www.womendergisi.com
Nefes almak iyidir. ISSN 2147-530X
NİSAN
2013 SAYI : 5
DERGiSi ● Leman Sam ● Sağlıklı Zayıflama İçin İpuçları ● İlk Buluşma ● Güzel Bir Karına Sahip Olmak Çok da Zor Değil ● Gül Baklavası
● IFW 2013'den Podyum Notları
● Pati Butik ile Sevimli Dostlar
● Avrupa'da Türk Bayrağı ● Fidan Aslan ● Alper Çam
İMTİYAZ SAHİBİ-GENEL YAYIN YÖNETMENİ Yeşim Özbirinci yesimozbirinci@womendergisi.com SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Ceren Akkol cerenakkol@womendergisi.com SOSYAL MEDYA YÖNETİCİSİ Aslı Bal Yavrular aslibalyavrular@womendergisi.com SOSYAL MEDYA SORUMLUSU Gözde Yılmaz gozde@womendergisi.com Gonca Kaya goncakaya@womendergisi.com PAZARLAMA ve REKLAM YÖNETİCİSİ Yami Yağmur Malkoç yamiyagmurmalkoc@womendergisi.com GRAFİK-TASARIM Hami Tüfekçi Ceren Akkol Yeşim Özbirinci YÖNETİM KURULU Yeşim Özbirinci Ceren Akkol Aslı Bal Yavrular Gizem Uysal Eda Nakıboğlu Yami Yağmur Malkoç Hami Tüfekçi MODA EDİTÖRLERİ Eda Nakıboğlu Zeynep Ceylan FOTOĞRAF EDİTÖRÜ Özlem Subaşı ozlemsubasi@womendergisi.com Nazlı Erden İÇERİK EDİTÖRÜ Rahime Taydaş baharonturk@womendergisi.com İlhan Urgancı ilhanurganci@womendergisi.com
2
EDİTÖRLER Yami Yağmur Malkoç Gizem Uysal YAŞAM KOÇU Gülcan Çengel YAZARLAR Alp Bolat Berna Tuğçe Çil Buket Ketbağa Burcu Mercan Ceylan Eren Doruk Akkaya Engin Ergin Gamze Karataş Gonca Çakıcı Güven Turan İ. Sertaç Yılmaz Melike Serdar Merve Aydın Ozan Kayra Ömer A. Dalak Pati Butik Pınar Aytuna Simge Çalışkan Yunus Köse Zeymuran Cafe KONUK YAZARLAR Gonca Osmanlı DESTEK VERENLER Riccon İlhan Doğan WoMEN DERGİSİ İLETİŞİM iletisim@womendergisi.com www.womendergisi.com REKLAM İÇİN reklam@womendergisi.com WoMEN DERGİSİ'nde yayınlanan tüm yazıların hakları WoMEN DERGİSİ'ne aittir. Yayınlanan ilanların sorumluluğu ise ilan sahiplerine aittir. WoMEN Dergisi yayınlanan ürünlerde yapılan fiyat değişikliklerinden sorumlu değildir. YAYIN TÜRÜ : Süreli / Aylık Yayın Tarihi : 2 Nisan 2013 ISSN : 2147-530X
Editörün Seçimi
EDİTÖRDEN
NİSAN
2013
Merhaba, Tarih 24 Mart. Bunları yazarken memleketimden İstanbul'a dönüyorum. Aslında hava insanın ruhunu kesiyor, ama bulutları geçtikten sonra Güneş 'hoşgeldin' diyor size. Sanırım bunun etkisiyle baharı içimde hissettim.
► Bir arkadaş sayesinde yeni keşfim olan Lübnanlı grup Mashrou'leila'yı bir dinleyin derim. Hatta 28 Mart'ta Babylon'da sahne aldılar. ► SALT Beyoğlu'nda “Duvar resminden korkuyorlar” sergisi 21 Nisana kadar devam ediyor. ► Her sabah bir kaşık bal yiyin!
İLETİŞİM
iletisim@womendergisi.com www.womendergisi.com
Benim gibi yaz insanıysanız, sizin de "Artık yaz gelsin ve tek bir elbiseyle çıkıp güneş tenimizde hissedelim” dediğinizi duyar gibiyim. Kış son gösterilerini sergiliyor. Çiçekler ağaçlarda açmaya başladı. Dolayısıyla birçoklar gibi WoMEN ekibi olarak biz de bahar havasına büründük ve temamızı bahar yapalım dedik. Bu ay da yine dergimiz dopdolu. Leman Sam ve PAGDER & Aslan Özel Organize Sanayi Bölgesi Yönetim Kurulu Başkanı Fidan Aslan röportajını okumadan geçmeyin. Dört okurumuzun ücretsiz katılımıyla İlhan Doğan'ın eğitim semineri geçtiğimiz ay gerçekleşti. Önümüzdeki aylarda da devam edeceği için detayları sosyal medya hesaplarımızdan takip edin ve şansınızı denemeyi unutmayın. Kaçmaz derim! Sevgili dostlar, dergi olarak çok zaman geçmese de sevindirici yorumlar alıyoruz. Güzel işler dönüyor. Detaya girmek istemiyorum, ama ışığa giden yoldaki kapılar yavaşça açılıyor gibi. Kendi çabalarımızla bunları başardığımızı bilmek ve takdir edilmek mutluluk verici. Aynı zamanda bunlar bizi daha da hırslandırıyor. Desteklerinizi bizlerden esirgemeyin. Her ne kadar eleştiriler bizi daha iyi noktaya taşısa da bize asıl güç veren siz okurların güzellikleridir. Dostluklar... Yeşim Özbirinci yesimozbirinci@womendergisi.com
3
130 26
88 98 içindekiler 6 7
Sosyal Medyanın Nabzı #bahargelinceben WoMEN Ekibine Sorduk En sevdiğiniz eşyanız/objeniz nedir?
BLOG DÜNYASINDAN 42 46
Fashion Hotbox İçimden Geldiği Gibi
MODA
KONUK YAZAR
12 20 34 58 60
80
Mercedes Benz IFW 2013'ten Podyum Notları Bloggerlar ile Sokak Modası Purple Life Butik Modayı Bana Sor Moda'da Bahar Esintisi
Gonca Osmanlı - Bahar Yorgunluğu
SAĞLIK 66
Sağlıklı Zayıflama İçin İpuçları
AŞK&İLİŞKİ
MUTFAK
22 26
88 92
Destekleyici Olmanın 6 Yolu İlk Buluşma
Gül Baklavası Çikolata Dolgulu Kurabiye
GÜZELLİK&BAKIM
HOBİ
44
104 KendinYap: Kalemlik
Saçlarda Esen Nostalji Rüzgarları
TEKNOLOJİ
WoMEN YAZAR
94 96
74 76 77 78
Yaratıcı Tasarımlar Tıkla Beni
DEVR_İ ALEM 84
Oksijen Şehri : Ordu
4
Kızıl Gezegen Aşmış Param ve Ben Isıt Beni Bahar Köşe Yazarı "Yirmidört Saat" Yabancı Dil Öğrenmek İçin İpuçları
106
120
66 SPOR 128 130 134
NTV Spor - Spor Servisi Güzel Bir Karına Sahip Olmak Çok da Zor Değil Avrupa'da Türk Bayrağı
MÜZİK 126 İstanbul Film Festivalinde Müzik Dolu Filmler 127 Nisan Şarkıları
116 120
Gülcan Çengel ile Kahve Molası Çember İlhan Doğan ile Riccon Tekniği Mizahla Eğitim
44
52
TELEVİZYON-SİNEMA 106 Dizilere İlham Veren Filmler 112 Türkiye'deki Film Festivalleri WoMEN AJANDA 140 Vizyondaki Filmler 142 Kitap 144 Yaşam ASTROLOJİ 145 Koç Burcu 146 WoMEN Burç Yorumları
94
RÖPORTAJ 52 70 98 122
Leman Sam Fidan Aslan Berna Terziahmetoğlu - Kathre Alper Çam
5
Sosyal Medyanın Nabzı #bahargelinceben
Mayıs Ayının Sosyal Medya Tagı
twitter.com/WoMenDergisi #aslavazgeçemeyeceğimtekşey
■ #bahargelinceben yeniden doğarım , ne de olsa bahar kızıyım. @TugbaTunckaya ■ #bahargelinceben hayal aleminde yaşıyorum. @Zaynaap ■ #bahargelinceben tanınmaz oluyorum alerji beni benden alıyor :(( @sullecan ■ #bahargelinceben hiç eve girmek istemiyorum :-) @Hrs74 ■ #bahargelinceben tüm negatiflikler gider, doğayla birlikte ben de uyanırım... :) nizz
@Bilgekarade-
■ #bahargelinceben ZIP ZIP Zipliyorum @bikeklikcuzdan CUKKA ile rahat ve hizli hareket ediyorum! @bileklikcuzdan ■ #bahargelinceben sümüklü ve pörtek gözlü olurum, çünkü polen alerjim var :(
@gonckaya
■ Vallahi #bahargelinceben asık oluyorum da bu sefer gelmeden oldum! @cenktasdemir ■ #BaharGelinceBen aşık olmam, nezle olurum çok hoşş @ezgiyeniocak ■ #BaharGelinceBen makinemle siyam ikizi olur, her güzelliği fofoğraflarım güneşden başlayarak... @p_melis ■ #BaharGelinceBen kendime gelirim mutlu olurum, yaza hazırlığa başlarım :)) @betlsavi ■ #BaharGelinceBen huzur dolarım, enerji dolarım :) çok şahane bugun çok, yeni hayatın mis günü :) @cizmesizzkedi ■ #BaharGelinceBen: Kavakla rakseden yaz melteminin uğultusu hala kulaklarımda.... @yandimali5555 ■ Polen alerjimden dolayı #BaharGelinceBen yaza kadar hapşururum... @tugbaa20
6
WoMEN Ekibine Sorduk:
En sevdiğiniz
objeniz/eşyanız nedir?
