Bocchi 01

Page 1

bocchi.com.tr

EYLÜL 2017 NO 001

LA GAZZETTA DEL

BAGNO

MİMARLIK + SANAT + YAŞAM

Para İle Satılmaz

NEWS MAISON&OBJET 2017 HERKES BURADA! CULTURE HER DEM BANYO ARCHITECTURE MIMARI TASARIMDA RENKLER, LE CORBUSIER’NIN MIMARI RENK PALETI, BİR KENT BİR MİMAR; GAUDİ INTERVIEW GÖKHAN AVCIOĞLU GAD NOVALTIES BANYOLARDA RÜZGAR İTALYA’DAN ESIYOR... ART AI WEIWEI PORSELENE DAİR, ÖZGÜRCE, DESIGN NORMCORE


002

LA GAZZETTA DEL BAGNO

MAISON&OBJET 2017

HERKES BURADA! YILDA IKI DEFA GERÇEKLEŞEN MAISON & OBJET PARIS FUARININ BU YILKI EYLÜL FUARINDA "YÜKSELEN YETENEKLER" TASARIMLARI ILE DIKKAT ÇEKTI.

K

urulduğu günden bu yana, MAISON & OBJET PARIS yetenekli sanatçıların kendilerini gösterebilecekleri bir ortam sunuyor. Yılda iki kere düzenlenen Rising Talents Awards, tasarım yapacak bir sonraki kuşağın örneklerini sergiliyor. Kazananlar, en yeni kreasyonlarını özel bir standda sergilemeye davet ediyor. Yeni yetenek arayışında olup fuarı ziyaret eden profesyoneller tarafından bu etkinlik oldukça ilgi görüyor. Her sezon Maison & Objet Paris, yükselişte olan sanatçıları duyuruyor. Eylül 2017’nin öne çıkan isimleri; Claire Lavabre, Alexandre Échasseriau, Julien Phedyaeff & Christopher Santerre, Luce Couillet, Lysandre Graebling, Samy Rio, Raphaël Pluvinage & Marion Pinaffo ve Jean-Baptiste Fastrez.

Claire Lavabre Lavabre aynalar, ışıklar ve çerçeveler gibi optik yanılsamalar yaratabilen, görüntüleri bulanıklaştıran, onları eriten veya sonsuza kadar çoğaltabilen nesneleri kullanıyor. Yerleştirmeleri, yansımanın büyüsünü keşfediyor.

Lysandre Graebling Lysandre Graebling, Lucile Bonnaud ile bir tekstil tasarım stüdyosu olan TohuBohu'yu kuruyor. Her yeni sezonda moda tasarım, içmimari ve ambalaj endüstrisi için tasarlanmış bir dizi koleksiyon tasarlanıyor. Ayrıca Tohu-Bohu, bazı markalara koleksiyonlarını geliştirme aşamalarında farklı desenler yaratmaları konusunda tavsiyelerde bulunuyor.

Alexandre Echasseriau Gelenekselleşmiş zanaat tekniklerinden etkilenen Alexandre Écasseriau, materyalleri, teknolojiyi ve az tanınan teknikleri birleştirerek aerodinamik nesneler yaratıyor. Yaptığı iş onu endüstriyel tasarımdan, araştırma merkezleri için prototiplendirme ve minyatür cihazlara kadar giderek daha çeşitlendirilmiş bir faaliyet yelpazesine götürüyor.


news

Samy Rio Malzemelerle yapılan çeşitli deneyler sayesinde Rio, yapıp etme beceresi ile endüstri, geleneksel yöntemler ve yeni teknikler arasındaki etkileşimleri yalnızca malzeme bağlamında değil, üretim yöntemlerini de göz önünde bulunduruyor.

Jean-Baptiste Fastrez Fastrez, öncü teknolojileri ve zanaatkarlık bilgisini bir araya getiren kreasyonlar yoluyla belirli bir hibridizasyon vizyonunu keşfetmek için kendi stüdyosunu kuruyor.

Julien Phedyaeff & Christopher Santerre Tüketim alışkanlıkları ve kalıpları konusunda ortak bir bakış açısına sahip olan ikili, günlük hayatımızdaki simgesel parçaları yeniden düşünüp yorumluyor. Santerre; elektrik enerjisi gerektirmeyen gıda koruma çözümlerini entegre eden bir buzdolabı için aerodinamik bir tasarım hazırlarken, Phedyaeff modüler ve onarılabilir bir çamaşır makinesi yerleştirmesi sunuyor.

Raphaël Pluvinage& Marion Pinaffo Marion, nesneleri aracılığıyla sevinç ve coşku dolu anları simgeleştiriyor. Ölçek veya malzeme ne olursa olsun, sezgisel ve benzersiz önermelerle halka dahil oluyor. Çalışmalarında popüler folklorden esinleniyor. Raphaël günümüzün teknolojik sistemlerini ve bu sistemlerin sosyal, estetik ve siyasal etkileri konusundaki uzmanlığını geliştiriyor. Projeleri teknolojiyle olan ilişkimiz ve onu kullanma şeklimiz üzerinde eleştirel ve orijinal bir perspektif sunuyor.

Luce Couillet Couillet geniş bir iplik koleksiyonu hazırlayarak, hem teknik özelliklerini hem de estetik kalitelerini yeniden keşfediyor. Yenilikçiliğe ve düşük teknolojiye olan tutkusuyla hareket ederek, çeşitli endüstrilerin (couture, içmimari, spor ve tıbbi malzeme) sunduğu deneysel bir malzeme kütüphanesi oluşturarak zanaatkarların dokuma tekniklerini kullanıyor.


004

LA GAZZETTA DEL BAGNO

“BANYONUN HER ÇAĞDAKİ HALİ”

BOCCHI İLE BANYONUN TARİHSEL YOLCULUĞU

B

occhi Genel Müdürü Serkan Ak sosyal sorumluluk projesi kapsamında böyle bir projede yer aldıklarından dolayı mutlu olduklarını ve proje sonunda hamam kültürünü yeniden canlandıracaklarını dile getirdi. Serkan Ak; "Her Dem Banyo" projesi ile ilgili olarak "Bocchi 68 yıllık deneyime sahip bir banyo markası. Böyle bir projede yer almamızın en önemli sebebi ise suyun dokunduğu her yerde olmamızdır. Roma kültüründe Therma, Türk kültüründe ise Hamam olarak anılan merkezler sadece bir yıkanma yeri değil, daha ötesi sağlık, sosyal ve kültürel etkinliklerin yaşandığı merkezlerdir demek daha doğru olacaktır. Sağlık amaçlı bir yaklaşımla tanımlayacak olursak eğer hamam "yıkanma, arınma ve şifa bulmaya mahsus yer" olarak da açıklanabilir. "Banyo sadece yıkanma alanı değil arınma ve şifa bulabileceğiniz bir mekandır" mottosundan yola çıkarak kültürel mirasımız olan Türk ve Roma banyolarının izinin Anadolu’ dan başlayarak dünyadaki keşfine önderlik etmek istedik. Bu projeyle Roma ve Türk Hamam geleneklerinin yaşatılarak tarih sayfalarından silinmesini önlemek, kültürel mirasımıza sahip çıkmak ve en önemlisi ülke turizmine yaptığı katkıyı arttırmak en önemli amacımızdır.

68 YILLIK DENEYIMI ILE BANYO ÜRÜNLERI SEKTÖRÜNÜN ÖNCÜ KURULUŞLARINDAN BIRI OLAN BOCCHI, ANADOLU’DAN DÜNYAYA YAYILAN ROMA VE TÜRK BANYOLARININ TARIHINI GÜN YÜZÜNE ÇIKARIYOR.

Kars Ani Antik Kenti


Proje kapsamında 2017 yılının sonuna kadar, ünlü Türkolog, Araştırmacı Yazar Ali Canip Olgunlu’nun rehberliğinde 12 farklı destinasyonda Therma ve Hamamlar yerinde incelenecek. Böylece Anadolu kültürünün en renkli öğesi olan hamamlar yeniden gün yüzüne çıkacak.


006

LA GAZZETTA DEL BAGNO

Kars Mazlum Ağa Hamamı

BOCCHI; HAMAM KÜLTÜRÜNÜ YENIDEN CANLANDIRMAK VE YAŞATMAK AMACI ILE BU PROJEYE ÖNDERLIK ETMEKTEDIR.

