YIL: 6
ÇOCUK ÖZEL SAYISI
1979
(,
ILKKÜRŞUN
ı1 |
Ayvalık Lisesi Aylık Eğitim, Kültür
ı» ı;
(ı
Sanat Dergisi ______
(
;
Kurucusu :
f
M. Oğuz - M. GUltekin
$
|
Sahibi:
11
Ayvalık Lisesi Adına
\
f
|
OSMAN AKSOY Yazı İşleri Sorumlu
! '
ı1
Yönetmeni :
(ı
11
MUZAFFER GULTEKİN Başkan
1 (ı
ÜN AL ÇALLI Başkan Yardımcısı
BİLİMLE UĞRAŞAN AMCALAR
! 1
FÎLÎZ ZEYBEK
RENGİN AYKÖK ! I ı1
Müdür EMİN ÎLKDOGAN Müdür Yardımcısı ŞAYAN OĞUZ Saymanlar
BİLİMLE UĞRAŞAN AMCALAR ,1 ı
ERDEM BORAN
YAPMAYIN
ÖLDÜRÜCÜ BOMBALAR
AÇIN PENCEREYİ NEŞE DOLSUN ÇOCUKLAR.
,
ESİN BAÖÇECİ
,ı
GÜLSEN TEZEL Yazmanlar
BİLİMLE UĞRAŞAN AMCALAR
SEMRA KAVAS
M ASM AVİ GÖKYÜZÜNDE
|! ı1 (
SEVGİ BİRET İnceleme Kurulu
?
İBRAHİM KAYANDAN * NEDRET ÖZGEN
ı
L AYŞEN OTKEN
||
BELGİN DALGACI
!•
NURHAN DAĞLAR
II
Kapak Fotoğraf
CIVIL CIVIL KUŞLAR ÖTÜŞÜYOR NEŞE DOLUYOR
ÇOCUKLAR.
1
(
FOTO RÜYA
♦ İlIfB flID Ç liM ♦ İL K A U n y U N ♦ ♦
AYVA LIK LİSESİ e GI t Lm , k ü l t ü r , s a n a t d e r g i s i
a y l ik
* Tanıtma ve yaym kolu organıdır. Yıl: 6
| Çocuk
Eylül 1979
* Gönderilen yazılar yayınlansın yayınlanmasın geri verilmez
özel Sayısı * Gelen yazılar inceleme kurullarından geçer
4 ♦ Karınca
• Gönderilen yazılarda gerekli özleştirme yapılabilir. Matbaası * iki oyda bir kez yayınlanır, yıHtk dört sayıdır. * öğretmen ve öğrencilere <7c 25 indirimlidir.
| Tel : 135390 İzmir * Edinme koşulu : YJlfk 80, dörtaylık 40, sayısı 20 TL. dir. 4 * Yazışma : tik kurşun Dergisi Ayvalık Lisesi - AYVALIK
NE ÎSTlYOR NE DÜŞÜNÜYORUZ? HANDAN SARAÇ
ÇOCUK YILININ, ANLATILARAK GEÇİRİLMESİNİ DEĞİL; İSTEKLERİMİZİN YAPILMASINI, BÜYÜKLERİN YERİNE GETİ REREK KUTLANMASINI İSTERİM.
ÇOCUKLAR İÇİN AYRI ÖZEL BİR ÇOCUK BAHÇESİ, ÇOCUK LAR İÇİN EĞİTİCİ ÖĞRETİCİ TELEVİZYON, DÜŞÜNDÜRÜCÜEĞLENDİRİCİ PROGRAMLAR DÜZENLENMESİNİ; ÇOCUKLAR SUÇ İŞLEDİĞİ ZAMAN AĞIR BİR CEZA DEĞİL, YERİNDE BİR CEZA VERİLMESİNİ İSTERİM.
ÇOCUKLAR, ANNE-BABAYA VE BAŞKA KİŞİLERE KAR ŞI GÖSTERDİĞİ SAYGININ KARŞILIĞINDA, ONLARIN DA BİZE KARŞI SEVGİ GÖSTERMESİNİ BEKLERİM.
ÇOCUKLARIN İYİ ŞEYLERDEN YOKSUN KALMAMALARI NI İSTERİM. ÇOCUKLAR İÇİN FAYDALI KİTAPLAR ÇIKARIL MASINI, ÇOCUKLARIN OKUMA SEVGİSİNİN ARTMASI İÇİN ÇE ŞİTLİ KÜTÜPHANELER AÇILMASINI BÜYÜKLERİMDEN ISTİYOR VE DÜŞÜNÜYORUM. llkkurşun 3
CÜCÜK YE SE VG İ SEVGİ BİRET Çocuklar büyükleri tarafından sevilmek isterler. Ana ve baba ço cuğu bu duygudan yoksun bırak mamalı, onu hem sevmeli hem de «sevgi» duygusunu öğretmelidir. Çocuklar için bu iki kavram en büyük gereksinmelerden birisidir. Çocuklar büyükleri tarafından sevildiklerini gördükleri zaman en büyük mutluluğu duyarlar. Bu mutluluklarmı, sevinçlerini davra nışlarından anlamak olasıdır. Ço cuğun tinsel ve bedensel gelişi minde «sevgi»nin önemi büyüktür. Onların beslenme, uyku ve oyun larında «sevgi»nin olumlu izlerim bulabiliriz. Çocuğun sağlıklı bü yümesi, ona verdiğimiz «sevgi» ile oranlıdır. Çocuğa gösterilen sevgi, normal olmalıdır. Çocuğa gereken ilgi ve sevgi gösterilmezse, çocuk, sevili -diği için aşağılık duygusuyla içine kapanır. Bu kapanış onun tinsel durumunu sarsar ve top lumsal ilişkilerinin köre’mesine neden olabilir. Oysa çocuk sevil diğinde mutluluk duyar. Fakat ço.cuğu sık sık kucağa alıp sevmek ve öpmek iyi değildir. Aşırılığa kaçan bir sevgi de çocuğun sağ lıklı yaşammı olumsuz yönde etküeyeceği bilinmelidir. «Çocuk öpüle öpüîe solar.» sö zünün önemini kavrayan ailelerde Hkkurşun 4
küçük çocukların, bebelerin ma ma önlüklerine BENİ ÖPMEYİ NİZ ya da BENİ ÖPMEDEN SE VİNİZ gibi sözler işlenmiştir. Bu nun çocuk üzerinde bırakacağı 0lumlu etkileri düşünmemek ola naksızdır. En küçük örneği, ço cuğun bulaşıcı hastalıklardan ko runması için alınmak istenen bir önlem olarak düşünülebilir. Toplu mum uzda çocuğun nasıl sevile ceğini bilmeyenlerimizin azımsan mayacağım düşünecek olursak, bu uygulamanın doğruluğu apaçık or tadadır. Anne sevgisi çocuğun gelişme sinde çok önemli' rol oynar. Oyun çağındaki çocuğun anne sevgisine gereksinmesi vardır. Fakat süt çağındaki çocuğun anne sevgisine olan gereksinmesi daha büyüktür. Çocuk ister süt çağında, isterse oyun çağında olsun; kendi kendi ne, içine kapanık, anne sevgisin den yoksun yaşayamaz. Anne, ba ba ve yakınlarının sevgisiyle bü yüyen çocuklar, daha sonraki ya şamlarında bir çok nitelikleriyle topluma kazandırılmış iyi birer ki şi olabilirler. Bu nedenle çocuğun eğitiminde en başta, onu yaşama bağlayan «sevgi» öğretilmelidir. Çocuk se vildiğini bilmediği sürece, sevme sini de unutacaktır.
ANADOLU --------- ÇOCUĞUNDA -------------------------------------ŞİİR MUZAFFER GÜLTEKÎN
Bursa’nın ünlenmiş yeşilinde bir köy HARMANCIK. Üç dere nin sulak üçgeninde küçük bir te penin eteğine yaslanmış cana ya kın bir köy. Zafer, bu şirin köyün en küçük ozanlarından birisi. Ma kasa gelmeyen kısa saçları, pırıl pırıl gözleri, ufak defek boyu ile efendiliği tümlenmiş Zafer’in. Ge leceğe umut saçan bir görünümü var. Buğday tenin gizlediği iç ev renini bir bakışta sökmek olas değil. Ama mavi kaplı şiir defte rini baştan sona okuyunca, ço cuk evrenini tanıyabilir insan. Zafer, küçük bir ozan. îç evre ninde yeşermekte olan bir şiir dünyası var. Kısa ömürlü müdür bu dünya, yoksa uzun ömürlü m onu zaman gösterecek. Oniki yaş larında bir ilkokul öğrencisinin şi ir defteri tutması, duygularını acüarını, sevinçlerini bozuk bir ya zıyla defter sayfalarına aktarma sı küçümsenecek bir konu olmasa gerek. Belki tümüyle şiir değildi yazdıkları. Ama küçük bir çocu ğun duygularını, benzetiş de ol sa, dizeler biçiminde vermesi ve kendince şiir yazmış olmanın gu ruru, çok anlam taşımalıydı. Bel ki de şürin ilk merdivenlerini tır manıyordu Zafer. Ama güçlü, a
ma duygulu, ama özgün, öyleki zaman zaman yakalamış hasını şi irin. îç evreninde oluşan coşkuyu, akıtıvermiş özgün dizelerle beyaz yapraklara... Güneş doruğundan bakıyordu yeryüzüne. Balkona çıktım. Bal kon uzuntısınm yarı gölgesinde mavi kaplı şiir defterinin ilk say fasını okuyorum. «BEN KİMİM» diye başlıyor söze Zafer. Şöyle sürdürüyor özgeçmişini: «ADIM ZAFER KORKMAZ. BEŞİNCİ SINIFTA OKUYORUM. ŞİİR YAZMAYA ÜÇÜNCÜ SI NIFTA BAŞLADIM. ŞİİRLERİ Mİ ÖĞRETMENLERİM VE AR KADAŞLARIM ÇOK BEĞENDİ. BEN DE BİR ŞİİR DEFTERİ OLARAK BAŞLADIM. YANİ SE KİZ YAŞIMDA BAŞLADIM. BU ŞİİR YAZMAYI BOL BOL ÖTE Kİ ŞİİR YAZARLARININ ŞİİR LERİNİ OKUDUĞUM İÇİN YA ZIYORUM. BU ŞİİRLERİ GÜN DÜZLERİ SESSİZ BİR ODADA, YA DA DIŞARIDA YAZIYO RUM. BU ŞİİR YAZMAK OKU MAMI ETKİLEMEZ. SİZE DE ŞİİR YAZMAYI TAVSİYE EDİ YORUM. SİZİ BİLMEM AMA BEN İLERİDE BÜYÜK BİR ŞA İR OLACAGDI.» îlkku rsu n
5
Mavi kaplı şiir defterinin ilik say fasını süsleyen yazı bu... Zaman zaman bozuk dizeler kullanmasına karşın, insan Zafer’den öğrenmek istediklerini bu ön yazıda hemen öğreniveriyor. Küçük Ozan, hemen hemen her konuya değinmiş şiirlerinde. Ço ğu kez yakalamış özünü konula rın. Getirmiş seçkin sözcükleri bir araya. Bir de biçim vermiş ken dince. Yaşma göre doygun şiirler oluşturmuş. Çoğu kez iki dize ek lemiş her şiirin sonunda. O iki di zeye yükleyivermiş, vermek iste diğini okuyucuya. Ya da dörtlük lerin son dizesine bırakmış her şe yi. Öyle ustalıkla bırakmış ki, o dize uzun uzun düşündürüyor in sanı.
Zafer Korkmaz
Toprak şiirinin son dizesine bir bakm alıcı gözle, içinize sindire rek bir okuyun... Sen olmasan yarim Bon niderim, nc yerim, ne içerim Kalmadı artık seni sevmeyen Hakkın bende çok.
Ne denli çarpıcı, ne denli öz gün... însanm belleğini karmaka rışık ediyor, okudukça, düşündük çe. Bir ana sıcaklığı sarıyor ben liğini insanın, Toprak’la... Top llk k u rş u n
(J
rak kutsaldır. Toprak, vatandır. Toprak, ana’dır. Toprak, sevgili dir. Biz yetişkinler için böyle, böy le düşünürüz. Böyle düşünmeliyiz. Zafer, oniki yaşında bir Anadolu çocuğu. O da böyle düşünüyor. Elma şekerini değil, zıpzıpını de ğil. Toprağmı düşünüyor. Doğdu ğu toprağı, doyduğu toprağı... Orman sevgisini içeren şiiri de pek ilginç: Orman benim canım Orman benim kanım Senden neler olmaz ki Evimizin tavanı.
Orman sevgisi Atalarımızdan bu yana sürer gelir. Sürer gelir de, en yetişkinimiz bile kendini or manda bulduğu zaman unutuve rir bu sevgiyi. Körpecik fidanı bo ğazlamaktan, ormanı ateşe ver mekten kendisini soyutlayamaz çoğu insanımız. Keçi otlatmak, tarla açmak tutkusunu atamamışızdır içimizden. Oysa Küçük Ozanımız, canı kadar sevmektedir ormanı. Yaşamını ormana bağla mıştır bir bakıma. Ama keserek değil, yakarak değil... Orman dr marlarda dolaşan bir kandır Za fer için. Yani var olmanın temel taşı... Ormanı yüceltiş bir başka dır Zafer’de. Şiirin son dizesi yi ne anlamlı, yine çarpıcı ve düşün dürücü. Orman, oturup kalktığ ınız; yiyip içtiğimiz evin tavanı dır... Böyle düşünür Zafer. Var siz değerlendirin bu dizeyi... Para, bir tutkudur insanlar için. Hem de sınırsız bir tutku. Çoğu kez, insanın kişiliğini unutturan bir tutku, insanı kötü yola ilebi len bir tutku, insanı çevresinden koparan bir tutku. Zafer şöyle seslenir PARA şürinde:
Zengin olsan neye yarar ki Kalbin zengin olmayınca insanları sevmeyince Can önemli, para değil. Hey, arkadaş Bunu bil.
Zafer, gönül zenginliğini, tüm zenginliklerden yeğ tutar. Para HER ŞEY değildir O’nun için. İn san yaşamak için gelir dünyaya. Yaşamının, yaşadığını bilmenin en önemli koşulu da insanları sev mektir. Sağlıklı bir yaşam, en bü yük zenginliktir Zafer için. Bunu ister arkadaşlarından; varlıklı olup da, bu gerçeği unutan arka daşlarından... Gerçekte Zafer’in özlemleri, pek yabana atılır cinsinden değildir. Bir büyük insanın özlemidir san ki. Biz yetişkinler gibi düşünür, is ter. Aile yaşamının etkilerini de görmek olasıdır, Zafer’in şiirlerin de. Aile bireylerinden bir çocuğun beklediği davranışlar, istekler ve aile içinde sorumluluk alma özle mi... BABAANNE şiiri, Zafer’in aile bireylerinden istediği davra nışa en güzel örnektir:
Zafer’in en duyarlı şiirlerinden birisi de BABA şiiridir. Baha’nın aile içindeki yerini en ince biçim de vurgularken, bu incelik içinde, Çocuklar üzerinde Baha’nın bı raktığı etkiyi de açıklamış olur bir bakıma: İş geldi başa ölünceye kadar bakacağım sana Bize sevgi verirsin Bizi çok seversin. Biz hasta olsak yanımıza gelirsin Baba hastayım gel yanıma.
Baba, evin erkeğidir. Direğidir. Saygının ocağıdır. Anne de sevgi nin. Ana’ya sıcaklık, yakınlık; baba’dan daha çoktur. Çocuk baba ya yakınlık duyar ama, yaklaşamaz ana gibi nedense. Zafer, ba banın sorumluluğunu da bilir. Bi
En büyük anne babaanne Aile başkanı babaanne En güzel anne
Tülay Çankaya
Sevindir bizi babaanne.
Bir aile yaşamında babaannele rin yeri büyüktür. Özellikle kırsal kesimlerde evin tek söz sahibidir. Babaannelerin bu söz etkinliği, to runlar üzerinde de etkisini büyük ölçüde gösterir. BABAANNE şi irinde Zafer, bu gerçeği «Sevin dir bizi» derken, en açık biçimde ortaya koyar.
lir ki, tüm iş babadadır. En bü yük sorumluluk, babanın omuzlarmdadır. Baba çocuğunu sever, ama gösteremez bu sevgiyi. Evin direğidir, ama çok az görür evde babayı. Oysa ana öyle mi? Sürek li dizindedir çocuk. Bu nedenle baba-oğul yaklaşımı ana-oğul yakla şımına benzemez. Oysa çocuk sevHkkurşun 7
yor. Önemli olan bu değü; Küçük bir çocuğun henüz yaşama sevin cini tadmadan ölüm duygusuna varması... Oniki yaşlarında bir çocuğun acıdan çok sevinci, özle mi dile getirmesi beklenirken CENNET ve CEHENNEM kav ramları üzerine us yorması ben ce çok şaşırtıcı. Üstelik ölümü umursamayış, ölürken bile gülme yi isteyiş, derin derin düşündürü yor insanı. Bir noktaya varabili yorum, ya da görebiliyorum bu aşamada. Aile yaşayışının çocuk üzerinde bıraktığı izler. gide ikisi arasında bir ayrıma gi demez. Özellikle hasta olunca ba bayı yanında görmek istemesi, ana-baba sıcaklığını birlikte yu dumlama özleminden kaynaklan dığını söyleyebiliriz. Belki de has talık sudan bir neden. Baba sev gisini, baba sıcaklığını daha ya kından; yanağında, abımda, te ninde duyabilmek için bir buluş da olabilir hastalık... Zafer’in şiirlerinde, özellikle kır sal kesimde yetişen çocukların iç duygularını çözmek olası. Aile ya şamının olumlu ya da olumsuz et kilerini gün ışığına rahatlıkla çı karabiliriz. ŞU KOCA DÜNYA başlıklı şiirinde bu yargımı doğ rulayan dizelere bir göz atalım:
Zafer’in okuduğu betikler ya nında, belleğini saran türkülerin izlerini de şiirlerinde görebiliyo ruz. Etkileşim, biçim özelliklerin de olduğu kadar, bazı sözcüklerde de varlığını apaçık gösteriyor: YOLA ÇIKTIM İZMİR’DEN İzmir'in yolları nardır Beni seven o güzel yardır Onun kadar güzel yar, yar, yar Var mıdır, var mıdır? Vermesin varsın seni bana Kaçarız kırmızı dağa, kınalı dağa Sürmeli, sürmeli, gel yanıma.
