İlk Kurşun Dergisi Sayı:06

Page 1

mW

AYVALIK LİSESİ EĞİTİM KÜLTÜR SANAT DERGİSİ wm

, AfATûRK oftoRKJ: LfV ' ; fy TOfk9&İ&&1

WiKtvatifn\}Qrtilftftiûftni,TQrfc cL'innu

y . ' r

'•

riy^ıiııi9cit4?ct,rnuhofrtiû vw mocfcjfbo »v ->

.«•„ '>•

5

.

' ‘ >L€intcÜir.k&<udWr*hıvolsl1kb<jtu*y & ■ -'/S : 7\ .

f^ K T v » (joiötei-vcfiot-milivıııvfT#.iıfIV*

ffrtjoİırfınrnfbcıflcrrnUnOjieYİiiehiî U sM nf tfim-lk'ityfc Tevfıif co'cJ vUi M / m .I ‘

' M i - 'v Y l i

v >• '- îof* ! >

}- fCîlxıdm!fvL'vca>ti \-;-> •. 7!ıV;i «iv1 T TlMhUUi)! ve ı-wıifu^w-Hı -î i i /i fn*lMuhtuçetekh.\«j •’ ^v.'

^CökİOS'/İlkOTKjO Ilitv

1

'1

- •yV*-’

w:

r V v ^ 'f r y v ' • V v /..■

i

&AW yzx

•• y u

: 2

CUMHURİYET ÖZEL SAYISI

e k i m

1973


Ayvalık İlçesi Türkiye Cumhuriyetinin 50 nci Yıldönümünü kutlama programı

ÎLKKURŞUN Ayvalık Lisesi Aylık Eğitim, Kültür Sanat Dergisi Sahibi: Okul Müdürü: YILMAZ GÜLTEKIN

i ( f

İç Tören yer: spor saiasadır. İç Cumhuriyetin E—uc. Yucccümü

Bayramı 26/Ek*m/1973 guau saat İ Ü » dc oaşlayıp 30/Ekim/1973 gunu » ü t 24-Cö u- sena erecektir. <> Bu müüuet tadt-k edilecek kutlama f Yazı işleri Sorumlu ı programı: t Yönetmeni: t 26/EkânJl973 { t e « a t HOtTe v<»iar ilçede, j MUZAFFER GÜLTEKİN j 1 — Resmi D a-rt-ir. Lcrrun Kamu Kuruluşları t ★ * ve özel kuruluşlar, resm. re ise. fc-utüa işyerleri ve Satış ve Dağıtım r Bayrakları 11e Yönetmeni: a konu t.ar uygun boyutludaki T M CUMHUR DEDEOĞLU t süslenecektır. 2 — Şehnr: glûz-lsç veririne Belediye ve müBu sayıda yazanlar: esseselerce ıüst I m ı r n ı Atatürk portreleri kon­ Mustafa Kemal A TA TÜ RK 1 muş ve elektrik fla t e a t t e ş ) taklar kurulacaktır. a. N.hat ÖZGEN 3 — Vecize «a d M ria r — la ıılıtıı Yılımız GÜLTEKIN 4 — K a n a t a n t e t e De 8ad ve iş yerlerin­ Bekir Sıtkı ERDOĞAN den uygun yer ve « K m t e k t e t nlanter kutlamanın Muzaffer GÜLTEKIN anlam ve öneaslat hHtrür ateflkze özel köşe ve vit­ İbrahim Zeki BURDURLU t rinler düzenleyecek-ertdr I. Ü. NASRATTİNOĞLU [ 5 — Knrg-~-a y -rtsn n ;. Dairelerle bütün Şaban Metin YAZLA kamu kuruluş^--, t ; ine. resmi ve özel İhsan ERDOĞAN bütün iş yerler: ve konutlar. yu_ meydan ve park­ Hüsnü MALKOÇ lar aydınlatırı -îrx_a.-_a r :u ^ _ 2*cak. geceleri havai Armağan BAŞEGMEZ ı.^ek ve maytaplar a: a .-’, r r Hazini KARABAŞ 6 — Tali yuOar l ı ıimlik roaai ve özel İş yer­ ,'Zakir GÜVEN lerinin vitrinleri A Lalürk ucctr-s. veya büstü ile Dr. Hadi İSK İT (50. Yıl) amblem: ve Türi SzTrağuu ihtiva edecek Feridun ONURSAL şekilde süslenecek!^. <Rüştü TÜFEKÇIOĞLU iç 26/Ekim. 1973 Acar KURUL 1 — Saat 13.00 de Atatürk Anıtına çelenk ko­ ★ nulacak ve istiklâl Març: j * göndere bayrak çekile­ Kapak: cektir. (Çelenk koyma m crasm i. 21/9/1973 gün ve Yılmaz GÜLTEKIN (Devamı S. 51’de)

J

J

İ1KKURŞUN Y ıl: 2 Ekim 1973 ÖZEL SAYI Karınca Matbaası Tel: S5390 İzmir

AYVALIK LİSESİ AYLIK EĞİTİM. KÜLTÜR. SANAT DERGİSİ * Gönderden jazslar yayınlandın yayınlanma* n geri verilmez * Gelen yazılar inceleme kurulundan geçer. * Ayda b:r kez yayınlanır, yıllık sekiz sayıdır. »Abone şartlan : Yıllık 20. dört aylık 10, sayısı 2.5 lirad'r * Yazışma adresi: Ilkkuışun Dergisi. Ayvalık Lisesi - Ayval k


DEĞERLİ O K U R L A R IM IZ l/Ocak/1973 tarihinde ilk kez yayın yaşamına giren AYVALIK L İSE S İ ILKKURŞUN DERGİSİ, 1972-1973 öğretim yılında beş sayı çıkarak birinci yayın yılım tamamlamış ve okulların tatile girmesi ne­ deniyle, yayın yaşamına dört ay gibi uzun bir ara vermiştir. Şu anda uzun bir ayrılıktan sonra, tekrar sizinle beraber olmanın sevincini, mut­ luluğunu duymaktayız. ILKKURŞUN dergisi ikinci yayın yılına, bir önceki seneden daha güçlü girmektedir. Siz okurlarına en iyi bir şekilde hizmet edeb.lmenln kıvancı ile, Cumhuriyetimiz.n 50. yılında büyük bir atılıma giriş­ miştir. AYVALIK L İS E S İ OLARAK, CUMHURİYET NESL lNjlN TEM SİLCİLERİ OLARAK, ATATÜRK GENÇLERİ OLARAK, ulusu­ muzu, uygar toplum.ar uüzey.ne çıkarmanın savaşında bir katkımız olsun istiyoruz. Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet Türkiye’sinde «fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller» olarak eğitim ışığım hiç söndür­ memek, daha da güçlendirmek itiyoruz. Vatan sevgisinde, ulus sevgi­ sinde bütünleşerek: ilim yolunda fen yolunda, uygaruk yolunda bayrak bayrak yükselmek istiyoruz, işte bu nedenle, Cumhuriyetimizin 50. yı­ lında - özel bir sayı - çıkarıyoruz. En büyük ereğimiz, Cumhuriyetin 50. yılında bize düşen görevi en İyi şekilde yapabilmek... ILKKURŞUN dergisi bu amaçla, ulusumuzun 50 yıllık gelişme sürecini, bunun bazı olgularını somut değerlerde araştırarak; bu özel sayı ile belgeleme so­ rumluluğunu özbenllgimizde duymak ve Cumhuriyetimizin anlamına, önemine denk bir anlayış içinde çıkardığımız bu özel sayı ile, gerçek­ ten siz okurlarımıza birşeyler verebilmişsek, mutluluğumuz takdir duy­ gularınızda perçlnleşecektir. r Güçlü Türkiye'mizin bir taşra lisesi olarak yayınladığımız İLKKURŞUN dergisinin 50. yılda daha da güçlü çıkmasını amaçlamakla ve mutlaka başarılı olacağımızı, bu başar.yı yularca sürdüreceğimize olan inancımızı, siz okurlarımıza bir kez daha duyurmak istiyoruz. Bi­ zim için, çıkan her sayıda, her yeni yılda göstereceğimiz aşama; bizim her geçen gün daha da güçlü olduğumuzun bir kanıtı olacaktır. Güçlü olmak; Cumhuriyet Türkiye’sine Atatürk devrimlerdne, özgür yaşayışa ters düşen her şeye bilinçli olaıak göğüs germek demektir. Atatürk'ü, Atatürkçülüğü, Cumhuriyeti, Cumhuriyet Türkiye’sini, Ulusu, Ulusun insanlarını; Vatanı, Vatanın her karış toprağını sevmek; onu korumak, onu yaşatmak, güçlü olmakla mümkündür. Güçlü olmak; ilimde, bilim­ de, sanatta güçlü olmak; ekonomide, endüstride, sanayide güçlü olmak; dilde, ülküde, güçlü olmak... AYVALIK L İSE S İ ILKKURŞUN DERGÎSl bunun için çıkıyor, bu­ nun için çıkacak. Cumhuriyetin 50. yılında duyduğu sevinci, mutluluğu, her geçen gün daha çok duyacak; Cumhuriyetimizin nice yıldönümierini bir başka sevinç, bir başka mutlulukla kutlayacaktır. Çünkü: 50 YILDA YAPTIKLARIMIZI Y ETERLİ GÖRMÜYORUZ.» I L K K U R Ş U N

3


BÜYÜK TÜRK M İLLETİ! ONBEŞ YILDAN B E R İ GİRİŞTİĞİMİZ

İŞLE R D E

M UVAFFAKİYET VADEDEN ÇOK SÖZLERİMİ İŞİT ­ T İN ... BAHTİYARIM K i, SÖZLERİMİN

HİÇ BİR İN ­

DE MİLLETİMİN HAKKIMDAKÎ İTİMADINI SARSA­ CAK B İR İSA BETSİZLİĞ E UĞRAMADIM. BUGÜN AYNI ÎMAN V E K A T İY E T L E

SÖYLÜ­

YORUM Ki, M İLLİ ÜLKÜYE TAM B ÎR BÜTÜNLÜK­ L E YÜRÜM EKTE OLAN TÜRK MİLLETİNİN BÜYÜK M İLLET OLDUĞUNU BÜTÜN MEDENÎ

ÂLEM AZ

ZAMANDA B İR K E R E DAHA TANIYACAKTIR. ASLA ŞÜPHEM YOKTUR Ki, TÜRKLÜĞÜN UNU­ TULMUŞ BÜYÜK MEDENİ V A SFI V E BÜYÜK ME­ DENİ K A BİLİY ET İ BUNDAN SONRAKİ İN KİŞAFİYL E ÂTİNİN YÜ K SEK M EDENİYET UFKUNDA, Y E ­ Nİ B ÎR GÜNEŞ G İBİ DOĞACAKTIR. TÜRK M ÎL LET İ! E B E D İY E T E AKIP GÎDEN H ER ON SEN ED E BU BÜYÜK M İLLET

BAYRAMINI DAHA

R E F L E , SAADETLE

BÜYÜK Ş E ­

HUZUR V E REFAH

İÇİNDE

KUTLAMANI GÖNÜLDEN DİLERİM. NE

MUTLU

T Ü R K Ü M

D İ Y E N E !

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK


Cumhuriyetin 50. Yılını Kutlarken t. NİHAT ÖZGEN Türkiye Cumhuriyetinin 50. yı­ lma büyük bir neş’e ve gurur içinde girmenin sevincini taşıyo­ ruz. Asırlarca kıt’alara hükmetmiş, devirler açıp - kapamış, büyük devletler kurmuş olan milletimiz; kötü bir idare tarzı ve o nisbette ehliyetsiz idarecilerin elinde yıp­ ranarak, içte ve dışta güçsüz kal­ mıştı. I. Cihan Harbinden yenilerek çıkmıştık. Galip devletler, en ağır şartlarla hazırlanmış anlaş ma hükümlerine istinaden; hatta anlaşmaları hiçe sayarak, uydur­ ma bahanelerle, her zerresi şehit kanı ile sulanmış vatan toprakla-

He r Yanı Hâzinelerle Dolu B u Vatan T o p r a k l a r ı n ı n Üstünde Asil V e Kahraman B ir M i l l e t Y a ş ı y o r . M. KEMAL ATATÜRK

nnı işgale başladılar. Milletimizi tarihten sildiklerinin kanısı için­ de, gittikleri her yerce; insannk dışı ve vahşet dolu sahneleri ya­ ratmaktan geri kalmıyorlardı. Geçtikleri her yeri yakıyor, yıkı­ yorlardı. Maddî kaybımız çok bü­ yüktü. Kudretini damarlarındaki asıl kandan alan büyük Türk milleti, canından çok sevdiği hürriyetine ve vatanına karşı yapılan bu hak sız saldırıya karşı direnişe geç­ miş ve büyük önder Atatürk’ün etrafında güçbirliği yaparak, Kur tuluş Savaşını başlatmıştır. Aşıl­ maz denen engeller, yıkılmaz de­ nen siperler, yenilmez denen or­ dular, Türk’ün gücüne boyun eğerek, geldikleri gibi gitmişlerdir. Artik vatan kurtarılmıştı. Kur­ tulan vatan toprakları üzerinde yeni bir devlet, Türkiye Cumhuri­ yeti Devleti kurulmuştu. Günler ayları, aylar yılları kovaladıkça, ulu önder Atatürk’ün çizdiği yol­ da, durmadan ilerledik... Büyük inkılâplar yaptık... Din ve devlet işlerini birbirinden ayırdık... Türkiye Cumhuriyeti «Millî, demokratik, lâik ve sosyal bir hu­ kuk devletidir», «Egemenlik ka­ yıtsız şartsız milletindir.» Türk milletine en uygun idare şekli de budur. Kurtuluş Savaşımız vatan ve hürriyet aşkımız, insan hak ve hürriyetlerine sayg.mız. bağımsız-

5


-* B Ü Y Ü K DAVAMI Z e EN MEDENÎ VE EN M ÜREFFEH i MİLLET < OLARAK i VARLIĞIMIZI \ Y Ü K S E L T M E K T İ R i MUSTAFA \ KEMAL i ATATÜRK

İ , i

|ı |! <

lık savaşı veren milletlere birer örnek olmuştur. «Yurtta sulh, ci­ handa sulh» ilkesine bağlılığımız herkesçe bilinmektedir. Huzur ve sükûn içinde, daha müreffeh, da­ ha mamur bir Türkiye için durma­ dan çalışmakta ve ilerlemekteyiz. Hemen hemen yoktan başla­ dık... A t ile dahi gidilemeyen köy ve kasabalara, bugün, en modern motorlu vasıtalarla gidebilmekte­ yiz... İçme suyu olarak kullanılan tabii su gözelerinin yerini, sıhhi

akan su çeşmeleri alm ıştır... İlko­ kul sorununu halletmek üzereyiz.. Bütün yurtta üniversite adeti artmış, bucaklara bile orta okullar açılmıştır. Kara sapamn yerini en modern zirai âlet ve makineleri alm ıştır... Tamirhaneler, fabrikalara dönüşmüştür... K ara ve deniz yolu vasıtalarım artık biz de yapıyoruz. Yerli uçak sanayii geı çekleşmek üzeredir. Dokuma sa­ nayiimiz çok gelişmiştir. Sağlık hizmetleri genişlemiş, yurt içinde her türlü hastalığın tedavi imkâ­ nı sağlanmıştır.

MİLLİ AHLÂKIMIZ MEDENİ ESASLARLA VE HÜR FİK İRLERLE BESLENM ELİ VE GÜÇLE NDİRİLMELİDİR. Mustafa Kemal

Sa n a t s ız K a l a n B i r Milletin H a y a t Dam arlarınd an B i r i s i K o p m u ş D e m e k t i r . M. KEMAL ATATÜRK

6

Atatürk

Bugün çok güçlüyüz. Yarın da­ ha güçlü olacağız. Birlik ve bera­ berlik içinde, Atatürk’ün izinde ve onun çizdiği yolda, durmadan ilerleyeceğiz. Güveniyoruz, çalışıyoruz, nüyoruz.

öğü-

N E MUTLU TÜRKÜM D İY E ­ NE.


