6 minute read
A L T I N C I B Ö L Ü M Türkistan, Afganistan Ve Hindistan'da Türkler
72 Ahmet B. ERCİLASUN
tini bilmekte idiler. Viyana civarındaki kazılarda "Hunlara ait olması gereken kafatasları ve silâhlar ile Doğu Asya yay tipleri bulunmuştur. Bu yay tipini geç Roma şairi Claudianus da övmektedir. Roma süvarisinin Hun örneği üzre teşkilâtlandırılması, yetiştirilmesi ve silâhlandırılması dolayısıyla bu yay tipi Roma imparatorluğunun en ücra köşelerine; Güney İngiltere'deki Wales'teki Gaerleon'a kadar ulaşmıştır. Orada bir Roma taburunun barındığı yerde, V. yüzyıldan kalan bir yay imalâthanesinde Hun tarzı takımlara rastlanmıştır. Alföldi'ye göre özellikle 'Batı Roma İmparatorluğunun tekmil sevkulceyş kavrayışı 440'tan sonra daha çok Hun yardımcı taburları esasına göre kurulmuştur.' Daha sonra erken Bizans çağı kumandanı Belizar da süvarilerini Hun örneği üzerine yetiştirmekle ve Hun müttefikleri sayesinde Doğu Gotlarını hezimete uğratabilmiştir." (Rasonyi 1988: 69). Ok ve yay dışında Hunların kılıç, hançer, mızrak ve kement kullandıkları muhakkaktır. Büyük Şarl (Şarlken), "Mavritan kralına yazdığı bir mektupta" "Hun kılıcı"ndan bahsetmektedir (Caferoğlu 1958: 68). Giyim tarzları da bozkırlıdır: "Kışın ormanlarda yaşayan ufak av hayvanlarının postlarını giyerlerdi. Yazın ise yün, ipek ve daha hafif malzemelerden yapılmış elbiseleri vardı ve bunları renkli işlemelerle alacalı bir hâle getirirlerdi. Önden açılan, dizlerle baldırlara kadar uzanan bir manto giyerlerdi. Genellikle keçi derisinden yapılmış bir pantolon giymişlerdir ve bunun paçalarını topuklarda büzerek çarıkların içine sokarlardı. Başlarını tepeli ve öne doğru bükülen bir serpuş örterdi. Hun zenginleri iyi giyinmişlerdir. Eşyayı kıymetli taşlarla süslemek âdetti. Sıradan Hunların giysileri gösterişsizdi. Bir defa giydikleri elbiseleri par-çalanıncaya kadar değiştirmemişlerdir." (Baştav 2002: 607).
Hunların tipleri de bozkırlı Türk tipine uygundur: "Geniş omuzlar, nispeten kısa boy, koca kafa, kalın boyun, çıkık yuvarlak göğüs, bodur ve u-zunca bir gövde, kısa bacaklar." (Baştav 2002: 605). Şair Sidonius'a göre Hunlar güzel insanlardı; at üzerinde uzun boylu görünürlerdi. Hâlbuki tarihçi Ammianus'a göre "Hunlar, güzellikten yoksundular. Sakalları çıkmadan ihtiyarlar, tıknaz, kuvvetli, boyunları kalın insanlardır." (Baştav 2002: 605, 600). Şüphesiz Hunlar, Germen kavimlerine göre esmer tenli idiler. Hunlara ait antropolojik malzeme %20-25 oranında Moğolsu tip gösteriyor (Baştav 2002: 605). Bütün bu tasvirler Sibirya kültürlerindeki Türk tipine uygundur. Jordanes'e göre Attila da "kısa boylu, geniş omuzlu, iri başlı ve ufak gözlü, seyrek sakallı, yassı burunlu idi." (Baştav 2002: 600).
Diğer bozkır Türk kağanları gibi Attila da gücünü Tanrı'dan aldığına inanmaktaydı; "kılıcını ilâhî bir ilhamın idare ettiğine ve kendisini kozmik kuvvetlerin kavimlerin üzerine çıkardığına inanıyordu." (Baştav 2002: 612). Köktürk kağanları gibi Tanrı "yarlıkadığı" (buyurduğu) için ve "kut"u olduğundan dolayı hükümdar olmuştu.
