukluğumda da böyleydim. Cesaretin çok yürekten geldiğine inanırım. Erkek-kadın ayırt etmediğine, yürekte olduğuna inanırım. Babam hep şunu söylerdi: Diyelim ki çok çaresiz olduğunuz bir yerdesiniz ve başınıza bir şey geldi. Geminiz batabilir, uçağınız düşebilir, kaza geçirebilirsiniz, bir uzvunuzu kaybedebilirsiniz. Hayatı bırakacak mısınız? Hayır. Hayat devam ediyor. Bu nefes sizden çıkana kadar yaşamak zorundasınız. Problem varsa çözümde vardır. Bir bilge demiş ki “Her şeyi kaybettik.” , öbür bilge de dönmüş demiş ki “Çay koy, yeniden başlayacağız.” Benim hayat felsefem bu.
büyük bir şey değil. Ha yanağından ha dudağından öpmüşsünüz tarzı minik bir veda öpücüğü sadece. Tepki alırım diye de hiç düşünmedim hatta bence o sahneyi seyrettiklerinde çok ağlayacaklar. Televizyondan çok konuştuk, biraz da müzikten bahsedelim Albüm, single, konser… Neler var önümüzdeki günlerde? Necati ve Saykolar’la bir single yapıyoruz. Benim Son Sigara şarkımı yeniden düzenlediler. Can Polatoğlu diye bir arkadaşımız var. O Ses Türkiye’de yarışmıştı. Onunla bir şarkı yaptık. Bir de benim “Erkeğin Zillesi” adıyla çıkaracağım bir single hazırlıyoruz. Üç şarkı hazırlıyoruz şu an. Sanırım Mart gibi çıkmış olacak. Anne olmak ile kız annesi olmak arasında nasıl farklar var? Toplumda kadınlar için yaratılan bir algı var. Ben pedagoji üzerine master yaptım. Şunu söyleyebilirim, kız çocuklar babayla erkek çocuklar anneyle tanıyor karşı cinsi. Anneler, babalarında ya da eşlerinde bulamadığı o “masal kahramanını” oğlunda yaratmak için büyük bir çaba sarf ediyorlar bence. Beyaz atlı prens yok onu da söyleyeyim. Biraz bence bundan uzaklaşmalılar. Kadın eğer bunu dengelerse çok şahane erkekler yetişebilir. Dikkat ettiyseniz babalarda kızlarını hep prenses gibi yetiştirmeye çalışırlar ama bir yandan da o baskıyı hep kurarlar onlar üzerinde. Burada babalar biraz bunu dengelemiş olurlar ama tabii sebebi “El âlem ne der” durumudur. Kadın ve namusun hep yan yana getirilmesidir. Onlarında bundan kurtulması gerekiyor. Ben arada fark olduğunu düşünmüyorum. Kadın veya erkek, bir birey yetiştiriyorsunuz sonuçta.
seyrettim. Gerçekten çok gurur duyacağımız bir film ortaya çıkıyor. Hiç kimse endişelenmesin. Denizli’nin bu konudaki fikrini ve toplumsal yapısını da bildiğim için söylüyorum bunu. Burada kadını, erkeği yetiştirdiğimiz çocukları sorgulayan hatta toplumu sorgulayan olay Denizli’de geçmiyor. Nurgül YEŞİLÇAY daha önce çekilen Eğreti Gelin’de cesur sahneleri yüzünden birçok eleştiri almıştı. Bu film içinde haberler çıktı. Bir kadın oyuncuyla filmde öpüştüğünüz bir sahne varmış. Tepki alırım gibi bir korkunuz oldu mu? Öyle cesur sahneler yok. Bahsettiğiniz sahnede şöyle: O bir veda öpücüğü. Ölüm yolculuğuna uğurladığım bir hemcinsimin dudağına ruj sürüp küçücük bir öpücük kondurmak. Yani
Kocamın ailesi dizisinde çok ters köşe bir karakteri canlandırdınız ve büyük beğeni topladınız. Bunun arkasından Eğreti Gelin filmiyle bir dönüş yaptınız. Bu kitabın yazarı da aslen Denizlili biliyorsunuz. Bu filmde oynamak sizin için nasıl bir duyguydu? Ben bu filmde kanımla canımla oynadım. Sıfır makyajla kamera karşısındaydım. Tamamen Şükran Hanımın kitapta anlatmak istediği şeyi yaptık. İlk filmle de kesinlikle alakası yok. Ondan tamamen bağımsız bir film. Herkes çok yüreğini verdi bu filme. Geçenlerde de kaba kurgusunu KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
38
2016
Sosyal sorumluluk projelerine destek olmaktan çok ön ayak olmayı tercih ediyorsunuz. Şu sıralar böyle projeler var mı aklınızda? “Anne Benimle Oynar Mısın?” diye kendi geliştirdiğimiz bir proje var. Anne-çocuk üzerine kurulu. Bir pedagog arkadaşım ve kızımla beraber hazırladık. Anneleri eğitmek üzerine. Bunu da okullarda yapacağız, seminerler halinde. Anne ve çocuğun birlikte oyun oynarken nasıl zaman geçirebileceğini, nasıl kaynaşabileceğini öğreten bir proje. Çok faydalı ve güzel bir iş olacağını düşünüyoruz. Yeşim SALKIM’a bu güzel sohbet için çok teşekkür ediyoruz. Still Life Dergisi olarak bu güzel başarılarının devam etmesini ve tüm güzelliklerin onunla olmasını diliyoruz.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
39
2016
MEHMET UĞU R
TATAR
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
40
2016
Röportaj: İlayda GÖKÇEVİRAN
Denizli’ye ilkleri getirmeyi seven adam Mehmet Uğur TATAR ile birlikteydik. Kendisinden, Kaledavaz baklavasından ve Tabea’dan konuştuk. KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
41
2016
Sizi tanıyarak başlayalım. Bize biraz kendinizi anlatır mısınız?
1959
Kale doğumluyum. İki oğlum var. Denizli Lisesi’nden mezun oldum. Her genç gibi bende üniversite okumak istedim ama imkânımız olmadı. Babam rahatsızdı. Evin geçimiyle ilgilenmeliydim. Baba mesleği olan kamyonculuğa başladım ama sürekli içimde ticarete atılma hırsı olduğundan ileriki zamanlarda geri dönüşüm sektöründe Tataroğlu kâğıtçılığı kurdum. Geri dönüşümde Denizli’ ye bir ilki getirerek Türkiye’ de onuncu, Denizli’de ise ilk TAT lisanslı geri dönüşüm işletmesi unvanına sahip olduk. Tabea ile gıda sektörüne girdiğinizde neden tatlıyı seçtiniz? Yöresel tatlımız olan Kaledavaz baklavasının çok iyi bir tadı olduğunu fakat yeterince iyi tanıtılamadığının farkındaydım.. Uyuyan bir dev o bizde o devi uyandırmak için
yola çıktık.. Bilinen tadını daha da üst seviyeye taşıdık. Tat konusunda 3 ay çalıştık. Malzeme konusunda da çok titiz davranarak kaliteyi ön planda tutuyoruz. Bu şekilde bu baklavamızı daha üst yerlere taşıyacağımıza inanıyoruz. Kaledavaz baklavanızı özel kılan şey nedir? Özel bir yağ kullanıyoruz. 40 katlıdır. Her katında bol ceviz kullanıyor, bakır tepsilerde pişiriyoruz. Tamamen yöresel şekilde uygulamaya çalışıyoruz. Yağımız, suyumuz, cevizimiz yayladan olup, üretimi tamamen kendi doğal ortamı olan Kaledavaz’da gerçekleştirilmektedir. Çünkü baklavanın tadını coğrafya çok fazla etkilemektedir. Kaledavaz’lı birisine illa ki sunmuşsunuzdur bu tadı. Onların fikirleri nelerdi? Beğendiler mi, önerileri oldu mu? Gerçek tadını bilenler bizim baklavamızın onun çok daha üstünde bir damak tadı olduğunu ifade ediyorlar. Çok iyi
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
42
2016
geri dönüşler alıyoruz. Türkiye’nin başka yerlerinden gelip ilk kez tadanlarda çok beğendiklerini söylüyorlar. Tabea’nın şubelerini açmayı düşünüyor musunuz? Şu an zaten şehirlerarası sevkiyata başladık. Denizli içinde şubeler açabiliriz ama başka şehirlerde şu an için şube düşünmüyorum. Uzaklaştığı zaman gerekli ilgiyi her şubeye göstermek zorlaşacaktır. Orijinalliğine hâkim olabileceğim noktalarda şubeler açabilirim. Franchising teklifleri aldık ama saman alevi gibi birden parlamayı değil adımlarımızı sağlam atarak büyümeyi planlıyoruz. Uzun zaman diliminde bir marka oluşturmayı istiyoruz. Sizden başka bu işi düşünen ve uygulamaya çalışan neden olmadı peki? Ben ilk kez tadıyorum bu baklavayı. Tanıtılmaya gerçekten ihtiyacı var. Bilemiyorum. Yöresel tatlar yapanlar var. Sunumlarda beklentiyi karşılayamadığı
görülüyor. Ben herkese saygı duyuyorum. Kendi işimi en iyi şekilde yapmaya çalışıyorum. Değerini vererek yapılmadığını görünce üzülüyordum zaten. Mekânın tasarımıyla siz mi ilgilendiniz? Eğer siz Denizli’ye deniz getirebilecek kadar ufku geniş olan birisi iseniz çalışmalarınızda hep farklılıklar oluşturmak zorundasınız. Mekan için Denizli
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
43
2016
ve Türkiye’yi bir kenara bırakalım, uluslararası alanda ses getirecek bir mekan beklentim vardı. Bu beklentilerimi karşılayacak mimar ile çalıştık. Beklentilerimin üzerinde bir mekan oluşturduğumuzu kamuoyundan aldığımız beğenilerle emeğimizin boşa gitmediğini ve emin adımlarla yol aldığımızı görüyoruz. Bir aile işletmesi gibisiniz burada. Tabii ki çalışanların işi severek yapması, çalışmaya gönüllü olması çok önemli. Ben her çalışan arkadaşımıza söylüyorum “Yapmak istemediğiniz bir işte çalışmayın. Severek yaparsanız, iyi yaparsınız” diye bilgilendiriyorum. Gönüllülük çok önemli benim için. Ticaret Odası’ndan ya da KOSGEB gibi kurumlardan destek alıyor musunuz? Şehir içindeki mekânlara destek vermiyorlar zaten. Sadece reklam desteği var. Girişim içinde herhangi bir yardım almadım. Diğer tatlarınızdan da bahsedelim. Baklava dışında çikolata çeşitlerimiz var. Tamamen yüzde 65 kakao yağından üretilen, hiçbir katkı maddesi bulunmayan Gusto marka çikolatamıza çok güveniyorum. Modern lezzetlerimizden Makaron’un dışında içecek konusunda da geniş bir yelpazemiz var. Ürünlerde en çok dikkat ettiğimiz şey her zaman kalite. Kız isteme, söz, nişan gibi günler için özel aranjmanlarda yapıyoruz. Yöresel Kaledavaz Baklavanızı çok önemsiyorsunuz. Bununla ilgili hedefleriniz nelerdir? Yöresel Kaledavaz baklavamızı Türkiyemizin sınırlarıı aşarak uluslararası alanda marka yapmanın yanı sıra, Kale Meslek Yüksek Okulu’nda “Baklavacılık Bölümü” açılmasını sağlayarak istihdam oluşturmaktır. Mehmet Uğur TATAR’a verdiği bilgiler için teşekkür ediyoruz. Sizleri de bu güzel yöresel lezzeti tatmaya davet ediyoruz.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
44
2016
D
ERİŞKİN
OPTİK
Bu Yeni Yaz , Daha Bi Yeni ...
DOKTORLAR CAD. NO : 11 DENİZLİ
OCAK-ŞUBAT
(258) 265 2016
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
45
03 66 - 265 60 03
İlayda GÖKÇEVİRAN
Vildan ÇAPUTÇU
Bu ayki sayfalarımızın konuğu kumaşların, renklerin, desenlerin içinde doğup büyüyen imaj danışmanı Vildan Çaputcu oldu. Kişilere özel tasarımlarla çalışma hayatına atılan Çaputçu, ilerleyen zamanlarda kurumları da portföyüne katarak birbirinden şık tasarımlara imza atmaya devam etti.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
46
2015
B
Bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Vildan ÇAPUTÇU kimdir?
1968
yılında doğdum. Denizlili köklü bir ailenin kızıyım. Ailem tekstilci. Denizli’de doğdum büyüdüm. Lise çağlarında babamın işi nedeniyle İstanbul’a taşındık. Lise ve üniversite derken eşim Muammer ÇAPUTÇU ile evlenip tekrar Denizli’ye döndüm. Genç yaşta anne oldum ve çocuklarımla büyüdüm. Onlar benim kıymetlilerim. Bir oğlum ve bir kızım var. Oğlum Berk 27, kızım Beliz ise 17 yaşında. Moda hayatınıza nasıl girdi ve ben bu işi yapmalıyım dediniz? Tekstil ben doğduğumda hayatımdaydı zaten. Ailem tekstilci olunca hep kumaşların, renklerin, desenlerin içinde büyüdüm. Farkında olmadan tekstil kanıma işlemiş sanırım. Çocuklarım biraz büyüdükten sonra 11 yıl aile şirketimizde farklı departmanlarda farklı pozisyonlarda görev alarak hem kendimi geliştirdim hem de vizyonumu açtım. 2009 senesinde artık tek başıma ayaklarımın üzerinde durmam gerektiğini düşündüm ve “ Ben kendi işimi yapmalıyım.” dedim. Renk ve stil danışmanlığı da yapıyor musunuz? Tabii ki imaj danışmanlığı yapıyorum ama bir kurumu veya kişiyi giydirmem gerektiğinde onların istek ve ihtiyaçlarına göre renk ve model seçimi yapıyoruz. Karşımdaki kişinin gideceği yere, bulunduğu konuma, saç ve ten rengine uyumlu seçimler yapmalarında yardımcı oluyorum.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
47
2016
Sadece kişiye özel tasarımlar mı yapıyorsunuz? Kişiye özel olarak başlamıştım ancak bazı tesadüfler beni kurumlara özel tasarımlar yapmaya yönlendirdi. Kuruma özel tasarım konusunda ne kadar boşluk olduğunu gördükçe doğru bir karar verdiğimi tekrar anlıyorum. Tasarım yaparken nelerden ilham alırsınız? Yaşanmışlıklardan ve yaşananlardan. Yani kısacası hayattan. Tasarımlarımı hazırlarken özellikle ilham aldığım materyaller yoktur ama olmazsa olmazlarım vardır. Sessiz ve sakin bir ortam ve hafif bir müzik. Tabii bu ruh halime göre değişebiliyor. Kimi zaman pop, kimi zaman klasik, kimi zaman arabesktir. Ayrıca mum ışığı
ve mum kokusu beni çok rahatlatır. Bir tasarımcının bilmesi gereken olmazsa olmaz dediğiniz bir şey var mı? Tasarımcının ilk önce kumaşı çok iyi tanıyor olması gerekir. Modayı yakından takip ederek kendi çizgilerini modaya uyarlaması gerekir. Renklerin uyumunu çok iyi bilmesi gerekir. Karşısındakinin vücut yapısını çok iyi analiz edebilmelidir. Tabii ki bunların en başında bir tasarımcı için olmazsa olmaz diyebileceğim şey huzur ve pozitiflik. Tasarımcı ne kadar mutlu ise vizyonu o kadar açıktır diye düşünüyorum. Anjea’dan biraz bahseder misiniz? Anjea, 3 ana bölümden oluşmaktadır; Kişiye özel tasarım, Anjea Kids yani 0-10 yaşa özel tasarım ve personel tasarımı. Kişiye özel tasarımda Gülgün HEREK, Anjea
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
48
2016
Kids tasarımında Filiz ÖZNALBANT, personel giyim tasarımında da ben yer almaktayım. Anjea’yı hayalimde canlandırırken farklı bir konumda yer almasını ve Denizli’mize farklılık getirmesini istemiştim. Sanırım bu isteğim gerçekleşmiş oldu. Sadece bir dalda ilerlemek Anjea için zayıf kalacaktı. Anjea’nın anlamı nedir? Neden kendi isminizi tercih etmediniz? Anjea, mitolojide bolluk ve bereket tanrıçası anlamına gelmektedir. Hiçbir zaman kendi adımı koymayı düşünmedim. Çünkü her birey ve birimin ayrı adı olması gerektiğine inanırım. Her biriminde her birey gibi karakteristik özellikleri olduğunu düşünüyorum. Anjea benim üçüncü çocuğum. Personel giyim tasarımları zor bir alan. Dilediğiniz gibi yaratıcı olamayabilirsiniz. Nelere dikkat ediyorsu-
Arkadaşlarının gözünden Vildan Çaputcu... MELEK SÖZKESEN Kısaca Vii… çok becerikli çok usta… Gülmek imzanızdır derim ben hep, gülüşüyle imza atan insanlardan… hepimiz çok yoğunuz çok telaşlıyız son günlerde ama Vildan’ ın butiği sıcak kahvenin ve güleryüzün sizi her zaman karşıladığı ender yerlerden.. SEVİLİYORSUN Vİİ..
