İlk Kurşun Dergisi Sayı:02

Page 1

m bü AYVAIIK LİSESİ ECiTiMKÜLTÜRSAMAJDIDGİSİ lX ilIİ

M EV LÜD OĞUZ Y A ŞA R FA R U K İN AL M EH M ET URAL İZZ E T YILMAZ ARM AĞAN BAŞEĞMEZ H ALİM ATABEK YILMAZ G Ü LTEK İN A. K A DİR BOLDAN SÜREYY A BAŞOL E M İN G Ü RLER M U Z A FF E R G Ü LTEK İN N ERG İS ONUK M E L E K BOZADA A Y ŞE A N ALAN CUMHUR SÜZER HÜLY A VARŞAL A. RIZA ÇIPLIO Ğ LU A Y ŞE KARGI Z A FE R ÖZBİR

YIL :

I

SAYI :

2

ŞUBAT :

1973


BAŞKENT MEKTUBU İL KK UR Ş U N A yvalık Lisesi A y.uı E ğ itim , K ü ltü r S a n a t D ergisi

jtode »iş-

S ahibi: Okul -Müdürü: M EV LÜD OĞUZ

sfic Y azı İşleri S oıum iu Y önetm eni: M U Z A FF E R G Ü l-TEK tN # B aşk an : SÜ R EY Y A BA Ş OL * B a şk an Y ardım cısı: o g ü z e l k â t ip

* Y azı İşleri M üdürü: A L İ E L K A T ÎP

❖ Y az: İşleri Md. Y ara.: H Ü LY A K U tA N SA L S e k re te rle r: A YŞE A.YAI.AN E L V A N E DOKUZ * S ay m a n lar: H A ŞA N OKTEAÎ OSMAN ORMAN

>1İncelem e K u ru lu : Z a 'e r Ö zbir. S edef N i­ zam , K aşıt E lm acı, N e r­ gis O nuk, F üsun Çelik * K ap a k K om pozisyonu: Y ılm az GUliekin

İlKKURŞÜÜ

VAŞAK FARUK İNAL P ro f. A N K A M ASALANı D İN L E R K E N : 6 M ra ld : ■ -ra'd& k: İta ly a n Büyükelçilik

-r . r.. .

. verildi. Roma Universi-

crii.dca P ro f. A nna M asala, beş irk - Ita ly a n k ü ltü r ilişkilerini a n la ttı. K onfeti.:. - seçk in b ir to p lu lu k ta ra fın d a n izlendi. P roto k o lü dahil zevat k ad a r, ilin» adam lar» ve s a ­ n a tç ıla r d:, bu k o n feran sa büytik iigi g ö ste rm işle r­ di. İta ly a n B üyükelçisi S in y o r A lvera, kor.uklarıuı T ü rk ç e k o n u şa ra k selâm ladı. S o n ra P ro f. M a sa ­ la , çok duygulu bir k o n u şm a y la beş yüzyılın h ik â­ yesini a n la ttı. A v ru p a’d a ilk k ü ltü r ilişkilerim iz ıta ly a n la rla Kurulm uş.. E şsiz eserleri h â lâ y a şıy o r­ m uş... F a tih ’in p o rtre sin i ressa m Bellini, S am su n '­ d a k i A îr.iü rk heykelini İta ly a n s a n a tç ıla rı yapm ış. H. S u lta n M alnnut za m a n ın d a ü nlü besteci Douiz e tti İs ta n b u l'a gelm iş... A n iat.k ın ların çoğu bilinen şeylerdi. A n ca k oiay ları P ro f. A n n a M asalsıd an dinlem ek b am b aşk a oluyordu. P rof. Ma u.a, a n la ttık ç a coştu. M evlana’>a, M icheiang-,io’y u dönük sözler, dinleyenleri t a ­ rih in derinliklerin e g ö tü rü y o rd u . M inyon tip li İta ly a n P ro fesö rü A n n a M z saîa’m n k o n feran s b o y u n ca sık sık te k ra rla d ığ ı b ir söz v ard ı: «Biz her zam an d o sttu k ve öyle k alacağ ız.» ★ ÇAĞDAŞ T Ü R K - İRA N Ş fili G E C E Sİ: li O eak 1973 P erşem be güıûi gecesi A n k a ra ’d ak i îrar* K ü ltü r Evi salonum la b ir ş :lr gevesi yapıldı. İra n B üyükelçiliği K ü ltü r M ü steşarı M ahm oud T a faz/, ev­ li ta ra fın d a n düzenlenen «Ç ağdaş T ii.k ve İ r a n şai orlnin şiirlerinden örnekler» şölenine, Türkiye. S d eb ly at C em iyeti üyesi şa irlerin d en O sm an A tillâ. İllıa n G eçer, M ehm et Ç ınarlı, Y’a ş a r F a n ı!: tn a l ve A n k a ra ’h şa irlerd en N ih a î A sa r, G üzide T u ran o ğ kı, E n v e r T uncalp, O rhan Çekiç »le F ig en Topsever k atıld ılar.

A YVALIK L İS E S İ AYLIK E Ğ İT İ. ’, K Ü LTÜ R. SA N A T D ERG İSİ

Yıl: 1 Sayı: 2 - G önderilen y a z ıla r y ay ın lan sın y ay ın lan m asın g e .i verilm ez. ŞUBAT, 1973 * Geien y a z ıla r incelem e k u m lu n d a n geçer. ------------------------- - A y d a b ir kez y ay ın lan ır, y ıllık sek iz sayıdır. K arın c a M atbaası » A b o n e ş a rtla r ı: Y ıllık 20. d ö ıt a y lık 10, say ısı 2.5 lirad ır. T e l: 35S90 İz m ir * Y azışm a ad re si: İ lk k u ış u n D ergisi. A yvalık Lisesi - A yvalık


O K U R L A R IM IZ A ... ’ Ereğine ulaşmış insanların mutluluğunu ilikle­ rimizde duyarak ikinci sayısını da çıkarıyoruz îlkkurşun dergisinin. Bundan önce çıkan ilk sayısına gösterilen ilgi, mutluluğumuzun en büyük kaynağı olmuş ve bizlere daha özlü bir güç kazandırmış­ tır. Gönüllerimizi dolduran sevinçle -güç koşullar altında bile olsa- çabamızı sürdürecek ve her sayıda yeni bir aşama yaparak daha iyiye, daha güzele yöneleceğiz. Eksiklerimizi siz okurlarımızın olumlu tenkit ve yol göstericiliğinizle kısa zamanda gidere­ ceğimize inanıyoruz. İlk sayı bizim için bir kıstas değildir. Mutlaka -bir taşra lisesinin çıkarmış olduğu dergide- göze batan eksiklerimiz olacaktır. Bu eksiklerimizi okur­ larımızın da yardımı ile tesbit ettik ve ikinci sayı­ da daha az bir eksikle çıkma çabası içinde bulunduk. Sanıyoruz, uğraşımızın olumlu yönde bir aşama gös­ terdiğini görecek ve ikinci sayıda dergimizi daha çok beğeneceksiniz. Çıkmış olma, bizim için bir amaç değildir. Ama­ cımız okurun hizmetinde olabilmek, okura birşeyler götürmek, birşeyler kazandırmaktır. îlkkurşun dergisinin en büyük özelliğidir bu yöntem. Henüz ilk sayıda bu yöntemimizin amaca ulaşmış olduğu­ nu görmek, ilerisi için bizi ümitlendirmiştir. Bu ne­ denle okunan ve aranan bir dergi olarak yayın ya­ şamını sürdürmek istiyoruz îlkkurşun’un... Dergimizin daha çok güçlenmesi için eğitsel ya­ zı, inceleme, eleştirme, deneme, şiir, fıkra, çizgi ve desenlerini bekliyoruz okurların. îlkkurşun dergisi­ nin tüm sayfaları siz okurların kalemlerine açık­ tır. Saygılarımızla...