A N N E
Şu koca dünyadan gittim gayri ölürken bile güleyim bari Çok düşündüm o yeri Cennet mi, Cehennem mi?
Çok ustalıklı söylenmiş, yazıl mış bu şiirin, Zafer’in ötesinde us ta bir ozanın şiirine benzetiş oldu ğunu düşünmek de olası. Ama tüm şiirlerini okuyup inceledikten sonra, bu olasılık oldukça zayıflıUkkurşun g
SİMLA SAKAR
Anne, anne.. Seni neye benzetsem Kırda açmış bir çiçeğe mi Gökte dolaşan bir gezegene mi Yoksa dünyayı aydınlatan güneşe mi Sen hiç bir şeye benzemezsin Sen gönlümde yatan bir meleksin.
Bir türkünün özelliklerini taşı yan bu şiirde sağlam uyaklara va rabilmiş Zafer. «Kırmızı Dağ», «Kmalı Dağ» betimlemeleri olduk ça ilginç. «İzmir’in yolları», «sür meli» «yar» sözcüklerinin esin yo luyla şiire girdiği de düşünülebi lir. Çocuk yaşta, gençlik duygula rını da yaşar Zafer bu şiirinde. Kız tarafı sevgilisini vermezse, birlikte kırmızı dağa, kmalı dağa kaçacaktır. Kırmızı dağda erke ğin yakasma gül, kınalı dağda ise kızın ellerine kına; iki sevginin tümleşmesi, mutluluğun nokta lanması için yetecektir. Özellikle evlenme çağında yöresel gelene ğin, aile baskısının bir soucudur bu kaçış, hem de birlikte kaçış. Yeterki sevgili «evet» desin. Ko şup gelsin yanma...
KIŞ BABA ZAFER KORKMAZ Her yer bembeyaz oldu Lapa lapa yağıyor kar Yine başladı soğuklar Bütün ağaçlar uyuyor. Her tarafımız buzlar gibi, donuyor Sıcak giyin arkadaş Hasta olursun sonra Yine de güzel Kış Baba.
Zafer’in şiirlerini ilgiyle oku dum. Her konuda şiir denemesi var. Ben birkaçını aldım yazıma. Ereğim Zafer’in şiirlerini eleştir mek değildi. Bu nedenle bir eleş tiri gözü ile bakmayın yazdıkları ma. Çünkü ben O’nun iç evrenini anlamaya, çözmeye çalıştım. Böy lelikle çocuklarımızı ZAFER’le ta nımaya. Çocuklarımızı size ZA FER’le tanıtmaya.
Kardan adam yaptık Kar topu attık, kartopu oynadık Kızak kaydık, düşenler saydık Her tarafımız bembeyaz oldu. Bütün ağaçlar soldu Dereler suyla doldu Kış Baba, beyaz ana Her yer bembeyaz. Sıcak giyin arkadaş Hasta olursun sonra.
Nice ZAFERLER var Türkiyemizde sıcak bir bakıştan uzak. Oysa «Bir ulusun geleceği» deriz onlara. Ama gereken önemi ver meyiz. Duygularına düşüncelerine ortak olmayız. Özlemlerini duyma yız içimizde. Oysa sevginin göz bebeğidir çocuklar. Geleceğin el değmemiş ustaları. Ulusu aydın latacak en büyük güneş... tlkkurşun 9
BABAMIN ÖLÜM Ü HALİT ÖZHAN BEN SEKİZ YAŞINDA İKEN, BABA3I BİZİM KÖYE MUHTAR SEÇİLDİ. HALAMIN KOCASI MUHTAR ADAYI ÎDİ. O, MUHTAR SEÇİLEMEDİĞİ İÇİN BİZE DARILDI. BU NEDENLE HALAMIN KIZININ KOCASI BİR GÜN BABA MA YALANCI ŞAHİTLİK YAPMASINI SÖYLEMİŞ. BABAM «HAYIR» DİYİNCE ONA KIZMIŞ. BEN SENİ KURBAN BAYRAMINA YAŞATMAYACAĞIM DEMİŞ. BİR GÜN BABAM KÖYE ELEKTRİK GETİRDİ. BU NUN IÇlN HALAMIN OĞLU ÇUKUR BİLE AÇMADI. BİR GÜN KURBAN BAYRAMININ ARİFE GÜNÜ GELDİ. HA LAMIN OĞLU BÎR TABANCA ALMIŞTI. KÖYÜN KAHVE SİNİN ÖNÜNDE GEZEN HALAMIN OĞLU KAHVEYE Gİ RİP ÇIKARKEN BUNU BABAMIN ARKADAŞI ANLAMIŞ. BABAMIN YANINA GELİP ÖNÜNE SU TESTtSİ KOY MUŞ. HALAMIN OĞLU İÇERİ GİRİP KÎMSE ANLAMADAN TABANCAYI ÇEKİP BABAMA ATEŞ ETMİŞ VE KAÇMIŞ. BUNU GÖREN KÖYLÜLER BABAMI ALIP HASTANEYE GÖTÜRMÜŞLER. ÇOK GEÇMEDEN BABAM ÖLMÜŞ. BUN DAN İKİ AY SONRA BABAMIN KATİLİ YAKALANMIŞ. HAPİSHANEYE KONULMUŞ. BU KATİL KENDİNİ TUVA LETE ASARAK İNTİHAR ETMİŞ. ÖLÜSÜ ÜÇ HAFTA SON RA BULUNMUŞ. İKİ AY SONRA BEN! AYVALIK ALİBEY YETİŞTİRME YURDUNA GETİRDİLER. HALEN BURA DAYIM. İlk kurşun
Cahit Albayrak
ÇOBAN MESUT KEÇECİOGLU
Sen de çoban olsaydın Görürdün zorlukları Dağ ova demeden Gezerdin kara dağları.
Yaylalarda gezerdin Görürdün koyunlan Dağılır hemen koyunlar Görürdün zorlukları.
Söylerim çocuklara Kimse olmasın çoban Siz de çoban olunca Görürdünüz zorlukları.
îlk lu ırşu n
ÇOCUKTA KİŞİLİK HAMDI SERÇE Ana ve babaların en büyük öz lemidir çocuk edinmek. Bu istek soylu bir istektir. Evlenmenin bi rinci ereği de budur kanımca. Ön'emli olanı ise edinilen çocuğun eğitimidir. Çocuğun eğitimi bir ulusun ge leceğini hazırlar. Bunu önemseme me o ulusun geleceğini karartır. Eğer bir çocuk, suç saydığımız KARŞI KOYMA, CANA KIYMA, İNSAN HAKLARINA SAYGI GÖSTERMEME gibi davranışları gösteriyorsa, bu suçların baş or tağı ana ve babadır. Çünkü onlar bu dünyaya yürekleri temiz ve her türlü suç duygusundan uzak ola rak gelirler. SAMUEL SİMELS «Ev çocuğun eğiti minde insan karakterini meydana getiren
der. Çocu ğun gözünün ve gönlünün açıldı ğı, alışkanlıklar mm oluştuğu, an layışının devinim kazandığı, dav ranışlarının iyi ya da kötü yönde geliştiği yer evidir. Çocuk ilk «AHLÂK» bilgisini evde öğrenir. Ana ve babadan alman bu bilgi ler, çocuğu bir yaşam boyu etkile yecektir. Evde kazanılan ilk alış kanlıklar ve davranışlar kolay ko lay bırakılamaz. Çünkü çocuğun en çok etki altında kaldığı devre, ÇOCUKLUK devresidir. Çocukluk devresi, ilk verilen biçimleri son radan yansıtan bir FOTOĞRAF
ilk ve önemli bir okuldur.»
îlk k u r ş u n
12
MAKİNESİ gibidir. Bu nedenle çocuk eğitimine ve ona ilk biçi mi veren aile yaşayışımıza çok özen göstermemiz gerekir. Dünyaya gözlerini yeni açan ço cuğun eğitimi ne zaman başlar acaba? Bu soruyu Avrupa’dan bir örnekle yanıtlayalım. Bir anne çocuğunu alır ve Pa paza gider: — «Çocuğum beş yaşındadır. Ne zaman terbiye etmeye başlıyayxm.» Papaz: — «Madam, terbiyeye başlama mışsanız beş senelik kaybınız var demektir. Çocuğun yüzünde ilk gülümsemeyi gördüğünüz andan itibaren terbiyeye başlamanız ge rekirdi.» karşılığını verir. Fransız sosyoloji bilgini TARDE, tüm sosyal olayları yansıla maya bağlar. Bizde bunun karşı lığı «Üzüm üzüme baka baka ka rarır.» ata sözüdür. Çocukların da, aile ocağmda ilk baktıkları v gördükleri, ana ve babalarıdır. Ana ve babanm davranış ve tutum larının çocuğun kişiliği üzerinde ki etkisi büyüktür. Eğer ana-baba kumarbaz, küfürbaz, alkolik ise ler; çocuğunun davranışlarını denetlemiyorsalar; çocuk evde öğ rendiklerini, gördüklerini bir gür uygulama isteğini içinde duyacak tır. Evde geçimsizlik çıkaran, ço-
ha iyi yetişebilmeleri için aile de netiminin gerekli olduğunu orta ya koymaktadırlar. Denetimsiz ve disiplinsiz, çocuğun yetişmesini bekleyemeyiz. Aüe çocuk için bir denetim ve disiplin yeridir. Çocu ğun kişiliğinin gelişmesinde davra nışlarının - yönsemelerinin biçim lenmesinde ana ve babaların etki si açıktır. Çocuk gördüğü her şe yi yapmak ister. Çocuk için her gördüğü, her duyduğu şey, bir ör nektir. Dünyaya gözünü açan çocuk ilk kez anasını görür. Bu nedenle de en büyük sorumluluğu ana yükle nir. GEORGE HERBET: «İyi bir anne yüz öğretmene bedeldir.
Anne evde bütün
kalpleri çeken bir mıknatıs, bütün gözle re yol gösteren bir çoban yıldızıdır.» SAMUEL N. Olpak
SMİLES:
«Erkek,
der.
insanlığın
beyni, kadın ise kalbi; erkek muhakeme si, kadın da cazibesi, süsü ve tesellisi
cuğunun yanında tartışan, kavga eden, suç işleyen, çocuğu bilerek suç işlemeye yönelten ana ve ba balar ise; bir melek kadar temiz olan çocukları kötülüğün kayna ğına iter ve onları bu kötülüklerin yayıcısı durumuna getirir. Her türlü kötülüğün içinde olan ve kö tülüğe itilen; acıma, sevgi gibi ma nevi eğitimden yoksun, kötü ör neklerle yuğrulmuş, kendi yaşa mına bırakılmış bir çocuk için, çe kiciliği yitmiş bir evin yerini SO KAK YAŞAMI alacaktır. RUSSO ve KARNEJİ «Bir çocuğun muhitinde ya ni yaşadığı çevre tesirler bekler.
içinde onu, bir çok
Eğer ebeveyni onu ha
yata ve kötülüklere karşı mücadele et mek için hazırlamış, teçhiz etmişse, teh likeli yolları geçmesi kolaylaşır. Aksi hal de düşme ve kötülüklere sürüklenmesi kolay olur.»
diyerek, çocukların da
dir. İnsan karakterine biçim veren, duygu'arı terbiye eden kadındır. Kadın, er keğin
bize
inandırdığını
sevdirendir.»
diyerek, ananm, eğitimdeki etkin liğini belirler. Deney psikolojisi göstermekte dir ki, çocuk denilen varlık, dü şünsel olgulardan değil; duygular dan, sevgilerden, gereksinimlerden oluşmuş bir varlıktır. Duyguları na, sevgilerine, hırçınlıklarına, al gılarına yön verecek olan ailesi dir. Toplumun organik bir temeli olan çocuğu yetiştirirken, ana ve baban m özen göstermesi gereken pek çok konu vardır. Bunların ba şında çocuğa sevgi sevecenlik ve hoşgörü gelir. Ancak çocuğu ye tiştirirken, özellikle, onu şımartmamaya da özen göstermelidir. ALFRED ADLtER: «Aşırı bir sevİlkkur.şuıı
13
gi ve şefkat gösterilerek yürütü len bir eğitimde, hiçbir sevgi ve şefkatin bulunmadığı bir eğitim kadar zararlıdır. Şımartılan bir çocuikita; sevilmeyen, horlanan bir çocuk gibi, güçlüklerle karşılaşa caktır.» der. Bu nedenle çocuk ne horlanmalı, ne de aşırı biçimde şımartıîmalıdır. Bilgili, görgülü ve kültürlü bir aile, çocuğu yetiştirirken; kendi ne, ailesine, ulusuna ve hatta tüm insanlığa yararlı bir birey olması için öğütte bulunmalı, onun iç dün yası savsaklanmamalıdır. Tek yönlü, çıkarcı bir doğrultuda ya pılan öğütler, çocuğun kişiliğinin gelişmesinde yeterli değildir. Sev gi, saygı, sevecenlik, bağışlama, din, ahlâk, yurt ve insanlık sevgi si gibi değerleri; çocuğun yaş dü zeyi göz önünde tutularak yavaş yavaş öğretilmelidir. Çocuğa sağ lam bir kişilik kazandırabilmek için şu ilkeleri göz önünde bulun durmanın yararı büyük olacaktır: * Çocuklarımızla ilişkilerimiz
gerçeğe,
mantığa ve sağ duyuya dayanmalıdır. * Çocuklarımızın bedensel ve tinsel ge lişmesiyle ilgilenmeliyiz. * Çocuklarımızın sorunlarını saptırma dan gerçekçi olarak çözümlemeliyiz. * Çocuklarımızın ilgi duyduğu şeyleri tanımalı, çalışmalarına ilgi gösterme liyiz. * Çocukların iyiliklerinden söz etmeli, yanlışlarını bu çerçeve içinde düzelt meye çalışmalıyız. * Çocuklarımıza eşit davranmalıyız. * Çocuğu bir tüm olarak ele almalı, salt tek bîr yönü ile ilgilenmemeliyiz. 4 Disiplin anlayışımız sürekli ve sevgi ye dayalı olmalıdır. * Kendimizi onların yerine koyarak dü şünmeliyiz.
îlk k u rş u n
14
Çocuklarımıza kazandıracağımız sağlam ve olumlu bir kişilik, çok üstün, insancıl bir değer, iyi niyet ve sevgi zenginliğidir. Büyük ulus lar üstün kişilik ve erdemli insan ları yetiştirebilen toplumlardır. Çünkü çocuk, bir toplumun teme lidir. Çocuklarını iyi eğiten bir ulus, yarma güvenle bakabilir. Ço cuklarını iyi yetiştiren bir aile, mutluluğun doruğuna yükselir. İnsan yaşamının ereği de bu ol malıdır.
BABAMIN
ÖLÜM Ü HÜSEYİN GÜLEÇTEKİN BABAMLAR KOCAMAN TAŞ GETİRMEYE GİTMİŞLER O ZAM AN BABAM ONUN İÇİNDE Ü ZÜ M EZERMİŞ SONRA HASTALANMIŞ HERKES TOPLANMIŞ YARDIM ETMİŞLER AMA YETİŞTİREM EMİŞLER SONRA HEMEN ÖLMÜŞ SONRA BABAMI TOPRAĞA GÖMMÜŞLER O ZAM AN BEN İKİ YAŞINDAYDIM SONRA BİR DAHA BİR DAHA BABAMI GÖRMEDİM.
