WoMEN Dergisi Nisan 2014

Page 1

Wo M E N Sayı: 16 Nisan 2014

ISSN : 2147-530X

Telefonların

EN Halleri

BLOG DÜNYASI: All About Seda

Daha Sıkı Göğüsler İçin Egzersiz Zamanı

Senin Bedenin

Gri Şehrin Ağır Abileri


iMTiYAZ SAHiBi-GENEL YAYIN YÖNETMENi Yeşim Özbirinci yesimozbirinci@womendergisi.com SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Ceren Akkol cerenakkol@womendergisi.com SOSYAL MEDYA YÖNETİCİSİ Başak Beyazkaya basakbeyazkaya@womendergisi.com MARKA VE İLETİŞİM DANIŞMANI Gonca Kaya goncakaya@womendergisi.com GRAFİK-TASARIM Ceren Akkol Yeşim Özbirinci MODA EDİTÖRLERİ Gizem Uysal Serdar Egemen Nadasbaş FOTOĞRAF EDİTÖRÜ Tutku Toper ÇEVİRİ Retro Yeminli Tercüme YAZARLAR Merve Aydın Müge Mağden Nihal Kanık Nihan Kırlıkovalı Ömer A. Dalak Pınar Aytuna Reyyan Özuğur Sedef B. Artıran Sercan Elçi Yunus Köse Zehra Şener DESTEK VERENLER Astrolog Nihal Artar

Ayşe Baykal Berna Tuğçe Çil Burcu Mercan Doruk Akkaya Engin Ergin Gonca Çakıcı Gözde Yılmaz Gülcan Çengel Kaan Uğrasız Melike Serdar

WoMEN DERGİSİ İLETİŞİM iletisim@womendergisi.com www.womendergisi.com WoMEN DERGİSİ'nde yayımlanan tüm yazıların hakları WoMEN DERGİSİ'ne aittir. Yayınlanan ilanların sorumluluğu ise ilan sahiplerine aittir. WoMEN Dergisi yayınlanan ürünlerde yapılan fiyat değişikliklerinden sorumlu değildir. YAYIN TÜRÜ : Süreli / 3 Aylık Yayın Tarihi :06 NİSAN 2014

Editör'ün Notu Merhaba, Ülkede neler oluyor anlayamıyorum. Sanırım, bir sonraki seçime kadar sayımları tekrarlayacağız ve tam bir sonrakinde olmadı baştan edasıyla tekrar seçimler olacak. Demokrasi kendini kaybetmiş kötü yollarda. Bir kurtarıcı bekler edasıyla sakızınız çiğniyor. Toplum vicdanı ezelden beri mi böyle şeytan gibiydi yoksa zamanımız insanları mı böyle? Yoksa tüm dünyaca mı deliriyoruz? Neyse daha fazla gerilmeye gerek yok. Artık bahar geldi, baharın tadını çıkarma vakti. Kuşlar, çiçekler, kelebekler bize hayatın devam ettiğini müjdeliyorlar. *** Önce sizlere dergi sistemimizdeki değişiklikten bahsetmek istiyorum. Bundan sonra artık üç ayda bir daha dolu dolu sayılar hazırlayacağız sizlere. Ama kendimizi bu arada unutturmayıp, küçük sürprizler de yapacağız. Bizi takip etmeyi sakın unutmayın. Gelelim bu ay sizler için neler hazırladığımıza. Siyasetten ne kadar uzak durmaya çalışsak da olmuyor, olmadı da. Yazarımız Burcu Mercan Babal, politikanın konu edildiği dizileri inceledi. Kaan Uğrasız ise detaylarıyla ülkemizdeki siyasi isimlerin sahip oldukları resmi araçları araştırdı. Bunun dışında bu ayın müzik adamı Pharrell. Hakkında oldukça detaylı bilgilere sahip olabileceksiniz. 40 derece sıcaklıkta yoga yapılacağını biliyor muydunuz? Bikram Yoga’dan bahsediyoruz. Özel röportajımızı mutlaka okumalısınız. Ve moda, spor, blog dünyası, röportajlarımız ile yine dopdolu, rengarenk bir sayıyla karşınızdayız. Unutmadan, internet sitemiz yenilendi. Beğenmenizi umut ediyoruz. www.womendergisi.com Dostluklar… Yeşim Özbirinci yesimozbirinci@womendergisi.com


3


4

70

Özel Röportaj: 40 Derece Bikram Yoga

32

Röportaj: M.A.C. Makyaj Artisti Ahmet Yılmaz

44

Gri Şehrin Ağır Abileri


İÇİNDEKİLER 6 10 26 30

18

39 40 48

WoMEN Keşif: Karahasans'

Ayın Ürünü:STIMULSKINPLUS Reshaping Divine Serum Köşe Yazarı: Engin Ergin Telefonların En Halleri Röportaj: Tatlıses Gıda Fabrika Müdürü Elif Attepe

68 66 80

Politikanın Dizi Hali

84 88

Can Büyükkalkan

5

Blog Dünyası: All About Seda

Kalp Kurabiye

12

Sokak Modası

50 52 54

Röportaj:

Binbir Çeşit Yüzük

Zeytinyağlı Ebegümeci Sarma Röportaj: Ruga Restaurant's Chef Uğur Aparslan Pharrell Daha Sıkı Göğüsler İçin Egzersiz Zamanı Sihirli Adam: Pharrell Williams Röportaj: Yazar Bedri Baykam


MODA Ayşe Baykal

6

Amy Adams


Binbir Çeşit Yüzük H&M 3'lü Parmak Ucu Yüzük 9.95 TL 2014'ün gelişi ile Ocak ayı birçok kırmızı halıya ev sahipliği yaptı. Ünlülerin ödül heyecanından çok kırmızı halıda boy göstermelerini merakla izledik. Ödül törenlerinden ilki, ülkemizden Didem Soydan'ın da katıldığı 71. Golden Globe yani Oscar'ın provası sayılan Altın Küre ödülleriydi. Dünyaca ünlü Hollywood yıldızları kırmızı halıda birbiri ardına şıklıklarını konuşturdular. Her zaman olduğu gibi gecenin sonunda konuşulan tek şey kimin ne kadar iyi olduğu idi. Bana göre 'En Şık Kadınlar Listesi' ise şu şekilde: Cate Blanchett, Lupitan Nyong'o, Naomi Watts ve Amy Adams. Törende, Armani Prive marka elbisesini Chopard marka mücevherler ile tamamlayan Cate Blanchett, zarafetin sembolü niteliğinde idi. Dantel detaylı siyah elbisesini, zarif yaprak desenli mücevher küpe ve takımı olan bileklik ile bütünleyen Cate, zarif ama bir o kadar şık olmanın dersini verdi adeta. Naomi Watts ise modayı yakından takip ettiğini kanıtlar cinsten halter kesim Tom Ford elbisesi, büyük zincir kolyesi ve sarmal Bulgari bilekliği ile kırmızı halıda göz doldurdu.

H&M 6'lı Yüzük 24.95 TL

Cate Blanchett

7


Kırmızı halının olmazsa olmazı 'kırmızı' kuralına uyan Lupitan Nyong'o, Ralph Lauren, Amy Adams ise Valentino elbisesiyle karşımızdaydı. Her ikisi de kırmızıyı kendi güzelliğiyle bırakmayı tercih edip sade takılar kullanmışlardı. Bir diğer ödül töreni ise Grammy Müzik Ödülleri’ydi. Tartışmasız gecenin en şık kadını Beyonce, Michael Costello tasarımı beyaz elbisesini her bir tanesi yaklaşık 18 karatlık 7 farklı yüzükle tamamladı. Gecenin bir diğer şık kadını Rita Ora ise yeşil Lanvin elbisesini, Beyonce gibi çok fazla yüzükle tamamlayarak sempatikliğine sempatiklik katmış. Ödül törenlerinden de anlaşılacağı gibi bu senenin bir diğer modası, bin bir çeşit yüzük. Büyüklü küçüklü, gösterişlisi sadesiyle parmaklar donatılmış durumda. Ama en çok da tırnak yüzükleri tercih ediliyor. Ufak ufak hayatımıza giren bir diğer detay da aslında yeniden canlanan serçe parmak yüzüğü. Golden Globe'ta Lupiton Nyong'o'da da gördüğümüz serçe parmak yüzüğü, bizi eskilere götürmekte kararlı gibi.

Lupitan Nyong'o

Beyonce

8


Rita Ora

Naomi Watts

H&M 4'lü Yüzük 8.95 TL

H&M 16'lı Yüzük 16.95 TL

9


Sokak modası

Nicole Warne http://garypeppergirl.com

Sedef B. Artıran

Asos

Chanel

Nicholas Kirkwood

10

'Beyazın Gücü'nü tanımlam terli; saf,seksi,sade. Ne keskin çizgileri olan elbis lerle ferah bir sezon bizi arlarınızla görünümünüzü ama baştan aşağı beyaz g artı puan kazandıracak.


mak için 3 kelime yeet kesimli gömlekler, seler ve dökümlü üsti bekliyor. Aksesurenklendirebilirsiniz giymek bu sezon size

misbhv.com

casteyewear.com

Dylanlex

Zara

Mango

nataliebjewelry.com

Micah Gianneli http://micahgianneli.com 11


Röportaj ö zel

Sedef B.Artıran

CAN BÜYÜKKALKAN Asıl adı Oğulcan Büyükkalkan. 29 Mart 1991 yılında İzmir'in Konak ilçesinde dünyaya merhaba dedi. Lise çağlarının başında fotoğrafçılığa olan ilgisini fark etti ve fotoğrafçılık alanında yaptığı çalışmalarda "Can Büyükkalkan" olarak tanınmaya başladı. Fotoğrafçılık alanındaki çalışmalarının dışında eğitim hayatına 9 Eylül Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Bölümü’nde hala devam ediyor. Konsept kurgusu, ışık ve renk dengesini en iyi şekilde kullanıyor. O ise şimdilerde geleceğin en iyi Türk fotoğrafçılarından biri olmaya hazırlanıyor. Umarım hayalleri onu istediği yere götürür...


13


Fotoğrafçılığa olan ilgini nasıl fark ettin? Bu ilgin edindiğin çevre üzerinde ne gibi bir fark yarattı? Hepsi photoshop sayesinde oldu. Önce onunla tanıştım 11-12 yaşlarındaydım; internetten fotoğraflar bulup onları editlemeye çalışıyordum. Daha sonra neden kendim çekip editlemiyorum ki deyip ilk kompakt fotoğraf makinemi aldım. O yaşıma kadar başladığım tüm sporları ve işleri hevesimi alınca bıraktığım için onlardan biri gibi düşünmüştü çevrem, ama öyle olmadı. Fotoğrafçılıkta ki tarzını tanımlar mısın? Henüz tam anlamıyla bir tarzım olduğunu düşünmüyorum. Daha çok yeniyim tarzım sürekli değişim gösterebilir. Fotoğrafçılıkta buraya kadar gelmenizde en büyük destekçiniz kim? Henüz bir yerlere de geldiğimi düşünmüyorum ama en büyük destekçim kuşkusuz ailem. Yaptığın işlerden gerçekten hayal gücünün geniş olduğunu ve yaşına oranla bu iş için biçilmiş kaftan olduğunu söylemek mümkün. Peki, kadrajından etkilendiğin fotoğrafçılar ya da çalışmalarından esinlendiğiniz isimler oluyor mu? Güncel olarak takip ettiğim binlerce blog var. Bunlar dışında yakın geçmişten beni etkileyen çok sayıda isim var. Bunların başında Erwin Blumfeld, Helmut Newton, Richard Avedon geliyor. İlk fotoğrafını sergilediğinde kaç yaşındaydın? Diğer sergilenen çalışmaların neler? 2011yılında ilk kişisel sergimi İzmir Üniversitesi'nin Bahar Şenlikleri’nden gelen teklif sayesinde açtım, onun dışında Artlens Kültür Sanat Atölyesi'nin yapmış olduğu "Korku-yorum" ve "Ağır" adlı iki sergide toplam üç fotoğrafım yer aldı. The American Turkish Society’e bağlı Moon and Stars Project adına düzenlenen fotoğraf yarışmasında bir fotoğrafım sergilendi ve Lüksemburg'daki 21 yaş altı genç fotoğrafçıların katılabildiği Photo-Club Pétange'da dört fotoğrafım sergilendi. Onun dışında Vogue Türkiye’nin instagramda yapmış olduğu yarışmada bir fotoğrafım Lucca’da sergilendi.

14


Eline DSLR alan herkesin kendini freelance fotoğrafçı ilan ettiği bu dönemde makinesinin hakkını veremeyenler için neler düşünüyorsun? Kendilerini fotoğrafçı olarak ilan etmelerini değil de başkalarının onları fotoğrafçı olarak gördüğü zamanı beklemeleri gerektiğini düşünüyorum. Onun dışında herkesin çekebildiği kadar fotoğraf çekmesi gerektiğini düşünüyorum, hayata bir kere geliyoruz tadını çıkartmak lazım. Ekibinize katılmayı ya da sizin fotoğraf modeliniz olmayı isteyen gençler oluyor mu? Bu durum sıkıcı bir hal alıyor mu? Yanıma gelip staj yapmak istediğini söyleyen birkaç kişi olmuştu. Ciddi anlamda çok şaşırmıştım. Kesinlikle sıkıcı bir hal almıyor, aksine mutlu ediyor. Fotoğraf çekmekle geleceğe dair planlarında yaşamak istediğin şehir neresi? Neden? Hayat sürprizlerle dolu diyorum. Biz de "Hayallerinin peşinden gitmelisin Can!" diyoruz ve röportajımıza kadrajıyla renk kattığı için çok teşekkür ediyoruz. Moda fotoğrafçılığında konsept ve kombin kurgusunda dikkat çekici bir kare yaratmanın en önemli yolu zıt renkleri kullanmanın olduğunu düşünüyoruz. Kendisini ve ilham kaynağı resimlerini takip edebileceğiniz adresler ise: www.facebook.com/canbuyukkalkanpage www.twitter.com/canbuyukkalkan http://canbuyukkalkan.tumblr.com/

15


Röportaj ö zel

S.Egemen Nadasbaş

16

CAN BÜYÜ


ÜKKALKAN

17


WoMEN Ĺ&#x;if ke

Karahasans'

Simge Karahasan


19


WoMEN şif ke

Turkuaz Dükkan

Simge Karahasan’ı tanıyabilir miyiz?

Küçük yaşlardan beri renklere, kıyafetlere ve tasarımlara olan merakım gelecekte modayı meslek olarak seçeceğimin kaçınılmaz bir son olacağını gösteriyordu. Bu merakımın eğitimini Yeditepe Üniversitesi Moda ve Tekstil Tasarımı Bölümü’nden mezun olup tamamladım. Mesleğini çok seven şanslı insanlardanım.

