10 minute read
2.Asya Hunları Ve Türk Dili
Tarihin çeşitli dönemlerinde Asya'nın doğusundan batısına ve Avrupa'ya doğru muhtelif göç dalgaları olmuştur. Bunlardan biri de M.Ö. 170 yıllarında başlayan göç dalgasıdır. Bunun sebebi de Hunlardır. Hunların ve Usunların Yüeçileri, Yüeçilerin de Sakaları batıya ve güneye doğru itmeleri, Türkistan, Afganistan ve Hindistan'da birtakım yeni oluşumlara yol açtı. Bu oluşumlar içinde Türklerin izleri de açıkça görülmektedir. Motun ömrünün son yıllarında, kuzeybatı Kansu'da yaşayan Yüeçileri ağır bir yenilgiye uğratmıştı. Daha sonra Motun'un oğlu Lao Şang (Kök Han da Yüeçilere son darbeyi vurdu ve onları Kansu'dan çıkardı. M.Ö. 170 yıllarındaki bu olay, birkaç yüzyıl sürecek olan göç ve oluşumların başlangıcıdır. Yüeçilerin Kansu'dan atılmasının ilk etkisi Usunlar üzerinde görüldü. U-sunlar, İli vadisi ve Isık Göl taraflarında, keçe çadırlarda yaşayan, et yeyip kımız içen konar göçer bir Türk halkı idi. Kansu'dan çıkarılan Yüeçiler İli vadisine gelerek Usunları ağır bir yenilgiye uğrattılar; hükümdarlarını öldür-düler. Usun hükümdarının küçük oğlu bir bataklığa atıldı. Dişi bir kurt çocuğu emzirdi. Hunlar bunu görünce çocuğun Tanrı tarafından kutsandığını düşündüler. Hun yabgusu çocuğu eğitip büyüttü. Adı Kun-mo idi; yiğit bir komutan oldu; dağılmış olan halkının başına geçti. Hun yabgusundan izin alarak M.Ö. 130 civarında Yüeçilerin üzerine yürüdü. Böylece Yüeçiler Isık Göl'ü de terk etmek zorunda kaldılar (Ögel 1981: 486-489). Çin tarihlerinin kaydettiği bu olay iki önemli hususu göstermektedir: 1) Tarihî Çin'in kuze-yinde ve Orhun vadisinde Hunlar yaşarken bugünkü Batı Türkistan'ın İli vadisi ve Isık Göl havzasında da Usun Türkleri yaşamaktaydı. 2) Köktürklerin türeyişiyle ilgili Bozkurt efsanesi, çekirdek motifi (kurt tarafının emzirilen çocuk) itibarıyla Köktürklerden çok eskiye, Usunlara dek uzanmaktaydı. Usunların önünden kaçan Yüeçilerin baskısı, Kâşgar-Fergana arasındaki Sakaları yerinden oynattı. 20. yüzyıl başlarında Hotan'da bulunan eserlerden
adını
48). anlaşıldığına göre bu bölgedeki Sakalar, bilginlerin Hotan Sakacası verdikleri bir Doğu İran dili konuşmaktaydılar (Grousset 1980:
yıktıYûeçilerin önünden kaçan Sakalar M.Ö. 130'larda Baktriya krallığını
lar. Strabon'a göre Baktriya'nın yıkılışında Usunlar da yer almış olmalıdırlar Golden 2002: 41-42). Belh civarındaki Baktriya krallığı, Büyük İskender
TÜRK DİLİ TARİHİ 67
Kuşanları bir Hint-Avrupa kavmi kabul ederler. E. Chavannes, F. Hirth ve sanat tarihçisi M. Rostovtsev ise Kuşanları Türk sayar (Togan 1981: 419). Türk tarihçilerinden Togan (Togan 1981: 39) ve Konukçu ile sanat tarihçisi E. Esin (Esin 1978: 44) de Kuşanları Türk saymaktadırlar. 4. yüzyılın ortalarında Mâverâünnehir'de yeni bir güç ortaya çıktı: Akhunlar. Altay dağlarından çıkan ve Çin kaynaklarında İ-ta, Ye-ta, Hua gibi adlar alan Akhunlar, Hint kaynaklarında Hûna ve Şveta Hûna (Akhun), Fars kaynaklarında Heftal/Heftalit, Grek kaynaklarında Hunnoy, Abdelai, Arap kaynaklarında Haytal olarak adlandırılırlar (Kafesoğlu 1996: 81; Konukçu 2002: 583). Bizans tarihçileri ise onlar için Akhun adını kullanmışlardır (Grousset 1980: 82; Kafesoğlu 1996: 81). Bu adlandırmalarda (H)eftal ve (Ak)hun şeklinde iki ayrı kelime