İlk Kurşun Dergisi Sayı:22

Page 1

t. AH İI> ÖZTOKAT OSMAN AKSOY EMİN İLKDOOAN Ü N A L ÇALLI ZAKÎR GÜVEN REMZİYE MACAR LÜTFİYE GÜNER MUZAFFER GÜLTEKÎN ERDAL ÇALLI SAVAŞ ERDEM A. AZİZ BEŞER HALİT ÇELtKOGLl ŞEBNEM MEZRA GÜLSEN TEZEL MUSTAFA RÜÇHAN İLKNUR AKKULAK ÖZGÜN OZAN HÜSEYİN YAPICI

YIL :

5

SAYI :

22

ARALIK

197«


İLKKURŞUN Ayvalık Lisesi Aylık Eğitini, Kültür Sanat Dergisi Kurucusu : M. Oğuz, - M. GUltekin Sahibi : Ayvalık Lisesi Adına OSMAN AKSOY Yazı İşleri Sorumlu Yönetmeni : MUZAFFER GÜLTEKİN

Başkan Ü N A L ÇALLI Başkan Yardımcısı RENGİN AYKÖ K Müdür EMİN İLKDOĞAN Müdür Yardımcısı NURHAN DAĞLAR Saymanlar ERDEM BORAN NEŞE SARYAN ESİN BAÖÇECÎ Yazmanlar SEMRA KAVAS ŞEBNEM .MEZRA İn celem e Kurulu

SEVGİ BİRET İBRAHİM

K A YA N D A N

NEDRET ÖZGEN 1. a y ş e n Ot k e n BELGİN DALGACI Kapak Düzenlemesi MUSTAFA RÜÇHAN

f ^ $

AYVALIK LİSESİ ‘GÖRSEL. SANATLAR SERGİSİ, İÇİN NE DEDİLER? I)R. MÎRO BAZANt ÜNESCO «öğrencilerinizin yapıtlarındaki yaratıcılık ve kullandıkları teknik beni çok etkiledi. Sanırım bir res­ samı da, «D ÎLH AN DEDEKÖY’ü keşfetmiş oldunuz. Yine de hepimiz ressam olamayız. Temel sorun, edi­ nilen becerilere İşlerlik kazandırmak ve bu becerilerin ticari alanda da kullanılabilmesini sağlamak olmalı. Sergi için teşekkürler.» İBRAHİM ÖNEN Balıkesir Valisi «El emeği, göz nuru ve sanat inancının ürünü ol;.n bu zengin ser­ giyi ziyaret, bende; genç kuşağımı­ za, gelecekte büyük bir kıvanç ve mutluluk içinde bakacağımız ümidini verdi. Yöneticilerim, öğretmenlerine ve kendilerine teşekkür eder, başarı­ larını candan ve gönülden kutlarım. Y. Z İY A ÜZDEMİR Balıkesir Milli Eğitini Müdürü ; Ayvalık Lisesi öğrencilerinin iç dünyalarındaki sevgi ve sanat anla­ yışlarını, dostluk, barış ve insanlık duygularını, zihin «e el becerilerini en güzel biçimde ortaya koyan bu sergiyi görmekten duyduğum mut­ luluk büyüktür. Gençlerimizi ve öğretmenlerimizi gönülden kutlarım. K A M İL A T A Y Kılavuz Kaptan İ.D.O.M.C. Başkanı Büyük emek sarfıyla meydana (Devamı 27. Sayfada)

A Y V A L IK LİSESİ A Y L IK EĞİTİM. KÜLTÜR, SAN AT DERGİSİ J Tanıtma ve yayın kolu organıdır. Yıl : 5 Aralık 1978 * Gönderilen yazılar yayınlansın yay mlanmas.n geri verilmez Sayı : 22 • Gelen yazılar inceleme kurullarından geçer. * Gelen yazılarda gerekli özleştirme yapılabilir. Karınca Matbaası Ayda bir kez yayınlanır, yıllık sekiz sayıdır. * öğretmen ve öğrencilere c/( 25 indirimlidir Tel : 185390 İzmir * Edinme koşulu : Yıllık 80. dcrtaylık 40, sayısı 10 TL. dır. <■ Yazışma : îlkkurşun Dergisi Ayvalık Lisesi - AYV A LIK


GEÇEN YILLAR VE ÎLKKURŞUN 1974 - 1975 öğretim yılını 21. sayısı ile kapamıştık ÎLKKURŞUN'un. O gün­ den bu güne üç yıl geçti. Geçen üç yılı katık yaptık üzüntülerimize Düşlerimize tüi yaptık İL K K U R Ş U N ’u. Unutmadık, unutamadılar. Dillerde, gönüllerde yaşadı ÎLKK U R ŞU N , ama basında değil... 1978 - 1979 öğretim yılında yenileniyor ÎLKK U R ŞU N . Şimdi ise hem dilde, hem gönülde, hem de basında yaşayacak. Yaşaması için de tüm gücümüzle dayana­ cağız. Günümüz koşullarında dergi çıkarmanın, çıkan dergiyi yaşatmanın güçlüğü­ nü biliyoruz. Fakat yine de karamsar değiliz. ÎLK K U R ŞU N okurunu buldukça, okuruyla bütünleştikçe, karşılaşacağı tüm engelleri aşabilecektir. Bir okul dergisi olarak, EĞÎTÎM - KÜ LTÜ R - S A N A T etkinliğini geçen yıllar­ da olduğu gibi, yine sürdürecektir. Ereği açık ve kesindir. Bilgisizliğe kurşun sık­ mak, kör karanlığından kurtarmaktır. Ulusal eğitimin ışığında Ortaöğretimin temel ilkelerinden sapmadan çalışmalarım sürdürecektir ÎLKK U R ŞU N . öğrencilere Türk dilini sevdirerek; araştırıcı, gözleme:, eleştirici bir tin (ruh) zenginliği vere­ cektir. Okuma ve yazma sevgisini aşılayarak estetik bir düşünce ve sanat değeri taşıyan yapıtları tanıma güç ve yetisini kazandıracaktır. Düşünme ve yazma gücü­ nü artırarak, kılgın (pratik) yaşamın gerektirdiği bilgi ve becerileri kazandıracak­ tır. Sosyal yaşamın gerektirdiği görev alma, sorumluluk duygusu taşıma, birlikte çalışma gibi koşullan kavratarak topluma yararlı bireyler olarak yetişmesini ve bu amaçla iç evreninin gelişmesini sağlıyacaktır. Yöntemi! ve verimli çalışma yolla­ rım göstererek, lcuramsallıktan uzaklaşmalarım sağlıyacaktır.- öğrencilerin bilin­ meyen yönsemelerini açığa çıkararak, kişiliklerinin tamamlanmasında etkin bir rol oynayacaktır. Ve ÎLKK U R ŞU N , ulusal değerlere saygılı, Atatürk ilkelerine bağlı bir öğrenci olarak yetişmelerini sağlarken, ulusal duygu ve düşüncelerine daha olumlu bir yön verecektir. Bu amaçla çıkacak ÎLKK U R ŞU N , bu amaçlara ulaşa­ bilmek için çıkıyor... öğrenci adına bu ereklere varmayı düşünürken, diğer okurlarımıza da genç yetileri (değerleri) tanıtmayı düşünüyoruz. Geleceğin usta kalemlerine ışık tuta­ rak, yol göstererek, gün ışığına çıkmalarına, yarınlarına daha güvenli bakmalarına olanak sağlamayı da düşünüyoruz. Ulusal yazınımızın (edebiyatımızın) sorunlarına öğrenci gözüyle bakarken, varılacak çöz'lmü şimdiden sezdirmeyi, buldurmayı da düşünüyoruz. Eu ereklerle çıkarıyoruz ÎLKKURŞUN'u. ÎLKK U R ŞU N , salt Ayvalık lisesinin dergisi değil, tüm öğrencilerin beğenisini kazanabilecek bir dergi olarak yaşamım sürdürmeye çalışacaktır. Tüm okurlarının elinde, dilinde ve gönlünde olacaktır ÎLKKURŞUN. Tüm uğraşımızın ereği bu. Saygılarımızla. '

