İlk Kurşun Dergisi Sayı:05

Page 1

[Yİ

W «rVAUK LİSESİ EĞİTİM KÜLTÜR SANAT DERGİSİ

Mevlûd OĞUZ Haşan KUNAY t Ünver NASRATTİNOĞLU Nazif© ÇAĞRI izzet YILMAZ Yılmaz GÜLTEKÎN Yasar Faruk İNAL Özgün OZAN Safiye ATÜN uzaffer GÜLTEKÎN atma KARAŞIN »erya TUĞRUL anseli KAFADAR «lisen SÜRAL srrin IŞIN kmet ESEN

Y IL :

I

SAYI :

5

MAYIS :

1973


Okulumuzdan Haberler H A ŞA N KUNAY O kulum uz M ü d ü rü S ay ın M evlûd Oğuz, M illî E ğ itim B a k an lığ ı m ü fe ttişliğ in e a ta n m a sı nedeniyle o-

İ

ÎLKKURŞUN A y v alık Lisesi A ylık E ğ itim , K ilittir S a n a t D ergisi S ahibi: O kul M üdürü: M E V L tl) OĞUZ * Y azı İşle ri Sorum lu Y önetm eni: M L Z A FFJ3R G Ü LTEK İN * B a şk a n : SÜ R E Y Y A BAŞOL * B a şk a n Y ardım cısı: E M İN G Ü R LER

* Y azı İşleri M üdürü: İZ Z E T YILM AZ * Y azı iş le r i Md. Y ard.: OSM A N ORM AN * S e k re te rle r: A Y ŞE A N A LA N Ü M İT İS K İT * S ay m a n lar: H A Ş A N ÖKTEM İLASAN KUNAY

* İncelem e K u ru lu : N e rg is O nuk, F ü su n Çe­ lik , N lliifer K a te rin , M e­ le k B ozada, Y ıldız Y ılm az * K a p a k K om pozisyonu: Y ılm az Gül tek in

(B asım ta rih i: 21.5.1973)

İlKKUBŞUN Y IL : I S A Y I: 5 M A Y I S - 1973 K a rın c a M a tb aası T e l: 35390 İzm ir

k u lu m u z d an ay rılm ıştır. 7 M a rt 1973 C u m a rte si g ü n ü b a y ra k tö ren in d e okulum uz ö ğ ren cilerin e h ita b e n y ap tığ ı «veda» k o n u ş­ m ası, ö ğ ren c iler ü zerin d e çok e tk in olmuş, g ö z y a şla rı­ nı tu ta m a y a n ö ğ ren c iler g ü r b ir sesie - O kul M arşını» ve «D ağ B aşım D u m an A lm ış, m arşın ı söylem işlerdir. Bu m a rş la r a ra sın d a sın ıf tem silcilerin in O kul M üdü­ rü m ü z S ayın M evlûd O ğ u z'a su n d u k la rı a rm a ğ a n la r, biniki yüze y a k ın h ıç k ırığ ı b o ğ azlard a d ü ğ ü m lem iş ve a ğ la m a k lı «güle güle» se sleri ara sın d a u ğ u rla n m ıştır. ^ 7 M a rt 1973 C u m a rte si g ü n ü ara m ızd a n a y rıla n S ay ın M evlûd O ğ u z'u n izinli o la ra k A n k a ra 'd a n A yv a lık ’a d ö nüşü ile; o k u lu m u z ö ğ retm en lerin ce k endisi­ ne T unç Otel'cie 14 M a rt 1973 C u m a rte si g ünü a k ş a m ı b ir «V eda Y em eği» v erilm iştir. B a lık e sir Alilli E ğ itim M üdürü S ay ın İsm ail K u tlu k , m ü d ü r y a r ­ d ım c ıla rı K ü sn ü T aş ve O ğuz Y ardım cı’n m d a k a tıld ı­ ğı veda yem eğinde aç ış kon u şm asın ı O k ulum uz M üdür B aşy ard ım cısı Y ılm az G ü ltek in yapm ış; F elsefe ö ğ r e t ­ m enim iz A h id Ö z to k a t ta ra fın d a n ö ğ retm en le rin a r ­ m a ğ an ı sunulm u ş, çeşitli k o n u şm a ve şiirle rle sü sle­ nen gece, g e ç v a k itle re d e k d evam etm iştir. 15 M a rt 1973 P a z a r g ü n ü s a a t 17.30 d a ilk görev y eri o lan E sk işe h ir’e, çok k a la b a lık b ir u ğ u rlay ıcı t a ­ ra fın d a n u ğ u rla n m ıştır. S ay m M evlûd O ğuz’a yeni görevinin kendine h a ­ y ırlı ve u ğ u rlu olm asın ı dileriz. I O kulum uz T iy a tro Kolu, 2 M ayıs 1973 Ç arşam b a £ g ü n ü s a a t 14.15 de S a n a t E n s titü s ü sa lo n u n d a N azım K u rşu n lu ’nu n «ÇIĞ» ad lı piyesini sahneye k o y m u ştu r. B ü y ü k b ir öğren ci g ru b u n u n izlediği piyes, ay n ı günün g ec esi s a a t 9.00 d a h a lk a su n u lm u ş ve b a ş a rı ile sa h ­ neye k o n an piyes h a lk ın ilg isin i çek m iştir. O kulum uz ö ğ retm en le rin d en D inçer B ilm edik’in sah n ey e u y g u lad ığ ı, d e k o rla rın ı Resim Ö ğ retm en le­ rim iz Y ılm az G ü ltek in ve N ec d et S ü m er'in h azırlad ığ ı p iy este ro l a la n ö ğ ren cilerim izi, g ö ste rd ik leri ü stü n b a ş a rıd a n dolayı k u tla rız .

A Y VA LIK L İS E S İ AYLIK E Ğ İT İM , K Ü L T Ü R , SA N A T D E R G İSİ « G ö n d erile n y a z ıla r y ay ın lan sın y ay ın lan m asın g eri verilm ez. ^ * Gelen y a z ıla r incelem e k u ru lu n d a n geçer. $ « A y d a b ir k ez y ay ın lan ır, y ıllık sek iz say ıd ır. ♦ « A b o n e ş a r tla r ı: Y ıllık 20, d ö rt ay lık 10, say ısı 2.5 lirad ır.* « Y a z ış m a ad re si: tlk k u rş u n D ergisi, A y v alık L isesi - A yvalık*


O K U R L A R I M I Z A ... 1 Ocak 1973 den beri yayın yaşamını sürdürmekte olan İLKKURŞUN Dergisinin beşinci sayısını da çıkarma mutluluğuna erdik. 1972-1973 öğretim yılında yayınladığımız ilk beş sayı ile Dergimizin birinci yaym yılı tamamlanmış oluyor. İkinci yayın yılına Ekim 1973 de girecek olan Dergimiz, dört aylık bir aradan sonra tekrar okurlarımızın hizmetinde olacak. Gerçekte İLKKURŞUN Dergisinin dinlenmeye değil, güçlenmeye ihtiyacı vardır. Bu nedenle dört aylık devre, güçlenme dev­ resi olarak değerlendirilmelidir. Güç koşullar altında çıkardığımız ilk beş sayı, kazanılan başarının en güzel örneğidir. İLKKURŞUN Dergisi ikinci yayın yılında getireceği ye­ niliklerle bu başarısını sürdürecek ve okurlarma daha özlü bir hizmette bulunmaya çalışacaktır. Öğrencilerin çalışmalarını, okulumuzu ve çevre­ mizi yansıtmayı temel ilke edinen dergimiz; öğrencilere Türk dilini sev­ dirme »araştırıcı ve gözlemci bir ruh kazandırma görevini de yerine ge­ tirmeye çalışmıştır. En büyük çabası, öğrencilerde düşünme ve yazma gücünü arttırma gibi yararh bir yönsemeye itilmelerinde etkin bir rol almak olmuştur. Eğitim, kültür ve sanat anlayışım özlü bir şekilde biçimlendirmeye, öğrencilerin bu konudaki yönsemelerini değerlendirmeye çalışan Dergi­ miz, en büyük gücü yine okurlarından almıştır. Bu konuda bizleri yalnız bırakmayan Saym İbrahim Zeki Burdurlu, Yaşar Faruk inal, irfan Unver Nasrattmoğlu’na, Dergimiz içder teşekkür borçludur. Dergimize gönderme lûtfunda bulundukları şiir ve nesir yazıları, Dergimizi içerik bakımmdan güçlendirmiş ve öğrencilerimize gerçekten yararlı olmuştur. Olumlu tenkidleri ile Dergimizin güçlenmesinde kendisinden büyük yararlar gördüğümüz Sayın Ahmet Yorulmaz’ı unutmadık. Gerek tek­ nik işlerde, gerekse Derginin satışında etkinliğini esirgememiştir. Der­ gimizin güçlenmesini bizden fazla istemiş, kazanılan başarıda bizden da­ ha çok mutluluk duymuştur. İzmir’de Derginin basım görevini üzerine alan Karınca Matbaası yö­ netici ve personelinin Dergimizin basımında gösterdikleri özen ve ilgiden dolayı minnet borçluyuz. Sağladıkları maddî olanaklarla Dergimizin yaşama gücünü arttıran Saym Ayvalık’hlar ve öğrenci velilerine teşekkür eder, tüm okurlarımı­ za esen dolu günler dileriz. Saygılarımızla... İLKKURŞUN 3


