temmuz 2009
LAZER EPİLASYON delikanlıyı bozmaz yeni başlayanlar için “politika”
hollywood hayat kurtarIr
hayatta kalmanın yolları
SAĞLIKLI BESLENME TÜYOLARI
insan değilmişsin!!!
Aleksandra 07/09
bikini
VS. iç çamaşırı Ömer Üründül’ün şifresi çözüldü! röportaj
EVA
Alice
harikalar diyarında 1
hexedit Wingman’den kocaman bir merhaba! Artık internete bağlanmayan hesap makinesi bile kullanmadığımız, kitapların bile cep telefonlarından okunduğu şu ahir zamanda, Wingman Dergi, artık online yayınıyla, internet olan her yerde. Wingman nedir derseniz? Wingman, erkeğin en iyi dostudur. Erkeğin gözü, kulağı, sırdaşı ve kankasıdır. Wingman mutluluğunuz için çalışıp didinen bir dergidir. Wingman için yola çıktığımızda ilk hedefimiz okunabilir bir erkek dergisi olmaktı. Birbirinden keyifli, birbirinden sıcak yazılardaki farkı hemen hissedeceksiniz. Wingman’in konsept fotoğrafları sizi büyüleyecek. Nefesleri kesen Wingman kızları rüyalarınızı süsleyecek. Soramadığınız soruları, bundan sonra Wingman, cesur röportajlarıyla sizin yerinize soracak. Dişi Wingman yazarları size kadın gözünden erkekleri anlatacak. Bütün bu farklarının yanı sıra, Wingman, size özel önerileriyle hayatını kolaylaştıracak. Her yaştan erkek Wingman’de kendinden bir şeyler bulabilecek. Varını yoğunu bu işe adamış, yorulmak bilmez Wingman ekibinin enerjisini, siz de dergiyi okurken hissedeceksiniz. Gerek yayın tarzı, gerekse dopdolu içeriği ile emsalsiz bir erkek dergisi hayatınıza girmek üzere. Sizinle tanıştığımız için çok mutluyuz. Bunu saymayız her ay bekleriz! Zeynep Bonçe Genelde Yayını Yöneten Kadın
07/09
2
temmuz 2009 sayı 1
Sahibi Helvetica Creative Multimedia Studios Genel Müdür Serkan Çağdaş Genel Yayın Yönetmeni Zeynep Bonçe Görsel Yönetmen Murat Ertürk Genel Koordinatör Taha Sencer Akarca Yazılım Direktörü Serdar Akarca YAZI İŞLERİ Editör Rıfat Yazıcı Editör Cornelius Moda Editörü Aslı Okuş Erdoğan KATKIDA BULUNANLAR Erkin Kaya, Nisan Parmaksız, Murat Yalçınkaya, Burak Göksel, Gaye Eskici, Kayra Altınışık, Ahmet Topçu, Hasan Simavi, Koray Alkım TEŞEKKÜRLER Serengil Fotoğraf Stüdyoları, Serdar Demirci-Flash Model, Kenan Başkaya-Motogaleri MARKA MÜDÜRÜ Taha Sencer Akarca REKLAM SATIŞ ve PAZARLAMA reklam@wingmandergi.com 3
Yazı ve fotoğrafların tüm hakları WINGMAN DERGİ’ye, yayınlanan ilanların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir. Bu dergi basın meslek ilkelerine uymayı taahhüt eder. Yayının Türü: Aylık/Süreli interaktif Yönetim Yeri: Fulya Bayırı No.23 D.1 Şişli/İstanbul Tel: 0212 212 88 27
07/09
iรงindekiler rรถportaj Lazer Epilasyon sayfa 42
sayfa 46
Aleksandra
rรถportaj sayfa 30 07/09
Alic
sa 4
Sağlıklı beslenme tüyoları sayfa 84 Ömer Üründül Şifresi sayfa 86
14 bu köşe meme yaptı 26 yeni başlayanlariçin politika 58 wingman: ve erkek ilişkiyi yarattı... 62 WeBlog 76 kulağa kaçan: Toz Pembe 78 ille de roman olsun: Avcının Kaderi 80 makinist: Transformers Yenilenlerin İntikamı
sayfa 56
hollywood
82 evde hatunla izlenebilecek filmler
hayat kurtarIr
89 revir: varikosel nedir?
sayfa 68 sayfa 66
92 gurmek ya da gurmemek
the official game
ce
ayfa 16 5
07/09
Tyra’nın sapığı suçlu bulundu! 2008’de The Tyra Banks Show’un hem Los Angeles hem de New York stüdyolarına seyirci olarak katılan 39 yaşındaki Brady Green, New York mahkemesince suçlu bulundu. Geçen sene bodyguardları aşıp Tyra’ya ulaşmaya çalışan ve “Tyra ile bir ilişimiz var” diye iddia eden, Green, hakim tarafından bir yıl süreyle gözaltında bulundurulma, iki yıl süreyle de Tyra’ya yaklaşmama koşuluyla salıverildi.geçmiş olsun Tyra... Çin casusları Oto fuarlarına indi… Neredeyse her şeyin taklidini yapan Çinliler bilindiği gibi, araba sektörüne de el atmış durumda. 3-4 bin dolara araba ihraç etmeye başlayan Çin, tasarım ve teknoloji fikirleri çalmak için casuslarını araba fuarlarına yolluyor. 2009 Shanghai Otomobil Fuarında ellerindeki fotoğraf makineleri ile, diğer ülke markalarının arabalarını yakın markaja aldılar. Yakında Porsche çakması Çin malı bir arabaya beş bin dolara sahip olursanız şaşırmayın…
07/09
Böyle korkuya can kurban! Üç boyutlu korku filmleri hayatımıza iyice girmeye başlarken Aleaxandra Aja’nın yeni filmi Piranha 3d’nin film setinden ilginç kareler basına yansıyor. Nişanlısı Billy Zane’den ayrılan ve hayatında yeni biri olan Kelly Brook, filmin setinde can hıraş bir şekilde çalışmaya devam ediyor. Kelly Brook’un Jessica Szohr, Elizabeth Shue, Jerry O’Connel ile birlikte başrollerini paylaştığı filmin çekimleri Ar izona’da tüm hızıyla sürüyor. Brook’un 22 yaşındaki porno yıldızı Riley Steele ile dans ettiği sahneler görenlere “böyle korkuya can kurban” dedirtti. Aja’ya burdan sesleniyor ve bu iki güzeli Arizona güneşinin altında çok yormamasını rica ediyoruz. 6
Playboy malikanesinde neler oluyor? Hepimizin içinde yaşamak istediği malikanenin sakinleri her geçen gün bizi şaşırtmaya devam ediyor. Malikaneden, evinin kadını olmak üzere ayrılan 24 yaşındaki afacan güzel Kendra sevgilisi Hank ile dünya evine girdi. Genç Playmate’in hamile olduğu haberi ise, kendisini çok sevdiği partilerde, daha az göreceğimiz anlamına geliyor. Önceden zaten büyük olan göğüsleri, iyice büyüyen güzel anne adayına sabırlar diliyoruz. Bu haberden sonra gönlümüze su serpen kişi, Kendra’nın malikaneden ev arkadaşı Holly oldu. Hugh Heffner’ın gözdesi, Planet Hollywood Resort & Casino’daki striptiz gurubu, peepshow’a katılarak izleyenlere cennetin kapılarını açtı. “bu kadar para verdim, neden göstermeyeyim?” dediğin muhteşem vücudunu bizden esirgemediğin için müteşekkiriz Holly.
Lindsay Lohan’ın twitter sapığı Birçok insanın facebook’tan sonraki yeni iletişim alanı twitter ünlüleri de kendine çekmeye devam ediyor. Ancak maalesef bazı hackerlar, bunu fırsat bilerek ortalığı kızıştırmayı ihmal etmiyorlar. Lohan, eski sevgilisi Justin Timberlake’i, Jessica Biel ile bir barda görmesinin ardından son twitter mesajında “insanlar neden aşk tam karşılarındayken aldatırlar?” yazınca ortalık karıştı. Lohan son dakikada bunun şifresini kıran bir sapığın işi olduğunu, asla kimsenin hayatı hakkında mesaj yazmayacağını belirtti. Sana inanmak istiyoruz Lindsay...
7
07/09
Güzide Duran ara vermeyecek... Eşinin isteği üzerine mankenliğe ara veren Güzide Duran çok fazla ara vermeden 2’nci bebeği düşünüyormuş. 2010’un sonlarına doğru ilk çocuğu minik Selin abla olabilir. Sonra da güzel manken iş hayatına devam edecekmiş. Umarız eder...
Biz anlamıştık Gisele. São Paulo’daki moda haftasında Gisele’in podyumda giydiği bol kıyafetlerden şüphelenen cingöz ekibimiz, seksi mankenin hamile olduğundan o zaman zaten şüphelenmişti. Dedikoduları yalanlayan Gisele Bündchen ve eşi Tom Brady’nin yakın çevresinden alınan yeni bir bilgi ise bunun tam tersi yönünde. Sanırız Gisele podyumlara bir süre veda edecek.
Daha az kıyafet daha çok Eva... Eva Mendes, Calvin Klein’ın yeni kampanyasıyla tansiyonumuzu arttıracak. Özellikle David Beckham’la birlikte verdiği seksi ve terli iç çamaşır pozları görenleri mest ediyor. Eva’yla gözlere her gün bayram...
07/09
8
Rusya’nın gözdesini Amerika çaldı! Rusya’dan son yıllarda çıkan en başarılı manken olarak övgüleri üzerinde toplayan Irina Sheikh, Avrupa’daki başarılarından sonra Hollywood’a transfer oluyor. 23 yaşındaki manken en büyük hayalinin Bond kızı olmak olduğunu söyledi. Son Bond kızı Ukraynalı Olga Kuryenko’ya özenen Sheikh için henüz erken sanırız…
9
07/09
Soğuk Duş Etkisi Mehmet Topuz ikilemi
“50 MİLYON DOLAR DA VERSELER, FENERBAHÇE’YE GİTMEM.” 06.06.09
“Ben Beşiktaşlı’yım. Beşiktaş’tan başka takımda oynamak istemiyorum. Ben Beşiktaş’ta oynamak istiyorum, bu saatten sonra söylediğim sözü geri alamam. Fenerbahçe forması giymek istemiyorum, ben Beşiktaşlıyım. Bu sezon Beşiktaş forması giyeceğim. Fenerbahçe 50 milyon dolar da verse gitmeyeceğim. Benim duruşum bellidir. Gerekirse 6 ay oynamam ama sonunda Beşiktaş’a giderim..’’ 07/09
“FENERBAHÇE GERÇEKTEN ÇOK BÜYÜK KULÜPMÜŞ.” 14.06.09
“Fenerbahçe Kulübü gerçekten büyük kulüpmüş. Tesisler ve gördüğüm ilgi beni çok mutlu etti. Ben Beşiktaş forması giymedim. Evet, formayı elimde tuttum ama asla giymedim. O fotoğraf fotomontaj. Fotoğraftaki kafa benim ama vücut benim değil”
10
Paralel evrenden haberler
• uzun süredir hiç olay yaşamayan İstanbul halkı dün gece hareketli saatler geçirdi. Gerek olmadığı için birçok memurunu ücretli izne çıkaran İstanbul Emniyeti, bir ağaçta mahsur kalan Tekir isimli kediyi kurtarmak için seferber oldu. Olay yerine 15 saniyede varan itfaiye, Emniyet Müdüründen azar işitti. • İstanbul’da aşırı sağanaklardan sonra yaşanan sel baskınında Alibeyköy hariç bütün ilçeler zarar gördü. Selden en çok etkilenen mahalle Etiler oldu. • meteoroloji müdürlüğü bu yaz, hissedilen sıcaklıkla gerçek sıcaklığın aynı olacağını açıkladı. • Malkoçoğlu’nun yeniden çevrimi olan, Malkoçoğlu Returns isimli Türk aksiyon filmi, göz alıcı efektleri ve rekor seviyedeki bütçesiyle bütün dünyada gişe rekorları kırdı. Karşı realitenin habercisi
Gaf dağının arkası
“Füzelerle savaş kazanabilirsiniz, ama füzelerin üzerine oturamazsınız.” (Deniz Baykal / Politikacı) “Neşet Ertaş’ı tanımıyorum.” (Nil Karaibrahimgil / Şarkıcı) “Birçok arkadaşımın içime girmesine izin verdim, ve ben öyle her arkadaşımı içime alan biri değilimdir…” (Deniz Akkaya / Manken)
“Ağzınla kuş tutsan... ne kuşu?! Ejderha tutsan bunlara yaranamazsınız.” (Ahmet Çakar Spor Yorumcusu)
“ Şimdiye kadar beraber olduğum erkek arkadaşlarım beni darmadağın etti.” (Gizem Özdilli / Manken) Delikanlı Hayvan: Bullfrog Yetişkin bir Amerikan Öküz Kurbağası türünün en irisidir. Özellikle Afrika’da yaşayan öküz kurbağalarının boyu 30 santimi geçer, evcil bir kedi ağırlığındadır. Ne diğer şaklaban kurbağalar gibi dilini uzatır, ne de maymun gibi zıplar. Fazla kıpırdamadan yemeğinin ağzına gelmesini bekler. Ağır hareket eder ama gerekirse ona yaklaşan bir zebraya bile delikanlı bir şekilde kafa tutabilir. Zebra “çattık” der gibi bir ifadeyle bu ağır abiden uzaklaşır. 11
07/09
bu-ay
bikini
VS. iç çamaşırı
Maço ve kıskanç bir erkeğim. Sevgilimin birbirinden farklı ve tahrik edici iç çamaşırlarıyla bana sürprizler hazırlamasından çok hoşlanırım ama plajda giydiği bikininin mümkün olduğu kadar kapalı olmasını tercih ederim. (İbrahim T. 45 Serbest Meslek)
07/09
12
Bikiniyi daha seksi buluyorum. Ne kadar çok insanla paylaşılırsa çekiciliği o kadar artar diye düşünüyorum. Islak bikinimle denizden çıkarken üzerimde bir sürü erkeğin bakışlarını hissetmek beni tahrik ediyor. (Arzu K. 32 İş Kadını) Wingman bu ayki sayısında bikini mi, iç çamaşırı mı sorusuna cevap arıyor. Eski playmate Victoria Silvstedt’in birbirinden sıcak fotoğraflarını derledik, konsept fotoğraflarımızı bu sorunsala göre hazırladık, kadın erkek, çeşit çeşit insanla sokak röportajları yaptık. Yine de biz işin içinden çıkamadık. Dergiyi inceleyip biraz da siz kafa yorun. Bikini mi daha seksi, iç çamaşırı mı?
Bikinili bir kadını, iç çamaşırıyla olduğundan daha uzun süre izleyebilmek güzel bir şey. Üstelik, birden fazla kadını aynı anda gözlemlemek ve bikininin altında ne olduğunu hayal etmek, yanında karısı bile olsa, bir erkeğin en büyük tatil keyfidir. (Emre E. 36 Bilgisayar Mühendisi)
İç çamaşır, bikini gibi çoğunluk önünde giyilmediğinden daha seksi buluyorum. Sadece en samimi anlarda en samimi olduğunuz erkek görebileceği için iç çamaşırı bikiniden daha gizemli ve özel. (İpek L. 23 Öğrenci) 13
07/09
bu köşe
meme yaptı Let’s Talk about Sex Baby Geçenlerde Newcastle’da arkadaşımın arkadaşı sıfatıyla aynı masada bulunduğum 26 yaşındaki bir karşı cinsle ‘bakire kız’ tartışmasına giriştik. Sorun şu: tahsili tam, modern yetiştirilmiş bir insan olarak gördüğümüz bu arkadaş evleneceği kızın bakire olmasını talep ediyor; çünkü bu kızın kendinden önce bir erkeği ‘o kadar çok’ sevmiş olmasını kabullenemeyeceğini iddia ediyor. Neresinden başlayayım bilemiyorum. Öncelikle şu aldatmacadan bir kurtulalım. Bir erkeğin hayatındaki kadının kendinden önce birlikte olduğu erkekleri kıskanmasının, istememesinin en büyük sebebi “ya benden daha iyiyse?” kuşkusudur. Cinsel performansından memnun olan erkek bile bu komplekse kapılabilir. Bir erkek bir kadını aldattığında kadının aklına ilk gelen soru “benden güzel miydi? Onu daha mı çok sevdin?” olurken bir erkekte bu soru “benden daha mı iyiydi?” olarak şekillenir. Cinslerimizin en büyük ezikliklerinin özeti bu sorgulamada yatar. Dolayısıyla bakire kız aramayı başka bahanelerin arkasına saklamanın manası yok, kendimizi kandırmayalım. Kaldı ki karşısındaki kadının kendinden önce kimseyi o kadar sevmemiş olmasını dilemesi biraz sahtekârlık değil mi? Kız da senin ‘o kadar’ sevdiklerini kıskanabilir pek tabii. İşte bu noktada pijama partisi veren kızların birbirlerinin sutyenlerini denediğine kendini inandırmış erkeklerimizde “kız asla ve asla aşık olmadığı adamla seks yapmaz” düşüncesinin baskın olması, durumu karıştırıyor. Nasıl ki bir erkek sokakta yürürken bir kız görüp “ulan bu kızdan da hiç bir şey olmaz ama çatır çatır çakılır.” diyebiliyorsa, bir kız da yolda yürürken bir erkek görüp, “ulan bunu koluma ölsem takmam ama çatır çatır sevişilir.” diyebilir. Şunu bir kabullenin önce. Seks güdüsü 07/09
denen şey sadece erkekte yok. Ha, bunu deyip de hayata geçiren kız sayısı erkeklere oranla çok daha azdır belki ülkemizde ama kızların sekse böyle bir bakışı olabileceği ihtimalini göz ardı etmeyi meşru kılmaz bu. Aksine ne oluyor, sekse böyle bir bakışı olan kıza kaşar deniyor. Canının çektiği adamla yattı diye ayıplanıyor. Bu noktadaysa benim çözemediğim en büyük ironi, bu durumun aslında en çok erkeklere zararlı olması. Yani erkek tarafı toplumun bu baskısının kızlarımızı ‘temiz’ bırakacağına inandığından çok memnun ama kazın ayağı öyle olmuyor. ‘Vermemenin’ ne kadar büyük bir erdem olduğunu, fındık kadar organlarının onlara nasıl bir avantaj sağladığını gören kızlarımız, kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyor adamlarla. Adamlar da sayısız maymunluklar yapıyor verilmeyeni ‘alabilmek’ için. Almak zafer oluyor, vermeyip zorlayan kız baş tacı ediliyor. Kendi özgür iradesiyle evlenene kadar beklemek isteyen, bunun çok özel bir tecrübe olacağına inanan kızlara değil isyanım, ki bence Samantha’nın* bir bölümde dediği gibi arabayı bile test edip alırken, seks yapmadığın biriyle evlenmek için delirmiş olmak gerekir; benim sinirim yapmak isteyip de sırf farklı etiket peşinde olanların ikiyüzlülüğü. Bu bakire arayışının ikinci bir sonucu ise “iffetli orospu” ya da “arkadan veren bakire” tabir ettiğimiz kızlardaki artış. Delinmemiş, namusu bozulmamış kızlar prim yaptığından, iş oraya gelene kadar her boku gizliden gizliye yiyen kızlarımız revaçta. Seksi içinden geldiği gibi yaşayanlarsa kevaşe. Seksi yaşayanları geçtim, üzerine bu ihtimal kondurulanlar bile kafası kesilerek öldürüldüğünde “hak etmiştir” damgası yiyor, 5. kattan aşağıya atılıp üzerine bir de bıçaklanıyor. Bense pulları zarları sallayıp, ağız tadıyla sevişenlerin ülkeye egemen olduğu günleri görmeye yetecek mi yaşım, onun merakıyla yaşıyorum. *Sex and the City dizisinin baş karakteri. Nisan Parmaksız 14
15
07/09
07/09
fotoğraflar: Murat Ertürk saç: Kemal Demirtürk makyaj: Hazal Taş
Prag’ın gotik ve karanlık havasından kaçıp, Türkiye’nin sıcak ikliminde soluğu alan Alice, ilk sayımızın kapağını süslüyor.