SÜLEYMAN KOCASERT Ev ve plaj giyimi tasarım yarışmamızın ilk gününden beri yanımızda olmuştur . Tecrübe ve birikimlerini genç tasarımcılar ile paylaşırken sadece onlara değil ihracatçılar birliği olarak bize de güç vermiştir . Yanımızda olmasından mutluyuz . Vildan Hanım bizim için Denib Ailesinin değerli bir üyesidir . Teşekkür ediyor ve başarılarının devamını diliyorum.
MUKADDES BAŞKAYA Vildanı aslında yıllardır tanıyorum ancak onunla yakınlaşmamız Başkan Yardımcılığını yapmakta olduğumDETGİS yönetim kurulunda birlikte çalışmaya başladıktan sonra oldu. Ayrıca her yıl DENİB’ in düzenlediği Ev ve Plaj Giyimi Yarışması’ nda koçluk yapıyoruz ve o benim diğer yarım diyorum. nuz bu tasarımları yaparken? Personel giyim tasarımları yapmaktan çok keyif alıyorum. Kurumlarda çalışan farklı sektörlerden farklı birimlerde çalışan arkadaşlarımla iletişimde olmak, onların hayatlarına dokunmak ve iz bırakmak çok keyif veriyor bana. Öncelikle mutlaka tasarım yapacağım mekânı ziyaret ediyorum. Kurumun yetkilisi ile görüşüp benden ne beklediklerini, kurumlarında nasıl değişiklikler istediklerini dinliyorum. Daha sonra kurumun iç mimarisine, renk özelliklerine, kıyafeti giyecek kişilere, kurumun ambiyansına, tarzına, yaş ortalamasına, müşteri kitlesine, menüsüne dair notlar alıyorum. Gerekli fotoğraflarımı çekerek ön çalışma aşamamı bitiriyorum. Daha sonra kumaş seçimlerimi yapıyorum. Her türlü detaya ve kumaşların özelliklerine göre çizimlerimi gerçekleştiriyorum. Gerekirse numune dikimi yapıyorum ve kuruma sunumu gerçekleştiriyorum. Teslimatımı yaptığımda da kişilere tek tek giydirip gerekli düzeltmeleri yapmadan o işi bitmiş saymıyorum. Benim için müşteri memnuniyeti her zaman birinci plandadır. Son olarak Anjea için gelecekteki projelerinizden bahseder misiniz? Anjea için tabii ki farklı planlarım var.
Vildan’la birlikteyken tüm sıkıntılarınızı dertlerinizi unutursunuz. Zamanın nasıl geçtiğini anlayamazsınız. Onunla birlikteyken hep gülümser hep kahkaha atar ve mutlu olursunuz. Vildan’ım sen hep güzel gönlün, gülen ve pür neşe hallerin, kahkahaların ve harika sofralarınla benim çılgın arkadaşım olmaya devam et canım arkadaşım…
İSA DAL Vildan hanım ile 15 yıla yakın bir süredir yüzünden hiç eksik olmayan gülücükle tanıdım. Muhteşem bir enerjiye sahip bir iş kadını, bir tasarımcı ve bir anne. Denizli Tekstil ve Giyim Sanayicileri Derneği yönetim kurulunda son 4 yıldır birlikte çalışıyoruz ve çok başarılı organizasyonlara imza attık. Özellikle meslek liselerinde yaptığımız projeler ile gelecek nesillere ümit oldu. Vildan hanım enerjisi ile daha nice gençlere ilham vermeye devam edeceğine inanıyorum.
BERRİN SİVRİ Küçük dev bir kadındır Vildan. Fırtınalar estirdi bence. Denizli’de hatta bir çok yerde kimsenin göremediği bir açığı gördü. Ve başarıyla bu açığın üzerine gitti. Özel olmak isteyen çok yer bu özel kadınla çalıştı. Enerjisini tasarımlarına öyle güzel yansıtıyor ki.... Hiperaktifliğini renklerle yansıtıyor tasarımlarına. Bir yandan da dostluğu sıcacıktır. İçini ısıtır insanın. Sen ağlarsın o daha çok ağlar. Tanımak bir şanstır onu. KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
49
2016
2016 HEIMTEXTIL ARDINDAN... Dünya’nın en büyük ev tekstili fuarı olan Heimtextil Frankfurt Fuarını geride bıraktık.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
50
2016
Binnur Olcaytürkan 12-15 Ocak 2016 tarihlerinde gerçekleştirilen ve büyük umutlarla gidilen Frankfurt’tan genel anlamda memnun dönüldü. 70 ülkeden 2.800 standın açıldığı, 70.000’den fazla kişinin ziyaret ettiği Heimtextil Frankfurt Fuarı’na aynı zamanda uluslararası bir ev tekstili kongresi gözü ile de bakmak mümkün. Çünkü bu fuarı ticaret amacıyla gelenlerin yanı sıra, dünyanın dört bir tarafından tasarımcılar, stilistleri, medya mensupları ve öğrenciler de takip ediyor. Önümüzdeki döneme ait trendler burada belirleniyor. Bu anlamda Heimtextil’in ticari fuar olmanın ötesinde bir anlam taşıdığını söyleyebiliriz.
Denizli Türkiye’nin Lokomotifi Konumunda
D
enizli’den, Denizli İhracatçılar Birliği(DENİB) üyesi 60 firma olmak üzere Türkiye’den yaklaşık 210 firma tarafından Frankfurt – Heimtextil Fuarı’nda stand açıldı. Denizli evtekstili firmaları Heimtextil Fuarına yıllardır katılım sağlıyor. Geçen zaman içerisinde Denizli firmalarının kendini ne denli geliştirdiğini belirgin bir şekilde gö-
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
51
2016
rebiliyoruz. Ürünlerimizin kalitesi, tasarım ve desen zenginliği çok üst düzeylerde. Rahatlıkla ifade edebiliriz ki, Denizli bu anlamda artık takip eden değil, takip edilen bir konumda. Bütün firmalarımız yeni koleksiyonlarıyla ve yenilikçi tasarımlarıyla fuarda dikkatleri üzerine çekmeyi başardı. Artık standlarımız başka ülkelerden gelenler tarafından dikkatle izleniyor.
Bu yılki fuarda ilk kez Güney Ege Kalkınma Ajansı tarafından desteklenen DENİB Turkish Towels projesi kapsamında DENİB olarak stand açarak projenin tanıtımı yapıldı ve aynı zamanda ziyaretçi olarak fuara katılan üyelerimizin müşterileriyle görüşme yapmalarına imkan sağlandı. DENİB Turkish Towels standında müşterileriyle görüşme imkanı bulan üyelerimiz, açılan standın bundan sonraki yıllarda da devam etmesi gerektiği yönünde olumlu değerlendirmelerde bulundular.
FUARLAR BİZİM İÇİN ÖNEMLİ
T
eknoloji ve iletişim günümüzde son derece gelişmiş olsa da, ticaret fuarları öneminden bir şey kaybetmiyor. Fuarlarda yeni ticari temaslar kurulmasının yanında, mevcut müşterilerle de yüz yüze görüşme imkanı bulmak çok önemli ve yararlı. Bu bakımdan, firmalarımız fuarlara katılmaya devam ediyorlar. Öte yandan başta önceki dönem Ekonomi Bakanı ve AK Parti Denizli Milletvekili Sayın Nihat ZEYBEKCİ ve Denizli Milletvekili Sayın Şahin TİN olmak üzere, Denizli Valisi Sayın Şükrü KOCATEPE ve Denizli Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Osman ZOLAN’ın yanısıra, Denizli Ticaret Odası Başkanı ve TOBB Yönetim Kurulu Üyesi Necdet ÖZER, Denizli Sanayi Odası Başkanı Müjdat KEÇECİ, Denizli İhracatçılar Birliği Yönetim Kurulu Başkanı ve TİM Başkan Vekili Süleyman KOCASERT ve DENİB Yönetim Kurulu Üyesi Ahmet SERTER ve Genel Sekreterlikten Şadiye BAYKENT’den oluşan Denizli heyeti, katılımcıların standlarını ziyaretleri ile ülkemiz adına bu ve benzeri fuarların ne denli önemsendiğinin bir başka göstergesi oldu. KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
52
2016
Denizli’nin bu birlik ve beraberliği bölgede yayın yapan gazetelere de konu oldu. Hürriyet Gazetesi Almanya baskısında, Denizli’nin katılımcı şirket sayısına dikkat çekerek, Denizli protokolünün işadamlarını yalnız bırakmadığına vurgu yaptı. ‘Denizli Çıkarma Yaptı’ başlığıyla okuyucularına haberi duyuran gazete de protokolün stant ziyaretleri ön plana çıkarıldı.
HEIMTEXTIL İLE 2016’YA İYİ BAŞLADIK
DENİB
Yönetim Kurulu Başkanı ve TİM Başkan Vekili Süleyman KOCASERT, fuar ile ilgili şunları söyledi: Denizli ve Türkiye adına genel anlamda başarılı bir Heimtextil Fuarı geride kaldı. Fuarda firmalar mevcut müşterilerin yanısıra yeni müşteriler ile görüşme yaptılar.. Önümüzdeki aylar çok önemli. Fuara katılan firmalarımızın bu görüşmeleri, ticari ilişkiye dönüştürmelerini ve bereketli kazançlar elde etmelerini diliyorum.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
53
2016
TUNÇ FINDIK
TUNÇ FINDIK
Biyografi
ZİRVELERİN EZBERLEDİĞİ DAĞCI
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
54
2016
Binnur OLCAYTÜRKAN
-Dağcılık zor ve sabır gerektiren bir spor. Sizi zoru sabırla başarmaya iten nedir? Nasıl başladınız bu spora?
D
oğaya ve arazide olmaya en küçüklüğümden beri çok meraklı olsam da, dağcılıkla 1989 yılında Bilkent Üniversitesine girdiğimde tanıştım ve aradığımın bu olduğunu gördüm. Fiziki ve ruhi olarak insana sınırlarını anlatan, kendi zihni ile mücadele etmesini sağlayan, gerçek özgürlüğü tattıran, sabırlı olmayı öğreten ve hayatın, dünyanın gerçekliğini tanıtan zorlu bir spordur dağcılık, ben bu yüzden onu sevdim. Dağlar zorludur ama dilinden anlayınca size yardımcı olan ortamlardır. Bu dürüstlük benim en çok sevdiğim unsurdur. Bir kere içine girince de, devamını getirmek ve yaptıklarınızın üzerine kat çıkmak, daha iyisini başarmak istiyorsunuz. Dağcılıkta zorun daha da zoru vardır, taa ki siz kendi sınırınızı buluncaya dek.