Başarılı Olmanın Yolları MEVLÜD OĞUZ

Bundan önceki sayımızda «Öğ­ renci Başarısızlığının Nedenleri» üzerinde durmuş ve bu konuda Ayvalık Lisesi öğrenci velilerine uyguladığımız bir anketin bazı so­ rularını, bu sorulara verilen ce­ vapların değerlendirme sonuçları­ nı ele almıştım. Bu sayımızda da uyguladığımız anketin diğer so­ ruları üzerinde duracak ve öğren­ cilerimizin başarılı olmaları için nasıl bir yöntemin gerektiği; okul idaresinin, yöneticilerinin ve öğretmenlerinin nasıl bir davranış göstermesi gerektiği konusunda öğrenci velilerinin dilek ve görüş­ lerini sunmaya çalışacağım. Şüphesiz öğrencilerin başarılı olmasında okul idaresinin etkinli­ ği büyük olacaktır. Başarısızlığın nedenlerini araştırma, başarısızlı­ ğın kaynaklarım bulup kurutma, öğrenciye başarılı olmanın yolla­ rını gösterme, okul idaresinin en önemli görevleri arasındadır. 0kul idaresi bu görevi yerine geti­ rirken, «Öğretmen - Öğrenci» ve «Öğretmen - öğrenci Velisi» ara­ sında bir dayamşma köprüsünün kurulmasını sağlamalıdır. Bu köp­ rü, okul idaresinin çalışmasını ol­ dukça kolaylaştıracaktır. Çünkü; okul idaresinin verimli bir çalışma göstermesinde en büyük yardımcı, öğretmenler ve öğrenci velileri­ dir. Bu anlayış içinde öğrenci veli­ lerine önce öğrencilerde başarı azlığının nedenlerini sorduk. Bu soruya karşm aldığımız cevapla­ rın değerlendirme sonuçları şöy­ 4

le: 1 — öğrencilerin yeterince der­ se çalışmamaları, 2 — Derslerin çok yüklü oluşu, 3 — Ağır derslerin üst üste konması, 4 — Sözlü sınıvların yetersiz oluşu, 5 — Ailenin öğrenciye gereken ilgiyi gösterememesi, 6 — Ders öğretmenlerinin sık sık sınıf değiştirmeleri, 7 — Yazılı sımvlarda kitap dışı soruların sorulması, 8 — Öğrencilerin dersleri iyi dinlememeleri, 9 — Öğrencilerin gezmeye ve eğlenceye çok zaman ayırmaları, 10 — Öğretmenlerin öğrencile­ ri iyi tanımamaları, 11 — öğretmenlerin sık sık metod değiştirmeleri, 12 — Öğrencilerin derslere sis­ temli çalışmamaları. Bu değerlendirme sonuçlarının ışığında bir yargıya varmak gere­ kir ki, gerçekten öğrencilerin ba­ şarısızlığında yukarıda söz konu­ su ettiğimiz nedenlerin etkisi bü­ yüktür. Bu nedenler bir çözüme kavuştuğu an mutlaka öğrencinin başarısı da artacaktır. «öğrencilerin daha başarılı ol­ ması için okul idaresinden neler istiyorsunuz?» sorusuna aldığımız cevapların değerlendirme sonuçla­ rı da ayrı bir önem taşıyor, öğ­ renci velilerinin okul idaresinden dilekleri: 1 — Başarısız öğrencilerin ba­ şaramadıkları derslerden yetiştir-


me kursları açılmalı, 2 — Haftalık ders programı daha iyi düzenlenmeli, 3 — Öğretmenler öğretim yılı içinde sık sık sınıf değiştirmeme-

k,

4 — Fen dersleri öğleden evvel yapılmalı, 5— Öğrencileri özendirici ve teşvik edici bir eğitimin uygulan­ ması, 6 — öğrencilerin ders ve disip­ lin durumlarının zaman zaman velilere yazılı olarak bildirilmesi, 7 — Okul kitaplığının cumarte­ si günleri de açık bulundurulması. Belki aynı sonuçları daha ev­ velden okul idaresi düşünüyordu. Belki de uyguluyordu. Fakat öğ­ renci velilüerinin aynı sorunlara değinmesi ,ortak bir çözüm yolu­ nun bulunması açısından önemli sayılmalıydı. Öğrenci velilerinin öğretmen­ lerden dilekleri de bir başka. Bu konuya değgin olarak, «Öğrenci­ lerin daha başarılı olmaları için ders öğretmenlerinden neler isti­ yorsunuz?» sorusunu da şöyle ce­ vaplıyor öğrenci velüeri: 1 — Konular açık ve etraflıca anlatılmalıdır, 2 — Ev ödevleri araştırıcı bir nitelik taşımalıdır, 3 — öğretmence anlatılmayan konuların sözlü sınavı yapılmama­ lıdır. 4 — Kitap dışı sorular sorulmamalıdır, 5 — Anlatılan dersin anlaşılıp anlaşılmadığı kontrol edilmelidir, 6 — Öğretmen, öğrenci seviye­ sine inmelidir, 7 — Öğrenciler not’la korkutulmamahdır, 8 — Konuları önce öğretmen,

sonra öğrenci anlatmalıdır, 9 — Yazılı sınavlar genellikle test şeklinde yapılmalıdır, 10 — Ders içi disiplin iyi uygu­ lanmalıdır. Öğrenci velilelerinin ders öğ­ retmenlerinden dilediklerini, öğ­ renci başarısızlığının çözümlenme­ sinde yararlı bulmak mümkündür. Gerçekte öğretmenlerimiz de aynı anlayışın içindedirler. Anketimizin diğer bir sorusu da «Okulda nasıl bir disiplin uy­ gulanmalıdır?». Bu soruya karşın aldığımız cevaplar ise: 1 — Öğretmene saygı ve sevgi gösterilmeü, 2 — Modern bir disiplin uygu­ lanmak, 3 — Öğrencinin yaş durumu göz önünde bulundurulmalı, 4 — öğrenciye kötü alışkanlık­ lar kazandırabilecek eğlence yer­ leri kontrol edilmek, 5 — öğrenciler arasmda bir ayınm yapılmamalı, 6 — Kız - erkek arkadaşlığı sı­ nırlı olmak, 7 — Kız - Erkek öğrencilerin kıyafetleri aşırı bir nitelik taşımamakdır. Disipkn konusunda sorduğumuz bir soru da «Okulun disiplini hak­ kında görüşünüz nelerdir?» Bu soruya aldığımız cevapların de­ ğerlendirilmesi: a) Memnunuz 437 öğrenci velisi b) iyi değil 23 öğrenci velisi c) Çok zayıf 9 öğrenci velisi Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı gibi, disipkn konu­ sunda öğrenci velilerinin istedikle­ ri disiplin anlayışı ile okul idare­ sinin disipkn anlayışı arasmda büyük bir uçurum yoktur. Aksine bir yakınlaşma vardır. Bunun so­ fi


