TKP’nin Sesi
14 Ekim 2011
Bir muhalefet partisi, tam da rejim değiştirilirken “yapıcı” olacağım derse, yeni rejime destek ilan etmiş olmaz mı?
Radikalizmden aşağısı kurtarmayacak
Bu ülkede bir CHP var (mı?)
CHP’nin sorununun etkisizlik olduğu belliyse, etkisizliğin kaynağını şu veya bu ayrıntıda, somut politikada aramak kimseyi bir adım ileri götürmez. Başka herkes gibi, CHP de, önce hangi rejimin partisi olacağına karar vermelidir. Filmi başa sarıp Birinci Cumhuriyet’e geri dönmenin mümkün olmadığı açığa çıktıktan sonra geriye sadece bu sürece adapte olmak mı kaldı? Anlaşılan CHP liderliği ve ortalaması böyle düşünmekte, hiç olmazsa İkinci Cumhuriyet’e tutunmaya çalışmaktadır. Lakin bu anlayışın güç katacağı biricik siyasal çizgi, bugünün Türkiye’sinde AKP’dir! Sağcılar CHP’ye sürekli akıl veredursunlar, İkinci Cumhuriyet, “yapıcı muhalefet”, “toplumsal uzlaşma” vb kavramlara sığınarak kendisine direnmeyenlere yıkım vaat ediyor. Bugün siyasette var olmanın koşulunun radikalizm olduğunu herkes bilmelidir. Ülkemize başka bir yolun açılabilmesi için; evet, radikal olunmalıdır.
Sosyalistlerin Meclisi demir alacak İlk kez TKP 10. Kongresinde gündeme gelen Sosyalistlerin Meclisi adım adım şekilleniyor. Türkiye’de sosyalizmi yeniden güçlü bir düşünsel odak haline getirmeyi amaçlayan sosyalistler ilk toplantılarını 23 Ekim’de Ankara’da gerçekleştirecekler.
Milletvekillerine Soruyoruz Erdoğan’ın bölgemizde “mazlumların temsilcisi” rolüne soyunmasıyla ilgili olarak TKP bütün milletvekillerine bir mektup gönderdi. NATO’dan Suriye ve Libya politikalarına uzanan 10 soruyla nasıl hakiki anlamda “anti-emperyalist” olunacağını anlatan metinde “konu ‘emperyalizm’den açılmışken şu soruları Başbakan dışındaki bütün milletvekillerine sormak, gerçek anti-emperyalistlerin ortaya çıkmasına yardımcı olmak istiyoruz” deniyor.
TKP’nin Sesi
TKP Genel Merkezi Karanfil Sk. No: 58 Kat: 3 Kızılay ANKARA Tel: 0312 417 29 68 www.tkp.org.tr Baskı: Kayhan Matbaacılık Güven Sanayi Sitesi C Blok No: 244 Zeytinburnu İst.
14 Ekim 2011
Suriye’de komplo peşinde
Bu ülkede bir CHP var (mı?) TKP, bugün CHP’nin solculuk, sosyal demokratlık vb bir yana siyaset bile yapamayacak bir noktaya geldiği görüşündedir. CHP ve bugünkü yönetimi, kendisine sağdan yöneltilen eleştirileri ve verilen akılları, bu eleştiri ve akılların süsünü oluşturan “biz aslında senin güçlenmeni istiyoruz” söylemini fazla ciddiye almaktadır. Cumhuriyet Halk Partisi, bu ülkenin en eski ve köklü partilerindendir. CHP’liler, Cumhuriyet’i kuran partinin üyeleri olmakla övünürler. CHP, iktidarda olsun, koalisyon ortağı olsun, muhalefette olsun, sağından da solundan da eleştiri almıştır. Tarihsel geçmişiyle baktığımızda, günümüzde CHP eleştirilerinin ilginç bir değişime uğradığı görülmektedir. Bu değişim, en başta CHP’ye sağdan gelen eleştirilerde belirginlik kazanmaktadır. Geçmişte, sağ partilerin ve sağcıların CHP’ye yönelik eleştirileri bütünüyle olumsuzlayıcı idi. Bu eleştirilere göre CHP