İlk Kurşun Dergisi Sayı:12

Page 1

m Ul

ü^ır<:

AYVALIK LİSESİ EĞİTİM KüLTİİBSMIAr DERGİSİ YILMAZ GÜLTEKİN AHMET YORULMAZ MEHMET VURAL İBRAHİM FAZLIOĞULLARI FATMA KARAŞIN t AHİD ÖZTOKAT ZAKİR GÜVEN CİHAN ARABACI EMİN İLKDOĞAN t ÜNVER NASRATTİNOĞLU AHMET DEMİRAY İSA KAYACAN ÜNAL ÇALLI ÖZGÜN OZAN NAZAN DİKMEN ŞENOL ÇUKUROVA MEHMET OKUR HAŞAN ÖKTEN MUZAFFER GÜLTEKİN

YIL :

2

SAYI :

12

NÎSAN 1974


JLLKKUKŞUN Ayvalık Lisesi Aylık Eğitini, Kültür Sanat Dergisi

.

<»

OKULUMUZDAN HABERLER TAYFUN BALABANER

-------

Sahibi: Okul Müdürü YIE\L\Z GÜLTEKİN ★ Yazı İşleri Sorumlu Yönetmeni: MUZAFFER GÜLTEKİN ★ Başkan HAŞAN ÖKTEN

(ı }

f

!

I 1

★ Başkan Yardımcısı CANSELİ KAFADAR

*

Müdür MEHMET AKDÖL ★ 1 Müdür Yardımcısı I TAYFUN BALABANER ''

Sekreterler DERYA TUĞRUL ŞÜKRAN 3IEIİT Saymanlar FUNDA GENCEL ECE ÇELİK İnceleme Kurulu Serap Kandiya Tayfun Ergin Fatm a Karaşin Şormin Aktosuıı Gül özgüle Kapak Kompozisyonu Yümaz Gültekin Necdet Sümer

3İMURŞUN Yıl: 2 Nisan 1974 Sa ı • 12 y '

iç Lisenizde öğrencilerin düşünme, araştırm a ve toplum önünde konuşma yetisini geliştirme amacı ile münazaralar düzenlenmiştir. Edebiyat öğretmenleri­ mizden Ertan Altmörs’ün yönettiği münazaralar, öğ­ rencilerin bilgi düzeyi göz önünde tutularak; önce lise üçüncü sınıf, daha sonra da lise ikinci ve birinci sınıflar arasında eleme yöntemine göre yapılmıştır, îlk turu tamamlanmış olan münazaralarda; 6/FEN sınıfı kur’a sonucu fina'.e kalmış 6/ED-B, 5/FEN-A, 5/ED-B, 4-A ve 4-C sınıflan da yarışma sonucu fi­ nale kalmışlardır, önümüzdeki hafta içinde ikinci tur karşılaşmaları başlamış olacaktır. İç Kültürel çalışmaların bir diğeri ûe; yine Ertan Altmörs’ün yönetimi altında öğrencilerce yapılacak olan «TÜRK DİLİNİN ÖZLEŞMESİ** konulu açık otu­ rumdur. o/EDEBİYAT sınıflarının yapacağı bu açık oturumda Türk Dilinin özleşmesinin gereksinmesi e: e alınacaktır. Bu konudaki çalışmalar yoğunlaştı­ rılmış olup; Mayıs ayı içinde gerçekleştirilecektir. İç Spor karşılaşmalarının nasıl yapılması gerektiği, basit yöntemleri, sporda yenmek kadar yenilmenin de onurlu olduğu, stadlarcüa yapılacak gösterilerin (te­ zahürat) önemi ve nasıl yapılması gerektiği; gerek mağlûbiyetlerde, gerekse galibiyetlerde tebrik etme konularının uygulanması, lise ve orta okul sınıfları arasında düzenlenen maçlarda yapılmaktadır. Bu amaçla yapılan sportif karşılaşmaların sonucunda, lise sınıfları arasında, 6/FEN SINIF basketbol birin­ cisi olmuştur. Tek devre eleme usulüne göre yapılan karşılaşma­ ların bir diğeri de orta üçüncü sınıflar arasında ya­ pılan basketbol karşılaşmalarıdır. Bugüne değin ya­ pılan karşılaşmaların sonucu 18.4.1974 tarihinde alı­ nacaktır. Şimdiye dek yapılan karşılaşmalarda 3-C, (Devamı 24. Salıifede)

AYVALIK LİSESİ AYLIK EĞİTİM, KÜLTÜR. SANAT DERGİSİ

^ ~ ~ * Gonclerlloa y ^ d a r yayınlansın yayınlanmasın geri verilmez. * Gelen yazılar inceleme kurulundan geçer. * Ayda bir kez yayınlanır, yıllık sekiz sayıdır. Kannca Matbaası * Abone şartları: Yıllık 20, dört aylık 10, sayısı 2,5 liradır. Tel: 35390 İzmir * Yazışma adresi: îlkkurşun Dergisi, Ayvalık Lisesi - Ayvalık


OKUMAK ÜZERİNE Ahmet YORULMAZ Okumanın zararlı olduğunu nın değerini anlatan büyük örnek­ söyleyen kimseye rastlamadım ler değil midir? ben. Siz rastladınız mı? Hiç san­ Okumanın değerini kavrayarak, mam... Aksine «Oku da adam ol!» olanaksızlıklar içinde kendilerini diyenler çoğunlukta oluyor. yetişinmiş ünlülerimizden de iNeden «Okuma!» demezler, ne­ simler vereyim: Nurullah Ataç, den «Oku!» derler? Peyami Safa, Prof. Fuat Köprü­ lü. Çünkü okumamış, okuma olana­ Hepsi de dünyamızdan göçetmiş ğını şu ya da bu nedenle bulama­ mış, o olanağı ellerinden kaçır­ olan bu değerlerden Nurullah Amış olanlar okuyamamış olmanın taç, kendi çalışması ile Cumhur­ açışım yaşam boyu taşımışlardır başkanlığı başçevirmenliğine ka­ da ondan! Okumanın, dağarcığı dar yükselmiş, dilimizin sadeleş­ bilgi ile doldurmanın ne denli ge­ mesi alanında en büyük atılımlarekli olduğunu iliklerinde hisset­ rı yapmıştı. Peyami Safa, engin mişlerdir de ondan! En basit ge­ kültürü ile en çetin kalem kavga­ reksinmelerini yapamadıklarını, larına girmiş «9. Hariciye Koğu­ bir başlarına iş göremediklerini, şu», «Matmazel Noralya’nın Kol­ kısacası başarısızlıklarının nedeni tuğu» adlarında iki büyük eser olduğunu kavramışlardır da in- vermiştir. Fuat Köprülü profe­ sörlük ünvanım bileğinin hakkı dan! ile almış, bilimsel hizmetlerden Yerçekimi kanununu ortaya a- sonra Dışişleri Bakanlığı da yap­ tan Newton’dan tutunuz da, ge­ mıştı. ceyi gündüze çeviren elektriği, in­ san hayatını kurtaran penisilini, Romen edebiyatının bizde pek insanoğlunun fezaya çıkışında en tutulmuş bir ismi var: Panait önemli etken; transistörü keşfeden İstrati. Boyacılık, fırın işçiliği, ha­ ler, okumuş insanlar değiller miy­ mallık yapmış, ama sözlüklerden di? çalışarak Fransızcayı öğrenmiş, yine sözlüklerin yardımı ile en 1919’larda üç dört koldan işga­ ünlü Fransız edebiyat yapıtlarını le uğramış yurdumuzu bağımsız­ kendi diline, yani Romenceye çe­ lığa kavuşturan Atatürk ile arka­ virmiştir. daşları, okumuş insanlar değiller miydi? Belleğim beni yanıltmıyorsa, li­ Bunlar küçük, ama anlam bakı­ se sınıflarında edebiyat kitapla­ mından okumanın, okumuş olma­ rı okunan Nihat Sami Banarlı, 3


kitaplar için şöyle diyor : «Kitaplar, kitaplar... Niçin okudum sizleri? Hangi sahifenizin, Hangi satırım, Muskalaştırmalıydım, Murada ermek için, Ve bir gün görmek için!» Bu, ilk okuyuşta okumanın in­ sanoğluna mutluluk getirmediğini anlatan bir şiir gibi görünül se de, kanımca şairinin anlatmak istedi­ ği şudur: «Okumak, o kadar çok okumak gereklidir ki, bunca okumama karşın mutluluğa, raha­ ta eremedim daha!»

Öğretmen: «Ders kitapları dı­ şında da kitaplar okuyun; belle­ ğinizi, türkçenizi hayâl gücünüzü geliştirirsiniz» der. Öğrenci: «Amaaan! Hangi biri­ ni yapacağım? O kaim kitabı na­ sıl okur anlarım ben?» der. Der ama, kalitesiz film ile çene yarış­ tırmakla zaman öldürür! Sonra?.. Sonra hayatın zorluk­ ları karşısında acı çekmeye baş­ lar. Oysa okusa, o ıstırapları da tanıma yoluna girmiş olacak, ulaş­ mak istediği noktaya daha berrak bir kafayla, bilinçli olarak vara­ cak.