Orta Asyadan Cumhuriyetin 50. Yılına Kadar

TÜRK H EYKEL S

A

N

A

T

I Yılmaz Gt'LTEKÎN

Orta Asya’da göçebe hayatı ya- yaşayış sürdüren bu göçebe Türk Türk boyları «Bozkır Sa- kavimlerinin sanat eserleri olan İafc> denilen sanatı yaratmışlar­ tahta ve madenden yapılmış at dır. Meydana getirilen yapıtlar koşum ve eğer takımlarının süs­ taşınabilir nitelikte olup Türkle- leri, kayış bağlantı tokaları, çe­ rin canlarından çok sevdikle­ şitli hayvan ve bitki kompozis­ ri atları ve silâhları ile gö­ yonlarım kabartma olarak ihtiva müldükleri mezarlardan çıkmış­ eder. lardır. Kuzey Çin’de Ordos step­ Altın ve tunçtan yapılmış bin­ lerinden Macaristan’a ve Batı Av lerce levha ve kemer tokaları göz rupa’ya kadar uzanan geniş top­ kamaştırır. Macaristan ve Ro­ raklarda yapılan kazılar sonucun­ manya arasında Nac-Sen Mikloş’da bulunmuşlardır. Hareketli bir ta bulunmuş olan altın kaplar Peçenekler’e ait olup 23 parçadan ibaret Viyana müzesindedir. Çoğu kulplu ve saplı olup atların eğer­ lerine aşılabilecek şekilde yapıl­ mışlardır. Üzerleri kabartma olup Türklerin kabartma maden sana­ tında ne kadar ileri olduklarının açık birer delilidir. Hayvan ve Bitki üslubu olarak iki üslupta yapılmış olan bu kü­ çük ebatta levha ve tokalardan, Leningrat Hermitaj ve Moskova müzelerinde çok sayıda bulun­ maktadır. Kompozisyonlarda çe­ şitli hayvanların birleşmesiyle meydana gelen Grifonlar ve hay­ van mücadeleleri, avcılar, çok miktarda kullanılmıştır. Atatürk Anıtı — Antakya Hunîarın ve îskitlerin özellikle geyik’e karşı tutkuları yüzünden Heykeltraş: Hüseyin Gezer P I" !-

7


naturalist ya da üsluplaşmış sa­ yısız geyik figürleri yapılmıştır. H itit geyik heykelcikleri de bu an’anenin devamıdır. Tuğ ve san­ cak sopalarının ucuna takılan bu heykeller Türk heykel sanatının hemen hemen ilk örneklerini bize verir. Göktürkleriıı kutsa hayvanı Kurt ta, kılıç kabzalarmda çok -••örülen bir hayvan figürüdür. Türklerin Isıâmiyeti kabul edi­ şi X . yüzyJın ortalarına rastlar. Bu dönemden sonra Türkier İs­ lâm dünyasında olduğu gibi, diğer dinleri kabul eden kavimlerin sa­ nat eserlerinde de önemli roller oynamışlardır. Mani ve Buda din­ lerini kabul eden Türkier de bu dinlerin icaplaıına göre göz ka­ maştırıcı yapıt ve anıtlar ortaya koymuşlardır. Çin’de devlet kuran Tapgaç Türklerinde Kağan ailesinden her­ kes Buda dininin heykel yapma sanatını öğrenmeğe zorunlu idi. Saraydaki kızlarla evlenmek, bu sanatta başarılı olmakla mümkün dü. Saray kadınlarının mezarla­ rında bulunan heykeller çok mo­ dern bir üslupta idiler. Göktürklerin Balbal’ları ile Kültigin’in başı ve eşinin heykel­ leri, bu sanattaki ileri durumları­ nı bize gösterir. Kütligin’in başın­ daki taçtaki kartal kabartması, kuvvet sembolü olarak kullanılan bir motiftir. Uygur Türklerindeki heykel sa­ natı, Kızıl’da bulunan diz çökmüş, sırtında yük bulunan, alçı erkek heykeli ile ağaçtan yapılmış ve üslûplanmış fil ve at başları ile Göktürklerden daha ileri oldukla­ rını ispatlar. Orta Asya Türklerinin işledik-

8

Kültigin’ııı Başı lcri kabartma ve heykel temaları onlardan sonra tarih sahnesine çıkan Türk devletlerinin yapıları­ nın ahşap kapı, mimber, kapı tok­ mağı, taş, alçı, mermer süsleme ve ev eşyalarında tekrarlanır. Ör­ neğin Artuklulara ait Diyarbakır müzesinde sergilenen kadın başlı kanatları ve kuyruğu ejder şek­ linde olan tunç bir Sfenks’in eşi Leningrat Hermitaj müzesinin Altınordululara ait sanat eserleri bölümündedir. Gazneliler, Selçuklular, Avarlar, Peçenek ve Kırğızlara ait iç Asya, Doğu Avrupa ve Balkanla­ rın kuzeyi; Irak, İran, Kafkasya, Anadolu, Mısır ve Hindistan’a serpili binlerce Türk yapısında ve yapılan kazılarda çıkan eserlerde


Orta Asya Türk sanatının silin­ mez izleri görülür. Selçuklularda Melikşah zama­ nında yapılmış Diyarbakır Ulu Cami portalinin sağ ve sol başla­ rında, Boğa’ya saldıran bir dişi aslan ve ayni tarzda Diyarbakır iç kalesinin kapı üst köşesindeki kabartmalar, Orta Asya hayvan mücadeleleri temasını orta çağda da sürdürür. Diyarbakır’ı çevrele­ yen dış şehir surlarında, Konyanın eski surlarından arta kalan taş kabartmalarda da birçok hay-

AJtm Geyik (Kemer Tokası) van figürleri halen mevcuttur. Doğu Anadolu ve Azerbaycan’­ da bol miktarda rastlanan koç, koyun ve at heykelleri, Karakoyun ve Akkoyunlularm mezar anıtlarıdır. Mengüçoğullarmdan Ahmet Şa­ hın yaptırdığı Divrik Ulu Camiinin Batı Portalinin bitki motifle­ rinin yanında çift başlı Kartal Selçukluların, Doğan kuşu kabart ması da Mengüçlülerin arması olup bunlar birer kuvvet sembolü olarak kullanılmışlardır. Konya Mevlâna müzesinde bu­ lunan ve Konya şehir surlarının bir zamanlar kapılarını süsleyen; saçları örgülü, başlarında taç bu­ lunan, karşılıklı iki melek figürü taş kabartmalarındaki giysiler, Doğu Türkistandaki eski Türklerin Budist devirde yaptıkları Bu­ da figürleri giysilerinin aynıdır.

Selçuklular devri: Anadolu, Su­ riye, Mezopotamya eski Türk hey kel sanatlarının en gelişmişlerine sahne teşkil eder. Anadolu ve Su­ riye’den memleketlerine dönen Haçlılar, Roman heykeltraşlığına Türkierin heykel temalarını sok­ muşlardır. Selçuk heykellerinde görülen figürler, Oğuz boylarının totem­ leri ile ilgilidir. Sivas Gök medre­ se portalinin sağına ve soluna iş­ lenmiş iki figür grubu, Orta As­ ya Türk hayvan üslubu ile yakın­ dan ilgilidir. Kayseri Bünyan’da Karatay Han’ın büyük eyvanının tonoz ayağında da 16 hayvan fi­ gürü vard*r. Ayrıca ay sembolü olan saçları örgülü genç bir kız­ la, Güneş sembolü bir erkek başı da ilgi çekicidir. Bütün bu Orta Asyadan Ön Asyaya, ilk çağlardan erta çağa ka­ dar gelen Türk Heykel Sanatı, Pirimitifçilikten çıkmış Sürrea­ list, üsluplanmış sanat eserleri olarak göz kamaştırmaktadır. Islâm dininin Türkler tarafın­ dan kabulünden sonra bir tür hey kel olan putların yapılması ve bunlara tapmılması yasak edilmiş tir. Put yapan ve puta tapanlar büyük günah işlemiş sayılıyorlar­ dı. Bu bakımdan üç boyutlu hey­ kel yerini süs oymacılığına bırak­ tı. Cehaletin, yanlış anlama ve yo­ rumun sonucu heykel sanatımız çağdaş akımlara ayak uydurama­ mış, ancak geçen yüzyılda «Güzel Sanatlar Akademisi» - «Sanayi-i Nefise Mektebi Alî»sinin kurulma sı ile heykel yapımı başlamıştır. Bu okulun ve etnofrafya mü­ zelerinin kurulmasında, merhum Osman Hamdi Beyân büyük caba

9


ve katkısı olmuştur. Sultan Abdülaziz de heykelini yaptırmakla, bu sanat kolunu dinsel yönden des­ teklemiştir. Cumhuriyet devri ile taassup tamamen ortadan kalkmış olup, ilk önceleri yetişmiş eleman olma­ ması nedeni ile, yabancı uyruklu heykeltraşlara verilen siparişlerle yaptırılan Atatürk heykel ve anıt lan, heykel sanatımn gelişmesine yol açm.ştır. Cumhuriyetten önce j^etişmiş Türk heykeltraşlarmdan İHSAN ÖZSOY, İSA BEHZAT, MAHİR TOMRUK, NİJAD SİR E L Cumhu riyet döneminde de eser verip, Akademide öğretmen olarak görev almışlardır.

Ulucami — Divrik Çiftbaşlı Kartal ve Doğan Kuşu Kabartmaları

10

İlk Cumhuriyet devri kuşağına dahil heykeltraşlardan Menemen KUBİLAY anıtı ile ün yapan RA­ T IP A ŞİR ACUDOGLU, Erzincan depremi ile ilgili şükran anıtı, Ankara Ziraat Fakültesi ATA­ TÜRK anıtlariyle de ölümsüzleş­ miştir. A Lİ HADİ BA RA : Birçok ünlü kişilerin büstleri ve soyut heykel­ leri yanında, Adana amtı, İstan­ bul Orduevi önünde askesî kıya fetle ATATÜRK heykeli, B e şik ­ taş BARBAROS anıtı, Zonguldak atlı ATATÜRK heykellerini, Heykeltraş Zühtü Miridoğlu ile birlik­ te yapmıştır. ZUHTU MÜRİDOĞLU: Resim ve Heykel Müzesinde bir çok ese­ si olan bir sanatkârdır. Ali Hadi Bara ile beraber yaptıklarından başka Anıt Kabir büyük merdive­ ninin batı yönündeki Röliyef, İs­ tanbul Büyükada, Eyüp, Muş ATA TüRK anıtlariyle ünlüdür. N. N USRET SUMAN: Bingöl, Mudanya, Gaziantep, Sinop, Te­ kirdağ, Yozgat, Muğla, Tokat, Çarşamba, Artvin, Sivas ATA­ TÜRK anıtları, Gelibolu Namık Kemal heykeli, Anıt Kabir kulele rindeki Rölyeflerden ikisi, Balıke­ sir Muharrem Hasbi Lisesi A ta­ türk ve öğrenci amtı. Ankara Fen Fakültesi Atatürk figürü, Kütah­ ya’da da Atatürk Kocatepede hey kelleri ile ün yapmıştır. A. KENAN YONTUÇ: Çorum, Edirne, Silifke, Mersin, Tarsus, Bakırköy, Amasya, Bilecik, Çan­ kırı, Kayseri ATATÜRK heykel­ leri yanında Mersin İnönü heyke­ li, ATATÜRK’ün orijinal maksi ve birçok büstleri ile tanınmıştır. Son olarak Aşık Veysel’in heyke­ lini yapmaktadır.


SABİHA BENGÜTAŞ, NERMtN FARU KI de ünlü kadın heykeitraşlarımızdandır. 1936 yılından sonra Güzel Sa­ natlar Akademisine RUDOLF BELLİN G öğretmen olarak geti­ rilir. Türk heykeli Bellig sayesin­ de teknik yönden büyük aşamalar yapar. Onun yetiştirdiği sanatkâr iardan HÜSEYİN ANKA ÖZKAN Ankara Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi önündeki mermer Mi­ mar Sinan heykeli, Hürriyet gaze tesi bina cephesi bronz Rölyefi, Ankara Ziraat Bankası önündeki Mithatpaşa heykeli, Anıt Kabir kuleleri önündeki erkek ve kadın taş grup heykelleri, Aslanlar, Ankara Kredi ve Yurtlar Kurumu bahçesindeki anıt, Aydın, Antak­ ya, Manisa, Trabzon, Van, Gönen, Diyarbakır ATATÜRK anıtları ile tanınmıştır. HAKKI ANAMUTLU: Nevşe­ hirli Damat İbrahim Paşa, Nev­ şehir, Erzurum ATATÜRK anıt­ ları, Derinkuyu’da kendi düzenle­ diği kültürparkta ATATÜRK hey keli ile 10 adet Non Figüratif hey­ keli vardır. Malatya İnönü ve ATATÜRK heykelleri Nijad Sirel’le yaptığı güzel heykellerdendir. YAVUZ GÖREY: Birçok ünlü kişilerin büstleri yanında, Dumlu pınar ATATÜRK anıtı, Aksaray Niğde, Devrek, Bartın, Profilo Müessesesi ATATÜRK heykeller,i İstanbul üniversitesi Gençlik anı­ tı, Mısır’da Kavalalı Mehmet Ali Paşa heykeli en ünlü yapıtları arasmdadır. RAHMİ ARTEMÎZ: KIrklareli, Amasya ve Babaeski ATATÜRK heykelleri ile tanımr. İLHAN KOMAN: Son zaman­ larda İsveç’e yerleşen ve yoğun bir çalışma içinde bulunan sanat­

kâr, soyut neyaeı çalışmaları yanısıra Anıt Kabir rölyeflerinden doğu kanadının sanatkârıdır. Av­ rupa’da isim yapmış heykeltraşlarımızdandır. TÜRKÂN GÜNGÖR.. ZERRİN BÖ LUKBAŞI: Birçok büst ve hey kelleri ile tanmmış kadın sanatkârlarımızdandır. Halen Güzei Sanatlar Akademi si öğretim üyesi Profesör Heykeltraş Hüseyin Gezer, Akademi Mü­ dürlüğü de yapmış olup birçok büstleri yamnda Geyve, Karabük, Akhisar, Balıkesir, Ayvalık, An­ talya, Polatlı, Ordu ATATÜRK anıtları, Dumlupmar Zafer anıtı, rölyefi, Yahya Kemalin heykeli, Hacettepe üniversitesi ATATÜRK kompozisyonu, Lizbon büyük el­ çiliği bahçesindeki bronz kompo­ zisyon, ünlü yapıtlarındandır. TURGUT PURA: İzmir’e yer­ leşmiş olan sanatkâr, galeri mü­ dürlüğü yanı sıra soyut heykel ça lışmaları ile tanınmaktadır. Gaze­ teci Haşan Tahsin anıtı üzerinde çalışmalarını sürdürmektedir. ŞADI ÇALIK: Hüseyin Gezer gibi halen Akademide proseför olup Eskişehir, Niğde, Burdur, Ed remit, Bitlis, Erzincan, Şerefli­ koçhisar, Seydişehir alimüııyum tesisleri ATATÜRK heykelleri, Orta Doğu Teknik Üniversitesi ATATÜRK anıt), Yapı ve Kredi Bankası Ankara merkez binası iç ve dış kabartmaları, İzmir şubesi cephe kabartmaları, Lizbon büyük elçiliği binası cephe kabartmaları ile tanınmıştır. Cumhuriyet devrinde yetişen heykeltraşlar ve onların yetiştir dikleri genç kuşakla Türk heykeltraşçılığı çağdaş dünya heykel sa natı ile boy ölçüşebilecek hale gel­ miştir.

11


Cumhuriyetimizin Ellinci Yıl Marşı Söz Müzik

i

: Bekir Sıtkı Erdoğan : Necil Kâzım Akses *

Müjdeler var yurdumun toprağına taşm a Erdi Cumhuriyetim eiü şeref yaşma. Bu rüzgârla şahlanmış dalga dalga bayrağım. Başka bir tuğ yaraşmaz Türk’ün özgür başına, Cumhuriyet, özgürlük, insanca varlık yolu, Atatürk’ün çizdiği çağdaş uygarlık yolu... Yılları bîr çığ gibi aşarak h afta hafta, Koşuyoruz durmadan kadın erkek bir safta. Elimizde meşale, ilke ilke Atatürk, Işıklarla donattık ülkeyi her tarafta... Cumhuriyet, özgürlük, insanca varlık yolu, A tatüık’ün çizdiği çağdaş uygarlık yolu... Ayni kandan feyz alır bunca toprak, bunca taş... Kılıç tutan bilekler, verdi sabanla savaş. Tekniğin dev nabzmda her adım, her dakika, Çarklarda aynı tempo, yüreklerde aynı mars... Cumhuriyet, özgürlük, insanca varlık yolu, Atatürk’ün çizdiği çağdaş uygarlık yolu... BLz yürekten bağlıyız elli yıldır bu yola. «Y urtta banş» ilk hedef, «Cihanda sulh» parola! Koparamaz hiç bir güç bizi Milli birlikten; Atamızın izinde koşuyoruz kol kola... Cumhuriyet, özgürlük, insanca varlık yolu, Atatürk’ün çizdiği çağdaş uygarlık yolu... Yaşasın hür ulusum, soylu gencim, benliğim. Yaşasm saaılı Ordum, sarsılmaz güvenliğim! Ersin elli yıllarım nice mutlu çağlara; Örnek olsun cihana devletim, düzenliğim!.. Cumhuriyet, özgürlük, insanca varlık yolu, Atatürk’ün çizdiği çağdaş uygarlık yohı...

| it $


t

$ Demokrasinin \ Tarihsel j Gelişimi ve j Cumhuriyet \ Türkiyesi t t

J

MUZAFFER GÜLTEKİN *

,1

\ \ i

i

| ____ ._______________________

Cumhuriyet, demokrasi memlelerinde, ulusun egemenliği kendi elinde tutması, kendi kendini yö­ netmesi demek olan bir devlet şek lidir. 20. yüzyılda çoğun ulusların denedikleri bu yönetimi, Türk ulusu 1923 den bu yana elli yıldır başarı ile uygulamaktadır. Tüm özgürlüklerin bir anlam içinde bütünleştiği; eşitliğin, bu anlam içinde en güzel biçimlendi­ ği tek kavram, Cumhuriyettir. Uluslann ulusça yaşama sevinci tattığı demokratik anlayış ve dü­ zen, Cumhuriyet yönetimidir. Bugün tüm uluslarda uygula­ nan yönetim şekillerinin en bü­ yüğü, en güçlüsü ve en insancılı olan Cumhuriyet yönetimini da­ ha iyi anlayabilmek için, demok­ rasi devinimlerinin ilk kaynağı sa­ yılan eski Yunan sitelerine dön­ mek ve bu sitelerdeki yaşamı öz olarak belirlemek gerekiyor: Kısa tanımı ile «Halk idaresi»

dediğimiz demokrasinin ilk temel taşları, Yunan sitelerinde dikil­ miştir. K LİSTEN ES, PER İK LES, SOLON gibi yasa yapıcıları, Yu­ nan sitelerinde beliren sınıfsal ça­ tışmaları önlemek amacı ile ger­ çekleştirdikleri anayasal hüküm­ ler; halkın, halk meclislerinde, yargı ve yürütme yetkisini elinde bulundurması, bugünkü demokra­ tik anlayışın en ilkel biçimleridir. Ayni çağlarda, Yunan siteleri­ nin dışında Roma’da da demokra­ si devinimleri goıu.ur. Faka. Roma’daki demokrasi devinim­ leri, Yunan sitelerinde gö­ rülen demokrasiden tarkl.cadır. Her ne denli Roma’da Yu­ nan sitelerindeki ber.zer bir de­ mokratik düzen kurulmuşsa da, uygulama demokratik anlayışın dışında kalm.ş ve tam olarak ger­ çekleştirilememiştir. Halk, dev­ let işlerindeki sorumluluğunu, çe­ şitli nedenlerle kullamamamıştır. Sınıfsal ayrıcalık, demokratik an­ layış egemenliğini zayıflatmıştır. Ortaçağın sonlarına doğru «Bü­ yük Ferman» ile, Kral ve kral yö­ netimine karşı kazanılan başarı, Ingiltere Anayasasının ilk oluşu­ muna neden teşkil ettiği gibi; bu­ günkü demokrasinin gelişmesin­ de de büyük bir etken güç olmuş­ tur. Kralın kişisel yetkilerini kı­ sıtlayan, devlet yönetiminin ilke­ lerini belirleyen «Büyük Ferman» belki de ilk kez parlamentoyu egemen kılıyordu. Böylece eşitlik ve özgürlüklerin Ingiltere’de ger­ çekleşmiş olması, demokrasinin en önemli organlarından birisi olan «siyasi güç»lerin de gelişmesine

