AYVALIK DEHLİZLERİ ve KARAKANCALOSLAR… AYVALIK SIRTLARINDA BİR MAĞARA: Ayvalığa taşındığımda bölgenin tarihi yerlerinin listesini çıkarmaya başlamıştım. Türkiye Arkeolojik Yerleşimleri Projesinin (1) internet sitesinde: Mağara, Ayvalık, Mesire Ormanı bilgileri vardı. Ne bir özellik, ne tam adres, ne de bir resim vardı. İki sene zaman zaman “Ayvalığın üstünde bir mağara varmış, acaba nerede” diye sorum durdum. Sonunda Ayvalığın yerlilerinden Mesut Abi yerini tam olarak tarif etti ve elimi koymuş gibi buldum.
Ayvalık Mağarası Girişi Mağaraları çok sevmem. Karanlıktır, soğuktur, içleri kokar, içinde yaşayan vahşi hayvanlar varsa onları rahatsız ederseniz... Mağaraya girdim, fotoğraf çekerek yaklaşık 50m kadar yürüdüm. Yanımda ışık getirmemiştim, mağaranın sonu sola doğru dönüyordu, o köşeye gitmeden geri döndüm… Ayvalıkla ilgili tarihi bir yerin daha resimlerini koskoca internet ortamında ilk ben yayınlayacaktım, bilgilerini verecektim. Bu konuda hiçbir bilgi yoktu, TAY’daki üç kelimenin haricinde. Hemen Değerli Hocam Engin Beksaç’a (2) resimleri gönderip, mesaj attım. Bölge hakkında yapılan ilk araştırma Engin Hocam’a aitti. Mağara hakkında şu bilgileri verdi: Eski değil. İşçilik çok gelişmiş nişler çok düzgün. Bu da yeni olduğunu gösteriyor erken kaya anıtlarında bu kadar düzgün kesim olmaz. Bu dehliz en erken 19.yy olmalı esasında mağara da değil bu bir dehliz 19.yy Ayvalık da böylesi gizli yerler çokmuş… (3)
Ayvalık Mağarası
AYVALIK DEHLİZLERİ ve SÖYLENCELER: İnsanımız okumayı sevmiyor, resim bakmayı seviyor. İnsanımız araştırmayı sevmiyor, dinlemeyi seviyor. Her söylence, kulaktan kulağa daha abartılarak, gerçekten daha uzaklaştırılarak aktarılıyor. Bu da bilgi kirliliğine sebep oluyor, gün geliyor doğruyla yanlışı ayırt edemiyorsunuz… Ayvalık Mağarası yazısını 30 Nisan 2012 yılında bloğumda (4) yayınlamıştım. Birkaç Arkeolojiseverin ilgisini çekmişti ve internet denilen cangılın içinde kaybolup gitmişti. Mağaranın resimlerini tekrardan Facebook sayfamızda ( Aiolis photos by TAO) yayınlayınca Değerli büyüğüm Cihat Teker Ağabeyim resimleri sitesinde yayınlayınca konu açıldı ve eski söylenceler, yaşanmışlıklar anlatılmaya başladı. Ayvalıklı olan herkes Ayvalık altında dehlizler, tüneller olduğundan, bunların bazılarının çok uzun olduğundan ve en önemlisi de bunların araştırılması gerektiğinden bahsetmektedir. Benim bildiğim bir tane dehliz, mağara(?) var onu da resimleyip yayınlamıştım. Burayı da aslında çoğu Ayvalıklı bilmiyordu. Roman (Fethiye) Mahallesinin üstünde Deve Boğazı denilen mevkidedir bu mağara. Hakkında anlatılanlar ise oldukça ilginç bilgilere ulaşmış olduk: - Bu mağara, bir rivayete göre eski Araplar Köyü, şimdinin Mutlu Köyüne kadar uzanan bir tüneldir. - Başka anlatıma göre mağara içinde gençler 3,5km kadar gitmişler, bir yere gelince yıkıntıdan daha fazla ilerleyememişler. Daha da uzun gittiğini söylüyorlar. - Bir başka söylenceye göre Ayvalığın altında böyle bir sürü geçidin, dehlizin olduğu söyleniyor ve araştırılması gerektiği belirtiliyor. - Burada bir zamanlar bir kişinin öldürülüp cesedinin bu mağaraya atıldığını, içeriden gelen kokular üzerine polisin cesedi bulduğunu öğrenmiştim. - 1960-65’li yıllarda mağaraya giren Cihat Ağabey ve arkadaşları burada çok sayıda yarasa görmüşlerdir. - Bu dehlizler sadece Ayvalıkta değildir. Büyüklerin anlatımına göre Cunda Yetiştirme Yurdunun yanında bulunan bir dehlizin Tavuk Adasına kadar gittiği belirtilmektedir. Son noktayı yine Hocam Engin Beksaç koydu: Bu dehlizler çok eski değildir. Esasında Ayvalık yerleşmesinin de tarihi çok eski değil. 