Burcu Mercan - Her çeşit kırtasiye malzemesi, kitap, defter, kalem, dergi vs. Ceren Akkol - Kesinlikle Cep Telefonum. Gülcan Çengel - Telefonum. Renginden ve her işimi halledebildiğinden dolayı hayranım ona. Öyle ki; rüyalarımda hep kaybettiğimi görüyorum. Aslı Bal Yavrular - Bir kadın için cımbızın önemini de yadsımayın lütfen. Bizi ne zor durumlardan kurtarır şipşak, o mucizevi alet. Yami Yağmur Malkoç - Alla allaaa bu soruyu hiç sormamıştım kendime. Fotoğraf çekmeye bayılıyorum, sanırım fotoğraf makinem. Berna Tuğçe Çil - Telefonum tabi ki. Android olduğu için internetle alakalı herşeyi halledebiliyorum ayak üstü. Ceylan Eren - Odamda duvara asılı dünya haritası. Gonca Kaya - Ayy aslında ayırt edemedim heepsini çok seviyorum ama sanırım elimden hiç düşmediği için cep telefonum. Güven Turan - O olmazsa köre yakın bir insan olacağım için tabii ki de gözlüğüm. Gözde Yilmaz - Yatağım. Yeşim Özbirinci - Eski basım, ciltli kitaplarım. İlhan Urgancı - Bi kedi resmi. Bu aralar bayılıyorum ona. Özlem Subaşı - Parfümlerim. Merve Aydın - Diş fırçam. Onsuz gün başlamaz da bitmez de. Pınar Aytuna - Kulaklığım. Zeynep Ceylan - Ajandam not almadan asla.
7
ALIŞVERİŞ LİSTESİ
KADIN Rimmel Apocalips Wow likit ruj 12.99 TL
Zara Ayakkabı 139.95 TL
S
onunda havaların ısın gelişini müjdeledi. Bah muza da yansımaya b şanmak istiyoruz ve nihaye kıp, kalın kazaklarımızı, pa geldi. Havalar ne çok sıcak ne giysem derdini en çok y size yardımcı olmak istedik modasına uygun olarak seç Oscar almış bir film ve kla bir kitap önerimiz var.
Forever New Tablet Case 69.90 TL
H&M Ceket 99.95 TL
Forever New Etek 99.90 TL
8
Nayad Bal Bileklik-Lidyana 39.90 TL
Pull&Bear Neon Çanta 49.95
Uğultulu Tepeler-Emily 19.90 TL
Eclat-Oriflame Traş Sonrası Nemlendirici Losyon 9.00 TL
ALIŞVERİŞ LİSTESİ
ERKEK Pull&Bear Military Ceket 99.95 TL
nmaya başlamasıyla bahar harın neşesi ve canlılığı ruhubaşladı. Cıvıl cıvıl giyinip kuet o soğuk günleri geride bıraaltolarımızı kaldırmanın vakti k ne de çok soğuk olduğu için yaşadığımız bahar günlerinde k. Yeni sezon ürünlerden yılın çimler yaptık. Bir de sizin için asiklerin vazgeçilmezlerinden
Star Wars Kulaklık 50.00 TL
Superga Erkek Ayakkabı 119.00 TL
Puma Spor Çanta 149.50 TL
Operasyon Argo DVD 19.90 TL
Bronte
H&M Kapüşonlu Sweat 49.95 TL
9
MODA & STİL
MODA & STİL Zeynep ceylan
mercedes benz
istanbul fashion week 2013'ten "podyum notlari"
TANJU BABACAN Tanju Babacan kış koleksiyonunda kasvetin izlerini siler gibi eğlenceye davet ediyor. İlham perisi Nil Karaibrahimgil'in sempatik yanı bütün koleksiyona dokunmuş. Yumurta desenli silüetler abartıya kaçmadan her ortama uyabilecek zarefette. Look hakimiyeti ve renk geçişleri ile alakasız bir desenin nelere dönüşeceğini başarıyla kanıtlıyor. ►
12
ECE GÖZEN Umut vaat eden isimlerden biri Ece Gözen Vogue Talents ödülüyle zaten burada olmayı hak ettiğini gösteriyor. Dalış elbiselerinin kumaşlarının bir gün bu kadar popüler olacağını ve bu kadar sevileceğini kim tahmin edebilirdi. İllüzyon oyunları ile rahat dokunuşları olan sportif couture tadında yenilikçi tasarımları, bilim ve teknolojiyle iyi bir birleşim içinde az ama kaliteli looklara hayranlıkla bakıyoruz. Ve gelecek için onu sıkı takibe alıyoruz.
ATIL KUTOĞLU Kadınların ne istediğini bilen tasarımcı geleneksel tarzından ödün vermeden yalın ve düzgün hatları olan kolaylıkla giyilebilir parçalardan oluşan koleksiyon şüphesiz her kadının arzu nesnesi olacak. Muhteşem işçilik, aztek ve boho desenlerle kaynaştırılan koleksiyon son derece modern çizgilerde ve 20'lerin izleri ile süslü. ►
13
BEGÜM SALİHOĞLU İstanbul moda haftasının aranan taze kanı Begüm Salihoğlu. Zarif danteller, şifon düğümler ile süslü couture performansı ile moda haftasına adeta ışıltı kattı. Nötr renk hâkimiyeti özenle yapılan işçilik koleksiyonun büyüsünü ortaya çıkarmış.
NİHAN BURUK Nian by Nihan Buruk adıyla sergiledi ikinci koleksiyonu "Departman İnsanları" alt temasında provokatör kadınlar yer alıyor. Sert imajlar keskin hatlı kalıplarla, fütüristtik detaylar, takım üzerine kurulu bir koleksiyon sergiliyor. ►
14
MEHTAP ELAİDİ Moda haftasının açılışını yapan tasarımcı Mehtap Elaidi koleksiyon geçişi ile sadelik ön planda. Ev rahatlığındaki koleksiyonun en dikkat çekeni pijama formaları, iç dış arasında orta noktayı bulan tasarımcı bu sezon renk bloklarını geometriyle birleştirerek. Koleksiyonu en canlı renk olan kırmızı ile dikkatleri üzerine çekiyor.
HAKAN AKKAYA Aristokrat, seksi birazda fetiş bütün kelimeler Hakan Akkaya’nın kış düşleri. Arzu uyandırıcı çizgiler, uzun eteklerin feminen bir karizması var. Her podyumunda aykırılığını ortaya koymayı seven erkeklerin başlarını sararken, bayanları en çıplak halinde bırakıyor.
NİHAN PEKER Bu sezon yürüş yolculuğu anlatıyor. "Rohe'nin yürüşü" isimli koleksiyonu temiz görünümler içeriyor. Her sezon yenillik katmasıyla meshur genç tasarımcı bu koleksiyonda desen oyunlarına ağırlık veriyor. Gömlekler yine öne çıkan parçalar, dizde biten etekler sozunda yırtmaçlarla süslü bu kış fit ve sade olmanın stil kodlarını veriyor. ►
15
NİYAZİ ERDOĞAN Erkek koleksiyonlarında her zaman Türk kültürünü kullanmaktan kaçınan Niyazi Erdoğan, bu koleksiyonda daha ciddi görünümlerin arayışında. Tek renk hakimiyeti Atilla-Han dan ilham alınan bu koleksiyondaki tüm erkekler cesur bakışlarla podyumda.
SİMAY BÜLBÜL Her sezon deriyi baştan yaratan tasarımcı bu sezonda renklerin en saf hali beyaz ve siyahla kucaklıyor bizi "Aşk mektupları" adını verdiği koleksiyon, siyahla başlayıp vahşi transparanlarla dişileşirken beyaz kısmı ile kadının en naif haline dönüyor. Aşkın her hırçınlığını kesiklerle anlatıyor. ►
16
ÖZLEM KAYA Her sezon baştan çıkarıcı siluetlerle karşımıza çıkan Özlem Kaya bu koleksiyon mükemmel uyum, materyal işleyişi ile yine üst sıralarda koleksiyon çıkarıyor. Kış sezonun yıldızı bronz, altın çağın bitmeyeceğini gösteriyor. Spor couture işçilik rahatlığın izinde retro beller, yuvarlak omuzlar, erkek stilli yüksek ayakkabılar ve sıcağın tanımı kapitone ile bu sezon kimse üşümeyecek.
ELİF CIĞIZLIOĞLU Couture anlayışını her sezon başarıyla kullanan tasarımcı bu koleksiyonu ile arzu nesnesine dönüşen parçalar yaratıyor. Kadının dişi gücü kesikler arasından ben burdayım diyor adeta doku oluşturma tekniği minimalizmin yeni kodlarını yazıyor.
ÖZGÜR MASUR Soul by Özgür Masur ismiyle iki sezondur pret a porte koleksiyon sunuyor. Bu sezon yalın formlar ve zengin dantel örgü materyallerle öne çıkan parçalar hazırlamış. Koleksiyonlarına isim vermeyi sevmeyen tasarımcı işçiliğin ön planda tutuyor. Lüks ve gösteriş, vücudu saran kalıplar, transparan detaylar ve lale desenin ilginç anlatımıyla birleşmiş. ■
17
Bloggerlar ile Sokak Modası Zeynep ceylan
Sportif Moda karmaşık hayatımıza rahatlık katıyor. Bu sezon rahat görünen her parça cool. En favori parça ise bomber ceketler...
http://www.fashionhousebyzeto.com/
Çizgi film kahramanlarının modada hızlı yükselişine ayak uyduruyoruz. Fenomen kahraman yaramaz Bart Simpson, Jeremy Scott ile sokak modasındaki yerini aldı.