-Dağ şartlarında risk almak ve hızlı karar vermek durumunda kalıyorsunuz.Tırmanışlarla stratejiniz ne oluyor? Dağcılık kontrollü riskler sporudur, doğası gereği tehlikeler içeren bir spordur. Zaten bilinmeyen ve kontrol edilemeyenden kaynaklı risk ve tehlikeler olmasaydı, dağcılık da basketbol veya tenis gibi bir saha sporu olurdu ve hiçbir cazibesi olmazdı. Çünkü gerçek macera bilinmeyenler içerir, ‘challenge’ yani meydan okuma içerir (bu meydan okuma dağa, doğaya değil, insanın kendi ruhuna olan meydan okumadır). Üstelik dağcılık, doğası gereği modern hayatın rahatlığına karşıt bir manifesto gibidir, ortamı
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
55
2016
daima çok zorlu ve tehlikelidir. İnsan ruhunun gerçek yüzünün ortaya çıkması ve terbiye olması için zorluklarla sınanması, iradeli olmayı öğrenmesi, nefsine hakim olmayı bilmesi gerekir. Bu da ağır, zorlu koşullarda olur ancak, mesela yüksek dağlar, zorlu tırmanışlar gibi.. Dağcılığın diğer sporlardan farkı, oyun bitince saha kenarına çıkıp, duşunuzu alıp eve gidemezsiniz, çünkü dağcılıkta oyun hep devam eder, şehre dönene dek. Dağcılık bir spor olmanın ötesinde bir yaşam tarzıdır, onu olması gerektiği tarzda yaşayarak doğru yapabilirsiniz. Bu da dağın size sunduğu şartları iyi tanımak, ona uymak, kendi sınırlarını bilmek ve doğru yerde doğru zamanda ol-
makla olur. Kısaca dağcılık sadece kas gücüyle, kaba kuvvetle yapılacak bir spor değildir, okumuş, kültürlü ve hesaplı insan işidir. Riski doğru değerlendirmek, zor koşullarda doğru karar alabilmeyi sadece akıllı insanlar yapabilir. Dağcı, ‘durumsal farkındalığı’ yüksek, ‘kendini bilen’ insandır. Dağlarda stratejiniz, zevk almak, riski doğru okumak ve eve sağlıklı dönmektir. Risk ve tehlike dağcılığın ayrılmaz bir parçasıdır. Dağlarda objektif tehlikeler dediğimiz riskler (taş düşmesi, fırtına, soğuk, çığ vb.) her zaman mevcuttur fakat bunun dozuna karar veren dağcının sadece kendisidir. Dağlarda tırmanırken kontrollü bir risk alır dağcılar; riski
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
56
2016
değerlendirmek de deneyimden ve dağ bilgisinden, görgüsünden geçer. Dağcılık, ona has risk ve tehlikeden kaynaklanan bilinmezlik olmadan tenis veya koşu gibi bir spor olurdu. Zaten dağcılığın tadı da buradadır: dağcılık dağlara has risklerden kaynaklanan bilinmezlik ve sürprizlerle dolu bir spordur. Bazen riskin boyutuna göre yola devam etmeye veya geri dönmeye karar vermek gerekir, tırmanışın her adımında risk ve tehdit değerlendirmesi gerçekçi şekilde yapılmalıdır. Kısacası dağcılık yapan kişilerin durumsal farkındalığı oldukça yüksektir. Tırmanışta planlama, uygulama ve risk değerlendirmesi çok önemlidir, şehirden ayrılıp şehire dönene, tırmanış bitene dek
bu yapılır. Özellikle hava ve şartların çok değişken olduğu 8000 metrelik dağlarda bu daha da önem kazanır. Siz profesyonel bir dağcısınız. Profesyonel dağcı olmak için neler yapılmalı? Dağcılıkta profesyonellik, sponsorlarla çalışarak hayatını kazanmaktan geçer. Profesyonel dağcı- tırmanıcı, aynı zamanda iyi bir motivasyon konuşmacısı, organizatör ve yazardır. Dağ rehberliği bunun bir kısmıdır, gerçek manada dağ rehberliğinden bahsedersek tabi. Benim için şahsi olarak hedef, amatör ruhu kaybetmeden, profesyonel yöntem ve tarzlarla yeryüzündeki dağlarda tırmanmaktır. Hayatım dağcılıkla içiçe ve tırmanışla dolu geçiyor; istediğim de buydu zaten, profesyonellik bunu sağlıyor bana. Masabaşında oturarak istediklerime ulaşmam mümkün olamazdı. Türkiye’de başarılı dağcılar var. Peki dünya genelinde Türkiye dağcıları ve Türkiye dağcılığı ne aşamada? Evet, Türkiye’de iki elin parmakları kadar sayıda iyi dağcı-tırmanıcı var. Ancak genele bakarsak Türk Dağcılığı dünya dağcılığına kıyasla, kalite ve sayı olarak oldukça geride, çünkü teknik tırmanan veya yüksek dağa çıkan, yani gerçek anlamda dağcılık ve tırmanışla ilgilenen bir avuç insan var sadece ve gelişme için uygun ortam yok, bu kadar dağlık arazimiz ve doğamıza karşın. Doğa sporları kültürünün eksikliği bunun en büyük nedeni bence. Doğa sporlarının gelişmesi insanların konuyla daha çok ilgilenmesiyle olacaktır ve tabii devletin de yoğun desteği ile. Avrupa’da yılda Türkiye nüfusu kadar insan sadece Alpler’de tırmanışa gidiyor; bunun nedeni 200 yıllık bir dağcılık ve doğa sporu kültürüdür. Buna dayalı olarak dağcılığın pazarı, üretimi, altyapısı da gelişkindir. Bizde ise hala dağa çıkana deli veya terörist veya hazine avcısı gözüyle bakılıyor ve dağlarımıza girişte milli park parası kesiliyor, insanların hevesi kırılıyor, en güzel doğal ortamlarımız giderek daha da çok tahrip ediliyor. Dağlar ve dağcılar sahipsiz, dağcılık federasyonu tamamen inaktif ve konuyla ilgisiz durumda.. Dağcılıkla ilgili güncel eğitim ve deneyim eksik, yayınlar eksik, sertifikasyon ve belgelendirme zaten hiç yok, rehberlik kurumunun varlığı yok. Tüm bunlar şüphesiz ilgili resmi kurumların girişimiyle bir gün değişecektir. KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
57
2016
Ancak zaman ve yatırım gerekiyor ve insanlara, spora, gençlere yatırım yapmak tabii.. Türk dağcılığının yaşadığı emekleme çağından kurtulması için öncelikle içinde olduğu çekişmelerden kurtulması gerekiyor. Tabii ki insanların da tembelliklerini yenerek bu spora katılması gerekli. Söylemem gerek ki, Türkiye’de dağcılık yapmak çok zor bir uğraş... Siz aynı zamanda bir yazarsınız biraz da kitaplarınızdan bahsedelim. Yeni projeleriniz var mı? Şu ana dek, dağcılıkla ilgili 9 özgün kitap yazdım, ikisi İngilizce olmak üzere. Toplamı 2500 sayfayı bulan 5 kitabı Türkçeye çevirmişliğim var. Yeni proje olarak, şubat ayı içinde bitirmeyi umduğum rehber kitabım var ‘Aladağlar Dağcılık ve Tırmanış Rehberi’. İngilizce ve Türkçe olarak ayrı iki kitap olacak, Aladağlar' daki bütün tırmanış rotalarını içeren. Ancak kitabın eksiksiz olması gerekiyor. Ne var ki, bilgiyi homojenize etmesi, doğru bilgiye ulaşması zor. Umuyorum ki, güzel bir sonuç çıkacak ortaya, uğraşıyorum gerçekten de. 454 tırmanış rotası var 500 sayfaya yakın olan kitapta; yeni rotalar, eski ve az bilinenler, popüler olanlar.. Genelde rota bilgilerini tırmanmış olanların ağzından doğrudan alıyorum, eğer kendim o çıkışı yapmadıysam. Aslında bu kitap bizim tüm camiamızın ortak bir değeri olacak. Ve bu tür eserler, sanıyorum insanların da ortak bir değeri ve tarih mirası olacağı için, dağcılığımıza faydalı olabilir.
de çok başarılı oldu; birçok yeni donmuş şelale rotasını tırmanmanın yanısıra, tırmanıcı arkadaşlar için de bu adrenalin dolu özel spor dalı hakkında eğitici workshoplar düzenledik. Kısaca herkes memnundu ve ben de çok keyif aldım, yeniden orada olup tırmanabilmekten dolayı. 14x 8000’ lik projesine başlayalı oldukça zaman oldu. Bu proje kapsamında 11x8000’ lik zirveye ulaştınız. Peki bu projeye başlamaya nasıl karar verdiniz? Ve bu proje size neler kazandırdı yada sizden neler götürdü? Aslına bakarsanız, ilk 8000’lik dağım olan Everest’in zirvesine 2001 mayısında çıktığım zaman, böyle bir düşüncem yoktu. Everest'in ardından
Uluslararası Buz Tırmanış Festivalinde dünyaca ünlü bir dağcı olarak Erzurum’un gönül elçiliğini üstlendiniz. Festival nasıl geçti ve neler hissettiniz? Erzurum benim için özel bir yer ve oradaki iyi dostlarım nedeniyle orayla özdeş hissediyorum, bölge gerçek bir cennet doğaya sahip. Bu bölgede yaz olsun kış olsun yaptığım çıkışlar çok güzel anılardır ve devamı da geliyor... Tüm bu çabalar sonucunda, sevgili dostum Çetim Bayram’ın organize ettiği ‘Erzurum-Uzundere Buz Tırmanış Festivali’ iki senedir hayata geçiyor ve yerli yabancı çok sayıda dağcıyı donmuş şelalelerle buluştururken, Erzurum’u da dünyaya tanıtıyor. Tabi burada Valilik ve belediyenin de desteği çok önemlidir. Bu seferki festival
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
58
2016
gittiğim ikinci 8000’lik dağ, 2002’de Broad Peak oldu, üçüncü gittiğim 8000’lik dağ, Tibet’teki Cho Oyu idi ve çok kısa bir sürede, hızlı ve oksijen kullanmadan, iki kişi zirve yaptık. Bu çok hoşuma gitti ve yüksekte iyi şeyler yapabileceğimi net olarak gördüm, ancak bu projeye devam etmek hala aklımda yoktu. Sonra Lhotse’ye gittim 2006'da. O tırmanışı yaptıktan sonra, ‘niye olmasın böyle bir proje?’ diye düşünmeye başladım. Kısaca, 2006 yılından beri 14x8000 projem sürüyor. Ne götürdü dersek, ciddi miktarda zaman ve çaba harcadım, kaynak kullandım. Bu proje fiziki olarak da yorucu, riskli ve zor, çünkü çok zaman harcıyorsun irtifada ve bu arada beden olarak yıkıldığın, yüksekte kas yapın eridiği için fiziki antrenman seviyesi düşüyor,
geri döndüğünde toparlanma sürecin aynı derecede zor ve uzun oluyor. Dağa gitmeden önceki uğraşılar, döndükten sonraki uğraşılar derken, zaman alan bir süreçtir bu ve aşındırıcı olabiliyor gerçekten. Ve tabi 8000’lik dağa her çıkışın ciddi derecede risk taşıdığını da unutmamak gerek. Neler kazandırdı dersek, bence muhteşem zirvelere çıkmamı sağladı bu proje, ki bunun için de şükran doluyum. Sıradaki tırmanış planı nedir? Sponsor durumu belli olmadığı için net söyleyemiyorum ama 2016 yılında iki adet farklı 8000’lik olabilir, Pakistan’da muhtemelen. Tabi bu arada daha alçak zirvelerde ve farklı coğrafyalarda tırmanışlarım devam ediyor. Mesela bugünlerde Erzurum’da donmuş şelale tırmanıyoruz... Bildiğim kadarıyla bir sponsor sıkıntınız hep var projelerinizde. Sponsor bulmak zor oluyor mu? Sponsorlar olan firmalar isteklerinizin tamamını gerçekleştiriyor mu? Evet, sponsor bulmak hep zordu ve hala da zor, finans bulmak büyük dert. Ama şunu açıklıkla söyleyebilirim: malzeme ve hizmet sponsorluğu
konusunda bir sıkıntım olmuyor. İstediğim malzemeyi ve hizmeti sorun yaşamadan alabiliyorum. Malzeme ve hizmet konusunda atlet takımlarında bulunduğum GRIVEL, BEAL ve THE NORTH FACE ciddi katkılarda bulundu bana ve hala yola devam ediyoruz beraberce. Onlara buradan teşekkürü borç bilirim. Zirveyle sonuçlanmayan denemeleriniz mutlaka olmuştur, bu denemeler sonucunda sponsorlarından ne tepkiler aldınız? yada aldınız mı? Bu konuda sorun yaşamadım. Örneğin, 8047 metrelik Broad Peak' e koşulların kötülüğü nedeniyle çıkamadığım 2002'de, Meteksan Sistem şirketi idi benim ana sponsorum. Önceki yıl onların bayrağını dünyanın en yüksek zirvesi Everest’in zirvesine çıkartmıştım zaten, beni çok iyi biliyorlardı. Bu durumda anlayışlı davrandılar, benim başıma iş gelmesi onlara da iyi bir imaj vermezdi çünkü. Bu bir spor, zafer de olur yenilgi de.. 2006 yılında sponsorumuz olan Fenerbahçe’nin kulüp başkanı Aziz Yıldırım ‘Aman çocuklar, en kolay rotadan çıkın Everest’e, sakın canınızı tehlikeye atmayın, risk varsa zorlamayın, dönün’ demişti mesela bize. KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
59
2016
Şu an projenin neresindesiniz? Kaç zirve kaldı? 4 zirve kaldı geriye. Bugün itibariyle projenin dörtte üçü bitti demektir, küçük bir yol değil aldığım, ancak öyle bir çırpıda bitecek birşey de değil. Ve gerçekten, kalan dört zirveden iki tanesi de dünyadaki riskli dağlardan; Nanga Parbat ve Annapurna. Acelem yok bitsin diye. Ayrıca, dört tane kaldı yerine, 11 adet yaptım diye düşünmek daha doğru olur. Bu proje ile ilgili yeter artık deyip sıkıldığınız oldu mu? Bazen elbette sıkılıyorum, çok uzun soluklu bir proje bu. 8000'lik dağa iki ay süre için tırmanışa gidiyorsun. Bunun sadece 10 günü tırmanış. Geri kalanı bekleme, bürokrasi, yolculuğun sıkıntıları.. Benim sevmediğim şeyler. Ben kötü bir turistim. Bazen çok sıkılıyorum seyahat etmekten ve garip yerlerde boş oturup beklemekten, ben tırmanmayı ve aksiyonu seviyorum çünkü. Benim işime gelen şey, bir yere gideyim 4-5 gün süper konsantre tırmanayım, çok yorulayım. En güzeli bu. Ya da daha alçak bir dağa gideyim 6000, 7000 metrelik etkin tırmanış yapayım, daha az
dinlenme ve daha az zamanla. Bazen insanı yorup sıkıyor bu proje ama herşeye karşın çok da çekici ve tüm sıkıntılara değerdir bir 8000’lik zirveye çıkış. Tabii ki, işi yarım bırakmak gibi bir fikrim hiç yok. Tek başına 8000'lik bir dağda yalnız kaldığında yanınızda kimseyi göremediğinizde neler hissediyorsunuz? Bence çok güzel bir his tek olmak. Bana tad veriyor. Kendine, tecrübe ve gücüne güveniyorsan, seni yenebilecek hiçbir şey yoktur, tek kişiysen bile. Kendimi güçlü hissettiğim zamanlarda bunu yapabiliyorum ve zevk alıyorum. Bazen, hata yapıp düşersen kesinlikle öleceğin yerlerde tırmanıyorsun, çok dik yerler bunlar genellikle. Bu durumda 10 metre önünde veya 50 metre arkanda başka bir adamın olup olmamasının bu anlarda bir önemi yoktur. Tek başınasın, sadece kendin varsın, kimse sana yardım edemez. Her şeyi şahsen yapmak ve çok dikkat etmek, kendine tam yetmek durumundasın. Tek olma hissini, yalnızlığı bazen çok seviyorum, kendimle yalnız kalabiliyorum. Başkasının sorumluluğu sana ayak bağı olmuyor, her kararında özgürsün. Bu da esneklik sağlıyor. Hiç ölümle burun buruna geldiniz mi? Elbette. Her tırmanışta ölüm riski vardır. Dikkatsiz olduğun an canın riske girer. Ve de her zor çıkışta, bıçak sırtında olursun. İşin tabiatı budur. Gittiğim her 8000’lik çıkışta birilerinin ölmesi veya yaralanmasına şahit oldum, kaçınılmaz bir durum. 14x8000 projesi tamamladıktan sonra başlamayı düşündüğün bir proje var mı? Dağcılık dışında özel bir proje fikrim yok, geri kalan şeyler beni ilgilendirmiyor.. Daha çok teknik dağcılık bazlı projeler olacak önümde, zor ve zevkli teknik çıkışlar.. Giderim Patagonya'da tırmanırım, Peru'da, Alpler’de veya Çin’de tırmanırım. 7000 ve 8000’liğe de yine giderim, mesele yok.. -Peki bu proje sizin popülerliğinizi arttırdı mı? Tabi arttırdı, kaçınılmaz olarak. Ancak ben kendimi pazarlayan, popüler olmaya çalışan bir insan değilim, hiç olmadım da. Çok daha fazla arttırabilirdim popülerliğimi, ama açıkçası uyduruk geliyor bana böyle bir şeyden dolayı daha bilinir olmak. İnsanlar beni biliyorsa yazdığım rehber kitaptan bilir, açtığım rotayı tırmanmaktan bilir. Yani dağcılıkla ilgili kişiler zaten biliyordur. 8000'lik dağa tırmanış yapıyorum diye sokaktaki adam beni bilmez, bilmemeli de normal olarak. Sadece dağcı olan, meraklı kişiler tanır beni, Aladağlar'da bir rotamı tırmanmıştır, benim yazdığım kitabı okumuştur veya bana zamanında bir malzeme sormuştur.. Sokaktan geçen bir adam beni bilmez çünkü benim dağcılık ve tırmanış dışında bilinmemi gerektiren bir durum yok.
