m m AYVALIK LİSESİ EĞİTİM KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
M EVLÂNA A . K A D İR M U ZAFFE R G Ü LTE K İN İS A K A Y A Ğ A N F A T M A K A R A Ş IN * Ü N V E R N A S R A TTIN O G LU E M İN İLKD O G AN Ş A B A N M E T İN Y A Z L A CEVHER T A N F E R Y IL M A Z G Ü LTE K İN M E LE K Ç A N D A R LI ÖZGÜN OZAN D E R Y A TU Ğ R U L M E TİN G ÜNERİ
YIL : 2
SAYI : 8
ARALIK 1973
İL K K U R Ş U N Ayvalık Lisesi A ylık Eğitini, KUltllr Sanat Dergisi
Sahibi: Okul Müdürü y IL.MA Z O V L lE K I N ★ Yazı İşioıı Sorumlu Yönetmeni: M U Z A İV E K G U LTEKİN ★ liuskaju H A ŞAN ÜKTEN ★ Başkan Yardımcısı C AN SE LÎ K A F A D A R ★ Müdür M EHM ET A K D Ü L ★ Müdür Yardımcısı TAYFU N BALABANER ★ Sekreterler D E R Y A TU ĞRU L ŞÜ KR AN MERT Saymanlar F U N D A GENCEL ECE Ç E LİK
* * * Kanoca Matbaası * Tel: 35390 İzmir *
M. H İD A Y E T P A S IN : «Komşu lisemizin, İLKKU RŞU N , A yva lık lisesi Eğitim Kültür Sanat dergisini zevk le okudum. Bugünkü güç koşullar altında her yönüyle eğitim ve öğretime hizmet edici tüm nitelikleri taşıyan «llkkurşun Dergisi» Lisenizin büyük bir başarısıdır. Başta dergi sahibi okul müdürü olmak üzere, yönetici öğ retmen öğrenci ve velileri, tebrik eder İLK KURŞUN’un sürekli olmasını candan dile rim.» İR F A N Ü N V E R N A S R A TTIN O G LU :
Şermin Aktosun Gül Özgüle Kapak Kompozisyonu NECDET SÜMER
Yıl: 2 Aralık 1973 Sayı: 8
AH M ET YO R U LM AZ : «llkkurşun» dergisi için en içten tebrik lerimi ve başarı dileklerimi sunmak amacıy la bu mektubu yazıyorum. lik sayı olmanın bir takım teknik ve muhteva noksanları bile sizin derginizde bir hiç mesabesinde. Bunu, yirmibeş yıla yakla şan muhabirlik, yazarlık, yayımcılık ve satı cılık tecrübelerime dayanarak ifade ediyo rum... İkinci sayıdan itibaren daha iyiye, da ha mükemmele ulaşılacağının inancı içinde Ayvalık ve yurt çapındaki hizmetlerinizin devamın dilerim. Ayvalık - 7 Ocak 1973
Edremit - 2 Mart 1973
İnceleme Kurulu Serap Kandiya Tayfun Ergin Fatma Karaşın
İLKKURŞUN
İLKKURŞUN İÇİN NE DEDİLER..
«...Ayvalık Lisesinin aylık yayın organı olan dergiye «llkkurşun» adının verilmesi ve fa örneklerinin en güzelidir. 30 Ağustos 1922 tarihinde Yunan kuvvetlerine en son darbe nin vurularak aynı düşmana 28 Mayıs 1919 tarihinde İlk kurşunun atıldığı Ayvalık’ın de( Devamı 25. Sayfada)
A Y V A L IK LİSESİ A Y L IK EĞİTİM. K Ü LTÜ R. S A N A T DERGİSİ Gönderilen yazılar yayınlansın yayınlanmac a geri verilmez. Gelen yazılar inceleme kurulundan geçer. Ayda bir kez yayınlanır, yıllık sekiz sayıdır. Abone şartlan: Yıllık 20, dört aylık 10. sayısı 2.5 liradır Yazışma adresi: tlkkurşun Dergisi, Ayvalık Lisesi - Ayvalık
M E S N E V İ
(•)
(Mevlâna’nın Meenevi’ye kendi yazdığı ilk 18 B eyit). — Dinle, bu ney, nasıl şikâyet ediyor, ayrılık ları nasıl anlatıyor. — Beni, kamışlıktan kestiklerinden beri fer yadımdan, erkek de ağlayıp inledi, kadın da. — Ayrılıktan parça parça olmuş bir gönül isterim ki iştiyak derdini söyleyip anlata yım. — Aslından uzak düşen kizi, yine vuslat za manını arar. — Ben, her toplulukta ağladım, inledim. Fe na hallüerle de eş oldum, iyi hallilerle de. — Herkes, kendi zanmnca benim dostum ol du amma kimse, içimdeki sırları araştır madı. — Benim sırnm, feryadımdan uzak değil, fa kat gözde, kulakta o nur yok. — Ten, candan, can da tenden gizli, kapalı değil, lâkin canı görmek için kimseye izin yok. — Bu neyin sesi ateştir, hava değil; kimde bu ateş yoksa yek olsun.(*)
(* ) Bu 18 beyit. Abdiilhaki Gölpmarh’nm ha zırladığı M E V L Â N A Hayatı - Eserlerin den Seçmeler adlı kitaptan alınmıştır. (S. 47-48)
3
— A şk ateşidir ki neyin içine düşmüştür, aşk coşkunluğudur ki şarabın içine düş müştür. — Ney, dosttan ayrılan kişinin arkadaşı, hal daşıdır. Onun perdeleri perdelerimizi yırt tı. — N ey gibi hem bir zehir, hem bir panzehir olanı, ney gibi hem bir hemdemi, hem bir iştiyak çekeni kim gördü? — Ney, kanla dolu olan yoldan bahsetmede, Mecnun aşkının hikâyelerini söylemede dir. — Bu aklın mahremi, akılsızdan başkası de ğildir, dile de kulaktan başka müşteri yoktur. — Bizim gamımızdan günler, vakitsiz bir ha le geldi; günler, yanışlarla yoldaş oldu. — Günler geçtiyse, geçip gitsin, korkumuz yok. E y temizlikte eşidi olmıyan, hemen sen k a l — Balıktan başka her mahlûk, suya kandı, rızkı olmıyana da günler uzadı. — Ham pişkinin halinden anlamaz; öyleyse söz kısa kesilmelidir.