TÜRK DİLİ TARİHİ 73
Got tarihçisi Jordanes, Attila'nın cenaze törenini ve ardından söylenen ağıtı şöyle anlatmaktadır: "Kağanın nâşını, ordugâhın ortasına konan ipek bir çadırda tabuta yerleştirdiler; bunun etrafında görülmeğe değer törenler yapıldı. Hunların en seçkin atlıları bunun etrafında dolandılar. Bu esnada ölünün icraatı, yası yöneten yaşlılar tarafından dile getirildi." "Muncuk'un oğlu büyük kağan Attila, bütün kaharman kavimlerin hâkimi, sen, tek başına daha önce hiç kimsenin yapamadığı tarzda Hunların ve Cermenlerin ülkesinde hüküm sürdün, sen iki imparatorluğu korku içinde bıraktın, onların şehirlerini zaptettin. Onların hepsi senin kölen olmadan önce onların yalvarışlarına acıdın ve onlardan yıllık vergi aldın. Sen bütün bunları başarı ile tamamladıktan sonra arkanda acı yaralar bırakmadın ve adamlarının kininden uzak kaldın. Halkına himaye sağladın. Arkanda hiç acısı olmayan neşeli dostlar bıraktın. Bunu kim ölüme lâyık bulur, hiç kimse intikam düşünür mü?" "Matem türküleri söyledikten sonra mezarın üzerinde bir toy düzenlediler, büyük içki âlemi yaptılar. Bir abartmadan diğerine geçerek matem ve şenlik birbirini kovaladı. Geceleyin nâşını gizlice toprağa verdiler. Nâşı önce altın, sonra gümüş ve ardından da demir bir tabuta koydular. Bu suretle bu üç sağlam maddenin kudretli hükümdar ile sembolleştiğini düşündüler. Demir yenik kavimlerden, altın ve gümüş de her iki imparatorluktan kazanılmıştı. Muharebelerde düşmandan elde edilen silâhlar, kıymetli taşlarla süslü at takımları ve hükümdarlık alâmetleri onunla beraber gömüldü ve bunlar onun sarayının süsleri idiler. Büyük hazineyi insanların hırsından uzak tutmak maksadıyla mezar kazıcılarını menfur bir tarzda öldürdüler; onların hepsi acımasızca öldürüldü." (Baştav 2002: 649-650). Tıpkı Alp Er Tonga'nın veya Köl Tigin'in yoğunda olduğu gibi yiğitler atlarıyla ölünün erafında dolaşıp saçlarını kestiler, yüzlerini yoldular. Attila, Avrupalılarca "Tanrı'nın kırbacı" olarak kabul edildi; hakkında pek çok efsane oluştu. Ressamlara, heykeltraşlara, romancılara ve tiyatro yazarlarına konu oldu; "adına bir düzineye yakın opera" bestelendi; hakkında pek çok kitap yazıldı (Kafesoğlu 1996: 78). Bugünkü Belçika topraklarında, Romalı komutan Aetius'un Hun birliklerinden yardım alarak 436 yılında Burgundları yenmesi ve Burgund kralı Gundikar'ın öldürülmesi, Almanların ünlü Nibelungen destanına konu olmuş ve bu destanda Attila, Etzel adıyla olumlu bir kahraman olarak yer almıştır (Baştav 2202: 616; Kafesoğlu 1996: 74).
2. AVRUPA HUNLARI VE TÜRK DİLİ Avrupa Hunları hiç şüphesiz çok dilli bir konfederasyondu. Devlete dahil olan Alanlar, Germen, Slav ve Fin-Ugor kavimleri kendi dillerini konu-
74 Ahmet B. ERC1LASUN
şuyorlardı. Doğu ve Batı Roma ile ilişkiler dolayısıyla Lâtince de geçerli bir dil olmalıydı. Ancak devlette hâkim unsur olan Hunların dilinin Türkçe olduğu kesindir. Hunlardan kalan pek çok ismin açık bir şekilde Türkçe olması bunu göstermektedir. Açıkça Türkçe olduğu teşhis edilen isimler şunlardır (Caferoğlu 1958: 71; Golden 2002: 72-74): Muncuk (Priskos'ta Mundiukhos, Jordanes'te Mundzucus): Attila'nın babası. Türkçe boncuk. Aybars (Priskos'ta Oibars): Attila'nın amcası. Türkçe Ay+pars. İlek (Priskos'ta İlek, Jordanes'te Ellac): Attila'nın oğlu. Uygur ve Karahanlı metinlerinde ilig "hükümdar" demektir. Dengizih (Priskos'ta): Attila'nın oğlu. "Küçük deniz" anlamında. Atakam (Priskos'ta): Hun devlet adamı. Türkçe ata+kam. Eşkam (Priskos'ta): Hun devlet adamı. Türkçe eş+kam. Uldis (=Uldin): Hun hükümdarı. Türkçe