Tırmanmadığınızda özel hayatınızda neler yaparsınız? Nelerden zevk alırsınız? Genelde hayatım dağ ve tırmanış üzerine kurulu, çoklukla antrenman, hazırlık ve tırmanış için seyahat zamanımı doldurur. Ancak dostlarla sohbet etmek, yazı yazmak, iyi bir kahve içmek de benim için önemli. Zamanın bir kısmını köyde geçiriyorum, Antalya’da Geyikbayırı yaylasında, huzurlu bir yerdir, tabi dağlara ve kayaya yakındır. Tırmanmadığımda da doğada olmak iyi bir şey! Hırslı birimisiniz? Hırslı değil, hevesli bir insanım. Ama hırs önemli bir olaydır ve keskin bıçaktır bence. Aşırı hırslıysan kendine hızla zarar verebilirsin, eksik hırslıysan da hiçbir şey yapamazsın, korku ile oturursun, itici gücün olmaz. Bu durumda hırsı doğru yönetmek lazımdır. Giriştiğin işi gerçekçi şekilde tanımlayıp, kendi sınırların dahilinde
hırslı olmak, biraz kararlılık ve doğru değerlendirme ile birleştirdiğinde iyi bir şeydir. Ama aşırı hırs insanın sonu olabilir- yüksek ve teknik dağların değişken ve zor ortamında özellikle böyledir. Hırs ve ihtirasın gerçekçi değerlendirmenin önüne geçmesine asla izin vermemeli, sadece dağcılık için değil, aslında hayatın tümü için böyle. Sonuçta kendini doğru değerlendirirsen, yerini bilirsen, zaten hırsın ötesinde iş yapmış oluyorsun. Kendini doğru değerlendirmek ise, deminki meseleye -egoya- geliyor, onu törpülemiş ve kırmış olmaktan geçiyor. Kendini nerede görüyorsun, sen kimsin? Gurur, ‘başkası ne diyecek’, sosyal dürtüler, korkular, bunların hepsini bir kenara atmak zorundasın tırmanış ve dağcılıkta. Gerçekçi değerlendirme her şeyin başıdır. Hırsı dikkatli kullanacaksın. Bazen hırslanırsın, insan psikolojisi çok değişkendir, ama bazen de hırsını tamamen kaybedersin. Hep inişli çıkışlı şeklinde ilerleyen bir zihin dünyamız var kendi içimizde. Bunu doğru anlamak, değerlendirmek gerek.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
61
2016
Ve son olarak STİLL LİFE DERGİSİ okurlarına ve seni takip edenlere ne söylemek istersin? İzleyen, kalpten iyi dileklerini gönderen herkese çok teşekkür ederim. Tırmanış bir dünya sonuçta, çok güzel ve saf bir dünya üstelik. Tırmanış sayesinde o kadar çok güzel, değerli insanlarla tanıştım ki, onlarla çok güzel zamanlarım geçti. Sonuçta dağcılık ve tırmanış risklidir ama dünyanın güzelliğini anlamak, dünyanın gerçek değerini görmek için tırmanış iyi bir yoldur. Ve bu sayede bir çok insanla da tanışmış oluyorum. Arada sunum yapıyorum, birçok hevesli insan karşıma çıkıyor, yardım edebildiğim kadar ediyorum onlara. Onlar da beni gerçekten gönülden destekliyorlar ve seviyorlar. Kitaplarımı alıyorlar, merakla soru soruyorlar. Samimi olduklarını görüyorum, elimden geldiğince de yardım etmeye çalışıyorum, çalışacağım da. Onlara kalpten teşekkür ediyorum.
“
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
62
2016
B
0
Ali Ocak “Turyap’a danışın, karlı bir işbirliği ile tanışın ”
Bereketli 0 258 361 04 04
Lozan
0 258 28263296300 44
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIKEYLÜL-EKİM OCAK-ŞUBAT
2015
2015 2016
Üçler
0 258 361 02 02
210X2
Ümit BİLGİÇ
22 objektiften Denizli Denizli Kadraj Fotoğraf Atölyesi’nde eğitim alan 22 fotoğraf tutkunu, saha çalışmasında çektiği fotoğrafları beğeniye sundu. Denizli’nin ödüllü fotoğraf sanatçısı Zeki Akakça’nın sorumluluğunu üstlendiği Kadraj Fotoğraf Atölyesi’nde eğitim alan 22 fotoğraf tutkununun saha çalışmalarından oluşan sergi, Turhan Bahadır Sergi Salonu’nda açıldı. Denizli’nin farklı doğal güzelliklerinin ve özelliklerinin yer aldığı fotoğraf sergisine sanatseverlerin ilgisi ise oldukça yoğun oldu. Serginin açılış töreninde konuşan Fotoğraf sanatçısı Zeki Akakça, Kadraj Fotoğraf Atölyesi’nde yoğun bir eğitim alan fotoğraf tutkunlarının birbirinden farklı gözlerden Denizli’ye anlattıklarını ifade ederek, “Bugün burada 22 arkadaşımız ile birlikte Denizli’nin farklı noktalarından çektiğimiz fotoğrafları sergiliyoruz. Farklı gözlerden ve objektiflerden çekilen birbirinden değişik 65 fotoğrafları sizlerin beğenisine sunduk. Bizlerin gözünden Denizli nasıl olmuş hep birlikte bakacağız” dedi. Konuşmaların ardından sergiye ziyaretçilerine kapılarını açtı. Pamukkale, Laodikya, Tripolis, Attuda, Tabea, Olukbaşı Kanyonu, İnceğiz Kanyonu, Honaz Dağı, Babadağ, Bozdağ, Sandıras Dağı, Eren Günü kutlamaları, Aaşağıseyit Sudan Koyun Geçirme Yarışı, rahvan at yarışları, kıl çadırda yaşam ve el sanatlarından kesitlerin sunulduğu sergide, 65 fotoğraf yer alıyor. KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
64
2016
210X297mm / 3mm Bıçak / CMYK
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAMSANAT DERGİSİ KÜLTÜR, ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
34
OCAK-ŞUBAT
2015 65
2016
ARAMIZDAN AYRILIŞININ
36.
yıldönümünde saygıyla...
LAVİNİA Sana gitme demeyeceğim. Üşüyorsun ceketimi al. Günün en güzel saatleri bunlar. Yanımda kal. Sana gitme demeyeceğim. Gene de sen bilirsin. Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim, İncinirsin. Sana gitme demeyeceğim, Ama gitme, Lavinia. Adını gizleyeceğim Sen de bilme, Lavinia. 1957
Özdemir Asaf KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
66
2016
ÖZDEMİR ASAF
Binnur OLCAYTÜRKAN
KALMAK TÜRKÜSÜ Daha gidilecek yerlerimiz var Şu sohbetini dinler gideriz. Coştukça şarkılar, türküler, sazlar Rakı mı, şarap mı, içer gideriz. Geçse de umudun baharı yazı Gözlerde kalıyor yaşanmış izi Kimseler kınamaz burada bizi Ne varsa hesabı öder gideriz. Söyleyecek sözü olan anlatsın Isterse içine yalan da katsın Yeter ki kendinden, bizden söz etsin Yalanı doðruyu sezer gideriz. Neler gördük neler bu güne kadar Daha gidilecek yerlerimiz var Bizi buralarda unutamazlar Kalacak bir türkü söyler gideriz. Sevgiye var olduk sevdik sevildik Kavgalara girdik öldük, dirildik Bir anlam fırını içinde piştik Anlamlı güzeli sever gideriz.
ÖZDEMİR ASAF KİMDİR? 11 Haziran 1923 tarihinde Ankara’da doğdu. Asıl adı Halit Özdemir Arun’dur. Babası Mehmet Asaf Şura-yı Devlet’in kurucularındandır. Babasının öldüğü yıl, 1930, Galatasaray Lisesi’nin ilk kısmına girdi. 1941 yılında 11. sınıfta, bir ek sınavla Kabataş Erkek Lisesi’ne geçip 1942 yılında mezun oldu. Hukuk Fakültesi’ne, İktisat Fakültesi’ne (3. sınıfa kadar) ve bir yıl Gazetecilik Fakültesi’ne devam etti. Bu arada Tanin ve Zaman gazetelerinde çalıştı ve çeviriler yaptı. İlk yazısı Servet-i Fünun, Uyanış dergisinde çıktı. 1951 yılında Sanat Basımevi’ni kurdu ve kitaplarını Yuvarlak Masa Yayınları adı altında yayımladı. 1962’de Mehmet Ali Aybar öncülüğünde kurulan Temel Hakları Yaşatma Derneği’nin kurucularından oldu.[1] 28 Ocak 1981’de hayata veda eden Özdemir Asaf ’ın ilk eşi Sabahat Selma Tezakın’dan Seda isimli bir kızı; ikinci eşi Yıldız Moran’dan ise Gün, Olgun ve Etkin adında üç oğlu vardır.” KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
67
2016
LYSYGSLYSY HAYATINIZ
ONA BAĞLI DEĞİL
Ç
ocuğunuza gerekli psikolojik desteği vermelisiniz. Bu kritik süreçte çocuğunuzu teşvik etmeli ve ona güvendiğinizi hissettirmelisiniz. ”Sınavı kazansan da kazanmasan da sen bizim çocuğumuzsun. Sana olan sevgimiz hiçbir zaman azalmayacaktır.” şeklindeki ifadelerle çocuğunuzu rahatlatmalısınız. Çocuğunuzun “kapasitesi” konusunda gerçekçi olmalısınız. Beklentinizin çok düşük olması onun kendisini zorlamamasına sebep olurken, gerçekçi olmayan “abartılı” beklentilerinizde cesaretinin kırılmasına yol açabilir. Ona ulaşabileceği hedefler göstermeniz çok yararlı olacaktır. Kendi hayalleriniz çocuğunuzun
Yükseköğretime Geçiş Sınavı olan YGS, 13 Mart 2016’da yapılacak. Sınavdan önce ve sınav sırasında öğrencilerin neler yapması gerektiğinden bahsedeceğiz ama önemli olan sınavdan önce, sınavdan sonra ve sonuçlar açıklandığında velilerin ne yapması gerektiği. Öncelikle bu sınav çocuğunuzun hayatını ve kaderini belirlemiyor. Bu sınava istediği kadar girme hakkı var. Yani başarı gösterememesi dünyanın sonu değil. Onu asla suçlamayın. Bu sınavın sadece %40’ının alınacağını ve LYS ile birlikte bir ortalama sonucu tercih yapacağını da hatırlatalım ve uzmanların verdiği tavsiyelere bir göz atalım. KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
68
2016
ideallerinin önüne geçmemeli. Yani sizin yapmak istediğiniz ama yapamadığınız mesleği o yapmak zorunda değil. Aileden beklenen davranış çocuğunun yeteneklerine, ilgisine uygun ve gelecekte mutlu olacağı bir bölümü seçmesine yardımcı olmasıdır. Çocuğunuzu başkalarıyla kıyaslamayın. Kıyaslanmak, çocukların en rahatsız olduğu hususlardan birisidir. Yapılan kıyasın hiçbir fayda sağlamayacağını hatta çocukla sağlıklı iletişim kurulmasını da engelleyeceği unutulmamalıdır. Çocuğunuzun ergenlik döneminde olduğunu unutmayın. Bu dönem çalkantılı ve ikilemli bir dönemdir. Ona önerilerde bulunmak istediği-
YGSLYSYGS İlayda GÖKÇEVİRAN
nizde sizinle aynı şeyleri göremeyeceğini bilin. “-meli, -malı” şeklinde ifadelerden kaçının. “En az şu kadar net yapmalısın. Kimya ve biyolojiden tam not almalısın. Başarılı olmalısın. Bu yıl mutlaka kazanmalısın.” Türünden zorunluluk ifade eden cümleler öğrencinin kaygısını arttırmaktadır. Negatif motivasyondan uzak durun. Bazı anne-babalar çocuklarının motivasyonunu arttırmak için; “Bu gidişle sen asla sınavı kazanamazsın, yata yata sınav kazanılmaz.” gibi sözler söyler. Ancak negatif motivasyon öğrencinin kendisini başarısız görmesine neden olarak kaygısını arttırabilir. Beden dili ve ses tonu ile verdiğiniz mesajlara dikkat edin. Ebeveynler; “sınav bizim için önemli değil, kazanamasan da olur. Kafana takma.” gibi önerilerde bulunmaktadırlar. Ancak bunları söylerken ses tonu ve beden dili ile desteklemiyorsa öğrenci daha çok beden diline dikkat edecektir. Ebeveynlerin kaygılı, üzüntülü halleri çabucak algılanır. Öğrenciler, YGS için bugüne kadar yeterince çalıştılar. Sınava iki-üç gün kala ders çalışmayı bırakmalılar. Arkadaşlarıyla buluşup sinemaya, tiyatroya gidip, gezip dolaşmalılar. Nefes almak iyi gelecektir. Siz, kendinizi başkalarıyla asla kıyaslamayın. YGS’ye kaç gün kaldığını saymayı bırakın. Başarısız olmaktan korkmayın, asla dünyanın sonu değil bu. Siz elinizden geleni yaptınız. Bakalım sınavdan önce ve sınav zamanında yapılması gerekenler için uzmanlar neler söylüyor. En ideal yatma saati 22:00-22:30’ dur. Sınavdan önceki akşam hafif bir yemek yenmeli ve ne erken ne de geç yatmalıdır. Şekerli yiyeceklerden oluşan bir kahvaltı, beynin daha kolay çalışması için şarttır fakat midenizi rahatsız etmeyecek, bildiğiniz besinleri yemek önemlidir. Sınav yerini önceden görmüş ve en iyi güzergahı belirlemiş olmanız gerekir. En az 45 dakika önce sınav yerinde olmalısınız. Sınav esnasında yarım saatte bir dinlenin. Her yarım saatte, bir dakika gözlerinizi ve beyninizi din-
lendirmeye çalışın. Bu amaçla bir dakika boyunca boyunca gözlerinizi kapatın ve beyninizi boşaltmaya çalışın. Bu hareket diğer sorular için size büyük destek sağlayacaktır. Boşa vakit kaybetmeyin. Zor bir soruyla karşılaştığınızda mümkünse şıkları ikiye indirmek ve daha sonra dönüp bakmak çok faydalıdır. Böylece doğru cevabı daha kolay bulabilirsiniz.
Her soruya aynı süreyi ayırmayın. Her soru aynı zorlukta değildir. Bazı sorular herkesin, bazıları iyi çalışanların, bazıları ise çok iyi çalışanların cevaplayabileceği zorluktadır. Bu nedenle kolay cevaplanabilecek sorulara az, zor sorulara daha çok zaman ayırılmalıdır. Hiç anlayamadığınız bir soruya zaman ayırmakta yanlıştır. Dikkate alın! Sınav giriş belgeniz-
Kodlama yaparken dikkat etmek çok önemli. Sınavda bunu engellemenin en iyi yolu; her 10 cevapta bir bunu kontrol etmektir. Daha sık aralıklarla kontrol etmek zaman kaybı yaratacağı gibi çok fazla sorudan sonra kontrol etmekte hata yaptığınız yeri bulmayı güçleştirir. Gürültü varsa bunu bildirin. Dışarıdan çok fazla ses geliyor ve bu sizin dikkatinizi dağıtıyorsa sınav görevlisi ile konuşup bu durumu ona bildirmeli ve önlem almasını rica etmelisiniz. Bunu yaparken sinirlerinizi bozmamaya ve konsantrasyonunuzu kaybetmemeye çalışın.
de ve ÖSYM’nin sitesinde belirtilen sınav kurallarını okuyun ve hepsini dikkate alın. Mümkünse sınava yalnız gitmemeye çalışın. Sınav sabahı ve sınavdan önce bu konu hakkında konuşmaktan kaçının. Sınav hakkında yapılan konuşmalar sadece sizin heyecanınızı ve kaygılarınızı arttırır.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
69
2016
SINAVA GİRİŞ BELGENİZİ VE NÜFUS CÜZDANINIZI YANINIZA ALMAYI UNUTMAYIN.
TÜM ADAYLARA BAŞARILAR!
