İlk Kurşun Dergisi Sayı:07

Page 1

m uu AYVALIK LİSESİ EĞİTİM KÜLTÜR SANAT DERGİSİ J \A

ÖZGÜN OZAN ERHAN ALTINÖRS MUZAFFER GÜLTEKİN AHİD ÖZTOKAT YILMAZ GÜLTEKİN TANER AKHAN EMİN İLKDOCAN YAŞAR FARUK İNAL RÜŞTÜ TÜFEKÇİOGLU DERYA TUĞRUL KAZIM ERTÜRK GÜLER TUTMAZ FATMA KARAŞIN SEMAHAT ERTEKİN NUŞİN KAVUKÇUOÖLU MEHMET AKDÖL

YIL : 2

SAYI :

7

KASIM 1973


Okulumuzdan Haberler

ILKKURŞUN Ayvalık Lisesi Aylık Eğitim, Kültür Sanat Dergisi Sahibi: YILMAZ GULTEKİN ★ Yazı İşleri Sorumlu Yönetmeni: MUZAFFER GÜLTEKİN * Bayl&an HAŞAN ÖKTEN ★ Başkan Yardımcısı CANSELİ KAFADAR ★ Müdür MEHMET AKDÖL ★ Müdür Yardımcısı TAYFUN BALABANER ★ Sekreterler DERYA TUĞRUL ŞÜKRAN MERT' ★

Saymanlar FUNDA GENCEL « ECE ÇELİK İnceleme Kurulu SERAP KANDİ YA TAYFUN AKTAR FATMA KARAŞIN ŞERMİN AKTOSUN Kapak Kompozisyonu YILMAZ GüLTEKİN

İLKKURŞUN Yıl: 2 Kasım 1973 ga ^ 7 J 1’

MEHMET AKDÖL Uzun yıllar okulumuzda müdürlük görevini ha­ şan İle yürüten ve öğrencilerin, velilerin, Ayvalık’lıların gerçek sevgisini kazanan Sayın Mevlûd Oğuz’un MilU Eğitim Bakanlığı Müfettişliğine atanması ne­ deniyle 9/4/1973 tarihinden itibaren Müdür Vekilliği­ ni, Okulumuz Müdür Başyardımcısı Sayın Yılmaz Gültckln yürütmüştür. Çok kısa bir süre müdür vekilliği görevini yapan Yılmaz Gültekin, Bakanlığımız 4/5/1973 tarih ve 2985 sayılı kararlar: İle Ayvalık Lisesi Müdürlüğüne atanmıştır. Yeni Müdürümüz Sayın Yılmaz Gültekiıı’in gö­ revini kutlar, başarılarının sürekli olmasını dileriz. Ayvalık Lisesinde 35 yıldır öğretmenlik görevi­ ni yürüten ve okulumuzun en eski öğretmenlerinden birisi olan Sayın Ziya Yaiçuı, çok sevdiği öğrencile­ rinden ve okulundan 5 Ekim 1973 tarihinde ayrıl­ mıştır. Görevce öğretmenlikten ayrılmasına karşın, yi­ ne de öğrencilerinden ayrıiamayan, bu nedenle sık sık okulumuzu, öğrencilerini, meslekdaşlarmı ziya­ ret ederek bizleri gönlünden çıkaramayan güler yüz­ lü, tatlı dilli Saym Ziya Yalçm’a, bundan böyle ge­ çecek emeklilik yaşamı boyunca eûhat dolu, esen dolu günler dileriz. 1973-1974 öğretim yılında okulunuza İngilizce öğretmeni olarak NECLA AYAN, Sanat Tarihi öğ­ retmeni olarak TANER AKHAN, Tarih öğretmeni Olarak ŞENGÜL ERHANOGLU, Felsefe öğretmeni olarak CUMHUR DEDEOĞLU, Türkçe Öğretmeni olarak ÜNAL ÇALLI ve EMİN İLKDOĞAN, Edebi­ yat öğretmeni olarak da ERTAN ALTINÖRS atan­ mışlardır. Bu yeni atanan öğretmenlerle Ayyalık Lisesi (Devamı 25. Sahifedo)

AYVALIK LİSESİ AYLIK EĞİTİM, KÜLTÜR, SANAT DERGİSİ

* »Gönderilen yazılar yayınlansın yayınlanmasın geri verilmez.4 * Gelen yazılar inceleme kurulundan geçer. ♦ * Ayda bir kez yayınlanır, yıllık sekiz sayıdır. Katınca Matbaası * Abone şartları: Yıllık 20, dört aylık 10, sayısı 2,5 liradır.* Tel: 35390 İzmir * Yazışma adresi: îlkkurşun Dergisi, Ayvalık Lisesi - Ayvalık^


Ö lüm ünün 35. Yılında

ATATÜRK *

ÖZGÜN ÖZAN

Otuzbeş yılın gerçek öyküsü dilimizde. Otuzbeş yılın acı anısı yüreğimizde. Bayrak bayrak yüreğimizin sustuğu bir gün. Pınar pınar gözlerimizin boşandığı bir tarih. 10 Kasım 1938... ve 10 Kasım 1973. Yaşadığımız çağın en büyük insanı Mustafa Kemal Atatürk'ün aramızdan ayrılışı ve Atatürk’ün, Atatürkçülüğün, ru­ humuzda daha da güçlenmesi, biçimlenmesi... Atatürk’ü ölüm yıldönümlerinde anarken insancıl bir görev yerine getirilebüir ve duygusal bir gereksinmenin karşılığı olarak iki damla gözyaşı dökebiliriz. Fa­ kat tüm bunlar Atatürk' yaşatmak için yeterli değildir bugün. Gerçekte bunun adı­ na da «Atatürkçlük» denemez. 10 Kasımların öz ereği sadece «Fani Atatürk’ü» anmak ve sadece birkaç da­ kika için yaşamak değildir, öz erek, «düşünce ve eylemde» yaşayan Atatürk’ü ya­ şatmaktır. Gerçek Atatürkçülük de bu olmalıdır. «iki Mustafa Kemal vardır. Biri ben fani Mustafa Kemal, öteki milletin daima İçinde yaşadığı Mustafa Kemaû. Ben onu temsil ediyorum» diyen Atatürk’ü «düşün­ cenin ve eylemin» özünde aramalıdır. «Düşüncenin ve eylemin» özüne inildiğinde, bugünkü Türk devletinin düşünsel yapısını oluşturan Atatürk’ün ulusun içinde ba­ ğımsızlık ve ulusal devlet anlayışı ile ölümsüzlük kazandığı görülür. «Hürriyet ve istiklâl benim karakterimdir» diyerek, bağımsızlık bayrağını ulu­ sun sinesinde yükselten Atatürk, bir düşünce insanı olduğu kadar bir eylem insanı­ dır da. O’nun yapıcı ve gerçekleştirici özelliği, Türk ulusu olarak kurtuluşumuzun ve yeniden kuruluşumuzun temel direğidir. Yeni bir devlet kurmak ve bu devleti bağımsız, demokratik temellere oturt­ mak Türk devriminin öncül amacıdır. Bu amaç Türkiye’nin «oluş felsefesidir. Ya­ ni Atatürkçülüktür. Atatürkçülük, mutlu bir Türkiye'nin adıdır. Çünkü gerçekliğe dayanan Atatürkçülüğün temel Ökesi, Atatürk devrimlerine sahip çıkmak, ulusal ve evrensel devrlmlerini benimsemektir. «Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirle­ rimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kâfidir.» Atatürkçülü­ ğün yolunu, yine Atatürk en güzel anlamı iûe çizmiştir. Bizler, Atatürkçü gençler olarak, O’nun gösterdiği bu ışıklı yolda yılmadan, usanmadan yürüyerek; bize bıraktığı kutsal yapıtını koruyacağımıza, devrimlecini daha da güçlendireceğimize söz verdik. Ve otuzbeş yıl sonra O’nu bir kez daha anı­ yor ve andımızı tekrarlıyoruz: «EY BÜYÜK ATA, VARLIĞIMIZIN EN MUKADDES TEMELÎ OLAN, TÜRK ÎSTÎKDÂL VE CUMHURİYETİNİN EBEDÎ BEKÇİSÎYİZ. BU KARAR, DEĞİŞMEZ İRADEMİ­ ZİN İLK VE SON İFADESİDİR. İSTİKBÂLDE, HİÇ BİR KUVVET BİZİ YOLU­ MUZDAN DÖNDÜREMİYECEKTİR.» Rahat uyu...