ÎLKK U R ŞU N llk k u r ş u n

3


İKİNCİ KEZ ÇIKARKEN î. A H fD ÖZTOKAT Yanılmıyorsam lisenin son sınıfında okuyordum. Bir gün Servct-i Fünun Der­ gisi yeniden yayımlandı. Türk yazınında (Edebiyatında) devrim yapmış bir dergiy­ di, Servet-i Fünun. Tanınmış bir çok sanatçı, bu dergide yazıyordu. Recaizade Ek­ rem, «Abes - Muktebes» sorununu, Arapça öğretmeni Muallim Naci’ye karşı, bu dergide savunmuştu. Nedense bu ikinci çıkış, bende, müzelere karşı duyduğum saygınlığı uyandır­ mıştı. Tüm baskı tekniğine uyularak çıkartılan bu derginin, bence eksik bir yönü vardı. Genç kuşak sanatçıları yazında köyü ve köylüyü biçimlendirirken, Servet-i Fünun, bir takım oyuncuya sesleniyordu. Oysa bunların sayısı artık azalmıştı. De­ vir değişmiş, değerler değişmişti. Bir gün de AYDEDE adlı güldürü dergisi yeniden çıktı. Sahibi Refik Halit, sağ idi. Cem, gibi ileri bir çizgi ustasının en güzel yapıtlarını yayınlardı bir zamanlar AYDEDE. O güzelim derginin d e ğ e r l e r i n d e de eski değer yargılarının kalıntıları vardı, o da batıp gitti... Bir zamanların en güzel dergileri, ikinci kez yayımlandığında tutunmu. yordu da, BabIali'nin yeni ustası Sedat Simavi'nin YEDÎGÜN dergisi tutunuyordu. Hastalığın ismini koyan bir kişi kendilerine bildirmemişti bunu... İttihat ve Terakki devrinin ünlü yazarı Hüseyin Cahit Yalçın, T A N IN adlı gazeteyi ikinci kez çıkarmıştı. Alışılmamış bir teknikle çıkıyordu T A N ÎN . Ama Hüseyin Cahit'in lığı bile kurtaramamıştı bu eski gazeteyi, sonunda o da battı... 1972 - 1973 öğretim yılında Ayvalık Lisesi öğretmenlerinden Muzaffer Gültekin’in girişimleri v « müdür Mevlüt Oğuz'un çabalan ile bir dergi çıkanldı. Bir oku! çatısı altında çıkarılan derginin adı ÎLKK U U RŞU N ’du. Bu dergi, «Eğitim, Kültür, Sanat» dergisi olarak çıkıyordu. Milli Eğitim Bakanlığının da abone olduğu İLKKURŞUN, güç koşullar altında çıkmasına karşın yaşamını üç yıl sürdürmeyi ba­ şardı. Geçen bu üç yıl içinde 21 sayı yayımladı. Gerçekten Türkiye'de yayımlanan dergiler arasında yeri olan bir dergiydi. Başarılıydı. Oldukça okuru da vardı. Beğe­ niliyordu, beğeniyorduk. Bir gün o da kapandı. Daha doğrusu baskılar sonucu ka­ patıldı. Üzüldük... ÎLKK U R ŞU N 1978 - 1979 öğretim yılında yeniden çıkıyor. Geleceği ne olur dersiniz? Bilmiyorum ama, çok olumlu bir yönü var. İstese de, istemese de yeni yargılan kullanacak. Sürekli yazarları gibi genç kalacaktır. Burada derginin ilk çıkışında emeği geçen lise müdürü M EVLÜT OGUZ’u ve okulumuza yeni atanan, geldiği günden beri, derginin yeniden yayımlanmasını bü­ yük bir içtenlikle isteyen yeni Lise Müdürümüz OSMAN AKSOY ile derginin dü­ zenli ve etkin bir biçimde çıkışını sağlıyan okulumuz öğretmenlerinden yazar ve ozan Muzaffer Gültckin'i anmadan geçemiyeceğiz. Daima ileriye doğru... llk k u r ş u n

4


ÜRETİME YÖNELİK EĞİTİM VE ÖĞRETİM Osman AKSOY Ortaokul programının amaçlar bölümünde: Yetişecek çocuğun «Üretmen olarak alışmanın zevki­ ni duyar, yeteneğine uygun işi se­ çebilir, mesleğinde başarılı bir yurttaş olmasını sağlar» diye ya­ zıyor. Yaygın birkanı olarak liseleri­ mizin amacı öğrencilerini yüksek öğrenime hazırlayan kuruluşlar olarak bilinir. Liselerimiz bu ama cı tam olarak yerine getirseler bi­ le bugün için hepsinin yüksek öğ­ renime devam edemediği de bir gerçektir. Beceri kazandırılmayan enerji dolu insanlar ne yapacaklar? Ra­ hat bir yaşama alıştıkları için ta­ rım veya benzeri işlerde de çalı­ şamazlar. Kendilerini yaşamın dal galarma bırakırlar... Bu yaşam on lan istemedikleri olayların içine iter... Gençlerimizi kurtarmalıyız. On­ ların hepsi ayrı birer değerdir. Kışın ortaokul ve liselere devam eden öğrencileri, yazm boş duran endüstri meslek liselerine gönder­ meliyiz. Hızlandırılmış melsek eği­ tim ve öğretimine tabi tutmalıyız. Bunu yapamıyorsak liselerimize iş eğitimine yönelik dersler koyma lı, işlerliği olmayan yaşamı boyun-

ca işine yaramayan dersleri kal­ dırmalıyız. Çevremize bir gözatacak olur­ sak lise mezunu gençlerimizin ço­ ğunun elinden bir iş gelmediğini, bir çoğunun sigortaya tel sarama dığını, bir fidan dikmediğini, ilmi olarak tavuk beslemesini bilmedi­ ğini fakat yumurta olmadan kah­ valtı yapmadığını saptarız. Bunun suçu gençlerde değildir. Bizler ve eğitim öğretim sistemi, onları bu hale getirmiştir. Tüketici olarak yetişmiş yaşamın sorumluluğunu öğrenmemiştir. Tüm istekleri ayaklarma getirilmiştir. Alm te­ rinin tadını tatmam ışlardır. Çocuklarımızı üretime yönelt­ meli, bu yolda eğitim ve öğretim yapmalıyız. Bu amaca ulaşmak için bölgesel veya yöresel müfre­ dat proğramları yapılmalı okul idarelerine geniş yetkiler verilme lidir. Proğramlarm ilk hazırlığını o bölgenin öğretmenleri yapmalı­ dır. Geliştirilmesi ve düzenlemesi bakanlık uzmanlarına bırakılmalı­ dır. Bu suretle tabanın sesine de kulak verilecek uygulayıcısının bilgisine başvurulmuş olacaktır. Sonuç olarak bütün orta dere­ celi okullarımız iş eğitimine ve üretime yöneltilmelidir. Gençleri­ mizin yaşamlarını raslantılara bı­ rakmamalıdır. îlk k u r ş u n

5


UĞURLAR OLA \

(öğrencilere...)

Bir ekim sabahı çıktılar yola Ürün kaldırır gibi. Ne boyunlarında yele Ne kartal gözü gözlerinde Delmeye. İnsan seslerini kara tahtaya Daldırır gibi Çıktılar yola. Bir ekim sabahı yola çıktılar Koltukaltlarmda bir demet ışın Ne dağ başıydı yürüdükleri Ne kazma salladılar kışın Ne de dikensiz gül bahçesi Gidecekleri. Bir ekim sabahı çıktılar yola Sabah oldurur gibi Doldurur gibi kovanlarını Kurşun kalemleriyle geceyi Soldurur gibi Yola çıktılar.

J '

llk k u r ş u n

EM İN ÎLKDOÖAN

g


IŞIĞIM ATATÜRK ŞİMŞEĞİNDEN ----------------Ü N A L ÇALLI «Muallimler: Ordularımızın kazandığı zafer, sizin ve sizin ordularınızın zaferi için yalnız zemin hazırladı. Haki­ ki zaferi siz kazanacak ve devam ettireceksiniz ve muhakkak mu­ vaffak olacaksmız. Ben ve sarsıl­ maz imanla bütün arkadaşlarım sizi takip edeceğiz. Ve sizin kar­ şılaşacağınız engelleri kaldıraca­ ğız.» 1922.

na ve her çelmeye «dur» diyece­ ğine söz veriyor. inanıyorum ki, onun koyduğu yöntemlerin karşıtı kolay kolay tartışılamaz, ileri görüşlülüğü ka nıtlarıyla . hep gözlerimiz önünde­ dir. Atatürkçüyüz ve onun devrim lerine yürekten bağlıyız. Bilerek ve inanarak.