Atatürk Başkumandanlık Mey­ Hem okumanın, kitapla arka­ dan Savaşı’nın gerekliliğini arka­ daşlık kurmanın yararını —sokak­ daşları ile tartıştıktan sonra din­ tan alıkoyması, kötü alışkanlıklar­ lenmeye çekildiğinde ne yapmış­ dan koruması açılarından— genç tı bilir misiniz? Reşat Nuri’nin yaşta öğrenecek, sağlıklı bir ya­ «Çalı Kuşu»nu okumuştu!.. şamı olacak. O deha, harp sanatı, devlet idaresi gibi bilgilerini edindikten sonra da en büyük kararlarının yorgunluğunu gene, «okumakla» gidermiştir. Şimdi dürbünü bir de kendimi­ ze çevirelim: Liseyi, hattâ üniversiteyi biti­ rip de doğru dürüst bir mektup, bir dilekçe yazamayanlarımız var! Neden? Daha ilkokuldan başlaması ge­ reken okuma alışkanlığını edinemeyişimizden, okuduklarımızı dik­ katle okumayışımızdan!

4

Ayvalık Lisesinin .çok ■zengin bir kitaplığı, şehrin bir Halk Kü­ tüphanesi var. Dikkat edin, bu iki yerden faydalanmasını bilen­ ler, başarıya daha kolay gidiyor­ lar. Okumak... îlerde dizlerimizi dövme, başı­ mızı duvara çarpma yerine, oku­ ma alışkanlığını edinmeye baka­ lım. Hem unutmayalım: Haz. Muhammedin aracılığı ile bize kadar gelmiş bir Tanrı sö­ zü vardır: «Oku!»


ESKİ ÇAĞLARIN 7 SANAT HARİKASI MISIR’ DA KEOPS İHRAMI — IV — Evvelce söz ettiğimiz, dünyanın yedi harikasından halen ayakta kalan tek yapıttır ehramlar. Fira­ vun - Mısır Kralları için inşa et­ tirilen ve kendi adlarını alan Kef­ nen, Mikerinos ve en büyükleri olan Keops, bize eski Mısır'ın ihti­ şamını yansıtır. Ehramlar, Nil vadisi boyunca 160 Km. lik bir sa­ hayı kapsarlar. En ünlü ve büyük olanları Gizze, Ehramları olan yukardaki saydıklarımızda-. Eh­ ramların en güzellerinden biri olan Keops da buradadır. Firavun­ lar, bu mezar anıtlarını sağlıkla­ rında yaptırmışlardır. M.ö. 2900* 3000 yıllarında Mısır’da öldükten sonra dirilme olacağı inancı tam­ dı. Bu bakımdan ölülerin iç organ­ ları temizlenir, çeşitli ilâçlar sü­ rülür ve eczalı bezlerle vücut ta­ mamen sarılırdı. Bu işleme «Mum­ yalama» denmektedir. Teknik ba­ kımdan çok üstün oldukları da son yüzyıllarda yapılan inceleme­ lerden anlaşılmıştır. Asıl mezar, ehramın tam orta­ sında, toprak altında bir odada­ dır. Oda içinde Firavun’un sağ­ lığında kullandığı kap - kaçak, eş­ yalar, sevdiği yiyecekler, duvarla­

Yılmaz GÜLTEKİN rında kabartma ve freskler, ken­ disine hizmet edenlerin heykelle­ ri bulunmaktadır. Ayrıca Fira­ vun’un hâzinesi de yine bu oda­ daydı. Mezar odasına giden yol labiren şeklindeydi. Buraya giriş, piramitin dışındaki bir anahtar taşın bulunup sökülmesi ile müm­ kündü. Başka bir yerden ehrama girildiği takdirde; dolambaçlı yol­ lar, çeşitli tuzaklar ve çökmeler­ le soygunculara «mezar» olurdu. Firavunlar öldüğü zaman cenaze törenleri haftalar, hatta aylarca sürerdi îlk önce ölü, ehramın ö“ nündeki bir mabede getirilerek


mumyalanırdı Mabetten alman mumya, özel olarak yapılmış ve Firavunu yatar vaziyette göste­ ren kabartma kaplı lahit içine konur; Venedik gondollarını andı­ ran bir tahtıravana konulan lâ* hit, çeşitli müzik aletleri çalan ve kıymetli mücevheratı kap - kaçak eşyayı taşıyan hizmetkârlar, dövü­ nerek ağlayan kadınlar ve töreni düzenleyen din adamları ve kala­ balık bir kalabalık, maiyeti ile eh­ ramın önüne gelinirdi. Ehramı yapan mimarın önderliğinde açı­ lan kapıdan, görevliler lâhiti me­ zar odasına koyarlar ve mezar, kimsenin bir daha içeriye giremiyeceği şekilde yapı imiş, gizli ve karışık koridorları, eksenleri etrafında dönen taş blokların, ba­ sıldığı zaman açılan kapıları .ile bir daha açılmamak üzere ilgili

■ Şilin Kasabam AYVALIK '| i' '| ,ı

| , ' ; 'I ! ;; 6

Benim şirin kasabamsm Ege kıyısmdasm Yurdumuzun batısmdasm Benim Şirin kasabam AYVALIK.

(ı < ,

Çamlarla örtülüsün , Turistlerin gönlüsün Ege’nin incisisin ! Benim şirin kasabam < AYVALIK. ; Mehmet VURAL1; İstiklâl İlkokulu!, 4/A

kimse tarafından kapanırdı. Keops, Firavun olunca kendi mezarını yaptırmaya başlamıştır. Yukarıda da söylediğimiz gibi öl­ dükten sonra ruh tekrar dönerek eski bedenine girecektir. Kendi vücutlarını bulamıyan ruhların ölümden sonraki hayata kavuşama­ yacaklarına inanıyorlardı. Mısır Ehramlarının yapılışında 100 bin köle çalıştırılmış, bir tanesi 21,5 ton ağırlığında olan iki milyon üçyüz bin taş kullanılarak 20 sene­ de bitirilmiştir. Taban alanı 525 metre kare olup 160 metre boyu olan piramit, en uçtaki taşların hava şartlan sonucu ufalanması 146 metreye inmiştir. Keops’un mumyası halen eh­ ramda yoktur. Ehramların içinde­ ki eşyaların kıymetli oluşu yanın­ da krala ait hâzinede bir çok eh­ ram, hırsızların rüyalarına girmiş ve türemelerine sebep olmuştur. Daha firavunlar devrinde bile bu­ ralarını soymak isteyen kimseler çıkmıştı. Bunlardaki hırs, rahip­ lerin cezası ya da tanrı (korkusun­ dan çok fazlaydı. Çoğu yakalanıp öldürülmüş, ya da ehramların içinde kaybolup gitmişlerdi. Alda­ tıcı koridorlar, dönüş yolunun bulunmaması için açılıp kapanan kapılar, karanlık dehlizler, bu soygunculara mezar olmuş, böylece ehramların öldürücülüğü, Firavun’un laneti gibi çeşitli efsane­ lerin uydurulmasına sebep olmuş­ tur. Büyük para isteyen bu dev anıtları ancak Firavunlar yaptıra­ bilmiş, diğer devlet büyükleri üs­ tü kesik piramit şeklinde «mas* taba» denilen mezarlarla yetinmiş­ lerdir.


ÖZLEŞEN TÜRKÇEMİZ

«Hiç bir zafer gaye değildir. Zafer, ancak kendisinden daha büyük olan bir gayeyi elde etmek için belli başlı vasıtadır. Gaye fikirdir, Zafer, bir fikrin ortaya çıkmasına yardım ettiği oranda değerlenir. Ortaya bir fikir çıkar­ mayan zafer kalıcı olamaz. O, boş bir gayrettir. Her büyük zaferin kazanılmasından sonra yeni bir alem doğmalıdır, yoksa başlıbaşına zafer boşa gitmiş bir gayret­ tir.» Der Atatürk. Atatürk, düşünülerinde (fikirle­ rinde); düşünüleri de devrimlerindedir. Devrimler ise Atatürk’­ ün sözünü ettiği o yeni alemi oluşturan etmenlerdir. En anlam­ lısı da hiç kuşku yok ki dil devrimidir. Dil devrimi, gereksinmeden de öte bir zorunluluktu. Yüzyıllarca, horgörülen, yaşama olanakları tü­ ketilen Türkçe, öz benliğine ka­ vuşturulmalıydı. Bu, devrimci kadronun ve Türk aydınının en başta gelen görevlerinden biriydi. Bağımsızlık ve onurunu kazanan Türk ulusunun dili de bağımsız ve onurlu olmalıydı. Türkçe’nin nitelikleri, gerçekte bu olanağı sağlamaya yeterliydi de.