16
Alice
harikalar diyar覺nda
17
07/09
23 yaşındaki güzel, on senelik balerinlik kariyerini iki sene önce bırakarak, modelliğe başladı. Çeşitli Avrupa ve Hollywood filmlerinde boy gösterdikten sonra Türkiye’ye geldi.
07/09
18
19
07/09
Dünyayı gezebilmek için modelliği seçtiğini belirten Alice, Afrika’dan, Avrupa’ya kadar her yeri gezmiş. En sevdiği ülkelerden birinin Türkiye olduğunu söyleyen genç model, seneler önce Antalya sahillerinde yaptığı tatili hala unutamıyor.
07/09
20
21
07/09
Alice harikalar diyarına gider de ortam da kedi eksik olur mu? (don’t you ever read?) Bu kadar güzel bir şeyi ortada bırakırsanız bütün avcılar peşine düşecektir elbet. Alice, maalesef kısa süreliğine ülkesine gidecek ama geri gelmeye söz verdi. Umarız bir an evvel döner de, bizi bu güzellikten mahrum bırakmaz.
07/09
22
Alice, yağmurdan ve soğuktan nefret ediyor, spor yapmaktan ve evde tek başına film izlemekten keyif alıyor. En sevdiği şey ise bahçe işleriyle uğraşmak. Bu konuda da çok başarılı olduğuna biz şahidiz. Çiçek gördüğünde budamadan duramayan Alice, sıcağa dayanamayarak, bikinisinin iplerini de kesince, bu sefer de bizim nefesimiz kesildi.
23
07/09
07/09
24
25
07/09
temmuz 2009
Alice
Serkan Çağdaş
Yeni başlayacak olduğumuz her ne olursa olsun, ulaşılmak istenen hedefe gidilebilmesi için belirlenen yolda, karşımıza çıkabilme ihtimali olan zorlukları düşünmekten kendimizi alamayız. 07/09
26
Bu şekilde düşünecek olursak, politikaya başlamak, tehlikeli ve her durumda, halk tabiriyle, yalan vaatlerde bulunmadan yapılamayan bir iş olarak algılanır. Bunun sebebi çoğu zaman, tarihteki dönemleri dramatik olarak sonlanmış politikacılardır.
siyaseti ve politikayı, yalnızca siyasi partilerin ve milletvekillerinin faaliyeti olarak algılayabilirler. Ebeveynler, çocuklarının siyasete girip girmemesi konusundaki soruyu, eğer kendisi ya da yakınlarından hiç kimse siyasetin içinde aktif olarak yer almamışsa Aslında politika, var olduğu günden bu yana, belki de “Allah korusun” diyebilecek kadar negatif bir bakış kavramsal olarak siyasetle bu kadar çok karıştırılması açısıyla cevaplayabilir. Ancak partiler konusu sonucunda, bir bilim olarak görülmek yerine, asıl sorulduğunda, partilerin yararlı kurumlar ve bu anlamı dışında kullanılan bir kelime haline gelmiştir. partilerde yer alan milletvekillerinin de, saygıdeğer kişiler olduklarını söyleyebilir. Sözlük anlamı olarak politika; devletin etkinliklerini Günlük olarak kullandığımız ifadelerin, kelimelerin amaç, yöntem ve içerik olarak düzenleme ve bize göre kesin ve net olması, herkes tarafından aynı gerçekleştirme esaslarının bütünüdür. şekilde algılanamayabilir, hatta önemsenmeyebilir. Siyaset ise, devlet işlerini düzenleme ve yürütme Ancak, bir bilim dalının ana konusunu belirleyen sanatıyla ilgili özel görüş veya anlayıştır, bunun yanı bir sözcük, kesin ve net olmak durumundadır. Bir sıra, bu kadar karıştırılma sebebi mecazi olarak bir toplumun gelişebilmesi, bu toplumun üyelerinin bilgi hedefe varmak için karşısındakilerin duygularını alışverişinde bulunabilmesi, yapılan araştırmalardan okşama, zayıf noktalarından veya aralarındaki faydalanabilmesi ve bir bilgi birikiminin uyuşmazlıklardan yararlanma vb. yollarla işini gerçekleşebilmesi için, her üyenin belirli terimlerden yürütmek durumunu ifade edici durumlarda aynı kavramı algılamaları zorunludur. Siyaset gibi kullanılmasıdır. bir bilim dalının konusunu teşkil eden bir kavramın Siyaset ve politika, yalnızca siyasi tanımının, siyasal bilimlerin neleri incelemesi gerektiğini belirleyen ve onun diğer sosyal bilim partilerin ve milletvekillerinin faaliyeti dallarının ilgi alanlarından ayrılabilmesini sağlayan özellikleri kapsaması gerekir. İnsanlar ve onlardan değildir. Günlük konuşmalarımızda siyaset kelimesinin meydana gelen topluluk ve toplumlar, birbirileriyle kullanımını inceleyecek olursak, anlam zenginliği ve çeşitli biçim, tür ve yoğunlukta etkileşimde dolayısıyla karışıklığının daha da yaygın olduğu hemen bulunmaktadırlar. Bir toplumu oluşturan bireyler ortaya çıkacaktır. Örneğin, bir kişinin kendi çıkarına eylemlerini bilinçli olarak, siyasal olanlar ve sosyolojik uygun bir durumu ya da eylemi, üstü kapalı bir şekilde olanlar diye ayırmazlar. savunmaya çalıştığını, çevresini hoşnut etmeyecek tutumlardan sürekli olarak kaçındığını sezdiğimiz zaman, onun siyaset yaptığına karar verebiliriz. Seçim günü oyunu kullanmış, evine dönmekte olan birisine, siyasetle ilgilenip ilgilenmediğini sorduğumuzda, kesinlikle ilgilenmediğini söylemesi, ilgilendiğini belirtmesi kadar olasıdır. Kullandıkları oyların, bir siyaset anlayışı olduğunu görmeyebilirler. Keza, 27
Buna örnek vermek gerekirse; bir birey, çalıştığı iş yerinde, mesaisini doldurduktan sonra, eve gitmek için kullandığı yolda, bir imza kampanyasına rastladığında, kampanyaya katılarak, sırasıyla iktisadi, sosyolojik ve siyasal nitelikte eylemlerde bulunduğunu düşünmez. Yani, insanlar günlük hayatlarında politika ve siyaset olarak aslında ayrı ayrı anlamlar içeren bu iki durumu da fiilen uygulamaktadırlar. 07/09
Dolayısıyla günlük hayatta zaman zaman uyguladığımız bu iki yöntemin, içerik bakımından farklı olduğu görülmektedir. Pratikte ise durum biraz daha farklılaşmaktadır. İçerik bakımından bu denli farklı olan politika ve siyaset, profesyonel olmayan çoğu insan için aynı anlamı taşır. Bu durumu ifade eden en gerçekçi örnekse particiliktir. Bireyler kendi düşünceleri, söylemleri ve uygulamaları bakımından kendilerine yakın olarak gördükleri siyasi partileri, sosyal olarak içinde bulundukları iş yerleri, üniversiteler, sivil toplum kurumları vb. yerlerde savunma ve aynı zamanda propagandalarını yapma faaliyetlerini çekinmeden ve farkında olmadan yürütmektedirler, ki aslında fiilen yaptıkları şeyi teoride reddetmektedirler.
“Baba politika nedir?” Politika kelimesinin profesyoneller için taşıdığı anlam, politikayla içli dışlı olmayanlar için çok fazla bir şey ifade etmeyebilir. Fakat bunun, hayatımızın her alanında olduğu ve bazen farkında olmadan yaptığımız bir eylem olarak, günlük yaşantımızda, işimizde, mizahta, ilişkilerimizde sıkça kullandığımız bir gerçektir. İçinde olmayanlar için bu denli uzak görülen bu kavramın, hayatımızın merkezinde olduğuna en güzel örnek çekirdek ailedir. Hatta politika ve siyaset söz konusu olduğunda, birçok insan tarafından bilinen ve aktarılan bir fıkra bile vardır ki, bu, insanların siyasete ve politikaya aslında ne gözle baktıklarını ayrıntılarıyla göstermektedir. Çocuk babasına sorar: “Baba, politika nedir?” Baba söyle der: “Bak oğlum, ben eve para getiriyorum, öyleyse ben kapitalistim. Annen parayı yönetir, öyleyse o hükumettir. Deden paranın doğru idare edilip edilmediğine dikkat eder, öyleyse o da sendikadır. Hizmetçi kız ise isçi sınıfıdır. Bizlerin ise tek hedefi vardır, senin rahatlığın. Dolayısıyla sen de halksın ve altında bezi ile yatan küçük kardeşin ise 07/09
gelecektir. Söyle bakalım anlayabildin mi?” Çocuk düşünür ve o gece babasının anlattıklarını düşüneceğini söyler. Gece yarısı çocuk uyanır. Çünkü küçük kardeşi altını pisletmiştir ve ağlamaktadır. Ne yapacağını bilemeyen çocuk anne ve babasının yatak odasına gider. Annesi yalnız ve derin bir şekilde uyumaktadır, öyle ki onu uyandıramaz. Hizmetçi kızın odasına gider. Bakar ki babası hizmetçi kızla sevişmektedir. Dedesi de pencereden gizlice onları izlemektedir. Hepsi öyle mesguldürler ki çocuğun orada olduğunu fark etmezler bile. Çocuk hiçbir şey yapamadan yatağına geri döner. Ertesi sabah baba çocuğa kendince politikanın ne olduğunu anlatmasını ister. -”Evet” der çocuk, “kapitalizm” işçi sınıfını kötüye kullanıyor... Sendika bunu seyrediyor... Bu arada hükumet
İşte politika budur..! Fıkrada da anlatıldığı gibi, aslında dünya üzerinde uygulanan politikalar, işleyiş olarak benzerlikler göstermektedirler. Öncelikle ülkeler kendi ekonomileri ve buna bağlı olarak diğer ülkelerle yaptıkları ticari veya siyasi etkileşimler doğrultusunda, hem bir iç, hem de bir dış politika belirlerler. Belirledikleri bu politikaları uygularken gösterdikleri tutum aslında o devletler için bir siyasi kimlik olarak da görülür. Bilinmesi gereken en doğru teori ise hiçbir politikanın ve siyasi uygulamanın sonsuza dek değişmeden sürdürülemeyeceği gerçeğidir. Sonuçta yapılması gereken tespit şudur ki, aslında politika, birey olarak bilinç sahibi olunduğunda, yanı bir ergin konumuna gelindiğinde, profesyonel olarak olmasa bile, hayatın neredeyse her alanında, bir düzeyde uygulanır. Profesyonel olarak, politika ve siyasetin içinde yer almak için ise, öncelikle hem iç, hem de dış politikayı iyi anlamak, küresel olarak 28
dünyada var olan ekonomik, siyasal ve toplumsal gelişmeleri takip etmekle mümkün olacaktır. Çünkü şu anda dünyada uygulanan küresel ekonomi bir çok devleti ve toplumu hem ekonomik, hem de politik olarak birbirine bağlı, hatta bağımlı hale getirmiştir. Karşısında durduğumuz fikir ve uygulamaları da, en az kendi görüşlerimiz kadar iyi öğrenip, onlar hakkında bilgi sahibi olmalıyız... Günlük yaşantımızda sergilediğimiz davranışlarımızda, bilinçli veya bilinçsiz olarak uyguladığımız yöntemlerin, hedeflerimize ulaşmak için belirlediğimiz yolların, aslında profesyonel olarak yapılan politika ve siyasetten hiçbir farkı olmadığı açıktır. Ancak profesyonel olarak politikanın içinde yer alarak, kendi siyasi yöntemlerimizi ve düşüncelerimizi uygulayabilmemiz, fikirlerimizi daha çok insanla buluşturabilmemiz, bunları tartışmaya ve geliştirmeye çalışabilmemiz için yapmamız gerekenler, bu düzlemde oluşturulmuş platformlarda yer almak ya da yeni platformlar oluşturmaktır. Buna, üniversitelerde, sendikalarda, şirket yönetimlerinde, mahalli idarelerde ve tabi ki en başta aile olmak üzere yakın çevremizde fikir alışverişlerinde bulunarak başlamalıyız. Tüm bunları yaparken dikkat edilmesi gereken en önemli noktalardan birisi de, yalnızca kendi fikirlerimiz ve bizim fikirlerimize yakın politikaları, siyasi görüşleri değil karşısında durduğumuz fikir ve uygulamaları da, en az kendi görüşlerimiz kadar iyi öğrenip, onlar hakkında bilgi sahibi olmaktır. Dolayısı ile, başladığımız şey her ne olursa olsun, onun hakkında şu ana kadar var olan her şeyi öğrenmeye çalışarak, inceleyerek ve gelişmeleri takip ederek başlamamızın önemi, siyasi ve politik olarak bir başlangıç yapılması söz konusu olduğunda, diğer her şeyden daha önemli hale gelmektedir. Çünkü başlangıç sürecinde belirlenen yolun, sonradan değişmesinin ne kadar zor olduğu, güncel politika ve uygulamalarında net olarak görülmektedir. 29
07/09
rö-portaj
röportaj: Kayra Altınışık fotoğraflar: Murat Ertürk
Davulumun başında kendimi kadın değil, hayvan gibi hissediorum. 07/09
30
‘ya
sahnede kadın olmayı sorduk. Bütün samimiyetleriyle müzik yapan, sahnedeki enerjileriyle izleyen herkesi kendilerine hayran bırakan Eva, ilk sayımızın konuğu oldu. On üç yaşından beri gitar çalan, grubun vokalisti ve gitaristi Özge (24), on senedir müzik eğitimi alan grubun davulcusu Lale (28) ve aynı zamanda yan flüt ve gitar da çalabilen, grubun bas gitaristi Duygu (27) ile keyifli bir sohbet yaptık. Eva şu ana kadar, Türkiye’nin çeşitli illerinde sayısız konser verdi, bir dönem Seray Sever ve Erkekler programında çalarak ismini daha geniş kitleleri duyurdu. Bu üç güzel ve yetenekli kızı biraz daha yakından tanımaya ne dersiniz? 31
07/09
Bara güle oynaya gelip, sahnede bizi görünce sevgilisini yaka paça dışarı çıkaran, “bunlar çalmayı bilmiyor” diye kulaklarını tıkayan kızlar oluyor.
Nasıl bir araya geldin
Ö: O zamanlar grupta grubumuza basçı arıyo ablam basçalıyor.” dem bahsettiği kişi Duygu’y tanıştığımızda öğrend D: 2005’te kuruldu gru cover yaptık. Sonrasın arayışına girdik. Ö: Gitar dersi aldığım söyledim ve gitar hoca İsmi kim buldu?
D: Eva ismini daha gru kadın olduğumuz için, istedik. Aklımıza ilk ge Eva’nın fonetik olarak verdik. Ö: Üçümüzün yaptığı m uyumlu olduğuna inan istedik.
Müzik dışında bir işle
Ö: Ben harita mühend Bittikten sonra da albü yapmak zorunda kalab D: Psikolojik danışman eğilmeyi düşünüyorum size keyif vermiyor. L: Ben küçüklüğümde niyetindeyim ama arad Çok işlevli İsviçre çakı yapıp sundum, grafike olarak görmüyorum. F 07/09
32
niz?
iki kişiydi. Kuzenim Gökçe ve ben orduk. Okuldan bir arkadaş “Benim mişti fakat karşılaşamamıştık. Meğerse ymuş. Tesadüfen daha sonra internetten dik bunu. up. bir yıl boyunca Gökçe, Özge, ben nda Gökçe ile yollarımız ayrılınca, davulcu
hocama, bir bayan davulcu aradığımızı am vasıtasıyla Lale’yle tanıştık.
up ilk kurulduğunda birlikte bulduk. Üç , kadın karakterini ön plana çıkarmak elen Eve idi sonra Latincesinin yani k daha güzel ve akılda kalıcı olduğuna karar
müziğin tek bir kadından çıkıyormuş gibi ndığımız için, tek bir kadın ismi koymak
e uğraşıyor musunuz?
disliğinde okuyorum. Bu yıl bitireceğim. üm çıkış tarihimize bağlı olarak mesleğimi bilirim.. nım. Ama bırakmayı ve tamamen müziğe m. Müzikle uğraşıyorsanız, başka hiçbir iş
en beri müzik okudum ve hep müzik yapma da başka işler de yapmışlığım oldu tabi. ısı gibiyim. MTV’de bir televizyon programı erlik ve editörlük yaptım. Ama bunları işim Fakat asıl mesleğim müzik. 33
Müzik dışında bir işinizin olmasının avantajları mı, dezavantajları mı var? Ö: Türkiye’de sadece müzik yapabilmek için aileden zengin olmak lazım. Sadece müzik yapabilmek, çok büyük bir rahatlık ama geleceğimizin ne olacağını bilmiyoruz. Biz bestelerimizi çok seviyoruz, tepkiler de çok güzel ama para kazanacak kadar tutulur mu, bunu bilemeyiz. Müzik çocuk gibi. Çok ilgi ve alaka isteyen bir şey. Biz de bütün vaktimizi müziğe ayırmak isteriz tabi. L: O her zaman para ve çalışmakla değil, şansla alakalı aslında. Birisi 24 saatini müziğe verir, yine de tutmayabilir. Belirli faktörlerin belirli bir anda bir araya gelmesi gerek. Ö: Biz idealist olduğumuz için grubumuzla ilerleme taraftarıyız. Bazı müzisyenler, müziği kişisel bir meslek olarak algılayıp beş tane grupta ayrı ayrı çalabiliyorlar. Biz de istesek bunu yapabilir, para da kazanabiliriz. Ama o yolu seçmiyoruz. Bizim istediğimiz, kendi müziğimizle, sadece kendi konserlerimizle bir yere gelebilmek. Neler dinleyerek büyüdünüz? En çok kimlerden etkilendiniz? Şu an yaptığınız müziği hangi grupların müziğine benzetebilirsiniz? L: Bu konuda çok çeşitliyiz. Dayımın caz plaklarıyla büyüdüm. Kendi seçimlerimi yapmaya başladığımda Beatles’ı sevdim, funk çok severim, Stevie Wonder’a hayranım ama çaldığım şeyin funk’la ilgisi yok. Hala 80’lere gelemedim. 60’lar 70’ler arasında dolanıyorum. Ö: Benim küçükken idol grubum Aerosmith ve Bon Jovi’ydi. Bunlarla beraber, Nirvana, Metallica gibi gruplara da hayrandım. Daha ilerde Led Zeppelin’le tanıştım. Ve tabi ki rock müziğin abc’si Deep Purple’ı dinledim. Bunların yanında Cream, Alanis Morisette, Simply Red dinliyorum. D: Ben de aynı grupları dinlemekle birlikte özellikle The Police hayranıyım.. Üç kişi bir şeyler üretmeleri ve analog sound’la müzik yapmaları gibi ortak noktalarımız olduğunu düşündüğümüzden hepimiz için özel bir yeri vardır The Police’in. Müzik yaparken de The Police’ten etkilendiğini 07/09
Benim için en büyük hayal kırıklığı bu oldu. D: Bizi aynı kulvarda görmüyorlar. Onlar için bir kız grubunu olmanın ötesine geçemiyoruz. Bize gelen tepkiler hep, bir kadına göre güzel gitar çalmak, davul çalmak, bas çalmak üzerine. Bizim yapmaya çalıştığımız şey ise bundan farklı. Biz sanat yapmaya çalışıyoruz ve sanatın cinsiyeti olmaz. L: Ben buna hem katılıyorum, hem de katılmıyorum. Kadın olduğumuz bir gerçek. Bir yere kadar güç belli, bir yere kadar direnç belli. İyiysek iyiyizdir. Önceden bana erkek gibi çalıyorsun dediklerinde bozulurdum. Şimdi ise teşekkür ediyorum. Dinleyenler bunu iltifat olarak söylüyorlar çünkü.
