4 minute read
3..Dünya Dillerinin Sınıflandırılması
36 Ahmet B. ERCİLASUN
gaz (ezmek) ez- (ezmek) gig (hasta olmak) ig (hastalık) gud (öküz) ud (öküz) giş (orman, ağaç) yış (orman) gişig (kapı) eşik (kapı) sig (iyi) yig (yeğ, iyi) şeg (yağmur) yag- (yağmak) şurim (yarım) yarım (yarım) sag (küçük çocuk) çağa (çocuk) sipad (çoban) çopan (çoban) sud (uzun olmak) sun- (uzatmak) (Tuna 1997: 5-25).
Osman Nedim Tuna'ya göre bu kadar kelimenin hem sesçe hem anlamca birbirinin aynı veya birbirine çok yakın olması imkânsızdır. Üstelik örtüşen kelimeler arasında üç çift de ikileme vardır:
Sümerce Eski Türkçe
kabkagak (sıvı için kap) kap kaçak (kap kaçak) nigname (her şey) neng neme (her şey) uşub (kuş yuvası) kuş eb (kuş evi) (Tuna 1997: 39). Ünsüz+ünlü+ünsüz (CVC) tipinde olmak şartıyla, H.K.J. Cowan'a göre sadece üç, J. Greenberg'e göre sadece üç dört kelimenin sesçe ve anlamca örtüşmesi, iki dil arasındaki ilişkinin ispatı için yeterlidir (Tuna 1997: 38). Oysa Tuna, Sümerce ile Türkçede 168 kelimenin örtüştüğünü göstermiştir. Ortak kelimeler iki dil arasında iki türlü ilişkinin kanıtı olabilir: 1) köken birliği, 2) alış veriş. Osman N. Tuna, Türkçe ile Sümerce arasındaki ortak kelimelerin daha çok ahş veriş sonucu olduğu görüşündedir (Tuna 1997: 41). Bu alış verişin önemi, zamanımızdan 5500 yıl önce Türkçenin var olduğunu göstermesi ve böylece "yaşayan dünya dilleri arasında en eski yazılı" verilere sahip dilin Türkçe olduğunu kanıtlamasıdır. Bu veriler sayesinde "Türklerin en az M.Ö. 3500'lerde Türkiye'nin Doğu bölgesinde bulunduğu" da "tespit edilmiştir." (Tuna 1997: 49).
TÜRK DİLİ TARİHİ
37
Kelimeler dışında bazı eklerde de Türkçe ile Sümerce arasında ilgi çekici benzerlikler vardır: 1. Sümercede -ta eki Köktürkçede olduğu gibi çıkma durumu (-den) ekidir: kur-ta (dağdan), uru-ta (şehirden), e-ta (evden). 2. Sümercede -ke eki Köktürkçede olduğu gibi yönelme durumunu (-e) bildirir: Nin-gır-su-ke (Nin-gır-su'ya), nıg-ke (herhangi bir şeye. Köktürkçe: neng-ke). 3. Sümerce yönelme durumu eki -ra, Köktürkçedeki yön eki -ra'ya benzer: Enlil-ra (Enlil'e). 4. Sümercedeki -şe eki Türkçedeki eşitlik eki -çe gibi "göre, olarak, -e dek" anlamlarını verir: dirig-dirig-şe (tasarılara göre), ar-şe (un olarak), adşe (destek olarak), tun-şe (sonuna dek). 5. Sümerce -gim eki Türkçedeki "gibi" anlamını verir: gud-gim (boğa gibi), dingir-mu-gim (tanrım gibi). (Tosun-Yalvaç 1981).