İbrahim FAZLIOĞULLARI

Öteki devrimlere olduğu gibi, dil devrimine de cılız bazı tepki­ ler olmuştur. Alşıkanlıklarınm, bi­ linçsizce tutsağı olanlardan gel­ miştir bu güçsüz tepki. Gerçek Türk aydını, dil devrimine ve gi­ derek süren özleşmeye, tepki gös­ termek şöyle dursun, en azından alkış tutar. 7


Herkesin dilde özleşmeyi anla­ yabilme olasılığı yoktur. Ama öz­ leşme gibi ulusça kıvanç duyaca­ ğımız bir çabaya, bilinçsizce kar­ şı çıkmanın anlamını kavrayabilme olasılığı da yoktur. Gerçekte, devrime mi karşıdırlar. Türkçeye

NİSANLAR «Onlar ki yağmurları içinde yağdırırlar.» Kırkikindiler çıkardı bu aylar­ da Kuraklığına inat toprağın Dolu dizgin inerdi Çatlaklığına Aç toprakların doymazına .Serpilirdi. Soğuk sollerin soğuğundan üşü­ yen İnsanlar... Tüm güzelliklere îıayran Dolaşırlardı. Nisan yağmurlarının Arındırdığı yollarda Çocukluğumun Nisanlarında. Çatlak topraklardan almış çat­ laklığını Yürekler Damlasına hasret yağmurların Gün giderek kuraklığına yakın Özlemidir yağmurlar geçmişteki Nisanların... Fatma KARAŞIN 8

mi? Bunu anlamak çekten.

güçtür ger­

Aslında dilde özleşme, dil devriminden çok önce başlam ıştır. «Ulusal edebiyat, ulusal dille ku­ rulur.» savını ortaya atan Ömer Seyfettin, o dönemde tepki gör­ memiştir. Toplum O’nun bu çıkı­ şını beğeniyle karşılamıştır. Arı dile dönmedeki başarısı, bazı eskicilerce sadece kıskanılmıştır. Dil devrimi, bu girişimde bilinç vermiş, hız vermiştir, özleşme yö­ nünü bulmuştur artık. Bu gidişle hiç bir güç durduramaz. Özleşmenin hızını, sayılarla dil­ lendirelim. 1901 de Şemsettin Sa­ mi’nin yayınladığı Kamus-ı Türki, (Türkçe Sözlük) de, Türkçe sözcük oranı, yüzde otuz sekizdi. 1961 de yayınlanan Tüık Dil Ku­ rumu sözlüğünde ise bu oran yüz­ de altmış üçtür. Bir başka örne­ ğe bakalım 1924 Anayasasında yüzde yirmi beş olan Türkçe söz­ cük oranı, 1961 Anayasasında yüz­ de yetmiştir. Verilen bu örnekler bir başka gerçeği daha çıkarıyor ortaya, otuz yedi yıl içinde, dilde, yüzde kırkbeş oranındaki Türkçeleşme farkını benimseyen toplum, bu sorunu kendine mal etmiş demek­ tir. Aslında önemli olan da budur. Gençlerin, bu konuda gösterdik­ leri içtenlik ve bilinçli tutum ise, Türkçeyi seven ve özleşmenin ge­ reğine inananlar için ayrı bir mutluluk nedenidir.


TARİH YE ANILAR

leştirilmesi konusu önde geliyor­ du. Kitaplardaki eski Osmanlıca terimler, yerlerini, Öztürkçe te­ rimlere bırakıyordu. Bizler, bu günün mutlu gençleri gibi, Öztürkçe terimlerle öğre­ nim yapmamıştık. Örneğin THA* LES Teoremini şöyle dile getiri­ yorduk: BÎR MÎSELLESÜL KAİMÜL ZAVİYEDE KAİM DILILAR ÜZERİNDE RESMEDİLEN MURABBAALARIN MECMUU KAİM VETER MURABBAINA MÜSAVİDİR. Şimdiki gençler bu teoremi şöyle söyleyeceklerdir: Bir dik üçgende dik kenarların ka­ releri toplamı hipotenüs karesine eşittir.

İnsan, terimlerle düşünür. Biz­ ler de öğrenegeldiğimiz eski te­ rimlerle düşünüyorduk. Yeni te­ rimleri de istiyorduk. Bu değişik­ İstanbul Üniversitesinde öğren­ liğin bizim nesillerde uygulanma­ cilik yıllanmdı. Edebiyat Fakül­ sından gurur duyuyorduk. Hatta tesi öğrenci Derneği Başkanı i- seviyorduk bu Öztürkçe terimle­ dim. Hareketlerimde ve fikirle­ ri. Anladığımız için değil, Türkçe rimde de ısrarlı idim galiba... olduğu için. Türk’ün her şeyi ken­ disinden olmalı idi kanımızca. Fa­ Dekanımız Tarih Profösörü Hâ* kat anlamını kavrayamamak dü­ mit Ongunsu Millî Eğitim Bakanı şündürüyordu bizi. Haşan Ali Yücel’in üniversiteye geleceğini ve Öğrenci Dernekleri O sırada Sayın Refia Şerminin Kurulları ile Marmara Lokalinde (O zamanlar Doçent idi, şimdi bir toplantı yapacağı haberini ver­ Profösör.) GİYO’dan bir çeviri odi. larak çocuk psikolojisi kitabı çık­ tı. Bu kitapta şöyle bir cümle yer Marmara Lokali İstanbul’un Be­ alıyordu: «BELLEKSEL İMGE­ yazıt semtinde, Marmara Sinema­ LEM ANLIKTA...» Bu cümleyi sının alt katında idi. Güzel bir hiç kavrayamamıştım. O günde lokaldi de. almıştım bu kitabı. İ. AHİD ÖZTOKAT

O günlerde bilimsel kitaplardaki Osmanlıca terimlerin Türkçe-

Bu psikolojik halde Marmara Lokaline gittik. Millî Eğitim Ba9


kam Haşan Ali Yücel’de geldi. Fakültelerden Profösörler de ora­ da idiler. Şimdi anılarım beni ya­ nıltmıyorsa, rektörümüz Verem Savaş Dispanserlerini kuran, Sa" lim Sağlam Paşa, dekanımız Hamit Ongunsu, Üvevs Maskar da orada hazır bulunuyorlardı. Bakan:

leyi okudum. «— Bu konuşmamın dikkate alınmasını istirham ederim Efen­ dim» diyerek konuşmamı bitir­ dim.

Haşan Ali Yücel’in yüzü değiş­ ti, konuşmaya başladı: aöteır.«— Tutiyi mucize güyem ne «— İstediğiniz birşey var mı?» desem laf değil» gibi şiirlerin diye sordu. medlulleri ile gençliği terbiye e. Ben konuşmak istiyordum, par- demem. Bunlara da alışacaksınız. mağ1mı kaldırdım. Çok değerli Bu böyle olacakta, dedi. dekanımız Prof. Harnit Ongunsu, Ben de kızmıştım, ona belli et­ «konuşma» anlamına başını kaldın medim. Daha aym konu üzerine yordu. Prof. Üveys Maskar ise pek çok şey söyledi. Ama ben ar­ «konuş» anlamına kirpiklerini indi riyordu. Ne olursa olsun konuşa­ tık dinlemiyordum. caktım (Yazının başında, fikirle­ Haşan Ali Yücel iki. büyük iş rimde ısrarlı olduğumu söylemiş­ yapmıştır bence. Birincisi dünya tim.) klasiklerini Türkçeye çevirterek yayınlatmış olması, İkincisi öz­ Haşan Ali Bey: türkçe terimlerin uygulanmasında hiç bir itiraz dinlemeden gençli­ «—Buyurun» dedi. ğe aşılaması. Ayağa kalktım: Günler geçti. Ben de öğretmen «— Muhterem Vekil Beyefendi, oldum. Gençlere öztürkçe hakkın­ Yeni çıkan kitaplarda bütün te­ da bilgi verdim. Türk’ün dilinin rimler öztürkçe. Biz bunların an­ öztürkçe olması gerektiğini ıs­ lamını kavranamıyoruz. Zorunlu­ rarla savundum. Osmanlıcanm kaluğuna inanıyoruz. Fakat bu te­ rışm’ş, yapma, uydurma, İmpara­ rim değişikliği birdenbire olma­ torluk damgalı bir dil olduğunu sın. Örneğin terimlerin önce yüz­ söyledim. de yirmisi değiştirilsin.» dedim. Zaman zaman, anlattığım bu oElimdeki kitabı göstererek: layı hatırlayarak pişmanlık duy­ dum. Sağ olsa idi, Haşan Ali Yü<*— Bu kitap yeni çıktı. Bugün cel’den o günkü gençlik atılışım aldım. Size bir cümle okuyayım» için özür dilerdim. diyerek kitaptaki «Belleksel imge­ lem anlıkta» diya başlayan cüm­ Ruhu şad olsun.