3


ATATÜRK VE CUMHURİYET ERTAN ALTIN ÖRS

Bundan kısa bir süre önce yacak kadar bayındır, uygar, ile­ Cumhuriyetimizin 50. yılım kut­ ri bir memleket olmuştur. Türk ladık. Çok kısa bir zaman sonra ulusu, bu geçen elli yılda Cum­ gene bir 10 Kasım, gene Türk’ün huriyetin, bağımsızlığın halk ege­ en yaslı günü. Çünkü ulusumu­ menliğinin önem ve değerini çok zun kurtarıcısı, Cumhuriyetimizin iyi kavramış, ancak bu yolla çağ­ kurucusu yaptığı devrimlerle ulu­ daş uygarlığa ulaşabileceğinin bi­ sumuza çağdaş uygarlık yolunu lincine varmıştır. açan ulu önder aziz Atamızı 35 İşte O’na, düşmanların kanlı yıl önce, 10 Kasım günü kaybet­ pençesinden kurtulmasında, ba­ miştik. ğımsızlığına kavuşmasında önder­ lik eden; orta çağdan kalma bağ­ Her yılın 29 Ekim’inde bayram naz, tutucu, çağ dışı bir yöntem­ yapıyoruz, her 10 Kasım’da da le işleyen padişahlık yönetiminin Atamızı yitirmenin ulusça acısını baskısına son verip, yıkan; onun duyuyoruz. En mutlu günümüzle yerine halka önem değer veren, en yaslı günümüz arasında ne söz hakkı tanıyan? halkın mutlu­ kadar kısa bir zaman var. luğunu amaç edinen, Cumhuriyet Geçen elli yılda Türk ulusu idaresini kuran; yaptığı devrim­ Cumhuriyet yönetiminin kendisi­ lerle çağdaş uygarlık düzeyine ene sağladığı haklardan ve olanak­ rişmek için hızla ilerlemenin yol­ lardan bol bol yararlandı. Bir larım açıp, insanca yaşama ola­ ulusun tarihinde kısa bir zaman nakları kazandıran aziz Atasına sayılması gereken eli; yılda yur­ neler borçlu olduğunu Türk olu­ dumuz, Atatürk’ün Cumhuriyetin su çok iyi bilir. ilk onbeş yılında attığı temeller Türk ulusu kurtuluş savaşın­ üzerinde, çağdaş uygarlık alanı;: dan günümüze kadar hep birlikte da, hızla yükselmiştir. 1920’lerde büyük işler başarmıştır. Fakat herşeyini yitirmiş, yoksul, bakım­ bu işlerin başarılmasında, ulusu­ sız bırakılmış yurdumuz; yarım muza yol gösteren, daima Ata­ yüzyılda, o zamanla kıyaslanma­ türk olmuştur. O’nun dünya gö­ 4


rüşlerini ve ilkelerini rehber edi­ nen bizler, Atatürk düşüncesi ile onun çizdiği yoldan ilerleyerek başarılı olmuşuzdur. O olmasaydı, onun sezgisi, onun zekası, onun dehası olmasaydı, kim bizleri

«Türk Öğün Çalış Güven» diyerek yüceltir; ulusça değerlerimizi ay­ dınlığa çıkarır,, birlik beraberlik içinde savaşarak, çalışarak, her güçlüğü yenip yepyeni bir dev­ let kurmamıza; kendini anlamış, tanımış çalışkan, bilinçlenmiş, ge­ lişmiş bir ulus durumuna ulaşma­ mıza, kim öncülük ederdi. ölümünün üzerinden otuz beş yıl geçti. Fakat yurdun her kö­ şesinde gene onu görüyoruz; her

yerde onu işitiyor, yaptığımız bü­ tün işlerde ondan yararlanıyoruz. Eğer Atatürk, çağdaş Türk dü­ şüncesinin temeli olmasaydı; Türk ulusunun geleceğinde bu ka­ dar etkili, yol gösterici olmasay­ dı; ulusça uygarlık alanında yük­ selmemizde bu kadar büyük bir katkısı olmasaydı, geçen yıllar onu geçmişin karanlıklarında bir şok fani gibi bize unuttururdu. Fakat o değil Türk vatanının her köşesinde, her Türk’ün kal­ binde; Türk ulusu için saptadığı ilkeler dünyanın her yerinde, her ulusa; gerek bağımsızlık, gerek halkçılık bakımından ilham kay­ nağı olarak, yaptığı devrimler Ör­ nek alınarak, bütün yeryüzünde düşüncesi ile özüyle dip-diri ya­ şıyor. Bu geçen elli yıl aydınlanan, özgür, bağımsız Türk halkına çok şey kazandırdı ve çok şey öğret­ ti. Bunların en başında Atasım çok daha iyi anlayıp, yorumla­ yıp; onun yaptıklarının değerini bilmeyi, şükran duygusunu, her yerde her zaman dile getirmesini öğretti. Bundan kısa bir süre önce Cum­ huriyetin 50. yılında Türk’ün en büyük bayramını kutladık. Birkaç gün sonra gene bir on kasım, ge­ ne Türk’ün en yaslı günü. En mutlu günümüz ile en yaslı gü­ nümüz arasında ne kadar az bir zaman var. Bu gün değerini öne­ mini daha iyi anlayarak Ata’mızı anarken, acımız çok daha artıyor. Fakat onun eseri olan sağlam te­ meller, Türk ulusunun mutlulu­ ğuna hizmet eden Cumhuriyetin 50. yılında bulunmak, en büyük tesellimiz oluyor. 5


ON KASIM GELİYOR Yine 10 Kasım geliyor Sisli bir sonbahar sabahı Dağlar inim inim Bulutlar en ince teline dek dolu öyle bir 10 Kasım geliyor ki ATATÜRK ruhlu. Bir kurt düşmüş kanıma Kaskatı, demir gibi, soğuk Bir hal olmuş bayrağıma Çalkantısız, düşünüyor, soluk Dertli çok bayrağım Çünkü 10 Kasım geliyor Kederli çok milletim Çünkü bir güneş veriyor. Öyle bir güneşki O Anıların en canlısı kalplerde öy le bir güneş ki O Sönmeyen feyzleriyle Her yerde. Yine 10 Kasım geliyor Sisli bir sonbahar sabahı Dağlar inim inim Bulutlar en ince teline dek dolu Öyle bir 10 Kasım geliyor ki ATATÜRK ruhlu.

Muzaffer GÜLTEKÎN

6


Yeni Türkiye Devletinin Sosynl ve Tnıihsel Yapısı AHİD ÖZTOKAT

Türkler dünya üzerindeki mil­ letler içinde, en iyi sistemleştir­ meyi yapabilen insanlar olarak görünüyor. Tarihten önceki yıllar­ da kurdukları aşiretlerde bile, bu­ günkü demokratik düzene benze­ yen sistemler uyguladıklarım söy­ lememiz doğru bir şey olsa gere­ kir. Nitekim Oğuz Kaan Atamız’m devletinde, işlerin, danışma ile yürüdüğünü belirten Oğuz Desta­ nında izler vardır. Yazılı Kaya’da Kaan ve Hatunun idarelerindeki insanlara verdikleri haklan yasalaştıran satırlara rastlıyoruz. Bu insanlık tarihinde özgürlüğün ilk adımını teşkil eder. Demokrasi, halkın devlet yö­ netiminde tümü ile idareye ka­ rışması demektir. Demokrasilerde bir devlet organizasyonu şüphe­ siz ki her devlet şeklinden daha çok ve daha sağlam esaslara uy­ gun olarak vardır. îşte bu orga­ nizasyonu, cemiyeti teşkil eden fertlerin iradesi meydana getirir. Konuyu daha kolaylıkla açık­ layabilmek için, milletimizin sos­ yal yapışım, organizasyon hususun da gösterdiği mahareti dile ge­ tirmek gerekir. Bu tarihsel bilgi, konuyu daha etraflı kavramamıza yardımcı olacaktır. Türk Milletinin en önemli özel­ liği, içinde yaşadığı cemiyetleri organize etmesi, bu teşkilâtı dev­ letleştirmeye çalışmasıdır. Bu de­

nemeleri on altı defa olumlu ge­ liştirerek sonunda devlet haline getirmesidir. Tarihe bakacak olur­ sak. Büyük Oğuz Han’dan bu ya­ na, Türkler 16 büyük Türk dev­ leti veya imparatorluğu meydana getirmişlerdir. Bu devletler tarih içinde yaşamış, organize cemiyet, yani devlet olarak görevlerini yap­ mış ve tarihe intikal etmişlerdir. Sayın Cumhurbaşkanımızın for­ sunda 16 yıldız, bu devletleri ifa­ de eder. Ortalarındaki güneş ise Türkiye Cumhuriyetini ifade et­ mektedir. Osmanlı İmparatorluğu bir meşruti krallık olarak tarihe inti­ kal ederken, doğan yeni Türkiye Devleti bir Cumhuriyetti. Türki­ ye Cumhuriyeti doğarken, tama­ men demokratik şartlarda oluş­ muş, demokratik bir düzenle ida­ re edilmeye başlanmış bir orga­ nizasyondur. İşte biz bu demok­ ratik devletin doğuşundan evvel ve sonra ortaya çıkan tarihsel ve sosyal etkenleri göz önüne ser­ mek istiyoruz. Tabii panoramik bir görüşle. Osmanlı İmparatorluğu mut­ lak bir idare ile yöneltilmişti. Osman Bey soyundan gelen pa­ dişahlar arasında Selim, Kanuni, Murat gibi büyük insanlar oldu­ ğu gibi, Deli İbrahim gibi hasta­ lar da vardı. İyi padişahlar za­ manında bir müddet gelişen impa­ 7


ratorluk, kötü padişahlar zama­ nında da gerilemeye başlamıştır. 17. ve 18. asırlar, gerilememizin en belli başlı devreleridir. Osman­ lI imparatorluğunda yenileşme ha­ reketleri III. Selim zamanında bü­ yük önem taşır. II. Mahmut, Ye­ niçerileri kaldırarak, cemiyete dü­ zensizlik getiren bu teşkilâtın ye­ rine Nizam-ı Cedit adı ile yeni bir askeri teşkilât kurar. Abdülmecit devresinde 1839 yılında «Tanzimat» hareketlerinin sonucu olarak Tanzimat Fermanı gerçek­ leştirilir. Tanzimat, Osmanlı İm­ paratorluğunda ileride ortaya çı­ kacak demokratik devlet idaresi­ nin başlangıç tarihi olarak kabul edilebilir.