TÜLAY
ÇANKAYA
ÇOCUK VE YETİŞKİNLER OSMAN AKSOY 23 Nisan 1920 çok önemli Ulusal bir bayramımız, ATA’mız tara fından çocuklara armağan edilmiş. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 1979 yılını «DÜNYA ÇOCUK YILI» ilân etmiş. Yılın sonlarına yak laştığımız halde, çocuklarımıza ne yapabildik? Alışılmış törenler, ko nuşmalar, raporlar.. Çocuğu bilmiyoruz. Çocuğun ne olup ne olmadığını bilmiyoruz. Çocuğu tam olarak bilmeden onun üstüne yazıp çizmektense onu, ya ni çocuğu anlayacak bilecek kadar yetişkinleri yetiştirseydik daha iyi olurdu. Çocuk yılından önce, «Yetişkinleri Yetiştirme Yılı» ilân edil meliydi. Bugün, kendileri gibi sorunları da küçülk olan çocuklarımızın so runları eğer gerekli önlemler alınmazsa, kendileriyle birilikte büyüye cek ve istenmeyen olayların önüne geçüemiyecektir. Yaşanılan olay lar bunun örneklerini gösterdi. Biz önce yetişkinleri yetiştirelim. Çocuklarımız iyiyi, iyi örnekleri görsünler. Ruh sağlıklarını bozacak olayları görmesinler. En azından oyun sahalarmda, mahalle aralarında korkusuzca oynayabilsinler. llkkurşun 15
ÇOCUKLAR ÜZERİNE î. AHtD ÖZTOKAT «Ben Babaların günahlarını beş nesil çocuklarında arayan gazup tanrı YAHVE'im.» TEVRAT
Yeni kuşakların bedensel, sinir sel sağlık alanı içinde bulunmala rını sağlıklı bir sosyal yapı için de ömürlerini sürdürmelerini iste riz. Bu amaçları sağlamak için anaların ve babalarm uymaları gereken koşullar ortaya çıkar. Bunların bir kısmı doğum ön cesi koşullardır. Çocuğu dokuz ay gibi bir zaman bedeninde sakla yarak besleyecek, gelişimini oluş turacak olan ananın uyacağı ko şullardır. Bilinmelidir ki, çocuk ananın yaşammdan doğrudan doğ ruya etkilenmektedir. Bir başka anlatımla, ana, çocuğunu kalıtır yoluyla etkilemekte; onun kişili ğini belirleyerek, bu kişiliğinin alt huylar mı da oluşturmaktadır. Ya da anormal olanların her çeşidini göstermektedir. Burada hemen şu soruyu düşü nebiliriz. Analar ve babalar mı oluşturuyor tüm bunları? Hemen olumlu bir yanıt verebiliriz bu so ruya. Analar ve babalar kendi davranışlarıyla oluşturuyorlar bu konulan. Örneğin «Alkolik» bir ana-babanın çocuğu «alkol»e eği limli doğabilmektedir. Ana-baba anormal iseler, çocukta bunun izllkkurşun
E. Ilkdoğan
leri doğumdan sonra görülebil mektedir. Sosyal yaşamm etkisine oranla şimdiki durumu çok daha bastırıcıdır. Ekonomik koşulların bozuk luğu ve diğer etkenler, insanı sım sıkı sarmış durumdadır. Bu sos yal karmaşıklık, özellikle geçim konusunda etki yapmakta ve gençlerimizin bu geçim güçlükleri
içinde yaşamalarım gerektirmek tedir. Bugün «Medicasosyal» ala na başvuran gençlerin çoğu; bu nalımlı, kalp atışları dengesini bozmuş, korku ve endişe duyan gençlerdir. Doğal olarak bu genç lerin oluşturacağı yeni kuşaklar da söz konusu yetersizlikler gün ışığına çıkacaktır. Eğitimin ağır lığı ile bu durum, daha belirgin leşmiştir. Bunlar göz önünde bu lundurularak, eğitimi de düzene sokma çabaları görülmektedir. Çocuk edinmeye karar veren ana ve babalar, normal yaşamm dışına çıkmamalıdırlar. İçki, siga ra, morfin, eroin., gibi etken alış kanlıklardan uzak durmalıdırlar, özellikle analar yağ yapıcı besin lerden kaçınmalıdırlar. Sinirlerini normal biçimde tutmaya özen göstermelidirler. Yoksa araya do ğanın acımasız ilkesi girecek ve onları çocuklarında cezalandıra caktır. Çocuğun sağlıklı biçimde doğ ması, ana ve. babanın elindedir. Önce aile içinde sosyal sağlığın bulunması, çocuğa etkisi bakımın dan, gereklidir. Sağlıksız sosyal yapılarda yaşayan çocuklar, bu durumdan hemen etkilenmekte dirler. Babaları «alkolik» olan ve iki erkek çocuğu bulunan bir kişi tanıdım. Baba, içkiyi artırdıkça, çocuklarda da açık bir hırçınlık görülüyordu. Sonunda çocuklar dan biri evden kaçarak, kendisini bu olumsuz etkilerden kurtarmak istemiştir. En önemlisi çocuğu doğan sağ lıklı bir ana-baba, hemen çocuğun olanaklarını geliştirmeye çalışma lıdırlar. Bu konuda alınacak ön
lemler, bugün tartışûıyorsa da, ilk üç yılda çocuğun <zeka» düzeyi yüzde beş bir artış sağlayacaktır. Burada çocuğun beslenmesine de özen göstermek gerekir. Çocuğu şişmanlatıcı gıdalar yerine, büyütücü ve onarıcı gıdalar vermeli dir. Çocuğun eğitiminin insanlar ta rafından yapıldığı hiç bir zaman unutulmamalıdır. Ona çocuğun an layabileceği, seveceği resimli ki taplar gösterilmelidir. Anası ta rafından küçük öyküler anlatıl malı ya da okunmalı; resim yap ması için bol bol kağıt ve renkli kalemler verilmelidir. Çocuğun yaptığı resimlere karışmamalıdır. Unutulmamalıdır ki. insan, göre rek-işiterek ve yaparak öğrenir. Bu nedenle eğitsel araçların çocu ğun duyumlarını etkilemesi iste nir. Tokat’ta çalışırken, aile tarafın dan eğitilmiş bir çocuk görmüş tüm. Henüz birbuçuk yaşlarında idi. Annesinin kucağında çarşıya çıkıyor; bağıra bağıra satıcıların asılı levhalarma bakıyordu. Tokat’lılar ona «BÎL/tR BEBEK» admı takmışlardı. Sonraları çocu ğun gelişiminin düzenli olarak sağlandığını öğrendim. Fen lisesi ve Yabancı Uluslara gidecek öğ renciler için açılan sınavları kazadığmı, şimdi ise bir fakültede beğenilen bir öğrenci olduğunu da öğrendim. Çocukların eğitimini öne alan, diğer gereksinimlerini sonra düşü nen ve bunu bilerek yapan ailele re ne mutlu. Ve o yetişen çocuklara... tlkkurşun J/Jf
KIRSAL KESİM EKONOMİSİNDE ÇOCUĞUN YERİ 1
— ■ 1 ZAKÎR GÜVENE
Kırsal kesim yöresinde gözleri ni dünyasına açan insan yavrusu nun çocukluk evresi pek çabuk geçer. Oysa mutlu kent çocukları uzun yıllar bu renkli çağlarının sınırsız özgürlüğü içinde güle-oynaya ve sorumsuzca yaşamlarını sürdürürken, o en geç 6 yaşının bitiminde kırsal aile topluluğunun kendisine özgü iş bölümü dalın daki yerini çoktan almıştır. Anababanın deyimiyle «Kaşık düşma nı olmaktan kurtulmuş, bir bal taya sap olmuştur.» artık. Tarımda modem bir yapıya ka vuşamayan kesimlerde geçim sağ lama yönteminin araçları arasın da insan gücünün yeri önde gelir. Aile bireyleri arasındaki üretim payı «Bu yapıya göre belirlenip fonksiyonel bir karakter almış tır.» Bu nedenle toprak adamı ço cuğun soy sürekliliğini sürdür mek gibi, önemli bir görevinin ya nı sıra, üretime katkısı yönünden de taşıdığı değeri benimsediğin den, yeni doğan yavrularmm sa yısı arttıkça mutlanır. Bu anlayış içinde üretim alanı na giren çocuk, beden dayan um oranında kendisine verilen her işi hiç yüksünmeden yapar. Sabahın alaca karanlığından gecenin geç saatlerine değin süren uğraşısın da; tarladan tohuma, harmandan ambara değin uzayan tüm işlerin îlk kurşun Jg
■—
de babasının elini tutar. Mevsimi ne göre ekin biçer, çayır sular, arada yükler, çiftin-çubuğun peşin de koşar. Bayram-seyran deme den biteviye didinir durur. Evinin günlük suyunu, tandırmocağm odun ve tezeğini, dış işine gitmeden taşır. Ayrıca hasta ve zayıf hayvanlara göz kulak ol mak; değirmene koşmak, sebzeli ği sulamak, yabansıl otlarını te mizlemek gibi, göze görünür ya da görünmez daha birçok işin so rumluluğu da onun zayıf omuzla rına yüklenmiştir. Kendisi gibi ge cesiyle gündüzü belli olmayan ar kadaşlarıyla buluşup oynaması olanaksızdır. Bu nedenle gereksi nimini, iç içe yaşadığı sevimli dostları hayvan yavrularıyla gi dermekle yetinir. Danaları okşar, kuzuların yünlerini tarar, ekmek kapısı mor tosunla söyleşir, yara maz oğlaklarla köşekapmaca oy nar. Onun gerçek öğretmeni doğadır. Acı üe tatlıyı, yararlı ile zararlı yı, yaşayarak öğrenir. Örneğin yapan zencefüinin mide ağrılarını kestiğini, sivrisineklerin söğüt yapraklarından hoşlanmadıkları nı, baldıranla oynaman m sakınca larını kesinlikle bilir. Çocuk, kökü toprağa bağlı toplumlann ekonomik yapısının en sağlam dayanağıdır. Yağmur,
ORAL ATAK Neşelendik, şenlendik Geldi ilkbahar. Kıra gittik eğlendik Gerdi ilkbahar. Çiçekler açtı Henyeri kapladı Geldi ilkbahar. Havalar ısındı Geceler kısaldı Geîdi ilkbahar. Baharda yağmur yağar
F. Bağçeci
Bitkilerin bereketi artar Geldi ilkbahar. Çiçeklere konar Neşeli arılar Geldi ilkbahar.
YUVADAKİ ÇOCUK ÖZGÜR BUDAK YUVADA OLAN BİR ÇOCUĞUM BEN ANNEM YOK, BABAM VAR ANNEM ÜVEYDİR BENİM
kar, güneş; soğuk, sıcak deme den yaz ayları da yabanda geçen; yaptığı işlerin altında ezilmiş, tü kenmiş hatta gülmesini bile unut muş olan bu kavruk insan filizi nin çektiği tek şey nedir, bilir mi siniz? Ne yeni bir giysi, ne de gü zel bir yemektir. Onun özlemi, hiç olmazsa ara sıra, doyuncaya de ğin bir ala şafak uykusu çekebil mektir. Yaşamış olan bilir bunu. Övgülerin, sevgilerin en sıcağıyla selamlarım seni : EY GURURLU ALNININ TEMİZ TERİNİ EK MEĞİNE KATIK YAPAN YİĞİT ÇOCUK.
BENİ İSTEMİYOR. GELİN ARKADAŞLAR SİZE TALİHSİZ OLDUĞUM HAYATIM I ANLATAYIM: DOĞDUĞUM ZAM AN ANNEM ÖLDÜ BENİ BABAM BÜYÜTTÜ YEDİ YAŞIM A GELİNCE YİNE EVLENDİ ANALIĞIM BENİ İSTEMEDİ DÖVDÜ, SÖVDÜ, EZİYET ETTİ EN SONUNDA DA BENİ BU KİMSESİZ ÇOCUKLAR İÇİN KURULMUŞ YUVAYA İTTİ. .v-y y o v w w » V r* , w v;«
fikkurşnn
19
ÇOCUKLARDA BESLENME DR. REŞİT ERTEKİN Sağlıklı olmak ve her alanda daha iyi yaşamak için, bilimsel beslenmek gerekir. Sağlıklı ola rak yaşamayı istemeyenimiz yok tur. Oysa bunu başaranımız ise çok azdır. Sağlıklı bir yaşam için PARA söz konusu olsa bile, ge reği gibi sağlığımıza özen göster meyiz nedense. Beslenme konusunda bilgisi ol mayan kişi, sağlık için gerekli be sinleri yeterince ve düzenli biçim de alması olanaksızdır, ilk bakış ta bu kişiler sağlıklı gibi görünür lerse de, yakından incelendiğinde, sağlıklarının tam olarak yerinde olmadığını görürüz. Cansız bir görünüş, çürük ve eksik diş dizi leri, kasların güçsüzlüğü, solgun bir ten, düşünsel bozukluklar, mi de ağrıları, saç dökülmesi, erken yaşlanma gibi birçok hastalık beslenme bozukluğunun ilk belir tileri arasmdadır. Sağlıklı ve den geli bir kişi olmanızı birinci koşu lu, iyi bir beslenmedir. Bunu göz den ırak tutmamalıyız. Özellikle 0-12 yaşlan arasında beslenmenin büyük bir önemi var dır. Çocukların düzensiz ve yeter siz beslenmeleri sonucu bir çok hastalıklar ortaya çıkar. Çocuk ları karşüaşacağı hastalıklardan korumanın en önemli yollanndan İlk kurşun 20
birisi de, o yaşlarda bir çocuğun gereksinmesi olan KALORÎYÎ sağlayabilecek çeşitli besinleri al masıdır. Tekdüze beslenmenin sağlık açısından yararlı olmadı ğım da bilmemiz gerekiyor. Dü zensiz beslenmede özellikle VİTA MİN azlığı sonucu olarak, geliş me çağmda, körpecik çocuklarda bazı hastalıklar oluşmaktadır. Ör neğin, iç salgı bezlerinin yeterin ce çalışamamasından ileri gelen zeka geriliği, zamanla diş dökül meleri, raşitizm, kemik hastalık ları... gibi. Özellikle hastalık sıra sında 'ağıza konan her lokma, sağ lık kazandırıcı olmalıdır. Süt ürünleri, yağlı tohumlar, yeşil seb ze özsuları, tahıl ezmesi, VİTA MİN bakımından oldukça zengin dir. Su ve komposto yerine, has talara taze sebze özsularmm ve rilmesi yeğlenmelidir. Kemik gelişmesi, kas ve doku ların büyümesi, hastalıklara karşı koyma gücü, tinsel gelişme, genç lik çağında olmaktadır. 18 yaşı na değin gençlerin beslenmesi çok önemlidir. Beslenme konusunda ÇOCUKLARIMA NE YAPMALI YIM diye bir soru sorulsa, verile cek ük yanıt, ONLARI ÎYÎ BES LEYİNİZ olmalıdır. Bu beslenme de üzerinde özenle durulacak ko
nu; protein, vitamin ve madensel tuzlardır. Fakat çocukların salt bedensel değil, beyinsel nitelikle ri (duygu ve düşünce) yönünden de ele alınarak beslenmesi sağlan malıdır. 10-20 yaşları arasındaki gençlerin yalnızca dörtte biri ye terli KALORİYİ alabilmektedir. Bunların yarısı bedenlerinin geliş mesi ve onarılması için gerekli protein kaynaklarını yeterince sağlayamamaktadırlar. Et, balık, yumurta, peynir, süt, tüketimi ye terli değildir. Süt ürünleri, yu murta, peynir, süt tüketimi yeter li değildir. Süt ürünleri, yumurta, tohumlar ve balıkta bulunan KAL SİYUM ile FOSFOR, az alınınca, kemik ve diş gelişmesi tam ola
rak sağlanamaz. Yumurta, peynir, meyve sebze gibi besinler kan ya pıcı nitelik taşıdığından yeterince alınmalıdır. Hastalıklara karşı di rençli olmak için bitkisel yağları da almanın yararı büyüktür. (B) vitamini geiişme ve düşünce için, (C) vitamini dokuların dayanıklı olması için çok gereklidir. Ailede ve okulda alınacak bi limsel beslenme önlemleri, beslen me sorununun çözümünü sağlıyacağı kanısındayım. Çocuklar çe şitli besinlerin nasıl ve ne oranda alınacağım öğrenirse, ÇOCUK LARDA BESLENME sorununa en akılcı yaklaşım sağlanmış ola caktır. \
Emino Çakın
Bkkurşun 21
ÇOCUK SAĞLIĞI VE TOPLUMSAL İLİŞKİSİ t. ETHEM TOLON
Bilim ve tekniğin baş döndürü cü hızla ilerlediği dünyamızda 1979 yılının ülkemizde ve tüm dünyada çocuk yılı olarak kutlan ması ilginç ve düşündürücüdür. Çocuk yılının gerçek niteliğine ulaşması, sosyo-ekonomik koşulla rı değişik ülkelerde çocukların toplumdaki yerlerinin saptanması ve insanlığın çocuklara verdiği de ğerin sonuçları ile ölçülmelidir. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve Çocuk Hakları Beyannamesi, ana ilke olarak «İnsanların sağlıklı yaşama hakkını» benimser. Bizim 1961 anayasamız da aynı ilkeyi benim semiş ve 49. maddesinde sağlıklı yaşam için devlete görev vermiş tir. Konumuz çocuk sağlığı oldu ğuna göre, çocuklar için sağlıklı yaşam koşullarım kısaca inceleye lim. Doğuştan önce ana’nın bünye sinde yer alan çocuğun, ana sağ lığıyla organik ilişkisi olduğu bir gerçektir. Bu dönemde ana’nm uy gulayacağı beslenme düzeni, ço cuk üzerinde olumlu ve olumsuz etki yapar. Protein ve plovitamin taşıyan besinlerin fetüs (ana rah mindeki çocuk) üzerinde gelişme yi sağlayıcı ve sağlıklı bir yapının oluşumunda etkisi vardır. Aynı oranda aşırı ilaç kullanımı, alkol, sigara gibi sağlığa zararlı alış kanlıklar çocuğun zeka gelişimin de olduğu kadar, bedensel yapı sında da anormalliklere neden ol maktadır. Bunun en ilginç örneği 1950*lçrde Avrupa’da THALİDOMİT yıkımı ile kendisini göster miştir. Hamilelik döneminde anal jezik (ağrı kesici) etkisi için kul-
İlkkurşun
22
lanılan THALİDOMİT isimli ilaç, doğan bebeklerde bedensel nok sanlıklar oluşturmuş, hatta ölüm lere neden olmuştur. Çocuğun dünyaya gelişi ile bir likte sağlıklı yaşamı için beslen menin yanında doğa koşulları ve toplum yasaları ile de savaşımı sürdürmelidir. Kitle iletişim araç larından izlediğimiz gibi, sanayi leşme sürecini tamamlamış top lumlar üe uygarlığın olanakların dan yararlanamayan az gelişmiş toplumlarda çocuk sağlığı ve ge lişimi büyük ayrılıklar göster mektedir. Amerika ve Avrupa’da çocuklarda bir yaşma değin olan ölüm oram % l ’in altında iken, bu oran Asya ve Afrika’nın geliş miş toplumlarmda % 2-3’e var maktadır. 20. yüzyılın son çeyre ğinde dünyamız o denli çelişkiler le doludur ki, insan sağlığına yö nelik tıb çalışmaları yanında, dün ya barışını tehdit eden silahlanma yarışı bir arada yürütülmektedir. Tıb’da hayranlık uyandıran yeni likler, kitlesel ölümlere neden olan biyolojik savaşlar ile gölgelen mektedir. Nitekim atom bombası nın ikinci dünya savaşında HİROŞÎMA’da kullanılması, çocukların tin ve beden sağlığında, onarıl ması olanaksız durumlar yarat mıştır. 1979 Çocuk Yılında üzerinde ti tizlikle durulması gereken sorun, BESLENME sorunudur. Çocuğun normal işlevini yerine getirebilme si ve zekasının gelişimi için, hay vansal protein değeri yüksek be sinlere gereksinmesi vardır. Ge rek toplumlarda, gerekse kişiler de olsun, gelir düzeyi normal ya şam için gerekli olan m altında bu
lunanlarda hayvansal besin tüke timi düşmekte, buna karşılık tahıl tüketimi artmaktadır. Bu durum çocuk sağlığını olumsuz yönde et kilemektedir. Dünya besin kaynaklarının bü yük bir hızla tükenmesi Afrika, Asya (Hindistan, Pakistan) gibi gelişmemiş toplumlarda çocukla rın açlıktan kit’esel ölümleri, in sanlığı yeni besin kaynakları ya ratmaya yöneltmektedir. Bu yö nelim insanlığın kendisine olan saygısını kanıtlayacaktır. 1979 yılının çocuklar için so runlardan arınmış, olanakların hakça dağıldığı bir geleceğin baş langıcı olmasını diliyoruz. Çocuk Yılı, beyazıyla, siyahıyla; Afrika lısı, Amerikalısı, AsyalIsıyla tüm çocuklara kutlu olsun.
GİDİYORUM ÇİFTE ERCAN SUNA GİDİYORUM ÇİFTE YOLDA KARŞIMA ÇIKTI BİR TARLA BAKTIM TARLAYA EKTİM, BİÇTİM TARLAYI ZENGİN OLDUM ARKADAŞIM ŞİMDİ BAK HALİME GİDİYORUM ÇİFTE YOLDA.