10


İlk 23 Nisan Bayramını Nasıl Kutladık ? Zakir GÜVEN

İlk 23 Nisan Bayramını Doğu Karadeniz kıyılarında portakal, limon bahçeleriyle çevrili yeşillik­ ler içinde uyuyan; sakin bir ka­ sabada kutladık. 7-8 yaşları arasında birinci sı* n>f öğrencisiydik. Ama uzun ve çileli savaş yıllarında, başımızdan çok acı olaylar geçmişti. Vaktin­ den önce pişmiş kavrulmuştuk. Son dersteydik. Gün kavuşmak üzereydi. Evlere dağılma vaktinin geldiğini bildiren zilin sesiyle, ço­ cuksu bir sevinç içinde okul eşya­ larımızı torlabalarımıza doldurup bir an önce dışarı fırlamak heve­ siyle kaynaşıyorduk. Beklenmedik bir anda hocamı­ zın elindeki terbiye çubuğunu bir kaç kere önündeki rahleye vurma­ sıyla irkildik, durakladık. Dene­ miştik, önemli bir şey söyleyeceği zaman hep böyle yapardı. Göz ku­ lak kesildik. — Yarın mektebe düzenli ge­ lin, bayram var... Şaşırmıştık. Ne­ yin bayramıydı? Soru dolu gözle­ rimiz hocaya dikildi Kimse bir şey sormaya cesaret edemedi. O gece yıkandık, tarandık. Ren­ gi uçmuş eski urbalarımızın yır­ tık sökükleri onarıldı. O mutsuz senelerde bugünkü talihli yavru­ larımızın giydikleri süslü önlük­

ler, yakalar, renk renk çoraplar1 ve ayakkabıları, kullandıkları eş­ yaları hayal bile edemezdik. Ye­ niyi bulmak, bulunsa bile almaya kimin gücü yeterdi?.. Sabahı dar ettik. Günün gözü ağarırken mektebin yolunu tut­ tuk. Erken saatlerde bütün kasaba halkı da yollara dökülmüştü. Her taraf geceden bayraklarda dona­ tılmıştı. Okula yaklaştıkça başka günlerde alışık olmadığımız bir manzara ile karşılaşmışta . Küçük mescitle deniz arasında­ ki çimenlik düzlük, ayrı biçimde giyimli, fesli, sarıklı, külahlı, kal­ paklı insanlarla dolup taşmıştı. Az ilerde koca bir dut ağacının altın­ da yüksekçe bir yere bayraklarla sarüı bir kürsü konulmuştu. Önemli bir olayın geçtiğini sezinlemiştik. Hocamız bizi Kürsünün iki yanında oturan savaş gazileri­ nin önüne yerleştirdi. Kol, bacak, ya da elden yoksun kalmış olan bu yiğitlere bakt*kça, dönmeyen babamı hatırladım içlendim. İşkil­ li bakışlarla çevremiz: saran ka­ labalığı süzmeye başladık. Alan, tıkabasa dolmuştu. Yersiz kalan­ lar arasında sürtüşmeler, dilleş­ meler de oluyordu. Tören yerinin disiplinini özel giyimli, sert ba­ kışlı, başları kalpaklı, omuzları 11


mavzerli yiğitler sağlıyorlardı. Kılarnet, zurna, keman ve da­ vuldan kurulu caz takımı o va­ kitler pek meşhur olan «SÜTÜM SANA HELAL OLMAZ, SALDIR­ MAZSAN DÜŞMANA» havasmı vuruyordu. Kalabalığın dışında kümelenmiş yüzleri kapalı çarşaf­ lı kadınlar kaçamak bakışlarla olup bitenleri seyrediyorlardı. Keskin bir düdük sesi gürültülü havayı bıçak gibi kesti. Tören, hocamızın huyunun tamamıyla

PARA PARA PARA Cihan ARABACI ı'ara, para, para... Parada gözüm yok ama Ah, şu borçlar olmasa Hayat olurdu bambaşka. Para, para, para.. Her kapıyı açar derler ama Herşey parayla alınmasa Yaşamak olur bir çan-çana. Para, para, para... Her şeyde paranın eli var Havadan yağmur yerine para yağsa Para duasına çıkardı millet dağa. Para, par, para... Ev para, yemek para, eğlence para Ah şu alacaklılar olmasa Rahatça çıkıhrda sokağa.

zıddı yumuşak, tatlı sesiyle Mus­ tafa Kemal’e, Büyük Meclis’e ve bu yolda emeği geçenlere yaptığı duasıyla başladı. Hatipler ard-arda milli felake­ timizin derinliğini anlatan konuş­ malar yaptılar. Kahramanlık şiir­ leri okundu. En son kürsüye genç bir subay çıktı. Ömür boyu unu­ tamadığım konuşmasını şu ateşli sözlerle bitirdi : «İnandıklarımız, milletimizi kandırdılar. Aç kurt­ ların saldırısına uğradık. Fakat düşmanlarım^ şunu bilsinler ki, asırlardan beri bu aziz vatanın uğruna dökülen kanların boşa gitmediğini onlara göstereceğiz. Zafer günlerimiz pek yakındır... «Yaşa, varol...» sesleriyle koca meydan alkıştan inliyordu. Böyle insanların kabarıp taşan duygula­ rı gözlerde parıldar. Ağlıyorduk... Gönüllerin coşkunluğu havayı yırtan silah sesleriyle sükunet buldu. Günün kalan yarısı, milli oyunlar, yarışlar ve saz şairlerinin deyişleriyle geçti Dağıtılan şeker külahlarıyla ellerimiz ceplerimiz dolu dolu, bütün üzüntülerden arınmış olarak evlerimize dön­ dük. Aradan yarım yüzyıl geçti. Ya­ şadığımız bu olumlu, mutlu gün­ lere kavuşabilmek uğruna millet­ çe çektiğimiz ızdırabları, katlan­ dığımız yoksunlukları Cumhuriye­ tin yetişen özgür nesline anlat­ mak, bizlerin kaçınılmaz görevi­ dir. Kalkmma yoluna girmiş şe­ refli milletimizin el, dil ve gönül birliği ile başarıya ulaşacağına inanmak, iman etmek gerekir.


4

BUGÜNÜN DİLİYLE TEVFİK FİKRET

BALIKÇILAR GÖĞÜSLERİ f,AÇIKTIR DALGALARIN KAHREDEN ÇARPIŞINA ' KAYIKTIR VARI YOĞU, BİRER KAYIK VE TÜKENMEZ DİRENME UĞRAŞINA ŞU KIR BIYIKLI, YANIK YÜZLÜ ÇALIŞAN - YAŞAYANLAR ÖLÜMÜN ZEHRİ TİTRER HER TELİNDE AĞLARININ,.. . SORUN NİÇİN BU ÇİLEYE KATLANIYORLAR NASIL BİR DUYGUDUR BU ACI KISIR DÖNGÜDE ÇALKALANIYORLAR... N E GEREK VAR SORUYA TÜM ÇALIŞAN KİTLESİ İNSANLIĞIN KALKAR AMUDA, GEZER YERDE ELLERİYLE İLGİNÇ OLSUN DİYEDİR İLGİNÇ OLMAK, GÜLDÜRMEK, KAZANMAK İÇİN UĞRAŞ ZAVALLI SOYTARI, KANMAK İÇİN YAŞAMA BTJ BÖYLEDİR İŞTE İÇİN AĞLAR GÜLECEKSİN YAŞAMINI SATMADIN MI?.. ÖLECEKSİN. Y enileştiren: EMİN ÎLKDOĞAN


ALİ ÇETÎNKAYA’DAN ANILAR trfan Ünver NASRATMNOGLU Geçen ay içerisinde «İlk Kurşun Kahramanı Ali Çetinkaya»mn ölümünün 25. yıldönümünü idrak ederken, O’nun muhterem eşini de kaybediyorduk... Ali Bey’le eşi 25 yıl sonra me­ zarda birleşirlerken, tek evlâtları İstiklâl Hanım acıları ile başbaşa kalıyordu. Biz İstiklâl Hanımın acılarını yürekten paylaşıyor ve başsağlığı diliyoruz. ★ İLK KURŞUN DERGÎSÎ’ndeki ük yazımızda, Ali Çetinkaya ile ilgili anılarımızı nakledeceğimize değinmiş ve sonraki yazılarda sö­ zümüzü yerine getirmiştik. Bu sö­ ze bağlı kalarak birkaç anı daha sunuyoruz... ★ O devirde karayolları böylesine gelişmiş olmadığından en emin nakil vasıtası trendi. Bu nedenle de trenler genelükle tıklım tıklım dolu olur ve yolcuların birçoğu ayakta yolculuk etmek zorunda kalırlardı. Durum böyle olunca milletvekilleri, bakanlar ve önem­ li kişiler için özel kompartıman tahsisi gerekiyordu. Görevli olarak İstanbul’a giden Ulaştırma Bakanı Ali Çetinkaya trenle Ankara’ya dönerken, tren­ de yer bulamayan bir Fransız yol­ cu Ali Beyin kompartmanında boş yer olduğunu görünce açıp gir­ mek ister. Kapı önünde bekleyen kondüktör, o kompartmanm özel­ liğini anlatarak içeride Bakan Ali 14

Beyin bulunduğunu söyler. Türkçeyi lâyıkı ile bilmeyen Fransız, kondüktörün «Ali Bey» sözüne de­ ğinerek, Fransızca olarak: «— Quel Ali Bey?» diye sorar. Fransızca bilmeyen kondüktör «Quel» sözcüğünün anlamım bilme diğinden, Fransızm «Kel» dediğini sanarak telâşlanır ve kulağına yaklaşarak: «— Sus ulan gâvur oğlu gâvur, keldir kel olmasına ama, duyarsa senin de ....... . benim de ..........» der. ★ Ali Çetinkaya’nın şahsına iki otomobil hediye edilmişti. Fazilet timsali Ali Bey her iki otomobili de Bakanlık demirbaşına kaydet­ tirmiş ve resmî hizmetlerde kullan mıştır. (Otomobillerden birisi Atatürk, öteki ise Hitler tarafından hediye edilmişti...Ali Bey öylesine dürüst bir in­ sandı ki, ailesinin hiçbir ferdini makam otolarına bindirmezdi... Bir gün yanında özel kalem mü dürü Rüçhan Akmcı olduğu halde Bayındırlık Bakanlığından Büyük Millet Meclisine giderken karşıdan öteki makam arabasının geldiğini görürler. Ali Bey yanlarından ge­ çen arabanın içinde şoförden baş­ ka kimsenin bulunmadığını görün­ ce Rüçhan Beyin yüzüne baktı: «— Herhalde arızası var da, onu tamir ettirmeye götürüyor...» dedi. Birkaç saat sonra Meclisten Ba


kanlığa dönerlerken tesadüfen ay­ nı arabayla yine karşılaştılar. Ali Beyin emriyle her iki otomobil durduruldu. Ali Bey Rüçhan Be­ ye: «— Git bak bakalım, nereden dönüyor bu adam?» dedi. Rüçhan Bey arabadan inip, kar­ şıda duran öteki otomobile gide­ rek şoföre durumu sordu. Şoför korkudan tir tir titriyordu:

sının olmadığını bilen Rüçhan Bey Ali Beyin yanına dönünce başka bir bahane bularak tehlikeyi savuş turdu... ★