cı dil, bir sankritçe meydana ge­ tirmiştir. Türkçe o devrin tabiri ile bir «avam» dili idi. Bir de okumuş kişilerin dili vardı. O, Osmanlıca idi. Medrese dili idi. Okumuş adamın dili idi. Sonra­ dan bu dil durumu Şinasi, Namık Kemal ve Hamit ile çözülecektir. Fakat bu dillerin de okullarda an­ laşılması zordu. Ancak bu durum Cumhuriyet devrinde Atatürk ta­ rafından çözümlenecektir. Kuru­ lan Türk Dil Kurumunca, Osmanlıca kelimeler tasfiye edilecek ve Türk dili bugünkü ileri dü­ zeye ulaşacaktır. Tanzimatın sanırım ki, en belli-başlı gerçekleşmiş yönü, ebedi alandaki gelişimi olmuştur. Fran­ sa’da ebedi kişiliğini tamamlayan Tanzimatla birlikte, Osmanlı Şinasi’nin Türk edebiyatında önem İmparatorluğu batı devletleriyle li bir yeri vardır. daha belirgin münasebetler ku­ rar. İngiltere’ye okumak üzere Tanzimat, hukuki yenilik de gençler gönderir. Fransa’ya bazı getirmiştir. Kadıların uyguladığı imkânlar tanır. Kendi mâliyesini dinsel hukukun yanında, medeni düzeltmek için batı devletlerinden hukuk da yer almıştır. Bu hu­ borç para alır. Tanzimat, bazı kukun belli-başlı kitabı olarak alanlarda ilerleme meydana ge­ «Mecelle» yazılmıştır. tirmiş. fakat bazı alanlarda da Buraya kadar göz önüne serdi­ sonradan tamamen unutulmuştur. ğimiz manzara, devlet organizas­ yonumuzun demokratik düzeye Tanzimat fermanın okunduğu itilmesine yardımcı olmuştur. günlerde bu uzaklaşma, dil yo­ lunda, çok daha ileri gitmişti. Os­ Tanzimat hareketi ilerleyerek manlI dili, bir kelimeler salatası 1. Meşrutiyete kadar gelir. II. meydana getirmişti. Arapça-Fars- Abdülhamit devrinde I. Meşruti­ ça-Türkçe karışımı anlaşılmaz bir yet ilân edilir. Meşruti idare, pa­ dil... dişahın bazı haklarını vatandaş­ lara vermesi anlamındadır. Kuru­ Dil, milletlerin yaşamasında ve lacak bir meclis, vatandaşlara ve­ birliğin kurulmasında en önemli rilen bu hakları kullanacaktır. etkendir. Osmanlı İmparatorluğu Uzun ömürlü olmayan Meşrutiyet imparatorluk sebebi ile Türk’ün idaresi, yerini tekrar istibdat ida­ öz dilini ihmal etmiş; bir yaban­ resine terkeder. Padişah devleti

8


istediği gibi yönetir. 38 yıllık bir bekleyiş devresinden sonra Sul­ tan Reşat zamanında 1908 yılında ikinci Meşrutiyet ilân edilir. Coş­ kun bir hava sarar Türkiye’yi. Herkes hürriyetin ne olduğunu sorar birbirine. Artık hürriyet vardır. Meclis yeniden seçilir. Ve çalışmalarına başlar. Fakat hürriyetin nasıl kulla­ nılacağını bilmek de, hürriyet ka­ dar önemlidir. Fakat hürriyetin iyice oturuşmadığı bir zamanda 1914’de I. Dünya savaşı başlar.

gilizler, ne de Fransızlar aşıp geçemez Çanakkale’yi, Çanakkale* de Mustafa Kemal vardır çün­ kü. Aman vermez düşmana. Düş­ man geri çekilir. 19 Mayıs 1919 da Mustafa Ke­ mal Samsun’a çıkar. Amasya’da, Erzurum’da, Sivas’ta yaptığı kongrelerle milli birlik ve bera­ berliği kurar. Ona hedef verir. İnönü’de, Sakarya’da, düşmana en büyük tokat vurulur. Yenilir, ka­ çar Türk ordusunun önünden. Türk ulusu kurtulur. Fakat günler yalnız harplerle geçmez. Türk cemiyetini organize de eder. Ankara’da kurduğu Bü­ yük millet meclisi ile, Türk dev­ letini tam bir siyasi hürriyete ka­ vuşturur. Devleti organize edecek güçlerin milletten doğmasını is­ ter. Kurulan yeni Türk Devletinin idaresi, Cumhuriyettir. Artık ne padişah korkusu, ne de halife gü­ cü... Bütün bunlar, eskimiş yapı­ nın temel direkleri, değiştirilir. Sonra da milli bütünlüğü gerçek­ leştirecek inkilâplara sıra gelir. Yeni inkılaplar, Türk devletinin gelişmesini tamamlar. Atatürk, 17. Türk devletini kuran en büyük devlet adamıdır. Onun kurduğu yeni Türkiye Cum­ huriyeti, dünya devletleri arasın­ daki şerefli mevkiini tekrar alır. Türk milleti, tarihinden getirdiği eşitlik ve adalet duygusunu Cum­ huriyetle tekrar bulur, kavuşur.

Savaş Türkiye’yi de içine alır. Ve Çanakkale’de düğümlenir. Ne İn-

Çünkü, Türkiye Cumhuriyeti, tarih içinde oluşarak, gerçek yerini almıştır. 9


Cumhuriyetin ; İlk Yıllarında Yabancı Heykeltraşların Yaptıkları A T A T

Ü R K Anıtları Yılmaz GÜLTEKİN

Cumhuriyetin ilk yıllarında Bü­ yük Kurtarıcımızın heykelleri yabancı heykeltraşlar tarafından yapılmıştır. Bunun sebebi de o zamanlar heykel döküm olanakla­ rının yokluğu ile heykeltraşlarımızın yetişmiş olmamaları idi. Bu heykeltraşlar KRIPPEL, CANONÎCA, HANAK ve THORAK’tır. îlk Atatürk heykeli, İstanbul’da 10

Saraybumu’nda, AvusturyalI heykeltraş — KRIPPEL’e yaptırılmış tır. Krippel’e yaptırılan ikinci ya­ pıt, Ankara Ulus Meydanındaki anıttır. Yüksek bir mermer kaide üzerinde Atlı ATATÜRK; kaide etrafında düşmanı gözetleyen mehmetçik ile, mermi taşıyan Türk kadmı figürleri, anıtı zen­ ginleştirir. Konya’daki Medrese Mimarisinden esinlenerek yapıl­ mış zarif kaide üzerindeki askerî kıyafetli ATATÜRK figürü ile, Samsun’daki şaha kalkmış atı üzerinde kılıcım çekerken bütün dünyaya meydan okuyuşu, bu Anıtta, başka şekilde ifade edile­ mezdi. Ankara Sümerbank binasındaki koltukta oturan ATATÜRK figü­ rü de Krippel’e ait olup, bağımsız­ lık savaşımızı sembolize eden Af­ yon şehrinin parktaki Zafer anı­ tındaki bir kartal gibi çıplak fi­ gür, Türk ulusunu temsilen yatan düşman figürüne saldırmaktadır. Kaidenin dört kenarındaki röliyefler, ATATÜRK’Ü, mesai arka­ daşlarını ve bağımsızlık savaşını yansıtan figürlerle süslüdür. İstanbul Taksim Meydanındaki Cumhuriyet anıtı, İtalyan CANONICA tarafından yapılmış olup, Beyoğlu yönüne bakan kemer kısmıftda, başta ATATÜRK olmak üzere Cumhuriyeti yaratan devrin en ünlü kişileri toplu halde görül­ mektedir. Arka kısımdaki kemer­ de, bağımsızlık savaşmda ATA­ TÜRK, doğu ve batıdaki kemerler de, Bayrak ve Sancak tutan Meh­ metçik figürleriyle Cumhuriyeti tanımlayan güzel bir yapıttır.