Modaya ilginiz nasıl başladı?

İlkokul ve ortaokulda resim yapmayı çok seviyorum. Resim dalında birçok yarışmada derecelerim var. Ama moda dünyası beni daha çok cezp etti ve lisede moda tasarım okumak istediğime karar vererek üniversite seçimimi ona göre yaptım. Üniversiteden mezun olduktan sonra Türkiye’nin önde gelen tasarımcı Özlem Süer ile çalışma fırsatı buldum. Burası benim için ikinci bir üniversite oldu ve bu üniversitemi de başarılı bir şekilde bitirdim.

20


Markanızdan biraz da bahsedebilir misiniz? Kız kardeşim Bige Karahasan ile beraber Karahasans markasını kurduk. O daha çok markanın pazarlama ve pr kısmı ile ilgilenirken ben tasarım ve üretim yaparak işin mutfağında yer alıyorum. Tasarlamak ve üretmeyi çok seviyorum. Koleksiyonlarımızda, günlük giyebileceğiniz ürünleri bulabilirken aynı zamanda özel bir davet için de yine Karahasans tasarımlarını tercih edebilirsiniz. Markamızla kendini özel hissetmek isteyen şehirli kadınlara sesleniyoruz. Tasarlanan her parçanın üzerinde özenle çalışılıyor. Amacımız bu tasarımı taşıyacak kişinin de kendini özel hissetmesi ve fark edilmesi.

21


WoMEN şif ke

Hangi tarzda daha çok tasarımlar yapıyorsunuz?

Turkuaz Dükkan

Elegant tarza sahip olan koleksiyonlarım minimal dokunuşlar sonucu ortaya çıkıyor. Tasarımladığım her parçanın bir hikâyesi var. Örneğin, son koleksiyonumun konusu “Gün Batımı-Sunset.” Gün batarken oluşan renkleri, motifleri ve duyguyu koleksiyonuma gizli detaylarla yansıttım.

Koleksiyonları oluştururken nelerden ilham alıyorsunuz? Herkes aynı şeye bakıyor ama farklı şeyler görüyor. Ben de farklı gördüğüm şeylerden aldıklarımı biriktiriyorum. Koleksiyonumu oluştururken de fark etmeden biriktirdiklerim ortaya çıkıyor.

22


Planlarınız ve projeleriniz var mı? Çok fazla hem de. Öncelikle bir sonraki MBFWI’da ilk defilemizi yapmak istiyoruz. Ondan sonra da yurt dışı fuarlarına katılıp yolumuza devam etmek istiyoruz.

WoMEN Dergisi okurları için neler demek istersiniz? WoMEN Dergisi moda, kültür-sanat, teknoloji ve güzellik gibi konulara farklı bakış açısıyla yaklaşıyor. Stresli ve yoğun bir tempodan çalışan kişiler olarak WoMEN Dergisi ile hayata ara verip nefes almak çok güzel.

23


24


25


BLOG DÜNYASI

All About Seda

B

endeniz Seda Çam, sizlerin de bildiği gibi All About Seda. 21 yaşındayım, Ankara’da doğdum büyüdüm lakin hiç Ankaralı olamadım. Fazla neşeli ve hareketli bir yapıya sahibim. E hal böyle olunca Ankara benim yanımda biraz fazla bohem ve karanlık kalıyor. Bu yüzden yıldızımız 21 senedir hiç barışmadı. Ankara Özel Stilistlik Okulu mezunuyum. Okula hazırlanırken sürekli değişen meslek harbim bir heykel, bir grafikerlik derken stilistlik oldu. Memnun muyum? Evet, sanırım olmam gereken yerdeyim. Eğitim hayatımın yanı sıra güzel sanatlara hazırlıkla ilgili çeşitli atölyelerde öğrencilerimi stilistlik ve modelistliğe hazırladım. Daha sonra evliliğim ile beraberinde bıraktım. Artık evdeydim ve evliliğin tadını çıkartıyordum. Bir taraftan da yabancı vlogları izliyor bilgi ediniyordum. Sonra bir gün onlar ‘’Vlog çekiyorsa ben de blog yazabilirim.’’ dedim. Hala çoğu izleyicim ‘’Neden vlog değil de blog?’’ dese de kamera fobimi yenip kamera karşısına geçemiyorum bir türlü. Aslında gerçekten de yazarken daha başarılı olduğumu düşünüyorum. Vlog ile başlasaydım bu kadar başarılı olamazdım çünkü bu işi iyi yapan kişi sayısı bir hayli fazla. 2013 yılında tam anlamıyla Blogosfer dünyasına adım attım. Çok kısa bir zaman da izleyicilerimin de desteği ile All About Seda gelişti. İlk zamanlarda stil ipuçları ve makyaj olan bloğumun yaklaşık 4,5 aydır içeriği tamamen makyaj ağırlıklı. Bloğumun beraberinde köşe yazarı olduğum dergiden All About Seda’ya ve kendime biraz daha zaman ayırmak için ayrıldım. Zamanımın çoğunu bloğu düzenlemek ve izleyicilerimin karşısına daha özgün içeriklerle çıkmak hazırlayarak geçiriyorum. Plan ve program dergideyken benimle bütünleşen iki huyum oldu. Blogda da bu işime yaradı All About Seda’da planlı ve programlı yazılar yazmaya başladım. 2013’ün en önemli ve en güzel kararı All About Seda oldu benim için. Bunun için istikrarımı devam ettirerek Sosyal Medya Uzmanlığı ile hem kendimi hem de All About Seda’yı ödüllendirdim. All About Seda’nın gittikçe geliştiğini görmek ve bunu WoMEN dergisi ailesi ile paylaşmanın mutluluğunu yaşamak tarifsiz bir keyif. Tabiî ki eşim en büyük destekçim oldu bu konuda. Sevgisi ve desteğini hiç esirgemediği için teşekkür ediyorum. All About Seda’nın gelişmesinde yardımcı ve destek izleyicilerime, bu desteğin her zaman güzel sonuçlar çıkaracağımın bir temini olduğunu belirtmek istiyorum. Bendeniz Seda Çam’ı ve All About Seda’yı ağırlamaya değer gördükleri için WoMEN Dergisi ailesine sonsuz teşekkür ediyorum. 2014 hepiniz için bol aşk, sağlık ve güzellik getirsin. Merakla ve sürprizlerle dolu bir yıl diliyorum henüz daha 2014’ün başındayken. Başından beri desteğini esirgemeyen ve zaman ayırıp okuyan herkese çok teşekkür ederim. İyi ki varsınız! All About Seda’dan sevgiler.

26


Sade kahve benim sıcaklar arasında en sevdiğim ve içebildiğim sıcaklardan. Nedenini henüz ben de bilmiyorum ama bu tatlı şeyleri sevmediğimden kaynaklanıyor olabilir. A cı tadı, keyfimi yerine getiriyor ve en çok yazı hazırlarken içmeyi seviyorum. Keyifli zamanlarımda. Öyle sinirliyim, canım sıkkın, ay ayılayım diye içtiğim bir şey değildir. Bir kedi ve bir köpeğimiz var. Yaklaşık iki senedir hayatımızı beraber paylaşıyoruz. Ben onları insan gibi yetiştirdim ve köpeğimi biraz abartıp bebek gibi büyüttüm o yüzden kucaktan inmez. Kedimiz beni çok sevmez eşime âşıktır; köpeğimiz ise bana… Öyle bir ayırımcılık var evde. Lakin ikimiz de ikisini ayırt etmeden seviyoruz. Onları şans gibi görüyoruz. Onlar olmadan yaşayamıyorum.

Her kadın gibi ben de ayakkabıları seviyorum. Lakin ben Louboutin’leri, Stiletto’ları sevdiğimden az biraz daha fazla olarak Oxford ayakkabılarımı seviyorum. Biraz rahat ve salaş bir tarzım var ama gündelik hayatımda Oxfordlarım en büyük yardımcılarım oluyor. Kombinime rahatlıkla ayak uyduran bu ayakkabılar 2011’in sonbaharında sesini duyurdu ve benim ayakkabı dolabımda yerini aldı. 2011’den bu yana geniş bir Oxford koleksiyonum oldu. 2014’ün Sonbaharına da adını duyuran Oxfordlar oldukça rahat ve harikalar.

27


Makarna ve makarnagillerden babam çıksa yerim! O denli seviyorum. E tabi birde eşim yapınca daha güzel oluyor. A ma ben inanılmaz derecede noodle seviyorum. Nedenini hala anlamasam da bir hafta boyunca yiyip bıkmadığım zamanlar oldu. Çok severek yiyorum. Brokoliyi de en çok Noodle’a yakıştırıyorum. Brokoli seven nadir insanlardanımdır ben. A ma Noodle’ın yeri bende her zaman ayrıdır; onu bir ayrı severim yerim.

Hem bloğun hem de kendim için ilan ettiğim bu ayın ürünü, Rimmel London Wake Me Up oldu. Işıltılı ve natural bir bitiş sağlayan bu fondöteni laf aramızda her gün sıkıldıkça kullanıyorum, siliyorum tekrar kullanıyorum. Stokladım bile kalmaz diye. O derece sevdiğim bir ürün oldu. Blog’da da en çok soru aldığım ürünlerden biri kendisi. Çantamda neler var? A slında benim çantamda yok yok. Sanki savaş çıkacakmışçasına hazırlıyorum o çantayı ben. Makyajımdan çok çabuk sıkılan biriyim bu nedenle yaptığıma makyaj soft bile olsa mutlaka yanıma soft renklerde makyaj malzemelerimi alıyorum. Aynı şekilde ojelerimi de. Saçlarım kısa da olsa bozar yeniden yaparım diye sıvı saç kremimi alıyorum. Bu konuda biraz takıntılıyım. Her an her şey olabilecekmiş gibi hazırlıyorum çantamı.

28


Sosyal medya unsurlarının çoğunu kullanıyorum. Lakin amacından sapmış sosyal medya uygulamalarını kullanmıyorum. Bana gelen sorulardan çoğu da ‘’Instagram hesabın yok mu?’’ oluyor. A slında bir hesabım var lakin amacından saptığını ve artık herkesin fotoğrafını paylaştığı değil de popülaritesini arttırmaya çalıştığı bir uygulamadan farkı olmadığı kanaatindeyim. Bu sebeple de Instagram hesabım öylece duruyor. Güneşin doğuşunu izlemek kadar hoşuma giden bir şey yok sanırım. Bazen sırf güneşin doğuşunu izlemek için uyumayız eşimle güneş doğar öyle uyuruz. Nedense farklı bir huzur var; güneş doğarken kahvaltı hazırlamayı çok mu çok severim lakin güneş doğarken kahvaltı yapmayı pek sevmem. Genelde güneşin doğacağı saatlerde daha iyi çalışır, aklım daha güzel şeyler üretirim o nedenle sabaha karşı hazırladığım

yazıların daha güzel olduğuna inanırım. Son olarak bana gelen sorulardan esinlenerek:

■ Fondöteninizi alırken mutlaka tester denemesi yapın. "Bu ton bana olur." demeyin. Her fondötenin yapısı ve tonu aynı değildir. ■ Gümüş renk aksesuar size yakışıyorsa daha soğuk renkler, altın rengi, dore yakışıyorsa daha sıcak renkler tercih edebilirsiniz. ■ Her zaman fondöten denemenizi boyun kısmında yapın. Ayrıca bileğinizdeki damar renginizden tonunuzu bulabilirsiniz. Hepinize bol öpücükler.

29


Ayın Ürünü

STIMULSKINPLUS RESHAPING DIVINE SERUM StimulskinPlus Reshaping Divine Serum, %93 doğal içeriği ve Push Up teknolojisiyle cildi sıkılaştırır ve yeniler. PUSH ETKİSİ Hint literatüründe de pek çok yerde bahsedildiği üzere Komifora Mukul Queen of Sheba’nın Solomon Kralı’na hediye ettiği değerli bir sakız üretir. Komifore Mukul Ayurveda tıbbında 3500 seneden fazladır kullanılmaktadır. Bu öz cildin dolgunlaşmasını sağlayarak sıkılaştırır. Daha genç ve sıkı bir cilt görünüm sağlar. UP ETKİSİ Eski Yunan ismi parlaklık anlamına gelen smaragdos SeaEmerald™, epidermis ve dermisin bağını destekleyen temel protein üretimini aktive eder. Aynı zamanda doğal kolajen üretimini destekler. Cilt üzerindeki ikili etkisiyle daha sıkı ve dolgun bir cilt görünümüne kavuşmanızı sağlar. DUYUMSAL DENEYIM #StimulskinPlus serisi için özel olarak yaratılan Beyaz çiçeklerin üçlü birleşiminden meydana gelen Yaseminin hafifliği ve Ylang Ylang’ın lüksüyle harmanlanan Ölmezotu kokusuyla muhteşem bir duyumsal deneyim yaşatır. Fiyat: 667 TL www.darphin.com.tr

30



Röportaj ö zel

Sedef B. Artıran

32


Mak yaj Sanatçısı Ah met Yıl ma z Birçok kişi M.A.C'de görmüş ya da makyaj yaptırmak için kendini ona teslim etmiş olabilir. Kendisi benim tanımımla çok sakin, uyumlu ve olgun ruhlu bir makyaj sanatçısı…

33


Peki, kimdir Ahmet Yılmaz?

1984 İstanbul doğumlu, bir ailenin üç erkek çocuğundan en küçüğü. Bu sektörde çalışmaya işe başvurduğu an karar vermiş. Beş Yıldır M.A.C’le çalışmanın gururunu taşıyor.

Bu işe nasıl başladın?

Boyner’de çalışırken kozmetik reyon sorumlusuydum ve birçok markaya bakıyordum. Belk ide en az 30 farklı marka vardı. Dior’da tanıştığım bir MAU (Make Up Artisti)’ni izlemeye başladım. Bir kadına yaptığı makyajla gerçekten fark yarattı ve bundan çok etkilendim. Kadınların size ilgi göstermesi de bazen hoşunuza gitmiyor değil. Başta ben kadınları çağırıp makyaj yapmayı teklif ettim. Daha sonra liseden bir arkadaşımla karşılaştım ve M.A.C’de çalıştığını öğrendim. Onun teklifi üzerine M.A.C’i araştırdım ve birçok backstage’de, dizi ve filmin make-up’ın da M.A.C’in ön planda olduğunu gördüm ve burada çalışmak istediğime karar verdim.

İşini severek mi yapıyorsun?