Dürüst devlet adamlığının en büyük örneklerinden birisi olan Ali Çetinkaya, haksızlığa asla ta­ hammül edemezdi. En yakınının dahi bir falsosunu yakalasa der­ hal yüzüne vurur, ve eğer falso

Yunanlılara Sesleniyoruz Size ders vermedi mi İnönü, Sakarya’lar! Unutuldu mu yoksa O Şanlı Dumlupınar? Yurdumun sevgisi var Türk’ün temiz kanında. Şanlı bir destan yazar her savaş meydanında. Türk sının imanlı göğüslerden bir dıvar, Zafer aşkıyla çarpan kalbi Allah’a kadar. Yaklaşacak düşmana bu Yurt, mezar olacak, Yan gözle bakan gözler Ege’de boğulacak. Sanyorken Yunan’ı Şanlı Türk Donanması, Cehennemde yanacak soysuz palikaryası. Olimpus Dağlan’nda süngümüz parlayacak, Ay - Yıldız Kanadlılar Atina’yı bulacak. FATİH, YAVUZ, KANUNÎ.. ATATÜRK’le İNÖNÜ, BARBAROS görünecek O Şanlı Savaş Günü. «Hedef, Atina!...» deyip kesecek sesinizi Türk Ordusu verecek size son dersinizi. Ahmet DEMİRAY «— Hanımefendiyi misafirliğe götürdüm, oradan dönüyoruz» di­ ye cevap verdi. Rüçhan Bey: «— iyi ama araba boş, hanım efendi nerede?» dedi. Şoförün: «— Arkadalar, saklandılar, efendim» demesi üzerine otomobi­ lin arka koltuğunun altına bakan Rüçhan Bey, Ali Beyin harımı ile kızının korkudan büzülmüş olduk­ larım gördü... Ali Beyin bu konuda müsamaha­

devlet ve millet aleyhine ise eliyle cezalandırmaktan çekinmezdi... Ali Beyin Malta’da sürgünde iken yine kendisi kendisi gibi sür­ gün olan Osmanlı Mebusan Mecli­ si üyelerinden birisine attığı da­ yak dillere destandır... Keza, Tür kiye Millet Meclisinin içinde Halit Paşayı tabanca ile vurup Öidürme si unutulmamıştır. Ali Beyin bu yönlerini de bir başka yazıda an­ latmak isteriz... 15


yetişmeleri ve ülkemizde yararlı birer kişi olmaları bakımından, olanaklar seferber edilmelidir.

V

23 N İSA N

:: ;!

:: İsa KAYACAN

23 Nisan günü ortaya atılan gö­ rüşler, gün geçtikçe büyüdü. Fi­ lizlendi ve dal budak sald*. ö y ­ lesine büyüme ki, durdurulması olanaksız. Samsun ufuklarında do­ ğan güneş ve kısa sürede, tüm Anadoluda duyulan ışıkların şar­ kısı, görülen ışıkların belirtisi.

Bir bütün olarak düşünülen, bir bütün olarak ileriye atılan ulusu­ muzun tükenmek bilmeyen, sabır dolu enerjisi. Kurtulmayı, ancak kaçmakta ve Ege Denizinin de­ Ulusça, sevinerek kutladığımız rinliklerine atmakta bulanların günler vardır anlamlı. Yine ulus­ sonuçları beli oldu. Dökme suyla ça mutluluk içinde olmamız gere­ değirmenin dönmeyeceği bir kez ken günler vardır alkışlanan. Ni­ daha kanıtlandı (ispat edildi). san ayı, genellikle bir hareket, bir bereket ayı olarak bilinir. Hele, O günün, koşullar1 altında can­ eski yıllardaki görüntüsü üze­ larını seve seve verenlerin, böyle rinde durulacak olursa, anlamı bir bir gün armağanı yolunda, du­ kez daha çıkar büyüklük içinde rup dinlenmeden, gece-gündüz de­ karşımıza. meden cepheden cepheye koşan1920 lerin 23 Nisanı ise, bam­ başka bir ruh ve anlayışı içinde bulunan Türk ulusunun 23 Nisa­ nı. Büyüğüyle, küçüğüyle, durup dinlenmeden, çalışıp çabalayıp, öz­ gürlük için akan kanların bir so­ nucu olarak varedilen Cumhuri­ yetimizin temelinin atılış günü bir bakıma. Çocuklarla birlikte, çocukca eğ­ lenmek, çocukça sevinmek ama, büyüklerce sorumluluk içinde bu­ lunmak. Yarının yöneticileri ço­ cukları üzerine tüm olanakları­ mızla eğilip, onların en iyi şekilde 16


ların değerleri ölçülebilir mi? Ya­ ni, yaptıkları unutulabilir mi? O günlerin kara ama, aydınlık vade­ den görüntüleri içinde, sevinebilen, ileriyi görebilen, başta büyük kurtarıcı Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, öteki önderlerine ne mutlu. Böyle bir gün bıraktılar, özellikle çocuklar için, özellikle onların sevinmesi, onların kutla­ ması için. İzmir caddelerinde sen varsın heybetli el kaldırıyorum müjdeler verircesine dokuz eylülde döktün hepsini denize yeniden yaşam verdin yeniden güç verdin bize ve Türkiyemize İzmir caddelerinde sen v a ra n güler yüzlü millet koşuyor ardından millet coşuyor ardından kopan bir sevgiyle bağrından kucaklaşmak, kucaklaşmak istiyorlar bugün yirmi üç nisan.

Çoğu zaman, şiirle birlikte oluşturu veriyoruz yazınlarımızı. Bir noktada, ozanl!ktan kopamama gibi bir şey oluyor bu. Ama ne yaparsınız ki, şiir çok deyişle­ rin kısalığını sağlıyor. Milletçe, çocuklarımızın sevinciyle kutla­ dığımız Ulusal Egemenlik Bayra­ mımızın daha nice yıllarda, huzur ve mutluluk içinde kutlanması di­ leklerimizle, onların geniş dünya­ larında, onların sevinçleri içinde olalım. Böyle günde koşuyor gön­ lümüz, Jböyle günde coşuyor gön­ lümüz.

KARAMSAR Ü n a l Ç A L IiI

Yıl 1964’dü bir sa at önce Oysa şimdi yıl 1965 Kırışıklar ahumda birden 1 Burukluk gönlümde , Kumumda toprağın kokusu Alnımda çizgiler Ve ölüm korkusu Umutlarını yitirilmiş tüm Hayat, tellerdeki aynı seranat Yine de seviliyor evren Yine de tutsak kişi ona , Doğa bilsem yeniden dünyaya 1 Tertemiz, umutlu, olabilsam Aklını, ezgilerim, anılarım kaybol­ masa' Mutlu rotalar çlzebilsem İyiliği kucaklaşanı yumuşak bey­ nimle Yıllar olanaklarım serse önüme Dost olsa herşey benimle 1Taksit taksit harcasam zamanı ı Tüm bilincimle 1 Üzmemem tatlı canım» ' Oysa ki, yıl 1965 Yaş yirmibeş Kırışıklar alnımda ı 'Karamsarlığın kucağında ' Çelik bir ağda tutsağım ( Burnumda kokusu var Bİr yıl daha yaklaşan toprağın.

17


ÇOCUĞUN EĞİTİMİNDE ANNE VE BABANIN ROLÜ ÖZGÜN OZAN

i i

♦ ♦ A.