Ankara Etnografya Müzesi önündeki atlj ATATÜRK heykeli, büyük önderin geçici kabri olarak görev yapmış müzemizin önünde, gösterişli bir anıttır. Ankara Za­ fer anıtı, Mareşal üniformalı ola­ rak büyük kurtarıcıyı ayakta gösterir. Sanatkârın yurdumuz­ daki dördüncü son yapıtı, îzmirdeki atlı anıtı olup, ATATÜRK’ün sağ eliyle denizi göstermesi ve kaidenin üst alın kısmında «Or­ dular ilk hedefiniz Askdenizdir. îleri» komutu yazılıdır. Kaide ön yan cephesi, kurtuluş savaşımızı başta bayraklı figür olmak üzere, yapılan millî uğraşı yansıtır. Ankara’daki Kızılay Meydanın­ daki Güven anıtı THORAK ve HANAK adlı heykeltraşlara yap­ tırılmış olup, kaide duvarları taş­ tan friz halinde yüksek kabartma larla süslüdür. Bunlar ulusal sa-

İzmir Atatürk Anıtı

Saınsuıı Atatürk Anıtı

vaşımızı, Cumhuriyet devrindeki tarım, ekonomi, endüstri dalların­ daki gelişmeleri yansıtır. Kaide üzerindeki taş duvarın bir yüzü, yine aynı taştan yüksek kabart­ ma olarak, ortada ATATÜRK, sağında ve solunda ikişer yarı çıplak figür, Türk ulusunun ken­ dine güvenini, Atasına bağlılığını gösterir. Arka yüzde iki çıplak bronz figür, anıtın gösteriş ifade­ sini zenginleştirir. Son yıllarda Türk heykeltraş lan tarafından yapılan ATA­ TÜRK anıtları; buluş, kompozis­ yon, ifade yönüyle, bu saydığımız Atatürk heykellerini gölgede bıra­ kırlar. 11


A ta tü rk’ le Gelen Sanat Değişmeleri TANER AKHAN

Konuya Atatürk’ün, veciz bir sözü ile girmek istiyorum. «Sanatsız kalan 6ir milletin hayat damarlarından biri kopmuş de­ mektir.» Bu sözü ile Atatürk, sa­ nata ne kadar önem verdiğini bir defa daha izah etmiştir. Sanat deyince, içine çeşitli ko­ nular girmektedir. Mimari, hey­ kel, resim, müzik ve birçok tali dallara ayrılan küçük el sanatları da bunun içine girerler. Türkler Orta Asya’dan Viyana kapılarına kadar hem egemenliklerini, hem de sanatlarını yaymışlardır. Türk’­ ler bu tarih akışı içinde çeşitli dinlerin tesirlerinde kalmışlarsa da, kendi öz sanatlarını İslâm di­ ninin menşeinde arayıp, kendileri­ ne has bir sanat üslûbu meydana getirerek diğer kavimlere tesir etmesini bilmişlerdir. İşte böyle köklü bir sanata sa­ hip bulunan Türkler’de medeniyet gelişmesi Atatürk’le beraber bir Osmanlı padişahları zamanında hız bulmuştur. Atatürk’ün sanata Türk iyedeki çeşitli sanat merkez­ verdiği büyük değerle. Cumhuri­ lerinde yapılan kazılarda çıkarılan yet devrinde sanat olayları önem­ eserlerin dışarıya kaçırılmasına li bir gelişme gösterir. Meselâ mi­ göz yumulurken, Cumhuriyet dev­ mariyi ele alacak olursak; Cum­ rinde alman tedbirler, Türk Dil huriyet devrinde dış ülkelerde çe­ ve Tarih Kurumunun krulması şitli sanatları inceleyen mimarla­ ile inceleme ve araştırma, Türk rımız, bu üslûpların kendi Türk arkeologlarının himayesinde ya­ sanatlarında değerlendirerek ye­ pılmağa başlanmıştır. ni üslûplar meydana getirmişler­ Cumhuriyet devrinde müze ve dir. Neo—Klâsik üslûp buna bir misaldir. Ve öncülüğünü de Mi­ müzeciliğin gelişmesi ile sana­ mar Kemalettin yapmıştır. Keza ta verilen önem, bir kat daha art12


mıştır. Cumhuriyet devrinden ön­ ce, yok denecek kadar az sayıda olan müzelerin çoğalması ile, ken­ di topraklarımızdaki sanat eserle­ rinin korunması da mümkün ol­ muştur. Bu sayede, Turizmin kal­ kınması hızlanmış ve yurda ge­ len turist sayısında büyük bir artış olmuştur. Burada sanat sa­ yesinde ekonomik gelişmenin hızlı olduğunu söylemeden geçemij^eceğim. Çünkü bir çok ülkelerde turizm gelirleri, büyük bir yer tutmaktadır. Türkiye’de turizmin gelişmesi ancak Cumhuriyet devri ile ilerleme kaydeder.

rilen konserlerle, bu sanatın halk arasında yayılmasına çalışılmıştır. Buna örnek olarak konservatuarın kurulmasını gösterebiliriz. • Yine küçük el sanatlarının gelişmesi de açılan birçok okulların sayesinde olmuştur.

Diğer bir sanat dalı olan re­ simde de büyük değişiklikler gö­ rülür. Türklerin resme verdiği büyük değer, Uygur Türk’lerinden günümüze kadar gelmektedir. Os­ manlIlar zamanında bazı padişah­ lar (Fatih Sultan Mehmet) res­ me büyük önem vermişlerdir. Ancak, resim, saray içinde ge­ lişme göstermiştir. Atatürk’le be­ raber resim ve teknikleri, büyük ilerleme gösterir. Çok sayıda res­ samın, Türk anane ve yaşayışla­ rım sembolize eden resimlerle, Avrupa’da bile ünlerini duyurmuş lardır. Osman Hamdi Bey, Halil Paşa, Şeker Ahmet Paşa gibi; sadece resim yapmakla kalmamış, bunu sergileme işleri geliştirilmiş ve bütün herkesin resme alâka göstermesi sağlanmıştır.

Türk tiyatrosu için de bir ge­ lişmeden bahsedebiliriz. Cumhuri­ yet devrinden önce, sadece bir orta oyunu olarak sıkışmış-kalmış olan Türk Tiyatrosu, çeşitli ince­ lemeler ve araştırmalar neticesin­ de en üstün seviyesine ulaşmış­ tır.

Cumhuriyet devrine kadar Türk müziğinin köklerine inilmemiştir. Bu gelişme de, Atatürk’ün büyük çabası ile olmuştur.. Ya­ pılan incelemeler, meydana geti­

Bugün Türk ağaç ve maden sanatı, dünyada en üstün seviye­ sini bulmuştur. Tekniğin gelişme­ si ile, dokuma ve kumaş sanatın­ da Türk’ler, bütün ülkelere ses­ lerini duyurmakta ve gerek kali­ te ve gerekse sağlamlıkta başarı sağlamışlardır.

Buraya kadar izahına çalıştı­ ğım Türk sanatının Atatürk’le olan değişmesini ve gelişmesini sadece satıhda kalarak ele al­ dım. Netice olarak bir Türk top­ lumu olarak, sanata vereceğimiz önem, değer ve ilgi ile, dünya devletleri içinde en yüksek sevi­ yeye gelmemiz mümkündür. Bu da bir Türk olarak bize kadar ge­ len sanatımızı korumasını bilerek ve üzerinde araştırma inceleme yaparak olacaktır. Şu da unutulmamalıdır ki, sa­ natlarına bağlı olmayan milletler, zamanla erimeğe mahkûmdur­ lar. 13


ÇOCUK VE K İT A P MUZAFFER GÜLTEKİN

Uluslar arası barışı ve güvenliği sağlamakla yükümlü UNESC0,16 Kasım 1945’de Eğitim Bi-

nşçı bir anlayışla insanlara insanca yaşnma mutluluğunu kazand:rmayı amaçlayan bu kuruluşun

i mm • «amniöiA

i BKMatB

; iNlÜiTO.JİÜ^.H 3i RüiKAS

MiMUfFM

lifiiSüARl

10 Kasımda yapılan Atatürkü anma töreninde Atatürk köşesi

lim ve Kültür dayanışmasını sağ­ layan etkin bir anayasa hazırla­ dı. Çağ dışı bir anlayışa son ver­ meyi, insanlar: sosyal ve kültürel yıkıntılara sürükleyen sevimsiz savaşlardan uzaklaştırmayı, ba14

dayanak noktası' «Temel Eğitim» dir. Bir ulusun temeli ve güveni olan çocukların düşünce yapısını geliştirmek, o ulusun geleceğini güven altına almak demektir. Bu


nedenle temel eğitimi gerçekleş­ tirmek, çocuğa temel eğitimi ka­ zandırmak, daha doğrusu, çocuğa temel bilgileri vermek gerekir. İlk basamağı, okul öncesi olaıı temel eğitimin okul ve okul son­ rası etkinliğine arıtmak için sı­ nırlandırılmış dar bir uygulama­ dan çok, yaygın bir uygulamaya gerek vardır. Her ulusun kendi koşullarında gerçekleştirmeye ça­ lıştığı bu uygulama, UNESCO ta­ rafından da desteklenmekte ve gerekli her türlü yardım yapıl­ maktadır. Buraya değin kısaca amaçlarını özetlemeye çalıştığım bu kültür kuruluşu, yarının büyükleri ola­ cak çocukların daha iyi yetişmele­ rini sağlamak, yontulmamış dü­ şünsel yapılarına çağdaş bir şekil vermek; bunu gerçekleştirecek, gerçekleşmesinde etkin olacak ya­ rarlı yapıtları tanıtmak, bu yapıt­ lardan yararlanmalarını, kitap seçme ve okuma yöntemlerini ka­ zandırmak için; kasım ayının ikinci pazarıyla başlayan haftayı «DÜNYA ÇOCUK KİTAPLARI HAFTASI» olarak saptamıştır. Türkiyemiz’in de 1946 yılından beri kutlamakta olduğu «Çocuk Kitapları Haftası» m yirmiyedinci kez, 11-17 Kasım tarihleri ara­ sında kutluyacağız. Bu nedenle, özellikle her okulda köşeler düzenlenecek, kitaplar tanıtılacak, konuşmalar yapılacak ve şiirler okunacak. Çocukların, gençlerin yetişme­ sinde kitapların taşıdığı değer öl­ çülemeyecek kadar büyüktür. İyi seçilen bir kitap, çocukların ve­