VİZESİZ GİDEBİLECEĞİNİZ
Ç A K R İ B
Yurtdışı seyahatlerinin şüphesiz ki en büyük problemlerinden biri de vize alma konusu oluyor. Avrupa Birliği ülkeleri, eğer o ülkelerin vatandaşı değilseniz ‘’Schengen Vizesi’’ zorunluluğu getiriyor. AB’ ye üye olmayan ülkelerde ise ülkenin kendi vizesini alma şartı koşuluyor. Fakat vize alma telaşı olmadan sadece pasaportunuzu ve sırt çantanızı alarak gidebileceğiniz ülkelerde bulunuyor. Bizde sizler için en çok talep gören birkaç ülkesini belirledik..
GÜZEL ÜLKE Burak KUTLUĞ
BELARUS
Belarus ya da diğer adıyla Beyaz Rusya, elinizi kolunuzu sallaya sallaya vizesiz seyahat edebileceğiniz bir başka Avrupa ülkesi.Belarus gezinizi küçük bir Rusya gezisi olarak düşünebilirsiniz. Ülkenin başkenti olan Minsk, sahip olduğu Sovyet mimarisi, modern şehir yapısı ve alışveriş merkezi olması dolayısıyla Belarus’ un en önemli turistlik yerlerinden biri. Canlı gece hayatı sayesinde günün ilk ışıklarına kadar hız kesmeden eğlenebileceğiniz başkent Minsk, Slav müzik festivallerinin şehri Vitebsk ve doğayla baş başa kalabileceğiniz Belarus köyleri sizi bekliyor!
SIRBİSTAN
Sırbistan balkanların en güzel ülkelerinden bir tanesi. Başkent Belgrad ise Balkanların en modern kentlerinden. İçerisinden Tuna Nehri geçen Belgrad tarihi güzellikleri ve modern şehir yapısıyla vizesiz olarak seyahat etmenin keyfini doyasıya çıkaracağınız bir şehir. Belgrad kalesi, Nicola Tesla Müzesi, Knez Mihailova Caddesi, Stari Grad’ı görebilir, Tuna Nehri tekne turuna katılabilirsiniz.
MAKEDONYA
Vizesiz olarak seyahat yapılabilecek en yakın ve en ekonomik ülkelerden bir tanesi Makedonya. Üsküp ve ohrid en önemi şehirlerinin başında geliyor. Üsküp’te büyük İskender heykeli, Rahibe Teressa Evi, hanlar ve bit pazarları görülmesi gereken yerlerden. Ohrid bölgesinde ise Ohrid Gölü ve Kalesi ziyaretçiler hoş vakit geçirebilirler.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
71
2016
MOLDOVA
Renkli gece eğlenceleriyle ün salmış olan Moldova vize uygulaması olmadan gidilebilecek bir başka ülke. Moldova, vize uygulamasının olduğu yıllarda da hatırı sayılır şekilde turist çeken bir coğrafya. Başkent Mişinev ise en önemli turist noktalarından biri..
UKRAYNA
Kiev, Donesk, ve Odessa gibi önemli şehirlere sahip olan Ukrayna, Doğu Avrupa’nın en çok turist çeken ülkelerinden biri. Adı festival ve fuarlarla sık sık anılan şehir aynı zamanda önemli bir ticaret kapısı. Gece hayatıyla da gündemde olan Ukrayna’nın Odessa kıyıları plajları ile gözde tatil mekanlarından bir tanesi..
BOSNA HERSEK
Osmanlı izlerini hala çok canlı olarak görebileceğiniz Bosna Hersek en çok vizesiz seyahat yapılan ülkelerdin başında geliyor. Tarihi yapısı, maketi andıran evleri, zarif bir kolyeye benzeyen köprüleri ile bir film platosunu andıran Bosna Hersek’te yapacağınız seyahatten en güzel hikayeler ve dostluklarla ayrılmanız mümkün. Sıcakkanlı halkı, zengin mutfak çeşitleri ve meşhur tatlarıyla yanı başınızdaki Bosna Hersek, dostlarını karşılamaya her an hazır! KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
72
2016
ARNAVUTLUK
Vizesiz gidebileceğiniz Avrupa ülkelerinden bir tanesi Arnavutluk. 1.5 saatlik bir uçak yolculuğuyla Tiran, Elbistan ve Butrint gibi Arnavutluk şehirlerini ziyaret etme şansına sahip olabilirsiniz. Özellikle Unesco Dünya Mirası listesinde bulunan Butrint antik kentini görmeniz açından iyi bir fırsat olacaktır. Seyahatinizi Arnavut ciğeri, elbasan tava ve Arnavut böreği ile tatlandırmayı ihmal etmeyin.
KARADAĞ
2006 yılında bağımsızlığına kavuşan Karadağ’da vizesiz olarak seyahat edilebilecek ülkeler arasında. Doğal güzelliklerle ve birçok tarihi esere sahip olan Karadağ, milli parkları ile ön plana çıkan şehirlere sahip. Doğa gezginleri için keyifli bir tatil vadeden noktalardan biri Durmitor Milli Parkı ve Skadar gölü. En ünlü tatil bölgelerinden biri ise güzelliğiyle kendine hayran bırakan Sveti Stefan Adası.
KOSOVA
Avrupa’da vizesiz giriş yapılabilecek ülkeler içerisinde kendinizi yabancı hissetmeyeceğiniz ülkelerden biri Kosova. Geçmişi, kültürü ve sosyal dokusuyla adeta bir Türk şehrini andırıyor. Prizen ve Pristine görülmesi gereken şehirlerin başında geliyor. Tarihi sokakları, Osmanlıdan kalma eserleri ile Balkanlardaki Türk izlerini takip edeceğiniz Kosova gezisinde en güzel yöresel yemekler sizi bekliyor olacak! KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
73
2016
BOMBUS ARILARI VE GÜNÜMÜZDEKİ
GDO SORUNUNUN ÇÖZÜMÜ Genetiği Değiştirilmiş Organizma (GDO) tartışmaları sürerken, Tarım Bakanlığı seralarda hormonsuz sebze ve meyve için bombus arılarını destekleme kararı aldı. Buna göre seracılara ürettikleri bitkilerde döllenmeyi sağlayan bombus arıları için koloni başına ödeme yapılacak.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
74
2016
Burak KUTLUĞ
B
al arısı gibi diğer polen haşereleri ile karşılaştırıldığında, bombus arıları çok etkili polen taşıyıcılardır. Tüm hızlı işçilerin ilk sırasındadırlar (her dakika pek çok çiçeği iki kez ziyaret ederler) ve vücut yapıları nedeniyle, uzun yiyecek arama gezileri yaparak bal arılarına nispeten, ağır yük taşıyabilirler. Ayrıca boy ebatlarından dolayı, daha küçük haşerelerden ercik ve dişi organlarıyla, daha iyi bağlantı kurmayı başarabilirler. Ayrıca bombus arıların çalıştıkları koşullarda göreceli birkaç talep öne çıkar. Seralar/tüneller gibi sınırlı alanlarda bal arılarından daha huzurlu olmak isterler. Bombus arıları göreceli olarak düşük ısıda (10°C civarı) ve düşük ışık yoğunluklu seviyelerde de aktiftirler. Hatta güçlü rüzgâr ve çiseleyen yağmur onları işini yapmaktan uzaklaştırmaz. 1987 yılında bombus arılarının domates tohumlaması alanında mükemmel bir alternatif olabileceği keşfedildi. Bu çok fazla emek gerektiren yoğun bir işti. O sıralarda Koppert bombus arılarını üretmeye başladı; Avrupa ve Asya için Bombus Terrestris, Kuzey ve Güney Amerika için Bombus İmpatiens. Bu arada domates ürününün döllenmesi için dünya çapında Bombus arıları kullanılmaya başlandı. İşgücü maliyetinde muazzam tasarruf sağlanmış, meyve kalitesi artmış ve çoğunlukla da yükselen bir üretim yaratılmıştır. Bal arılarının, Bombus arılarının üzerinde ki önemli bir avantajı ise iletişim sisteminin olmayışıdır. Bal arıları birbirleriyle, gerekli döllenme aktivitelerinde, ürün dışındaki çekici yiyecek kaynaklarının mevcut olması halinde, arıların kitlesel bir biçimde ayrılabilecekleri arı dansı adıyla bilinen bir sistemle birbirlerini bilgilendirirler. Bombus arılarının böylesine bir iletişim sistemleri yoktur.
Bombus arıları herhangi bir yerde çekici bir yiyecek kaynağı bulmaları halinde, bundan arkadaşlarını haberdar etmezler, böylece diğer Bombus arıları ürün üzerinde gereken hizmetlerini sürdürmeye devam ederler. Onlar, ağaçları bal arılarından daha kolay ve daha sık değiştirirler. Bu olay, meyvede (özellikle polen taşıyan ağaçlarda ki polenlere bağlı olduğu zaman) gerektirdiği çapraz döllenmenin faydasını getirir. Genetiği Değiştirilmiş Organizma (GDO) tartışmaları sürerken, Tarım Bakanlığı seralarda hormonsuz sebze ve meyve için bombus arılarını destekleme kararı aldı. Buna göre seracılara ürettikleri bitkilerde döllenmeyi sağlayan bombus arıları için koloni başına ödeme yapılacak. Verilecek para tarımsal ödeme içerisinde Bakanlar Kurulu’nun belirleyeceği miktar olacak. Bombus arısı kullanımına destekleme ödemesi yapılmasına dair Bakanlar Kurulu kararı uygulama tebliği Resmî Gazetede yayımlandı. Seracıların keşfetmesiyle domateste hormon kullanımını azaltan bombus arıları, sağlığı olumsuz yönde etkiyen hormonun yerini almıştı.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
75
2016
Yurtdışından her yıl ortalama 30 bin koloni ithal edilen bombus arılarının seralarda kullanılması için Tarım Bakanlığı destek verecek. Bakanlığın söz konusu arıları destekleme tebliğinde “Bu tebliğ, bombus arıcılığını ve seralarda tarımsal üretiminin geliştirilmesi, sağlıklı ve güvenilir ürünler elde edilmesi, insan ve çevre sağlığı ile yerli hayvan gen kaynaklarının korunması amacıyla hazırlanmıştır.” deniliyor. Bombus arıları başta domates, biber, patlıcan, çilek, kiraz olmak üzere 25 çeşit kültür bitkisinin tozlanmasında ticarî olarak kullanılıyor.
SOSYAL SORUMLULUK
Denizli’de 6 yıl önce bir düğünde maganda kurşunu ile sakat kalan Murat Turan, dans ederek hem stres atıyor hem de engelleri aşmanın mutluluğunu yaşıyor.
D
enizli’de yaşayan Murat Turan (40), askerliğini Tunceli’ de komando olarak yaptıktan sonra iş hayatına atıldı. Başarılı
HAYATA BAĞLAYAN DANS
şekilde çalışmaya devam eden Murat Turan’ın hayatı 2009 yılında bir anda değişti. Mahallesindeki bir düğüne katılan Murat Turan, bu sırada
havaya ateş açan bir magandanın kurbanı oldu. Maganda kurşunu ile sakat kalan Murat Turan, bu süreçte hayata küsmedi. Önce okçuluk sporuna yönelen ve milli takıma kadar yükselen Turan, boş zamanlarını da dans ederek değerlendiriyor. 20. Cadde Dans Okulu’nda dans eğitmenleri Cennet Kösebaş ve Ceren Çetin’den dans kursu alan Turan, dans partneri Ceren Çetin ile birlikte çeşitli dansları icra ediyor. Merkezefendi Belediye Başkanı Muhammet Subaşıoğlu tarafından alınan yeni tekerlekli sandalyesi üzerinde özellikle lirik ve Latin dansları yapan bedensel engelli Murat Turan, yaptığı hareketlerle büyük beğeni topluyor. 1 YILDIR DANS EĞİTİMİ ALIYOR 6 yıl önce bir düğünde atılan kurşunla sakat kaldığını ancak hayata küsmediğini belirten Murat Turan,
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
76
2016
“Sakat kaldıktan sonra hayata tutunmam gerektiğini düşündüm. Bunu da spor ve bu tip sosyal aktivitelerle yapabileceğimi düşündüm. 1 yıl önce dansla tanıştım. Hocalarımın destekleriyle her geçen gün üstüne koyarak çalışmalar yaptım. Yaptığımız gösterilerde çok hoş görüntüler ortaya çıktı. Daha profesyonel olmak için çalışmalarımı sürdürüyorum” dedi. “DANS EDERKEN ÇOK MUTLU VE HUZURLU OLUYORUM” Dans etmenin kendisini çok mutlu ettiğini kaydeden Turan, “Lirik ve Latin danslarını öğreniyorum. Ben sonuçta bir engelliyim. Bu olumsuz durumu ben olumluya çevirmek zorundayım. Kendimde böyle bir görev hissediyorum. Dans ederken daha mutlu ve huzurlu oluyorum. Zoru başarmak kadar güzel bir şey yok. Diğer engelli arkadaşlarıma tavsiyem evde yatmasınlar. Bir spor ya da dans kursuna yazılıp hayatlarına renk katsınlar” ifadelerini kaydetti. “BEDENSEL ENGELLİ BİR PARTNERLE DANS ETMEK ÇOK GÜZEL” Dans eğitmeni ve bedensel engelli Murat Turan’ın partneri olan Ceren Çetin ise, “Ben dans eğitmeniyim.
Uzun yıllardır dans ediyorum. Daha önce hiç yapmadığım bir şey yapıyorum. Bedensel engelli bir kişiyle dans ediyorum. Kendisi bize gelerek ‘Ben dans etmek istiyorum’ dedince çok şaşırdık ve sevindik. Biz de daha önce böyle bir dans gösterisi yapmamıştık. İlk defa partnerim Murat’la denedik ve çok güzel sonuçlar elde ettik. Böyle çalışmanın elbette zorluğu var ama uzun süreli çalıştıktan sonra güzel hareketler ortaya çıkardık. Engelli arkadaşlarımız yeter ki istesinler her şeyi başarabilirler” diye konuştu. AYNI ZAMANDA MİLLİ OKÇU Bir dönem adeta hayata küsen Mu-
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
77
2016
rat Turan’ı hayata bağlayan önemli bir diğer etkinlik ise okçuluk oldu. Antrenörü Nursel Çokak’ın yardımlarıyla okçulukta sürekli kendisini geliştiren Turan gittiği turnuvalarda gösterdiği başarılarla adından söz ettirerek milli takıma seçildi. 2-8 Nisan 2016’da Fransa’da yapılacak olan Okçuluk Avrupa Şampiyonası’na katılacak 3 okçudan biri olmayı da başaran Murat Turan, engelleri hayata tutunarak aştığını söyledi. Evde yatan bir engelli olmak istemediğini ifade eden Turan şunları söyledi: “2013 yılında okçuluk sporuyla tanıştım. Nursel hocamın, Denizli Gençlik Spor Müdürü Ahmet İbanoğlu’nun büyük katkıları oldu bana. Onların desteğiyle ilk yarışmamda Türkiye üçüncüsü oldum ve milli takıma çağrıldım. Çek Cumhuriyeti’ nde yapılan bir turnuvada Dünya dördüncüsü oldum. 2-8 Nisan arasında Fransa’da yapılacak olan Okçuluk Avrupa Şampiyonası’na gitmeye hak kazandım. Önümüzdeki aylarda çok ciddi bir kampa gireceğiz. 2-8 Nisan’da yapılacak Okçuluk Avrupa Şampiyonası’na katılacağım. İnşallah ülkemi en iyi şekilde temsil ederim. Oradan eli boş dönmemek için çok sıkı çalışacağım. Benim en büyük hedefim Olimpiyatlara gidebilmek.”
