รงevre dostu dergi
01/12/09
her sayfas覺nda farkl覺 bir enerji... www.viewboxmagazin.com
çevre dostu dergi
editor
01/12/09
Aralık 2009 Sayı:5 Genel Yayın Yönetmeni Mert Türkoğlu mert@viewboxmagazin.com
Veda... 2009’un son sayısında aşıklar şehri Roma’da olmanın keyfini çıkarıyoruz, Tutkunun adı Tango’dur deyip, kendini “kuşağının en etkili modacısı” olarak ifade eden John Galliano’nun başarısına uzanıyoruz... Maya takvimine dayandırılan kıyamet senaryosu ve sözde bir Hollywood başarısı 2012 izleyici rekorları kıracak gibi, birçok bayanın kalbini kazanan ve Formula 1’in bu yılki şampiyonu Jenson Button. Aylardan Aralık olunca ve koca 1 yılın bittiğinin farkına varınca akıllarda hep aynı soru olur. Koskoca 1 yıl nasıl geçti? Cevap çok basit “çok hızlı geçti”... Şimdi yepyeni bir yıla girmeye günler kala 2010’un da bir önceki yıl gibi sizin için hızlı, dopdolu, keyifli, sağlıklı geçmesini diliyoruz. Ve 2009’a veda ediyoruz. Mutlu yıllar
~ Görsel Tasarım ve İnternet Uygulama me - tasarım grubu ~ Temsilcilerimiz Los Angeles Alper Nakri alper@viewboxmagazin.com Washington DC Erkan Demir erkan@viewboxmagazin.com Viyana İsmail Gökmen ismail@viewboxmagazin.com ~ Katkıda Bulananlar Elif Türkoğlu --------------------------Ahu Kılıç --------------------------PY py.iletisim@gmail.com ---------------------------Esra Yarıcı ---------------------------Selin Bilgiç ~ İletişim editor@viewboxmagazin.com mert@viewboxmagazin.com ~ viewboxmagazin.com dergisinde, yayınlanan haber ve fotoğraflardaki görüşler eser sahibine aittir. www.viewboxmagazin.com sorumlu tutulamaz.
içindekiler Türkan Şoray
37
28 Haziran 1945’de devlet demir yollarında memur olan Halit Şoray ve ev hanımı Meliha Şoray’ın kızı olarak İstanbul Kanatlarımın Altında’da dünyaya geldi. ilköğrenimini 1956’da Feriköy İlkokulu’nda tamamladı.
Tutkunun adı
Neşeli Hayat
TANGO
Yılmaz Erdoğan’ın “ hüznünde mizah, mizahında hüzün barındıran bir hikaye” diye tanımladığı filmi Neşeli Hayat vizyona girdi... Rıza Şenyurt (Yılmaz Erdoğan) Noel Babanın tam olarak ne olduğunu bilmemektedir!!!
Tutku, Aşk, Nefret, Gerilim, Oyun... Baştan aşağı tutkunun gözle görülür olduğu iki beden birbiriyle kazananın çok da önemli olmadığı bir oyun oynuyor…
45
51
roma “Hakkında söylenebilecek her şeyin zaten söylenmiş olduğuna” inanılan Roma, sanatın, tarihin ve dinin iç içe geçtiği üç bin yıllık bir kent.
29
viewbox 5
Kıyamet koptu “Maya takviminedayandırılan kıyamet senaryoları, 2012 filminin “viral pazarlaması’ndan başka birşey değil!”
17
Jenson Button Ross Brawn’un takımında yeniden doğan Jenson Button, 2010 yılında 6 yarış birinciliği ve 4 pole pozisyonu ile yıllardır kendisinden 23 beklenen patlamayı yaptı.
victoria’s secret vakti geldi New York’ta gerçekleşen 2009 Victoria’s Secret defilesi yine büyük bir prodüksüyona imza attı. Beş hafta önce doğum yapan Heidi Klum’ın da podyumda yürüdüğü, Black Eyed Peas’in şarkılarıyla katıldığı Victora’s Secret iç çamaşır defilesi, her 89 zamanki gibi büyük bir prodüksüyon olarak gerçekleşti.
Kaspersky Lab’den Netbook’lara özel kampanya Kaspersky Lab, küçük, hafif ve kolay taşınıp internet erişimi de sağlayan günümüzün en popüler cihazları Netbook (mini bilgisayar) kullanıcılarına özel bir kampanya başlattı. Netbook kullanıcılarını internetten gelebilecek zararlı yazılımdan koruyan Kaspersky Internet Security 2009 for UltraPortables, Kaspersky Lab ürünleri satan mağazalardan 31 Aralık 2009 tarihine kadar, yüzde 50 indirimli satın alınabilecek.
alışveriş Cappuccino’nun tadı ve paketi yenilendi İçinde hiçbir katkı maddesi bulunmayan % 100 doğal kahve ve kahve kremasından oluşan NESCAFÉ Cappuccino, yenilenen iştah açıcı tadı ve yeni paketiyle tüketicilerin beğenisine sunuldu. Gerçekleştirilen tat testlerinde en yakın rakibine karşı tüketicilerin % 78’i tarafından tercih edilen NESCAFÉ Cappuccino, bol köpüklü ve daha da lezzetli yeni tadıyla kahve severlerden tam not aldı.
Pizza Hut’ta sosis kenarlı pizzaların lezzetine lezzet eklendi Pizzada yeni moda Pizza Hut Sosis Kenarlı Pizza’lar şimdi Hardal Dip Sos’la iki kat lezzetli. Üstelik 2-3 kişilik klasik orta boy pizzaların fiyatı sos dahil sadece 10 TL.
LC Waikiki’den şehri kucaklayan sonbaharlıklar LC Waikiki, bu sonbahar çok sade ve bir o kadar da zarif bir koleksiyona imza atıyor. Her zamanki gibi hem ofis hem hafta sonu gardırobuna seslenen yeni koleksiyon harika bir sonbahar paleti sunuyor kadınlara. Şehri kucaklayan tarzları sade bir dille sunan, 70’lerden izler taşıyan nostaljik desen ve siluetlerin modern kesimlerle buluştuğu koleksiyon, hem pratik hem kadınsı öğelerden oluşan klasik bir sonbahar şıklığı olarak tanımlanabilir. Aksesuarlar ve ayakkabılar bu görüntüde önemli rol oynuyorlar.
Casper’dan 4 çekirdeği devleştiren teknoloji Teknoloji lideri Casper, dünyanın “En Yeni ve En Hızlı işlemci Teknolojisiyle donatılmış yeni Casper Nirvana’yı piyasaya sundu. Casper Nirvana i7-720QM, Intel ® Core™ i7 işlemcisi ile, teknoloji tutkunlarına benzersiz bir performans deneyimi sunuyor. 2 GB DDR3 Nvidia Geforce GT 240M Ekran Kartı (1 GB Ayrılmış Bellek) ile gelen üstün grafik performansı sayesinde; Casper Nirvana ile HD kalitesinde videolar oynatabilir, güç gerektiren Direct X 10 destekli oyunları rahatlıkla oynayabilirsiniz.
viewbox 9
Ayaklarınız kışa hazır mı? Soğuk kış aylarında, ayaktaki kan dolaşımını hızlandırarak ayakları ısıtan LCN canlandırıcı ayak kremi ile ayaklarınızı da kışa hazırlayın… İçeriğinde biberiye, karanfil ve deniz elastini bulunan bu özel bileşimli krem, ayak dokusunu güçlendirerek canlandırıyor. 300 kadar çeşidi bulunan karanfilin içinde ağrı kesici, lokal anestezik ve spazm çözücü doğal bir madde mevcut. Bu sayede ağrıların ve gerginliğin giderilmesine yardımcı oluyor. Antioksidan özelliğine sahip biberiye ise ayaklarda soğuğun sebep olduğu ağrılara, romatizmaya ve mafsala iyi geliyor, kan dolaşımını hızlandırıyor.
Harcamaların % 46’sı kredi kartı ile yapılıyor MasterCard tarafından yıllık olarak düzenlenen ve Türkiye’nin kentsel nüfusunu temsil eden 11 il merkezinde 1000 kişi üzerinde yapılan MasterIndex araştırması nın Ekim 2009 sonuçlarına göre; kredi kartı sahipleri alışverişlerinin yüzde 46’sını kredi kartı ile yapıyor. Kredi kartı cüzdanlardan ayda ortalama 12 kez çıkıyor. İşlem başına ortalama harcama tutarı ise 84 TL. Araştırma sonuçlarına göre cebimizde ortalama 1.8 adet kredi kartı bulunuyor. Banka kartı adedi ise geçen yılın aynı döneminde ortalama 1.4 iken büyük bir sıçrama ile 1.8’e çıktı. MasterIndex’e göre tüketiciler bir çok alışveriş noktasında nakit yerine kredi kartı kullanmayı tercih ediyor; bunların başında ise giyim mağazaları, süpermarketler ve akaryakıt istasyonları geliyor. Yeni kart alırken bankaya duyulan güven ve kredi faizinin düşüklüğü en önemli unsur. Kredi kartı kullanımında ise en fazla indirim ve taksit olanaklarına önem veriliyor.
alışveriş
Sıra kart borcu ödemelerine geldiğinde ise Türk halkının çoğunluğunun kredi kartı borcunu kredilendirmeden tamamını ödediği ortaya çıkıyor. MasterCard tarafından gerçekleştirilen MasterIndex araştırmasında Türk halkı’nın son aylardaki kredi kartı kullanım alışkanlıkları incelendi. MasterIndex’e göre kredi kartı sahipleri harcamalarının yüzde 46’sını kredi kartıyla yapıyor. Geçtiğimiz yıl aynı dönem MasterIndex verilerine bakıldığında bu rakam yüzde 40’idi. Bu oran yüksek gelir grubunda yüzde 55’e çıkarken alt orta gelir grubunda yüzde 43’e düşüyor. Yaş gruplarına bakıldığında 45-54 yaş grubunun harcamalarının yüzde 53’ünü kredi kartı ile yaptığı görülüyor. Bu oran 2024 yaş grubunda yüzde 39’da kalıyor. Alışverişlerinde kredi kartını en fazla kullanan bölgeye bakıldığında İç Anadolu Bölgesi’nin yüzde 63’le liderliği elinde tuttuğu, bu bölgeyi sırasıyla Akdeniz Bölgesi (yüzde 51), Marmara Bölgesi (yüzde 39), Ege Bölgesi (yüzde
viewbox 11
38), Güney Doğu Anadolu Bölgesi (yüzde 38), Karadeniz Bölgesi (yüzde 35) ve Doğu Anadolu Bölgesi (yüzde 27) takip ediyor. KREDİ KARTIMIZI AYDA ORTALAMA 12 KEZ KULLANIYORUZ Araştırmaya göre, Türk halkı kredi kartlarını ayda ortalama 12 kere cüzdanlarından çıkartıyor. Bu rakam geçen yılın aynı döneminde 8’idi. Kredi kartı kullanım sıklığında kadın erkek ayırımına bakıldığında kadınların ayda 12.5 kere kullanımla, 11.3 kere kullanan erkeklerin geride bıraktığı görülüyor. Kart kullanım sıklığı sosyo-ekonomik seviyeye göre incelendiğinde üst gelir grubunun ayda 14 sefer kullanımla lider, orta gelir grubunun ise ayda ortalama 7 kez kullanımla son sırada yer aldığı görülüyor. Kredi kartını en sık kullanan yaş grubu ise ayda 15 seferlik kullanımla 45 - 54 yaş grubu. Kredi kartı kullanım oranları bölgesel bazda incelendiğinde ise 21 kerelik kullanımla İç Anadolu Bölgesi’nin kredi kartını en fazla kullanan, ayda 5 seferlik kullanımla Doğu Anadolu’nun ise en az kullanan bölge olduğu ortaya çıkıyor. İŞLEM BAŞINA ORTALAMA HARCAMA TUTARI 84 TL Kredi kartı sahiplerine hangi tutardaki harcamalarını kredi kartı ile ödedikleri sorulduğunda ortaya çıkan rakam ortalama 84 TL. Bu
alışveriş
rakam kadınlarda 72 TL’ye düşerken, erkek kredi kartı kullanıcılarında ortalama 93 TL’ye çıkıyor. Konu sosyo ekonomik seviyeye göre incelendiğinde ise alt orta gelir seviyesindeki kullanıcıların (C2 sosyo ekonomik seviye) ortalama 99 TL ile ilk sırada yer aldığı görülüyor. Alt gelir grubu ise (DE sosyo ekonomik seviye) işlem başına ortalama 58 TL’lik kullanımla en alt sırada. Kredi kartının cüzdanlardan çıkma ortalamasına yaş gruplarına göre baktığımızda ise 30-34 yaş grubu ortalama 104 TL ile kredi kartlarını en yüksek meblağda cebinden çıkaran kesim. 20-24 yaş grubundakiler ise ortalama 62 TL ile en düşük rakam için kredi kartlarını kullanan yaş grubu.
bölünerek ödenebileceğini bilmiyordum o yüzden kredilendirmiyorum” derken kredi kartı sahiplerinin yüzde 17’si ara sıra kredilendirme yaptığını, yüzde 6’sı eskiden kredilendirme yaptığını artık yapmadığını, yüzde 5’i ise genelde kredilendirdiğini söylüyor.