ya gençlerin kişiliklerinin gelişme­ sinde, düşünsel bir güç kazanma­ larında etkin bir kaynak olacak­ tır. İyi seçümiş bir kitap, uygar bir ulus olmayı sağlayan en emin bir yol, en güçlü bir ışıktır. Bu yoldan gitmeyen, bu ışıktan ya­ rarlanmasını bilmeyen toplumlarda, uygarlık anlayışı, insanlık an­ layışı bilgisizliğin kör karanlığın­ da boğulur gider. Bugün en uygar ulus, ençok okuyan ulustur. O ulusta kötücül eylemler yok denecek kadar az­ dır. Belki de hiç yoktur. Eğer var­ sa, kitap seçmesini bilmeyen, oku­ masını bilmeyen bilgi dağarcığı iyi şeylerle değil, kötü şeylerle dolu kişilerin oluşturduğu bir olgu olmalıdır. Kitap bir bilgi ka­ zanıdır. Bilgi, insanların ekmek kadar, su kadar gereksinme duy­ duğu bir gıdadır. Güçlü olabil­ mek, tüm kötülklerden arınmak, yarma güvenle bakmak, en önem­ lisi de ulusumuzu uygar uluslar düzeyine çıkarmak için, yararlı bilgilerle dağarcığımızı doldurmalıyız. Bilgisiz, kültürsüz bir insa­ nın, içi boş bir ağaçtan farkı yok­ tur. Her an için yıkılmağa tut­ saktır .Kitap sevgisi, bir anne sevgisi kadar köklü olmalıdır ki­ şide. Çünkü kitap, bir annedir, bir babadır, bir öğretmendir. Çün­ kü kitap, kutsal bir nimettir. Onu sevmek, okumak ve saklamak so­ rumluluğunu hiçbir zaman yitir­ memek gerekir. Biz annelerin, biz babaların ve biz öğrenmenlerin sorumluluğu engindir bu konuda. Bu sorumlu­ luğumuzu duymak ve yerine ge(Devamı: 16. sahifede)


(Baştarafı 15. Sahifede)

tirmek! ulusça uygar olmamızın, huzur içinde, güven içinde yaşa­ mamızın, yarınlara güvenle bak­ mamızın öncül koşuludur. Bu ne­ denle çocuklarımıza, öğrencileri­ mize kitap sevgisini aşılamalı, on­ ların okumasını, çok okumasını sağlamalıyız. Çünkü sosyal bir varlık olarak dayanışmanın öncül koşulu bilgisizliği ortadan kaldır­ maktır. Bilgisizlik, eğitim eksik­ liği bir yuvanın olduğu kadar, bir toplumun, bir ulusun da yıkılmasına, bozulmasına neden olabi­ lir. *

olanağım vererek, onlara insan hak ve hürriyetlerini, özgürlüğü, insanca yaşamayı, saygıyı, sevgi­ yi en iyi şeylerle en kötü şeyleri öğretecek olan kitaplardır. Oku­ mak, iyi kitapları okumak,, ba­ şarının anahtarıdır. Eğer başarılı olamıyorsak, eksikliğimizi okuma­ da veya okuduğumuz kitapların değerinde aramalıyız. Değersiz ki­ taplar, insana kötücül eylemlerin­ den başka ne verebilir ki, hiç...

O halde çocuklarımızın sosyal ve kültürel yapılarının gelişmesin­ de etkinliği sağlayacak kitapları seçmeli, okumalı ve okutmalıyız. Çocuklarımızın sağlam bir kişi­ Okuma sevgisinin kitap sevgisiyle liğe bürünmesini istiyorsak, onla­ bütünleştirdiği bir çocuk için ba­ rın eğitimine, daha temel eğitim şarısızlık söz konusu değildir. O öncesinden eğilmeli ve okul ya­ daima koşacak, ileriye koşacak ve şamı boyunca iyi alışkanlıklar mutlaka özlemini duyduğu ereği­ kazanmasına, kafa yapılarının eği ne, mutlu sona erişecektir. tim ve kültürle pekleşmesine y ar-r dımcı olmalıyız. Unutulmamalı­ dır ki, çocuklarımıza vereceğimiz en güzel armağan kitaptıı, en bü­ yük zenginlik yine kitaptır. Ki­ tap, bin dosttan daha iyidir.

Akarsu

Atalarımızın bizim güvencemize bıraktığı güzel yurdumuzu, bizlerde eğitim süzgecinden geçmiş ço­ cuklarımızın güvencesine, hiçbir kuşku duymadan bırakabilmeliyiz. Ay-Yılmızlı bayrağın vatan burç­ larında sonsuza dek kalmasını, dalgalanmasını istiyorsak; genç ümitleri eğitmede, eğitimlerini sağlayacak etken güçleri, araçla­ rı bulüp çıkarmada ilgisiz kalma­ malıyız. Çünkü, vatanın temsilci­ leri, bekçileri, vatan savunmasın­ da güçlü olmak zorundadır. On­ lara, vatanı barış gözüyle savunma 16

Çelik tellere değdi mi güneş Deler kokulu ıslağım toprağın Kazmalar bir sonsuz evleğin suyu­ nu emer Koklar hayayı Giderek üleşir suyu evlek Akar şamatalarla ışıyan yöne Amasya’da avuç avuç su çarpar Ferhatlann yüzüne.

Emin ÎLKDOGAN

/


Çukurovalı Aşık Feymani ile Bir Söyleşi ★ Konuşan :

Y A

S A R

F A R

U E •

ı

N A L ★

Başbakanlık Kültür Müste­ şarlığı tarafından düzenlenen «I. Uluslararası Türk Folklor Semi­ neri» çalışmaları arasında yer alan «Âşıklar Gecesi» nde sazı ve sözü ile dinleyenlerin takdirlerini ka­ zanan Çukurovalı Âşık Feymani ile bir söyleşi yaptık. Âşık’ın çe­ şitli görüşlerini sorularımıza ver­ diği cevaplarda bulmaktayız. — Bilindiği gibi Çukurova ötedenberi ozanlara değer vermiş, Çukurovalı ozanların ünü yurt çapma yayılmıştır. Yörük,. Türk­ men ve Avşar aşiretlerinin daima doğanın koynunda ve en güzel yer­ lerinde yaşıyan insanları da gü­ zelden, güzellikten ve barış’tan yana olmuşlardır. Bu oluşta tabii olarak eski Türk geleneklerinin büyük payı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Güzelliği yaşıyan bu aşiretler insanı, tabii olarak güzeli söylemenin tutkusuna ka­ pılmıştır. Onun içindir ki bir Karacaoğlan çıkmış Çukurova’dan, bir âşıklar geleneği süregelmiş günümüzedek... Çukurovalı âşıkların sesi Karacaoğian’ın sesidir. Dünya görü­ şü onun görüşüdür. Doğa sevgisi dolu, yaşamaya bağlı, insanı se­ ven, çalışma gücüne yönelen di­ zeler onun havasındadır... Feymani’nin Karacaoğlan ha­ vasındaki «Gelsin de Bak» adlı şiirinden bir kopumu okurlarımız için sunuyoruz: «Turnam kanadım düzler Ördek avcusunu gözler Çığrışarak konar kazlar Göle bahar gelsin de bak (Devamı 18. Sahifede) 17


FEYMANİ biter acılar Yürüyen kağnı gıcılar Kervan düzer yaylacılar Yola bahar gelsin de bak...»

ler görüyoruz: «Yine gönlüm oldu yağma Sabâ Melikesi gördüm Tan yıldızı gayri doğma Sabâ Melikesi gördüm...»