Bir tartı kuruyorum beynimde. Bir kefesine ordularımızın kazan­ dığı bağımsızlık savaşmm başarı­ larını, diğerine de öğretmenlerin eğitim ve öğretimde kazanacakla­ rı utkuyu koyuyorum. Öğretme­ nin utkusu, ağır basıyor, onun ba­ şarısı gerçek utku sayılıyor. Böylece Büyük Ataürk’ün öğretmene verdiği değeri ve görevi düşünü­ yorum; «esasduruşa» geçip, şap­ kamı çıkarıyorum. Tutsak bir ulusun eğitim ve öğ retiminden, o ulusun çıkarma bir sonuç beklenemez. Öğretmenin bu koşullar altmda amaca hizme­ ti engellenir. Bu apaçık... Ordula­ rımız tutsaklığımızı eritiyor, öz­ gür bir ülkeye kavuşuyoruz. A ta­ türk: «A rtık ortam hazır. Öğret­ men, senin utkunu bekliyorum.» diyor ve bana güvendiğini, inanç içinde tüm arkadaşlarıyla beni iz­ leyeceğini söylüyor, benim karşı­ laşacağım her engeli kaldıracağı­

Haşan Vuran

tlk k u rşu n

7


Ellialtı yıl olmuş bize bu hızı ve ortamı hazırlıyalı. Bizden «Fik ri hür, vicdanı hür, irfanı hür ne­ siller» istemiş. Ulusal dil, ulusal yöntem, ulusal görgü ile geliştiri­ lip yükseltilmesi istenen genç be­ yinleri bir taraftan paslandırıcı, uyuşturucu, imgesel gereksizlik­ lerle doldurmamamızı istemiş. Atatürkçüyüz, onun izindeyiz, bilerek ve inanarak. Geç kalma­ mak gerek ama, onun istediği yol­ da mıyız şöyle bir düşünelim. Bi­ zim ordularımızı ve de utkularımı zı uygar uluslarla oranlıyalım ve de yanıtını da özümüzde arıyalım, bulalım. Bizden istenen gençliği yetiş­ tirmek için, Atatürkçü yönetim­ lerden, engellerin kaldırılmasını istemek; Atatürkçülüğün ta., ken dişidir ve A ta’mızm kendi dileği­ dir. Ulusal eğitimin erekleri var. Ulusal eğitim, kıyıdan yürüyüş koluna «söz» atan, Atatürkçü ve ilerici olmayan hiçbir güce ödün vermemelidir. Hangi siyasi kuru­ luş olursa olsun, hangi dönemde hangi yönetim bulunursa bulun­ sun; ilkelere bağlı tüm öğretmen­ leri korumalı, ondan yalnız Ulu­ sal eğitimin ilerici, uygar Atatürk

S a. n a t s i z Kal an B ir M il 1e t i n H a y a t D a m a r l a r ı n d an B i r i s i K o p m u ş D e m e k t i r . M. KEM AL ATATÜRK llk k u r ş u n

g

Dilhan Dedeköy

çü yolunda görev beklemeli ve de ona yardımcı olmalıdır. Atatürk, başarılı olacağımıza kesin gözüyle bakıyor. Genç ne­ siller ordusundan uygar ve özgür Türkiye’nin utkusunu istiyor. Gö­ revi öğretmenler olarak omuzlan mızda duyuyoruz. Herşeyden ön­ ce de demokrasi, barış, kardeşlik, özgürlük; ulusal erkeklerde kay­ naşmak, ulusal dilde kucaklaş­ mak, Atatürkçü yolda olmak yükümlülüğündeyiz. Biz öğretmenler bu uğurda bi­ rer M U M ’ uz. ERİM EK P A H A S IN A IŞ IT ­ M A K İSTİYORUZ.


Z A K İR GÜVEN Okullar açılıyor. Yeni öğretim yılma girmek üzereyiz. Bu neden­ le annelerde bir devinim ki görme ğe değer. Kesenin ağzı açılır ba­ balarda Aranır, taramr çarşı-pazar.. sonra da evlere taşınır. Be­ cerikli eller tüm alıntıları; gece -gündüz demeden, durup-dinlenmeden; ölçer, biçer, dikerler. Günlerce süren yorucu bir uğ­ raşı sonucu özenle yapılan giysi­ lerle çantalar, araçlar, oyuncak­ lar son bir kez daha gözden ge­ çirilir. Yeni ayakkabılar, kısa ço­ raplar, ütülü kısa pantolonlar, eteklikler., ilk akşamdan yatak uçlarmda nöbete girmişlerdir bi­ le. Ama, günlerce «Okul... okul...» diye çırpman okuma isteğiyle do­ lu küçüklerin beklenmedik bir an­ da sinirliliği doruklaşıverir. Gülen yüzü asılır, küskün ve ağlamaklı bir kişiliğe bürünür. İlk günün ge cesinden sabaha dek kirpik değ­ dirmez. Beğenmezlik, nazlanma, sızlanma; ağırdan başlıyarak sert leşen direnmeler, uydurma ağrı­ lar, acılar., söz birliği etmişçesine tümü birden ortaya çıkar. Böyle durumlarda üstüne varmaya hiç gelmez yaramazların. Gerçekte üzülmeğe neden yoktur. Bu şaşır­ tıcı olumsuz değişikliğin nedeni; kısıtsız, özgür, başıboş bir yaşama alışmış olan kanatsız kuşumuzun; ölçülü, disiplinli ve yabancısı ol­ duğu bir ortamın eşiğinde ilk adı­ mını atmaya yönelişin doğal bir yansımasıdır. Sevginin en iç sıcaklığıyla yuğ-

rulmuş, tanrıya özgü bir seviyle titreyen sabırlı ana yüreği, bu fır ­ tınayı sessizce savuşturma sana­ tının ustasıdır. Yumuşak okşama '.ar, tatlı öpücükler ve önemsiz bir-iki armağan barış ortamını sağlamaya yetecektir bile. Bu ba­ rış ortamında bilinçaltı okyanu­ sunun korku bulutlan dağılmaya yüz tutmuştur. Çocuksu istemle­ rin güneşi doğar bir anda, duru­ lur ölü denizler örneği.

U N U TM A Y A N GÖZLER REM Zİ Y E M ACAR Seni arıyor gözlerim Yalnız Seni.. Unutmuyorum gözlerini. Bakışlarını O tatlı bakışlarını Arıyorum. Gözlerin gözlerimi tutsak etmişti Alışmıştım Her gün, aynı masada Aynı masada oturuyorum Yokluğunda seni Seni.. Delicesine Anyorum.

Artık direnme gücünü yitirmiş­ tir çocuk, direnemez. Hemen so­ kağa fırlar. Yaşdaşlarıyla çanta­ larını tokuştura tokuştura akıp giderler ikinci yuvalarına doğru. En güzel coşku, okulun bahçe O k k u rşu n

9


kapısından içeri girişle başlar. Uzun bir ayrılığın çocuksu özle­ mi, tatil anıları bir çırpıda dökü­ lür dudaklardan ilk kümeleşme­ lerde. Biribirlerinin değişik giysi­ lerini, öğrenci takılarını kaçamak bakışlarla göz değinden geçirir­ ler. İlk kavuşmanm sevincini coş­ kuyla paylaşanlar yanmda, paylaşamayanlar da vardır. Üzüntülü ve düşüncelidirler. Pek açmak is­ temezler düşüncelerini. Pekçok nedenleri varsa da üzüntülerinin, en önemlisi yaz ödevlerini yap­ mayı unutmuş olmalarıdır. Öğret mene verecek yanıtı düşünürler kümelerin ötesinde. Ya birinci sınıfa ilk gelenler? Onların durumunu hiç sormaym. Pek durgundurlar. Dokunmaya bi le gelmez onlara. Kirpi örneği bü zülür, sinerler. Kuşkulu bakışlar­ la çevrelerini süzerler. Ağlamak ya da kaçıp gitmek arasında iki­ dirler. Bu ilkgünün doyumsuz gü­ zelliği hiç bir ölçü birimiyle ölçü-

lemez. Artık zaman gelmiştir. Okul zi­ linin dost sesi, bayrak törenini vurgular küçücük yüreklere. Yü­ rek atışları sıklaşır. Şaşkınlık ve­ ren bir çabuklukla çantalar bacak lar arasına alınır, üst-baş düzelti­ lir. Eğitimli bir er ustalığıyla düz gün sıralar oluşur ve saygı duru­ şuna geçilir. Fısıltılar söner, ne­ fesler daralır. Şu anda onlar tek bir bakış içinde, A y ’la-Yıldız’ın göklere doğru süzülüşünü coşkuy­ la yaşamaktadırlar. «O benimdir, o benim milletimindir ancak.» ar­ dından sabah duası: «Varlığım Türk varlığına armağan oisun.» Olsun... Bir değil bin kez ol­ sun...

