5 minute read
2. 3. 2. 2. 2. Fiil Çekimi
362 Ahmet B. ERCİLASUN
Oğuzların destanı olan Dede Korkut boylarının söyleyicisi Korkut Ata'nın vezirlik ettiği han'ın adı Reşideddin Oğuznamesinde Kayı İnal Han'dır. Reşideddin'de Kayı İnal'ın (İnal Yavı Han'ın) babası da zikredilir: İnalsır Yavkuy Han (Togan 1972: 54). İşte bu İnalsır Yavkuy Han, Arap kaynaklarının Sincîbu, Bizans kaynaklarının Silzibul dediği İstemi Kağandır. Sincîbu ve Silzibul kelimeleri Sir Yabgu'nun bozulmuş biçimleridir (Ercilasun 2002: 28). Sir Yabgu=Sincîbu=Silzibul= (İnal) Sir Yavkuy ayniyeti Oğuzların, Oğuz Kağan'dan 4000 yıl sonraki büyük cedlerinin İstemi Kağan olduğunu gösteriyor. Esasen Reşideddin Oğuzname'sinde, bilinen dönemlerden (Selçuklu-KarahanlıUygur) geriye gidildiğinde İnalsir Yavkuy, Kayı İnal Han ve Korkut Ata'nın yaşadığı dönem Köktürkler dönemi olmaktadır. Öte yandan Korkut Ata'nın yaşamış olduğu peygamber çağı da İstemi Kağan'la denk gelmektedir. Oğuzların Batı Köktürklerini oluşturan On Oklardan çıkmış olduğu, ömrünü Oğuzlar üzerine yaptığı araştırmalarla geçiren, "Oğuzlar" adlı muhteşem eserin yazarı Faruk Sümer tarafından da kabul edilmektedir (Sümer 1999: 2). Türgiş (On Ok) uzmanı Hüseyin Salman da aynı görüştedir (Salman 1998: 86). Batı Köktürkleri ve Türgişler çağında Oğuzlar henüz on boy (On Ok) hâlinde idiler. Sonradan Sarı Türgişler de denilen beş Tulu boyu şunlardı: Çu-mukoen, Hu-lu-u, Şe-şo-ti, Tu-ki-şi, Şu-ni-şe. Buna karşılık Kara Türgiş de denilen beş Nuşepi boyu ise şunlardı: A-si-kie, Ko-şu, Pa-sai-kan, A-si-kie, Ko-şu (Salman 1998: 7-8). Biz, Çin kaynaklarındaki bu biçimlerden en az dördünün, daha sonraki 24 Oğuz boyundan dördü ile eşleştirilebileceği kanaatindeyiz: Hu-lu-u=Üregir, Şuni-şe=Çepni, A-si-kie=Yazgır, Pa-sai-kan-Peçenek. Beş Türk boyundan biri olan Tu-ki-şi'nin Türgiş ile aynı olduğu kesindir. Köktürklerin ikinci döneminde Türgişler bütün On Oklara hâkim oldukları için zaman zaman Türgiş ile On Ok aynı anlamda kullanılmıştır. Türgişlerin hâkim duruma yükselmeleri, onları oluşturan oymakların da itibarını arttırmış olmalıdır. Biz Türgiş oymaklarından dördünü de daha sonraki Oğuz boylarından dördü ile eşleştiriyoruz: Sou-ko=Salgur, A-li-şe=Ala Ebçi (Alkaevli), Kiu-pi-şe=Kara Ebçi (Karaevli), Tu-hu-lo=Töger. Bizce Türgişler zamanındaki Kara-Sarı çekişmesi, Dede Korkut kitabına İç Oğuz-Dış Oğuz çekişmesi olarak yansımıştır. Sulu Kağan'ın ölümünden sonra iç çekişmelerle zayıflayan ve Karlukların işgali üzerine, Çu ve Talas havalisindeki ana yurtlarını 760'larda terk eden Oğuzların asıl macerası işte bundan sonra başladı. Onların batıya yolculuğu hakkındaki tek kayıt İbnülesîr'in, Halîfe Mehdî zamanında, yani 775-785 yıllarında "Oğuzların