18. yüzyıl sonrası. Bu dehlizler sadece kaçakçılık ile de ilgili değil, muhtemelen Ayvalık İsyanları ile de ilişkisi var. Bir kısmının Taş Ocakları ile ilişkisi var. Bir de 20 yy kullanımları olduğunu sandığım yerler var. Ayvalık yoğun olarak illegal faaliyetin olduğu bir yer. Hatta bazı kayıtlarda baskın olduğu zaman dehlizlerden kaçan kişilerden bahsedildiğini görmüştüm. Ayvalık'ta Rumların yaygın olarak kaçakçılık yaptığını biliyoruz. Fakat bunun dışında Osmanlı karşıtı yoğun bir gizli faaliyetin de olduğu biliniyor. Cunda'da bir evin önünde Ethniki Etherya adını taşıyan bir plakaya rastlamıştım. Bu derneğin Cunda'da üstlendiği ve Ayvalık'ta da faaliyet gösteren birimleri olduğu gayet iyi biliniyor. Bu geçitlerin durumu her halde daha net anlaşılıyor. Ayvalık ve çevresinde birçok yerde 1821 sonrasının tarihlerini taşıyan Yunan Kraliyet paralarına rastlamıştım. Bu konunun üstüne gidince ilginç bilgilere ulaşmıştım. Özellikle Osmanlı Arşiv Kayıtlarında Yunanistan'dan gizli olarak yola çıkan çeteciler ile ilgili bilgilere ulaşmıştım. Gizli faaliyet gösteren bu çetecilerin takibi ile ilgili gizli kayıtlar da vardı. Bunlardan bir tanesinde Ayvalık çevresindeki adalardan birine yapılan gizli çıkartmadan bahsediliyordu. Bu çetecilerin Ayvalık'ta gizlenmeyi hedefledikleri anlatılıyordu. Ama en ilginç kayıt Ayvalık içinde baskınlardan kaçmak için oluşturulduğu söylenen kaçış yollarıydı.
Engin Beksaç Hocam, Ayvalık dehlizlerinin yalnız kaçakçılık faaliyetleri için yapılmadığını, Osmanlı karşıtı faaliyetler için de, kaçış ve gizlenme amaçlı bu tünellerin kazıldığını söylemektedir. Bu kaçış tünelleri hakkında kayıt bile bulunmaktadır. Yıllardır anlatılan bu söylenceler bu mağaralar hakkında değişik söylenceler ve efsaneler doğurmuştur. Ayvalık’ta anlatılan bu hikâyelerden Engin Hocam başka ilginç bir konuya geçer ve yine yapar yapacağını: Şu anda aklıma gelen ve genellikle gözden kaçırdığımız bir konu daha var. Bu da Ayvalık ile ilişkili Hortlak veya Karakancalos hikâyeleri. Esasında çok ilginç bir iki hikâyeye rastlamıştım. Özellikle Yunanca kitaplarda bu konu hayli yer işgal ediyor. Onlardan birinde de dehlizlerden bahsediliyordu. AYVALIK HORTLAKLARI: Bu bilgileri tamamen Engin Beksaç Hocamla yapmış olduğum kişisel yazışmalardan buraya aktarıyorum. (3) Başlıklar halinde gidersem sanırım daha açıklayıcı olacaktır. - Körfez bölgesinde bu efsaneler her yerde anlatılmaktadır. Folklorik kayıtlarda en çok rastlanan hikâyeler bu hortlaklar üzerinedir. - Körfez, Edirne ve Selanik’te de benzer hikâyeler anlatılır ve bunun sebebinin Toprağından olduğu söylenmektedir. - Ayvalıkta anlatılanlar ise bu öyküler arasında en korkunçlarını barındırmaktadır. - Karakancalos bir tür Zombi, Hortlak veya Gulyabani’dir. - Ayvalık’ta anlatılan hikâyeye göre Kilise yakınında öldürülen birisinin