M

aalesef, hamam kültürü günümüzde zayıflamıştır. Bunun en önemli nedenlerinin başında ise yaşadığımız hayat standartları gelmektedir. Artık insanlar evlerinde oldukça lüks banyolarda konforlu biçimde banyolarını yapmaktadırlar. Günümüzde hamama gitmeyi tercih eden insanlar hamamın sağlığa olan faydasını bilen, bunun yanında sauna, buhar banyosu gibi çeşitli hamam özelliklerinden yararlanmak isteyen insanlardır. Hamam kültürü artık daha çok otellerde ve çeşitli tesislerde devam etmektedir. Çünkü insanlar buralarda hamamla birlikte farklı etkinliklerden de yararlanmaktadır. Sadece hamam olarak hizmet veren yerler bu nedenle değerini bilen insanların dışında rağbet görmemektedir. Ancak gitmeyen kişilerin mutlaka denemesi ve hamam kültürünü yaşaması gerekmektedir.

Kars Mazlum Ağa Hamamı

Kars Mazlum Ağa Hamamı

Bocchi olarak hamam kültürünü canlandırmak, gerek turizme gerekse yeni nesillere aktarılmasını sağlamak için tüm olanaklarımızı kullanacağız. Proje kapsamında 12 farklı hamamı Ali Canip Olgunlu’nun rehberliğinde yerinde inceleyeceğiz. Bu incelemeler İZ TV tarafından belgesel haline getirilerek yayınlanacak. Proje bitiminde ise incelenen tüm hamamların yer aldığı bir kitap ve fotoğraf sergisi ile geniş kitlelere sesimizi duyuracağız. Şartların olgunlaşmasıyla bir ya da iki hamamın restorasyonunu üstlenmek ve yeniden kullanıma sunmak ise en büyük hedefimiz. Özetle; Anadolu’dan dünyaya yayılan tarihi Roma ve Türk banyolarını topluma tanıtarak sosyal ve kültürel bağların kurulduğu banyolarımızı Bocchi ile daha yaşanır hale getireceğiz’’ dedi.


culture BİR SONRAKİ DURAK:

EFES SKOLASTİKA HAMAMI

Efes Antik Kenti’nin kurulu olduğu Panayır Dağının güneybatısında yer alan büyük hamam M.S. 2. yüzyıl başlarında inşaa edilmiştir. Ancak M.S. 400 yıllarında Hristiyan bir kadın olan Skolastika tarafından restore edilmiş ve bu hamamlara Skolastika Hamamları ismi verilmiştir. Skolastika Hamamları büyük bir restorasyondan geçtiği için dönemin Roma yapısına uygun prytanaeumun malzemesinden yapılmıştır. Büyük hamam 4 bölümden oluşmuştur. Sıcak su buharının duvarlardan künkler içerisinde getiriliyor olması ile merkezi ısıtma sisteminin kullanıldığı hamam mermer kullanımına da ciddi bir örnek niteliği taşımaktadır. Efes Antik Kenti

Efes Skolastika Hamamı


008

LA GAZZETTA DEL BAGNO

MIMARI TASARIMDA

GÜLE GÜLE BAUHAUS... MIMARLIK, SIYAH VE BEYAZDAN YA DA CAM VE ÇELIKTEN OLMAK ZORUNDA DEĞIL. MODERN BINALARDA RENGI KULLANMAYA CESARET EDEN ISYANKAR MIMARLARIN GÖZ KAMAŞTIRICI TASARIMLARIMI YOKSA MALZEMENIN EN DOĞAL HALIMI GEREKLI DOĞRU TASARIM IÇIN? PEKI NEDİR BU RENKLER?

N

aziler, toplama kamplarında esirleri alçak tavanlı ve her yanı sarıya boyalı hücrelerde tutmuştur. Hücre duvarlarında ‘zihni bulandıran’ bir etki yaratan ‘sarı’ rengin kullanılmasıyla esirin psikolojik olarak çöküntüye uğratılması amaçlanmıştır. Nitekim döneme dair yazılanlarda bu hücrelerdeki esirlerin ‘delirme noktasına’ geldikleri belirtilmektedir. Yahudi Toplama kamplarındaki hücreler, mekanlarda renk kullanımının önemine ve insan psikolojisi üzerindeki etkilerine dair önemli örneklerden birisini sunar. Benzer olarak birçok mimari yapıda renk, mekanın bölümlerini belirginleştirerek kişinin davranışlarını kontrol altına almak gibi amaçlarla kullanılmaktadır. İnsanlık tarihinin ilk yapılarında binaya ‘renk’ vermek sorun olmamıştır. Çünkü insanın ilk barınakları, rengini doğadan -çalı-çırpıdan, kerpiçten, topraktan, yörenin taşından, kumundan- almıştır. Fakat ilginçtir ki insanın rengi keşfiyle birlikte, yapılarda doğanın hakim rengine zıt renkler kullanılmaya başlanmıştır. Örneğin İsveç, Norveç gibi yeşilin hakim olduğu yörelerde kırmızı gibi yeşile zıt renkler konutlara, çiftlik evlerine hakim olmuştur. Bu zıtlığın yaygınlık kazanması, kırmızı tuğlalarıyla daha görkemli ve dayanıklı izlenimi yaratan malikaneleri taklit etmek amacıyla başlamıştır. İsveç ve Norveç insanının bu taklidinin ardında yatan gerçek, bir evin kırmızı olması gerektiği inancıdır.


architecture İsveç ve Norveç’ de kırmızı renkli malikanelerin daha görkemli ve dayanıklı olarak görülmesi ve insanın bundan etkilenerek kırmızı rengi konutlarına taşıması düşünürücüdür. Bu durum, rengin mimaride kullanılmaya başlanmasının kökenlerinin psikolojik olduğunu göstermektedir. Renk, her zaman görkemi ya da dayanıklılığı vurgulamak gibi estetik kaygıyla kullanılmamıştır. Rengin tarih sahnesinde sınıf ayrımlarının belirginleştirilmesinde de kullanıldığı görülmektedir. Bunun en açık örneklerine Pekin Kenti’ nde rastlanır. Pekin’ de saraylar ve tapınaklar parlak renkli iken halkın oturduğu konutlar mat renklidir. Üstelik, Pekin halkı için konutlarında parlak renkler kullanmak yasaktır. Renkler, kimi zaman

toplumsal değerleri mekana yansıtan birer araç da olabilmektedir. Bunun en güzel örneklerinden birisi, S. Mark Kilisesi’ dir. S.Mark Kilisesi’ nin mozaik döşemesi, renkli taşlardan yapılan bir halıdır. Kilisenin Kuzey Cepesindeki renklerdirme, adeta cephenin renkli kilimlerle süslenmiş olduğu izlenimini verir. Bu, halkın pencerelerinden pahalı ve rengarenk kilimler sarkıttıkları Venedik Festivali’ ni kalıcı kılmaya yönelik bir çabadır. Mimarlık tarihi, rengin yapıya anlam katmak için kullanıldığı örneklerle doludur. Çin Tapınakları’ nda çatıyı taşıyan direklerin vernikle kaplanmasının amacı, yapıya ‘törensel’ bir hava vermektir. Yalnızca rahiplerin girebildiği iç mekanları son derece sade olan eski Yunan Tapınakları’ nın dış cehelerinde

renk kullanımı, yapıyı halk için ‘değerli’ kılmak amacı taşır. Cephelerde renk, Geç Viktorya Dönemi’ ne kadar “çekici” izlenimi vermek için kullanılmıştır. 1980-1989 yılarında Danimarka Kıyı Kasabası’ nda makina tuğlası ile yapılan çirkin yapıların boya ile şık, çekici hale getirilmeye çalışıldığı görülmektedir. Bundan daha da önce, 19. yüzyılın ilk yarısından Londra’ daki binalar, duvarlarından teneke oluklarına kadar beyaza boyanmıştır. Ancak rengin, kusurları da kapatarak binayı çekici kılma çabası, bir süre sonra ciddi eleştirilere yol açmıştır. Kimi kesimlerde, teneke olukların beyaz renge boyanması gibi, kusur kapatmak ve etkileyicilik için renge başvurmak “aldatıcı” bir davranış olarak yorumlanmıştır. Geç Viktorya Dönemi mimarları,

“aldatıcı” buldukları renkten uzaklaşmıştır. Çünkü onların mimari tasarımlarına ahlaki değer yargıları karışmıştır. Bu dönemin mimarları, malzemeleri çıplak, olduğu gibi, yalın bir başka ifade ile de dürüst kullanmaya çalışmıştır. Viktorya Çağı mimarlarının daha dürüst bir eylem olduğuna inandıkları için malzemeleri çıplak kullanmalarında da insan psikolojisinin mimariye etkisi göze çarpmaktadır. Aynı zamanda bina cephelerinin renklerle çekici hale getirilmesinde ya da çıplak malzeme ile yapıya ‘dürüst’ izlenimi verilmek istenmesinde de insanın yapı yoluyla psikolojik olarak etki altına alınabileceğini bilen bir mimari zihniyetin etkisi görülmektedir. Burada renk, kimi yapılarda çok güçlü olabilecek kadar önemli bir araçtır.