Îlkkurşun 3


M illî Eğitim Reformu ve Ortaöğretim e Getirdiği Y en ilikle r MEVLÜD OĞUZ

Millî eğitimimizin tüm basamak larmda, önce ulusal kültür değer­ lerimizin gençlerimize ve yetişkin­ lerimize, her seviyedeki vatandaş­ larımıza tanıtılması konusu önem­ le ele almacaktır. Türk gençliği­ ni, Atatürk devrimleri ve Türk müliyetçiliği ükelerine bağlı, bu ilkelerle yetiştirilmiş, ulusal bir­ lik ve beraberlik ruhu içerisinde, memleketimizde her türlü kalkın­ mayı destekleyecek ve hızlandıra­ cak nitelikte yetiştirmeyi amaçla­ maktadır. Millî Eğitim Reformu ile getiri­ len sistem, yönetme esasını kap­ samaktadır. Öğrencilerin, ilgi ve yetenekleri ölçüşünce, toplumumuzun istekleri karşılanacak şe­ kilde, türlü değişik programlara yöneltilerek yetişmeleri sağlana­ caktır. Yöneltme temel eğitimden başlayarak üniversiteye dek de­ vam edecektir. Bugünkü eğitim sistemimiz, genel olarak yüksek öğrenime öğrenci hazırlamakla be raber, başarısız öğrencileri eleyen bir sistemdir. Başarısız öğrenciye de hayatta başaracağı bir iş ve bölüm sunmak, böyle öğrencileri de buna göre değişik program­ larla yetiştirmek, insan gücünün boş yere harcanmasını önleme olanağmı getirmektedir. Özellikle okullarda kurulacak rehberlik hiz4

metlerinden yararlanarak, sınıf geçme yerine, öğrencilerin başarı­ larına göre ders geçmesi yeniliği­ ni de getirmektedir. Türk gençlerine eğitim ve öğ­ retimin her devresinde Atatürk­ çülük ülküsü, Türk milliyetçiliği­ nin temel ilkeleri, Türk devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olduğunun tam olarak aşı­ lanması, ulusal birlik ve beraber­ liği sarsacak aşırı ve sapık fikir­ lere sapmamaları, sapanlar olursa doğru yola yöneltecek içsel gücün kazandırılması sağlanacaktır. Ortaöğretim bugün iki devreden kurulmuştur. Birinci devresi orta­ okullardır. Öğretim programları öğrencilerin kişisel farklılıklarına cevap verecek esnekliğe sahip ol­ madığı gibi, çevrenin ekonomik özelliklerini de göz önünde bulun­ durmamaktadır. öğrencilerde ba­ zı mesleklere ve becerilere karşı ilgi de uyandırmamaktadır. Diğer taraftan ortaokullardan mezun olup bir üst öğrenime gitmeyecek öğrencilerin hayata uyabilmelerini kolaylaştıracak bir nitelik de taşımamaktadır. Bu bakımdan dersler, kuramsal bilgilerin akta­ rılmasından öteye g: dememekte­ dir. Bu nedenle ortaokullarda ve­ rim çok düşüktür. Örneğin: 19701971 öğretim yılında orta birinci


sınıfta % 40, ikinci sınıfta % 29, üçüncü sınıfta % 27 oranında öğ­ renci sınıfta kalmıştır. Bu sımfta kalmalar, genel bütçemize, yakla­ şık olarak 400 milyon liraya mal olmaktadır. Eğitim Reformu, bu okullarda, öğrencilerin ügilerini arttıracak ve yeteneklerini açıklığa kavuş­ turacak bir rehberlik düzeni de ge tirecek ve öğrencileri yetenekleri­ nin gerektirdiği bir üst sımfa, ya da bir meslek okuluna gitmelerini öğütleye çektir. Ortaöğretimin ikinci dönemin­ de, genel öğretim veren liselerde, durum birinci devre üe (ortaokul­ larla) hemen hemen aynıdır. Yük­ sek öğrenime gidilen tek yol oldu­ ğu için, aynı düzeyde olan meslekî ve teknik okulların zararına, lise­ ler öğrencilerin büyük bir çoğun­ luğunu kendilerine çekmekte, bu nedenle de öğrenci çokluğu, öğret­ men ve ders aracının azlığı, ge­ nel başarıyı düşürmektedir. Diğer taraftan, insan gücünü ye tiştirecek olan ve memleket kal­ kınmasında kendilerinden büyük ümitler beklediğimiz «Meslekî ve Teknik» okulları bitiren Öğrencİ-

lere sanayi dalında güçlükle iş bu­ lunması; öğretimin sanayi ile iliş­ ki kuramaması, sanayideki tekno­ lojik gelişmelerin okullarca izle­ nememesi, bu okulları bitiren öğ­ rencileri işsiz bırakmakta ve buna bağlı olarak isteği de azaltmakta­ dır. Bugün uyguladığımız orta­ öğretim programının, çeşitli yo^teneklere sahip öğrencileri aynı kanala akıtmak isteği; lise öğre­ niminin daha çok tercih edilmesi, diğer öğrenimlerin geriye itilmesi, eğitimimize büyük zararlar ver­ miştir. Uygulanacak olan Eğitim Reformu ile bu aksaklıkların gi­ derileceği kanısındayız. Okullarımızda fırsat eşitliğinin yaratılmaması, öğrenci başarısını düşürmüştür. 1970-1971 öğretim yılında liselerimizde sınıfta kalma oranı, birinci sınıfta % 42, ikinci sınıfta % 28, üçüncü smıfta ise % 25 dir. Bu sonuçtan da anlaşı­ lacağı gibi, yukarı sınıflarda «yö­ neltme işi» yapılamamaktadır. Öğ rencilerin yetenekleri ile ilgili bir iş koluna da hazırlanmaları gerçekleştirilememektedir. Memleke­ timizde ilk, orta, meslekî ve tek­ nik öğretim birbirinden ayrı ola­ rak düşünülmüş, örgütlenmiştir. Bu öğretim kurumlan; amaç, ilke ve metod yönünden büyük farklı­ lıklar içinde çalışmaktadırlar. Eğitim Reformu bu aksaklıkları gi­ derecektir. Bu konuyu biraz daha genişle­ terek, Eğitim Reformu’nun orta­ öğretime neler getireceğini de açıklayalım:

Y ı İm a z G ü lte k ln

5


Bugünkü durumu ile ortaöğre­ tim öğrencileri eleyen bir sistemi benimsemiştir. Fakat elenen öğ­ rencilerin de bir yeteneği, bir il­ gisi, sevdiği bir konu ve benim­ sediği bir iş dalı vardır. Bu öğ­ rencilere kendi yönsemelerine uy­ gun bir dalda yetişme olanağı sağ­ lama, ulusal kalkınmamızın bir gereğidir. Bu nedenle öğrencileri ilgi, yetenek ve becerilerine göre; yüksek öğretime, hayata veya iş alanlarına hazırlayan çeşitli okul­ lardan oluşmuş bir sistemi getire­ cektir Millî Eğitim Reformu. Or­ taöğretim, temel eğitime dayalı olarak, 15-18 yaş grubunda bulu­ nan öğrencilere verilen genel, mes lekî ve teknik eğitimin tümünü içine alacaktır. Tüm öğrencilere, çeşitli programlarla, ortaöğretim seviyesinde ortak bir genel kültür kazandırılacak, onlarm hem mes­ lekî yetişmeleri, hem de hayata intibak edebilmeleri için sağlam bir temel hazırlanacaktır. Temel eğitimin ikinci devresinde, öğren­ cilerin ilgi ve yetenekleri belirmek le birlikte, ortaöğretimin ilk sını­ fında pek çok öğrencinin ilgi ve yeteneklerine uygun çeşitli okul­ lara gitmeleri ve giderken de se­ çim yaparak öğretmenlerin reh­ berliğinden yararlanmaları sağ­ lanacaktır. Yanılmaları önlemek için de, bir okuldan diğer bir okula geçmeleri mümkün olacak­ tır. Ortaöğretimin iki temel görevi vardır. Bunlardan birisi öğrenciyi yüksek öğrenime hazırlamak, i­ 6

kincisi de hem mesleğe, hem de yüksek öğrenime hazırlamak. Bu görevlerin yerine getirilmesinde, öğrencilerin istekleri ve yetenek­ leri ile toplumun istekleri arasın­ da bir denge kurulacaktır. Yönelme genel olarak temel eği­ tim okullarmda yapılacaktır. Te­ mel Eğitimden gelen öğrenciler arasında seviye farklarının gide­ rilmesi de sağlanacaktır. Lisele­ rin birinci sınıfları ile meslekî ve teknik okulların birinci sınıfların­ da, aşağı - yukarı aynı dersler okutulacaktır. Bu sınıflar ortak bir sınıf olarak düşünülmüştür. Bu sınıflarda, ileride çeşitli okullara yönelten, seçmeli dersler buluna­ caktır. Ortak temel derslerle öğ­ rencileri ilgilerine göre çeşitli okullara yöneltmek mümkün ola­ caktır. Bu okulların birinci sınıf­ larının sonunda, Öğretmenler Ku­ rulunca yapılacak yöneltme isteği öğütleyici bir anlam taşımakta ve zorlayıcı değil, yol gösterici bir niteliktedir. Bu sınıfta öğrencile­ rin yetenekleri ve yönsemeleri göz önünde bulundurularak, başarı de­ recelerine göre, ya yüksek okul­ lara hazırlayan okullara, ya da hem mesleğe ve hem de yüksek öğretime hazırlayan okullara yö­ neltilmiş olacaklardır.