4
Ölümünün 700. Yılında
MEVLÂNA MUZAFFER GüLTEKİN" ♦ ♦ ♦ ♦ Düşünce tarihinin en büyük isimlerinden olan M E V L Â N A CEL Â L E D D ÎN RUMİ, 30 Eylül 1207 yılında, bugün Afganistan sınır ları içinde bulunan B ELH şehrin de dünyaya gelmiştir. O sadece Türk ulusunun değil, tüm insan lığın kabul ettiği ve gönlünde ya şattığı bir «A şk Mimarı» dır. Öy le bir mimar ki, kurduğu temeheı üzerinde, ahiâkın en iyi meziyet leri, evrensel bir barış aniayış. içinde yükselmiştir. İnsancıl bir dünyanın özlemini duyan Mevlâna, çağının en büyük İslâm bilginlerinden olan Bahaddin Veled’in oğludur. Sultan-ül Ulema adı ile anılan Bahaddin Veled, Mevlâna henüz 5— 6 yaşların da iken, Moğol ordularının Harzemşah’lar üzerine yaptığı devam lı saldırılar sırasında, Belh şeh rinden ayrılarak, Bağdat’a hac’a gitmiş ve daha sonra Konya’ya gelerek yerleşmiştir. Anadolu Sel çuklu Devletinin kültür merkezi olan Konya’da yaşamını sürdüren Bahaddin Veled, 85 yaşlarında iken 1231 yılında ölmüştür. Soylu ve kültürlü bir aileden ge len Mevlâna, babasının ölümü sı ralarında 24 yaşlarında bulunu yordu. Gerek babasından gördüğü eğitim, gerekse yaşadığı zama nın bilginlerinden aldığı eğitimle kendini yetiştiren Mevlâna, öğre nimini Şam ve Halep’te tamamla
mış, yaşadığı çağın tüm bilgileri ni, hatta yaşadığı çağdan önceki bilgileri de edinerek, kültür yapı sını kurmuştur. Burhaneddin Muhakkık-ı Tirmizî ile tanışması, Mevlâna’nm olgunlaşmasında bü yük bir etken olmuştur. Iç yapısı nı, Tirmizî ile geçirdiği 9 yılda ol gunlaştıran Mevıâna, Konya’da bulunan çeşitli Medreselerde de öğreticüik görevinde bulunmuş tur. Mevlâna’mn «manevi» dünya sını tamamen değiştiren en önem li olay ise, 1244 yılında Şemseddin-i Tebrizı iie tanışması olmuş tur. Duygusallığı, şiir gücü, Şems ile tanıştıktan sonra en yüksek doruğa ulaşmıştır. A rtık Mevlâna sadece bir düşünür, sadece bir fi kir adamı değil, bir gönül adamı dır da. Evrensel düşüncenin ya nında, dinsel düşüncelerini de halk ağzı bir söyleyişle, halka ileten, halkı uyaran, tüm kötülüklerden arınması için ömrünü veren bir sanat adamıdır Mevlâna. Dinsel bir ayrıcalık gütmeksizin, tüm in sanları dost olmaya çağıran, zen gin — fakir demeden her toplum dan insanlarla «manâ alemi» ni zenginleştiren Mevlâna, alçak gö nüllülüğün barış severliğin de tem silcisidir. Gönüllerin yıkılmayan sevgisini kazanan Mevlâna, daha çok, der vişlerle, yoksullarla, yani halk ta-
5
bakası ile düşüp kalkmıştır. Yük sek mevkilere özenti duymayan Mevlâna, nefsini tüm kötülükler den anmasını bilmiş içindeki sa bır gücü, onu, tüm acı sözlerden kötü eylemlerden uzak tutmuş tur. Şems ile tanışmak, Mevlâna’yı ne denli bir iç değişikliğe uğrat mışsa, ondan ayrılmak, daha doğ rusu Şems’in Mevlâna’yı terk edip gitmesi de Mevlâna’yı o denli et kilemiştir. Bir gönül adamı olan Mevlâna, artık yakıcı bir aşkın duyarlılığın da, «A şk U ygarlığı» nın kurucu sudur da. Onun sema’smda mü zik, şiir düşünün bir giysisidir. Keskin zekâsında ince duyarlılığı, lirizmin en güçlü şirlerini oluştu rur. Bize ulaşan yapıtlarının özün de, özgür düşüncenin, gerçekçili ğin yansıdığını görmek mümkün dür. Düşünce özgürlüğüne olduğu kadar, kişi özgürlüğüne de önem veren Mevlâna, toplumun temelini oluşturan bireylerin sağlam bir ahlâk anlayışı içinde, erdemli ki-
6
şiler olmasını isteyen ve kötüleri kötü yollarından döndürerek er deme yönelten güçlü bir terbiyeci dir. Halk için sanat anlayışı içinde, şiiri bir — araç— olarak kullan mıştır. Gerçekte her şiirde, halka birşeyler kazandırmanın amacım gütmüştür Mevlâna. Yapıtlarının oluşumunda Halk öyküleri, ata sözleri, halk inanışları, uyarıcı anlatımının en etkin savunma si lâhıdır. Tüm yapıtlarında dil ve anlatım özelliği, bir bütünlük gösterir. Di li halk dilidir. Bu dil halk dilinin tüm özelliklerini taşır. Onun ince zekâsının ürünleri olan seziş ve buluşları, düşünsel verileri, ileri bir görüşün anlatımı sayılmalıdır. Tüm insanlar arasında sınıfsal bir ayrıcalığın karşısında bulunan eşitçi bir anlayış içinde özgürlük bayrağını insanlara açan o dev rimci insan; bir gün, düşüncenin, erdemin, ilmin sonsuzluğunda ken dini yitirecek amansız bir hastalı ğın kollarmda bulacaktır kendi ni. Hastalığın şiddeti günler, saat ler, dakikalar geç:ikçe artacak; her geçen gün, onu, içindeki «Sul tan’a» yaklaştıracaktır. «öldüğüm gün, tabutum götürü lürken bende bu dünya derdi var sanma. Benim için ağlama, yazık vah vah deme; şeytanın tuzağına düşersen o zaman eyvah demenin sırasıdır. Cenazemi gömdüğün zaman f i rak, aynlık deme; benim buluş mam; kavuşmam işte o zamandır. Beni toprağa verdikleri zaman el veda, elveda demeye kalkışma, me zar cennet topluluğunun perdesi dir.
Batmayı gördün değil mi? Doğma yı da seyret, güneşle aya gruptan hiç ziyan gelir mi?» Diye, dostlarını avundurmağa çalışan Mevlâna, 17 Aralık 1273 pazar günü, ruhunu «Sultan» ına teslim etti. Bugün Konya’da, Selçuklu ve ziri Alemeddin Kaysar’m Tebriz’li Emir Bedriddin Gühertaş’a yap tırdığı «Kubbe-i Hadra» da, gömü lüdür. Mevlâna’nın bize kadar gelen, dizeler arasında onun nefesini, dü şüncesini, ilmini, erdemini bula bildiğimiz yapıtlarından en önem lilerinden birisi; Dinsel konu ları gerçekçi bir görüş, zengin bir anlatım gücü ile oluşturduğu MESNEVÎ.sidir. 6 bölümden olu şan bu yapıtın içinde 25618 beyit bulunmaktadır. Zengin bir folklor kaynağı sayılabilecek bu yapıt, aruz vezni ile yazılmış olup, ilk 18 beyitini kendisi, diğer kısımlarını da Hüsamettin Çelebi kaleme al mıştır. Yaklaşık olarak 21366 beyitten
oluşan D İV A N — I K E B İR ise, şi irlerinin topıandığı büyük yapıttır. Kaside'yi ansıtan gazenerinde coş kun bir lirizm varuır. Aşk gerçek lerini derin bir yakıcılık içinde, Aruz vezniyle boyutiandırmıştır. Şiirlerinde, Mevlâna’mn iç dün yasının enginıerde sonsuzlaşan dalgalarını bulmak mümkündür. Divan-ı Kebir’de ayrıca 1791 Ru bai vardır. Mensur eserlerini içeren bir baş ka yapıtı da F İH İ M Â -F iH ’dir. Vezin ve kafiyenin katı kalıpların dan kurtularak, düşünce özgürlü ğünü sınırlandırmadan, kalıplaş tırmadan, dinsel ve tasavvuf ko nularını, halk ağzı bir söyleyişle, zengin folklor ürünleri arasında eritir. Dostlarına ve yakınlarına yaz dığı mektupların toplandığı, bil gi yönü ağır, didaktik bir nite liği olan M E K TU B Â T adlı yapıtı da önemli ve anılmağa değer ya pıtlarından birisidir. Mecalis-i Seba yapıtında ise, 6 vaazı bulunmaktadır.