Dilhan Dedeköy llk k u rsu n

Sınıflara girilir, kapılar kapa­ nır... Böylece yıl, ilk günü ilk der si ile başlamıştır, artık. Sonsuza dek mutluluk ve başa­ rı dileklerimle, Y A R IN IN V E GÜ V E N L Î YA Ş A M IN M İM AR LAR I NA.


TURİZM VE SANAT EĞİTİMİ ------------------ LÜTFÎYE GÜNER Liselerimizde bir aydır okutul­ makta olan yeni bir ders var: Tu­ rizm ve Sanat Eğitimi. Öğrenci ve pek çok veliden duy duğum gibi, meslekdaşlarımız ara sında da bu dersin gereksizliğine değinenlere tanık oldum. Oysa, ka nımca, sevgi ortamının giderek sövgü ortamına dönüştüğü, sana­ ta verilen değerin gün geçtikçe azaldığı günümüz Türkiye’sinde bu ders; özellikle kültür dersleri­ nin, başaramamış göründüğü işle­ vi, gerçekleştirebilir. Turizm ve Sanat Eğitimi dersi­ nin amaçları içinde tarihsel, tu­ ristik, sanatsal çevreyi tanıma; bu çevreyi benimseme, koruma bi­ linci kazanma; yurt ve ulus sev­ gisini pekiştirme; ulusal ve evren sel sanatta geleneksel öğeleri ve çağdaş gelişmeleri izleyebilecek ve sanatı yorumlayabilecek temel kavram ve görüşlerle donanma; çevrenin turizm örgütlerini, sanat kumrularını tanıma; bu çalışma­ lara etkin biçimde katılma... gibi maddeler sıralanmış. Konuları arasmda ise; çevrenin turistik ko­ numu turizmin arkeolojiyle sa­ nat tarihiyle ve folklor ile ilişkisi; sanatm gerekliliği; ülkelerin ekonomik-toplumsal ve siyasal yapı­ larının sanata etkisi; sanat türle­ rinin gelişmesi... yer alıyor. Şimdi şöyle düşünülebilir: Bu-

güne değin liselerimizde okutulan Sanat Tarihi, Resim, Müzik, Ede­ biyat, Beden Eğitimi... gibi kültür dersleri yeni dersin konu ve amaç larmm bir kısmını kapsamına al­ mıyor muydu?.. Doğrudan ya da dolaylı olarak bazı konulara de­ ğinilmesi gerekiyordu elbette. Ne ki, her ders kendi işlevini yerine getirebilmek amacıyla yoğun bir programı içerdiğinden öğretmen, Turizm ve Sanat Eğitimi dersi içinde yer alan konulara eğilmeye yeterince zaman ve olanak bula­ mıyordu. Oysa bu yeni ders, ku­ ru bir bilgi toplamı verilmesini de ğil, konuların özet olarak sunul­ masını; turizm ve sanatı ilgüendirecek her konunun sınıfa geti-

B Ü Y Ü K D A V A M I Z EN MEDENİ VE EN MÜREFFEH MÎLLET OLARAK V A R L I Ğ I M I Z I Y Ü K S E L T M E K T İ R . MUSTAFA KEMAL ATATÜRK llk k u rşu n

H


rilip öğrenci ve öğretmenin özgür ce, zaman bolluğu içinde tartışa­ bileceği ve sonuçların öğrencinin özyaşamma geçirilmesini isteyen bir ders niteliğinde. Dahası, Turizm ve Sanat Eğiti­ mi dersinin kapsamına ayda iki ders toplu şarkı, iki ders de toplu oyun saati eklenerek dersin ama­ cına doğrudan katkıda bulunul­ mak istenmiş, işte bu neden de, Turizm ve Sanat Eğitimi dersini diğer kültür derslerinden daha ay­ rı bir yere oturtmamıza olanak ta nıyor. Toplu şarkı ve toplu oyunun llk k u r ş u n

12

amacı olarak, öğrencinin ulusal -evrensel gençlik şarkılarından ve ulusal halk oyunlarından oluşan bir değeri yaşayışlarına katmala­ rı; bu değeri oluşturan şarkı ve oyunları öğrenirken toplu iş yap­ ma, iş bölümü, dayanışma ve bağ lılık gibi duygu ve davranış geliş­ tirmeleri; birbirlerini daha iyi ta­ nıyacak, sevecek ve sayacak duyuşsal bir ortam yaratmaları; din lenme, eğlenme, boş zamanları de ğerlendirme ve kendilerini anlat­ ma gereksinimlerini bu yönde bir kültür uğraşı içinde karşılamala­ rı; okulda ve giderek ev, çevre ve


toplum yaşamında daha İN S A N ­ CIL bir ortamın oluşmasına kat­ kıda bulunma... gibi noktalara önem verilmesi istenmiş. Aynı anda aynı ezgileri söyle­ yen, aynı figürlere ayak uyduran kafalarm yüreklerinde aynı coş­ ku tomurcukları doğar, aynı sevgi oluşur. Bu, insan sevgisidir, insan sevgisinin olduğu yerde ise diğer sevgiler kolay ortam bulur, geli­ şir. Son yıllarda ülkemizde, özel­ likle «insan sevgisi» kaybolmuşa benziyor. Fuzulî’nin dediği gibi, gönül selâmma bile neredeyse «rüşvet» gözüyle bakacağız. Bir­ birini bu denli kuşkulu izleyen in­ sanlar olup çıktık, işte bu ortam­ da birlikte oynama, birlikte şar­ kı söyleme, sanattan, gerekliliğin den söz etme, yerinde gözlemle­ me (bu ders gezilere bir hayli ola nak sağlıyor) ve zaman elverdiği için sevgiden yeterince konuşabil me içimizde daha öğrenci yaşların da sararmaya yüz tutan bir yığın duyguyu, eminim, yeşertmeye baş layacaktır. Turizm, çağımız Avrupasmda Fransa, İtalya, İspanya... gibi bir zamanların zengin ülkelerinin son yıllardaki önemli oranda dış tica­ ret açığını kapamalarım sağlayan bir olgu. Ülkemiz ise turizm ala­ nında bugüne değin yapamadığı «patlamayı» artık yapmak zorun­ da olan bir ülke. Bunun için tüm olanaklara sahip. Yabancmm ara yacağı güneş, deniz, doğa güzel­ liği yanında Anadoluda yaşamış yüzlerce uygarlığın eşsiz kalıntı­ ları... Üstelik, batmm insanları için oldukça ucuz bir ülkeyiz de. Yalnız bir nokta turizm ekonomi­ si için çok önemlidir. Bir ülkeye giden yabancı, o ülkenin insanla­

rından belli bir eğitim bekler. Türk’ün konukseverliği su götür­ mez. Ancak, bir turizm eğitimi de ilk koşuldur. Devlet bu işe okul­ dan başlamakla, soruna temelden çözüm bulmayı amaçladığını gös­ termektedir. Dileriz, Turizm ve Sanat Eğiti­ mi dersi; özgür düşünceli, insana, sanata değer veren bir sevgi dolu bir kuşağm yetişmesinde yararlı olur.