13


neden oluyordu. Modern demokrasinin en somut belgelerinden biri de, 1776 Ameri ka istiklâl Beyannamesidir, in ­ sanların eşit olarak doğduğunu, bağımsız olarak yaşamanın ise, en doğal bir hak olduğunu belir­ leyen bu beyanname, bugünkü Anayasanm oluşumunda ve gelişi­ minde etken güçlerin en önemlisi olmuştur. Milliyetçilik duygusunun daha bir geliştiği 1789 Fransa devrimi

devinimleri 19. yüzyılda Osmanlı imparatorluğunda görülmekte dir: n . Mahmut ile Rumeli Ayanı arasında 1807 yılınca imzalanan «Sened-i ittifak», anayasal devlet düzenine geçişin ilk belgesi olarak değerlendirilebilir. 1839 Tazminat-ı Hayriyye Fermam, monarşik yönetimin yargı ve yürütme yetkisini elinde bulunduran Padi­ şahın yetkilerini kısıtlaması, anayasal gücün tüm güçlerden da-

düşünce alanına «Hürriyet», «Eşitlik», Adalet», «istiklâl» gibi yeni düşünsel özgürlükler getir­ miş; insanlar arasında eşitlik il­ kesinin bilinçli olarak gelişmesini sağlamıştır. Fransa devrimi ile -h alk egemenliği- daha da kök­ leşmiş, Cumhuriyet yönetiminin anlamını tam aydınlığa kavuştur muştur. Demokrasinin batı devletlerin­ de olduğu gibi, Türkiye’de de ta­ rihsel bir süreci vardır: Her ne denli gerek ilkçağ Türk devletlerinde, gerekse ortaçağ Türk - Islâm devletlerinde demok ratik devinimler, uygulamalar söz konusu ise de; gerçekte özgürlü­ ğe, eşitliğe dönük ilk demokrasi

ha egemen olduğunu belirlemesi bakımından Türkiye’de demokra­ siye atılan önemli bir adım olarak değerlendirmek gerekir. Yine 1856 yılında yayınlanan «Islahat Fermanı», demokrasiyi aydınla­ tan bir başka ışık kaynağıdır. Demokrasiye gönül vermiş NA­ MIK KEMAL, ZİYA PAŞA, MİT­ HAT PAŞA gibi değerli aydınla­ rımızın öncülüğünde anayasal ilk yönetim, 1876 yılında I. Meşruti­ yetle yürürlüğe giren «Kanun-i Esasi» ile gerçekleşmiştir. 1908 II. Meşrutiyet, batı anlamında anayasal yönetimin en önemli hak­ larından birini oluşturur. Tarihsel nedenlerle uzun sürmeyen bu iki dönem sonucu, Padişah yönetimi,

14


monarşik yönetim daha egemen olmuş, Türk ulusunu I. Dünya sa­ vaşı eşiğine dek sürüklemiştir. 1914-1918 I. Dünya savaşı yenik devletleri arasında bulunan Os­ manlI imparatorluğu, ülkenin ba­ ğımsızlığını da elinden çıkarmış­ tır. Ülkenin bağımsızlığım kurtar­ mak için yapılan en kesin özgür­ lük savaşı, 1919-1923 yılları arasında Atatürk ile yapılmıştır. Mo­ narşik yönetimin de sonu olan bu dönem, Türk ulusunun, ulusça ya­ şama, özgür yaşama sevincinin bi linçlendiği tarihsel değeri büyük bir gündür. Çünkü vatamn bütün­ lüğü korunmuş, ulusun bağımsız­ lığı sağlanmıştır. Çünkü, Mustafa Kemal’in önderliğinde yeni bir Türk devleti kurulmuştur. 1 Ocak 1920 de Teşkilât-ı Esasiye Kanu­ nu (Anayasa) na dayalı olarak 23 Nisan 1920’de kurulan yeni Türk Devletinin temeli, halk ege­ menliği ve modern demokrasi ilke leri ile bütünleşiyordu. Bu neden­ le yeni Türk Devletine, 29 Ekim 1923’de CUMHURİYET adı veril­ di. Yeni Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Cumhurbaşkanlığına da GAZI MUSTAFA KEMAL PA­ ŞA seçildi.

«EY YÜKSELEN YEN İ NESİL, İSTİKBA L SÎZSİNİZ, CUMHU­ R İY E T ! BİZ KURDUK, ONU YÜ KSELTECEK VE YAŞATA­ CAK SÎZLERSİNİZ» diyerek Cumhuriyetin yaşamasını, geliş­ mesini ve çağdaş uygarlık düze­ yine erişmesini, yetişen yeni nesile bırakmakla, Cumhuriyetin ge leceğini de güven altına almış oluyordu.

«AZ ZAMANDA ÇOK V E BÜ ­ YÜK İŞL E R YAPTIK. BU İŞ L E ­ RİN EN BÜYÜCÜ, TEM ELİ TÜRK KAHRAMANLIĞI VE YÜKSEK TÜRK KÜLTÜRÜ 0LAN TÜ RK İYE CUMHURİYE­ TİDİR» diyen Mustafa Kemal, Türk ulusunu çağdaş uygarlık dü zeyinc eriştirmek için, batılılaşma yolunda gerçekleştirdiği diğer dev rimlerle eşitliği, hürriyeti ve öz­ gürlüğü sonsuzlaştırmıştır.

Diyerek belirtmek istediği Cumhuriyetin 50. yıldönümünü, 29 Ekim 1973 Pazartesi günü, el* ele, gönül-gönüle; Atatürk’ü, Atatürkçülüğü özbenliğimizde bir kez daha duyarak, yaşayarak kut layacağız.

1945 yılında çok partili sisteme geçilerek demokrasinin «Halk Egemenliği» ilkesi, gerçek anlamı­ na bürünmüştür. 1961 Anayasası ile, demokratik bir devlet olduğu belirlenen Türkiye Cumhuriyeti, kısa zamanda modern bir devlet haline gelmiştir. 29 Ekim 1923 Pazartesi günü Atatürk’ün: «TÜRK M İLLETİ, E B E D İY E T E AKIP GİDEN H ER ON SENEDE, BU BÜYÜK M İLLET BAYRAMINI DAHA BÜYÜK Ş E R E F L E R L E , SAA­ D ETLERLE, HUZUR V E R E ­ FAH İÇİNDE KUTLAMANI GÖ­ NÜLDEN DİLERİM. NE MUTLU TÜRKÜM DİYE­ NE.»

Kutsal bir armağan olan Türki­ ye Cumhuriyetini sonuna dek ko­ ruyacak ve onun kutsal armağan­ larını sonuna dek yaşatacağız.

15


ATATÜRK’ÜM İbrahim Zeki BURDURLU Esmez mi vatan?... Eser, ak yenerıyıe gecesiz Taa topraKaıtııarınuan Eser taa gokyuzıeri... Esince o, tamı çağlayanlarla Karışıyor, karışıyor, karışıyoruz. Elimizdeki bayrak, kardeşlikten Dilimizdeki yaşam, tüm özgürlük öamsun, kaıKiyor da yerinden Izmirleşiveriyor. Utku karamıkıarına hak olarak Erişiyor, erişiyor, erişiyoruz. Sen, düşüncenin gücünde hep hız Duyguların kanında ak sonrasızlık Devrimlerin ölümsüz dallarımızda Kemâlci zaman, hep hep yollarımızda Vatan doruklarında karanlıklarla Barışıyor, barışıyor, barışıyoruz. Yurdumun özsuyu, gözlerinden Rengi yurdumun, gündüzlerinden Hele bir alıver yurdumun Bir al, büsbütün savaş izlerinden Urünleşince onunla, tüm olmazlarla Vuruşuyor, vuruşuyor, vuruşuyoruz. «Yarma» diye başlayan ülkü, «Dünden» diye başlayan öğüt... Tepelerden tepelere adımlar dağ dağ Sen, hep önde, ilerde, göklerde Biz, utkulaşmış Türk, şenle Yarışıyor, yarışıyor, yarışıyoruz.


50 Yıl önce ve bugün Cumhuriyetimiz İrfan Ü nver N A SRA TTIN O Ğ LU

Ali Çetinkaya’nın, 28 Mayıs 1919’da Yunan kuvvetlerine karşı savaşa giriştiği (1) günlerde, İs­ tanbul’da Padişah ve uşakları! iktidarlarını bir avuç toprak içe­ risinde sürdürebilme çabası için­ deydiler... Oysa, bu tarihten 10 gün önce Büyük Atatürk Sam­ sun’a çıkarak Ulusal Kurtuluş Sa vaşını başlatıyordu... Padişah ve uşakları ile işbirliği yapan îngilizler, Ali Çetinkaya gibi Türk kahramanlarını tu­ tuklayarak Malta’ya sürgün edi­ yorlar, her türlü günahı işlediği halde Müslümanların lideri geçi­ nen Padişah ise Mustafa Kemal ve arkadaşları hakkında ölüm fer manian imzalıyordu... Ulusu ve yurdu tüketmeye ça­ lışan sadece dış düşmanlar değil­ di. îç düşmanlar daha da tehlikeli idi. Ne var ki önce dış düşmanla­ rı zararsız duruma getirmek, yur dumuza girenleri kovmak, sonra da iç düşmanlarla hesaplaşmak zorunluğu vardı. Öyle de yapıldı. İnönü, Sakarya ve Dumlupmar derken, 9 Eylül 1922 tarihinde İz­ mir’e tekrar Türk bayrakları çe­ kiliyordu. Böylece dış düşman lar bertaraf edilmiş oluyor ve biz bize kalıyorduk. İçteki düşmanlar, Büyük Ata­ türk’e defalarca suikast yapan, ya da yapmaya teşebbüs eden ga-

filler değildi... Yurdumuzu düş­ manlar istilâ ettiği günlerde on­ larla işbirliği yapan ve 150’si son­ radan yurt dışına çıkarılan zaval­ lıların da önemi yoktu... Asıl düş­ man Padişahtı... Padişahlık düze­ ni idi... Halifelikti... Çünkü, P a­ dişahlar yüzyıllar boyunca milyon larca insanı köle gibi kullanmış­ lar, kendilerini «Allah» yerine ko yarak, halka «Kullarım» demek bedbahtliğını göstermişlerdi. Oy­ sa insanoğlu sadece «Allah’ın ku­ lu» olabilirdi ve her Müslüman bunu böyle kabul etmeliydi... Oy sa ki, Padişah olan kişiler Yavuz Sultan Selim’den beri Islâm âle­ minin de lideri durumunda idiler. Ne acıdır ki, Bütün Islâm âlemi­ nin lideri olan bu kişiler içinden öyle sahtekârlar çıkmıştı ki, İslâ­ mî inançlara ters düşen bütün dav tanışlarda bulunmaktan çekinme­ mişlerdir. Örneğin, içki içmişler, zina yapmışlar, katil olmuşlar, hü iâsa her haltı yemişlerdir!.. Türk Ulusu Büyük bir zafer ka­ zanarak düşmanını denize dök­ müştü ama, asıl zafer daha kaza­ nılmamıştı... Ama, büyük Önder’in kafasında öteki Büyük Zafer’in plânları da hazırdı. Nihayet E n Büyük Zafer için atak yapma zamam da gelmişti. 28 Ekim 1923 günü, Büyük Ata­ türk Çankaya köşkündeki mutad akşam yemeğine güvendiği arka-

17


dağlarının tümünü davet etmişti, Geliniz o akşamı Büyük Atatürk’­ ün ağzından dinleyelim: (2) « ... Yemek yenirken: «Yarın Cumhuriyet ilân edeceğiz!» dedim. Orada bulunan arkadaşlar, hemen düşüncemi benimsediler. Yemeği bıraktık. Hem o dakikada, yapıla­ cak işler için kısa bir program dü­ zenledim ve arkadaşları görevlen­ dirdim...» Atatürk, arkadaşlarının Cum­ huriyet konusundaki duygularını sofrada yüzlerindeki ifadelerden anladıktan sonra, fikri uygulama­ ya başlar: « ... O gece birlikte bulunduğu­ muz arkadaşlar erkenden ayrıldı­ lar. Yalnız ism et P aşa Çankaya’­ da konuk idi. Onunla yalnız kal­ dıktan sonra, bir yasa tasarısı ha­ zırladık. Bu tasarıda 20 Ocak 1921 günlü Anayasa’nm devlet biçimini saptayan maddelerini şöylece de­ ğiştirm iştim...» Atatürk’ün değiştirdiği madde­ ler, Türkiye Cumhuriyeti ile devle­ tin yönetimi hakkında, bugüne de­ ğin yapılan tüm Anayasalarda da yer alan hükümlerdi. Sorun ertesi günü Meclise geti­ rilmiş, gürültülü tartışmalardan sonra Cumhuriyet ilân edilmişti. Türkiye Cumhuriyetinin ilk cumhurbaşkanı seçilen Mustafa Kemal Atatürk, 29 Ekim 1923 ta­ rihinde, yani tam yarım yüzyıl önce iç düşmanlara da öldürücü darbeyi indirmişti. Nasıl ki 30 Ağustos 1922’de Dumlupmar’da dış düşmanlara indirdiği yumruk gibi... Ancak, iç düşmanların başı ha­ life adı ile kısa bir süre daha ka­ lıyor, ama sonunda bir daha dön­

18

memek üzere yurt dışına postala­ nıyordu. Artık, Türk Ulusu özgürdü ve artık, kendi kendini yönetmeye başlıyordu. Büyük Önder Atatürk, o tarih­ lerden, 10 Kasım 1938’e değin sa­ yısız, ama çok büyük devrimler yaptı. Türk Ulusu, 50 yıldır önde­ rinin çizdiği yolda ağır, fakat emin adımlarla yürümektedir. Za­ man zaman bu yoldan saptırma­ lar, sapmalar olmakta ise de A ta­ türkçülük ruhu daima galip gel­ mekte ve doğru olan yolda ilerle­ meyi sürdürmektedir. Türk Ulusu, bugün uygar ülke­ ler seviyesine erişmiş, ekonomik, sosyal ve kültürel alanda olduğu kadar, sanayi alanında da büyük (Devamı S. 50’de)


EĞİTİM «Eğitim programımızın, eğitim

siyasetimizin temel

taşı, bilgisizliğin yok edilmesidir. Bu yok edilmedikçe yerimizdeyiz. Yerinde duran bir şey ise geriye gidiyor de­ mektir. Bir yandan genel olan bilgisizliği yoketmeye ça­ lışırken, diğer yandan da toplumsal yaşayışımızdan doğ­ rudan doğruya eğlemsel, etkili ve verimli organlar ye­ tiştirmek gerektir. Bu da ilk ve orta öğretimin eğlemsel bir yolda yapıimasiyle

olabilir. Ancak böyle

yapılırsa

toplumlar iş adamlarını, sanatçılarım edinir. Ulusal ya­ ratma gücümüzü geliştirmek, duygularımızı değeri olan ölçüye ulaştırmak için yüksek meslek kişilerini de yetiş­ tireceğiz.» MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

19


Cumhuriyet döneminde ilim ve din anlayışı ŞABAN METİN YAZLA İslâm dini ilme büyük bir değer veren ve ilmi tavsiye eden bir din­ dir. Yeryüzündeki ilâhı ve batıl dinler içinde isıâm dini kadar in­ sanları ilme teşvik eden, ilmi ça­ lışm alar yapmasmı isteyen başka bir din yoktur. İslâm dini ilim öğ­ renme konusunda kadın - erke>: ayrımı tanımamış, ikisini de ilim konusunda eşit derecede sorumlu tutmuştur. Peygamberimiz: «İlim istemek her erkek ve kadın müslüman üstüne farzdır.» demek sure­ tiyle bu konuya ne kadar büyük bir değer verdiğini göstermiştir. D ikkat edilirse hâdisin sonu «farz* kelimesiyle bitmektedir. Yani na­ maz gibi oruç gibi, zekât gibi ilim öğrenmek de farzdır. Buna karşı­ lık müslüman cemiyetlere baktiğımızda acıklı bir manzarayla kar­ şılaşıyoruz: B ir yanda müslümanları ilim öğrenmeyi farz kılan İs­ lâm dini, bir yanda okuma - yaz­ ma bilmeyen, adını yazamayan hattâ, mektuplarını başkalarına yazdıran müyonlarca müslüman... Aradaki bu tezat bize müslümanlığı nasıl anladığımızı çok iyi gös­ termektedir. İslâm dİDİnde ilim öğrenmenin yaşı, çağı yoktur. İnsan, hangi yaşta olursa olsun birşeyler oku­ malı ve birşeyler öğrenmelidir. «Benim yaşım 60 - 70 oldu. Ben bu yaştan sonra okuyup da ne ola­ cağım?» diyen kimse, yanlış yol­ dadır. Çünkü, Hz. Peygamber:

20

«Beşikten mezara kadar ilim tah­ sil ediniz» buyurmuşlardır. Eğer okumanın, öğrenmenin yaşı ve ça­ ğı geçmiş olsaydı, herhalde Hz. Peygamber bu şekilde emretmezdi. Demekki, her yaş ve çağda müslüman, birşeyler okumakla, birşeyler öğrenmekle ve bilgi da­ ğarcığına birşeyler katm akla mü­ kelleftir. Çünkü «iki günü birbiri­ ne eşit geçen ziyandad*r.» diye buyuruyor, Hz. Peygam ber... Hiç kimseye olmasa bile, yeni yetişen nesillere evlâtlarımıza ve memle­ ketimize daha çok faydalı olabi1 mek için okuyacağız. Zamanlar mızı tembellik ve miskinlikle değil okumak, çalışmak ve hergün yeni şeyler öğrenerek geçirmeliyiz. İlim öğrenmek için mesafeler de önemli değildir. Nerede ilim varsa Müslüman kimse o ilmi öğ­ renmekle, o ilmi memleketine gö­ türmekle görevlidir. Zira, Hz. Pey­ gamber «İlim müslümanın kay­ bolmuş malıdır, nerede bulursa alır.» diye buyurmaktadır. Ne ka­ dar uzak olursa olsun «yollar» ilim için gidilir. Çünkü «İlim Çin’­ de bile olsa gidip arayınız.» diye buyuruyor Hz. Peygamber. İslâm dini daima pozitif bilimin yanındadır. Kur’an-ı Kerim’in bir çok âyetleri, Hz. Peygamber’in bir çok hâdisleri bizi daima düşünme­ ye araştırm aya ve öğrenmeye teş­ vik etm iştir. «İlim» derken hiç bir ayrım güdülmemiştir. İnsanlığa


mekte veya bir kısmını alabilmek için milyonlar ödemekteyiz. Sonuç olarak şöyıe diyebiliriz: İslâm dini ilim dinidir; ilim öğren­ meyi herkese, her yaştaki muslümana ve her türlü şartlarda em­ retmektedir. Müsıümanlar bu esasian iyi anladığı çağlarda birçok İlmî araştırmalar ve keşifler yap­ mışlardır. Çağlarının en iyileri en medenî toplumları olmuşlardır. Fakat tembelleşince, uyuşukluğa DÜNYANI N ♦ düşünce gerilemişler ve geriliğin HE K ♦ sebebini kendilerinde değil biraz da yabancı telkinlerle Islâm dinin­ T A R A F I N D A de aramışlardır. Bu maksatlı tel­ Öğ r e t m e n l e r kinlere ne yazık ki kendi dininden, İ n s a n kendi tarihinden habersiz batı TOPLULUĞUNUN hayranı bir çok aydını kandırabile n ; mişlerdir. Şu apaçık bir gerçek­ F E D A K A R ♦ tir ki, Islâm dininin ilme araştır­ V E ♦ maya, ilerlemeye engel olduğuna M U H T E R E M U N S U R L A R I D I R . J dair tek bir âyet, tek bir hâdis yoktur. Aksi için yüzlerce örnek MUSTAFA ♦ mevcuttur. En önemli eksiğimiz dinimizi KEMAL * ve kendi tarihimizi iyi bilmemeATATÜRK 4 mizdir. Dinimizi gerçek anlamda öğrendiğimiz ve anladığımız gün, üzerinde Fatih, Yavuz, Bozkurt tekrar dirilmemiz ve dünyaya ör­ büyük ve güçlü Türkiye’yi simleri yoksa suç bizimdir. Çün­ nek kü, yüzlerce sene önce Hazerfen kurmamız hiç de güç olmayacak­ Ahmet Çelebi, IV. Murat’ın önün­ tır. de yetmiş kiloluk ve yedi dürbün-' lü roketi barutla fezaya fırlatmış­ CUMHURİYETİMİZİN $ tır. Aynı Ahmet Çelebi, kollarına YENİ J kanat takarak Galata Kulesi’nden NESLE \ Üsküdar Doğancılar’a kadar uç­ VERDİĞİ t muş ve tarihimizdeki ilk uçuş de­ EĞİTİM i nemesini yapmıştır. Mimar Ah­ MİLLÎ EĞİTİMDİR. met Ağa, ilk denizaltıyı yaparak dalmış, padişahı ve seyredenleri MUSTAFA I şaşkına çevirmiştir. Ne yazık ki, KEMAL bütün bu keşifleri yapan milletin ATATÜRK çocukları olan bizler, şimdi an­ cak bunları karşıdan seyredebil-.