görülmektedir. "Eftalit paraları üzerinde görülen Heftal-khion" ibaresinde de bu iki kelime göze çarpmaktadır. W. Samolin'in tahmin ettiği gibi bunlardan birincisi sülâle adını, ikincisi kavim adını göstermiş olmalıdır (Kafesoğlu 1996: 81). K. Czegledy'ye göre 350'lerde Juan-juan devletinden ayrılan Uar ve Hun boylan (Akhunlar) Güney Kazakistan'a gelerek daha önce buralarda yaşayan Hunları İdil'e doğru sürmüşler, sonra da güneye yönelmişlerdir 'Kafesoğlu 1996: 82). Akhunlar 5. yüzyıl başlarında da Ceyhun'u geçerek Kuşan hükümdarını Peşâver'e sürdüler. Daha sonra bütün Afganistan ve Kuzey Hindistan'a hâkim olarak Kuşanları ortadan kaldırdılar (Cöhce 2002: 533). Mes'ûdî'ye göre Sâsânî padişahı Behram Gûr (420-438) zamanındaki Akhun hükümdarı Hakan el-Türk unvanını taşıyordu. Ceyhun'u geçerek Sâsânîlerle savaşan Hakan el-Türk, Behram Gûr tarafından öldürülmüştü Konukçu 2002: 584). 5. yüzyılın ortalarına doğru, eski Kuşan sahası olan Baktriya, Kâbil ve Kandehar bölgeleri Akhunların eline geçmişti (Grousset .980: 83). 5. yüzyılın ikinci yarısındaki Akhun hakanının adı Ahşunvar idi. 3u kelime Türkçede Akşunkar veya Aksungur olarak söylenir (Gömeç 1997: 20). Aksungur, Sâsânîlerin iç işlerine karışacak ve Fîruz'u şah yapacak kadar kudretli idi. Aksungur'dan sonra da bu kudret devam etmiş, İ-ran'daki Mazdek isyanı bastırılmış ve 498'de Kubad'ın İran tahtına oturması sağlanmıştı. Akhunlar, bütün Türkistan'a hükmeden selefleri Kuşanlar gibi Kuzey Hindistan'a da hâkim olmuşlardı. "520 yılında Akhun hanını yazlık merkezi Bedahşan'da, sonra 'tegin'i de Gandara'da" ziyaret eden Çinli Song-yun Akhunları şöyle anlatmaktaydı: "(Akhunlar) şehirlerde oturmuyorlardı; hükümetlerinin merkezi seyyar bir karargâh idi. Elbiseleri keçedendi. Su ve otlak aramak için yer değiştiriyorlar, yazın serin yerlere, kışın ılımlı bölgelere göçüyorlardı. Hükümdarları kenarı 40 adım uzunluğunda bir kare şeklinde büyük bir çadır diktirmişti; her tarafında duvarlarda yün halılar serilmişti. Hükümdar işlemeli ipekten elbi-
68 Ahmet B. ERCİLASUN
seler giymişti. Ayaklan dört altından anka kuşu ile temsil edilen altın bir yatakta oturuyordu. Hanımı da aynı şekilde işlemeli ipekten bir elbise giymiş olup etekleri üç ayak boyunca yerde sürünüyordu. Başının üzerinde beş ayrı renkte kıymetli taşlarla süslü sekiz ayak yüksekliğinde uzun bir boynuz taşıyordu." (Grousset 1980: 84). Kuzey Hindistan'ı hakana bağlı tiginler yönetiyordu. 500-515 yılları arasında Toraman, 515-550 arasında Mihrakula, Hindistan'ı yönetmişti. Toraman, Bîrûnî'de Hun racası olarak geçmekteydi. Mihrakula ise Grousset tarafından (Grousset 1980: 85) "Hindistan'ın Attilası" olarak nitelenmekteydi (Konukçu 2002: 584-585). Akhunlar, selefleri Kuşanların aksine Budizm'e karşı düşmanca davranmışlar, manastır ve stupalarını yıkmışlardı (Grousset 1980: 84-85). Akhunlarm Afganistan'daki varlığına 557'de, Batı Köktürk yabgusu İstemi ile Sâsânî hükümdarı Nûşirevan ittifakı son verdi. Bu ittifak sonunda öldürülen son Akhun hükümdarının adı Taberî'de Wrz olarak geçmektedir (Golden 2002: 66-67). Bu ismin açılımı Warz, Türkçesi Bars olmalıdır. 