İşimi tabi ki seviyorum. Haftanın altı günü çalıştıktan sonra eğlenmek için zaman ayırmama zaten gerek kalmıyor çünkü işimizin içeriğinde zaten eğlence mevcut.

Kadınlarla uğraşmak zordur. Bununla nasıl başa çıkıyorsun?

Bu işe başladıktan sonra kadınları sevdim, onlara taptım ama bir yanımda onlardan nefret etti.

Bu sektörde kendini geliştirmek adına ne gibi eğitimler aldın?

İnsanlarla iletişim ve ikna eğitimi, İnsan ilişkileri, Makyaj eğitim teknikleri… Amacımız aslında satış fakat ister istemez insanlarla sürekli iletişim halindesin ve bu konumdaki ikna yeteneğin ön plana çıkıyor. Makyajda sınır yok aynı eğitimde de olmadığı gibi. Dört yıldır M.A.C’de çalışıyorum. Hala üç ayda bir eğitim alıyoruz.

Hangi organizasyonlarda görev alma şansını yakaladın?

Başta İstanbul Fashion Week olmak üzere, Fashionable, moda çekimleri, dergi çekimleri, defileler, TV çekimleri, kısa film ve tiyatro arkası make up artisliği yaptım. Son iki senedir İstanbul Fashion Week'de sahne arkası makyözlüğü yapıyorum.

Birlikte özel çalıştığın sanatçılar var mı?

Benim için çalıştığım her yüz her vücut çok özel. Kişisel olarak çalıştığım biri yok ancak M.A.C’in sponsor olduğu birçok sanatçıyla çalıştım. En saygı duyarak çalıştığım insanlar arasında ise Ajda Pekkan ve Tuğçe Kazaz var.

34


İşinde rekabet var mı?

Elinin iyi olması gerek, hızlı olmalısın, yaratıcı olmalısın, girişken olmalısın. Bunun yanı sıra temsil ettiğiniz markanın adından çok fiyatta yapılan her iş de büyük etken. Örneğin 2011 İFW’de sponsor bulunamadığı için modellerin parası dahi ödenemediğinden modeller kendi istekleri ile podyuma çıkma kararı aldılar. Şimdi ise sponsorlar yarışıyor.

Backstage’de çalışmak nasıl bir duygu?

Tasarımcı, styling, fotoğrafçı ve kuaförü tanıman lazım çünkü bir karede 4-5 kişinin emeği var. Bu birbirinden farklı insanların bir işe yoğunlaşıp kusursuzluğu yakalama peşinde. Modelin tarzı dahi çok önemli. En ufak bir anlaşmazlık kötü bir sonuç doğurabilir. Önceden look belirlenir. 20 modelde aynı look denenir. Bunda çıkıntılık yapanlarla uğraşmak zor olabilir. Bu gibi bir durumda başkasına gitmeden bizim ikna kabiliyetimiz çok önemli. Demek istediğim podyuma çıkmadan bir modelin kaşla göz arası o lookta rimele yer yokken rimel sürmesi tamamen makyözünün sorumluluğu altındadır.

Geçtiğimiz son yıllarda modanın ve makyajın bu kadar ön plana çıkması hakkında ne düşünüyorsunuz?

Önceden sponsor bulunamıyordu. Fashionable oldu ve tüm dünya markaları bir araya geldi. Bence tamamen sponsorların yapmış olduğu reklama dayalı bir çalışma.

Bir makyajı olmazsa olmaz yapan nedir?

Ten makyajı, ten güzelse makyaj her şekilde kusursuz olabilir. Örnek aldığınız bir make-up artisti var mı? Terry Barber!

M.A.C.’i diğer ürünlerden ayıran nedir?

İşimiz sadece makyaj. Bizim kozmetik sektöründe baz yada parfümde iyi olma gibi bir iddiamız yok. Tek amacımız renkler daha canlı görünsün. Kullanılan fondöten daha uzun süre ciltte kalsın gibi kusursuz makyajın peşindeyiz.

Aslında içten içe merak ediyoruz. Seksi bir makyajın olmazsa olmaz malzemeleri nedir? Kırmızı dudak dişiliği simgeler. Bu yüzden kesinlikle kırmızı ruj ve rimel diyorum.

M.A.C.'e makyaj malzemesi almak için gelen erkeklerle karşılaşıyor musun?

Elbette. Aslında kadınlardan daha ilgililer. Mesela, önemli bir toplantıya katılacak üst düzey yöneticileri gelip gözaltı kapatıcı istiyorlar.

Öncelikle dergimize zaman ayırdığın için çok teşekkür ederim. Seninle tanıştığım için çok mutlu oldum dilerim ki harika projelerle bu yola devam edersin, başarılarının devamını diliyorum. Ben teşekkür ederim. Aynı şekilde sizi ve WoMEN Dergisi ekibini tanıdığıma çok memnun oldum...

35


müzik

"Bu işe başladıktan sonra kadınları sevdim, onlara taptım ama..."

Pınar Aytuna

36


37


Rรถportaj รถ zel

S.Egemen Nadasbaล

38


CICI OLMAYAN BIR MESLEĞIN ADAMIYLA CICI OLMAYAN BIR SOHBET

39

Engin Ergin

da oradaydı ve hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Bu arada demeyi unuttum, arkadaşım ressam; yani Güzel Sanatlar Fakültesinden. Sanatçılar tahmin edersiniz ki ortalama bir insandan daha duyarlı oluyorlar. Ne olduğunu sordum, hemen anlatmaya başladı… Arkadaşım, tanıştığımız ilk gün benimle bir hayalini paylaşmıştı. İyi bir ressam olduğunda Akyaka’yı farklı açılardan resmetmek ve ilk kişisel sergisini de bu başlık üzerine yapmak istiyormuş. Telefonda sesinin nasıl geldiğini duymanız gerekiyordu sevgili psikolog. “Hayallerimi yıkıyorlar.” diye kendinden geçercesine ağlıyordu. Akyaka’ya bir site yapıyorlarmış. Nail Çakırhan’ın oluşmasını sağladığı mimari dokuyla hiçbir şekilde uyuşmayan bir tarzda, tamamen “az arazi çok konut” mantığı üzerine inşa edilen bir site... Ah size keşke tüm detayları anlatabilecek kadar zamanım olsa. Nail Çakırhan bir mimar; ama asıl mesleği mimarlık değil, alaylı diye belirtilir ya bazı insanlar, öylelerinden. Tasarladığı bir ev ile uluslararası bir mimarlık yarışmasında ödül almış. Sonra da çevresindeki birçok insanın desteği ve yöre halkının duyarlılığıyla ödül aldığı evi yaptığı günden bu yana benzer tarzda birçok ev yapılmış Akyaka’da ve bugünkü mimari doku oluşmuş. Ama o ne olduğu belirsiz sitenin yapılmasından cesaret alan bir insan -Nail Çakırhan’ın yaptığı az sayıdaki evlerden birinin sahibi- iki katlı evini yıktırdı. Yerine de yedi katlı bir apartman dikmesi için bir müteahhitle anlaştı. Hayallerimi yıkıyorlar sevgili psikolog. - Birinci tekil kişi üzerinden konuşmaya başladığınızın farkında mısınız? *** Psikolog, önce saatine baktı, sonra yerinden kalkarak pencerenin önüne geldi ve içeri biraz temiz hava girmesini sağladı. Birkaç saniye dışarının gürültüsüne maruz kaldıktan sonra pencereyi kapattı ve yerine oturdu. Karşısında duran adamın önünde parmak uçlarını birbiriyle bütünleştirdi ve bir sözcük çıktı ağzından. - Anlıyorum. *** Aslında psikolog da Akyaka’yı biliyordu ve olanlara akıl erdiremiyordu. Masanın üzerindeki takvime bakınca yerel seçimlerin yaklaştığını hatırladı. Pek umudu yoktu; ama yeni siyaset adamlarının Akyaka ve diğer birçok yerleşim yerindeki özgün mimari dokunun korunması için emek harcamalarını diledi, içinden, en derinden.

KÖŞE YAZARI

Beni ne doktorlar, mühendisler istedi de ben evlenmedim. Bu cümleyi ne çok filmde duymuşuzdur öyle değil mi? Doktorluk, mühendislik cici meslekler. Göğsünü gere gere söylersin bir doktorla ya da bir mühendisle kurduğun iletişimi. Bir de cici olmayan meslekler vardır. Böyle mesleklerin insanlarıyla kurulan iletişim saklanır, bağın su yüzüne çıkmaması için elden gelen yapılır. Mesela psikologluk cici olmayan bir meslektir. Kaç kişi sayabilirsiniz çevrenizde psikoloğa gittiğini açıkça söyleyen? Birçok kez dizilerde bile duymadık mı “Bir arkadaşımın sorununu anlatacağım.” diyen karakterleri. İşte öyle bir yazı bu, bir arkadaşımın sorununu anlatacağım. *** Sevgili psikolog; Bir arkadaşımın gözyaşlarıyla anlattığı dertlerini paylaşacağım sizinle. Onun doğrudan kendisinin gelmesinin daha iyi olacağını tahmin ediyorum, ikna etmeye de çalıştım; ancak başarılı olamadım. Yıl olmuş 2014, o hâlâ psikoloğa gitme fikrinden rahatsız oluyor. Aslında geri kafalı biri değildir, anlatacaklarımı duyduğunuzda siz de bana hak vereceksiniz. Üçüncü tekil kişiden bahsetmeyi sevmiyorum ve olur da birinci tekile dönüşürse cümlelerimin özneleri, lütfen yanlış anlamayın beni ve sanmayın o arkadaşımın “ben” olduğumu… Arkadaşım Muğlalı. Üniversiteyi kazanarak Ankara’ya gelmiş. Biz de üniversitede tanıştık. Dört yıldır takvimin bir kısmını Ankara’da, bir kısmını da Muğla’da yaşıyor. Bir ay önce yarıyıl tatili için ikimiz de evlerimize, doğduğumuz şehirlere döndük. Arkadaşım ne zaman Muğla’ya dönse ayağının tozuyla Akyaka’ya gidiyor. Akyaka, Muğla’ya yarım saatlik bir sahil yerleşimi. Adını duymuşsunuzdur belki. Kısa bir süre önce kaybettiğimiz Prof. Halet Çambel de şimdi orada yatıyor... Öyle demeyin sevgili psikolog, anlatacaklarımın bu ayrıntılarla elbette ilgisi var, yoksa neden sizin zamanınızı boşa geçirmenize neden olayım… Halet Çambel’in eşi de birkaç yıl önce vefat etti, Nail Çakırhan. Bugün Akyaka’nın bir mimari dokusu varsa onun sayesindedir. Neyse… Arkadaşıma dönelim. Yarıyıl tatilinde Akyaka’ya gittiğinde beni telefonla aradı. Birkaç kez ben de gitmiştim onu ziyarete, beni gezdirdiği yerlerin bazılarına insan olan kişinin büyülenmemesi elde değil. Etkilendiğim yerlerden biri de Kadın Azmağı diye bilinen akarsuyun kıyılarıdır. Mavinin yeşil ve kahverengi ile öyle muhteşem bir birleşimi vardır ki orada, etkilenmemek mümkün değil. Beni aradığın-


TEKNOLOJi TELEFONLARIN

EN

Gözde Yılmaz

HALLERI Nokia 1100 Tarihin en çok satan telefonu, herkesin dilinde veya elinde olan bir akıllı telefon değil, tepesinde feneri olan Nokia 1100. 250 milyondan fazla satıldı.

iPhone 4 Diamond Rose Fiyatı 8 milyon dolar olan, Tasarımcı Stuart Hughes’un tasarladığı, üzerinde 53 pırlanta ve bir tane de 8 karatlık pırlanta bulunan iPhone 4 Diamond Rose, gelmiş geçmiş en pahalı telefon olarak biliniyor.

40


Vivo X3

Samsung Messenger

Dünyanın en ince telefonu olan Çinli BBK Vivo X3, sadece 5.75mm kalınlığa sahip. Arka kamerası 8 MP, ön kamerası 5 MP olan Vivo X3’ün işletim sistemi Android 4.2.2.

Cricket ve Samsung, Chicago’da dünyanın en büyük telefonunu inşa etti. Samsung Messenger modelinin kopyası olan bu dev telefonla insanlar, ücretsiz ve sınırsız arama yapıp mesaj gönderebildiler.

Alcatel 1010 Alcatel 1010, sadece 5 Euro’ya satılıyor. Sadece arama/ aranma ve mesaj alıp gönderme yapabildiğiniz telefonun bir de radyosu var.

41


Sonim XP3300 Sonim XP3300, Guiness Rekorlar Kitabı’nda en sağlam telefon olarak yer alıyor. Telefon, suya dayanıklı ve -20 C ile 55 C derece arasındaki sıcaklıklarda sorunsuz çalışabiliyor. 25 metreden bırakıldığında ise çalışmaya devam ediyor.

sWaP Nova Dünyanın en hafif telefonu olarak Guiness Rekorlar Kitabı’nda yer alan sWaP Nova, 40.3 gram ağırlığında ve boyutları 68.5 x 38 x 16.2 mm. E-book Reader uygulaması dahil pek çok özelliği var ve dokunmatik ekrana sahip.

42


43


otomobil dünyası

Kaan Uğrasız

Gri Şehr Ağır Abi

44


rin ileri

Y

erel seçim zamanı yaklaşmışken WoMEN Dergisi ekibi olarak seçimleri tema olarak belirlemeye karar verdiğimizde kimsenin benden seçim otobüsleri ile ilgili bir yazı yazmamı beklememesi gerektiğini söylemiştim. “Çünkü çok çirkinler!” derken bir taraftan da “Seçimler ile otomobilleri nasıl bir araya getirip yeni sayının içinde eritip giderim?” diye düşünürken yazı işlerinden siyasilerin kullandıkları otomobilleri yazmam yönünde bir direktif geldi ve gri şehrin her tanrının günü 541 numaralı Eryaman - Bakanlıklar hattını kullanan ve bu otomobillerle hemen hemen her gün sıklıkla karşılaşan birisi olarak seve seve bu yazıyı yazabileceğimi alçak gönüllülükle ifade ettim.