K A Y N A K K İT A P L A R i Mevlâna Celâlettin Prof. B. Fûrûzanper Cev. Prof. Dr. Feridun Nafiz Uzluk İstanbul 1963 — M. E. Basımevi Mevlâna Hayatı Eserlerinden seçmeler Haz: Abdülbaki Güipınarlı Varlık Yayınevi İstanbul Ekin Basımevi Mart 1958 M ESNEVİ — Mevlâna. Çev: Veled İzbudak İstanbul 1960 Millî Eğitim Basımevi Mevlânanm Rubaileri — A saf Halet Çelebi Kanaat Kitabevi 7
SÖZ GERÇEĞİN GÖLGESİDİR ( * ) M E V L A N A Söz, gerçeğin gölgesidir, parça
buçuğudur. Gölge, insanı
kendine çekerse gerçek, haydi haydi çeker. İnsanı insana
çe
ken, can bağdaşmasıdır; söz değil; söz behanedir. Birisi yüzbinlerce mucize görse, söz duysa, kerametler seyretse kendi sinde o peygamberle, yahut o erenle bir can bağdaşması yoksa fayda etmez. İnsanı coşturan, kararsız bir hale getiren
can
bağdaşmasıdır. Saman çöpünde kehlibarlar birazcık can bağ daşması olmasa hiç mi hiç kehlibara gitmez.
Herşeyde, Cin
siyle bağdaşma kabiliyeti gizlidir, gözle
görünmez. Herşeyin
hayali, insanı o şeye çeker. Bağ, bahçe
hayali, insanı bağa,
bahçeye çeker; dükkân hayali, dükkâna. Fakat bu hayallerde hileler de gizlidir. Görmüyor musun ki filân yere gidersin, piş man olursun; hayır sanmıştım ama dersin değilmiş. Bu hayal ler örtüdür adeta; örtü altında birisi gizli. Hayaller ortadan kalktı mı, gerçekler, hayal örtüsünden sıyrıldı da yüz gösterdi mi kıyamet kopar orada; hal böyle olunca da pişmanlık kal maz artık. Eni çeken her gerçek odur. (2. Bölüm)
( ^ ) Abdülbaki Gölpm&rlı’nın hazırladığı M E V L  N A C E L  L E D D İN F İH İ M — FÎH , M E K T U P L A R ve M E C ÂLİS— 1 S E B A ’dan Seçmeler adlı kitapdan alınmıştır. (S. 57)
8
H ALK Ş'İRI
:
VE
AŞIKVEYSE1 i;
*
|
IS A K A Y A C A N
if
;
★
$
^ ^ w ^ w w w w w w w %
Aşık Veysel Şatıroğlu’nun ölü münden sonra, yazılanlar, söyle nenler ortada, sıcaklığı zihinler de. Zaman zaman, anılarının, var lığının ebedileştirilmesi için, resmi ve özel kuruluşlar, tutarlı uğraş lar içine giriyorlar/girmişler. An cak, kesinliğe kavuşamayan bir husus var: Aşık Veysel, Halk şi irinin son halkası mıdır? Yani, onun yeri doldurulabilecek midir? Bizde, gerçek anlamda değer li kişiler ölümünden sonra daha çok anımsam lıyor, dilden düşürül müyorlar. Bunun sakıncalı olduğu noktasında birleşenler olduğu g i bi, yerinde bir davranışhğından da söz edenler var. Ölüm hepimizin uğrayacağı acı bir sonuç, önü alı namıyor, teslim oluyoruz ister is temez. Teslim olmak zorunluğundayız. Halkın içinden çıkıp, onun dert leriyle, sevinçleriyle içiçe bulu narak, dışarıya vuran hislerin ter
cümanı olarak kabullendiğimiz ve ya kabullendiğim Halk Ozanla rının gerçek anlamda yerleri ve değerleri büyüktür. Ama, özenti ve aşırmalar içinde bulunmamak kaydı ile.. Kabullenmeliyiz, geçen yıllarla birlikte, halk şiirimiz güçlenmekte, yörüngesine oturmakta dır. Bu konuda bir takım emeği geçen kişüer vardır. Hakları in kâr edilemeyecekler vardır. Aşık Veysel bunların başında gelmek tedir hiç şüphesiz. Özellikle Doğu Anadolu, halk ozanları yönünden oldukça verim li, çoğu bu yörelerden yetişiyor. Sivas İlimiz bunların başında. Bu radan da anlamak ve kabullenmek gerekiyor ki, Veysel.in toprağı halk şiiriyle yoğrulmuş ve sonuç ta «sadık yari» olmuş. İzleyebildiğimiz kadarıyla, V ey sel’in, halk şiirinin son halkası ol duğu bundan yirmi yıl önce, Sa bahattin Eyüpoğlu tarafından ile ri sürülmüş. Bunun kişisel bir yar g ı olduğu düşünülürse, geçecek yıllarla birlikte aydınlık içine çı kışı daha bir kesinlik kazanacak tır. Evet, görmeden, hissettikleriy le, bunca etkili, bunca ileriye dö nük ve bunca gerçek dolu şiirler verebilmek, çoklarının harcı de ğil. Tümüyle Anadolu, biraz da yoksulluk kokan dizelerindeki an lam büyüklüğünden, halk şiirimi zin son halkası, sonucunu çıkar mak için büyük ve derin araştır malar yapılmalıdır. Bilmem pek mi kişisel hisler içi-
9
ne girdiğim kanısına varılır: Son yıllarda tekrarlanan, Konya Aşık lar Bayramındaki içten coşkula rın verdiği umudlardan da esinle nerek, pek kötümser olmamamız gerekir diyeceğim. Bu topraklar üzerinde yaşıyanlar arasında, ele alınıp, su üzerine çıkarılma gay retleri yapıldığı an, nice içli ozan ların bulunduğuna inananlarda nım. Yunus, Karacaoğlan, P ir Sul tan Abdal, Dadaloğlu gibi büyük ustaların yetiştiği topraklar üze rinde bulunmaktayız. Bu neden
Ö Z L E M F A T M A K A R A Ş IN Yağmurlar bekliyorum Doğayı arındıran Bulutlan dağıtan Rüzgârlar arıyorum. Geceyi kovalarken Akça bir şafaktan Doğacak güneşimde özgürlük görüyorum. Tüm insanlara Seviler besliyorum... Mutlulukla atınmış Dünyalar özlüyorum. A
10
le, Aşık Veysel’in yeri doldurulamamakla birlikte, mensubu bu lunduğu milletin çocukları olduk larını unutmayanlar arasında, sa zıyla, sözüyle ortaya çıkanlar ola caktır muhakkak. Gerçi onun du yuşu, onun her konu üzerindeki hassasiyeti, gözlerinin görmeyişini de ele alınca, daha büyüyor, daha bir erişilmezleşiyor. Toprağın âşığı, toprağın ırgatı olanların başında geliyordu Âşık Veysel Şatıroğlu bilindiği gibi.. Onun dilinden de, en çok ve en ko lay o anlıyordu. «Bütün kusurumu toprak gizliyor Merhem çalıp, yaralarım düzlüyor Kolun açmış, yollarımı gözlüyor Benim sadık yârim kara toprak tır» derken, gidiverdi açılan kol lar arasına. Tanrı tüm merhame tiyle, Veysel’in yanında olsun.. Ge lecek yıllarda yeni yeni Âşık V ey sel’ler görmek, dinlemek istiyoruz. Halk şiirimizin ustalarından çı raklarına gönül dolusu sevgiler, gönül dolusu saygılar.