Evet, Feymani de tıpkı Karacaoğlan gibi, Çukurova'nın renk ve yaşama cümbüşünde, Toros Çukurovalı Âşık Feymani sa­ dağlarının hürriyet kokan hava­ nat yaşantısı ile ilgili sözlerimizi sında gelen baharla bu duyguları ise şöyle cevaplandırdı: yaşıyor ve bize duyuruyor. — Çok küçükken, daha saz Feymani’nin şiirinde genellik­ çalmağa başlamadan önce aşk şi­ le bir iyi hava hakimdir. İşte, «U- irleri söylediğimi hatırlıyorum. zülme Gönül» başlıklı şiiri de bu Daha sonraları Feymani mahlası temayı içeren niteliktedir... ile yazmağa ve saz çalmağa baş­ ladım. Meclislerde ve halk arasın­ «Buna fani dünya derler da çalıp söylemem bu sıralara Üzülme gönül üzülme rastlar. Dönmedi diye gidenler 1968 yılından bu yana Kon­ Üzülme gönül üzülme ya Turizm Derneğinin düzenle­ diği «Türkiye Âşıklar Bayramı» Nice nice ocak söndü na katılmaktayım. Bu bayramda Nice teker terse döndü birincilik dahil çeşitli derece ve Kerem, Şah oğluyken yandı ödüllere lâyık görüldüm. Ayrıca Üzülme gönül üzüime Mut Karacaoğlan, İstanbul Altm Saz Yarışmalarına katıldım. Bu FEYMANİ der ki, hey canlar yıl Başbakanlık Kültür Müsteşar­ Unuttu bizi cananlar lığının «I. Uluslararası Türk Folk­ Her âşıka olur bunlar lor Semineri» dolayısıyla düzenle­ Üzülme gönül üzülme...» diği «Âşıklar Gecesi» faydalı ol­ muştur, diyebilirim. İnşallah ge­ Feymani de tıpkı Karacaoğ- lecek yıllarda da tekrarlanarak lan gibi sesleniyor sevdiğine.. bir gelenek haline getirilir. «Fatma Kele» şiirinde bu duygu­ — Âşık Feymani de, diğer ları çokça bulmaktayız. Çukurovalı ozanlar gibi sanatın değerini dizelerinde dile getiriyor. «Gel tarayım saçlarını Gelenekçi Türk Halk şairlerinin Affeyledim suçlarını hemen hepsinde olduğu gibi.. Ka­ Beni görüp kaşlarını dirbilir, kıymetbilir Anadolu in­ Çatma kele, çatma kele» sanının kendine özgü içtenlikli ha­ vasında... Âşık, sevdiğini güzelliği dil­ «Atalar böyle söylemiş lere destan olmuş, destanlara ko­ Sanat altm bileziktir nu olmuş bulunan Seba Melikesi N e güzel öğüt eylemiş Belkis’e benzetir. Onun «Saba Me­ Sanat altm bileziktir» likesi» isimli şiirinde bu tür dize­ (Devamı 23. Sahifede) 18


İLK DERS Rüştü TÜFEKÇİOGLU

(Ayvalık Lisesinin 1 Ekim 1973 günü yapılan açılış tö­ renindeki konuşmasından alınmı.ştır.)

... Biraz önce okulumuz bahçe­ sindeki Ata’mızın anıtına, biz öğ­ retmenleriniz, çelenk koyduk. Ye­ ni öğretim yılımızı açtık. Fidelerine kavuşan bir yetiştirici, onları yetiştirmek için nasıl didinir, uğ­ raşır ve bundan haz duyarsa, biz de bugün sizlere kavuşmanın haz­ zı içindeyiz. Sizler çiçeklerinizi açıp meyve­ lerinizi verdikçe; yurdun dört bir taratma dal salacak ve gelişme­ sinde, yücelmesinde katkınız ola­ caktır. Bizim görevimiz, sizleri, en iyi şekilde yetiştirip; girmek istediğiniz okullara hazırlamak­ tır. Yirmibirinci öğretim yılma gi­ ren bir öğretmeniniz olarak, sizlerden bazı dileklerim olacak. Öğ­ retmenlerinizi sayınız, onları ne­ rede görürseniz tatlı gülümseme­ nizle selâmlayınız. Bu tür davra­ nışlar, bizlere vereceğiniz en kıy­ metli hediyelerdir. Biz öğretmen­ ler, bunları sizlerden gördükçe, yaptığımız görevin hazzını duyan insanlar oluruz. ...Diğer bir isteğim de, ana di­ liniz olan «Türkçe»yi, her zaman ve her yerde kullanmanız olacak­ tır. Bunun dışında biı başka dili,

| ♦

konuşma dili olarak (kullanmayı­ nız. Bunu neden söylüyorum? Ay valık’a gelen yabancılarla fazla temasım oluyor. Bu sebeple, bir gün, şöyle bir soruyla karşılaş­ tım: «Ayvalık’ta ne kadar gayri­ müslim var?» Bu soru, üzerime dökülen bir kaynar su olmuştu sanki. Üzüntümü belli etmemeye çalışarak, «Ayvalık’ta bir tek Rum, bir tek Sırp yoktur» diye sorusunu cevapladım. O halde ni­ çin Alibey’de Rumca, Küçükköyde Sırpça konuşuluyor?» dedi. Bunun kötü bir alışkanlık olduğu­ nu anlatmaya çalıştım. Anlamıyor )ar, anlatamıyorum... Bir memlekette hangi mületin diü konuşuluyorsa, orası, o mille­ tin malıdır. Ayvalık’ta bir tek Rum, bir tek Sırp yoktur, ama yi­ ne bu milletlerin dilleri, bazı Ayvalık’lılarca «ana dilimiz gibi» kul lanılır. Evet, okullarımızda yaban­ cı dil (İngilizce - Fransızca - Al­ manca) okutulur, öğretilir.. Fa­ kat, bu dili, «konuşma dili» olarak değil, yabancılarla «anlaşma» dili olarak kullanırız. Ayvalık’ta 1770 tarihinde, Os­ manlI devleti vatandaşı olarak ika met eden RUMLAR, Cezayirli Ha­ şan Paşa’ya gösterdikleri yakın­ lıktan dolayı verilen bir fermanla, iç işlerinde serbest bir idareye ka­ vuşmuşlardır. Ayvalık, Osmanlı imparatorluğunun yıkılmasına 19


hk’a yerleştirilen Türk’lerden ev­ vel yerleştirilmiştir. Onların en yaşlı olanları; Balkan Harbinde, Sırpların, Türk çocuklarını hava­ ya atıp altına süngü tuttuklarını, gebe kadınların karınlarını deştik lerini, anlatırlar. Bunlar 'Vatanla­ rına ihanet eden Ayvalık Rumla­ rının, Ayvalık’tan temizlenmesi için millî birliklerle birlikte vuruşmuşlardır. Fakat yine de çoğu, «Sırpça» veya «Rumca» konuş­ maktan vazgeçemediler. «Yabancı dil bilmek iyi değil midir?» diyor­ lar.. Alibey’den gelen bir öğrenci­ ye hangi okuldan geldiğini sorma­ ya lüzum yoktur, dilinden anlaşı­ lıyor. Aynı şey Küçükköy öğren­ cisi için de vardır. Alibey ve Küçükköy’den gelen öğrencilerin ük yıllarda Türkçe’den başarılı ola­ mamalarının sebebi budur. Oysa, Fransızca, İngilizce ve Almanca kaynak olmuş bir şehirdir. Bu­ derslerinden pekâlâ başarılı olu­ günkü «Cumhuriyet İlkokulu» ve yor. Bu, kötü bir alışkanlığın et­ «Hükümet Binası»mn yerinde, kisidir. .. Osmanlı devletini içten yıkmak için çalışan «Akademi» vardı. Bun Bunlara son vermek sizin eliniz lar buradan «Yunan idealini» yay­ dedir. Anneniz, babanız veya di­ dılar. İstiklâl Harbinde, oturduk­ ğer büyükleriniz «yabancı» olma­ ları toprakların insanlarına ihanet dıkları halde, niçin îlkkurşun te­ ederek arkadan vurdular. Okulu­ pesine «Kurufitilya», Alibey’e muz önündeki Teğmen Fahri Bey «Cunda», Kemalpaşa çarşısına Şehitliği, bunun en güzel örnekle­ «Macoron» çarşısı, Güneş Adası rinden birisidir. Teğmen Fahri na «llyosta» diyorlar? îşte bunu Bey, Ayvalık’lı bir Rum kasabı söyletmiyeceksiniz, söylemeyecek tarafından, arkadan vurularak şe- siniz. Bizim öz dilimiz, ana dili­ hid edilmiştir. miz «TÜRKÇE» vardır, onu kul­ lanacaklar, onu kullanacaksınız. Ayvalık’a, Türk’ler «Ayvalık» Sözlerimi bitirirken, yaşantını­ derken, Rum’lar «Kidoniye» diyor lardı. (Kidoniye, ayvanın İslah e- zın mutlu, yeni öğretim yılınızın dildiği yer demektir). Küçükköy’e kutlu ve bol notlu olmasını dile­ yerleşen Türk’lerin çoğu. Ayva- rim. 20


Ayvalık Lisesi’nden Emekliye Ayrılan Sayın Ziya Yalçın İle Bir Söyleşi DERYA. TUĞRUL

1939 yılında Ayvalık ortaoku­ luna tarih öğretmeni olarak atan­ dığını öğrendiğim Pek Değerli öğ­ retmenim Sayın Ziya Yalçın, ar­ tık aramızda yok... O’nu, yeşil camlı gözlükleriyle, hafif çizgili lâcivert giysisiyle gözlerimizin önünde canlandıracak ve bu düş­ sel paşantımızla gönlümüzde sak­ layacağız. Meslek sevgisiyle bütünleşmiş öğretmenimin, özellikle Cumhuri­ yet tarihinde bizlere kazandırdığı güç, yarın göstereceğimiz başarı­ nın en sağlam kaynağı, dayanak noktası olacaktır. Çünkü o, bizle­ re, toprak sevgisini Yurt sevgisi­ ni, millet sevgisini ve ATA sev­ gisini öğretti. Türk olmanın gu­ rurunu her zaman duymamızı ve yaşamamızı öğretti. O, insanlık için tüm iyi meziyetleri öğretti. O, Atatürk’ü, Atatürkçülüğü ve Atatürk devrimlerini öğretti. Günler oluyor aramızdan ayrı­ lan Saym Yalçın’m. Ne o bizden geçebiliyor, ne de bir o’ndan. Ge­ çemez de, geçemeyiz de... Ve bu duygular içinde dolup taşarak varıyorum yanına. Öğrenmek için, yazmak için önce yaşamını soru­ yorum kendinden. Yaşamı ile il­ gili sorumu şöyle cevaplandırı­ yor : «— 1914 tarihinde İstanbul’da doğdum. İlk ve Orta okulu İstan­ bul'da okudum. Gazi Osman Paşa Ortaokulundan sonra, liseye An­ talya’da devam ettim. 1935-1936 öğretim yılında Antalya lisesini