NOT: Bu yazı 4 Aralık 1972 tarih ve 1723 sayılı Tebliğler Dergisin­ den yararlanılarak hazırlanmıştır


Eğitim ve Öğretimde Okul Radyolarının Önemi MEHMET URAL Okul radyolarının eğitim ve öğ­ retim açısından önemi sanıldığın­ dan daha da büyüktür. Okul radyolarım, yalnız müzik yayını yapan ve bu özelliği ile dinleyicilerinin bir eğlence kayna­ ğı olan yayın organı şeklinde yo­ rumlamak, bence yanlış bir yar­ gıdır. Önceden kabullenmek gerekir ki: Okul radyolarının amacı mü­ zik yayını yapmak değil; okul içi öğrenci çalışmalarını yansıtmak, eğitsel kolların çalışmalarını ve okul yöneticilerinin velilere yapa­ cağı duyurulan yayınlamaktır. Bu amaçla yapılan yayınların yalnız bölgesel ve küçük bir dinleyici topluluğuna değil; geniş bir dinle­ yici topluluğuna etkili olduğu rad­ yo yöneticilerine gelen mektup­ lardan anlaşılmaktadır. Bence, bu radyoların en önem­ li yönü; öğrenciye bir kişilik, hi­ tap edebilme gücü ve görev anla­ yışı verebilmesindedir. Karışık e-

A y v a h k L isesi D en em e E ğ itim R a d y o su n d a y a y ın y ap ılırk en ...

lektronik cihazları kullanabilme yeteneği aşılaması, öğrencinin: «Demek ben de birşeyler becere­ biliyorum» demesi ve kendisine bir güven duyması, yayın sırasın­ da yapacağı konuşmalarla geniş bir kitleye karşı, nasıl konuşmak gerektiğini bilerek; ölçülü ve bi­ linçli olabilme yeteneğini kazan­ ması, önemsenmeyecek bir sorun olmasa gerek. Şu ana dek açıklamaya çalıştı­ ğım noktalar okul radyolarının öğrenci açısından değerini anlat­ mak içindi. Bu tür eğitsel bir kol çalışma­ sında görev alabilecek nesiller ye­ tiştiğini görmek; biz öğretmenleri mutlu kılacaktır. Bugün, yalnız bilgili; fakat görevden kaçan, gö­ rev duygusundan uzak, kendisine verilmiş görevi yapmada yetenek­ siz öğrenciler yetişmesini istemi­ yoruz. Gerçi, radyoda görevli spiker öğrencilerimizin zaman zaman ha­ tâ yaptıkları görülüyor. Fakat bu­ nu bilerek yaptıklarını sanmıyo­ rum. Ve bu hatâların kendiliğin­ den düzeleceğine, zamanla öğren­ cilerin daha iyi yeteneklere sa­ hip olacağına inancım büyüktür. Okul radyolarının eğitici bir yö­ nü de; okul idaresi ile öğrenci ve­ lileri arasında, doğrudan doğruya bir bağlantı kurabilmesidir. Yayın saatleri içinde, öğrenci davranışla7


rını, daha çalışkan olmanın yolla­ rını, anne ve babaya karşı saygı­ yı, küçüklere karşı sevgiyi, ulus çıkarlarım her zaman göz önünde tutmayı öğütleyen konuşmaların yapılmasıdır. Sanıyorum, bu tür bir eğitsel çaba; öğrencilerin ba­ şarısında, iyi ve güzel şeylere yö­ nelmesinde, eğitim ve öğretimin gerçek amacına ulaşmasında ya­ pıcı ve yaratıcı bir etken olacak­ tır. Banda alınarak yayınlanan tem­ siller, küçük dinleyicilere hitabe­ den eğlendirici yayınlar, çevremi­ zi tanıtma programları, tarihsel ve bilimsel konularda yapılan ko­ nuşmaların yapılması, okul radyo­ larının eğitici değerini açıkça or­ taya koymaktadır. Okula gelme­ yen öğrencilerin radyo aracılığı ile velilere duyurulması ve bunun ilgiyle izlenmesi, bu gerçeğin en güzel anlatımı olsa gerek. Okul radyoları, müzik yayını yapan bir yayın organı olsa bile, amacından uzaklaştığını söyleye­ meyiz. Müzik yayınlarının yorgun beyinleri dinlendirmesi bir eğit­ sellik değil midir? Sonuç olarak şunu söyleyebili­ riz: Okul radyoları; öğrencilerin bilgi ve becerilerini arttırmada, öğrenciye sorumluluk duygusu ka zandırmada ve öğrenciye güven duygusu aşılamada bir öğretmen kadar faydalıdır. Eğitim ve öğre­ timin istenilen düzeye ulaşmasın­ da, okul radyolarının önemi kü­ çümsenemez. Radyo, bir kültür aracıdır. Bu aracın, en iyi şekilde değerlendirilmesi gerekir. Ki, eği­ tim sorunumuza bir katkıda bu­ lunabilsin. 8

Sonsuz ızdırap B ilm em H a tır la r m ısın O g ü n leri E le le gezdiğim iz O y erleri... O y sa y a b a n c ı sa y ılırız şim di B irbirim ize. B iliy o ru m Geçen za m a n o y n ad ı bu oyunu Bize... A m a u n u ta b ilir m iy im hiç G ençliğim in g eçtiğ i S enin u ğ r u n a y ıllarım ın erid iğ i O g ü zel g ü n le ri? D eniz, a z g ın d a lg a la r... S onsuzluk. G ökyüzü G özlerin. Gece Sen, b ey az tenin. S a n a b u n c a yem inlerim ... N a sıl u n u ta b ilirim N a sıl? K im d e rse İd U n u ttu ... İn a n m a B en Ş eninim S E N İN .

İZZET YILMAZ


!

j

Yunus Emre’ye göre, dünya bir «gelip göçme» alanıdır. Gelen, göçöp gidecektir:

Yunus Em re’nin Şiirlerind eki

Âna Sorun

j

i Hayal ve ölüm \

ARMAĞAN BAŞEĞMEZ

Bu dünyaya gelen göçer Gelen göçer, konan göçer. Madem ki, her konan göçüp gi­ decektir. Şu halde «Dünya»dan bir vefa beklemek boştur:

|

Meyil etme bu dünyaya Hiç kimseye kümaz vefa.

Bilinen bir gerçektir ki, Türk Halk Edebiyatının en büyük isim­ Yunus Emre, bu gerçeği gör­ lerinden biri de YUNUS EMRE’- mek istemeyen, dünyaya bel bağ­ dir. O’na bu ünü sağlayan şüphe­ layan ve onu seven kişileri, şiir­ siz ki, ÎLÂHl’leridir. XIII. yüzyıl­ lerinde, uyarmaya çalışır: dan beri Türk Dünyasında zevkle okunmakta olan şiirlerinde birçok Ey dünyayı seven kişi «meseleleri ele almıştır. Bunlar Bir gün kopup gitmek gerek. arasında «Hayat» ve «ölüm» ko­ nuları önemli bir yer tutar. Ne acep olur şu âdem oğlanı öleceğin hiç gönlüne gelme mi? Yunus Emre’nin «Hayat» ya da Azrail bir pençe urup canını başka bir deyişle «Dünya»dan söz Alacağın hiç gönlüne gelme mi? eden şiirlerinin sayısı oldukça ka­ barıktır. Fakat tüm bu şiirlerde, Hey gaafil, bir gün sana bu konunun tek bir tema etrafın­ öl derlerse ne dersin? da toplandığı görülür. Bu tem, Soru, hesap yerine «dünyayı umursaraanıak»tır. Ta­ Gel derlerse ne dersin? savvufun «dünyayı terketmek» gö rüşü olan bu düşünce, bir muta­ Gerçi «Hayat» sürekli ayrılık­ savvıf ozan olan Yunus Emre’nin larla doludur, ölüm yolu ile ge­ bu konudaki şiirlerini sarmıştır. len bu «AYRILIK»lar, kişilerin Bu nedenle Yunus için dünya bir yakasını bırakmaz: «Yalan»dır: Bu dünyaya gelenlerin Yürü, yürü, yalan dünya; Hiç firakı dinmez imiş. Yalan dünya değil misin? 9