kimi zaman bu ülkeye komünizm gelsin diye uğraşmış, yeri gelmiş komünistlere kol kanat germiş, din düşmanlığı yapmış, yoksul halkı ezip horlamış, kısacası hiçbir melanetten geri durmamıştır. Geçmişteki sağ eleştirilerin özü şuydu: CHP bu ülkenin başının belasıydı, olmasa daha iyi olurdu. Bugün ise sağ kesimden gelen eleştirilerin içeriği önemli ölçüde değişmiştir. Hepsi olmasa bile sağ kesimin önemli bir bölümü artık CHP’yi bu ülkede çok partili düzenin vazgeçilmez unsuru olarak görmekte, daha da ötesi CHP batsın diye değil, gelişip güçlensin, hatta günü geldiğinde iktidar olsun diye akıllar vermektedir! CHP hiç kuşkusuz bu ülkenin solundan da eleştiriler almıştır. Bu eleştirilerde de düne göre bir farklılık görülmektedir. Geçmişte soldan gelen CHP eleştirileri ağırlıklı olarak bu partinin solculuk, sosyal demokratlık veya demokratik solculuk için neleri yapması gerektiği halde yapmadığıyla ilgiliydi. Bugün gelinen noktada ise CHP’ye kendi solundan artık pek az eleştiri gelmekte, hatta hiç gelmemektedir ve bunun nedeni CHP’nin solu tatmin etmesi değil, sol tarafından
artık önemsenmemesidir. Daha ötesi, CHP bu ülkede devletle özdeşleştirilen düzenin en başta gelen sigortası, koruyucusu sayılmaktadır. Öyle ki, AKP’ye verilecek akılla solun daha fazla şey kazanacağını düşünenler bile vardır. Türkiye Komünist Partisi’nin CHP’ye bakışı ise farklıdır. TKP en başta, partinin bugünkü siyasal yönelimleri ne olursa olsun, CHP’ye oy verenler, üye olanlar, partinin çeşitli yönetim kademelerinde görev alanlar ve milletvekilleri arasında solcu, ilerici, yurtsever, hatta sosyalist kimlikli kişilerin olduğunun bilincindedir. TKP bu bilinçle CHP’nin bugünkü konumunu ve açmazlarını, çeşitli çevrelerce yönlendirildiği mecraları, yukarıda anlatılan özellikleri taşıyan CHP’lilerle dostça, ama sözünü sakınmadan paylaşmak istemektedir. “Yapıcı” ve “sorumlu” muhalefet ne getirir? TKP, bugün CHP’nin solculuk, sosyal demokratlık vb bir yana siyaset bile yapamayacak bir noktaya geldiği görüşündedir. CHP ve bugünkü yönetimi, kendisine sağdan yöneltilen eleştirileri ve verilen akılları, bu eleştiri ve akılların süsünü oluşturan “biz aslında senin güçlenmeni istiyoruz” söylemini fazla ciddiye almaktadır. Bugün Türkiye’de siyaset tam anlamıyla AKP’nin kontrolü altındadır ve AKP’nin siyasal ekseni, bir mıknatıs gibi diğer siyasal oluşumları kendi alanına çekmektedir. CHP’ye sağdan verilen eleştirel akıllar da bu mıknatıs etkisini daha da güçlendirmeye, CHP’yi daha fazla AKP’nin siyaset eksenine ittirmeye yöneliktir. Söylenen şudur: Oy, böyle bir eksenle alınıyor, iktidar böyle olunuyor; sen de oy almak, iktidar olmak istiyorsan… Gelgelelim, CHP’nin yöneldiği eksen, bir