gece gözlerinden ışık saçarak canlanması ve etrafına saldırması üzerinedir. - Başka bir hikâyede ise bir gelin haydutlar tarafından kaçırılıp bir adaya götürülür. Burada öldürülüp adada bir kuyuya atılır. Gece adaya çıkan balıkçılara beyazlar giyinmiş gözlerinden ışık saçan, boynu terse dönen bir kız saldırır. Balıkçılar hemen oradan uzaklaşırlar. Gelin adayı terk edemezmiş. - Ayvalık mahalleleri ve sokakları için ayrı ayrı dehşetli hikâyeler anlatılmaktadır. - Burhaniye’de “Gökten inen ışıkların toprakta yürümesi” söylenceleri anlatılmaktadır. - Yaşlılar Körfez için “Tekin yer değil” derlermiş… - Körfezde bulunan onca Sunak, Ana Tanrıça Kültü, Kutsal Kült Alanları, Gizem Kültü ve bunların eski dinlerden günümüze taşıdığı Ölüp-Dirilme anlatıları günümüzdeki efsanelerin temelini oluşturmaktadır. Engin Hocam bu söylencelerin günümüzde dahi yaşamasının sebebini bölge insanının genetiğinin binlerce yıldır aynı olmasına, değişmemesine bağlamaktadır. Hortlak anlatıları yalnız Ayvalık için geçerli değildir tabi. Dünyanın her yerinden anlatılmakta, hemen her yıl bu konuyu işleyen filmler yapılmaktadır. Çok geniş bir kült alanına sahip bu konuyu inceleyen, irdeleyen, bilimsel veya gizemsel yaklaşan nice yayına da sahibiz. Doğru olanı seçmek, efsanelere bu toplumun yarattığı sosyolojik bir vaka olarak bakmak, bilime inanmak ve güvenmek en doğru yaklaşım olacaktır. Bu konuyu böyle açmış olalım bakalım bize Ayvalık’tan başka hikâyeler gelecek mi? Geniş bir alana yayılan Bulgaristan, Sırbistan, Yunanistan, Türkiye’de Karakancalos olarak anılan söylencelerin kaynağına indiğimizde çok ilginç bir yazıya rastladık. Bu ayrıntılı yazıyı buraya aktarmayı uygun gördük.
KARAKANCALOS NEDİR? Karakancalos / Karakoncolos (Yunanca: Καλλικάντζαρος; Kallikantzaroi) olarak anılan köytü niyetli bir cindir. Balkanlar ve Anadolu folklorunda yer almaktadır. 25 Aralık ve 6 Ocak günlerinde Kış Gündönümünde güneşin mevsimsel hareketi durunca yani Noel’de oniki gün boyunca yer altında saklandıkları dehlizlerden yeryüzüne çıkarlar. (5) Kalikancaros: (Yunanca) Karakancalos, Gulyabani, Öcü. (6)
Sayın Özhan Öztürk’ün Karadeniz Ansiklopedisi’nde yayınlamış olduğu yazı: (7) Karakoncolos (Çoğul: Karakoncilo) gündüzlerin en kısa olduğu, güneşin ekvatordan en uzak olduğu dönem olan 25 Aralık ile 6 Ocak tarihleri arasında yaşadığı yeraltı dünyasından çıkarak insanlara zarar vermeye çalışan iblislerin adıdır. Terminoloji Trabzon civarı ve Anadolu’nun bazı bölgelerinde Karakoncolos (çoğul: Karakoncilo) adıyla bilinir. Terim Yunanca Kalikantzarus (καλικαντζάρους ) kelimesinden kök almakta olup Karadeniz Rumları tarafından Karakoncoloz, Koncoloz (κοντζολόζ) ve Koncolozi (κοντζολόζοι) formları kullanılmaktadır. İlginç olan bu yeraltı iblisinin Yunan denizcilik geleneği sayesinde çeşitli Akdeniz ülkelerine yayılıp onların folkloruna girmesi bir deniz cini olarak kabul edilmesidir. Arapçaya “bir çeşit vampir” Qârâqendlûz (Cezayir) formunda geçmiştir. Karadeniz’in bazı bölgelerinde Türkçe Yaban Adamı, Meşe Adamı (Orman Adamı) veya Lazca “Germakoçi” (Dağ adamı) isimler almasına ya da deforme edilerek Koncala, Koncoloz, Karakancala, Kancala (İkizdere), Congalaz (Yozgat) formlarına dönüşmüştür.
