6 minute read
1.Asya Hunlan
8 Ahmet B. ERCİLASUN
attı atlaşu (DLT II 1941: 226) cümlesi de "o, benimle atına ok yarıştırdı" demektir. Muhtemeldir ki Morun da askerlerini eğitirken at, cariye gibi ö-düller koyarak onlara ok yarışı yaptırıyordu. Bu uygulama zaman içinde (belki de bir tercüme hatasından kaynaklanarak) birlikte kıza ve ata ok atmak şekline dönüşmüş olabilir. Fakat Motun'un çok sıkı bir disiplinle çelik gibi bir ordu yetiştirdiği ve üvey annesinin kandırmasıyla kendisini Yüeçi'lere rehin gönderen babasını muhtemelen bir av sırasında ortadan kaldırdığı gerçek olmalıdır. İşte bu hadise, Oğuz Kağan Destanı'nın ana motifi olmuştur. 14. yüzyıl başında İlhanlı veziri Reşideddin tarafından Farsça, 1660'ta Hive hanı Ebülgazi Bahadır tarafından Çağatay Türkçesiyle tespit edilen Oğuznamelerde Oğuz, olağanüstü güzellikte bir çocuk olarak dünyaya gelir. Annesi Müslüman olmadan sütünü emmez. Bir yaşında konuşmaya başlar ve "benim adım Oğuzdur" der. Yiğit ve hünerli bir genç olarak büyür. Babası Kara Han, kardeşleri Kür ve Küz Hanların kızlarıyla oğlu Oğuz'u evlendirir. Müslüman olma teklifini kabul etmedikleri için Oğuz kızlara yaklaşmaz. Daha sonra su kıyısında üçüncü amcası Or Han'ın kızını görür ve beğenir. Kız, Oğuz'un Müslüman olma teklifini de kabul eder. Oğuz onunla da evlenir. Önceki eşlerinden yine uzak durmaktadır. Bir gün Oğuz yakınlarıyla ava gider. Babası Kara Han verdiği bir toy sırasında Oğuz'un ilk eşlerinden, onun ve üçüncü eşinin Müslüman olduğunu öğrenir. Bunun üzerine bir kurultay toplayıp Oğuz'la savaşmaya karar verir. Küçük gelin durumu Oğuz'a bildirir. Avdan dönüşte Oğuz ile babası Kara Han arasında savaş olur. Kara Han öldürülür, Oğuz tahta oturur. Görüldüğü gibi baba-oğul mücadelesi ve babanın av sırasında veya av dönüşü yapılan savaşta öldürülmesi, Motun'la ilgili Çin kaynağında da, 14. ve 17. yüzyıl Oğuz rivayetlerinde de aynıdır. İki metin arasındaki en önemli fark, mücadelenin sebebi konusundadır. Birincide üvey annenin kandırmasıyla Motun'un düşmana rehin bırakılması mücadelenin sebebidir. İkincisinde ise Oğuz'un hak dine girmesinin babası tarafından kabul edilmemesi sebep olarak gösterilmiştir. Türklerin Müslüman oluşundan dört ve yedi asır sonraki rivayetlere Müslümanlık motifinin girmesi çok tabiîdir. Oğuz Kağan Destanı'nın üçüncü bir varyantı daha vardır. En erken 13, en geç 15. yüzyılda yazıya geçtiği tahmin edilen bu varyant Uygur harflidir ve İslâm muhitinin dışında yazılmıştır. Araştırıcılara göre en eski varyant budur ve Türklerin Müslümanlığından önceki biçimi yansıtır. Bu rivayette baba-oğul mücadelesi ve Müslümanlık motifleri yoktur. Destan özet şeklindedir ve baştan da biraz eksiktir. Ancak sonraki varyantlarda olmayan, Oğuz'un canavarı öldürmesi, ışıktan ve ağaç kovuğundan çıkan kızlarla evlenmesi gibi motifler onun değerini arttırır. Bu varyant, Reşideddin ve Ebülgazi Bahadır Han
TÜRK DİLİ TARİHİ
59