KREDİ KARTI BORCUMUZU KREDİLENDİRMİYORUZ Kredi kartı sahiplerine kredi kartı ödemelerinde kredilendirme yapıp yapmadıkları sorulduğunda yüzde 54’lük kesimden yapmıyorum yanıtı alındı. Yüzde 18’lik kesim “borcumun aylara
SOSYO EKONOMİK SEVİYE YÜKSELDİKÇE CEPTEKİ KART ADEDİ ARTIYOR Kredi kartı ve banka kartı sahipliğinde üst gelir seviyesine ait kişiler diğerlerini geride bırakıyor. Araştırmaya göre bu grubun cüzdanlarında ortalama 2.9 adet kredi kartı, 2.2 adet
CEBİMİZDE 1.8 ADET KREDİ KARTI BULUNUYOR Araştırmaya göre Türk Halkının cebinde ortalama 1.8 adet kredi kartı bulunuyor. Geçen sene aynı dönem verilerine bakıldığında cüzdanlardaki kredi kartı adedinin 1.7 olduğu görülüyor. Banka kartı adedi ise geçen senenin aynı döneminde ortalama 1.4 iken bu sene sıçrama yaparak 1.8 adet ile son beş yılın en yüksek ortalamasına ulaşıyor.
viewbox 13
MasterIndex’in 2006 Kasım sonuçlarında kredi kartı sahiplerinin yüzde 29’u internet üzerinden gerçekleştirdikleri alışverişlerinde kredi kartı kullanmayı tercih ederken bu oran Ekim 2009’da yüzde 50’ye çıkıyor.
banka kartı bulunuyor. Düşük gelir grubundaki kişiler cüzdanlarındaki ortalama kart adetleri ile (kredi kartı 1.8, banka kartı 1.9) orta gelir grubunu geride bırakıyor. 35-44 YAŞ KART SAHİPLİĞİNDE LİDER Cüzdanlardaki kart adetleri yaş kırılımına göre incelendiğinde, en fazla kredi kartına sahip kesimin ortalama 2 kartla 35 - 44 yaş, en fazla banka kartına sahip kesimin ise 2.4 adet kartla 25 - 29 yaş olduğu görülüyor. En az kredi kartına sahip yaş grubu 1.3 adet kartla 15 -19, en az banka kartına sahip yaş grubu ise 1.4 adet kartla 15-19 ve 45-54 yaş grupları. KREDİ KARTLARI EN ÇOK GİYİM MAĞAZASI, SÜPERMARKET VE BENZİNCİLERDE KULLANILIYOR MasterIndex araştırmasına göre kredi kartı sahipleri bir çok alışveriş noktasında nakit yerine kredi kartı
alışveriş
kullanmayı tercih ediyor. Kart sahiplerinin yüzde 85’i giyim mağazalarında, yüzde 79’u süpermarketlerde, yüzde 75’i akaryakıt istasyonlarında ağırlıklı olarak kredi kartı kullanıyor. Kredi kartı ile ödemenin tercih edildiği diğer alışveriş noktaları arasında beyaz eşya / elektronik eşya mağazası (yüzde 72), havayolları (yüzde 68), mobilya mağazası (yüzde 64), seyahat acentası ve otel / konaklama (yüzde 60), internetteki alışverişler (yüzde 50), otomobil kiralama (yüzde 41) ve okul / dershane ödemeleri (yüzde 41) geliyor. Kredi kartı sahiplerinin alışveriş noktalarında kredi kartı kullanma oranları üç yıl öncesiyle kıyaslandığında kredi kartı kullanım alışkanlığının gözle görülür şekilde arttığı anlaşılıyor. Kasım 2006’da yüzde 75 olan giyim mağazalarından kredi kartı ile ödeme yapma oranı yüzde 85’e, yüzde
60 olan akaryakıt istasyonlarında kredi kartı kullanma oranı yüzde 75’e, yüzde 36 olan havayollarında kullanım yüzde 68’e, yüzde 29 olan kredi kartı ile otel / konaklama ödemesi ise yüzde 60’a çıkmış görünüyor. PUANLAR SÜPERMARKET VE GİYİM MAĞAZALARINDA HARCANIYOR Türk Halkının yüzde 30’u kredi kartlarında biriken puanları mağazada kasada soruldukça kullanıyor. Yüzde 26’sı biriken puanları hemen harcarken, yüzde 24’ü biriktirip bir ihtiyacını karşılıyor, yüzde 10’u ise puanlarıyla sevdiklerine hediye alıyor. Biriken puanlar süpermarket / market / bakkallarda (yüzde 76), giyim mağazalarında (yüzde 75), lokanta / restoranlarda (yüzde 26), cep telefonuna kontör almak için (yüzde 25) harcanıyor. ÖN ÖDEMELİ KARTLARA İLGİ ARTIYOR Tüketicilere bir banka hesabına bağlı olmayan, karta yüklenen tutar kadar harcama yapılmasına imkan veren ön ödemeli kart kullanıp kullanmayacakları sorulduğunda katılımcıların yüzde 48’i kullanacağını bildirdi. Kullanıcılar, ön ödemeleri kartları tercih etme nedenlerini ise; hesapta olan paradan fazlasını harcayamadıkları için bütçe kontrolü sağlaması, nakit taşımaktan daha pratik ve güvenli olması, banka hesabı gerektirmeden de kullanılabilir olması, internette alışveriş yapma kolaylığı ve hediye kart olarak kullanılabilme özelliği olarak sıralıyor.
viewbox 15
bakışhaber
Kıyame “Maya takvimine
dayandırılan kıyamet senaryoları, 2012 fil
viewbox 17
et koptu
lminin “viral pazarlaması’ndan başka
birşey değil!”
Maya takvimine dayanan ve makalede kesin dille yalanlanan kıyamet teorilerinin en popüleri, aslında Sümer medeniyetine mal edilen bir kehanetten yola çıkıyor. Buna göre Nibiru adlı bir meteor ya da gezegen, 2012’de Dünya’ya çarpacak ve insanlığın sonunu getirecek.
Maya takvimine göre Dünya’nın 2012’de büyük bir değişikliğe uğrayacağı, büyük ihtimalle göktaşı çarpması sonucu kıyamet yaşanacağı kehanetlerine NASA’da çalışan önemli bir astrofizikçiden yanıt geldi: Saçmalık! Amerikan Uzay Ajansı NASA’da görevli üst düzey astrobiyologlardan Dr. David Morrison, Maya takvimine dayandırılarak Dünya’nın 2012 sonunda büyük bir kıyametle karşı karşıya kalacağı iddiasının ‘2012 filiminin yapımcılarının teşvik ettiği bir internet dedikodusu’ olduğunu savundu. NASA’da ‘Astrobiyoloğa Sorun’ adlı çağrı servisini yöneten Dr. Morrison, Maya kehaneti hakkında her gün
en az bin e-posta aldığını, bu yoğun ilgi üzerine akıldaki soruları yanıtlayan bir makale yayımlama ihtiyacı hissettiğini söyledi. Makale, Astronomical Society of Pacific derneği bülteninde yer aldı. Maya takvimine dayanan ve makalede kesin dille yalanlanan kıyamet teorilerinin en popüleri, aslında Sümer medeniyetine mal edilen bir kehanetten yola çıkıyor. Buna göre Nibiru adlı bir meteor ya da gezegen, 2012’de Dünya’ya çarpacak ve insanlığın sonunu getirecek. Bu kehanet, Maya takviminin de aynı yılın Aralık ayında sona
bakışhaber
viewbox 19
ermesiyle birleşince, kıyamet senaryosu yazmayı sevenler için malzeme oluşturuyor. Başrolünü John Cusack’ın oynadığı ve Kasım’da vizyona giren ‘2012’ adlı kıyamet filmi vizyona girmeden korkuları körüklüyor. Amazon.com’da şu anda 2012’de kıyamet olacağını tartışan tam 175 kitap satışta. NASA GÖKCİSİMLERİNİ GİZLEYEMEZ Dr. Morrison ise ‘Nibiru’ teorisine gülüyor. Çünkü ona göre her şeyden önce Nibiru diye bir göktaşı olamaz. Zira 2012’de değil Dünya’ya çarpacak, yakınından geçecek bir meteor bile yakınlarda görünmüyor. ‘Gezgin gezegen’ diye bir şey zaten evrende bulunmuyor. ‘Nibiru’ rolündeki bir gök cisminin var ama ‘görünmez’ olduğu iddiasına da Morrison’ın yanıtı ise “saçmalık’. Bunu savunan komplo teorisyenleri bu cismin NASA tarafından bilindiğini ama gök haritalarında çok iyi şekilde gizlendiğini öne sürüyor. Dünyada çok iyi ekipmanlara sahip onbinlerce amatör astronom olduğunu söyleyen Morrison, Dünya’ya sözde Nibiru kadar yakın olabilecek tüm cisimleri bunların çoktan görmüş olacağını söylüyor. Öte yandan gökyüzünü izleyen tek ulusal uzay ajansının NASA olmadığının da altını çiziyor. Morrison, “Böyle bir cisim yok; Dünya’ya yaklaşan bir cismi
hiç kimsenin gizlemesi de mümkün değil” diyor. Maya takviminin neden 2012’de sona erdiği sorusuna Morrison’ın yanıtı ise şöyle: “Şüphe yok ki eski uygarlıkların hazırladığı takvimler tarihçiler için çok ilginç araştırma alanlarıdır. Ancak bunların başlangıç ya da bitiş tarihlerini Dünya’nın doğma ya da yokolmasıyla ilişkilendirmek anlamsız. Benim masa takvimim de 2009 sonunda bitiyor ama kalkıp bunu ‘Dünya 2009 sonunda yok olacak’ şeklinde yorumlamıyorum.” “Daha da önemlisi, eski veya yeni, hiç bir takvim gelecekte belirli bir tarihte gezegenimize birşeyler olacağını bize söyleyemez. Benim takvimimin Aralık 2009’da bitiyor olması bana sadece ‘yılbaşının geldiğini’ söyleyebilir.” 16. yüzyılda yaşamış meşhur kahin Nostradamus’un da kıyamet günü olarak 2012’yi işaret ettiği iddialarına karşı Morrison, “Nostradamus’un hangi kehaneti doğru çıktı ki?” diye soruyor. HOLLYWOOD BİLİME ZARAR VERDİ! Dünya’nın 2012’de büyük bir değişim geçireceği kehanetinden üretilen bir
bakışhaber
Morrison, 2012 kıyamet senaryolarının insanları bu kadar etkilemesinin suçunu Hollywood’a atıyor. Normalde bu denli endişe yaratmayacak bir konuyu Hollywood’ın sofistike bir PR kampanyası ve ‘viral pazarlama’ yoluyla şişirdiğini söyleyen Morrison, internetteki pek çok kıyamet sitesi veya blogunun da film yapımcıları tarafından açıldığına inandığını belirtiyor.
başka iddia, Samanyolu’nda gezegenlerin dizilişinde değişim olacağı, bunun da Dünya’nın çekim alanını etkileyerek ekseninde ters yönde dönmeye başlamasına yol açacağı. “İmkansız” diye konuşan Morrison, bunun Dünya’nın oluştuğu zamandan beri bir kere bile olmadığını belirtiyor ve devam ediyor: “Her 400 bin yılda bir yerkürede manyetik kutuplaşma olabiliyor ama bu hem dönüş istikametini değiştirmez hem de bir dahaki sefere en az birkaç bin yıl var. Üstelik yerküreyi imha özelliği de yok”. Morrison, 2012 kıyamet senaryolarının insanları bu kadar etkilemesinin suçunu Hollywood’a atıyor. Normalde
bu denli endişe yaratmayacak bir konuyu Hollywood’ın sofistike bir PR kampanyası ve ‘viral pazarlama’ yoluyla şişirdiğini söyleyen Morrison, internetteki pek çok kıyamet sitesi veya blogunun da film yapımcıları tarafından açıldığına inandığını belirtiyor. Morrison Hollywood’a olduka sert çıkıyor ve onları ‘kar etmek uğruna evren hakkında fazla bilgisi olmayan genç internet kullanıcısı kesimi etkileyip astronomi ve uzay hakkında korkutmakla’ suçluyor. Morrison’ın son sözü şöyle: “2012 filmi üstünden yaratılan kozmofobi bugüne kadarki en büyük evren asparagaslarından. Ve bu fobinin etkisi maalesef uzun ömürlü olacak”.
viewbox 21
köşehaber
selin bilgiç
Jenson
viewbox 23
Bu yıl ilk 7 yarışın 6’sını kazanarak sezona rüzgar gibi başlayan Button, Formula 1 pistine ilk kez, 2000 yılında Williams ile çıktı. Sırasıyla Benetton, Renault, Bar-Honda, Honda ile yarıştı. Jenson Button, 2009 yılında Brawn GP’nin koltuğuna oturdu. Ross Brawn’un takımında yeniden doğan Jenson Button, 2010 yılında 6 yarış birinciliği ve 4 pole pozisyonu ile yıllardır kendisinden beklenen patlamayı yaptı.
yılın en hızlısı...
Button
köşehaber
viewbox 25
Bu yılın en önemli isimlerinden birisi de, Ross Brawn’idi. Brawn GP ile F1’e Michael Schmacher’in ardından yeni bir soluk getiren Ross Brawn istediğinde ne kadar büyük işlere imza atabileceğini gösterdi. Ama Ross Brawn’ın dehasıyla ortaya çıkan Brawn GP, sezon sonunda Mercedes’e satıldı ve ilk yılında duble yaparak F1 tutkunları için ufak çapta bir efsane oldu.
Kariyerinin belki de en unutulmaz yarışmalarına imza atan ve ipi göğüsleyen Jenson Button, Brawn GP ile 2009 yılının Formula 1 şampiyonu oldu. Ardında Sebastian Vettel ve takım arkadaşı Rubens Barrichello’yu bıraktı. Rubens Barrichello ile aldıkları puanlar da Brawn GP’ye markalar şampiyonluğunu getirdi. Bu yıl ilk 7 yarışın 6’sını kazanarak sezona rüzgar gibi başlayan Button, Formula 1 pistine ilk kez, 2000 yılında Williams ile çıktı. Sırasıyla Benetton, Renault, Bar-Honda, Honda ile yarıştı. Jenson Button, 2009 yılında Brawn GP’nin koltuğuna oturdu. Ross Brawn’un takımında yeniden doğan Jenson Button, 2010 yılında 6 yarış birinciliği ve 4 pole pozisyonu ile yıllardır kendisinden beklenen patlamayı yaptı. Jenson Button, kariyerinin en önemli dönemine başlayacak ve 2010 yılında McLaren Mercedes adına yarışacak. McLaren Mercedes’in yıllardır
kurmaya çalıştığı takım, Lewis Hamilton ve Jenson Button ile tamamlandı. Button, artık güçlü bir otomobil ve teknik ekip ile neler yapabileceğini göstermeye hazır. Button’ın şampiyonluk apoletinden dolayı, yeni yarış sezonunda, Felipe Massa ve Fernando Alonso’nun Ferrari’sine karşı, McLaren Mercedes bir adım da olsa önde. Bu yılın en önemli isimlerinden birisi de, Ross Brawn’idi. Brawn GP ile F1’e Michael Schmacher’in ardından yeni bir soluk getiren Ross Brawn istediğinde ne kadar büyük işlere imza atabileceğini gösterdi. Ama Ross Brawn’ın dehası ile ortaya çıkan Brawn GP, sezon sonunda Mercedes’e satıldı ve ilk yılında duble yaparak F1 tutkunları için ufak çapta bir efsane oldu. Önümüzdeki yıl, Ross Brawn’un Mercedes motoru ile neler yapacağı, Kimi Raikkonen’in pistlerden uzak kalışı, Mercedes ve
köşehaber
viewbox 27
Formula 1’in yakın tarihini Michael Schumacher’den önce ve sonra diye ayırmakta fayda var. Schumi’nin Ferrari’de rüzgar gibi estiği dönemde, Bernie Ecclestone’a göre pistler tek düze ve yavandı. Kuralların değişmesi gerekiyordu, F1’de yenilenme şarttı. Michael Schumacher F1’den ayrıldı bu kez de, seyirci rakamları ve reklam gelirleri düştü. Yine yenilik gerekti ve kurallar değiştirildi; sonra tekrar, sonra tekrar…
Ferrari kapışması, Michael Schmacher’in bir kere de olsa pistlere çıkıp çıkmayacağı ve Red Bull ile Sebastian Vettel’in neler yapacağı merak konusu. FORMULA 1’DE TAŞLAR YERİNDEN OYNUYOR Formula 1’in yakın tarihini Michael Schumacher’den önce ve sonra diye ayırmakta fayda var. Schumi’nin Ferrari’de rüzgar gibi estiği dönemde, Bernie Ecclestone’a göre pistler tek düze ve yavandı. Kuralların değişmesi gerekiyordu, F1’de yenilenme şarttı. Michael Schumacher F1’den ayrıldı bu kez de, seyirci rakamları ve reklam gelirleri düştü. Yine yenilik gerekti ve kurallar
değiştirildi; sonra tekrar, sonra tekrar… 2010’da ise benzin ikmalinin önü kesildi, teknik oynamalara gidildi ve Formula 1’e yeni bir soluk getirilmeye çalışıldı. YENİ SEZON İÇİN DİLEKLER Önümüzdeki dönemde ise, yenilenmenin tamamlanıp artık taşların yerine oturacağını umuyoruz. Formula 1’den Formula 2 yaratma çabalarının sona ermesini ve gerçek yarışın başlamasını diliyoruz. Kurallar, pilotlar ve markalar konusunda birkaç yıl dingin sezonlar geçirip,
hızlı otomobillere odaklanmak istiyoruz. İzleyici sayısı düşüyor, rekabet azalıyor, otomobiller arasında büyük uçurumlar var şeklinde sarf edilen sözleri dikkate almadan, hız merkezli ilerlense hiç fena olmaz. Bundesliga, Premier Lig ya da o kadar uzağa gitmeden Turkcell Süper Lig’e bir göz atsak kulüpler arasındaki uçurumu görürüz. Hangimiz rakip takımın maddi durumu yetersiz diye düşünüyor ve tuttuğu takımdan, sevdiği futbolcudan vazgeçiyor ya da maçları takip etmiyor. Bu yüzden artık F1’in de yolundan şaşmadan, pistlerde ilerlemesi gerekiyor. Yeniden mücadele, hız, pilotların zeka dolu açıklamaları ve kürsüdeki gurur dolu duruşlarını konuşmaya başlamalıyız.