ZIYA YALÇIN

bitirdim. Kısa bir süre sonra İstanbul Üniversitesi Coğrafya bö­ lümünde okudum. 1938 de Anka­ ra Gazi Eğitim Enstitüsü’nü bi­ tirerek öğretmen oldum. 30.X.1939 da Ayvalık Orta okuluna tayinim çıktı ve vazifeme başladım.» «— Efendim, öğretmenlik mes­ leği ve meslek anlayışınızı anlatırmısmız?» «— Ben öğretmenlik mesleğine severek ve istiyerek girdim. Ger­ çekte öğretmenlik mesleği, bazı nedenlerle, diğer mesleklere na­ zaran farklı bir meslektir. Küçük öğrencilerimizi yetiştirirken, on­ larda yaratmak istediğimiz ideal­ leri, bizim kendi hayatımızda da yaşatmamız şarttır. Kendimiz, ha­ yatta öğrencilere telkin ettiğimiz fikirlerin dışında bir tutum takı­ nırsak, öğrencilerin yetişmeleri ve bizlere olan güvenleri sarsılır. En azından, söylediğimiz şekilde yaşama düzeyinde bulunmamız şarttır» « —Ayvalık lisesinden mezun ettiğiniz ve şimdi sizinle öğret­ menlik yapan öğrencilerinizin ol21


duğunu tesbit ettik. Öğrencileri­ nizle aynı çatı altında öğretmen­ lik yapmaktan ne hissediyorsu­ nuz? «— Bugün Ayvalık Lisesinde muvaffagiyetle görev yapan 10 aan fazla öğretmen arkadaşım, benim öğrencilerimdir. Bu öğren­ cilerim tahsillerini tamamlayarak uzun yıllar diğer şehir ve kasa­ balarda öğretmenlik yaptıktan sonra, memleketleri olan Ayvalık’a geldiklerinde, yine beni kar­ şılarında aralarında görünce, esİd öğrencilik yıllarım yaşamışlar­ dır. Öğrencilerimin aralarında «meslektaş» olarak bulunmaktan hassetten tatlı bir anı ve gurur duyarım. Onların yetişmelerinde benim de ufak bir payım oluşu­ nu düşünerek, görevini yapmış bir öğretmen olarak, huzura ka­ vuştuğumu hissederim.» «— Edindiğiniz tecrübelerin ışığında öğrencilerinize nasıl bir tavsiyede bulunmak istersiniz?» «— öğrencilerim için tavsiye­ lerimi bir cümle ile anlatacağım. Hangi koşul içinde bulunursa bu­ lunsun, devamlı çalışmak, başa­ rının ilk şartıdır. Ne not alırsa alsın, umudunu kırmadan, devam­ lı ödevlerini yapmak ve çalışmak öğrenciyi başarıya ulaştırır. Bu arada şunu da hatırlatayım. Da­ ha küçük yaşlarda öğrenciye ça­ lışmanın amacı, öğrencinin ailesi tarafından, telkin edilmelidir.» «— Emekliye ayrılışınızın ne­ denlerini özetlemek mümkün mü?» «— Bu soruya bilmem ki, ne cevap vereyim .Ben aynı yerde devamlı olarak 35 sene öğretmen­ lik yaptım, öğrencilerimin çocuk­ larını lisede okutarak onların da bir meslek sahibi olduklarını görme mutluluğuna erdim. Meş­ hur şairimizin dediği gibi : «Yaş otuz beş, yolun yarısı...» Ben ha22

yat yolunun yarısında değil, son­ larında bulunuyorum. îki-üç sene evvel kıymetli lise müdürümüz (şimdi 3akanlık Mü­ fettişi) olan Oğuz Bey’e, meslek­ ten ayrılmayı istediğimi söyledi­ ğim zaman bana «Çok erken» di­ ye söze başlıyarak; çalışmaya, hakkım olmadığı şekilde sitayişkar sözlerle beni teşvik etti. Onun verdiği manevi güçle, üç se­ ne daha çalıştım. Şimdi meslekte görmesi gereken her lûtfu gören bir insan olarak, köşeme çekil­ dim. Her halde sizde hak verirsi­ niz.» « _ Değerli öğretmenim, bili­ yorsunuz, okulumuzda bir dergi çıkıyor. îlkkurşun dergisi. Bu ko­ nuda da bize birşeyler söylemek ister misiniz?» «— Neşir hayatına geçen sene başlayan îlkkurşun dergisinin, ilk sayısından başlıyarak bu gü­ ne kadar zorluklar içinde yürü­ tüldüğünü biliyorum. Dergi bu­ gün kendine haklı bir övünme ör­ neği olmuştur. Bunun bir okul dergisi olarak Türkiye’de pek az örneği vardır. Fakat derginin ba­ şında bulunan çalışkan bir ar­ kadaşımız Muzaffer Gültekin’in gayretlerini burada belirtmeyi bir görev sayarım.» «— Efendim, sizieri oldukça yorduk. Bizim soracağımız soru­ lar burada bitmiş oluyor. Acaba bizim sormadığımız ve sizin söy­ lemek istediğiniz bir şey var mı?» «— Bütün kıymetli öğrencile­ rimin ilerde başarılı bir meslek hayatına karışmalarını beklerken; değerli öğretmen arkadaşlarımın yeni ders yıllarının başarılı ve uzun yıllar sıhhat ve huzur için­ de çalışmalarını dilerim.» «— Çok teşekkür ederiz, Efendim.» «— Ben de...»


B oğaz’dan B ir Esinti Güler TUTMAZ

Onaltmcı yüzyıldan beri, Av­ rupa ile Asya’yı bir köprü ile bir­ leştirme çabaları ancak bugün ger çekleşmiş, Cumhuriyetimizin el­ linci yılında en güzel bir meyvası olmuştur. Boğaziçi Köprüsü hakkmdaki ilk kayıtlar Halikarnas’lı tarihçi Heredotos’a aittir. Buna göre M. ö. VI. yüzyılda Pers Kralı Darius 80.000 kişüik ordusunu Boğaz­ dan geçirebilmek için Anadolu Hi­ sarı ile Rumeli Hisarı arasına ge­ milerini yan yan dizerek bir köp­ rü yaptırmıştır. Bu da İstanbul Boğaz’ının ge­ çilmesinin imkânsız değil, ama çok güç olduğunun en güzel örne-“ ğidir. Asırlar boyu bu güçlükler aym şiddetle zamanımıza kadar gelmiştir. Hele İkinci Cihan Sa­ vaşından sonra sanayide atılan güçlü adımlarla birlikte, modern Türkiye’nin her bakımdan önemli bir şehri olan İstanbul’da nüfus artışına paralel olarak ulaşımda tıkanıklıklar ortaya çıkmıştır. Böylelikle yapılması zorunlu olan Boğaziçi Köprüsü, Avrupa’da birinci, Dünya’da dördüncü durum da olup, Ortaköy ile Beylerbeyi arasında yer almaktadır. Köprü’nün her iki yanındaki yaklaşım gözleri, asma olmayıp, ayaklar üzerine inşa edilmiştir. Bu nedenle daha hafif ve ucuz ol­ makta, ayrıca şeklinin özellikleri bakımından rüzgâr yükü 1/3 e düşmektedir. Eni 34 m. boyu 1074 m. deniz­ den yüksekliği 64 m. olup, tamam­ lanmış kablonun toplam kesiti 58 cm. çapmdadır. Kablolan taşıyan kuleler ise 165 m. yüksekliğinde

iki ayaktan ibaret, yüksek muka­ vemetli çelikten yapılmıştır. Alman — Ingiliz Boğaziçi köprüsü ortaklığına verilen, Bo­ ğaz Köprüsü inşaatında projeyi hazırlayan ve aym zamanda Mü­ şavir Mühendisliğini de yapan Freemon Fox Partner firmasıdır. 30/10/1973 Sah günü yaban­ cı devlet temsilcilerinin de katıl­ dığı bir törenle hizmete giren Köp­ rü, trafiğe ise 31/10/1973 tari­ hinde açılmıştır. Yaklaşık olarak iki milyar li­ raya mal olan Köprünün bu para­ yı 10 yılda sağlayacağı tahmin ediliyor.

Bir Söyleşi (Baştarafı 18. Sahifede)

— Barışçı Âşık, yeri geldiğin­ de, ayranı kabardığmda bakımz nasıl kükrüyor? «Sakın çatmasınlar bize Dünyayı getirdik dize Yunan’ı döktük denize Bize Türk oğlu Türk derler..»