7.yüzyılın başlarında Hindistan'daki Akhunlar da racalar tarafından ortadan kaldırıldı. Birçoğu Hint halkı içinde eridi. Türkşâhîler adlı bir grup ise Afganistan - Hindistan arasında 870'lere kadar yaşadı (Cöhce 2002: 574). Kökleri Yüeçilere dayanan ve Türk olmaları muhtemel bulunan Kuşanların tarihteki en önemli rollerinden biri, Budizm'in Orta Asya ve Çin'e yayılmasına vesile olmalarıdır. Bilindiği gibi Budizm Çin kültürünü etkileyecek ve Doğu Türkistan'daki Uygurlar arasında da 500 yıl kadar geçerli din olacaktı. Tabiî ki bu sürecin başlangıcı, Motun ve oğlu tarafından Yüeçilerin, Kansu bölgesinden çıkarılmasına kadar gider. Kuşanların tarihteki bir başka rolü, Afganistan ve Kuzey Hindistan'da Akhunlara zemin hazırlamış olmalarıdır. Asya Hunlarından ayrılmış bir kol olan Akhunlar, Kuşanlardan boşalan Afganistan ve Kuzey Hindistan'a 5. yüzyılda yerleştiler. Akhunlarm Türklüğünden genellikle şüphe edilmemektedir. "Aksungur, Toraman" gibi hükümdar adları,"hakan elTürk, tegin" gibi unvanlar onların Türk olduğunun kanıtıdır. İsimlerinin başındaki ak onların, Asya Hunlarının batı kolundan olduklarını gösterir; çünkü Türklerde ak, batı yönü için kullanılır. Gerek Kuşanlar, gerek Akhunlar, İran devletlerinin Afganistan ve Hindistan'a yayılmasına engel olmuşlar; bu bölgelerde kendilerinden sonraki Türk oluşumlarına (Köktürkler, Gazneliler, Gurlular, Babürlüler) zemin hazırlamışlar ve Afganistan, Pakistan, Hint kültürlerinde bugün de görülen Türk tesirlerinin ilk tabakasını teşkil etmişlerdir. Özellikle, Sâsânîlerle iş birliği yaparak 557'de Akhunları yıkan Batı Köktürklerinin, Mâverâünnehir ve Afganistan bölgesindeki hâkimiyetinde, kendilerinden önceki Akhunlarm bıraktığı Türk varlığının önemli rolü olmalıdır.
Y E D İ N C İ B Ö L Ü M
1. AVRUPA HUNLARI
Balamir önderliğindeki Hunların 374'te İdil'i geçmesi, Karadeniz'in kuzeyindeki Germen kavimlerini yerinden oynatması ve birkaç yıl içinde Doğu ve Batı Roma sınırlarına dayanması Avrupa tarihinin dönüm noktalarından biridir. 1000 yıl kadar sürecek olan kavimler göçünü başlatan bu hareket, Batı Roma'nın yıkılmasında ve Avrupa'nın etnik şekillenmesinde birinci derecede rol oynayacaktır. Roma İmparatorluğunun 395'te ikiye bölünüşü, 100 yıl geçmeden, 476'da Batı Roma'nın yıkılışı ve böylece Orta Çağ'ın başlaması, Hunların ve onların yerinden oynattığı Germen kavimlerinin hareketlerinin sonucudur. Balamir 374'te İdil'i geçti ve onun önderliğindeki Hunlar, Ostrogotları ağır bir yenilgiye uğrattı. Yenilen boyların bir kısmı batıya gitti, bir kısmı Balamir'e katıldı. 375'te Dnyepr kıyısında Vizigotlar da hezimete uğradılar ve batıya kaçtılar. 378'de Hun öncü kuvvetleri Tuna'yı geçti (Kafesoğlu 1996: 70). 380 sıralarında Hunlar Macaristan'a ulaştılar (Rasonyi 1988: 69). 381'de Vizigotlar, 386'da Ostrogotlar Roma topraklarına girdiler. Hunların batı bölgesi hükümdarı Uldız'ın 400 yılına doğru Tuna kıyılarında görünmesi Germen kavimlerini tekrar hareketlendirdi. Vizigotlarla Vandallar İtalya topraklarına girdiler. Hunların önünden kaçan Germen kavimleri, Radagais'in önderliğinde birleşerek Roma için büyük bir tehlike oluşturdular. Roma'ya yardıma giden Uldız, Floransa'nın güneyinde Germen kavimlerini yenerek Roma'yı kurtardı; Germen kavimleri Galya'ya (Fransa'ya) sürüldü (Kafesoğlu 1996: 71; Kurat 1972: 16; Rasonyi 1988: 69). Galya'daki çekişmelerde 417'de Vizigotlar Alanları İber yarımadasına ittiler. 