Türkiye’de sadece müzik yapabilmek için aileden zengin olmak lazım. düşünenler oldu. Benziyorsak ne mutlu bize. Ama kendi müziğimiz 90’larda çıkan grupların da etkisini taşıyor. Çünkü onlarla büyüdük. Hala kendi tarzımızı bulmaya çalışıyoruz. Müzik zaten bir arayıştır. Bizim arayışımız da, daha belirli bir türe yönelene kadar sürecektir. Ö: Tabi kimse müziğinin birilerine benzemesini istemez. Farklı duygularda şarkılar yapmaya çalışıyoruz. Belli bir tarza hizmet etmek istemiyoruz. Hepimizin bildiği gibi rock dünyası çoğunlukla erkek egemen bir dünya. Bu kadar erkeğin içinde kendinizi nerede görüyorsunuz? Diğer erkek rock gruplarından ve erkek izleyicilerden nasıl tepkiler alıyorsunuz? Ö: Erkeklerin arasında yer edinmek zor. Onlar bizi kabullenmek istemiyorlar. İşe ilk başladığımda, kendini kanıtlamış, hayranı olduğum 36-37 yaşında insanlardan hakaret derecesinde laflar işittim. 07/09
Üç genç ve güzel kızsınız. bar programlarına ve bar konserlerine alışıksınız. Sınırını bilmeyen erkek izleyicilerle karşılaşıyor musunuz? L: Kadın dediğin şeye bakılır ve biz de bunu kabul etmek zorundayız. ben şanslıyım arkada olduğum için pek fark etmiyorum bunları. Ama konserden sonra “beni de tokmaklasana” diye yanıma gelenler de oldu tabi. (gülüşmeler) Ö: Bakana göre değişiyor tabi. Beğeniyle, hayranlıkla bakanlar neyse de, taciz ederek bakanlar rahatsız edici. Seyirciyi de göz ardı edemeyiz. Onlarla birlikte çalıyoruz. Gözlerinin içine bakıp onları başka bir yere götürmemiz gerek. Neyse ki işletmeciler bu konuda çok yardımcı oluyorlar. Gereken insanları uyarıyorlar. D: Sahnede algılarımız çok açık olduğundan her şeyi görebiliyoruz. Karanlık salonda en arkadaki adamın bakışını bile fark edebiliyoruz. Ama bu bizim çalışımızı etkilemiyor. Erkeklerden çok bayanların tepkilerine maruz kalıyoruz. Bu da kadının bulunduğu her ortamda işi rekabete dökmesiyle ilgili bir şey. Üzerime içkisini bilerek döken kadınlar oluyor. Erkekler kaba olabiliyorlar ama kadınlar cezalandırmaya çalışıyorlar. Bu çok daha kötü. 34
Ö: Ama bu olumsuzluklar sadece İstanbul’da var. Bara güle oynaya gelip, sahnede bizi görünce sevgilisini yaka paça dışarı çıkaran, bunlar çalmayı bilmiyor diye kulaklarını tıkayan kızlar oluyor. Mevzu çıkmasın diye sevgilisiyle gelen kızların gözüne bakıyorum hep, sevgilisini görmezden geliyorum. Ama bu hoş bir şey değil. Ben erkek, kadın, her seyircinin gözünün içine bakmak zorundayım sonuçta. Tek başına şarkı söylememin hiçbir anlamı yok. Canlı bir performans yapıyorsanız interaktif bir durumdasınız. Bu nedenle playlistimiz seyirciyle paralel gider. Sahnede mümkün mertebe bütün bir sunum yapmaya çalışıyoruz. Son dönemlerde müzik endüstrisine hakim olan dişi seksapalitesini siz de kullandığınızı ve kadınlardan oluşan bir grup olarak bu açıdan avantajlı olduğunuzu düşünüyor musunuz?
çabasında olduğumuzdan, seksilik çok geri planda kalıyor bizim için. Türkiye’deki seksi kadın görüntüsünden ben rahatsız oluyorum. seksilik ucuzluk gibi oluyor. Ama ben de sahnede kendimi Madonna gibi hissetmek isterdim. L: Valla ben gereken yerlerde seksiyim. Çalarkenki halim seksi geliyorsa onu bilemem, mümkün, fakat durum şu ki, davulumun başında kendimi kadın değil hayvan gibi hissediyorum. Sizin en seksi bulduğunuz sanatçılar veya gruplar hangileri? D: Murat Boz, Duman’ın her elemanı sahnede çok seksi. RHCP’ın basçısı Flea da seksi. Ö: Bence de Murat Boz. Ayrıca Jon Bon Jovi, Incubus’un davulcusu Jose Pasillas. Richie Sambora çok seksi. L: Ben kimseyi seksi bulmuyorum. Birilerini seksi bulmam gerekirse, The Beatles’ın davulcusu Ringo Starr’ı bulayım. Bir de The Who’nun davulcusu Keith Moon.
D: Kadın grubu olmak sanıldığı gibi avantajlı değil. Genelde hayranlık durumu kadın dinleyicide olur. Bu Farklı duygularda şarkılar yapmaya çalışıyoruz. nedenle yakışıklı erkekler piyasada çok tutar. L: Belki de kırmızı dantelli bir şeyler giymeli ve arzu Belli bir tarza hizmet etmek istemiyoruz. nesnesi olmalıyız... (gülüşmeler) Ö: Dişiliğimizi sahneye taşımıyoruz. Dikkatli giyinmeye çalışıyoruz. L: Bence sahnede düzgün bir seksapalitenin sakıncası yok. Zaten kadın etek giyer, mini şort giyer. Erkeğe mi giydireyim mini eteği? Tabi ki sahneye de böyle çıkacağız. Ö: Çıkacak mıyız? L: Çıkacağız...( gülüşmeler) Sahnede kendinizi seksi hissediyor musunuz? Ö: Daha düzgün bir müzik dünyası olsaydı belki hissederdim. Şu an hissetmiyorum ve hissetmek de istemiyorum açıkçası. D: Belki de hala kendimizi müzikal olarak kanıtlama 35
07/09
07/09
36
37
07/09
Dilimize hakimiz.
Şarkıları kim yazıyor? Üretme süreci nasıl işliyor? D: Son bir yıldır kendi bestelerimiz üzerinde çalışıyoruz. Üzerimizdeki cover grubu edasından kurtulmaya çalışıyoruz. Bu yolda, iki yıl önce kendi stüdyomuzu kurduk. Çatısından, ses yalıtımına kadar kendimiz yaptık. Beste yaparken bir bütünün farklı parçaları gibiyiz. Beste yapış şekillerimiz farklı ve bu bizi müzikal olarak da farklı yerlere götürüyor. Bunu seviyoruz. Uzun doğaçlamaların ardından yapmıyoruz besteleri. Üzerine biraz düşünülmüş şeyleri bir araya getirdiğimizde besteye dönüşüyor. L: Biz ayrıntılarla daha çok ayrıntılarla ilgileniyoruz. Bu da kadınlığımızla alakalı diye düşünüyorum. D: Şarkı sözlerini yazarken oldu bitti gibi ifadeler kullanmıyoruz. Ucu açı olsun ve herkesin yaşamında bir yerlere dokunsun istiyoruz. Hepiniz yabancı gruplarla büyümüşsünüz. Türkçe’de kendinizi yeterince ifade edebiliyor musunuz? L:Türkçe fonetik olarak şarkıya yerleştirilmesi zor bir dil. Ama ben o konuda iyi olduğumuzu düşünüyorum. Dilimize hakimiz. D: Bu konuda Mor ve Ötesi’nin kullandığı dili beğeniyoruz, hatta şarkı sözlerimizi onlara benzetebiliriz bile. Çoğunlukla neler hakkında yazıyorsunuz? Konuları ne şarkılarınızın? D: Belli hikayeleri anlatıyoruz. Ö: Besteleri bir arada yaptığımızdan, hepimiz için hissiyatı farklı olabiliyor. Herkes farklı duygular alıyor bir şarkıdan. Yakında albüm var mı? D: Stüdyoda kayıtlarımız sürüyor. Altı şarkımız 07/09
hazır. Diğerlerini de yazmaya devam ediyoruz. Bizden haber bekleyen şirketler var. Şimdilik altı şarkıyı kaydedip onlara göndereceğiz. Bu arada da bir stil danışmanıyla çalışıyoruz. İlker Demirel. O da sahne, kıyafet ve konsept konusunda bize yardımcı oluyor. Sizi dinlemek isteyenler konser programınızı nereden takip edebilirler? L: www.myspace/theevaband sayfasından takip edebilirler. Bir de Facebook grubumuz var tabi. Dünyada herhangi bir grupla ya da sanatçıyla turneye çıkma şansınız olsa seçiminiz ne olurdu? Ö, D, L: The Police (hep bir ağızdan) Ö: Mars Volta L: The Hives da olabilir. İnsanlar neden sizi izlemeye gelmeli? L: Üç tane eli yüzü düzgün kadın var, analog sound’la müzik yapıyorlar. Ö: İnsanlar en azından bir kadın elinden ne çıktığını görmek için gelmeliler. D: Müzikte bilgisayar egemenliğinden sıkılanlar bizi dinlemeliler. Dinleyicilerin konserinizden ayrılırken hissettikler duygu genelde ne olur? Ö: Dudaklarında hafif bir gülümsemeyle, huzurlu bir şekilde ayrılırlar. L: Genelde olumlu anlamda “vay be” diyerek çıkıyorlar. İlişkiniz var mı? İşinizi kıskanıyorlar mı? D: Evliyim. Kocam çok destek oluyor. L: Benim sevgilim de zaten müzisyen. O da bana destek oluyor. Ö: Benim sevgilim de destek oluyor ama aynı zamanda çok kıskanıyor. 38
Bu keyifli sohbet için Eva’nın üç güzeline, ayrıca röprtaj ve fotoğraf çekimi için mekan sağlayan Line Bar’ın (thelinebar.com) sahibi Kasım Salman ve ekibine teşekkür ederiz. 39
07/09
ne-dir?
Megan Fox
Şu sıralar Transformers filmiyle 7’den 70’e tüm erkekleri büyüleyen güzel, Megan Fox, ilk sayımızın onur konuklarından… Kızılderili ve İrlanda kırması olan seksi yıldız Megan (Hot) Fox, üç yıldır dünyanın en seksi yüz ismi listesinde zirvede! ‘86 Tennessee doğumlu olan oyuncu bilindiği üzere Transformers ile zirve yaptı. Şimdilerde başka bir güzeli zirvesinden indirmeye aday olan Fox’un, Lara Croft: Tomb Raider serisinin 3. filmi için Lara Croft rolüne, bu rolle özdeşleşmiş Angelina Jolie’den daha uygun bulunduğu konuşuluyor. 34 yaşındaki Jolie’nin bu haber üzerine yaşlılık fobisiyle depresyona girdiği yönündeki dedikoduların aslı astarı var mıdır bilemeyiz ancak 2007’den beri Anjelina Jolie özentisi olarak anılmaktan sıkılan Fox’un, zamanla kendine has güzelliği ile farkını kanıtlayacağına tüm kalbimizle inanıyoruz. Jolie’nin ‘bebeksever’liğinin aksine çok sıkı bir hayvan sever olan Megan Fox’un köpekleri, kedileri, sincapları ve bir de domuzu var. Aman Megan’cığım, kendine dikkat et de, bu aralar grip olayım deme. Çünkü başta erkek hayranların olmak üzere, Hollywood’un senin gibi genç ve yetenekli güzellere ihtiyacı var! 07/09
40
41
07/09
rö-portaj
röportaj: Kayra Altınışık fotoğraflar: Ahmet Topçu
Ve erkek epila
07/09
42
Bize gelen genç kızların % 85’i göğüs kıllarından kurtulmak için geliyor.
asyonla tanıştı... Bakımlı olmanın sadece kadınların tekelinden çıktığı günümüzde, birçok erkek için epilasyon artık bir gereklilik. Bu konuda en tanınmış güzellik merkezlerinden biri olan Sculpture’ın Levent şubesini ziyaret ettik. Güler yüzlü, misafirperver kadrosuyla, hijyenik bir ortamda hizmet veren Sculpture ekibinden, 1998’de konusundaki en iyi eğitim merkezi olan LCC’yi bitirdikten sonra, Lazer Uzmanı olarak çalışmaya başlayan, Uzman Cansel Aydın’a epilasyon hakkında merak ettiklerinizi sorduk.
Bir erkek sizce neden epilasyon yaptırmalı? Öncelikle epilasyon şıktır. Özellikle sırtında çok fazla kıl olanlar yaptırması gerektiğini düşünüyorum. Sırtındaki kıllar yüzünden hiç denize girmemiş, hiç beyaz t-shirt giymemiş müşterilerimiz oluyor. Sırt bence öncelikli bölgedir. Onun dışındaki bölgeler kişinin seçimiyle ilgilidir. Kimisi birkaç kıl yüzünden insan içine çıkamadığını söyler, kimisi ne kadar kıllı olursa olsun rahatsız olmaz. Erkekler çoğunlukla hangi bölgelere epilasyon yaptırıyorlar?
var. Yaptırmayı asla tercih ettirmedikleri bölge ise kol altı. Bir kısmı estetik bulduğu için kol altı kıllarını aldırmıyor, bir kısmı da lazerin o bölgedeki lenf bezlerini etkileme ihtimalinden korkuyor, ki bu mümkün değil çünkü lazer kıla odaklı bir epilasyon. Kıl olmayan bölgede işe yaramaz. Sadece kıla yönelik enerji verir. Kıl köküne kadar gider ve orada durur. Bundan on sene önce lazerin gideceği uzunluk, kılın uzunluğuna göre doktor tarafından belirleniyordu. O zamanlar elbette çok ciddi yanıklar oldu ama yeni makinelerde enerjiyi sadece kıl çekiyor. Zarar verme ihtimali yok.
Sırt, ense ve göz altı en çok yaptırılan bölgeler. Erkekler daha mı çekingen ? Orta yaş ve üstü ise özellikle kulak kılları için Beş sene önce gizli saklı gelen erkekler, artık geliyor. Kulak içine çok girilemese de büyük oranda lazeri arkadaşlarına tavsiye ediyorlar. Önceden daha temizlenebiliyor. Onun dışında her bölgeyi yaptıran 43
07/09
çekingenlerdi. Ayda belki de bir erkek müşterimiz olurdu. Onlar da arayıp, etrafta kadın olup olmadığını sorarlardı. Artık bunun bir gereklilik olduğunu erkekler de anlamaya başladı. Ama tabi ki bayanlar hala daha rahat lazer konusunda.
daha bakımlı olabileceğini, elit kesimin dışında kalanlar da öğrenmiş oldu. Bu da bir artış yarattı tabi. Artık günde on müşterimiz varsa, bunun dördü erkek.
Kadınları hep pürüzsüz ciltleriyle görüyoruz. Peki aslında gerçek ne? Kadın epilasyonu ile ilgili bizim Epilasyon konusu daha çok kadınları ilgilendiriyor bilmediğimiz bir bilgi verebilir misiniz? diye biliyoruz ancak son yıllarda özellikle büyük Maalesef yeni nesil genç kızların, göbek, bel ve şehirlerde yaşayan erkeklerin, bu konuya yöneldiği göğüs kıllarında artış inanılmaz. Bir önceki nesilde görülmekte. Bunda kadının rolü nedir sizce? o bölgelerde kıl neredeyse hiç yok ama bize gelen Oğlunun elinden tutup getiren anneler çoğunlukta. genç kızların %85’i göğüs kıllarından kurtulmak için Keza, evde dökülen kıllardan rahatsız olup eşini geliyor. getiren bayanlar da var. Kız arkadaşını seanslara getirdikten sonra özenen ve epilasyon yaptırmaya Sırtındaki kıllar yüzünden hiç başlayan erkek müşterilerimiz de oluyor. Erkek için epilasyonun çeşitleri, seansları ve ücretleri hakkında bilgi verebilir misiniz?
denize girmemiş, hiç beyaz t-shirt giymemiş müşterilerimiz oluyor.
Kişinin bünyesine göre değişir. Tek bir seans en fazla bir saat sürer. Öğlen arasında gelip yaptırabilirler. Seans ücreti vermek müşteriyi görmeden doğru olmaz. Kılların yoğunluğuna, bölgenin genişliğine göre değişir. O nedenle ilk görüşmeye kıllar uzunken gelmelerini istiyoruz. Daha sonraki seanslarda jiletle alarak bile gelebilirler. Sadece güneşlendikten sonra seansa almamız mümkün olmuyor. Makinemizin yaydığı enerji siyah kıla endeksli olduğundan tenin koyu olmaması gerekiyor. Yoksa Makine kılı ayırt edemiyor ve işe yaramıyor. Açık renk kıllarda da lazer o nedenle zordur. Sarışınlarda durum riskli olduğundan seans sayısı vermemeye çalışıyoruz. Ergenlerde de kesin bir süre vermek mümkün değil. On altı yaşından itibaren gelişim durumuna göre lazer uygulayabiliyoruz. O yaşlarda kesin sonuç almak zor olsa da, kılları en azından azaltabiliyoruz. Metroseksüel kavramı hayatımıza girdiğinden beri erkek müşterilerinizde ne kadar artış oldu? Erkek müşterilerinizin oranı kadınlara kıyasla yüzde kaç? Metroseksüellik kavramıyla beraber, erkeklerin 07/09
44
SCULPTURE HAKKINDA Sculpture hakkında bilgi verebilir misiniz? Sculpture, Türkiye’nin en iyi üç güzellik merkezinden birisi ve en iyisi olma yolunda ilerliyor. Bünyemizdeki her terapi alanının kendi uzmanı var. Bütün uzmanlar özenle seçiliyor ve hepsi sadece kendi alanında ve bir doktor ile birlikte çalışıyor. Müşteri profiliniz kimlerden oluşuyor? Genelde çalışanlardan oluşuyor. İş yerlerinden, öğle tatilinde çıkıp seansa giren iş adamları var. Özellikle erkeklerden bahsedersek, lazer epilasyonu çoğunlukla spor yapanlar tercih ediyorlar. Ne gibi hizmetler veriyorsunuz? Çok kıl döktüğü için, karısı tarafından getirilen erkekler var. 45
Sculpture, pilatesten botoksa, masajlardan cilt bakımına kadar geniş bir yelpazede hizmet veriyor. Ben de Sculpture’da, dermatoloğumuz Doç. Dr. Gonca Gökdemir ile birlikte Lazer Epilasyon hizmeti veriyorum. 07/09
07/09
46
15 yaşından beri mankenlik yapan Sırp güzel Aleksandra henüz 22 yaşında. Avrupa’da çeşitli tasarımcıların defilelerinde kariyerine başlayan genç model, birbirinden seksi pozlarıyla neredeyse ekibimizin kalbine indiriyordu. Kalbi olanların ilerleyen sayfalara doktoruna danışmadan bakmamasını tavsiye ediyoruz. Ve ekliyoruz,
İNSAN
DEĞİLMİŞSİN
47
Aleksandra 07/09
Aleksandra, spor akad menejerlik bö sınavlarına g Seksi güze vücudunu profesyon yaptığı voley Spor onun uzmanlığı. M futbol veya menejerliğ Aleksandra’n takımı düşü bile. Özel tek maçla tanımayaca
Sadece bakışlarıyla takımını markaja alı kapasitede. Biz kitlen 07/09
48
, eğitim aldığı demisindeki ölümünün son girmek üzere. el, kusursuz u senelerdir nel olarak ybola borçlu. hobisi değil, Meslek olarak a basketbol ğini düşünen nın, yöneteceği ünemiyoruz llikle teke arda rakip ağına eminiz.
a bile bütün bir futbol ıp, herkesi kitleyecek ndik, oradan biliyoruz. 49
07/09
07/09
50
51
07/09
07/09
52
53
07/09
07/09
54
Hakikaten insan değilmişsin Aleksandra
İNSAN
DEĞİLMİŞSİN
55
fotoğraflar: Murat Ertürk saç: Kemal Demirtürk makyaj: Hazal Taş
07/09
2 HAYAT KURTARIR Benim başıma gelmez demeyin, önleminizi alıp bu yazıyı muhakkak okuyun. Unutmayın ki Hollywood
07/09
yazı: Zeynep Bonçe
HAYAT KURTARI Bir arkadaş grubuyla bir göl kenarındaki ormanlık alanda tatil yapacaksınız. Kah çadır kuracak, kah bir bungalov kiralayacaksınız. Mangal partileri verip, hoşlandığınız kıza yaklaşmak için fırsat kollayacaksınız. Buraya kadar güzel... Peki ya ormanın demir başı seri katil peşinize düştüğünde? O zaman kahramanlığı ve merakı bir kenara koyup, tası tarağı toplayarak mekandan uzaklaşacaksınız. Gruptaki diğer erkekler size korkak tavuk diyebilir, hoşlandığınız kız sizden uzaklaşabilir, üzülmeyin. Birkaç gün içinde, sizden sonra mekana yerleşen grubun vahşice öldüğü haberini gazetelerden okuyan arkadaşlarınız, sizi kahraman ilan edeceklerdir.