45


H

er şeyi bir kenara bırakırsak, o otomobillerin ülke bütçesinden, dolayısıyla kendi cebimden çıkan paralarla alındığını bir kenara bırakarak, gri şehrin ağır abileri olarak ‘minik ve elit bir zümre’ diye toparlayabileceğimiz araçların şöyle bir genel özelliklerine de bakmam gerekiyor. Başbakanlık binasının önünde, herhangi bir bakanlığın arka kapısına çekilmiş halde yada kırmızı - mavi ışıklarla bezeli bir konvoyun tam ortasında olanca ağırlığı ile görünüş yada tonajları itibariyle, ilerleyip trafiği alt üst eden bu otomobillerin en çok bilinen özelliklerini şöyle sıralayabiliriz: ■ Siyahlar. ■ Zırhlılar. ■ Ağır başlılar ■ Konforlular ■ Hızlılar ■ Çevikler ■ Ağırlar Kişisel bir değerlendirmeye tabii tuttuğumuzda, kocaman birer sedan olan bu araçların ortak renginin siyah olmaması gerektiğini düşünüyorum. Devletin ağırlığının yollarda biçim ve renk bulmuş şekli olarak düşünüldüğünden mi bilmiyorum, siyah demek benim için pek de net olmayan iş ilişkileri ve yaşam biçimleri demekle aynı şey. Neden kırmızı, turkuaz mavisi ya da beyaz değil ki bu otomobiller? Düşünsenize, cumhurbaşkanının Mercedes S600’ü bayrak kırmızısı ya da meclis başkanının Audi A6’sı turkuaz mavisi ya da en iyi ihtimalle beyaz. Belki de bu renk ‘benzeşmesinin’ sebebi taşıdıkları zırhlar. Malum, ülkenin hali pek gösterilmese de ortada; siyasiler zırhlara ihtiyaç duyar haldeler. Fakat her şeye rağmen konforundan hiç bir şey kaybetmeyen bu araçların içinde uydu yayınından 3G internet bağlantısına, araç telefonundan mini bara kadar her şey var. Bu da onları aslında neredeyse içinde yaşanabilir hızlı sedanlar olduğunu gösteriyor. İçlerindeki devasa motorlar ise koca cüsselerini kaldırabilecek kadar fazla gücü sağlıyor! Büyük motor demek büyük yakıt harcamaları demek olsa da... Neyse. Bunu başka zaman konuşuruz. Şimdi, aslıda pek de kısa olmayan şekilde gri şehrin ağır abilerini WoMEN Dergisi'nin sayfalarına taşırken, söylenebilecek tek şey, bu otomobillere sahip olmak için 'gerçekten' çok ve 'çok' çalışmak gerekti-

ği! Evet, hazırsanız başlıyoruz!

AUDI

Alman otomobil üreticisi Audi'nin üst sınıf modelleri, Türkiye'deki yüksek mertebeleri dolduran kadrolar tarafından tercih edilen markalar arasında. Türk siyaseti için diğer markalardan farklı olarak adeta bir güç simgesi, prestij ve mevkii belirtisi. Bizde genelde A8 ve A8 Long modelleri sıklıkla filolarda kendine yer buluyor. Daha alt kademelerde çalışan daire başkanları için filansa A6 modelinin çeşitli varyeteleri kullanılıyor. Tahmin edebileceğiniz gibi çoğunun rengi siyah. Aralarında belki koyu lacivert olanları vardır. A8: Türkiye’de Audi’nin şu anda resmi olarak yalnızca A8 Long modeli satılıyor. Yıllar öncesinin 80 platformu üzerinde bir türlü eskimeden yenilenerek her seferinde daha canlı, dinamik ve karizmatik bir otomobil haline gelen A8, yan taraftan adeta devasa bir balık gibi görünüyor. Diri ve kendinden emin duruşu, yüksek mevkilerde koltuk sahibi olan siyasileri kendisine çekiyor olacak ki Ankara’nın yollarında sıklıkla karşılaşıyoruz kendisiyle. Panaromik cam tavanı ve 130mm’lik daha uzun kasası ile anlaşılan daha uzun süreler Türk siyasetine eşlik edecek! Genel olarak bir performans değerlendirmesi yapacak olursak eğer, A8 Long, FSI ve TDI olmak üzere iki farklı motorla son tüketiciye ulaşıyor. VW çatısı altında yer alan Audi’nin sahip olduğu bu yüksek verimlilikteki motorlar, A8L’yi yerinden kaldırmak için gereken gücü tekerleklere iletiyor. 4,2lt’lik V8 FSI motor, otomobilin ihtiyaç duyduğu hareket gücünü her an sağlamak için yakıtı en verimli şekilde kullanmak üzere tasarlanan ve geçmişi çok da eskiye dayanmayan bir teknoloji. 372Hp’lik güç üretimi için 100km’de yaklaşık 9,5lt yakıt tüketen bu motor, benzerleri içinde etkileyici bir tüketim performansına sahip. A6: A8’e göre daha popüler sayılabilecek olan A6, A8’e binemeyen orta-üst düzey yöneticiler tarafından sıklıkla kullanılan bir Audi modeli. Hali hazırda sedan, station, crossover ve daha performanslı olan S modelleri ile pazarda olan A6, tıpkı büyük abisi gibi Audi’in yıllar önceki modeli 80 platformundan izler taşıyor. Sedan formlu olan üyesi, aynı zamanda dünya üzerindeki ilk coupé formlu sedan olma özelliğini taşıyor.

46


MERCEDES-BENZ Başbakan ve cumhurbaşkanı da dahil olmak üzere, Türk siyasi kadrolarının büyük bölümüne tahsis edilen makam araçları, Mercedes-Benz'den temin ediliyor. Eğer uslu bir vatandaş olursanız ciyak ciyak öten sirenler ve alev alev yanan mavi-kırmızı lambaların arasında, muhtemelen Kızılay meydanında ezilme tehlikesini atlattıktan sonra başbakanınızı görebilirsiniz bir şehir dışı seyahatinden dönerken. Markanın adeta prestij ve 'kalite' ile özdeşleşen modeli olan S-Serisi otomobillerin en çok kullanıldığı Türk siyasi hayatında, S-Serisinin 320 ve 320 L modeli başta olmak üzere 400 HYBRID ve 500 L V12 modeli kendinden sıklıkla bahsedebileceğimiz otomobiller arasında. Genelde otantik bir detay olarak güçlü bir zırhla, yani S GUARD paketi ile geliyorlar ve gerçekten konforlu, karizmatik ve hızlılar. Özellikle pazara yeni çıkan S-Serisi, henüz Türkiye’deki siyasi hayatta boy göstermeye başlamasa da yollarda karşılaşmamız yakındır. Açıkça söylemek gerekirse S-Serisi, profilden birazcık ‘balina’ya benziyor. Profili biraz daha çevirip yandan baktığımızda ise uzunca bir hatchback gibi dursa da aslında S-Serisi safkan bir sedan. İki katlıymış gibi görünen profili, otomobilin üzerinde hoş çizgilerle gölgeler oluşmasını sağlıyor. Bu tasarım anlayışı, onu segmentindeki en önemli ve karizmatik otomobillerden birisi haline getirse de, en büyük rakiplerinden birisi olan (tabii ki Türk siyasi hayatında) Audi karşısında sevimliliği, ağır duruşu ve yenilikçi teknolojileri ile Audi’nin biraz önüne geçmesine neden olabilir. Özellikle üzerine vurgu yapılan hafiflik ve ferahlık anlayışı, Mercedes-Benz’in S-Serisine verdiği önemi vurguluyor.

47


Röportaj ö zel

Yeşim Özbirinci

Tatlıses Gıda Fabrika Müdürü

Elif Attepe Elif Attepe kimdir, kendinizi tanıtır mısınız?

1982 İstanbul doğumluyum. Trakya Üniversitesi Gıda Mühendisliği ve Eskişehir üniversitesi İşletme bölümlerinden mezun olduktan sonra özellikle hazır yemek ve catering alanında çalışmaya başladım. Tatlıses gıdaya 2010 yılında fabrika müdürü olarak başladığım görevimi genel koordinatör olarak sürdürmekteyim.

mememiz gerekiyor. İkinci önemli nokta ise restaurant gibi etiketli ürünlerle az karşılaştığımız toplu tüketim yerlerinin almak zorunda oldukları işletme kayıt belgesinin varlığını sorgulamaktır. Bu belgeye sahip olmayan işyerlerinin merdiven altı üretim yaptığını bilmeliyiz.

Gıda üretimi konusunda uyulması gereken kuBir gıdanın güvenilir olup olmadığını nasıl an- rallar nelerdir? Üretici öncelikle kendini bilinçlendirmeli ki ürettiği layabiliriz? Güvenilir gıda, çiftlikten çatala tabir ettiğimiz gıda maddesinin geçirdiği evrelerin denetlenmesi ve oluşabilecek tüm risklerin önceden saptanarak önlenmesini sağlayan süreç ile üretilen ürünlerdir. Bize bu konuda en net bilgiyi gıda üreticisinin HCCP ve İSO9001, 22000 sistem sertifikalarına sahip olup olmaması verir.

Gıda alırken tüketicinin dikkat etmesi gereken hususlar neler?

Bir tüketici olarak gıdanın güvenilirliğini ilk önce etiketinden anlayabilirsiniz. Etiket tebliğine göre ürünün içeriğinin ambalaj üzerinde yazma zorunluluğu var ve kullanılan tüm katkı maddelerinin daha büyük puntolarla beyan etme zorunluluğu vardır. Bu nedenle etiketsiz ya da ürün içeriğini bilmediğiniz ürünleri tüket-

ürün, gönül rahatlığı ile tüketilebilsin. Gıdacılar maalesef bu tür durumlarla çok sık karşılaşıyoruz. Üretici ürünün ömrünü uzatmak için çeşitli katkı maddelerini oran miktar gözetmeksizin kullanabiliyor. Ürünün ömrü uzatılırken tüketicinin ömrü kısaltılıyor. Önce görev üreticiye düşüyor. Gıda üretimi konusunda bakanlığın yayınladığı yönetmelik ve tebliğler mevcut üreticinin bunlara uyması gerekiyor. Uymayanlar ise yine bakanlık tarafından uygulamalar ve yaptırımlarla karşı karşıya kalacaklardır. Bakanlığın çalışmalarını takdirle izlediğimi ve kalıcı çözümler oluşturma konusundaki kararlılıklarını tüketiciler açısından olumlu olacağını söyleyebilirim.

Gıda denetimleri nasıl gerçekleşiyor, güvenebilir miyiz bu mekanizmalara?

48


Gıda denetimleri Gıda Tarım Hayvancılık Bakanlığı’na bağlı il ve ilçe müdürlüklerince ve gıda kontrol müdürlüklerince sürdürülmektedir. Eskiden gıda işletmelerinde üretim izni olma zorunluluğu vardı ve üretim izni olmayanı bakanlık tespit etmekte zorlanıyordu. Şimdi ise zor alınabilen üretim izinleri yerine işletme kayıt numarası ve belgesi zorunluluğu getirildi. Böylece gıda işletmeleri ile ilgili çok önemli bir arşiv oluştu ki bu arşive eski merdiven altı işletmeler de dâhil oldu. Bakanlık artik bire bir

merdiven altına müdahale edebilir oldular. Cezai yaptırımlar bununla beraber ağırlaştı. Yani artik ya sağlıklı üreteceksin ya da hiç üretmeyeceksin; sağlıklı üretenden fason yaptırıp satacaksın sistemine geçiş yaptık. Bu nedenle denetim mekanizmalarının eskiye nazaran çok olumlu ve daha güvenilir olduğunu söyleyebiliriz.

49


mutfak Reyyan Özuğur

Kalp Kurabiye Malzemeler: ■ 250 gr oda sıcaklığında tereyağı ■ 1 adet yumurta ■ 1 su bardağı pudra şekeri ■ 1 çay kaşığı kabartma tozu ■ 1 paket vanilya ■ 3.5 - 4 su bardağı un Yapılışı: Tereyağı, yumurta, pudra şekeri ve vanilyayı bir kapta elinizle yoğurarak krema kıvamına getirin. Un ve kabartma tozunu eleyerek karışıma ekleyin ve çok sert olmayacak bir kurabiye hamuru hazırlayın.Hamuru unlanmış zeminde merdaneyle 1mm kalınlığında açın. Kalıplarla şekil vererek 180 derecede 15 - 20 dk. pişirip fırından alın. Afiyet olsun..

50


51


mutfak Zehra Şener

Zeytinyağlı Ebegümeci Sarma Malzemeler: * 30 tane yıkanmış ve süzdürülmüş ebegümeci yaprağı * 1 su bardağı yıkanmış dolmalık pirinç * 1 çay bardağı zeytinyağı * 2 tane ince kıyılmış kuru soğan * 1/2 demet kıyılmış maydanoz * 1/2 demet ince kıyılmış dereotu * 1/2 demet ince kıyılmış taze nane * 1 tatlı kaşığı kuru nane * Tuz, karabiber, pul biber * Tercihe göre 1 yemek kaşığı salça * 1 tane kesme şeker veya 1 tatlı kaşığı toz şeker * 1/2 tane limonun suyu * 1 çay kaşığı nar ekşisi Üzeri İçin: * 1 yemek kaşığı zeytinyağ * 1/2 limonun suyu

Yapılışı: Geniş bir tencerede zeytinyağı içinde soğanları pembeleşene kadar kavurun, üzerine pirinci koyarak yeniden kavurun. Pirincin üzerini çok az geçecek kadar su ve şekeri, tuzunu koyun. Suyunu çekene kadar pişirin, altını kapatın baharat ve yeşillikleri ilave edin karıştırın ve demlenmesi için 30 dk. bekleyin. Daha sonra ebegümeci yapraklarını asma yaprağı gibi sarın tencereye dizin. Çok az su, yağ ilave edin üzerine düz bir tabak kapatın kısık ateşte yapraklar pişene kadar ateşte tutun. Pişen yaprakların üzerine limon suyu dökün ve soğumasını bekleyin ve servis yapın. Afiyet Şeker Olsun..

52


53


Röportaj ö zel

Yeşim Özbirinci

Uğu r Al parslan

Ru ga Restau rant

54


Biraz sizi tanıyabilir miyiz?