20
advocatescloset.blogspot.com
Romantik güpürler çeyiz sandıklarından çıktı bile. Bu yaz da sokağın favorisi romantik çiçekler.
etrangeresinsights.blogspot.com
Kamuflaj desenler kış görevini bahara devrediyor. Provokatif asker leydiler Michael Kors podyumuna geçmişken, bu askeri sokaklara taşımamak olmaz.
styleglaze.blogspot.com
AŞK & İLİŞKİ
D
Destekleyici Olmanın 6 Yolu
22
E
vli olmanın en iyi yanlarından biri, işler sarpa sardığında yanınızda sizi destekleyecek birinin olmasıdır. Tabii yeni başlamış ilişkilerde de sizi önemseyen birinin varlığını bilmek zor zamanlarınızda yardımcınız olacaktır. Eşinizin stres altında olduğu zamanlarda onun yardım çağrısını bile beklemeden desteğinizi göstermeye başlayın. İşte eşinizin fazladan sevginize ihtiyaç duyacağı 6 durum:
1. İşteki önemli günlerinde: Stresli görünmüyor bile olsa işteki o önemli günü aklından çıkmıyordur. Yardımcı olmak ister misiniz? “Hazır mısın?” diye sormayın. Bunun tek cevabı “Evet” olur ve bu cevabı verirse de yapacak bir şey kalmaz. “Hayır” derse de kötü hisseder. Bunun yerine “Toplantı/sunum/zam isteğiyle ilgili nasıl hissediyorsun?” diye sorun. Bu, üzerinde tartışılacak konuyu açar ve böylelikle desteğinizi gösterebilirsiniz. Ona inandığınızı, onunla gurur duyduğunuzu söyleyin ve önceki başarılarını hatırlatın. Başka bir yardım yöntemi ise söyleyecekleri şeyi çalışmayı teklif etmektir. Patron, müşteri veya başka ilgili kişinin yerine geçip hazırlandığı şeyi size söylemesini isteyebilirsiniz. Fikrinizi sormadıkça eleştiride bulunmayın. Yardımcı olmaya çalışsanız da bu bazen eleştiri gibi görünebilir. 2. Kötü bir gün geçirdiklerinde: Patronuyla atışmış, küçük bir kaza atlatmış, en sevdiği tişörtüne kahve dökmüş olabilir. Morali önemsiz bir sebepten bozuk olsa dahi eşinizin mutlaka desteğinize ihtiyacı vardır. Bu kollarınızı açıp sarılmanız, omuzlarını ovmanız veya ona bir kadeh şarap getirmeniz kadar basit olabilir. Konuyla ilgili konuşmak isteyip istemediğini sorun, bazıları bunu ister, bazıları da istemez. İki türlü de sorun yoktur. Sonunda modu değişecektir. Ve de öfkesinin sizinle igili olmadığını unutmayın ve duruma alınmayın. ►
23
3. Büyük bir karar vermeleri gerektiğinde: Her bir seçimin avantajları ve dezavantajları üzerine konuşun. Bu sizi de doğrudan etkileyen bir durumsa fikrinizi söyleyin fakat tavsiyenize uymasını beklemeyin - uymadığı takdirde de kötü hissetmeyin. Tavsiyeniz yoksa konuya dahil olmayın. Konuyla ilgili konuşmanın faydası olur ama konu hakkında bilgisi olmayan birinin fikir belirtmesi hoş değildir. 4. Ailevi bir problemleri olduğunda: Eski bir söze göre ailenizi seçemezsiniz ve aileyle ilgili sorunlardan da kaçamazsınız. Söz konusu akrabayı sevemiyor veya tanımıyor bile olabilirsiniz ama yardımınıza ihtiyacı olup olmadığını mutlaka sorun. Büyük ihtimal yoktur, yine de bu tavrınız ona ihtiyacı olduğunda yanında bulunacağınız duygusunu verir. Vefat eden bir yakınının başucundayken elini tutmanız veya kardeşinden yakınırken onu dinlemeniz bile yeter. 5. Size kızdıklarında: Bu sezgisel bir durum olabilir fakat partnerinizle tartıştığınız zamanlar onun size en çok ihtiyacı olduğu zamanlardır. Anlaşmazlıkları ele alış şekliniz, ilişkinizin geleceğiyle ilgili önemli ipuçları verir; birine kızdığınız halde hala bir takım olduğunuzu hissettirmek mümkündür. Peki bunu nasıl yapacaksınız? Saygılı davranın,isim takmayın ve onu küçük düşürmeyin. Bağırmayın, mümkünse tartışmaya devam edin. Değilse bunun ve ilişkinin sizin için önemli olduğunu ve kızgınken konuşarak zarar vermek istemediğinizi söyleyin. 6. Maddi açıdan sorunları olduğunda: Maddi sorunlar can sıkıcı ve engelleyici olabilir. Bu tür sorunları olduğunu biliyorsanız konuyu önce onun açmasını bekleyin. Açmadığı takdirde evliyseniz veya hesaplarınız bir şekilde ortaksa bu aynı zamanda sizin de sorununuzdur, bu durumda neler olup bittiğini sormak hakkınızdır. Size geri veya hiç ödeyemeyeceğini düşündüğünüz miktarda borç vermeyi aklınızdan çıkarın. Bu, özellikle kısa bir süredir beraberseniz önemli bir konu olabilir. Ayrıldığınız takdirde alacaklı olarak eski sevgilinizin peşinden koşmak hoş olmaz.Zor durumlarda en önemli şey partnerinizin her zaman yanında olacağınızı bilmesidir. ■
24
25
AŞK & İLİŞKİ Aslı Bal Yavrular
İLK BULUŞMA İlk buluşma önemlidir. İlişkinin devamı bir nevi ilk buluşmaya bağlıdır çünkü. Hatırlarsanız geçen sayıda kadınları etkileme yollarından bahsetmiştik. Şimdi ise bütün o zor süreci atlatıp ilk buluşmaya hazır haldesiniz. Peki ilk buluşmayı unutulmaz kılmak için nelere dikkat etmek gerekir.
26
► Öncelikle gideceğiniz mekanı seçerken özenli davranmanız gerekir. Eğer yemeğe veya bir şeyler içmeye gidecekseniz, salaş mekanlardan uzak durun. Bu karşınızdaki kadının, ona önem vermediğiniz düşüncesine kapılmasına neden olabilir. Hafif müzikli sıcak mekanlar uygun bir seçim olabilir. ► Şıklığınıza dikkat edin. Gideceğiniz mekana uygun giyinin. Eğer spor giyinecekseniz de, küçük detaylarla şıklığınızı yakalayabilirsiniz. Mesela jean pantolon giyecekseniz, üzerini gömlek ya da klasik bir ceketle kombinleyebilirsiniz. ► Kişisel bakımınıza özen gösterin. Kepekli ya da jöleli yapış yapış saçlar, sararmış dişler, kokan bir ağız, sizi ideal erkek konumundan hızlıca uzaklaştıracaktır. Temiz ve doğal görünün. ► İyi bir dinleyici olun. Kadınlar özellikle kendileri hakkında konuşmaktan hoşlanırlar. Bırakın anlatsın. Siz de büyülenmiş gözlerle hayran hayran ona bakmanın keyfini çıkartın. ► Ağır adımlarla ilerleyin. Aceleci davranmak sizi sadece itici gösterir. Unutmayın kadınlar da zor erkeklerden hoşlanır. İlişkiyi doğal seyrine bırakın. ► Gelecek planlarınızdan bahsederken, belirsizlik içeren ifadelerden uzak durun. Evliliğe tamamen uzak görünmek de fazla evlilik meraklısı görünmek de kadınlar için iticidir. Mümkünse ilk buluşmada bu tür konulardan uzak durun. ► Aynı şekilde fazla ana kuzusu ya da aile bağları kopuk erkekler de kadınlar tarafından pek cazip bulunmayacaklardır. Her konuda dengeyi koruyun. ► Eğlenceli konulardan konuşun. İstatistiklere bakılırsa, kadınların kendilerini güldürebilen erkeklerle oldukları açıkça ortada. Mizah yeteneğinizi konuşturun. ► Ve her güzel şeyin bir sonu var. Gecenin sonunda, evine bırakmayı teklif etmek, kesinlikle size artı bir puan kazandıracaktır. Ancak siz siz olun, kahve içmeyi teklif etmeyin. ■
27
GÜZELLİK & BAKIM Gonca Kaya
U
zun bir süredir vintage ya da retro dediğimiz nostalji rüzgarları bizi fazlasıyla etkisi altına almış durumda Tarihe baktığımızda modanın da dönem koşullarından bir hayli etkilendiğini görebiliriz. 1920’lerde flapper kızların etkisi ancak İkinci Dünya Savaşı’na kadar sürdü. Savaş nedeniyle insanlar da, kıyafetler de, saçlar da daha yalın bir hal aldı. Savaşların bitiminden sonra insanlar kendileriyle daha çok ilgilenmeye başladı, kadınlar artık daha bakımlıydı ve o zamanın pin-up* kızları ortaya çıktı. *Pin up: 1980'lere kadar çekici ve güzel bir kadının nasıl olması gerektiğini gösteren poster, resim ve modellere deniyor.