/ pxhere.com


010

LA GAZZETTA DEL BAGNO

RENK PSİKOLOJİSİ ve YANSIMASI KIRMIZI: Hareketin, canlılığın ve fiziksel gücün timsali olarak görülen kırmızı, hareketin yoğun olduğu yerlerde tercih edilir. Mutfak, çocuk odası, discotekler kırmızı rengin kullanımına ugun mekanlardır. Kırmızının koyu tonları sıkıcı ve iç karartıcı bir etki uyandırır. TURUNCU: Sıcak, dışa dönük ve heyecan verici bir renktir. Mutfakta, çocuk odasında, koridorda, yemek odasında tercih edilir. Neşe ve mutluluk duygusu hisettirilmesi istenen mekanlarda ve geniş alanlarda kullanılmalıdır. Bürolarda ve çalışma mekanlarında kullanmı tercih edilmemektedir. SARI: Neşeli ve sevecendir. Umut aşılar. Alçakgönülllüğü, bilgeliği simgeler. Çalışma odalarında zihni bulandırıp karışıklığa yol açar. Bu nedenle bu mekanlarda tercih edilmemektedir. Dinlenme amaçlı ortamlarda önerilmemektedir. Mutfak için uygun bir renktir. YEŞIL: Uyumun, cömertliğin, paylaşımın rengidir. Yatıştırır ve huzur verir. Güven duygusu aşılar. Açık tonları mutfakta tercih edilmektadir. Daha koyu tonlar ise, döşemeler ve fayanslar için uygundur. TURKUAZ: Açık fikirliliği, yardımseverliliği ve gururu simgeler. Kullanıldığı mekanları daha geniş gösterir. Banyolarda, yatak odaları ve çalışma odalarında tercih edilmektedir. MAVI: Ruhsal dünyayı ve tutkuyu ifade eder. Sakinliğin, güen ve sadakatin timsalidir. Umut ve inanç aşılar. Sakinleştirme, dinlenme amaçlı makanlarda rahatlıkla kullanılabilir. Yatak odaları ile metitasyon ya da rehabilitasyon mekanlarında açık tonları uygundur. MACENTA: İdealizmin simgesidir. Saygıyı ifade eder. Yumuşak, sıcak ve koruyucu hissi verir. Sakinleştirir, saldırganlığı yok eder. Açık tonları banyo ve yatak odalarında kullanılabilir. Mutfak ve çalışma odaları için tercih edilmemektedir. MOR: Asaleti, kendine güven ve itibarı simgeler. Terapi ve meditasyon odaları için uygun bir rentir. Açık tonları hastanelerin bekleme odalarında tercih edilir. Mekanda mor, parlak göz alıcı renklerle kullanılmamalıdır. Özellikle de alkoliklerin, nevrotiklerin bulunduğu mekanlarda mor renk parlak renklerle bir arada kullanılmamalıdır. Yasemin Şengör Mimar, Psikolojik Danışman / turkpdr.com

/ davidappalachiancrafts.com

/ bariatriceating.com


architecture

LE CORBUSIER'NIN MIMARI RENK PALETI AMBER EROYAN

L

e Corbusier'nin İsviçreli duvar kağıdı firması Salubra için geliştirdiği renk kataloğunun nadir bir kopyası önümüzdeki günlerde New York'taki bir müzayede evinde satışa sunulacak. Ünlü mimarın Pantone'den yıllar önce yarattığı bu renk paletleri, kullanıcılara iç mekanda nasıl bir etki yaratacakları konusunda kılavuzluk ediyordu. Le Corbusier'nin "Polychromie Architecturale: Die Farbenklaviaturen" (Mimari Çokrenklilik: Renk Klavyesi) adlı etkileşimli tasarım rehberinin 1931 tarihli birinci baskısı New York'ta düzenlenen bir müzayedede koleksiyonerlerin beğenisine sunuldu. İsviçreli duvar kağıdı firması Salubra için üretilen katalog, mimarın renklere yaklaşımını sergileyen hareketli sayfaları ile göze çarpıyor. Duvar kağıdı örneklerini içeren ceplerin yer aldığı katalog, renk skalalarına ayrılmış 12 özel sayfa ve bunları tamamlayan beyaz bir kılavuz şablondan oluşuyor. Die Farbenklaviaturen Tamamlayıcı renkleri seçmeye yardımcı olan şablon. 1920 yılında renk sistemleri üzerine çalışmaya başlayan Le Corbusier, kullanıcılara iç mekanda kullanabilecekleri uyumlu renkler konusunda yardımcı olmak üzere bu "renk klavyesi"si geliştirmişti. Ünlü mimar, belirli tonların davetkar bir ortam yaratarak ve algıları değiştirerek mekanı ve kullanıcıları etkileyeceğine inanıyordu. Psikolojik etki, ağırlık, derinlik, algı, birim gibi unsurları dikkate alarak farklı işlevler için kullanılabilecek renkleri tanımlayan Le Corbusier, bu işlevlerin her biri için belli renk grupları atamıştı.

Doğal pigment içeren solgun renkler sıcaklık ve ışık yaratmak için, koyu tonlar ise odadaki öğeleri ön plana çıkarmak ya da kamufle etmek için kullanılabilirdi. Daha canlandırıcı etkiye sahip yapay pigmentlerin ise mimarlık üzerinde dramatik bir etkisi olduğuna inanıyordu.

LE CORBUSIER RENKLERİ ŞU ÜÇ KATEGORİYE AYIRMIŞTI: Konstrüktif: Hoş ortamlar yaratan ve mekan algısını değiştiren doğal pigmentler. Dinamik: Yüksek kontrast yaratıp duygusal etkiler oluşturan yapay pigmentler Geçişken: Hacim algısına etkilemeden yüzeyi değiştiren yapay pigmentler Mimar, bu teorilerine dayanarak Salubra markası için çok sayıda duvar kağıdı yarattı. İlk katalogda düz renkler yer alırken, ikinci katalog desen oluşturmaya imkan tanıyan büyük geometrik şekilli tasarımlar içeriyordu. / mimarizm.com

Tamamlayıcı renkleri seçmeye yardımcı olan şablon.

Le Corbusier'nin Mimari Renk Paleti, Die Farbenklaviaturen von Le Corbusier, renk kataloğu, birinci baskı, Basel, 1931.


012

LA GAZZETTA DEL BAGNO

BİR KENT BİR MİMAR; BARCELONA VE

Yazar: GÜRHAN TÜMER

Ö

nce düşler kurulur, kitaplar okunur. Sonra yolu koyulunur. Barselona’ya gidiyorum. İzmir’den Barselona kaç kilometre, kaç saat çeker bilmiyorum. Bir şey biliyorum; tren geceyi deliyor. Cenova, San Remo, Monte-Carlo ve Nice geride kaldı. Sabah oldu ve işte artık Barselona. Fenikeliyi, Romalıyı ve Kartacalıyı görmüş bir kent. Adını, Kartacalı Amircar Barca’dan almış. Vizigot’u, Vandal’ı ve Muhteşem Şarl’ı görmüş. Barselona’nın kalbi Katalonya Meydanı. Katalonya Meydanı’nda havuzlar. İngiliz romancı Somerset Maugham’ın, Paris’in Champs-Elysees’ini, İstanbul’un Cadde-i Kebir’ini, 5th Avenue’yü ve daha başkalarını gücendirmek pahasına, “dünyanın en güzel sokağı” diye nitelediği Rammbla’lardayım. Bu uzun mu uzun, yeşil mi yeşil cadde bir zamanlar sel yatağıymış. Şimdi ise, kalabalık mı kalabalık. İki yanı trafik, ortası yayalar için. Çiçek pazarı, kuş pazarı, kitapçılar, hepsi orada; Milano’daki La Scala’dan sonra dünyanın, akustiği en iyi ikinci tiyatrosu. Gran Teatro del Liceo orada. Bu cadde, insanı Katalonya Meydanı’ndan doğru Puerta da la Paz’a, Barış Kapısı’na, Barselona’nın ünlü limanına götürür. Ortadaysa, işte Kristof Kolomb anıtı; yüksekliği 59 metre, demirden bir kolon, üzerinde 8 metrelik bir Kristof Kolomb heykeli.