şehirhaber
mert türkoğlu
Dünyanın başk “Hakkında söylenebilecek her şeyin zaten söylenmiş olduğuna” inanılan Roma, sanatın, tarihin ve dinin iç içe geçtiği üç bin yıllık bir kent. Tiber Nehri’nin iki yakasına kurulmuş olan Roma İtalya’nin en kalabalık şehri olmasının yanı sıra Avrupa’nın en geniş yüzeye yayılmış başkentlerinden biri. Surlarla çevrili şehir merkezi, Roma’nın tarihi zenginliklerinin büyük bölümünü barındırıyor.
viewbox 29
şkenti Roma... 2800 yıllık şehir sırasıyla; eski Roma’nın, Roma Krallığı’nın, Roma Cumhuriyeti’nin, Roma İmparatorluğu’nun, Papalık Yönetiminin, İtalyan Krallığı’nın ve İtalya Cumhuriyeti’nin merkezi, başkenti olmuş. Roma’nın arkeolojik zenginliklerinin büyük bölümü, üzerinde eski şehrin kurulduğu Yedi tepede yer alır. Roma’nın kuruluşuna
ait efsanelerden biri de şehrin Polatium Tepesinde bir çoban tarafından büyütülen Romus ve Romulus tarafından kurulduğu yolundadır. Efsaneye göre dişi bir kurtun emzirdiği Romulus ile Remus adlı ikizlerden Romulus kenti kurar ve surların temellerini, beyaz bir inek ile beyaz bir öküzün çektiği sabanın bıraktığı izle belirler. İkiz kardeşini alaya alan Remus ise bir sıçrayışta sınırı aşar, Romulus da onu öldürür. Böylece, kardeş kanı Roma’nın kuruluşuna karışmış olur. Roma Batı Avrupa’nın en güzel
şehirlerinden biri olmakla birlikte ülkenin en gürültülü ve malî meseleleri en fazla olan şehridir. Konut problemi merkezî idarenin başındaki en büyük problemlerden biridir. Bilhassa ülkenin güneyindeki yoksul vatandaşların şehre akın halinde göç ediyor olmaları meseleleri daha da ağırlaştırmaktadır. Roma’nın kurulu olduğu bölgede ilk kalıcı yerleşim
şehirhaber M.Ö. 1000 tarihlerinde başlar. Altıncı yüzyıla doğru yerleşim birimlerinin birleşmesiyle bölgede tek bir siyasî idare altında birleşmiş güçlü bir şehir ortaya çıktı. M.S. 2. yüzyıla doğru Roma en parlak dönemini yaşarken nüfusu da büyük ölçüde artmıştı. Bu tarihlerde şehir ihtişamlı binalarla süslenirken diğer yandan işsizlik ve sefalet büyük boyutlara ulaştı. Roma’nın meseleleriyle sistemli bir şekilde ilgilenen ilk hükümdar, kanallarla Tiber Irmağının akışını düzenleyen ve Campus Martius’u yaptıran Sezar oldu. Sonraki yıllarda geçirdiği yangın ve veba salgınlarıyla 6. yüzyılın sonuna gelindiğinde Roma’nın nüfusu 50.000’in altına düşmüş ve şehir Katolik Kilisesinin denetimi altına girmişti.
viewbox 31
On yedinci ve on sekizinci asırlarla Roma’nın soylu aileleri bir yandan kilise içinde güçlü konumlar elde etmek için gayret sarfederken bir yandan da yeni saraylar inşa ettirdiler. Sanatçıları korumaları altına aldılar. Ama bütün bu gayretlere rağmen 18. asra gelindiğinde, Roma kötü caddeleri, yetersiz kanalizasyon şebekesi ve ışıklandırmasıyla Avrupa’nın en geri kalmış şehirlerinden biriydi. 1798’de Napolyon’un orduları tarafından işgal edilen şehir, 1809’da Papalık Devletleriyle birlikte Fransız İmparatorluğuna bağlandı. 1861’de İtalya Krallığının îlanından sonra Roma dışındaki Papalık Devletlerinin çoğu krallığa bağlandı. Fransız askerlerinin Roma’dan çekilmesinden sonra Ekim 1870’te Roma Birleşik İtalya’nın başşehri oldu. 1929’da imzalanan antlaşmayla papalık İtalya Devletini tanırken, İtalya da papalığın Vatikan şehri üzerindeki hakimiyetini onayladı. Birinci Dünya Savaşından sonra Roma eski surları aşarak geniş bir alana yayılmaya başladı. Buna paralel olarak nüfus da kısa sürede iki katına çıktı. 1920’lerde ve 1930’larda Mussolini’nin idaresi sırasında Roma ihtişamlı binalar ve geniş caddeleriyle modern bir şehre dönüştü. Mussolini’nin arkeolojik kazıları desteklemesi Antik Çağdan kalma pek çok kalıntının ortaya çıkarılmasını sağladı ve Roma günümüzde bir turizm şehri özelliğini kazandı. TREVİ ÇEŞMESİ İtalyanca: la Fontana di Trevi, Türkçesi Üçyol Çeşmesi; Aşk Çeşmesi olarak da bilinen çeşme Roma’da Poli Sarayı’nın bir kenarına Nicolò Salvi tarafından Klasik ve Barok
şehirhaber
Trevi Çeşmesinin genel ifadesi “deniz”dir. Denizkabuğu şek denizden çıkan kanatlı atlar ve arabada bulunan mitolojik de oluşturmaktadır. Heykel ve mimarî çok güzel bir biçimde ka
viewbox 33
klinde bir at arabası, arabayı çeken eniz tanrısı, görünümün konusunu aynaşmıştır. karışımı olarak yapılmış ve dünyadaki en ünlü çeşmelerden birisidir. Üç yolun kavşağında bulunduğu için Trevi adı konulduğu varsayıldığı gibi, üç yeraltı suyolunun bu noktada toplanmasının isminin nedeni olduğu iddiaları da var.. Trevi Çeşmesinin genel ifadesi “deniz”dir. Denizkabuğu şeklinde bir at arabası, arabayı çeken denizden çıkan kanatlı atlar ve arabada bulunan mitolojik deniz tanrısı, görünümün konusunu oluşturmaktadır. Heykel ve mimarî çok güzel bir biçimde kaynaşmıştır. Trevi Çeşmesi’nın tarihi, İmparator Augustus döneminde başlar. Tarih, su arayan askerlere su kaynağının yerini gösteren bir kızın efsanesine dayanmaktadır. Günümüzde ise çeşmeye para atıp Roma’ya geri dönme dileğinde bulunanların ardı arkası kesilmiyor. Çeşme’ye arkalarını dönüp parayı başlarının üzerinden havuza fırlatıveriyor insanlar. Çeşme başında, şarkı söyleyenler, gitar çalanları
görebilirsiniz.. Turist kızlara ilân-ı aşk etmek için çeşme başında bekleşen çapkın İtalyan gençlerinin de sayısı hayli kabarık. ROMA’NIN SEMBOLÜ VE EN BÜYÜK ANITI KOLEZYUM Roma’da bulunan Flavianus Amfitiyatro olarak da bilinen Kolezyum bir arena. Usta bir komutan olan Vespasianus tarafından M.S. 72 yılında yapımına başlandı ve M.S. 80 yılında Titus döneminde tamamlandı. Daha sonraki değişiklikler Domitian hükümdarlığı zamanında yapılmıştır. İmparatorlar burada Roma halkını eğlendirmek için ve birazda kendi eğlenceleri için gladyatör dövüşleri düzenlerdi. Bunlardan başka pek çok halk gösterileri, taklit deniz savaşları, hayvan avcılığı, infazlar, meşhur savaşların yeniden canlandırılması, klasik mitolojiye dayanan dramalar olurdu. Kolezyum daha sonra barınma yeri, iş dükkânları, dini kışlalar, istiham, taş ocağı, Hıristiyan türbesi olarak çeşitli amaçlarla kullanıldı. Asıl adı Arena iken, sonradan, girişteki etkileyici heykelin adını aldı. 7 Temmuz 2007 tarihinde, Dünyanın Yeni Yedi Harikası’ndan biri seçildi. Günümüzde depremden dolayı harap vaziyette olmasına ve taşlarının çalınmasına rağmen Kolezyum, Roma İmparatorluğu’nun uzun zamandan beri ikonik sembolü olarak görülür. Bugün modern Roma’nın en çok turist çeken yerlerinden biridir. Ayrıca Roma Katolik Klisesi ile yakın bağlantıya sahiptir. Paskalya öncesi Cuma günü Papa amfitiyatroda fener alayı düzenler. VATİKAN Katoliklerin ruhani lideri Papa’nın yaşadığı bağımsız devlet Vatikan, Neron’un yüzlerce Hıristiyanı katlettiği Vatikan Tepesi’ne kurulmuş. Neron’un, annesini ve ilk karısını öldürüp bir tapınak bakiresinin ırzına geçmiş
şehirhaber olduğu doğru imiş, ancak, Roma’yı yaktığı inancı hayli tartışmalı. Çünkü, Neron, o sırada Roma’dan elli mil uzaklardaymış. İnsanların kendisini suçlamalarına son vermek için de yangını Hıristiyanların çıkardığını söylemiş. Neron döneminde İ.S. 64 yılında öldürülen havarilerin lideri Aziz Pietro’nun gömüldüğü yerde, şimdi, onun anısına San Pietro Kilisesi yükseliyor. İlginç olansa bir zamanlar Aziz Pietro’nun sırf Hıristiyan olduğu için yakıldığı kent şimdi Katolik Kilisesi’nin merkezi. Beşyüz vatandaşı olmasına karşın Vatikan’ın sahip olduğu şeyler arasında, tren istasyonu, helikopter alanı, postane, otuz dilde yayın yapan radyo istasyonu, 1400 odalık Vatikan Müzesi ile yarım milyon el yazması kitabı barındıran dev bir kütüphane de bulunuyor. Bir ara, “Vatikan ordusunu” oluşturan 80 İsviçreli muhafızdan birkaçı ile karşılaştık. İnanılmaz hoşluktaki rengârenk üniformalarının, Rönesans sanatçısı Michelangelo tarafından çizildiği rivayet olunuyor. Yine rivayete bakılırsa, Vatikan muhafızlığı, babadan oğula geçen ve maaşı hayli dolgun mesleklerdenmiş.
türkan şoray 28 Haziran 1945’de devlet demir yollarında memur olan Halit Şoray ve ev hanımı Meliha Şoray’ın kızı olarak İstanbul Kanatlarımın Altında’da dünyaya geldi. Ekonomik açıdan sıkıntılar yaşayan bir ailesi olan Şoray, öğrenimine Rami Taş okulunda başladı. Sürekli olarak mahalle değiştirdiklerinden, farklı okullara devam etmek zorunda kalan Şoray, ilköğrenimini 1956’da Feriköy İlkokulu’nda tamamladı.
portrehaber
viewbox 37
portrehaber
viewbox 39
Eylül 1962’de bir film setinde tanıştığı Rüçhan Adlı’nın Şoray’ın hayatında önemli bir rolü olacaktı. Zira baba sevgisini kendisinden 23 yaş büyük olan Adlı’da bulan Şoray, bu ilişkisini yirmi yıl gibi uzun bir süre sürdürecekti. Rüçhan Adlı’nın evli olması nedeniyle magazin basınında haklarında birçok şey yazılıp çizilen çift, tüm olumsuzluklara rağmen birlikte olmayı seçmişlerdi. Şoray’ın Sultan olarak anılmasında ve “Şoray Kanunları” olarak nitelendirilen kurallarının oluşmasında Rüçhan Adlı’nın büyük rolü vardı.