29.09.1968 Tarihinde yemekleri ve aşçıları ile ünlü şehrimiz Bolu Mengen' de Mehmet ve Sakine çiftinin dört çocuğundan ikincisi olarak dünyaya geldim. Bütün ailemin aşçı olmasından dolayı aşçı olmam için yollar gösterilmeye başlandı bu ilk başları biraz sevimsiz geldi. Biraz değişiklik yapayım diye birkaç değişik meslek dallarında çalışmalarım oldu ama ne yazık ki istediğim yaratıcılık ve değişikliği göstermek istememe rağmen işler o kadar standart ve monotondu ki artık yarın değil yıllar sonra da aynı işi aynı şekilde yapmaktan içine benden bir şeyler katamamam beni bu işlerden uzaklaştırdı. Bir akşam babamla uzun bir konuşma sonunda aşçılık yani baba mesleğine ilk adımı 1984 yılında o zamanların meşhur yeri olan Park Şamdan ‘da aşçı komisi olarak attım. Bu olay benim hayatımın belki de dönüm noktası oldu. Ailemde herkesin aşçı olması ve kendilerinin başarılarını gösterip kendisini ispat etmesi belki benim için bir dezavantajdı çünkü onların bana verdiği desteği boşa çıkarmamak için günümün 14–16 saatini ocak başlarında geçirmeye başladım. ■ 1987–1988 yılları arasında Bodrum Clup-M Hotel ‘de Demi chef ■ 1988–1990 yılları arasında askerilik görevim için İzmir-Gaziemir ‘e gittim orada Gaziemir Tugay Komutanı Kore Gazisi Tuğgeneral Sn Sadettin Rana Aytulun paşamızın evinde şeflik yaparak askerlik görevimi yaptım ■ 1990–1992 yılları arasında sırasıyla; LEON HOTEL İzmir /Foça (Chef de partie), KÖSE OĞLU HOTEL Antalya /Side (Chef de partie), PRENSES HOTEL İstanbul /Büyükada (Chef asistanı), GÜNEY RESTAURANT İstanbul /Bebek (Chef aşçı) ■ 09.03.1992 & 15.05.2013 Yılları arasında Türkiye’nin ve Dünya ‘nın sayılı otelleri arasında bulunan Çırağan Palace Kempinski Otelinde sırasıyla çalıştığım bölümler ■ BANQUET mutfak Commis ■ BELLİNİ mutfak Demi Chef ■ Pool Kıtchen Demi Chef ■ Rom Servis Mutfak Chef ■ Gazebo Lounge Chef ■ Tugra Mutfak Chef ■ Bosphorus Barbekü Chef ■ LALEDAN Mutfak Chef ■ Bu aralarda aldığım eğitim ve sertifikalarla kendimi geliştirdim. Kempinski ailesinin diğer otellerinde Türk mutfağını tanıtmak amacı ile düzenlenen değişik haftalar ve kutlamalar da Türk mutfağının o eşsiz ve yöresel yemeklerinin tanıtımında bulunmak, yurt dışında yaşayanlara Türk Mutfağından örnekler sunmak değişik damak tatlarını sunmak benim için ayrı bir mutluluk kaynağıdır.

55


■ Beraber çalışma fırsatı bulduğum ve hepsinden yeni bir şeyler öğrendiğim dünyanın bilhassa Fransız mutfağının ünlü şefleriyle sırasıyla bahsedersek.! ■ LE CHEF ALAIN DUCASSE ■ CHEF ROGER VERGE ■ CHEF GEORGE BLANC ■ CHEF MICHEL ET JEAN MICHEL CORAIN ■ CHEF MARIO MURATORE ■ LE CHEF CLAUDE JEAN NERET ■ LE CHEF JOEL GARAULT ■ LE CHEF FRANCOIS FUSERO ■ LE CHEF EDMOND PUETTO ■ LE CHEF ROGER CUISINER VE ■ İtalyanların ünlü şefi olan MR. ANGELO MINOGGIA İle çalışma fırsatı buldum ■ Bu zamana kadar birikimlerimle aileme verdikleri destekleri boşa çıkarmadığıma seviniyorum. Bu işin güzel tarafı her gün kendini geliştirmek için yeni bir şeyler buluyorsunuz sıradan şeylerle değil hayal gücünüz ve damak tadınızla oynuyorsunuz kısacası her gelen yeni tada bir açlık la bakarak Türk mutfağından da bir şeyler de katarak sunumlar yapıp, masalardaki hikâyemizi tamamlıyoruz. ■ 20 Mayıs 2013 tarihinden itibaren İstanbul Sürmeli Hotels Excutive Chef i olarak görev yapmaktayım.

Ruga restoranttan bahsedebilir misiniz? Ne zamandan beri hizmet veriyor?

Ruga Restoran öncelikle şehirde bulunmayan farklı lezzetlerden oluşan menüsü ile öne çıkmaktadır. Bununla birlikte dekordaki sadelik ve şıklığı aynı zamanda merkezi konumda olması sebebi ile öne çıkmaktadır. Mekân iç bölüm ve kış bahçesi olarak iki ayrı kısımdan oluşmakta olup 156 misafir kapasitesine sahiptir. Öğle yemekleri 12.00 – 15.00 saatleri arasında hizmet verilmekte olup akşam yemekleri için açık olduğu saatler 18.00 – 23.00 arasındadır, Ruga mutfak saat 23.00’e kadar açıktır.

56


Ruga Restoran; Akdeniz Mutfağı, Osmanlı Mutfağı ve Michelin Yıldızlı Dünya Şeflerinin özel seçilmiş yemeklerinden oluşmaktadır. Akdeniz Mutfağı, Osmanlı Mutfağı ve Michelin Yıldızlı Dünya Şeflerinin özel seçilmiş yemekleri, ayrıca yerel ve dünya şaraplarından oluşan özel kavı ile 2013 sonbaharında misafirlerini ağırlamaya başlamıştır.

Ruga’yı diğerlerinden ayıran özellik nedir?

nümüzdeki yemeklerimizin çoğunda özel hikâyeleri öne çıkmakta.

Ruga Restoran öncelikle şehirde bulunmayan farklı lezzetlerden oluşan menüsü ile öne çıkmaktadır. Bununla birlikte dekordaki sadelik ve şıklığı aynı zamanda merkezi konumda olması sebebi ile öne çıkmaktadır. Menümüz mevsimsel ürünler araştırıp uygun bir uluslararası menü içinde yer vermeye çalışılarak, misafir beklentilerini ve geri dönüşlerini göz önünde bulundurarak, oluşturmaya çalıştık. Örnek verecek olursak; iş mekânları için busness lunch menüsü, fine dinning akşam yemeği menüsü, dünya şeflerinin imzalarını taşıyan imzalı menüler, hafif atıştırmalıklar kullanılarak oluşturulan Akdeniz mutfağı yemekleri bunlardan birkaçıdır. Her yemeğimizin sunumu ve yorum farkıyla sunulması ayrı bir özelliğe sahip, ayrıca Osmanlı saray me-

En çok tercih edilen hangi ülkenin mutfağı?

Genel olarak menümüzde bulunan herkesin damak zevkine uygun yemeklerimizin sunmanın keyfini otelimizi ziyaret eden, konaklayan misafirlerimizden güzel ve de ideali sözleri duymak İstanbul Sürmeli Ailesi olarak bizleri mutlu ediyor, menümüzle ilgili örnek verirsek Akdeniz ile Osmanlı saray yemeklerimizi daha fazla tercih edilenler.

Bu işte karşılaşılan zorluklar nelerdir?

Misafir memnuniyetinin otelimizin en önemli önceliğimizin olduğunu sunulan her yemeğimizin dikkatle, özenle sunulması gerektiğini ekibe her zaman hatırlatarak misafirlerimizin masalarında bizzat tarafımdan memnuniyetinin sorgulanmasına özen göstermekteyiz. Bunları yaparken ürün bilgisi İstanbul sürmeli otelimiz için çok önemli, kullandığımız ürünler nitelikli ürünler olduğundan temin etmekte biraz zorlanıyorduk.

57


ancak bunları da araştırma sonucu aştık.

Son olarak, WoMEN okurlarına neler demek istersiniz?

Ruga Restoran şu anda şehrin gurme hayatına yeni girmiş bulunmaktadır ve çok yoğun bir tanıtım kampanyası yürütülmektedir, sıklıkla şehrin tanıdık simaları ve gurmeler için tadım menüleri sunulmakta ve her defasında büyük beğeni toplamaktadır. Ayrıca dönemsel olarak önde gelen Şarap Üreticileri ile uyumlu menüler oluşturarak Chef’s Table sunumları planlanmaktadır. Ruga Restoran lokasyon olarak iş dünyasının kalbinde bulunmaktadır, buna istinaden öğle yemekleri için oluşturulan Business Lunch konsepti büyük önem arz etmektedir. Misafirlerimizin limitli zamanlarında tüketebilecekleri sağlıklı ve lezzetli yemeklerin yanı sıra hoşça vakit geçirebilecekleri bir ortam oluşturulmaktadır. Buradan Women okurlarının yoğun iş gününün ardından yorgunluğunu atmak isteyenler için çok özel tadım menüleri ile sıra dışı bir lezzet yolculuğuna çıkarılmasını dilemekteyiz.

58


59


Televizyon Burcu M. Babal

POLİTİKANIN DİZİ HALİ 60


Dizi dünyasının el atmadığı konu kaldı mı? Sanıyoruz ki hayır. Ancak bazı konuların işlenmesi diğerlerine göre biraz daha zorlu olabilir. Ki bu konulardan biri de “başınıza ne iş açılacağını tahmin edemeyeceğiniz” alanlardan biri olan “politika”. Eh, madem ülkemizin gündeminden politika bir türlü düşmüyor, biz de bu konuya eğilen dizilere bir göz atalım dedik. İşte hem yakın tarihten hem de biraz eskilerden “Politika”yı işleyen 7 önemli dizi.

61


The West Wing

7 sezon devam eden The West Wing Aaron Sorkin tarafından yaratıldı. Martin Sheen’in Amerika Başkanı’nı canlandırdığı dizide Allison Janney, John Spencer, Bradley Whitford, Rob Lowe gibi isimlerde yer alıyordu. “Beyaz Saray’da yaşananların arka planını anlatıyor” diye özetleyebileceğimiz diziyi “Yoğun şekilde Amerikan Milliyetçiliği propagandası yapıyor” diye de itham edebiliriz. Ancak politik dizi denildiğinde ilk akla gelen dizilerden The Wets Wing ne kadar başarılı olduğunu kazandığı “En İyi Drama Dizisi” Altın Küre ödülüyle herkese ispat etti.

House of Cards

Başrollerinde Oscar ödüllü oyuncu Kevin Spacey ve Robin Wright’ın yer aldığı, yapımcılığını ise ünlü yönetmen David Fincher’ın üstlendiği House of Cards henüz iki sezon yayınlandı ama şimdiden dizi tarihindeki önemli yerini belli etti. Özellikle oyunculuklarıyla öne çıkan dizi Washington’da hırslı bir politikacı olan Francis Underwood’un zirveye tırmanış hikayesini anlatıyor. Dizi, Robin Wright’a “En İyi Kadın Oyuncu” Altın Küre ödülünü kazandırdı.

Veep

Veep her ne kadar “politika”yı konu edinen bir dizi olsa da, türü diğerlerinden biraz farklı. Veep bir komedi dizisi. Ve başrolünde de tüm zamanların en sevilen komedi dizilerinden Seinfeld’de yer almış Julia Louis-Dreyfus yer alıyor. 3.Sezonu yakın zamanda yayınlanmaya başlayacak olan dizide Julia Louis-Dreyfus Amerikan Birleşik Devletler Başkan yardımcısı Selina Meyer’i canlandırıyor ve Veep’de zaten Selina Meyer’in yaşadıkları etrafında şekilleniyor. Elbette bu komedi pek çok durumda “traji-komik”.

Scandal

Shonda Rhimes (Greys Anatomy) tarafından yaratılan “Scandal” entrika üzerine entrika yaşanan bir çevrede politika ve medya yönetimi üzerine bir dizi. Kerry Washington tarafından canlandırılan Olivia Pope bir nevi “sorun çözücü”dür. Pope, Beyaz Saray’daki İletişim yöneticiliği işinden ayrılarak kendi “kriz yönetimi” şirketini kurar ancak geçmişi peşini bırakmaz. 3.Sezon onayı alan dizide yer alan diğer isimler ise Columbus Short, Darby Stanchfield, Katie Lowes, Guillermo Díaz ve Tony Goldwyn. ►

62


63


Political Animals

Yalnızca 6 bölümlük bu mini dizinin başrolünde -henüz maalesef Oscar kazanamayan ama çok yaklaşanSigourney Weaver yer alıyor. Dizi Hillary Clinton’dan esinlenilerek yaratılan Elaine Barrish karakteri eğer Başkan olan kocasını affetmeyip boşansa ve kendisi Başkan’lık için adaylığını ortaya koysa acaba neler yaşanırdı? sorusuna cevap arıyor. Dizinin en iyi yanının kadrosu olduğunun ancak genel olarak pek suya sabuna dokunmadığının altını çizmekte fayda var.

Boss

2 sezonluk kısa ömründe Tom Kane rolüyle Kelsey Grammer’a “En iyi Erkek Oyuncu” Altın Küre Ödülünü getirmiş oldukça iç karartan bir dizidir Boss. Chicago Belediye Başkanı alzheimer benzeri bir hastalık olan dementia disorder sebebiyle “bunama”ya başladığını öğrenir ancak bunu çevresindekilerden gizler ve yakın zaman sonra olacak seçimler için çalışmaya devam eder. Kelsey Grammer’a Connie Nielsen, Hannah Ware, Jeff Hephner, Kathleen Robertson ve Troy Garity’in eşlik ettiği dizi Starz kanalının adeti olduğu üzere seks konusunda oldukça “açık” ancak görsellik ve atmosfer olarak iç karartıcı şekilde “kapalı”.

Yes Minister

Biz Türkler bu diziyi “Emret Bakanım” olarak biliyoruz zira vakti zamanında bu şahane İngiliz Komedisi Türk kanallarında bu isimle yayınlanmıştı. Ve hatta dizinin bir Türk uyarlaması bile çekildi. Birleşik Krallık hükümetinde görev almış olan bir bakanın ofisinde geçen 80’li yılların en önemli sit-comlarından Yes Minister’da Jim Hacker karakterini Paul Eddington oynamaktadır. Bakanın çeşitli yasa çıkartma ve değişiklik yapma istekleri aynı dairede çalışan daimi sekreter Sir Humphrey Appleby (Nigel Hawthorne) tarafından engellenir. Bakanın özel sekreteri Bernard Woolley (Derek Fowlds) ise çoğunlukla iki tarafın arasında kalır. Demir Leydi lakaplı “Margaret Thatcher”ın İngilteresinde yayınlanmasına rağmen dizi hükümet ve politikalarına dair “hiciv” usulünde çok ciddi eleştiriler getirmiştir ve hem tüm dizi tarihinin hem de politik içerikli dizilerin en önemlilerden biridir. ■

64


65


m羹zik P覺nar Aytuna

66


67


T

ime Out’a verdiği bir röportajda Pharrell Williams, vampir olup olmadığına böyle bir açıklık getiriyor. 40 yaşında olup onun kadar genç gözüken başka kimleri tanıyorsunuz? Benim aklıma Ajda Pekkan geliyor ama onun da neden genç göründüğünü biliyoruz. 2013 yılında kendi albümünü çıkarmamasına rağmen, Pharell’in yılı oldu diyebiliriz. Robin Thicke, T.I ile birlikte seslendirdiği Blurred Lines ardından Daft Punk ile önce “Get Lucky” ardından “Lose Yourself to Dance” dedi. 2006 yılından In My Mind albümünden beri sesi çıkarmayan Pharrell, G I R L adını verdiği albümü ile sekiz senelik suskunluğuna son verdi. (Daft Punk ve Robin Thicke ile işbirliklerini saymazsak) Albümün adı aslında basit, ama arkasındaki hikâyeyi siz de benim gibi merak ettiyseniz şöyle: “Neden büyük harf ve ayrık olarak yazılmış Girl ismini tercih ettiğini açıklarken, isme bakıldığında garip göründüğünü ve bunun hoşuna gittiğini dile getiriyor. Ayrıca toplumun dengesiz olduğunu, kariyeri boyunca kadınların hep yanında olduğunu, ona iyi davrandıklarını ve ailesi için birçok şey yaptıklarını belirtiyor. Direkt ya da dolaylı olarak kadınların adeta patronları gibi olduğunu; bu nedenle bir saniyeliğine de olsa, karşı cinsi analiz etmek istediğini, albüm adının da buradan çıktığını söylemiş. 30 saniyelik albüm fragman videosunu izlediğimizde, orkestra eşliğinde Pharrell’i stüdyosunda dans ederken görüyoruz. Toplam 10 şarkıdan oluşan albümde tüm şarkılar muhteşem. Tabii ki bu benim görüşüm. Ortalığı kasıp kavuran “Happy” şarkısını radyoda, TV’de kesin denk gelmişsinizdir. Onu saymazsak dokuz yeni şarkı bizi karşılıyor. Şimdi tek tek şarkıları inceleyerek, hangi ortamlarda ya da ne düşünürken dinlemeniz gerektiğini anlatmak istiyorum.