\
îlkkur.şun 23
OYUN ÇOCUĞU RENGİN AYKÖK Çocuk ve oyun birbirinden ayrılmayan i'ki unsurdur. Çocuğun ol duğu yerde oyun da vardır. Bu iki unsuru birbirinden ayrı düşünmek olanaksızdır. OYUN, çocuğun zekasmı ve bedensel yapısını geliştiren bir eği tim aracıdır. ÇOCUK, arkadaşları üe oyun oynarken hırçınlığını, ben cilliğini yener, düşüncelerini geliştirir. İmgelem gücü artar. Çevresini tanır. Kendine olan güveni artar. Oyun oynama olanağı bulamayan çocuklar, tinsel yönden bunalıma düşer ve gelişemezler. Çocuğun oynarken edindiği bilgi ve beceriler, üeride, ona büyük . yararlar sağlıyacaktır. Bu yararlardan en önemlisi de, arkadaşından birşey beklemeden özveride bulunmasını öğrenmesidir. Çocuğu yapı cılığa iten oyun, belki de çocuğu meslek yaşamına iten bir etken ola caktır. Örneğin, çocuk, arabasının tekerleğini çıkarır, diğer parçaları nı söker ve bozar. Bir çok deneyden sonra da bozduğu parçaları ye rine takmasmı öğrenir. Bu uğraşının sonunda çocuk, arabanın biçi mi, parçalarmm yerleri konusunda çok olmasa da bazı bilgiler edinir. Bu nedenle çocuk, gerçeğe yakın olan oyuncaklara daha çok ilgi du yar. Çocuk hareketsiz oyuncak yerine, hareketli oyuncağı yeğler. Çocuğun oyun çağında ana ve babasına büyük sorumluluklar düş mektedir. Çocuğu ile her dönemde yakından ilgilenen aile, oyun ça ğında çocuğuna, öncelikle bir oyun yeri hazırlamalıdır. Gerektiğinde çocuğun düzeyine inerek, ona arkadaşlık etmelidir. Oyuncakların se çiminde de özenli olmalı ve çocuğun yaşma uygun sevdiği benimsediği oyuncakları almalıdır. Alman oyuncakların eğlendirici olduğu kadar eğitici olmasına da özen göstermelidir. Sağlık açısından yararlı olma yan, sivri uçlu, keskin kıyılı oyuncaklar alınmamalıdır. Çocuğun yaş dönemlerine göre, sevdiği oyuncaklar da değişir. Ör neğin 1-2 yaş arasmda çocuklar da çok hareketli oyuncaklardan hoş lanırlar. Top, balon, kumaştan bebekler, renkli ve ses çıkartan halka lar, çıngıraklar.. 3-4 yaşlarındaki çocuklar ise : Üç tekerlekli bisiklet, oyuncak tabak, fincan takımları, tahta oyuncaklar.. 5-6 yaşları ara sında bulunan çocukların sevebilecekleri oyuncakları da şöyle sıralaya biliriz : Bebekler, bebek giysileri, kalem, kağıt, resimli kitaplar, uçurt ma, futbol topu, otolar, trenler, tahtadan araçlar. Çocuğun oyuna olan gereksinimi unutulmamalıdır. Çocuklarımı zın ileride atak ve başarılı olmaları için, küçük yaşlarda OYUN ara cılığı ile eğitilmesine çalışılmalıdır. tLkkurşun 24
ÇOCUKLAR ÇİN, JAPON, TÜRK.. SEÇMEYİN
ÇOCUK ULUS DEMEKTİR
GÜZEL ÇİRKİN DEMEYİN
BU YIL ÇOCUK YILIDIR
ÇOCUK DEYİP GEÇMEYİN
ÇOCUK EĞİTİLMEZSE
ONUN DA DÜNYASI VAR
ULUS YOK DEMEKTİR. ZEYNEP SEÇER
Hkkurşun 25
fnTLE SPORUNDA ÇOCUĞUN YERİ— -------------------Çocuğun bedensel, düşünsel ve tinsel yapısının bir tümü oluştur duğunu unutmamak gerekir. Günümüz eğitim düzeninde, okullarımızda, yalnız düşünsel eği tim üzerinde durulur ve geri ka lan iki temel yapı, bir kıyıya bı rakılır. Bu nedenle çocuk, düşün sel, tinsel ve bedensel bakımdan tam gelişememektedir. Çocuğun tinsel sorunları çözülmeden dü şünsel eğitim sağlanamaz ve be densel yönden de etkinliği çok azalır. Bedensel rahatsızlığı olan bir çocuğun tinsel sağlığı da bo zulur, düşünsel yeteneği zayıflar. Buna bağlı olarak da öğrenme güçleşir. Bundan anlaşılıyor ki, her üç eğitim de birbirinden ayrılamaz. Bir motorun SÎBOP - KARBÎRATÖR ve YATAK’larmdan birinin arızalı olması gibi. Bunlardan en çok boşlanam, şüphesiz BEDEN EĞİTİMİDİR. Biz buna karşın sporda geri kalmamızın nedenle rini araştırırız. Oysa durum açık ça ortadadır. Çocuk eve karnesini getirdiğin de ders olarak okunan Beden Eği timine; ana, baba bakmaz bile. Okullarda not öğrenmeye gelen ve liler bu dersin notunu öğrenmeye bile gereksinme duymazlar. Var sa da matematik, yoksa da mate matik. Aynı amaç, fakat ayrı ilke ile çalışan iki bakanlık arasmda bo calayan günümüz çocuğu, yarının tlkkurşun 26
•
KADİR ATAK
başarısız büyüğüdür. Biri düşün sel gücünü biri de bedensel gü cünü geliştirmek amacında olma larına karşın, tam bir birlik için de olmadığından günümüz çocu ğu istenileni veren durumunda de ğildir. Günümüze değin ders ve spor çalışması sürdüğünden, ku ramsal dersler arasmda BEDEN EĞİTİMİ kaymış gitmiştir. Okul çağındaki çocuğun ders dışı boş zamanlarını spora vermeleri, ve liler tarafından yakınma konusu olmaktadır. Gerçekte çocuk, boş zamanlarını yararlı spor çalışma larına ayırmakla, yukarıda vurgu ladığımız üç önemli yapının den geli biçimde gelişmesini sağlamış olur. Günümüz Türkiyesinde Ma tematik, Türkçe ve benzeri dersle ri iyi olan çocuklar ödüllendirilir ken, sporda sivrilen öğrenciler ise, güçlükle smıf geçmekte hatta bel ge almaktadırlar. Bunun nedeni ise; çocuğun bedensel, tinsel ve düşünsel yapısının uyumlu biçim de gelişmesini sağlayacak yönte min kazandırılmamasındadır. Kitle sporunda çocuğun yeri çok büyüktür. Çocuk henüz olgun luğa ermemiş bir meyve gibidir. Çocuğun olgunluğa ermesi için, düşünsel ve bedensel yapısının bi limse^ bir yöntemle geliştirilmesi gerekir. Bir apartmanın temeli gi bidir çocuk. Temel sağlam olursa, üzerine kurulan yapı da sağlam olur. Biz büyükler çocukların her tüıilü dileğini engellemeye çalıştık-
ça, çocuğun da düşünsel ve beden sel yapısı tam anlamıyla gelişme yecektir. «Sen çocuksun. Yapamazsm. Anlamazsm. Kırarsm. Bozarsın..» gibi sözlerle çocukların isteklerini kırdığımız sürece, bozuk eğitim ve spor anlayışı içinde bocalayıp du racaktır çocuklarımız. İlkokula yeni başlayan çocuğun elinden tu tup onu okula getirmek ve böylece çocuğa yardımcı olduğumuzu sanmak, gerçekte yanlıştır. Herşeyden önce çocuk tek başına birşeyler yapabilme isteği içindedir. Değilse büe bu istek çocukta uyandırılmalı geliştirilmelidir. Bir ilkokul bahçesinde koşuşarak, kuş seslerince güzel sesler çıkaran, cı vıl cıvıl oynayan, gülen çocukları gördükçe içimizin ne denli aydın landığını hep biliriz. Türkiyemizde çocukların gerek sinmesi olan, çocuk bahçeleri ve parklar yok denecek kadar azdır. Nedense hiçbir ilgili, ya da ilgili ler bunu düşünmezler. Sokak ara larında, dar caddelerde oyunları nı sürdürür yarmm büyükleri olan çocuklarımız. Dünya devletleri «öğretmenin yaşı yoktur» sözünü en iyi biçim de yerine getirirlerken, bizler ise çocuğun tek başına birşeyler ya pamayacağı düşüncesini usumuz dan silemeyiz. Ayvalık denizi olan bir kıyı kasabası olmasına karşın, çocuklarımızın yüzde doksanı yüz me bilmemektedir. Oysa dünya devletlerinde denizi olmayan kent lerde yüzme havuzları yapılarak tüm çocukların yüzme gereksinim leri giderilmektedir. Atletizm yap tırılmaktadır. Mini voleybol, bas ketbol oynatılmaktadır. Bizde ise okul önlüğü ile Beden Eğitimi der
si yaptırılmaktadır. Çocuk kendi sine görev verilmesini, etkin ol mayı, alabildiğine oynamayı iste mesine karşm, tüm istekleri en gellenmektedir. Böylelikle çağdaş eğitim ve spor anlayışı içinde yoğ rulması gereken çocuklarımız yoz laştırılmaktadır. Dünya spor anlayışı koşutunda tüm çocukların Beden Eğitimi dersi yapmaları ve düşünsel eği timin yanında bilimsel yöntemler le yürütülmeye çalışılmalıdır. Her ikisi de birbirini tamamladığına göre, biri olmadan diğeri de ol mayacaktır. Bedensel rahatsızlığı olan bir çocuk, düşünsel eğitimin de başarılı olamaz. Beden Eğitimi Eğitimcilerinin dediği gibi: «Ümit edelim ki, sağlam bedende sağlam kafa bulunsun.» Her ikisi de aynı kişide olunca başarı yüzdesi daha yüksek olacaktır. Okullardaki spor çalışmalarının amacı, belli bir kümeyi alıp yetiş tirmek değil, tüm öğrencilere spor yaptırıp, içlerinden en başardı olanîannı seçmek ve ayrıca ilgile nip çalıştırmaktır. Dünya devlet lerinin sporda başardı olmalarının nedenlerinden birisi de budur. Ör neğin komşumuz Bulgaristan’da araçlı spor yapan çocuk sayısı 20.000 iken, bizde bu sayı 200 bi le değildir. Durum böyle olunca 200 kişinin içinden seçilecek olan larla, 20.000 kişi arasından seçi lecek olan yetenekli kişileri kar şılaştıracak olursak, durum tüm acılığıyla ortaya çıkar. Hem sporda geri durumdayız diyoruz, hem de aynı yöntemler üzerinde kararldığımızı sürdürü yoruz. Oysa çocuklarımıza geniş olanaklar sağlayıp dünyadaki ye rimizi bulmamız gerekiyor. Ilkkurşun 27
------ İYİ Ç O C U K TU M ----KIYAM AZDIM KİMSEYE ÜNAL ÇALLI — Ben size ne yaptım abi, bile bile niye tamponluyorsunuz? Şu halime bakın... Ağlıyordu. Toprak ve kan ka rışımını ağzından tükürüyordu. Tümceler zorlukla dökülüyordu dudaklarından: — Ben size ne yaptım abi... Pantolon paramparça. Zildir zildir kanayan dizkapakları görü nüyordu. Alnı da kanıyordu. Eli nin tersiyle siliyordu kanayan yer lerini. Sonra da pantolonunun par çalanmamış yerlerine kanlı elleri ni götürüp, temizlemeye çalışıyor du. Pişman olmuştum. Gerçekten neydi bu yaptığımız. Ne hale sok muştuk çocuğu. İçimden birşeyler koptu. Öylesine pişman olmuştum, öylesine şaşkındım ki, utanmış tım... Bizim çocukluğumuzun en pa halı ve etkin eğlencesi, mahalle deki dik yokuşta «Araba Kay mak »tı. Günün her saatinde çeşit çeşit, irili ufaklı pek çok arabayı ilgiyle gözlemek olasıydı. Tek eğ lence yerimiz bu yokuş başı idi. Bugünün çocuğunun düşünü bisik let, motosiklet nasıl süslerse; o günün çocukları için de «araba» o denli üginçti. Kimi çocuklar ken di olanakları üe yaparlardı bu arabaları. Kimileri de başkalarına «ustalara» yaptırırlardı. Dört te kerlekli bu arabaların bazısı tüllkkurşun 28
müyle tahta, bazı arabalarm ise dingil ve tekerlekleri demirden ya pılırdı. Bazı arabalar da küçük tokmak tekerlekliydi. Bir kişilik ya da beş kişilik arabalar... Ayak ların ön dingile uzatılarak dümen görevi yaptırıldığı arabalar... Bu günün çocuklarında bu tip araba ları hiç görmedim. Unutuldu on lar, uygarlığın getirdiği yeni ola naklar nedeniyle yitip gitti... Oy sa benim anılarımda dipdiri, dün gibi. Yokuşbaşmdan salıverirdik bir biri ardma. Çekişmeli, yarışırdık. Toz bulutları yükselirdi toprak yolda ardımızca. «Vagon Teker lekli» dediğimiz çeşidi vardı bu arabaların, aman vermezdi diğerle rine; şimşek gibi inerdi yokuştan, kimse düşmek istemezdi önüne. Aşağı indiğimizde büyük sonuç lar üzerinde tartışırdık uzun uzun... Sonra ipinden çeke çeke beşyüz metre yokuşu kan-ter için de tırmanırdık. Bir de arkadan iterek yardım eden yardımcıları mız olurdu. Yokuş başına varıldı ğında yeniden hazırlıklar başlar dı. Dingil bağlantüarı gözden ge çirilir, tekerlekler evden aşırdığı mız zeytinyağı ile bir güzel yağla nırdı. Yağdanlığımız teneke bir kutu ve içinde bir tavuk teleğin den oluşurdu. Her zaman araba nın arkasında çakılı, dururdu. Te-
kerlbkler dingilde iyi dönsün diye, yağlama işi özenle yapılırdı, her binişte yapılması gerekli bir işti. Hızlı bir gündü. Oldukça çekiş meli yarışlar konuyordu ortaya. Araba sayısı da kabarıktı. Ben, yokuş başmda yağlamayı bitirmiş, arabamın sağma soluna bakıyor dum. Arabam da hatırı sayılır arabalardandı. Hiç değilse Vagon Tekerlekli idi. Hızının yanmda sağlamlığı da söz konusu idi. Babaannem, üstümü yağlayıp yırttığım gerekçesiyle «araba» işi ne çok bozulurdu. Bu nedenle epey Dayak yemişimdir. Dayağa razı yım. Ama çoğu kez arabamm bal ta altında can vermesine, ocaklık ta yanmasına gönlüm yatmazdı. Gerçi yılgınlık göstermezdim. Bir arabam kırılıp yakılsa da, bir ye nisini daha yapardım. Yapım ko nusunda da mahallenin ustaları arasında yerim vardı. Araba ku surları konusunda içinden çıka madıkları sorunlar için benden akıl alırlardı. Evet, o gün arka tekere tako zumu yerleştirdim, dümene atla dım, bekliyorum. Diğerleri de ara balarını hazırlamış, bekliyorlardı. Herkesin önünden yola çıkmak sakıncalıdır. Vururlar arkadan sonra, yetişirler... Korkulu düş görmektense, özellikle arabasına güvenmeyenlerin arkaya kalması, en iyi seçenektir. Mahallede pısırık çocukların çe kindikleri, öfkesinden ve efeliğin den korktukları bir ÇÎL NORİ' var. Yanıma yaklaştı, kulağıma eğilerek: — Ünal, biraz bekle. Şu sağı mızdaki Hanım Oğlu’nu ne olur bir tamponlıyalım, anasından doğ duğuna pişman edelim, dedi. îyi çocuktum, kıyamazdım kim
seye. Ama şeytan düştü işte. Ge çen gün babası çarşıdan kırmızı bir naylon saat almış, takmış ko luna. «Beş dakikalık ver de ko luma takıp annemlere göstere yim» dedim, vermemişti. Belki onun hıncı da çocuk kafamı çeli verdi. Çil Nori’y e : — Atla arkama, dedim. Hanımoğlu herşeyden habersiz, tahta tekerlekli arabasmı saldı yokuştan. Çil Nori, yardımcım ola rak arkamda tetikte, hazır. Bir eli bizim arka tekerlekteki takoz da. Biraz ara verdikten sonra Çil Nori’ye doğru yarım kafamı çe virerek: — Takoz al... dedim. Birden Vagon tekerlekli araba mızla ok gibi fırladık. Yokuşun en hız kazanılan kesiminde yetiştik çocuğa. Arkadan demir tekerlek lerle nasıl vurduysam, çocuğun havalandığını gördüm. Çil Nori, sevinç çığlıkları atıyordu. Çocuk uçurumdan aşağıya takla atarak indi. Düştüğü yer kayalık ve ça kır dikenli bir bölge. Biz arabayı firenledik, durduk... Yüreğime sanki bir bıçak sap landı. İçim burkuldu. Hanımoğlu, aşağılardan toz bulutunun arka sından kalktı. Bize doğru yöneldi: — Ben size ne yaptım Abi, bile bile tamponluyorsumız, şu halime bak m. Kan tükürüyordu. Toprak tü kürüyordu. Yırtık yerlerinden zil dir züdır kan akıyordu. Nefret tü kürüyordu.. İğrendim kendimden, iğrendim Çil Nori’den, utanç duydum insan lığımdan. Kör Şeytan, sen de utan.. Ben hep utandım.. Ben hiç unutmadım.. Ilkkurşun 29
ÇOCUKTA KISKANÇLIK I. AYŞEN OTKEN
Bilmem gerek var mı tanımla maya kıskançlığı. Tümümüz bili riz ne olduğunu kıskançlığın. Alışkanlıklarm en kötüsüdür belki de. Bırakınız çocukları, büyükleri mizde bile zaman zaman kendini gösterir bu duygu. Küçük yaşta kazanılan bu alışkanlık, kolay ko lay bırakamaz insamn yakasını. Çocuklarda kıskançlık, çocu ğun kendini ve çevresini tanıma sından sonra başlar. Hele hele kü çük bir kardeşi dünyaya gelme sin. Ana ve baba’da sevginin iki ye bölündüğünü sezen çocuk, çe şitli biçimlerde KISKANLIK DUYGUSUNU ortaya koyar. Hem sever, hem kıskanır yeni do ğan kardeşini. Evde üstüne düşü len kişinin kendisi olmasını ister. Oysa ana-baba yeni doğan çocu ğa doğal olarak daha çok eğile cektir. Ama anlatamazsınız bunu. Sonunda. çocukta hırçınlık, evde tedirginlik başlar böylece. Öyle çocuklar vardır ki, ilgiyi kendi üzerine çekebilmek için, ellerinden ne gelirse yaparlar. Örneğin hiç bir hastalığı yekken, düşünmedi ğiniz bir hastalığı atıverirler or taya. Ustalıklı biçimde de oynar lar bu oyunu. Eliniz ayağınız ke silir. Bu kez düşersiniz üstüne ço cuğun. Bir dediği iki olmaz. Tüm llkkurşun 30
isteklerini yaparsınız Çoğu kez anlamazsınız bunun bir oyun oldu ğunu. Bazı çocuklar ise, dayak yeme pahasına da olsa; ilgi çekmek için olmadık işler yaparlar. Annenin ya da babanın değerli bir eşyası m bilerek yere düşürür ve kırıl masına neden olurlar. Artık içi rahatlamıştır çocuğun. Annesinin nasıl üzüleceğini, kendisine kıza rak neler söyleyeceğini düşündük çe sevinçten göklere çakar. Ereği ne kavuşmuştur çünkü. Çocuğun büyüyüp yetişme sinde ana ve babanın yükü ağır dır. Özellikle birden çok çocuğu bulunan ana ve baba, davranışla rına büyük özen göstermelidir. Ya pacakları her davranışın çocuklar üzerinde nasıl bir etki bırakabile ceğini iyi düşünmelidirler. Çocuk lar arasında kıyaslama yapma dan, eşit davranmaya özen göste rilmelidirler. Toplumumuzun genel yazgısı dır, nedense erkek çocuklara da ha çok ilgi gösterirler aile içinde, daha çok sevilir. Bunu söylerken çocuklarına eşit davranan aileler yoktur demek istemiyorum. Ama eşit davranmayan aileler çoğun-
Üm it Keran
İlıktadır. «Bu benim oğlum.», «Oğ lum bir tanedir.», «Oğlan olsun da, isterse çamurdan olsun.» gibi sözler, kız çocuklarını çileden çı karmaya yeter de artar bile. Gi yiminde, kuşamında bile erkek ço cuk ile kız çocuk arasında ayırım yapan aileler tanırım. Gerçekte aile içinde «KIZ» «ERKEK» diye bir ayrıcalığa hiç mi hiç gerek yoktur. Her ikisine de eşit davran malıdır ana ve babalar. Bir «hedi ye» alırken bile özen göstermeli dir ana ve baba. Çocukta kıskanç lığı önlemek için, daha küçük yaş larda ana ve babanın «KISKANÇ LIK» konusunda çocuklarını eğit meli, kıskançlığın iyi bir alışkan lık olmadığı çocuklara öğretilme lidir. Aile içinde başlayan kıskançlık, okul döneminde de kendini göste rir. Okula başlayan çocuk, bu kez
kardeşini değil de, sınıf içinde ba şarılı olan arkadaşını kıskanmaya başlar. Bir başka deyişle, çocuk okulda arkadaşlarını, evde de kar deşini kıskanmaya başlar. Okulda öğretmenin tutumunun da kıs kançlığın büyümesinde, gelişme sinde etkinliği söz konusudur. Ör neğin, bazı öğrencilere karşı öğ retmenin daha sıcak davranması diğer öğrencileri olumsuz yönde etkileyebilir. Gerçi kıskançlık ne deniyle derslerine daha sıkı çalı şıp başarılı olan öğrenciler de yok değildir. Fakat yine de bu tür bir çalışmanın ve başarılı olmanın sa kıncaları sonradan daha büyük oiabilir. Gerçekte KISKANÇ olmayan kişi yoktur. Her kişide KIS KANÇLIK duygusu söz konusu dur. Fakat hastalık derecesine va ran kıskançlık iyi değildir.