Dünya Denizli’yi izleyecek kstrem sporlardan olan Wakestake (su kaykayı) Denizli’den geçti. Wakestake sporunun en önemli isimlerinden Brian Grubb arkadaşı Marcel Tilwitz ile birlikte Denizli’ye geldi. Hierapolis’in eşsiz güzelliğini keşfeden Grubb, Kleopatra Havuzu’nda muhteşem bir gösteri yaptı.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
78
2016
Mete ÜSTÜNTAŞ
Denizli Büyükşehir Belediyesi’nin katkılarıyla, ekstrem sporların en büyük destekçisi Redbull’un Denizli’de çektiği bu tanıtım filmi yayınlanmaya başladı. Kleopatra Havuzu’nda 36 derece sıcaklıktaki suda gerçekleştirilen şovlar tüm dünyanın Denizli’yi tanımasına imkân sağlayacak.
D
aha önce wakestake yapılmamış eşsiz yerler bulmak için dünyayı dolaşan Brian Grubb Denizli’ye hayran kaldı: “Benzersiz bir yer, Hierapolis Antik Kenti iki bin yıldan fazla geçmişe sahip. O zamanlar insanları buraya çeken şey yerden çıkan bu kaplıca sularıymış. Bizi buraya getiren de bu oldu. Denizli’deki antik kent ve havuz, bu sporu yapmak için çok özel bir yerdi. Daha önce yaptıklarımızdan çok farklıydı. Kleopatra Havuzu’nda çok sığ bir su var. Zeminde ise sütun kalıntıları ve kayalar var. Onların üstüne düşmemek ve onlara zarar vermemek için büyük çaba sarf ettik. Tarihi değeri olan ve bu kadar güzel bir mekânda wakeskate yapmak mükemmel bir deneyimdi.”. Marcel Tilwitz’de Hierapolis’e geldiğinden çok memnun olduğunu ve aradıkları şeyi bulduklarını belirtiyor: ”Havuz çok benzersiz, suyu çok sıcak ve altında birçok tarihi sütun var. Burada kaldıkça, burada ne çok kişinin yaşadığını ne çok şeyin olduğunu daha iyi
anlıyorsunuz. Buraya gelip wakeskating gibi modern bir şey yapmak çok farklı ve heyecan verici. Dünyayı dolaşırken aradığımız şey tam da bu.”. Kleopatra Havuzu’na özel bir platform kuruldu. Tarihi kalıntılara zarar vermemek için uğraşan ekip, platform kurarken zorlandıklarını belittiler. Aynı şekilde Grubb ve Tilwitz de sütunlara zarar vermemek için büyük çaba sarf ettiler. Kurulan engeller tarihi sütunlara benzetilmeye çalışılarak bütünlük sağlamaya çalıştılar. “Su çok sığ
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
79
2016
olduğu için hareketinizi yaptıktan hemen sonra frene basmanız gerekiyor ve bu da bizi zorladı ama ilk gün sis olduğu için çekim yapamazdık; bu durum pratik yapmak için bize zaman kazandırdı.” diyen Grubb son iki gün ise güneşin kendini göstermesiyle çekim için çok iyi bir fırsat yakaladıklarını belirtti. Denizli’nin tanıtımı için çok önemli olan bu fırsatı Büyükşehir Belediyesi en güzel şekilde değerlendirdi. Şimdi bu tanıtım filmiyle Denizli, yabancı turist sayısını arttırmayı hedefliyor.
Kitapçı Kedisi
KELEBEĞİN
HAYAT SIRLARI
NİL KARAİBRAHİMGİL ‘İnsan bir mucizeler dükkânı.’ diyen Nil KARAİBRAHİMGİL bize hayat sırlarını aktarmış. Doğan Yayıncılıktan çıkan ikinci kitabı yine kelebek köşe yazılarından oluşuyor. Gençliğine bir selam verip başladığı kitabı güzel dileklerle bitiyor. Kelebeğin Hayat Sırları, yolumuzu aydınlatan bir fener. Her cümlenin altını çizmek, hepsini zihninize büyük harflerle kazımak istiyorsunuz. Nil’e ulaşıp “Bu hayata bir kere geldiğimi hatırlattığın için, başkalarının tecrübeleriyle onların doğrularını yapmaktansa kendi hatalarımı yapmanın güzelliğini bana hatırlattığın için, kendi hikâyemin kahramanının benden başkası olamayacağını söylediğin için, kadınlığı böylesine güzel anlatıp yücelttiğin, babalığın ne muhteşem bir şey olduğunu gösterdiğin için, kalbimi ne kadar açarsam içime o kadar çok şey alabileceğimi
hatırlattığın için sana minnettarım.” demek istiyorsunuz. Milyonlarca kitap alıp herkese dağıtmak geçti içimden. Sokak ortasında durup bağıra bağıra okuyup her cümlesini insanlara duyurmak istedim. Sanki herkes bu kitabı okusa bu cümleleri duysa dünya daha yaşanılır, daha mutlu, daha sevgi dolu bir yer olacakmış gibi. Her cümlesini tekrar tekrar sindirerek okuyorsunuz. Düşünüyorsunuz. İçiniz huzurla doluyor sonra. ’Her gün şükret.’ diyor, ‘Ruhun tozlanmış, havalandırsana!’ diyor, ‘Dertlerinle arana hendek aç, onlara uzaktan bak nasıl da küçülecekler.’ diye ekliyor. Okuyucuyu silkeleyip kendine getiriyor. Güvenmeyi, sevmeyi, yaşamayı yeniden öğretiyor. Mesela bedava ve eğlenceli şeyler listesini paylaşmış; içinde, ruhunuzu özgür bırakan harika şeyler var. Çocuk olmuş beni özgür bırakın ne istersem
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
80
2016
o olayım demiş. Genç kız olmuş en önemli şey aşk onu doya doya yaşa demiş. Anne olmuş meğer bende biri için sığınakmışım, yuvaymışım demiş. Herkesin hayatına dokunmuş. Sırlarını paylaşmış. Kaç yaşımıza gelirsek gelelim, ne kadar şey tecrübe etmiş olursak olalım öğreneceğimiz bir şeyler her daim var. Bu kitapla uzun bir içsel yolculuğa çıkacaksınız. Yaşamı, dünyayı, insanları ama önce kendinizi tanıyacak ve anlayacaksınız. Her cümlesinden büyük keyif alabileceğiniz sihirli bir kitap.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
81
2015
Still Art Dr. Mimar Halit Coza
B
undan yaklaşık 15 sene önce… Daha yeni mezun olmuşum. Mayıs’ta mezun olmuşum, iki ay sonra bir villa projesi çizme şansı çıkmış karşıma. Tabii ki eşin, dostun projesi. İçimdeki heyecanı anlatamam. Mal sahibi işi bana vermekte kararsız. Daha yeni mezun çocuğa projesini teslim etmekle ilgili şüpheleri var mutlaka. “Ya yanlış çizer, beceremezse” düşüncesi sürekli kafalarını kurcalıyormuş, sonradan anlattılar. İşi almak için usanmadan çiziyorum. Bir sürü alternatif sunuyorum karşılarına. Akşam evlerinde konuşuyoruz, istedikleri değişikliklerden aklıma yatanları gece uyumadan çiziyor, sabah arıyorum kendilerini yaptığım yeni çizimleri göstermek için. Proje sahipleri şaşırmış durumdalar çok. Bir mimara daha çizim yaptırdıklarını biliyorum. Tedirginler ama projeyi bir başkasına verme fikri yavaş yavaş azalıyor bendeki isteği görünce. Çizimlerim de hoşlarına gidiyor, bunu fark ediyorum. Projeyi ne kadara çizeceğimi soruyor mal sahibi. “Nasıl yani” diyorum içimden… Hem benim tasarladığım villa yapılacak, hem de üzerine bir de para mı alacağım? Ne gerek var? Parasız bile çizerim, ne fark eder? Çok düşük bir bedel teklif ediliyor. Umurumda değil. Yeter ki, ilk projem gerçekleşsin istiyorum sadece. Bu durum, işi almamı sağlıyor tabi ki. Ne kadar mutluyum, anlatamam. Mimarlar odasına kayıt yaptırmamışım bile. Hemen şahıs şirketim kuruluyor, uygulama projeleri çiziliyor ve ben iş hayatına ilk adımımı atmış oluyorum bu projeyle. 2 hafta sonra… Mimarlar odasından bir telefon geliyor. Hakkımda şikayet dilekçesi verildiği, başka bir mimarın projesini taklit ettiğim, fikir hırsızlığı yaptığım söyleniyor. Odaya gelip durumu açıklamam gerektiği anlatılıyor. Çok üzgün, kızgın, şaşkın bir vaziyetteyim. Nasıl bir tepki vermem gerektiğini bilemez durumdayım.
Mimarlar Odası’na gittiğimde dilekçeyi okuyorum. Projeye teklif veren diğer mimar arkadaş, projesinin birebir taklit edildiğini anlatan bir dilekçe sunmuş odaya. Hırsızmışım ben… Hiç düşünmeden, beni bu duruma düşüren mimarın yanında alıyorum soluğu. Durumu anlatıp, onun da vereceği tepkiye göre ne yapmam gerektiğini düşünüyorum yolda, yanına giderken. Ellerim, ayaklarım titriyor ama sinirden… Karşısına geçip, neden böyle bir dilekçe yazdığını, onun projesiyle ilgili hiçbir fikrim olmadığını, beni düşürdüğü durumdan çok rahatsız olduğumu anlatıyorum, suratım kıpkırmızı şekilde. KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
82
2016
Çok iyi hatırlıyorum verdiği tepkiyi. Tebessüm ediyor ilk, dinlerken. Benimle ilgili hiçbir sıkıntısı olmadığını, onun projesini görmediğimi tahmin ettiğini, asıl derdinin benimle değil mal sahibi ile ilgili olduğunu, yazdığı dilekçe ile mal sahibinden avan proje bedeli alma derdinde olduğunu anlatıyor. Piyasada böyle durumların çok olduğunu, daha çok genç ve yeni olduğum için piyasayı bilmediğimi, böyle basit bir olaydan bu kadar etkilenmemin gereksiz olduğunu anlatıyor kendisi. Benzer durumla çok daha karşılaşacağımı söyleyip, sırtımı sıvazlıyor, “Babana selam söyle” diyerek gülerek ayrılıyor yanımdan. Bu hikayeyi unutamıyorum.
Düştüğüm durumu, hissettiklerimi halen çok iyi hatırlıyorum. O gün Mimarlar Odası’nın hangi amaçla var olduğunu sorgulamıştım. Bir mimarın, hak ettiği fakat alamadığı avan proje bedelini alabilmesi için diğer mimara iftira atmasına vesile olan bir kurum değildi tabiî ki. O zamandan bu zamana kadar Mimarlar Odası benim için az sayıda çizdiğim projelerimin kontrolü sürecinde, odadaki çalışanların samimiyetinden dolayı arada çay kahve içmek için ve tabii ki seçim dönemleri oy kullanmak için gittiğim bir kurumdu sadece. İstanbul’da yaşadığım dönemden bu zamana kadar 7 seçimin sadece bir tanesine katılmadım. Üstelik kimi zaman günübirlik oy kullanmak için otobüsle gelip akşam dönerek katıldım bu seçimlere. Denizli’de yaşamadığım, odadan o dönemde herhangi bir beklentim olmadığı halde. Mesleki bir görev olarak gördüm bunu hep. Geçtiğimiz günlerde Mimarlar Odası seçimleri yapıldı. Ben de adaydım. Sayın Suat Bilgi’nin ekibinde, uzun zamandır fazlasıyla istediğim fakat bununla ilgili pek bir harekette bulunmadığım için kendime kızdığım dönemde böyle bir şans karşıma
çıkmıştı. Kendisinden gelen yönetim kurulu adaylığı teklifini hiç düşünmeden kabul ettim. Çok iyi niyetli, sağlam karakterli, başarılı mimar arkadaşlarımdan oluşan bir ekiple uyumlu bir hava yakalayarak seçim çalışmalarına başladık. Yeni tanıdığım, aynı şehirde yaşayıp geç tanıdığıma üzüldüğüm arkadaşlarla birlikte olmak bana çok iyi geldi. Çok güzel bir ekip olduk. Aynı amaç uğruna hareket ettiğimize emin olduğum ekibim ve karşı ekiple oldukça çekişmeli geçen bir süreç yaşadık. Yarıştığımız ekibe çok saygı duydum hep. Çok değerli, keşke bizim ekipte olsa dediğim mimar sayısı çok fazlaydı onlarda da. Ziyaret ettiğimiz mimarlık ofislerinde diğer ekiple ilgili olumsuz konuşmalara izin vermediğimiz için daha bir sevdim kendi takım arkadaşlarımı. Birkaç dedikodu dışında hiç bir tatsız durum yaşanmadı genel olarak. 15 sene önce beni projesini taklit etmekle suçlayan mimarın bu kez de “Mimarlar Odası’nın yolunu bile bilmediğim, seçimlerde oy kullanmaya gelmediğim” propagandası yaptığını gözlemledim sadece o kadar. Yüzündeki telaşı görünce de, konuşmamam gerektiği konusunda telkin ettim kendimi sık sık. KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
83
2016
Seçim sonuçlarına göre bu dönem Suat Bilgi başkanlığında yönetime seçilmiş bulunuyorum. Bu süreçte bize destek veren, vermeyen herkese teşekkür ediyorum. Mimarlar Odası’ndan en önemli beklentinin mimarların kendilerini daha “mimar” gibi hissetmelerini sağlayacak ortamı yaratmak olduğunu seçim sürecinde yaptığımız ziyaretlerden çok net anladığımı söyleyebilirim. Müşteri karşısında, belediye ile olan ilişkilerde, yönetmeliklerle ilgili yanlışlarda hepimizin sıkıntılarının aynı olduğunu gözlemlemiş durumdayım ve “birlikte hareket etmek” kavramını sağlayabilirsek bu sıkıntılarımızı aşacağımıza inancım tam. Hepimizin tek isteği, “mimar” sıfatımızı layıkıyla yerine getirmek için gereken şartların sağlanması, bu da tek başımıza başarabileceğimiz bir durum değil. Yeni yönetim kurulu olarak Sayın Suat Bilgi ve diğer yönetim kurulu arkadaşlarımız ile birlikte bu amaç doğrultusunda gerekli tüm çalışmaları yapacağımıza da gönülden inanıyorum. Umarım bir gün bu şehirde “mimarlık” mesleğinin sözlük anlamında belirtildiği gibi yapıldığı günleri görmemiz mümkün olacak!
Sevgi nedir? SEVGİ SAHİ SEVGİ NEYDİ?
EMEKTİ
Her sene gelen, bitmek bilmeyen, kiminin umursamadığı, kiminin nice terler döktüğü 14 Şubat’ı atlatmış bulunmaktayız. Herkese hayırlı olsun. Bu arkadaş nereden çıktı da böyle başımıza dert oldu önce onu bir konuşalım.
Z
amanında Roma’da bir kral varmış. Orduda savaşacak asker bulamamaya başlamış. Erkeklerin ailesini, eşini bırakıp askere gitmek istemediklerini ve evliliklerin orduya zararı olduğunu düşünmüş. Sonra ülkede askerlerin evlenmesini yasaklamış. Valentine adında bir papaz da kilisede kraldan gizli gizli evlenmek isteyen askerlere nikâh kıymış. Eee kral bu şakaya gelir mi? Bu durumu öğrenince gizli nikâh kıyan papaz Valentine’e de kral kıymış. Sopayla döve döve öldürtmüş adamcağızı 14 Şubat’ta. O gün bu gündür de 14 Şubat Sevgililer Günü olarak kutlanmaya başlanmış.