68

İlk şarkı Marilyn Monroe, gece dışarı çıkmak için hazırlanırken. Makyaj yaparken, arkadaşlarınla dedikodu yaparken dinlenebilecek türden. İkinci şarkıya geçtiğimizde ise fazla söze gerek yok, Justin Timberlake işin içinde olunca, şarkının kötü olmasına imkân yok. Bu şarkıyı da metroda, işe yürürken, sabah neşesi niyetine dinlemeniz şiddetle tavsiye olunur. Üçüncü şarkı, Hunter, yemek yaparken, duştayken size eşlik edecek en eğlenceli şarkılardan biri. Dördündü şarkı, Gush, birinden hoşlandığınızda dinleyebileceğiniz bir şarkı. Sözlerine dikkat. Beşinci şarkı, Happy için fazla söze gerek yok. Adı üstünde mutlu olmak için dinleyin. Altıncı şarkı, Come Get It Bae, Miley Cyrus’ın eşlik ettiği sanırım albümdeki tek kötü şarkı. Dinleyebilecek hiçbir şey bulamadığınızda dinlenebilir. Yedinci şarkı ise, Daft Punk’dan bir iade-i ziyaret niteliğinde. Robotların eşlik ettiği şarkımızı işten gelip, kendinizi koltuğa attığınızda açmanız tavsiye olunur. Sekizinci şarkı, Lost Queen, davul sesine sahip girişiyle, sizi alıp bir kabilenin yerleşim yerine götürüyor sanki. Uyumadan önce dinlemek güzel bir seçim olabilir, çünkü şarkının sonlarına doğru duyulan dalga sesleri çok huzur verici. Dokuzuncu şarkı, Know Who You Are ise Alicia Keys’in muhteşem sesiyle albümdeki favori şarkılarımın başında geliyor. Pazar sabahı kahvaltı hazırlarken, tercihen yanınızda karşı cinsten biri olursa eğer düet yaparak bu şarkıyı söyleyerek güne başlanabilir. Onuncu şarkı, It Girl, kanımca arabada dinlenecek şarkılardan. Bağıra bağıra Pharrell’e eşlik etmeyi de unutmayın!


69

40 yaşında olup nasıl mı bu kadar genç gözüküyorum? Çünkü yüzümü yıkıyorum.


Röportaj ö zel

Burcu Mercan

B

ahar gelince doğa ile birlikte bizim de içimiz kıpır kıpır oluyor ve yepyeni başlangıçların adımları atılıyor hep. Bu başlangıçlar eğer kendinize, zihinse ya da fiziksel sağlığınıza yönelik değişimler için olacaksa Bikram Yoga’nın Türkiye’deki ilk ve tek temsilcisi 40 derece Bikram Yoga’ın sahibi Ayşe Erenel ile yaptığımız keyifli sohbetimizi okumaya davet ediyoruz sizleri. Geçtiğimiz cumartesi Bikram Yoga ekibi bizi Etiler’deki sevimle ve sıcak stüdyolarında ağırladılar. Hem Bikram yoga ile ilgili aklımıza takılanları sorduk, hem de Ayşe Hanım ve Bikram Yoga şampiyonası kazananı Samantha ile bir deneme dersi yapma şansı yakaladık.

FOTOĞRAFLAR: Seyhan Ahen KATKIDA BULUNANLAR: Samantha Lockwood Ayşe Baykal

70

40 Derec


ce Bikram Yoga 71


Öncelikle biraz kendinizden bahseder misiniz?

Adım Ayşe Erenel. Üniversite yıllarından beri yoga yapıyorum. 2007 yılında o zamanlar Türkiye’de ilk olan Zeynep Aksoy’un eğitimiyle başladım. Ondan önce İzmir’de oturuyordum. İzmir’de yoga stüdyosu yoktu, arkadaşlarla birlikte yoga yapıyorduk. Zeynep Aksoy ile yaptığım hocalık eğitimi esnasında yaptığım bir seyahatte denk geldim ve Bikram Yoga ile tanıştım. Çok hoşuma gitti ama o zaman Türkiye’de Bikram yoga yoktu, zaten Yoga da çok az biliniyordu. Ama hep böyle aklımda kaldı Bikram Yoga. Benim kendi hocalık eğitimim bitti, İzmir’e geri döndüm. İzmir’de hiç yoga stüdyosu yoktu o yüzden 3 arkadaş bir araya geldik ve bir yoga stüdyosu açtık, İzmir’in ilk stüdyolarından. Ama hep aklım Bikram’da kaldı. Ondan sonra 2010 yılında Bikram Yoga hocalık eğitimine gittim. Bikram Choudhury’nin kendisi tarafından veriliyordu 9 haftalık bir eğitim. Sadece Kaliforniya’da veriliyordu. Bu eğitimden bir sene sonra da İstanbul’a geldim. İstanbul’a da sırf Bikram Yoga’yı açmak için taşındım. 2011 Kasım’dan beri de Türkiye’de ilk ve tek stüdyo olarak devam ediyoruz.

Peki Bikram Yoga nasıl kuruldu? O süreci anlatabilir misiniz?

Biraz uzun sürdü aslında çünkü Bikram’dan izin almak gerekiyor. “Ben Bikram Yoga Stüdyosu açmak istiyorum” dediğinizde açamıyorsunuz. Bikram’ın gelip onaylaması gerekiyor. O da yaklaşık 6 aylık bir süreç. Bikram onayladıktan sonra Kasım 2011’de hayata geçti.

Bikram Yoga ile bir yolculuk esnasında tanıştım dediniz. Tam olarak nasıl oldu?

Zeynep Aksoy’un eğitmenlik eğitimindeydim. O eğitim sırasında bir seyahat yapıyordum. O eğitimde denk geldim.

Nerede peki?

Paris’te. Paris’e de Shadow Yoga için gitmiştim. Shadow Yoga eğitimi sırasında, o stüdyoya giderken ►

72


çok yakında “Bikram Yoga” diye bir yazı gördüm. “Aaaa bunu denememiştim, bunu da deneyeyim” dedim kendi kendime. Buraya gelenlere de hep söylediğim bir şey var; Bikram Yoga ile ilgili olarak ilk derste karar vermemek lazım. İlk ders çıkışında “Ay aman Allah’ım ben nereye geldim böyle?” denilebilir sıcak yüzünden. Çünkü ben de ilk derse gittiğimde sıcak olduğunu bilmiyordum. Çok soğuk bir kış günü olduğu için baya kalın eşofmanlar ile gitmiştim ilk derse. Sınıfa girdim. Hoca geldi. Altında sadece bir speedo vardı, diğer öğrencilerde de bikini. “Ben nereye geldim?” diye düşündüm. Zaten dersin sonunda ben eşofmanımı çıkartmıştım hiçbir şey umurumda değildi. Ölmüş bir haldeydim. Ama niye gittin ikinci sefer diye soracaksınız… Ders sonrasında çok hafif hissediyorsun, çok mutlu hissediyorsun… Herkes için farklıdır elbette bu hisler ama benim için öyle: çok mutlu hissettiriyor. O ilk dersten dışarı çıktığımda pratikte yanımda olan adam yanıma geldi “Tebrik ederim, çok iyiydin, ilk dersin olmasına rağmen sınıfta kaldın” dedi. Ben “Aaa ama ben hiçbir şey yapamadım” dediğimde de, “Hiç önemli değil, ilk ders önemli olan sınıfta kalabilmen. Bunu başardın. Ben New York’tan üç günlüğüne geldim, sabah buraya geliyorum sonra işime gidiyorum. Bikram Yoga insanda böyle bir bağımlılık yaratıyor” dedi. Öyle de oldu.

Bikram yoga 40 derecede yapılıyor. Neden mesela 38 ya da 35 derece değil de 40 derece? Bunun bilimsel bir açıklaması var mı?

Aşağı yukarı 40 derece diyelim. (Hep birlikte gülüyoruz) Yani şöyle bir şey var, her stüdyoda değişiyor aslında. Amerika’ya gitseniz 42 derecede yapıyorlar. Normalde aslında 42 derece olması lazım. Ama biz biraz Türkleştirdik, genelde 38-39 derece civarında oluyor sınıfın sıcaklığı. Sıcaktan ziyade odada nem de oluyor, %40 oranında bir nem var. O nem size sıcağı çok hissettirmiyor aslında. Sıcak olmasının sebebini sordunuz. Özel bir sebebi yok, Bikram çok seviyor sıcağı. Sıcak olduğu için sakatlanma olasılığı minimuma iniyor. Ayrıca Yoga’nın etkileri muazzam siz de yaptığınız için biliyorsunuzdur, bu etkileri daha kısa sürede alabiliyorsunuz.

Peki normalden farklı bir sıcaklıkta yapıldığı için alışma süreci nasıl oluyor yeni başlayan öğrencilerde? Dediniz ki beni ilk derste kalabildiğim için tebrik etmişlerdi. Bizim teşvik amaçlı bir tanışma paketimiz var. İki hafta sınırsız istediğiniz kadar derse katılabileceğiniz bir paket var, 50 lira karşılığında. Çünkü biz diyoruz ki ilk iki hafta çok önemli, mümkünse her gün gelin. Çünkü ne kadar çok gelirseniz sıcağa o kadar çok alışırsınız. Hem zihin olarak, hem beden olarak… Ki aslında bence alışması gereken zihin… Ben çok insan tanıyorum “ben 40 dereceye nasıl gireceğim?” dedikten bir ay sonra “Acaba ısıtıcınızda problem mi var, biraz daha arttırsak mı ısıyı?” diyen çok duydum. “40” çok korkunç gelebiliyor ilk duyan için, hatta bazen düşünüyorum ismimizi mi değiştirsek diye. Çok yüksek gibi gelse de kulağa aslında 2-3 ay sonra İstanbul’da dışarı çıktığınızda aynı sıcaklığı zaten hissedeceksiniz.

Peki Bikram Yoga’nın diğer Yoga uygulamalarıyla farkı nedir?

Fiziksel olarak yapılan tüm yoga uygulamaları bildiğiniz gibi hatha Yoga, Bikram Yoga’da bir Hatha Yoga çeşidi. Bikram, hatha Yoga’nın sadece 26 pozunu almış. Çünkü en faydalı olduğuna inandığı pozlar bunlar. Diğer yogalardan bir farkı var demeyeceğim çünkü diğer Yoga türleri gibi bu da sizi mutlu ediyor, iyi hissettiriyor, sağlığını koruyor insanların, sağlığına kavuşmasını sağlıyor. Fiziksel değişim daha çabuk olduğu için belki arkasından zihinsel değişim de çok çabuk geliyor. İnsanlar şunu söylüyor: “Bikram ►

73


Yoga kilo verdirtiyor”. Evet, içeride 1000 kalori harcıyorsunuz evet. Ama dersten çıktıktan sonra da kötü şeyler yemek istemiyorsunuz, daha sağlıklı beslenmek istiyorsunuz. Zaten yiyemiyorsunuz. Zaten derse gelmeden önce de yiyemediğiniz için ağır bir şey, doğal olarak daha az, daha sağlıklı yiyorsunuz. Böyle bir etkisi oluyor. Ayrıca Bikram Yoga’nın şampiyonaları da oluyor. Şu an Vahit Viyana’da örneğin bu şampiyona için. Türkiye’den katılan bir tek o olduğu için Türkiye şampiyonu olacak orada. Türkiye şampiyonu olduktan sonra Mayıs sonunda beraber Londra’ya gidiyoruz, orada Avrupa Şampiyonası var. Avrupa Şampiyonasını kazanırsa Los Angeles’ta dünya şampiyonası var haziran sonunda. Bikram’ın amacı da sanırım 3-4 sene içerisinde yogayı olimpiyatlarda görmek.

Ben açıkçası yoga derslerinde terlemeyi çok seviyorum. Çünkü o ter, normal bir kardiyo çalışmasındaki gibi bir terleme olmuyor. Hani bazı pozlar içerisinde durduğunuz, o poza girebildiğiniz andaki güzel bir terleme hissi var. Bikram Yoga da ►

74


anladığım kadarıyla bu hissi daha genele yayan bir uygulama…

Bütün diğer Yoga uygulamalarında olduğu gibi Bikram Yoga’da da aşağıdaki salonda 90 dakika boyunca gözler açık bir şekilde hareketli meditasyon yapıyorsunuz. O sırada terle ya da başka şekilde dışarı atılan fazlalıklar, toksinler, zihinden atılan fazlalıklar oluyor ve sonuç muhteşem.

Hiç yoga yapmamış birine önerir misiniz peki?

Hiç yoga yapmayanlara öneririz zaten. Bu serinin adı Bikram Yoga başlangıç serisi. Aşağıda ilk defa yapan da var, çok uzun zamandır yapan da var. Salonu gezdiğimizde de göreceksiniz aten, diğer yogalardan farkı salonlarımızda ayna var. Biz diyoruz ki aynayı eğitmen olarak kullanın, ayna sizin yol göstericiniz. Bak kendine aynada ve düzelt yanlışlarını. Ve ön sırada genelde uzun zamandır yapanlar oluyor. Onlar yeni başlayanlara da yol gösteriyor. Yeni başlayanlar daha arka sırada oluyor. Hiç bilmeyen biri de derse gelse, bir süre sonra o arkada saklanan kendine güvenmeyen kişi derste sınıfın en önünde yer almaya başlıyor. Üç nesilden derse katılan insan var. Ben mesela tüm hamileliğim boyunca devam ettim ders vermeye de.