ve memleketimize faydalı olan her ilim öğrenilecektir. Yalnızca dini iiimıer değil, yalnızca pozitif ilim­ ler ae degn; ınsamığa faydalı bü­ tün ilimler... Islâm dinindeki ilim anlayışını bu gözle değerlendiren atalarımız, bugün hayranlıkla takip ettiğimiz birçok buluşların gerçek sahipleri­ dir. Bugün Ay’a giden füzelerin

21


Cumhuriyetin 50. yılında Ayvalık’ ta eğitim ve öğretim İHSAN ERDOĞAN

j j l 4

B ir insanın gelişmesinde, toplu­ m a intibakında, kendisine ve çev­ resine faydalı olmasında gerekli EĞ İTİM ve ÖGRETlM , doğuştan ölünceye kadar etkinliğini sürdü­ rür. Aile, çocuğun ilkokul çağına gelinceye kadar yapılan Eğitim ve Öğretimini mecburen üzerine al­ m ıştır. Çünkü, çocuk çok hareket­ li bir varlıktır. Y aşı geliştikçe dur­ madan so rar ve öğrenmek ister. Bu nedenle en yakın eğiticisi an­ ne babadır. Y aşı ilerledikçe kom­ şu çocuklarından faydalı veya zararlı bazı şeyler öğrenecektir. Anne ve babanın bu hususlarda çok dikkatli bulunmaları gerek­ mektedir. İlk öğrendiklerini za­ manla unutsalar da, alışkanlık ha­ line geldikten sonra, çocukları ka­ zandıkları kötü alışkanlıklardan kurtarm ak oldukça zorlaşm akta­ dır. Çocuk altı yaşını doldurup, ye­ di yaşından gün aldıktan sonra ilköğretime devam etmeye - ka­ nun gereğince - mecburidir. Ço­ cuklarını, İlköğretim e gönderme­ yen anne babalar hakkında ka­ nunî koğuşturma yapılır. İlköğretim , Eğitim ve Ö ğreti­ min temellerini bilinçli olarak atar. Öğretmen arkadaşlar, öğren­ cilerin yetişmesinde büyük varlık

22

gösterirler. H a ttâ bir anne ve baba kadar, çocuklarını, yakmen bütün varlıkları ile tanım aya ça­ lışırlar. Kendi çalışm alarını da çocuğun gelişim durumlarını göz önüne alarak plânlar. Dışardan aldıkları kötü alışkanlıklardan kurtulm aları için çalışırlar ve ço­ cukları bütün kötü şeylerden uzak tutarlar. Ayvalık güçlü bir öğretmen kad­ rosuna sahiptir. Halen ilçe m er­ kezinde 7 ilkokul ve bu okullarda 59 Öğretmen görev yapmaktadır. Merkez okullarına 1897 öğrenci devam etmektedir. Altınova buca­ ğında 2 ilkokul ve 19 öğretmen, Küçükköy ile birlikte 17 köy oku­ lunda 35 öğretm en görev yapmak­ tadır. Bulutçeşme köyü hariç bü­ tün köyler okula kavuşmuştur. Bulutçeşme köyü de plâna alın­ mış ve okul yapımına başlanm*ştır. İlkokullarımız Cumhuriyetin 50. yılma kadar 14494 öğrenciye ilk­ okul diploması verm iştir. İlkokul­ lara devam eden kayıtlı öğrenci sayısı 3377 öğrencidir. İlkokullara devam % 100 yakın bir durumda­ dır. Devamsız öğrenci sayısı, geri zekâlı ve problem çocuklar hariç yok denecek kadar azdır. Ayvalık ilçesinde, O rta - Lise (m üşterek), Kız Enstitüsü, Sanat Enstitüsü ve Altınova bucağında bir ortaokul olmak üzere toplam 4 o rta dereceli okul bulunmakta­ dır. Ortaokul (Lise) 1931/1932 öğ­ retim yılında özel olarak açılmış, iki yıl sonra 1933/1934 öğretim yılında ise, resmî bir okul olmuş­ tur. Halk.n ve çevrenin istekleri üzerine 1959/1960 öğretim yılında özel lise açılm ış 1963/1964 öğre-


•^vvvvvvv^vvv% ^vvvvv% HAYATTA E N H A K İ K İ m ü r ş i t

İ L İ MD İ R .

i

t 5 t i MUSTAFA j KEMAL 5 ATATÜRK *

tim yılında Millî Eğitim Bakaniığmca resmî bir lise haline getiril­ miştir. Halen lise ve Ortaokulda 38 öğretmen ve 1127 öğrenci var­ dır. Sanat Enstitüsü 1944/1945 öğ­ retim yılında açılmış, yeni binala­ rı tamamlanınca, Eğitim sitesine taşmm.ştır. Okulda, Tesviye, Me­ tal ve Ağaç işleri bölümleri bulun­ maktadır. Okulun 12 öğretmeni ve 209 öğrencisi mevcuttur. Kız Enstitüsü 1957 yılı Kasım ayı sonunda Akşam Kız Sanat okulu olarak açılmış, az zamanda çok başarı sağlayarak 1964/1965 öğretim yılında Kız Sanat Orta­ okulu ve 1967/1968 öğretim yılın­ da da Kız Enstitüsü haline gel­ miştir. Okulda 12 öğretmen ve 89 öğrenci mevcuttur. Akşam Kız Sanat bölümünde ise 150 öğrenci bulunmaktadır. Altmova Ortaokulu 1967/1968 öğretim yılında açılmış, halen 6 öğretmeni ve 183 öğrencisi vardır. • Söz konusu edilen orta dereceli okulların dışında diğer kuruluşlar ise şunlardır : Alibey adasında bulunan Yetiş­ tirme Yurdu, 6 - 1 2 yaş arasında­ ki kimsesiz çocukların korunması­ nı yapmaktadır. İl çapındadır. Bir müdür ve beş öğretmenle görev yapar. Burada barınan öğrenciler,

Nuri Zarplı ilkokuluna devam ede­ rek öğrenimlerini devam ettirirler. Kız Enstitüsünün «Çocuk Geli­ şimi ve Eğitimi» meslek dalı uy­ gulama ANA OKULU, 1972 - 1973 öğretim yılında açılmıştır. Bu okulda 4 - 6 yaş arasındaki çocuk­ lar devam etmektedir. Halk Kütüphanesi, 1961 yılında öğretmen, memur ve halkın kat­ kısı ile açılm.ş ve kısa zamanda gelişmiştir. Bugün 6250 cilt kita­ ba sahiptir. Kütüphanede İARE servisinin açılmasına çalışılmakta­ dır. İlçe Halk Eğitim Merkez Mü­ dürlüğü çeşitli dallarda merkezde ve köylerde kurslar açarak faali­ yetini yürütmektedir. Kutsal bir meslek olan öğret­ menlik, çok okumayı ve çalışmayı gerektirmektedir. Bir insanın eğ­ lenmeye, istirahate ne kadar ihti­ yacı varsa, mesleğini seven ve be­ nimseyen öğretmenin de okuyup öğrenmeye o kadar ihtiyacı var­ dır. Zaman geliştikçe eski bilgile­ rin yerlerini yenileri almaktadır. Biz öğretmenler için öğrenmek yeterli değil, öğrendiğimizi, öğren­ cilerimize doğru ve noksans.z ola­ rak öğretmekle de yükümlüyüz. Büyük Atatürk öğretmenler için söylediği özdeyişlerde: «Dünyanın her tarafında öğret­ menler, insan topluluğunun en fe­ dakâr ve muhterem unsurlarıdır.» «öğretmenler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. Cumhuriyet siz­ den fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister.» demiştir. Büyük Ata’nın emirlerinin yeri­ ne gelmesi için öğretmenler kendi­ lerini, öğrencilerini yetiştirmek için adamış durumdadırlar. Men­ subu bulunduğum topluluğa bü­ yük başarılar dilerim. 23


Cumhuriyetimizin 50. yılında halk eğitimi ve toplum kalkınması IÜSNÜ MALKOÇ Başlangıcı insanlık tarihi ka­ dar eski olan eğitim, fert ve toplumları dağımk ve gelişi güzel şe­ kilde tesiri altında bulundurmakta iken sonraları dinî yollarla etki­ sini sürdürmüş ve nihayet insan­ ların yaşamaları için gerekli bilgi ve becerilerin kazandırılması şek­ linde ele alınarak politik ve sos­ yal gelişmelerin de tesiri ile bu günkü anlam ve şeklini almıştır. Modern dünyada gelişen ve de­ ğişen ekonomik, sosyal, kültürel ve politik şartlara fert ve toplumların intibak etmelerini sağlama­ nın örgün eğitim dediğimiz, fert­ leri belli bir süre etkiliyen, bire-

MİLLETLERİ HÜR MÜSTAKİL ŞANLI VE YÜKSEK BİR TOPLUM OLARAK YAŞATAN GÜÇ EĞİTİMDİR. M. KEMAL ATATÜRI

24

yin ve toplumun gelişen ihtiyaçla* rma cevap vermiyen eğitimle mümkün olmadığı gerçeği bugün kabul edilmiştir. Bu nedenle, sosyal yapıda so­ rumluluk almış kişileri okul eğiti­ mi dışında sürekli olarak izleyen, onların çevrelerindeki problemleri anlamalarına, içinde yaşadıkları toplumun ekonomik ve sosyal ge­ lişmelerine katkıda bulunmaları­ na, kendilerini geliştirmelerine yardımcı olacak bilinçli, plânlı ve sürekli bir eğitimin takip edümesi gerektiği kesinlikle anlaşılmış ve Halk Eğitimi kavramı ortaya çık­ mıştır. Buna göre Halk Eğitim i: «Sos­ yal yapıda sorumluluk almış bü­ tün fertlerin durmadan değişen hayat şartlarına daha başarılı uyumlar yapmalarını sağlayıcı - Akademik öğretim dışı - eğitim, ve rehberlik çalışmalarıdır.» şek­ linde tamamlanabilir. Halk Eğitimi tanımında da işa­ retlendiği gibi, fe rt ve toplumlarm hayatta başarılı olmalarını bilim­ sel ve teknolojik gelişmelere uy­ malarım sağlamak suretiyle sos­ yal mutluluğu amaç edinmiştir. Daha gerilerde de Halk Eğitimi çalışmaları olmuşsa da, ikinci meşrutiyeti müteakip, halkın eği­ tilmesine olan ihtiyaç kendini kuv-


vetle hissettirince 1912 yılında - Türk Ocağı - gibi bazı dernekler buna önayak olmak istemişler, 1913 senesinde çıkarılan «Tedri­ sata Iptidaiyye Kanun-u Muvak­ kati» okul çağını geçirenlerin eği­ timi için kanunla hüküm getir­ miştir. Cumhuriyetin ilânından sonra 1928 h arf inkılâbı, A tatürk’ün halkını kolayca okur yazar yapa­ bilmek amacıyla ele aldığı bir dev­ rim olmuştur. Bu devrimin hızla gelişmesini, ulus okullarının iyi çalışmasını büyük Atatürk bizzat izlemiştir. 1932 yılında kurulan «Halk Evleri» de Halk Eğitimi ça­ lışmalarının önemli bir basamağı­ dır. 1936 - 1938 yılları arasında açılan - eğitmen - kurslariyle köy ve bucak gezici kadın ve erkek kurslarını, 1940 da açılan - Köy Enstitüleri - çalışmaları takip et­ miştir. Önce Millî Eğitim Bakan­ t lığı İlköğretim Genel Müdürlüğün­ de talim ve terbiye dairesine bağlı - Halk Terbiyesi Şubesi -, sonra yüksek öğretim Genel Müdürlüğü­ ne bağlı Halk Eğitimi Şubesi gibi idari büroların kurulduklarını gö­ rüyoruz. Köylerde 1953 yılında halk oku­ ma odaları açılmaya başlanmış, 1959 yılında ise Haşan Oğlan’da bir «Temel Eğitim Merkezi» ku­ rularak deneme çalışmalarına baş­ lamıştır. Nihayet 29 Ağustos 1960 ta Millî Eğitim Bakanlığına bağlı Halk Eğitim i Genel Müdürlüğü kurulmuş, V II. Millî Eğitim şûra­ sında Halk Eğitiminin amaç, ilke, konu ve alanları tesbit edilmiştir. 1964 yılında Halk Eğitimi Genel Müdürlüğü Köy İşleri Bakanlığı-

AZ ZAMANDA ÇOK VE BÜYÜK İŞLER YA PTIK BU İŞLERİN EN BÜYÜĞÜ TEM ELİ TÜRK KAHRAMANLIĞI VE YÜKSEK TÜRK KÜLTÜRÜ OLAN TÜRKİYE CUMHURİYETİDİR.

M. KEMAL ATATÜRK 1

na bağlanmış, sonra da 1967 de tekrar Millî Eğitim Bakanlığına dönmüştür. Kuruluşundan bu yana, Hai’k Eğitim i Genel Müdürlüğünün iller­ de Halk Eğitim i Başkanları, Uz­ manları, ilçelerde de Halk Eğitimi Merkez Müdürleri teşkilât üye?’, olarak hizmetin ve görüşün yayı­ cısı, plânlayıcısı olmuşlardır. Mek­ tupla öğretim ve insan gücü genel

25


müdürlüklerini de bünyesine alan Halk Eğitimi Genel Müdürlüğü daiha güçlü bir kadro ve proğramla çalışmalarını sürdürmektedir. Büyük A tatürk’ün «Bir Milletin

A frika’da erkeklerin Amerika’da » Arap Devletleri » Asya’da » Avrupa’da »

% % % % %

69 zu, 17 si, 77 si, 41 ri, 2 si,

% 10 - 20 si Okuma - Yazma bilir, % 80 - 90 m Okuma - Yazma bil­ mezse, bu ayıptır.» «Bundan insan olanlar utanmak lâzımdır.» «Her Vatandaşa, Kad.na, Erkeğe, Ha­ mala, Sandalcıya öğretiniz» dedi­ ğinden bu yana tam 50 yıl geçtiği halde, ancak milletimizin yarısını okur - yazar yapabildik. Nüfusu­ muzun % 8 - 9 zu da Türkçe ko* nuşamamaktadır. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde herke­ sin eğitim hakkına sahip olduğu belirtildiği, Devletler Anayasaları okuma - yazma ve eğitime gere­ ken değeri verdiği halde, bugün dünyada milletini yüzde yüz okur yazar yapmış devlet yok denecek kadar azdır. Gerçek bir temel eğitiminden geçirilmemiş ve yalnızca okur ya­ zar olmuş bir vatandaşın, gelişen hayat şartlarına intibakı ve top-

26

lum kalkınmasına katkısının ne derece olabileceği münkaşa kabul eden bir husustur. Buna rağmen okuma - yazma oranının yüksek olduğu ülkelerde

Kadınların % 87 si » % 18 zi » % 88 zi » % 61 ri » % 5 Şi Okuma - Yazma bilmemektedir. ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmeninde doğru orantılı olduğu­ nu şu r akamlar bize göstermekte­ dir : Yine dünya istatistiklerine ba­ kılacak olursa, «deprem» gibi ta ­ biî âfetlerin dışında, milletlerin mutluluklarını gölgeliyen ve in­ sanca büyük kayıplara sebep olan salgın hastalık ve trafik kazaları gibi felâketler okuma - yazma oranı düşük ve eğitim sorununu halledememiş memleketlerde çok görülmektedir. Ortalama insan ömrünün bile düşük olduğu mem­ leketler, yine okuma - yazma bile­ ni az olan yerlerdir. Yukarıda verilen örnekler, kal­ kınma plânlarımızda önemle yer verilmesine, zaman zaman sıkı hamleler yapılmasına rağmen Türkiyemiz içinde maalesef ge-


Y Ü K S E L

TÜRK S e n i n

İ ç i n Yüksekliğin Hududu Y o k t u r

M. KEMAL ATATÜRK

çerlidir. Sosyal yapıda kadınlarımız ge­ reği gibi aktif bir yer alamamış­ tır. Kasaba ve köy toplumdanrnız teknolojik gelişmeleri yakndan izliyememekte, bu da ekonomik kalkınmamızı olumsuz yönde et­ kilemektedir. Vatandaşlarımız teşkilâtlanamamakta ve dernek, koo­ peratif gibi koilektif çalışmaların nimetlerinden yararlanamamak­ tadır. Halkımızın sağlık ve beslen­ me konularında bilgisi az olup, sosyal ve kültürel yapısına zarar veren batıl inançlardan kendisini kurtarması mümkün olmamıştır. Bu hususta çok çeşitli örnekler ve­ rilebilir. Yukardan beri izaha ça­ lıştığımız gerçeklerin önünde di­ yoruz ki: Milletçe idrak ettiğimiz Cumhuriyetimizin 50. Yılı, gelecek yılların Türkiyesini mutlu ve kal­ kınmış görmek için, hamle yılı ol­ malıdır. Kalkınmanın ve ilerlemenin bi­ reyde başlaması ve iyi bir temel eğitimden geçirilmemiş bireyin kalkınmaya katkısının az da olsa olamıyacağı bir gerçektir. Halkta kalkınma bilinci ve heyecanı ise, yoğun, yaygm ve sürekli bir eği­ timle uyandırılabilir. Okul eğitimini bütünü ile ger-.