ÇOCUKLARIMIZ < \» ı’
ÖZER DİKDURAN Koyduk çocuklarımızın adını, GÜL Güldüremedik çocuklarımızı.
ı
Koyduk çocuklarımızın adını, SEVGİ Sevemedik, çocuklarımızı.
1 |ı
Koyduk çocuklarımızın adını, NEŞE Neşelendiremedik çocuklarımızı.
ı■
Koyduk çocuklarımızın adını, GÜNEŞ Güneşin sıcaklığını veremedik çocuklarımıza.
i f
Yalnız 1979 yılını değil Tüm yılları verelim yarının büyüklerine.
Ilkkurşun 31
ÇOCUKTA TAKLİT NEDRET ÖZGEN Çocukta taklit doğal bir iştir. Çünkü çocuk öğrenmeye taklit yo lu ile başlar. Genellikle erkekler babaya, kızlar da anneye benze meye çalışır, onları taklit eder. Çocuk, büyüklerine benzeme is teği ile onları taklit eder. Çocuğu engellemek, benzeme isteğini kö reltmek olumlu bir davranış de ğildir. Gerçekte çocuğu daha da bu konuda yöneltmek gerekir. Eğer taklit ettikleri şey, çocuklar için kötü ya da zararlı ise; ılımlı bir biçimde, çocuğu düş kırıklığı na uğratmadan uzaklaştırmada mutlaka yarar vardır. Çocuk özgür olarak doğar. Tak lit yoluyla öğrendiklerini düşünce nin özgürlüğünde uygulamak is ter. Ama doğru ya da yanlışı, iyi ya da kötüyü pek düşünmeden. Anne ve baba iyi ya da kötü kav ramları: Alışkanlıkları, davranış ları, düşünmeyi vermeden engel lemeye çalışırsa; çocuk üzerinde olumsuz etkiler bırakacaktır. Ör neğin çocuğun çekingen, içine ka panık, yeteneğini gereği gibi kul lanamayan bir kişiliğin oluşmasın da bu tür bilinçsiz engellemenin etkisi büyüktür. Çocuk 4-5 yaşma kadar anne ve babasmı taklit eder: Kız çocuklar makyaj yapmaya, saç taramaya, yüksek topuklu ayakkabı giyme ye özenir; Erkek çocuklar ise ba bası gibi konuşmaya, babasının davranışlarını göstermeye, boya llkkurşun 32
dan bıyık yapıp, her yönüyle babasma benzemeye özenir. 5-6 yaş larına gelince, arkadaşlık duygusu gelişmeye başlar. Edindiği arka daşlarından yeni oyunlar öğrenir. Oyun kurallarını bellemeye çak şır. Böylelikle kendi yeteneğini ge liştirmiş olur. Çocuğun oyuna düş künlüğü, onun kişiliğinin gelişme sinde en büyük yardımcıdır. Sağ lıklı büyümenin de koşullarından birisidir çocuk için oyun ve oyun caklar. Bu aşamada çocuğun oyu na olan ilgisini, yeteneğini, özen tisini olumsuz sözlerle engelleme hiç de doğru bir davranış olmaz. Ama ana ve baba çocuğun oyna dığı oyunu sakıncalı buluyorsa, başaramıyacağmı düşünüyorsa; ya da yaş düzeyinin çok üstünde bir oyun seçmişse, çocuğu bu oyundan uzaklaştırma, çocuğun öz lemini baltalamayacak biçimde başka benzer bir oyuna yöneltil melidir. Anne ve baban m çocuğa iyi ör nek olması gerekir. Çünkü çocuk, anne ve babasına benzemeye çalı şacaktır, onları taklit edecektir. Kötü örnek, çocuğu olumsuz yön de etkileyecek ve sağlıklı gelişme sini de önleyecektir. Çocuk okul çağında öğretmeni ni de taklit edecektir. Öğretmen de gördüğü iyi artamları: konuş ma, giyiniş, davranış... gibi be nimseyecek ve bu ortamların ken disinde de olmasını isteyecektir.
SEVİN ÇOCUKLARI ALİ GÜNGÖR Sevin çocukları Bilgi dolu kafaları Yarının büyüğü Bugünün küçüğü Sevin çocukları. Çocuklarınızı dövmeyin Yarın sizi övsünler Türk çocuğu, düny3 çocuğu Sevin çocukları. Sayın küçüğü Saysın büyüğü Çocuk görmezse saygı Büyüklere kaygı Sevin çocukları Sevesiye elleri var S eve siye gözleri var Sevesiye bilgileri var Sevesiye saygıları var Sevin çocukları.
Bu konuda çocuğun arkadaş se çimi de büyük önem taşır. Örne ğin iyi arkadaş edinen bir çocu ğun arkadaşından gördüklerini, edindiklerini uygulamak isteyecek tir. Bu çocuğun kişiliğini olumlu yönde etkileyecek anne ve baba yı da sevindirecektir. Ama kötü arkadaş edinen bir çocuğu düşü nün, o da arkadaşlarından edin diği kötü alışkanlıkları yüzünden sevimsiz olacak, çocuğun kişiliği ni olumsuz yönde etkileyecektir. Televizyon ve sinemaların çocu ğun üzerinde büyük bir etkinliği olduğunu bilmeyenimiz yoktur. Si nemada ya da televizyonda gör düğü bir tip, yaşammı oldukça et kileyecektir. Örneğin vurdıüu-kırdılı bir filmden etkilenen çocuk, arkadaşları arasında gördüklerini uygulamaya çalışacaktır. Belleği
ne yerleştirdiği bir sözü, arkadaş larına kullanacaktır. Gördüğü bir davranışı uygulamaya çalışacak tır. Eğer ana ve baba çocuğu üze rine eğilmezse; çocuğun edindiği kötü davranışlar, kötü alışkanlık lar, tinsel yapının bozulmasına, sorunlu bir çocuk olmasına neden olabilecektir. Taklit gerçekte genel bir kav ramdır. Çocukta bir içgüdü biçi minde görünür. Bu içgüdü çocuğu öğrenmeye iter. Öğrenme isteği ise bazan olumlu bazan da olum suz sonuçlar doğurabilir. Çocuk iyi şeylere yöneltilmişse olumlu, kötü şeylere yöneltilmişse olum suz sonuçlar ortaya çıkar. Bu ne denle çocuğun içinde bulunduğu çevre, yaşadığı aile ve toplum; ço cuk için çok önemlidir. Çocuğun, aile-çevre-toplum yaşamından so yutlanması düşünülemiyeceğine göre; bu etkinliklerin çocuğun ki şiliği açısından önemi de yadsına maz. Bir ailenin, çevrenin ve de top lumun kendine özgü gelenekleri vardır. Çocuk bu gelenekleri, gö renekleri taklit yoluyla kısa za manda benimser. Örneğin bayram günlerinde büyüklerin ellerini öp me, önemli günleri birlikte kutla ma, sevinçleri acıları paylaşma... gibi iyi alışkanlıklar çocuğun ya şamında yer alacaktır. Bu alışkan lıkları çocuk taklit yoluyla kaza nır. Eğer çocuk iyi alışkanlıklar edinmişse, çocuğun geleceği daha aydm olacaktır. Çünkü sorunları kazandığı iyi alışkanlıklar oranın da azdır. Oysa kazanacağı kötü aUşkanîıklar ne denli yoğun olursa, çocuğun sorunları da o denli arta cak; belki de yaşammı alt-üst edecek, çocuğun yaşammı çekilmez yapacaktır. Ilkkurşun 33
•
DAYAK
• BELGÎN DALGACI
«Dayak atmak», «dövmek» uygarca bir davranış olmasa gerek. Bir de dövülen eğer bir çocuk ise, bu insanın içini burkan bir söz cük... Tiksintinin yer etmediği temiz yüreklere bu acı duyguyu yerleş tirmek, çocukları dayakla bunalımlara sürüklemek, sorunlu bir yaşam içinde kişiliğini olumsuz yönde etkilemek; benimsenebileeek bir duy gu, bir düşünce olmasa gerek. Çocukların yarmmı düşünmeden atılan tokatlar, çocuğun üzerin de eğitici bir etkinlik bırakmayacaktır. Çocuğa iyi bir eğitim verebil mek için, dayak attığını söyleyen analar; katı bir tutumla çocuğu üze rinde ağırlığını acıriıasızca duyurmaya çalışan babalar; büyük bir ya nılgıya düştüklerini unutmasınlar... Dayak, çocuğun düşmanlığını artırmaktan başka bir şeye yara maz. Oysa bu düşmanlık çocuğun yaşamında büyük bir yıkıma neden olabilir. İnsanlardan tiksinti duyar, toplumdan kaçış yollarmı arar, karartır yaşamını. Suçluluk duygusu içinde bocalar durur. Çekingen liğin çemberinden kurtaramaz kendini. Ezilir insanlar arasında... Çocuğun yaşamını düzene sokacak bir ana - baba «disiplinli» ol malıdır. Ama bu disiplin, dayağa bağlı bir disiplin değil; aşırı, bas kıya bağlı bir disiplin de değil; iyiliğin, güzelliğin ve doğruluğun yer aldığı bir disiplin olmalıdır. Toplumumuzda DAYAK nedeniyle sakat kalmış binlerce çocuğun yaşamını gözler önüne getiriniz, sonra da düşününüz. Çocuğa acı ver mek, onun yaşamına yön vermek için bir neden olabilir mi? Bakınız ne diyorlar bizim güngörmüş büyüklerimizden bazıları: «Çocuk dövülmezse şımarır.» «Çocuğunu dövmeyen dizini döver.» «Çocuk dövülmezse, aynı suçu bir daha işler.» «Dayak çocuğa terbiye verir.»
...Buna benzer daha kaç söz... Gerçekte çocuğu şımartan da, su ça iten de DAYAK'tır bence. Çünkü dayak çocuğu anadan, babadan, evden soğutacak ve onun evden kaçışma neden olacaktır. Böylelikle sevgi bağı kopacak ve çocuğun yavaş yavaş toplumdan soyutlanması na, suç işlemeye değin varan olumsuz her türlü davranış göstermesi ne ortam hazırlanmış olacaktır. îşte o zaman «Çocuğunu dövmeyen..» değil, çocuğunu dövenler, dizlerini de döveceklerdir. Acaba dayak ço cuğa işlediği suçun SUÇ olduğunu mu öğretecek, yoksa işlediği suçun bir karşüığı olduğunu mu? Yanılmıyorsam İkincisini.. Oysa çocuğa ve rilmesi gereken eğitim; «Suç işleyen cezasını alır.» anlayışıyla değil, çocuğu suçlardan uzaklaştıracak, neyin suç olduğunu, neyin suç ol madığını kavratacak uygarca bir anlayışla sağlanmalıdır. İlkkurşun 3 4
ÇOCUKTA KORKU
• ŞAYAN OĞUZ
Korku yalnız insanlara özgü ol mayıp, tüm canlılarda görülen ve içten gelen bir duygudur. Korku kavramının küçük çocuklarda bı raktığı etkiler daha olumsuz yön dedir. Çocuk genel olarak bildiklerin den ve bilmediklerinden korkar. Çocuğun bildikleri ve bilmedikleri nelerdir? Önce bunları açıklaya lım. Bazı hayvanların kızdırılınca ısırdığını bilen çocuk, bu hayvan lardan korkar, örneğin bir köpek ten kendisini ısıracağı için kork ması gibi. Küçüklükten beri çeşit-
DÜN Yfi ÇOCUKLARINA İLKNUR AKKULAK Neden bu kavga Neden düşmanlık Neden elde top, tüfek Kentler savaş meydanı Gözlerde yaş Herkeste ayrı bir keder Gelin dünya çocukları Kuralım biz dünyayı Kaldıralım ortadan Taş, sopa bıçakları Kimi beyaz, kimi sarı, kimi siyah Ayırmayalım renkleriyle çocukları Binleşelim elele Kuralım biz dünyayı.
li şeylerden korkutulmuş olan bir çocukta ise, soyut olan her şey den korkmak, bir alışkanlık ol muştur. Çocuklar niçin korkutuluyor? Bu sorunun yanıtını «Yaramazlık yapmasın, söz dinlesin» tümcesin de buluyoruz. Oysa tüm kötülük lerden uzak, tertemiz duygularla yaşama başlayan çocuklarımızı korkutmamız mı gerekiyor? Bunu düşünmek istemiyorum. Yapmala rını istemediğimiz şeyleri korkuy la gidermeye çalışırken, çocukla rımızda tinsel ve bedensel bozuk luklara neden olduğumuzu da unutmayalım. Belki bilinçli, belki de bilinçsiz; yanlış ve gereksiz bir çok sözler le çocuklar korkutuluyor. Yaptı ğım bir araştırmada, yöremizde çocukları korkutmak için kullanı lan «Korku Sözcüklerini» derle dim. Bunların en ilginç olanları şunlar: «Öcü geliyor» «Yağcı dede geliyor» «Tırtıl geliyor» «Aslı yok geliyor» «Çarşamba karısı geliyor»
Geliyor., geliyor.. Daha bir il ginç olanı da, bir çatal markası olan yapılan korkutma: «Elkinton geliyor» Bir başka çocuk ise: «Möm möm dede geliyor, seni yutacak» sözüyle korkutularak ilkkurşun 3 5
çocuğa istemediği ya da benimse mediği şey yaptırılıyor. Yine yap tığım bir araştırmada üstünü kir leten, yaramazlık yapan bir ço cuk için «hamama» ya da karan lık bir odaya kapatılarak korku tulduğunu öğrendim. Tüylerim di ken diken oldu. Bir ana çocuğu nun yaramazlık yapmaması için, ağzma su alarak: «Ağzına işerim..» diye korkut ması ne denli korkunç, ne denli il kel bir anlayış. Varm siz değerlen dirin bir ananın bu davranışını. Tüm bu korkutmalarla ana ve babanın eline ne geçiyor acaba. Çocuklar mı büyük yıkımlara uğ rattıklarının bilincine varamamak bir ana için, bir baba için, o ulu sun geleceği için büyük bir acı... Çeşitli korkutmalar sonucunda çocuklarda sararma, dili tutulma, altına işeme, kaka yapma gibi sağ lık açısından büyük olumsuzluk lar yanmda, bayılma ve ölüme ulaşan sonuçların da görüldüğünü düşünmek; bir toplum için iç açı cı bir davranış olmasa gerek ço cukları korkutmak. Çocuklarda görülen korku çev re ve yaşa göre değişik biçimler de kendini gösterir. Çocuk 1-2 yaş larında yalnız yatmaktan korkar. 5-6 yaşlarmda ise dinlediği masal ve öykülerde yer alan CÎN-PERİCADI-DEV gibi olağanüstü yara tıklardan korkar. Bazı ana ve ba balar yalnız yatmaktan korkan çocuğu, kendi odalarına alarak ya tırırlar. Bu tutum gerçekte çocu ğun korkusunu yenmek değil, da ha çok gelişmesine neden olur. Bu ilkkurşun 3 6
nedenle çocuğun korkusunu önce eğitimle yenmek gerekir. Korkak olanları küçümseyen masallar, öy küler anlatmanın yararı büyük tür. özellikle 5-6 yaşlarmda ço cukta kişiliğin yeni yeni geliş mekte olduğu düşünülecek olur sa; çocuğun eğitiminde ana ve ba baların olumlu davranış gösterme sinin çocuğa iyi şeyler kazandır masının, boş şeylerle korkutmamasmın gerekliliği ortadadır. Küçük yaşlardaki çocuklara «korku» salan diğer sözler de şun lar: «Seni doktora götürürüm.» «Bak. teyze iğneciymiş, iğne yapıve rir.» «Dişçiyi çağırayım mı?»