Dilhan Dedeköy îlkk u rsu n

^3


UÇARI- I

I llkkurşun

14

Limanda kalkışım bekleyen bir motor Alibey Motoru Gidecek..

içi kucak kucağa Ter kokusu tuzlu bedenlerde Ama hoş Bir öğle üzeri Kızgın güneşin ağrıları gözlerde Yorgun Ellerde eller Fındık, fıstık, çekirdek.. Yan dişlenip atılıyor denize Deniz güzel Ama çok güzel. Atıyor yürekler Atıyor yürekler.. Kimbilir.. A tıyor yüreklerimiz Yol çizgisinde motorun İki yol. Seyrederken deniz analarının yürekli gülüşlerinde Yelken açışlarını

-------


Söyleşiyle üç kişi, üç saat Bir masada. Masallarca Söyleştik... Sıra sıra motorlar Genç, yaşlı Kiminin ak düşmüş saçına Kiminin boyalı İskelede boy boy motorlar Can Motorlar Düşünmeden olmaz. Arada, yüreklenir biri Bir dost eliyle Biraz homurdanır Biraz kımıldanır Bekler bekleyişini yıllar öncesinin buyruğunda. Bir motor var şimdi iskelede Alibey motoru Örneğin, Uçarı Kalkışım bekleyen bir motor Bir motor İd Canlardan Can. Seviyle yüklü Gönülden dudak dudağa Özlemi deniz enginliğinde sınırsız, Düşüncelerin gizinde... İkindi sularıydı Dönüşümüzde dondurma almıştık büfeden Yürüdük yol boyu İnsanlar vardı İnsancıklar vardı Gülüyorlardı Konuşuyorlardı Bize ne. Elimizde kaldı dondurmalar Yiyemedik dişledîysek te Geçmedi boğazımızdan Beğenmedik mi ne Bıraktık denize Acıkmıştır diye Oysa denizi düşündüğümüzden değil Yolu tüketmiştik Umudu tüketmiştik Tüketmiştik. M UZAFFER GÜLTEKİN tlk k ıırşıın

15


EĞİTİM SORUNLARIMIZ ER D A L Ç A LLI Yurdumuzda eğitim her zaman gündemde ve her zaman güncel bir konudur. Emeğin üretkenliği­ nin artması, önemli oranda eği­ tim sorunudur. Eğitim ile üretim arasmda dönüşsüz bir bağ vardır. Bu nedenle eğitim salt yapısal özellik gösteren bir üst yapı kurumudur. Bu koşullar içinde eğitimde so­ runlarımız nelerdir: 1 — öğretmen yetiştiren kurumlarm eğitim ve öğretimi (Hal­ ka dönük ve üretici) 2 — Yerleşim merkezlerine uy­ gun düşen biçimde okul yapımı. (Bölge okulları) 3 — Yönetmelik ve programla­ rın çağdaş ve yurt gerçeklerini içermesi. 4 — Kitap, araç ve gereçlerin sorunu. 5 — öğretmeni yerleştirme, Öğ retmenin ekonomik, sosyal, örgüt sel ve hukuk güvenliğinin sağlan­ ması. 6 — Öğretmen-Öğrenci ve veli ilişkileri. 7 — Eğitimde eşitlik ve okul öncesi eğitim. Bu sorunları çoğaltmak müm­ kün, ancak tümünün içeriğini yaz mak uzun olur; bir genelleme ya­ parak bazı konulara değineceğim. Yurdumuzda sorunlar gerçekte hep yazılıyor... Bozuk eğitim düzenin yansı­ malarını en çok ilköğretimde gör­ mekteyiz. Halkımızın alfabe so­ runu 50 yıllık çabalara karşın çö zümlenememiştir. Güncel sorun İlkkursun

olarak da sürmektedir. Bu gün 3.000 den çok köyümüz yaklaşık 2 milyon çocuğumuz okulsuzdur. Feodal yapmm tümüyle parçalanamadığı Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yazının bu­ lunuşundan 6 bin yıl sonra alfa­ be sorunu çözümlenememiştir. Bu bölgelerde artık yadsmamaz bir gerçek olarak ana dil sorunu var­ dır. Kaldı ki İlköğretim sorunu, salt yurttaşları okur yazar yap­ mak sorunuda değildir. 1978 Türk iyesinde halk m % 45 i okur ya­ zar değildir. Bu oran kadınları­ mız için gözlendiğinde terkedilmiş lik tüm gerçekleri ile ortaya çık­ maktadır. Kadınlarımızın: Hakka ri’de % 99 u - Siirt’te % 97 si U rfa ’da % 97 si Samsun’da % 87 si Ordu’da % 90 nı Aydm ’da % 68 i okuma yazma bilmemektedir. İşte halkımıza verdiğimiz de­ ğerin kanıtı ortadadır. Cumhuri­ yetin ilk yıllarında Halk dersaneleri, Halk evleri ve daha sonra Köy Enstitüleri gibi halkı okuta­ cak, uyandıracak çalışmalar dur­ durulmuştur. Böylece Cumhuri­ yetin temel yapısını, çatısını ku­ ran halk kitleleri büyük bir so­ rumsuzluk içinde savsatılmıştır. Yoksul Halk çocuklar mı eğiten kurumlanınızı bugüne değin kura­ madık. Eskiden bu bir yardım so­ runu idi; istenirse yapılır, isten­ mezse yapılmazdı. Şimdi Anayasa miza girmiş bir yükümlülüktür. Anayasamızın 50. maddesi vatan­ daşların eğitim ve öğretim hizmet (D evam ı 26. Sayfada)


UYANIŞ Savaş ERDEM Sanata herşeyi ile gönül vermiş bir kişinin en mutlu anları ne za­ mandır bunu sanatçı dostlar çok iyi bilirler. Son aylarda yurt ça­ pında büyük bir atılım içinde olan sanatçı dostların seslerini duy­ mak ve onların başarılarım gör­ mek ne kadar mutluluk verici Şey. Yakın bir zamana kadar belli isimlerin tekelinde yayınlanan bir kaç dergi sanat ve edebiyatımızın sürdürücüleri olarak görülüp, ken dilerine o gözle baktınyordular. Bu bakış yakın bir zamana ka­ dar böyle sürdü gitti. Ama bugün bu durum değişti. Bu tekelcilik son buldu. Büyük kentlerden sonra diğer kentlerimizden de gür sesler duy­ mağa başladık, işte Kayseri, işte Bursa ve diğerleri. Belli isimlerin, belli dergilerin tekelinden kurtuluyor artık ede­ biyatımız. Tekelci dergi ve kişi­ lere karşı girişilen bu hareket bir uyanış, bir varoluş ve bir ihtilal­ dir sanat ve edebiyat evrenimiz­ de. Kayserili sanatçıların OZAN­ CA’sı belli dergilere kafa tutabüe cek bir güçle yaym hayatını sür­ dürürken Bursa’da yaym haya­ tına başlayan DUYGU adlı dergi

de Kayseriye yanıt veriyor var­ oluş yolunda. Uludağ’dan Erciyes’e birlik, beraberlik ve güçlü­ lük sesi. Ankara-lstanbul yok artık di­ yor bu dergiler ve sanatçıları. Y ı kıldı bu saltanat diyorlar. Sana­ tın Türk edebiyatmın gerçek kişüeri, çilekeş sanatçıları bizleriz, bizde varız bu yarışta. Hem daha genç, hem daha hırslı ve hem da­ ha tutkun diyorlar. Gerçekten bir uyanış var Ana­ dolu sanatçılarında. Edebiyatımız için, sanatımız için sevinç yara­ tan bir durum. Kutlarım uyanış yolunda uğraş veren dost sanat­ çıları.