‘’Valentine’’ kelimesinin de hoşlanılan kişi, sevgili anlamında kullanılmakta olduğu malumunuz. Bu 14 Şubat ile ilgili rivayetlerden sadece biri ama en bilineni. Ben ticari bir gün olarak gören taraftayım. Yani tamamen alışverişi arttırmak amacıyla uydurulmuş bir gün. Tabii yine de adettendir diyerek bu hediye durumlarına ayak uyduruyoruz. Napalım, mecburiyetler. İki insan birbirine sevgi denen bağ ile bağlanmışsa, saygı, güven, sadakat, hoşgörü de beraberinde gelmişse zaten her gün 14 Şubat’tır onlara. Her gün onlarındır. “Bak
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
84
2015
İlayda GÖKÇEVİRAN
sevgilim var, bugün yalnız değilim.” diye de dünya âleme duyurmaya gerek falan yoktur. Hem size bir şey söyleyeyim mi? Karşı taraf sizden illa ki bir hediye, bir yemek falan bekliyorsa boş verin gitsin bence.
tektir. Sevgili kelimesi ise özeldir. Sevgi-li. Yani bana sevgi duyan ve benim sevdiğim kişi. Derin bir kelimedir. Herkese söylenmez, değerlidir. Söylenecek birisi bulunduğunda da kıymeti bilinmelidir.
“Bugün sevgililer günü. Hemen sevgilim ile tüm sosyal medya hesaplarımda fotoğraf paylaşmalıyım.” telaşına umarım girmemişsinizdir. Ayrıca olan var olmayan var. Nedir bu gösteriş merakı? Hayır, sizin varda ne oluyor yani? 14 Şubat’ı yalnız geçirmeyince plaket mi veriyorlar? Bi sakin olalım.
Sonuç olarak bugünü gereksiz görmekle birlikte kutlanması taraftarı da değilim. Ne olursa olsun hayatta sizin tercihlerde. Nazım Hikmet’le de noktayı koyalım.
Sevgili kelimesi öyle basite alınacak bir kelimeymiş gibi aşk herkesle tekrar tekrar yaşanabilirmiş gibi davranan bu kadar insan varken zaten anlamını kaybetti 14 Şubat. Aşk sadece bir kişiyle yaşanır. Herkesin hayatında
Sevgi ne boğazda, ne mum ışığında yemek, ne de pahalı bir pırlanta demek.
Sevmek için yürek Sürdürmek için emek gerek.
Sevgi; bir lokma da iki mutlu insan demek…
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
85
2016
DERMATERAPİ İLE GÜZELLEŞİN
Uygulama kolaylığı, başarılı etkisi, işinizden alıkoymaması , kısa iyileşme süresi nedeniyle , yoğun iş trafiği olan ve yara iyileşmesi için lazer gibi uygulamalardan sonra evde bekleyemeyenler için güzel bir alternatif olan bir güzelleşme ve gençleşme yöntemidir.
Bu
yöntem; dermaroller, dermastamp, dermapen gibi farklı uygulamalar adı altında anılsa da doğru tanımlama dermaterapidir. İşlem için kullanılan apareye göre bazen deride kalıcı yırtıklar ve çizgilenmeler oluşturabileceği için doğru aparey ve doğru teknik uygulanması önemlidir. Dermaterapi’de, çok sayıda ve milimetrik büyüklükte iğneleri olan apareylerle açılan mikrokanallar, deri tarafından sanki yara gibi algılanır ve deri kendi içinde bir tamir mekanizmasını başlatır. Bu mekanizmanın en önemli fonksiyonlarından biri deri içinde yine büyüme faktörlerinin salgılanması nedeni ile kollajen, hyalüronik asid, elastin fibriller gibi yapıların sentezlenmesidir. Ortamda gerçek anlamda bir yara olmaması nedeni ile üretilen tüm bu maddeler bize anti-aging etki sağlar. İnce çizgi ve kırışlıklıkların azaldığı, yanık ve akne skarlarının hafiflediğini görmek mümkün olur. Dermapen etkisi ile dermal terapi yapan ürünlerin eşsiz etkilerini bir araya getiren Dermaterapi, İnce-derin çizgi ve kırışıkllıklarda, cilt çatlaklarında (stretch marks-strialar)
göz altı morluklarında ve torbalarında, akne ve yanık skarlarında, lekede (melasma ve hiperpigmentasyon) güven ve mükemmel etkinlik ile uygulanabilir. Noktasal kanama olması beklenen etkidir. Açılan mikro kanallar yardımıyla cilt altı dokuda oluşan minimal travma iyileşme sürecini başlatır. Fibroblast aktive olur. Kollajen ve elastin sentezlenir. Ciltte gevşeklik ve ince kırışıklıklar, lekeler veya akne izleri varsa bunlar tedavinin her seansında azalma ile gider. İşlem tamamlandıktan sonra mikro kanallar daha açıkken özel büyüme faktörleri, kök hücreler içeren serumlar problemin cinsine göre doktor tarafından cilt altına geçişi hızlandırmak ve tedavinin etkinliğini arttırmak için verilmelidir. Dermaterapi işlemi sırasında PRP ile elde edilen serum da kullanılabilir. «ünkü PRP içinde hem yara iyileşmesini hızlandıran hem de deriyi gençleştiren büyüme faktörleri çok sayıda bulunmaktadır. İşlemden sonra ciltte işlemin derinliğine göre birkaçsaatle 1-2 gün arası değişen süreli kızarıklık oluşur. Bu dönemde güneş koruyucu kremler kullanılmalıKÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
86
2016
dır. Problemin kaynağına, derecesine göre 6-8 seans uygulanabilir. Uygulama sıklığı vakaya ve yapılan işlemin derinliğine göre 1-2 hafta arasında değişir. Antiaging amaçlı, leke tedavilerinde, akne skarlarında, geniş porlu cilt yapısının sıkılaştırılmasında, cilt çatlaklarında kullanılabilir. Kullanımı güvenlidir. Hafif yanma ve tedavi sonrası hafif kızarıklık dışında bir etkisi bulunmamaktadır. Tedavi sonrası özel bakım gerektirmez ve kişi günlük hayatına devam edebilir.
Ayşe Narin
Dermaterapi Tedavisi Hangi Rahatsızlıklarda Uygulanır? - Kırışıklıkları ve ince çizgileri gidermede, - Saç dökülmelerinde, saç köklerini yeniden canlandırmada, - Cilt lekelerini gidermede, - Sivilce ve akne izlerinin giderilmesinde, - Cilt çatlaklarını gidermede - Göz altı torbalarını ve morlukları gidermede etkin bir şekilde uygulama yapılmaktadır. Seans süresi tedavi edilecek bölgenin büyüklüğüne göre ortalama
30 dk. sürmektedir. Tedavi edici etkisi genelde kalıcıdır. Rahatsızlığın nüksetmemesi için probleme sebep olan etkilerin ortadan kaldırılması gerekir. Sorunun tipine göre dermaterapide kullanılan iğnelerin uzunluğu ve deriye giriş derinliği değişmektedir. Yüzeyel işlemlerde sadece derinin yüzeyel tabakası etkilenmek istenirse 0.5-1mm kadar, deri
gençleşmesi veya iz- çatlak tedavisi isteniyorsa daha derin, 2-2.5mm derine inilmelidir. Ancak, yüzün ya da vücudun farklı bölgelerinde deri kalınlığı değişmektedir. ‹stelik kişisel farklılıklar da olabilmektedir. ÷rneğin gözkapağında belli bir derinliğin altına inilmesi sakıncalı olacaktır. Boyun gibi iyileşme sıkıntısı gösterebilecek yerlerde de çalışma derinliği ve sıklığına özen göstermek gerekir. Uygulama tedavi edici bir işlemdir ve deriyi en iyi tanıyan hekimler olan dermatoloji uzmanı hekimler tarafından uygulanmaktadır.
Sırakapılar Mah. Saltak Cad. Terzioğlu İş Merkezi No:46 K:4 D:11 (İş Bank. Üzeri)
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
87
2016
Beyaz Perde
Hazırlayan: Mete Üstüntaş
- G Ü Ç U YA N I Y O R Yıldız Savaşları
Bölüm 6-Jedi’ın Dönüşü’nden 30 yılı aşkın bir süre sonrasında geçen filmin konusu İlk Düzen’den kaçan Stromtrooper Finn’in Rey, Han Solo, Leia Organa ve Asi Birliği’yle birlikte karşılarına çıkan, Galaktik İmparatorluk soyundan gelen Kylo Ren ve İlk Düzen ile savaşarak Luke Skywalker’ı aramaya çalışmalarıdır. Filmin yapımcılığını Lucasfilm ve Bad Robot, yönetmenliğini J. J. Abrams, senaristliğini ise Michael Arndt, Lawrence Kasdan ve J. J. Abrams üstlenmiştir. Filmin başrol oyuncuları Harrison Ford, Mark Hamill, Carrie Fisher, Adam Driver, Daisy Ridley, John Boyega, Oscar Isaac, Lupita Nyong’o, Andy Serkis, Domhnall Gleeson, Anthony
Daniels, Peter Mayhew ve Max Von Sydow’dan oluşmaktadır. Yayınlandığı ilk 10 günde dünya çapında 1 milyarın üzerinde hasılat elde ederek birçok gişe rekoru kırmıştır. Star Wars ürünlerine talebi de fazlasıyla arttıran filmle deyim yerindeyse sektörde yer yerinden oynamıştır. Film, öyle bir atmosferde ve öyle bir görsel şölen ile başlıyor ki “Tamam.” diyorsunuz. Star Wars evreninin ve o dünyanın tamamen içindesiniz. Ortaya konulan kostümler gözü hiç yormuyor ve heyecan verici düzeyde diyebiliriz. Bu seriye dâhil olan yeni karakterlere alışmamız, onları tanımamız o kadar doğal ve iyi meydana geldi ki sanki uzun zamandır bu hikâyenin içindeydiler. KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
88
2016
Meral SERARSLAN
Yeni karakterler eski karakterleri andırıyor olabilir, fakat aynı zamanda kendilerine özgün özelliklere sahipler. Diğer yandan eski karakterlere konuk oyuncu muamelesi yapılması yerine onların da hikâyeleri devam ediyor, bu karakterlere yeni motivasyonlar ve maceralar ekleniyor.
H
ikâye bakımından Güç Uyanıyor, bir bakıma orijinal üçleme ve yeni üçleme arasında bir köprü görevi görüyor. ‘Sırf seyircinin ilk filmlerde sevdiği elementlere göndermede bulunarak parayı koparalım’ tarzı sinik bir yaklaşım yok Abrams’ın Star Wars’unda. Hikâye, neredeyse adımı adımına ilk Star Wars filmi A New Hope’u takip ediyor: Bu sefer adı First Order olan yeni İmparatorluk bir droid’in içinde saklanmış olan önemli bilgilerin peşinden gidiyor, Luke Skywalker gibi unutulmuş bir çöl gezegeninde yaşayan mütevazı bir karakter Joseph Campbell’in ‘The Hero’s Journey’ şablonunu takip ederek Güç’le olan bağını keşfediyor, Han Solo tarzı bir karakter hikâyeye bencil motivasyonlarla başlamasına rağmen evrende bir değişiklik yapabileceğinin farkına varıyor vs... Ve evet, eski Death Star’dan on kat büyük yeni bir Death Star bile var. Güç Uyanıyor ile gerçekten yeni ve eski arasındaki köprü muazzam bir biçimde yaratılıyor. Artık bundan sonraki filmlerin görevi, bu köprüden geçerek Star Wars efsanesini hem hikâye içinde, hem de gerçek dünyada, yeni jenerasyonlara aktarmak. KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
89
2016
E M R A H VA R O L’ U N K A L E M İ N D E N
‘ADAM OLACAK ÇOCUKLAR’ SENİNLE BÜYÜDÜ
BARIŞ ABİ!
Türkiye’nin Barış’ı Abisi o. 1943 yılında Üsküdar’da soğuk bir kış günü doğdu. Yine soğuk bir kış günü hayata gözlerini yumacağını bilmeden. Aradan geçen yıllar içinde ise Türkiye’de yaşayan insanlara sadece şarkılarını değil sohbetini de el hareketlerini de samimiyetimi de ezberletecekti.
Çıkmaz sokağa girmeden gösterelim ve hiçbir insandan esirgemeyelim sevgilerimizi. Üç beş günlük dünya hayatı değmiyor hiçbir kavgaya. BARIŞ MANÇO KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
90
2016
Ü
lkenin her geçen gün şiddet sarmalına büründüğü, askeri darbelerin birbirini kovaladığı yıllarda başladı müzik yapmaya. 1960’lı yıllarda Belçika’da ve Fransa’da okuyan, çalışan ancak müzikten kopmayan daha doğrusu kopamayan Barış Manço, bu dönemde Fransızcasını ilerletti. 1967 yılında ise Hollanda’da kaza geçirdi. Dudağında oluşan yarıktan dolayı bıyık bırakmaya başladı. Ölümüne kadar da aşağıya doğru sarkıttığı bıyıklarını hiç kesmedi. Bir dönem Mazhar Alanson ve Fuat Güner ile Kaygısızlar isimli bir grup kuran Barış Manço daha sonraları ise Moğollar’la Anadolu turnesi yaptı. Kütahya’da saçlarının uzun olmasından dolayı bir grubun saldırısına da uğrayan Barış Manço doğru bildiği yoldan hiç ayrılmadı. 1975 yılında ‘Baba beni eversene’ isimli filmde rol alan Manço’nun, bu ilk ve tek filmi oldu.
ÇOCUKLARININ İSİMLERİNİN ÖYKÜSÜ Lale Manço ile evlenen Barış Manço’nun herkesin bildiği 2 çocuğu var. İsimlerini de herkes Doğukan ve Batıkan bilir. Ama bu bilgi eksiktir. Çocuklarının tam ismi Doğukan Hazar Manço ve Batıkan Zorbey Manço’dur. Orta Asya’ya, Türki Cumhuriyetlere karşı değişik bir ilgisi olan Manço çocuklarının isimleriyle ilgili de ‘’Oğullarımın isimleri doğdukları gün aklıma geldi. Belki de doğunun ve
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
91
2016
Şarkı sözleri üzerine belki de kitap yazılacak adamlardandır Barış Manço, Hangi şarkısını açsanız müziği kadar sözleri de sizi sarar sarmalar. Her sözünde insana dürüst olmayı, adaletli olmayı, vicdanlı olmayı öğütleyen Barış Manço bir Ramazan Bayramı’nda vefat eden babaannesi Nimet Manço için de ‘Gülpembe’ şarkısını yazması onun ne kadar vefalı olduğunun kanıtıdır. İlahi tarzında yazdığı ‘Benden öte benden ziyade’ eserinde manevi duyguları ön plana çıkaran Manço, aynı zamanda alçakgönüllülüğü de vurgulamıştır. ‘Can bedenden çıkmayınca’ eserinde hayat ve ölüm arasındaki çizgiye işaret eden Barış Abi şarkılarda verdiği mesajlarla herkesi kendine hayran bıraktırmıştı.