başka ortak veya rakip kabul etmeyecek kadar dolu, köşeli ve tekelleşmiştir; bu eksende ısrar eden, en fazla müştemilat olabilecektir. Güncel siyaset başlıkları üzerinden somutlamak gerekirse; • Bugün “yapıcı muhalefetin” siyaseti izleyen kitleler üzerinde puan getirici etkisinden söz etmek mümkün değildir; • AKP’nin dış politikasına, “sen neyin peşindesin?” sorusunu yöneltmeden “dün Kaddafi’yle, Esat’la dosttun, bugün ne oldu?” türü iğnelemelerle etkili bir muhalefet yapılamaz; • Geniş halk kesimleri, iktidarın icraat ve sözlerinde yakalanan “iç çelişkilere” duyarlılık göstermeyecek bir kayıtsız angajman içindedir; • “Yeni Anayasayı” AKP’nin çıpaladığı noktanın biraz daha ötelerine taşımanın bile koşulları yoktur; eğer halksa, ya ilgilenmemekte ya da “aman sorun çıkmasın” demektedir; • Eğer Kürt sorunuysa, özgün duruşunu ortaya koymadan kendi dışında ortaya çıkan her gelişime küçük çekinceler veya rötuş önerileriyle yaklaşmanın; 22 yıl öncesinin raporunu koz saymanın; “terör örgütüyle” görüşülüp görüşülemeyeceği gibi konularda sözde çıkışlar yapmanın getirisi olmayacaktır. CHP’nin benimsemiş göründüğü “sorumlu”, “yapıcı” ve “duyarlı” muhalefet yaklaşımı, bugünkü aşırı belirlenmiş, tahkim edilmiş ve tekelleşmiş siyasal ortamda, muhalefeti değil, tersine AKP’nin elini güçlendirmektedir. Eksen dışı siyaset radikalizm gerektiriyor TKP, bugün Türkiye’de siyasetin geldiği noktayı şöyle görmektedir: Siyaset alanındaki AKP tekelini ve köşeliliğini içeriden ittirerek kırmak mümkün değildir; yapılabilecek olan dışarıdan basınç uygulamaktır
“Mazlumların Hamisi” AKP
Suriye’de kanlı eylemlere imza atan Özgür Suriye Ordusu’nun lideri El Esad, en az 36 askerle birlikte Türkiye’de. Bu kişilere Hatay’da bir üs tahsis edilmiş durumda. Örgüt “Suriye’de 10 bin kişi” olduğunu iddia etse de, liderleri en azından Temmuz ayından bu yana Suriye dışında, muhtemelen de Türkiye’de.
ve bu da radikal çıkışları gerektirmektedir. Bugün Türkiye siyasetinde radikallik, değiştirip dönüştürmenin de berisinde siyaset yapabilmenin kendisinin önkoşulu haline gelmiştir. Bu söylenen, seçmen tabanında ve içinde yurtseverleri ve solcuları da barındıran CHP için de geçerlidir. Laiklikse, radikal bir aydınlanmacılığa tutunmadan, özellikle son çıkışlarından sonra AKP’yi kendi zemininden vurmak mümkün değildir. Ekonomik krizse, emekten ve emekçiden yana radikal bir tutum benimsenmeden işi idare etmenin yolu yoktur. İktidarın ülkenin başına bela açabilecek dış politikası ve emperyal vizyonuysa, füze kalkanıysa, tam bağımsızlık demeden, emperyalizme ikirciksiz karşı durmadan “monşer” incelikleri sergilemenin herhangi
bir getirisi olmayacaktır. Sınır ötesi harekâtsa, bunu onaylamak üzere kalkan eller aynı zamanda AKP’yi taşıyan eller olacaktır. Kürt sorunuysa, Kürt siyasetiyle şöyle veya böyle yakın görüntü verebilecek her durumdan öcü gibi korkulması siyaset sayılmayacak, korkaklık ve kişiliksizlikle ilişkilendirilecektir. Türkiye Komünist Partisi’nin, CHP’li yurtseverlere, solculara ve kendini sosyalist olarak tanımlayanlara söyleyecekleri bunlardır. Biz TKP olarak buradayız ve emperyalizme, kapitalizme ve dinci gericiliğe karşı mücadeleye hazırız. Saflarımızın bugünküne göre çok daha kalabalık olması gerektiğini ve olacağını da biliyoruz.