Bir başka meydanı Barselona’nın; İspanya Meydanı. Fiskiyeli havuzlarıyla bir su cenneti. Geceleri, ışık oyunları. Daha başka ne anlatmalı? Kolomb Caddesi uzanıp gidiyor liman boyunca. Kolomb Caddesi’nde 33 numaralı yapı, ünlü Don Kişot’un yazarı Miguel de Carvantes’in oturduğu, romanını tamamladığı yer. Avrupa’nın bir çok kenti gibi, Barselona’nın da her katedrali var. Aşağı yukarı 550 yıllık. Katalonya Sanatı Müzesi, Picasso Müzesi, Miro Vakfı Müzesi hep Barselona’da. Kenti yukarıdan, kuşbakışı görmek isteyen ya binsin teleferiğe Montjuich’a tırmansın ya da az önce sözünü ettiğim Kolomb Heykeli’nin bulunduğu tepeye çıksın! Elbette ki, bir arenası da var Barselona’nın; 200.000 kişi alıyormuş ve orada her yıl 200’den fazla boğa şişleniyormuş. Evet, Barselona bütün bunlardır ama, Barselona biraz da hayır, biraz değil, daha çok da Gaudi’dir. Gaudi olmasaydı, Barselona yine olurdu elbette ki. Ama Barselona olmasaydı, Gaudi, Gaudi olur muydu? Oysa, Barselona’da doğmamış. Yine Katalonya’da bulunan Tarragona’nın yakınında, Reus’da doğmuş 25 Haziran 1852’de. Babası kazancı, bakır kazanlar yapıyor. Babasının adı, Francesc Gaudi Serra. Anasının adı, Antonia Cornet Bertran.


architecture Barselona’ya gelişi 17 yaşında sonra. Escola Provincia d’Arquitectura’da mimarlık okumaya. Nev-i şahsına münhasır bir mimarlık öğrencisi. Deli mi, dahi mi henüz belli değil. Hocalarına bakılırsa ikinciden çok birinci, çünkü ona en düşük notla diploma vermişler. Hastalıklı, müthiş romatizmalı. Bu derdi bütün yaşamı boyunca çekecek. Gençliğinde “dandy”, yani züppe. Giyim kuşamı öyle. Şapkasını Arnau’dan almasından, sakalını griye boyatmasından belli. Yakışıklı. Ama fotoğraf çektirmeyi hiç sevmiyor. Onun için çok az fotoğrafı var elimizde. Hiç evlenmemiş. Gönlünü hiç kimseye mi kaptırmamış? Hayır, Amerikalı bir kızı beğenmiş, ama ne yazık ki kız nişanlıymış. Yıllar geçecek, yaşlandıkça değişecek Gaudi. İyice dindar olacak. O züppe delikanlı gidecek, yerine pırtık giysiler giyen bir ihtiyar gelecek. O kadar ki; 7 Haziran 1926’da bir tramvayın altında kaldığında taksiler onu dilenci filan sanıp, hastaneye taşımaya yanaşmayacaklar. Hastanede kendisini tanıyanlar, özel bir odaya yatırmak isteyecekler onu ama, o bunu kabul etmeyecek. ‘Benim yerim burası, fakirlerin yanı’ deyip, o koğuşta kalacak. Üç gün sonra ölecek. Kırk yılını verdiği Sagrada Familia Kilisesi’ne gömülecek. Böyle Antonio Gaudi’nin yaşam öyküsü kısaca. Şimdi gelelim mimarlığına! O yönü bambaşka bir alem. Şöyle ki; O’nda Gotik aşkı, William Morris’i, John Ruskin’i ve Violet-le Duc’ü biliyor. Onun peşinden Carcasson’a gidiyor. Orada, onun yaptıklarını büyük bir dikkatle inceliyor. Doğayı ise, çok daha büyük bir dikkatle inceliyor. Evet, o tıpkı doğa gibi çalışıyor. Zeytin ağaçlarını bilir misiniz? Çınar ağaçlarını, çam ağaçlarını ya da makileri?

Bir zeytin başka bir zeytine, bir çınar başka bir çınara hem benzer hem de benzemez. Diktiğiniz bir zeytin fidanının ağaç olduğunda nasıl bir biçim alacağını, büyürken sağa mı yoksa sola mı kıvrılacağını, dallarını o yöne mi bu yöne mi uzatacağını, dünyada bilemezsiniz. Kimse bilemez. Ağacın kendisi de bilemez. İşte, Gaudi’nin yapıları da biraz böyledir. Onların doğaya benzemesi, yalnızca kolonlarının ağaç gövdeleri gibi eğik, eğri büğrü olmasından değil; Gaudi’nin kendisinin de yapmaya başladığı yapının ileride nasıl bir biçim alacağını, ne zaman, nasıl biteceğini bilmemesindendir. O, önceden bir plan çizip, yapıyı kağıt üstünde tamamlayıp, ondan sonra inşaata başlamaz. Hayır, onun bürosu şantiyesidir. Yapının daha sonra nasıl bir biçim alması gerektiğini, kimi zaman işçilerle tartıştığı olur. O gün aklına geleni yapar. Öyle ki, örneğin bir yapısında; çatının altında, ruhsat almak için yetkililere teslim edilmiş olan planda var olmayan iki oda çıkıvermişti ve Gaudi’nin bu yüzden belediyeyle başı derde girmişti. O tıpkı doğanın kendisi gibi, sonsuzca özgür ve sonsuzca tutsaktır. Öyle ya, doğa bir ağaç, bir sarmaşık, ne kadar özgürce dal budak salar değil mi? Ama o ağaç, o sarmaşık doğa yasalarına karşı gelebilir mi? O yasalara sıkı sıkıya bağlı değil midir? Mimar olmayan kimi düşünürler, örneğin filozoflar; mimarlığı tutsak bir sanat saymışlardır. Onlara göre, mimarlık işlevin tutsağıdır. Ama Gaudi için böyle bir şey ne gam. 1883-1885 yılları arasında Casa El Capricho’yu yaparken evin girişinin üstüne, evin işleviyle şuncacık ilişkisi bulunmayan minare benzeri bir kule ekleyiverir.


014

LA GAZZETTA DEL BAGNO

Yaptığı Casa Mila adlı evin cephesi, öylesine özgürce dalgalanıp gider ki, görenler onu bir mimari yapıya değil de bir taş ocağına, bir ezmeye ya da bir eşekarısı yuvasına benzetirler. Burada durup Sezar’ın hakkını Sezar’a verelim; Eğer Gaudi Barcelona’da Eusebi Guelli Bacigalupi’ye rastlamasıydı, yine Gaudi olacaktı ama, bir şeyler kesinlikle eksik kalacaktı. Bu Guelli bir tekstil zenginiydi. Ama çağın öteki bir çok zengini gibi kesesini doldurmaktan başka bir şey düşünmeyenlerden değildi. İngiltere’yle iş yapıyordu ve oradan bir şeyler öğrenmişti. Zengin bir kitaplığı vardı. Gaudi, William Morris’le, John Ruskin’le o kitaplıkta tanışmıştı. Guelli, İngiltere’deki yeşile, yeşil içindeki bahçeli evlere tutkundu. Onun bu tutkusu Barcelona’da büyük bir arazi satın almasına, Gaudi’ye orada yapılacak lüks villalar, bir çeşit bahçe-şehir ısmarlamasına neden olmuştu. Guelli’in Gaudi’ye teslim ettiği arazi iyice çıplaktı, bakımsızdı. Oysa, Temmuz’un en sıcak günlerinden birinde, elimdeki şu şişesini kafama dike dike oraya var-

ÖYLE YA, DOĞA BIR AĞAÇ, BIR SARMAŞIK, NE KADAR ÖZGÜRCE DAL BUDAK SALAR DEĞIL MI? AMA O AĞAÇ, O SARMAŞIK DOĞA YASALARINA KARŞI GELEBILIR MI? O YASALARA SIKI SIKIYA BAĞLI DEĞIL MIDIR?