Yurdunu seven, yurt güzel­ liklerine aşık ozanımıza teşekkür ettik. Yanımızdan ayrılırken bize şu dörtlükle veda etti: «Sabretmezsen gönül i§in ba­ şında Birgün yenilirsin can sava­ şında Feymani yazılı hece taşında Bir garip mezara uğrarsın birgün...» Hoşça kalınız... 28


HASRET Görünmez bir gök altında Kimsenin olmadığı sokaklarda Dolaştım. Aradım seni mart gecesi soğuğunda Yağmur ıslaklığında. Yitik umutlarım dökülüyordu gözlerimden Eylül yağmurlarına denk sıcacık Oysa ne de mesuttuk seninle. Dönen plaklar, İçilen şaraplar, Söylenen şarkılar... Hep, hep bizimdi. Bizim şarkımızın bir parçasıydı, Umutlar. Ellerim, gözlerim Hep senin, şenindi. ^Her akşam gibi Bu akşam da seni çağırıyorum Gel, kurtar umutlarımı karanlıktan Mehtabım ol, güneşim ol ateşim ol Çünkü sen benim arzum Hergün büyüyen hasretmişin Hasretimsin inan bana HASRETİ MSİN.

SEMAHAT ERTEKİN 34


Okulumuzdan Haberleı (B aş ta r a f ı İç K a p a k ta )

öğretmenler kadrosu 44’e yükselmiş ve öğretmen kadrosu daha da güçlenmiş­ tir. Bu güçlü kadro arasında yer ulan yeni öğretmenlerimize görevlerinde ba­ şarılar dileriz. ★ Okulumuz Sosyal Bilgiler ö ğ ­ retmenliği görevini yürütmekte olan genç öğretmenlerimiz Sayın Sema Dedeoglu, Balıkesir Pamukçu Orta oku­ luna atanmıştır. Aramızdan ayrılan Sa­ yın Sema Dcdcogiu’aa yeni görev ye­ rinde do, haşarılı çalışmalar yapması dileğimizdir. ★ Bir süre Lisemiz edebiyat öğret­ menliği görevini yürüten Sayın Arma­ ğan Başcgmez, kendi isteği 11e öğret­ menlikten ayrılmıştır. Bundan sonra öğretmenlikten uzak bir yaşam süre­ cek olan Başegmez’e, mutluluklar dili­ yoruz. ★ Okulumuz Müdür Başyardımcısı iken Müdürlüğe atanan Sayın Yılmaz GüHekin’in yerine, müdür başyardım­ cısı olarak Sayın Necdet Sümer atan­ mıştır. Müdür yardımcılığına da Cum­ hur Dodcoghı getirilmiştir. Her iki müdür yardımcısını, yeni görevlerin­ den dolayı kutlarız. iç Okulumuz memur kadrosuna ata­ nan Saym Emine Çeşit i'.e, memur kad rosu üçe yükselmiştir. Yine Okulumuz kalorifer kadrosunda hizmetli olarak görev yapan Hüseyin Misi, Dursunbey Lisesi’ne atanmıştır. ★ Okulumuz Fizik öğretm eni Meh­ met Ural yönetiminde, Ayvalık Lisesi Deneme Eğitim Radyosu, 1 Ekim 1973 denberi yayınlarını sürdürmektedir. Ve­ rici gücü 100 W att. olan ve kısa dalga 41 metro üzerinden yayın yapan rad­ yomuzun günlük yayın saatleri şöylcdir:

Pazartesi, Salı, Perşembe, Cuma: 16.00 — 17.00 Çarşamba: 16.00 — 18.00 Cunıurtesi: 17.00 — 19.00 Pazar: 10.00 — 12.00 ve 17.00 — 19.00. ★ Cumhuriyetimizin 50. yılı nede­ niyle yapılan OPTİMİST YELKEN yar:şiar:nda iki ayrı yarış yapılmış ve yapılan birinci yarışmada MESUT Akm birinci, MEHMET ÜSTÜN SOY ikinci. EMEL YÜCEL üçüncü olmuş­ lardır. İkinci yarışmada İse HAKAN KALDIRIMCI birinci, LİDER AKIN ikinci vo MESUT AKIN üçüncü olmuş lardır. Her iki yarışta da derece alan öğ­ rencilere CUMHURİYET KUPASI ve­ rilmiştir. ic Cumhuriyetimizin 50. yılı nedeniy­ le yapılan yarışlardan bir diğeri de, erkekler ve kızlar arasında yapılan koşulardır. Erkekler arası yapılan 3000 metre koşularında REMZİ SOYAK bi­ rinci, OSMAN SARGIN İkinci ve M. EMİN ÇATIKER üçüncü olmuşlardır. 1500 metrede yapılan erkekler arası koşularda ise MEHMET İRİS birinci, 3ASRI AKINCI ikinci ve ALÎ GÜMÜŞ GÜL üçüncü olmuşlardır. 1000 metre kızlar koşusunda yarış­ maya ZEUHA SOYKAN'dan başka ka tılan olmamış vo birincilik kupasını yorulmadan almıştır. Koşularda derece alan yarışmacılara CUMHURİYET KUPASI verilmiştir. İç Cumhuriyetimizin 50. yılı nedeniy­ le Lisemiz öğretmenlerinden MUZAF­ FER GÜLTEKlN'in yönettiği cATA­ TÜRK VE CUMHURİYET» konulu bir konferans düzenlenmiştir. Radyomuz­ dan naklen yayını yapılan bu konfe­ ransa, yine okulumuz öğretmenlerinden

26


A yvalıktan Çizgiler Kâzım ERTÜRK İki gözü iki çeşme Güneş Iıer gün Ayvalık'ta. Cunda kırık gönül sanki Hüzün çamlarla balıkta. Şeytan Sofrası’nda melek Alay edeıj Afrodit’le. Bahara göre her dilek Onsekizinde tüm kitle. Gece kara-mavi deniz Onbin yılın rüyasında. Yaz pırlanta kolye bir iz Venüs’ün altın taamda. Gümüş dalı zeytinlerin Elinde Adem Baha’nın. İlk kurşunla doğan derin Aklığında hür sabahın. Ahid öztokat ve İstiklâle İlkokulu öğ­ retmenlerinden Zakir Güven, konuşma­ cı olarak katılmışlardır. 10 Kasım 1973 Cumartesi günü Atatürk’ün 35. ölüm yıldönümü nede­ niyle okulumuzda ve Sanat Enstitüsü konferans salonunda olmak üzere iki anma töreni düzenlenmiştir. Okulumuzda düzenlenen törende öğretmen ve öğrencilere A tatürk’ün çeşitli yönleri dile getirilmiş, gürler okunmuştur. Sanat Enstitüsünde yapılan anma töreninde de Atatürk hakkında çeşitli konuşmalar yapılmış, şiirler okunmuş, Okulumuz Müzik Korosu da törende ayrı bir program sunmuştur. -Ar Okulumuz kütüphanesinin bir bö­ lümünde, 11-17 Kasım 1973 tarihleri arasında, DÜNYA ÇOCUK KİTAPLA­ RI HAFTASI nedeniyle bir köşe düzen

26

Sonsuzluktaki Ben Fatma KARAŞIN

Savurdu beni usumdaki fırtınalar Yaşamdan sürükledi. Henüz benliğimi bulmadan Uçurdu, Sonsuz karanlığa bıraktı beni.. Ayırdı sıcacık dost ellerinden, Ümitlerimi beslemek oldu artık. Karamsarlık, Yalnızlık dört bir yanım.. Kopmam mümkün değil Çevremdeki sonsuzluktan.

lenmiş ve bu köşede çeşitli yayınlar öğrencilere tanıtılmıştır. İ t Lisemiz sınıfla-arası voleybol karşılaşmaları başlamış olup, bugüne değin yapılan karşılaşmalarda aşağıda­ ki neticeler alınmıştır: 5 Edebiyat: (0) - 6 Edebiyat: (2) 6 Fen: (2) - 4/A-B Karması: (0) Voleybol karşılaşmalarının en ilgi çekeni de sınıfların öğretmenlerle yap­ mış oldukları voleybol karşılaşmaları­ dır. Ali Erten, Metin Güneri, Dlnçer Bilmedik, Ethem Kur, Muzaffer Gültekin, Şaban Yazla, Ünal Çallı ve Cevval Akalp’den oluşan öğretmenler voleybol takımının bugüne değin yaptığı karşı­ laşmalarda aldığı sonuçlar şöyledir:

öğretmenler: (2)-5/Fen: (0) öğretmenler: (2) - 5/Edabiyat: (0)


Yeşim Taşı Denizler neden vurur başını kayalara Neden gökten yıldızlar dökülür parça parça Kapımızı örtmüşken zaman denilen perde Tanrıdan sesler gelir simsiyah gecelere Kalleş fırtınaların elinde oyuncaktır Seviden arda kalmış bütün yalan yeminler Ateş böceklerinin kanadında uçuşur Gönülleri aldatan bütün yalan yeminler Mavi buhurdanlıktan tütsülenirken akşam Yutup aydınlıkları tüm evreni kucaklar Nemli ıslak gözlerde bir dev olur yalnızlık Bir YEŞİM TAŞI kadar katılaşır anılar. N ilgin KAVUKÇUOGLU


Ayvalık Lisesi Müzik Korosu 10 Kasım Anma gününde toplu olarak görülüyor..

FÎATI: 250 KURUŞTUR


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.