Oğuznamelerine göre çok kısadır. Bu bakımdan 14 ve 17. yüzyıllara ait olmalarına ve Müslümanlıktan sonraki biçimi yansıtmalarına rağmen onlar da çok değerlidir. Müslümanlıktan sonraki rivayetlerde destan Oğuz'un ölümüyle bitmemekte, Oğuz Han'dan (Motun'dan) sonraki Türk tarihi ile devam etmektedir. Tabiî ki tarih destanlaşarak Oğuznamelere girmiştir. Başka bir ifadeyle, çoğunlukla yabancılar tarafından yazılan, Türkler tarafından yazıldığı dönemlerde de göçeri Türk halkı tarafından yazılı metinlerden öğrenilmeyen Türk tarihi, halkın hafızasında "sözlü tarih" biçiminde yaşamış ve zamanla destanlaşmıştır. Dikkatle incelenince, Reşideddin ve Bahadır Han rivayetlerindeki Hun, Göktürk, Karahanlı, Selçuklu dönemleri seçilebilmektedir (Ercilasun 2002: 26-28). Destan tarihle o kadar iç içe girmiştir ki Aradolu Selçukluları ve Osmanlılar devrinde umumî Türk tarihini ve Oğuz törelerini efsanevî bir şekilde anlatan eserlere Oğuzname demek âdet olmuştur. (Ercilasun 2003: 37 ). Öte yandan Dede Korkut boylan (destanî hikâyeleri) da Oğuzname'nin bir parçası kabul edilmiştir. Oğuz Kağan Destanı ile Dede Korkut boylarının Oğuzname adlı bir eserde toplandığını, Tepegöz hikâyesinin özetini vermek suretiyle, Mısırlı Türk tarihçisi Ebûbekir bin Abdullah bin Aybek edDevâdârî 1330'da Arapça olarak yazdığı Dürerü't-Ticân adlı eserde açıkça belirtmiştir. Devâdârî'nin ifadelerinden anlaşıldığına göre Oğuz Kağan'ı anlatan bölüm de, Tepegöz vb. Dede Korkut boylan da Oğuzname'nin içinde bir arada bulunmaktadır. Aslında Dede Korkut'un birinci boyu olan Dirse Han oğlu Boğaç Han, Oğuz Kağan'dan başkası değildir. Bu boyun esas çekirdeğini de baba-oğul mücadelesi oluşturmaktadır. Ancak Boğaç Han boyunda Türk halk vicdanı oğulun babasını öldürmesini kabul edememiş, oğulu babaya oklatmış; sonunda da oğulu canlandırarak işi tatlıya bağlamıştır. Tarihî bir gerçek olan Motun'un, babası Tuman'la mücadelesi, Batı Türklüğünde Oğuz Kağan Destanı üzerinden Dirse Han oğlu Boğaç Han boyuna, Doğu Türklüğünde ise yine Oğuz Kağan Destanı tesiriyle Manastaki Alman Bet ile babası Kara Han arasındaki mücadeleye kaynaklık etmiştir.
2. ASYA HUNLARI VE TÜRK DİLİ
Hunlara ait birçok kelimenin Çince biçimleri farklı bilginler tarafından Türkçe olarak açıklanmıştır. Talat Tekin "Hunların Dili" adlı kitabında bun lardan 17'sini kendi görüşlerini de ekleyerek belirtmiştir. Çince ve Türkçe biçim ve anlamlarıyla bu kelimeler aşağıda gösterilmiştir: çeng-li (gök) tengri (gök, tanrı) ku-tu (oğul) kut(ı) (kut, ilâhî güç; hazretleri) şan-yü/tanhu (geniş ve büyük) tabgu/yabgu (kağan, imparator)
60 Ahmet B. ERCİLASUN
king-lu (tören kılıcı) kıngrak (eğri kılıç) yen-çi/yem-çi (hükümdar eşi) eb-çi (eş, zevce) teu-lo (mezar) toplu/tuplu (mezar) tieh-fah (demir) temir (demir) wo-lu-to/ao-tot (karargâh) ordo/ordu (ordu, karargâh) ko-po-çen (kapı muhafızı) kapagçı (kapıcı) pi-te-çen (yazıcı) bitigçi (yazıcı) hsien-çen (ulak) yamçı (ulak) hu-lo-çen (hükümdarı kuşandıran) kurlagçı (kuşandırıcı) ho-la-çen (süvari atlıg/atlag (atlı, süvari) to-po-çen (yaya) tapançı (tabancı) a-çen (sarayın mutfak bölümü) aşçı (aşçı) hu-lo (silâh) kural (silâh) teu-lu/tou-lu (töreye uymak, sadakat) törü/törö (töre, kanun) (Tekin 1993)