Hayat Ağacını Kesiyorlar Mitolojik Kökler Yunan Mitolojisinde Kalikantzaroslar, Dünya Ağacının yeraltındaki köklerini keserek ağacın dünyanın üzerine devrilmesi için çalışmaktadırlar. Türk Mitolojisi’nde Bay Terek, İskandinav Mitolojisinde Yggdrasil, Hint Mitolojisinde Banyan Ağacı gibi çeşitli adları olan Dünya veya Yaşam ağacı neredeyse tüm dünya halklarının temel mitolojik figürüdür. Köklerini aldığı yeraltı dünyasından gövdesini barındıran yeryüzüne oradan dal ve yapraklarının uzandığı gökyüzüne doğru uzanan dev bir ağaç olarak tasavvur edilir. İblislerin yaşadığı yer altı dünyası, insanların yaşadığı yeryüzü ve Tanrıların yaşadığı
gökyüzü dünyalarını birleştirmektedir. Hıristiyanlığın kabulünden sonra Ortodoksların yortu olarak kutlamaya başladığı 6 Ocak’ta günler tekrar uzamaya başladığından Kallikantzaroslar yeraltına dönerek tekrar Dünya Ağacını kesmeye devam ederlerse de ağacın kendini iyileştirme gücünden dolayı ağacı bir türlü yıkmayı başaramamışlardır.
Karakoncolos Karakoncolosların Görünümü Eski Yunan’da Kallikantzarosların görünümü farklı şekillerde anlatılmaktadır. Kallikantzaroslar diğer kültürlerdeki olduğu gibi yer altı dünyası yaratıklarının çirkin ve korkunç tüm özelliklerini taşımaktadırlar. Eski Yunan’da genellikle vücudu kıllarla kaplı, at bacaklı, yaban domuzu dişli, bazı hayvan uzuvlarına sahip bir yaratık olarak tasvir edilirlerdi. Zamanla ayı veya dev bir maymuna benzetilen kıllı, pis kokulu bir yaratığa hatta bir hilebaza ( tricktster) dönüştürülmüştür. Benzer Mitler Arçuri; Çuvaş Halkının inanışında Orman Ruhu olarak bilinen bir iblisin adıdır. Uzun saçlı, tüm vücudu tüylerle kaplı olan Arçuri’nin ikisi önde ikisi arkada dört gözü, üç eli ve üç ayağı vardır. Geceleri at sırtında dolaşan kırmızı gözlü bu yaratık, hayvan ya da yaşlı adam kılıklarına bürünür, kahkaha atarak insanları çağırır sesin geldiği yere bakanları yermiş. Kapre; Filipin Halkının inanışında büyük, kıllı siyah gövdeli bir yaratığın adı olup yoldan geçen insanları korkutur ve onlara büyülü sözler söyleyerek öldürmek için yanına çağırır.
Dağ Adamı; Japon masallarında ormanda yaşayan bir cinin adı olup, çok güçlü ve kıllı vücutlu maymuna benzer bir yaratık olarak tasvir edilir. Onunla karşılaşan oduncular yaratığı sakinleştirmek için biraz pirinç verirler. Dağ İyesi; Türk Mitolojisi’nde dağ ve ormanların koruyucu ruhları olan iri yapılı, kirpiksiz ve kaşsız bu varlıklar istediklerinde hayvan kılığına girebilir, avcılardan kendilerine hikâye anlatmasını ister, ormanda yüksek sesle gülünmesinden hoşlanmazlar. Voşeska Manuş; Sırbistan Çingenelerinin dilinde “Orman Adamı” anlamına gelip, dağlardaki mağaralarda yaşayan, saçı başı dağınık, konuşamamasına rağmen anlaşılmaz bir takım sesler çıkaran bir devin adıdır. Bir koyun postunun üzerinde uyumakta ve meraklı bir kişi olduğundan geceleri Çingene köylerini ziyaret etmektedir. FOLKLORİK KÖKLER: Roma Dönemi Yunan Kültüründen Antik Roma’ya adapte edilen inanışa göre 17-23 Aralık tarihleri arasında tarım tanrısı Satürn adına düzenlenen festival olan Saturnalia zamanı doğan çocukların büyüyünce Kallikantzaros olabileceğine inanılmaktaydı. Bunu önlemek için çocuğun etrafı sarımsak veya samanla çevrilir ya da başparmak tırnağı hafifçe yakılırdı. Bulgar Folkloru Bulgaristan’da Mrasni dni (Kirli Günler) veya Karakoncul günleri adı verilen 25 Aralık – 6 Ocak tarihleri arasında kötü ruhların evlere musallat olacağına inanıldığından