Bu sözler çocuğu yaramazlık tan uzaklaştırmak şöyle dursun, daha çok korkuya ve kişilere kar şı olan olumsuz duygulara yönel tecektir. Hasta olmasına karşın doktora gitmemek için direnen ço cuğun, bu direnişindeki neden, ana ve babanm «Doktor» sözcüğüy le korkutmasmm bir sonucudur. Öyle ki, büyük yaşlarda bile, bu korkunun izleri varlığını gösterir. Büyük insanların doktora, dişçiye gitmek istemeyişlerinin ve iğneden çekinmelerinin kökeninde, küçük ken ailesinin yanlış tutumundan geldiği unutulmamalıdır. «Bu günün küçüğü, yarman bü yüğü» diye güvendiğimiz, umut bağladığımız çocuklarımızı korku suz büyütür, onlara iyi bir eğitim verebilirsek, o zaman daha bir gü ven duyar, umut bağlayabiliriz.
Yarının büyükleri, yarının ya ratıcıları, öğretmenleri ve sanat çıları Sevgili çocuklar. Günümüz tiyatrosunda sizlerin yeri çok büyük olmalıydı. Geçmişlerimiz, TİYATRO deni len bu çok etkileyici ve eğitici sa nata, Batı ülkelerinde verilen önemin onda birini vermiş olsalar dı, bugün acaba bu kadar geri ka lır mıydık. Koskoca tarihleri, ülkeleri, uy garlıkları, yepyeni buluşları bizlere 1-2 saat gibi kısacık bir zaman içinde anlatan ve öğreten hangi etkin sanat vardır? Tiyatro’da, sinema’da ve tele vizyon ekranlarında izlediğiniz bir sanat yapıtmı sunan sanatçıları yıllar boyu uslarınızdan silebilir misiniz? İnsanlık yaşamında en iyiyi, en doğruyu ve en güzeli gösteren Tİ YATRO ve SİNEMA sanatmm uluslar ve çocuklar arasında nasıl bir ügi ve beğeni üe izlendiğine tanık olmuşsunuzdur. Örneğin, herhangi bir dersinizi sahne ya da film sanatıyla izleme niz olanağı olsa, daha tez ve etki li mi öğrenirsiniz; yahut tek ağız dan aktarıisa daha mı tez ve et kili öğrenirsiniz? Sevgili Çocuklar, İşte bu çok büyük ve etkili sa natın değerini anlayan Batılı ül keler ilkokullarına bile TİYATRO DERSLERİ koymuşlardır. Çünkü bu sanat, kendi dilimizi, doğru ve güzel konuşmayı, iyinin ve iyiliğin başarılarını, tüm kötü lüklerin nasıl ve en kısa sürede CEZALANDIRILDIKLARINI llkkurşun 37
bizlere gösteren ve öğreten bir SANAT’tır. Bî&ı&r»2i2Katfûjısar, pazılarınız anımsarız belki: «Charle Chapline» denilen v$<. sadünyan in en büyük tiyatro ve sinema şanatçısı^'ötarak^ agMİntt&fcacUÇı Bunu, değerli öğretmenlerimize sorarsanız, iç tenlikle sanırım ki, sîzlere şöyle yanıt vereceklerdir:
İSTİYORUZ AYSUN KARA BİR D ÜNYA İSTİYORUM GÜZELLİKLERLE DOLSUN BİR YAŞAM İSTİYORUM SEVGİYLE DOLUP TAŞAN DİKENSİZ GÜLLER İÇİNDE YAŞAMAK İSTİYORUM SEVGİ - KARDEŞLİK BULUTLARI ALTINDA
«Çocuklar, ŞARLO çok yoksul bir aile çocuğuydu. Kendi kendi ni sahnelerde eğitti. Bu öğrendik lerini de Dünya çocuklarının bir birlerini sevmesi ve barış içinde yaşaması ereğiyle yaymaya baş ladı. Onu sahnelerde ve perdeler de izleyen milyonlarca halk kitle leri, hiç yadırgamadı ve kendin den bir parça saydı. Onun çekti ği acılan, kendi acısı gibi duydu -Böyle bir yetenek dün ya yüzünde kaç sanatçıya düşer? İşte onun içindir ki, ŞARLO adı, tüm dünya büyüklerinin ve küçük lerinin yüreklerinde sevgiyle ya şamaktadır» Tiyatro sanatının bu denli etki li olduğunu anladıktan sonra, ina nıyorum ki, sizler de okullarınız da birer minik GÖSTERİ KOLU kurulmasını ve tümünüzün birer «ROL» alıp, bu değerli sanatın bi rer tomurcuğu ve filizi olmasını yürekten istersiniz. Ne mutlu bu nu isteyen tomurcuk ve filizlere. Ne mutlu bu tomurcuk ve filizleri yetiştirecek olan eğitimcilere. Yürekten başarı dileklerimle. Ilkkurşun 38
GELECEK İSTİYORUM
ANNE ÖNEM GÜRSEL U YU DEDİN ANNE U YU D U M İŞTE Y U D U M Y U D U M SÜTÜNDEN İÇTİM BÜYÜDÜM ANNE. BEN BÜYÜYENE KADAR NELER ÇEKTİN BİLİŞİM BEN SENİ CANIMDAN DAHA DA ÇOK SEVERİM.
UMUT ECE ERTEM BİR ÇİÇEK AÇACAK BİR U M U T PARLAYACAK. BİR GÜNEŞ DOĞACAK BİR U M U T PARLAYACAK. BİR ÇOCUK OLACAK BİR U M U T PARLAYACAK. U M U T GÜZEL ŞEYDİR YAŞATM ASINI BİLİRSEK.
ÇOCUK RESİMLERİ MUSTAFA RÜÇHAN Çocuk resimlerinin ciddiye alınmaması çağımıza özgü bir olgu dur. XX. yüzyılda, günümüze değin üstünde durulmayan nice değer ler, bir bir ortaya çıkmıştır. Çağımız resim sanatının bir çok büyük ustası, çocuk resimlerindeki arılığa, özgürlüğe özenmişler, yaratıların da çocuk resimlerinden yararlanmışlardır. Tüm resim sanatçılarının bir esin, kaynağı vardır. Çocuk esin kay nağını ise, kendi el değmemiş dünyasında ve çocuksu gözle baktığı çevresinde bulur. Bu nedenle çocuk, resim yaparken ne doğayı ne de başka resimleri yansılar. Çocuk kendisi yaratır. Evlerde, okullarda çocukları bir an önce, büyük bir kişi olarak kendi dünyamızın içine sokmaya çalışanları yadırgarım. Çocuk dünyasında nice olumlu yanlar vardır ki, bugün biz, büyüklerin dünyasında o olumlu yanları göremi yoruz, bulamıyoruz. Çünkü tüm resimlerde okul bahçesi, bir dostluk bahçesidir. Çünkü tüm resimlerde çocuklar birbirlerini öldürmüyor lar, birbirleriyle oynuyorlar. içinde yaşadığımız bu günlerde tüm resim sergilerini, vitrinleri, sokakları, duvarları, iş yerlerini ve özellikle tüm okulları ÇOCUK RE SİMLERİ ile donatsak; karşılıklı konuşmayı, insanları ve dünyayı sev meyi ; denize gökyüzüne, insanlara ön yargısız bakmayı, bir başka an latımla, öğrenemediğimiz ne varsa onları öğrenmemiz daha kolay olurdu. Çocuğunu kendi kişiliğine benzetmeye çalışan (sözüm ona) man tıklı ana ve babalara şaşarım. Baskı yapmaksızın, bırakınız kendi ki şiliklerini kendileri bulsunlar. Onlara yapılacak en büyük iyilik, onla rı inandırarak, güçlük çektiği yerde yardımcı olmaktır. Çocuğa uy gun ortam hazırlamaktır. Onun yapısını tanımaktır. Çocuğu kendine benzetmek için yaptığı yapacağı herşeye karışan yaşı geçkinler, bir çok yasaklamalarla acaba ne yaptıklarını sanıyorlar? Oysa bu yaşı geçkinler doğaya ve insanlara daha bir çocuk gözüyle bakmayı unutmasalar, insanları ve doğayı daha çok severlerdi. İŞte büyük düşünürler, sanatçılar bu eksikliği görmüş olacaklar ki, XX. yüzyılda ÇOCUK RESİMLERİNİ bir çırpıda en ön sıraya al mışlardır. Daha önce alaya alman, önemsenmeyen bu resimler; televizyon ekranlarında boy boy gösteriliyor. Uluslararası yarışmalar yapılıyor. Yansız ve yansılamadan uzak, silahsız ve insan sevgisi dolu, kendi dünyalarıyla yaptıkları resimlerin karşısında, hiç koklanmamış bir çi çek bahçesine girmiş gibi olursunuz. ilkkurşun 39
ÇOCUK YE T R A F İK ŞEVKET AYAZ Gerek yaya olarak yürüyen, ge rekse bir araçla yolculuk yapan insanlar ortak bir yol ağından ya rarlanmaktadırlar. 608 sayılı Ka rayolları Trafik Yasası, trafiği şöyle tan unlamaktadır. «TRAFİK, YAYALARIN, HAYVANLARIN, TAŞITLARIN, MÜTEHARRİK MAKİNELERLE, LASTİK TE KERLEKLİ TRAKTÖRLERİN KARA YOLU ÜZERİNDEKİ HAL VE HAREKETLERİDİR.» Durmadan artan motorlu araç sayısı, yollann yetersiz oluşu, ya yaların ve sürücülerin de yeterli TRAFİK KÜLTÜRÜNDEN yok sun olmaları sonucu, kara yolları üzerinde yolculuk etmek çok teh likeli bir durum almıştır. Her yıl kara yollarımızda 6-7 bin kişi öl mekte, 25-30 bin kişi de yaralan maktadır. Geçen her yıl bu sayı nın artış göstermesi, insanı derin derin düşündürmektedir. Ülkemiz de geçen yıl 68403 trafik kazası olmuş, bu kazalarda 8372 kişi öl müş ve 45990 kişi de yaralanmış tır. Bir ortalama yaparsak gün de 187 trafik kazası, 22 kişinin ölümü, 126 kişinin de yaralanma sı gibi ürkütücü bir durum karşı mıza çıkmaktadır. Bunun yanında da 12 Milyar 400 milyon TL. gibi tikkurşun 40
korkunç bir parasal yıkımı da dü şünürsek, Türkiye’nin Avrupa ül keleri arasında Trafik kazalarında birinci sırada yer almasının nede nini açıkça anlayabiliriz. Üzülerek görülen bir gerçek de, bu kazalarda ölenlerin büyük bir çoğunluğunu ÇOCUKLARIN oluş turmasıdır. Binlerce kişinin ölme sine ve yaralanmasına, milyarlar ca liralık servetin yitmesine ne den olan bu korkunç sorunun çö zümlenmesi, hiç olmazsa azaltıl ması için ülkemizde köklü hiçbir önlemin alınamaması, sorunu da ha da ağırlaştırmaktadır. Yapılan araştırmalara göre her 10 ölümlü kazadan 9 unun insan .yanılgısından ileri geldiği saptan mıştır. Bu durumda kazaların azaltılabilmesi, yollardan yararla nan kişilerin iyi alışkanlıklar ka zanmasına bağlıdır. İşte bu iyi alışkanlık kazandırma işi TRAFİK EĞİTİMİ’ni oluşturur. Ülkemizde çok savsaklanan bu konu, çocuk yaşta başlamak ve sürekliliğini yitirmemelidir. En değerli varlığı mız olan çocuklarımızın yaşam, sağlık ve mutluluğunu korumak için elden gelen çabanın gösteril mesi ANA-BABA-ÖĞRETMEN ve DİĞER YETKİLÎLER’in en önemli sorumluluğudur. Bilgi vermek, beceri kazandır mak ve bunun sonucunda davra nış değişikliği amaçlayan Trafik Eğitimini iki aşamada değerlen dirmek olasıdır. Birincisi ÇOCUK LARIN TRAFİK EĞİTİMİ, İkin cisi de YETİŞKİNLERİN TRA FİK EĞİTİMİ. Bizim için en önemlisi olan Çocuklara Trafik Eğitimi konusunda özlü bilgi ver-
inek, soruna yaklaşım sağlama ba kımından daha yararlı olacaktır. Çocuk Eğitimi, okul öncesi ve okul çağı olmak üzere iki döne me ayrılabilir. Okul Öncesi Eği tim, tümüyle Ana ve Babanın so rumluluğundadır. Bu dönemde ör neklerle önemli kuralların çocuğa verilmesi gerekir. Okul çağı döne minde ise, Trafik Eğitimi, düzenli bir ders durumuna getirilmesi ge reken bir konudur. Ancak ülke mizde ders olarak Trafik, ilk ve orta dereceli okullarda son dere ce yetersiz olarak, bir ünite için de verilmektedir. Çocukların eğitiminde temel ko nu, çocuğun kendisini savunması dır. Trafik güvenliğini öğretmek için en iyi yöntem; çocukları oku la getirirken onlara gerekli trafik kurallarına değgin bilgi vermek ve örnek olmaktır. Bunun için çar şıya, ya da okula giderken, yollar dan en güvenli olanını seçmelidir. Yol boyunca karşılaşılması olası tüm tehlikeleri göstermek ve bun lardan korunmak için gerekli tra fik kurallarından nasıl yararlana cağı anlatılmalıdır. Çocuğun za manında okula gitmesini sağlamak da önemli bir konudur. Çünkü okula yetişememe evecenliğine ka pılan çocuğun, bir KAZA yapabi leceği unutulmamalıdır. Bu genel bilgilerin dışında ço cuğu şu konularda da eğitmenin ve alışkanlıklar kazandırmanın yararı büyüktür. Trafik güvenli ğini büyük oranda sağlıyacak olan aşağıdaki kurallar üzerinde her kişinin özenle durması gere kir. • Çocuklarda cadde ve sokak larda, yaya kaldırımlarında, yaya
kaldırımı bulunmayan yollarda ise yolun solundan yürüme alışkan lığı kazandırılmalıdır. Geceleyin beyaz bir giysi giymenin ya da beyaz bir şey (Fener, atkı, kitap vs.) taşımanın trafik güvenliğini sağlama bakımından yararı bü yüktür. • Yolun her yerinden karşıya geçilmez. Bu nedenle trafik poli sinin ya da trafik ışıklarının bu lunduğu yerlerden, yaya geçitle rinden, karşıya geçilmesi; bunla rın bulunmadığı yerlerde köşe başlarından dönüş yapan araçla rı iyice gözliyerek geçmenin ge rektiği çocuklara öğretilmelidir. 0 Yola inmeden, ya yaya kal dırımın kıyısında durmanın; önce SOLA baktıktan sonra geçmenin, araç yoksa yolu dikey olarak ve koşmadan geçmenin, olabilecek kazaları önleme bakımından öne mi çocuğa vurgulanmalıdır. Yaya geçidinin her zaman SAĞ YARI SINDAN yürümenin gerektiği bekletilmelidir. © Duran bir aracm hemen önünden ya da arkasmdan; duran iki aracm arasından; az bir hızla yaklaşmakta olan kamyon, oto büs gibi büyük araçların önünden karşıya geçmenin üzücü kazalara neden olabüeceği ; Çünkü böyle bir aracm hemen arkasmdan daha hızlı bir aracm çıkabileceği çocuk lara belletilmelidir. 0 Çocuklar için en iyi ve gü venli oyun yerleri PARKLAR, OKUL VE ÇOCUK BAHÇELERİ... 'gibi yerlerdir. Bu nedenle çocuk ların cadde ve sokaklarda, yaya kaldırımlarında oynamaları ön lenmelidir. 0 Trafik ışıklarının anlammı llkkurşun 4 1
küçük yaşta öğrenmenin çok bü yük yararları olduğu bilinen bir gerçektir. YEŞİL IŞIĞIN -GEÇ-, SARI IŞIĞIN -DİKKATLİ OL-, KIRMIZI IŞIĞIN -DÜR- anlamı na geldiğini çocuklara öğretmeli dir. Trafik polisinin verdiği EL 1ŞARETLERÎNİ ve TRAFİK İŞA RET LEVHALARININ anlamla rını bilmek, çocukların trafik ka
sağlamasında yardımcı olmak de ğil ana ve babanm, biz büyüklerin de bir sorumluluğudur. Gereğin de onları kırmadan eğitici bir yön temle uyarmalıyız. © Koşan bir çDcuğun ya da kaçan bir topun arkasından yola atılmanın tehlikeleri çocuğa anla tılmalıdır. Araçların arkasından asılmak, tutunmak bir kazaya ne
Anıl Okyar
zalarından korunmasında büyük yararlar sağlıyacağı bilinmelidir.• • Araçlara, tam olarak dur madan inip-binmemelidir. Araçla rın içinde gereksiz yere geziırmemelidir. Araç beklerken sıraya girmek, herşeyden önce bir görgü kuralıdır. Araçta yer varsa otur mak, yoksa ayakta durmak; ge reğinde yaşlılara, hastalara yeri mizi vermek de bir görgü kuralı dır. Bu kuralların trafik açısın dan da büyük bir önemi vardır. Çocuklarımızın bu kurallara uyum llkkurşun 42
den olabilir. Küçük yaştaki çocuk ların yola inmesin: önlemek için onları sürekli denetim altında tut mak gerekir. Tüm bu açıklamaların ışığında şöyle bir sonuca varabiliriz: Trafik ülkemizde büyük bir so rundur. Bu sorunun çözümü için sürücü ve yayaların en iyi biçim de eğitilmesi gerekir. Trafik eği timinde beklenen verimin sağlana bilmesi için de, bu uygulaman m çocuklara, küçük yaşta ve düzen li bir biçimde yapılması ile olası dır.