3 Nisan 1974 Çarşamba günü Ayvalık Öğretmenleri Yardımlaş­ ma Derneği lokal binasında «Ço­ cuğun Eğitiminde Anne ve Baba­ nın Rolü» konulu bir panel düzen­ lendi. İlköğretim Müfettişlerinden Ismaü Dönmez’in başkanlığında yapılan panelde; Abdülvahit Sağ­ lam İlkokulu öğretmenlerinden Nadide Çapanoğlu, özgün Aybar ve Sakarya İlkokulu öğretmenle­ rinden Güzin Gülüseven, Müberra Sezer konuşmacı olarak bulunuyor lardı. Tüm Ayvalık ilçe ve köy okul­ ları öğretmenlerinin katıldığı pa­ nel, bir söyleşi havası içinde geç­ miş, konu çeşitli yönleriyle ele alınarak aydınlatılmıştır. Eğitimsel konuların çocuk yara­ rına işlenmesi; eğitimde görülen aksaklıkların saptanması ve çocu­ ğa nasıl bir eğitimin uygulanaca­ ğının bilinmesi ile mümkündür, özellikle öğrenciye en yakın olan ve öğrenciyi en iyi şekilde tamma olanağına sahip bulunan bir öğret men topluluğunun bu konuyu ele alarak incelemesi ve ortak bir so­ nuca varması, toplumsal sorunla­ rın çözümünde belki de en önemli 18

girişimdir. Çünkü yarının ümitleri, okul öncesi ve daha sonraki eği­ tim kuruluşlarında eğitilerek, sos­ yal ve ekonomik etkinliklerini top­ lum yararına göstereceklerdir. Bu sonuç, gerek ailenin, gerekse öğ­ retmenin çocuktan beklediği bir özlemdir. Çocuğun doğuştan, aileden ve çevreden getireceği bir takım so­ runlar, okul yaşamında, eğer titiz­ likte üzerinde durulmazsa ve so­ runlar üzerine içtenlikle eğiliniılmezse, çocuktan yann için hiç bir olumlu davranış beklenmemelidir. Okul öncesi ve okul sıralarında eğitim ve öğretimin süzgecinden geçerek kazandırılacak iyi yetiler, çocuğun başarı oranım arttıracak tır. Yaşam içinde çocuğun kazana­ cağı başarılar ise onun kişiliğini tamamlayacak, toplum içinde sağ­ lam bir köşede yer alacaktır. Öğ­ retmenlerin yeni nesli yetiştirmek için aldıkları sorumluluk bu açı­ dan daha başka bir önem taşımak tadır. Bu nedenle Ayvalık ilkokul öğretmenlerince düzenlenen panel çok olumlu sayılmalıdır. Ne var ki; ele alman konunun dar bir sınır içinde (zaman bakı-


mından) ele alınması, konunun iyi ce belirlenmeden, daha doğrusu tamamlanmadan başka bir güne ertelenmesi -ki bir aylık bir za­ man sonraya bırakılmıştır- tek olumsuz yönlerinden birisiydi ben­ ce. Konuya ısındırılan bir dinleyi­ ci topluluğu, konuya kendisini tam vermişken, panelin sonuç bölümü­ nün uygulanmaması, dinleyicilerin konu hakkında kişisel düşüncele­ rinin alınmaması ve soru - yanıt ilkesinin uygulanmadan ertelenme si; panelden beklenin sonucu ver­ meyecek, amaç gerçekleştirilmemiş olacaktır. En azından konu ile dinleyici arasmda soğuk bir duvar yaratılmış olacaktır. Panel Başkanı Sayın Dönmez’in kısa açış konuşmasından sonra ilk sözü alan Abdüivahit Sağlam İlkokulu öğretmenlerinden Sayın Nadide Çapanoğlu; Çocuk gelişi­ mi, Cinsel Eğitim, Eğitimde Çev­ renin ve okulun etkisi konularının işleneceğine değinmiş; Çocuğun gelişimi konusunun (0—9), (9— 11) ve (11—14) yaş grupları ara­ sında inceleneceğini; Çocuğun okul çağındaki beslenme, soru ça­ ğındaki davranışlar, oyun çağı ve oyuncaklar, çocuklarda kıskanç­ lık konularının örneklerle açıkla­ nacağım belirtmiştir. Çocukların ruhsal ve bedensel yapılarının gelişiminde oku? önce­ si eğitimin zorunlu olduğuna belir­ ten Sayın Çapanoğlu, yarmın bü­ yüğü demek olan çocuğun toplu­ mun temeli olduğunu, kendine öz­ gü bir yaşamı olduğunu, çocuğun bu yaşam içinde değerlendirilmesi gerektiğini; bunun için de ailenin taşıdığı sorumluluğu anlatmış; a-

ÖZLEM Jj

Nazan DİKMEN

Neler mi istiyorum

(

^Gurbetteki akşamlardan; , Ne rüzgarlarından bir buse

|

ı Ne bir kelebek Karanlıklar kadar derin

|

11Ufuklar kadar engin Bir çift yeşil gözün rengini

,

Bana kim verecek?

,

ile olarak, öğretmen olarak çocu­ ğun bedensel yapısını tamamlaya­ cak tüm sorunların neler olduğunu teker teker açıklamış; bu sorun­ ları içine alacak tedbirleri ortaya koymuştur. Açıklamalarını çocu­ ğun belli yaş gruplarına göre ya­ pan Sayın Çapanoğlu, uzun süren konuşmasında çocuk gelişiminin tüm evrelerini ve sorunlarını açıkça, dinleyiciyi sıkmadan ortaya koymuştur. İkinci kez konuşmayı Sakarya İlkokulu öğretmenlerinden Güzin Gülüseven yapmıştır. «Sağlam ka­ fa sağlam vücutta bulunur» sözü ile konuşmasına başlayan Sayın Gülüseven, iyi beslenme yollarının neler olduğunu, çocuğun beslenme sinde uygulanacak yöntemleri, ço­ cuğun belü yaş devrelerine göre 19


ele almış; beslenme sonucu çocuk­ lardaki bedensel ve ruhsal gelişi­ mi çeşitli yönleriyle incelemiştir. Çocuğun çevre ,aile, okul ve arka­ daşlarıyla kuracağı ilişkiler ve bu konuda özen gösterilecek hususla­ rı da belirlemiştir. Sayın Gülüşe* ven konuşmasının bir bölümünde de, eğitimde göz önünde tutulma­ sı gereken hususları da hatırlat­ mış, değişik yaş dönemlerinde bes lenme ve etkinliklerini somut ör­ neklemelerle anlatarak, yapılması gerekenleri maddesel olarak belir­ lemiştir. Konuşmacılardan Müberra Se­ zer ise, çocuğun oynayacağı oyun­ cakları konusunu ele almıştır. Ço­ cuğun sosyal yaşamı ve gelişimin­ de oyuncakların önemine değinen Sayın Sezer, çocuk oyuncuklarının eğitimsel bir değer taşıması gerektiğini belirlerken, hangi yaş­ ta hangi oyuncakların çocuk üze­ rinde daha etkili olduğunu, oyun­ cak seçiminde ailenin nasıl dav­ ranması gerektiğini açıklamıştır. Konuşmasının bir bölümünde de çocuk eğitiminin gerekliliğ ne ve önemine değinen Sayın Sezer, ço­ cuğun yetişmesinde ailenin (anne ve babanın) etkinliğinin nasıl ol­ ması gerektiğini de ayrı ayrı be­ lirlemiştir. Çocuklara verilecek ödül, çocuklarda çeşitli psişik du­ rumlar, paranın çocuk yaşamın­ daki önemi, çocuğun sağlığı, çalış­ ma ve dinlenme gibi konulara de­ ğinen Sayın Müberra Sezer’in ko­ nuşmasının bitiminden sonra Ab-

20

düivahit Sağlam İlkokulu öğret­ menlerinden Özgün Aybar söz al­ mış ve «paranın çocuk yaşamında önembni, kendi aüesi içinde uygu ladığı bir yöntemle anlatmış ve sağladığı mutlu sonucu dinleyici lere aktarmıştır. Konuşmaların böylece tamam­ lanmasından sonra panel başkanı Sayın İsmail Dönmez, tüm konuş­ maları bir kez daha özetlemiş, ba­ zı sorunlar üzerinde açıklamalar yapmış, dinleyicilerin bazı sorula­ rını yanıtlamış; panelin Mayıs ayı içinde tamamlanacağım belirterek panelin ilk bölümünün bittiğini duyurmuştur. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, bir söyleşi havası içinde geçen pa­ nel her ne kadar istenüen amaca, panelin tamamlanmaması nedeniy le ulaşılmamışsa da çocuğun eğiti­ mi konusunda birçok gerçeklerin saptanmasında, çocuğun okul ön­ cesi çevreden, aileden getirebilece­ ği sorunların bir kez daha yaşan­ masında yararlı olmuş, bir nevi dinleyicileri bu konuda motive et­ miştir. Dileğimiz odur ki, bu tür top­ lantılar yılda en az iki kez yapıl­ sın. Yine dileğimiz odur ki, bu tür toplantılar sadece öğretmenlere değil, velilere de açık tutularak ailenin eğitimi do gerçekleştirilmiş olsun. Veli, öğretmen dayanışma­ sının öğrenci üzerinde etkinliği, bu dayanışma sonucu daha büyük olacağı şüphesizdir.