Oyuncu. 60’lı yılların başında start alan sinema kariyeri boyunca sayısız filmde rol alan Şoray, “Sultan” lakabıyla anılmaktadır. Türk sinemasının gelmiş geçmiş en güzel ve büyük oyuncularından biri olan aktris, kariyeri boyunca hep zirvede kalmayı başarmıştır. Dramadan komediye farklı türlerdeki rolleri başarıyla canlandıran aktris, güzel, kırılgan, utangaç ama ulaşılmaz bir kadın profili çizmiş, bu özellikleri dolayısıyla da halkın sevgilisi olmuştur. 28 Haziran 1945’de devlet demir yollarında memur olan Halit Şoray ve ev hanımı Meliha Şoray’ın kızı olarak İstanbul Kanatlarımın Altında’da dünyaya geldi. Ekonomik açıdan sıkıntılar yaşayan bir ailesi olan Şoray, öğrenimine Rami Taş okulunda başladı. Sürekli olarak mahalle değiştirdiklerinden, farklı okullara devam etmek zorunda kalan Şoray, ilköğrenimini 1956’da
Feriköy İlkokulu’nda tamamladı. Şoray’ın babası bir süre sonra işini bırakıp polis memuru oldu, annesi ise bir lastik fabrikasında çalışmaya başladı. Zorlu yaşam koşulları sebebiyle Şoray, küçük yaşta evin işleriyle ilgilenmek zorunda kalmıştı. 1954’te kız kardeşi Nazan Şoray dünyaya geldikten sonra anne babası arasındaki geçimsizlik üst noktalara ulaşmıştı ve çift boşanma kararı aldı. Kız kardeşiyle birlikte annesinde kalan Şoray, liseye devam ediyordu. Boşanma sonrası Karagümrük’teki Sarmaşık Sokak’a taşınan aileyi yine zorlu günler bekliyordu. Ancak Şoray’ın ev sahiplerinin kızı Emel Yıldız’la taşınması hayatının dönüm noktalarından biri olacaktı. Yıldız sayesinde Yeşilçam’a adım atan Şoray’ı o dönem Nisan Haper’in asistanı olan Türker İnanoğlu keşfedecekti. Köyde Bir Kız Sevdim filmindeki rol için önceden Emel Yıldız’la anlaşılmasına
portrehaber rağmen Şoray’a şans verildi. Annesi Meliha Şoray kızının aktris olmasını istemediği halde maddi sıkıntıları yüzünden çalışmasına onay vermişti. İlk filmi için kamera önüne geçen Şoray’ı sinemada uzun soluklu bir kariyer dönemi bekliyordu. O dönemde henüz 15 yaşında olan ve Şadi Çadırcı ile nişanlı olan Şoray, ilk filminden sonra yeni teklifler almaya başlamıştı. Bir süre sonra Çadırcı’dan ayrılıp İnanoğlu ile nişanlanan oyuncu, Aşk Rüzgarı ve Utanmaz Adam filmlerinden sonra basının da dikkatini çekmeye başladı ve dönemin ün yapmış haftalık popüler dergilerinden “Sinema” için kapak kızı seçildi. Şoray’ın 15 Mart 1961’de basılan dergiyle artık yüzü tanınmaya başlamıştı. Sinema dergisinin ardından Artist, Büyük Gazete ve Ses gibi yayınlarda da görüldü. Eylül 1962’de bir film setinde tanıştığı Rüçhan Adlı’nın Şoray’ın hayatında önemli bir rolü olacaktı. Zira baba sevgisini kendisinden 23 yaş büyük olan Adlı’da bulan Şoray, bu ilişkisini yirmi yıl gibi uzun bir süre sürdürecekti. Rüçhan Adlı’nın evli olması nedeniyle magazin basınında haklarında birçok şey yazılıp çizilen çift, tüm olumsuzluklara rağmen birlikte olmayı seçmişlerdi. Şoray’ın Sultan olarak anılmasında ve “Şoray Kanunları” olarak nitelendirilen kurallarının oluşmasında Rüçhan Adlı’nın büyük rolü vardı. Zira Adlı, Şoray’ın her filmde rol almasını istemiyor, dekolte giymesine, filmlerdeki ağır çalışma koşullarına ve öpüşmesine karşı çıkıyordu. Adlı, oyuncuya bazı kısıtlamalar getiriyordu ve ona “Sultanım” diye hitap ediyordu. Bu hitap biçimi daha sonra dönemin ünlü yayınlarında haber oldu ve Şoray, “Sultan” lakabıyla anılmaya başladı. Şoray “Otobüs Yolcuları”ndan sonra, aktris olarak kendini iyice yetiştirmiş olduğu görülen Acı Hayat’ta rol aldı. Sinema yazarları tarafından
viewbox 41
“Yılın filmi” seçilen Acı Hayat, Şoray’a 1964’te I. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde en iyi kadın oyuncu ödülünü kazandırdı. Şoray, filmografisi için oldukça önemli olan bu filmdeki rolüyle sinema eleştirmenleri ve senaristlerden büyük övgüler aldı. Şoray sayesinde ailesinin maddi durumu da düzelmiş, üst üste çektiği filmlerle oyunculukta kendine sağlam bir yer edinmeye başlamıştı. Dönemin ünlü yapımcıları ve film şirketi sahipleri Murat Köseoğlu (Aca Film), Osman Seden (Kemal Film), Nevzat Pesen (Pesen film) Şoray’ı filmlerinde oynatabilmek için birbirleriyle yarışıyorlardı. Oyuncu 60’lı yıllara çok kısa sürede damgasını vurmuş, 1965’te Fatma Girik, Hülya Koçyiğit, Filiz Akın’la birlikte Türk sinemasının en iyi dört kadın oyuncusundan biri olmuştu. Aynı yıl rol aldığı “Sürtük” adlı film, Türk sinema tarihi açısından önemliydi, zira inanılmaz bir seyirci rakamına ulaşmış, Şoray’ı büyük bir yıldız yapmış ve gazino filmleri dönemini başlatmıştı. Ancak 1966’dan sonra yapımcıların para makinesi olarak gördüğü Şoray, ardı ardına benzer konulu filmler çekmeye başlamıştı ve sinemalarda sadece Şoray filmleri gösteriliyordu. Bu
portrehaber Şoray sayesinde ailesinin maddi durumu da düzelmiş, üst üste çektiği filmlerle oyunculukta kendine sağlam bir yer edinmeye başlamıştı. Dönemin ünlü yapımcıları ve film şirketi sahipleri Murat Köseoğlu (Aca Film), Osman Seden (Kemal Film), Nevzat Pesen (Pesen film) Şoray’ı filmlerinde oynatabilmek için birbirleriyle yarışıyorlardı.
durum oyuncunun filmlerine gösterilen ilgiden kaynaklanıyordu ancak sinema izleyicisinde bir süre sonra bıkkınlık yaratmaya başlamıştı. 70’lerin başında yine zirvede görünen Şoray, 1972 yılıyla birlikte mesleki yaşamında yeni bir döneme başladı. Zira film sayısını ciddi anlamda azaltma kararı almıştı. Aynı yıl çektiği Cemo ve Dönüş filmleriyle başarı kazanan Şoray için Dönüş filmi ayrı bir önem taşıyordu. Çünkü oyuncunun ilk yönetmenlik
deneyimiydi. Tepkilerle karşılaşsa da o dönemde hapiste olan Yılmaz Güney’den rejisörlüğü için kutlama mesajı alan Şoray’ın kendine güveni arttı. Film yılın en büyük hâsılat getiren yapımı olmasının dışında 1973 yılında “Moskova Film Festivali”nde özel bir ödül aldı. İkinci yönetmenlik denemesi olan Azapta için 1973’te kamera arkasına geçen Şoray, ilki kadar başarılı olamadı. 70’li yıllarda ortaya çıkan porno film furyasının yanında muhtıra nedeniyle de Şoray, bu süreç içinde çok az yapımda yer aldı. Bunlardan biri de Atıf Yılmaz’ın yönetmenliğinde büyük ses getiren ve başrollerini Kadir İnanır’la birlikte paylaştıkları Selvi Boylum Al Yazmalım’dı. 80’ler, Şoray’ın hem
özel hayatında hem de sinema kariyerinde önemli değişikliklerin gerçekleştiği yıllar oldu. Zira oyuncu, 1983’te Rüçhan Adlı’yla 20 yıl süren ilişkisini sona erdirdikten sonra, Şoray kanunlarının pek hükmü kalmamıştı. Kendisi gibi oyuncu olan Cihan Ünal’la yine 1983’te dünya evine giren Şoray’ın 1 yıl sonra annesi hayata gözlerini yumdu. 1985 yılında kızı Yağmur Ünal dünyaya geldikten sonra Şoray film çalışmalarına bir süre ara verdi ve 1987’de Hayallerim Aşkım ve Sen’de başrolde oynadı. Aynı yıl Ünal’dan boşanan Şoray, Rumuz Goncagül, Gramofon Avrat, Soğuktu ve Yağmur Çiseliyordu gibi başarılı filmlerde rol aldı. 1993’te Aziz Nesin’in aynı adlı romanından beyaz perdeye uyarlanan Tatlı Betüş isimli TV dizisinde kamera önüne geçtikten sonra ona Altın
viewbox 43
Portakal’da ikinci kez en iyi kadın oyuncu ödülünü kazandıracak olan Bir Aşk Uğruna 1994’te vizyondaydı. Aynı yıl babasını bir yıl sonra da büyük aşkı Rüçhan Adlı’yı kaybeden Sultan, Yerçekimli Aşklar, Nihavend Mucize gibi yapımlardan sonra, Türk televizyon tarihinde çok önemli bir yere sahip olan İkinci Bahar’da Hanım rolünü canlandırdı. 2001’de TV izleyicisiyle Haluk Bilginer’le başrolleri paylaştıkları Tatlı Hayat ile yeniden buluşan Şoray, 1997’den sonra ilk kez uzun bir metrajlı bir filmle kamera önüne geçecekti: Gönderilmemiş Mektuplar. Şoray, Mürüvvetsiz Mürüvvet ve Cemile isimli TV dizilerinden sonra son olarak 2006’da Uğur Yücel’in yönetmenliğini yaptığı “Hayatımın Kadınısın” isimli filmle izleyiciyle buluşmuştur.
sinehaber
viewbox 45
‘‘Neşeli Hayat” Yılmaz Erdoğan’ın “ hüznünde mizah, mizahında hüzün barındıran bir hikaye” diye tanımladığı filmi Neşeli Hayat vizyona girdi... Rıza Şenyurt (Yılmaz Erdoğan) Noel Babanın tam olarak ne olduğunu bilmemektedir!!! Sırtında dünyanın yükünü taşıyan Noel Baba işi sonunda öğrenir: Hayat dediğimiz şey, çocukların inandığı yalanlardan daha gerçek değildir!!!
sinehaber FİLMİN KÜNYESİ: Yapımcı : Necati Akpınar Yazan - Yöneten: Yılmaz Erdoğan Görüntü Yönetmeni: Uğur İçbak Yapım Tasarım: Yaşar Kartoğlu Müzik: Yıldıray Gürgen, Deniz Erdoğan
Erdoğan’ın senaryosunu 2,5 yılda son haline getirdiği, çekimleri ve postprodüksiyonu ile 8 ay süren çalışma ile tamamlandı. BKM Film yapımı NEŞELİ HAYAT hem tüm Türkiye’de hem de Almanya, Hollanda, Avusturya, İsviçre, Belçika, Danimarka, İngiltere ve Fransa’da seyirciyle buluşacak. Film Türkiye ve Avrupa’da 400 kopya ile sinema salonlarında olacak. Yılmaz Erdoğan”ı 3 yıl aradan sonra tekrar sinema seyircisiyle buluşturacak olan filmin görüntü yönetmenliğini Uğur İçbak yürütürken, tüm post-prodüksiyon çalışmaları Münih ARRI Stüdyolarında tamamlandı. Filmde Yılmaz Erdoğan, Büşra Pekin ve Ersin Korkut , Sinan Bengier, Rıza
viewbox 47
sinehaber
Akın, Erdal Tosun, Cezmi Baskın, Caner Alkaya, Ayberk Atilla, Celal Tak, Fatma Murat ve tüm BKM Mutfak ekibi yer alıyor. İstanbul galasının ardından Yılmaz Erdoğan tüm oyuncu kadrosuyla birlikte Berlin ve Amsterdam
viewbox 49
galaları için yola çıkacak. NEŞELİ HAYAT için Yılmaz Erdoğan ve ekibi bayramın ardından 4 Aralık’ta Ankara’da, 5 Aralık’ta İzmir’de seyirciyle buluşacak.