çekleştiremediğimiz yurdumuzda, oa- yandan bu alandaki boşluğu doldurmak, öteyandar. gelişen ve değişen eğitim ihtiyacını karşıla­ mak üzere plânlı ve metodlu bir halk eğitimi uygulamak zorunda­ yız. Memleketimizde halk eğitimi­ ne büyük ihtiyaç vardır. Bu ihti­ yaç bugün için kesinlikle ortaya çıkmış bulunmaktadır. Cumhuriyetimizin 50. yılında başlatılan okuma - yazma sefer­ berliğine ve kalkınma hamlesine mihetçe katılmalı, bu yolda çaba sarfeden kamu kuruluşlarına Türk köylüsü, Türk aydım olarak yar­ dımcı olmalı ve 100. yıldönümün­ de eğitim sorununu haletmenin mutluluğuna milletçe erişmeliyiz.

GENÇLER SİZ ALMAKTA üLDUüfUNUZ T ER B İY E VE İRFAN İLE İNSANLIK MEZİYETİNİN VATAN SEVGİSİNİN FİKİR HÜRRİYETİNİN EN KIYMETLİ SEMBOLÜ OLACAKSINIZ. Mustafa Kemal Atatürk

27


OKUL

«OKUL ADINI H E P B İR L İK T E V E U LU LA Y IŞLA

ANALIM.

B E Y İN L E R E İNSANLIĞA

SAYGI

OKUL GENÇ

SA Y G IY I, YU R­

DA V E ULUSA SE V G İY İ, BAĞIM SIZLIK Ş E ­ R E F İN İ Ö Ğ RETİR.

BA ĞIM SIZLIK

K E Y E DÜŞTÜĞÜ ZAMAN ONU

T E H L İ­

KU RTAR­

MAK İÇİN İZ LEN M ESİ UYGUN OLAN

EN

DOĞRU YOLU B E L L E T İR . YURDU V E ULU­ SU KURTARMAĞA ÇALIŞANLARIN ZAMANDA KEN D İ İŞL E R İN D E

AYNI

NAMUSLU

UZMAN, B İR E R BİLG ÎN OLMALARI G E R E ­ K İR . BUNU SAĞLAYAN OKULDUR.» KEM A L ATATÜRK

28


>----------------------------------------------------------------------------------------------------------

j

Cumhuriyet devrinde

; j

Türk roman ve hikâyeciliğin gelişimi Derleyen : ARMAĞAN BAŞEĞMEZ Cumhuriyet romanı, Millî Ede­ biyat akımını temel edinmiş; top­ lumsal yaşayışımızda ve düşünü­ şümüzde, Atatürk Türkiye’sinin yarattığı büyük değişiklik içinde yeni temalar, yeni sorunlar, yeni anlatım ve en önemlisi de yeni ba­ kış açısı ile özel bir kişilik kazan­ mıştır. Cumhuriyet romanının ilk de­ ğerli ürünleri, çöken imparatorlu­ ğun çatırtıları, Kurtuluş Savaşı­ nın barut dumanları, Yeni Türki­ ye’nin aydınlık umutları içinde; Yakup Kadri, Halide Edib, Reşat Nuri’nin kalemleri ile ortaya çık­ mışlardır. B ir «Kiralık Konak», bir «Nur Baba», bir «Ateşten Gömlek», bir «Çalıkuşu», Türk aydınma, Anadolu’yu tüm gerçe­ ğiyle tanımasına yol açmıştır. Düşünce yaşayımızda birbirleri ile çekişen, zaman zaman yapay uzlaştırmalarla birleştirilmeye ça­ lışılan akımlar, sert eğlemini Ata­ türkçülükte bulmuştur. Halkçı, devrimci, lâik özellik; yeni Türk düşüncesine yön vermiştir. Ro­ man sanatımızın da bu çerçeve içinde gerçekçi yönleriyle geliştiği görülür.

Aşama çizgisinin diğer önemli isimlerine gelince: Refik Halit «ivienneıket Hikâyeleri», Anadolu’­ nun gerçek yüzünü ortaya sermiş­ tir. Aynı kuşaktan Peyami Sefa’mn romanlarında (9. Hariciye Ko­ ğuşu - B ir Tereddütün Romanı Yalnızız - Matmazel Noralya’nın Kaltuğu), psikolojik dikkatler ağır basar. Derece derece gerçekçiliğe doğ­ ru gelişen Cumhuriyet romanında Selâhattin Enis (Zahiyeler - Ce­ hennem Yolcuları) romanlarında karamsar bir gözle toplumun ak­ sayan yönlerini ortaya koymuş­ tur. Konularını günlük yaşayıştan alan ve yer yer toplumsal sorula­ ra değinen gerçekçi yazarlardan biri de Mahmut Yesari’dir. (Çul­ luk). Duygusal gerçekçi yolun örnek­ lerini veren Aka Gündüz (Dikmen Yıldızı - B ir Şoförün Gizli Defteri - İki Süngü Arasında) romanla­ rıyla kişiliğini ortaya koymuştur. 1930’dan sonraki romanc.lığı­ mızda gerçekçi okulun daha sağ­ lam temsilcilerinin başında Sadri Ertem ve Sabahattin Ali gelir. Sadri Ertem , romancılığımızda

29


B Ü Y Ü K

TÜRK ORDUSU B Ü T Ü N

Z A F E R L E R İ M A Y A S I Ş E N D E D İ R H E R Z A F E R İ N

BÜYÜK P A Y I Ş E N İ N D İ R

röportajcısı olan Reşat Enis Aygen’e aittir. Romanlarında, genellikle toplu­ mun alt tabakasına ait gerçekleri sert bir dille anlatmıştır. İstanbul’un kenar mahallelerin­ de yaşayan insanların serüvenleriCemal Kaygılı, romanımızda, Hü­ seyin Rahmi geleceğini sürdüren bir halk yazarıdır. Ege kıyılarındaki balıkçıların, süngerlerin hayatım, açık denizde ve ueniz altındaki çekici güzellik­ leri, doğaya bağlı tutkularını, şiir

M. KEMAL ATATÜRK

i k kez bilinçli olarak toplumsal' gerçekçiliği savunan ve uygulayan' sanatçıdır. Sanat gücü yönünden üstün niteilk taşıyan bir başka romancı^ ise, Sabahattin Ali’dir. (Kuyucaklı Yusuf) romam, yazarın gerçek­ çi Anadolu romanının sağlam ör neklerinden olmuştur. Gerçekçi yazarlar zincirinden ı bir halka da, başarılı bir gazete'

T Ü R K M Î L L E T Î

Mî L L î B İ R L İ K

V E B E R A B E R L İ K L E GÜÇLÜKLERİ Y E N M E S İ N İ BtLMİŞTİR. M. KEMAL ATATÜRK!

30

SİYASİ ASKERİ ZAFERLER NE KADAR BÜYÜK OLURSA OLSUNLAR İKTİSADİ Z A FER LER LE DESTEKLENMEZSE PAYİDAR OLAMAZ .AZ ZAMANDA SÖNER. Mustafa Kemal Atatürk

dolu bir dille anlatan Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakır), romanla­ rına kişisel bir anlatım kazandır­ maktadır. Deniz çevresini aynı değer öl­ çüsünü tutturarak konu edinen


Sait Faik, bir öykücü, olduğu ka-^ dar bir romancıdır da. Yazar, ya-J pıtlarında genellikle büyük şehir-♦ BİR deki sıkıntılı aydın kişinin «âvâ-* MİLLETİN re» serüvenini anlatır. Bunun ya-J DOĞRUDAN msıra İstanbul adalarında ve B 0-4 DOĞRUYA gaz köylerindeki balıkçıların ya-f HAYATİYLE şantısını kalemiyle aksettirerek, ♦ YÜKSELM ESİYLE aradığı yaşama sevincini bu yol-J DÜŞKÜNLÜĞÜYLE dan doğada yakalamaya çalışır. 4 İLGİLİ Yaman Koray, yine konusunu ♦ OLAN denizcilerin yaşantısından alan ♦ EN daha yeni bir yazar olarak dikka- J ÖNEMLİ timizi çekmektedir. 4 FAKTÖR Bu arada Cumhuriyet Roman-♦ MİLLETİN larının gerçekçi yönüne bütün bü-* İKTİSADİYATIDIR tüne zıt bir tutumun yazarı olan j Memduh Şevket Esendal, son çağ- 4 MUSTAFA daki dil yalınlaşmasının bütünüy-4 KEMAL le dış.nda kalan sözcük kadrosuna♦ ATATÜRK lağmen, roman sanatında değişik j ve herşeye rağmen değerli oiaıı 4 romanlarıyle ayrı bir yazardır. ■< Ahmet Hamdi Tanpınar’m ro­ manlarına gelince, gerçekçi oku­ güçlü yorumlarla tartışan ve uy­ lun dışında kalan ekinç değişimini garlığımızın geçmişe bağlı değer­ lerini yorumlayan, psikolojik yön­ ce de zengin yapıtları, yazarın es­ tet kişiliği ile birleşerek olgun ve HİÇBİR doyurucu bir anlatış niteliği taşı­ MEDENİ maktadır. DEVLET Aynı tondaki yergi yolunu YOKTUR Kİ (Dört Köşeli Üçgen) romanıyla ORDU Salâh Birsel izlemektedir. VE Mizah romancılığı alanında ise, DONANMADAN sözü edilebilecek başlıca yazar, EV V EL Aziz Nesin’dir. İKTİSADINI Yeni Türk romamnın geniş bir DÜŞÜNMÜŞ kolunu da, yaygın halk kütlelerine OLMASIN. seslenen yalın kat bir duyarlıkla kurulu ve olağanüstü rastlantılar­ Mustafa dan sevgi, tutku ve serüven öy­ Kemal külerinden örülü «Piyasa Roman­ Atatürk ları» oluşturur. Bu türün tanın­ mış imzaları arasında E sa t Mah-

31


.uut Karakurt, Muazzez Tahsin Berkant, Kerime Nadir, Peride Celâl, Cahit Uçak., sayılabilir. Bu arada tarihsel konulu halk romanları da vardır ki; Abdullah Ziya Kozanoğlu, Feridun Fazıl Tülbentçi, Nihai Atsız, Oğuz öz­ deş gibi adlarla günümüze kadar gelir. Toplum düzeni ve yaşantısını tasvirci olmaktan çıkarak kaleme alan gerçekçi tutum; Y aşar Ke­ mal, Orhan Kemal, Kemal Tahir gibi büyük imzalardan sonra; Samim Kocagöz, Cevdet Kudret, Ke­ mal Bübaşar, Faik Baysal gibi ya­ zarların romanlarında da kendini gösterir. 1958’de Cumhuriyet Gazetesinin roman yarışmasında (Yılanların Öcü) romanıyle birincilik ödülü kazanan Fakir Baykurt, köy ger­ çekleri hakkında yeterli bilgisi olan, köyden yetişme Enstitüiü ya­ zarlar kuşağının romancılarından olup; ardından aynı koşullarla ye­ tişmiş başka bir köy romancısı olan Talip Apaydın, gelmektedir. Sanatı gerçekçi veriler taşımak­ la beraber, kişilik yönünden birey­ ci çizgilere sahip kalan bir niteliği yansıtmaktadır diyebiliriz, Necati Cumalı’nın romanları için... Tarık Dursun’un romanları, Halk tiplerini her yönüyle işler. Kcy edebiyatı modası içinde Re­ fik Erduran’ın adı da yeni bir kat­ kıdır, diyebiliriz. Mehmet Şeyda, 1958 Yunus Nadi Armağanı’nda derece alan yazarlanmızdandır. Bu adlar.n yamsıra, Kemal Bekir, Fikret Arıt, Orhan Hençerlioğlu adları da gel­ mektedir. Yine 1958 I. Türk Dil Kurumu

32

*Ccman ödülünü alan Oktay Akbal ise; gerçekçilik, akımının dışında uuygu tonu ağır, bireyci bir sanaitçıdır. Aynı kuşağ.n yazarları arasında Şahap Sıtkı, Tarık Buğ­ ra, Cengiz Dağcı gelmektedir. Cumhuriyet çağı Türk romanın­ da daima gerçekçiliğe ve toplum­ sal sorunlarla yakından ilgilenme­ ye doğru giden ilerleyiş, özellikle 1950’den sonraki dönemde doğa­ rak gelişmiştir. Bunun yanısıra aydınlarımızın iç yaşamını ele alarak işleyen bir uaşka kol vardır ki, günlük yaşa­ yışın dikkatli bir gözlemle toplan­ mış canlı elemanları kullanıldığı ve hattâ toplum sorunlarıyla da yakından ilgilenildiği halde, ger­ çekçi okulun yukardan beri tanıtı­ lan örneklerinden bütün bütüne ayrılırlar. Bu romanlarda konu arka plâna atılmıştır. Kuruluş ve örgü bakımından gerçekçi roman­ ların düz anlatmamdan ayrılırlar. Bu roman yolunun temsilcileri arasında; Attilâ İlhan, Hikmet Erhan Bener, Nezihe Meriç, Yu­ suf Atılgan, Tahsin Yücel, Erdal Öz, Yıldırım Keskin gibi isimler günümüzde yer almaktadır. İşte Türk Roman ve Hikâyecili­ ğin 1922’den bu yana bilinen ad­ larla birlikte geçirdiği dönem ve aşamaların genel bakış üzerindeki incelemeleri, bu nitelikler kapsa­ mında bulunuyor. Cumhuriyetin bir elli yıl ötesine ait yazarları ve yapıtları Türk toplumuna kimbilir daha neler ak­ settirecek?.. Bu konudaki yargı bir «aydın» için düşsel bir sının aşamaz sanımca...


Ayvalık’la Tarihçesi ve Millî Mücadelede Ayvalık

j ; İ j j ♦

NAZMI KARABAŞ \ ♦

Atatürk diyor ki : «Ben 1919 senesi Mayıs ayı içinde Samsuna çıktığım gün elimde, maddi ve ma nevi hiç bir kuvvet koktu. Y al­ nız büyük Türk milletinin asale­ tinden doğan ve benim vicdanımı dolduran yüksek ve manevi bir kuvvet vardı. İşte ben bu ulusal kuvvete, bu Türk milletine güve­ nerek işe başladım.» İşte büyük Türk, Atatürk’ün sözleri.-. K işiler aileleriyle tanınır. Soya dı bunun en büyük belirtisidir. Ailesini sevmeyen kişi milletini ve vatanını sevemez. Vatan; doğup büyüdüğümüz, üzerinde dolaştığımız ve şanlı bay rağımızın dalgalandığı yerdir. O halde bizler bu güzel vatanımızın şirin bir köşesi olan Ayvalık’ı ta nımamiz ve bilmemiz, herkesin başta gelen görevlerindendir. AYVALIK’IN TARİHÇESİ : Ayvalık’ın kesin olarak tarihini

belirten resmi bir belge, eser ve­ ya tarih kitabı yoktur. Yazarlar, fikirlerini, muhtelif kitaplardan, eserlerden, o anı ya­ şamış kişilerden dinleyerek ve derleyerek Ayvalık’ı tarihçesini yazmaya çalışmışlardır. Bu görüşe göre, Ayvalık Türkmenler tarafından kurulmuş AYAZMANT (Altınova) a bağlı bir köydür. Diğer bir görüşe gö­ re de, korsanların hücumlarından korkan halk, adalardan gelip Ayval'k’ı kurmuşlardırKesin olarak bölgenin Türkler eline geçişi, Konya Selçuklu Hü­ kümdarı Alâaddin Keykubat za­ manındadır. Milli mücadeleden evvel Ayva­ lık halkının çoğunluğunu Rumlar teşkil ediyordu. Türklerin bir kısmı Sakarya ve İsmet Paşa mahalleleri ile civar köylerde otu ruyorlardı. Burada bilmemiz ve öğrenme­ miz gereken yegâne husus, Rum­ ların en kuvvetli din ve ilim adamlarını yetiştiren kültür mer kezi A YV A LIK’tır. Yunan rüyası olan MEGALO (büyük) ideal ve ENOSİS (birleş­ me) fikri temelleri atılırdı. Şim ­ diki Cumhuriyet İlkokulu, Rumla­ rın fikir akademisi idi. Alibey adasındaki manastır (Köprüyü ge­ çince hemen doğuda, solda, tepe­ deki yıkık bina) Yunan din adam larının ve rahiplerinin yetiştiği ve kötü fikir tohumlarının atıldı­ ğı «fesat» yuvalan idi. Burada yetişen din ve ilim adamları etrafa yayılır, aleyhimiz deki en büyük çalışmayı yapar­ lar; büyük ideallerini, asılsız rü­ yalarını anlatırlardı. 33


li Yarbay Ali Çetinkaya'ya şük­ ran hislerimizi arzeder. ilk şehidi­ miz Üsteğmen Fahri ve bütün şehitlerimize rahmetler diler, ga­ zilerimize de hürmet ve saygı­ larımızı sunmayı bir borç biliriz. Hepsinin huzurunda saygı ile eğiliriz... A yvalıkta İşgali : 15 Mayıs 1919 tarihinde İzmir’e ayak ba­ san Yunanlıların bu hareketi, Ay­ valık’taki Rumları şımarttı. Ay­ valıkta Yunanlılar tarafından iş­ gal ümitleri arttı ve işgal anını sabırsızlıkla beklemeye başladı­ lar. Rum mahallelerinde ve evlerin­ de gizli toplantılar yapıp silahlan maya başladılar. Mavi bezlerden Yunan bayraklarını yapıyorlardı. FAKAT-., o zaman Ayvalık’ta bu­ lunan şanlı 172. ci Piyade Alayı, başlarında büyük insan cesur ve kahraman asil komutan Sayın M İLLİ MÜCADELEDE AYVALIK : Atatürk, bize, tamamen Türk olan, bizden başka kimse bulun­ mayan, bayrağımızın dalgalandığı tertemiz bir Ayvalık bırakmıştır. Şimdi Milli mücadelede Ayvalık’ı öğrenelim: Milli mücadelenen ruhu «Burası Türklerindir, Türklerin ka* lacaktır» diye haykıran ilk resmi ses ve «Buraya Rumlar gelemez, gelse bile kovulur» anlamına gelen silahlı kuvvetlerin ÎLK KUR* ŞUNU yine burada atılmıştır- tik ÂSKER ŞEH İT Ayvalık’ta verilmiştir. Bizlere bugünü bahşeden. bu vatan parçasını kurtaran Büyük Önder Atatürk’e ve rahmet34

' J , 1 1 ! 1 1 ! 1 j! ı1 J !> 'J

M İLLETE EFEN D İLİK YOKTUR HİZMET VARDIR BU M İLLETE HİZMET EDEN ONUN EFEN D İSİ OLUR.

| !