nucu olarak uyguladığımız disip­ lin, öğrencinin başarısını olumlu yönde etkileyecek güçtedir. 1971 1972 öğretim yılı öğrenci başarısı gözönünde bulundurulursa, öğren­ ci velisi ile okul idaresinin ortak bir anlayış içinde öğrenci sorun­ larını çözümlemede güç birliğine varmış olduğu görülür. Bu da yö­ netici ve öğretmenlerimizi mem­ nun eden bir husustur. Öğrencilerimizin başarılarını artırmada «Dayanışma Köprü­ sü n d en söz etmiştim. Öğrenciyi olduğu kadar, öğrenci velisini de okula ısındırmak, okul - aile ara­ sında bir uzlaşma köprüsünün sağ 1anmasına çalışılmalıdır. Okuldan kopuk bir ailenin öğrenci üzerin­ de etkin olamıyacağım »ailesinin okulla işbirliği yapmadığını sezen bir öğrencinin okul disiplinine uy­ mada, çalışmalarmda bir aksama olabileceği ve öğrenci başarısının gölgeleneceğini söylemek gerekir. Okul aileden, aile okuldan ayrı düşünülemez. İkisi birbirini bütünleyen bir eğitim ocaklarıdır. Bu eğitim ocaklarının ulus yara­ rına öğrenci üzerinde etkinliğini sağlama koşulları aranmalı ve ge­ rekli ortam yaratılmalıdır. Bu nedenle öğrenci velilerine «Öğret­ menlerle - öğrenci velileri hakkın­ da - öğrenci velilerinin görüşmesi sizce nasıl olmalıdır?» sorusunu yönettik. Aldığımız cevaplarm değerlendirmesi ise gerçekten il­ ginçti. Şu hususları istiyorlardı genellikle öğrenci velileri: 1 — Sık sık toplantılar yapıl­ mak 332 öğrenci velisi, 2 — Yazılı olarak bildirilmeli 6

42 öğrenci velisi, 3 — Ayda bir kez toplantı ya­ pılmalı 42 öğrenci velisi, 4 — Her dönemde iki kez top­ lantı yapılmak 36 öğrenci velisi, 5 — Öğretmenler öğrenci veli­ lerini gerekli gördüğünde çağır­ mak 8 öğrenci velisi, 6 — Gereksiz buluyorum 1 öğ­ renci velisi. Yukarıdaki sonuçlardan varaca ğımız ortak nokta şudur :Öğren­ ciler hakkmda, öğretmen - öğren­ ci velisi arasmda, bir öğretim yı­ lında en az iki kez bir görüşme­ nin sağlanması gereklidir. Bu gö­ rüşme hem öğretmen için, hem de öğrenci ve öğrenci velisi için ya­ rarlı olacaktır, öğretmen, öğren­ cinin bazı yönlerini velisinden öğ­ renme olanağı bulacak ve öğren­ cisini daha iyi tanıyacak, öğrene­ cek; öğrenci ise, okul-aile arasm­ da bir işbirliğinin varlığına ina­ narak çalışmalarına daha değişik bir yön verme eğilimine kapılacak­ tır. Tüm bu eğilimler, öğrencinin başarılı olmasında büyük bir et­ ken olacak ve öğrenci böylelikle ulusa kazandırılmış olacaktır. Gerçekten Ayvalık Lisesi öğren­ ci velilerine uyguladığımız anke­ tin değerlendirilmesinden sonra, kazandığımız bir takım yönsemeler, bu yönsemelerin öğrenci üze­ rinde bıraktığı olumlu etki, başa­ rı oranmda görülen artış öğret­ menlerimizi olduğu kadar, öğren­ ci velilerini de memnun etmiştir. Bu nedenle ,anketimize cevap ver­ me zahmetine katlanan öğrenci velilerine tekrar teşekkür ederim.


Ayvalık Cephesi, tik Kurşun ve Ali Çetinkaya İrfan Ünver NASRATTINOGLU Biz diyoruz ki: Ulusal Kurtuluş Ama, İzmir Basını aynı kanıda Savaşının ilk kurşunu Ayvalık’ta değil ki, Cumhuriyetimizin kuru­ ve Yarbay Ali Bey’in komutasın­ luşunun 50’nci yıldönümü nede­ daki 172’nci Alay tarafından atıl­ niyle Şehit Gazeteci Haşan Tah­ mıştır. sin için bir «İlk Kurşun» anıtı inşaa ettirmektedir. Bizim iddiamızın kaynağı NU­ TUK, tanığımız ise ATATÜRK’tür. Bu tarihî olayı iyice açıklığa kavuşturmak için Atatürk’ün biz­ Nafize ÇAĞRI zat kaleme aldığı NUTUK’un Türk Dil Kurumu tarafından sa­ Bir zamanlar deleştirilen ikinci cildinin 334’ünÇok mutluyduk onunla cü sayfasmdan aynen aşağıya alı­ Koşardık hep yoruz: Zümrüt çayırlarda «Biliyorsunuz ki, Yunanlılar İz­ Oturur bir limanda mir’e çıktıkları zaman orada 17 Seyrederdik nci Kolordu Kumandam olarak, Doyasıya karargâhıyla Nadir Paşa bulunu­ 1 Geçişini gemilerin yordu. Kuvvet olarak Yarbay Dinlerdik şarkımızı Hurrem Bey komutasında 56’ncı ı Dalgalarda Tümenin iki alayı vardı. Bu kuv­ ' | Tuzlu denizin vet özellikle, Kolordu Komutanı­ !» Şimdi ise nın buyruğuyla, savaşa sokulmakBir gemi kalkıyor sızın, onur kırıcı davranışlar al­ îçimde bir burukluk tında, Yunanlılara teslim edilmiş­ Bir hüzün tir. Bu Tümenin bir Alayı (172 O ayrılıyor diye mi nci Alay) Ayvalık'ta bulunuyorBilmem ' du. Komutanı Yarbay Ali Bey 1 Bir yalnızlık duygusu ı idi (Afyonkarahisar Milletvekili J, Kasıp kavuruyor beni | Albay Ali Bey). Niye mi < Yunan Ordusu girdiği bölgeyi | Bilmem | genişletirken Ayvalık’a da asker Bilemem. çıkardı. Ali Bey, bu Yunan kuv-

BİLEMEM

İ

7


vetine karşı 28 Mayıs 1919 da sa­ vaşa girişti. Bugüne değin Yunan birlikleri hiçbir yerde ateşle kar­ şılaşmamıştı. Tam tersine kimi şehir ve kasabalar halkı korkutul­ muş ve İstanbul Hükümetinin buyruklarıma uyarak, büyük gö­ revliler başta oımak üzere, Yunan birliklerini özel kurullarla karşı­ lamışlardı. Ali Bey’in, Ayvalık böl­ gesinde savaş kurması üzerine, yavaş yavaş Soma’da, Akhisar’­ da, Salihli’de ulusal cepheler ku­ rulmaya başlamıştı. Albay Kâzım Bey (Meclis Başka­ nı Kâzım Paşa Hazretleri), Balı­ kesir’deki 61’ inci Tümenin komu­ tasını vekil olarak üzerine almış­ tı. Daha sonra Ayvalık, Soma, Akhisar kesimlerinden meydana gelen Kuzey Cephesi Komutanlı­ ğı yapmıştı. Fuat Paşanın Batı Cephesi Komutanlığına atanma­ sından sonra Kâzım Bey’e Kuzey Kolordusu Komutanlığı orun ve yetkisi verildi. Aydm bölgesinde, düşmanın İzmir’e girişinden son­ ra, asker ve halktan kimi yurtse­ verler, Yunanlılara karşı çıkıyor; halkı yüreklendirmek ve silâhlı ulusal örgütler kurmak için çalışı­ yorlardı. Bu arada ad ve kılık de­ ğiştirerek İzmir’den o bölgeye gitmiş olan Celâl Bey’in (İzmir Milletvekili Celâl Bey - Bayar-) çaba ve özverisi anılmaya değer. 15/16 Haziran 1919 gecesi Ali Be­ yin Ayvalık’tan gönderdiği kuv­ vetler, Bergama’daki Yunan kuv­ vetlerini bir baskınla ortadan kal­ dırmışlardı...» Görüldüğü gibi Atatürk, 28 Ma­ yıs 1919 tarihine kadar hiç bir yerde Yunanlılara karşı silâh atılmadığım belirtmekte ve bu işi ilk kez Ali Bey komutasındaki 172 nci Alayın yaptığını kesinlikle söylemektedir. 8

İlk Kurşun dur. Atatürk'ten da vardır bu o günleri bizzat lan ile de «olayı kündür. Evet, ilk k tılmıştır ve ilk tabancasından ★ Ozan Muharrem bir şiirinde Ah met diler:

ği bu­ lanıkları Gerekirse anık müm-

— Rahmet sana AH Rahmet sana AJB Rahmet sana AE Rahmet dileriz

dan! kursu■* sesinden, Tanrının nefesinden.