architecture dığımda, Güell Parkı’nın yeşil bir cennet olduğunu gördüm. Ama Gaudi’nin daha başka bir çok yapıtı gibi Güell Parkı da bitmemiş bir yapıt. Girişte kapıcı konutu, mimarın içinde oturduğu ev, eğik kolonlu kimi ar burası. Evlerle tıkış tıkış dolu. Bu yapıların gözünün yaşına bakan elbette ki olmuyor. Yıkıyorlar onları. Sanayileşmeyi, bu sürecin getirdiği çarpıklıkları protesto etmek için oraya bir kilise, kilisenin çevresine de okullar, atölyeler, toplantı salonları yapılacak. İş önce Gaudi’nin, gençliğinde yanında çalıştığı mimar Paula de Villar’a veriliyor. Villar’ın tasarladığı Neogotik bir yapı. Ne var ki, tam temellerin kazılmasına başlamışken bir anlaşmazlık baş gösteriyor ve Villar çekiliyor. Bu olaydan sonra, 3 Kasım 1883’ten itibaren meydan artık Gaudi’nin oluyor ve ölümüne, 7 Haziran 1926’ya kadar yaklaşık 43 yıl Gaudi’nin kalıyor. Gaudi aradan 3 yıl geçip de 1886’ya gelindiğinde, eğer yılda 360.000 pesetalık bir ödenek sağlanabilirse yapıyı 10 yılda bitirmeyi düşünüyor. Ama az önce de belirttiğim gibi, aradan dört tane 10 yıldan fazla geçmesine karşın katedralin dörtte birini bile bitiremiyor. Bu gecikme de Gaudi’nin çalışma yönteminin; bir taşın, bir tuğlanın, bir seramiğin bile yerini inceden inceye bakıp usanmadan düşünüp taşınan bu kendine özgü mimarın tasarım anlayışının payı hiç kuşkusuz çok büyük. Ama bir başka suçlu da çoğu kez olduğu gibi, parasızlık. Ancak, bunun nedeni de yine Gaudi; çünkü katedralin halkın malı olduğunu,

Antoni Gaudí ya da tam adıyla Antoni Plàcid Guillem Gaudí i Cornet, İspanya’da Art Nouveau akımının öncüsü olan ünlü Katalan mimardır. 1869’da başladığı mimari eğitimi, askerlik hizmeti ve çeşitli nedenlerle sekiz yıl sürmüştür. 1878’de eğitimini tamamladığı Barselona kenti, tüm sanatsal etkinliklerinin merkezi olmuş ve kişiliğinin gelişiminde büyük yer tutmuştur. O dönem, Barselona’da özellikle tekstil endüstrisinin gelişmesiyle orta sınıfın güçlendiği, zenginliğin ve şehirsel gelişimin arttığı bir dönemdi. Gaudí, Fransız mimar Eugene Viollet-le-Duc ve “süsleme, mimarinin kaynağıdır” diyen İngiliz düşünür John Ruskin’in fikirlerinden etkilenmiştir. Zamanla 19. yüzyılın baskın tarihi stillerinin ötesine geçerek, kendi sınıflandırılması güç estetiğini yaratmıştır. İlk önemli eseri, Vicens ailesi için 1883-1888 tarihleri arasında yaptığı Barselona’daki Casa Vicens adlı yazlık ev idi. Daha sonra Eusebi Güell adlı sanayici ile güçlü bir ilişki kurarak bu aile için yaptığı eserlerle Barselona’da prestij edinmiştir. Bu eserler, Güell Pavilyonu, Güell Sarayı, Güell Mahzeni, Colonia Güell Türbesi ve Güell Parkı’dır. Diğer önemli eserleri arasında Teresano Koleji, kendisine yılın binası ödülünü kazandıran Celvet Evi, Bellesgurad Villası, Battlo Evi ve La Pedrera adıyla bilinen Casa Milà bulunur. En ünlü eseri ise hayatını adadığı, yapımı halen süren La Sagrada Familia bazilikasıdır. Gaudí, 1882’de Francesc de Paula Villar y Lozano tarafından yapımına başlanan bu kiliseyi tamamlama işini 1883’de üzerine aldı. Gittikçe daha fazla zamanını bu esere ayıran Gaudí, 1908’de başka proje almayı bıraktı ve 1926’daki ölümüne kadar sadece La Sagrada Familia ile uğraştı. Gaudi, tüm mimari bilgisini karmaşık semboller sistemi ve inancın gizemlerine ilişkin görsel açıklamalarla birleştirerek bir 20. yüzyıl katedrali yaratmayı arzuluyordu. Sadece tüm enerjisini esere ayırmakla kalmadı, stüdyosunu da inşaata taşıdı. 7 Temmuz 1926'da, 74 yaşında bir trafik kazası sonucu projesini tamamlayamadan öldü ve La Sagrada Familia'ya gömüldü.

onun için de doğrudan halktan toplanacak paralarla yapılmasını öngörüyor ve bunun için de zaman zaman şapkasını uzatıp oradan buradan bağış dileniyor. Aslına bakılırsa dünyada öyle şipşak bitirilmiş olan bir katedral de yoktur. Katedrallerin, yalnızca katedrallerin değil, bütün tapınakların, Notre-Dame de Paris’in, Milano Katedrali’nin, Didim’deki Apollon Tapınağı’nın yazgısı hep böyle olmuştur. Ya yüzlerce yılda kuşaktan kuşağa aktarılarak bitirilmişlerdir ya da hiçbir zaman tamamlanamamışlardır. Gelelim Sagrada Familia’ya. Birçokları, Sagrada Familia tamamlanmamalı, Gaudi artık yaşamadığına göre öyle kalmalı, çünkü hiç kimse bilemez onun o yapıyı nasıl tamamlayacağını, çünkü Gaudi taklit edilemez ve edilmesi de gerekmeyen bir mimar, diye düşünüyor. Ama böyle düşünmeyenler de var. Onun için de, bugün Sagrada Familia büyük bir şantiye durumunda. Aradan 100 yıldan fazla bir zaman geçmesine karşın Sagrada Familia’nın inşaatı hala sürüyor. / tasarimdergisi.com


016

LA GAZZETTA DEL BAGNO

GÖKHAN AVCIOĞLU GAD 1994 YILINDA İSTANBUL'DA GAD (GLOBAL ARCHITECTURAL DEVELOPMENT) FIRMASINI, 2014 YILINDA DA MIMARLIK VE YERLEŞME KÜLTÜRÜ ÜZERINE ARAŞTIRMA VE PAYLAŞIMLAR YAPMAK ÜZERE GAD VAKFINI KURDU. 1983 YILINDA KSÜ’DE MIMARLIK EĞITIMINI TAMAMLAYAN GÖKHAN AVCIOĞLU'NUN KURDUĞU BU IKI FARKLI KURUM, INŞA ETME TEKNIKLERI VE GELIŞTIRILMESI BIR YANA MIMARLIK MIRASI, MIMARI MEKAN, BUGÜNÜN IHTIYAÇLARI VE GELECEK HATTA BAŞKA GEZEGENLERDE DE YASAM ÜZERINE DÜŞÜNCELER GELIŞTIRIYOR VE BUNLARI ÇEŞITLI MECRALARDA DÜZENLI OLARAK PAYLAŞIYOR. GAD OFIS ILE FARKLI IŞLEVLERDE VE DEĞIŞIK AŞAMALARDA 25 YILDA 250’NIN ÜZERINDE PROJE OLUŞTURDU VE BUNLARDAN ÖNEMLI BIR KISMININ INŞASINI GERÇEKLEŞTIRDI. YAPTIĞI PROJELER ARASINDA OFIS BINALARI, KAMU VE TICARI ALANLAR, İSTANBUL, BODRUM, MALDIVLER, DUBAI, BEYRUT, RIYAD, ERBIL, KIEV, NEW JERSEY, WASHINGTON DC, VIRGINIA, PHILADELPHIA, CONNECTICUT, VE LIBYA'DA MASTER PLANNING PROJELERI BULUNMAKTADIR. GA, MANHATTAN, NY, İSTANBUL VE WASHINGTON DC’DE RESTORAN VE ÇEŞITLI MAĞAZALAR DA TASARLADI. SON PROJELERI ARASINDA, NIKKI BEACH RESORT&SPA BODRUM, TRUMP CADDE, AHK KNDU VILLAS, SWISS HOTEL RESORT BODRUM BEACH, WEPUBLIC BULUNMAKTADIR. ARALARINDA ESMA SULTAN, BORUSAN MÜZIK EVI, ONE&ORTAKÖY, GDKP, MRTR İSTANBUL, DIVAN KURUCESME VE AUTOPIA GIBI ÖDÜLLÜ TASARIMLAR YER ALMAKTADIR. AYRICA İSTANBUL SHELL GENEL MÜDÜRLÜK BINASI, KUUM HOTEL, BEŞIKTAŞ BALIK PAZARI GIBI BIRÇOK KARMA KULLANIMLI, KONUT VE TICARI PROJEYE IMZA ATMIŞTIR. DEVAM EDEN PROJELER ARASINDA MEDYA KENT, AHK KNDU, DIVAN KURUÇEŞME VE MONTROSE HOTEL&SPA RESORT GIBI PROJELER BULUNMAKTADIR. AYNI ZAMANDA, WASHINGTON'DA LOFT, OTEL VE ÖZEL KONUTLAR; BODRUM, KAZAN, RUSYA VE LIBYA'DA HALKA AÇIK BIR PARK PROJELERI VE ÇOK KATLI KARMA KULLANIM YAPILARI BULUNMAKTADIR.