Independent gazetesi, Özgür Suriye Ordusu’nun başında Esad rejimine karşı gerilla tipi saldırılar ve suikastler planlayan albay Riyad El Esad’ın Hatay’da Türk güvenlik görevlilerinin sürekli koruması altında yaşadığı ve Suriye ve Türkiye arasında gidip gelen aracılar sayesinde Suriye’deki subaylarla eşgüdüm halinde olduklarını yazdı. Türkiye’de büyük medyanın sessizlikle geçiştirdiği konuyu, Sol Portal haberleştirdi. (http://haber. sol.org.tr/dunyadan/turkiyede-konuslanmissuriyeli-silahli-birlik-akpden-haber-bekliyorhaberi-47206) Firari albay Riyad El Esad Hatay Kent gazetesine verdiği demeçte desteğinden ötürü AKP’ye minnetini “Türkiye’de hiçbir sorunumuz yok, burada rahat bir şekilde yaşıyoruz. Türk yetkililer bize hiçbir baskıda bulunmuyor. Türk hükümetine ilgisinden ötürü teşekkür ederiz” sözleri ile belirtiyor. Independent’in haberinde hareketin merkezi olarak Hatay işaret edilirken, AKP’nin muhalif silahlı grupları desteklediği artık ayan beyan ortada. Hatay’daki kamplarını ziyaret eden Şark el Avsat muhabiri Tair Abbas’a konuşan el Esad, şu an “sadece Türklerle temas halinde olduklarını” belirtti. Türkiye devletinin “büyük önemde bir karar vermenin arifesinde” olduğunu belirten Esad, şimdiye kadar Türkiye ordusuyla koordinasyona başlamadıklarını, ancak bunun olmasını umduğunu söyledi.
TKP’nin Sesi
14 Ekim 2011
Kongre Girişimi hakkında TKP, Kongre Girişimi’ne bir mektup gönderdi. 7 Ekim tarihli ve Merkez Komite imzalı metin şöyle: Türkiye Komünist Partisi, ‘Kongre Girişimi’ adıyla sürmekte olan çalışmaları yakından izlemekte, katılımcı öznelerin kamuoyuna yaptıkları açıklamaları titizlikle değerlendirmektedir. Söz konusu inisiyatifi geliştiren özneleri temsilen partimizi ziyaret eden, girişim hakkında bilgi veren ve partimizi bu girişimin parçası olmaya ya da sürece “gözlemci” olarak katılmaya davet etme nezaketi gösteren heyete de belirttiğimiz gibi, Türkiye Komünist Partisi’nin bugünkü veriler ışığında
HAFTANIN SORUSU Sosyal demokrasi 19. yüzyılın ikinci yarısında Avrupa işçi sınıfı hareketi olarak büyüdü, kitleselleşti. Uluslararası bir örgütlenmenin, Enternasyonal’in parçası olan sosyal demokrat partiler Birinci Dünya Savaşı sırasında enternasyonalist bir tutum geliştiremeyecek, üyelerinin çoğu kendi burjuva emperyalist hükümetinden yana tavır alan bir uluslararası hareket kaçınılmaz biçimde çözülmeye uğrayacaktı. Birinci Dünya Savaşı, içinde uzlaşmacı eğilimler barındıran sosyal demokrasinin sınıf karakterinin değişmesinde de dönüm noktasıdır. Nitekim 1917 Rus devrimi, 1919’da Komintern’in kurulması, 1945 sonrasında bir sosyalist ülkeler topluluğunun oluşması sürecinde, uluslararası işçi hareketi denince komünist partiler anlaşılır oldu. Sosyal demokrasi merkezinde burjuva sosyal devletin bulunduğu modelde zaman zaman burjuva hükümetler oluşturabilen, kitle sendikalarına ayaklarını basan düzen içi bir