Sümerce ile Elam, Dravid ve Macar dilleri arasında da ilgi kurulmuştur.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
ESKİ KÜLTÜRLER VE TÜRKLER
Arkeolojik kazılar, Hint Avrupalılar İran, Orta Asya ve Hindistan'a gelmeden önce bu bölgelerde çeşitli kültürler ortaya çıkarmıştır. M. Ö. 4000-1000 arasına tarihlenen Anav kültürü Aşkabat yakınlarında bulunmuştur. Bu kültürün sahipleri tuğladan yapılmış evlerde oturuyor; çiftçilik yapıyor; at, koyun, sığır gibi hayvanlar besliyordu (Koca 2003: 12). Anav kültüründe üç tıp kafatasına da rastlanmaktaydı. (Togan 1981: 24). Brakisefal kafatası ve at besleyiciliği Anav kültüründe Türklerin atalarının da payı olabileceğini düşündürmektedir. Aynı dönemde Hindistan'da görülen ve karışık ırklardan oluşan Mohenjodaro kültürünün M. Ö. 3000-1300 yılları arasına rastlayan tabakasında "Orta Asya Türk tipinde heykelcikler" bulunmuştur (Togan 1981: 399). Güney Sibirya'da Yenisey kıyılarındaki Abakan bölgesinde ortaya çıkarılan Afanasyevo kültürü (M. Ö. 2500-1700) ve onu izleyen Andronovo (M. Ö. 1700-1200), Karasuk (M.Ö. 1200-700), Tagar ve Taştık (M.Ö. 700-100) kültürleri, Türklerin bu bölgedeki ataları hakkında fikir vermektedir. Bu kültürlerin insanları çoğunlukla, Moğolsu izler de taşıyan yuvarlak kafalı «brakisefal), beyaz ırktan insanlardı. İbrahim Kafesoğlu'na göre bu tip, Türklerin atalarının prototipi idi ve taş devrinden beri burada yaşıyorlardı (Kafesoğlu 1996: 48; Koca 2003: 13-15). M.Ö. 2500-1700 arasındaki Afanasyevo kültürünün insanları avcılık ve hayvancılık yapıyor, at ve koyun besliyor, basit çömlekler imal ediyor, ilkel şekilde de olsa tarımla uğraşıyor ve maden işlemeli aletler kullanıyordu. Madenî aletler M.Ö. 2500-2000 yıllarında Yenisey kıyılarında maden devrine girildiğini göstermektedir. Andronovo kültüründe (M.Ö. 1700-1200) bunlara ek olarak tunç ve altından yapılmış eşyalara rastlanıyor, sığır ve deve de besleniyordu. Karasuk kültüründe (M.Ö. 1200-700) demir işçiliği başlamış, derme çadırlarda yaşayan insanlar dört tekerlekli arabalar kullanmışlardı (Koca 2003: 13-15). Dört tekerlekli arabalar kaya resimlerinde görüldüğü gibi mezarlarda da tekerlek kalıntıları bulunmuştu. Üstelik resimlerde, arabaların üzerinde otağ da vardı. Oğuz Kağan Destanına göre arabayı Oğuz Kağan'ın askerlerinden biri icat etmiş ve ona Kanglı adı verilmişti. Kanglı Türkleri arabalı Türkler olarak bilinir. Kaya resimlerinde görülen
40 Ahmet B. ERCİLASUN
otağ biçimindeki ağaçtan evler Tagar-Taştık kültürünün eserleriydi. Kalıntılardan anlaşıldığına göre evlerin bulunduğu yerleşme yerinin etrafı balçıkla sağlamlaştırılmış ağaçtan çitlerle çevriliyordu. Bunlar belki de ilk Türk şehircikleriydi. Nitekim balık kelimesi Türkçede hem şehir, hem balçık demektir (Esin 1978: 11-12). Tagar kültüründe bulunan bayrak kalıntılarında gönderdeki dağ keçisi heykelciği ise bu kültürü Köktürklere bağlayan önemli bir tanıktır (Esin 1978: 12). Çünkü Köktürk anıtları üzerine de dağ keçisi şekli oyulmuştur. Tagar ve Taştık kültürlerinde (M.Ö. 700-100) bulunan tunçtan heykeller, kazanlar ve birbirleriyle mücadele hâlindeki hayvan süslemeleri (Esin 1978: 12), sanatta hayvan üslûbuna geçilmiş olduğunu gösterir. Hayvan üslûbu bozkır kültürünün sanattaki en önemli özelliğidir. Ok uçları, bıçak, hançer, kılıç, balta gibi silâhlar bu kültürlerin hepsinde vardı.
BOZKIR KÜLTÜRÜ
Bozkır kültürünün kökeni, bilim dünyasındaki tartışma konularından biridir. Birçok Batılı araştırıcıya göre atı ehlîleştiren, demiri işleyerek ondan alet ve silâh yapan ve böylece bozkır (atlı göçebe = savaşçı çoban) kültürünü yaratanlar Hint-Avrupalıların Avrasya' daki ataları idi. Ancak W. Koppers, O. Menghin, F. Flor, W. Schmidt gibi kültür tarihçileri bu konuda Türklerin tesirini kabul ederler. Koppers'e göre "atın ehlîleştirilmesi ve atlı-çoban kültürünün ortaya konması ilk Türklere bağlanabilir. İnsanlık tarihinde ulaşılan bu başarı, kavimlerin ve diğer kültürlerin gelişmesinde fevkalâde neticeler doğurmuştur. Tarihî bağlantıların gösterdiği gibi, büyük devlet esası için gerekli şartlar ancak bu sayede belirebilmiştir." Menghin de "atı ehlîleştirmek ve umumiyetle hayvan yetiştirmek gibi medeniyet tarihindeki çok mühim bir safhanın Türklerin ataları ile yakından ilgili" olduğunu belirtir. Ona göre "Türk kültürünün dünya tarihinde iki bakımdan kesin tesiri" olmuştur. "Bunlardan biri, hayvan besleyiciliği geliştirmek ve yaymak suretiyle ekonomik; öteki, yüksek teşkilâtçılık yolu ile sosyaldir. Flor'a göre "Türklerin ataları tarafından at ehlîleştirilerek insanlık hizmetine sokulmuş"tur ve "atın binek hayvanı olarak kullanılması, dünya tarihinde, pek mühim ve tarıma bağlı hayvancılığın çok üstünde bir kültür mer-halesi"dir. Schmidt ise şöyle demektedir: "Orta Asya'da oturan ve çok eski bir zamanda avcılık hayatından hayvanları ehlîleştirmeğe geçen ilk kavim Türkler