YOLCU Seviyordum herkesi ama Gidiyorum Sevinçli Arkam hüzünlü Yağmurlar Çırpınanlar Koşuşanlar Ve bağnşanlarla dolu Onlara baktım Acıdım Ama dönemezdim Ben sevinçli Onlar hüzünlü Çaresiz En zor bekleyişti Bu Belki çok yalan Belki de çok uzak. izzet YILMAZ

A


yunu Umumiye İkinci Müdürü; annesi de Emine Nevher Hanım, bir ev kadınıdır.

Ayvalık'ta bir ♦ Muallâ’nın çocukluğu bü­ ressam İ yükFikret bir bolluk içinde geçer. Fakat ♦

Mustafa Fikret Mualla

J ♦ ♦

YILMAZ GÜLTEKİN

çocuk yaşta geçirdiği bir kaza sonucu ayağının sakat kalması, Fikret Muallâ’nm bundan sonraki yaşantısını olumsuz yönde etkiler ve ölünceye dek çalkantılı bir ya­ şam sürer.

t

♦ V n iiİM İ

W

. r . . ''*

1 Şubat 1934 de 1750 kuruş maaş ile Ayvalık Ortaokulu Re­ sim öğretmenliğine atanan Musta­ fa Fikret Muallâ,, 16 Mart 1935 de «Elektriği olmayan şehirde re­ sim hocalığına da ihtiyaç yoktur» diyerek, Ayvalık Ortaokulu resim öğretmenliğinden ayrılmıştır. Bir sene onaîtı gün Ayvalık Or­ taokulunda resim öğretmenliği yapan Fikret Muallâ Kimdir? Avrupa’da - özellikle Paris’de isim yapmış ve burada sanatının doruğuna erişmiş bir Türk ressa­ mının Ayvalık’ta geçen kısa ya­ şamına değinmeden önce, bu soru­ yu kısaca özetlemeyi gerekli bu­ luyorum: Mustefa Fikret Muallâ, 1903 yılında İstanbul’da doğmuştur. Babası Mehmet Ekrem Bey, Du­

H u lu n d u y tı V a /ttc

1

F ik r e t M uallâ’nm A yvalık O rtaokulun­ d a sicil dosyasındaki hüviyeti


F ik re t Muallû, A yvalık O rtaokulu (1934) öğretm enleri ile birlik te (A y a k ta sa ğ b a ş ta n birinci)

«Çocuğumun hasta oluşuna de­ ğil, huyunun değiştiğine yanarım» sözü, Fikret Muallâ’da daha özlü bir anlam kazanır. Ele-avuca sığ­ mayan Fikret, geçirdiği kazadan sonra ruhsal bir bunalımın içine sürüklenir. Kendisini bir daha bu ruhsal bunalımın etkisinden kur­ taramayan Fikret, loş meyhane köşelerinde kadehleri arkadaş edinir. İçindeki anlamsız coşkuyu isyancı bir ruhla kadehlere döker.; Açlık, hastalık bir başka dünya hazırlar Fikret Muallâ’ya. Sarhoş olduğu gecelerin çoğu karakollar­ da, ayık olduğu gündüzlerin çoğu da akıl hastanelerinde geçer. İn­ sanlardan - özellikle kadınlardan uzak bir yaşantısı vardır Fikret Muallâ’nm. İlk ve orta tahsilini Galatasa­ 10

ray’da tamamlar. Lise tahsilini tamamlayamadan Almanya’ya gönderilir. Berlin Serbest Sanat­ lar ve Sanayii Tezyiniye Yüksek Mekâtibi Müttekide-i resmiyesi’nden 1930 da bir vesika alır. Paris müzelerinde tetkikatta da bulu­ nan Fikret Muallâ’nm, Şiller’in ha yatı ve eserleri adlı, Kanaat Kü­ tüphanesinde basılmış bir eseri de vardır. Yaşantısmm büyük bir kısmı Avrupa'da geçen Fikret Muallânın iç dünyasında, Paris, ayrı bir önem taşır. Yaşamının en sefil günlerini Paris’te yaşamış, acıları­ nın en büyüğünü yine Paris’te çekmiştir. Aileden itilmişliğin, Türkiye’den ayn kalışının Fikrette yarattığı eziklik, yapıtlarında büyük bir boşluk olarak göze ba-


F ik re t MuaU& A yvalık O rtaokulu öğrencileri ile b irlik te (1984) (o tu ran lard an sol b a ş ta ikinci)

tar.

Öz olarak belirlemeye çalıştığım Fikret Muallâ, soğuk bir Şubat Resimlerinin konularını çoğun­ günü Ayvalık’a gelmiştir. Sakin lukla günlük yaşantıdan alan Fik­ bir sahil şehri olan Ayvalık’taki ret’in özel yaşamı, sanat gücünü yaşantısı, fırtınalı yaşamı ile hiç etkileyen en önemli unsurlardan de bağdaşmamıştır. Ayvalık’ın iz­ birisidir. Gerçi yapıtlarında Tou- be meyhaneleri, Fikret Muallâ’nın louse Lantrec, Van Gogh ve Pas- sanat coşkunluğuna ortak olamaz. cin.. gibi büyük ressamların etki­ Okul dışı zaman]arını bu izbe mey si görülür. Fakat desenlerinde hanelerde daha fazla geçirmeye duygusallığın yanında, güçlü bir sabrı olmayan Fikret, «Elektriği anlatımın kendine dönük biçimini olmayan şehirde resim hocalığına bulmak mümkündür. Fikret Mu- da ihtiyaç yoktur» diyerek, 16 allâ’daki renk ve desen, iç ve dış Mart 1935 de Ayvalık’ı terketmiş yaşamın tüm gücünü ortaya ko­ ve isyankâr ruhunun güçlü sanat yan bir uyum içindedir. dünyasma bir başka meyhane, bir başka kadeh aramıştır. 11 %


Engin Denil ve Nuşin Kovukçuoğlo Yaşar Faruk İNAL 1 1968 yılı içerisindeydi. Adapa­ zarı Öğretmenler Derneği’nin çağ rısma uyarak, Sakarya’da düzen­ lenen bir şiir şölenine gittim. Ba­ na gelen davetiyede pekçok ozan ve sanatçı adı bulunuyordu. Şim­ di hatırladığıma göre kentlerden bu çağrıya katılan sanatçılar şun­ lardı: Bülend Dalyancı, Nedret Selçuker, Müberra İmral Önal, Sennur Sezer, Aynur Sezer, Adnan Özyalçmer, Ahmet Atillâ. Bir de ken­ disini ilk olarak o şiir şöleninde tanımak fırsatını bulduğum ha­ nımefendi şaire Nuşin Kavukçuoğlu. O güne kadar, Değirmen Taşlarında adlı şür kitabıyla tanı­ makta olduğum sempatik şairemizi böylece şahsen de tammak fırsatım buldum. Dostluğumuz o tanışmadan bu yana sürdü, gitti. Birçok defa şiir şölenlerinde, sa­ nat sergilerinde karşılaştık. İs­ tanbul’a her gittiğimde en yakın bir dost olarak Kavukçuoğlu’nu aradım. Beş yıldanberi EFLÂTUN adlı sanat dergisini tek başına yürüt­ mekte bulunan Nuşin Kavukçuoğlu’nun sanata hizmeti büyüktür. Bu bakımdan takdir edilmesi ge12