Saçlarda Esen Nostalji Rüzgarları 28
1950’li yıllar adeta modanın yeniden doğuşuydu. Saçlar ve hatta etekler daha kabarık, daha feminen bir hal aldı. Elbette 1950ler, güzel ve çekici kadın denince akla ilk gelen isimler Marilyn Monroe, Brigitte Bardot, Audrey Hepburn ve Elizabeth Taylor bu dönemin ikonlarıydı. Hafif dalgalı ve hacimli saçlar o dönemin vazgeçilmezleri! Bigudiyle yapılmış sağlam bukleler, yağlı ya da krepelenmiş kabarık saçlar, bombeler, bandana ya da eşarplar… Saçlara o kadar önem veriliyordu ki her an, her yerde hatta deniz kenarında ya da rüzgâr da bile saçlar hep aynı, hiç bozulmuyordu. Bu dönemin kadınlarının kendilerine bu kadar güven duymalarının en büyük nedeni de buydu belki de. ►
29
60ların şüphesiz en unutulmaz ve günümüzde de oldukça yükselişte olan saç trendi tepesi kabartılmış atkuyruğu, mutlaka ensede ya da ense hizasında olmalı ve o dönemin olmazsa olmazı krepe ile saçlara olabildiğince hacim verilmelidir. Bir diğer önemli saç trendi ise kenarları kıvrık çene hizasındaki flip saçlar. Saçların ortadan değil de olabildiğince yandan ayrılması da gözden kaçmayacak trendlerden. O dönem saç modasını daha iyi anlamak için Mad Men gibi günümüz popüler dizilerine de bir göz atabilirsiniz.
60ların sonlarına kadar burjuvazinin hâkim olduğu, moda dünyasında fazlasıyla elit ve “derli toplu” görünen saçlar da hippie akımıyla beraber daha salaş, günlük kullanıma daha uygun saç modelleri kullanılmaya başlandı. Bohem tarzın öncülüğünde, İngiliz aktris Twiggy sayesinde popüler olan kısa saç trendi; kadınlar için yeni ve alışılmadık bir saç stiliydi. Aslında biz bu saçı Hülya Koçyiğit’in "Kınalı Yapıncak" filminden hatırlıyoruz ama bizim pek benimsediğimiz bir saç stili değildi. ►
30
70li yıllar ise diğerlerine göre çok daha farklıydı. Dünya çapında yayılan özgürlükçü anlayıştan elbette moda da nasibini aldı. O dönem var olan sisteme karşı olduklarını belirten ve polis tarafından serseri olarak adlandırılan “punk” akımı ortaya çıkar. 50 ve 60ların tam tersine; 70lerde daha dağınık, gelişi güzel bırakılmış izlenimi veren saçlar görüyoruz. Yıka-çık tarzı doğal haline bırakılmış saçlar o dönemin asi ruhunun bir göstergesi. Filiz Akın ve Gülşen Bubikoğlu’nun doğal, kabarık ve hafif dalgalı saçlarını unutmak ne mümkün. İşte size nostaljik saçlar elde etmeniz için yardımcı olacak birkaç öneri: • Bigudiyle ya da saç maşasıyla bukleler elde edebilir ve bozulmaması için saç spreyiyle sabitleyebilirsiniz. • Krepe tarağı işinizi çok kolaylaştıracak ve saçlarınızın daha hacimli görünmesine yardımcı olacak. Unutmayın ne kadar kabarık o kadar iyi! • Saç bandı ya da bandanalar günlük kullanım için de çok avantajlı, saçlarınızı toplayın ve bandanayla stilinizi yaratın. Sadece 50ler ve 60larda değil bu sezon da çok moda. • Topuzlar ve bombeler içinse bolca tel tokaya ihtiyacınız olacak. ■
31
Purple Life 34
BUTİK
Eda Nakıboğlu
B
MODA & STİL
utik cephesinde yeni keşfimiz İstanbul, Alkent Çarşı'da 3 ay önce açılmış olan Purple Life Butik. Butiğini ve butik macerasını, modaya olan tutkusunu, müşterileriyle ilişkisini Esra Karataş'ın kendi sözlerinden dinledik.
Bu butiği cazip kılan şey, alışverişin her zaman için ikinci planda olması. Esra Hanım'ın önceliği her zaman için samimiyet. Öyle ki, sırf bir kahve içip muhabbet etmek için butiğe uğrayanlar olduğunu duyuyoruz. Eskiden beri butiklerden alışveriş yapan biri olarak bugüne kadar en muzdarip olduğu konu, diğer butik sahiplerinin müşterilerin gözünü boyaması ve ürün bilgisi hakkında dürüst olmaması olmuş. Dolayısıyla bu konuda özellikle hassas. Purple Life Butik'te styling'e ve aldığınız ürünleri nasıl bir kombinle, ne tarzda giyebileceğiniz konusunda danışmanlığa da çok önem veriliyor. Esra Hanım, genel olarak butiğin tarzını kendine çok uzak bulan kişileri bile onlara uygun kombinler ve ürünlerle butiğe çektiğini belirtiyor. Ancak en çok satılan parçaların her zaman kendisinin de en çok beğendiği parçalar olması tesadüf değil. Konu sevdiği ve inandığı bir ürün olunca çok farklı bir motivasyonla, büyük bir heves ve heyecanla çalıştığını hatta bu sebeple çokça, işini ne büyük bir aşkla yaptığının gözlerinden bile belli olduğuna dair tepkiler olduğunu ekliyor Esra Karataş.
Modanın hayatındaki yerine gelecek olursak, Esra Hanım'ın geçmişinde kişisel sebeplerden dolayı yarıda bıraktığı bir moda eğitimi var ama moda, her daim onun hayatında büyük rol oynamış. Butik açmadan önce de evinin neredeyse butik gibi olduğuna değiniyor. Alışverişi çok seven biri olarak, bilinçli alışveriş yapabilmek adına en çok dikkat ettiği nokta ise geri dönüştürülebilir / yeniden kullanılabilir parçalara yatırım yapmak. Hemen hemen hiçbir kıyafetini atmadığını, ilham geldikçe onları revize ettiğini söylüyor. Butikte hazır ürünlerin yanı sıra Esra Hanım'ın kendi tasarımlarını da bulabilmek mümkün. Son olarak isim seçiminde neden 'Purple Life'a karar verdiğini sorduk. Bize kendisine en çok enerji veren rengin mor olduğunu ve tarihten beri en zor bulunan boya rengi olduğu için lüksü temsil eden renk olduğu için bu ismi seçtiğini söyledi. Bu butiğe göz atmayı düşünenler için; fiyat aralığı özel dikim ürünler haricinde 50 - 200 tl aralığında. Purple Life butiğin Instagram'dan anlık güncellemelerini takip için: @purpleboutiquee ■
35
Sırada Esra Hanım'ın styling'iyle 5 farklı tarza ve ortama hitap edecek 5 kombin var: 1 2 3 4 5
-
Ciddi ve Şık Asil ve Hanım hanımcık Rahat & Oryantal Dinamik ve Renkli Maskülen ve İddialı
36
37
38
39
40
41
"Çok gündemde olan Michael Kors sanırım favorim. Onun yaptığı her şeyi seviyorum, ayakkabılarından kol saatlerine kadar. Büyük hayranıyım."
42
BLOG DÜNYASI
WoMEN: Emma bize kendinden bahseder misin? Emma: Merhaba! Massachusetts'in Amherst kasabasında okula gidiyorum ve 22 yaşındayım. NewYork'ta büyüdüm. Amherst Üniversitesi'nde psikoloji okuyorum. Gelecek Mayıs'ta mezun oluyorum. Gerçek dünyaya adım atmak için heyecanlıyım. Mezuniyetten sonra NewYork'a geri dönmeyi planlıyorum. Psikolokluk mesleğini yapmak istememe rağmen, okurken keyif aldım. WoMEN: Peki, blog yazmaya nasıl başladın? Neler yazıyorsun? Emma: Kombin oluşturmak için açtım. Pinteresti çok seviyordum. Internette bulduğum aksesuarları ve kıyafetleri topluyordum. Pinterestte diğer moda bloglarına bakıyordum ve geçen yaz yapacak hiçbir şeyim yokken, kendi sitemi açmaya karar verdim. Başta ne hakkında yazmam gerektiğine emin olamadım ve genel trendler ve moda haberleri ile yazmaya başladım. Annem kendi kombinlerimin fotoğraflarını paylaşmamı önerdi ve sitemde bunları paylaşmaya başladım. Daha samimi bir bakış açısıyla son stilleri yayınladığım kişisel bir moda blogu haline geldi. WoMEN: Kariyerinle ilgili planların neler? Emma: Gerçekten moda alanında kariyer yapmak istiyorum, fakat modanın hangi alanında yapmak istediğime henüz emin değilim. Saks veya Bloomingdales gibi mağazalarda müşteri olmakla ilgilenmeme rağmen bu noktada her şeye açığım. Bu bir şirketin ya da online bir mağazanın stil danışmanı olarak ya da olmayarak bir şekilde kendi moda işimi en sonunda kurmayı umuyorum. WoMEN: Daima üzerinde görebileceğimiz parçalar nelerdir? Emma: Tam şu an deri giyiyorum. Deri ceket, botlar ve hatta tulum bile görebilirsiniz. Daima Steve Madden Branddit ve Micheal Kors Bromley Flat High botlarımı giyiyorum. WoMEN: Beğendiğin moda tasarımcıları kimlerdir? Emma: Çok gündemde olan Micheal Kors sanırım favorim. Onun yaptığı her şeyi seviyorum, ayakkabılarından kol saatlerine kadar. Büyük hayranıyım. Nasty Gal ve Lulus gibi mağazalarda bulunabilen Solemio markasını da seviyorum. Harika tarzı olan bütçeye uygun bir marka. Özellikle elbiselerine takıntılıyım. ►
43
WoMEN: Stilini nasıl tanımlıyorsun. Bize birkaç örnek gösterebilir misin? Emma: Trendlere göre giyiniyorum fakat biraz hatları çıkaran tarzda. Yeni trendleri dolabımdakilerle birleştirmeyi seviyorum, fakat bulunmaz parçalarla iddialı görünmeyi seviyorum. WoMEN: Blog yazmak dışında ne yapıyorsun? Emma: Halen daha öğrenciyim. Dolaysıyla ders çalışarak zamanımın bir kısmı geçiyor, çünkü psikoloji üzerine bitirme tezimi tamamlamaya çalışıyorum. Bunun dışınd arkadaşlarımla da takılıyorum. Birlikte partilere ve barlara gidiyoruz. Çok fazla boş zamanım olunca, kesinlikle kendimi blog yazmaya adıyorum ve yazılarım için bir şeyler araştırıyorum. Genelde bu online alışveriş şeklinde oluyor. WoMEN: Peki, senin fashionhotbox'ın içinde neler var? Emma: Şu an, anahtar parçalarım deri, peplum, çıtçıt ve ayakbileği askıları. Bunlar benim hotbox'ım. WoMEN: WoMEN okurları için neler söylemek istersin? Emma: Evet! Moda bütün dünyadaki farklı insanlarla bağlantı kurmak için bir araç. Türk modasından sık sık ilham verici bir şeyler buluyorum. Gerçekten harikasınız. ■ Blog: http://fashionhotbox.com
44
iniz. s l e z ö çin Bizim i YİN
E S M Ü GÜL
45
BLOG DÜNYASI
e G l d n iği G e d m i i b ç i İ Büyüklere Masallar
b
logların eskiye nazaran daha ciddiye alındığını düşünüyorum.İstendiğinde bloglar arası çok iyi organize olunabiliyor. Geçmişte bunun örneklerini gördük. Mesela birkaç kere blogger engellemesi ile karşı karşıya kaldık ya da yardım kampanyalarına destek verdik sesimizi çok kısa sürede duyurduk çözüme ulaştık."