Ve ölüm, zengin ve fakir ayır­ madan. herkesin yakasına yapış­ makta değil midir? Ne yoksul der, esirgen, Ne boya hürmet eder. Hayatın sonu yok.. Dünyanın sonu viran.. Dünyada, şu ya da bu şekilde yaşamakla gurur duyma­ nın sonu ise pişmanlık: Hey, yarenler bu dünyanın Sonu viran olur bir gün; Buna mağrur olanların İşi pişman olur bir gün. Hayat, yalan olmasaydı, nice ulular tahtlarından indirilir; ni­ ce büyükler göçüp gider miydi? Analar, atalar, cihan uluları, hat­ ta paygamberler bile, hani nere de? Kam, n’oldu ana atan? Dünya için yeme gussa Kam Dâvud, kam Meryem? Kanı Meryem oğlu İsa? Ömer, Osman, Ebubekir Onlara kalmadı dünya» İki cihanın sultam Resule kalmadı dünya Peygamberi komadı Aziz kişi demedi Fani dünyadır adı. 10

Y ılm az G üîtekin

DENİZİN KIYISINDA G özüm ün önünde ıssız b ir sahil var A labildiğine u za n ıy o r A ltın g ib i k u m la r U zaklarda... Çok u z a k la rd a b ir yelkenli g ö rü y o ru m T a tlı ta tlı sü z ü lerek ilerliy o r Çok h a fif b ir g ü rü ltü g eliy o r k u la ğ ım a E sk i b ir sü n g e rc i gem isinin m o tö r sesi S ah ili h afifçe o k şu y o r d a lg a la r K ıy ıy a e riş te ta şıy o r O bem beyaz köpükler. P em b e b ir m e r can cı te k n esi S u y u n a k ışın a b ıra k m ış kendisini Y a v a ş y a v a ş ilerliy o r îç in ıd e n h a y k ırm a k geliyor H ay k ıra m ıy o ru m B u h a rik a tabloyu A n la ta c a k b ir kelim e B ulam ıyorum .

HALİM ATABEK


Desen’ in Tarihçesi YILMAZ GÜLTEKİN

(geçen sa y ıd a n dev am )

Avrupa’da 15. ve 16. yüzyılla­ ra döndüğümüzde görüyoruz ki sa­ natkârlar desen çizmek için sivri âletler kullanmışlardır. İtalya, Hollanda ve bazan da Al­ man ressamlarının en çok kullandıkarı gümüş uç hoş ve zarif so­ nuçlar vermiştir. Ressam kâğıdını ya da pargömenini hafifçe renk­ lendirilmiş ve zamkla karıştırıl­ mış kemik tozuyla kaplayıp, 15. yüzyılda Filippino Lippi’nin (Ör­ nek IV) deki çizdiği şekilde çizer­

(Ö rn ek : IV ) F İL İP P İN O L tP P Î O tu ra n fig ü r v e aziz S e b a s tia n ’ın deseni.

lerdi. Sonuç dalgalı ve berrak ol­ duğu için cazip görünen bir gri çizgi halindedir. Lippi’nin keskin ve hassas kalem vuruşlarıyla şa­ heserin üzerine çizilmiş hassasça renklendirilmiş kâğıt arasında bir­ lik sağlanmıştır. 15. Yüzyılda Flanders’de Van Eyck’tan Memling’e kadar, çizim­ de en çok kullanılmış metal uç olan, gümüş uç en gözde âlettir. Ünlü Rogier Van Der Weyden’in tablolarından birinin (Örnek: V) eski kopyasındaki teshir edici, öğ­ retici detayında res samların koruyucu havvarisi St Luke’u, Meryem’in ba şını, gümüş bir uç­ la bizzat çizerken görmekteyiz. Kalem ve mürek­ kep, eski ustalar ta rafından çok kulla­ nılan âlet ve mal­ zemeydi.. Kalemin ya da tüyün sivri uçlu olması, 16 ncı yüzyılda, Albrecht Dürer ’ in (Örnek: VI) kıvrak ve doku­ naklı şaheserindeki kusursuz berraklığı bize yansıtır. 11


Bir tondan diğerine ustalıkla geçiş sadece kalem ile uygulana­ maz. Böyle bir şey arzulandığın­ da ressam çizgilerine aynı renkte fırça darbeleri eklemeye yönelir. Venedikli ressamların sonuncusu ünlü freskçi G. B. Tiepolo’da (Ör­ nek: VII) bu görülür. (Ö rnek: V) R. VAN D ER W EY D EX A ziz I-uke M eryem ’in başım çizerken (D etay)

(ö rn e k : V I) A. D Ü R E R Ç a rm ıh ta n în d iriliş

12

(ö rn e k : V II), T ÎE PO LO M ısır’a g irişte is tira h a t


ÖRNEK KÖY :

KARAAĞAÇ KÖYÜ A. KADİR BOLDAN Karaağaç köyü, bugün Türkiye' nin en önemli sahil yollarından birisi olan İzmir - Çanakkale asfaltı

üzerinde bulunmaktadır. Birbiri­ ne çok yakın olan ve aralarında yalnız birer küçük dere olan, üç

D e n izler Ötesi Baharım Denizler ötesini bir kez düşün Yaz bahçelerinin çiçeklerini al avuçlarına al. Al güzelim doya doya al. Reçineli sularda yıka saçlarını Çam ağaçları arasmdan süzülen güneşi düşün Kuşların içtiği sabahlan al koynuna sev Sev güzelim doya doya sev. Çıkar gözlerinden denizin mavi sularım İmbat rüzgârları hatırlatamaz beni sana Ellerimde yara değil nasır var Gör güzelim doya doya gör. Unutma denizler ötesi baharımı Denizler ötesini bir kez düşün. N ilü fe r K a te rin

SÜREYYA BAŞOL 13


tepenin yamacına kurulmuştur. Karaağaç Köyü, zamanımızdan yaklaşık olarak iiçyüz sene evvel kurulmuştur. Kurucusu Kara Ha­ cı adında bir kişidir. Kara Hacı, bugünkü Karaağaç Köyü’nün bu­ lunduğu yere gelmiş ve Soğuk Ku­ yu yöresine yerleşerek, Karaağaç Köyü’nü kurmuştur. O devirde Karaağaç Köyü’nün doğusunda Mustaağaç, batısında Göbe Köyü, güney-batısmda ise Ağaköy bulunmaktaydı. Fakat bu köylerde yaşayan insanlar, kor­ sanların saldırılarına dayanamıya rak, yerlerini terketmiş ve Kara­ ağaç Köyü’ne yerleşmişlerdir. Böy lece, Karaağaç Köyü’nün nüfusu birdenbire artmıştır. Daha sonraki devirlerde Kara­ ağaç Köyü, Balkan savaşlarına dek büyücek bir köy olarak kal­ mıştır. Balkan savaşının başlama­ sı ile, Yunanistan ve Midilli’de bu­ lunan Rumlar, gelerek Karaağaç Köyü ’ ne yerleşmişlerdir. Daha sonra burada mal ve mülk sahibi olmuşlardır. Birinci Dünya Savaşı ve Kurtu­ luş Savaşı sırasında Karaağaç Kö yü’nü daha değişik bir kimlikte görüyoruz. Kurtuluş Savaşı kah­ ramanlarından Ali Çetinkaya, Bin başı Osman Bey, Pelitköy’lü Meh­ met Emir Bey, Karaağaç’lı îshak Çavuş ve yerli halkın yardımla­ rıyla 600 kişilik Milis kuvvetleri, karargâhını Karaağaç köyünde kuruyor. Karargâhın buraya ku­ rulmasının en önemli nedeni, Ka­ raağaç köyünün yerinin daha uy­ gun oluşudur. Böylece düşmana karşı ilk savunma hattı Karaağaç köyünde kuruluyor ve düşmana ilk kurşun burada atılıyor. Bu14