! ! ! MUSTAFA |! KEMAL ı ATATÜRK i


Yarbay Ali Çetinkaya, İzmir’deki bölgeye gelip birlikleri yeniden feci duruma düşmemek için her savaş düzenine sohtu. inzibat bö­ an hazır bulunuyordu. Ayvalık, lüğü Çakıllı bahçe bölgesini savu­ Burhaniye, Edremit ve civar böl­ nuyordu- Çatışma bütün şiddetiy­ gede M İLİS kuvvetleri kuruyor, le başladı. Boiuh komutanı Usicgmen f ahri Bey, Bölülc komutanı silah ve cephane dağıtıyordu. Bölgedeki Türkler, Ali Çetinka- yerinden çıkarak, erlere : «Arya’nın emrine koşarak gidiyorlar Kadaşiar, bugün için doğduk, gö­ di. 27 Mayıs 1919 tarihinde DAL­ reyim sizi..» sözlerini tamamlar­ YAN boğazından giren iki Yunan ken, o zamanın herkesçe tan.nan PANAYATA’nın yeğeni ve İngiliz TORPÎTOSU, limanda Rum demirlendi. Gemideki asker ço­ H ıRiSTO ’nun hain kurşunu Üs­ ğunluğu, Ayvalık’ı işgal edecekle­ teğmen Fahri’yi şehit etti. İşte rinin bir belirtisi idi. Ayvalık ilk kurşun ve ilk resmi direnme sesi bugün Anadolu ya yayılma’Kaymakamı. Ali Çetinkaya'ya, Rumların Ayvalık’] işgal edecek­ y a başladı. Yaşasın asil komutanlarımız..lerini ve İngiliz amiralinin, Sa­ yın Komutan Ali Çetinkaya ile Ruhu şad olsun Üsteğmen Fah­ görüşmek istediğini telefonla bil­ rile r ve şehit erlerimizin.. 14 Eylül 1922 günü İzmir-Ayva dirdi. Cesur komutan Ali Çetin­ kaya da kendisi halen Alayı’nın lık istikâmetinde ilerleyen 2. Sü­ başında olup ayrılamıyacağmı, ko vari Tümenimiz, geceyi Altınova’sonra 15 Eylül nuşmak için Binbaşı Tevfik Bey da geçirdikten ile bir teğmeni göndereceğini bil­ 1922’de öğleye doğru Ayvalık ımı dirdi. Komutan Ali Çetinkaya’nın zı kurtarmışlardır. Mavi - Beyaz bu cesur hareketi, gelen TORPİ- Yunan bayrakları yerine Ayyıldızlı şanlı Türk bayrakları çekilmiş­ TO’ların geri gitmesine sebep ol­ tir. du. «Dalgalan sende şafaklar gibi İngiliz albayı tekrar Ali Çetin­ ey nazlı hilâl» kaya ile görüşmek istedi- Bunun ü z e r in e 2 8 M a y ıs 1919 g ü n ü 172. «Olsun artık dökülen kanları­ Piyade Alayı komutanı Ali Bey, mın hepsi helâl.» beraberinde Üsteğmen Mustafa ol­ Bize haince davranan yerli duğu halde saat 9.00 da TORPITO Rumlar, Türk Askerlerini bando ya giderek görüşme yaptı. Şehir­ ve orkestralarla şehrin dışında de disiplin sağlayacak bir inzibat karşıladılar. İşte Ayvalık böylece bölüğü bulunuyordu. Komutanı tekrar bizlerin Vatanı olduüsteğmen Fahri Bey NOT : Bu yazı Atatürk’ün bü­ idi. ağırlıkları ve postahane, Al- yük nutkundan, Dr. Utkan Kocatmova yolu üzerinde, Kışlalar böl türk’ün «Atatürk’ün Fikri ve Dü­ gesinde idi. Alay eratı, Ayvalık şünceleri» adlı eserinden, «Ayva­ şartlarında savunma tertibinde lık Tarihi» adlı eseri hazırlayan idi. Yunan çıkarmasından sonra ve yazan Sayın Hıfzı Erim’in ki­ inzibat bölüğü, Çakıllı bahçeye taplarından derlenerek hazırlan­ girdi. Alay komutanı da aynı mıştır. 35


Atatürk Kendini Tarif Ediyor Cumhuriyetin onikinci

yıldönümü içm, bir

sıra dövizler hazırlanmıştı. Bunlar içinde şöyleleri vardı: «— Atatürk bizim en büyüğümüzdür.» «— Atatürk bu milletin en yücesidir.» «— Türk milleti asırlardır bağrından

bir

Mustafa Kemal çıkardı.» Listeyi dikkatle gözden geçirdi. Bunlar bunlara benzeyenleri

çizdi. Hepsinin

şunları yazdı: «— ATATÜRK BİZDEN BİRİDİR.»

ve

yerine


Cumhuriyet Türkiyesinden Çizgiler h ZAKİR GÜVEN Gurur ve güvenlik dolu bir coş kunluk içinde. Cumhuriyetimizin 50. yaş gününü kutlamaya hazır­ landığımız bu huzurlu günlere ka­ vuşmanın uğruna milletçe çeki­ len sayısız ıztırapları yaşamış bir kuşaktanım. Ölümün eşiğinden dönülen o çileli, yoksul, kara yıl­ ların acılı anılarını yeni nesile duyurmak arzusundan kendimi alamadım. B ir lokma’nm özlemiy­ le geçirdiğimiz açlık, hastalık ve düşman yağmasını kapsayan çağı, çocukluk ruhumda ömür boyu si­ linmeyen izlenimlerini hala hatır larım. Türk milletine hiç bir şey ka­ zandırmayan. üstelik koca bir imparatorluğu da çökerten büyük savaş (1914-1918), ardında bir de dullar, sakatlar ve yetimler ordu su bırakarak göçüp gitmişti. İda­ re çözülmüş, devlet oteritesi eri­ miş, memleket kendi kaderine terk edilmiş gibiydi. îç ve dış düşmanlarımız son vatan parçası­ nı bölüşmenin pazarlığını yapı­ yorlardı. Korkulu bir büyük tu­ fanın kopmak üzere olduğu hisse­ diliyordu- Dengesiz kuvvetlerin boğuşması başlamıştı bile. Kent insanlarının günlük ya­ şamlarındaki davranışlarında, ses ve sözlerindeki tutarsızlıklarda kı-

yametin kopacağı seziliyordu. Ka­ ra haberler ard-arda, arKası kesil­ meden vatanın dört yönünden, dalgalar halinde kopup geliyor­ du. «Düşman İzmir’e çıkmış», «İs­ tanbul işgal edilmiş», «Kahraman Maraş dnyamyormuş», «Kars’ı Er meniler süngüden geçirıyorlarmış.» Bu karamsarlık denizinin kar­ şı kıyısından bir haberin müjde­ si uçup geldi. Şanlı ordumuzun ilk şamarı patlamıştı düşmanın yüzünde. Sınırsız sevincimizin izleri, acı çeken yüzlerde henüz silinmeden yeni bir hüzün bulutu sardı kalp­ leri. «Karşı kuvvetler Ankara'ya dayanmış.» Düşman komutanı : «Türklerin işi bitti artık, diyormuş- An­ kara’nın haritadan silineceğinden dem vuruyormuş.» Endişe, üzüntü ve çaresizlik içinde girilmiş sinirlerin kopmak üzere bulunduğu sırada, Büyük Mustafa Kemal’in azim ve iman dolu erkek sesi yankılanıyor çev­ rede. «Düşmanın harîmî ismetin­ de boğacağız.» Ve bu haykırışın ardından Sakarya’nın müjdesi ge­ liyor. Düşman yaralılarını bile toplamadan ardına bakmadan kaçıyormuş... Tebrikler, kucaklaşma37


VATANDA ENDÜSTRİNİN GELİŞMESİNİ SAĞLAMAYI

MEDENİ BİR D EVLET OLMANIN TEM EL TAŞI SAYIYORUZ.

mal’in muzaffer ordularım dur­ durmak için Mudanya’ya koşanların en önünde geliyordu. Büyük Türk Mucizesi karşısın­ da şaşkına dönen Anadolu faci­ asının baş tezgâhtarı Lord Corc : «Bana Yunanlılardan vaz geç, Türklerle dost ol diyorlar ama yazıkki çok geç-» Silâhla son sözlerini söylemiş ve susmuşlardı. Sıra uzun savaş­ larla alt-üst olmuş harap vatanın onarımma gelmişti. Devrimlere gi den yolun ilk meşalesi (29-30 Ekim) gecesi parlamıştı. Yağmur­ lu geçen bir gecenin puslu sa­ bahında gürleyen uğur topları­ nın sesleriyle uyandık. Havayı yırtan yeri göğü sarsan bu top­ lar, kurtarılmış mukaddes toprak­ lar üzerinde genç, dinç ve dina­ mik 16. Türk devletinin doğuşu­ nu ilân ediyordu. Artık göz yaş­ ları dinmişti, Mehmed’i bekleyen yüreklerin..- Nice nice elli yılla­ ra ... benim asil milletim.

lar, kesilen kurbanlar..- Mustafa Kemal’e ve onun yiğit ordusuna edilen dualar... Yardım yarışı başlıyor. Neler yek bu bağışların içinde, neler... Genç kızların, dolu çehiz boğçalarından tutun da, çoban keçelerine kadar, her şey var- Yüklü kağnı­ lar, ağır deve kolları batıya doğ­ ru akıp gidiyorlar. Helâl olsun... Tam dört yıl süren savaş; üs­ tün insan, modern anlayışlı büyük komutanın çelik iradesi, Türk milletinin azmi ve imanı sayesin­ de nihayet bitmişti. Olaylar, ar­ kası dolaşık bir yumruk gibi çö­ zülmeye başladı. B ir kaç yıl ön­ ce mirasımızı paylaşmak için top­ lanmış olan galip devletlerden bi­ T risinin başkanı, İstanbul üzerine yapılan bir tartışmadan pek sinir lenmiş. Yumruğunu önündeki ! masaya indirerek : «Türklere de­ ğil İstanbul’u, Anadolu’dan ufak i bir kent bile veremeyiz. Onları } geldikleri yere, Orta Asya’nın ! siteplerine sürmeliyiz.» diye hay­ kıran adam şimdi Mustafa Ke-. 38

Çırpındıkça al üstünde yıldı­ zım. Elli yıl ilk adımdır, gittikçe artar hızım.

Ü R K OGÜN GÜVEN ÇALIŞ

: ;

MUSTAFA ; KEMAL ! ATATÜRK ,


S ağ lığ ın eğitim deki e tk in liğ i:

Erginlik çağı ve sorunları DR. HADİ İSKİT Orta dereceli okullarda öğrenim gören çocukların yaşları ile ergin­ lik çağı arasında bir paralellik vardır. Bilindiği gibi, kızlarda 1218, erkeklerde ise 14-20 yaşlarını kapsar. Erginlik, çocukuluktan olgunlu­ ğa geçiş diye adlandırılan bir devredir. Erginliğin doğal yapısı hususunda bilginler arasında tam bir uyuşma yoktur. Birçoklarına göre erginlik psikolojik bakımın­ dan ST R E S’lerle dolu kritik bir period olup, değişik davranış şekil leri ile kendini gösterir. Psikana­ list kökenli bir görüşte ise : Er­ genlik, örtülü kalmış bir seksüel period’dan sonra sex duygularının birdenbire su yüzüne çıkması ile karakterizedir. Çocuk, sex dürtü­ lerini kontrol etmesini, bunların doğru yola yöneltmesini uygun eğitim sayesinde öğrenir- Bu kont­ rol ve yöneltme tam anlamıyla yerleşince erginlik çağı da son bulur. Bu uyum olmadığı takdir­ de sex sapıklıkları ortayar çı­ kar. Hayatın her devresinde, biyolo jik. psikolojik ve sosyal bakım­ lardan bir çok oryantosyon ve ge­ lişme sorunlarını da beraberinde getirir. Erginlik çağı da bu genel­ lemeden ayrılmayacağına göre,

onu da bu üç açıdan incelemek gerekecektir. A - BİYOLOJİK BAKIMDAN : Ergin, vücud ve cinsiyet bakı­ mından gelişme gösterir. Vücu­ dun büyümesi kızlarda 11.5, er­ keklerde ise 13,8 yaşlarında sürat­ lenir. Irk milliyet, kültür seviye­ sine göre olduğu kadar, kırsal böl gelerle şehirler bakımından da farklar mevcuttur. Bu çağda vü­ cudun gelişmesi, tam anlamı ile erkek ve kadın özelliklerini’ be­ lirleyecek şekilde olur. Erkeklerde ses pesleşir- Başlangıçta iç salgı bezlerinde : Hipofiz. gonatlar, böbrek üstü bezinde müthiş bir çalışma başlar. Kızlarda REGL başlarken, erkeklerde gerçek cin­ sel istek doğar. Cinsel içgüdü, cinsel nesneye yönelir. Yeni bir cinsel amaç ortaya çıkar. Bu amaç cinslere göre farklılık gösterdiği için, erkek ve kadının cinsel ge­ lişimi, ayrı yönlerde gerçekleşme ye başlar. Bu farklılık ise, çocu­ ğun daha sonraki gelişmesini, herşeyden daha kesin bir biçimde etkiliyen bir faktördür. Gerek erkek, gerekse kızlar için erginlik çağı; müthiş bir bedensel ve ruhsal faaliyet, hamlıktan ol­ gunluğa geçme ve hayata karşı yeni «ergince» bir yönelme çağı­ dır. 39


B - PSİKOLOJİK BAKIMDAN: mıyla, çocuğun eğitiminde söz Erginlik çağı erkek ve kızların sahibidir- Çocukların olgunluğa hayatında önemli bir çağ olmak­ geçişinde, sorumluluk duygusu ka la kalmaz, aynı zamanda bir ça­ zanmasmda, kendi kendine y e te r tışma çağı da olabilir. İçinde yüz­ li olmada, yavaş yavaş toplumun mek için olgun çağın bulanık su- değer yargılarını öğrenmede, analanık sularına ilk atılıştır bu. Bu baba'nın yardımı büyüktür. Eğer atılışda ise ilk belirtiler, ENDÎŞE ergin, sanıldığı gibi, erginlik ça­ ve VEHÎM’dir- Çünkü, ergin, ha­ ğına geçişte pek çok STRES’lerle yatın bu period’unda, kesin çiz­ yüklü bulunuyorsa, bunda ana-ba gilerle belirlenmemiş bir rol al­ ba’nın etkinliğinin olumlu oldu­ mak zorundadır. Belirli, makul ğu anlaşılmalıdır. rolleri olan çocukluk çağı ile; bu Amerika’da yapılan bir çalışma çağ arasında, belirsizlik içinde, neticesine göre : 1038’lerin 12 ya­ bocalar durur. Bazan çocuk mu­ şındaki bir genci ile 1959’ların 9 amelesi görür, bazan da olgun ol­ yaşındaki bir çocuğu ayni olgun­ ması istenir. Nasıl davranacağını luğu göstermektedir. Bu da genel bir türlü kestiremez ve endişe du­ kültürün, gelişen ve geliştirilen yar. Duygular ve heyecanlar ar­ eğitim sisteminin, Uygarlık dü­ tar. Ahlâk, din ve estetik duygu­ zeyinin. erginlik çağma olan et­ lar zirveye ulaşır. Çekingenlik kisini açıkça göstermektedir. (utangaçlık), mizaç kararsızlığı, C - SOSYAL BAKIMDAN : melankoli kendini gösterir. Bu Daha önceden uygun şekilde duygu kaynaşması neticesi, sık eğitilmiş ergin, hayatının bu ikin sık hayale dalar ve hayal gücü ci on yılında kendisini hazırlıksız gelişir- Sanattan hoşlanma, yara­ olarak toplum karşısında bulur. tıcı sanat denemeleri başlar. Bu Genç’de yeni fikirler, yeni inanç­ yaşlarda günce tutma, şiir yazma lar oluşur. HAK ve ADALET hevesi gelişir. Bu duyguların iyi duygusu doruğa ulaşır. Çocuğun kanalize edilmesi neticesinde şair, bu uğurda yapamayacağı şey yok ressam, edebiyatçı., doğar. tur- Toplum, onun sex dürtüsü ve Öğrenimlerini sürdüren ergin­ özgür davranma isteğine karşı çı­ lerde, özellikle erkeklerde, genel kar. Neticede istenmeyen saldır­ fikirler keşfetme, tartışma eğilimi gan tepkiler ortaya çıkar. Otaribelirir. K ÎŞÎLÎĞ Î de böylece teye karşı direnir. Bu davranış, eğilimlerine ve yeteneklerine gö­ daha çok. ana-baba’ya ve öğretme re bir biçime girer. Bu kişiliğin nine karşı saygısızlık şeklinde be­ belirtileri : Bağ’msızlık. çevreye lirir. Bu çağda mesleğe yönelme karşı muhalefet, bilinçlenme, da­ yavaş yavaş gelişir. Bu yöneliş ha büyük bir düşünce yeteneğe­ çocuğun kişiliğini de belirtir. dir. Dostluk duygusu çok kuvvet­ Şuurlu veya şurursuz, erkin, ih­ tiyaçlarını tatmin edeceği bir lidir. Olgunluğa geçişte geniş kül­ mesleğe yönelir. Eğer kıs’tlı yete­ tür, gence, kolaylık sağlarsa da; nek, sınırlı mali olanaklar, atipik olarak, ana-baba, dar anla­ leyhde olan gerçek sebepler var40


sa, anlasma-uyuşma yoluna gidi­ lir. Bu çağda mesleğe yönelme zo­ runludur. Okul bitmek üzeredirKritiktir, çünkü alınacak bazı ka­ rarlardan dönüş yolu yoktur. Memleketimizde genel olarak çacuklar ana-baba’ların istedikleri­ ne, çevrelerinin ve arkadaşlarının etkilerine göre bir davranış gös­ terirler. Kendi yetenek veya istek lerine uygun düşmeyen meslekle­ re veya okullara yönelirler. Bun­ lara bir de, yapılan test sınavla­ rının sonuçlarına göre; yukarıdan tesbit edilen mesleğe yönelme zo runluğu eklenirse, bu çocukların DRAMI daha da açık gözlerimizin önünde belirir. Böylece çocuklar kendilerinden beklenen başarıyı gösterememekte, derslerine çalışa mamakta TEM BEL olarak tanım­ lanmaktadırlar. Oysa meslek ha­ yatında en verimli insan, en iyi yapabileceği işi seçmek olanağını ' 'ilahilen insandır. Erginlik çağının cinsiyetle olan ilgisi, sanıldığından daha fazladır. Psikanalistlere göre cinsiyet, er­ ginlikte herşeydir. Burada ses eğitimi konusu önem kazanmakta­ dır- Ana-baba’nm gösterdiği, da­ ha doğrusu, bu açıdan göstereme­ diği ilgi ve hassasiyet hiç bir şekilde etkili olamamaktadır. Bu nedenle de sex eğitimi konusu, çağımızın önemli sorunlarından birisi olarak gittikçe ön^m kazan maktadır. Sex’in ne olduğu ve ne olmadığı bilinmedikçe, ona karşı belirli bir tutumumuz olamaz. Leyleğin getirdiğini veya se p et,» içinde gelen bebek hikâyeleri ar*%.

tık 8-9 yaşındaki çocukları da tatmin etmekten çok uzaktır. B ir şey yapılacaksa, tam yapılmalı ve çocuklara zararlı saplantılar aşılanmamalıdır. Bu tür masallar an­ latmak yerine, ana-baba’lar, bir tarafa çekilerek çocuklarının üze­ rindeki kendi etkilerini azaltma­ lı ve onların bu konuda kendi kendilerini geliştirmesi sağlanma lıdır. Sürekli ve istikrarlı bir ruh sağlığı için bu gereklidir. İn­ san, bir başkasının etkisiyle haya­ tını sürdüremez. Her yeni nesil, kendi inanışlarını getirir. Bunu günlük yaşantımızda ve çağımızın gençlik hareketlerinde açık bir şekilde görmekteyiz- Çocuklarımı­ za yeterince doğru yolu gösterdik se ve onların formasyonunu vere­ bildikse, korkulacak birşey yok­ tur. önemli olan, hayatlarının te­ melinde; ÎY ÎL ÎK , HAKİKAT ve GÜZELLİK gibi evrensel değer­ leri arama kaygıları olmasıdır.