söz konusu sürecin bir parçası olması mümkün değildir. Türkiye Komünist Partisi, sermaye sınıfının emekçi sınıflara, onun başat siyasi aktörü olarak AKP iktidarının Türkiye’nin ilericilik, yurtseverlik ve devrimcilik iddiası taşıyan her türlü unsuruna, emperyalizmin bölge halklarına karşı yürütmekte olduğu kapsamlı saldırıyı tutarlı ve bütünlüklü bir programla püskürtmenin yaşamsal önemini sürekli vurgulama gereksinimi duymaktadır. Bu birleşik saldırıya, “Kürt sorunu”nu merkeze koyan bir anlayışla direnmek olanaksızdır. Henüz oluşum aşamasını yaşayan bir girişimi peşin hükümlerle değerlendirmek elbette yanlış bir tutum olacaktır. Bununla birlikte, hem Kongre Girişimi’nin iç dengeleri hem de şu ana kadar sürmekte olan programatik tartışmalar, “Kürt sorunu”nun bir üst belirleyen olarak görüldüğü sonucunu vermektedir. Hiç kuşkusuz “Kürt sorunu” ya da Kürt ulusal hareketi büyük önem taşımakta, yalnızca ülkemiz değil, bölgesel dinamikleri etkileyen bir unsur olma özelliğini korumaktadır. Değerlendirmemiz, bu gerçeği görmezden gelmek
anlamına gelmemektedir. Bununla birlikte, Türkiye Komünist Partisi, merkeze yukarıda işaret edilen bütünlüklü saldırıyı koymakta, bu saldırının karşısında bir devrimci seçeneğin şekillenmesi için çaba harcamaktadır. Bize göre “Kürt sorunu” da böyle bir eksene yerleştirilmelidir. Kongre Girişimi’nin ya da onun parçası olan öznelerin sözünü ettiğimiz saldırılara duyarsız olmadığını, bazı gelişmelerden kaygı duyduğunu biliyoruz. Ancak öncelik tercihlerinin kaçınılmaz olarak bu saldırıların içeriğine ilişkin farklı bir kavrayışa neden olduğu, kimi örneklerdeyse bu saldırıların somut uzantılarının görülemediği kaygısını taşıyoruz. Bu eleştiriye rağmen, Kongre Girişimi Türkiye Komünist Partisi’nin şahsında kapitalizme, emperyalizme, gericiliğe ve baskılara karşı mücadele söz konusu olduğunda, güvenilir bir dost bulacaktır. Bu vesileyle Kongre Girişimi’ne bu girişime katılan bütün unsurlara başarılar dileriz. Türkiye Komünist Partisi Merkez Komite - 07 Ekim 2011
Sosyal-demokrasiye nasıl bakmalı? akım karakteri kazandı. TKP, sosyal demokrasiyi dünyada ve Türkiye’de bir burjuva akım olarak görür. Türkiye’de sosyal demokrasinin anlamlı bir büyüklük ve politik etki sahibi olarak ortaya çıkması ise komünist hareketi öncelememiş, tersine komünist hareket daha önce gelişmiştir. CHP’nin 1960’larda “ortanın solu” tanımı ile bu yola girmesinde Türkiye İşçi Partisi’nin ve genel olarak solun önünü kesme güdüsü çok açık olarak vardır. Aynı şey Ecevit CHP’sinin 1970’lerdeki “mavi dalgası”, halkçı söylemi için de geçerlidir. Genelde sosyal demokrasi ilerici, emekçi dinamiklerin siyasal temsilcisi görüntüsüyle ağırlık kazanmaktadır. Kitlelerin kendilerine bir temsiliyet aradıkları ortamlar yalnızca sosyaldemokrat düzen partisi için değil, komünistler ve devrimciler için de elverişli ortamlardır. Deyim yerindeyse -düzenin içinden karşısına
kadar- bütün solun birlikte çıkışa geçmesi normaldir. Sosyal demokrasi, Türkiye’de bugünkü gerici rejim değişikliğini savunmamıştır. Ama ilericiliğin tarihsel kazanımlarının üstüne sosyal demokrat bir örtü serilmesi, bu kazanımları çürütmüştür. Halkçı olmayan bir laisizm, bağımsızlıkçı olmayan batı hayranlığı, NATO’cu bir milliyetçilik, liberalizme teslimiyet... Bunlar halkımızı savunmasız bırakan başlıca girdiler oldu. Komünistler İkinci Cumhuriyet gericiliğine karşı mücadelede, sosyal demokrat teslimiyetçiliği teşhir etmeyi unutmazlar. Sosyal demokrasinin ilerici, emekçi dinamikler üzerinde hegemonya kurmasına, bu dinamiklerin soldan uzak tutulmasına ve zayıf düşürülmesine karşı, komünistlerin yükümlülüğü aydın, emekçi, aydınlanmacı, bağımsızlıkçı toplumsal tabana daha etkili, daha ikna edici biçimde seslenmektir.