DAVET Hayatın, Aşkla dolu. Saadetin, Asaletle dolu. Ne olur, Saçımı ağartma. Uslu otur, Kapımı kapatma. İnan bana, Buharsız kalmazsın. Dön yuvana, Muhabbetsiz kalmazsın. A. Aziz Beş’er llkkunjun

17


DERTLİ YALNIZ BENMlYlM BU P E R İŞ A N H A Y A T I K İM D E R T E T T İ BAŞIM A İÇ İN İÇ İN A Ğ L A Y IP KÜSTÜM A R T IK ŞANSIMA, TE S E L L İ BULUNM UYO R D Ö KÜ LEN GÖZYAŞIM A BU Ç İL E L İ H A Y A T I KİM D E R T E T T İ BAŞIMA. B lLM E M K t ŞU D Ü N Y A D A D E R TLİ Y A L N IZ BEN M İYİM CAN IM D E D İK LE R İM E YO K SA BEN B İR E LM İYÎM . BU D E R TLE R BU A C IL A R K A D E R İM E Y A Z ILM IŞ Ş İLE M EM BU Y A Z IY I N ASİB İM ŞANSIM BUYMUŞ HER İN S A N IN Ç İLE Sİ B İR DEĞİLM İŞ A Y R IY M IŞ A N L A D IM K İ A L N IM IN Y A Z IS I ÇOK K AR AYM IŞ. BİLM EM K İ ŞU D Ü N Y A D A D E R TLİ Y A L N IZ BEN M İYİM CAN IM D E D İK LE R İM E YO K SA B EN B lR ELM İYİM . Halit ÇELİKOĞLU

İlk k u rşu n

lg


MUTLULUK ■ ŞEBNEM MEZRA

A ltı yaşlarında bir çocuktu Ha­ şan. Daha doğumu sırasmda yi­ tirmişti annesini. Başka kardeşi de yoktu. Bir babası, bir de yaşlı babaannesi vardı. Zeytinburnu’ndaki gecekonduda üçü bir­ lik yaşamlarını sürdürüyorlardı. Denizi uzaktan görüyordu evleri. Küçük Haşan, belki de hergün, pencerenin yamalı perdesini çe­ kerek; uzakları seyreder, küçük dünyasında küçük filizler yeşer­ tir, her yeşeren filiz bir japon fe ­ neri gibi usunda asılı kalırdı. Bir pazar günüydü. Güneşli bir gün. Evin ortasına bir sofra kuru' muştu. Üçü de kahvaltı için sof­ raya oturdular. Küçük bir yandan çaymı yudumluyor, bir yandan da babasma söz yetiştiriyordu: — Babacığım, geçen hafta söz vermiştin. Gülhane Parkına gide­ cektik ya... Gidecek miyiz?.. Söz vermiştin ama... Babası gülen gözlerle oğluna baktı. Ağzmdaki lokmayı yut­ kundu. bir yudum çaymı da aldık tan sonra: — Evet yavrum, gideceğiz. Söz verdiğime göre.. Küçük içine sığmayan bir coş­ kuyla babasının ikinci sözünü ta­

mamlamasına bakmadan: — Yaşasın.. Yaşasın... Yaşasın benim babam, diyerek birden ye­ rinden fırladı ve kollarma baba­ sının başını alarak yüzünden öp­ meye başladı. Baba-oğul sımsıkı birbirlerine sarıldılar. Birbirlerini öpüp kokladılar, içlerinde uçuşan bir mutluluk vardı. Havası deği­ şivermişti evin bir anda. Düşünce­ nin yerini sevinç almıştı şimdi. Sofranın yüzüne bile bakan yok­ tu. Baba-oğul, yaşlı babaanneyi bile unutarak giyinmeye başladı­ lar. Saçlar tarandı. Ayakkabılar silindi. Sokak kapısı aralanarak yola düşüldü. Haşan babasının elini sıkısıkıya tutmuştu. Yetişebildikleri ilk trenle Sirkeci’ye geçtiler. Sonra da ver elini Gülhane Parkı. Park m kapısına gelince bir ara durdu ıar. Haşan, O kocaman kapıya uzun uzun baktı. Büyük harflerle yazılmış yazıyı göstererek, (san­ ki okuma biliyormuş gibi), coşku lu: — Gülhane Parkı, yazıyor de­ ğil mi babacığım? Babası başıyla «evet» anlamın­ da bir işaret yaptı. Başka da bir konuşma olmadı. İçeriye doğru İlk k u r ş u n

J <)


yürüdüler. Haşan, gördüğünü bir daha unutmamak istercesine, her şeyi iyiden iyiye süzüyordu. Elini bırakmayan babasını da bir o ya­ na, bir bu yana sürüklüyordu. Ama babası çocuğunun sevinciy­ le dolup-taşmıştı. Parkı, parkta bulunanları değil; çocuğunu, çocu ğunun gözlerinden fışkıran mut­ luluğu izliyordu. Bir ara elini bı­ rakıverdi oğlunun. Haşan özgür­ lüğüne kavuşmuş bir kafes kuşu gibi, uçuşmaya başladı. Herşeyi, ama herşeyi biranda görmek, gör dükleriyle iç evrenindeki boşluğu doldurmak istiyordu. Öğle zamanı çoktan gelip geç­ mişti. ikisinin de karınları zil ça­ lıyordu. Haşan, babasmdan evvel büfeye varmıştı, ik i tost yaptırdı­ lar. İki de gazoz aldılar. Haşan, daha çabuk içti gazozunu. Babasın dan koparak baloncuya doğru ko şuşmaya başladı. Genç adamm gözleri buğulandı bir ara. Zor tut tu kendini. Derin bir iç çekti. Göz­ leri geçmişi arıyordu sanki, do­ nuk ve tek bir noktada çakılı. Bir ara elindeki gazozdan yudumladı. Silkinmek istedi düşünceden. Anımsamak istemiyordu acılı gün lerini. Haşan’ı aradı gözleri. Ba­ loncunun renkli balonlarına bakı­ yordu. Yürüdü oğluna doğru. Va­ rıp elini aldı avucuna. Sıcacıktı. Durdu. Düşündü. Balonlara baktı oğluyla birlikte, mikilere.. — Babacığım, ne güzel değil mi? Hem de renkli, bunlar da, miki.. Anlamıştı. Balonlara canı çek­ mişti oğlunun. Yüreklendi, elini cebine attı. Oğlu konuşmasına bi­ le olanak sağlamadan: — Şunu istiyorum, şunu., diyeİlk k u rşım

20

bildi. Sonra sustu, biraz titredi. Babasmm yüzüne baktı. Olumlu ışığı sezince: — Evet kırmızı, yok yok mavi mavi, hayır onu değil, yeşil, yeşil balonu istiyorum. Babasma tek­ rar dönerek: — Babacığım, hangisini alsam acaba? Hangisi daha güzel?.. Çocuğun kararsızlığını babası da yenemedi ilk anda. Güç bir iş­ ti beğendirmek. Sonunda kırmızı balonda karar kılındı. Sevincin­ den ne yapacağını, nereye gidece ğini bilemiyordu Haşan. Elinde balon, yüreğinde büyük bir mut­ luluk, yuvasına sığmayan mutlu­ luk.. Baba ise çocuğuna verdiği mutlulukla dolu, o da mutlu, o da bir başka mutlu.. E vet M U TLU LU K, bir gün için (D evam ı 26. Sayfada)

A N A D O LU KAD INI Anadolu Kadınadır adı Toprağı yuğııran elleri kınalı Anadolu Hadım’dır adı Kırış kırış ahunda, Tek bir çizgi Yazgısı. Anadolu Hadım'dır adı O’nıın elleri eker tütünü, Pamuğu, haşhaşı.. O’nun elinin teriyle sulanır fidanlar O’nıın ellerinde boy salarlar. Gerekirse çobandır Sürüsünün ardında Gerekirse türkü olur Dudaklarında Bazan halı dokur | Tezgahlarda O da insandır Yedi canlı olamaz ya. GÜLSEN TEZEL!