interview

Son dönemlerin en çok konuşulan konusu şüphesiz Kentsel Dönüşüm. Siz bu değişim hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu dönüşüme nasıl ilerici pozitif anlamlar yükleyebiliriz? Kentler dönüşür. En gelişmişinden, gelişimini tamamlamıştan, yeni kurulmuşuna kadar bir değişim kaçınılmazdır. Yataydan yayılarak ya da alçaktan yükseğe, kenti meydana getiren dinamikler değiştikçe dönüşür. Kimi bir değer kaybına doğru, kimi eskisinden daha etkili bir kazanca doğru. Anadolu kentlerinin çoğu binlerce yıllık farklı medeniyetlerce kurulmuş bir geçmişe sahip. Bu kentlerdeki kurgular bugün kent dediğimiz bir arada, çoklu yaşamın tarihçelerini, kodlarını oluşturur. Bu topluluklarda en köklü ve gelenin gideni arattığı en tahripkar değişimler 20. yüzyılda oldu. Birçok yeni kasaba ve il de o yüzyılda inşa edildi. Otomobil merkezli bu kurgu, yaya ya da hafif taşıtlara yönelik yaşama kodlarını yerle bir etti. İkinci parametre ise, bir endüstri şehrine dönüşmekti. Bugün endüstri alanları, büyüyen şehirler tarafından çevrelenince; bu alanları yeni yerleşmeler için kullanmak üzere uzaklara taşıma fikri gündeme geldi. Üçüncü parametre ise; şehir içinde ya da eteklerinde park ya da başka amaçlar için rezerv tutulan kamu arazileri endüstri alanlarında veya şehir olanaklarından daha çok yararlanmak için kırsal alanlardan göç eden vatandaşların kendi imkanlarıyla inşa ettiği, bir gece gibi kısa bir zamanda inşa edilebilmelerini vurgulayan gecekondu gibi işgal yapılarla dolması oldu. Bu denetlenemeyen, hatta göz yumulan pratik altyapı olanakları bir tarafa deprem riski gibi ciddi sıkıntılarda şehrin var olan düzenine ekledi. Aşırı iç göç ve plansız, kontrolsüz büyüme, başta İstanbul olmak üzere bütün Türkiye kentlerinin dinamiği. Bu dinamiği daha önceki hataları düzeltme fırsatı görerek hareket etmek de var, yinelemek de var. Değişimi derin ve uzun vadeli kalıcı yönde yapmak çok kolay görünmüyor. Kişisel haklar ve kamusal haklar konusunda karar verenler ve verenleri seçenler arasında yediden yetmişe şehir yaşamın kriterleri ve değerleri konusunda tam bir konsensüs sağlanmış değil. Buna en büyük engel tapu-kadastro, mülkiyet, bireysel hak ve hürriyetler, hatta kent yönetim mekanizmalarına kadar giden bir seri temel değişikliğin yapılmaması...

Bunlar olmadıkça sürdürülebilir, kendi kendini geliştiren kalıcı çözümler yerine, kozmetik, var olanı görüntüde değiştiren, görüntüde farklılıkları olumsuz yönde gözümüze daha da ürkütücü bir şekilde sokan, dışa kapalı yatakhane bloklar halinde vücut bulacak. Oysa ki, bu artış, alma-verme dengesi kurularak, yeşil dengesi çoğaltılarak da yapılabilir. Ne binası olduğunu dev tabela ve reklamlarla tanımlanan, otobanlar boyunca birbiriyle kaynaşmayan sosyal donatıları eksik yatakhanelerle dolduk... Toplu konut, perakende komşuluk, üniteli, tek deprem riskini ortadan kaldırmak gibi yapının ilk amacını hedeflemiş, gerisini de pek önemsememiş bir araya gelişler dünyası bir şehir yaratmıyor, tersine gözümüze sokan bir biçimde ayrıştırıyor. Yayanın ve yaya haklarının pek geçerli olmadığı, hatta varılmayacağı bir dünya. Kentsel dönüşümün sosyal etkileri kuvvetlendirilmedikçe, mimara gelene kadar bütün şartları kurumlar ve arsa sahipleri tarafından oluşturulmadıkça -ki buna tek gözlü gecekondu sahibinden bir önceki kuşağına endüstriyel imalat yapılması için hibe edilmiş ve şimdi bu tesisin arsasını kentsel dönüşüme dahil ediyoruz denince de bedava bir arsa servetine konmuş zoraki spekülatörler dahil- kentsel dönüşüm daha baştan bir “dövüşme”ye dönüşüyor. Özetle; şehir birlikte yaşadığımız, yaşarken de uzlaşma zorunlu olduğumuz bir alan. İyi bir mimari için samimi bir vizyon her yapı alanın kente eklenme, kentte alma ve geri verme ya da katılma senaryosuna uyularak, adil olabildiği genel bir planlama lazım. Şehir yaşayanların bir aynası en nihayetinde. Mimarlık eğitiminin problemleri diğer meslek gruplarından biraz daha fazla sorumluluk taşıyor gibi; sonuçta bir mimarın yaptığı bina diğer mimarınkiyle uymuyor, o binalar mahallelerle bütünleşmiyor, şehirleşme de çarpıklaşıyor... Tersine işleyen bir süreç var burada. Şehir planlamacısı ayrı bir disiplin ve branş değil. Mimarlık eğitimi aldıktan sonra yapılmalı. Nasıl şehirler ürettiklerini ve nasıl senaryolar ve planlama kriterleri yaptıklarına bakılırsa, geçersiz istatistikler, otomobil ağırlıklı çözümler, basma kalıplar, ayrıştırmacı arsa mantığında ısrarları mimarlık nosyonu eksikliklerinden kaynaklanıyor.


018

LA GAZZETTA DEL BAGNO

Araziler ve coğrafyalar üzerinde kriterleri üçboyutlu düşünerek çalışmıyor. Dünya yuvarlak ya da engebeli ya da eğimli yüzeyler değilmiş gibi, düz bir platform olarak ele alıyor ve sadece tabela şehirler kurulmasına yol açıyorlar. Şehir planlaması ya da şehir tasarımı önemli olduğu için bunları söylüyorum. Mesleğin ilk yıllarına oranla bu konuda boşluğu görüp çalışmalar yapmaya başladık. Tek bina üstünde çalışmak kadar bir bölgede oluşacak kurlu çevre üzerinde de çalışmak bir o kadar zevkli ve heyecan verici. Başarılı bir yaşam kurgusu planlanmış ortamda mimari de coşuyor. Çünkü mimari şehirden kopuk olmuyor ve gelecek için şehir üstüne düşünmek ve iyi binalar elde etmek için geleceğin şehir kurguları üzerine öneriler geliştirmeli, tartışmalıyız .Sadece biz değil, daha çok mimarın yeniden bu sahaya girmesi ve yönetmesi gerek. Peki mimarinin geleceğini nasıl görüyorsunuz, bu bahsettiğiniz üçboyutlu düşünme sistemini nasıl adapte edebiliriz mevcut duruma? Bizim vakfın bir de bir maket atölyesi var. Yeni gelişen dijital görselleştirme ve çıktı alma olanakları hayal edip, kağıda dökemediğimiz düşüncelerimizi küçük birer model olarak önümüze koyuyor. Ben maketsiz göremem ve hissedemem. Maket üstünde çalışma, render denilen yalan dünyadan daha gerçekçi. 3D, yani üçboyutlu tasarım gerekli ve henüz istediğimiz seviyede değil ama BIM programlar erken dönem iki boyutlu çizim programlarından çok daha verimli. Özellikle biraz önce bahsettiğim “super localization” için başta tüm arazi, coğrafi verileri, tüm iklim şartları, gündüz ve gece verileri tek bina ya da grup binalar ve diğer mühendisliklerle ilgili tüm verileri kurgulamak adına önemli. Altyapıdan üst yapıya bir projede toplamak adına şimdiden başlayarak gelecekte olmazsa olmazlardan. Böylece gene dertlendiğim mimariye yardımcı diğer disiplinleri koordine etmek ve işin içine tasarım aşamasında detaylı bir şekilde katmak mümkün olacak. Mühendislikler tembelliğe alışmış ve derslerini mimarlar kadar çalışmama halindelerdi. Bütün bunların ötesinde, daha da gelecek için konuşalım; ömrüm yeterse, bugüne kadar yaptığımız bütün projeleri toptan analiz eden ve kullanıcıya öneriler getiren, mimarlığın 8500 yıllık tarihinden bugüne, inşa edilmiş benim etkilendiğim önemli bulduğum örnek aldığım binalar ve bunların tasarım kriterleri