ÇOCUKLARIMIZIN
SORUNLARI ► İlkokulların birinci ve beşinci sınıflarında yaptığım bir incele me sonunda, çocuklarımızın so runlarını saptamaya çalıştım. Söy leşide bulunduğum çocukların bü yük bir kesimi ailesinden pek ya kındı. Ailelerinin kendilerine yar dımcı olmaya çalıştıklarını söyle melerine karşın, bir kesimi aile sinin olumsuz davranışlarını söy lemekten kaçmmadı. Birinci sınıftaki küçüklerimizle yaptığım söyleşide seslerini hiç ol mazsa ÇOCUK YILINDA tüm in sanlara, tüm dünyaya duyurmak isteyenleri dinledim. Küçüklerimiz güzel, rahat ve mutlu bir dün yada yaşamak konusunda birleşiyorlardı. Bir küçüğümüzün: — «CÎCİ BİR DÜNYADA Bİ ZE ÇİÇEK VE EKMEK DAĞI TILMASINI İ s t e r im » sözünü unutmam olanaksız. Kavganın ve kazaların önlenmesini, insanlam üzülmemesini isteyenler vardı ko nuştuğum çocukların arasında. Ayrıca büyüklerinden iyi davranış göstermelerini, bayrama götürme lerini isteyen çocuklarımızın ses leri de kulaklarımdan gitmiyor. Günümüzde ÖCÜLERLE, DEV LERLE çocukların korkutulmaması gerektiğini tüm toplumlarm benimsemesine karşın, geceleri ailelerin çocuklarını bu sözlerle kor kutmak istediklerini, çocukların
j
İ♦
İNCİ VURAL
geceleri yatarken ÖCÜLERDEN korktuklarını öğrenince yüzüm kı zardı. Bazı ailelerin çocuklarına kızınca kötü sözler söylediklerini, sert davrandıklarını ve bunların çocukları üzerinde olumsuz etkile rini gördüm. Beşinci sınıf çocuklarından al dığım yanıtlar daha toplumsal bir içerik taşıyordu. Hemen hemen çoğu ulusumuzun gerçek sorunla rına çocuk gözüyle de olsa bakı yor ve bu sorunları zaman zaman düşünmekten kendilerini. soyutlayamadıklarmı vurguluyorûardı. Bu konuda bir öğrenci şöyle diyor du: — «Bazı aileler kan davası ne deniyle düşmanlarından intikam almak için, en küçük çocuklarına cinayet işletiyorlar. Kardeşlerimiz kötü yola düşsün istemiyoruz.» Çoğunlukla az gelişmiş yöreleri mizde ilkel bir anlayışla, çocuk lara verilen ceza az olduğu için olacak, kan davasma çocuklar iti liyor. Oysa az da olsa suçsuz ço cukların ceza almasına göz yum mak ne denli acı... Bir de çocuiklan sakatlayıp di lencilik yaptırmaları ve bu çocuk ların sırtından para kazanmayı düşünenler... Çocuklarımız, aynı kanı taşıdıkları kardeşlerine bu denli davran ılmasma çok üzüldük lerini ve bir an önce bu insanlık llkkurşun 43
dışı davranışın önlenmesini isti yorlar. Toplumda birçok çocuğun SA HİPSİZ olduğunu belirten öğren ciler, yakın günlerde ÇOCUK MAHKEMELERİ açılacaksa da, çocuklarm büyüklerden ayrı yer lerde tutuklanmalarının, çocuklar açısmdan çok daha iyi olacağını söylüyorlar. Bir de cezaevlerinin katı kurallar içinde ölüm hücrele ri olmaktan çıkıp, iyileştirici bir sorumluluk taşım alarm m, onları daha mutlu kılacağını belirtiyor lar. Yetersiz bakımevlerinin ço ğaltılması gereğini duyan öğren cilerin yanında; tutuklu çocukla rm tutuklulukları bitince, işveren lerin iş vermede çekimser kalma malarını isteyen çocuklarımızın bu düşünceleri de çarpıyor insanı. En doğrusu da bu kanunca. Tutukla nan bu çocuklarm, yeniden toplu ma kazandırılması için en geçerli yollardan birisi. Bakıma gereksinme duyan ve geri zekalı çocukların unutulma ması onlarla ilgilenilmesi gereğini belirten çocuklarımız; kardeşleri için bağışlar yapılmasını, toplum içinde bunlara da olanak sağlan masını ve çeşitli yönlerden eksik olan bu çocuklarımızın eğitilmiş öğretmenler tarafından bakılması üzerinde önemle duruyorlar. Ayrıca bazı büyüklerin kendi si yasal çıkarları ya da düşüncele ri doğrultusunda çocukları «ma şa» olarak kullandıkları ve suça yönelttikleri gerçeğini de vurgula yarak, bu duruma çok üzüldükle rini söyleyen çocuklarımız; kar deş kavgalarının zararlarından küçüklerin korunmasını, böyle bir dünyada yaşamanın onları rahat llkkurşun 44
sız ettiğini, hiç olmazsa çocuk yı lında güzel bir dünyada yaşamak istediklerini söylüyorlar. Bir öğ renci: — «Ülkemizde kardeş kavgaları böyle devam ederse, durumumuz, Çinlilerin oyunu üe yıkılan Hun imparatorluğuna benzeyecektir. Bozgunculara karşı yurdunu se ven herkes birleşmeli, egemenli ğimize son vererek iç savaştan ka çınmalıyız.» diyordu. Kim hak ver mez bu söze... Toplumsal sorunlara değinen çocuklarm üzerinde en çok durdu ğu konu ise; kendi kaynaklarımızı kendimizin işleyip dışarı satma mız ve yurdumuzdaki turistik de ğer taşıyan tarihsel yapıların yı kıma uğratılmadan korunmasıdır. Balıkların ölmesine neden olan kirlenmiş denizlerin turistlerin gel mesine engel olduğunu, böylece çok gereksinmemiz olan dövizi ka çırdığımızı belirttikten sonra, de nizlerde dinamitle avlanmanın ba lık soyunu tükettiğini, bu olum suzlukların önlenmesini de istiyor çocuklarımız. Okullar m sağlık koşullarına uy madığından yakman küçükleri miz, geniş kitaplık ve oyun alan larının olmasını istiyorlar. Bu yaş çocukları için oyun alanlarının bü yük bir gereksinme olduğunu dü şünerek, elverişli oyun alanları açmalıyız. Ayrıca sosyal ve kül türel çalışmaları yoğunlaştırma nın daha yararlı olacağı da, önemü istekler arasında yer alıyordu. Bir çok köyde bir odada beş sı nıfın bir arada ders yaptığım dü şünerek, okul sayısını ya da ders lik sayısını artırmalıyız. «Bir okul (Devamı 50. sahifede)
ÜLKEMİZDE ÇOCUK SUÇLARI VE CEZA UYGULAMASI
HÜSEYİN MERT
«İnsan suçlu mu doğar, insanı toplum mu suçlu yapar.» Ünlü hukukçulardan ENRİKO FERRÎ ile LOMBROSO bunu uzun yıllar tartıştılar. Kesin bir yargıya, bir anlaşmaya var ılamadı. Ancak kim ne derse desin; benim kanma gö re toplum insanı etkilemekledir. Yıllarca yargı kuruluşlarında ça lışmanın verdiği görgü ve izlenim lerle bu kanıya varmış bulunuyo rum. Burada anımsadığım bazı olayîan isim vermeden aktarmak istiyorum. Bilindiği üzere «Kleptomani» hırsızlık yapma hastalığıdır. Söz cük Yunan kökenlidir. Bu hasta
lığa yakalanan kişiye KLEPTO MAN denilir. 1957 yılında babası olmayan «yetim» bir çocuk, kü çük bir hırsızlık suçundan yaka lanarak yargıç önüne getirilir. Ço cuğun hukuk diliyle «farik ve mü meyyiz» olmadığı anlaşıldığından tutuklanmıştır. «Farik ve mümey yiz» sözcüklerinin anlamı, işlediği suçun bilincinde olmanın doktor raporu ile kanıtlanmasıdır. Eğer doktor raporu ile işlediği suçun biMncinde olmadığı saptanırsa, 11 yaşını bitirmiş ve 15 yaşını bitir memiş çocuklar için tutuklanma ve ceza söz konusu olmaz. Şimdi yukarıda değindiğimiz çocuğun durumunu sürdürelim: Yargıç ta raf ından bırakılan çocuk, bir sü re sonra yeni bir suç işler. İşledi ği suçun bilincinde olduğu dok tor raporu ile anlaşılınca hüküm giyer. Bu arada tutuklu iken ken disine verilmiş olan ceza da ta mamlanmış olur. Her ne denli yasalarımıza göre ergin olmayan çocukların tutuk luluk günleri, ÇOCUK ISLAH EVLERİNDE sürdürülmekte ise de, bunun için tutukluluk kararı nın kesinleşmesi gerekir. Oysa du ruşma sürerken tutuklu bulunan çocuk, yerel CEZAEVİNDE bu lunmakta ve diğer ergin tutuklular arasında tinsel yapısı daha kö tüye gitmektedir. Bu tür çocukla rın topluma kazandırılması da olasılık dışı kalmaktadır. Oysa bu tür hırsızlık suçunun eylemcileri ni zamanında iyileştirme olanak ları aransa ve bunlar için özel ku rumlar bulunsa, topluma kazan dırılması daha kolay olur. Söz ko nusu çocuğun arkası kesilmeyen suçlarından birinde de, bir yakmıilkkurşun 45
nın evine, çok tehlikeli bir elek trik direğinden içeriye girerek, evden yalnız kullanılmış bir çift ayakkabı çalmış, tutuklanmış, de ğişik yıllarda çıkan af yasaların dan yararlanarak tutukluluktan kurtulmuştur. En son zorla para ve radyo çalmaktan 13 yıla Bur haniye Ağır Ceza Mahkemesince mahkûm dilmiştir. Şu anda Bur-
tutukluluğu sona erdikten sonra da suç işlemeden kendini uzak tu tamamıştır. Yaptığım araştırma da bu küçüğün ana ve babasının yaşları arasında oldukça bir ko pukluk olduğunu öğrendim. Ayrı ca bu ana ve babanın okul yazar olmadıklarını da öğrendim. Çocu ğun yaşı ve bedensel yapısı, geri zekalı oluşu açıktı. Durumunu öğ-
Recep Demircan
haniye "de tu tukluluğu sürmekte dir. 1957 yılından bu yana yaşa mı tutuklu olarak geçen kişi, 22 yılın iki yılını özgür olarak yaşa mış, 2Ö yılını da dört duvar ara sında tutuklu olarak geçirmiş ve bugün yaşlanmış durumdadır. Yine görevli bulunduğum sıra larda çeşitli hırsızlık suçlarından hüküm giyen küçük bir çocuğun cezasmm bir bölümünü tutuklu olarak Ayvalık Cezaevinde, bir bö lümünü de İzmir Çocuk Islah Evinde geçirmiş olmasına karşın; llkkurşun 46
renmek için doktor olmaya gerek yoktu. Bu aile çözüm için çocuk larını başka bir ilçede bulunan ya kınının yanma gönderirler. Ancak küçük çocuk orada da suç işler. Bu çocuk İlkokula büe gitmemiş tir. Aile içinde de çocuğun tinsel yapısını kavrayacak kişi olmadı ğından, bir önceki çocuğun duru muna düşmüştür. Bu gün ikisini de, hatta bu iki önıeğe benzer bin lerce çocuğu topluma yeniden ka zandırmak, bu koşullarda olanak sızdır.
Aile 15-16 yaşındaki çocukları nı yetişmiş, ergin delikanlı gibi görür. Aile bağnazlığının etkileri sonucu ana ve baba, özellikle ba ba; 15 yaşını bitirmiş erkek ço cuğu ile yüz-göz olmak isteme mekte, onu kendi başına buyruk delikanlı olarak nitelemektedir. Erken yaşta denetimsiz kalan er kek çocuğu kötü alışkanlıklardan etkilenmekte ve suça yönelmekte dir. 15 yaşında iken işlediği hırsız lık suçundan yargılanan bir çocu ğa, yargıç kendi takdir hakkını kullanarak; işlediği suçun yanlış olduğunu kavrayıp ileride suç iş lemekten çekinir düşüncesiyle, verdiği cezayı ertelemiş idi. Hiç unutmam, orada bulunan babası na durumu iyice anlatarak daha dikkatli olmasını söylemiştim. An cak kısa bir süre sonra çocuğun çalıştığı :ş yerinde, ustasının asılı bulunan ceketinden parasını çal dığını öğrendim. Çalman paranın az değerde olması ve çocuğun ya şın m küçüklüğü nedeniyle az bir ceza almış, cezanın bitiminde ce zaevinden çıkmıştı. Bir süre boş olarak dolaşmış, bir ara iki eve girerek hırsızlık yapmış ve tutuk lanmıştı. Ancak ikinci ve üçüncü suçlarında yargılanmak için geti rildiğinde bu kez de babası çocu ğun yanında yoktu. Bu çocuğun bu yaşta sigara ve içki kullandı ğını da öğrenmiştim. Bu da ba banın onu yetişmiş bir delikanlı gözüyle görüp yanlış olan bu dav ranışını düzeltme girişiminde bu lunmaması idi. Çocuk, kötü alış kanlıklarını sürdürebilmek için pa raya gereksinme duyacak, yetme yince de başka yollardan parayı sağlamayı deneyecek; bu ise ço
cuğun düzenli yaşamını yitirme sine yetecektir. Çocuğun ilmen er ginliği 18 yaştır. Bunu Ana-babanm da bilmesi gerekir. Hele ülke mizde, özellikle geri kalmış yöre lerde çoğu kez 18 yaşmı bitirmiş niceleri, 15 yaşındaki çocuğun bi lincini taşırlar. Bunu da gözden uzak tutmamak gerekir. Ceza yasamızın çocuğa değgin bir kesimini yinelemenin yararı var: «Türk Ceza Yasası madde 54: Eylemi yaptığı zaman onbir (11) yaşını bitirmiş olup da 15 yaşını doldurmamış olanlar, farik ve mü meyyiz olmadıkları surette hakla rında hiç bir ceza tertip olunamaz. Ancak yapılan eylem bir seneden fazla hapis veya daha ağır bir ce zayı gerektirir suçlardan ise bun dan evvelki madde ahkâmı tatbik olunur.» Bundan evvelki 53. mad de ise: «Suçlu, ana ve babaya pa ra cezası ihtarı ile - tekrarmda teslim edilir.» demektedir. Sonuç olarak şöyle bir noktaya varabiliriz. Gerçekte yukarıda sı raladığım örnekleri çoğaltmak olası. Biz verilenlerle yetinmeye ça lıştık. Ülkemizde çocukların ısla hı için gerekli kuruluşların oluş turulması, okullarda çocukların öğretimleri yanısıra eğitimlerine de önem verilmesi; okul aile bir liklerinin, öğrenci velüeriyle öğ retmenler arasmda eşgüdüm sağ lama ve düzenlenecek toplantılar da öğretmenlerin salt çocuklar de ğil; çoğu bilgisiz olan velilere de tutumlarını nasü düzenleyecekle ri konusunda eğitici bilgiler ver mesi, çocuk suçlarının azalmasma neden olacağı ve birçok çocuğun topluma kazandırılacağı kanısın dayım. Ilkkurşun 47
i I I I I
KORUNMAYA M U H TA Ç ALİ
ÇOCUKLAR
AŞKIN
i i
NEDRET BAKAN
I I
i
•i*
Korunmaya muhtaç 6972 sa yılı yasada da belirtildiği gibi, ana ve babasız, ana ve babası belirsiz, ana ve babası tarafın dan sokağa bırakılmış; gereken ilgi gösterilmeden «fuhuş», «di lenciliğe», «alkollü içkilere», ya da «uyuşturucu kullanmaya», «serseriliğe» sürüklenme ile karşı karşıya bırakılmış çocuklara, KO RUNMAYA MUHTAÇ ÇOCUK LAR diyoruz. Ru tanım içine giren çocukların pek azı, Sulh Hukuk Mahkemeleri kararı ile Bakımevleri ve Yetiştir me Yurtlarına alınabilmektedirler. Bugün Türkiye’de toplam 118 ye tiştirme yurdunda 16.663 çocuk barmdırılmakta. 60.000 çocuk sı ra beklemektedir. Bunun dışında 1.500.000’e yakın çocuk da koru namamakta ve toplum içinde ken di başlarına bırakılmış durumda dır. Çocuklar, bir toplumun gele ceğini oluştururlar. Yeryüzündeki tüm uğraşılar; insanları mutlu kılmak, onları yokluktan ve açlık tan kurtarıp sosyo-ekonomik bir varlık durumuna getirmek içindir. Bedensel ve tinsel gelişimleri tam olarak sağlanamıyanlarm, yaşam larını güç koşullar altında sürdür İlkkurşun 48
me durumunda kalacaklarından, topluma yararları dokunmayacak tır. insanları insan yapan insan cıl duyguları olduğuna göre, top lumu oluşturan kişiler; komşula rına, arkadaşlarına, vatandaşları na güvenmek ve bu güvenden gö nül rahatlığı duymak istiyorlarsa; kişisel çabaları ile kamusal ve top lumsal yarar sağlayacak at ılım lar da bulunmalıdırlar. Bir toplumda korunmaya muh taç çocukların araştırılıp bulun ması, bulunan çocuklarm ilgili ku ruluşlara bildirilmesi; toplumun büyük yarası olan bu çocukların ye niden yararlı birer kişi olarak topluma kazandırılması; o toplu mu oluşturan her bireyin görevi © inandır, tilerde oluşturulan IL KORUMA BİRLİKLERİ, her ne denli korunmaya muhtaç çocuk ların bakımını, öğrenimini, bir meslek edinmesini sağlıyorsa da, varlıklı aileler de aynı sorumlu luğun küçük bir birimini üstlene bilirler. Yukarıda da değinildiği gibi, 6972 sayılı yasa uyarınca sırası gelen çocuklar BAKIM YUVALA RINDAN - ÇOCUK ESİRGEME KURULLARINDAN ya da bu
lunmayan Yetiştirme Yurtlarının durumunu yine ALİBEY YETİŞ TİRME YURDU’ndan kaynakla narak vermeye çalışalım. Alibey Yetiştirme Yurdu’nda bugün 95 kimsesiz yavru bulun maktadır. Bu yavruların en bü yük gereksinmesi olan SEVGİ’yi; yönetici, öğretmen ve diğer hiz metliler; çocuklu bir aile havası içinde vermeğe çalışmaktadırlar. 6-12 yaş arasında bulunan çocuk lar NURİ ZARPLI İlkokulunda öğrenimlerini sürdürmektedirler. İlkokulu bitiren çocuklar, Dev let Parasız Yatılı sınavlarına so — Yetiştirme Yurdunu, öğretmen-öğkulur. Bugüne değin sınavlara ka •renci ilişkilerini geliştirecek sıcak ve iç tılan çocukların büyük bir çoğun ten bir aile ocağı durumuna getirmek. luğunun s.navları kazandığı görül — Çocukların bedensel ve tinsel sağ müştür. Yetiştirme Yurdunda İlk lığını geliştirerek: sanatsal bir tin zengin öğrenimini tamamlayan çocuklar, liğini oluşturmak, kültür düzeylerini ar Ortaöğrenim ve iş eğitimlerini tıracak çeşitli çalışmalar ile çocukların BALIKESİR MERKEZ YETİŞ yeteneklerini güçlendirmek. TİRME YURDU’nda ;amamiarlar. — Yetiştirme Yurtlarının, eğitsel-topBalıkesir’de ortaöğrenimini sür lumsal etkinliği nedeniyle; bu yuvadaki düremeyenler, 18 yaşma değin çe çocukların temel gereksinimlerini göz öşitli iş ve sanat dallarında yetiş nünde tutmak; iç ve dış çevrede daha tirilirler. 12 yaşını dolduran öğ canlı, yapıcı, yaratıcı, neşeli bir yaşam rencilerimiz, 12-18 yaş arası za sağlamak. manlarını okuyarak, ya da çeşi'tli — Her yönüyle çocukları topluma ya iş yerlerinde bir iş sahibi olarak rarlı bir birey olarak kazandıracak gerek Balıkesir’de tamamlayıp, topluma li tüm çabayı göstermek ve yaşam için yararlı birer kişi olarak hazırlan de topluma uyum sağlamalarını kolaylaş mış olurlar. tırmak. Yetiştirme yurdunda eğitsel ça — öğretim dışında kalan boş zaman lışmalar, grup ve Yurt içi sosyal larını yararlı çalışmalar ile değerlendirme çalışmalara dayanarak yürütül alışkanlığı vermek. mektedir.-Tüm bu çalışmalar, yö — içinde bulundukları yuvayı çekici netici öğretmenlerin gözetiminde, kılmak ve sevdirmek. Yuvada daha etkili çocuklar tarafından sürdürülür. bir yaşam olanağı sağlamak. Çocukların yaşama uyumları ve — Çocuklara iyi yönsemeler kazandı eğitsel alışkanlıkları kazanmaları, rarak, yaşamlarına inançlı bir yön ve dü 15-30’ar kişilik kümeler biçimin de ve yönlendirici öğretmenlerin zen vermek. Genelde aralarında ayrıcalık bu sorumluluğunda sağlanır. Her öğlundukları yakın akraba, ana ve babaları yanından; yaşamış ol dukları yaşam koşullarının ağır baskısı altında tinsel yapıları sar sılmış, uyum güçleri azalmış, be densel yetenekleri yitmiş olarak YETİŞTİRME YURTLARINA gelmektedirler. Yetiştirme Yurt ları çocuklarda görülen bu düzen sizlikleri gidermeyi amaçlayan ku ruluşlardır. Yetiştirme Yurtlarının yıllık ça lışmalarını AYVALIK ALÎBEY YETİŞTİRME YURDU’nun prog ramından esinlenerek şöyle özet leyebiliriz:
llkkurşun 49
«w|MKiT(CC.7A/;-./«-
T . li AtA s«uM stKM o;-:KCtrC*««w !>
t«:lVı»ı
AıUrt.