gün, Ali Çetinkaya’nın karargâh binası ve yedi şehit erin âbidesi, Karaağaç köyünde bulunmakta­ dır. Karaağaç köyü, bu tarihî kim­ liğinin önemi ve kuruluş yerinin de elverişli oluşu nedeniyle bu­ gün, çevresinde bulunan köylere oranla daha büyük bir öneme sa­ hiptir. Bunun bir sonucu olarak, Karaağaç köyü, büyük bir geliş­ me çabası içindedir. Bundan üç yıl önce başlanan ve 1974 de sona erecek olan Artur Turizm Endüs­ trisinin yapım sahası, Karaağaç köyünün sınırları içerisinde bulun­ maktadır. Ayrıca Karaağaç köyü, bu sene Cumhuriyetin ellinci yıl­ dönümüne büyük bir atılımla gir­ miştir. Karaağaç köyünün bağlı bulunduğu Burhaniye Kaymakam lığmca, bölgenin örnek köyü ola­ rak, Karaağaç Köyü seçilmiştir. Bu nedenle, Karaağaç Köyü’ne bir buçuk milyona yakın bir yatırım yapılacaktır. Bunların başında Ali Çetinkaya’nın büstünün dikilme­ si, karargâh binasının müze ola­ rak değerlendirilmesi; yol, su, ka­ nalizasyon sorununun çözümlen­ mesi, spor sahasının yapımı ve Şehitler Âbidesi’nin onarımı gel­ mektedir. Tüm bu işler için Ka­ raağaç Köyü halkı, kendi arala­ rında 90 bin liralık bir yardım top lamışlardır. Bugün Karaağaç Köyü, tarım ve hayvancılık ile geçimini sağla­ maktadır. En önemli geliri, zey­ tin ve zeytinyağından elde ettiği gelirlerdir. Kendi sınırları içinde 150.000’e yakın dikili zeytin ağacı vardır. Bunun dışında, kendi ihti­ yaçlarını karşılayacak kadar ta­ hıl ürünleri de yetiştirilmektedir.


PLAjDA ŞENLİK VAR

••• EMtN GÜRLER

Biri şişman mı, şişman.. Diğeri zayıf mı, zayıf iki saf, plajda ta­ nışıp, uzun uzun konuştuktan son ra, münakaşaya başlarlar. Ve şiş­ man: — Desene sen yüzmekte usta­ sın?. — Tabiî... Hem de balık gibi. Nereden anladın? — Baksana, kılçık gibisin. — Erkek dediğin böyle olur, tığ gibi... — Doğru, ne ucun belli, ne de sapın!. — Ne yani... Seninkisi de vücut mu, hamam bohçası mı, belli de­ ğil!. — Esas erkek dediğin benim gibi etli, butlu olmalı!.. — Senin gibi göbeğim olsa ma­ rangozlara rendeletirdim.. — Sen önce çıkıntılarını taşa tut. Gören de mezar kaçkını sana­ cak... — Bana baksana sen. Ne biçim şort o? — Nesi var? Pekâlâ... — Herhalde dükkânlarda bez bırakmadın? Peştemal gibi bir§ey!. — Sen kendi şortuna baksana, mendile benziyor. Paçalarını da­ ralt da vücuduna otursun. — Bana bak, idareli konuş... Haşlarım sonra! — Otur yerine be!. Bir esinti çıksa havalanacaksın. — Senin gibi on dakikalık yo­ lu yarım saatte almıyorum ya!. — Biraz yemek ye de, suratına renk gelsin.. — Nesi varmış suratımın? — Nesi olacak, sıkılmış limona

dönmüşsün!. — Ya seninki surat mı? Çama­ şır tokacına benziyorsun.. — Fazla oldun. Şimdi kalkar­ sam... — Ne olur yani kalkarsan? — Ne mi olur? Çitilenmiş ça­ maşıra dönersin!.. — Hah., hah., haaa... Yerinden kalkana kadar, ben evde olurum. — Hişşt.. hişşştt.. Şuraya bak, şuraya... — Ne var orada? — Jilet gibi bir kız.. — Biraz öteye gitsene be... — Neden? — Kızın gözünü dolduruyor­ sun.. Beni göremiyor.. — Ne yapacak seni görüp de? — Ya seni görüyor da ne olu­ yor? — Baksana gevşemeye başladı. — Yüzmeyi biliyor, şamandıra­ ya ihtiyacı yok onun. Hem bak, bana doğru geliyor. — Herhalde dişlerini kurcalayacaktır.. — Hadii!.. Al voltanı da diz ka­ paklarını göreyim.. — Dikkat et de, buruşturmasın seni haa... — Hadi ulan, damacana kılıklı sen de!.. — Avucunu yala.. Kız döndü. — Tabiî döner. Senden ürktü. Demeye kalmadan, sille - tokat birbirlerine girişirler. Zayıfın za­ man zaman, ayakları yerden ke­ silir. Şişman: — İki tokatta havalananı yeni gördüm.. Şuraya bakın, kâseden hafif mübarek!.. 15


NEREDESİN

MUZAFFER GÜLTEKÎN BİLİYORUM, UZAKLARDASIN AMA HANGİ DAĞDA, HANGİ OVADASIN? SESİN ULAŞMIYOR BANA BELKİ UNUTTUN, BELKİ DE ANMIYORSUN HASRET KALDIM MEKTUBUNA SÖYLE HANGİ KÂĞITTA, HANGİ ZARFTASIN? YOLUMUZDA KARA ÇAKIL, DEMİR DlKEN NE GELEN VAR, NE DE GİDEN HİÇ HABERİN GELMİYOR BANA BELKİ UZAK, BELKİ DE ÇOK YAKINDASIN HASRET KALDIM YEŞİL BAĞINA SÖYLE HANGİ YAPRAKTA, HANGİ BAHARDASIN? g ü n l e r d ir a r iy o r u m s e n i ... GEÇTİĞİM YOLLARDA BULAMADIM İZİNİ TEK BİR ÜMİTLE YAZDIM SANA BELKİ ULAŞIR, BELKİ DE OKURSUN HASRET KALDIM SICAKLIĞINA SÖYLE HANGİ GECEDE, HANGİ RÜYADASIN?

16


Siyah zeytin ve salamurası ■ nergis onuk

Güzel vatanımızın sahil bölgele­ rini gümüşyeşili rengiyle süsleyen zeytinliklerimiz gün geçtikçe ge­ nişlemekte ve zeytin üretimimiz de artmaktadır. Beslenmemizde, zeytinyağı ve salamura zeytinin mutfağımızda ne denli bir önem taşıdığı herkesçe bilinen bir ger­ çektir. Yeşil ve siyah zeytinler, bugün sofralarımızın en değerli yiyecekleri arasındadır. Yağ ve sofralık olarak faydalanılan zey­ tin; hem yüksek gıda değeri yö­ nünden halk beslenmesinde, hem de tarımsal bir ürün olarak İkti­ sadî yaşamımızda büyük bir de­ ğer taşımaktadır. Siyah zeytin salamurası bugün; kıyı bölgelerimizde, geniş alanda yapılmaktadır. Marmara bölge­ sinde yetişen zeytin çeşidi, çekir­ değinin küçük ve etinin bol olma­ sı nedeniyle, siyah zeytin salamu­ rasına çok elverişlidir. Siyah zeytin salamurası için, zeytinleri ne zaman ve nasıl top­ layalım : Bildiğimiz gibi, danelerin ilk rengi yeşildir. Daha son­ ra bu daneler kararırlar. Bu ka­ rarma, önce kabukta olur. Za­ manla danenin et kısmı da beyaz

rengini kaybederek, mor - şarap rengini alır. Siyah zeytin sala­ murası için mor renk gereklidir. E t kısmı beyaz olan danelerin sa­ lamurası -açık renkte olduğundandüşük bir değerde satılır. Salamura için daneler elle top­ lanmalı ve hiçbir zaman yere dü­ şürmemelidir. Ezik ve bereli da­ nelerin salamurası kap içinde yu­ muşama yapacağından gerçek de­ ğerini yitirir. Toplanan zeytinle­ rin taşınması da çok önemlidir. Fazla hırpalanmadan salamurhaneye getirilmelidir. Salamurhaneye getirilen daneler iriliklerine gö­ re ayrılır. Ezik, küçük, hastalıklı ve renksiz olanları salamura ya­ pılmaz. Salamurhaneler, altı beton ve içinde su bulunan binalardır. Si­ yah zeytin salamura yapımında, ağaç fıçı ve su sızdırmayan beton kaplar kullanılır. Beton kaplar, yer altında yapıldığından fazla yer kaplamaz. Ağaç fıçılar ise ko­ laylıkla taşınırlar. Kaplar önce­ den iyi yıkanmalıdır. Her şeyden önce temizlik gereklidir. Salamura yapılacak zeytin daneleri, kaplara bir kat zeytin, bir kat tuz olmak üzere doldurulur. Ortalama yüz kilo zeytine on ki­ lo iri tuz kullanılır. Zeytin taba­ kaları arasına konan tuz; alt ta­ bakalarda az, üst tabakalar ara­ sın daha fazla olarak konmalıdır. Böylece bir kap için kullanılacak tuzun % 70’i tabakalar arasına, % 30’u da, dolan kap üzerine ka­ lın bir tabaka oluşturacak şekil17


de dökülür.

tür.