Gerekenler
YaPIlmamaSI 1
I
Kız arkadaşınız evde film izlerken size duyduğunu söylediğinde, kurabileceğin yanlış cümle şudur; “sana öyle gelmiş hatunu rahatlatmak için bunu söyleyeb ama buna asla inanmayın. Siz hemen s kaptığınız gibi ya bir bara, ya bir yürüyü çıkarın. O sırada da sevgilinize çaktırm polisi arayıp eve gönderin. Korkup, evd kaçtığınızı söyleyin. Ne olacak? Mühim manitaya karşı erkekliği elden bırakma Siz evdeyken, eve girmeye cesaret ede emin olun ki tehlikelidir ve bulaşmanız gerek yoktur. Bu yöntemle hem canını olmazsınız, hem de her daim gezmek i sevgilinizi mutlu etmiş olursunuz.
I
Listesi
5
56
3
e bir ses niz en ştir.” bilirsiniz sevgilinizi üşe madan den m olan amak. en biri, za hiç ızdan isteyen
5 57
Birbirini tanımayan bir grup insanla herhangi bir tehlikeden açıyorsunuz. Böyle şeyler olabilir. Peşinizdeki kurnaz bir katil de olabilir, uzaydan gelmiş bir yaratık da... Grup içindeki zeki ve güzel kızı gözünüze kestirdiniz. Lütfen ortalık yatışmadan kızla oynaşmayın. Gruptan kopup, bir kuytuda hatunla cilveleşirseniz, unutmayın ki elinize geçen tek şey kopan kafanız olur. Oradan sağ salim kurtulmayı bekleyin. Sabırlı olun.
4
Kız arkadaşınız fazla üstünüze düşmeye mi başladı? Başka bir kadınla yaptığınız ufacık bir iş görüşmesinden bile fırtınalar mı koparıyor? Bu her zaman kıskançlık kriziyle açıklanamaz. Bazen de geçmişi travmalarla dolu psikopat bir kadınla birlikte oluğunuz anlamına gelebilir. Siz siz olun, işi fazla uzatmadan bitirin. Fotoğraflarınızdaki, anneniz dahil, bütün kadınların yüzünün tahrip edildiğini fark ettiğinizde maalesef artık çok geç kalmışsınızdır. Bunun sonrasında ya etrafınızdaki bütün kadınlar ölür, ya da sevgiliniz size daha yakın olmak için sizi pişirip yer, ki her ikisi de hoş değildir.
Yeni aldığınız eski evin bodrum katından sesler geliyor. Karınız inip bakmanızı söylüyor. Öncelikle, ‘neden o inmiyor?’ diye bir sorun kendinize. Siz erkeksiniz diye canınız daha mı değersiz? Hayır! Beraber inin. Çoğu zaman sorun bir fındık faresi olsa da, evin eski olduğunu ve orada daha önce ölenleri atlamayın. İnerken de mümkünse üç Kuluvallah bir Elham okuyun ve yanınıza da her ihtimale karşı bir haç alın. Fazla tedbirden zarar gelmez. Bodrumun ışığı açılmıyorsa hiç zorlamadan geri dönün. Yok eğer ‘ille de bakacağım’ diyorsanız lütfen fenerinizin pillerini inmeden kontrol edin. Bitince fenere vurup durmak bir işe yaramaz. Unutmayın ki, fenerinize vurmaya başladıysanız, ışığınız bir yanıp bir sönüyorsa, son duanızı etmenin zamanı gelmiştir.
07/09
. . . . VE ERKEK ILISKIYI YARATTI... ,
. . . , ...VE ERKEK IKINCI aSAMAYA GECER. , , 07/09
Bir kadınla birlikte olabilme bek Çukurcuma’daki muhallebicide kaşık sallarken, birbirini daha ya tanımak olmadığını anlatma ihtiy dolayı, bu yazımızda, biz erkekle yaşamını(!) kolaylaştıracak bazı olmayan kurallara değinmek ist Her kadın, her insanın baktığı gib bakışta görünüşe odaklanır, faka detaylarda gizlidir. Kadın da bir n olduğu için detayları ön plana çık izlenimimizi detay haline getirec yöntemi mevcuttur, ki bu metot şekilde uygulandığında, artık bir klişesi haline gelmiş “ben yakışı bakmıyorum” lafının aslında “be yakışıklılığa baktırmıyorum” old anlaşılır. Demin de dediğimiz gib detayları fark etme konusundak değme yarasaların karanlıkta yö becerilerini en azından üçe katla bu yöntem onların, detayların uy kaybolup nasıl göründüğünüzü i atmalarını sağlayacaktır. Bu yön kısaca değinirsek, giydiğiniz kom t-shirt, saat, saat takmamak, ay (Mücadele kavramı ve mücadele flört aşamasındaki önemine bir değineceğiz) İlk izlenim denen göreceli sorun
Nihayet irtibat bilgilerini, 6 vesik tek yemeğe çıkma arefesindesin “pre-kademeli- mücadele verme metotları” konulu Oxford Üniver yöntemlerle yıllardır elde ettikle 58
klentisinin, supanglelere akından iyacından erin yazılı tedik. ibi ilk at şeytan nevi şeytan karıp, ilk cek bir sürü başarılı r kadın ıklılığa en seni duğu bi kadınların ki becerileri, ön bulma adığından, yumunda ikinci plana ntemlere mik sloganlı yakkabı vs. e t-shirtlerinin sonraki ay
nsalı, kum
pistte son 100 metredeki sprintimizle bir örnekler aşağıda verilmiştir) telefon, msn, Arap atı edasında bertaraf ettikten sonra, anne kızlık soyadı gibi bilgileri isteyecek ikinci konuya geldik. Oturuyoruz ve ne evreye alnı açık ve hak etmiş bir biçimde konuşacağız? Aslında ne KONUŞMAYACAĞIZ girdiniz demektir. Telefon vs isterken espri konusunu irdelemek daha mantıklı. Etraf yapmaya uğraşmayın, bu, espritüelliğin erkeklerin konuşmasından sıkıla sıkıla size sonradan eklenmiş bir özellik gibi büzülüp bir kara deliğe dönüşen kadınlarla durmasını sağlayarak, “bu yapmacıksa dolu. herşey yapmacıktı demek ki” gibi bir Aristo Hadi dayanamadınız, hangi takımı tuttuğunu mantığından hareketle, canla başla inşa sordunuz, üstelemeyin!! Jet pilotu olup ettiğiniz ileriye dönük hayaller evinizin, 6.his F16 kullanmadığınız sürece sizin ya da belediyesi yıkım ekipleri tarafından ani bir takımınızın omuzunda taşıdığı yıldızlarla baskınla yerle bir edilmesiyle son bulur. ilgilenmeyecektir . 35 yaşına gelmeden bir villada Ziplenmiş kombo espriye YUkaridaki . . oturmuyorsanız ve kenarda yüklüce nakit kavramlar örnek: , . . icin .. cumle icinde paranız yoksa desteklediğiniz kulübün , .. . “Geçen Gebze’de kullanma kosesi , kaçıncı yılında olduğu umurunda olmaz. arkadaşımda kaldım.” Keza aracınızın tork eğrisini ne paralara A dişisi tarafından sarf edilen bu cümleye nerede nasıl kaldırdığınız da!! Zaten çekici “Ooo çok uzakmış” yerine; bir kadınla oturup konuşmaya çalıştığınız şu • Gebze’de şu anda saat kaç? dakikalarda eğrileri kaldırıp kaldırmamak • O kadar da uzak değil abartma. konusunda odaklanma problemi • Benim de arkadaşım dil kursuna gitmişti yaşıyorsunuz. Aklınıza daha fazla karpuz güzel yer diyordu. kabuğu düşürmeyin, aman diyelim. • Abart abart...:) Başarılı bir şekilde sabun köpüğü sohbetler • Gelirken Gebze magneti getirsin! arası, kimi zaman ziplenmiş kombo • :) :) esprilerle, kimi zaman solo animasyonlarla, • Ya da bence hiç dönmesin formalite bazen de üstü kapalı göndermeler ve evliliği yapıp vatandaşlığa geçsin! alıntılarla bu evreyi de atlattıktan sonra • heuehuesheu (Nasıl oluyor da oluyor? diyen erkekler için
kalık fotoğraf ve sabıka kaydı ile beraber aldığınız dişiyle teke niz. Buradan sonra son bir viraj kalıyor. Onu da sonraki yazıda me teknikleri ve niyetini streç boxer üzerinden kamufle edebilme rsitesine afla dönen İsviçreli bilim adamlarının deneysel eri bulgular ışığında incelemeye devam edeceğiz. 59
Üstü kapalı göndermeye örnek: üstü kapalı gönderme Normal dayağa örnek: normal dayak Yaratıcı dayağa örnek: ilkokulda öğretmenin cetvelle vurması 07/09
SKOR Daniela Hantuchova yaş:26 Slovak
5
Huntuchova, dünya sıralamasında 5 numaraya kadar yükseldi ve çiftlerde Grand Slam zaferleri yaşadı. Tekler kariyerindeki en büyük başarısı Tier I serisinin en önemli turnuvalarından biri olan Indian Wells’te iki kez yaşadığı şampiyonluklardır(2002, 2007) . Vogue dergisinin İtalya baskısında 2005 Ocak sayısının kapağını süsleyen Hantuchova, Ana Ivanovic ile birlikte “Never Miss A Shot” başlıklı Sony Ericsson WTA Tour TV reklam kampanyasında da yer aldı. Hantuchova, aynı zamanda manken olarak podyumlara da çıkarak muhteşem güzelliği ile hepimizi büyülemekte. Maria Kirilenko yaş:22 Rus
07/09
5
Kortların
Kraliçesi Ana Ivanovic yaş:22 Sırp
3
4
5 yaşındayken dansla birlikte tenis oynamaya da başlayan Kirilenko, 15 yaşındayken kazandığı US Open Junior turnuvası sonrasında ün kazandı. Aynı sene Wimbledon Junior turnuvasında da yarı finalde Maria Sharapova’yla karşılaşıp elendi. Özellikle kıs boylu güzellerden hoşlananlar kalbindeki yegane tenisçi. Rus güzel, değerli hediyelerin hep küçük paketlerde geldiği tezin bir kez daha kanıtlamakta. 60
1
Tenise 4 yaşındayken, özellikle Monica Seles’in tenis maçlarını izlerken merak duydu. 5.yaşındayken annesinin ve babasının ona bir tenis raketi almasıyla, anında tenise aşık oldu. Dünya Bayanlar Tenisinin yeni bir numarası. Son Roland Garros’un sahibi Mayıs ayı içinde ilk Grand Slam finalini Fransa Açık turnuvasında oynadı. Ivanovic Sırp tenisinde Jelena Jankovic’in ardında ikinci sırada bulunmakta. Ana’nın en iyi tekniği Forehand‘i olduğu var sayılır. En azından kortta... Jelena Jankovic yaş:24 Sırp
e
n
sa rın s p ni 61
Maria Sharapova yaş:22 Rus
2
Kazandığı turnuvalarla tenis dünyasının bayanlar klasmanında 1 numara olarak Maria Sharapova’yı tahtından indirdi. Aynı zamanda Belgrad’da ekonomi eğitimi alan Jankovic, Eylül 2006’da Dünya Tenis Bayanlar sıralamasında 15. sıraya yükseldi. 2006 Amerika Açık Tenis Şampiyonası’nda yarı final oynadı. 2007 başlarında ilk 10’a girmeyi başardı ve 2007 Fransa Açık’ta yarı finale çıktıktan sonra ilk üçe girdi. 5 Aralık 2007’de Jankovic Çocuk Fonu için Sırbistan’ın UNICEF İyi Niyet Elçisi oldu. Yaptığı açıklamada “Sırbistan adına UNICEF İyi Niyet Elçisi seçildiğim için çok mutluyum. Bu benim için büyük bir onur ve elimden gelini yapacağım” dedi. Seksi iyilik meleği Jelena, herkesin kalbinde taht kurmaya devam ediyor. 07/09
hazırlayan: Rıfat Yazıcı
3
Sharapova, Nick Bollettieri Tenis Akademisi’nde oynamak için 8 yaşındayken Amerika Birleşik Devletleri’ne göç etti. 3 Temmuz 2004’te Serena Williams’ı yenerek Wimbledon Tenis Turnuvası’nı kazanan en genç ikinci tenisçi oldu. Maçları sırasında 100 desibeli aşan çığlıkları ile ünlenen sporcu bu yüzden uyarılara maruz kalmıştı. Çift el backhand kullanır. Güçlü backhand ve forehand vuruşlarıyla tanınır. Ocak 2009 itibariyle yerini Sırp tenisçi Jelena Jankovic’e bıraktı. Sharapova, yaşadığı omuz sakatlığı sonrası dünya klasmanında ilk 20’ye veda etti. 13 Nisan 2009 itibariyle klasmanda 53. sırada bulunuyor. 2009 yılında sadece 1 turnuvaya katılan Sharapova 2. turnuvasında Grand slam turnuvalarından Roland Garros’ta mücadele etti. Alanında gerilemiş olsa da, kendisi hala tenisçilerin en güzeli.
we
LOG
Bab-ı Ali’nin güçlü kalemi Cornelius* “Blog da nesi?” diyenlere yardım elini uzattı “Öyle baltazar gibi, hemen blogları koymamızı bekleme” denildiğinde, içimden “Baltazar, işte beni tanımlayan kelime bu” cümlesi geçiyordu. Karşımdakini ekseriyetle kendim gibi sandığım için bu yanılgıya düşmüştüm ve “Ya koyun işte telifi alınmış bloglardan 3 tane yazı olsun bitsin” demiştim fakat kazın ayağı öyle değil sayın okur, kazın ayağı sarı, kazın ayağı perdeli ve kazın ayağı pis çünkü kaz çıplak ayaklı… Şimdi sessiz olun ve beni dinleyin. Blog nedir ? Ne işe yarar ? diye düşünenler burada kalsın. Konu hakkında bilgi sahibi olanlar (Bu yazıyı okumaya devam ederek ruhsal sağlıklarının bozulmayacağının da verdiği sevinçle birlikte), neşe içinde soldan devam etsin. Güzel... Şimdi burada kalan az kişiyle (ki şu 2 paragraf akabinde bilen bilmeyen herkesin bu sayfayı geçmiş olması kuvvetle muhtemel o da apayrı bir sempozyumda sabahlara kadar tartışılası bir konu) devam edelim. Yıl 2005’ti ve o yıllarda yamyamcasına, o site senin, bu forum benim, önüme gelene (dur bir dur hemen fesat düşünme önce bir cümlenin devamını oku) üye oluyordum. Derken bu blogger. com nanesi dikkatimi çekti. Üye oldum, ilk zamanlar böyle fütursuz olmamakla birlikte fark ettim ki, yazı yazmaktan gayet keyif alıyorum ve blog benim özgürce zırvalayabilmem için bedava kullanabileceğim şahane bir platform. Paylaşılacak materyal ve konuların sonsuz esneklikte olmasıydı Blogger’da beni çeken. Yıllar geçtikçe (özellikle 2007 sonrası) bir blog açıp “Pratik Bulgur Pilavı” tarifi alıyor, diğer blogu açıp en son transfer haberlerini okuyor (garip ama gerçek, Bir erkek aynı anda hem yemek yapmakla hem de futbolla ilgilenebilir.) bir diğer blogta ise siyaset üzerine yazılan bir yazıyı okuyup, kıraathanede memleket kurtaranlara goy goy yapanlar misali, “Vallahi haklı” diye masaya 07/09
“Siz de dergimizin “WeBlog” bölümünde yazılarınızın yayınlanmasını istiyorsanız, yazınızı ve blog’unuzda yazınıza verilmiş bağlantı adresini içeren bir e-mail’i, weblog@wingmandergi.com adresine göndermeniz yeterli olacaktır.”**
yumruğumu vuruyordum. Yıllar geçti ve ben başka blog yazarlarıyla tanışmaya başladım, güzel dostlarım oldu. (Manita yapanlar olduğu iddia ediliyor fakat ben Atlantis’in varlığına ne kadar inanıyorsam, bu iddiaya da o kadar inanıyorum, belki de benim kekoluğumdur. (Tekrar düşündüm ve benim kekoluğum olduğuna karar verdim.)) Sürekli okuduğum, okurken eğlendiğim, üzüldüğüm, bilgilendiğim yazarlar oldu. Netice itibariyle ben yazar olmayı seçtim fakat salt okuyucu olarak blog takip etmek ve gün geçtikçe büyüyen bu dünyaya ortak olmak mümkün. Wingman’de bir blogroll sayfası oluşturulacağını öğrendikten sonra bana “Sen yapacaksan bu işi” denildi. Baştan yok, yazamam, zamanım yok dedim fakat 800.000 Avro’luk çek ile bir nebze gönlümü kazandılar ve beni ikna ettiler. (Dur hemen 400 bine ben kralını yazarım abi diye mail atma editöre, dur hele…800.000 Avro’luk çek karşılıksız çıktı fakat ben senet imzaladığım için bu yazıyı kafamda kalaşnikofla yazıyorum şu anda. Neyse ki editör özel yazdığım kodlama sayesinde parantez içlerini göremiyor sadece sen ve ben varız burada.) Bu ay için blog denildiğinde, akla gelen en baba (ikisinin de bayan olması bir nebze çelişki yarattı bu tanımla) bloglardan ikisi olan Siminya ve Pucca ile başlangıç yapıyoruz. Bir de benim ultrazırvalarımdan “Bir kızın bileğine bastım ki cilveli oy nanayda” konulu yazım mevcut. Keyif alacağınızı umuyor, iyi seyirler diliyorum. (Koca adam oldun hala resimlere bakıyorsun, yazıları oku, yazıları…) * Hadi şunu belirtelim : “Blog da nesi ?” demeden önce “Cornelius da nesi ?” dedin, değil mi ? Keşke bu sorunun cevabını hiç öğrenmeseydim diyeceğin bir sürece hoş geldin öyleyse. Cornelius
62
Yok öyle ellemek On teyzemin üç tanesini, babam kahvede birileriyle baş göz etti. İyi okey oynayandan iyi koca olur diye bir inancı var. Üçü de tanımadıkları, dul adamların karısı oldular. Babamın bu kahvede kız evlendirme huyundan, kendi kızları nasibini almaz mı? Ortanca ablam, lakabı “bayaa parası var” olan biriyle biraz zorla, biraz kendi isteğiyle evlendi. Susmadım ki sıra bana gelmesin diye ama biliyor musun bu “susma sustukça sıra sana gelir” sloganı bir halt değil. Benden çok itiraz eden, vara yoğa havlayan olmadığı halde, sıra dönüp dolaşıp hep beni buldu. Bir gün babam teee galu beladan tanıdığı bir adamın oğluna beni layık gördüğünü, bir kaç güne söz kesileceğini müjdeledi (!) O güne kadar yaptığım ve hep başarılı olduğum yöntemleri yeniden denedim; kendimi camdan atarım, kaçarım, asarım, keserim...ııh yemedi. Bir akşam onlara göre sözlüm bana göre hasmımla tanıştım. Renkli havai gömleği giymiş, altın kolyeli, kaküllü tuhaf bir cisim yaklaştı. Tamam çirkin erkek severim ama bu erkek değil ki, Hintli !! Her şey bir yana adı Zabit’ti. Adını hatırlamak için kapının önündeki çöp variline bakıyordum, üzerinde Mamak Belediyesi yazıyordu, oradan belediye zabıtalarını hatırlıyor ve Zabit’e ulaşıyordum. Nedir benim erkek adlarından yana olan şanssızlığım? Bozbeyli’yi ve annesini hala unutamıyorum. Zabit’le; daha sonra çıngar çıkarıp ayrılırım planları yaparak, laf olsun diye sözlendim. Herkes “Oy farfara farfara, ateş düştü şalvara, ağzım dilim kurudu, kız sana yalvara yalvara” türküsü ile oynarken, ben gözlerimi kısıp “acaba benzin döküp de mi yaksam, çayına zehir mi katıştırsam” diye hayallere daldım. Pembe panjurlu ev hayalinden nefret ederim! Siminya’nın “Kızın Eline Klavyeyi Verirsen Olacağı Bu...” isimli blogundan alınmıştır. www.siminya.blogspot.com