nişan, düğün törenleri yapılmamakta, kapılara ve çocukların elbiselerine sarımsaklar takılarak kötü ruhlardan korunulmaya çalışılmaktadır. Osmanlı Dönemi Anadolu Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde Karakoncoloz formunda bahsi geçmektedir: “Rum kefereleri ekseriya Esvet Nikola ve Sarı Saltık ve Meryem Ana ve Kasım ve Ayanta ve Hızır İlyas ve Şemun ve Bertuk ve Kara Koncoloz nam bednamları günlerinde perhiz üzere oldukları zaman bu balık pazarı aşbazları yağsız taamlardan bakla ve nohud ve mercimek ve galeta ve ipsemata ve ipsomisko yani ekmek tiridi ve alkuryasa yani hıyar boranisi ve kormidiya yani soğan dolması bir güne yağsız üzüm taamlaru pişirüb...” VARYANTLAR: A: Deniz Cini Sürmene’nin nesillerdir denizcilik ile uğraşan Mahno bölgesinden derlediğim Karakoncolos varyantı şöyledir: “Karakoncola şiddetli kuzey rüzgârları estiği zaman büyük kayığında kürek çekerek dere boylarından yukarı çıkar önüne çıkanı yakar yıkar veya yer. Bu yarı insani yarı hayvani azman yaratık kimseyi yemesin ya da zarar vermesin diye halk yörenin yemekleri olan kuymak, huliya, lahana döşemesi gibi yiyecekleri bir tepside kapı dışına bırakır, yaratığın yemesini beklerdi. Yaratığa şöyle bağırılırdı: Karakoncola ne istersin? Kuymak mı, yoksa buzak mı? Eğer yiyecek bir şey bulamazsa evin küçük erkek çocuğunu yermiş…” Hemşin varyantında olduğu karakoncolozun insanlarla uğraşmadığı zaman deniz kenarında kum tanelerini saydığına inanılması bu varyantın tamamlayıcı olarak eklenebilir. Özellikler: 1.Yeraltından değil denizden gelmektedir 2.İnsanlarla diyaloga girmemektedir 3.İnsan eti (evin en değerli varlığı olan erkek çocuğunu) yemektedir
4.Kapı önüne konulan yiyecekle yaratığın karnı doyurularak evden uzaklaşması sağlanmaktadır. 5.Tüm varyantlarda tek bir karakoncolozdan bahsedilmektedir. Bir halkın parçası olduğuna dair bir ima bulunmamaktadır. B: Trickster Trabzon’un halen Rumca konuşulan Şur Köyünden derlenmiş aşağıdaki varyant Trabzon, Rize ve civarında en yaygın karşılaşılan varyanttır. “Sultan Murat Dağlarının karşısındaki Matur Dağında bir çoban varidi. Bi gün dağda koyinlarini kayaluklarun içine yaturduktan sonra ateş yakti. İsinmeğe başladi. Geç vakit yari insan yari heyvan tüyli vahşi bir mehluk geldi. “Ne yabayisun?” dedi ona. Oda isiniyurum dedi. O vehşi mehluk dedi benda isineyim nasi isineyusun. O da aldi eline çirayi yakti kendi üzerine yaklaştırdı. Ha boyle isiniyrum dedi Karakoncilo olan bu mahluk oda aldi cirayi yaktu ustina tuttuğu gibi çatur çatur yanmaya başladı. Oy oy deyup bağırmaya başladı. Uzaklardan bi ses ona bağirdi ola ne oldi sana karakoncilo dedi ki yanayirum yanayirum odeki ses cevap verdi ola kim yakti seni. O da cevap verdi kendi kendume kendi kendume yanayrum”. Karakoncoloz açıkta bulunan yiyecek kaplarına tükürüp hastalıklara sebep olmakta, evin dışından insanlara seslenerek dışarı çağırıp, uykusunda dışarı çıkan insanları alıp götürmektedir. Kişi yolda uyanmazsa donup ölürmüş. Yozgat’ta pancar pişirilen evlere uğramadığı sanıldığından Congolos günlerinde özellikle pancar pişirilmekteymiş. Özellikler 1.Karada (ormanlık alan veya dağ) muhtemelen yeraltında yaşamaktadır 2.İnsanlarla konuşabilmektedir. Rumca bilen köylülerle de Rumca konuşmaktadır. “E kalo beykana! komoda pola kociiy apola” sözleriyle yaşlı kadınlardan yiyecek istemekte ateşle kandırılıp yakıldığında “eğo men eBika-Do “ (kendi kendime ettim onu) sözlerini söylemektedir. 