Ben açıkçası hayranlık duyuyorum bu şekilde hamileyken de hayatına devam eden kadınlara… Bu çok güzel… Sanırım vazgeçilmez bir şey haline geliyor yoga.

Belki de yoga yaptığım için benim hamileliğim çok kolay geçti, belki de Bikram Yoga’nın çok faydası var. Çok mutlu bir hamileliğim oldu, hiçbir ağrım olmadı. Ki hiç kilo almamama rağmen inanılmaz büyük bir karnım vardı, taşıması pek kolay olmayan. (Gülüşmeler ) Ama yine de çok rahat ve keyifli geçti hamilelik dönemim. Sonuna kadar da devam ettim normal yaşantıma.

Dünyada ne kadar yaygın Bikram Yoga? Türkiye’de yalnızca burası olduğunu biliyoruz. Türkiye’de sadece burası ama dünyada çok yaygın… Hatta haftada bir stüdyo açılıyor, 5000 adet stüdyo var. Bikram Yoga’nın öyle bir güzelliği var, eğer seyahat ediyorsanız gittiğiniz her yerde muhtemelen bir stüdyo oluyor. Ve dünyanın her yerinde aynı seri uygulanıyor. Hatta konuşmalar da benzer, sadece eğitmenler değişiyor. New York’ta hemen her köşe başında bir Bikram Yoga stüdyosu var. ►

75


76


Bikram Choudhury’den hakkında biraz bilgi verir misiniz?

Bikram Choudhury şu an Amerika’da yaşıyor ama Hindistan doğumlu aslında. Çok küçük yaşlardan itibaren yoga yapıyor. Hindistan’da yoga şampiyonalarında şampiyon oluyor, hatta 5 sene arka arkaya. Aynı zamanda ağırlık çalışırken bir sakatlık geçiriyor. Dizinden sakatlanıyor ve yürüyemeyecek hale geliyor. O da tam bırakmışken yogayı gurusuna dönüyor ve tekrar yoga yapmaya başlıyor. Gurusu onu iyileştiriyor. Bunun üzerine de gurusuyla beraber oturuyorlar ve diyorlar ki yogayı tüm dünyaya yaymamız lazım. Ve böylece seyahate başlıyor Bikram. İlk zamanlar birebir çalışırken insanlarla daha sonradan fark ediyor ki dünyada yardıma ihtiyacı olan çok fazla insan var. Bu yüzden oturup bu 26 pozu oluşturuyor. Hatha yoga da aslında 5000’nin üzerinde poz var. Ama diyor ki bu 26 poz, bel fıtığına iyi geliyor, şekere iyi geliyor, tiroide iyi geliyor, bağışıklık sistemini inanılmaz güçlendiriyor, sindirim boşaltım sistemini çok rahatlatıyor. Tokyo’ya, oradan Hawai’ye gidiyor. Hawai’de Nixon Bikram’ı duyup tedavi için yanına geliyor. Nixon’ın bacağında bir problem var. Nixon’ı tedavi ettiğinde Nixon ona Yeşil Kart veriyor ve böylece Amerika’ya gidiyor Bikram. Los Angeles’a yerleşiyor çünkü o dönem Shirley Maclaine, Michael Jackson ile daha çok görüştüğü insanlar olduğu için onlar diyor ki gel. Böyle başlıyor macerası.

Bikram’ın öyleyse baya bir yaşı var… Var, var tabi.

Hala hayatta anladığım kadarıyla?

Hayatta, hatta hala ders verir, hocalık eğitimi verir. Amerika’daki hocalık eğitiminde aynı anda 400 kişi oluyor, 400 kişiye aynı anda ders verir Bikram ama o kadar insan arasında en arkadaki insanı bile görür ve “Dizini düzelt” vs. diye yönlendirme yapar. Dinç ve sempatik bir adam Bikram.

Siz de ondan eğitim aldınız birebir. Kaliforniya’da sanırım. Bikram’dan eğitim almak zorunlu anladığım kadarıyla. Evet. Bu sene ilk defa Tayland’da bir eğitmenlik eğitimi düzenlenecek. Biz de istiyoruz ki burada öğrenci olarak başlayanlar da gitsin bu eğitime. Bugüne kadar bir öğrencimiz gitmişti, hoca oldu burada zaten. Şimdi bu hocalık eğitimine bir çift gidiyorlar

karı-koca. Onlar da sonra gelip burada eğitim vermeye başlayacaklar. Biz de istiyoruz ki artık yavaş yavaş bizde de çoğalsın gidenler.

Ayşe Hanım 40 derece Bikram Yogayı siz kurdunuz ve ilk eğitmen de sizsiniz. Peki şu anda başka kim var eğitmen olarak? Şu anda iki eğitmeniz Vahit ve ben. Eğitmenlik eğitiminden dönenlerle 4 olacağız Eylül’de.

Bikram Yoga eğitmenlik eğitimi süreci nasıl oluyor peki? Tahmin ediyorum ki oldukça zorlu… Her şey bir yana 9 hafta boyunca kendi dilinizi konuşmadığınız bir yerdesiniz. 400 tane dünyanın her yerinden insanla beraber. Ve biriyle bir oda paylaşıyorsunuz. 400 tane insan sabah akşam beraber yoga yapıyorsunuz ve sabah 8’de ilk ders, hem Bikram Yoga yapıyorsunuz pratik hem de normal ders anlatılıyor. Ve bu bazen, hatta çoğu zaman sabaha karşı 4’te 5’te bitiyor. Aynı zamanda ders çalışmanız gerekiyor. Ve sabah yine 8’de kalkıp yoga yapmanız gerekiyor. Bu 9 hafta boyunca yalnızca Pazar günleri izinlisiniz.

Bu benim tahmin ettiğimden de daha zormuş açıkçası. Bikram biraz da zorlamak istiyor aslında. 400 kişi başlıyorsun ama sonuçta kaç kişi kalırsa onlar mezun oluyorlar. Ama sonun da değiyor. Bikram sayesinde hep kendine diyorsun ki “Sürece inan, sürece inan, sürece inan…”

Biraz da bir adanmışlık durumu var değil mi, onun sonucunda o başarma hissi de çok güzel olmalı… Her şeyde öyle değil mi zaten?

Şimdi daha genel bir sorum var, sizce Türkiye’de yogaya yaklaşım nasıl? Son yıllarda daha bilindik bir konu haline gelmiş olsa da Yoga, sanırım bir önyargı hala mevcut… Eskiye nazaran evet daha çok biliniyor. Ben küçüklüğümden beri yoga ile iç içeyim, annem vasıtasıyla o hep yoga ve meditasyon yatığı için. O dönemlerde hiç bilinmiyordu. Şimdi ona nazaran oldukça biliniyor. Ama yine de insanların kafasında belli ►

77


başlı düşünceler var. Birincisi insanlar diyor ki ben o kadar uzun süre oturup meditasyon yapamam. Evet meditasyon da bir çeşit yoga ama öyle olmayan yoga da var. Örneğin ashtanga var çok fiziksel ağırlık gerektiren. Bikram’da 90 dakika boyunca bir hareketli meditasyon var ama çoğu zaman nomral bir spordan çok daha zorlayıcı, daha rahatlatıcı. Dediğiniz gibi bir önyargı söz konusu. Bunu hep beraber kırmak gerekiyor. Bikram yoga hakkında daha da büyük bir tabu var insanların kafasında. Çünkü bikram yoga türkiye’ye çok geç geldi bence, istanbul’da ok daha önce olması gerekiyordu. Olmadığı sürede, insanlar bikram yoga yapmadıkları halde insanlar bir ön yargı geliştirdiler; “aman çok sıcak, bikram yoga yapılmaz” vs. İnsanlar buraya geldiklerinde “Ben çok şey duydum gelmeden önce, hiç anlattıkları gibi değilmiş” diyorlar. Bikram ile alakalı böyle şehir efsaneleri var. O yüzden her şeyi bir denemek lazım aslında. Bu bilinç yavaş yavaş artacak bence. Biz burada 2-3 kişiyle başlamıştık derse. Şu an 5000 üyemiz var iki sene içerisinde. Bu sayının git gide artacağını düşünüyorum. Şu sıralar hayatımızda gündemden ötürü çok büyük stres var ve insanlar kendilerine iyi gelen şeyleri yapmak istiyorlar. 90 dakika içeride her şeyden uzak kalmak, kendin için bir şey yapmak insanlar için çok önemli. Ve insanlar unun değerini bilmeye başlıyorlar. O yüzden daha da iyi olacak. Mesele buradaki başlangıç paketi o yüzden çok uygun. Herkesin karşılayabileceği bir tutar 50 lira. İllaki Bikram yogayı sevmemiş bir kişi olabilir, bir kere gelmiştir bir daha gelmemiştir ama ben 5-6 kere gelip de burayı sevmemiş insan tanımıyorum.

Size öğrencilerden e çok ne soru geliyor? Mesela birisi ilk defa bu kapıdan içeriye girdi eminim ki bir sürü soru geliyordur.

“Sıcağa dayanabilecek miyim?” “Ben sıcağa hiç dayanamam!” diye sorular geliyor ama ben sıcağa dayanamam diyenler 5-6 ay sonra aşağıda “Bu odanın en sıcak derecesi nedir?” diye sormaya başlıyorlar. Başka sorular, rahatsızlıklar üzerine oluyor, “Ben de şu rahatsızlık var, yapabilir miyim?” diye. Herkes yapabilir dediğimiz gibi. Elbette kalp rahatsızlığınız varsa ya da yüksek tansiyonunuz varsa doktorunuza danışın diyoruz. Ama Bikram Yoga’yı herkes yapabilir. “Dersten çıkabilir miyim?” diye soranlar da oluyor. Geçenlerde birisi “Tuvaletimiz gelirse çıkabilir miyiz?” diye sordu. (Hep beraber gülüyoruz.) Biz derse başlamadan önce hareketleri yapamasanız bile içeride kalın diyoruz. Çünkü sizi dışarıya çıkmaya iten şey “Çıkman lazım!” diye beyninizde konuşan düşünce. Aklınıza bir kere takıldı mı o düşünce, o “çıkman lazım” demeye devam ediyor. Çıkmak, vazgeçmek en kolayı... O aklındaki düşünceyi durdurup kalmaya devam etmek. Hiçbir şey yapma, sadece otur. Ne kadar kötü olabilir? ►

78


WoMEN: Yoga ile ilgili en çok söylenen şeylerden biri de “Ben esnek değilim!”

Ayşe: Asıl esnek değilsen gel yogaya, yoga senin için. Ben daha fit değilim, biraz kilo vereyim de öyle geleyim diyenler de oluyor. Onun için gel zaten aslında. (Yine bol bol kahkahalar.) Esnek değilsen gel, belin ağrıyorsa gel, fit değilsen gel çünkü ihtiyacın var. Zorlanıyorsan kesinlikle gel demek ki yoga senin için, yapman gerekiyor.

WoMEN: Derslerde yaşadığınız eğlenceli bir anı var mı aklınıza gelen?

Ayşe: Bir öğrencimiz vardı çok şeker. Çok da komik bir insan zaten kendisi, komiklik üzerine de işi. Normalde biz o 90 dakika boyunca mümkün olduğunca az hareket edilmesini, konuşulmamasını söylüyoruz. O arkadaşımız derste istediği gibi dolaşır, muhabbet eder hatta. Espriler yapar. Açıkçası aklıma da pek başka örnek gelmiyor çünkü böyle bir şeyin olması çok zor. (Kahkahalar) Herkes kendisiyle ilgileniyor olduğu için.

WoMEN: Derste fenalaşan, bayılan oldu mu hiç?

Ayşe: Şimdiye dek olmadı ama yediklerine dikkat etmezse insanlar olabilir. Yani siz sadece sıvı ile besleneceğiniz bir detoks sürecine girer de derse girerseniz, fenalaşabilirsiniz. Ama kendinize hassas davrandığınızda bu pek olası değil. Beslenmesine dikkat eden, kendisine özen gösteren ve kendine saygı gösteren hiç kimse fenalaşmadı burada.

WoMEN: Öğrenci profiliniz nasıl?

de bekleriz. 30 günü sonunda fiziksel ve zihinsel değişim inanılmaz.

Benim beklediğimde çok enteresan. %35 erkek ağırlıklı. Bizi maratonlarımız oluyor. 30 gün boyunca her gün derse girme maratonları. Hep aynı tarihlerde başlatıyoruz biz onu. Herkes aynı anda başladığı için enerji de çok güzel oluyor. Birbirlerini tanımayan insanlar “Evet, bunu başarabiliriz” diye birbirlerine destek oluyorlar. Bu maratonları da biz yine makul bir fiyata yapıyoruz. 30 gün, 100 lira. Mayıs ayında tekrar bir maraton başlatacağız, yine herkes aynı anda başlasın ve aynı enerji olsun diye. Sizleri

WoMEN: Sizi eklemek istediğiniz bir şey var mı son olarak?

Başka sıcak yoga stüdyoları var evet, onlar da tabi ki yoga ve bütün yogalar iyi ama orijinal ve Bikram tarafından onaylanmış tek yer burası. Eğer bu işi sağlıklı bir şekilde yapmak istiyorsanız eğitimini düzgünce almış insanlarla yapmanız önemli. Bikram’ın kendi web sitesi var ve onaylı olan tüm stüdyolar o web sitesinde mevcut. Türkiye’deki tek Bikram onaylı yoga stüdyosu burası. ■

79


SPOR Berna Tuğçe Çil

DAHA SIKI GÖĞÜSLER ICIN EGZERSIZ ZAMANI

80


A

niden ve çok fazla verilen kilodan sonra kendini bırakan vücudunuzu toparlamak istiyorsanız tek yolu sıkılaşmaya yönelik egzersizler yaparak bunu sürekli tekrar etmektir. Kilo vermek sadece diyetten ibaret değildir. Spor olmadan verilen kilo vücut için çok uygun değildir. Ayrıca sporsuz verilen kilonun geri alımı daha kolaydır. Sarkmaları önleyebilmek için egzersizler yapılmalıdır.