46
WoMEN: İçimden geldiği gibi blogunun sahibesi kimdir, biraz kendinden bahseder misin? Kimliğini ne kadar gizli tutuyorsun bilmiyorum ama genel çerçevelerle kendi kelimelerinle tanıyalım biraz seni. Ebru: Kendimden bahsetmeden önce WoMen Dergisi ekibine sayfama göstermiş olduğu ilgiden ötürü teşekkür etmek isterim. Bugüne kadar gerek sayfamda gerekse diğer sosyal ağlarda kendimden fazla bahsetmemiş olabilirim ancak kimliğimi özelde tutmak için çokta çaba sarfettiğim söylenemez.Merak edenlerin sorularını cevaplıyorum.Sadece özgürce yazabilmek, iş ve sosyal çevremde rahatsız olmamak adına bloglamaya başladığım ilk günden itibaren aldığım bir karardı ortam sanal olduğu için ne ile karşılaşacağınızı bilemiyorsunuz.Hobi olarak yaptığım işin beni mutsuz etmesini istemedim belki de... Kısaca 30'lu yaşların sonuna yaklaşmış,İzmir'li, Mühendis,bir çocuk annesi olarak tanıtabilirim kendimi. Blog dünyasında altıncı yılım.İş,okul,ev üçgeninde yoğun bir tempom var buna rağmen kişisel beğenilerimi anlattığım blogumu ihmal etmemeye çalışıyorum. WoMEN: Blog açamaya nasıl karar verdin? Ebru: Fakülte yıllarından samimi bir arkadaşımla yıllar sonra bir araya geldik sene 2007 idi. Sohbetlerimiz esnasında bloglama yaptığından bahsetti.Nedir? Nasıl bir şeydir? derken ilk blogla yazma serüvenim başladı. Buna Nisan 2008’de İçimden Geldiği Gibi~~~' de katıldı. Oldukça sıkıntılı bir dönemdi, yazmanın benim için bir terapi olacağını düşündüm. Blogun ismi de böyle şekillenmiş oldu. WoMEN: İki binin üzerinde takipçin var. Bunu neye borçlusun? Sence başarılı bir blogger olmanın sırrı ne? Ebru: Bu şekilde değerlendiriliyorsam ne mutlu... Bu iş komplike bir iş aslında.Hâlâ bazı şeyleri çözmeye anlamaya çalışıyorum.Bana göre başarının bütünü birden çok parçadan oluşuyor. Öncelikle bloglama gönül işi sonra sabır gerektiriyor. Sabretmekten kastım yazma sürekliliği ve sıklığı. Elbette bu da tek başına yeterli değil. Orjinal içerik seçimi ve yazma konsantrasyonunuzun yüksekliği de önemli. Kendimce kurallarım var mesela Sosyal sorumluluk projeleri ve reklam harici yayınlayacağım içeriğin daha önce nerelerde yayınlandığını önceden araştırıyorum.Genelde konuyu ilk işleyen olmak istiyorum.Eğer başkası yayınlamışsa yazmaktan vazgeçiyorum. Herkesçe bilinen konuları yazmamaya özen gösteriyorum. Bunun dışında güncelliğini kaybetmeyecek seçimler yaptığımı düşünüyorum. Nitekim blogger istatistiklerine göre 2009 yılında yayınladığım yazım ziyaretçiler tarafından hâlâ okunmaya devam ediyor. Bir kitleye hitap ediyor, tavsiyelerde bulunuyorsanız dikkat etmeniz gereken hususlarda doğuyor zaman içinde. Özellikle insan sağlığını etkileyebilecek hem ruhsal hem de bedenen zarar verebilecek, yanlış anlaşılmalara neden olabilecek konuları da yayınlamamaya çalışıyorum. ►
47
Yeni başlayacaklar için kopyala -yapıştır yöntemiyle ile iyi bir blogger olunmayacağını da belirtmek isterim. Okuyucu yazının kopya olduğunu ilk etapta anlamayabilir ancak bu durum arama motorlarının gözünden kaçmıyor sayfaya ona göre bir değer biçiyor. Başkalarının yaptığı işleri tekrarlamak yerine yeni fikirler üretmek ,farklı bir sunum yapmak sayfanıza olan ilgiyi artırabilir. Blog tasarımı görsellik açısından önemli olabilir ancak bunun izleyici sayısını etkilediğini düşünmüyorum. Blog dünyasında çok iyi tasarımda ancak izleyici sayısı az olan blogları gördüğümüz gibi oldukça sade düzenlenmiş izleyici sayısı yüksek bloglara da rastlayabiliyoruz. Bunların dışında okuyucuyu fazla sıkmamak gerekiyor, yazıları uzun tutmak çok özele girmek ya da ağdalı bir dil anlatımı antipatik olabilir. Tapaj hataları dışında dilbilgisine dikkat edilmeli. Küfürlü ve argolu ,içeriğinde çok fazla cinsel öğe barındıran dil anlatımı benim hoşuma gitmiyor mesela. Bu anlamda okuyucuyu evinize gelen bir misafir gibi düşünebilirsiniz. WoMEN: Blog camiası son dönemlerde çok tartışıldı. Kimi blog olayını pek ciddi görmedi, kimi bu işi uzmanlık alanı gibi görüp ciddi ele aldı. Kimi blog sahipleri kitap çıkardı. Büyük bir okur kitlesi oluşturdu ama kimi de küçümsedi. Blog dünyasındaki tartışmaları nasıl değerlendiriyorsun ve dünden bugüne bloglar için gözlemlediğin nedir? Ebru: Hobi amaçlı başlamış olsam da ben bu işi başından beri ciddiye aldım. Gelip geçici bir oyalanma aracı olarak görmedim. Yazmayı bırakmamı gerektirecek ciddi bir neden olmadıkça devam etmek isterim çünkü altı yıl önceki hevesimi koruyorum. Bloglar sayesinde bugüne kadar çok şey öğrendim,öğrenmeye de devam ediyorum. İnternette diğer sosyal ağlardan aynı tadı alamıyorum Çünkü internet benim için önce blog demek. Ekran başına geçtiğim zaman önce blogumu açar sonra diğer blog sayfalarında ne var? diye bakmaya başlarım. Eskiden sayıca daha azdık.”Blog” kelimesi bu işle uğraşmayanlara yabancıydı.Zaman içinde ki; bunda gazete ve televizyonların katkısını unutmamak gerek blog sayısında hızlı bir artış oldu. İçerik olarak birbirine benzeyen blog çok ama kim neyi istiyorsa, nasıl mutlu oluyorsa onu yayınlıyor. Blogger olmanın en güzel taraflarından biri işte bu yani özgür olmanız. Ben blogların eskiye nazaran daha ciddiye alındığını düşünüyorum.İstendiğinde bloglar arası çok iyi organize olunabiliyor. Geçmişte bunun örneklerini gördük. Mesela birkaç kere blogger engellemesi ile karşı karşıya kaldık ya da yardım kampanyalarına destek verdik sesimizi çok kısa sürede duyurduk çözüme ulaştık. Kendimden örnekler de verebilirim.Bir arkadaşımın mağduriyeti ile ilgili yazı yayınlamıştım.Üzerinden iki gün geçmemişti ki sorunun halledilmesiyle ilgili bakanlık düzeyinde mail aldım. ►
48
Neticede yazdıklarınızın birileri tarafından ciddiyetle okunması insanı mutlu ediyor.Çok büyük olmasa da severek yaptığım hobim maddi anlamda bana kazançta sağlamaya başladı.Bloglara değer vererek reklam almamızı sağlayan ,vergisini de ödediğimiz artık herkesçe bilinen bir sistem kuruldu bizde buna dahil olduk. Bence blogların şu an ki gücünü gösteren önemli bir kanıttır bu. WoMEN: Blog'unda ne tarz konulara yer veriyorsun ve neden bu konuları yazıyorsun? Ebru: Eski yıllarda izleyici modülü yoktu.Gün içinde sadece ziyaretçi sayısına bakarak bir değerlendirme yapılıyordu.Zaman içinde blogger kendini yeniledi ve bu modülü ekledi. İlk zamanlar özel konulara, günlük sıkıntılara yer verirken sayfama gelen yeni ziyaretçiler yazacaklarımı şekillendirmeye başladı. Sadece bayanların okuduğu bir blog iken erkek izleyici sayısıda artmaya başladı. Bunun üzerine özelimi paylaşmak yerine yaşanmış ilginç hikayeler bulup yazmaya başladım. Gösterilen ilgiden oldukça memnundum ancak hikayelerim kaynak gösterilmeden birçok yerel site ya da şahıs tarafından çalındı.Bir süre sonra şevkiniz kırılıyor çalan şahıslara gelen tebrik yorumlarını okudukça emeklerinize üzülüyorsunuz. Daha sonra ilgimi çeken, beğendiğim teknolojik ya da sanatsal tasarımlar üzerinde yoğunlaşmaya başladım.Araştırma konusunda iyi sayılırım.Doğum sonrası okumaya fırsat bulamadığım için ansiklopedik yayınlara yönelmiştim.Şimdi sadece onları okuyorum.Hoşuma giden araştırma yazılarını paylaşmaya devam ediyorum.Bu arada tavsiye niteliğinde çektiğim gezi fotoğraflarını da ara ara yayınlıyorum.İlgi alanlarımın dışına çıkmıyorum.Blogda ki amacım,okuyucuya eğlenceli zaman geçirtmek bunun yanı sıra öğretici birşeyler gösterebilmek. WoMEN: Sosyal medyayı ne seviyede kullanıyorsun ve faydalarını neler oldu senin için? Ebru: Ben diğer sosyal ağlara hep geç katıldım.O nedenle çok ta iyi olduğumu söyleyemiyeceğim.Önceleri hiç ihtiyaç duymamıştım.Ancak yazıları buralardan takip etmek isteyenler çıkınca bu hesapları açmak zorunda kaldım.Twitter olayına zaten hiç ısınamadım.Ekstra ziyaretçi akışı sağlıyor ama hiçbiri blogger’ın yerini tutmuyor. WoMEN: WoMEN okurları için ne demek istersin? Ebru: Bloglar sayesinde pek çok güncel bilgiye sahip olabilir, eğlenceli dakikalar geçirebilirsiniz. Hatta blogunuz yoksa sizde bugünden başlayabilirsiniz. ■ Blog : http://icimdengeldigigibii.blogspot.com/