3.Kolayca kandırılacak derecede aptaldır 4.Maymun benzeri taklitçidir 5.Dokunduğu (tükürdüğü, idrarını bulaştırdığı) yeri kirletmesi, hastalık getirmesi insanları kendine çekip ölümlerine sebep olması bir yer altı iblisi olduğu tezini güçlendirmektedir. 6.Karakoncolos’u evlerden uzak tutmak için ilk varyanttaki karnı doyurulmamakta sarımsak gibi kötü kokulu bazı yiyeceklerin çocukların yatağına konulması ya da ev etrafına saçılması ile, kötü kokulu yemeklerin pişirilmesi ile yaratığı evden uzak tutma amacı güdülmektedir. 7. Tüm varyantlarda tek bir Karakoncolozdan bahsedilmektedir. Bir halkın parçası olduğuna dair bir ima bulunmamaktaysa da bir Laz varyantında Germakoçi bir cadı karısı ile evli gösterilmiştir. SEMBOLLER ve ETKİLEŞİMLER: Karakoncolos ayı postu giymiş insanlar tarafından canlandırılan elinde bir değnek belinde çıngıraklar taşıyan yüzü isle siyaha boyanmış bir erkek tarafından canlandırılmaktadır. Antik Dionizos Törenlerinin kalıntısı olarak, ellerinde baharın gelişiyle tabiattaki yenilenmeyi tasvir eden (erkek cinsel organını temsil eden) sopalar taşımaktadırlar. Tarım tanrısı Satürn adına düzenlenen festival olan Saturnalia ayinlerinin devamı olduğu sandığım Karakoncoloz karakteri Anadolu’da İran Saya gezmesi ve Türkmen Kültürü ile etkileşime girerek bölgeler arasında çeşitli uygulama farklılıklarının oluşmasına yol açmıştır.
Rum Karakancalos Oyuncusu Momoyeri Trabzon’da Karakoncoloz oyunlarına verilen isimlerden birisidir. Hesiod’a göre Nyx’in oğlu ve eleştiri, alay, taklit, hakaret tanrısının adı Momos ‘tur. Yazar ve şairlerin koruyucusu Momos başta Hephaesus’un işleriyle, Afrodit’in gıcırdayan sandaletleri olmak üzere tanrılarla dalga geçtiği için Olympos Dağından kovulmuştur. Karakoncolos oyunlarına bu adın verilmesi oyunların eğlendirici içeriğinden dolayı olmalıdır, yoksa Momos’un yer altı iblisleriyle ilgisi olmadığı ortadadır.
Bulgar Kukerileri
Bulgar Kukerileri Bulgaristan’da özellikle Pazarcık Bölgesinde üstlerine hayvan postları giymiş, yüzlerine hayvan maskesi takmış, ellerinde sopalar, elleri ve boyunlarına çok büyük sığır çanları asmış erkek dansçılara Kukeri adı verilmektedir. Kukeriler, köydeki tüm evleri tek tek dolaşır ve her evde bir şeyler yer içer gibi yapar, dolaşırken bellerindeki çıngıraklardan mümkün olduğunca ses çıkarmaya çalışarak geldiklerinin duyulmasını istemektedirler. Albastı Varyasyonu Karakura Karakoncolosun zemheri ayında yolda karşılaştığı insanlara “Nerden geliyorsun, adın ne?" gibi sorular sorması, sorularına “Kara”yla başlayan (Karaköy, Kara Ali gibi) cevaplar alamaması durumunda karşısındakini öldürmesi anlatısı yaygın olmakla birlikte orijinal olmayıp sonradan yakıştırılmış özelliklerdir. Karakoncolos’un ilk hecesi olan “Kara” kelimesinin Yunanca orijinli olduğu halde Türkçe “Kara” anlamına gelmesi bu yakıştırmanın sebebi olmalıdır. Bir ihtimal Karabasana Konya ve Bafra’da Karakada Batı Trabzon, İçel, Erzurum, Çorum, Kars ’da Karakura adı verilmesinin hatta Gümüşhane’de karakuradan kurtulmak için yaratığı deniz kıyısına kum tanelerini saymaya göndermenin sebebi de Türkmen albastı karakteriyle ve Yunan karakoncolosunun harmanlandığı Anadolu’da yaratılan kültürel sentez yüzündendir. Karakoncolos Seyirlik Oyunları Trabzon’da Kalandar Gecesi (Ocak ortası), Anadolu’da Ocak veya Mart ortasında köy gençlerinden birisinin ayı postu giyip, üzerine çanlar taktıktan sonra ev ev gezdirilerek yöreye