RÜYA GİBİ BİR GECE Şenol ÇUKUROVA

Rüya gibi bir gece. Maddiyatın şahsında sanatçı dostların gece­ yanında manevi gücün en son siydi. Bu arada Necibe Öncü ve noktasına kadar harcanıp, karşı­ Nedret Gürcan sanat diye atan lığı alınan bir renk cümbüşü. yürekleriyle taaa... nerelerden kopup gelmişlerdi. Kıvanç duy­ Seçkin davetliler, seçkin konuk­ duk. İki renkli sima Semih Ser­ lar, yanısıra Dünün, Bugünün, gen ve Bozkurt Kuruç geceye ay­ Yarının sanatçılarının onur1andır­ rı bir hava katanlardı. dığı Türkiye’nin muhtelif yerle­ rinden kopup gelen ve gelenlerle Basri İmece espiri şiirleriyle bu büyüyen bir gece, Sesimiz 5. ya- gibi toplantıların aranılan siması yJn yılında açtığı öykü ve şiir ya­ ve Mehmet Çınarlı, İlhan Geçer, rışmasının dereceye giren sanat­ Ayhan İnal, Y. Faruk İnal dev çıları Sayın Semih Akbil’in elin­ isimlerdi. Bu arada unuttuğum den ödüllerini aldığı bir gece. ya da hatırlıyamadığım sanatç1 dostlar beni hoş görürler sanırım. Bu rüyada bir de büyük şair Ve son olarak didinen, çırpman Faruk Nafiz Çamlıbel’ı anıyoruz. bir insan gördük. Tüm gücünü aş­ En sevdiği arkadaşı Sayın Halide mış insanüstü bir çaba ile gece­ Nusret Zorlutuna ve talebesi Ah­ yi sonuna kadar götürmeyi bilen met Muhip Dranas’ıan anılar. Sa­ Hamiye Çolakoğlu. Oysa saatler natçılardan yazarın şiirlerini din­ 4’ü vurduğunda gece acımasız bi­ tiyordu. Herşeyiyle güzel, iyi or­ liyoruz. ganize edilmiş ve yürütülmüş. Bir sanat harikası gece, kayna­ Mutluyduk böyle bir gece yaşadık. şan kişiler dostluğun en güzel ör­ Mutsuzduk, böyle bir gece istemineklerini verirlerken; Dergi sahi­ ye istemiye bitiyordu Son bir sö­ bi Sayın Hasibe Ayten ne kadar züm daha var. Sesimiz dergisinin kıvanç duysa azdır sanırım. Mut­ açtığı yarışmada ödül alan ya da luluğunu anlatacak ne kelime, o alamayan tüm sanatçıları ve ge­ duyguları anlatabilecek ne de ka­ ceye emeği geçenleri tekrar tek­ lem bulabilecektir. Bu gece onun rar yürekten kutlarım. Z\


TURİZM ■ VE

AYVALIK MEHMET OKUR

Ayvalık, batı kıyılarımızın en ro mantik manzarasına sahip turistik ve sahil kasabalarımızdan biridir. Çarşısı bugün her insan için lüzum lu ihtiyaç maddelerinin hemen hepsini ve en yeni modellerini bul­ maya müsaittir. Lokantaları, dis­ ko ve gece kulüpleri, çeşitli yerler­ de plâjlan, otel ve motelleri, ban­ kaları, her bütçeye uygun pansi­ yon ve banğlovları ile her yönden kendini turizme hazırlamış olan Ayvalık’a Türkiye’nin her büyük şehrinden gelmek gayet kolaydır. Ayvalık - Ankara, Ayvalık - İzmir, Ayvalık - İstanbul yolları en güzel mânası ile geniş ve asfcilttir. Tele­ fonla dünyanın her yeri ile temas etmek mümkündür. Ayvalık’tan ayni günde yorul­ madan otomobil ile Efesi, Bergamayı veya Turuvayı ziyaret edip Ayvalık’a dönmek mümkündür. 22

AYVALIK ■'L Gezi Yerleri: Sarımsaklı Plajları: Şeh’r mer­ kezine 8 km. uzaklıktadır. Belediye otobüsleri ve dolmuşlar akşam saat 8’e kadar işlemektedir. Bu bölge 12 km. uzunluğunda kumsalı ve berrak denizi ile Ege’nin en gü­ zel plajlarından biridir plaj ve resteronlar halka açıktır. Şeytan Sofrası: Ayvalık ve çev­ resindeki 23 adayı her yönden gö­ rebilen yüksekçe bir tepedir. 8 km.’lik asfalt yolu vardır. Bu te­ peden mehtaplı gecelerde ve gün batınımda manzara şahane olur. Aynca, bu tepede halk tarafından «Şeytanın ayak izi» diye yorumla­ nan bir de yer bulunur. Buranın restoranı da vardır. Akşam üzer­ leri şehirden dolmuş bulunabilir.


Çamlık Mevkii: Ayvalığ'ın en güzel sayfiye yeridir. Bu bölgede sahil girintili çıkıntılıdır ve her yer çam ormanlarıyla kaplıdır. Çamların altında manzara gören gazinolar vardır. Pansiyon ve otel­ lerin çoğu bu merkezde toplanmış­ tır. Belediye kampingi ve diskotek ler de buradadır. Gece 24’e kadar Belediye otobüsleri işlemektedir. Alibey (Cunda) Adası: Eskiden tam bir ada olan bu yer şimdi bir köprü ile Ayvalık’la birleştirilmiş ve bir yarım ada haline gelmiştir. Adanın çevresi bir tabii plaj nite­ liğinde olup kabinli plâj da vardır. Kıyıda adaya özgü meyhane ha­ vası olan balık lokantaları yer alır. Bu tipik lokantalarda her cins ba­ lık bulunabilir. Özellikle Ayvalık’m «papalina» adlı balığı yenir. Adada kalmak için pansiyon bulunabilir, ayrıca sineması ve diskoteği de vardır. Adaya her saat düzgün mo­ tor seferleri yapılır. Ücreti 1 lira­ dır. Adadan son motor 23’tedir. Tatil günleri seferler fazladır. 2. Gece H ay atı: Ayvalık’ta iki tane programlı pavyon, üç (kışlık, üç yazlık sine­ ma, dört tane de diskotek vardır.

görmek istiyenler günübirlik ziya­ ret yapabilirler. Buraya her saat otobüs işlemektedir. Burhaniye, Ören, Edremit Akçay’a her saat dolmuş bulunabilir. 4. Motor Gezileri : Sah ve Cuma günleri Midilli’ye turistler için motor seferleri var­ dır. Kalkış öğleden sonra 16.00’dadır. Bir kişilik ücreti 12 dolardır. Adaları gezmek için kalabalık gu­ ruplara da motor kiralanabilir. 5. Gerekli Bilgiler : PTT 24 saat açık olup milletler arası görüşmeler de yapılabilir. Şe­ hir cereyanı 220 watt olup sürek­ lidir, aradığınız herşeyi bulabile­ ceğiniz büyük mağazaları, zeytin ve zeytin yağı satış depolar: kua­ för salonları, elbise temizleyicileri vardır. Ayvalık’m pazarı Perşem­ be günüdür. Tam teşekküllü Dev­ let Hastanesi ve 4 eczanesi bulun­ maktadır. Mobil ve Shell benzin istasyonlarında süper benzin bul­ mak mümkündür, yıkama ve yağ­ lama servisleri bulunduğu g:bi ay­ rıca oto yedek parça satıcıları ve oto tamircileri vardır. Yerli ve ya­ bancı gazete, kitap, dergi bayileri vardır.

3. Çevre Gezileri: Bergama Müzesini ve harabeleri

Sizleride bu turizm mevsiminde aramızda olmaya davet ediyoruz.

23


*

Okulumuzdan Haberler 3-B, 3-A, 3-E ve ikinci kez 3-A sınıfı galip gelmişlerdir. iç 7 Nisan Dünya Sağlık Günü

ve 8-14 Nisan Sağlık Haftası nedeniyle «DAHA SAĞLIKLI EtR DÜNYA İÇİN DAHA IYI BESLENME» konulu bir konferans verilmiştir. Okulumuz öğret menlerinden İFFET ÖZAK’ın verdiği konferans, okulun yayın cihazları ile, öğretmen ve öğrencilere yapılmıştır. İç Gençlik ve Spor Bakanlığı Okuliçl Beden Eğitimi ve Spor Genel Müdür­ lüğünce 1973 yılında Ayvalık, İskende­ run, İstanbul ve Sinop Grup Merkezle­ rinde yapılan (Okullararası Optimist Grup Birinciliği) yarışmaları ile Istanbulda yapılan (Okulllarası Optimist Türkiye Birinciliği) yarışmaları sonun­ da her grupta birinci, ikinci ve üçüncü dereceleri alanlara, Türk Donanma Vakfı Merkezince armağan olarak birer özel şlld yaptırılmıştır. «Deniz ve denizciliği tanıtmak, b e ­ nimsetmek, deniz kuvvetlerini güçlen­ dirmek, denizci gençlik teşkilâtı ve benzeri teşekküllerin kurulmasına yar­ dım ve öncelik etmek» amaçları ile kurulmuş ve çalışmakta o’.an Türk Do­ nanma Vakfı'nın bu girişimi okullarca çok olumla karşılanmıştır. Yannın de­ niz gücünü oluşturacak bugünkü genç neslin yetiştirilmesinde, gençleri çalış­ maya yönelten bu girişimlerin yapılma­ sı, şüphesiz Gençlik ve Spor Bakanlığı İle Türk Donanma Vakfının oluşturduk­ ları birer dayanışma ürünüdür. Yürek­ lerinde deniz sevgisinin bayraklaştığı gençler, öyle sanıyoruz ki, mânevî de­ ğeri çok büyük olan bu armağanlarla, 24

daha da kamçılanmışlar ve denize olan tutkuları daha da çığlaşmıştır. Türkiye Optimist yarışlarında derece alan öğrencilerimizin Ayvalıktı oluşu ve Ayvalık Lisesinde öğrenimlerine de­ vam etmeleri ise okulumuz için ayn bir mutluluk ve övünç kaynağıdır. Bu mutluluğu dile getirmek, yarışmacı öğ­ rencilerin başarılarını diğer tüm öğren­ cilere duyurmak ve onlarda da deniz sevgisini arttırm ak amacı ile -'.3.4.1974 Cumartesi günü okulumuz bahçesinde tüm öğretmen ve öğrencilerimizle, Sa­ karya İlkokulu ve Cumhuriyet İlkoku­ lu öğretmen ve öğrencilerinin katıldığı bir tören düzenlenmiştir.