ALI ÇETINRAYADAN ANILAR İrfan Ünver
NASRATTINOG LU
İL K K U RŞU N ’da çıkan ilk ya Nihayet iş bitti ve Firmanın An zımızda: «İlk Kurşun denilince kara temsilcisi, A li Beyi Vekâlet akla A li Çetinkaya’nm, Çetinkaya te ziyaret ederek maiyetiyle bir denilince de ilk Kurşun’un geldi likte «Allahaısmarladık» dedi. Bu ğine» değinmiş ,sırası geldikçe bu veda ziyaretinde Şirket mümessi büyük kahramandan söz edeceği li şöyle konuştu: mizi söylemiştik... Sözümüze bağ lı kalarak derginin ilk sayılarında — Ekselânsmızdan çok mem A li Çetinkaya’yı çeşitli yömeriyle nun kaıdık. Hediye kabul etmedi tanıtmaya çalıştık ve konu ile il ğinizi biliyoruz, fakat size Şirke gili olarak birkaç da resim yayın timizin bir hatırasını takdim ede ladık... ceğiz, lütfen kabul buyurunuz... A li Çetinkaya’nm askerlik yö nü kadar, insanlık yönü de bü yüktü. O kadar ki, yaşantısında birkaç kez insanlık ve devlet adam lığının ideal örneğini vermiştir. İş te biz, bu yazıda bu örneklerden birisini, onunla ilgili bir anıyı nak letmek suretiyle sunacağız... * * * N afia Vekâletinin Demiryolu ve P.T.T. tesisleri için Türkiye ça pında büyük bir ihaleye giren A l man Siemens Firması, Telgraf, Telefon ve Telsiz şebekelerini ye niden kurmuş ve çalıştırmaya baş lamıştı... Dürüst bir firma olan bu şirkete N afia Vekili A li Çetinka ya da yardımcı olmuş ve paraları nı günü gününe tediye ettirmişti.
A li Çetinkaya’nm çehresi değiş ti: — Nedir bu hatıra? «Müsaade ederseniz getirelim» diyerek dışarıya çıkan temsilci, biraz sonra beş— altı hamalın ta şıdığı kocaman bir sandıkla dön dü. Teknisyenler sür’atle sandığı açıp içindeki cihazı çıkardılar ve hemen monte ederek çalışır duru ma getirdiler. Bu cihaz o devirde Avrupada dahi benzerine az rast lanan bir aletti. Teleteyp, Tlemprümör, Telsiz — Telefon, Diafon ve Amplifikatör olarak birkaç g ö rev birden yapıyordu. Vekil Bey oturduğu yerden, bütün teşkilâ tına talimat verebilecek ve kon trol yapabilecekti...
11
Cihaz A li Çetinkaya’nın çok ho şuna gitti. Teşekkür ettikten son ra, Vekâletin Levazım Mühür ıı Saıih Torfiııi’yi çağırarak, cihazı demirbaşa kaydetmesini emretti. Torfiııi bir süre sonra elinde ayni yat makbuzu ile geriye dönüp, makbuzu Şirket mümessiline uzat tı!... Şirket mümessili şaşırmıştı: — Fakat Ekselans, dedi’ Biz bu cihazı zatıâlinize hediye etmiştik. A li Çetinkaya: — Ben N afia Vekili olmayıp ta lâlettayin bir A li Bey olsaydım, siz yine bu cihazı bana armağan eder miydiniz? Bana verdiğiniz değer, makamındır, benden sonra bu makamı işgal edecek olanlar da bu alletten istifade edeceklerdir. Cihazın üstüne, Siemens firması nın N afia Vekâletine hediyesidir, diye yazdıracağım, dedi. Şirket mümessili üzülmüştü. iy i kalpli A li Bey buna da bir çare buldu: A yağa kalkarak, şirket mümessili nin cebindeki dolma kalemi, uza narak eline aldı: — Bu kalem kıymetli Diye sordu.
midir?
— Evet, altındır Ekselans.
İZ
— ö y le ise bunu sizin bir hedi yeniz olarak kabul ediyorum, eğer müsaade ederseniz? — Aman Ekselans size lâyık de ğildir... Am a »mademki arzu edi yorsunuz, alınız, şeref duyarım... Kalemi alan A li Çetinkaya, ya nında duran Salih Torfilli’nin ce bine taktı ve: — Bu kalemi kullandıkça hem bu firmanın centilmen direktörü nü, hem de beni hatırlarsınız, de di. * * * Burada bir kez daha belirtmek isteriz: Makedonya’ya, Trablusgarp’te ve Ulusal Kurtuluş Sava şında uzun yıllar çarpışan, tutsak edilerek M alta’ya sürülen, sürgün den önce Osmanlı Meclisinde oldu ğu gibi, yurda dönüşte Türkiye Birinci Büyük Millet Meclisinde bulunan, İstiklâl Mahkemeleri Baş kanlığı, N afia ve Münakalât Ve killikleri yapan A li Çe;yinkaya’nın ölümünden sonra, Ankara — Samanpazarı’ndaki ahşap bir evin den başka dikili ağacının bulun madığı saptanmıştır... Oysa, dileseydi varislerine miiyarlar bıra kabilirdi... İşte bunun için örnek bir devlet adamıdır, «İlk Kurşun» kahramanı A li Çetinkaya...