göre kemençe, davul zurna, tef vs. eşliğinde türküler söylenerek oynatılması çeşitli taklit ve seyirlik oyunlar oynanması adeti çok sayıda varyasyona sahip olmakla ve bir çeşit Saya Gezmesi olmasına karşın karakoncolos miti ile ilişkisi barizdir. Ev sahibi oyunculara paranın yanı sıra yöreden yöreye değişen temel besin maddeleriyle un, yumurta, peynir, yağ, pekmez ve üzüm vs. vererek ödüllendirir. Evlerden toplanan yiyecekler gençler tarafından hep birlikte pişirilip yenilmektedir. Ayı postu giydirilip beline çıngıraklar bağlanan karakterin Trabzon’daki adı Karakoncolos diğer Anadolu Kentlerindeki adı Arap’tır. Her iki karakterin ortak yönü yüzlerinin is ile siyaha boyanmasıdır. Konya Ilgın’da gerçekleştirilen bir Saya varyasyonu şöyledir: “Konya’da 18 Ocak’ta gün dönümüne denk getirilen tarihte yapılır. Ellerinde heybelerle ev ev dolaşan gençlerden birisi ayağına tahtalar takıp boyunu uzatırken paçalarına da çanlar takar, bir diğeri de yüzünü siyaha boyayarak Arap olur. Saya tekerlemesini okuyan bu iki gence un, yağ, yumurta gibi yiyecekler verilmekte daha sonra toplanan tüm yiyecekler köy gençleri arasında pay edilmektedir.” Avrupa’da pek çok seyirlik oyunda da rastlanılan ve Morisko olarak adlandırılan yüzünü siyaha boyamış Arap karakteri, ateşten kaynağını alan cinlerle özdeşleştirilmekte ve bolluk getireceğine inanılmaktadır. Yunanlılar Kalikantzaroslarun evlere bacasından girerek ocak ateşini söndürmeye çalıştıklarına inanmaktaydılar. Bazı yörelerde oynanılan Arap oyunlarının yanı sıra Trabzon folklorunda oyunlarda şeytan karakterine rastlanması, dahası elinde bir sopa ile ateşi karıştırması bu inanışın sembolik devamı olmalıdır. Doğu Karadeniz Karakoncolos oyunlarında, Karakoncolos figürü dışında maymun (bazen Yunanca karşılığı Momoyer) ve Ayı (veya Yunanca karşılığı Arkhos) karakterleri de bu yaratıktan gelişmiştir. Hatta bazı oyunlarda hepsi birden temsilde yer almaktadır. Gerek ayı gerekse Momoyer karakterlerinin bazı varyantlarda oyunun esas erkek karakteri Kizir’in, ikinci adı olması Karakoncolos’un zamanla Kizir’e dönüştüğü bu sebepten Momoyer ve Ayı karakterlerinin ayrıca yaratılmak zorunda kalındığına işaret edebilir. Gerçekten de
Kizir, Momoyer, Ayı karakterlerinin ortak özelliği seyirlik oyunun bir yerinde ölmeleri ardından doktor, kral, ağa ya da Gelin tarafından yüzlerine osurularak diriltilmeleridir. Özellikle Rumlar tarafından kumpanyalar tarafından oynanılan Momoyer oyunları o dönemin kukla ve Avrupa’da oynanılan vodvillerden etkilenerek öylesine karmaşık bir hal almıştır ki Müslümanlar tarafından oynanılan oyunların analizi hem daha kolaydır hem de orijinaline daha yakındır. Çaykara İlçesine bağlı Hopşera Köyünden bir derlemede Karakoncilo oyununda 7 karakter bulunmaktadır. Bunlar: 1.İhtiyar: Eski elbise giyen takma sakallı ve eli bastonlu birisi 2.Deve: Deve formuna sokulmuş bir ya da birden fazla insandır. Boğazında çıngıraklar vardır. 3. Ateşçi: Sivri külahlı, uzun boylu, yüzü siyaha boyanmış, elinde sopa, ocaktaki ateşi karıştırmakla görevlidir 4.Delikanlı 5.Kız 6.Hediyeci 7.Çoban: Delikanlı ile kızın oynaması için kaval çalar Samuilidis’in yüzlerce örneğini topladığı “Geleneksel Pontos Halk Tiyatrosu” adlı çalışmadaki tüm örneklerin kabaca analiz edilmesi de yukarıdaki tabloyu değiştirmemektedir. Bu oyunda –ölüp dirilme hariç- temel bereket sembollerin hepsi bulunmaktadır ki bunlar: 1.Karakoncolos: Öncelikle adı Karakoncilo olan oyunda bu isimde bir karakter olmaması şaşırtıcıdır ama ateşçinin (ya da şeytan) bu rolü üstlendiği görülmektedir. 