Tüm bu işlemlerden sonra, kap­ ların örtülmesi ve baskılanması işi gelir. Dolan kapların ağızları­ na zeytinleri bastırmak için tah­ ta kapaklar kullanılır. Bunlar en üstteki tuz tabakasının üzerine yerleştirilir ve baskı olarak da, kapaklarm üzerine iyice yıkanmış temiz taşlar konur. Taşların te­ miz ve iyi olmasına özen gösteril­ melidir. Çünkü; siyah zeytin salamuracılığmda baskı çok önem­ lidir. Sağlam bir salamura hazır­ layabilmek için danelerin iyice bastırılması gerekir. Hafif baskı ile yapılacak salamuralarm zey­ tinleri yumuşak ve değeri düşük-

Doldurma ve baskılama işlemi­ nin sonunda kapakların bir kena­ rından ince bir hortumla su ve­ rilerek, kaplar su ile doldurulur. Bu su, kapakları 5-6 cm. örtme­ lidir. Böylece su ile doldurulan fı­ çı veya beton kaplar içerisindeki tuz, zamanla erir ve zeytinler uzun beklemeden sonra -sekiz veya on ay- yenebilecek duruma gelir. Bahar aylarında kapak üzerinde­ ki taşlar biraz azaltılarak danele­ rin fire vermeleri az da olsa ön­ lenmiş olur. Ayrıca zeytinlerin bo­ zulmaması için, salamura suyunun üzerinde biriken küf tabakası ara-sıra temizlenerek, atılır.

Anama Mektup MELEK BOZADA Ellerin el gibi yabancı niçin? Niçin, bana el gibi elsin ANA’m Gizli bir alevsin sen için için tçime işleyen emelsin ANA’m. Kederli gözlerle girdin rüyama «Unutuldun» diyorlarmış, inanma El kızı on beşinde güzeldir ama Sen otuz beşinde de güzelsin ANA’m. Umudum nur oldu yüzün gibi, ak Sabır ipliğini sar yumak yumak istemem sen varken Allah’ımdan hak Sen bütün haklara bedelsin ANA’m. Ümidim sanma ki dertten kırıldı Birini kaybetti birini buldu Dereden kurtuldu sele tutuldu Ya kendin gel, ya duan gelsin ANA’m. N ilü îe r K a te rln

18


B irin ci Kanaat Döneminde Teşekkür ve Takdirnam e Alan Ö ğrenciler Hazırlayan: AYŞE ANALAN Lisemiz Disipin Kurulu 19721973 öğretim yılı birinci kanaat döneminde «Okul içinde ve dışın­ da, millî ve İnsanî bakımından fa­ zilet olarak kabul ettiğimiz iyi hareketleri, derslerindeki gayret ve başarılarıyla arkadaşları ara­ sında örnek bir üstünlük göste­ ren» öğrencileri, «Takdirname ve Teşekkür» ile taltif etmiştir. Birinci kanaat döneminin son töreninde öğrencilere hitaben bir konuşma yapan okulumuz müdü­ rü sayın Mevlûd Oğuz, takdirna­ me ve teşekkür alan 91 öğrenciye belgelerini vererek kutlamış ve

bundan sonraki çalışmalarında da­ ha üstün başarılar dilemiştir. Konuşmasının bir bölümünde de, her yönleriyle üstün meziyet­ lere sahip olan 3/B sınıfından 963 No.lu Nihal Özgen’i, 1/B sınıfın­ dan 1243 No.lu Sibel Gültekin’i ve 4/A sınıfından 294 No.lu Canseli Kafadar’ı «örnek öğrenci» olarak duyurması, okulumuzun tüm öğ­ rencileri tarafından büyük bir coş kunlukla karşılanmıştır. Takdirname alan öğrenciler arasında en yüksek not alanları ay­ rıca duyuran Lisemiz Müdürü, bu öğrencilerle bir röportaj yapılaca­ ğını da ayrıca belirtmiştir.

Takdirname alanlar arasında en yüksek notları bulunan öğrencileri­ miz şunlardır: Sınıf

Okul No. Adı ve Soyadı

6/Fen-B 971 Tanju İzbek 5/EÖ.-A 993 Sevgi Ünan 98 Haşan Ökten 5 /Fen-A 5/Fen-A 414 Mehmet Akdöl 4-A 294 Canseli Kafadar 3-B 963 Nihal Özgen 2-D 186 Halûk Erol 1-B 1243 Sibel Gültekin

Ders Sayısı

Toplam Not

14 15 14 • 14 14 • 8 10 10

117 122 116 116 127 79 86 95

Ortalama 8.3 8.1 8.2 8.2 9.0 9.8 8.6 9.5 19


Birinci kanaat döneminde TAKDİRNAME alan tüm öğrencilerimiz: Sınıf

Okul No. Adı ve Soyadı

6/Fen-B 5/Ed.-A 5 /Fen-A 5/Fen-A 4-A 4-A 4-A 4-C 4-D 4-D 3-A 3-A 3-A 3-A 3-A 3-A 3-B 3-B 3-C 3-C 3-C 3-D 3-D 3-D 3-D 3-D 2-A 2-A 2-D 2-D 2-E •l-A 1-B 1-B 1-B 1-C 1-C

971 Tanju îzbek 993 Sevgi Ün an 98 Haşan Ökten 414 Mehmet Akdöl 286 Yelda Yorulmaz 294 Canseli Kafadar 873 Ayfer Erden 283 Ayşe Analan 481 Ahmet Anak 1437 Ş. Uğur Varşal 134 Aykut Gündüç 345 Ahsen Analan 872 Şükran Mert 1221 R. C. Zeytinci 1371 Hamide Özgürgen 1498 Zeynep Ayaş 493 Nazire Yatkın 963 Nihal Özgen 107 Funda Gencel 268 T. Balabaner 1441 Levent Gurup 27 Tangül Izbek 83 Feridun Coşkun 142 Kübra Sınav 1161 M. Serdar Oran 117 Haşan Alay 633 Metin Soykan 967 H. Neşe Özgen 25 Yüksel İskit 186 Halûk Erol 190 Gülden Aday 363 H. Sema Çakın 177 H. Ayşe Levent 908 Ecvet Güleli 1243 Sibel Gültekin 87 Hüsniye Çamlı 87 H. Dağdeviren

20

Ders Sayısı

Toplam Not

14 15 14 14 14 14 14 13 14 14 9 9 9 8 8 8 8 8 8 9 9 9 9 8 9 9 10 9 10 10 10 10 10 10 10 9 9

117 122 116 116 127 127 123 116 113 121 72 73 72 71 65 66 65 79 69 82 73 76 82 73 75 73 83 77 82 86 81 81 84 89 95 79 73

Ortalama 8.3 8.1 8.2 8.2 9.0 9.0 8.7 8.9 8.0 8.6 8.0 8.1 8.0 8.8 8.1 8.2 8.1 9.8 8.6 9.1 8.1 8.4 9.1 9.1 8.3 8.1 8.3 8.5 8.2 8.6 8.1 8.1 8.4 8.9 9.5 8.7 8.1