N U Ş İN K A V U K Ç U O Ğ LU

rekmektedir. Buna karşılık, ilgili makamlardan gerekli desteği bul­ duğunu maalesef söyleyemiyoruz. Bu, ülkemizde sanata verilen de­ ğerin tam olmadığını göstermesi bakımmdan acı bir gerçektir. Nuşin Kavukçuoğlu, Eflâtun Dergisi’nin yanısıra yaym da ya­ pıyor. Son kitabı «Engin Denizli bana da göndermek lütfunda bu­ lunmuş. Çok sevdiği ve eşini kay­ bettikten sonra bütün gücünü on­ ların yetişmesine verdiği sevgili çocuklarının adını kapsıyor bu ki­ tap, Engin ve Deniz.. Engin Deniz’de Nuşin Kavukçu­ oğlu’nu kendi şiiri aşmış olarak gördük. Çabasının boş olmadığını görerek sevindik. Okurlarımız için bazı örnekler vererek bu kanımızı ispatlamak istiyoruz.


Ş air N uşin K avukçuoğlu İsta n b u l Milli E ğ itim M üdürü AH Y a tk ın Ue bir serg isin in açılışında...

Örneğin, rastgele bir sahifeyi açıyor ve okuyoruz: «Sen y o k san ; Soluğu kesilm iş caddeler u z a r gider gözlerim de K ork u n ç im g eler s a r a r yörem i B üyüdükçe büyür, T a n rıla şır özlemli sevilerim K ah ro lası tu ts a k lığ ım ö ldürür beni...»

Çok sevdiği eşini genç yaşta kaybetmenin acısını taşıyan bir

kadının yüreğinin çıkmazıdır bu. Yine tanınmış hanım ozanlarımız­ dan bir diğeri Türkân îldeniz’in kitabına da ismini verdiği «Havva Çıkmazadır bu.. Başka bir salıife açıyoruz yine kararlamadan. «Yeşil Giysilerim var» isimli şiirle karşılaşıyoruz, işte o şiirden bir kopum: Y akm ıyor avuçlarım ı a r tık P o stacın ın g etird iğ i m av i z a rf B en rü z g â rla rın önüne k a ttığ ı

13


Y a p ra k değilini a r tık Pencerem de pem be sa rm a şık la r açıyor S ab ah lara A ğ lay an çeşme, inleyen deniz D eğilim a rtık .»

Evet, evren kurulalıberi bu böy­ le olmuştur. Ölenle ölünmüyor. İnsanın içinde, hayatının yörün­ gesini değiştiren bir anı olarak ta kalsa ölüm, yaşamanın cümbü­ şü içerisinde bazan unutuluyor, unutulur gibi oluyor. Hiç unutmam, bir yılbaşı gece­ siydi. Yakın bir akrabamı kaybetminin açışım taşıyordum. Dostla­ rımdan birisi durgun halimi gör­ müş olacak ki yanıma geldi. Unutmadığım şu sözlerle seslendi bana:

lerine dönmeyi? Egeli şairemiz İzmir’le ilgili tatlı günlerini tek­ rar yaşıyor gibi... Fazilet en büyük zenginlik. Şa­ iremiz, «O kadınlara» adlı şiirin­ de bu temayı ne güzel, ne içten iş­ liyor. Böyle kadınların kötü kade­ rini ne güzel noktalıyor: «Denizler y ıkavam az alnındaki k a ra y ı Şehvet yuvalarsam süslü püslü kadın» H an g i el y ır ttı a ttı a r denilen peçeni M u tlard an m ı yoksundun, anadan, babadan m ı?»

Memleketini çok seven, yurduna hizmet aşkı ile yanan bir yüreğin memleket sevgisini dile getirme­ mesi mümkün mü? İşte «Türki— Hayat bir akış içerisinde sü­ yem» adlı şiiri ile şairemiz engin rer gider. Duraklan tâyin etmek memleket sevgisini dile getiriyor. Bir kopum da o şiirden alalım: elimizde olmadığma göre.. «Söğüt dalım , güz çiçeğim, Anlamıştım dostumun demek papatyam istediğini. Ama jöne de insan duy­ S a n gülüm , m or m enekşem , gusallığını tamamen bırakamıyor. süm bülüm Olaylann tesirini, derin izlerini taşımaktan kurtaramıyor kendisi­ Sizler için ç a rp a r d u ru r yüreğim ni. Engin Deniz’in «Deli Poyraz» şiirinde şair, çocukluk günlerine dönüşü özler: «D ursun a r tık b u deli poyraz gecenin ortasında D a ğ ıttığ ı y e te r saçlarım ı te l tel T üm tu rn a la rın seferi v a r M utlu çocuk günlerim e döneyim biraz.»

Kim istemez mutlu çocuk gün­ 14

D olarlara, a ltın la ra değişm em ö z vatan ım , to p ra k amam, Türklyem .»

Şiirin ışıklı yolunda emin adım­ larla ilerleyen şairemizi kutlar, başarılarının devamlı olmasını di­ leriz. Eflâtun Dergisi ve Engin De­ niz’in isteme adresi: Posta Kutusu: 36 Fındıklı İstanbul.


Okulumuz Müdürü Sayın Mevlûd Oğuz aramızdan ayrıldı ÖZGÜN OZAN 7 Nisan 1973 Cumartesi günü­ nü ansıyorum. Saat 12.30 suları. Uç gün öncesinden bir hüzün var öğrencilerin yüzünde.. Gözler bir noktaya çakılmış. Kulaklar tek bir şey duymak istiyor gibi. Oku­ lun ön bahçesinde sessizliğe bü­ rünmüş bir kütle var, durgun. Dudaklarda buruk bir kıpırdan­ ma: «Ayvalık öksüz kaldı..», «Ay­ valık bir daha böyle müdür bula­ maz..», «Ayvalık değerli bir insa­ nı elinden kaçırdı.» Bir anda tüm kıpırdanmalar kesiliyor. Derin bir sessizlik. Mer­ diven başına gelen sayın Mevlûd Oğuz, öğrencilerinin gözlerine ba­ kıyor. Daha doğrusu tüm gücünü verip, bakmak istiyor. Kayıyor ister istemez gözleri yere. Bir müddet sonra yere düşen başını yanm yukarı kaldırıyor. Birkaç kez yutkunduktan sonra: «Ara­ nızdan ayrılacağım...» diyebili­ yor. Bu söz hem kendisinin, hem de öğretmen ve öğrencilerin bey­ ninde şimşek gibi patlıyor. Soğuk bir suyun altında kalan vücut gi­ bi, gözlerde bir titreme başlıyor. Sayın Mevlûd Oğuz devam ediyor kesik kesik konuşmasına: «Genç stajyer bir öğretmen olarak Ma­ latya Lisesinde göreve başladım... Adıyaman Lisesini kurdum... Ka­ rabük Lisesinde gözlük taktım... Ayvalık Lisesinde saçlarımı ağart tim...» Gerçekten ağartmıştı saçlarını

Sayın Mevlûd O ğuz bir konuşm a y a p ark en

Ayvalık Lisesinde. Altı yıl içinde modern bir lise olmuştu Ayvalık Lisesi. Atatürk sevgisiyle yuğrulmuş benliğini, Atatürkçü gençle­ rin yetişmesine adamıştı. Çalışmayı seviyordu. Çalışanı takdir ediyordu. Yaptıkları ile de­ ğil, yapılanlarla öğünüyordu. «Bir elin nesi var ,iki elin sesi var» di­ yerek, çalışmalarındaki başarıyı, birlikte çalıştığı arkadaşları ile paylaşıyordu. Öğrencilerin «Asık Suratlı Ba15


ba» olarak tanıdıkları sayın Oğuz, gerçekte öğrencilerini öz evlâdın­ dan bir kez olsun ayırmamıştır. Okul ve öğrenci, gecelerini süsle­ yen en güzel düş olmuştur. Belkide bu nedenle ağartmıştı saçlarını. Altı yıl bir eser yaratabilme dü­ şüncesiyle çalıştı. Yarattı da. Bo­ şa gitmedi emekleri. Yarattığı eserle gönüllerde bir taht kurdu. Artık saltanatı için bu taht ye­ terdi Sayın Mevlûd Oğuz’a. Saatler ilerliyordu. Saym Oğuz,

belki de yaşamının en güzel ve en etkin konuşmalarından birini ya­ pıyordu. Sözleri o kadar etkindi ki, binikiyüze yakın öğrenci ve öğretmenler, gözyaşlarını zor tu­ tuyorlardı. Hıçkırıklar bir taş gibi oturmuştu boğazlara. Kızaran göz ler yakını görmüyor, moraran du­ dakları bıçak açmıyordu. Geriler­ den yan ağlamaklı bir ses yükse­ liyordu. İnsanın iliklerinde perde­ lenen bu ses, «Okul Marşı» idi: «Ayvalık Lisesi bize sen İlk vatan askını veren.»