Uldız (yıldız). Haraton : Hun hükümdarı. Türkçe Kara ton (kara elbiseli). Basıh (Priskos'ta Basih). Hun başbuğu. Türkçe Barsıg (pars gibi). Kursih (Priskos'ta Kursih). Hun başbuğu. Türkçe Kürsig (yiğitçe). Ayrıca Attila'nın karısının adı olan Kreka/Hrekan kelimesi de Arıg kan (temiz kan) olarak açıklanmaktadır (Golden 2002: 70). Attila'nın amcası Oktar ile oğlunun adı olan İrnah/Hernach (Bulgar hanları listesinde İrnik) da Türkçeyle açıklanabilecek kelimelerdir. O. Pritsak'a göre İrnek, eren + küçültme eki ek (Golden 2002: 74); S. Gömeç'e göre r-k seslerinin yer değiştirmesiyle İrkin/Erkin olarak açıklanabilir. Attila'nın ağabeyinin adı Bleda sözü de Bilde<Bilge olarak açıklanmıştır (Golden 2002: 72). Hun ileri gelenlerine az da olsa Hint-Avrupa unvanları verilmiştir. HintAvrupa dillerinde "hükümdar" anlamına gelen Rua/Ruga bunlardan biridir. Rua, Attila'nın amcasının adı değil unvanı olmalıdır. "Hükümdar" anlamına gelen Türkçe ilek<ilig de aynı şekilde Attila'nın oğlunun unvanı olsa gerektir. Attila adı ise Türkçe Etil (İdil=Volga) ile ilgili görülmektedir. Kelime sonundaki a Macarca küçültme ekidir. "Türk ad verme geleneğine göre bu nehir (Etil/İdil) kıyısında doğan cihangire Etil adı verilmiştir." (Rasonyi 1988: 70). Dengizik adındaki z, Nemeth ve Caferoğlu'na göre Avrupa Hunlarının, Bulgarlarınki gibi r-1 Türkçesi değil, z-ş Türkçesi konuştuklarını gösterir (Caferoğlu 1958: 71.)
TÜRK DİLİ TARİHİ 75
Avrupa Hunlarının, Çin kaynaklarında Hyung-nu olarak geçen asya Hunlarıyla ilişkisi de tartışılmıştır. Oysa Çin kaynaklarında Hyung-nu olarak belirtilen Orta Asya halklarının, milât sıralarındaki coğrafyacı Strabon, 125'te ölen tarihçi Plinius, 1. asır sonlarındaki Orosius ve 2. asrın ünlü coğrafyacısı Batlamyus gibi Grek yazarlarınca Hun olarak adlandırılması bu konuda şüpheye yer bırakmamaktadır (Kafesoğlu 1996: 68). Güney Kazakistan bozkırlarındaki Hunların 355-365 yıllarında Aral-Hazar arasındaki Alan ülkesini işgal edişleri hem Çin kaynağı Wei-şu'da, hem de Lâtin yazarı A. Marcellinus'ta geçmektedir. Alan ülkesini işgal edenler Çin kayanağında Hyung-nu, Marcellinus'ta Hun olarak geçmiştir. Ünlü Sinolog Hirth'in tespit ettiği bu ayniyet bütün şüpheleri ortadan kaldırmaktadır (Kafesoğlu 1996: 68). Benzer bir delil 311'deki bir olay vesilesiyle yazılan bir Soğdak mektubunda da vardır. 311'de Hyung-nu'lar Loyang şehrini aldılar. Lo-yang'ı alanlar Çin kaynaklarında Hyung-nu, Soğdak mektubunda ise Khun olarak geçmektedir. Henning'in bulduğu Soğdak mektubuyla da Hyung-nu -Hun ayniyeti bir kere daha ispatlanmıştır (Rasonyi 1988: 68). Böylece Avrupa Hunları, Asya Hunlarına bağlanmış olmaktadır. Avrupa Hunlarının hükümdarları da geriye doğru Asya Hun yabgularına ve dolayısıyla Motun'a, ileriye doğru Bulgar hanlarına bağlanmaktadır. 765 yılına kadarki kronolojiyi içine alan ve Slav vak'anüvislerince tespit edilen yazmalar arasında bulunan (Caferoğlu 1958: 86) Bulgar Hanları Şeceresine göre Attila'nın oğlu İrnek, Bulgar hanlarının atasıdır. Büyük Bulgar devletinin kurucusu Kurt, Dulo sülâlesindendi ve O. Pritsak'a göre Dulo sülâlesi, Asya Hun yabgulan sülâlesi Tuko ile aynıydı (Kafesoğlu 1996: 191). Şecerede İrnek'ten 300 yıl önce hüküm sürdüğü belirtilen Avitokhol, Kafesoğlu'na göre Siyenpilerin ortadan kaldırdığı Kuzey Hunlarının son yabgusudur (Kafesoğlu 1996: 65, 191). Bulgar Hanları Şeceresinde r-1 Türkçesiyle geçmesi tabiî olan bu Asya Hun yabgusunun adı Apa Tokuş olarak açıklanabilir. Öte yandan Macarların Arpad sülâlesi de kendisini Attila'ya bağlamaktadır (Rasonyi 1988: 72).