1-D 410 1-D 934 12 1-F 1-F 1031

Kaniye Akdeniz Suzan Çankırılı Benar İlhan Sevim Anak

9 10 10 10

76 82 89 81

8.4 8.2 8.9 8.1

Birinci kanaat döneminde TEŞEKKÜR alan tüm öğrencilerimiz: Sınıf

Okul No. Adı ve Soyadı

6 Fen-A 1097 H. N. Gençoğlu 6 Fen-B 1290 Güher Kunal 85 Şermin Aktosun 5 Fen-A 4-A 892 0. R. Gençoğlu 4-A 541 Haşan Yurtcan 4-C 1175 Şerife Parmaksız 4-C 1223 Nuray Dağlar 76 Işık Asay 4-D 4-D 406 Ayşe Çakır 4-D 619 Semehat Ertekin 45 Ömer Doğal 3-A 3-A 424 Yavuz Sarıvan 3-A 544 Şerife Sürgit 3-B 1168 Havva Çarıklı 3-C 387 Gül Ece Çelik 3-C 1219 Taner Yeşilay 3-D 991 Levent Pelen 2-A 556 Şükrü Demirelli 2-A 688 Gülden Saban 2-A 751 Nizamettin Arkan 2-A 807 Safiye Samur 2-B 180 A. Nesrin Güven 2-B 1470 Gülden Özak 2-C 319 Dilek Dönmez 2-D 645 Vehbi Tutmaz 2-D 701 Emine Onur 44 E. Zerrin Işın 2-E 2-E 110 Nazife Unsal 2-E 161 Ferah Yıldız 2-E 1061 Bora Talay 2-F 192 Sedat Ertem 2-F 272 Erdinç Bakırlılar

Ders Sayısı 15 14 14 13 13 14 13 14 14 13 9 9 9 8 9 9 9 10 10 9 10 10 10 9 10 10 10 10 10 10 10 10

Toplam Not 118 102 101 92 96 98 103 98 100 94 65 69 64 61 67 71 70 73 77 65 72 71 79 68 78 76 75 72 78 72 75 74

Ortalama 7.8 7.2 7.6 7.0 7.3 7.0 7.9 7.0 7.1 7.2 7.2 7.6 7.1 7.6 7.4* 7.8 7.7 7.3 7.7 7.2 7.2 7.1 7.9 7.5 7.8 7.6 7.5 7.2 7.8 7.2 7.5 7.4 21


2-F 2-F 2-F 1-A 1-A 1-C 1-C 1-D 1-E 1-E 1-E 1-F 1-F 1-G 1-G 1-G 1-G 1-G

646 Hurşıt Elmacı 659 Hayriye Korkmaz 758 Ayşe Selek 497 İbrahim Dönmez 879 Emine Hacıoğlu 434 Bülent Gurup 658 F. Güneş Adaçal 1057 R. Ertan Meriç 264 Afife Kesebir 323 Hatice Dereli 837 Akide Bölge 222 Tülin Alkan 775 Fatma Akyıl 253 Sevim Anak 421 Devlet Kesebir 446 S. Selis Ekşisu 946 Metin Öztürk 970 Kurtuluş Şahin

10 10 10 9 10 10 10 10 10 10 10 10 10 10 10 10 10 10

77 79 79 64 71 78 70 70 77 71 72 77 78 77 75 77 79 79

SONBAHAR Sarı Sapsarı yapraklara bakıyorum Gözlerim nemleniyor Seni hatırlıyorum Çıplak ağaçlar hüzün veriyor bana Onları seyrederek dalıp gidiyorum Hatıralara Ilık bir rüzgâr esiyor Saçlarımı okşayarak Hatırlatmak istediği birşey varmış gibi Senin şarkılarını söylüyor kulağıma Fısıldayarak Sanki senden haber getiriyormuş gibi Kalbim burkuldu Gözlerimde kalmadı neşe Dalıp gittim ufukta batan güneşe Senin hayalini aradım uzaklarda Sonsuzlarda Umutla yasadığım mevsimlerin Sonuncu baharında. CUMHUR SÖZER

7.' 7. 7.Î 7. 7. 7. 7j 7.< 7. 7. 7. 7. 7. 7: 7. 7. 7. 7


B İZ B İZ E Hazırlayanlar: HÜLYA VARŞAL A. RIZA ÇEPLIOGLU

6 - Ed - B ELVANE DOKUZ: Çok sessiz ve kendi kabuğuna çekilmiş bir durumu vardır Elvane Dokuz’un. Edebiyata çok düşkündür. Roman okumayı ve müzik dinlemeyi çok sever. «O Ağacın Altı» şarkısını düşlerinde de söylediği oluyor­ muş... İBRAHİM KAMÇILI: Balıke­ sir bölgesinin futbol otoritelerin­ den biri olduğunu sanar. Palavra­ ları ile tüm öğrencilerin gönlünü çalmıştır. «4» rakamının uğuru­ na kendini inandırmıştır. «Belki Bir Sabah Geleceksin» şarkısını en az dört kez üst üste söylemez­ se geceleri gözüne uyku girmez­ miş.. Evinde aynı şarkınm dört plâğı da varmış... HURİYE KOCABAŞ : « Loli­ pop » ikinci ismidir Huriye’nin. Nedense çok benimsemiş görünü­ yor bu ismi. Çok şakacı ve sevim­ lidir. MUSTAFA USTALI: Sınıfımı­ zın en sempatik öğrencilerinden birisidir. Senelerden beri sımf mü­ messilliği yapar. Bu sene «uzat­ malı» oldu. Tebrik ederiz kendisi­ ni.. Mustafa, spor yapmayı değil de, seyretmeyi sever. Lisemizin en beğenilen spikerleri arasmda-

6/Ed.-B smıfı öğrencileri toplu halde... dır. Aynı zamanda, yakışıklı olu­ şu da ayrı bir özelliğidir Mustafa’ nm.. BÎNGÜL KINALI : Yarının «Ressam» adayları arasındadır. Hem şakacı hem de çok ciddî gö­ rünür. Bilmem nasıl yürütüyor bu iki özelliği? Günde 30 - 40 bar­ dak çay içtiğini öğrendik. Maskot kolleksiyonu da yapıyormuş.. SUZAN DEMÎR: Özellikle sı­ nıfta sessiz oluşu dikkati çeker. Bingül ile resim konusunda yarı­ şırlar. İkisi de yarının «Ressam» adayları arasmda görürler kendi­ lerini. Suzan’ın bir özelliği de tak­ litçi oluşudur. Arkadaşları arasın­ da «Ressam Suzi Bond» ismiyle çağrılır. ALÎ ŞEFİK KARA: Sınıfımızın en yakışıklı öğrencisidir. Arka­ daşlarımız arasında «Murat Soy­ dan - Ayvalık Şubesi» diye tanı­ nır. En çok sevdiği şarkı «Aşk Pınarı» şarkısıdır. Sigaradan nef­ ret eder... ZEHRA Y. BOZCAN: Fransız­ ca dersinden çok başarılıdır. Ses­ siz, kendi dünyası içinde... bir ar23


kadaşımızdır. HARUN SÜĞÜN : Sınıfımızın batı müziği temsilcilerindendir. Karacaoğlan’ın şiirlerini bestele­ mekten büyük bir zevk alır. Zeki Müren’i andıran bir tipi vardır. Yalnız gözlük kullanmaz. En bü­ yük isteği hafif batı müziği şar­ kıcısı olmaktır. NİLGÜN MOLA : «Gel Desen Gelemem ki» şarkısını hiç düşür­ mez dilinden. Sabah kahvaltısını yapmadan başlarmış bu şarkıyı söylemeye... Akşamlara dek.. Din­ leyen de, dinlemeyen de usanmış artık bu şarkıdan... Kitap oku­ masını çok severmiş.. Sigara kolleksiyonu da yapıyormuş öğrendi­ ğimize göre. «Parasız Ressam» diye çağrılan bu arkadaşımızın, parasız resimlerini gördük ve be­ ğendik. BAHRİ ÖZCAN : Genç yaşta çok «Asabi» oluşu hiç de hoş de­ ğil... Üstelik futbolu bir meslek haline getirmek istiyormuş.. Coğ­ rafya derslerine karşı ilgi duymuyormuş sevmediğinden, olabilir. «Hans» adıyla anılan arkadaşımı­ zın «O Ağacm Altı» şarkısına ilgi duymasına ne dersiniz? YILDIZ YILMAZ: Karşıyaka Lisesinden okulumuza transfer ol­ du. Çok da sempatik bir görünü­ şü var. Nikâh şekeri kolleksiyonu yapıyormuş.. (Çok ilgi çekici de­ ğil mi?..) ALÎ ATEŞ : Sınıfımızın en ağırbaşlı öğrencisidir. «Sevemez Kimse Seni» şarkısını çok sevdiği­ ni söyler. Polis olmayı düşünü­ yor. Çok seviyormuş bu mesle­ ği... 24

Güller ve Dikenler B u rcu b u rcu k o k an bu g ü ller Y arın d a n b a n a h ab e rler g e tire c e k m i? Y arın ım d a o n la r gibi re n k li S u la r gibi k o kulu o labilecek m i? Y oksa o n la r gibi h em en solup b ite ce k m i? Y a o dikenler... B e n ze tirim o n ları ıstıra p la rım a O nlar d a y a rın beni in c ite ce k m i?