BİR YEL GEÇİP.. Varıp yorgun oturur Bir yel karadenizi geçip Islak kayaların düşü mü olur Bir yel karadenizi geçip Bu mudur der uşağım bu mudur Fındığı gizleyen kabuğu mudur Maviden yeşile dövünür durur Bir yel karadenizi geçip Apansız yücelir dağlara vurur Lâhana çorbası, kara lahana lüJıajıacıIardan geçilmez ohır Bir yel karadenizi geçip Boğazı kuruyan telleri bulur Elleriyle seçip: «O y Giresun, Bulancak Bu işin sonu n’olacak» Bir yel karadenizi geçip.. E M İN İLKDOĞAN
a
••
••
Olumunun Oluıyedlnci Yılında
MEHMET AKİF ★ Şaban Metin Y A Z L A ★ nın ters düştüğünü görmemiştir. Türk kültür tarihi pek çok bü Ülkülerde almadan vermek var yük yazar ve şairlerle doludur. Bu dır. Para için, menfaat için inan büyüklerden biri de bundan otuz- madığını söyleyeceklerden değil yedi yıl önce 27 Aralık 1936’da dir o... İstiklâl Marşı yazılacak kaybettiğimiz Mehmet Akif'tir. tır. Bütün şairlere davetiyeler çı O, kendi çağında ve çağmdan son kartılmış, şiirler istenmiştir. K a ra büyüklüğü her gün daha iyi zanana para mükâfatı konmuş anlaşılan şairdir. Geçen zaman tur. 724 parça şiir gelmiştir am onu unutturmamış, bilâkis ona ma. aralarında ruhları heyecan karşı duyulan sevgi ve hayranlık, landıracak, insanlar iman ve ügiderek artmıştır. mit verecek güçte olanı buluna Akif, yetişmesi çok güç olan mamıştır. Vardır böyle bir şiiri bir iman ve ülkü adamıdır. Ülkü yazacak kimse amma o da müsa adamı yalnızca inanan ve inandı bakaya para konduğu için girme ğını söyleyen kişi değil, bunları miştir. Katılıp kazanınca konan mutlaka yaşayan kimsedir. A k if’i mükâfatı almamıştır. Ankara’nın bu anlamda da incelediğimizde gö karlı ve soğuk kış günlerinde ken rürüz ki son yüzyılların en büyült dişini paltosuz dolaşırken gören ve gerçek ülkücüsüdür. Akif'in bir dostu: en belirli özellikleri ülkücülüğü, — Konulan mükâfatı alsaydın toplumculuğu, İslamcılığı ve mil şimdi hiç olmazsa sırtında bir pal liyetçiliğidir. to olurdu. Ülkücüdür : Çünkü hiç kimse Dediğinde, onun yanından uzak— ne hayatında ve ne de ölümün îasnvs ve kendisiyle aylarca koden sonra— onun kendi inançları nuşmamıştır.
14
A k if doğru bildiği yolda yalnız da olsa yürüyenlerdendir: «Adam aldırma da geç git, diye mem kaldırırım Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım.» Ve A k if her zaman ümitlidir, toplumuna ümit vermektedir: «Doğacaktır sana va.dettiği gün ler hakkın Kimbiiir belki yarın belki ya rından da yakın.» Toplumcudur : Çünkü içinde ya şadığı toplumu onun kadar ve ge niş bir şekilde eserlerine aksetti ren bir şairimiz yoktur. O şahsi dertlerini konu edinmemiştir şi irlerinde... Toplumun derdini dert edinmiştir. Toplumun kötü gün lerinde o feryat etmektedir. Bursa’nın işgalinde : «H ayır matem senin hakkuı de ğil, matem benim hakkım, Asırlar var ki, aydınlık nedir hiç bilmez afakim. Teselliden nasibim yok, hazan ağlar baharımda Bugün hânümansız serseriyim öz diyarımda.» Balkan harbinde : «Gitme ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım Elemim bir yüreğin kân değil paylaşalım.» Toplumun her acısı onu da ya ralar, sevinci onu da sevinçli kı lar. Her an toplumun içindedir. Halka yukarıdan bakıp ahkâm ke senlerden değildir. «Talkım baş kasına verip de salkımı kendi yu tanlardan» değildir. Onun için ma halle kahvesini, küfeciyi, fakir kimsesiz çocukları, hasta odaları nı bu kadar güzel anlatabilmiş. İslamcıdır : Çünkü İslâm dini son dindir, hak dinidir. Kıyamete
kadar kalacak dindir. Hayat dini, ilim dini, çalışma dinidir bu din... Öyle ise nedendir bu geriük, bu perişanlık, bu tembellik ve miskin lik?... Neden bu din bu kadar iyi şeyler emrederken İslâm toplumu böyledir? «Çünkü biz bilmiyoruz dini, evet bilseydik Çare yok gösteremezdik bu ka dar sersemlik Y a Nazm-ı Celitfin bakanz yap rağına Yahut üfler geçeriz bir ölünün toprağına İnmemiştir hefle Kur’an bunu haklayle bilin Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için.» A k if yanlış anlaşılan ve tem belliğe sebep olan tevekkülü de açıklamaktadır: «Çalış dedikçe şariat çalışmadın durdun Onun hesabına bir çok hurafe uydurdun Sonunda bir de tevekkül sokuş* turup aTaya Zavallı dini çevirdin onunla maskaraya.» Ve A k if islâmın her zaman ve her yerde tatbik edilebileceğini ancak ilim ve araştırma ile bunun mümkün olacağını anlatmaktadır: «Doğrudan doğruya Kur’andan alıp ilhamı Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâmî.» Milliyetçidir : Eskiden Milliyet çi denilince dine yabancı, Müslü man denilince Milliyete yabancı insan akla gelirdi. Türklüğün Müslümanlıktan ayrılmadığını bi ze öğreten Mehmet Akif’tir. İlk zamanlarında Osmanlı devletinin bölünmemesi için Türkçü fikirle
15
re karşı çıkmıştır. Fakat içimiz-^; deki azınlıkların Milliyetlerine sa rılması ve Türk düşmanlığı A k if’i de Türkçülüğe döndürmüştür : Balıkesir civarlarında bazılarının azınlık ırkçılığı yaptığı duyulmuş ve A k if yanındaki gençlere: — Derhal orada bir Türk ocağı açınız ve mücadele ediniz. Demiş tir. Bunun üzerine yanındakiler den biri yan alaylı bir tarzda: — N e o üstad... Seni Türkçü i ı olmuş görüyorum. Deyince: — N e sandın ya... Hiç bir ka vimin Türkün üzerine horozlan masına tahammül edemem. Ceva bını vermiştir. Son şiirlerinde!' Türklük, ırk, ırkıma, millet keli meleri sık sık geçmektedir. Sanatı : Sanatı sanat için ya panlardan değildir. Sanatı toplum için, topluma bir şeyler verebil mek için yapanlardandır. Şiirlerin de kalıp ve şekilden çok ruha ve fikre önem vermektedir. Ona gö re sanatın, ahlâkı olmalıdır. A h lâksız bir edebiyat, edebiyat de ğildir. Ahlâksız ilim gibi edebiyat da tahripkârdır, yıkıcıdır, yokedicidir. Onun için bu tür edebiyata daima karşı çıkmıştır. Şiirlerinde sade ve rahat bir söyleyişe ulaşmıştır. Şiirimize halk dilini, konuşma dilini sokmuştur. Aruzu onun kadar rahatlıkla kul lanan şair pek azdır. Ve bütün bunların ötesinde son derece mütevazidir. B ir dostunun çok fazla ısrarı ile bir resminin arkasına yazdığı şu dörtlük ne kadar anlamlıdır: «Toprakta gezen gölgeme top rak çekilince Günler şu heyulayı da ergeç silecektir (Devamı 18. Sayfadaı)
16
Hayat Hikayesi C EVH ER T A N F E R Dünya yüzüme gülmedi Felek sırtım çevirdi Rüzgâr kuru yaprak gibi Beni uçuruma itti. Bende kader talih nerde H er günüm geçer kederle Ağlamadık günüm yok Gezerim perişan hailde. Gözümde yaş eksik değil Kulağımda hüzünlü sesler Ve içimi yakan keder Beni edecek derbeder...