TÜRK DİLİ TARİHİ 363
Maveraünnehir havalisine geldiklerini" bildiren kaydıdır (Kafesoğlu 1996: 143). Bu kayıt, On Ok'ların 760'larda ana yurtlarını terk edişiyle tam tamına uyuşmaktadır. Demek ki 15-20 yıl içinde Oğuzlar Maveraünnehir'de görülmüşlerdir. "Abbasîlerin Horasan valisi Abdullah bin Tahir zamanında (828844) üzerlerine ordu gönderilen Oğuzların nerede oturdukları söylenmiyor ise de onların artık bu esnada Aşağı Seyhun boylarında oturduklarında şüphe yoktur" (Sümer 1999: 65). Bizce daha Çu ve Talas boylarında iken Oğuz birliği içinde olan (On Oklardan biri olan) Peçeneklerin çoğu 9. yüzyıl başlarında birlikten ayrılarak daha batıya gittiler; Cim ve Yayık ırmakları arasına yerleştiler. Onlara yakın olan Oğuzların bir kısmı da 860-880 arasında Peçenekleri batıya ittiler (Kurat 1972: 65) ve aynı bölgeye onlar yerleştiler. Bu Oğuzlar (Uzlar) da daha sonra İdil'i geçerek Karadeniz'in kuzeyine gideceklerdir. 900'lerin başlarında Oğuzlar artık Seyhun boylarındadır: "X. yüzyılın birinci yansında Oğuzlar, Hazar Denizi'nden Seyhun (Gök Türkler devrindeki Yinçü Ögüz) ırmağının orta yatağındaki Fârâb (XI. yüzyıldaki Türkçe adı ile Karaçuk) ve İsfîcab yörelerine kadar olan yer ile bu ırmağın kuzeyindeki bozkırlarda yaşıyorlardı. İstahrî ve diğer coğrafyacıların eserlerinden Oğuz ülkesinin batı, güney ve doğu sınırları hakkında kati bir fikir edinilebiliyor. Buna göre, Oğuz ülkesi batıda Hazar Denizi'ne dayanıyordu. X. yüzyılın başlarında o zamana kadar meskûn olmayan Hazar Denizi'nin doğu kıyısındaki Siyah-Kûh (Kara-Dağ) yarımadası onlar tarafından işgal ve iskân edilmiş ve bundan dolayı bu yarımada Mangışlağ adını almıştır. Güneyde İslâm ülkeleriyle olan sınıra gelince, güneybatıda yani Harizm ülkesinde sınır Curcan (Gürgenç) ve bilhassa bu şehrin kuzey batısındaki Cit (Jit) kasabasından başlıyordu. Aral Gölü'nün güneyindeki Baratekin de sınır kasabalarından idi. Mâverâünnehr'de sınır Buhara kuzeyindeki çölden başlayarak İsfîcab bölgesine kadar uzanıyordu. Seyhun'un sağ kıyısında, Karaçuk Dağlarının eteğinde ve Yesi'ye bir günlük mesafede bulunan berkitilmiş Savran (Sabran), Müslümanlar'ın Oğuzlara karşı sınır şehri idi. Seyhun Savran'dan az ilerde Oğuz ülkesine giriyordu." "Oğuz ülkesinin kuzey sınırına gelince X. yüzyıl İslâm coğrafyacılarından İstahrî Oğuz sınırını bu yönde İtil ırmağının meydana getirdiğini söylüyor. Çağdaş Bizanslı müellifi İmparator Constantin Porphyrogenitus'un sözleri de bunu doğruluyor. Fakat İbn Fadlan 921 yılında Bulgar'a giderken Cim (Emba) ırmağının ötesinde Oğuzlar'ı görmemiş, buna karşılık Yayık'ın batısında Peçeneklerle karşılaşmıştı. Aşağı Seyhun ile Aral'ın çöl bölgesine Belhi'ye bağlı Coğrafyacılar Oğuz çölü