A. B. SUNA YEYSİN : Sınıfımızın en cici kızıdır Suna. Ve Kızılay’ın emektar öğrencilerindendir. Her sene «Pul alm» diye kafamızı şi­ şirir. Dans etmeyi çok sever. Fa­ kat hızlı dans etmeyi değil... MEHMET ÇİFTÇİ : Sınıfımızın güreş dalında, tek temsilcisidir, iri bir vücuda sahip olmasına rağ­ men, çok da atletiktir. Lahana ve karnıbahar yemeklerini çok sevi­ yormuş Her öğün aynı yemekleri yemekten de usanmazmış.. Gali­ ba atletik bir vücuda sahip oluşu­ nun en büyük nedeni bu!.. HüMEYRA TOPÇULAR : Sı­ nıfımızın neşe kaynağı, bir numa­ ralı taklitçi... Ve bu yönleriyle bü yük bir ümit gelecek için. Hiç okumasa da olur Hümeyra!. KADİR BOLDAN : Çok neşeli görünmeğe çalışır. Haksızlığın ko


ruyucu meleğidir. Öğrenimine Al­ manya’da devam etmek istiyor. «Eden Bulur Dünyası» şarkısı di­ linden düşmeyen şarkılardan bi­ risi.. YASEMİN BOĞAÇACI: Sıma­ mızın çalışkan ve cici kızıdır. Ay­ nı zamanda fedakâr oluşu, en bü­ yük özelliklerinden birisidir. Ro­ man okumayı çok sever. Güzel kompozisyon yazar. SÜLEYMAN PEHLİVAN: Bul­ garistan’dan gelmiş olmasına rağ­ men çok çabuk bizlere intibak et­ miştir. Çakısı, sınıfın ortak malı­ dır. Kalemlerimizi devamlı onun çakısı ile açarız. Kalemtraş kul­ lananımız yoktur. Süleyman Gömeç Nohutu’nu çok sevmiş.. BAHAR GÜRSAN : Sınıfımı­ zın «Kelebek Gazetesi» bayiidir. Çok sinirlidir. En büyük arzusu «Necati Eğitim Enstitüsü»ne de­ vam etmektir. Her gün değişik bir ayakkabı giyer. Kaç çift ayakka­ bısı olduğunu tesbit edemedik. ABDULLAH AKÇAY : Ali Ateş ile kardeş gibi geçinirler. Ger­ çekte bir akrabalık yoktur. Bu­ nun nedenini araştırdık, bulama­ dık. İkisi de ağırbaşlı olduğu için mi bilmem.. Abdullah, öğretmen olmayı istiyormuş.. Uygun... BAHTİYAR KALDIRIMCI: Şar kıları ile tanınmıştır. Sınıfın mü­ zik dünyasını yakından izleyen Bahtiyar, tahtaya kalkınca «Pan­ car» gibi olur. NEŞE SAHAR : İsmiyle tezat yaratacak şekilde, sessizdir Neşe. Sınıf içindeki arkadaşlıklara hiç de karışmaz. Zehra Bozcan ile iyi

Karanlık

G eceler J

| , S eni bek liy o ru m ı 1 K a ra n lık gecelerd e f L oş ışık la rd a i Boş s o k a k la rd a f İnce b ir y a ğ m u r y a ğ ıy o r 5 D ışa rd a # B iliyorum f Bu beklem ek boşuna i Y alv arıy o ru m f Gel b a n a \ K a ra n lık gecelerde...

ı / ( (ı < |, (•

f B ir gü n eşsin i M e h tap la b irlik te f B ir a te şsin i Y ak ıy o rsu n beni 4 D erin d en f Y aralıy o rsu n a K albim den...

1 ,ı < ',

J i ' i

J ı' (l (ı

j

,t <1 ,

{

'| ,ı

Seni b ek liy o ru m K a ra n lık gecelerd e L oş ışık la rd a Ü m itsiz gecelerde...

AYŞE KARGI ;

anlaşıyor. DOĞAN .KARAGÖZ : Sınıfta var mı, yok mu hiç belli değildir. Gazetecilik mesleğini beğeniyormuş. Tipine uygun bir meslek. MELEK BOZADA : Sınıfımı­ zın en çalışkan öğrencisi.. Kendi çıkarlarına çok düşkün. Kendisin­ den daha yüksek not alan öğren­ ciyi çekemiyor. Son derece de kah ve tiryakisi Melek. Bu nedenle kendisine «Brezilyalı» diyoruz. ŞÜKRÜ TEOMAN : Nedense her sözlü sınava kalktığında bir 25


mazeret uydurur. Üstelik tahta­ ya kalktığı zaman, sanki sırası yerinden kaçacakmış gibi, bir an evvel oturmak ister. NİHAT PEKSER : Sınıfımızın sempatik öğrencilerinden birisidir. Yaptığı esprilerle herkesi güldü­ rür. Spor olarak voleybol’u seçer. «Hicaz?, makamındaki şarkıları çok sever. Radyo programlarında en fazla yeri bu tü r şarkılara ayırır. Sevdiği yemekler içinde om­ let başta gelir.

yük meziyeti ağırbaşlı oluşudur. RIZA ÇIPLIOGLU : Okulumu­ zun futbol takımının «Profesyo­ nel» oyuncularındandır. «5» nu­ marayı giyer. Aynı zamanda okulumuzun «Major»udur. Futbolu meslek edinmek ister. Yalnız ka­ puska yemeğini çok seviyorrnuş. Bakalım bırakabilecek mi? Zira bu yüzden biraz gıdasız kalmış. AYNUR ZEKA : Uzun boylu ve sarışındır. «Parisli Kız» ismini en az bizim kadar kendisi de be­ nimsemiştir. Yazılı kâğıtlarına hiç ZAFER ÖZBİR: «Bayan Zafer» para verdiğini görmedik. Yazılı ismiyle anılır. Bayan Zafer, dis­ sınavlarından önce yazılı kâğıdı koları hiç sevmediği halde, dilin­ aramaya başlar. Tabiî bir arkada­ den hiç düşürmez. Çadır Disko’yıı şımızı kandırır. Aynı zamanda fel şefe öğretmenimizin asistanlığını nedense çok merak ediyormuş. ZAFER YEŞİLAY : Sempatik da başarı ile yürütür. öğrencilerimizden birisidir. İleride veteriner olmak istiyor. Haydi ha­ yırlısı... HÜLYA VARŞAL : Gözlerinin Eıravat Meselesi güzelliği ile tanınır. Çok ciddî gö­ rünüşlüdür. Felsefe öğretmenimiz Bundan bir müddet önce oku­ «Tokatlı» diye çağırır. Aralan ga­ lumuzda kıravat kontrolü yapıl­ yet iyidir. Hızlı danstan ve hippi­ mış ve bu kıravat meselesi gü­ lerden hoşlanmaz. nün konusu haline gelmişti. Bu METİN TAŞ : Çok az konuşur. nedenle her derste bunun tartış­ Konuşmakdan çok dinlemesini se­ ması yapılıyordu. Bir edebiyat ver. Bazı derslerde güldüğünü, dersinde, ders öğretmenimiz: bazı derslerde de yüzünün hiç gül­ — Ne olur sanki kıravat taksa mediğini tesbit ettik. Ancak bu­ nız, şanmızdan ne kaybedersi­ nun nedenini ve hangi derslerde niz? dedi. Ne var ki öğretmenimiz o gün, gülüp gülmediğini tesbit edeme­ dik. İktisatçı olmak istiyormuş. günün modasına uyarak kıravat takmış ve bir arkadaşımız: Başarır inşaallah.. AYŞE KAYA : Felsefe öğret­ — Kıravatı artık kadınlar da menimizin memleketindendir. Bu takıyor. Erkeklerin takmasına ne nedenle iyi anlaşırlar. Fizik hariç, gerek var? demez mi!.. Zafer üzbir diğer tüm dersleri iyidir. En bü­ 26


Evinizin Bankası Herkesin Bankası

TÜRKİYE EMLAK KREDİ RAKKASI


i

TÜRKİYE VAKIFLAR BANKASI

\

Fiatu 250 Kuruş


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.