ET? KAHRAMAN TÜRK KADINI SEN OMUZLAR ÜZERİNDE

GÖKLERE YÜKSELM EYE LÂYIKSIN. Mustafa Kemal Atatürk

41


mümkündür. Eski Roma’da yün dokuma fabrikaları, ham yünü te­ mizlemek için, idrarın temizleme özelliğinden faydalanmışlardır. Yalnız idrarın fena kokusu ve sağ lık gibi sebeplerden dolayı, fab­ rikalarını şehirden uzak yerlere kurmuşlardır. Bugünkü sabunun benzerini önce GOLVALI’lar yapmıştır. Bunlar cdun külünü «içyağı» ile karıştırarak, saçları kırmızıya bo­ yayan biı* madde ele geçiriyorlar dı. Sonraları kirecin tabii soda ve ya küllü su ile karıştırılmasından FERİDUN ONURSAL elde edilen eriyik ile yağın ver­ diği maddenin, diğerlerinden da­ ha etkili olduğu anlaşılmış ve bu suretle, bugünkü sabunculuğun Temizleyici maddeler deyince hiç şüphesiz aklımıza önce sabur. temelleri atılmıştır. Buna benzer bir maddeyi Arapgelir. Çünkü sabun, en eski telar d ı cilt hastalıklarında temiz­ mizliyici bir maddedir. Sabun en­ düstrisinin bu günkü gelişmesini leyici olarak kullanıyorlardı. Y a­ inceleyebilmek için tarihçesine rı saydam olan bu sabun, kireç ve külden geçirilen suyun, soğukta bir göz atmak faydalı olur. zeytinyağı ile karıştırılmasından İlk zamanlar sabun endüstrisi elde edilirdi, Bu madde bugün yoktu. Eski çağlarda menşei hay­ ARAP SABUNU adı ile kullanı­ van veya bitki olan ALKALİ tuz­ lan yumuşak POTAS sabununa lar, temizleyici olarak kullanılıyor çek benzerdi. 9. yüzyılda Marsilya’da sabun du. HOMER zamanında çamaşırla rm yıkanması ovalama veya döv­ endüstrisinin büyük önem kazan­ mekle, suya birşey katılmadan ya dığı görülüyordu- Bu önemi 15. pılıyordu. Sonradan içine SAPON yüzyılda Venedik, daha sonra yi­ İN madesi bulunan bitkilerle, bit ne Marsilya alıyor. Aynı yıllarda ki külleri ve doğal soda kullanıl­ İngiltere’de de sabun endüstrisi ilerlemiş görülüyor. Sabuncu­ maca başlandı. Miladm ilk yüz yılında doğal luğun gelişmesi ancak 18. yüz­ sodanın veya bitki küllerinin ki­ yıl sonralarına doğru, pamuklu reç ve su il° karsmasmdan f*ld^ dokumanın temizleme ve beyaz­ başlanması ile ve edilen ERİLİN cok kuvvetli bir latılmasına temizleme özelliğine sahip ol­ 1820 NÎCOLAS LEBLANC tara­ duğu biliniyordu- Bununla bera­ fından ucuz soda yapılması ve ber. ilk temizleyici maddeler ara nihayet 1850 de hurma yağının sına «kokmuş idrar» ı da katmak Avrupa’ya gelmesiyle başlamıştır.

Cumhuriyet devrinde

sabun ve

sabunculuk endüstrisi

42


Sodanın keşfini, katı halde SUD kostikin elde edilmesi takip et­ ti. Son zamanlarda gelişmiş ülke­ lerde sabunculuk büyük önem ve büyük verimler kazandı. Türkiyede sabunculuğun ne zaman başla­ dığı kesin söylenemezse de, eski­ den beri küçük sabun evlerinin varlığı anlaşılıyor. Bizde asıl sa­ bunculuk, Cumhuriyet devri ile gelişmiştir. îlk zamanlar Ege böl­ gesi Ayvalık, Edremit Türkiye sabunculuğunu elinde tutuyordu. Çünkü, sabunluk zeytinyağlar bu yerlerden çıkıyordu- Fakat don yağlarının dışardan gelmesi, zey­ tinyağlarının sabunda az kulla­ nılması neticesinde, sabun en­ düstrisi bugün artık İstanbul bölgesine kaymış bulunuyor. Çe­ şitli el sabunları, İstanbul’da ya­ pılmaktadır. Çamaşır makinalarının çoğalma sı sonucu, bugün artık Avrupa memleketlerinde, Türkiye’de kul­ lanılan çamaşır sabunları kullanıl mamaktadır. Avrupa’da toz sabu nve çeşitli el sabunları yapıl­ maktadır. Sabunun yapılmasına gelince : Sabun çeşitleri bitkisel ve hayvan sal yağların SUD veya POTAS kostikle birleşmesiyle meydana gelen bir kimyasal tuzdur. Sabun yapımında «sabunlaşma» adını alan (tepkime) sabun kazanların­ da olur. Bunlar üstü açık veya çok büyük kazanlardır. İçine ısı­ tılmış yağlar karışımı ile DERİ­ ŞİK ALKALİ eriyiği konur. Isıt­ ma işleminden sonra, ayrıca tuz­ lu su da eklenir. Bütün karışım, SPİRAL borulardan geçen su bu­ harı ile veya doğrudan doğruya

alttan ateşlemekle ısıtılır- Kim­ yasal tepkime sonunda kazanda SABUN ve GLİSERİN meydana gelir. Asıl sabun maddesi ile gli­ serin alınır. Elde edilen sabunun içinde fazla miktarda TUZ bulun­ duğundan, yumuşak bir su ile tekrar kaynatılarak sabun eritilir. Birkaç gün o durumca bırakılır. Bu suretle sabun kazanında bir­ birinden ayrı üç katman oluşur. Bunun % 70’i sabun, % 30’u su­ dur. İçinde çok az gliserin ve tuz vardır. Bunun altındaki SEYREL TİK katmanda da % 40 kadar sa­ bun bulunur. Bu kaynatma yolu ile ötedenberi yapılan K E SİK L İ bir metoddur. Yani her kazan doluşunu ayrı ayrı işlemek gerekirBu gün modern fabrikalarda kesiksiz bir üretim sağlayan. AKITMA metodu kullanılmakta­ dır. Bununla devamlı ve daha ve­ rimli, daha ucuz üretim sağ­ lamak mümkündür. Kazandan çı­ kan temiz sabunu işlemek tama­ men otomatik makinalarla müm­ kün olmaktadır. Meselâ. TUVA­ LET sabunları bu şekilde elde edilir. Sıvı halde sıcak ve temiz sabun, ince bir katman halinde iç­ ten soğutulan silindirler üzerin­ den akıtılır. Sabun soğur ve ka­ tılaşır. Burada şeritler halinde ke­ silen sabun, sonra ısıtılarak kıs­ men kurutulur, teine renk ve koku veren maddeler karıştırı­ lır. Sıkıştırılan bu karışım, makinadan uzun bir çubuk halinde çıkarBu çubuk daha küçük parçalar halinde kesilir. Sonra kalıplama makinalarma gönderilir. Burada kalıplar, satıcıdan aldığımız şekle 43


sokulurken, üzerine yazı veya şe­ kil de basılır. Sabun, temizleme yönünden kimyasal özellik taşır. Yalnız su, yıkayacak kadar ıslatmaz. Elleri­ mizi sabunsuz yıkamyı denersek başaramayız. Çünkü su. ellerimizi tam olarak ıslatmaz. Sudan çıkar­ dığımız zaman ellerimize yer yer yapışır. Fakat derimizin bazı yer leri kuru kalır. Sabun yıkanacak şeyle suyun iyice temas etmesini sağlar- B ir yandan da kirin ya­ pıştığı yerden ayrılmasına yardım eder ve kir daneceklerinin su için de bir EM tLSÎYON yapmasını ve böylece su ile akıp gitmesini sağlar. Bu etkiler olmasa, kir danecikleri deriye ve kumaşa yapı­ şık halde kalır. Sabunun çok önemli bir özelliği de, yağları eritmesi, daha doğrusu emilsiyon yaparak suda dağıtmasıdır. Deterjanlar, sabun yerine kulla­ nılan temizleyici maddelerdir. Üs­ tün tarafları, sularda bulunan Ca ve Mg gibi değerli metal iyonlarıyle çökelek vermemeleridir. Bu­ nun için sert sularda çamaşır yı­ kanırken deterjanlar tercih edilir. Bunlar. A LKÎL SÜ LFRÎK asitle­ rin yahut A LK İL BENZEN SUKFONÎK asitlerin sodyum tuzları­ dır. Deterjanların ilkel maddele­ ri : Petrol, maden kömürü, kat­ ranı, sülfrik asit ve kostik’tir. Deterjanların temizleyici etkisi sabuna benzer. HİDRAKARBON kuyruğu ile yağlı kir danecikleri yapışarak, onlarıkumaşdan ayırır. SÜLFAT veya SULFO NAT ucu ise. bunları sulu orta­ ma çeker. Böylece kirler temiz­ lenmiş olur. 44

Deterjanlar özellikle ince ku­ maşlar ve bulaşık yıkama işleri için uygundur, özellikle ALÜMÎN YUM kapları, sabun eriyiği, aşın­ dırdığı halde, deterjanlar bu etki yi göstermez. Fakat, toz toprakla kirlenmiş kaim pamuklu kumaş­ lar, sabunla daha iyi temizle­ nir. Bu gün Amerika Birleşik Dev­ letlerinde ve İngiltere’de aktif ha­ le getirilmiş biyolojik menşeli deterjanlar kullanılmaktadır. Bun lar 1967 yılında piyasaya sürül­ müş, eski tip deterjanların ve te­ mizleme tozlarının yerini almış­ tır. Halen Amerika piyasalarında satılan deterjanların uzun süre kullanılmaları halinde çeşitli cilt hastalıkarma sebep oduğu ileri sürülmektedir. Bunun ne derecede doğru olduğu Amerika'da bir in­ celeme konusu olmuştur. Fakat bu incelemenin kesin sonucu he­ nüz alınamamıştır.

CUMHURİYET R EJİM İ DEMEK DEMOKRASİ SİSTEM İYLE D EVLET ŞEK Lİ DEMEKTİR. M u s t a f a Kemal A t a t ü r k


Cumhuriyetten Beklediğimiz Atatürk Bursa’dadır.. Kendisini görmek için top­ lanmış büyük kalabalığın içinden bir ihtiyar kadın, kendini âdeta O’nıın önüne fırlatır, heyecanla sorar: — Beni tanıdın mı? Ve karşılık beklemeden devam eder: — Ben sizin Selanik’ten komşunuzum.. Bir oğul­ cuğum var, Devlet Demir Yollarına girmek

ister..

Sen de «alsınlar» demiştin, ama gene de almadılar.. Ne olur, bir defa daha söyleyiver de alsınlar. Atatürk’ün gözleri parlar: — Almadılar mı?.. Ben söylediğim halde almadı­ lar mı?.. İşte, Cumhuriyet böyle anlaşılacak. Büyük adamın yüzünde, en büyük zaferi kazanmışlığın aydınlığı ve rahatlığı var.. Saygıyla, sev­ giyle tekrarlar: — İŞT E CUMHURİYETTEN

BEKLEDİĞİMİZ

SONUÇ!...

45


Cumhuriyetin 50. yıldönümünde A

Y

V

A

L ve

I

K

Ayvalıkta Balıkçılık RÜŞTÜ TÜFEKÇİOGLU Ayvalık’ın Cumhuriyet alanına göre konumu : 29° 19’ 20” Kuzey paraleli ile 26° 41’ 30” Doğu me­ ridyenleri arasında yer alır. 150 Evlerden Çamlık’a kadar dar bir şerit halinde uzanır. Ayvalık 1969 yılında, DOLAP boğazı üzerinde, denizden yapılan bir köprü ile iki mahallesi bulunan Alibey adas.na bağlanmıştır. 1970 nüfus sayımı­ na göre, Ayvalık’ın Alibey ile bir­ likte nüfusu 17.621’dir. Ayvalık’ta liman bir havuz şek­ lindedir. Ayvalık’m kıyıları dantelâ gibi örülmüş girintili çıkıntı­ lıdır. Çam ağaçları, denizin berrak suları ile kucaklaşmış gibidir. Zeytinyağı, sabun ve sofralık seytinleri ile tanınan Ayvalık, ay­ nı zamanda deniz ürünleri bakı­ mından da ayn bir önem taşır. Rumca KİDONİE diye adlandı­ rılan Ayvalık, 1770 tarihinden ön­ ce AYAZMANT’a bağlı küçük bir köy idi. Cezayirli Haşan Paşa 1770 tarihinde Ayvalık’tan geçer­ ken Ayvalık’ı, - Rumlara verilen bir fermanla - Bab-ı Ali himaye­ sinde bağımsız bir memleket ha­ line sokmuştur. Ayvalık’ın 1820 senesinde nüfusu 40.000’i geçiyor­ du. Çeşitli deniz ürünlerini işleyip dışarıya satıyorlar, yalnız devlete 46

her zeytin ağacı başına (2 Para) ve*gi veriyorlardı. Osmanlı donanmasında denizci­ lik öğrenen Rumlar, memleketleri­ ne döndüklerinde, IZBANDUT tekneleri ile her türlü soygunları - Türk Bayrağı himayesinde - ya­ parak, deniz ticaretini ellerine ge­ çirmişlerdi. 1839 1840 senelerin­ de, deniz sığ olduğu için, DAL­ YAN ve DOLAP boğazlarından yürüyerek karşıya geçmek müm­ kündü. Daha sonra bu boğazlar açıldı. DALYAN boğazının san­ cak ve iskele taraflarında üçer tane asetilen tüpleri ile otomatik çalışan fenerler vardır. 35 metre genişliğinde olan DALYAN bo­ ğazının en sığ yerindeki derinliği 5 metredir. Bugün Ayvalık halkı, Girit, Mi­ dilli ve Trakya’dan getirilen Türkler ile yerli rumlarm mübadelesin­ den meydana gelmiştir. Halkın bü­ yük bir kısmı zeytin, zeytin yağı ve balıkçılık hakkında köklü bir bilgiye sahip değildi. Bu sebeple balıkçılık biraz gerilemiştir. Fa­ kat son yıllarda deniz ürünlerinin pahalılaşması üzerine, denize kar­ şı ilgi artmıştır. Ayvalık Liman Dairesine kayıt­ lı 7 yolcu motoru, 5 motorsuz san-


dal, 58 motorlu ve toplam 63 hu­ susi sandal bulunmaktadır. Bunun dışında 11 Trata, 2 Anamotra (Zehra ve Orkide), 190 balıkçı motcıu ve sandalı ile 203 balıkçı motoru bulunur. Zehra ve Orkide, Bodrum ile Bozcaada arasında av­ lanır. Tuttuğu balıkların büyük o:r kısmını İzmir ile İstanbul’a gönderir. Dip balıklarından günde 50 kilo ile 500 kilo arasında: Barbun, Mercan, İzmarit, Bakalarus tutulur. Masraflar çıktıktan sonra gelirin üçte birini işçiler alır.

akşama kadar ancak 3 - 5 mercan avlayabilir. Suya atılan yem bir müddet sonra birden şiddetle çe­ kilir. Oltayı büyük bir balık tut­ manın sevinci ile çekersiniz. Oysa çıkan bank küçük bir KÖPEK BALıIGI veya HANUS o.ur. Çok za­ man 5 - 10 kiıoluk ORFOZ tutul­ duğu da Oıur. Balığın az tutuklu­ ğu güııierde amatörler kırgın olaLcjıi dönerler.

Anamotralar avcılığını kıyılar­ dan 3 mil açıklarda yaparlar. Karasular.mız 13 mirdir. Dar olan yerlerde, orta kısımda, beynelmi­ lel su kanalı bırakılır.

Sandalla yapılan bir başka ba­ lıkçılık da Paragatia olur. 300 350 iğnelik ve 200 - 250 metre uzunluğundaki paragatlarda ge­ nellikle sülina, sardela ve süpye, YEM olarak kullanılır. Bu tür ya­ pılan balıkçılığa DİP balıkçılığı denir.

Eskiden Yunan balıkçıları, kıyı­ larımıza kadar sokularak avcılık yaparlardı. Süratli avcı botları ile bugün bu durum önlenmiştir.

Boğazda misine ucuna takılmış ipek ile ZARGANA ve çeşitli ba­ lıklar tutulur. Diğer balıkçı san­ dalları, sığ su balıkları tutarlar.