E S K t Ç A Ğ L A R IN 7 S A N A T H A R İK A S I Y IL M A Z G Ü LTE K İ> Eski çağların Y E D İ S A N A T H A R İK A S I diye adlandırılan bu eserler, yapılışlarından yüz yıllar sonra biıe önemlerini kaybetme mişlerdir. Bu gün ehramlar hariç hayali resimleri ile tanıdığımız bu sanat şahaserleri ,o zamanın ilkel malzeme ve araçları üe yapılmış olmaları da göz önüne alınırsa bi rer Harika oldukları su götürmez bir gerçektir. Bir kısmı Türkiye’ mizde bulunan bu sanat şahaser leri, eski tarih ve yazılarda bah sedildiğine göre, her milletçe aynı ise de bazen ayrıdır. Bu sebeple yedi sanat harikasım teşkil eden eserlerin isim cetvelleri birbirini tutmaz. Çeşitli yazar ve sanat eleştiricilerine göre bu eserler de ğişiktir. Eski milletlerce dünyanın en hayret uyandıran bu sanat eser leri, ilk olarak Bizanslı Philon ta rafından Akdeniz’de ticaretle uğ raşan kimselerin arzusu üzerine seçilmiştir. Adı geçen seyyaha at fedilen lâtince yazıda, aşağıdaki eserler, Yedi Sanat Harikası’nı teşkil ederler. Philon’un listesine göre yedi eser şunlardır: 1 — Mısır’daki Keops ehramı 2 — Babil’de Semiramis’in A s ma bahçeleri 3 — Yunanistan’da Olemp’te Zeus heykeli 4 — Rodos adasmdaki Apol-
lon heykeli o — Efesos’ta Artemis tapı nağı 6 — Halikamasos’ta Mosoleus’un mezar anıtı 7 — İskenderiye Feneri Eski dünyanın bu yedi sanat harikasına, her fırsatta, bilginlerce itirazlar yükseltilmiştir. 550 yılında Tours’lu St. Gregoire üs tesine Keops ehramı, Zeus heyke li ve Artemis tapınağı yerine Nuh’ un gemisi, Hazreti Süleyman’ın tapmağı ve Harakles’in tiyatrosu nu almıştır. Çeşitü tepkilerle kar şılanan St. Gregoire, bu değiştir me ile de yetinmemiş bir de «A lla hın eli ile yaratılmış» harika lis tesi hazırlamıştır. O’nca tek olan ve bir benzeri bulunmayan Okyanus’un Med ve Cezri, Zümrüdü Anka kuşu, Etna dağı, Dünyanın ve ayın dönmesini harika olarak seçmiştir. 1913 yılında bir Amerikan mec muasında keşifleri içine alan yeni bir harika listesi hazırlanmıştır. Bu listeye de Telgraf, Uçak, Oto mobil, Betonarme, Fotoğraf, Rönt gen, Sinema harika olarak girmiş tir. Şurası unutulmamalıdır ki ilk defa ortaya atılan yedi harika,
17
mimari yapı ve heykel olmak üze re sanat eseri niteliğini ta§ıyan eserlerdir. Bu bakımdan yukarda■kilerden ayrı düşünülmelidir.
re eski çağların yedi sanat hari kasını inceleyeceğiz. K i bunlar insan oğlunun rüya ve edebiyatım zamanımıza değin süslemiştir...
Zaman zaman Asklepios’un E* diporos, Fidyas’ın Partenon tapı-1
Mehmet Akif (Baştarafı 14. Sayfada) Rahmetle anılmaktır a,ma ebe diyet Sessiz yaşadım, ldm beni nerden bilecektir.);
nağındaki Atena, Delosta’ki Apol-* lon heykelleri ile Roma kapitol’ü, ♦ Sizik’teki Hadrianos tapınağı ye- * di harikaya örnek gösterilmiştir. J Ünlü ilim adamları ve tarihçiler-^ den bu konuda fikirleri soruldu-♦ ğunda, ortaya yeni yeni isimler ♦ çıkmıştır. Örneğin 1937 yılında ya- T pılan yeraltı geçidi, Atom Bom-* bası, Taç Mahal, Çin şeddi, N ev-i york limanındaki Hürriyet Anıtı ♦ listelere girmiştir. Daha da araş-j tırılırsa başka isimler de çıkabi-* lir. Biz burada yeni listelerdeki ♦ eserler ile, sanat eseri niteliğini ♦ taşımıyan tabiat olayları ve maki- J neler yerine Philon’un seçimine gö
18
Evet... Eğer sen sessiz yaşadınsa A k if biz hiç yaşamadık de mektir. Sen sessiz yaşamadın... Sesin yıllarca öteden, her gün bi raz daha kuvvetlenerek gelmekte dir. Genç nesiller her geçen gün seni daha iyi anlamakta ve seni kendilerine örnek bilmektedirler. Sen yirminci yüzyılın bir Mevlânâsısın... Her geçen gün seni unutturmak yerine, kalplere da ha büyük bir kuvvetle nakşedecektir.
K A Y N A K L A R -t Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş, Mehmet A k if ve Cemiyeti miz Doç. Dr. Nurettin Topçu, Meh met A k if Süleyman Nazif, Mehmet A k if A lı met Kabaklı, Türk Edebiyatı A lı met Kabaklı, Mehmet A k if
YOLCU M E L E K ÇAN D A R LI // Bir kadın yürüyordu ağır adımlarla Elinde bavulu olmayan tek yolcusuydu trenin Bakıyordu etrafına buğulu gözleriyle Ezberlemek istiyordu bu kentin her yanım Bir daha gelemiyeceği yerlerin Planını çiziyordu hafızasına..