Kadınlarda en çok ihtiyaç duyulan ve istenilen bölgelerden birisi olan göğüsler nasıl sıkılaşır? Göğüsleri sıkılaştıran ve sarkmasını engelleyen egzersizler ile göğüslerin daha dik durması sağlanabilir ve sarkma problemleri bu egzersizler devamlı yapıldıklarında ortadan kalkar. Bu egzersizlerden bir kaçı:

1 Bu hareket oturularak veya ayakta uygulanabilir. Ellerinizi resimde olduğu gibi birbirine kenetleyin ve zıt itiş gücü uygulayın . 5 saniye sıkıp 5 saniye bırakın. 30 tekrarla 3 setten yapabilirsiniz.

2

3 81

Fotoğraftaki pozisyonu alıp yere doğru eğilip kalkın. Şınav pozisyonunda da yapabilirsiniz. Yada dizleriniz yerde sadece kollarınızla da eğilip kalkabilirsiniz.


4

Yere fotoğraftaki gibi uzanıp dumbelları yukarı doğru itip, indirirken kollarımızı iki yana açıyoruz. Dumbela sahip değilseniz bunu içi dolu su şişeleriyle de yapabilirsiniz. Arka tarafımızda sabitlediğimiz spor lastiğimizi tutarak ileriye doğru uzatıyoruz, kollarımız gergin pozisyona gelince tekrar dirseklerimiz geriye doğru yavaşça gidiyor ve ellerimiz göğüs hizasına gelince tekrar ileriye uzatıyoruz. Bu hareketi 30 tekrardan 3 setten yapabilirsiniz. Bantları kendinize göre sert veya yumuşak olarak seçebilirsiniz.

5 82


83


müzik Başak Beyazkaya

SİHİRLİ ADAM: PHARRELL WILLIAMS

H

atırlarsanız 2014’ün ilk sayısında 2013’ün en iyilerine göz atarken Pharrell’den “Keramet onda mıdır yoksa diğerlerinde mi?” diye bir cümle kullanmıştım. Geçenlerde ‘Happy’ şarkısının bende bıraktığı mutluluk kalıntısından sonra “Pharrell ne işler yapmış şöyle bir bakalım, en beğendiklerimiz neler onları da belgeleyelim.” bir dedim.

84


85


Ö

ncelikle kısa bir bio geçmek gerekirse eğer Amerikalı prodüktör ve yapımcı olan Pharrel, Chad Hugo ile birlikte The Neptunes’ü oluşturan iki üyeden de birisi. İlk single’ını 2003 yılında yayınladı, sanırım bizim onunla ilk tanışmamız da Britney Spears’ın I’m a slave 4 u single’ı ile oldu. Sonra da zaten aldı başını yürüdü. Tabi bir de N.E.R.D meselesi var ki aslında çok uzun süreler devam etmesi gereken bir proje olmasına rağmen istediğimiz kadar uzun soluklu olmadı ama gayet güzel single’lar çıkartıp gittiler en azından.

Peki, Pharrell kimlerle düet yaptı, kimlerin şarkılarının patlamasını sağladı. Şarkıların isimlerini saymaya başlamadan önce şahsi bir izlenimimi daha paylaşmak istiyorum. Açıkçası Pharrell birisiyle düet yaptığında nedense o şarkı Pharrell şarkısı oluveriyor birden, acaba daha çok mu sahip çıkıyor şarkıya, ya da büyüsünden mi kaynaklanıyor bilemiyorum. Birincil ses olduğu ama başka sanatçılarla düet yaptığı şarkılardan benim favorim kesinlikle Jay-Z ortaklığıyla “Frontin’”. Her ne kadar Türkiye’de çok ses getirmiş olmasa da 2003 yılında Pharrell adına güzel bir başarıya imza attı bu düet ve Amerika listelerinde 5. sıraya kadar çıktı. Tabi ki tek single bu değil, Gwen Stefani’nin düet yaptığı Can I Have It Like That(İngiltere 3 numara) ve Despicable Me 2 single’larından “Happy”de en sevdiklerimiz arasında ki “Happy” kesinlikle inanılmaz işler yapıyor şu anda piyasalarda, en sağlam listelerde 1 numara. Gelelim ikinci ses olduğu single’lara. Hepsine yer vermemiz mümkün olmadığı için yine kişisel favorilerimi baz alarak listeyi oluşturuyor olacağım. Yine bir Jay-Z ortaklığı ve yine müthiş bir şarkı, I Just Wanna Love U (Give It 2 Me), 2000 yılında piyasaya çıkan bu single o zamanlar Türkiye’de ne kadar ses getirdi bilmiyorum, sonradan keşfedenlerdenim ne yazık ki. Ama Amerika R&B listelerinde 1 numarada uzun süre takıldı kaldi ki, bence kesinlikle hak ediyor. Tabi burada su yüzüne çıkartmak gereken bir şey daha var ki, Jay-Z’de kesinlikle sihirli bir adam. Pharrell’i bizimle asıl tanıştıran isim her ne kadar kendisinden çok haz etmesem de Britney Spears olsa gerek. 2002’de “Boys” single’ında yanına Pharrell’i alarak hem kendisi için hem de bizim için akıllıca bir iş yapmış, kendi açısından. Pharrell’in asıl kimliği olan rap ya da R&B parçalara daha iyi uyum sağladığının kanıtı olan single ise bence beraber müzik yapmaktan keyif aldığı Snoop Dog düeti “Beautiful”. Ve çok eminim ki şu anda şarkının adını duyduğunuz gibi nakaratı en tizinden mırıldanmaya başladınız ama Pharrell gibi olmuyor değil mi, ►

86


adam bu konuda üstad zaten, denemeyin boşuna olmaz. Bu arada “Beautiful” demişken başka bir Snoop Dog ortaklığı olan “From Tha Chuuuch To Da Palaca”dan da bahsetmeden geçmeyelim, arada “Beautiful” tınısını duyuyoruz. Snoop Dog düetlerini bu paragrafa toplamışken hemen başka bir listeleri alt üst eden düetin daha ismini zikredelim ve başka isme geçelim, uzun süre bir çok listede 1. Sırada olan “Drop It Like It’s Hot” tabi ki. Ludacris ile yaptığı “Money Maker” düeti aslında iyi bir singledı ama bir şekilde çok ses getirmedi. Gerçi çok ses getirmedi dediğime bakmayın Amerika listelerinde uzun süre 1 numarada kaldı ama mesela bir İngiltere listesinde varlık gösteremedi. Bizde de ilgi görenlerden olmadı açıkçası. 2013’ün en iyi gruplarından ama dağılma kararıyla bizi en çok üzen grubuyla da düet yaptı Pharrell. Swedish House Mafia’nın 2010 çıkışlı “One (Your Name)” şarkısında düet yaptılar, arada kaçan şarkılardan diye düşünüyorum ben açıkçası. Eğer aranızda duymamış olanlar var ise okumaya ara verip bu parçayı dinlesinler ve geri gelsinler, kimse kaçırmış olmasın istiyorum bu güzel düeti, bu arada klibin başında sesi biraz kısın ki beyniniz açımasın. Ve gelelim 2013 yılına, bu yazıyı yazmamızın nedenine. 2013 tam anlamıyla Pharrell’in yılı oldu, Robin Thicke ile “Blurred Lines” ve Daft Punk ile “Get Lucky” çıkarttı ki ikisi de tam anlamıyla piyasanın tozunu attırdı. 2013’ün yaz aylarında Nelly ve Nicki Minaj ile ortak “Get Like Me” single’ı da oldu ama iki arap atını yakalayamadı tabi ki. “2013’te bu kadar başarılıydı, 2014’te sessiz mi kalır acaba?” diye düşünürken yeni mutluluk nedeni “Happy” yi çıkarttı ve şimdiden listeleri sallamaya başladı. Sonuç olarak ilk paragrafımıza geri dönersek ben oyumu keramet Pharrell’de diye kullanıyor olacağım. ■

87


Röportaj ö zel

Yeşim Özbirinci

Bedri Baykam: “Yazar Bedri Baykam, ressam adaşından şikâyetçi”

Sosyal medyayı aktif kullanan isimlerdensiniz. Bunun size nasıl bir getirisi oldu? Dezavantajlarını da gördünüz mü hiç? İnanmayacaksınız ama 2003'e kadar bilgisayar açıp kapamayı bile bilmiyordum. Yeni akıllı telefonların ilk örnekleri bilgisayarlarla olan buzlarımı eritti. Daha önce yalnız asistanlarım kullanıyordu bilgisayarlarımızı ve interneti; ben basılmış mail kâğıtları üzerine yanıtları elle yazıyordum. Şimdi ise günde belki en az 3-4 saatim bilgisayarlarla geçiyor. Tabii ki çok getirisi oldu. Mesela artık 165 bin twitter takipçime herhangi bir konuyu derhal kendim duyurabiliyorum. Ya da facebook üstünden oluşan diyaloglar... Tabii dezavantajları da var. Mesela maalesef Türk halkı arasına karışmış on binlerce alçak olduğunu twitter vesilesiyle öğrendim. Ben bıçaklanıp ölümün eşiğinden döndükten sonra bana açıkça "Sen niye ölmedin?" şeklinde yazılar döşenenler oldu. Siyaseti bu kadar yanlış algılayan bu oranlarda bir halk kesimi nasıl olabilir 21. Yüzyılda bir ülkede?

nus", mesela "Maymunların Resim Yapma Hakkı"... Biraz hakları verilmiyor sanki. Hâlbuki, mesela Kemik hakkında yüzlerce okuyucu bana "Hayatta okuduğum yerli - yabancı en iyi kitap." dediler! Benzerlikleri, size çok keyif veren bir yapıtı bitirdiğiniz zaman hissettiğiniz o mükemmel erişim duygusu... Acilen bunu paylaşma arzusu... Farklarına gelince... Yazarlık biraz daha zahmetli ve nankör. Bazen yüzlerce binlerce saat çalışmak durumunda kalıyorsunuz. Ve beyin olmadık bağlantılar oluşturmak durumunda! Yorucu, bazen kusturucu ama değer!

CHP Milletvekili Dr. Suphi Baykam babanız ve siz de aktif olarak CHP’de görev de aldınız. Sosyal medya hesabınız üzerinden de siyaset ile ilgili içerikler paylaşıyorsunuz. CHP’nin seçim öncesi durumu hakkında, özellikle adaylıkları belirleme süreci ile ilgili nasıl bir değerlendirme yaparsınız? Evet siyasette ve sanatta babama çok şey borçluyum. Bir kere yaşamda siyasi doğruları, hem kavTeknoloji sanatı öldürür mü? Ya da teknolojinin ram hem de anekdotlarıyla beraber bu kadar erken gelişmesinin sanata nasıl bir etkisi olur? yaşlarda öğrenmiş olmamı tabii ki ona borçluyum. Hayır, teknoloji sanatı öldürmez, isteyen kullanır, CHP benim için bugün halkın çoğunun anlayamaisteyen kullanmaz. Hatta kullananlar açısından çok yacağı bir tutku. 2003 de CHP Genel Başkan adafaydalı da olabilir. Teknolojinin gelişmesi birçok açı- yıydım. Laf aramızda belki hayatta yapacağım en iyi dan çok yararlı olabilir. Mesela benim 4-D'lerimde görevdi atölyemde olmak dışında. Ben 2003'te başde teknolojinin çok yerinde ve gerekli bir kullanımı lattığım süreç sonucunda 2010'da CHP için yepyeni vardır. Sanat özgür kalmalıdır. İsteyen yalnız kurşun bir tüzük hazırladım. Ama maalesef Kılıçdaroğlu bu kalem, isteyen yağlı boya, isteyen video-kamera tüzükten yalnız kadınlar ve gençlere verilen kotaları kullanır, isteyen lazer ışını... aldı, parti içi demokrasiyi mükemmel kılacak diğer sayısız maddeyi almadı. Ama bugüne gelelim: CHP Yazarlık ve Ressamlık arasında nasıl bir bağ ku- benim gözümde tek çözüm! Çölde 4 gün susuz kalruyorsunuz? Benzerlikleri farkları neler? dıktan sonra önünüze çıkan su şişesi. Şimdi bu şiYazar Bedri Baykam, ressam adaşından şikâyetçi. şedeki su tam temiz mi değil mi, bunu araştıracak Çünkü hep ressam ön planda. Hâlbuki yazar Bedri zaman yok. Önce kana kana bu suyu içeceksin. Baykam'ın da laf aramızda olağan dışı performans- Yoksa CHP'nin aday belirleme süreci tabii ki çok ları var. Mesela "Kemik"... Mesela "Sonsuz Okya- sorunlu. Bunu Cumhuriyet Gazetesinde 25 Şubat

88


tarihli makalemde anlattım. İsteyen okuyabilir. Çok yapmak istediğiniz ama içinizde kalan ve ilerisi için niyetlendiğiniz bir proje ya da isteğiniz var mı? Çok var. Mesela sinemada istediklerimi yapamadım. Bana göre bir alan değil. Çünkü bu kadar kaybedecek zamanım yok. Zamanın yarısından çoğu para aramakla geçen bir alan. Bir gün biri çıkıp gelir ve "İşte sana açık çek, Kemik romanının filmini yap, maliyet ne olursa olsun." derse, herhalde Oscarlık bir şeyler yapabilirim. Bunun dışında bundan da çok daha karışık ve üzücü bir durum daha var. 23 adet yayınlanmış kitabım var. Ama 8 adet yarı yolda kitabım var! Hepsi birbirini bloke ediyor. Benim açımdan korkunç bir durum! Bu kör düğümünü çözmeye mecburum! Mesela eliniz-

de günü 52 saate çıkaracak formül olursa, bekleyen kitaplarımı "yeme yanında yat" kıvamında bularak yolunuza devam edebileceksiniz. Bu kitapları bitirmek, Kemik'in filmini yapmak veya yapıldığını görmek, retrospektif dev bir sergi yapmak, bunu büyük müzelere yurt dışında taşımak diye özetleyebilirim. Bir de unuttuğum bir şey var, bilemiyorum, demin aklımdaydı! Hatırlatır mısınız lütfen? WoMEN okurlarına son olarak neler söylemek istersiniz? Ne diyebilirim ki? Kadınlar hep büyük sanatçıların ateşini yakanlardır. Sartre, Picasso, Woody Allen, Atıf Yılmaz, kim derseniz deyin, sayısız büyük sanatçı için bu bir kesin ortak nokta. Kadınların değerini biliyoruz tabii ki. Oluşturdukları esin rüzgârlarını da. WoMEN okurları kendi değerlerini bilsinler!

89


WoMEN Dergisi olarak sosyal sorumluluk projenizi ve reklamlarınızı yayınlamak istiyoruz. Bu konu hakkında bilgi almak için lütfen bizimle iletişime geçiniz. goncakaya@womendergisi.com

www.womendergisi.com


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.