** Wingman Dergi, yayınladığı blog yazılarında değişiklik yapma hakkını saklı tutar.
63
07/09
Erkek olmak zor zanaat “Erkek olsaydım eğer piç olurdum, herkesi düdüklerdim. Ooff aman aman...” falan demeyen kadın yoktur. Her erkeğin “kadın olsam orospu olurdum” dediği gibi.. Ama geçen düşündüm, ben erkek olsam evde hergün seda sayan izleyip, ver elini elizabetten başka bir şey yapamazdım... Kadın olmak zor, ağda, saç boyası, oje, doğum, falan fıstık deyip duruyorum ya... Yok abi, valla bizimki deli işi yani, her türlü giderimiz var, kabaca yazmak gerekirse.. Ama erkeğin hayatı öyle mi? Mesela şimdi erkek olduğumu düşünüyorum, cebimde 7 ytl para var, kent kartımda 6 tl... İşsizim ve babamla yaşıyorum. Ben nasıl sevgili bulurum şimdi? Hangi kız cebimde 7 tl ile bana bakar? Hadi ağzım dilim iyi laf yapıyor diyelim, arkadaş ortamında onun bunun çıktığı kızların yanında gelen eblek, abazan karılara yavşayıp, onlarla bir şeyler yaşadık, hesabı da arkadaşa yıktık... Eee sonra? ben kızı nasıl gezdireceğim? Cebimdeki 7 ile kendimi bile doyuramam. Hatuna desem, “gel simit sarayına gidelim”, bir bardak çay içip 4 saat memesini dötünü sıkıştırsam, ancak öyle. Öyle de ancak lise sona giden kızları götürebilirim. Diğerleri bir defa gelir, üçüncü defada bana s.ktiri basar. ..... Bir de şu grup halinde takılan kızlardan birine sardıysan, ooff vay haline. Mesela biriyle çıkıyosun, kuzenini, komşu kızını, kankisini yanında taşır Allah’ın salağı... Bir kız alıyosun promosyonlu gibi yanında üç tane embesil hatunla gelir.. Bu iyi birşey gibi gözükse de, sen biriyle çıkarken dört kızla dolaşırsın sürekli. Msn’den 4ü birden enişteeeeee diye vıcık vıcık konuşur.. Çıktığın zaman dördünün parasını da ödemek zorundasın. Sıkıyosa ödeme.. Ödesen enayi derler, ödemesen öküzsündür.. Çarşıdan aldım bir tane eve geldim dört tane gibi, bir anda dört sevgilin olur. Ama işte dördüyle yatamazsın o kötü... Aralarından biriyle yatacaksın diye basarsın parayı yanında gezdirdiği gerizekalı parazit hatunlara. Allan’ınızı severseniz kuzenler, bekar çok konuşan salak karılar, sevgilisi olan tanışınızın yanında dolanmayın. tiksinçsiniz çünkü, iğrençsiniz enişteeee diye yayvan yayvan konuşan ağzınızı tokatlarım yapmayın böyle şeyler. Pucca’nın “Pucca Günlük” isimli blogundan alınmıştır. www.passiflora-rapunzel.blogspot.com
07/09
64
“Siz kovmadınız! Ben istifra ediyorum.” dedim ve yanlışlıkla söylediğim o “R” harfi yüzünden kusmak zorunda kaldım patronun üzerine” Geçenlerde sokaklarda sürttükten sonra, eve dönerken geçtiğim üst geçitte önümdeki çifte takıldı gözüm. Kız sürekli çocuğa gülüyor, saçıyla oynuyor, türlü türlü sırnaşmaya imza atıyordu. Çocuğun ise sadece ensesini görüyordum. Derken aklıma başka bir şey gelmiş olacak ki, dikkatsizce önüme bakmadan yürümeye başladım ve o yanındaki çocuğa türlü kurlar yapan kızın bileğine bastım. Kasıt yok ama kasıt olmasa bile bu hareket dünyanın her yerinde direk kırmızı kart. Hatalı olduğumu 0.4 milisaniyede idrak edip “Pardon, özür dilerim.” dedim, fakat o neşe kumkuması, o 500 atlının şen oluşundan daha şen olan, yanındaki çocuğa sözlü olarak “ashhhkkitommmm ... sn yirimmm, hariqasınnnnn :Pp” diyen(evet sözlü olarak “İki noktaaaa büyük Peeee, küçük peeeee!” diyor cümle sonlarında... Öyle bi’ yılışık.) kız gitti ve bana bakışlarıyla “GÖTELEEEEEEEK!” diyen bir kız geldi yerine. Nefret akıyordu kızın bakışlarından. Ve daha tehlikelisi yanındaki çocuğa “Hikmet ! Ne bakıyorsun öyle !?!? SALDIRSANA ! BENİM İÇİN DÖVÜŞ ! Narin bileklerim söz konusu!” bakışları attı. Ben delikanlıya bakıp “kusura bakmayın, pardon” dedim ve kendime engel olamadan içinde bulunduğum durumun kepazeliğinden olsa gerek hafif bi’ gülümseme belirdi suratımda. Hikmet’in (adını ben koydum,evet) her an “Yettim Bauuu Yettim Bouuu” dedikten sonra(Kimse hatırlamıyor lan, böyle başlayan bi’ şarkı vardı.) bi’ kapuera manevrasıyla attığı tekmesinin çenemi sıyırmasını beklerken, çocuğun da aynı durumda gülmemek için kendini zor tuttuğunu gördüm. İşte arkadaş budur. Bazı anlar var ki, bi’ ilişkinin gidişatını olduğu gibi etkileyebiliyor. Ve ben inanıyorum ki, bu öyle bi’ andı. Belki de ben yanlarından gittikten sonra kız iyice hallendi ve “Hikmet inanamıyorum sana, o aşağılık, pislik, haysiyetsiz çocuk aşil tendonumu yırtacak şekilde bana tekme attı ve sen sadece susup olayları izledin!!! Bu da yetmezmiş gibi bi’ de gülüştünüz. Hikmet, ben korumacı ve kollamacı bir erkek görmek 65
istiyorum yanımda.... Hikmet beni sevmiyor musun ? Hikmet ne zaman evlenicez ? Hikmet alışverişe çıkalım çizme almalıyım... Hikmet annemler seninle tanışmak istiyor... Hikmet Hikmet beni sırtında taşı çok yoruldum.... Hikmet, Hikmet, Hikmet................ Bıdı bıdı bıdı bıdı bıdı bıdı....” dedi. Lan bırak işte ya. Nedir arkadaş bu her yerden gerginlik kapma çabası. Üstelik benim sayemde ilişkiniz aydınlandı. Benim yanımdaki kızın ayağına dangozun biri bassa önce onun sıfatına bakmak yerine, “İyi misin ? Bir şeyin var mı ?” derim. Akabinde karşımdaki “Laaaan önüne baksanıza lan! Hayvan gibi yolu kaplıyorsunuz, ööööh ulan be, kadın kısmına ehliyet verende kabahat!” gibi bir şeyler derse sonrasında, ben de “Ya Allah, Bismillah, Allah’ım kek ver.” derim ve uçarım o zat-ı muhteremin üzerine ve kah benden kah ondan çıkacak kemik sesleri günümüze renk katar. (Tabi öyle konuşan bi’ adam muhtemelen katil sığır ızbandut denen kara canlısıdır ve benim ağzımı burnumu kıracaktır o da bambaşka bir tartışma konusu Sayın Kırca. Ayrıca bi’ saniye! Bi’ saniyeee! Sayın Kırca! Bi’ sorum daha var: Yolda yürüdüğümüz halde “kadına ehliyet verende kabahat diyen” birinin, 3 basamaklı doğal sayıların en büyüğünün değerini alabildiği bir puanlama sisteminde, iQ’su yıldızlı 5 pekiyi değildir de kaçtır?) Gel gör ki, bu çocuk sana “bir şeyin var mı” diye sormak yerine duruma gülmeyi seçti. ....... Öte yandan bu gerginlik yaratma çabasını hakikaten anlamıyorum, yapmam gerekeni yapıp kibar bir şekilde özür diliyorum ve görüyorsun ki kötü niyetli biri değilim. Şovun kime be kadın ? Üstelik en önemli detayı unuttun. Bugüne bugün eğer bir süper kahraman olacaksam, tek bir sıfatım olabilir: NURYÜZ... Cornelius’un “Hayat Boş... Eğlen, Coş...” isimli blogundan alınmıştır. www.hokkabaz.blogspot.com 07/09
07/09
66
Honda CBR 1000 RR FIREBLADE REPSOL
motor hacmi (cc): 999 silindir çapı x strok (mm): 76x55.1 sıkıştırma oranı: 12.3:1 yakıt sistemi: PGM-DSFI elektronik yakıt ateşleme sistemi maks. güç (kW@dev/dak): 131/12000 (175.7hp) maks. Tork (Nm@dev/dak): 112/8500 ateşleme: elektronik avanslı bilgisayar kontrollü dijital transistörlü çalıştırma: elektrikli şanzıman: 6 vites güç aktarımı: 0-ring zincirli boyutlar (UxGxY) (mm): 2080x685x1130 tekerlekler arası mesafe (mm): 1410 sele yükseliği (mm): 820 yerden açıklık (mm): 130 yakıt kapasitesi (litre): 17.7 (4lt yedek dahil) ön tekerlek: 3 kollu alüminyum döküm arka tekerlek: 3 kollu alüminyum döküm ön lastikler: 120/70 ZR17 M/C (58W) arka lastikler: 190/50 ZR17 M/C (73W) ön süspansiyon: kademesiz önyükleme, sıkıştırma ve açılma ayarlı, 43 mm’lik ters HMAS kartuş tipi teleskobik çatal, 120mm esneme aralıklı arka süspansiyon: 10 kademeli önyükleme ve kademesiz sıkıştırma ve açılma ayarlı, gaz şarjlı HMAS amortisörlü unit pro link, 135mm esneme aralıklı ön fren: 4 piston kaliperli 320x4,5mm’lik hidrolik çift disk, cüruflu metal balatalı arka fren: tek piston kaliperli 220x5mm’lik hidrolik disk, cüruflu metal balatalı ağırlık (kg) (sıvılarla beraber): 199kg (ön:105kg; arka: 94kg)
67
07/09
herseyi oynayan adam
Erkin Kaya
X-Men Origins: Wolverine Offical Video Game Her zaman asabi Logan + adamantium pençeler = Kan ve vahşet Amerikalılar kahraman yaratmaya bayılır. Hollywood da, bu kahramanları, tarih boyunca beyaz perdeye taşımıştır. X-Men Origins: Wolverine filmi de bu filmlerden. Çizgi roman devi Marvel’in meşhur X-Men grubunun en karizmatik üyesi Wolverine, milyonlarca insan gibi, benim de çocukluğumdan beri en sevdiğim süper kahramanlardan olmuştur. Film yapımcıları da bu popülaritenin farkında olacaklar ki, ekonomik küresel krizle güreş tuttuğumuz bugünlerde, insanları gişeye çekmek için bu süper kahramanı beyaz perdeye taşıdılar. Film iyiydi veya kötüydü, ben bu konuda yorum yapmayacağım. Konumuz bu filmle eş zamanlı olarak hazırlanan ve piyasaya sürülen aynı ismi taşıyan video oyunu. Genelde bu tip yapımlar gişedeki hareketliliği biraz daha sömürmek amacıyla hazırlanan özensiz, hızlı hazırlanmış video oyunları olur ve de film gişedeyken, popülaritenin etkisiyle satış yaparak oyun yapımcılarını ve hak sahiplerini sevindirirler ama sonrasında unutulur giderler. Genelde diyorum çünkü oyunumuz bu alışkanlığı bozuyor. X-Men Origins: Wolverine; multi platform hazırlanan üçüncül görüşlü bir aksiyon oyunu. Oyun Playstation 2-3, PSP, Nintendo Wii, Xbox 360 ve PC 07/09
için geçtiğimiz mayıs ayında yayınlandı. Akabinde ülkemizde de raflarda yerini aldı. Oyunun Yapımını Star Wars: Jedi Knight ve Quake gibi efsane oyunların mimarı Madison, Wisconsin merkezli Raven Software Stüdyosu, dağıtımını iste Activision üstlendi. Oyunda, Hugh Jackman’in hayat verdiği Logan, namı değer Wolverine karakterini yönetiyoruz. Oyun, filmdeki hikâyeyi tamamlayan bir senaryoyla çıkıyor karşımıza. Afrika’nın yağmur ormanlarından, Alkali gölündeki Weapon X merkezine kadar, birçok fantastik yerde kötü adamlarla kapışıyoruz. Tabii ki silahımız saf adamantium’dan yapılmış pençelerimiz. Zaten bunlar varken insanın başka neye ihtiyacı olabilir ki? Bu pençeler o kadar güçlü ki, taş duvarları, demir parmaklıkları, kâğıt gibi doğrayabiliyor. Bir de bunun, oyundaki düşmanlar üzerindeki etkilerini düşünün. Oyun filmi vahşet dolu hazırlanmış. Oyundaki kapışmalarda düşmanların kafası, kolu, bacağı, her şeyi kopuyor. Haliyle akan kanın haddi hesabı olmuyor. Oyun o kadar vahşet dolu ki, yurt dışında yetişkin sınıfı olarak satılıyor. Bana kalırsa, bu vahşet öğeleri oyunun en önemli özelliği. Benzer yapımlarından farklılaşmasını sağlıyor ve oyunu daha 68
inceleme zevkli bir hale getiriyor. Açıkçası Wolverine de biraz vahşet yakışıyor. Oyunda pençelerle yapabileceğimiz birçok combo vuruşa sahibiz. Oyuna başlarken kısıtlı olan bu combo’lara, ilerleyip seviye atladıkça yenilerini ekliyoruz. Combo’lar dışında kazanılan en zevkli atak, lunge. Lunge, basitçe anlatmak gerekirse, Logan’ın bir hedefe kilitlenip, metrelerce öteden onun üstene atlaması oluyor. Kendi özel combo’ları da olan Lunge’ı, bazen erişilmesi imkânsız yerlere zıplamak için de kullanıyoruz. Bu da lunge’a taktik bir oynanış kazandırıyor. Bunun yanında quickkill diye tabir edilen hızlı öldürme şekilleri de oyunda mevcut. Sizi fark etmeyen bir düşmana, arkadan yaklaşıp tek bir vuruşla işini bitirebiliyorsunuz. Benim çok beğendiğim bir diğer hızlı öldürme ise, bölüm içerisindeki sabit nesneler kullanılarak yapılıyor. Mesela Afrika bölümlerinde, çevrede göreceğiniz, elinde mızrak olan heykeller bu iş için kullanılabiliyor. Düşmanı tutup bu mızraklara fırlatabiliyorsunuz. Hangi nesnelerin kullanılabileceğini, aynı zamanda gitmeniz gereken yönü, feral sense denilen hayvani hisler özelliğiyle ile görebiliyorsunuz. Yaptığınız combo’lar; lunge veya quickkill’ler esnasında devreye giren sinematik kamera sayesinde görsel birer şölene dönüşüyorlar. Son olarak fury ataklarımız var. Bunlar, belirli bir sayıda vuruş gerçekleştirdiğimizde, lunge yaptığımızda, vb. ataklarımızda doluyor ve belirli seviyelere geldiğinde özel fury atakları yapmamıza 69
07/09
herseyi oynayan adam
Erkin Kaya
olanak sağlıyor. Yapımcılar ,tek silahımız olan pençelere, birçok varyasyon ekleyerek oyuncuyu sıkmamaya çalışmış, bence başarılı da olmuş. Karakterimizin ekranda görünen bir hit point can barı var. Zarar gördükçe bar azalıyor bittiğinde durum malumunuz.... Wolverine’nin rejenerasyon özelliği oyuna da aktarılmış. Can barı dövüşler sonrasında yavaş yavaş dolmaya başlıyor. Oyundaki karakterimiz zarar gördükçe, modeli de deformasyona uğruyor. Etleri kopuyor, kanı akıyor, hatta adamantium iskeleti bile ayrıntılı bir şekilde görülebiliyor. Rejenerasyon
07/09
70
inceleme başladığında, dokular yavaş yavaş eski halini alıyor. sizi çok zorlamıyorlar. Zaten oyun genel olarak zor Bunun, bu kadar başarılı bir şekilde oyuna aktarılması, değil. Zor seviyede bile ölmek neredeyse imkânsız. yapımına fazlasıyla özen gösterildiğinin bir belirtisi. Diyeceksiniz ki Wolverine bu, nasıl ölür? Zaten Daha önce söz ettiğim gibi, oyunda RPG oyunlardan yapımcılar da bu yüzden olacak ki Wolverin’i neredeyse görmeye alışık olduğumuz bir seviye atlama ölümsüz yapmışlar. Oyunla ilgili ekleyeceğim son şey, sistemi var. Sistem sayesinde, az da olsa Logan’ı bulunması biraz emek isteyen, birçok toplanılabilir kişileştirebiliyorsunuz. Seviye atlama, öldürdüğünüz eşyanın, bölümlere gizlendiğidir. Bunların bulunması, düşmanlardan, çözdüğünüz bulmacalardan veya deneyim puanı dışında, Wolverin’in giyebileceği gizli etrafta bulunan toplanabilir nesnelerden aldığınız kostümlerin açılmasını da sağlıyor. experience (deneyim) puanlarının belirli miktarı toplanıldığında gerçekleştiriliyor. Öldürdüğünüz düşmanları ne kadar zor combo’larla öldürmüşseniz, kazandığınız puan da o ölçüde artıyor. Quickkill ve Lunge da buna dahil. Kısacası sinematik kamerayı devreye sokan her atak fazladan experience puanı demek. Oyun içerisinde gizlemiş mutasyon genleri de buluyorsunuz. Bunlar sizin bazı özelliklerinizi modifiye etmenize yarıyor. Normalde bir gen slot’u ile başladığınız oyunda, seviye atladıkça iki gen slot’una da sahip olabiliyorsunuz. Gen modifikasyonları sizin canınızı artırıyor. Kazanacağınız deneyim puanını artırabiliyor veya daha hızlı combo yapmak için vuruşlarınızı hızlandırabiliyor. Bunları nasıl kullanacağınız tamamen size ve oyun stilinize bağlı. Oyunda basit de olsa, içinde birçok bulmaca var. Elektrik bağlantısı olmayan bir asansöre, yan odada bulabileceğiniz bir bataryanın taşınıp bağlanması gibi insanı çok yormayan güzel düşünülmüş ayrıntılar mevcut. Ancak, oyundaki yapay zekâ, ne yazık ki birçok alandaki başarısının gerisinde kalıyor. Değişik düşman tipleri bulunuyorsa da, düşmanlar hep anı strateji ile saldırıyorlar. İlk başta sizin için sıkıntı olan düşmanları, zamanla tanıyıp, çok rahat bir şekilde, zorlanmadan onların üstesinden gelebiliyorsunuz. Oyundaki bölüm sonu canavarları, neyse ki yapay zekâdan biraz da olsun nasibini almış ama onlar da 71
Oyun grafik açıdan günümüz standartlarını yakalamış. Bir çok efekt kullanımı ve güzel dizayn edilmiş bölümler, verimli bir grafik motoruyla ekrana aktarılıyor. Bölüm aralarındaki animasyonlar yeterli. Directx 9.0 standardındaki kodlama biraz yaşlanmış dursa da, görevini layıkıyla yerine getiriyor. Özellikle Afrika’da geçen bölümler görsel açıdan başarılı. Akustik anlamda ise, gene ortalama yakalanmış, Hugh Jackman’ın ve filmdeki karakterlerin orijinal sesleri oyuna aktarılmış. Müzikler rock tabanlı olup, oyunun aksiyon konseptine uyuyor, ne var ki çok tekdüze ve sınırlı kalıyor. İncelemeyi bitirirken genel kanım, X-Men Origins: Wolverine’in oynamaya değer bir oyun olduğu. Birçok benzer sinema filmi tabanlı yapılara göre ezber bozan bir başarı göstermekte. Ortalama bir masaüstü PC’de, akıcı bir oyun sunuyor. Notebook da ise, en azından 256 MB bellekli harici bir ekran kartına ihtiyaç var. Oynanabilirliği yüksek, bu eğlenceli aksiyon oyununu denemelisiniz.