Yukarıdaki sözlerden son dokuzu Tabgaç dönemine (M.S. 338-557) aittir. Çincede r sesi bulunmadığı için Türkçe sözlerdeki r, ya / ile gösterilir veya hiç gösterilmez: çeng-li / tengri, king-lu / kıngrak, wo-lu-to / ordu, teu-lu / törii, tieh-fah / temir. İl, tuğ, börü gibi Türkçe sözlerin de Çince biçimleri, Hunca kelimeler olarak Çin kaynaklarında yer almaktadır (Kafesoğlu 1996: 57). Çin kaynaklarında geçen Hyung-nu (Hun) kelimelerinin sayısı Pulleyblank'a göre 190'dır. Maenchen-Helfen ise yüzlerce kelimeden bahseder (Tekin 1993: 9). Şu hâlde Çin kaynaklarında açıklanması gereken daha pek çok Hunca söz vardır. Çin sülâlesi tarihinde, M.S. 329'da geçen bir olay vesilesiyle, Çin karakterleriyle tespit edilmiş iki cümle vardır. Çin sülâlesi tarihi Çin-şu, 10 karakterden oluşan bu cümlelerin (beytin) Hunca olduğunu belirttiği gibi her karakterin Çince anlamını da vermiştir. Olay Çin-şu'da şöyle anlatılmıştır: "Hükümdar Şi Lo, Hsiung-nu'lara mensup Ho kabilesinden geliyordu. Başka bir Hsiung-nu lideri Liu Yao da Şi Lo'nun rakibi idi. Liu Yao, Kuangçu'nun on birinci yılında (329) ordusu ile geldi ve Lo-yang'ı kuşattı. Şi Lo, hemen Liu Yao ile savaşmak istiyordu. Fakat buyruğu altındaki kumandanların hiçbiri bu fikri uygun bulmadı. Şi Lo, bunun üzerine çok sevdi-
TÜRK DİLİ TARİHİ 61
ği ve saydığı Hintli rahip Fo-t'u-teng'e danıştı. Fo-t'u-teng daire biçimindeki bir çanı salladı ve çıkan sese göre Ho dilince şu kehanette bulundu: siu-k'i t'i-li-kang puh-koh kü-t'u-tang Siu-k'i Ho dilinde 'ordu', t'i-li-kang da 'çıkmak' anlamındadır; puh-koh Liu Yao'nun ünvanıdır, kü-t'u-tang da 'tutmak, yakalamak' demektir. Bu sözcükler toplu olarak 'Ordu savaşmak için çıkacak ve Liu Yao'yu tutacak' anlamına gelir." (Tekin 1993: 37). Hintli rahip Fo-t'u-teng'in Hun dilindeki kehanetini gösteren Çince karakterler iki ünlü Sinolog tarafından aşağıdaki şekilde seslendirilmiştir (Tekin 1993: 40, 53): B. Karlgren : siog tieg t 'iei lied kang b 'uok kuk g 'iu t 'uk-tang E. G. Pulleyblank: sux-keh the-let-kang buk-kok goh-thok-tang Şiratori (1902), Ramstedt (1922), Bazin (1948), Gabain (1950), Tekin (1993) gibi Türkologlar, 10 karakterlik bu ibarenin Hun Türkçesindeki biçim ve anlamını bulmaya çalışmışlardır. Ramstedt'in bulduğu biçim ve anlam şöyledir: Süke tahkıng (talıkang) bü'güg (ügeg) tutang = Savaşa çıkın, bügüyü t düşman hükümdannı) tutun! (Tekin 1993: 39-40). Talat Tekin'in bulduğu biçim ve anlam ise şöyledir: Sü:ke tılıkang bugukgı tuktang = Savaşa çıkın, Buguk'u (küçük geyiği veya liderciği) tutun! (Tekin 1993: 46-53). Gerek Ramstedt, gerek Tekin Doğu Huncaya ait bu ibarenin 1-r (Bulgar-Çuvaş) Türkçesine ait olduğu görüşündedirler; çünkü Köktürkçedeki taşıkmak (çıkmak) kelimesi burada talıkmak / tılıkmak biçiminde, yani ş yerine / ile geçmektedir (Tekin 1993: 53-55). Türkler ve Türk dili için bu ibarenin önemini şöyle belirtebiliriz: 1. Çinceleşmiş bir söylenişle de kaydedilmiş olsa, bu iki cümle Türkçe olarak tespit edilmiş bulunan en eski (M.S. 329) cümlelerdir; üstelik kelimelerin anlamları da Çince olarak verilmiştir. 2.Hükümdar Şi-lo'nun Hyung-nu'ların Ho boyundan olduğu ve cümlelerin de Ho dilinde söylendiği Çin kaynağında açıkça ifade edilmiştir. Dört kelimelik iki cümle Türkçe olarak okunup açıklanabildiğine göre Hyungnu'ların Türklüğünden de şüphe etmeye gerek yoktur. 3.Hükümdar Şi-lo, büyük Hun hanedanı 216'da yıkıldıktan sonra Ku zey Çin'de kurulan küçük ve kısa ömürlü Hun devletlerinden biri olan 2. Cao devletinin hükümdandır. Şi-lo, doğu Hunlarından idi. Demek ki büyük