429'da Alan ve Vandallar Kuzey Afrika'ya geçtiler; Kuzey Afrika'da Vandal Devleti kuruldu (Kurat 1972: 16). Uldız, 404-405 ve 409 yıllarında Tuna'yı geçerek Bizans topraklarına girdi; Bizans'ı tehdit etti; 410 sıralarında öldü (Kafesoğlu 1996: 71). Uldız'ın batıdaki faaliyetleri sırasında Avrupa Hunlarının büyük hükümdarı Karaton İdil civarındaki başkentinden ülkeyi yönetmekteydi. Bizans kaynakları 412'de bir elçilik heyetinin Karaton'a gittiğini kaydeder. 422'de Hunların hükümdarı Rua'dır. Kardeşleri Aybars ve Oktar'la birlikte devleti yönetmektedir. Dördüncü kardeş Muncuk (Attila'nın babası) ölmüştür. Rua 422'de Bizans üzerine yürüdü ve onları yıllık vergiye bağladı. 423'te Roma işlerine karışan Rua 60 000 kişilik atlı birliğiyle İtalya'ya
70 Ahmet B. ERCİLASUN
girdi ve Batı Roma'yı Bizans saldırısından kurtardı (Kafesoğlu 1996: 7172). 429-430'da Oktar, Ren nehrinin sağ sahilinde bulunan Burgundlar üzerine yürüdü; ancak bu sefer sırasında öldü (Baştav 2002: 615). 434'te Rua da öldü. Devlet, Muncuk'un oğulları Bleda ve Attila'ya kaldı. Aynı yıl Attila Bizans'ı tekrar yıllık vergiye bağladı. 435'te Attila ülkenin doğu bölgesini teftişe çıktı; İdil'de ayaklanmaya kalkışan Şaragurları (Sarı Ogur) bastırdı (Kafesoğlu 1996: 73). 441-442'de Birinci Balkan Seferine çıkan Attila Belgrad ve Niş'i geçerek Trakya'ya yürüdü. Bizans'la yapılan anlaşma sonunda Tuna kıyısındaki kaleler Hunlara bırakıldı (Kafesoğlu 1996: 75). 445'te Bleda öldü; Attila ülkenin tek hâkimi oldu ve 447'de İkinci Balkan Seferine çıktı. Balkan şehirlerini alarak Büyük Çekmece'ye kadar ilerledi. İstanbul'u kuşatmaktan vazgeçerek Bizans'la anlaşma yaptı. Bizans, savaş tazminatı ödemek, yıllık vergisini üç katına çıkarmak, Tuna güneyini tamamen askerden arındırmak gibi çok ağır şartları kabul etmek zorunda kaldı (Kafesoğlu 1996: 75-76). 448'de Bizans, Attila'nın bugünkü Macaristan'da bulunan başkentine bir elçilik heyeti gönderdi. Heyette, Hun tarihi hakkında en önemli bilgileri bırakan kâtip Priskos da vardı. Heyetin asıl maksadı ise bir suikast ile Attila'yı ortadan kaldırmaktı. Ancak Attila bunu tespit etti ve Bizans hükümdarı Theodosios'a şu mesajı gönderdi: "Theodosios, Attilâ gibi, asil bir babanın oğludur. Attilâ babası Muncuk'tan aldığı asaleti muhafaza etmiş, fakat Theodosios Attilâ'nın haraç-güzârı (haraç vereni) olmakla köle durumuna düşmüştür. Theodosios kölelik haysiyetini de koruyamamış-tır, çünkü efendisi olan Attilâ'nm canına kıymak istemiştir." (Kafesoğlu 1996: 76). 449'da Attila Azak bölgesindeki Akatzirler üzerine sefer yaptı ve onları da devlete bağladı (Baştav 2002: 621). Bizans'ı yenerek ağır vergilere bağlayan ve doğu sınırlarının güvenliğini sağlayan Attila nihayet Batı Roma'ya yöneldi. 449 sonlarında, Batı Roma imparatorunun kızkardeşi Honoria'yı istedi. Honoria'nın çeyizi olarak imparatorluğun yarısını veya Roma yönetimine ortak olmayı talep etti (Baştav 2202: 623; Kafesoğlu 1996: 77). Tabiî ki bu teklif reddedildi ve Attila 451 başlarında Galya'ya girdi; Nisan ayında Paris yakınlarındaki Orleans'a ulaştı. Roma ordusu da Aetius'un komutasında Galya'ya geldi. Aetius, Hun yardımıyla Roma'da yükselmiş bir kumandan ve devlet adamıydı. Her biri 200 000 civarında askerden oluşan iki ordu 20 Haziran 451'de Champagne ovası yakınlarındaki Katalaun'da karşılaştı. 