07/09
herseyi oynayan adam
Erkin Kaya
Street Fighter IV
Efsane geri döndü, hem de ne dönüş... Satış rakamlarıyla Guinness rekorlar kitabına girmiş, dünyanın her yanında oynanmış, jenerasyondan jenerasyona aktarılmış, hatta sinema filmlerine konu olmuş, gelmiş geçmiş en popüler oyun olan Street Fighter efsanesi dördüncü oyunuyla yine sevenleriyle buluşuyor. CapCom’un dahi çocukları Takashi Nishiyama ve Hiroshi Matsumoto tarafından tasarlanan, 1987 senesi sıcak bir ağustos günü, Arcade salonlarında başlayan Street Fighter efsanesinin son halkası SF IV, büyük dedesinden 21 yıl sonra yine Arcade salonlarında yerini aldı. İlk olarak 2008’de Japonya’da başladı, 2009 senesi başında da Amerika kıtasına ulaştı. Bilgisayarlarımıza birkaç ay içerisinde konuk olacak. Oynanabilirlik olarak, SF II’ye benzeyen oyun, uzun zamandır yenilik içermeyen seriye yeni bir soluk getirecek. Yaşlanan grafikler ve sesler, günümüz standartlarına taşınacak. Bu yenilikler oyunun efsaneleşmiş ruhunu bozmadan yapılmış. Detaya girersek, oyunculardan gelen talepler göz önünde tutularak, oyun motoru üç boyutlu olarak hazırlanmış.
07/09
Aslına bakarsanız, SF IV üç boyutlu ama oynanış o eski herkesçe sevilen iki boyutlu orijinal halinde. Yani dövüşçüler müsabaka alanlarında eskisi gibi ileri, yukarı hareket edip zıplayarak, eğiliyorlar. Yani, X ve Y ekseninde hareket ediyorlar diyebiliriz. Günümüz diğer popüler dövüş oyunlarında, buna örnek olarak Soul Calibur, Dead or Alive ve Tekken IV’ü sayabiliriz. Dövüşçüler müsabaka alanında tanınmış derinlikte de hareket edebiliyorlar. Buna da Z ekseni diyelim. Biraz lise fizik dersine döndü ama sanıyorum anlatabildim. Peki, ekstra eksenin getirisi ve götürüsü nedir? Oyunun oynanabilirliğini etkiliyor ve bir çok yeni combo ve özel hareketler oyuna dâhil olup, bence bir dövüş oyununda olması gerekenden daha kompleks bir hal alıyor. Derinliği olan müsabaka alanlarının bir diğer özelliği ise SF serisine, konsept olarak uymaması. Nasıl diyeceksiniz? Hepimiz SF da oyunun arka planında kalan hareketli animasyonları biliriz. Örnek olarak, Hindistan alanındaki arkada hareket eden filler, Amerika’daki F-16 uçağı ve yanında dövüşü izleyen ve tezahürat yapan
72
önizleme
73
pilotlar gibi, SF için artık imza sayılan, yıllardan beri süre gelen alışkanlıklar, ne yazık ki üç boyutlu dövüş alanlarına istenen ölçülerde yansıtılamıyor. Capcom’un bunları atlamadan ve oyunun hayranlarından gelen istekleri göz önüne alarak, SF IV’ü üç boyutlu ama klasik oynanışla sunması sevindirici.
süren, bir sürü tekme, yumruk kombinasyonu dersek, herhalde hata yapmış sayılmayız. Genelde oyun esnasında bu bar bir veya iki kere dolduğundan, bu güçlü atağı her istediğimiz zaman yapamıyoruz. Eğer iyi zamanlamayla yapılırsa, zor giden bir dövüşü bile saniyeler içinde bitirebilen ultra combo, biraz ustalık isteyen bir yenilik.
SF IV iki yeni atak sistemini de, oyunculara sunuyor. Bunlardan birincisi, focus attack olarak tabir edilen, bir nevi defansif bir oyun tarzı. Esprisine gelince, rakibin yaptığı atağı bloklamak ve hemen akabinde yapılan hareketler olarak kısaca özetleyebiliriz. Bu hareketler yalnızca bir blok sonrası yapılabiliyor ve ciddi hasarlar veriyor. Aynı zamanda, kendi animasyonlarıyla görselliğe büyük katkı sağlıyor. Bir diğeri ise ultra combo. Üç tuşla yapılan bu combo’lar, karaktere ait combo barı, dövüş esnasında dolunca yapılabiliyor. Her karaktere ait, kendine özel bir ultra combo mevcut. Buna, büyük hasar veren ve uzun
Son olarak, oyuna eklenen bir dizi yeni karakter var. Bazıları serinin önceki oyunlarında tanıştığımız tanıdık yüzler, bazıları SF efsanesine yeni katılıyor. Fei – Long, Süper SF II’den, Dan ve Rose, SF Alpha’dan, Sakura, SF Alpha II’den ve 87 senesinden beri ortalarda gözükmeyen Gen ise SF I’den. Yenilere ise; Abel, Crimson Viper, Rufus ve El Fuerte... Bakalım yeni gelenler, eski popüler kadro kadar beğeni toplayabilecek mi? SF IV ön izlenimiyle bile çok şey vaat eden ve daha çıkmadan hit olan efsaneyi, yeni jenerasyona taşıyan bir oyun. Oyun PC sistemlerine geldiğinde, detaylı incelemesini dergimizde bulabileceksiniz.
07/09
o nasıl bir şey ki?
yeni mi-çıkmış?
Cep telefonunuzda çeşit çeşit uygulama, oyun seviyorsanız, interneti cepten fethediyorum diyorsanız, özellikle de Wingman’i sadece bilgisayarınızın başındayken değil, telefonunuzun yanınızda olduğu her yerde okumak istiyorsanız, iPhone 3Gs tam size göre. iPhone 3GS, belki dünya üzerindeki en iyi cep telefonu değil ama zaten Apple’ in bu modelle pazardaki birincil amacı, portatif bilgisayarı büyük kitlelere ucuza ulaştırabilmek. 2006’dan beri bir mağarada yaşıyor olma ihtimalinize karşı açıklayalım. Apple iPod’u, video, GPS ve cep bilgisayarını, cep telefonuyla birleştiriliyor; dokunmatik ekran ve kolay bir arayüz ile kullanıma sunuyor ve ortaya çıkan ürün, akıllı cep bilgisayarı standartlarını belirliyor. İlk bakışta 3G ve 3GS arasında çok fark yok gibi duruyor. Ama siz görünüşe aldanmayın. Apple, iPhone 3G modelini bir adım daha öteye taşımış. 3GS’in yeni ve daha gelişmiş grafik işlemcisi ile internette daha hızlı dolaşabiliyor, oyunları daha iyi grafiklerle daha hızlı oynayabiliyorsunuz. Telefonun kasasında bir değişiklik yok (siyah ve beyazı mevcut). Tek önemli fark olan oleophobic ekranı, parmak izi, yağ lekesi gibi izlerden ekranı koruyarak video izlemeyi ve telefonu kullanmayı daha keyifli bir hale getiriyor. 320 x 480 pixel ekran (evdeki eski tüplü televizyonlarımızın çözünürlüğü 320x240 olduğunu hatırlatmakta da fayda var) 3G’ye kıyasla biraz daha aydınlık, aynı zamanda bellek kapasitesi de biraz daha arttırılmış. 07/09
3GS ARM cortex-a8 işlemciyi kullanan ikinci telefon. Bu, iPhone 3G’de ve önde gelen diğer telefon modellerinin büyük bir kısmında kullanılan ARM11 den sonra, mühendislik açısından kayda değer bir adım. Hemen korkmayın, daha fazla güç daha kısa pil ömrü anlamına gelmiyor. 3GS, 11 saat 30 dakikalık video oynatabilme süresine sahip. Bu 3G’deki 7 saat 53 dakikayla kıyaslandığında büyük bir sıçrama. 5 saat 27 dakikalık Konuşma süresi ise az bir farkla 3G’nin 5 saat 43 dakikasının altında kalıyor. Kesintisiz 3G veri akışında 5 saat 4 dakika pil ömrü var.3G’ninki 4 saat 45 dakikaydı. Çeşitli bağımsız analizlere göre (çünkü apple böyle bir açıklama yapmadı.) 3G’de, New york times uygulamasının yüklenmesi 22 saniyeden 8 saniyeye düşmüş. Google earth, önceden 24 saniyede açılırken şimdi 15 saniyede açılıyor. Önceden 4 saniye gereken hava durumu uygulamasını açmak için sadece 1 saniye yeterli oluyor. Need For Speed gibi aksiyon oyunları daha kolay oynanıyor. Üstelik hiç teklemeden ve daha rahat kontrol edilerek. iPhone 3G ve bir çok akıllı telefon’un internet erişimi, devreye giren engellemeler yüzünden hep telekominikasyon ağının desteklediğinden daha yavaştı. 3GS’teki daha hızlı işlemci ve ekstra bellek Safari’deki internet hızını 550kbps’den 900 kbps’ye çıkararak görünür ölçüde arttırıyor. Tabi ülkemizde bu değerlerin ne kadar gerçek olduğu, tartışmaya açık bir konu. Hızın artması kadar heyecan verici olan, yazılımcıların bu yeni donanımı nereye taşıyacakları. Uygulamalar mevcut gücü geliştirme eğilimindeler ve iPhone yazılımcıları (özellikle oyun yazılımcıları) 3G’nin limitlerini yıktılar. 3GS onlara da yeni ufuklar açacak gibi görünüyor. Yeni telefonun diğer bir önemli özelliği ise, 74
geliştirilmiş kamerası. Video kamera modu , açık alanda düzgün bir ışıkla mükemmel çalışabiliyor. Bu şartlarda saniyede 30 karelik, 640 x 480 bir video elde edebiliyorsunuz. Tabi ki bir el kamerası kadar olmasa da, şu ana kadar telefonlarda görülen en iyi kamera. Camcorder’ı kapalı alanlarda kullanacak olursanız saniyede 15-24 kareye kadar düşüyorsunuz.. En kötü ihtimalle az ışıklı bir çekimde, sarsıntılı bir kayıt elde ediyorsunuz. Camcorder, telefonun ivme ölçer özelliği ile, hem portre, hem de manzara kayıtlarının doğru yönde olması için size yardımcı oluyor. sabit kamera performansı daha az çığır açar nitelikte. Evet, yeni kamera 3.2 megapixel ve neredeyse hiç deklanşör gecikmesi yok. Ama nedense donuk. Motorola MotoZINE ZN5 ülkemizde henüz satışa sunulmadı ama bu modelde 5 megapixel kamera olduğu ve fiyatının sadece 99$ olduğu göz önüne alınırsa, bu konuya çok da kafa yormaya gerek yok. 3GS ‘nin macera severler ve yönünü sürekli kaybedenler için bir de pusulası mevcut. Pusula birkaç ufak eklenti sayesinde harita ve GPS bilgileriyle ortaklaşa çalışarak size standart bir pusuladan çok daha fazla bilgi verebiliyor. Bunun da çoğu navigasyon cihazını çatlatacak bir özellik olduğu kesin. 3GS’in eksileri Sayılabilecek o kadar eksisi olmamasına rağmen, Apple, telefonun arama ve bağlantı performansında pek bir yenilik yapmış gibi görünmüyor. 3G ile bire bir kıyaslandığında iki telefon da aynı kapsama alanlarında aynı tepkileri veriyor, aynı bağlantı 75
koşullarında aynı bağlantı hatalarını veriyorlar. Aynı 3G de olduğu gibi mikrofon kalitesinde çok bir gelişme yok ve arkada yine hemen hemen aynı düzeyde parazitlenme söz konusu. Ses kontrolü ve sesli çağrı modu bir nebze daha iyi gibi görünse de, Bluetooth kulaklık ile aktive edilemiyor ve sesle hızlı arama, mikrofon parazitinden dolayı açık alanlarda kullanımı güçleştiriyor. 3. parti uygulamalarda, özellikle internet tarayıcısının Adobe Flash desteğinde, genellikle takılmalar hatta uygulamanın hiç açılmaması gibi sorunlar yaşanabiliyor. iPhone’nun BlackBerry ve Windows cep bilgisayarları kadar erişilebilir ve kontrol edilebilir olmadığını hatırlatmakta fayda görüyoruz. Sonuçta iPhone, IT mühendisleri için satışa sunulmadı. Daha eğlenceli ve oyuncaklı arayüzüyle, rakiplerinden ayrı bir kulvarda koşmakta ve diğerlerine nazaran çok daha enteresan ve farklı çözümler sunmakta. Akıllı, cep bilgisayarı telefonlar arasında bizim seçimimiz iPhone 3GS oldu. Ama eğer iPhone’un eğlenceli uygulamaları size yetmiyorsa, BlackBerry Bold ve Nokia E71x’e bir göz atmanızda fayda var.
derleyen: Taha Akarca 07/09
To bir y
Dem albüm gibi bi damga Yaz ay her ya dilimiz
Bu y mahru single hazırl parça
Şim sevme “Dans kadar gerek süred bestes aynısı enerji hiç de olmay
2009 için id edinin geride
07/09
76
oz Pembe yaz bizi bekliyor
met Akalın, geçtiğimiz yaz hepimizi dans ettiren mü “Dans Et“ ile “Mucize”, “Bebek” ve “Dans et” irbirinden keyifli parçalarla bir kere daha yaza asını vurmuştu. Zira, kendisi bunu hep yapıyor. ylarının vazgeçilmez şarkıcısı Demet Akalın, az bizi oynatacak, içimizi kıpır kıpır yapacak ve zden düşmeyecek bir albüme imza atıyor.
yaz da hayranlarını, eğlenceden ve danstan um etmeyen Demet, yeni albümünün çıkış e’ı olan Toz Pembe’den bir remix albümü layarak piyasaya sürdü. Albüm, Toz Pembe isimli anın orjinali ve on ayrı remix’inden oluşmakta.
Künye Albüm: Toz Pembe Sanatçı: Demet Akalın Çıkış Tarihi: 08. 05. 09 Şirket: Seyhan Müzik Prod.
mdiden klibi müzik kanallarını işgal eden single’ı emek mümkün değil ama aynı zamanda da s Et” albümünün bir parçası zannedilebilecek r, eski şarkılarına benzediğini de itiraf etmek k. Bunun sebebi de muhtemelen, Demet’in uzun dir beraber çalıştığı ve birçok hit parçasının sini yapan Ersan Üner. Şarkıları birbirinin ı gibi dursa da, bu zekice yazılmış sözlere ve ik ritmlere doyamadığımızı bilen Demet, tarzını eğiştirmedi ve her yaz, en çok dinlenen şarkıcı yı bir çeşit alışkanlığa çevirdi.
9’a damgasını vuracak albüme şimdiden alışmak deal bir fırsat olan Toz Pembe’yi muhakkak n. Sahiller ve barlar bu şarkıyla inlerken, siz e kalmayın.
yazı: Gaye Eskici 77
07/09
Bu ay raflarda yerini alan Avcının K Smith sevenleri yine çok mutlu edece Yazar, Courtney serisinin 13. kitabıyla yaratmış. Tanımayanlar için Smith’te mek gerek.
Wilbur Smith 1933 yılında Zambia’d süre gazetecilik yapan Smith babasın iş” bulması yönündeki ısrarlarına day bury Vergi Dairesinde iş buldu. Neyse bırakmadı ve ilk romanı Bencil’i 1964 Romanın dünya çapındaki başarısını takip edince, Smith işinden istifa edip zamanını yazarak geçirmeye karar ve
Hayranlarının gönlünde ayrı bir yer ana karakteri olan Sean Courtney, bi tarafından yaratılmış en erkeksi rom kabul edilir. Yazarın genelde karşılaş seksist ve ırkçı olduğu yönünde olsa hayranları bunu kabul etmezler ve dö bir romanın içindeki karakterlerle, ya fikirlerinin özdeşleştirilemeyeceğini bu çok doğru bir savdır.
ille de roman olsun 07/09
Özellikle Courtney serisinin beğeni plerinin başında, savaşta kaya gibi se aslan kadar cesur ve sevdiği kadının duyarlı olan Courtney erkekleri gelir. hayalini kurduğu, erkek okurlarınsa ö kterlerdir bunlar. Courtney’ler ve diğ Smith serisi olan Ballantyne’ler ayne Afrika’da yaşayan değil Afrika’yı yaşa
Smith her kitabında kara kıtaya ola okurlarına da yansıtır, ayrıntılı tasvirl man makinasına binmiş, Afrika’da as yolculuk yapıyormuş gibi hissetmeniz filin neresinden vurulursa öleceğini,
78
Kaderi, Wilbur ek bir roman. a yine harikalar en biraz bahset-
da doğdu. Bir nın “gerçek bir yanamayıp Salise ki yazmayı 4 yayınladı. film anlaşmaları p, bütün erdi.
ri olan Bencil’in ir çok kişi man karakteri ştığı eleştiriler, da, kendisi ve önemi anlatan azarın kendi öne sürerler ki
ilme sebeert, avcılıkta bir yanında ateşli ve . Kadın okurların özendiği karağer bir Wilbur en Smith gibi ayan insanlardır.
an sevgisini leriyle zasırlar arası zi sağlar. Bir bir aslanla
79
karşılaştığınızda ne yapmanız gerektiğini, çölde nasıl su bulabileceğinizi Wilbur Smith’ten öğrenebilirsiniz. Av sahnelerini, doğayla bütünleşen ve doğadan sadece hakkı olanı alan karakterlerle anlatan, avcılığı asla katliama dönüştürmeyen Smith’in anlatımındaki ayrıntılar sizi dehşete düşürecek
Künye Kitap: Avcının Kaderi (Assagai) Yazan: Wilbur Smith Çeviren: Pınal Öcal Yayınevi: Altın kitaplar (2009)
Daha ilk sayfadan başlayan aksiyonlarla okurlarına tam bir sölen vadeden Smith’in diğer bir serisi ise Mısır serisidir. Eski mısır tarihinin mistik sayfalarında dolaşırken büyücü Taita ile maceradan maceraya koşacaksınız. Tekrar yazarın son kitabına gelirsek, Assagai (Avcının Kaderi) Birinci Dünya Savaşı döneminde Afrika’da geçen soluk soluğa okunacak bir roman. Smith şu ana kadar yazdığı 13 kitaplık Courtney serisini üç dizi halinde yayınladı. Daha önce Avcının Kaderi’ne yakın bir dönemde geçen alev kıyılarını yazan Smith bu sefer de Bencil’den tanıdığımız Sean Courtney’in kuzeni olan Leon’un hikayesini anlatıyor bize. Leon Courtney de ataları ve kuzenleri gibi müthiş bir atıcı, kusursuz bir avcı, iyi bir dost ve tutkulu bir aşıktır. Birinci Dünya Savaşı arifesinde en büyük savaş Afrika’da verilecek ve Leon bu maceranın tam ortasında vatanı için savaşacaktır. O sırada önüne geçemediği bir aşk her şeyi karıştıracaktır. Feyz alınası Courtney erkeklerini ve onların cesur ve güzel kadınlarını çok seveceksiniz. Karışık bir dizi gibi görünen Courtney dizisini henüz okumadıysanız şiddetle tavsiye ediyorum. Yazarın yayınlama sırasıyla okumayı ve muhakkak bir Courtney soy ağacını kontrol etmeyi unutmayın. Zamanla sizin de aileniz gibi olacakları kesin olan bu karakterleri hayatınız boyunca unutmayacaksınız.