Tutkunun adı
TANGO Tutku, Aşk, Nefret, Gerilim, Oyun... Baştan aşağı tutkunun gözle görülür olduğu iki beden birbiriyle kazananın çok da önemli olmadığı bir oyun oynuyor… Yazıyı okumadan önce bir müzik listesi hazırladım, yazıyı okurken dinlemeniz için… istiyorum. Norah Jones – I’ve Got To See You Again, Gotan Project – Vuelvo Al Sur, Itzhak Perlman – Por Una Cabeza, Astor Piazolla – Libertango, Gotan Project – Santa Maria
köşehaber
py
Fotoraf: Erdal Atik
viewbox 51
Şimdi müzik de hazır olduğuna göre “Benimle Tango Yapar Mısınız?” Ne yalan söyleyeyim, bu yazıyı yazmak gerçekten zor oldu. İnsanın çok sevdiği, hayatta yapmaktan en çok keyif aldığı şeyi anlatması pek kolay olmuyormuş. Aynı duyguyu okuyucuya geçirebilmek, nasıl hissettiğinizi hissettirebilmek kafada bin bir soru işareti dolaşmasına sebep oluyormuş. Ne yazarsam yazayım, ne anlatırsam anlatayım, kendiniz yapmadan bilemeyeceksiniz. Belki hislerimiz çok yakın olacak, ama aynısı olmayacak… Ama en kısa tarifi ile bu bir tutku, bu bir aşk… Ama öyle sıradan bir aşk değil. Hani bir adamı / kadını çok seversiniz, ama bir türlü kavuşamazsınız ya, önünüze sürekli bir şeyler çıkar ya,hep bir engel vardır… Zaten siz bir araya geldiğiniz de değil aslında ayrı kaldığınızda daha çok seversiniz birbirinizi, o engelleri seversiniz, zor olmasını seversiniz… İşte tam da öyle bir şey tango. O kadar tutkulu, o kadar sıcak, bir o kadar soğuk… Bir kadınla bir erkek düşünün bir arada duramadıkları gibi, ayrı da kalamasınlar, birbirlerini arzuladıkları gibi, birbirlerinden nefret etsinler (en azından öyle gözükür)… Onlar asla anlaşamayacak bir çift gibidirler, ama en tutkulu anlar onlara aittir. Tango, kadın ve erkeğin doğasına en uygun şekilde hareket ettiği, kadının dişiliğini, erkeğin sert bir o kadar da kararlı yapısını tam olarak sergilediği tek dans kanımca. Gizli saklı yaptığınız şeyler, bin bir çabayla hazırlanan sürprizler kadar heyecanlıdır tango. Tıpkı küçüklükte annenizin izin vermediği mücevherlerini
köşehaber
Ne yazarsam yazayım, ne anlatırsam anlatayım, kendiniz yapmadan bilemeyeceksiniz. Belki hislerimiz çok yakın olacak, ama aynısı olmayacak… Ama en kısa tarifi ile bu bir tutku, bu bir aşk… Ama öyle sıradan bir aşk değil. Hani bir adamı / kadını çok seversiniz, ama bir türlü kavuşamazsınız ya, önünüze sürekli bir şeyler çıkar ya,hep bir engel vardır… Zaten siz bir araya geldiğiniz de değil aslında ayrı kaldığınızda daha çok seversiniz birbirinizi, o engelleri seversiniz, zor olmasını seversiniz… İşte tam da öyle bir şey tango
takıp, kırmızı rujunu sürmek ya da girmenize hiç izin verilmeyen odaya girmek gibi… DÜNYA KÜLTÜR MİRASI: TANGO Pek çok çeşidi olmasına rağmen tango, doğduğu topraklara ait olan Arjantin Tangosu’yla bilinir. Buenos Aires kaynaklı bu tutkulu dans, Afrika dans figürlerinden beslenen, göçmen kültürle şekillenen kenar mahallelerin dansıdır. İlk tangoların iki erkek tarafından yapıldığı da söylenmektedir, tango bir başka deyişle iki erkeğin kavgasıdır, sonradan kadınlar bu kavgaya dahil olmuşlardır. Tango kelimesinin Buenos Aires’te yaşayan Afrika kökenli bir topluluktan ya da Latince’de “tangere” (dokunmak) kelimesinden türediği söylenmektedir. Tango kelimesinin dans olarak vücut bulması 1890’lara kadar uzanıyor. Buenos Aires ve Montevideo’da başlayan ve alt tabakanın, göçmenlerin, kenar mahallelerin, genelevlerin dansı tango, giderek yayılır. Kısa sürede popülaritesi artan dans, sokaklarda, barlarda, üst tabakanın olduğu yerlerde görülmeye başlar. Ve tangonun yolculuğu başlar. Tango dansçıları ve müzisyenleri Avrupa’ya taşır bu müziği ve dansı. Paris’ten Londra’ya, Berlin’den pek çok kente yayılan tango, daha sonra Amerika’ya da taşınır ve burada da kendine hatırı sayılır bir yer edinir. Tabi ki Arjantin Tangosu biraz değişime uğramıştır ve beden teması azalıp Salon Tangosu’na dönüşmüştür. Dans o kadar tutkuludur ki, görenlerin “İyi ama neden ayakta?” diye sormasına sebep olmuştur. Pek çok kişiye göre de bir ön sevişmedir. Bu tutku Amerika’da ve Avrupa’da popülaritesini ne yazık ki yavaş yavaş başka danslara ve müziklere kaptırır. Ekonomik Buhran döneminde Arjantin’de de bir düşüş yaşasa da eski şaşalı zamanlarına dönmesi çok uzun sürmeyecektir. Juan Peron hükümeti, 50’li yıllarda tangoyu milli bir değer haline getirince yine hak ettiği değeri görür hale gelir. İnişli çıkışlı bir popülarite seyreden tango, Türkiye’ye Cumhuriyet döneminde adım atar. Necdet Koyutürk, Fehmi Ege, Kadri Cerrahoğlu ve Necip Celal Andel gibi önemli isimler besteleriyle Türk Tangosu’na katkı da bulunurlar. Papatya gibisin beyaz ve ince (Papatya), Sevdim bir genç kadını ansam onun adını (Özleyiş), Mehtaplı bir gecede görmüş sevmiştim
viewbox 53
onu (Mehtaplı Gece) gibi besteleriyle akıllarda yer eden bestekarlar tango müziğinin ve dansının yayılıp sevilmesinde önemli rol oynamıştır. Aslında ister istemez tango, Türkler için büyük önem taşımaktadır. Ne de olsa her düğünün ilk dans şarkısı, tango marşı haline gelen “La Cumparsita”dır. Başlarda fazla “tutkulu” oluşuyla Türkiye’de çok beğenilmeyen ve kabul görmeyen tango, günümüzde azımsanmayacak kadar çok tango kursu ve dansçısıyla önemli bir yere gelmiştir. Yıl boyu yapılan festivaller, workshoplar ve dünyaca ünlü gösteriler ile gençlerin de ilgisi giderek artmaktadır. Kasvetli görünen, bir o kadar da tutkulu olan tango, ilk zamanlarında her ne kadar ayıplandıysa da şimdilerde görkemli dans salonlarının vazgeçilmezi haline geldi. O kadar ki UNESCO da bu dansı Dünya Kültür Mirası listesine aldı. Artık tango Arjantin için daha da büyük önem taşıyor. FİLMLERLE TANGO Çarpıcılığı, tutkusu, görselliğiyle benzersiz olan tango, bu özellikleriyle pek çok filmde yer aldı, hatta pek çoğuna da konu oldu. Sanırım filmlerde tango deyince, herkesin aklına ilk gelen sahne, Scent of Woman filminde Al Pacino’nun Gabrielle Anwar ile yaptığı tango. Bu film, tango yapmak için görmeye gerek olmadığını hissetmenin ne kadar önemli olduğunu ve erkeğin hükümdarlığını, yönlendirmesini bir kere daha vurguladı. Al Pacino’nun bu filmden sonra başta tango yapan kadınlar olmak üzere tüm kadınlar için yeri ayrı. Bir başka önemli tango filmi ise The Tango Lesson. Sally Potter’ın hem yönettiği hem de oynadığı film birbirinden güzel tangolarla dolu. Üstelik Potter’ın başrolü paylaştığı Pablo Veron’u izlemek ayrı bir keyif. Carlos Saura’nın yazıp yönettiği Tango filmi de mutlaka izlemeniz gerekenler arasında. Film boyunca birbirinden güzel tangoları izleme fırsatınız olacak. Özellikle üçlü tango sahnesine dikkatinizi çekmek isterim. Başta bu üç film olmak üzere Moulin Rouge, Chicago ve Take the Lead filmlerindeki tango sahnelerini mutlaka izlemelisiniz. Tango yapıyorsanız yeni figürler için, tango yapmıyorsanız da kursa gitmeniz için oldukça iyi bir teşvik olacaktır.
köşehaber
viewbox 55
TANGOYA BAŞLARKEN İlk tango adımınızı atmanızla birlikte hayatınızda yepyeni bir sayfa açacaksınız. Tutkuyla bağlanacağınız bu dansa ilk adımınızı atarken iyi bir partnersiz keyifli bir tango olmayacağını söylemem gerek. Burada iyiden kasıt ileri seviyede tango bilmesi değil, uyumlu bir şekilde dans edebilmeniz. Tensel uyum denen şeyi tangoda da yakalamanız gerek. Aksi takdirde daha ilk adımdan itibaren bir azap haline dönüşecektir, kısa sürede de tangoyu bırakmanıza sebep olacaktır. Bu uyumu yakalayacağınız kişi eşiniz, sevgiliniz ya da tanıdığınız biri olmayabilir. Bu nedenle izin almanız gereken birileri varsa tangoya başlamadan önce izin alın. Tangodan nefret etmemek için eşinizi/sevgilinizi/arkadaşınızı zorla partneriniz yapmaya çalışmayın. İsteksiz bir tango partnerinin dans hayatınıza etkisi büyük olacaktır. Bir kursa başlamadan önce alternatifleri gözden geçirin. Alternatifleri eğitmenleri, ortam ve partner alternatiflerine göre değerlendirin. Bunun için bir milongaya* gitmeniz yerinde olabilir. Unutmayın ilk nasıl öğrenirseniz, öyle gider. Tangoya başladıktan sonra bütünleşeceğiniz, sizin için çok önem taşıyacak olan bir başka nokta ise ayakkabı. Kursa karar verdiğinizde eğitmeninizden ya da internetten nereden tango için ayakkabı alabileceğinizi öğrenebilirsiniz. Ayakkabıdan sonra dikkat edilmesi gereken bir başka husus kıyafet. Özellikle rahat edebileceğiniz kıyafetler tercih etmeye dikkat edin. Rahat olsun diye de eşofman giyip gitmeyin tabi. Hatta biraz da şık olmasına dikkat ederseniz daha da güzel olacaktır. Kursta ve milongalarda farklı partnerlerle dans etmeye özen gösterin. Sürekli aynı kişiyle dans etmeniz dansınızı geliştirmenize yardımcı olmayacaktır. Ayrıca sizin için doğru partneri bulmanız için de farklı kişilerle dans etmeniz iyi bir yol. Mümkün olduğunca farklı milongalara da katılmaya çalışın. Tangoya ilk adımı atacak, adımlar birbirini kovalayacak, doğru partneri bulacak… Önce gözler buluşacak, davetkar bakışlar ve ateşe çağıran bir el uzanacak… Dans pistinde tutku, aşk ve nefret, dört ayak tek bedende bir araya gelecek… Buz gibi görünürken aslında kor gibi yandıklarını önce onlar sonra izleyenler bilecek… *Milonga: 1. Tango dans gecesi. 2. Hızlı ritimli tango müziği.
köşehaber
viewbox 57
müzikhaber
deutsche welle türkçe
Tina Turner 70 yaşında Albümleri tüm dünyada 200 milyondan fazla satan Turner 70 yaşına rağmen performansıyla göz dolduruyor Ike Turner ile olan birlikteliği, 70’li yılların sonunda sıfırdan başladığı ikinci kariyeri ve onlarca hit şarkıyla müzik dünyasının unutulmazları arasına giren Tina Turner güçlü karakteriyle hep ilham kaynağı oldu Anna Mae Bullock yada bilinen adıyla Tina Turner, 26 Kasım 1939 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin Tennesse eyaletinde dünyaya geldi. Genç yaşında St. Louise’deki gece kulüplerinde şarkı söyleyerek başladığı müzik kariyeri 1958 yılında sonradan evlendiği müzisyen Ike Turner ile tanışmasından sonra değişti. Ike Turner’a geri vokal yaparak başlayan birliktelikleri 1960 yılında Ike & Tina Turner adıyla kurdukları bir gruba ardından 1962 yılında evliliğe kadar gitti. İkili olarak Amerika, Avrupa ve Avustralya’da sahne aldılar, turneler yaptılar. Rock ve Soul’u birleştirdikleri müzikle geniş bir hayran kitlesine ulaştılar.
viewbox 59
ŞİDDET GÖRDÜ Ike & Tina ikilisi hatırı sayılır başarılar elde etti. Ancak evlenmelerinin ardından Ike’ın Tina’ya şiddet uygulamaya başlaması, hem özel hemde mesleki birlikteliklerinin sonu oldu. 1976’da Tina Turner, Ike’ı terk ettiğinde beş parasızdı. 1983 yılına kadar hayatına inişler ve çıkışlar eşlik etti. Ama sadece sesi değil, karakteriyle de hep güçlü oldu. Zor geçen birkaç yılla birlikte 1984 yılında yayınlanan “Private Dancer” albümü onu dünya starı yaptı. Tüm dünyada 11 milyondan fazla satan ve 4 Grammy kazanan albümden “Let’s Stay Together”, Beter Be Good To Me ve sonradan hayatının uyarlandığı filme de ismini veren “What’s Love Got To The With It” gibi unutulmaz hitler çıktı. HİT FABRİKASI Tina Turner 80’li, 90’lı ve 2000’li yılların süper starı oldu. Birçok albüm ve “The Best”ten “We Don’t Need Another Hero’ya, Typical Male’den, I don’t Wanna Lose You’ya kadar onlarca unutulmaz şarkıya imza attı. Tüm dünyadaki konserleri kapalı gişe takip edildi. Sanatçının 1986 yılında Rio’da verdiği konseri tam 186 bin kişi izleyerek, solo konserlerdeki en yüksek seyirci rekoru kırıldı. OYUNCULUK YETENEĞİ 1993 yılında hayatının sinemaya aktarıldığı film “What’s love got to the with it”de sanatçıyı Angela Basset canlandırsa da müzik kariyeri ile birlikte sinemadaki başarılı
müzikhaber
oyunculuğuyla da akıllarda yer etti. Hatta 1975 yılında ilk kez kamera karşına geçtiği Rock-Opera eseri “Tommy” de canlandırdığı “Acid Queen” rolüyle daha o dönem film eleştirmenlerini etkilemeyi başardı. 1985 yılında sanatçının Mel Gibson ile birlite rol aldığı “Mad Max” filmi de unutulmazlar arasındadır. Sanatçı 2008 yılındaki 50’nci Grammy Ödül Törenlerinde Beyonce ile birlikte sahne aldı ÜNLÜLER DE ONA HAYRAN Ike Turner ile birlikte geçirdikleri zaman da dahil 50 yıllık sahne hayatı boyunca hayranları onu hep sadece Tina Turner olarak sevdi. Rock’un divasının hayranları arasında David Bowie, Elton John ve Rod Stewart gibi isimlerde bulunuyor. Bugün 70 yaşına basan “süper babaanne”, mücadeleci ve cesur kişiliğinin yanı sıra müzik yeteneğiyle de bir çok sanatçıya ilham kaynağı oldu. İYİNİN ZAFERİ Son yıllarını Avrupa ülkelerinde geçirmeyi tercih eden Tina Turner, halen İsviçre’de yaşıyor. Eski eşi Ike Turner ise 2007 yılında yoksulluk içinde hayata veda etti. “İyinin, kötünün karşısındaki zaferini” temsil eden bu güçlü kadın en iyi olmayı hak ediyor.
viewbox 61
Dubai yönetiminin yetkilileri, emirliğin kontrolündeki Dubai World adlı emlak yatırım şirketinin borçları konusunda kefil olmadıklarını belirtiyor
ekohaber
Dubai’den ‘kefil değiliz’ uyarısı Dubai ekonomisi yabancı sermaye ve dev emlak projeleriyle hızla büyümüştü Emirliğin maliye bakanı olan Abdürrahman Salih, “alacaklıların kendi yatırım kararlarından sorumlu olduğunu” vurgulayarak, Dubai yönetimi ile Dubai World’ü bir tutma eğilimi bulunduğunu ancak bunun yanlış olduğunu belirtti. Bu açıklama, Dubai’nin borçlar konusunda şirketle arasına mesafe koyduğu şeklinde yorumlandı. Dubai World geçen hafta, alacaklılarından 60 milyar dolara yaklaşan borcunun geri ödemelerini en az altı ay ertelemesini istemişti. Şirket, Birleşik Arap Emirlikleri’nin en zengin emirliklerinden olan Dubai’nin başlıca şirketlerinden biri. Birleşik Arap Emirlikleri merkez bankası, Dubai’deki yerel ve uluslararası bankalara 31 milyar dolar civarında kredi desteği vereceğini duyurdu. Buna rağmen endişeler tam olarak giderilememiş görünüyor.