364 Ahmet B. ERCİLASUN
(Mefâzâtu'l-Guzziyye) adını verirler. Oğuzlar ise bu çöl bölgesine KaraKum demekte idiler" (Sümer 1999: 61-62). X. yüzyılda Oğuzlar bu bölgede bir devlet kurmuşlardı. Başlarında Yabgu vardı. Yabgunun naibine Köl İrkin deniyordu. Başkentleri Seyhun'un Aral'a döküldüğü noktaya çok yakın bir yerdeki Yeni Kent idi. Cend, Karaçuk, Suğnak, Karnak, Süt Kent, Barçınlıg Kent gibi şehirleri vardı (Kafesoğlu 1996: 144). Hiç şüphesiz Oğuzların büyük bir kısmı göçebe olarak yaşıyordu. 1070'lerde Kâşgarlı Mahmud, Oğuzları 22 boy olarak gösterir: Kınık, Kayıg, Boyundur, Iwa/Yıwa,. Salgur, Afşar, Begtili, Bügdüz, Bayat, Yazgır, Eymür, Karabölük, Alkabölük, İgdir, Üregir/Yüregir, Totırka, Ulayundlug, Töger, Beçenek, Çuvaldar, Çepni, Çaruklug (DLT 1:55-58). Kâşgarlı bu boyların isimlerini damgalarıyla birlikte "Oguz" maddesinde vermiştir. "Türkmen" maddesinde iki Halaç boyunun da bunlara sonradan katıldığını belirtir. 14. yüzyılın başında Reşideddin 24 Oğuz boyunu aşağıdaki şekilde vermiştir. Bozoklar: Kayı, Bayat, Alkaravlı, Kara İvli, Yazır, Döger, Dodurga, Yaparlı, Avşar, Kızık, Begdili, Karkın. Üçoklar: Bayındır, Beçene, Çavuldur, Çepni, Salur, Eymür, Alayuntlı, Üregir, Yigdir, Bügdüz, Yıva, Kınık. Yazıcıoğlu'nun Tevârîh-i Âl-i Selçuk'unda Alkaravlı, Alka Evli; Çavuldur, Çavundur; Yigdir, İgdir olmuştur (Sümer 1999: 230-231). Oğuz yabguluğunun yıkılışı ve Selçukluların ortaya çıkışı, Reşideddin Oğuznamesinde şöyle anlatılır: "Buran Han'ın ölümünden sonra oğlu Ali Han babasının yerine padişah oldu. Ali Han Manda (Mayda?) ve Yenikent'te yirmi sene padişahlık etti. Kendisi Amuye Suyu'nun bu tarafında oturuyordu. Amuye'nin öbür tarafında Ceyhun Irmağı kıyılarında kalabalık kabileler oturuyordu. Onların önderi (moqaddem) birkaç bey (Cend Beyi ?) idiler. Ali Han kendi oğlu Kılıç Arslan'ı kırkbine yakın atlı çıkaran o taraftaki kabilelerin idaresine memur etti. Yüz seksen yaşında olan Bügdüz Qardıçı'yı oğlunun doğrulukla iş görmesi ve Qardıçı'nın adaletinden ayrılmamasını tenbih ederek naib ve vezir olarak onunla gönderdi. Oğlunun beline bir kılıç bağlayıp 'adın Kılıç Arslan olsun' dedi. Onlar Horasan'a vardılar ve birkaç yıl geçtikten sonra Kılıç Arslan büluğ çağını geçirip delikanlı olmuştu. Hemen hergün günah ve kötülükle meşguldü. Geceleri beylerin kızlarının evine gidip onların ırzına geçiyordu. Beyler ise buna tahammül edemiyorlardı. Ona bu sebeple 'zalim Şah-Melik' adını verdiler. Hep beraber Atabek Qardıçı'mn yanına varıp ondan uzun boylu şikâyette bulundular. Qardıçı da ona pek çok nasihat etti ama, fayda vermedi. Nihayet beyler hep beraber onu yakalamaya karar