yazı: Zeynep Bonçe 07/09
3
3 2
3322
maki 3
Transformers: Yen (Transformers: Rev
Künye
Yönetmen: Michael Bay Senaryo: Roberto Orci, Alex Kurtzman, Ehren Kruger Oyuncular: Shia LaBeouf, Megan Fox, Josh Duhamel, Tyrese Gibson, John Turturro, Matthew Marsden, Ramon Rodriguez 07/09
Autobotlar ile Decepticonlar arasın insanoğlunun başına gelebilecek e sık sık ima eden filmin en büyük Yönetmenliğini Michael Bay’in, Spielberg’in yaptığı filmi daha iyi y bölümün geneline hakim olan hav cinsel arzularını kabartan erotik gö seksi kızlar, cinsel espriler… Aksiyo bu ilk bölüm, Optimus Prime’in M ermekte. İkinci bölümde ise İlk filmde Amerikan ordusun Decepticonlardan kurtarmaya gele çaresiz, elinden bir şey gelmeyen v şey yapamayacak teneke pa Shia LaBeouf ve Megan Autobotlar ve Decepticonlar aras daha ayrıntıyla aktarması, robotlar oranla daha zengin olması film Genel bir değerlendirme yap müptelası olan herkesin bayılarak efsanesinin sadık takipçilerinin film var karşımızda. Film bir sü silahlarımızla, en gelişmiş tekn gemilerimizle, dünyanın en iyi eği başına doğru kararlar verebile teröristleri, gerekirse uzaylıları şovuna dönüşüyor. Ama neticede
şaha 80
2 1
1
2 211 1
inist
nilenlerin İntikamı venge of the Fallen)
ndaki kan davasına maydanoz olan en iyi şeyin A.B.D. ordusu olduğunu k artısı Megan Fox’un güzelliği. , prodüksiyon amirliğini Steven yorumlamak için ikiye bölelim. İlk va şu; özellikle erkek izleyenlerin öndermelerin kullanıldığı sahneler, on sahnelerinin daha az kullanıldığı Megatron’la yaptığı kavgayla sona e, aksiyon zirveye tırmanıyor. nun yetersizliği karşısında, dünyayı en Autobotlar bu filmde neredeyse ve Amerikan ordusu olmasa hiçbir arçaları olarak gösteriliyor. Fox’un yüksek performansları, sındaki ezeli rekabetin tarihçesini rın dövüş kareografilerinin ilk filme min öne çıkan ayrıntılarından. pacak olursak, aksiyon sinemasının k izleyeceği, ancak Transformers ruhunu çok da okşayamayan bir üre sonra; sesten yedi kat hızlı noloji ile donanmış uçak ve uçak itimini alan ve gerektiğinde kendi en güçlü askerlerimizle, bırakın ı bile alt ederiz, diyen A.B.D.’nin e, Transformers bahane, aksiyon
ane! 81
yazı: Rıfat Yazıcı
07/09
evde hatunla izlenebilecek filmler ALACAKARANLIK (TWILIGHT) TIGLON (2009) Yönetmen: Catherine Hardwicke Oyuncular: Kristen Stewart, Robert Pattinson, Billy Burke, Ashley Greene On yedi yaşındaki Isabella Swan babası Charlie ile birlikte yaşamak üzere küçük bir kasaba olan Forks, Washington’a taşınır. Burada yüz sekiz yaşında bir vampir olup, on yedi yaşında görünen gizemli sınıf arkadaşı Edward Cullen ile tanışır. Edward’ın ilk başlarda romantizmden uzak durmaya çalışmasına rağmen sonrasında birbirlerine aşık olurlar. Üç göçebe vampir James, Victoria ve Laurent geldiğinde Bella’nın hayatı tehlikeye girer ve Edward’ın ailesi Alice, Carlisle, Esme, Jasper, Emmett ve Rosalie onun hayatını çok geç olmadan kurtarmak için uğraşırlar. Wingman der ki; özellikle genç izleyicilerin ilgisini çekebilecek bir film olan Alacakaranlık’ın, hoşlandığınız kız ile aranızdaki kıvılcımları harlı bir ateşe çevireceği kesin.. MELEKLER ŞEHRİ (CITY OF ANGELS) WARNER BROS 1998 Yönetmen: Brad Silberling Oyuncular: Meg Ryan, Nicolas Cage Hastalarından birini hiç sebep yokken ameliyat masasında kaybeden kalp cerrahı Dr Rice`ın kendine güveni alt üst olmuştur. Los Angeles üzerinde gezinen melek Seth o sırada her ne kadar ölen hastaya yardım için orada bulunsada Maggie`den etkilenir ve onun kendine olan güvenini tekrar kazanmasında yardımcı olmaya karar verir. Bu arada ona aşık olur ve sonunda bütün risklerine rağmen görünmez bir ruh olmaktan çıkar, şüpheli bir yabancı haline gelir. Kadere inanmayan Maggie ise Seth`e daha öncekilerle kıyaslanmayacak derecede aşık olur. Bu arada Maggie ile beraber olmak için göklerden ve meleklikten vazgeçen Seth, yeryüzündeki karmaşık hayatı yaşadıkça umutsuzluğa kapılır. Acaba aşk, kişinin temel özelliklerinden vazgeçebileceği kadar değerli midir? Wingman der ki; eski bir film olmasına rağmen tekrar tekrar izlenebilecek, gerekirse sevgilinizle aranızı düzeltebilecek, yüreğinizi ısıtacak bir film Melekler Şehri. Unutmayın, kadınlar ağladıkları her filmi severler. Bu bol göz yaşı garantili filmi izlerken siz bile ağlamamak için kendinizi zor tutacaksınız. 07/09
82
evde hatunla izlenemeyecek filmler AKIL DEFTERİ (MEMENTO) PALERMO (2000) Yönetmen: Christopher Nolan Oyuncular : Guy Pearce, Carrie-Anne Moss, Joe Pantoliano Günümüzün Los Angeles’ı… Pahalı kıyafetler giyen ve son model bir Jaguar kullanan Leonard Shelby, ucuz motellerde bol paralı bir yaşam sürmektedir. Başarılı bir iş adamı gibi görünmesine karşın, yaşamının tek bir amacı vardır: Karısını öldüren adamı bulup cezalandırmak… Wingman der ki; Akıl defteri harika bir film olsa yalnız başınıza ya da fikrine güvendiğiniz bir arkadaşınızla izlemenizi tavsiye ederiz. Film boyunca gözünüzü ekrandan ayıramayacağınız için hatuna yanaşma, oynaşma planları yalan olur. Ayrıca film bittikten sonra kız arkadaşınızın size yönelteceği sorular, yıpratıcı olabilir. DÖNÜŞ YOK (IRREVERSIBLE) PALERMO (2006) Yönetmen: Gaspar Noe oyuncular : Monica Bellucci, Vincent Cassel, Albert Dupontel Dönüş Yok, kesinlikle 2002 yılının en tartışmalı filmi. Aşk ve intikam duygusu ile ilgili, dikkat çekiçi olduğu kadar korkutucu bir film. Çağdaş Fransız sinemasının yaramaz çocuğu Gaspar Noé, bugüne kadar olmadığı ölçüde vurucu bir yapıtla dönüyor. Yaşanan korkunç bir tecavüz sonrasında (ki bu sahne daha şimdiden dünya sinema literatürüne geçmiştir), yaşamları paramparça olmuş bir çiftin olağandışı öyküsünü, tersten anlatan bu filmin baş rollerini film çekildiği sırada beraber olan Monica Bellucci ile Vincent Cassel paylaşıyorlar. Filmin başında işlenen cinayet, ölümün korkunçluğunu ve vahşetini gösterme amacını güdüyor. Sonuçta Noé’nin kesin olarak verdiği mesaj şu: Kötülüğü geri almak mümkün değildir. Wingman der ki; Dönüş yok, tek başına izleseniz de sizi rahatsız edecek, uykularınızı kaçıracak bir film. Sinirlerinize güveniyorsanız izleyin. Ama sakın yanınızda sevgiliniz olmasın. Bizden söylemesi... hazırlayan: Rıfat Yazıcı 83
07/09
Yemek alışkanlığınızı üç ana öğün ve ara öğünler şeklinde oluşturun.
Sağlıklı Ana öğünler tamam da ara öğünler ne ; bir elma , ya da muz , salata, bir Beslenme diyorsanız kase yoğurt. Buradaki ana amaç vücudun ihtiyaç duyduğu kaloriyi üç yada iki öğüne Burak Göksel Tüyoları tamamen yüklememektir. 3-4 saatte bir vücut Hava sıcak , bütün yılın iş yorgunluğu , stres... Tatil yapmanın tam zamanı. Ama bir dakika ,bu göbekle de olmaz ki diyorsanız, artık bu düşünceden sıyrılın. Size mükemmel karın kasları vaat edemem ama 1-2 ayda daha fit bir görüntüye nasıl ulaşabileceğiniz hakkında birtakım ip uçları verebilirim. Eğer spor salonuna gidecek zamanınız yok ya da maddi durumunuz elverişli değil ise bunun için de üzülmeyin. İhtiyacımız olan tek şey planlı programlı olmak ve bol bol motivasyon. Herkesin bildiği üzere iki ana konu önemli. Beslenme ve sportif aktivite. Bu ay beslenme üzerinde duracağız. Çok ağır diyetler yapmak zorunda değilsiniz. Ayrıca aç kalacağım korkusunu da kafanızdan artık çıkarın. Benim size önerim sağlıklı beslenme. Bu nasıl mı olacak? Öncelikle öğünlerinizi çoğaltın. 07/09
enerji ihtiyacı duyar. Bu da metabolizmanın hızlanmasına yardımcı olur. Bu sayede de yağ yakımı hızlanır. Midenizi tamamen doldurmayın.
Bu, şişkinlik hissini de ortadan kaldıracak, midenizi ufalmasına yardımcı olacaktır. Mideniz ufaldıkça öğünlerinizi eskisi kadar büyük tutmak zorunda kalmayacaksınız çünkü doymuş olacaksınız. Bu sayede ara öğünlere ihtiyacınız artacak. Az yediğiniz için yedikleriniz çabuk sindirilecek , enerjiye dönüşecek ve sonra vücut tekrar buna ihtiyaç duyacak. Bol bol sebze ve meyve tüketin. Az kalorilidirler ve lifli olduklarından tokluk hissi verir, rahat sindirilirler. Ayrıca yeşil yapraklı sebzeler (ıspanak , salatalık vs...) antioksidan içerirler. Vücudunuz yağ yakarken, bu antioksidanlara ihtiyaç duyacaktır. Vitamin olarak da zenginlerdir. Kalorileri düşük olduklarından, geç saatlerde tüketebilirsiniz. 84
Mesela gece acıktınız. Güzel bir salata hazırlayabilirsiniz. Tabi içerisine yağı boca etmemek kaydıyla. Karbonhidrat tüketiminizi düzenleyin. Karbonhidrat derken neyi kastediyorum. Ekmek, makarna, pirinç, patates vs... Türk halkı olarak ekmek gibi bir sorunumuz var. Yemeklerin yanında mutlaka ekmek tüketiyoruz. Bunu düzenlemeliyiz. Sabah kahvaltısında kepek ekmeği, çavdar ekmeği tüketelim. En fazla 3 – 4 dilim yeterli olur. Mesela ben sabah kahvaltısında salata hazırlıyorum. Hem mideyi normalden fazla doldurduğu için ekmek tüketmiyorum hem de çabuk doyuyorum. Ara öğünlerinizde eğer karbonhidratlı yiyecek yoksa bir miktar ekmek alabilirsiniz. Ama mesela patates yemeği yapılmışsa, onunda yanında ekmek yememelisiniz. Çünkü zaten patates karbonhidrattır. Buna ekmek de eklenince, gelsin kilolar. Karbonhidrata bu kadar dikkat etmemizin sebebi vücutta depolanıyor olmasından kaynaklanır. Protein tüketin. Öğünlerinizde bir protein bulundurun. Kahvaltıda süt , peynir. Yağsız lor peynirini öneririm. Protein değeri yüksek yağ oranı 85
neredeyse yok gibidir. Öğlenleri balık veya tavuk olabilir. Akşamları da daha hafif beslenin. Alacağınız proteinleri alın. Mesela 300 gr tavuk yiyeceksiniz. Bunu öğüne bölün. Yarısını öğlen yarısını da akşam alın. Çünkü vücut gereksiz proteini atar. Siz bir kerede alırsanız ihtiyacınız olan proteini tam verimli almış olmazsınız. Fast food’tan uzak durun. Fast food’tan ciddi olarak uzak durmalısınız eğer daha fit olmak istiyorsanız. Kalorileri çok yüksektir. Ayrıca içerdikleri kolestrol de yüksektir. Sağlığınıza dikkat etmek bunlardan olabildiğince uzak durmak demektir. Salam, jambon, sucuk gibi besinleri çok çok az tüketin. Bunların da kalorileri çok yüksektir. Abur cuburdan uzak durun (Cips, şekerlemeler, çikolatalar) Tamamen uzak durun demiyorum. Ama olabildiğince az tüketirseniz sizin yararınıza olur. Unlu gıdaları hayatınızda çok bulundurmayın. Poğaça, börek, baklava, kadayıf vs gibi. Bunları uygun oranlarda haftada bir alabilirsiniz. Bu vücudunuza bir çeşit ödüldür. Ödüle siz karar verin ama abartmayın. Sabah sucuklu yumurta, öğlen büyük bir pizza akşam da bir porsiyon iskender bir ödül değil emeğinize ihanet etmektir. 07/09
rövanşa güvenen adam Ömer Üründül Şifresi İlk olarak İngiltere Premier Ligi maçlarında tanıdım onu. Sonra bir gün milli maçta, sonrasında ise Turkcell Süper Lig maçlarında yorumcu olarak karşıma çıktı. Kabul edelim ki, Ömer Üründül 80’lerin mühim mi değil mi bilemediğimiz fakat o zamanlarda cornelius Kanal 6’da “İzleyenin ümüğünden kan geliyor”, “Kalp hastaları bu filmi izlemesin” (Bu da ne şahane bir pazarlama taktiği ; “Bizim ailede kalp genetik, dedemde de vardı, babam da kalp hastası” diye düşünmeye kalksa insanlar, kanal sırf bu cümle yüzünden yüzde elli reyting kaybına uğrar haybeden.) gibi türlü numaralarla çocukluğumuzun ya da gençliğimizin gerilim filmi kahramanı Şeker Adam’ın futbol yorumcusu olarak ete kemiğe bürünmüş hali. Üç kez tv’ye bakarak Ömer Üründül demeniz halinde, bir bakıyorsunuz ki kendisi ekranda beliriyor. Aralarındaki yegane fark ise Şeker Adam kurbanlarının canını elindeki kancayla yakarken, Ömer Üründül bunu konuşarak yapıyor. Kötü bir futbol yorumcusu mu ? Hayır. Ya da evet. İlk anda kesin bir cevap vermek mümkün değil, çünkü dünya üzerinde sadece kendisinin ve onun yorumcu olduğu maçları izleyen insanların konuşabildiği ve anlayabildiği bir dile sahip. İzlandacayı konuşabilen 300.000, Urdu Dilini konuşabilen 200.000 kişi varsa hiç üzülmesinler çünkü Ömer Üründülce’yi konuşabilen insan sayısı uzmanların tahminlerine göre sadece 940. Anlayabilme konusunda ise bu sayı biraz daha fazla. Biz de, hem sayısı artan futbol izleyen bayan sayısının artışı ve onların bu konuda yaşayabileceği çaresizlik yüzünden, hem de futbol izleyen fakat konuya uzak olan insanların, Ömer Üründül’le karşılaştığında ve onun yorumlarına maruz kaldığında beyinlerinin jöleye dönüşmemesi için 07/09
kısa bir rapor hazırladık bu konuda. Ben de henüz “Intermediate” seviyesinde olduğumdan ötürü ıska geçtiklerim ya da tam çözemediklerim olabilir. Fakat genel hatlarıyla işinize en çok yarayacak söylemler içeren Ömer Üründül Sözlüğü örnekleriyle birlikte şu başlıklardan oluşmakta: Kollektif Uyum: Bu çok da kafa karıştıran bir terim değil fakat bizler gün içerisinde 20 kere “evet” ya da “hayır” diyorsak o da maç boyunca ortalama 16 kere bu “kollektif” kelimesini kullanıyor. Bu yüzden ilk sırada yer verdim bu kalıba. “Takım oyunu de, Ömer Üründül’ün ciğerini ye” şeklinde de özetlenebilir, fakat biraz daha kulağı tersten göstermeye çalışırsak; Ömer Üründül’ün sahadaki aksiyonu beğenmesi için, rakip takımdaki kaleci dahil 11 kişiyi çalım manyağı yapmasına, orta şut karışımı (bu da anonim bir spiker güzellemesi) bir rövaşata atarak topu 90’a asmasına gerek yok. Bunlar yerine 4 pas yaparak gol attıktan sonra, o takımdan “kollektifi”, o takımdan uyumlusu yok demektir alemlerde Üründül için. Haliyle Barcelona’ya hayran, Mançester Yunaytıd’a düşkündür Üründül. (Ve evet, “Mançester” demeyi sever.) Hamle zamanlaması: Üründül ekseriyetle “Servet burada atağı iyi kesti” ya da “Müdahalesi yerindeydi” dememeye özen gösterir. Onun yerine izleyicinin kafasında “Eskrim mi izliyorum ula?!?!” sorusunu canlandıran kendine has tabiri hamle zamanlamasını tercih eder: “Servet’in bu maçta 86
hamle zamanlamaları kusursuz.”. Pozisyon tekrarını izlediğinde Servet’in kendisine çalımı basmaya çalışan kişiyi, kulak memesinden tutup, kenara bırakır gibi bir sakinlikle itekleyerek, topu rakip oyuncudan aldığını görürüz. İşte bu hamle zamanlamasıdır. Alışmak için zaman gerekiyor ama imkansız değil. Tandem Zaafı: Bilen için değil ama bilmeyen için ilk kelime kulağa korkutucu gelebilir, fakat tandem denilen nane ne ofsayt kadar karmaşık, ne de penaltı kadar görecelidir. Yamaç paraşütünde bir teknik, iki kişilik bisiklet ve Latincede “sonunda” anlamı olarak kullanılan tandem, futbolda ise defansın ortasındaki 2 oyuncudur en basit şekliyle. Bu iki oyuncu “Çanakkale geçilmez” zihniyetiyle ve kolektif uyum içinde (Aman Ya Rabbi ! Kendimden bir Üründülstein yaratıyorum!) olursa, o takımın -kaba bir tabir ama madem konu futbol kullanmak durumundayım- cinsel uzvunu balta kesmez. (Bir program esnasında “cinsel uzuv” diyerek stüdyodaki herkesi canlı yayında gülmekten kepaze eden Ahmet Çakar’ın videoları ayrı bir referans olsun.) Fakat bu ikiliden biri “Şu geçen tanıştığım manken kızcağızı da alıp Reina’ya akalım bu gece” fikrine sahip oldu mu, zikri de o olur ve sonuç olarak bozulan ofsayt taktikleri, arka tarafa kaçan rakip takım oyuncuları derken, tandem zaafı ortaya çıkar. Bir de tandeme zaafı olan forvetler var ki o apayrı bir tartışma konusudur. 87