Kadın koltuğuna oturmuş düşünüyordu Bu kentte doğmuştu, bu yerlerde büyümüştü İlk aşkı, ilk sevgiyi, ilk olan her şeyi burada tatmışta Am a şimdi kırık * dökük hatıralarıyla Parçalanmış kalbinin Bütün acılarım sırtlamış gidiyordu...
Kadın gözlerini kapatmıştı Görmek istemiyordu kendinden uzaklaştığım Tren ihanet edercesine hareket etmişti Gurur verici bir hızla ilerliyordu, düşüncesizse Kadın bitkin, kadın perişan Yalnızlığı, ölümü sırtlamış gidiyordu.
19
durdu. Rüstem Ağa, önce sigara sını sonuna dek çekti. Sonra da bin öfkeyle yere atıp, lâstik ayak kabısı ile zehirli bir yılanın başını yok edercesine, ezdi. Saçları diken diken olmuştu. Kısık gözleriyle ya rım doğruldu. Parmaklarını avuç larına saplarcasma yumruklarım sıkarak:
D E G
— Su., su.. Yine su.. Kesti na mussuzlar yine suyumu.. Ulan Ka rabacak, ulan Karabacak!..
ı
R M E YOLUNDA ÖZGÜN OZAN
— Allahım, nedir bu çektikle rim Karabacaklardan. A l çifteyi omuzuna, git, leşini ser mi diyor sun? Delik deşik edeyim mi? Kal bura çeviriyem mi utanmazları, Söyle, çevireyim mi? Birden başı yere düştü. Gözleri faltaşı gibi açılmıştı. Ani bir geri dönüşle duvarda asılı çifteye koş tu. İntikam alırcasına iki el hava ya ateş etti. Donuk gözlerini bir çam budağına dikerek: — Yine sen ha... Yine sen!..
Dereler bilek kalınlığındaki su yunu değirmenin kırk yamalı tah ta oluğuna doldururken, saçları kırarmış değirmenci Rüstem Ağa, keyifli keyifli otuzbeşlik sigarası nı tüttürüyor ve bozuk bir kema nın çıkardığı sesle en çok sevdiği türküyü söylüyordu. Birden değirmen taşının dönme si durdu. Teknedeki çavdar, değir men taşının oluğuna dökülüyordu. Oluk dolunca çavdarın akması da
20
— Git, başımdan Karabacak. Vallahi çiy çiy.. Vallahi didik di dik.. Tekrar çiftesini doldurdu. İki adım kapıya yöneldi. Sanki karşı sında Karabacak’ı görmüş gibi ir kildi. Ve tetiği kuvvetlice çekerek kapıdan dışarı boşalttı. Tam o sı rada üstü başı yırtık, çamurlara belenmiş bir ihtiyarın kendisine doğru yaklaştığını gördü.
— Gelme.. Gelme! — Merkebim... Senin, su arkın — Gelme üstüme Karabacak. dan geçiriyordum. İki dağarcık Yakarım seni. Yemin ettim, gel vardı öğütecek. Tam geçerken me!.. merkebimin ayağı kaydı. Ve boy İhtiyar bu sözleri işitince birden lu boyuna arkın içine uzandı. Ve durakladı. İleriye atmış olduğu koca bir dağ gibi doldurdu. Son adımını geri çekti. Ve titrek bir ra... Gözlerini açtı. sesle: — Eeee? — Ben Karabacak değilim, o— Sonra da acı acı gülümsedi. ğul. Ben Memiş’im. Memiş.. — Sonra? Rüstem A ğa ağır ağır silahım — Sonra da öldü? yere indirdi. Memiş A ğa’nın gel mesini bekledi. Fakat elini tetik Rüstem A ğa’nın gözleri dol ten bir saniye olsun ayırmadı. muş, şimdi öfkenin yerini bir üzün Çok sevdiği Memiş A ğa’ya bile tü almıştı. Bir an için gözlerini anlamsız bir kuşku vardı içinde. tahta pencerenin gerisine attı. Dı Memiş Ağa, ürkek adımlarla yak şarıda rüzgârın delişmenliği var laştı. Rüstem A ğa ’nın yanma ge dı. Acı acı inleyen kuru dallar çalince, sinirleri yatışşın diye bir si tur çutur kırılarak yerlere düşü gara doladı. Kendisi de beraberce yor ve tüyleri dökülmüş bir kar sigarasını yaktı. Fakat o’na bu ga, yaşlı söğüt ağacının doruğun sinirliliğin sebebini sormadı. İki da fatiha okuyordu. Doğa yine nefes sigarasını çektikten sonra, siyahlar giymiş, yine gözleri nem nemli gözlerini Rüstem A ğa’ya li, yine tedirgin gecelerden. Tüm vererek: canlılar yitirmiş artık mutlulu — Oğul, ben ölmeliyim artık. ğunu. Leylekler ter ketmiş yuvası Ben bu dünyada yaşayamam. He nı tek tek. Sanki ıssız bir çölün le ver silâhım da bir kurşunla ortasında kalmış evren, ölüyor, kendimi temizliyeyim. Yaşanmaz ölüyordu. Rüstem A ğa bu an artık oğul, yaşanmaz. lamsız düşün soğuk terlerini dö Bir an için kendi derdini unu kerken, Memiş Ağa iki büklüm bir tur gibi görünen Rüstem Ağa, köşeye çekildi. Yere boylu boyun karşısında, perişanlığının içinde ca uzandı. Ve: gittikçe yiten Memiş A ğa’yı anla — Oğul, hakkını helâl et. Ben maya çalışıyordu: merkebimin yanına gidiyorum, di — Ne o, Memiş A ğa’m. N ’oldu, ye mırıldandı. Mum gibi sarardı, sarardı. hayrola? — Sorma oğul, bilirsin, merke Rüstem Ağa, ayakta donup kal bimi kendi elimle büyüttüm. Çok mış, vücudunda kan dolaşmıyor, severdim onu. Evlâdım gibi. O da hiç birşey söyliyemiyordu. Düşüp bayılacaktı neredeyse. Birden ir beni severdi. kildi. Memiş A ğa’nın üzerine ka — Eee? — Öldü. pandı. — Kim? — Ağam, Ağam... diyebildi, sa — Merkebim. dece.
21
r
T
D E R Y A TUĞRUL Karanlık dayanılmaz oldu artık Am lar terketmiyor beni
• •
u
K E N
Bıktım... Yeten, yeter Haykırıyorum iste... önümde aşılmaz uçurum cevap vermiyor Kader o Biliyorum. Çaresizlik bırakmıyor peşimi Kara gölgeler uzuyor ardım-sıra Karşı gelinmez Biliyorum Kader o. Artık hayaller de avutmuyor beni Düşler de terkediyor yavaş yavaş Yavaş yavaş onlar da kayboluyor
1
Sonsuzda Tıpkı benim gibi.