ÇOCUK RESİMLERİ VE ÇAĞDAŞ SANATTAKİ YERİ a MUSTAFA RÜÇHAN

Ayvalık, doğa güzelliği, anıt -kent olma, neo klasik mimari özellikleri ile gözde bir üçe. Ulus­ lar arası üne kavuşan FÎK R E T M U A LLA gibi bir sanatçının bu­ rada resim öğretmenliği yapmış olması da düşündürücü, örneğin benim Ayvalık’ta yoğun bir çalış ma ortamına girmemin en önemli nedenlerinden birisi de, FİK R E T M U A L L A ’nm öğretmenlik yaptığı lisede, öğretmenlik yapmamdır, diyebilirim. 1977-1978 öğretim yılı sonun­ da, okulumuz öğrencilerinin yapıt larmdan oluşan GÖRSEL SA­ N A T L A R sergisi düzenlendi. İle­ riye dönük, kalıcı bir sergi izle­ nimi uyandırdı izleyenler arasın­ da. Bir okul sergisi olması, yapıt ları öğrenci emeğinin süslemesi, serginin zengin içeriğini doruklaş tırıyordu. Çocuk gözüyle baktığı­ mız Orta-lise öğrencilerinin bu yapıtlarını görme olanağı bulama­ yanların, bu tür sergileri daha uzun süreli sergüeme isteği de, serginin değerini gün ışığına çıka ran kanıtlardan birisiydi bizim için. Bizleri yetiştiren, sanat sevgisi­ ni aşılayan, Türk resmine ulus­ lararası boyutlar kazandıran BED Rt EYÜBOĞLU (Saygı değer öğ­ retmenim), çocuk resminin önemi ni kavrayan ender kişilerden biri­ dir. Ayvalık Lisesi öğrencilerinin yapıtlarından oluşan GÖRSEL S A N A T L A R sergisi konusunda yazılan ve konuşulanlardan sonra, Bedri Rahmi’yi anımsamadan ede medim. Bakınız «çocuk resmi» ko nusunda neler söylüyor: «Renklisi, renksizi, hareketlisi, seslisi-sözlüsü, kabartması daha D kkurçun


ne bileyim kaç türlü marifeti ile FOTOĞRAF A ÎL E S l’nden resim sanatınm çektiği çile yetmiyor­ muş gibi bir de ÇOCUK RESİM­ L E R İ çıktı karşımıza. İlk günler resim dolabmda eğ­ lencelik sayılan, bugün birdenbire zamanımız resim dünyasının önem li konularından biri kesildi. Bugü­ nün resim alanında bellibaşlı iki yol belirmiştir: Bunlardan birisi hepimizin bildiği, doğayı inceleme ye dayanan çalışma yoludur. Bu­ na F İG Ü R A T İF resim diyorlar. Öteki bütünüyle buluş, nakış yo­ lu. Bu İkincisine de NO N FİG Ü­ R A T İF resim diyorlar. Bugünün ressamı bu iki yoldan hangisi çı­ kar, hangisi çıkmaz diye arpacı kumrusu gibi düşünürken, resim hiç akla gelmeyecek alicengiz bir yol buldu kendine. ÇOCUK R E ­ SİM LERİ. Sanatçıların binbir zahmetli dö­ nemeçler kıvırarak vardıkları ye­ re çocuklar, bazan uçarak, bazan çölün ateşinden yüzerek ve her za man güle oynaya varmış o postu sermişlerdir. Ressamları derin derin düşün­ düren birçok önemli meseleler, çocukların elinde oyuncak kesil­ miş; iyi ressamlarm binbir zah­ metle buldukları birçok renkleri, biçimleri, çocuk, yemiş devirir gi­ bi kolaylıkla elde etmiştir. Başıboş çocuk ötede beride gör düğü kötü resimlerden bazı şey­ ler belledi mi, elveda çocukluk... İlkokul öğrencilerinin resimde ka zandıkları başarı onların dağarcı­ ğında henüz kötü resimlerin bulun masıyla açıklanabilir. Eşyayı etra f ı olduğu gibi değil, canmm iste­ diği gibi düzenlemek, renkleri ve İlk kurşun

22

A N N E Denizin mavisinde Yosunun kokusunda Martının uçuşunda Seni düşünürüm hep, Seni düşünürüm anne. Çiseyeıı yağmurda Mırıldanan şarkıda Uçuşan yapraklarda Seni düşünürüm hep Seni düşünürüm anne. Gezindiğim bahçede Kokladığım çiçekte Kopardığım meyvede Seni düşünürüm hep Seni düşünürüm anne. İL K N U R A K K U L A K biçimleri öteden beriden kopya de ğil, kendi dağarcığmdan sunmak, ÇOCUK R E S İM LE R i’ni bir çırpı­ da birinci plana getiren özellikler­ dir. Sahici çocuk resimlerinde bir ressamı en çok şaşırtan, renk dü zeni ve istifdir. Çocukta renk aya rı ancak çok büyük ustalarda rast lanacak kadar sağlamdır. İstif işi ne gelince: Çocuk hazretleri, he­ nüz hiçbir ressamm aklına gelme miş istifler bulmakta birebirdir. Aklı başında bir ressam, tablosu­ na çizeceği insanları yer kalmadı diye birdenbire cüceleştirir mi? Haşaaa.. İstif gereği otomobili mi nare boyunda çiziyor, adamı d: yumurta boyuna indirmekten sa­ kınca görmüyor. Eh, ölçülerde bu kadar başıboş olan bir insan, kaç istif tarzı bulur, var hesap eyle..


Keyfinin kahyası yoktur. Kurdu­ ğu dünyadan kendisi sorumludur. Resmini beğenmezlerse küplere binmemesi, beğendikleri zaman da böbürlenmemesi ona hiçbir sa natçıda rastlanmayan değerler sağlar. Bir çocuk resimleri sergisine gi­ rerken, bir çiçek bahçesine, ama hiç görülmemiş, hiç koklanmamış bir çiçek bahçesine giriyorum, di­ yeceksiniz. Bu kadar rengi, bu ka­ dar güzel biçimleri nereden mi bu­ luyorlar? Burasını da bir gül fi­ danına sor, o belki bir gün senin kulağına söyler. Seçilmiş ÇOCUK RESİM LERİ sergisi dünyanın hangi tarafına giderse gitsin, birinci planda yer alacağına kalıbımı basarım. Dün­ ya çapında ilgi toplamaya hazır. Param olsa ne yapardım biliyor musunuz? Bu sergiden en aşağı elli ıtane resim seçer, bunları 20x30 Cm. aşağı olmamak şar tiy­ le renkli bastırırdım. Bunları dün­ ya kitap piyasasına çıkarırdım. Ziyan etmek şöyle dursun kârlı olurdum. Bir de bu sergiden renk­ li film çektirirdim. Aktüalite film­ leri arasında taç giyme merasi­ minden yer kalırsa, bütün sinema­ larda oynatırdım. Y A R E N K L İ K İT A P , Y A R E N K L İ FİLM. Bu sergi yalnız buralarda değil, bü­ tün dünya göklerini sittin sene kandil kandil parlatabilir. Para üzerine çalışan kuruluşlar böyle sergilerden bol keseden re­ simler satın alsınlar. Bu paralarla renkli kitap basılsın, bir de renkli film çevrilsin; siz o zaman BU ÇOCUK SAP A N IN D A N Ç IK A N T A Ş IN ne kadar uzaklara gidebi­ leceğini, kaç çeşit kuş vuracağını göreceksiniz.

İlkokul duvarlarının çocuk elle­ rinden çıkmış kocaman resimlerle donanması duvar dolusu resimlere bütün bir sınıfın katılması ne müt­ hiş bir şenlik olacaktır. Çocukla­ rın öteki derslerde aynı başarıyı gösterebilmesi için neler gereke­ cek? Müzikte, dansta, heykelde, yazın (edebiyat) kollarında da ço­ cuk resimlerinde elde edilen so­ nuçlar sağlanırsa, İlkokul SAH İ­ Cİ B ÎR CEN N ET kesilecek. Ço­ cukların güzel sanatların tüm kol­ larında söyleyecek sözleri olduğu ortada. Bunu muştulayan İL K DONANM A FİŞEĞİ resim ala­ nında havalandı. Bu başarı, çocuklarımızın üzeri­ ne titreyen ekinli (kültürlü) öğ retmenlerimizifi olduğu kadar, ye­ ni resmin başarısıdır. Y E N İ R E ­ SİM anlayışı gözümüzü açmış ol­ saydı, çocuktaki resim yapma ye­ tisini (kudretini) nasıl sezebilir­ dik. Çocuklar dünya kuruldu ku­ rulalı plajda kuma, sokakta duva­ ra resim yapıp duruyorlardı. Ama kimsenin oralı olduğu bile yoktu. Yüzyıllardır boşu boşuna akıp gi­ den bu müthiş göz nurunu bulan Y E N İ RESİM olmuştur.. E y çeşitli kollarda yıllardır ça­ lışıp duran sevgili öğretmen ar­ kadaşlar, sevgili mesîekdaşlar; sevgili veliler; ÇOCUK RESİM­ LE R İN E B A K IP H İZ A Y A G E­ L E L İM ...» Bedri Rahmi’nin ÇOCUK R E ­ SİM LERİ konusundaki düşünce­ lerini, öğrencilik yıllarımda tuttu­ ğum notlardan çıkararak sundum sizlere. Ayvalık Lisesi öğrencile­ rinin yapıtlarından oluşan GÖR­ SEL S A N A T L A R sergisi için söy­ lenebilecek en güzel sözlerdi Bed(Devam ı 26. Sayfada) llk k ıırşıın