Derece alan optimisttiler toplu halde.

Düzenlenen törende bir açış konuş­ ması yapan Lisemiz Müdürü Yılmaz Gültekin, Türk tarihinde deniz ve de­ nizciliğin önemine değinmiş, Gençlik ve Spor Bakanlığı ile Türk Donanma Vak­ fının bu konudaki girişimlerinin okul­ lardaki denize karşı duyulan ilgiyi da­


ha da arttıracağım ve yarışmada dere­ ce olan öğrencilerin başarılarının özel bir şildle değerlendirilmesinin olumlu bir çirişim olduğunu ve büyük bir Önem' taşıması gerektiğini belirtmiştir. Sayın Yılmaz Gültekin’in konuşma­ sından sonra yarışmacı öğrencilerin isimleri teker teker okunmuş, aldıkları dereceler söylenmiş, «Bugünün deniz kurtları, yarının büyük denizcileri» di­ ye tüm öğrencilere tanıtılmıştır. Halen okulumuzda öğrencilik yaşam­ larım sürdürmekte olan LİDER AKIN, TAHİR SADAN ve MESUT AKIN’a başarılarından dolayı özel şidileri Oku­ lumuz Müdürü Sayın Gültekln ve Be­ den Eğitimi öğretmenlerinden Metin Güneri tarafından verilirken, ayrı ayrı tebrik edilmiş ve başarılarının devamı istenmiştir. 1972-1973 öğretim yılında yapılan ya­ rışmalara, Sakarya İlkokulu öğrencisi olaırak katılan HAKAN KALDJ.RIMCI’ya da şildi, Sakarya İlkokulu Müdürü sayın Çetin Çiçekçi ve Sakarya İlkoku­ lu öğretmenlerinden saym Müberra Se­ zer tarafından verilmiş, tebrik edilmiş­ tir. Yarışmalara Cumhuriyet İlkokulu öğ rencisi olarak katılan MEHMET ÜS­ TÜNSOY, ALİ KAMİL SAVAŞ ve LE-. VENT MİRZA da şild’erini Cumhuri­ yet İlkokulu müdürü sayın Cumhur Yıldız'dan almışlardır. İlkokul öğrencisi olarak yarışmalara katılan HAKAN KALDIRIMCI. MEH­ MET ÜSTÜNSOY, ALİ KAMİL SA­ VAŞ, LEVENT MİRZA halen okulumu zun öğrencisi bulunmaktadırlar. «Okullararası Optimist Grup Birinci­

liği) ve (Okullarası Optimist Türkiye Birinciliği) yarışmalarında derece alan öğrencilerimizin aldıkları dereceler şöyledir: HAKAN KALDIRIMCI: Okullarası Türkiye Optimist Birinciliği (B) Grubu Birincisi ve Okullararası Optimist Ya­ rışması (B) Grubu Tecrübesizler İkin­ cisi. LİDER AKIN: Oku larası Türkiye Optimist Birinciliği (B) Grubu Üçün cüsü ve Okullararası Optimist Yarış­ ması (B) Grubu tecrübesizler üçüncüsü. TAHİR SADAN: Okullararası Opti­ mist Yarışması (A) Grubu İkincisi. MESUT AKIN: Okullararası Optimist Yarışması (A)Grubu üçüncüsü. MEHMET ÜSTÜNSOY: Okullararası Optimist Yarışması (A) Grubu tecrü­ besizler birincisi. ALİ KAMİL SAVAŞ: Okullarası Op­ timist Yarışması (A) Grubu tecrübe­ sizler üçüncüsü. LEVENT MİRZA: Okullararası Op­ timist Yarışması (B) Grubu tecrübesiz­ ler İkincisi. Yarışmacı öğrencilerimizin bundan sonraki yaşamlarında daha büyük ba­ şarılar kazanmalarını dileriz. ★ Mimar Sinan’ın ölüm yıldönümü nedeniyle, Eski Eserleri Tanıtma Kolun ca bir anma günü düzenlenmiştir. Bu günde Mukaddes Ça’.kakçı ve Hülya Sevim; Sinan’ın yaşamını, eserlerini ve sanatım anlatan konuşmalar yapmışlar­ dır.

25


YAYINLAR HAŞAN ÖRTEN

I

1 — BİR YENİ DÜNYA KURMUŞUM : Şiirler - Mehmet Çınarlı - 112 sayfa. 15 lira. İsteme ad­ resi: P.K. 501 - ANKARA 2 — HEYKEL TEKNİĞİ VE OKULLARDA MODELAJ : Yılmaz Gültekin - 116 sayfa - resimli. 10 lira. İsteme ad­ resi: Lise Resim Öğretmeni. AYVALIK 3 — GÜZ EZG İSİ: ........... ....... ............ ........ , ......... Şiirler - Muzaffer Gültekin. 46 Sayfa. 3 lira. İsteme ad­ resi: Lise öğretmeni. AYVALIK 4 _ 50. YIL ATATÜRK VE BAYRAM ŞİİRLERİ : Antoloji - Haz. Yaşar Faruk İnal, 64 sayfa. 5 lira. İste­ me Adresi: Çatal Sokak Dostlar Apt. No: 18/3 Maltepe -ANKARA 5 — DÖNÜŞÜ OLMAYAN YOL : Şiirler. Ayla Oral. 64 sayfa. 8 lira. İsteme Adresi: P.K. 501 ANKARA. 6 — KURTULUŞUMUZUN 50. YILINDA KOCATEPE KURTULUŞ - ZAFER AFYONKARAHİSAR ŞİİRLERİ: İrfan Unver Nasrattmoğlu. 75 sayfa. 5 Lira. İsteme Ad­ resi: P.K. 471 Ulus - ANKARA 7 — HİSAR: Aylık Fikir ve Sanat Dergisi 40 Sayfa. 4 lira. İsteme Adresi: P.K. 501 ANKARA. 8 — EFLATUN: Sanat, Fikir, Kültür, Aktualite Dergisi. 38 Sayfa. 5 Lira. İsteme Adresi: P.K. 36 Fındıklı - İSTANBUL. 9 — ELİFE MASALLAR : Yaşar Faruk İnal. 64 Sayfa. 5 lira. İsteme Adresi: Çatal Sokak, Dostlar Apt. No: 18/3 Maltepe - ANKARA 10 — NODULLAR : Denemeler: İsa Kayacan. 48 sayfa. 5 Lira. İsteme Adresi: P.K. 9 Samanpazarı - ANKARA. 11 — AFYONKARAHİSAR EFSANELERİ : İrfan Ünver Nasrattmoğlu. 58 sayfa. 5 Lira. İsteme Adresi: P.K. 471 Ulus - ANKARA. 12 — ONLAR : Şiirler: 112 sayfa. 10 Lira. İsteme Adresi: Erciyes Yayınları. P.K. 228. KAYSERİ.

'! ,» ! ' ! 11 ! , | ’ 1 !


t ♦

i

DOST SICAKLIĞINDA İ♦ İNSANLAR l ♦ ♦ l ♦ ♦ 4 4 4

l 4 l ♦ 4

l « ♦ l ♦ ♦ \

MUZAFFER GÜLTEKİN AYVALIK’TA UYKULU BİR AKŞAM ALACA SERİNLİĞİNDE SICAK BİR DOST ELİ YILLARDIR BULAMADIĞIM. YİRMİ SEKİZ YILIN SARHOŞLUĞU YİRMİ SEKİZ YIL ZEYTİN DALLARINA ASILMIŞ BEYAZ KÖPÜKLERİNE DENİZİN BİR BÎR PERÇİNLENMİŞ ANILAR SÖKÜP ALMASIN ALIP GÖTÜRMESİN DİYE DALGALAR KADEHLERİ BOŞALTAN DELİ YELKOVANLAR KALDIRIP ATAMADIĞIM. BRONZLAŞMIŞ BİR AYVALIK USUMDA YEŞİL GİYSİLERDE MAVİ MAVİ HER BÎR GECEDE YOSUN YOSUN GÖZLERDEN AŞMIŞ BİR AYVALIK USUMDA.

4

♦ ♦ ♦ i 4

!

GEÇEN GÜNLERİN KUTSALLIĞI BİR YANA ÇIRPINIR DUYARLIĞIM AKÇA GÜNLERE ÖZLEMLİ BAKIŞLAR DORUĞUNDA YALNIZLIĞIN DOST SICAKLIĞINA ANLAMSIZ SÖYLENMEMİŞ SÖZLER DUDAKLARIMDA YABANSI DENİZLER ÖTESİ UNUTAMADIĞIM.

4 4

\ ♦ ♦ 4 ♦

ARTIK TANIMIYORUM TANIMIYORUM DOST SICAKLIĞINDA İNSANLARI UNUTULMAK VARKEN YARINLARA...



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.