Ayrılık

Arkasından bir çığ gibi «Dağ Başını duman almış» marşı yuvar landı dudaklardan. İnsan ayakta duramıyordu artık. Eller gözleri avuçluyordu. Merdiven başında bir ses yükseldi marşın bitiminde: «Ayvalık Lisesi marşında beni hatırlamanızı istiyorum.» İkinci kez söylendi okul marşı... Sınıf temsilcileri armağanlarmı sundular bu arada. Her temsilci smıflarmın gözyaşlarını Mevlûd Oğuz’un ellerinde sildi. Sayın Oğuz, bu sıcak gözyaşlarını kalbine boşalttı: «Gözyaşlarınız en büyük mükâf atımdır.» Tutamadı kendini, tutamazdı da... Kolay mıydı ayrılmak sev­ diklerinden? Kolay mıydı çıkarıp atmak tüm gözyaşlarını kalbinden bir anda: «Asık suratlı bir baba gibi davrandım sîzlere. Buna mec burdum... Tüm gücümü sîzlerden aldım» diyerek boşalttı içini öğ­ rencilere. Gürlek bir ses duyuldu o anda: «Sağol..» Dönüp tatlı bir tebessümle baktı bu sese Sayın Mevlûd Oğuz. «Teşekkür ederim» diyebildi sadece. Gözleri donuklaşmıştı artık. Eğer bir ortaokul

Ben yine ayrıyım Bütün sevdiklerimden Ancak hayallerle yaşıyorum Geçen günleri bilmeden. Sen bir yerde, ben bir yerde Ayn birer dünya içindeyiz Birbirimizden çok uzak Dayanılmaz bir hasret içinde- ) yiz.J Hergün seni anıyorum Sonsuz bir sevgiyle Hasretine dayanamıyorum Bir an evvel gel benimle

i i i

*

/ T

O tatlı sözlerin 1 Her gün kulaklarımda çınlı-J yor / O tebessüm dolu bakışların t Gözlerimde yanıyor. * t

SAFİYE ATÜN

16

* i


Sayın Mevlûd Oğuz’a «Veda Yemeğinde» Felsefe öğretm eni A hit Ö ztakat öğretm enlerin arm ağ an ım sunarken...

veya lise öğrencisi olsaydı o an­ da yağmurdan daha kuvvetli bo­ şaltacaktı gözlerini. Kalınlaşan bir sesle: «Millî Eğitim camiasmdan beni ölüm ayırır, çocuklar» diye­ rek meslek aşkını bir kez daha haykırdı. Artık ne kadar konuşsa, ayrıla­ caktı. Daha fazla gözyaşı dökme­ lerini isteyemezdi öğrencilerin. Gücü yoktu buna: «Değerli öğren çilerim, ayrılırken bana gösterdi­ ğiniz sevgi ve saygı, benim için bir bayraktır. Bu bayrağı ebediyyen saklayacağım.. Sizin sevgini­ zi ve saygınızı beraberimde götü­ rüyorum.. îyi haberlerinizi aldı­ ğım zaman gözlerim yaşaracak.. Ayn ayrı gözlerinizden öperim... Allahaısmarladık...»

7 Nisan 1973 Cumartesi günü-, nü ansıyorum. Saat 13.30 su­ ları. Üç gün öncesinden hüzün, bir yağmura terketmiş yerini. Yanak­ lar al al. Boşanan gözyaşlarına kucak açmış avuçlar. Hıçkırıklar boğum boğum göğüslere indiril­ miş. Boyunlar yetirmişçesine gü­ cünü kırık-dökük. Dudaklar tek bir kıpırdanışla: «Güle güle, güle güle...» diyebilmiş sadece. 7 Nisan 1973 Cumartesi günü­ nü ansıyorum. Sayın Mevlûd Oğuz kopuyor aramızdan. Gözler­ den ırak, uzaklara... «Güle güle Mevlûd Oğuz, güle güle.» «Yolun açık cia.» İ7


Mevlûd Oğuz’a ... İnsanlar var demiştim ,insanlar Tüm çıkarlardan uzak olanlar Kendini adamış, bir topluma Toplumu her şeyden yeğ tutanlar. O insanları seviyorum ben İçimde bu tutku çok evvelden Güneş güneş yanar tutuşurum İçsem de ayrılık şerbetinden. Düşlerimi doldurur düşlerin Mut dünyasına uzar ellerin Yapıtın büyüktür gönüllerde Geceler, gündüzler artık senin. Gitme desem, diyemezsin dilsiz Geçmiyor günlerim neden sensiz Bir kor yığını kaldı içimde Bahara küstüm gözlerini fersiz. İnsanlığmadır türküm bunca Sevgiden yana bir yol bulunca Coşar damarlarımda can sonsuz Yokluğun yüreğime konunca. Muzaffer dökme için bilinmez Bir sözle Mevlûd Oğuz biçilmez Gözden ıraksa, gönülden değil Sözün, sohbetin bitmez tükenmez. MUZAFFER GÜLTEKÎN

18


Şeytan Sofrası Fatma KARAŞIN Ayvahk’ın en güzel mesire yer­ Murat Reis’in Melek Sofrası’nm lerinden birisi olan ve turistik bir önünden geçer. Bu doğa güzelli­ değer taşıyan «Şeytan Sofrası» ğinden sarhoş olmuşçasına, bazan nın, yerleşmiş hiçbir efsanesi yok koruların arasından ,bazan da bir gibidir. Bu nedenle bu ismin anla­ uçurumun kenarından ilerlerken mını kimse tam olarak açıklaya­ ani bir kıvrılışla kendini düz bir mıyor. Bazıları, kayalıkların ara­ sahada bulur... İnsan, bir an, ne­ sında düz bir masa gibi duran bu reye bakacağmı şaşırır. Her taraf tepenin bulunuşunu «Bunda bir ayağının altındadır. Deniz ve çam şeytan işi var» diyerek hayranlı­ kucaklaşmıştır sanki... ğını dile getirmeye çalışır, bazıla­ «A yvalık’a gelince rı da kayalar arasmda «şeytan» Şoytan’ın yam acını olduğu tezini önerirler. Ve bir ka­ H iç oldazsa b ir kez ya üzerindeki ayak izleriyle bu B ir k e z tırm an m ak gerek.» tezlerini delillendirme duygusuna kapılırlar. Fakat, efsane bir yana, Ayvalık deyince «Şeytan Sofrası» Şeytan Sofrası’nda, nereye ba­ hemen insanm usuna takılır. Ay- karsan cennet orasıdır. «Doğanın valık’a gelip te Şeytan Sofrası’nı merkezi burası mıdır?» diye düşü­ görmemek, büyük bir eksikliktir nür insan. Çevremizde burasının bence. doğal güzelliğiyle boy ölçüşecek A yvalık’a gelince bir yer var mıdır acaba? Hiç de Ş ey tan S ofrası’n a sanmıyorum. Ören, Akçay, Ku­ H iç olm azsa b ir kez şadası.. Bunlar ne Şeytan Sofrası B ir kez u ğ ra m a k gerek.» gibi bir görünüme, ne de böylesine renk armonisine sahiptirler. Ayvalık’tan ayrılınca bir müd­ Bir merkezde oturup ta her tara­ det denizi yalayan bir yol uzanır fa doğa sevgisini içinde duyarak kıvrılarak bir kilometre kadar. bakmak, ancak Şeytan Sofrası’na Sonra bu yol, kayalıkları, arasın­ has bir özelliktir. Doğaya küskün­ da gizleyen bir çam koruluğunun lerin içini arındıracak, berraklaş­ içine sokulur ve yavaş yavaş te­ tıracak bir beldedir Şeytan Sof­ peye doğru tırmanır. Bu arada rası. 19


«Şeytan Sofrası’nm D ö rt b ir e tra fın ı H iç olm azsa b ir kez B ir k ez dolaşm ak gerek.»