23


SANAT VE İn s a n ÖZGÜN OZAN

Sanat, evrensel bir olgudur. Duyma ve duyurmanın gereği olarak; insanm evrende yer almasmdan günümüze değin varlığını ve etkinliğini sürdürmüştür. Çünkü sanat insanla iç içedir. İnsan duygularının, coşku­ larının bir yansımasıdır. Bu yansımadaki yaratıcılık yaratıcılığın özgün­ lüğü, sanatın kendisidir. Yani insandır. Evrensel İnsan. Yaratılan şeyde salt yaratıcının duygu ve düşünceleri değil, bir toplumun duygu ve dü­ şünceleri yansır. Binlerce yıl öncesinin insanını, mağara duvarlarını süsleyen resim­ lerde, oymalarda görmek; onu sevmek, beğenmek; ona yaklaşmak, duy­ gularımızın çemberinde sımsıkı sarmak; içimizdeki sanat coşkusunu dışa vurmadan başka bir şey değüdir. Bu coşku, yaratıcının yapıtmdaki sa­ natsal öze varıştır. Bir sanat yapıtma hayran olmak kadar doğal bir şey yoktur. Bu hayranlık bireysel bir duygu değil, ulusal bir duygudur; ulusal olduğu kadar da evrenseldir. Çünkü bu hayranlık insana bir yaklaşmadır. Bu hayranlık insanm iç huzurudur, rahatlığıdır. Yaşama sevincinin bir görünümü olarak sanat, binlerce yıl öncesin­ den günümüze değin uzayan insanlık tarihinin altın aynasıdır. Sanatla insan bir bütündür. Sanatsız insan, insansız sanat düşünülemez. Bu ne­ denle sanat evrensel bir olgudur. i l k k u rşu n

24


O YETER B A N A Zaman duvarını örüyor hiç umursamadan, Ben burada, sen bilmem nerelerde!.. Cilalı umutlarım küf tutmaya başladı gayrı Farkı kalmadı gönlümün metruk bir kulübeden.. Hep hüzün şarkıları ardıldı şimdi dudaklarıma Yağarken üstüme sensizlik yağmurları...

Zaman duvarını örüyor; acımasız şehla gözlüm Hemde çin şeddi gibi aramıza.. Ne yaptığın, ne ettiğin umurumda değil inan Düşündüğüm: Senin düşündüklerin Kafanda bana da yer var mı acaba?.. Bana seslenesin, geliyor mu görkemli dünyadan?..

Vuslatı düşünemiyorum bile Ve, biliyorum ki bu olanaksız da.. ... Ve faydasız bunca feryat! Ama bir şey var: Bir umar bu derdime: Sensiz, sessiz gecelerin orta yerinde, Ne olursun şehla gözlüm kulaklarımı çınlat!..

HÜSEYİN YAPICI

llkkurşun

25


NE DEDİLER ? ► (Baştarafı 2. Sahifede)

getirilmiş olan bu güzel sergi için başta öğretmenleri, tüm öğrencileri kutlarım. Bu serginin değerli bir ça­ lışma örneği olmasını dilerim. Teb­ rikler.. M. N U R İ ÎPEKÇÎOGLU Hv. Mu. Alb. Ayvalık Askerlik Şubesi Başkanı Yıllardır özlemini çektiğimiz böy­ le güzel bir sergiyi bize sunan öğ­ retmen ve öğrencilere tebriklerimi sunar, hayat boyu başarı ve mutlu­ luk dileklerimi iletirim. OSMAN K A P T A N Yaygın Eğ. Gen. Md. Yard. önceden çok kez gördüğüm ak­ tarmacı ve betimleyici yapıtlar ya­ nında, yaratıcılık niteliği olan ya­ pıtların sergilendiği serginizi gör­ mekten mutlu oldum. Kutlarım. İZZET AYG Ü N ER Ayvalık Belediye Başkam Ayvalık Lisesi öğrencilerinin ser. gilediği resimleri hayranlıkla izle­ dim. öğretmen ve öğrencileri tebrik eder, başarılarının devamını dilerim. ZA H İR GÜVEN Öğretmen Lisemizin düzenlemiş olduğu ör­ nek sergiyi gezdim, gördüm, duygu­ landım. Gene kafaların, becerikli el­ lerin özenerek yapmış, yaratmış ol­ dukları çeşitli yapıtlar karşısında do­ yumsuz bir hayranlık ve gurur duy­ dum. Yavrularımızı, önemle ince bir zevkle, sağlıklı görüş ve özel yete­ nek gerektiren güzel sanatların he­ men her dalında göstermiş oldukları bu üstün başarıdan ötürü yürekten kutlar, aydın gelecekler dilerken; yaşlı bir öğretmeni bu sanat ziya­ fetinden yoksun bırakmadan çağır­ ma inceliğini gösteren kadirbilir genç müdürüne minnet duygularımı arz ederim. GÜLSÜM İSTEN öğrenci Okulumuzun böylesine güzel bir sanat sergisini düzenleyip halka sun­ ması çok güzel bir şey. Değerli arkadaşlarımın başarıla­ rının devamını dilerim. îtk k u rş u n

26

Çocuk resimleri (Baştarafı 20. Sayfada)

ri Rahmi’nin sözleri. Ayvalık eğitimde, PİLO T BÖL­ GE olarak belirlenmiştir. Bu ne­ denle sergiye katılan 67 ilin Halk Eğitim Merkezi Başkanları, yar­ dımcıları, Balıkesir ili Orta dere­ celi Okul müdürleri, Ayvalık halkı izlemiştir sergiyi. Açılışını da Ba­ lıkesir Valisi Sayın İBRAHİM ÖNEN yapmıştır. Gerçekte daha geniş kapsamlı düşünülebilirdi Ayvalık Lisesinin GÖRSEL S A N A T L A R SERGİSİ. Örneğin, İzmir, Balıkesir gibi ya­ kın il güzel sanatsal galerilerinde sergilenebilirdi. Bu olay, okullar arası bir başarı sayılır, öğrenci yapıtlarının yabana atılmaz oldu­ ğu gösterilebilirdi. Kalıbımı basa­ rım ki, ardından diğer okullar ge­ lir, en azından inanmış eğiticüerin yönetiminde kendi bölgelerinde bu tür çalışmalar yoğunluk kazanır­ dı.

Eğitim sorunlarımız (Baştarafı 16. Sayfada)

lerini karşılamayı devletin başta gelen ödevlerinden saymaktadır... Bizler halkımızın öğretmeni ola rak: Çağdaş eğitim ve öğretimin uygulanmasında ödün vermez bi­ rer eğitimci olmasını bilmeliyiz. inanıyoruz ki, Tarih, büyük def terinin bir köşesine, Türkiye öğ­ retmenlerinin de başarısını yaza­ caktır.


508 inci

YIL Dönümünde

M E V L A 'N «Öldüğüm gün, tabutum gütürülürken bende bu dünya derdi var sanma. Benim için ağlama, ya­ zık vah vah deme; şeytanın tuzağma düşersen o za man eyvah demenin sırasıdır. Cenazemi gömdüğün zaman firak, ayrılık deme; benim buluşmam; ka­ vuşmam işte o zamandır. Beni toprağa verdikleri zaman elveda, elveda demeye kalkışma, mezar cen­ net topluluğunun perdesidir. Batmayı gördün değil mi? Doğmayı da seyret, güneşle aya guruptan hiç ziyan gelir mi?» M EVLANA.


Ederi : 10 TL.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.