24 saatlik savaşta on binlerce ölü verildi. Yenişemediler ve Attila çekildi (Kafesoğlu 1996: 77). 452 baharında Attila Alpleri geçti ve doğrudan doğruya İtalya üzerine yürüdü. Akileya kalesini aldı. Buradan kaçanlar daha sonra Venedik şehrini kuracaklardır. ?? Attila, Po ovasına girdi ve başkent Ravenna'ya yaklaştı. Roma senatosu Attila'ya Papa 1. Leo başkanlığında bir heyet gönderdi. Pa-
TÜRK DİLİ TARİHİ 71
pa, Attila'dan Roma İmparatorluğunu esirgemesini rica etti. Attila ricayı kabul ederek ülkesine döndü; 453'de bir gerdek gecesinde ağzından burnundan kanlar boşanarak öldü (Kafesoğlu 1996: 78). Attila öldüğü zaman Avrupa Hun İmparatorluğunun sınırları, Balkanların da büyük bir bölümünü içine alarak Orta Avrupa'dan İdil'e dek uzanmaktaydı. Manş ve Kuzey Denizine dek Batı Avrupa da Hun nüfuzu altındaydı. Rasonyi'ye göre "Hun devleti sınırları Danimarka, Ren nehri çevresinden İran'a, belki de Altaylara kadar uzanıyordu." (Rasonyi 1988: 69). İmparatorluk, çoğunluğu Germenlerden oluşan 45'e yakın kavmi içinde barındıran büyük bir konfederasyondu. Attila'dan sonra konfederasyon çözüldü. Germen kavimleri ayaklanarak 454'te Attila'nın oğlu İlek'i öldürdüler. Mücadeleye devam eden diğer oğul Dengizik 469'da Bizanslılar tarafından öldürüldü; kesik başı Sultan Ahmet Meydanında teşhir edildi (Grousset 1980: 92). Üçüncü oğul İrnek ve ona bağlı Hunlar doğuya çekildi; Karadeniz'in kuzeyine gelen yeni Türk dalgası Bulgarlarla karıştı (Rasonyi 1988: 72). Kısa süren hâkimiyetlerine rağmen Avrupa Hunlarının önemi, bugünkü Avrupa'nın etnik haritasında oynadıkları rolden ileri gelir. Türk kültür, dil ve tarihi için de Avrupa Hunları çok önemlidir. Karadeniz ve Kafkasların kuzeyi ile İdilUral bölgesi Türklüğünün temeli Avrupa Hunları tarafından atılmıştır. Doğu ve Batı Roma ile ilişkileri dolayısıyla daha çok Avrupa'daki faaliyetlerinden haberdar olduğumuz Hunların asıl kitlesinin Karadeniz'in kuzeyinde ve İdil'de olduğu anlaşılıyor. Hiç olmazsa Rua'ya kadar (422) devletin merkezi İdil bölgesindeydi. Nitekim 412'de Bizans, İdil'deki büyük hükümdar Karaton'a bir elçilik heyeti göndermişti. Attila'nın oğlu İrnek ve ona bağlı Hunlar ise Karadeniz'in kuzeyine çekilmişlerdi. 460'larda Karadeniz'in kuzeyine gelen Bulgar hanları da bu sebeple şecerelerini İrnek üzerinden Attila'ya çıkarırlar (Rasonyi 1988: 72). Avrupa Hunlarının yaşayış tarzları ve kılık kıyafetleri Asya Hunlarından ve diğer bozkır kavimlerinden farklı değildir. Onlar da at üzerinde uzun mesafeleri aşmışlar ve konar göçer bir hayat tarzı içinde olmuşlardır. Şair "Claudianus'a göre Hunlar atlarına yapışmış gibidirler. Sidonius'a göre daha anasının yardımından yeni kurtulan bir Hun çocuğu eyerlenmiş bir at ile baş başadır. Hun kavmi at sırtında yaşar. At sırtında alışveriş yapar, yer içer ve atın boynuna sarilarak uyuyabilir ve güzel rüyalar görürlerdi. At sırtında müzakerelerde bulunur ve mühim kararlar alırlardı. Devamlı at sırtında yaşadıklarından Hunlar yaya yürümeyi sevmezlerdi." (Baştav 2002: 607). En önemli silâhları ok ve yaydı. Yardımcı kuvvet olarak Hun müfrezelerinden yararlandıkları için Romalılar Hun teçhizat ve kıyafe-