Dubai’nin tüm borçlarını garanti etmesinin söz konusu olmadığını belirtiyor. Finans ve inşaat şirketlerinin hisseleri yüzde 10 civarında değer kaybederken, Dubai World’ün değer kaybı yüzde 15’i buldu. El Fecr yatırım şirketinden Hamam eş Şamaa, bu durumun beklendiğini söylüyor; “Piyasalar batı medyasındaki abartılı yorumlar nedeniyle paniğe kapıldı” diyor. Dubai kaynaklı endişeler nedeniyle, Avrupa borsalarında hafif düşüşler yaşandı. İngiltere’de banka hisselerinde keskin düşüşler görüldü. RBS hisseleri yzüde 2,7, Loyds Bank’ın hisseleri ise yüzde 2,9 oranında değer kaybetti. ASYA BORSALARINDA DURUM Orta Doğu borsalarında keskin düşüşler görülürken, Birleşik Arap Emirlikleri Merkez Bankası’nın kararı sonrası, krizin diğer mali piyasalara sıçramayacağı beklentisiyle Asya borsalarında toparlanma başladı.
BORSALAR SARSILDI Dubai World’ün yan kollarından inşaat şirketi Nakheel de, bazı İslami tahvillerinin borsada işlem görmesinin askıya alınması talebinde bulundu.
Asya borsaları, Nakheel’in talebinden önce kapanmıştı. Tokyo’da Mizuho Financial ve Mirsubishi UFJ Financial Group ile Hong Kong’daki HSBC ve Standart Chartered bankalarının hisselerinin değerleri artı.
Bu gelişmeler Dubai ve ve komşu emirlik Abu Dabi’nin borsalarında değer kaybına yol açtı.
Tokyo Nikkei 225 indeksi yüzde 2,9, Hong Kong Hang Seng endeksi ise yüzde 2,5 oranında yükseldi. Dubai World’ün yan kuruluşu olan Nakheel’in açıklamasından sonra Japon parası yen, ABD doları karşısında değer kazanarak, daha önceki kayıplarını dengeledi. Dubai World, küresel mali kriz ve ekonomik durgunluktan çok olumsuz etkilendi. Kriz, genel olarak diğer emirliklerin aksine petrol zenginliği olmayan Dubai’yi de olumsuz etkiledi. Altı yıllık hızlı kalkınmanın ardından ekonomi geçen yılın ikinci yarısından itibaren daralmaya başladı. Bu durum da Dubai’deki emlak fiyatlarının hızla düşmesine yol açtı.
BORSALAR BAYRAM SONRASI HIZLI BIR DÜŞÜŞLE AÇILDI Dört günlük Kurban Bayramı tatili sonrasında bugün açılan Dubai borsasında ana endeks, yüzde 7,3 oranında geriledi. Abu Dabi Borsası’nda ise hisseler ortalama yüzde 8,3’lük rekor düzeyde bir değer kaybına uğradı. Abu Dabi yöneticileri hafta sonunda, Dubai’ye yardım konusunda seçici davranacaklarını ve vaka bazında karar vereceklerini söylemişti. Yetkililer, Abu Dabi’nin
viewbox 63
Ankara’ya uyarı Azerbaycan Cumhurbaşkanlığı yetkilisi Ali Gasanov, Türkiye-Ermenistan sınırının mevcut koşullarda açılması halinde Ankara’nın Azerbaycan’ı kaybedeceğini söyledi. Almanya’nın Frankfurt kentinde yapılan Türk-Azeri örgütleri liderlerinin ortak toplantısında konuşan Ali Gasanov, “Çıkarlarımızın gözetilmesini istiyoruz. Aksi durumda Türkiye devleti değil, Ankara iktidarı azerbaycan’ı kaybedecek” dedi. Ülkesinin bölgedeki kapalı sınırların açılmasına karşı olmadığını vurgulayan Azeri yetkili, Dağlık Karabağ sorunu çözülmeden Ankara’nın bu adımı atması halinde Türkiye’nin çok az şey kazanacağını söyledi. Gasanov, “Ermenistan’la sınırları açan iktidar kesinlikle Bakü’yle yolları ayıracak” ifadesini kullandı. Türkiye-Ermenistan normalleşmesinin tek başına Güney Kafkasya’ya barış getirmeyeceğini belirten Gasanov, barış için bölgedeki tüm sınırların açılması gerektiğini ifade etti.
dışhaber
İsveç’te oturma izni karaborsada mı satılıyor? İsveç’te sahte oturma izni belgelerinin karaborsada satıldığı iddia edildi. İsveç’te çalışma iznini de içinde bulunduran ve diğer Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkelerde de dolaşım imkanı veren oturma izninin karaborsada 2 bin Euro’ya satıldığı iddia edildi. İsveç Radyosu’nun bugünkü internet sayfasında yer alan habere göre, İsveç’e AB dışındaki ülkelerden gelerek, bu ülkede üç aydan fazla kalacak yabancıların pasaportunda bulunması zorunlu olan ve “Uppehallstillstaond” olarak adlandırılan izin belgesinin karaborsada satıldığı öne sürüldü. Habere göre, İsveç’te yasal kalma süreleri dolanlar ve yeniden bu süreyi uzatma olanağı bulunmayanlar karaborsaya başvuruyor. 2 bin Euro karşılığında bu işi yapanların ise isteyenlere verilmek üzere, İsveç’te oturma izni olduğunu belirten ve resmi makamların damgasından ayırt edilemeyen izinlerin yer aldığı bir sayfayı hazırlayıp, pasaport ile birlikte Yunanistan’a gönderdikleri ve orada bulunan işbirlikçileri sayesinde bu sayfanın pasaporta monte edildiği iddia edildi. Gerçek vize işleminden ayırmanın çok zor olduğu belirtilen sahte oturma belgesinin İsveç’te karaborsada 2 bin Euro’ya satıldığı bildirilirken, bu belgeyi alanların bütün AB ülkelerinde de rahatça dolaşabildikleri kaydedildi. İsveç’e sığınma istekleri reddedilen çok sayıda kişinin bu sayede başka Avrupa ülkelerine giderek sığınma başvurusunda bulunabildikleri de belirtildi.
Türk-Rus savaş senaryoları Olası Rus “Askeri Uzay Savunması” dergisi olası sebepler yüzünden ülkenin güneyinde çok sayıda ülkenin katılacağı savaşlar olabileceğini belirtip, içinde Türkiye’nin de bulunduğu değişik senaryolara yer verdi. Milliyet gazetesinin haberine göre Askeri konularda yetkin bir yayın organı kabul edilen ve Rus silah sanayinin görüşlerini yansıttığı bilinen “Askeri-Uzay Savunması” dergisi etnik çatışmalar, toprak iddiaları, enerji kaynaklarını ele geçirme mücadelesi ya da ayrılıkçı akımların Rusya’nın güneyinde çok sayıda ülkenin katılacağı savaşlara yol açabileceğini ileri sürdü. Dergi Rusya ile Türkiye’yi karşı karşıya getirebilecek ve ağırlıklı olarak hava kuvvetlerinin yer alacağı üç savaş senaryosu kurguladı. Senaryolarını Türkiye, İran, Pakistan ve Afganistan gibi Müslüman ülkelerin Rusya’yı Kafkasya’dan dışlama niyetine dayandıran dergi, çatışmalara ABD ve NATO’nun da katılabileceğini, Moskova’ya ise sadece Ermenistan’ın destek vereceğini belirtti. Dergideki senaryolar şöyle: BİRİNCİ SENARYO Ayrılıkçılık, terörizm, etnik çatışmalar, Azeri-Ermeni sorunu ya da bölgedeki sivil Rusların öldürülmesi üzerine başlayacak savaşta bir cephede Türkiye, Azerbaycan ve Gürcistan, karşı cephede ise Rusya ile Ermenistan yer alacak.
Üç ülkenin 500’den fazla savaş uçağı Rusya’yı Kafkasya’dan uzaklaştırmak, ekonomik gücüne zarar vermek ve bazı bölgelerini ele geçirmek amacıyla güney kesimlerini 7-10 gün boyunca aralıksız bombalayacak. İKİNCİ SENARYO Bölgedeki etnik çatışmalar ya da İran’ın dini yayılmasından kaynaklanan savaşta Rusya, İran, Azerbaycan ve Gürcistan’la savaşmak zorunda kalacak. 250 civarında savaş uçağının katılacağı çatışmaların bir amacı da Hazar’daki petrol havzalarını ele geçirmek olacak. ÜÇÜNCÜ SENARYO Ayrılıkçılık, terörizm, kaybedilen toprakların yeniden ele geçirilmesi ya da Kafkasya’da etkinlik kazanma niyetinin yol açacağı savaşta Rusya’nın tek müttefiği Ermenistan olacak. Dergiye göre karşı cephede ise ABD desteğindeki Türkiye ve Gürcistan yer alacak. Savaşa büyük olasılıkla Azerbaycan, ayrıca kısmen Ukrayna, Bulgaristan ve Romanya katılacak. Rus topraklarını binden fazla Türk, Türkiye’deki üslerden ve Akdeniz’deki uçak gemilerinden havalanacak Amerikan ve NATO uçakları bombalayacak, Rus hava gücü bir kaç saatte yok edilecek. Ardından kara harekatı başlayacak, Rus enerji kaynaklarının taşındığı güzergahtaki bazı Kuzey Kafkas cumhuriyetleri işgal edilecek, Ermenistan toprakları ele geçirilecek ve bazı ülkeler haritadan silinecek.
viewbox 65
CIA’nin ‘el çabukluğu marifet’ rehberi Soğuk Savaş döneminde CIA’nın ajanları için hazırlattığı gizli ‘Resmi CIA gözbağcılığı ve yanıltmaca rehberi’ satışa çıktı. Rehber, 1953 yılında sihirbaz John Mullholland’a o zaman için hayli yüklü bir miktar olan 3 bin dolarlık bir ücret karşılığında yazdırılmış ve “gizli” başlığıyla dağıtılmıştı. CIA 1970’li yıllarda bu resmi el kitabının kopyalarının imha edilmesini emretmişti ama imhadan kurtulan bir kopya “Resmi CIA gazbağcılığı ve yanıltmaca rehberi” adıyla yeniden basıldı. Rehberi, casusluk tarihi uzmanı Keith Melton ile CIA’nin eski başkanlarından Bob Wallace ortaya çıkardı ve yeniden basıma hazırladı. Ajanlar için hazırlanan bu el çabukluğu-marifet el kitabında birinin içkisine ilaç karıştırmaktan, ufak tefek şeylerin gösterilmeden cebe indirilmesine ya da ayakkabı bağlarıyla mesajlaşmaya kadar türlü numaralar ayrıntılarıyla tarif ediliyor. Örneğin ajan kitaptan, ayakkabı bağlarını farkı bağlayarak karşısındakine “Elimde yeni bilgi var”,
dışhaber
“Beni takip et” ya da “Birini getirdim” gibi mesajları nasıl verebileceğini ya da ya da birinin sigarası yakılarak dikkati dağıtılırken içkisinin içine kibrit kutusuna saklanmış uyku ilacının kaşla göz arasında nasıl atılabileceğini öğrenebiliyor. Yeniden yayımlanan rehberin önsözünü de CIA Başkan Yardımcısı John McLaughlin yazmış. McLaughlin sihirbazlık ve casusluğun özünün birbirine çok benzediğini kaydediyor ve “Mullholland’ın haplar, iksirler ve tozlarla ilgili olarak verdiği bu bilgiler o zamanlar casusluk alanında yürütülen, beyin yıkama ya da doğa üstü psikoloji de dahil çok çeşitli alanlardaki araştırmalara sadece bir örnek” diyor. Rehber, o dönemde MK Ultra adı verilen daha geniş bir CIA projesinin parçası olarak hazırlanmış. Proje o dönemde Sovyetler Birliği’nde uygulanan beyin yıkama ya da kontrol yöntemlerine karşı yeni taktikler geliştirilmesini hedefliyordu.
Wikipedia 49 bin editörünü kaybetti Yapılan araştırmaya göre 2008’in aynı döneminde ansiklopediye sağladığı desteği kesen gönüllü editör sayısı sadece 4 bin 900’dü. Ansiklopedi şeklinde ve hemen her dilde tasarlanmış olan site, Türkçe’de Vikipedi adıyla hizmet veriyor. Site, okuyucularını site içeriğinde değişiklikler yapmaya teşvik ediyor. Okuyucular üyelik şifresi alarak editör oluyor ve ardından istedikleri başlık altında değişiklik yapabiliyorlar. GÖNÜLLÜ EDİTÖRLÜK Wikipedia’nın işleyişinden sorumlu örgüt olan Wikimedia UK, sitenin geleceğinin sallantıda olduğu yolundaki yorumları yalanladı. Site yönetimi şimdilerde daha uzman katkıcılar aramakta olduklarını duyurdu. Wikimedia UK’den Michael Peel, “Konusunun uzmanı kişilerle temasa geçmeye çalışıyoruz. Örneğin müzelerle işbirliğine gitmek sıradaki adımımız olacak” diye konuştu. Peel, İngiltere’de yayımlanan Times gazetesine verdiği mülakatta, “Wikipedia kesinlikle yokolmaya başlamış filan değil. “ dedi. Araştırma, İspanya’nın başkenti Madrid’deki Rey Juan Carlos Üniversitesi’nden Felipe Ortega tarafından yürütüldü.
Dergiciler internette bayi açıyor ABD’nin en büyük dergi yayıncıları internette ortaklaşa dijital dergi satış platformu kuracak. Aralarında Tinme Inc. ve Condé Nast gibi dev grupların da bulunduğu bir grup dergi yayıncısı, dergilerinin çoklu dijital formatlarda okunabileceği bir ‘sanal dergi bayii’ için güçbirliği kararı aldı. New York Times’ın aktardığı ‘şirket içi’ bilgilere göre dergi sirkülasyonu ve reklam gelirlerindeki düşüş firmaları internette satışa yöneltiyor. İsimlerinin açıklanmasını istemeyen firma yetkilileri, henüz anlaşmaların imzalanmadığını ancak tüm yayıncıların girişimde eşit pay sahibi olacağını belirtti. Planlanan sanal dergi bayii, dergilerin basılı ve dijital versiyonlarını satacak, kampanyalar yürütecek, özet okumalar sağlayacak, ve tüm bunları ‘indirimli’ fiyatlarla yapacak.