Alibey adasında 8 tane Iğrıp’la balık tutan sandal bulunmakta­ dır. (Ağlar denize döşendikten sonra elle karadan çekilir.) Kıyı­ dan olta ve çarpma ile balık tu­ tulduğu gibi, serpme ile de balık tutan amatörler vardır. Bazıları ise, bellerine kadar denizin içine girerek, kamışın ucuna takılmış olta ile balık tutarlar. Amatörler­ ce yapılan Mercan avında, yerine düşüldüğü zaman, balık tutmaya doyum olmaz. Yeminizi suya atar atmaz daha 20 - 30 metreye inme­ den oltanız mercanlarla dolar. 3-4 mercanın birlikte çekilmesi insana ayrı bir zevk verir. Bazan da ba­ lıklar balıkçıları avlar. Sabahın 4 - 5’inde balığa çıkan amatörler

Tutulan balıklar balıkhaneye ge­ tirilir. Balık satıcıları, arttırma iie aldıkları balıkları, balık satış yerine getirerek satarlar. Tutulan her balığın ayrı bir mevsimi ve pişirilme şekli vardır. Dinamit ile balık tutmak, bütün yavruları öldürdüğünden ve ba­ zan da dinamit atanın ölümüne se­ bep olduğundan, kanunen yasak­ tar. Fakat yine de kaçak olarak dinamitle balık tutup satanlara rastlan, r. Dinamitle tutulan balık ele alındığı zaman, balığın beli bü­ külür. Beli kırılmış gibidir. Bayat balıkların ise gözleri ve pulları mat solungaçları koyu renktedir. Diriliği kalmamıştır. 47


1971 - 1972 sezonunda balıkhanede işlem gören balık miktar ve

Cinsi Barbun Çupra Mercan Melanur Mırmira Kolyoz İstavrit Orfoz Levrek Sardalye

1971 Yılı Miktarı (Kg.) 2170 1938 900 2400 50 160 1536 15 235 18988

Fiatı

15.00-32.00 28.50-48.50 8.00-15.00 5.00-10.00 12.00-15.00 10.00-15.00 5.00-10.00 5.00- 8.50 17.50-30.00 5.00- 6.00

fiyatları şöyledir :

19 7 2 Miktarı (Kg.) 1255 1100 700 2125 100 200 600 200 120 2180

Y ılı Fiatı 16.50-46.00 20.00-25.00 10.00-15.00 10.00-15.00 15.00-25.00 15.00-24.00 5.00-12.50 10.00-20.0C 25.00-35.0C 6.00-7.5C

Yukarıda listede isimleri yazılı Ahtapotların «yenir» duruma ge balıklar, balıkhaneye gelip işlem tirümesi oldukça zahmetlidir. Mü­ gören balıkların bir kısmıdır. Bu­ rekkep kesesi çıkarılan ahtapot, nun dışında bir çok balık çeşidi uzun müddet sert bir zemin üze­ daha vardır. rine vurulur. İyice yumuşatıldık­ Küçük sandallarda 2 veya 3 ki­ tan sonra usulüne göre pişirilir. şi ile yapılan avcılık, ağ ile veya** olta ile olur. Tutulan balık cinsine <, Yüzyılların göre, ağların deliklerinin büyüklü- j Yarattığı ğü değişir. Ağların suya batma- < Millî ması için, plâstik veya mantar Bir kullanılır. Ağır alt eteklerine ise [ Ruha kurşun ağır Utlar konur. Denize Güçlü döşenen ağlar bazan daire şeklin­ Ve de kapatılır. İçten ve dıştan, suya Sürekli ve sandala vurularak, balıklar ür­ Bir kütülür. Geceleyin döşenen ağlar, Millî gündüz ışıkları ile harekete geçen İradeye : balıkların ağlara takılarak kalma­ Hiç larına sebep olur. ; Bir İstakoz, özel sepetlerle tutulur. Kuvvet ! Bunlar delikli «fare» kapanlarına Karşı benzer. İçine giren bir veya bir . Koyamaz. kaç İstakoz, bir daha çıkamaz. MUSTAFA ! Canlı canlı tutulan balıklar dışarı­ KEMAL da (İstanbul - İzmir) 100.00 ATATÜRK 200.00 liraya kadar alıcı bulur.. 48


^VVVVVVVV% ^VVVW VW *

luıizın kavramı i ve luılzmin TOrkiyede kalkınmasındaki yeri ACAR KURUL

!

lere karşı ilgi duyarlar. Müzeler, tarihî değeri olan harabeler, yılın belirli günlerinde açılan panayır­ lar, sanat sergileri, şenlikler, kon­ serler, spor gösterileri, dünya ça­ pında ün yapmış eğlence yerleri, bunun başında gelir. Turizm ba­ kımından kalkınmış bir ülkede tu­ rizmin yanı - sıra; otelcilik, ula­ şım, çeşitli malların alım - satımı ve buna bağlı olarak ticaret haya­ tı da kalkınmıştır. Batılıların, yurdumuzun tabiî ve tarihî zenginliklerine karşı gösterdikleri ilgi üzerine; Basm ve Yayın Umum Müdürlüğü, 1949 da Basm Yayın Genel Müdürlüğü haline getirilmiş ve 1957’de de «Bakanlık» haline konulmuştur. 1955 yılında büyük bankaların da katılması ile kurulan TÜRKİYE TURİZM BANKASI, turizmin ge­ lişmesi için gerekli tesislere kredi imkânı sağlayarak, memleketimiz­ de yatak kapasitesini arttırmaya devam etmektedir.

Başka yerleri gezmek, oralarda­ ki sanat eserlerini, tarihî anıtları görmek için yapılan gezi faaliyet­ lerine TURİZM denir. Günümüzde pek çok kimse, tatilini değişik yerler görüp çeşitli insanlarla ta­ Turizm ve Tamtma Bakanlığı nışmak, bilgisini ve görgüsünü teşkilâtı, yurt içi ve yurt dışında­ arttırmak için seyahat eder. Bu ki büroları ile, çalışmalarını her nedenle turistleri misafir ederek geçen yıl daha muntazam bir şe­ barındırmak, hoşça vakit geçire­ kilde düzenlemekte ve her sene cek görülmeğe değer yerleri geze­ gelen turist miktarını arttırm a yo­ bilmeleri için kolaylıklar sağla­ luna gitmektedir. mak, her ülkenin başlıca ödevi ha­ line gelmiştir. Oteller, pansiyon­ Turizmin Türkiye kalkınmasın­ lar, gazino ve lokantalar, plajlar, daki yeri, küçümsenmeyecek ka­ kamplar, eğlence yerleri, spor ve dar büyüktür. Nitekim 1972 tu­ avcılık tesisleri, kaplıcalar, dinlen­ rizm sezonunda Türkiye’ye 1 mil­ me ve tedavi yerleri birer TU­ yondan çok turist gelmiştir. Ge­ RİZM M Ü ESSESESI sayılırlar. çen yıl dünyada seyahat edenlerin sayısı 181.000.000’a ulaşmıştır. Turistler gittikleri yerlerde her Turizm gelirlerinin toplamı, ise şeyden çok, kendi ülkelerinde bu­ 19.900.000.000 doları bulmuştur. lunmayan, methini işittikleri şey­ Büromuzca yapılan ve Bakanlığı49


Ayvalık’ın Genel Görünüşü. miza sunulan istatiklere göre; Ayvalık’a 1972 sezonunda muhte­ lif milletlere mensup 15.000 ya­ bancı ile 35.000 yerli turist gele­ rek, 3 - 7 gün arasında konakla­ mışlardır. 50.000 yerli ve yabancı turistin Ayvalık’a bıraktığı döviz ve parayı tesbit etmek, zor olma­

sa gerek... Üzerinde durmamız gereken bir gerçek de, propagandadır. Propa­ gandanın en iyisi, Türkiye’de ya­ pılan propagandadır. Bize gelen, gelmek dostluğunu gösteren tu­ ristlere iyi muamele etmezsek ve

50 yıl önce bugün Cumhuriyetimiz (Sayfa 18’den devam) aşamalar kaydetmiştir. Özellikle Türk Sanayiinin ne denli ilerlemiş olduğunu görmek için İzmir E n­ ternasyonal Fuarındaki yerli pav­ yonları gezmek yeterlidir. O ka­ dar ki, yakın bir gelecekte, otosu­ nu ve gemisini kendisi yapan ulu­ sumuz uçağını da kendi fabrikala­ rında imâl edebilecektir. Yarım yüzyıl içerisinde dev bir 50

aşama yapan Türkiye Cumhuriye­ ti, gelecekte, Büyük, Atatürkçü­ lük meş’alesi altında büyüyecek, daha da büyüyecek ve bütün dün­ yaya «TÜRK GİBλ dedirtecek­ tir. (1) Söylev, Atatürk, yınları Ankara (2) Söylev, Atatürk, yınları Ankara -

T.D.K. ya­ 1966 Cilt: 1 T.D.K. ya­ 1966 Cilt: 2


A yvalık Çamlık tepesinden K oy’un görünüşü-

onları memleketlerine memnun o- oluşu, memleketimiz için büyük larak göndermezsek, turizm için bir yatırımdır. Bu yatırımdan yapacağımız bütün çalışmalar bo­ faydalanmak için, sadece Turizm şa gidecektir. Bakanlığının yapacağı tanıtma ile Sözlerimi bitirirken şunu söyle­ yetinmeyip, müesseselerin de ken­ mek istiyorum: Yapacağımız rek­ di kendilerini tanıtmalarım, Ba­ lâm ve tanıtma ile, Temmuz - A- kanlığın yapacağı tanıtmaya fay­ ğustos ayından evvel propagan­ dalı olmalarını gerekli kılmalıdır. damızı yapmalıyız. İklim bakımın­ Böyle olunca da hem kendilerine, dan havanın her zaman sıcak ol­ hem de memleketimize faydaları ması ve deniz mevsiminin uzun büyük olacaktır.

50 nci Yıldönümünü kutlama programı (Baştam fı 2. sahifcde.) nn resim, heykel, elişi ve diğer sanat 14662 sayılı Resmi Gazetede yayınla­ sergisi, b) Halk Eğitim ve Ziraat Tek­ nan yönetmeliğe göre yapılacaktır.) nisyenliği el sanatları ve ev ekonomisi 2 — Saat 15.00 de sergilerin açılı­ şı ‘(Sergileme mahalli Ayvalık Sanat sergileri, Enstitüsü salon ve bahçesidir.) c) Ham, mamûl ve yan marnûl A — Açılacak sergiler: tarım ürünleri sergisi, a) İlk ve Orta Dereceli Okullad) Çeşitli sanayi mamûlleri

51


sergisi,

Reisi olduğu halde törene iştirak eden kuruluşların, halkın ve okulların öğ­ rencilerinin bayramım kutlayacaktır. gisi, f ) Fotoğraf sergisi, 5 — Kutlamayı müteakip îstiklâl g) Folklor gösterileri. Marşı ile göndere bayrak çekilecektir. B — Sa a t 20.00 de folklor ve mü­ 6 — Kaymakam, Garnizon Komuta zik gösterileri (Sanat Enstitüsü salo­ m. Belediye Reisi ve Liseden görevlen­ nunda.) dirilecek bir öğretmen günün anlam ve ★ 27/Ekim/l973 önemini anlatan birer konuşma yapa­ 1 — Belediye Bandosu şehrin çeşit­caklardır. tik ve orta dereceli okullar­ li yerlerinde marşlar çalacaktır. dan birer öğrenci şiirler okuyacaklar­ 2 — Belediye Yayın cihazı ve Lise dır. Radyosu yayınlar yapacaktır. 7 — Resmi geçit: (Takdimi Müdür 3 — Sanat Enstitüsü salonunda saat Yardımcısı Muzaffer Gültekin tarafın­ 14.00 -17.00 arasında konferans verile­ dan yapılacaktır.) cektir. (Organizasyon Lise Türkçe ö ğ ­ a) Bayrak ve flâmalar, retmeni Muzaffer GüRekln tarafından b) Okullar, yapılacaktır.) c) Spor teşekkülleri, 4 — Saat 10.00-12.00 de bisiklet ve d) Esnaf teşekkülleri. yelken y an şlan yapılacaktır. 8 — Bayramın devamı müddetince 5 — S aat 20.00 de ping-pong müsa­ emniyet ve asayiş işleri Emniyet Amir bakaları yapılacaktır. İ ği ve Jandarma Komutanlığınca sağ­ ★ 28/Ekim/1973 lanacaktır. Sahanın tertip ve düzeni, 1 — Saat 20.00 de Kız Enstitüsü ve krokiye göre yerleştirilmesi Emniyet Sanat Enstitüsünce hazırlanan temsil, Amirliği, Lise Beden Eğitimi öğretme­ Sanat Enstitüsü salonunda gösterile­ ni Metin Güneri, İlköğretim Müdürlü­ cektir. ğü ve Belediye Zabıtasmca sağlanacak; 2 — Bando marşlar çalacak, Bele­ şeref kürsüsü etrafına protokol men­ diye yayın cihazı ve Lise Radyosu ya­ subu zevat alınacak, lüzumlu sandalye yın yapacaktır. ve malzeme, yayın aracı, Belediyece tem'n edilecektir. ★ 29/Eklm/6973 1 — Tören spor sahasında yapıla­ 9 — öğleden sonra saat 15.00 de caktır. spor sahasında basketbol ve futbol 2 — Törene iştirak edecek olan res maçları yapılacaktır. mi, özel teşekküller, okullar saat ★ 30/Ekim/1973 9.30’a kadar alanda krokiye göre yer­ 1 — K ır koşuları yapılacak. lerini almış olacaklardır. 2 — Belediye Bandosu marşlar ça­ 3 — Saat 9.30 - 9.50 arasında Kay­ lacak (Cumhuriyet Meydanında). makam, Kaymakamlık odasında proto­ 3 — Ses yayın cihazı ile yayın ya­ kol sırasına göre hükümet adına teb­ pılacak (Belediye Yayın Cihazı ve Li­ rikleri kabul edecektir. se Radyosu ile). 4 — Saat 10.00 da Kaymakam, ya­ 4 — Voleybol maçı yapılacaktır. nında Garnizon Komutanı ve Belediye (Lise voleybol sahasında). e) Çeşitli tüketim m allan ser­

52


AYVALIK L ÎS S o î MARÇl

?a

)

s Mb R f— i f it .. Ö R bitd a J »»-i— — --i—i— J ■

*

-

^■

gN m - brJ

291 ° ,<çu 'Lu ?Vj^ sf n p ® f n dan sev ne H

3iz^de J-k t a n in

ke n i var

öz 5u rüz he p i

yiz

P Ü

m?:

A lnim iz b u lu tla rd a n ak_ -B ilg im i z b l za k anat Çünkl hayat sradediyor Yaşa çü zel okulumuz S e n i candan sev m eliy iz S e n in le b i r l i k yaşamak Bütün em elim izi— -------■Ateş k e s i l s e g ök ler Yine imanımız y e te r Şizde A tanın kani var — özgürüz~hepim iz

53


Cturfe Gençliği BwnÜ ırazijen.Ouîk U fcklâW .Q u?k cumhuriyetini {U y ^ fm ih a ^ iâ vt miÂİ^A «imcidir. TTleucuA a i t o n İcb lM m ^ u e^ h « itm eli Uıdur. £ u iejneLi€nin,«n lay m tti lıazkıendk «l& baide dafci jenLbu hazneden m ahrum ebneh UÜjectk dahili ueharicibedhahtann olacildjçB lrgU rttetddil W cumhuriyeti müdafaa mecburlıje!lha düferMn, im â­ lc e ablmalt içi#. içiridei fclun tMçtydin İmkân ve jeratHnî dü#Cınmi^<ijin. Bu İmkân ı* jerat oolt na müsait foın ajmjfHİjcîakûr. e^kilir. Jîiiltlâl ve cum-" & •harlyctlne bütün d: jaii « ftM g n tf tedaUtmjetötj,, m,. lUv « ^ r . > , ‘ * f v; Pı *.& , i ••■* v i neni* hile fle aziz uatanın bütün kaiden “ ve tün tenanelcfine girilmij. bulun ortiulan memleketin her kösesi bilfiil İ^ al^ d ilm 4 olabilir. & kn bu-fenaitien daha efem vt dalı âW ıu iı olmak üzere v Al\&hçle. iktidara sabcç oliiLar caflet u?;■ dalâlet ueh ad *fcysik t IçincL* bulûfib'li^er. fİallâ bu' 4bdar sJijjUk*ahjİ%ienf<Mfierini müdeıdllerin y ad emelUri^e W w|plebi{jrler. fTOUtjakVû zaru ret Lçtrİatnde Kpt&p vt' bitap clüjmüj olabilir. %. ll

* * 4 1 ;

İie U d to ı*ıe ra d i*« # ^

■- v

töİÛıe J

cumhariy tin f kurtarm aktır. fTluhta c olduğun kud- :•* rrl dam arlarındaki ad ! k an d a m eveuH uc^s»

îTlustaja ICemâl j-ltatürk


TÜRK GENÇLİĞİNDEN ATATÜRK’ E Ey Büyük Ata ! Varağımızın en mukaddes temeli olan. Türk istiklâl

ve

Cumlıuriyetinin ebedî bekçisiyız. Bu karar, değişmez irademi­ zin ilk ve son ifadesidir. İstikbâlde, hiç bir kuvvet bizi yolu­ muzdan döndürmeyecektir. Bizler bütün hızımızı senden,

millî tarihimizden ve ru­

humuzdaki sönmez iman ateşinden alıyoruz. Senin kurduğun kuvvetli temeller üzerinde attığımız her adım sağlam, vapt ğımız her hamle şuurludur.

E n kıymetli emanetimiz

olan,

Türk istiklâl ve Cumhuriyeti mevcudiyetimizin esası olarak, eğilmez başların, bükülmez kolların, yenilmez Türk evlâtları­ nın elinde ilelebet yaşayacak ve nesülerden nesillere devredi­ lecektir. istiklâl ve Cumhuriyetimize

kastedecek

düşmanlar en

modern silâhlarla mücehhez olarak en kuvvetli ordularla üze­ rimize saldırsalar dahi, millî şuurumuzu ve yenilmez Türk g i cünün zerresini bile sarsmayacaktır. Çünkü, bu aziz vatan toprakları üzerinde yetişen azimli ve imanlı Türk gençliği dökülen temiz kanlar.n ve Cumhuri­ yet inkılâplarının feyizli mahsûlleridir. Vatanın ve milletin selâmeti için her zorluğa iman dolu göğsümüzü germek esas hedefimiz olacaktır. Ey Türk’ün Büyük Atası! istiklâl ve Cumhuriyetimizi korumak mecburiyeti

hasıl

olunca içinde bulunduğumuz ahval ve şerait ne olursa olsun, kudret ve cesaretimizi damarlarımızdaki asıl kandan bütün engelleri aşıp her güçlüğü yenmek azmindeyiz.

alarak


tiki 10 LÄ°RA


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.