S 2
22
MUTLULUK. SAVAŞI Doğduğum topraklar A e tabanları yarık, nasırlı, insanlar Şimdi kerpiç evlerde Yaşamı içiyor Bakır testilerde. Kış uykusu V e yorgunluk yaz’dan Dereler akıyor bilek kalınlığında Mutluluk insancıl T emmuz aylarında. Beşiği sırtında anaların Söğüt gölgesinde ninniler Çocuk ağlamaklı Yaşam dikenli bir yastık Kan tükürüyor yüreklerde. Mutluluk için bu savaş Doğduğum topraklar üstünde, ömür boyu Tüm insanlar ayakta Unutmuş bir an için uykuyu Gün eridikçe ufukta.
M U ZA FFE R G Ü LT E K ÎN
Beden Eğitimi ve Amaçları M ETİN GÜNERİ
Günümüzde Beden Eğitimi, mü dafaaya lüzum göstermeyen bir eğitim kolu olarak tanımlanır. Gerçekte, Beden Eğitim denilince,
24
bedensel ve bilimsel olarak yapı lan ve insan vücudunu her yönüy le eğiten, geliştiren bir ilim akla gelmelidir.
Beden Eğitimi bir kişide: a) Dış görünüş b) Iç organları c) Ruhsal davramşlar rünüm)
(Iç gö
olmak üzere, üç ana kavramda değerlendirilmelidir. Plânlı bir şe kilde yapılacak Beden Eğitimi faaliyetleri, kişinin, bu üç yetene ğini, daha güçlendirir ve kendine güvenini arttırır.
Beden Eğitimi faaliyetleri deni lince; spor, oyun, jimnastik gibi ana faaliyetler düşünülmelidir. Bu tür çalışmalarda istenilen hedefe ulaşmak ve olumlu sonuç almak için, plânlı hareket etmek şarttır. Böylece, topluma yararlı kişiler olabilmek için; plânlı çalışmanın sağladığı sürekli bir gelişme ve ilerleme üe, daha üstün çalışma ların istidat ve imkânları hazır lanmış, Beden Eğitimininin de amaçlarına varılmış olur.
ilk Kurşun için ne d ed iler? (Baştarafı 2 . Sayfada) ğerü evlâtlarının bu büyük düşün celerini ayakta alkışlıyor ve yü rekten kutluyorum...» Türkeli - 3 Mayıs 1973 «...Ayvalık Lisesi yönetici, öğ retmen ve öğrencüerini yürekten kutlamak gerek. Bunca çapaları arasında fikir ve sanat dünyamı za katkıda bulunan «İLK K U R ŞU N » gibi bir dergiyi sürdürmek kolay iş olmasa gerek. Hele bu işin zorluklarına göğüs germiş olanlar, taşrada dergi çıkartma nın ne gibi güçlükleri bulunduğu nu bilenler daha fazlasıyla hak ve receklerdir.» Polisin Sesi - 10 Mayıs 1973 Y A Ş A R F A R U K İN A L : «...Kurtuluş Savaşımızın ilk kurşununun rahmetli A li Çetinkaya tarafmdan atıldığı bu Ege ka sabasında böyle düzenli bir dergi nin çıkarılabileceğini doğrusu dü şünmemiştim. ...Evet, bir dergi çıkarmak zor iş değildir. Ancak, ilk sayıyı diğer lerinin izlemesi, başka deyimle derginin devamlı olması önemli
dir. işte Ilkkurşun’u çıkaran de ğerli idareci, öğretmen ve öğrenci ler bu devamlılığı sağlamış bulu nuyorlar. Kendüerini kutlarım...» Altıeylül - 31 Mayıs 1973 «...Evet, düşmana ilk kurşunun atıldığı Ayvalık’ta cehalete, geri kalmışlığın bir kader olmadığına kurşun sıkan bir İLK K U R ŞU N dergisi çıkıyor. Pırıl pırıl liselile rin ' emekleriyle, ahnterleriyle ya yınlanan bu derginin bizim yayın dünyamızda ayrı bir yeri olması gerek...» Polisin Sesi - 30 Temmuz 1973 «...Sevginin, ümin, en iyi duy guların nabzı atıyor Ayvalık Lise sinde. Bu duyguları bana Ilkkurşun Dergisi ilham ediyor. Ilkkurşun Dergisinin havasında Ayvalık’ın Ayvalık Lisesi’nin başarıla rını teneffüs ediyoruz...» Eflâtun - 1 Eylül 1973 İS A K A Y A C A N : «...Y ıllık sekiz sayı olarak ya yımlandığı belirlenen dergi, ama törce olmasına karşın, çoğu yerde - şöyle böyle - yapıyoruz edebiyatı mız için diye, bar bar bağıranların
25
uğraşlarından varettikleri sözde profesyonellerden çok daha doyu rucu, çok daha sıcak, hem de sim* sıcak...» Tasvir - 8 Eldin 1973 «...Sayılar yanyana konulup, sayfaları arasında gezilmeye baş lanınca bir sonraki sayının, önce kinden başarılı bir sonuç kayde derek okuyucu eline ulaştığı görü lüyor. Bunun da küçümsenecek bir uğraşı olmadığını kabullenmeliyiz. Kem de lise çatısı altında. Yani, eğitim zorunluğu ve çoklu ğunun yanında demek istiyorum.» Anadolu - 7 Kasım 1973 N tL G ü N SA R IG Ü L : «...llkkurşun isimli aylık kültür ve sanat derginizi muntazaman al maktayım. Gerçekten övgüye değer başarı larınızdan dolayı sizi ve dergiyi, yazımda emeği geçen diğer saygı değer kişileri ayrı ayrı tebrik eder, başarılarınızın devamlı el
26
masım gönülden arzularım...» Ayvalık - K ır çalar Köyü A L İ R IZ A A L P «A yvalık Lisesi, Eğitim ve Sa nat Dergisi olan «İlkkurşun» adlı derginin 50. yıldaki «Cumhuriyet Özel Sayısı» cidden Bakanlığa reh ber olacak bir anlayış içinde hazır lanmıştır. Derginin adı olan «llk kurşun» hakkında verilen izahat ta Ayvalık’ta düşmana karşı ilk direnişin hikâyesi anlatılıyor ve ilk şehit üsteğmen Fahri rahmetle yâdediliyor. Dergide Cumhuriyet Türkiye’sinden - Cumhuriyet Ayvalığı’na kadar herşey var. Bir lisenin kendi imkânları çerçevesin de yazabileceklerin tümünü bu der gide bulmak kabil. Her lise A yva lık Lisesi gibi bir çalışmaya girebilseydi, 50. yılın kutlandığı gün lerde 50 yılın tarihi ve coğrafyası da yazılmış olurdu...» (Tercüman - 24 Kasım 1973
HÜRRİYETİ SATMAM ( • ) M E V L Â N A Alemin bal şerbetinden bana ne? îşte önümde benim ayran tasım. Ne malım mülküm var, ne alığım. Ben gene de senin azığın olsun diye çatışırım, Senin başını sokacak bir yerin olsun diye, Seııiıı bir dikili ağacın. A m a hürriyeti kulluğa taş çatlasa satmam! Yenileştiren : A .K A D İR
('fr) Bugünün Diliyle M E V L Â N A — Kitabından alınmıştır.
250 KURUÅž