Ortega, editör sayısındaki düşüş trendi önümüzdeki bir iki yıl içinde bu şekilde devam ettiği takdirde, site için sorunların başgöstermeye başlayabileceğini savundu. Wikipedia’nın İngilizce versiyonunda üç milyonun; Türkçe versiyonunda ise 138 binin üzerinde makale bulunuyor.
viewbox 67
köşehaber
esra yarıcı
Bir hayalperestin izinden:
John Galliano İngiliz moda tasarımcısı olarak anılan Juan Carlos Antonio Galliano Guillén, 1960 yılında İspanyol bir anne ve Cebelitarıklı bir babanın oğlu olarak Cebelitarık’da dünyaya geldi. 6 yaşında ailesiyle birlikte Londra’ya taşınırken gelecekte John Galliano adıyla moda dünyasında tanınmasını sağlayacak olan kültürel mirasını da yanına almıştı.
viewbox 69
Galliano’nun kendi söylemiyle “Tekstile olan aşkımın sebebi, tüm bu pazar yerleri, dokuma kumaşlar, kilimler, kokular, otlar ve Akdeniz rengidir.” Renklerin, kumaşların, kilimlerin ve baharat kokularının arasında egzotik etkilerle büyüyen Galliano, Londra’ya alışmakta zorlansa da, 1984 yılında Central Saint Martins’den birincilikle mezun olurken Fransız Devrimi’nden ve kostüm tasarımcısı olarak part-time çalıştığı National Theatre’da sergilenen tiyatro oyunundan etkilenerek hazırladığı‘Les Incroyables’ adlı kolleksiyonuyla, defileyi izleyenleri hayal edebileceklerinden ya da deneyimleyebileceklerinden daha egzotik yerlere taşıyarak büyüledi ve Akdenizli bir yıldızın doğmakta olduğuna ikna etti. İçi dışına tersyüz edilerek giyilebilen ceketlerin, romantik organdi bluzlerin, cam aksesuarların ve içini rengarenk kurdelelerle süslediği paltoların yer aldığı kolleksiyon 1980’lerde henüz moda literatüründe yer edinmemiş ‘’dekonstrüksiyon’’ teriminin ortaya çıkmasını sağladı. Galliano da bu ilk kolleksiyonun kedisi için ne kadar değerli olduğunu ve kolleksiyonda yer alan pek çok parçadan halen etkilendiğini ifade etmiştir.
köşehaber
viewbox 71
Yarattığı ilk koleksiyonunda 1930’ların verev kesimli elbiselerini ince feminen bir işçilik ile modernize edip haute couture ile moderni bir arada harmanlayarak büyük başarı kazandı. 17 siyah parçadan oluşan bu kolleksiyonun defilesinde, aynı zamanda yakın arkadaşları olan Kate Moss, Christy Turlington and Naomi Campbell yer aldı. Kolleksiyonun tümü İngiliz perakendeci Joan Burstein tarafından satın alınarak Londra’daki ünlü mağazası Browns’da sergilenir. Galliano’nun başarıları ard arda gelmektedir. 1987, 1994 ve 1995’te İngiltere’de yılın tasarımcısı seçilir. 1997’de ise bu ünvanı bir diğer büyük
modacı Alexander McQueen ile paylaşır. Ancak önündeki en büyük engel olan finansal sıkıntılarını aşabilmek için dönemin moda merkezi Paris’e taşınma kararı alır ve American Vogue dergisinin güçlü yayın editörü Anna Wintour ile tanışır. Anna Wintour’un geniş çevresi sayesinde finansal destekçiler
bulacak ve artık kendini kolleksiyonlarına adayacaktır. John Galliano’yu ilk keşfeden, Givenchy ve Louis Vuitton gibi markaları bünyesinde barındıran LVMH holdingin yönetim kurulu başkanı Bernard Arnault oldu. LVMH’nin sponsorluğunda yarattığı ilk koleksiyonunda 1930’ların verev
köşehaber
viewbox 73
Kendi kuşağının en etkili moda tasarımcısı olarak ifade edilen Galliano, kendi markası ve Dior’a kazandırdığı vizyonda 20. yüzyılın en heyecan verici, yenilikçi ve ikonik görünümünü ortaya koyuyor.
kesimli elbiselerini ince feminen bir işçilik ile modernize edip haute couture ile moderni bir arada harmanlayarak büyük başarı kazandı. 17 siyah parçadan oluşan bu kolleksiyonun defilesinde, aynı zamanda yakın arkadaşları olan Kate Moss, Christy Turlington and Naomi Campbell yer aldı. Bu başarı sonrası 1995 yılında Givenchy’nin kreatif direktörü ve bir Fransız haute couture markasında bu göreve getirilen ilk Britanyalı oldu. 1997’deki yine izleyenleri büyüleyen Christian Dior’un 50. kuruluş yıldönümüne dair düzenlediği defilesi sonrası da Christian Dior’un baş tasarımcılığı görevine başladı. Dior’un bazı dönem kıyafetlerini, Madonna için Evita filminde yeniden yorumlayan Galliano’nun tasarımlarına Akademi Ödülleri ve Golden Globe Ödül törenlerinde kırmızı halıda Cate Blanchett, Nicole Kidman gibi aktrislerinde sık sık rastlamak mümkün. Galliano’nun giydirmeyi en çok sevdiği isim ise pek çok kez dile getirdiği gibi Charlize Theron’dur. Haute couture yeniden sevdiren Galliano geleneksel preta-porter formlardan uzak, tiyatral, feminen ve romantik çizgisiyle hayal dünyamızın gerçeğe dönüşmesini sağlıyor. Tarihin derinliklerine inip, masalsı formlarda yüzeye çıkaran, sahip olduğu tutkuyu hissettiren tasarımları ile yıllanmış Fransız haute couture moda evlerinin aksine, Galliano’nun sahnesi daha genç, modadan haberdar ve neo-romantik bir kitleyi hedefliyor. Time Magazin tarafından ‘Kendi kuşağının en etkili moda tasarımcısı’olarak ifade edilen Galliano, kendi markası ve Dior’a kazandırdığı vizyonda 20. yüzyılın en heyecan verici, yenilikçi ve ikonik görünümünü ortaya koyuyor. Kolleksiyonlarını hazırlarken tarihten, Çin, japonya, Rusya, Hindistan’dan ilham alıyor ve hayalleri yeniden şekilendiriyor. Halen kendi markası ve Dior için yılda 17 ayrı kolleksiyon, parfüm ve aksesuar üretiyor. Moda dünyasının sürrealisti, benzersiz yaratıcı dehanın sahibi John Galliano, çizgisi ve tasarımlarında hayat bulan duygular ile takipçisi için yeni izler bırakmaya devam ediyor.
İstanbul dünyaya “kur yapıyor” Güzelliği dillere destan İstanbul şehri yeni bir markanın ilham kaynağı oldu. Hazır giyimin tanınmış gruplarından Nart Group, Woo İstanbul adı altında oluşturduğu yeni markasının lansmanını Sonbahar Kış 2009 sezonuyla birlikte gerçekleştirdi. “Woo” kelimesinin sözlük anlamı “kur yapmak”… Hayallerin ötesindeki güzelliği yüzyıllar boyunca herkesin rüyalarını süslemiş İstanbul ve Boğaziçi’nin tüm dünyaya adeta kur yapıyor olması marka ismine ilham kaynağı olmuş. Öte yandan markanın logosu Boğaziçi’nin estetik bir anlatımı… Boğaziçi’nin eşsiz kıvrımları “W” harfinde, onun ayrılmaz parçası olan ve birer inci gibi ardı ardına dizilmiş olan Adalar da iki adet “O” harfinde simgeleşmiş. KENTLİ MARKADAN KENTLİLERE ÖZGÜN BİR KOLEKSİYON Woo İstanbul Sonbahar Kış 2009 koleksiyonuyla 18-35 yaş arası kentli erkek ve kadını hedefliyor. Spor ancak şık ve rahat kombinlerden oluşan koleksiyon dört ana temadan oluşuyor : Natural Elegance, Extreme Sportive, Hyper Chic ve Freestyle Nice.
modahaber
Woo İstanbul erkeği günümüz trendlerini takip eden, aktif, dinamik, genç ve kendini genç hisseden sorumluluk sahibi erkekler için oluşturuldu. Yenilikleri uygulayan, görüntüsüne ve yaşam stiline önem veren Woo İstanbul erkeği 18 – 35 yaş aralığında kendine güvenen tüm erkekleri temsil ediyor. “Ya harekete geç, ya da tepkini ver” sloganı ile yaratılan Woo İstanbul Sonbahar Kış 2009 erkek koleksiyonu Natural Elegance ve Extreme Sportive stillerinde hayat buluyor. Koleksiyonda siyah, beyaz, khaki, açık mor, kırmızı, mor, bej, stone, antrasit ve saks gibi renkler ön planda. Üst grupta ribana, cotton lycra ve cotton suprem, alt grupta ise gabardin, canvas, fitilli kadife, denim kumaşlar ağırlıkta.
Woo İstanbul kadını ise yaşamdaki kararlarını belirlemiş, özgüveni yüksek ve riske girmekten çekinmeyen yeni nesil gençler ve kendini genç hissedenler için yaratıldı. Sürekli değişen topluma uyum sağlamak için yaratılan Woo İstanbul kadını 18–35 yaş aralığında özgün ve güçlü bir kadını temsil ediyor. Doğrudan kadının ruhuna seslenmenin yollarını arayan Woo İstanbul Sonbahar Kış 2009 kadın koleksiyonu sportmen ruhunu Hyper Chic ve Freestyle Nice stilleriyle birleştiriyor. Hyper Chic ve Freestyle Nice konseptiyle yaratılan Woo İstanbul Sonbahar Kış 2009 kadın koleksiyonunda beyaz, siyah, ecru, mango, fuşya, petrol mavisi, mor, çimen yeşili, açık mor gibi renkler ön planda. Üst grupta cotton suprem, cotton lycra, viscon lycra ve ribananın yanında dantel ve gupür kumaşlardan garniler kullanıldı. Alt grupta ise gabardin, canvas, kadife, pamuk, saten ve denim kumaşlar daha yoğun. İLK MAĞAZA AIRPORT AVM’DE Sonbahar Kış 2009 sezonuyla nihai tüketiciyle buluşan Woo İstanbul ilk konsept mağazasını da Bakırköy’deki Airport AVM’de açtı. 325 m2 büyüklüğündeki mağazada markanın ilk lansman koleksiyonunun tüm parçaları nihai tüketicilere sunuluyor. Firmanın önümüzdeki dönemde farklı lokasyonlarda yeni mağazalar açma planları var.
viewbox 75
sanathaber
“Joey DeFrancesco Hammond B3 Trio” İstanbul Jazz Center’da... Dünyaca ünlü org müzisyeni Joey DeFrancesco, Garanti Caz Yeşili konserleri kapsamında İstanbul Jazz Center’da dinleyicilerle buluşacak. 04 - 05 Aralık 2009 tarihlerinde gerçekleştirilecek konserlerde, Hammond B3 orgu çalacak Joey DeFrancesco’ya, piyanoda Massimo Farao, davulda ise Byron Landham eşlik edecek. Küçük yaşlardan itibaren, Hammond B3 müzisyeni olan babasıyla caz kulüplerine giden Joey, önce piyano, hemen sonra Hammond B3 çalmaya başlayarak müziğe ilk adımlarını attı. 1971 Philadelphia doğumlu sanatçı, henüz 17 yaşındayken çıkardığı ilk albümü “All of Me” ile müzik dünyasının dikkatini çekti ve Miles Davis tarafından Avrupa turnesine davet edildi. DeFrancesco, 1989 yılından bu yana 20’nin üzerinde solo albüm kaydetti, Jimmy Smith, Bobby Hutcherson, Elvin Jones ve John McLaughlin gibi efsanevi isimlerle birlikte çaldı. Hammond B3 enstrümanını caza yeniden kazandıran müzisyen olarak kabul edilen Joey DeFrancesco, dünyanın en önemli caz dergisi Down Beat tarafından, 2002, 2003, 2004, 2005 ve 2006 yıllarında üst üste 5 kez yılın en iyi org müzisyeni seçildi. Bilgi için: (212) 233 22 38
viewbox 77
İnternet tutkusu! İnternet kullanıcılarının yaklaşık yarısı her gün ortalama 5 saatin üzerinde, dörtte biri ise haftada 50 saatin üzerinde online oluyor. E-posta, anında mesajlaşma (IM) ve oyun ise ön planda... İnteraktif pazarlama ajansı Adinteractive, İnteraktif Türkler 2009 araştırma raporunu, 1948 kişinin katıldığı tamamen dijital bir anket yardımıyla şekillendirdi. Katılımcıların yüzde 75,4’ünü ağırlıklı 18-35 yaş aralığındakilerin, yüzde 67’sini üniversite düzeyindekilerin, yüzde 43’ünü de kadınların oluşturduğu araştırma sonuçlarına göre, internet ağırlıklı olarak, e-posta, IM ve oyun amaçlı kullanılıyor.
İnterneti kullananlar içinde e-postayı kullananların oranın yüzde 83,9 olarak belirlenirken, katılımcıların yüzde 50’si sürekli bu hizmetten yararlandığını ifade ediyor.
Ankete katılanların yüzde 49,5’i her gün ortalama 5 saatin üzerinde internette vakit geçiriyorken, yüzde 25,1’i haftada 50 saatin üzerinde online oluyor.
SOSYAL TOPLULUK SİTELERİ AĞIRLIKLI ÖĞLEN KULLANILIYOR Sosyal topluluk siteleri kullanıcılarının oranı ise yüzde 57,9 olarak belirlendi.
teknohaber
İnterneti yüzde 91,3 oranında chat, sohbet amaçlı kullananların ise yüzde 48’i fırsat buldukça, yüzde 20’si akşamları, yüzde 16,6’sı ise sürekli olarak bu hizmetten yararlanıyor.