ile güçlendirilmiş bir kütüphane altyapısı olan bir software üzerinde çalışmak istiyorum. Herkesin kafası çok karışık ve karmaşık bir süreçten geçiyor. Bir bina tasarlamanın yolu oysa basit. Bir silsile ile bu süreci neden-sonuç ilişkisini, nasıl daha üretken ve emin bir hale getirebiliriz ve tasarımın büyülü dünyasının içinde o ele avuca sığmaz yaratıcılığa nasıl daha fazla vakit ayırabiliriz ve ayırtabiliriz? Benim amacım kararlarda emniyeti ve emin olmayı, proporsiyonu ve kurgusu doğru, geçici modalara saplanıp kalmadan mimarlık kültürümüze nasıl daha fazla katkı yapabiliriz üzerine. Yapılarda asansör, yürüyen merdiven, otomatik açılan kapanan kapılar, ısı kontrolü ile başlayan mekanik kullanımlarla açılan kapanan çatılar, kullanım durumuna göre ileri uzanıp, geri çekilen balkonlar, tüm bina cephesinin bir enerji tarlası gibi çalıştığı, kendi kendine yeten, suyunu çevirip kullanan ve nemden, denizden kullanma suyu elde eden çözümlere kadar, hatta tekil yapılarda iklime, güneşe göre yön değiştiren, depreme göre titreşerek yapı güvenliğini arttıran, yapıları daha hafif ve hızlı inşa etmemizi sağlayan daha birçok aksam ve yöntem bina kültürüne katılacak. Statik yapı kültüründen dinamik yapı kültürüne geçeceğiz.

THE İSTANBUL MERTER PROJESİ

TEK BINA ÜSTÜNDE ÇALIŞMAK KADAR BIR BÖLGEDE OLUŞACAK KURLU ÇEVRE ÜZERINDE DE ÇALIŞMAK BIR O KADAR ZEVKLI VE HEYECAN VERICI.

MALTEPE NEWADA PROJESİ


interview

KNDU-AHK VİLLALARI

ONE& ORTAKÖY PROJESİ

GAD VAKFININ AMACI VE İLKELERİ; Ülkemizde, dünyada ve diğer gezegenlerde mimarlık, yapı mühendisliği ve yerleşme kültürünü geliştirme, araştırma, değerleme ve eğitim konuları ile ilgili bilinç oluşturma, yaygınlaştırma, sanat ve kültür varlıklarını ve mimari mirasını, doğal ve tarihsel, kültürel, estetik değerlerini ve bu kavramlar içine girecek her çeşit belgesel değerleri koruma, bu değerlerin geçmişle gelecek arasında kültürel bir bağ dokusu şeklinde devamlılığını sağlama, bu amacın gerçekleşmesi için gerekli organizasyonu kurma, ülke mimarisinin ve sanatsal üretiminin yurtdışında tanıtılması, mimarlar arasında dayanışma ve işbirliğinin güçlendirilmesi, mimarlığımızın düşünsel yapısını ve yapı sanatının geliştirilmesi için araştırma, eğitim ve uygulama konularındaki çalışmaların desteklenmesi, ödüllendirilmesi, mimarlık konularında alternatif yaklaşımlar (düşünce, yöntem ve yapılar) üreterek ortamı değiştirici katkıda bulunulması, mimaride yaratıcı fikirlerin ortaya çıkması için yönlendirici ve seçici çalışmaların yapılması, kamuoyunun mimarlık ve mimari sanatı hakkında bilgilendirilmesi, mimari yapılarının kamuoyuna ulaşması, ülkemizin geçmiş mimari mirasının korunması ve değerlendirilmesi, kültürel ve sanatsal gelişmelerin desteklenmesi, inşa etme sanatıyla ilgili bilimsel araştırma ve geliştirme faaliyetlerinde bulunulması,sanatçılar ve sanatseverler arasındaki dayanışmanın güçlendirilmesi ve Türk insanına olanakları ölçüsünde eğitimini geliştirici araştırmalar yapılması, yaptırılması, dünyadaki ve yurdumuzdaki en ileri eğitim ve öğretim sistemlerinin, eğitim kurumlarına yerleşmesini sağlayıcı etkinliklerde bulunulması, çalışkan, yetenekli, başarılı öğrencilere eğitim ve öğrenimlerini sağlamak için her türlü eğitim yardımlarında bulunulması hedefleniyor.

/ tasarimdergisi.com


020

LA GAZZETTA DEL BAGNO

AI WEIWEI PORSELENE DAİR “AI WEIWEI PORSELENE DAIR” SERGISI AKBANK’IN DESTEĞIYLE SAKIP SABANCI MÜZESI’NDE AÇILDI. ağdaş sanat alanının en etkin figürlerinden Ai Weiwei’in Türkiye’deki ilk kişisel sergisi Akbank’ın desteğiyle Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi’nde (SSM) açıldı. “Ai Weiwei Porselene Dair” başlıklı sergi için sanatçının da katılımıyla bir basın toplantısı düzenlendi. SSM Müdürü Dr. Nazan Ölçer ile Akbank Yönetim Kurulu Başkanı Suzan Sabancı Dinçer’in konuşmacı olarak katıldığı toplantıda sanatçı Ai Weiwei de eser sayısı bakımından dünyada şimdiye kadar gerçekleştirilen en kapsamlı sergisi hakkında bilgi verdi. SSM’nin üç katına yayılan ve 100’ü aşkın eserin yer aldığı sergi, sanatçının porselen üretimine odaklanıyor. Kariyeri boyunca birçok alanda çalışan Ai Weiwei’in porselenlerinin yanı sıra video, duvar kâğıdı ve fotoğrafları da sergi kapsamında yer alıyor. “Ai Weiwei Porselene Dair”, 1976-1977 imzalı ilk porselen çalışmasından İstanbul için özel olarak ürettiği yeni eserlerine uzanan seçkisiyle, bu sanatçının dünyasının keşfedilebileceği benzersiz bir ortam sunuyor. “Ai Weiwei Porselene Dair”, sanatçının eserlerinde tekrar tekrar beliren “yeniden üretme”, “putları kırma” ve kültür imgelerinden yararlanma olarak açıklanabilecek “benimseme” gibi kavramlara yoğunlaşan bir kurguyla onun sanat pratiğine ayrıntılı bir bakış imkânı sağlıyor. Sergi “sanat hayattır, hayat sanattır” anlayışı doğrultusunda üreten Ai Weiwei’in yaşamöyküsünün izlerini takip ediyor. Eserlerinde hem Çin el sanatları geleneğine hem de Batı sanat tarihinden referanslara yer veren Ai Weiwei’in SSM’deki seçkisi, bu özelliğini yansıtan örnekleri kapsıyor. Sanatçının bu sergide odaklan-

dığı porselen malzemesi, onun sahicilik, değer sistemlerinin tarihteki dönüşümü ve sanatın toplumsal değişimi etkilemekteki rolü konusunda ortaya attığı temel sorulara bir kapı açma görevini üstleniyor. Çin porselenlerini hem tarihe hem de günümüze dair anlamlar taşıyan bir malzeme olarak ele alan Ai Weiwei, geleneksel form ve dili güncel tartışmaların içinde kullanıyor. “Ai Weiwei Porselene Dair”, sanatçının bu malzemeyle ürettiği eserlerde belirleyici unsur olan tüm metotları içeren bir seçki sunuyor. Sergi, Ai Weiwei’in porselen üretimine odaklanmanın yanı sıra ikonik eserlerine de yer veriyor. Sanatçıyı çağdaş sanat tartışmalarının ön saflarına çeken, zamanımızın en tanınmış sanatçılarından biri haline getiren Ayçekirdekleri yerleştirmesi, onun hem porselen üretiminin tarihiyle ilişkisinin hem de bu malzemeyi güncel duruma dair yorumlarını nasıl kullandığının örneği olarak yer alıyor. Han Hanedanı Vazosunu Düşürmek başlıklı eseri ise, Ai Weiwei’in put kırıcı eylemlerinden biri olarak, sanatçının var olan değer sistemlerini sorgulamak için farklı dönüştürme yöntemlerini örnekliyor. Sanatçı İstanbul sergisi için özel olarak ürettiği Mavi-Beyaz Porselen Tabaklar ve Sütun gibi Üst Üste İstiflenmiş Porselen Vazolar eserlerinde ise güncel krizleri, Yunan ve Mısır rölyefleri ile seramiklerine gönderme yaparak yansıtıyor, tarihin döngüsel yapısı üzerine düşündürüyor. Sanatı sadece estetik bir uygulama olarak değil, yeni sorular ortaya atmak için fırsat olarak gören Ai Weiwei, gündelik hayattaki olaylara tepki verirken sık sık Çin’e özgü malzemeye gönderme yapıyor.