Şeytan Sofrasında güneşin ba­ tışı bir başka güzelliktedir. Ergu­ van rengindeki güneş, dağların ardına çekilirken son bir görevini daha tamamlamıştır. Tüm bir gün boyunca birbirine karışan renk­ lerden Ayvalık ve yöresini yıkar, antır, temizler, kızıl bir renge bo­ yar ve sonra yavaş yavaş kaybo­ lur. «A kşam güneşinin b atışını Ş eytan’ın kayasından H iç olm azsa b ir kez B ir k ez sey retm ek gerek.»

Şeytan Sofrası’ndaki bir kaya­

nın üzerinde ayak izi vardır. Bu ize «Şeytan’ın ayak izi» denir. Es­ ki bir inanışa göre: «Bu ayağı taşlamakla, şeytanın ayağı kırıla­ cak ve şeytan bir daha kötü işle­ re karışmayacak, böylece tüm di­ lekler yerine gelecekmiş» denir. Bu nedenle gün batarken dilek sahipleri bu kayayı bol bol taşlarlarlar. «E ğer dileğin v arsa Ş eytan’ın ayağım H iç olm azsa b ir kez B ir kez taşla m a k gerek.»

Şirin Ayvalık’ımızın övgüsünü Türkiye’ye, hatta yurt dışına ulaş­ tıran ,onun koynunda barmdığı «Şeytan Sofrası» olmuştur.

Timiisiilik Vazgeç, Vazgeç bu dünyanın Vahşi güzelliğinden. Ne zaman bir çocuk görsem, Ümitsiz.. Sevmek istiyorum. Bir feryat, Bir feryat geliyor deli deli Karanlığın içinden .Uzanıp, Ümitsizliğimi, Yalnızlığımı Bölüştüğüm Karanlığın Alnından Öpmek,

20

Öpmek istiyorum. Öylesine ümitsizleşmişim Öylesine yıkılmışım ki; Kapatsan da Tüm kapılarını İstanbul’um, Gelmek, Gelmek istiyorum. Son defa seni seyretmek Sana doymak, doymak.. Ve sonra da bitmek, Erimek, Yok olmak, Yok olmak istiyorum. DERYA TUĞRUL


s A R I

M S A K

L I Canseli KAFADAR Gök mavisi engin deniz, bir ana kucağı gibi açtığı kollarına sığın­ mıştır Sarımsaklının. Sanki bir

dantelâdır Sarımsaklıda kumsal. Geceleri denizin söylediği tatlı ninnilerde, gündüzleri ise martı­ ların çigan seslerindedir. Bu ne­ denle deniz kumsalda, kumsal de­ nizde uyuyor gibidir. Sarımsaklıya her kilometreyi yutarak ilerleyen otobüs içinde, bambaşka bir dünya serilir gözle­ rinizin önüne tüm 7 kilometre bo­ yunca Ayvalık’tan. Bir taraf de­ niz ve üstünde Alibey Adacıkla­ rı... Diğer taraf cennetten bir kö­ şe yeşil ormanlarıyla. Zeytin yeşi­ li deniz dile gelir zaman zaman yolculuk sırasında. Kumsal, Altmova Arcı Motel’den Badavut adı verilen kayalık­ lara kadar devam eder. 16 kilo­ metredir. Asıl sahil, ucu bucağı yokmuş gibi göz önüne serilmişse de 8 kilometre uzunluğunda, 100 metre enindedir. Bir deniz cenneti olan Sarım­ saklı, Ege kıyılarının en güzel kumsalına sahiptir. Taşıdığı en büyük özelliği, masum bir genç kız edasıyla temiz ve berrak olu­ şudur. İncecik altın gibi kumu, romatizma, siyatik, lumbago gibi hastalıkların doktorudur. Ayrıca fırtınalı günlerde dahi çamurlanma özelliği göstermez. Dizi dizi sıralınmış plajları Zey­ tinli ve Aktepe’den başlayıp Bada­ vut Mağarasına kadar devam e­ 21


der. Tesisleri her bakımdan kon­ forlu ve dinlendiricidir. Başbakanlık özel Eğitim Kam­ pı, idareciler Kampı, Ankara, Acar, Ege Plajları, Karayolları Kampı, Ömür, ipek, Dilek, Gül Plajları, Vakıflar Kampı, Aytaş Motel, Sancaktül Tatil köyü, Aziz, imren Kampları, Arcı Motel süre gelir sahil boyunca... Acar Plajın diskoteği de vardır. Tüm plajlar duşlu, kabinli ve restoranlıdır. Ege Plâjm Ayvalık’lılara has yemek lerinin tadı, inanıyorum ki gitme­ yecektir ağzınızdan. Halk ya da yabancı turistler, tesisler yanın­ daki kamp yerlerine çadır kura­ rak sıcacık kumlar üzerinde çıka­ rırlar zevkini Sarımsaklı’nın. Poyraz tutmayan bu kumsalın arkası, etrafa ilham tohumlan saçan yemyeşil çam ormanlarıyla kaplıdır. Tam karşısında komşu Midilli sahüleri uzamr. Grubu seyretme­ lisiniz bir gazinoda oturmuş çayı­ nızı yudumlarken. Grubun sine­ sinden geçen martılar bile ışık ve pembeüğe bürünmüş altın kuşla­ ra benzerler. Güneş bir top gibi tepelerin ardında yuvarlana yuvarlana kaybolurken biraz sonra ufukta hiç renk kalmaz. H attâ gü­ neşin battığı yeri dahi seçemezsi­ niz. Fakat eminim ki o kızıl ha­ tıra dans edecektir gözlerinizin önünde. Bir çocuğun sevinçle attı­ ğı bir taş üe denizin üstü ürpererek uzun uzun halkalandığmda bi­ le başka bir görünüm, bambaşka bir tatlılık vardır, insanı kendin­ den geçirirken mısralar kendiliğin 22

den dizi dizi dökülür ağızlardan. Şairliğe sevkedici manzarası kar­ şısında şaşırıp kalırsınız. Her yıl binlerce turist çeken Sarımsaklıda denizin maviliği kumların sarılığıyla arkadaş ol­ muşçasına güzel ve çekicidir.