Kanat Varyasyonları: Türlü iğrenç kelime oyunu çıkartmak mümkün bu söylemden, fakat durduk yere seviyeyi düşürmeye gerek yok. Aslında bu tanım bize neden Ömer Üründül’ün yorumcu olduğunu ve neden benim bu yazıyı yazdığımı gayet güzel açıklıyor. Kısaca bu tanımda anlatılmak istenen, rakibin sağ ve sol kanatlarından üzerine gidip orta-kafa-gol oynamayı kendine ilke edinen takımların yaptığı türlü akınlardır. Fakat aramızda şöyle bir fark vardır; bu takımlar için Ömer Üründül “Valencia özellikle kanat varyasyonlarıyla rakibi çözdü” derken ben ve benim gibi averaj futbol izleyicisi “Vay babo vay… Valencia’ya bak hele… Sağdan soldan estarabim” der aynı maçı izlerken. E tabi Robben de önemli oyuncu: Arjen Robben’in iyi bir oyuncu olduğunu bilmesek bile, kariyerinden, geçtiğimiz sezon Real Madrid’in as oyuncusu olmasından ve dahası maçın 15. dakikasından sonra yaptıklarından bunu anlamak mümkün aslında. O yüzden Üründül’ün bunu özellikle belirtmedeki amacını henüz çözebilmiş değil kimse. (Öte yandan bu yorumdaki haklılık payı oldukça yüksek… Çünkü Robben önemli bir oyuncu.) Hakan Şükür tipi modern santrafor: Kaderin bir cilvesi midir bilinmez, yıllarca bu söylemi kullandı ve gün itibariyle Hakan Şükür artık Üründül’ün de yorumcu olduğu programda, karşısında yorumcu olarak yer alıyor. Bu deyimin bir diğer varyasyonu (Biri ambulans çağırsın, kötüye gidiyorum.) olarak, “Kaleye sırtı dönük oynayabilen nokta santrafor” var ki, aşiret düğününde zılgıt çekmek, şüphesiz bunu hızlı hızlı söylemekten daha kolay. Peki bu oyuncu ne iş yapar ? Aslında ipucu tanımın içinde. Hakan Şükür, hem fiziğinin avantajını kullanarak, hem de tekniği ile türlü gole imza atıp, yıldızlaştığı dönemler geçirdi. Yine tam olarak tanımlayamadığım bu söylemin, hem hava toplarına hakim, hem topa kaval kemiğiyle vurmayan, hem de fiziği itibariyle güçlü, kısa tarifle Tsubasa-vari bir forvet tipi olduğunu düşündürten bir terim bu. 07/09
Sprinter oyuncu: Halı saha deyişiyle “60 dakika yardırdı”, “Bu çocuk Berezilya’lı olsa ismi Depardinho olurdu” ya da “Günde 2 paket sigara içince, 10 dakikada köstü kaldı keko.” gibi şekillerde de tarif edilebilecek ve Ömer Üründül’ün versiyonuyla birlikte, izleyicide yine arada elim kumandaya çarptı da olimpiyat tekrarlarına mı geçtim diye düşündürten bir terim olan “sprinter oyuncu” ile Üründül’ün anlatmak istediği, daha öz bir Türkçe’yle “Essien’de bir ciğer var, sana diyorum ki, o ciğer tazıda yok” ya da ”Sergio Ramos’ta yorulmuyor la’. Goş babam goş” şeklinde tanımlanabilir. Üründül koşan futbolcuyu sever, hele hele 10 kilometrenin üzerinde koşan futbolcuyu yere göğe koyamaz. Senin benim için Batman ya da Joker ne ise, O, Chelsea’li Lampard’a, Liverpool’lu Gerrard’a o gözle bakar ve onlar için şöyle diyerek tanım içinde tanım yaratır: Oyunu İki Yönlü Oynayabilen Oyuncu. (Bu tanım ileri düzey Üründülce bilenler içindir, şunu ekleyip geçelim bunu: Gün itibariyle bir çok teknik direktör ve spor yorumcusundan bu tanımı duymak mümkün. Teşekkürler Ömer Üründül. Teşekkürler sana.) Alan Daraltan Pres: Alandan önce ruh daraltan bu terimi de kısaca özetleyelim: Malum ki oyun esnasında topa daha çok sahip olmak lazım. (Seviyesiz kelime oyunlarından uzak durmakta fayda var tam bu noktada) Ve diyelim ki top rakipte. Haliyle “Ver o topu” agresifliğiyle delikanlılığa sığmaz şekilde, 2 kişi, yeri geldiğinde 3 kişi, aynı adamın üzerine çökmek gerekebilir. Tabi karşıdaki takım paslaşmayı bir yaşam biçimine dönüştürdüyse ve alan daraltan pres tutkunu takım ise uçsuz bucaksız boşluklar bırakan cinstense, ortaya çıkacak geniş düzlükler nedeniyle, sonuç büyük hezimet olabiliyor. Halı sahada oynarken, ciğeri saha kenarında bırakıp, üzerine de bir kamyon gol yememek için, Ömer Üründül’ün “alan daraltan pres” sevgisini görmezden gelmekte fayda var. Fakat Yalçın ne maç oluyo be!: Bu da Türkiye’nin Dünya üçüncüsü olduğu 2006 Dünya Kupasında, 07/09
Güney Kore – Türkiye maçı sırasında söylediği ve tarihe kuvars harflerle kazıdığı bir söz. Muhtemelen nadir ciddiyetsiz (bazı maçlarda atılan güzel goller sonrası çektiği “Ouuuuv”lar dışında) yakalandığı anlardan biriydi bu. Belki o gece uykuları kaçtı, belki kendini halen affetmiyor bu kendini kaybetmiş şekildeki çıkışı yüzünden ama geçti artık. Bir kere zihinlere kazındı bu söz. Asıl merak konusu ise seslendiği spiker Yalçın’ın, sürekli kendisine kolektif, forse, sprinter gibi kelimeler kullanan Üründül’den bu tepkiyi aldığında ne gibi yüce bir travma yaşadığı. Oyunu Forse Etmek: Bunun bizim kullandığımız kaba bir şekli var, insan dışkısı ve ağız adlı organımızın kombinasyonuyla oluşan (Elimden geldiğince kibarlaştırdım) fakat onu kullandığı takdirde maçı yayınlayan TV kanalının 4000 yıl kadar kapatılma riski olduğu için bunu tercih ediyor Üründül. Sevdiğim terimlerden biri fakat kendisi pek memnun kalmaz bu tip oyunu forse etme durumlarında. “Arsenal oyunu forse etti” dediyse, bilin ki o maçı izlemekten keyif almamış ve yorumları öfler pöfler arasında yapmıştır. Onun istediği, karşılıklı goller ve güzel futbol izlemektir. 60. dakikada ev sahibi takım 2-0 yenik olduğu maçı 2-1’e getirirse “Şimdi daha enteresan bir maç olacak” der ve sakalları arkasında gizlenmiş olan yüzünde bir gülümseme belirir Üründül’ün. Zira futbol yorumculuğunu da paradan ziyade keyif aldığı için yapar, çünkü kendisi hali hazırda çok bilinen bir fast food zincirinde ve inşaat şirketinde hisse sahibidir ve röportajlarından öğrendiğimiz kadarıyla, kendisini önce iş adamı olarak tanıtmaktadır.. Sevin ya da sevmeyin, Ömer Üründül’ün Türkiye’deki futbol izleyicilerinin hayatına farklı bir renk katan birkaç yorumcudan biri olduğunu, gönüllü ve kendine has yorumculuğu ile zaman zaman güzel bir şekilde “oyunu forse ettiğini” söylemek zorundayız.
88
Varikosel nedir? Nasıl tedavi edilir? Varikosel genel olarak testislerdeki kanı boşaltan toplardamarın genişleyip varisleşmesidir. Toplardamarların iç yüzeyinde kan dolaşımını düzenleyen kapakçıklar işlevlerini yitirmiştir ve kanı boşaltamamaktadır. Testisten çıkan toplar damarların aşırı ve anormal olarak genişlemiş olması, testiste ısı etkisi ve beslenme bozukluğu sonucu sperm üreten hücreleri toksik bazı maddelerle karşı karşıya bırakır. Bu durum maddeler testis içinde etki yarattığı için sperm oluşumunu kötü etkiler. Testislerin sonografik muayenesi ve damarsal araştırılması gerekir. Böyle bir durum ancak cerrahi müdahale ile düzeltilir. Varikosel çoğu zaman hiçbir belirti vermez. Ancak bazen testislerde ağrı, küçülme, dolgunluk hissi, gözle görülebilen ya da ele gelen genişlemiş damarlar gibi belirtiler görülebilir. Sık sık testislerinizi elle ve gözle kontrol etmenizi, belirtileri gördüğünüzde ise derhal en yakın bevliye uzmanına gitmenizi salık veririz.
89
07/09
alışverişi seven adam
Koray Alkım
hırka: Mango He şort: LC Waikiki sandalet: Mango He
triko: Collin’s pantolon: Southblue ayakkabı: Hotiç
Bol ve dökümlü hırkalar bu sene çok moda. Salaş ve çocuksu bir gürünüm yakalamak isteyenlere, içine bir şey giymeden de kullanabileceği bu hırkalardan muhakkak edinmesini öneriyoruz. Hafta sonu için ideal bir kıyafet. Siyahın ve beyazın mükemmel uyumu, bu yazın en favori trendi beyaz şort ve pantolonla birleşince, şık ve rahat bir kombinasyon oluşturuyor.
çanta: Samsonite
07/09
90
triko: Southblue t-shirt: Marville şort: Mudo ayakkabı: Timberland
Lacivertsiz yaz olmaz. Her yazın modası, her erkeğin favorisi, koyu lacivert yat kombinasyonu, bu sene de deniz kenarı yürüyüşlerinizin vazgeçilmezi olacak. Gece esintilerine karşı üzerinize navy beyaz çizgili kazağınızı da almayı unutmayın.
hırka: Mango He pantolon: Collin’s kemer: Hotiç ayakkabı: Hotiç kravat: Öden Takım elbiseden süvetere kadar, yaz sonunda, hepimizin gardırobunu batik ürünler süsleyecek. Siz siz olun modayı herkesten önce yakalayın ve bu batik hırka ile yapılmış smart casual kombinasyonu muhakkak uygulayın.
gözlük: Police gözlük: Tom Ford 91
07/09
GURME’k
Arjantin Mutfağı
ya
Dünyanın en çok sığır eti tüketilen ülkesi Arjantin’in mutfağı çoğunlukla ete dayalıdır. Arjantin yerlilerinin geçmişten beri uğraşmakta olduğu hayvancılık bunun ana sebebidir. Arjantin mutfağı dört ana bölgede değişiklik gösterir. Ana yemek olan et aynı kalsa da, diğer besin maddelerinin değişkenliğine göre bu bölgeler dört ana bölge olarak sınıflandırılmaktadır. Bu değişikliğin sebebi ise Arjantin halkının içindeki İspanyol, Yahudi, Fransız, İtalyan, Alman göçmenler ve yerlilerdir. Bu farklı kültürler doğal olarak yerel kültürü etkilemiştir.
Sortie’de Bu Yaz Arjantin Rüzgarı Esecek! Arjantin’in Tango’su kadar popüler Steak House’ları Gaucho ile, artık Türkiye’de. İstanbul’un en gözde mekanı Sortie’de bu sezon hizmete girecek Gaucho; Arjantin mutfağının özgün tatları ve steak’lerini İstanbulluların beğenisine sunuyor. Adını Arjantin’in büyük baş sürü kovboylarından alan Gaucho’da ahşap çubuklarda sunulan ara sıcaklar, salata ve özel soslarıyla dry aged etlerin oluşturduğu ‘Regular Steak Menü’ 59 TL.
Kuzey Arjantin’de mutfak tahıl ve ete dayanır. Ama bu bölgede sığır eti yerine, keçi eti tüketilir. Güney’de ise, geniş besicilik ortamında, sığır eti ve av etleri yenir. En ünlü aşçıların yetiştiği bu bölgede mutfak çok gelişmiş ve rafinedir. Arjantinliler çok fazla ekmek tüketmezler. Genelde pirinç ve patates yerler. Arjantinliler tatlıyı çok severler. Tatlıları genellikle sütlü tatlılar, kremalı tatlılar ve böreklerdir. Bu tatlılarda çok reçel kullanırlar. Arjantinliler sütlü tatlılarına “dulce de leche” derler. Bu tatlılar dünyanın en lezzetli ve en değişik sütlü tatlılarıdır. Arjantinliler kendilerine özgü “yeşil çay” içerler. “Mate” denilen yeşil çay diğer çaylar gibi kaynamış sıcak su ile hazırlanır. Bu çayla ilgili sosyolojik bir yaklaşım da vardır. Arjantin’de bir eve konuk gittiğiniz zaman size bu çayı ikram ederler. Artık ülkemizde de çeşitli hazır çay markaları tarafından satışa sunula bu çayın dostluğun ve paylaşımın simgesi olduğunu biliyor muydunuz? Arjantinlilerin dünyaca ünlü kırmızı ve beyaz şarapları vardır. Genelde ülke halkı yemeklerinde şarap içer. Arjantinlilerin sabah kahvaltısı çok hafiftir. Genellikle çay, kahve, süt veya kendilerine özgü içeceklerden birini içerler. Croissant , ekmek, tereyağı ve reçel yerler. Arjantin’de en önemli iki öğün öğle yemeği ve akşam yemeğidir. Öğle ve akşam yemeklerinde çok et, pirinç, patates ve taze sebze tüketirler. Bu yemekler genellikle sütlü bir tatlı ile biter. Arjantin halkı genelde akşamüstü saat beşte de mutlaka çay içip, sandviç veya kek türü bir şeyler yer. Neyse ki kıpır kıpır dansları ve tangoları ile Arjantinliler sebzeden uzak, bol etli, bol tahıllı ve bol tatlılı yeme alışkanlıklarından aldıkları kalorileri rahatça yakmakta ve dünyanın en güzel vücutlarını ülke sınırları içinde barındırmaktadır. Size önerimiz Arjantin mutfağını deneyecekseniz, Tango yapmayı da ihmal etmemeniz.
07/09
92
da
GURmeME’k
Türk Mutfağı
Dünyanın neredeyse bütün besinlerinin tüketildiği Türk mutfağı çoğunlukla ete dayalıdır. Atalarımızın geçmişten beri uğraşmakta olduğu hayvancılık ve avcılık bunun ana sebebidir. Türk mutfağı her ilde değişiklik gösterir. Ana yemek olan et aynı kalsa da diğer besin maddelerinin değişkenliğine göre bu bölgeler sınıflandırılmaktadır. Bu değişikliğin sebebi ise Osmanlı zamanında genişleyen toprakların ve kültür etkileşiminin bize yemek çeşitliliği olarak miras kalmasıdır. Türkiye’nin kuzeyinde mutfak hamsi ve karalahanaya dayanır. Hamsi zihni açar. Güneyde ise 40 derecelik sıcakta acılı kebap yenir. En ünlü kebapçıların yetiştiği bu bölgede mutfak çok gelişmiş ve lezzetlidir. Türkler çok fazla ekmek tüketirler. Çok fazla da pirinç tüketirler. Aslında her şeyi çok tüketirler.
Golden’dan Bu Yaz Kokoreç Kokuları Yükselecek! Türkiye’nin popüler kokoreçleri, midye tavaları, Golden ile her daim Türkiye’de. İstanbul’un en gözde mekanı balık pazarında senelerdir hizmette olan Golden; Türk mutfağının özgün kokoreçleri ve midyelerini İstanbulluların beğenisine sunuyor. Adını Haliç’in diğer ismi Golden Horn’dan alan Golden’da ahşap çubuklarda kızgın yağda pişirilen midye tavalar, bol limonlu midye dolmalar ve acılı kokoreçlerin oluşturduğu iki kişinin doyabileceği muazzam menü sadece 10 tl.
Türkler tatlıyı çok severler. Tatlıları genellikle şerbetli tatlılardır. Bu tatlılarda çok yağ ve şeker kullanırlar. Türkler şerbetli tatlılarına “şerbetli tatlı” derler. Bu tatlılar dünyanın en lezzetli tatlılarıdır.
Türklerin dünyaca ünlü rakıları vardır. Genelde ülke halkı yemeklerinde rakı içer. Türklerin sabah kahvaltısı çok ağırdır. Her zaman çay içerler. Kahvaltıda geceden kalan kızartmaları bile yiyen bölgeler vardır. Onun yanında, ekmek, tereyağı, sucuk, yumurta, reçel, bal, pekmez yerler. Türkiye’de bütün öğünler önemlidir. Öğle ve akşam yemeklerinde çok et, pirinç, patates ve taze sebze tüketirler. Bu yemekler genellikle şerbetli bir tatlı ile biter. Türk halkı genelde akşamüstü saat beşte de mutlaka çay içip, kek, börek, kısır türü bir şeyler yer. Maalesef, kıpır kıpır kolbastıları, çiftetellileri ile Türkler, bol kalorili yeme alışkanlıklarından aldıkları enerjiyi yine de yakamamakta ve dünyanın en göbekli erkeklerini ülke sınırları içinde barındırmaktadır. Size önerimiz Türk mutfağını deneyecekseniz, boşuna hareket etmeye çalışmamanız. Bunun için de hem dinlenip, hem doyabileceğiniz Golden Kokoreç’e bu yaz bir uğramanız...
93
yazı: Hasan Simavi
Türkler kendilerine özgü “kamyoncu çayı” içerler. “kamyoncu çayı” denilen tavşan kanı çay diğer çaylar gibi demlenerek hazırlanır. Bu çayla ilgili sosyolojik bir yaklaşım da vardır. Türkiye’de bir eve konuk gittiğiniz zaman size bu çayı ikram ederler. ülkemizde bu çayın misafirin buruk tatlara olan tahammül sınırlarını ölçmek için sunulduğunu biliyor muydunuz?
07/09
Çok gezen adam
GAJA ROOF İstanbul’un Terası
derleyen: Kayra Altınışık
Swissôtel The Bosphorus, 2 milyon Euro değerindeki yeni restoranı Gaja Roof ile yaz sezonunun açılışını yaptı. Gaja Roof, 140 kişilik kapasiteye sahip. Menüsü, çağdaş dünya mutfağının birbirinden güzel lezzetleriyle ve özel kokteyllerle süslenen Gaja Roof’ta aynı zamanda 119 çeşit zengin şarap menüsü ve Küba puroları da mevcut. Gaja Roof’ta, taze meyve ile yapılmış Martiniler, kokteyller ve sadece Gaja Roof’ta bulabileceğiniz Bosphorus Caipirinha ile geceye keyifli bir başlangıç yapabilirsiniz. Paris’in ünlü restoranı 3 Michelin yıldızlı Taillevent’de şef olan Dominic Scott Jack, çağdaş dünya mutfağının seçkin lezzetlerini sizler için hazırlıyor. Organik tavuktan kurutulmuş ete, deniz levreğinden kaz ciğeri terinine, somon levrek fümeden deniz ürünleri lazanyasına kadar hiçbir yerde bulamayacağınız bu eşsiz lezzetleri Gaja Roof’ta tadabilirsiniz. Ünlü mimar Sinan Kafadar’in tasarımını yaptığı Gaja Roof, ambiyansı ve menüsüyle olduğu kadar dekorasyonuyla da dikkat çekiyor. Modern ve minimalist çizgisiyle, doğanın pastel renklerinin hakim olduğu Gaja Roof’ta konforu ve ayrıcalığı hissedebilirsiniz. Müzik danışmanlığını DJ Suat Ateşdağlı’nın üstlendigi Gaja Roof’ta, her gün 15:30 ile 02:00 saatleri arasında, boğazın tüm güzelliğini seyredebilir, müziğin keyfine varabilirsiniz. 07/09
94
‘in sihirli şapkasından Ağustos’ta neler çıkacağını merak edenler... Önümüzdeki ay buluşmak üzere...
Bunu saymayız yine bekleriz...
95
07/09