Sana uzatılan elleri görmek istemesen de, bir gün o eller üstünde bu dünyadan göçmek var!
batının barış içinde olmasından dolayı bu isimleri koymuşumdur’’ demiştir. ‘İLK ÖĞRENİLMESİ GEREKEN DİL TATLİ DİLDİR’ Barış Manço 1980 yılından sonra da değişik albümlere imza attı. İmza attığı albümlerde söylediği şarkıların sözleri ise onun bir ‘Halk Ozanı’ olduğunu müjdeliyordu. Söylediği şarkılarda ‘adalet, merhamet, vicdan,paylaşımcıl ık,alçakgönüllük, maneviyat’ duygularını ön plana taşıyan Manço, halk arasında belki de bu yüzden çok sevildi. Her şarkısında sanki insanlara bir şeyler öğütleyen Barış Manço, ‘İnsanın öğrenmesi gereken ilk dil, tatlı dildir’ diyerek de insanların gönlünde taht kurmayı biliyordu.
taşıyan Barış Manço herkesin bir anlamda ‘Barış Abisi’ de olmuştu. 1999 yılında kalp krizi sonucu evinde hayatını kaybeden milyonların Barış Abisi öldüğünde geriye herkesin dersler alması gereken şarkı sözleri ve alçakgönüllülük bırakmıştı. 56 yaşında vefat ettiğinde soğuk bir şubat günüydü belki ama o kendisini ölüm günüyle değil doğum günüyle hatırlamamızı istemişti. Unutmadık Barış Abi seni. Ne şarkılarını unuttuk ne de şarkı sözlerinde bize verdiğin öğütlerini. Her ne kadar 1 Şubat’ta hayata gözlerini yumsan da biz seni 2 Ocak olan doğum tarihinle anacağız. Geride bıraktığın davranışlar, sözler, şarkılarla bizi Mançoizm’in üyesi yapan Barış abi Ruhun şad mekanın cennet olsun…
BARIŞ ABİ 1988 yılında TRT’de 7’den 77’ye isimli programa başlayan Barış Manço,10 yıl boyunca bu programla tam 378 kez ekrana geldi. ‘Ekvatordan Kutuplara’ isimli programında ekibiyle birlikte beş kıtada 100’den fazla değişik ülkeye giden Manço özellikle Orta Asya ve Türki Cumhuriyetlerdeki programlarıyla büyük beğeni topladı. Adam Olacak Çocuk isimli bölümde çocuklarla sohbet eden ve minik yüreklerin zekasını ekrana
Barış Manço’nun birkaç şarkı sözünü de insanların kulaklarına küpe olması için yazmak istiyorum. HALİL İBRAHİM SOFRASI ‘Yıllardır sürüp giden bir pay alma çabası Topu topu bir dilim kuru ekmek kavgası Bazen durur bakarım bu ibret tablosuna Kimi tatlı peşinde kimininse tuzu yok Para pula ihtişama aldanıp kanma dostum İçi boş insanların bu dünyada yeri yok Buyurun dostlar buyurun Halil İbrahim sofrasına’ CAN BEDENDEN ÇIKMAYINCA ‘Kırıldı kanadım kolum, ne yerim var ne yurdum Gurbet ele düştü yolum, yuvasız kuşlar misali Selvi boylum senin için katlanırım bu yazgıya Böyle yazmışsa yaradan kara toprak yeter bana Unutma ki dünya fani, veren Allah alır canı Ben nasıl unuturum seni can bedenden çıkmayınca’ KAZMA ‘Diyeceğim o ki kişi yetinmeli Yaşam dediğin kısacık bir çizgi Namus şeref onur hepsi güzel ama En önemlisi helal alın teri Şam ipeğinden urba giysen bile Zemzem suyuyla yıkansan bile Dünya ahret bir keyif sürmek için Mutlak dökmeli helal alın teri’ SARI ÇİZMELİ MEHMET AĞA ‘Yaz dostum güzel sevmeyene adam denir mi Yaz dostum selam almayana yiğit denir mi Yaz dostum altı üstü beş metrelik bez için Yaz dostum boşa geçmiş ömre yaşam denir mi Yaz tahtaya bir daha tut defteri kitabı Sarı çizmeli Mehmet ağa bir gün öder hesabı’
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
92
2016
KÜLTÜR, KÜLTÜR, SANAT SANAT ve ve YAŞAM YAŞAM DERGİSİ DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT KASIM-ARALIK
93 99
2016 2015
AŞKI
ANLATTILAR
Yeşim Salkım ve Mesut Yar, Denizlililer ile buluştu Forum Çamlık Alışveriş Merkezi, pop müziği sanatçısı Yeşim Salkım ve bir televizyon kanalında program yapan Mesut Yar’ı ağırladı. Yeşim Salkım, hayranlarına mini bir konser verirken, Mesut Yar ise esprileriyle alışveriş merkezine gelenleri gülümsetti.
F
orum Çamlık AVM, gerçekleştirdiği programlar ile ünlü isimleri Denizlililer ile buluşturmaya devam ediyor. “Sevgililer Günü’ne Özel Aşk Dolu Bir Gün” adı altında düzenlenen etkinliğe ünlü şarkıcı Yeşim Salkım ve sunucu Mesut Yar katıldı. Etkinlik öncesinde gazeteciler ile bir araya gelen Yeşim Salkım ve Mesut Yar, soruları yanıtladı. RTÜK üyelerini kabul eden Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun “İzdivaç programları aile kültürüne zarar veriyor” açıklaması hakkındaki düşünceleri sorulan Salkım ve Yar, katıldıklarını ifade ettiler. Yeşil Salkım, izdivaç programları yerine sağlam ve bilgi dolu kadın programlarına yer verilmesi gerektiğini söyledi. Mesut Yar ise “Tabanı sağlam olmayan evlilikler ne kadar ayakta kalır bir düşünmek lazım. Yatlar katlar istenilerek evlilik kurulmaz. Bu konuda sayın Başbakanımıza katılıyorum” ifadesini kullandı. Denizli’yi sevdiğini dile getiren Yeşim Salkım, “Ben, Ege kızıyım. Denizli’de de akrabalarım var. Halam ve kuzenlerim burada. Denizli’yi çok iyi bilirim ve çok da severim” diye konuştu. Basın toplantısının ardından Mesut Yar ve Yeşil Salkım, alışveriş merkezinde hayranlarıyla buluştular. Önce Yeşim Salkım sevilen şarkılarını seslendirdi. Ardından Mesut Yar’ın katılımıyla kadın ve erkeğin aşk ilişkileri değerlendirildi. Salkım ve Yar, bu konuda yöneltilen soruları yanıtladılar.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
94
2016
EYLÜL-EKİM OCAK-ŞUBAT
KÜLTÜR, SANAT SANAT ve ve YAŞAM YAŞAM DERGİSİ DERGİSİ KÜLTÜR,
71 95
2015 2016
GAZETECİLER
GÜLEN ADAM’ı UNUTMADI
Denizli Gazeteciler Cemiyeti (DGC), bir süre önce meydana gelen trafik kazasında hayatını kaybeden gazeteci İlyas Haytan anısına fotoğraf sergisi açtı.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
96
2016
D
enizli Gazeteciler Cemiyet 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü nedeniyle yaptığı etkinlikler kapsamında bir fotoğraf sergisi açtı. 26 Ekim’de meydana gelen trafik kazasında aynı arabada bulunduğu Alperen Ersoy ile birlikte hayatını kaybeden gazeteci İlyas Haytan anısına gerçekleştirilen serginin açılışına Denizli Valisi Şükrü Kocatepe, CHP Denizli Milletvekili Melike Basmacı, Denizli Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Zolan, Merkezefendi Kaymakamı Şükrü Görücü, Merkezefendi Belediye Başkanı Muhammet Subaşıoğlu, Denizli Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Ümit Varol, parti yöneticileri, sivil toplum kuruluşları temsilcileri, gazeteciler İlyas Haytan’ın ailesi ve 4 yaşındaki kızı Ela Sare katıldı. Denizli Büyükşehir Belediyesi Turan Bahadır Sergi Salonu’ndaki açılışta konuşan DGC Başkanı Ümit Varol, "Herkesin çok sevdiği İlyas Haytan kardeşimizi unutmamak, unutturmamak için elimizden geleni yapıyoruz. Onun acısı sürekli içimizde. Bu sergiyi de onun adına açmak istedi. Gazeteci arkadaşlarımızın çektiği güzel fotoğraflardan oluşan sergiye tüm vatandaşlarımızı bekleriz" dedi. Konuşmanın ardından serginin açılışını protokol üyelerinin yanı sıra İlyas Haytan’ın 4 yaşındaki kızı Ela Sare yaptı. Protokol üyeleri ve İlyas Haytan’ın ailesi sergide yer alan fotoğraflara bakarken zaman zaman hüzünlenirken, fotoğraf sergisinde emeği geçenlere teşekkür ettiler.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
97
2016
A
şkta herşey yansımadır. Sizde ne varsa iç dünyada yani bu yansır. Siz yansıtırsınız, evren onu size geri sunar, yansıtır tekrar. Dünyada muhteşem bir aşk eğitimi almak üzere bulunuyoruz. Hata yapmış olmak sizin enerjinizi düşürmemeli, muhteşem yaşam dersleri aldınız ve şimdi yola daha bilinçli devam ediyorsunuz. En derin hırs, istek, tutku, korkularımız beklenmedik an ve ilişkilerde bazen önümüze sunulur. Olan biten herşey bizimle ilişkili. İçinizde olan dışınızda da olur, yani yaşamımızda bulunan kişiler bizim bir özelliğimizi bize yansıtmak için geldiler. Çok kıskanç ise siz de belki öylesiniz, aramıyor sormuyorsa belki sizdeki kaybetme korkusu durumu tetikliyor. Aşkta yansıma yasasını derinlikli olarak keşfettikçe çok daha rahat ve mutlu olursunuz. Aşkta birlikte olduğunuz kişiyi değiştirmek diye bir şey yoktur; ya o aşk bitecek ya da siz değişip-dönüşüp daha doğru bir ilişki yaratmaya bakacaksınız. Değişmesi gereken o değil, en azından ilk etapta. Siz değişin çünkü bu yoğun mesaj size gelmiştir.
ZÜLEYHA SIĞIŞ
Şu anda var olan ve iyi giden en küçük gördüğün mutluluğa dahi şükret.Ve geçmişte olanlar ve olacaklar için şimdiden içtenlikle şükret. Şükür seni sevgi enerjisinde tutar.UNUTMA !
Şaşıracağınız ve bir günde bir kaç zıt duyguyu birlikte yaşayacağınız bir aya giriyorsunuz. Şubat ayı artık bazı şeylerin farkında olacaksın. Kendinize ‘ya demek böyleymiş’ dediğiniz çok şey olacak. Bazı eski defterler gün yüzüne çıkacak. Vakur bir duruşla karşılayın. Bu ay çok inatçı olmazsanız çok şey kazanırsınız.
Gülmeyi özlediniz şubat ve mart ayı sizin için Vuslat ayı olacak gibi. Gercek ve içten güleceğiniz olaylar bu ay çok. Ve bu mutluluğunuz herkes tarafından hissedilecek. Geçmişte yaptığınız hatalar geçmişte kaldı. Bunları artık düşünmeyin. Kimsenin de geçmişine karışmayın. Ayın 12’sinden sonra da bazı gelişmelere dikkat edin .
Kendinizi tam sıkıntıya girecekken, ucuz kurtulup mutlu olan bir insan olarak görebileceğiniz bir ay olacak. Bu ay biraz fazla çılgın olacağınız için başınızı belaya sokmamanızı tavsiye ederim. Bırakın beklediğiniz şeyler ayağınıza gelsin. Siz koşturmayın. Karşı cinsin ilgisini de ağırdan alın. Mart ayının sonunda da sonuca ulaşmanız dileğiyle...
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
98
2016
Hayatı çok sorguladınız . Buna rağmen güçlü olmayı hep başardınız. Daha önceleri birçok kez duygularına yenik düşen bir yengeç olmanıza rağmen artık daha aklı başında hareket eden güçlü bir yengeç oluverdiniz. Özellikle bugünlerde içinizde kalan şeyleri dışarıya yansıtmanız kaçınılmaz. “Olmazsada olur, hayat hep devam ediyor” kafasında olsanızda bu ay rahat durmayacak gibisiniz.
Yenilikler ayı şubat ve marta hoşgeldiniz sevgili Aslanlar :). Rutinlikten çok sıkılan, her konuda yeni heyecanlar arayan birisi olarak, aradığınız şeyin bu şubat ayında olabileceği ihtimali oldukça yüksek gözüküyor. Fakat hayatınızda bir yenilik olmadan önce eskilerle aranızdaki ilişkileri netleştirmeniz lazım. Ya tutun birilerini hayatınızda ya da çıkartın. Hayatınızı netleştirmeli, iki fikirli insanlardan ve duygulardan uzak durmalısınız.
Bazı takıntılarınız yok değil ama şubat ve mart ayı uzun süredir yapmak istediğiniz şeyleri yaparak büyük bir rahatlama hissedebilirsiniz sevgili Başak’lar. Bu aylar aynı zamanda sizin için heyecanlı bir ay olacağa benziyor. Hiç beklemediğiniz şeyler karşısında şaşırtıcı bir şekilde soğukkanlı olacak gibisiniz. Bu çizginizi hiç bozmayın. Ayın 21 ve 22. günleri güzel olacağa benziyor.
Şubat ve mart aylarında ciddi düşünmek ve önemli kararlar almak zorunda kalabilirsiniz. Zaten bazı şeylere bir düzen verme vakti çoktan gelmişti sizin için. Artık zamana bırakmak yok. Kafanıza koyduğunuz şeyleri kendiniz halledin ki büyük bir rahatlama hissedersiniz. Her şey eskisinden daha az yorucu olsun sizin için. Aşk mı? Huzur mu? Ne isterseniz.
Bu aylar yapmanız gereken şey sağlam adımlar atmak ve aldığınız kararların arkasında durmak, onlardan sonradan vazgeçmemek olmalı. Güvendiğiniz fikirlerinizin peşinden gidin. İnanın hayatınız düzene girdiğinde duygusal olarak yaşadığınız boşluklar insanlar tarafından daha anlamlı doldurulacaktır. Siz böyle dağınıkken veya net değilken hiçbir şeye veya hiç kimseye odaklanamıyorsunuz.
Hayatınızda öncelik mutlak surette siz olmalısınız. Hayallerinizde, planlarınızda başrolü kimseye vermemelisiniz. Kimseye öncelik vermeyin bu hayatta. Asla bencil olun demiyorum ama karşı tarafı kendinizden çok düşünüp kendinize yazık etmeyin. Güzel bir başlangıç olsun bu aylar. Öyle kapatın ki geçmişi açabilecek aşk olsun.
Şubat ve mart aylarında normalde sakin geçer veya en azından diğer aylara nazaran daha az aktif olursunuz. Lakin bu sefer durumlar tam tersi. Hiç beklemediğiniz olaylar sizi biraz yoracak. Duygularınızı kontrol edemeyebilirsiniz. ‘Ne oluyo bana’ diye sık sık soracaksınız. Bu aylar yeni tanışmalara açık olun. İstediğiniz yavaş yavaş olacak. Sağlam adımlarla ilerleyin. Artık daha dengeli ve daha sağlam bir hayat başlıyor. Eskiye göre çok akıllandınız. İnsanları daha iyi tanıyorsunuz artık. O fevri çıkışlarınızla kendinizi yormalarınıza elveda deyin. Olgunlaşarak devam edeceğiniz bir ay. 70 yaşında hissedebilirsiniz. Hayatınızda mümkün olduğunca az insan bol huzur olsun güzel yürekli insanlar.
Bu hayatta kime değer verip kime vermemeniz gerektiğini anlamadığınız sürece iflah olmazsınız. Gözlerinizi iyi açın. Bu aylar bunu mutlaka yapın. İleride hayatınızda olmayacak insanlar için hassas olmayın. Aynı zamanda bu aylar yeni kararlar almanız gerekecek. Şaşıracağınız şeyler yaşayacaksın. Hayatınız olumlu yönde devam edecek. ŞAHİNGÖZ YAŞAM MERKEZİ
0533 090 53 26- 0507 935 75 12 KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
OCAK-ŞUBAT
99
2016