1

2

/ sakipsabancimuzesi.org

1. İçi Çiçek Dolu Porselen Bisiklet Sepeti, 2014 Porselen 2. Tomurcuklar, 2014 Porselen 3. Kalıntılar, 2014 Porselen

3


art 4. Han Hanedanı Vazosunu Düşürmek, 2016 LEGO parçaları 5. Konuşma Özgürlüğü Bilmecesi, 2017 Porselen 6. He Xie, 2012 1200 parça Porselen 7. Lamaya Benzeyen Ama Aslında Alpaka Olan Hayvan, 2015 Duvar kâğıdı

4

“AI WEIWEI PORSELENE DAIR”, SANATÇININ BU MALZEMEYLE ÜRETTIĞI ESERLERDE BELIRLEYICI UNSUR OLAN TÜM METOTLARI IÇEREN BIR SEÇKI SUNUYOR.

7

5

6

Sanatçı, sergide yer alan eserlerinde bugüne ulaşmış antik çağ kalıntıları ışığında tarih konusunda düşünüyor ve çağdaş dünyaya dair kapsamlı bir bakış sunuyor. “Ai Weiwei Porselene Dair” sergisi süresince düzenlenecek atölye çalışmaları, çocuk eğitim programları, konferans ve panellerle Ai Weiwei’in sanatı derinlemesine işlenecek. Etkinliklerden ilki olan ve 13 Eylül Çarşamba, saat 18.00’de gerçekleştirilecek sanatçı konuşmasında Ai Weiwei, Londra Royal Academy of Arts’ın sergiler eski direktörü Sir Norman Rosenthal’la sanat pratiği üzerine konuşacak. “Ai Weiwei Porselene Dair” sergisi kapsamında Sir Norman Rosenthal, Hans Ulrich Obrist ve Stacey Pierson’ın katkılarının yer aldığı bir katalog yayınlanacak. Sanatçının üretiminin yanı sıra beslendiği Çin el sanatları geleneğinin de işleneceği katalog, Ai Weiwei üzerine kapsamlı bir kaynak olma özelliği taşıyacak. “Ai Weiwei Porselene Dair” sergisi 28 Ocak’a kadar SSM’de ziyaret edilebilecek.


022

LA GAZZETTA DEL BAGNO

ÖZGÜRCE... RAUKY PAINTER

R

auky Painter Fransız bir ressam. 1979 yılında Saint Ettienne de doğdu ve şu an Lyon’da yaşıyor. Çizimle küçük yaşlarından beri yakından ilgili olan sanatçı zamanla çalışmalarını ve tarzını geliştirmiş ve kariyerine sanat yönetmeni olarak başlamış. İşinde olduğu gibi sanat eserlerinde de disiplinli olan Rauky, eserlerini sansür olmadan, özgür bir şekilde yaratabilmek için video kliplerden, modadan, reklamlardan, şiirden, sinemadan, mimariden olduğu gibi kendi hayatından da ilham alıyor. Sanatçı birkaç yıl boyunca siyah ve beyaza ilgili olduktan sonra, renk deneyimlerini arttırdı, bu sayede de sanatının gücü ve yoğunluğunu kesinlikle vurgulanmış oldu. İşinin aksine, onun seçenekleri sonsuz. Rauky yalnızca özel etkinlikler sırasında sergi düzenliyor. / flap

Sanatçı eserlerinde çok canlı ve aynı anda doymuş renkler kullanıyor.

art



024

LA GAZZETTA DEL BAGNO

BANYOLARDA RÜZGAR İTALYA’DAN ESİYOR... HIZLA DEĞİŞEN DÜNYADA GELİŞEN FARKLI ALIŞKANLIKLAR VE ZEVKLER, BANYOLARDA DA KENDİSİNİ GÖSTERİYOR. “IL BAGNO PER TUTTI” (HERKES İÇİN BANYO) MOTTOSUYLA YOLA ÇIKAN BOCCHI; BU GELİŞMELERİ BENİMSEYİP, RENKLİ TASARIMLARLA İLERİ TEKNOLOJİYİ BİRLEŞTİRİYOR. BOCCHI’NİN YENI SIRLI PORSELEN VE SERAMIK SERILERI; ŞIK, MODERN VE FONKSİYONEL ÇİZGİLERİ İLE GÖZ ALICI MEKANLARLA BULUŞUYOR. NAVONA Roma’nın tarihsel ve mimari açıdan zengin dokusundan esinlenen Navona serisi, birbirinden farklı desen alternatifleriyle sizi geçmişe götürüyor.


novalties

MASSA CARRARA

TRAMA

Carrara mermerinin sırlı porselene yansıması olan Massa Carrara serisi, iç ya da dış mekan ayrımı gözetmeksizin yaşam alanlarınıza modern hatlarıyla sadeliği taşıyor.

Akdeniz esintisini taşıyan Trama serisi, farklı renk seçenekleri ile yaşam alanlarına yalınlık ve dinginlik getiriyor. Seramik olarak üretilen seri, modern hatlarıyla duvarda farklı bir dokuyu tercih edenlerin beğenisini topluyor.

VİCAT Vicat porselen karolar beton görünümü ile natürel bir fon oluşturarak uygulandığı mekanlara şık ve yalın bir görünüm kazandırıyor.


026

LA GAZETTA DEL BAGNO

Normcore CHRISTIAN HEIKOOP

NORMCORE GÜNLÜK, ABARTISIZLIK, RAHATLIK VE NORMALLIK ILE BAĞLANTILI BIR TARZIN YANSIMASI.

G

ünümüzde kiminin vazgeçilmezi olan bu tarz Christian Heikoop tarafından bir kez daha yaratıldı. Aynı zamanda alt kültür Normcore, yaygın olarak kullanılan, kabul edilebilir veya aksi durumda zararlı olduğu kanıtlanmış şeylerin; bilinçli, yapay olarak benimsenmesine dayanıyor. Cristian aşırı komformistlerin zihniyetlerinin değerlerine ve özelliklerine dayanarak, Normcore geleceğinin bir görselleştirmesini tasarladı. Ve gelecekteki üç Normcore yönü görsel olarak ifade edildi. Belki de ilgi çekmenin ya da çekmemenin bir yolunu tasarlayan Cristian, gelecekteki trendin hırpanilik üzerinden ilerleyeceğini düşünüyor ve normcore koleksiyonunu da bunun üzerinden şekillendiriyor. Cristian’ın alt kültür normcore hakkındaki düşüncesi: Normcore’lar seklüzyona değer verir ve diğerleri için vücut uyumunu imkânsız hale getirirler. Anonimlik: kendilerini korumayı ve göze çarpmayan giysiler giymeyi, bu nedenle de çok gizli olmayı severler. Hepsi bir arada: Seçim yapıp seçenek miktarını azaltarak kendilerini göstermekten hoşlanmazlar. / flap


design

LEGO’NUN ÇANTA HALİ Şimdilerde Lego, tasarım ürünlerinde kullanılan en gözde malzemelerden bir tanesi. Artık yalnızca çocuklara değil, büyüklere de hitap eden Lego’nun kullanım alanlarına biri daha eklendi; çantalar, yüzükler, kolyeler. Üstelik yalnızca kadınlar için değil, erkekler için de tasarımlar yapan Agabag firması, Lego parçalarından ürettiği rengarenk bir koleksiyon sunuyor. Kumaş üzerine yapıştırılan, zincire geçirilen parçaların farklı uygulamalar sonucu ortaya çıkan bu koleksiyonu sokaklarda görmek pek de uzun zaman almayacak gibi görünüyor. / tasarimdergisi.com

İmtiyaz Sahibi BOCCHI adına Serkan AK Yayına Hazırlık - İçerik: TASARIM YAYIN GRUBU Yayın Türü: YAYGIN SÜRELI YAYIN İletişim Bilgileri: TASARIM YAYIN GRUBU: Bahariye Caddesi Nevzemin Sk. No: 6/A 34710 Kadıköy - İstanbul T +90 216 418 39 38 tasarimgroup.com.tr BOCCHI: Dilovası O.S.B. 3.Kısım Gediz Cad. No : 9 Muallimköy Gebze – Kocaeli T 262 501 96 60 (Pbx) F 262 501 96 68 - 69 bocchi.com.tr Baskı MATSIS MATBAA HIZMETLERI Tevfikbey Mah. Dr. Ali Demir Caddesi No: 51 Sefaköy, Küçükçekmece - İSTANBUL T 0212 624 21 11 La Gazetta Del Bagno; "Mimarlık, Sanat, Yaşam" dergisi, Tasarım Yayın Grubu tarafından BOCCHI adına yılda 4 sayı olarak hazırlanmaktadır. Para ile Satılmaz.



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.