49
RÖPORTAJ Y. Yağmur Malkoç
LS
Leman Sam
Leman Sam ile röportaj yapmak benim için inanılmaz bir deneyim oldu. İzmit ‘e doğru yola çıktığımızda başladı heyecanım. Kalp ritmim ise, içeride horon tepiyordu. İzmit Süleyman Demirel Kültür Merkezi ‘nde yapılacak konser için alana vardığımızda, sahne kurulum çalışmaları hemen başladı. Ardından soundcheck’ler yapıldı. Leman Sam, kuliste hazırlanıyordu o sırada. Daha sonra beni çağırdılar. Kulise girdiğimde ise birkaç saniyelik şuur kaybı yaşadım. Yılların eskitemediği güzellik, Türkiye ‘nin en büyük sanatçılarından Leman Sam nihayet karşımdaydı. Heyecandan çıkartmayı unuttuğum montumu o muhteşem ses tonu çıkarıp daha rahat etmemi söyleyince, gerçekten bir rahatlama aldı beni. Ve başladık röportajımıza...
52
“Ben kendini hayvan olarak kabul edenlerdenim. Bir hayvan hem kavgacıdır, hem masumdur. Hayatı bilir."
53
WoMEN: Hayatınızın hangi dönemindesiniz? Kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Leman Sam: Kendimi nasıl hissediyorum? İyi hissediyorum fakat şartlar çok iyi hissetmeme izin vermiyor. Ortalığın durumu çok iyi değil. Dolayısıyla ne kadar kendini iyi hissetmeye çalışsa da dış etkenlerden etkileniyor insan. İşlerden dolayı doğadan da uzak olduğum için, büyük kentin içerisinde kendimi ilaç sıkılmış böcek hissettiğim günler oluyor tabii. Topraktan uzağım. Mutsuzum o yüzden. WoMEN: Leman Sam nasıl şarj olur? Kendini nerede huzurlu hisseder? Leman Sam: Söylediğim gibi doğada! Dağda, bayırda, nehir kenarında, hayvanlarla sarmaş dolaş yattığım zaman, onlarla konuştuğum zaman, ağaca sarıldığım zaman. Doğada kendimi mutlu hissediyorum. Tabi bir de sahnede! WoMEN: Hiç kimsenin göremediği bir özelliğiniz var mı? Varsa neden bugüne kadar gizli kaldı? Leman Sam: Kimsenin görmediği bir özelliğimin olduğunu zannetmiyorum. Herkes her şeyimi biliyor zaten. (gülüyor) WoMEN: Bir dinleyici olsaydınız “Leman SAM ‘ı” dinler miydiniz? Kendinizi en çok hangi konuda eleştirirsiniz? Leman Sam: Dinlemezdim. Sesimi beğenmiyorum çünkü. (Gülüyor) İnsan kendi sesini başkalarının duyduğu gibi duymuyormuş. Ben hep bunu söylerim. Ben bazen kendi kaydımı dinlediğim zaman “Ben dinleyici olsam Leman Sam ‘ı niye dinleyeyim? Dinlemem!” diyorum. Herkes şaşırıyor. (gülüyor) WoMEN: Bu güne kadar birçok konser verdiniz. Değişik kitlelere hitap ettiniz. Gerçekleştirmiş olduğunuz konserler arasında hiç unutamadığınız bir anınız var mı? Leman Sam: Vardır muhakkak. Konserin birinde bir bayan saçıma yapışıp ciddi bir tutam koparttı ve benim üç gün başım ağrıdı. Kötü bir hatıra ama böyle bir şey yaşadım. Onun dışında hep güzel şeyler hatırlıyorum sahnede. ►
54
WoMEN: Hümanist bir tavrınız var mı? Leman Sam: Hümanist değilim ben. Ben tam bir yaşam hakkı savunucusuyum. Hümanist olduğunuz zaman bu çevrede gördüğün gibi zalim insanlar hümanistim diye geziyorlar ya, ben hümanist değilim. Benim için insanlar her şeyden önce gelmez. WoMEN: Uzun zamandır sizi müzik kanallarında göremiyoruz. Yeni klip ne zaman, hangi şarkıya gelecek? Leman Sam: Proje olabilir. Klip de turne bitiminden sonra Nisan ayının ilk haftalarında “Mavi Tango” isimli şarkıma klip çekeceğiz. WoMEN: Yazmak desek Leman Sam ‘ a “Yazmak” hakkında neler söyler? Leman Sam: “Yazmak hakkında ne söyler göstereyim” diyor ve devamlı yazdığı dergiyi gösteriyor. Haziran ayından bu yana bu sosyalist dergide siyasi yazılar yazıyorum. Tüm sosyalist yayınlar gibi, derginin bulunmasında güçlük çekiliyor fakat ısrarla aranızsa bulunur. WoMEN: Ülkemizde siz de dâhil olmak üzere, gerçek sanatçılara yeteri kadar değer verildiğini düşünüyor musunuz? Leman Sam: Ülkemizde sanata değer veriliyor mu ki sanatçıya verilsin? WoMEN: Sanatçının topluma ışık tutmak gibi bir görevi var mıdır? Leman Sam: Bir ışığı varsa, tutuyorsa tutar .Ama “Bir ışık tutayım dur” diye bir fener yok yani. WoMEN: “Anladım ki” şarkınızla tanımadığınız bir adama merhaba dediniz ve başınıza trajik olaylar geldi. Kadınlar, yasaklar ve toplum hakkında düşünceleriniz nelerdir? Leman Sam: Doğu toplumlarında kadının zaten bir kıymeti hiçbir zaman olmamıştır. Ama son zamanlarda bu daha da arttı. Özellikle dinsel açıdan bunu şart koşuyorlar ve bir sürü cahil kendini dindar sanan insan bu konuda ileri geri konuşuyor. Bir başka cahil kitle de buna inanıyor. Ve bu bir kartopu gibi büyüyor tabi. Çok yanlış şeyler oluyor. Kadının üretime katılmaması bir ülke için çok büyük eksikliktir. Hiçbir zaman zaten kadın meselesinde iyi bir durumda olmadı Türkiye. Şimdi daha da beter. Fakat tabii ki kadınlarımızda da hatalar var. Asla okumuyorlar, asla siyasetle ilgilenmiyorlar. Televizyonda bazen sorular soruyorlar, çok şaşırıyorum "Bu kadar mı olur?" diye. Hiçbir şeyden haberleri yok. Sadece gün yapmak, dizi seyretmek, sabah programlarını izlemek… Hayatı bu zanneden kadınlar Türkiye‘yi aşağı çeker. WoMEN: Türkiye ‘de doğal hayatın korunması ve hayvan hakları konusunda ne düşünüyorsunuz? Leman Sam: Sıfır ! Sıfır yani ! Zaten iktidara hiçbir şey anlatamıyorsun. STK ‘lar yetersiz. STK ‘larda en kızdığım şey ise kendi içlerinde dayanışma olmaması. Herkes başka telden çaldığı zaman komik oluyorlar. ►
55
WoMEN: Tarih sahnesine şöyle bir bakıp, keşke onu tanısaydım, biraz sohbet etseydik dediğiniz bir isim var mıdır? Leman Sam: Çok kişi vardır. Bir kişi olarak söylemek yanlış olabilir. Mahatma Gandhi ile tanışıp onunla konuşmak isterdim, Che Guevara, Rosa Luxemburg, Simón Bolívar ile konuşmak isterdim. Bayağı var tabii ki, bunlar ilk aklıma gelenler. (Gülüşmeler) WoMEN: Günümüz kadın erkek ilişkileri hakkında ne düşünüyorsunuz? İlişkiler yobazlaşıyor mu sizce? Leman Sam: Yobazlaşmış diyemeyeceğim ama biraz şirazesinden çıkmış diyebilirim. Yani iletişimin bu kadar kolay olması, artık insanların birbirilerine bu kadar kolay ulaşabilmesi ve romantizmin bu yüzden bitmiş olması… Romantizm üretici kılar insanları. Bütün bu şarkılar mesela “Anladım ki” şarkısı varsa ve hala unutmadılarsa insanlar, anons edince herkesin coşku ile katıldığı bir şarkı ise bu romantizm sayesindedir. Romantizm olmadığı zaman sanat da kısır olur. Böyle bir durum var bugün. Bunun için de ilişkiler daha yüzeysel, daha bencilce. Yani o olmazsa bir başkası gibi bakıyor insanlar birbirilerine. Çünkü herkes her şeye çok hazır. Herkes herkesi deniyor. O oluyor bu olmuyor… Öyle güzel bir aşkı son zamanlarda hiç duymadım. İnsan bir başkasının yaşadığı aşka da yükselebilir. Ama öyle bir aşk da kalmadı artık. Saygı duyup “ ne kadar güzel bir aşk yaşıyorlar” dediğim olmuyor. Buda beni çok üzüyor. Bir kere yazımda da yazmıştım. “AŞK BİZE KÜSTÜ.” ■
56
R
öportaj bittiğinde midemde kelebekler uçuşuyordu. Son hazırlıklardan sonra konser başladı. İzmit halkı Leman Sam ‘ın da deyişi ile onu gerçekten şaşırtmıştı. Nedeni ise yoğun ilgi. Anladım ki, Gül Güzeli, Gözlerin… Ruhumuza dokundu o eşsiz sesiyle. Sahnedeki rahat tavırlarıyla tam bir ev sahibesiydi. Kâh ellerini iki yana kollarını açıp el şıklattı, kâh tahta kaşıklarla dinleyicileri coşturdu. Hafızalara, kalplere ve ruha işlemiş olan şarkıları hep bir ağızdan söylendi. Çoğu şarkısını iki kere söyledi dinleyicilerin yoğun isteği üzerine. Konser bitiminde dakikalarca ayakta alkışlandı. Kulisten tekrar sahneye geldi ve iki şarkı daha söyleyerek dinleyicilerini kırmadı. Aldığı alkışları gerçekten hak eden bir sanatçı kendisi. Kibirden törpülenmiş, büyük bir insan!