/»
‘ -r-.-x.î;V3 avut »aMÇltfrtsTT’i" Crtı ÇırlıtSa>.:ı/i j^n:ıUtu.:ssl3 rJr.?!:V-'4? •K-.H:-:::.'! :>■■'3f's W* 7«!sl«ri Îi.-ıj3û:ı"n:ı tı;sn İJİıca?:U« CİCİS»
sal bir görevdir. Açılmış ve açıla cak olan YETİŞTİRME YURT LARI, sosyal bir kuruluş olarak; Büyük Türk ulusunun erinç ve esenliğini, parlalk gelecek ve güven liğini güvence altında tutacaktır, jsölümlü olan insanlar, kuşak larının üremesini ve yetişmesini isterler. Bir ulusun sürüp gitme si, ancak çocuk üretmek; güçlü olması da beden ve duygu bakı mından sağlıklı, bilgili, yüksek ki şilikli insan yetiştirmekle olasıdır. İyi çocuk yetiştirmek, insancıl görevlerin başında gelir. Kimsesiz, muhtaç çocuğa ve onun toplum sal savma, inanarak görev yapan insanlara ne mutlu.
CJh: fciccrj u:-:si
C/S./İ3.?.:S75 retmen kendi kümesindeki çocuk lan, günlük yaşamın gerektirdiğ içme, yatma, kalkma, giyinme, te mizlik gibi tüm alışkalnıkları v< bilgileri vererek yaşama hazırla maktadır. Korunmaya muhtaç çocuklar sorunu, bir acıma işi değil, sosya ilimlerin ışığı altında ve el birliğ ile gerçekleştirilmesi gereken ulu
Çocuklarımızın Sorunları (Baştarafı 44. sahifede)
açan, bir hapishane kapatır.» sö zünü tümümüz biliriz. Çocuk, yüzü yarma dönük ye teneklerini içinde saklayan bir kaynaktır. Onun tinsel ve beden sel gelişmesini sağlayan en büyük katkı, öğretmenlerinden gelmekte dir. Bu nedenle en büyük sorum luluğu da öğretmenler almaktadır. Bu konuda hiç unutmayacağım bir ilkokul öğretmeninden, bazı soru larıma aldığım yanıtlar şöyle idi: — «Dünyaya yeniden gelme ola nağım olsaydı, yine öğretmen ola rak gelirdim.» İlkkurşun 50
En sevinçli ve en üzüntülü gün lerini sorduğumda da: — «Sislerin okumayı söktüğü nüz günler büyük sevinç duyar, okulu bitirip hayata uçtuğunuz günler, yani bizden ayrıldığınız günler üzüntü duyardım. Böylesine değerli bir kaynağı işlemek biz öğretmenlere düşüyor, meyveleri ni ise gelecek nesil toplayacaktır.» diyerek sözlerini noktaladı. Çocuk yılında ilgililerin çocuk ların sorunlarına eğilmesi gerekir. Hiçbir zaman usumuzdan çıkar mamalıyız ki; çocuklara yapılan yatırım, geleceğimiz için en büyük yatırımdır.
YER E YAT IIASAN
•v v
GÜLSEN TEZEL
Köyde günler hep birbirine ben zer, düğün ve bayram günleri dı şında. Belki o günlerde de bizim gözümüz bir başka görür doğayı. Bizim gözlerimizdiır değiştiren, canlandıran ve ayrımlaştıran. Yine alışılmış günlerden biriy di. Her sabah olduğu gibi erken kalkmıştım. Mevsim kıştı, ama ha va güzeldi. Yalnız gökyüzünü dolaş'an irili-ufaklı kara bulutlar, yağmur yağacağını anımsatıyor gibiydi. Anam bizden daha erken kal kar ve sofrayı hazırlardı. Sıcak sıcak tarhana çorbasına, anamın mısır unundan yaptığı ekmekleri doğrayarak kamımızı sıkı sıkıya doyururduk. O gün kamımızı bir güzelce do yurduktan sonra, babam yerinden doğruldu ve: — Hadi oğul, dedi. Çorbanı iç tin. Şimdi gidip davarları yaya lım. Bugün hava yağacağa ben zer. Çok gecikmeden döneriz kö ye.. Çizmelerimi giydim. Anam da yanımıza biraz azık koydu. Köyün davarlarmı toplaya toplaya yola koyulduk. Biz otlağa varıncaya değin, öğleyi etmiştik. Davarları otlağa saldık. Bir ara babama ses lenerek: — Ben anama biraz çiçek top layayım, dedim. Dağlara doğru koşmaya başladım. Kucağını aç mış beni bekliyordu sanki dağlar. Buralarda kendimi bir güvercin
örneği özgür olarak görüyor; ağaçtan ağaca., tarladan tarlaya ko şuyordum. Ama bu körpe mutlu luğum uzun sürmedi. Babamın de diği doğru çıkmıştı. Yağmur in ceden inceye çisiliyordu. Çok geç meden babama gitmeyi düşün düm.. Babama döndüğümde hava kararmak üzereydi. Yanma var dığımda: — Neredesin oğul, geç kaldık. Birazdan yağmur bastırır, diye rek bana çekişti. Davarları toparlayıp yola ko yulduk. Kendimi bağışlatmak için: — Sürünün önünden ben gide rim, sen arkadan gel baba, de dim. Kamımızda oldukça acıkmıştı. Anamın azığmı bölüştük. Babam hem ekmeğini şekere banıp yiyor,
I OKUMA ! Ö Z LE M İ
Ia
İ
CAHİT İZCİ İ
a
İ
BİR ÇOCUK TANIYORUM
İ
OKUMA ÖZLEMİ İÇİNDE
İ
İÇİNDE OKUMANIN
İ a a a
ÖZLEMİNİ TAŞIYAN.
İ
OKUYAM AM ANIN EZİKLİĞİNDEN
İ İ
a
|
KENDİNİ BİLGİSİZ GÖREN
İ
BİR ÇOCUK TANIYORUM
İ
OKUMA ÖZLEMİ İÇİNDE.
i
Ilkkurşun 51
hem de arkadan geliyordu. Yağ mur iyice bastırmıştı. Ortalık iyi den iyiye kararmıştı. Birden ne olduğunu anlamadan büyük bir gürültü koptu. Bir şimşek, ortalı ğı bir an için parlatıvermişti. Gök yarıldı sandım. Babamın sesi ku lağımı deldi: — Yere yat Haşan... Birden kendimi yere bıraktım. Bir müddet sonra kalkınca baba ma koştum. Seslendim: — Baba.. Baba.. Ses yoktu. Sanki karanlık ya rılmış ta babamı içine almıştı. Ka rarsızlık içinde bocalıyordum. Kö
nüyordu. Hiç bir şey düşünemiyor dum. Bir ara ayağı takılarak yere düşüyor anam. Ayağa kalkaıteı eli sıcak bir şeye .değiyor. Sonra birden irkilerek bağırmaya başlı yor... Tümümüz sesine koşuyo ruz.... Bilerimizdeki cılız gemici fenerlerinin cılız ışığında birisinin yüzükoyun yatığmı görüyoruz... Evet. Babam... Bir köylü bile ğini tutuyor: — Daha sıcak.. Belki yaşıyor dun. İyice emin olabilmek için yüzüs tü çeviriyoruz. Donup kalıyoruz...
Cahit Albayrak
ye yöneldim. Koşabildiğimce koş tum. Köye vardığımda anacığımı kapının önünde bekler buldum. Babamı sordu. Anlattım. Herşeyi inceden inceye anlattım. Sonra köyün muhtarına koştum. Tüm köy toplandık. Ben yol gösterdim. Yürüdük. İçimde bir boşluk var dı. Adımlarım büyüyor, küçülüyordu... Anam m hıçkırıkları bo ğazında düğümlendikçe başım dötlkkıırşun 52
Gökten inen bir tutam kor, gece nin rengine döndürmüştü baba mı. Belki gece de üzgündü buna. Biz de üzgündük. Gözlerimiz ya nıyordu. Çaresizdik... Kulağımda babamın sesini du yuyordum. Geceyi yarıp kulağımı delen sesi... — «Yere yat Haşan... Yere yat Haşan...
BU SAYIDA YAZANLAR - ÇİZENLER
F. ZEYBEK 0. AKSOY
Şiir D. Yazı
Karaağaç |fkokulu öğrencisi Ayvalık Lisesi Müdürü
D. Yazı Şiir
Ayvcîık Lisesi öğrencisi Ayvalık Lisesi Ortaokul öğrencisi
D. Yazı Resim
Ayvalık Lisesi öğretmeni Kareağsç Köyü İlkokul öğrencisi
Z. KORKMAZ
Resim Şiir
H. ÖZHAN
D. Yazı
Harmancık İlkokul Öğrencisi Ayvalık Yetiştirme Yurdu öğrencisi
C. ALBAYRAK
Fotoğraf Şiir
Balıkesir - Gazeteci Karaağaç Köyü İlkokulu öğrencisi
D. Yazı
Ayvalık Lisesi öğretmeni
Resim
Ayvalık Lisesi Öğrencisi
H. GÜLEÇTEKİN T. ÇANKAYA
D. Yazı
Ayvalrk Yetiştirme Yurdu öğrencisi
Resim
Karaağaç Köyü iikcku! öğrencisi
H. SARAÇ
D. Yazı
E. İLKDOĞAN
Fotoğraf D. Yazı
Ayvalık Yetiştirme Yurdu öğrencisi Ayvalık lisesi öğretmeni
S. BİR ET S. SAKAR M. GÜLTEKİN T. ÇANKAYA A.Y. PEHLİVAN
M. KEÇECİOĞLU H. SERÇE N. OLPAK
i.A. ÖZTOKAT E. TIN Z. GÜVEN 0 . ATAK E. BAĞÇECİ
D. Yaz. D. Yaz. Şiir
Karaağaç Köyü İlkokul öğrenesi
Ayvalık lisesi öğretmeni Ayvalık Yetiştirme Yurdu öğrencisi Ayvalık İlkokul öğretmeni Ayvalık Sakarya İlkokulu öğrencisi
Resim
Ayvalık Lisesi öğrencisi
ö . BUDAK
D. Yazı
R. ERTEKİN E. ÇAKIN
D. Yazı
Ayvalık Yetiştirme Yurdu Öğrencisi Ayvalık Okullar Doktoru
Fotoğraf Şiir
Ayvalık Lisesi Ortaokul öğrencisi
D. Yczı Şiir
Eczacı - Ayvalık Karaağaç Köyü İlkokul öğrencisi
R. AYKÖK
D. Yazı
Ayvalık Lisesi öğrencisi
Ö. DİKDURAN
Şiir Resim
Ayvalık Lisesi Ortaokul öğrencisi Ayvalık Gazi ilkokulu öğrencisi
F. PALA E. TOLON E. SUNA
B. RÜÇHAN K. ATAK
Ayvalrk Lisesi Ortaokul öğrencisi
D. Yazı
Ayvalık Endüstri Mes. Lisesi öğretmeni
Ü. KERAN U. ÇALLI
Resim D. Yazı
Karaağaç Köyü İlkokulu Öğrencisi
I.A. ÖKTEN
D. Yaz.
Ayvalık Lisesi öğrencisi
Ayvalık Lisesi öğretmeni
İlkkurşun 5 3
i. AKKULAK
Şiir
Ayvalık Lisesi Ortaokul öğrencisi
N. ÖZGEN
D. Yazı
A. GÜNGÖR
Şiir
Ayvalık Lisesi öğrencisi Ayvalık Lisesi Ortaokul Öğrencisi
B. DALGACI
D. Yazı
Ayvalık Lisesi öğrencisi
$. OĞUZ
D. Yazı
Ayvalık Lisesi öğrencisi
Z. SEÇER
Şiir
Ayvalık Ortaokul öğrencisi
C. ALBAYRAK
D. Yazı
Balıkesir - Gazeteci
A. KARA
Şiir
Ayvalık Lisesi Ortaokul öğrencisi
ö . GÜRSEL
Ayvalık Lisesi Ortaokul öğrencisi
E. ERTEM
Şiir Şiir
M. RÜÇHAN
D. Yazı
Ayvalık Lisesi öğretmeni
Ayvalık Lisesi Ortaokul öğrencisi
Ş. AYAZ
D. Yazı
Ayvalık Emniyet Amiri
A. OKYAR i. VURAL
Resim
Ayvalık Lisesi Ortaokul öğrencisi
D. Yazı
H. MERT
D. Yazı
Ayvalık Lisesi Ortaokul öğrencisi Ayvalık - Memur
R. DEMİRCAN
Resim
Ayvalık Lisesi Yetiştirme Yurdu öğrencisi
G. BARDAKÇI
Şiir
Ayvalık Lisesi Ortaokul öğrencisi
A. AŞKIN - N. BAKAN
D. Yazı
Ayvalık Yetiştirme Yurdu öğretmenleri
G. TEZEL
D. Yazı
Ayvalık Lisesi öğrencisi
C. İZCİ
Şiir
E. İLKDOĞAN
Şiir
Ayvahk Lisesi Ortaokul öğrencisi Ayvalık Lisesi öğretmeni
t 1 ÖĞRETM EN i OLM AK I İSTİYORUM i BEN ÖĞRETMEN OLMAYI 1 ÇOK İSTİYORUM 1 BEN ÇALIŞTIM 1 ÖĞRENDİM İ OKUDUM 1 ÖĞRETMEN OLMAYA 1 KARAR VERDİM i BEN ÖĞRENCİLERİMİ 1 OKUTUP ÖĞRETİRİM 1 ONLARIN ADAM OLMASINI 1 İSTERİM
i
1 !
SEVGİ GAMZE BARDAKÇI Çocuktur, adım Gülerim öğlarım Koşarım oynarım Yerinde duramaz Tatlı yaramaz Diye, sev beni Yarınlar şenindir Kimse hesap soramaz Diye, sev beni.
BEN ÖĞRETMENLİĞİ ÇOK SEVİYORUM
Çocuktur adım
BÜYÜYÜNCE
Bilgini ver bana
i
ÖĞRETMEN OLUCAM
Sevgini ver bana
!
BENİM HEP AKLIMDA
Anaların yüreği
1 I 1
ÖĞRETMEN OLMAK
İnsanların dileği
BEN ÇALIŞIP ÖĞRENDİM
Başkası olamaz Diye, sev beni.
i
ÖĞRETMEN OLMAYA KARAR VERDİM. ilkkurşun 5 4
EYÜP TIN
EMİN ÎLKDOGAN Foto Rüya
BİNYELLIK KARABASANINDA KARASABANLARININ BABALARDIK AKYAZMAKİÇÎN KARATOPRAGA KARATAHTANIN UZANAMADILAR AKAYDINLIGINA PARMAKLARIMIZ.
19 7 9
DÜNYA ÇOCUK YILI
Ederi : 50 TL.