2.Yüzün siyaha boyanması: Yaratığın iblis olduğunu sembolize etmesinin yanı sıra gelinlerin de yüzleri nazara karşı siyaha boyanmaktadır. 3.Değnek: Penisin sembolüdür. Tarlaları döller ve bereket saçar. 4.Ateşin karıştırılması: Baca kültüne aittir 5.Evlerden yiyecek toplanması 6.Çıngıraklar: Genellikle karakoncolosa takılan bu semboller bu sefer deveye takılmış ve rol paylaşılmıştır. 7. Sivri külah ya da maske 8.Ayı postu: Bu basit varyasyonda post işi deveye mal edilmekle birlikte neredeyse tüm varyasyonlarda karakoncolos tarafından giyilmektedir
Noel Baba Karakoncolos muydu? Anadolu dahil pek çok bölgede yüze sürülecek isin kaynağı olan baca kültü bollukla özdeşleştirilmiştir. Dolayısıyla yılın belli dönemlerinde evlerin bacalarından sepet sarkıtıp yiyecek isteme ya da Noel babanın bacadan ev halkına hediye dağıtması adetleri aynı inançla ilgilidir. Sadece Arap figürü değil Batı kültürüne Anadolu’dan taşınan Noel Baba (Santa Klaus) karakteri Karakoncoloz mitinin geç dönem varyasyonlarından birisidir. MS 4. yüzyılda Anadolu’da yaşamış, cömertliği ve fakirleri gözetmesiyle tanınan Myra piskoposu St. Nicholas’tan adını alan bu bolluk sembolü karakter Anadolu’dan çıktıktan sonra 17. yüzyıl İngiliz folklorunda “Father Christmas” adıyla rastlanan uzun yeşil kıyafetler giyen sakallı yaşlı bir karakterin sentezi olarak bugünkü Noel Baba oluvermiştir. Noel Baba eve Kalikantzaroslar gibi bacadan girmektedir, kışın en soğuk döneminde ortaya çıkmaktadır, bollukla özdeşleştirilme, yeni yılı (sembolik olarak verimlilik) beraberinde getirmektedir. Özellikler: 1.Arap veya Karakoncolos oyunlarında ölüp dirilme motiflerine sıkça rastlanmaktadır. Ölüyü gelin yüzüne osurarak, şeytan gelinle pazarlık ederek ya da hekim ilaç vererek diriltmektedir. Ölüp dirilme en önemli verimlilik sembolüdür. 2.Yaşlı kadın ve yaşlı erkekler eski yılın gidişinin yanı sıra tanrıça ve tanrıları tasvir etmektedirler ki bu da tabiatın yenilenmesini, toprağın tekrar ürün vermesini sembolize etmektedir. 3.Karakoncoloz ayı postuna (hatta Bulgaristan’da bizzat ayı maskesi takar Kukeriler) bürünmüştür. Bir hayvanın postuna bürünmek o hayvanla ruhen özdeşleşme amacı güden bir ritüeldir. 4.Gelin bereket ve bolluğa dair başka bir semboldür çünkü çocuk doğurarak ana olacaktır. 5.Evlerden toplanan ve birlikte yenilen yemeklerde bereket arzusu ile gerçekleştirilen ritüelleridir. SONUÇ: İnsanlık tarihi kadar eski olan bir mitin sayısız etkileşim geçirdikten sonra günümüz folklorunda izini sürmek haliyle imkansız bir girişim olmasına karşın Trabzon kültüründe karakoncolos adlı yaratığın başlangıçta bir cehennem iblisi iken antik çağda bereket kültü ile ilgili bir törenin parçası olup, yakın zamana dek köylerimizde sergilenen halk tiyatromuzun bir parçası olarak var olagelmesi yerel kültür tarihimizin Anadolu’nun en eski ve karanlık çağlarına dek indiğinin şaşmaz delillerinden birisidir.(8)
KAYNAKÇA (1) www.tayproject.org (2) Prof. Dr Engin Beksaç –Trakya Üniversitesi (3) Prof. Dr. Engin Beksaç ile yapılan şahsi yazışmalardan. (4) http://arkeodenemeler.blogspot.com.tr/2012/04/ayvalk-magaras-balikesir-aiolis.html (5) www.en.wikipedia.org (6) H.P.Lovecraft –Toplu Eserleri.3 –Dost Kitabevi -2004 (7) www.karalahana.com (8) Özhan Öztürk- Karadeniz Ansiklopedik Sözlük –Heyamola Yayıncılık -2005