57
MODA & STİL http://womendergisi.com/modayibanasor/
Modayı Bana Sor
SORU : Merhaba. Ben sorumu Zeynep Hanım'a sormak istiyorum. Bu yaz yakın bir arkadaşımın düğünü var. Ve ben ne giyeceğime karar veremiyorum. Abiye kesinlikle istemiyorum. Sade ama şık olmak niyetindeyim. Aklımda kalem elbise var. Uzun boylu değilim, zayıfım. Bana renk ve model olarak ne önerebilirsiniz?Teşekkür ederim. Cevap : Özel anlarda en çok tercih edilen siyah ve kırmızı Böyle zamanlar için cool bir görüntü yakalatır. Sade bir parçayı zenginleştirecek tek şey abartılı kolyeler. bu tarz seçimlerde transparan detayları kullanmak sizin geceye bir-sıfır önde başlamanızı sağlar.
58
59
MODA & STİL Gizem Uysal
Bahar Esintisi
Modaya en çok yakışan mevsim bahardır. Çünkü baharda giyinirken, stilinizi oluştururken, havanın ve ruh halinizin verdiği etkiyi kıyafetlerinize yansıtırsınız. Bu da sizin bahardan aldığınız enerjisi çevrenize yansıtır. Modanın her an değişen ve gelişen bir olgu olduğunu biliyoruz. Takip etmekte zorlanıyoruz ama buna rağmen zevkle hayatımızın en tepesine koyuyoruz. Baharın gelişi ile gardıroplarımızı desenli ve canlı renklerin hakim olduğu ince, şifon ve saten gibi kumaşlarla dolduruyoruz.
60
Renk renk, desen desen... Çiçek desenleri son birkaç sezondur gardıroplarımızın baş yapıtları. Siz de bu baş yapıtları, kumaş ya da skinny pantolonlarla kombinleyerek, baharın esintisini stilinize dokundurabilirsiniz. Desenleri pantolonlarınızda tercih ediyorsanız, bluz seçiminizi canlı renklerden yana kullanabilirsiniz.
61
Renkli Deri Deri modası geçmek bilmez ve her dönem tutkunu oluruz. Bahar mevsiminde gardıroplarımızdan sıkça çıkardığımız deri ceketlerin, bir de canlı renklerini deneyin. Derinin asilliği bu sezon yerini daha yumuşak ve tatlı bir duruşa bırakıyor. 62
Çizgilerin Gücü Geometrik çizgiler hayatımıza girdiğinden beri eksik olsun istemiyoruz. Aslında gardıroplarımıza yakışıyor da. Bu yüzden her rengini, her detayını kullanalım, çizgilerle bağlayalım kendimizi bahara. 63
Renkleri Takın Takıştırın Bu sezon kıyafetlerimiz kadar takıp takıştırdıklarımızda da renkler hakim. Büyük taşlar, canlı renkler ile buluştuğunda sade bir kıyafetin üzerine bahara layık bir stil oluşturuyor. Renkleri takın takıştırın. 64
Acil Yardım Hattı
Aile içi şiddetle susturulmayın. Umursayan biriyle konuşun. 0212 656 96 96
65
SAĞLIK Merve Aydın
Sağlıklı Zayıflama İçin İpuçları 66
Düz bir karın için yaz bahaneniz olsun
Y
az geliyor ve birçoğumuz hızlı kilo vermenin, karın yağlarından ve selülitlerden kurtulmanın yollarını aramaya başladık bile. Erkenden kontrolü ele almalı ve hızlı kilo verdiren, başta kalbimiz olmak üzere vücudumuzun tamamına zarar veren diyetlerden uzak durmalıyız. Düz bir karın için ilk bilmemiz gereken şey lif bakımından zengin bir diyete sahip olmamız gerektiğidir. Bu şekilde karnımızdaki şişkinliği azaltabiliriz. • Sabah kahvaltınıza birkaç kuru erik ekleyerek sindirim sisteminizi harekete geçirin. • Bol lif içeren kuru baklagilleri beslenmenizde arttırın. • Barsak dostu probiyotikleri içeren muhteşem besin yoğurdu gününüzden eksik etmeyin. • Antioksidant içeriği yüksek olan yeşil çayı tercih edin. 1-2 damla limon ile sindiriminizi destekleyin. • Zeytinyağı gibi doğru yağları tüketerek kilo alımınızı azaltın ve doygunluk hissi ile aşırı kalori alımınızı da engelleyin. • Sağlıklı bir vücut için, spora ek olarak besinlerin gücünden faydalanın. ■
Küçük dokunuşlarla kalorilerinizi azaltın. • En önemlisi kahvaltı: Sağlam bir kahvaltı ile gün içerisinde alacağınız fazla kalorileri gün başında engeller ve metabolizmanızı harekete geçirerek daha fazla kaloriyi yakmayı da sağlayabilirsiniz. • Televizyon karşısında yemek yemeyin: Masada yemek yiyin. Çünkü televizyon karşısındayken ne yediğinizin farkında olmazsınız. • Salata malzemelerini abartmayın: Sağlıklı olması için salata yediğinizi düşünürken içerdiği kaloriye de dikkat etmelisiniz. Peynir, kurutulmuş meyveler, kruton kullanarak salatanın kalorisini yükseltirsiniz. Bunlar yerine daha düşük kalorili malzemeler tercih edin; ızgara soğan,mantar gibi. • Derin tabaklar yerine düz ve küçük olanları tercih edin: Bu şekilde porsiyonlarınızı küçültebilirsiniz. • Tuzu azaltın, mümkünse kesin: Tuz, vücutta su tutulmasına neden olur. Dışarıda yediğiniz yemeklerin içine fazladan tuz konulduğunu unutmayın ve tuzlukları hayatınızdan çıkarın. • Daha az makarna yiyin: Kolay hazırlanıyor olduğu gibi kolay kilo aldırdığını da unutmayın. Her 3 kaşık makarnanız yaklaşık 70 kalori! • İçecek miktarlarınızı küçültün: İçeceklerinizin miktarlarını azaltarak ve şekersiz olarak tercih ederek en az fazladan 200 kaloriyi engelleyebilirsiniz. • Uykunuzu yeterince alın: Gün içerisindeki kısa uykular atıştırmalıklara saldırmanıza sebep olur. • Çorba ve salata yiyin: Bunlar mideyi doldurarak aşırı yemek yemenizi engeller. Özellikle de çok acıktığınızda hızlı yemek yemenizi, aşırı kalori alımını engeller. • Yağlı patlamış mısırlardan vazgeçin: Kendinizi ödüllendirebileceğiniz onlarca şey varken birden 700 kalori almayı istemezsiniz değil mi? ■
68
Sağlıklı piknikler Bahar geldi, havalar ısındı. Sevdiklerinizle yapacağınız güzel bir piknikle sağlıklı sofralar oluşturabilirsiniz. Oyunlarla, yürüyüşlerle ya da bisiklet sürerek de pikniğinizi fiziksel aktivite için bir yol olarak da kullanabilirsiniz. Piknik sepetimizi hazırlarken nelere dikkat etmeliyiz? Enerji kaynağı olarak karbonhidratlardan başlarsak; ekmek, makarna, patates gibi. Burada tahıllarımızı kepekli, tam tahıllı seçmeye özen gösterelim. Örneğin, kepekli makarna, tam tahıl ekmekler. Vücudun hücrelerinin büyüme ve onarımını teşvik etmek için ise proteinleri sepetimize ekleyelim. Tavuk, et veya bakliyatlardan yapılmış güzel bir salata tercih edebiliriz. Piknik sepetimizin demirbaşı ise meyveler ve sebzeler olmalıdır. Biber, domates, salatalık, havuç, marul, elma ve daha fazlası. Piknik için çok seçenek var. Pikniğin en güzel yanı ise ‘güneş’. Güneşin güzel etkilerinden yararlanırken, zararlı ışınlarından da korunmayı unutmayalım. Sıcak havalarda vücut bol sıvıya ihtiyaç duyar. Bu durumda ise şekersiz içecekleri tüketmeye dikkat edelim. Pikniğinizde et pişirmeyi düşünüyorsanız dikkat etmeniz gereken önemli noktalar vardır; • Izgara için uygun olan etleri seçmelisiniz; kırmızı et tercihinizde bağ dokusu az olan bonfile, kontrafile, fileto parçaları ve pirzolayı, beyaz et tercihinizde ise genç olan hayvanları kullanmalısınız, hayvan yaşlandıkça eti sertleşir. • Çiğ et üzerinde çok fazla bakteri bulunur, bu yüzden çiğ ete dokunduktan sonra pişmiş ya da hazır diğer yiyeceklere, çatal, kaşık gibi diğer aletlere de dokunmamaya dikkat etmeliyiz, • Mangalınızın kömürü parlak kırmızı şeklinde olduğunda pişmeye hazır demektir, • Etinizi ateşten 15 cm uzaklıkta pişirmeli ve etlerinizi yakmamalı, etinizi kanserojen etkili bir besin haline getirmemelisiniz, • Eti düzenli olarak çevirmelisiniz ve her yerini eşit şekilde pişirmelisiniz. Eti sürekli çevirmek ise etin suyunu kaybetmesine ve sertleşmesine neden olur. Beslenmenizi daha iyi bir hayat kalitesi için kullandığınız, sağlıklı bir bahar dilerim. ■
69
RÖPORTAJ Gamze Karataş
PAGDER&Aslan Özel Organize Sanayi'nin ilk kadın başkanı Fidan Aslan. Kendisinin bütün kadınlara örnek olacak cesaret ve girişimcilik ruhunu sizin için bizimle paylaşmasını istedik. Bizi ofisinde çok sıcak bir şekılde karşıladı ve tüm içtenliğiyle sorularımızı yanıtladı. Bir yandan kahvelerimizi yudumlarken diğer yandan sohbetimize başladık. İşte Fidan hanımın bu noktaya gelme hikayesi ve bizimle paylaştıkları... Ayrıca Fidan hanım bayan girişimcilere çok önemli tavsıyelerde bulundu. İşte sizin için hazırladığımız Fidan Aslan röportajımız...