î ♦

19 Tîlayıs 19 Mayıs’ta Başladı savaşımız Seviniriz hepimiz Gelince 19 Mayıs. Verdi atalarımız Emaneti bizlere Sevinsin hep gençler Geldi 19 Mayıs. NÎLSEN SÜRAL istiklâl ilkokulu


Yurdumuzun yeşil incisi:

ZEYTİ N Derleyen: Zerrin IŞIN Bölgemizin en kutsal geliri, zeytin ve zeytinciliktir. Zeytin, zentingiller familyasmdandır. Zey­ tinden salamura yapıldığı gibi, ezilerek yağ da çıkarılır. Endüstri bakımından değeri çok büyüktür. Endüstri bitkilerinin başında ge­ lir. Zeytin ağacının yüksekliği 2-8 metre arasında değişir. Kökleri toprağın oldukça derinlerine ka­ dar ineı. Bazı zeytin ağaçlan 1215 metre yüksekliğe dek uzanır. Zeytin ağacı salkım durumunda olup beyaz bir çiçek açar. Her çi­ çek iki veya üç gün açık kalır, düşmez. Zeytin ağacının meyvası, erik gibidir. Olgunlaştıkça siyahlaşır, boz bir renk alır, daha sonra da kuzgunî-siyah olur. Olgunlaşan zeytinden yüzde 25 yağ elde edi­ lir. Zeytin ağacı uzun ömürlü olup, 700-1000 yıl yaşadığı görülür. Bu

ağaçlarm gövde kalınlıkları 5-6 metre kadardır.

ise

Zeytin; killi, kireçli, kuru ve su geçiren topraklarda yaşar. Otuz yıldan sonra meyva vermeğe baş­ lar. Zeytin elle veya sırıkla toplanır. Toplanması Ekim ayında başlar ve Ocak ayına dek sürer. Kahval­ tılık zeytinler, olgunlaşmadan Ağustos - Eylül aylarında toplanır. Kahvaltılık siyah zeytinler ise, iyice olgunlaştıktan sonra topla­ nır. Yağ elde edilecek zeytinlerin toplanması ise, çırpılarak veya silkilerek yapılır. Ege Bölgesinde yetişen zeytin­ lerin yetiştiği yerler: Ayvalık, Ed­ remit ve Burhaniye’dir. Yurdu­ muzda yaklaşık olarak 60 milyon zeytin ağacı vardır. Senede 700 bin tona yakın zeytin elde edilir. Zeytin yağı ise 120 bin tona yak­ laşır. 23


Karaciğer ve böbreklerinden ra yağları: Normal zeytinyağı tadın­ hatsız olanlara, zeytinyağı içme­ da olup, serbest yağ asitleri en leri öğütlenir. çok % 3 olan zeytinyağlarıdır. «Yurdumuzun Ege ve Marmara Bölgelerinde, Karadeniz kıyıları­ nın Sinop’tan Polathane’ye dek; Güneyde Adana, Tarsus ve Cey­ han, Urfa, Maraş, Gaziantep böl­ gelerinde çok zeytin yetiştirilir.»

4 — Birinci Yemeklik Zeytin­ yağları: Normal yemeklik özelliği­ ni kaybetmemiş olan ve serbest yağ asitleri % 4,5’i geçmeyen na­ turel zeytinyağlarıdır.

(D

B) Rafine Zeytinyağları: Na­ turel zeytinyağlarının nötrleştir­ me, ağartma ve koku giderme gi­ bi işlemlere tabi tutularak arıtıl­ ması ile elde edilen zeytinyağlarıdır.

Zeytinyağlann Standart Ölçüleri: «YemekiİK zeytinyağları üç sı­ nıfa ayrılır:

C) Tip Zeytinyağları: Naturel A) Naturel Zeytinyağı: Olgun zeytinyağı ar mm rafine zeytinyağ­ zeytin tanelerinden sızma veya ları ile karıştırılmasından oluşan basınç ile çıkarılan santrifüjleme, zeytinyağlarıdır. Tip zeytinyağla­ dinlendirme ve süzme gibi yalmz rı üç kısma ayrılır: fiziksel ve mekanik işlemlere tabi tutulan ve hiçbir kimyasal işlem 1 — Riviera Tipi Zeytinyağı: görmeyen zeytinyağlarıdır. Sabit yağ asitleri % l ’i geçmeyen zeytinyağlarıdır. Naturel zeytinyağları da dört türe ayrılır: 2 — A tipi Zeytinyağı: Serbest yağ asitleri % 1,5’i geçmeyen zey1 — Sızma (Kxtra) Zeytinyağ­ tinyağlarıdır. ları: üstün lezzetli olup, serbest yağ asitleri % l ’i geçmeyen natu­ 3 — B Tipi Zeytinyağı: Serbest rel zeytinyağlarıdır. yağ asitleri % 2.5’i geçmeyen zey­ tinyağıarıdır.» (2) 2 — E xtra - E xtra Zeytinyağ­ ları: E xtra zeytinyağı özelliğinde olup serbest yağ asitleri % 'l,5 ’u geçmeyen naturel zeytinyağları(1) Hayat Ansiklopedisi S. 3337 dır. (2) Gıda Maddeleri Tüzüğü mad 3 — E xtra (Courante) Zeytin­ de 113. 24


® © ss § © s Hikmet ESEN Caddede bir adam yürüyordu. Rengârenk, pırıl pırıl vitrinler göz kamaştırıyordu. Fakat adam gö­ zünün ucuyla bile bakmıyordu on­ lara. Sanki bu evrene ait değildi. Dudakları bilinmeyen bir şar­ kıyı hecelercesine titriyordu. Gö­ renler belki de hasta sanıyorlardı onu. Oysa, bambaşka duygular fırtınası içinde savruluyordu. «Öldü» diyorlardı. «Ama ben ölmesini istememiştim ki..» «Evet, belki biraz sert vurdum ama, öyle yapmalıydım. Mesleğimiz bu bi­ zim...» Henüz o akşamki olaylar gözü­ nün önünden geçti bir daha. Vur­ duğu bir sol kroşe, rakibini hiç kalkmamacasına uzatmıştı ringe. Doktorlar daha ilk bakışta öldü­ ğünü söylemişlerdi. «Keşke vurmasaydım» diye ge­ çirdi usundan. Ama ölmenin de sı­ rası mıydı yani?.. Böyle olmasını kim isterdi ki? Yine de bir türlü sakinleşemi­

yordu. Bir kurt girmişti beynine. Haykırıyordu: «Katil, katil!.» îsyan edesi geliyordu. Bağır­ mak, tüm evrene haykırmak isti­ yordu. Katü değildi o, olamazdı da... Ama bir adam öldürmüştü. Hem de herkesin gözü önünde. Yine de kimse gelip suçlamıyordu onu. Kendi vicdanı yetiyordu kendine. Beynindeki kurt rahat durmuyor­ du ki!.. Devamlı kemiriyordu içi­ ni. «Katil» diye. Ezip, yok etmek geldi içinden.. İnsanlar; biraz hayret, biraz da alayla caddenin ortasında kafası­ nı yümruklayan adama bakıyor­ lardı. Ertesi günkü gazeteler en iri başlıklarla şu haberi verdiler okuyuculanna: «.......... ünlü bok­ sörümüz ............... dün akşam ge­ çirdiği bir sinir krizi sonucu ...... . akıl hastanesine kaldırıl­ dı. Doktorlar .............. nın hasta­ lığının doğuştan olduğunu iddia ediyorlar.» 25


t

M u z a ffe r

< :

G ü lt e k in

G 1

I

u Z

Z

S_

1 :

|

ve

♦ ♦ i

Çevresi

i ♦ i

♦ ♦ J :

İçin Yerli

\fA

ve

Yabancı

İ ♦ J ♦ î

Yayında

Tek

{ ♦ ;

w

I ŞİİRLER

Sayfa Fiatı :3 TL. ! İSTEME ADRESİ : Lise Edebiyat Gr. ÖğTetmeni AYVALIK 46

26

|

V

1

A Y V A L IK

G

î

i

i ♦ 4I ♦

E

1

İ

♦ 4 ! i*

Kitabevi

Ceylon

♦ ♦ : ! A

î

i i

Kitabevi

; :


y

11

IİSETİI

DOBlliGflOĞLl AYVALI K

DOGRUCUOGLU TİCARET

Hükümet Caddesi No. 78/A Tel : 1750 Ticaret Sicili : 1933 SÜPER STAR DİZEL MOTORLARI YETKİLİ SATICISI Ganıak Elektrik Motorları - Elektro Poplar Yağ Pompaları - Şanznıanlı Deniz Motorları Ve Kara Av Malzemesi


HEYKELTRAŞLIK SANATI ÎLE ÎLGÎLÎ TÜM BİLGİLER OKULLARDA MODELAJ VE SERAMİK İŞLERİ 116 Sayfa, Resimli

F ia tı: 10 TL.

isteme A dresi: YILMAZ GÜLTEKÎN Lise Resim öğretmeni AYVALIK

F ia tı: 250 Kuruş


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.