Bu kullanıcıların yüzde 40,3’i öğlen, yüzde 17,3’ü ise akşam saatlerinde bu siteleri ziyaret ediyor. İş amaçlı interneti kullanan yüzde 47,3 oranındaki katılımcının büyük bir kısmı sürekli olarak internetten bu amaçla yararlanıyor. Bilgi, haber alma amacıyla internet kullananların yüzde 35,9’u sürekli, yüzde 29,7’si fırsat buldukça interneti kullandığını belirtiyor. Yüzde 67 oranına sahip olan, oyun ve eğlence amacıyla internet kullananların yüzde 49,7’si fırsat buldukça, yüzde 20,9’u ise akşam saatlerinde internetten yararlanıyor. Araştırma sonuçlarına göre internet, ders/ödev, müzik dinleme ve indirme, film indirmek ve izlemek, arkadaşlık amaçlı da kullanılıyor. BANKACILIK İŞLEMLERİNİ İNTERNETTEN YAPANLARIN ORANI YÜZDE 35 Bankacılık işlemlerini internetten gerçekleştirenlerin oranı yüzde 35 iken, bu kullanıcıların yüzde 37,6’sı sürekli, yüzde 21,9’u sabah, yüzde 16,4’ü ise öğlen saatlerinde işlemlerini yapıyor. Kamu hizmetleri işlemlerini internet üzerinden gerçekleştirenlerin oranı da yüzde 18,4 düzeyinde. Blog kullanıcılarının oranı yüzde 12,7, forum kullanıcılarının oranı da yüzde 18,8. İnterneti ticaret amaçlı kullananların oranı yüzde 9,3 olurken, bunların yüzde 70’i sürekli olarak, yüzde 18,7’si ise fırsat buldukça bu hizmetten yararlanıyor. Yüzde 33,4 olan internet üzerinden alışveriş oranının yüzde 62,6’sı sürekli, yüzde 13,5’i akşamları
interneti bu amaçla kullanıyor. Araştırmada reklam içerikli e-mail tıklanma oranlarına bakıldığında, en son gün içinde bir reklam içerikli e-mail’e tıklayanların yüzde 36, son birkaç gün içinde tıklayanların ise yüzde 24,5 oranında olduğu görülüyor. CEP TELEFONUNDA KONUŞMA DIŞINDA EN FAZLA KULLANILAN SMS GÖNDERİMİ Araştırmaya katılanların yüzde 98,5’i cep telefonu sahibiyken, yüzde 1,5’i cep telefonu kullanmadığını belirtiyor. Cep telefonuyla internete düzenli olarak girenlerin oranı yüzde 41, lokasyon bazlı uygulamaları kullananlar ise yüzde 23 düzeyinde. Ankete katılan kullanıcıların yüzde 49,5’i cep telefonlarına gelen indirim, promosyon mesajlarını faydalı bulurken, katılımcılar kendilerine atılan SMS’lerde yüzde 44 oranla promosyon ve indirimlerin duyurulmasını istiyor. ‘’Cep telefonunuza hangi sıklıkla müzik, resim, oyun ya da uyulama indirirsiniz?’’ sorusuna yüzde 39 ‘’asla’’ yanıtını verirken, yüzde 35,5’i ‘’nadiren’’, yüzde 13,5’i ‘’mecbur kaldığında’’, yüzde 12’si ‘’sıklıkla’’ cevabını veriyor. Araştırma sonunda ankete katılan kullanıcıların cep telefonlarını konuşma dışında kullandıkları fonksiyonlar; yüzde 92,5 SMS gönderimi, yüzde 77,5 fotoğraf çekimi ve yüzde 48,5 uygulamalar, yüzde 44,5 radyo dinleme, yüzde 41,5 internete bağlanma, yüzde 36 oyun oynama, yüzde 33 MMS gönderimi, yüzde 14 GPS navigasyon şeklinde sıralanıyor.
viewbox 79
mekanhaber
a h u
k 覺 l 覺 癟
Manzaraya doyarak eğlenmek ister misiniz? i-Lounge; İstanbulu panoramik açıdan gören eşsiz manzarası, hidrolik açılır tavanı, 150 yıllık meşe ağaçlarından yapılan iç tasarımı ile özellikle sigara yasağının gece hayatını vurduğu şu günlerde ilaç gibi bir mekan. Cihangir’de aynı yere gitmekten sıkılıp da “Yok mu şöyle farklı bir yer?” diyenlerin adresi olacak mekanda, hafta içi gündüz saatlerinde sakin ve huzurlu bir ortamda kahvaltı edip, öğle yemeğinde atıştırmalık alternatiflerle karnınızı doyurup, akşam ise keyifli ve romantik bir yemek yiyebilirsiniz. i-Lounge’da farklı mönüler, füzyon mutfağı ve italyan lezzetleri günlerin konseptlerine uygun olarak ziyaretçilerin beğenilerine sunuluyor. Menüde makarna ağırlıklı… (Kesinlikle makarnalarını tatmanızı tavsiye ederim) 24.00’ten sonra yemek için ayrıca bir menüden seçim yapabiliyorsunuz. Geniş bir içki mönüsü de bulunan i-Lounge’ın eğitimli barmenleri sayesinde farklı kokteyllerde içmeniz mümkün. Cuma ve Cumartesi günleri 23.00’ten sonra DJ eşliğinde 80’ler ve 90’ları dinleyebilir; her Çarşamba ise caz severlere yönelik Volkan Hürsever Trio’yu sahnede seyredebilirsiniz.
viewbox 81
Harvard Simgebilim Profesörü Robert Langdon, Kongre Binasında konferans vermesi için yakın bir arkadaşından davet alır. Ancak, Washington’a varır varmaz oldukça garip bir durumla karşı karşıya kalan profesör, kendini korkunç bir oyunun ortasında bulur. Kongre Binas’na bırakılmış olan bir sembolün -yakın arkadaşı Peter Solomon’ın kesik eli- varlığını haber veren bir telefon, Langdon’ı hiç de yabancısı olmadığı bir dünyaya davet etmektedir. Antikçağlarda kullanılan bu sembolik çağrı, daveti alan kişiyi ezoterik bilgeliğin hüküm sürdüğü, çok eskilerde kalmış kayıp bir dünyaya sürükleyecektir. İnsanlığın Altın Çağı, açılmaması gereken bir kapının aralığından sırlarıyla birlikte yok mu olacak, yoksa hikmetin ışığında tüm soruların cevapları mı bulunacaktır?...
“Küçükken babam bir konuşmada bana ‘Sonuna kadar görevimi yapacağım’ dedirtmişti. Bu söz, içime işlemiş. Okulda başladım. Üniversitede görevler yaptım. Ondan sonra siyasete çağırdılar, gittim. Bir yerde görev yaparsanız, başka bir görev veriyorlar. Ben de hep bana verilen görevleri yaptım. Uğraştığım işlerin hiçbirinde büyük bir şey yapmadım; ama hepsinde azar azar bir şeyler yaptım. Öyle olunca insan birçok yerde iz bırakıyor, ama hiçbirinde çok büyük bir şey yapmamış oluyor. Pişman olduğum bir şey yok, ama hayatım baştan yazılsa sadece bilimle ve yazmakla uğraşırdım.” Erdal İnönü’nün “son söyleşi”si...
kitaphaber
a h u
k ı l ı ç
Bir ülkeden cüzamı kovdu. Türk, Kürt, Süryani demeden, kırsalın evlere hapsedilmiş kızlarına kapıları araladı, ışık tuttu yollarına. Hırpaladılar, yerden yere vurdular, ne gâvurluğu kaldı ne Kürtçülüğü, ne komünistliği. Ömrünün son döneminde de darbeci yerine kondu. Umurunda bile olmadı. Çünkü o sadece yüreği insan sevgisiyle dolu bir hekimdi. Hayatı boyunca tek isteği, iyi ve dürüst bir insan olmaktı. “Bütün işlerimi tamamladım. Konser gecesini de atlattıktan sonra, kemoterapiyi kestireceğim. Yolcu yolunda gerek!”
“Reis, Gladio’nun Türk Tetikçisi, Susurluk kazasında ölen Abdullah Çatlı’nın yaşamöyküsü. Neler yaptı, nerelerde nasıl saklandı, kimlerin koruması altına girdi? Susurluk bağlantıları ve Susurluk olayına karışanlarla ilgili belgeler, bilgiler...” - Emin Çölaşan, Hürriyet “Reis, Soner Yalçın ve Doğan Yurdakul tarafından yazılan ve Türkiye’nin son 20 yıllık yakın tarihinin en önemli referans kitaplarından biridir.” - Sedat Ergin, Hürriyet
… Tarih kahramanların sadece başarılarını yazmaz, başarısızlıklarını da yazar…” Yaşamını ihtilâl peşinde koşturup, özgür vatan hayaliyle süsleyen ve en nihayet memleket hasretiyle sonlandıran büyük bir askerin aklanmasına ya da yerilmesine zemin değildir bu kitap. Bu topraklar hakkında söz söyleyenleri ve söyleyebileceklerin buluştuğu küçük bir subaşıdır, insanoğlu yaşadıkça çağlayan. İşte bu toprakların yetiştirdiği birbirinden değerli gazetecileri, yazarları, bilim insanları, yine bu toprakların özgürlüğü için yanıp tutuşan bir başka değerli evladını, devlet adamını, korkusuz bir askerini, insan Enver’i konuştu. Hiçbirisinin bir diğerinden daha fazla söz hakkı yoktu. Hepsi bildiği, anlayıp kavradığı Enver’i anlattı.
“...İstanbul’u yazmak istiyorum. Dostlukların Son Günü’ndeki hikayelerde pek de bilincine varmadan yazdığım İstanbul’u. Kaybolan, değişen, özelliğini, anlamını yitiren şehri, çocukluğumun İstanbulu’nu. Aslında ayrıntıları, kent kültürünü var eden her şeyi. Kolay bir iş değil bu. Alçakgönüllüce yazmak istiyorum, çocukluğun duyarlığıyla, çocukluğun bakış açısı, gönlüyle. Araya okumalar karışıyor; bu kez okuduklarımın etkisi! İstanbul’u anlatmış yazarlar, bir öykünün, bir romanın birkaç satırı bazan... Sayısız çağrışım getiriyor hepsi. Bana öyle geliyor ki, çılgınca bir girşiim: elim kalem tuttukça, İstanbul yazıları yazmam gerekecek...”
viewbox 83
Wrangler’ın köklü tarihinden ilham alan Utility Koleksiyonu... Fonksiyonelliğin ön planda olduğu Utility’de, %100 kaz tüyü astarlı parkalar dikkat çekerken, ürünlerdeki fermuar ve pirinç çıtçıtlar farklı bir etki yaratıyor. Erkeklerde koyu renklerde montlara, bayanlarda beyaza yakın tonlarda ceket ve montlara yer veriliyor. Wrangler’a özgü ince detayların bulunduğu Utility Serisi’nde, özellikle fermuar detaylarının kullanıldığı çarpıcı ceket ve montlara, elbise ve tunikler de eşlik ediyor. Denimlerde ise net bir stil göze çarpıyor.
kısahaber
Beck’s, “Uykuya Hayır Diyen Adam”ı sunar Seçimleri ile farkını ortaya koyanların tercihi Beck’s, internetten canlı olarak yayınlanan ilk video paylaşım programı “Uykuya Hayır Diyen Adam” ile www.farkinsecimindir. com’da yayına başlıyor. “Uykuya Hayır Diyen Adam”, her gün saat 22.00’den sabah 04.00’e kadar seçimleriyle farkını ortaya koyan ve uykuya hayır diyen izleyicileri ile biraraya geliyor.
www.farkinsecimindir.com
viewbox 85
Yeni yılda “Afrodit“ kadını olun; fark edileceksiniz! Günlük moda akımlarını uygularken her daim çizgisine bağlı, duruşuna sadık ve bir o kadar da çağdaş tasarımlardan oluşan koleksiyonlara yer veren AFRODİT, 2010’da da ışıltılı ve baştan çıkarıcı havasını günümüzün moda akımlarıyla birleştirip AFRODİT kadını ile buluşturuyor.
Minik adımlar Converse ile renkleniyor Her sezon çok renkli ve çok eğlenceli bir çocuk koleksiyonu hazırlayan Converse; bu sezon da birbirinden farklı modelleri çocukların beğenilerine sunuyor. Beyaz, siyah, kırmızı, pembe ve lacivert renkli klasiklerin yer aldığı Chuck Taylor All Star Core koleksiyonu bu sezon da devam ederken aynı zamanda sezona ait süet, deri, denim ve kadife gibi farklı malzeme kullanılarak hazırlanan Chuck Taylor modellerine yer veriliyor.
kısahaber
J&B “Start A Party” ile efsanevi partilerine sualtında devam ediyor 19 Aralık Cumartesi günü J&B’nin Efsanevi Disko Topu, bu kez Turkuazoo’nun büyülü sualtı dünyasında “Start A Party@ Underwater” konseptiyle dev akvaryumu bir geceliğine çılgın bir parti mekanına dönüştürüyor. Tüm dünyada sıra dışı partileri ile efsaneler yaratan J&B yine ses getirecek bir partiye imza atacak. Kapadokya’nın gizemli Aşk Vadisi’nde Boy George’un sahne aldığı partisi dahil olmak üzere inanılmaz partilerle hafızalara kazınan J&B, bu kez parlak disko topunu Türkiye’nin ilk ve tek modern akvaryumu Turkuazoo’ya kuruyor. J&B, sualtı dünyasının büyülü atmosferinde “Start A Party@ Underwater“ konseptiyle yılın en etkileyici partisinde Türkiye’nin en iyi particileriyle benzersiz bir eğlenceye imza atacak. İçinde 10.binin üzerinde deniz canlısının yaşadığı, dünyanın her yerinden getirilen okyanusların en özel ve egzotik türlerinin bulunduğu akvaryumda, J&B parti atmosferi oluşturulacak. Cam tünellerde üzerinizde dev köpekbalıkları, vatozlar, kaplumbağalar ve ahtapotlar yüzerken J&B’nin eğlence dünyasına dalarak muhteşem J&B kokteyllerinin tadını çıkaracaksınız. Sualtı dünyasının yer yer korkutucu, yer yer merak uyandırıcı ve keşfedilmeyi bekleyen canlılarıyla beraber parti coşkusu sonuna dek bu partide yaşanacak.
viewbox 87
defilehaber
Victoria’s Secret vakti geldi New York’ta gerçekleşen 2009 Victoria’s Secret defilesi yine büyük bir prodüksüyona imza attı. Beş hafta önce doğum yapan Heidi Klum’ın da podyumda yürüdüğü, Black Eyed Peas’in şarkılarıyla katıldığı Victora’s Secret iç çamaşır defilesi, her zamanki gibi büyük bir prodüksüyon olarak gerçekleşti. Beş modeli melek mertebesine yükselten markanın defilesinde 3 milyon dolarlık sütyen de tanıtıldı. Amerika’daki CBS kanalından 1 Aralık’ta yayınlanacak defilede uzun çizmelerin yanısıra bolca kristal ve taş efekti kullanıldı.
viewbox 89
defilehaber
viewbox 91
defilehaber
viewbox 93
defilehaber
viewbox 95
defilehaber
viewbox 97
defilehaber
viewbox 99
defilehaber
viewbox 101
defilehaber
viewbox 103
fotohaber
aydın tuna palabıyıkoğlu
viewbox 105
fotohaber
elif tĂźrkoÄ&#x;lu
viewbox 107
fotohaber
mert tĂźrkoÄ&#x;lu
viewbox 109
fotohaber
mert tĂźrkoÄ&#x;lu
viewbox 111
me tasarım grubu
1 Ocak 2010’da buluşmak üzere...