n a id
F
70
A
n a l s
WoMEN: Öncelikle bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Fidan Aslan kimdir? Fidan Aslan: Marmara Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü’nden mezunum. Daha sonra Londra’da MBA yaptım. Londra ve Çek Cumhuriyeti’nde çalıştım. Daha sonra Türkiye’de çalışmaya devam ettim. Daha çok bizim aile şirketlerimizde tecrübem mevcut. Tekstil ve inşaat alanında çalışıyoruz. Açıkçası bu iki alanın dışında, Londra’da çalışırken bambaşka bir sektörde çalıştım. Louis Vuitton’u biliyorsunuz. Onun halkla ilişkiler departmanında çalıştım. Çok eğlenceliydi. Hatta bir süre uzatmayı bile düşündüm. Kalmak istedim çok. Ama işte, işler bekliyordu vs. sonuçta döndüm. Buraya 2012 yılında başkan oldum. Pag-Der Aslan Özel Org. San. Bölgesi’ne. Bu oluşum aslında 2007den itibaren çalışmaları başlatılmış bir oluşum. Pag-Der’le ortak bir çalışma yürütüyoruz şu anda. Onlarla beraber devam ediyoruz. Güzel gidiyor her şey. WoMEN: Bu sektörün içine nasıl girdiniz? Fidan Aslan: Bu sektöre, şu anda Organize Sanayi Bölgesine kurduğumuz alan bizim aile şirketlerine ait olan bir araziydi. Daha sonra burayı değerlendirmek için doğru zamanı bekledik. Pag-Der Başkanı Hüseyin Semerci’yle tanıştık. Çeşitli görüşmelerimiz oldu. Piyasayı araştırdık; plastikçilerin neye ihtiyacı var, nasıl bir yere ihtiyacı var, burası uygun mudur vs.? Daha sonra onlar bize yaklaştılar, biz onlara yaklaştık filan derken bu projeyi başlattık. WoMEN: Peki erkek egemen bir şirketin içinde ilk kadın başkan olmanın ne gibi zorlukları var ya da var mı? Fidan Aslan: Şöyle ki; sektör gerçekten öyle. Yoğun bir gün içinde maksimum iki tane kadınla karşılaşabiliyorum. Onlar da genelde asistan konumunda olan hanımlar oluyor. İlk başta şüpheyle karşılıyor herkes. Hem kadın olmak açısından, hem de genç görünüyorum, o da birazcık şüphe yaratıyor. İkisini birden idare etmek biraz sıkıntı olabiliyor. Önce, mesela, bir toplantı masasında otururken, oradaki en kıdemli kişi ben olduğum halde hiç bana bakmadan, direkt erkeklere bakarak konuşmaya başlıyorlar. Ondan sonra yeri geldiğinde ben bir şeyler söylüyorum. Birincisinde yine bakmıyor. İkincisinde artık yavaş yavaş dönüp bana da bakıp anlatmaya başlıyorlar. Böyle şeyler yaşıyorum. Kimileri de ama, çok değişik karşılıyor ve hoşuna gidiyor. Ne güzel, ortama bir medeniyet geldi diyenler de oluyor. Konuşmalarına daha çok dikkat ediyorlar. Dediğim gibi değişik gelen ve hoşuna giden de oluyor ama şüpheyle yaklaşan da oluyor. Her türlü ortamda ilk 5 dakika biraz gergin geçiyor. ►
71
WoMEN: Bu biraz da genç bir bayan olmanızdan dolayı, acaba tecrübeyle alakalı mıdır? Fidan Aslan: Evet, öyle de düşünüyor olabilirler. Aslında çok fazla genç sayılmam. Genç gösteriyorum. Öyle diyelim. O yüzden biraz, evet, ilk başta bir bocalama yaşanıyor. Daha sonra konuya hakim birisini görünce karşısında bir şekilde alışıyorlar. Ben aslında çok nazik ve sakin görünürüm ama iş söz konusu olunca çok yumuşak değilim. Bunu da beni birkaç kere görenler zamanla anlıyorlar. Biraz mükemmeliyetçi bir insanım. WoMEN: Dünyada, plastik sektöründe Türkiye’nin yeri ne? Fidan Aslan: Plastik sektörü dünyada hızla büyümekte olan bir sektör. Türkiye ise şu anda ilk 3’ün içinde. İnanılmaz bir rekabet gücü var. Harika firmalarımız var. Çok iyi işler yapıyorlar. Kimi sıkıntıları var. Örneğin, üretim imkânları kısıtlı. Şöyle ki şehir içine sıkışmış olan çok firma var. Bunları planlı şekilde şehrin dışına çıkartılıp onların modern üretim ortamları sağlanması gerekiyor. Bizim yapmaya çalıştığımız da bu. Kırklareli’nde kurduğumuz bu plastik ihtisas özel organize sanayi bölgesinde sadece plastikçilere yönelik, herşeyiyle, alt yapısıyla, üst yapısıyla, onların bir sinerji yaratarak çok rahat ve verimli şekilde çalışmalarını sağlamaya çalışıyoruz. WoMEN: Geçtiğimiz aylarda, basında çok
72
yer aldı; pet şişelerin ve plastik şişelerin insan sağlığına zararlı olduğu. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Fidan Aslan: Açıkçası konunun içine girmeden ben de öyle düşünüyordum. Birazcık, tabiri caizse, bilmeden, cahilce düşündüğüm bir şeymiş bu. Bilimsel araştırması var. Hacettepe Üniversitesi'ydi sanıyorum bir araştırma yapmış. Bu pet şişeler, damacanalar 30 derece sıcaklık altında, 60 gün süre boyunca hiç kullanılmadan beklerse ve siz bu damacanadan günde 30 bardak içerseniz o zaman evet, sağlığınıza bir zararı söz konusu. Ama hiçbirimiz böyle bir şey yapmıyoruz. O yüzden çok abartılmış buluyorum bu konuyu. Daha ziyade sanki bilinçli bir şekilde yanlış yönlendirme var. Doğru bir bilgi değil o. Bunu düzeltmek için basında bir sürü yazılar çıkıyor. Anlatıyoruz. Sürekli bu konuya eğiliyor, kampanyalar düzenliyor vs fakat oluşmuş olan yanlış algıyı düzeltmek çok zor. Maalesef bu soru hep karşımıza çıkıyor. WoMEN: Organize Sanayi Bölgesi Kırklareli’nin Vize ilçesine kurulacak. İstihdam için düşünülmüş bir rakam var mı? Fidan Aslan: Tamamen orada kurulacak fabrikanın teknolojisine bağlı olarak istihdam edilecek kişi sayısı değişir. Fakat şöyle bir projemiz var. Kırklareli Üniversitesi işbirliğiyle Vize Meslek Yüksekokulu’nda bir Plastik Bölümü açmak için adım attık. ►
WoMEN: Bu ilk mi olacak? Fidan Aslan: Bu ilk olacak. Biz daha orada tam yerleşmeden, yapılaşmadan bunu başlatmak istiyoruz. Bu, iki yıllık bir program. Biz orada yerleşene kadar oradaki gençler de bu konuda yetişmiş olacaklar. Hem oraya giden firmalar için kaliteli eleman ihtiyacı karşılanmış olacak, hem de oradaki gençler için yeni bir iş sahası açılmış olacak. Böyle bir çalışma başlattık. WoMEN: Bu Türkiye’de ilk defa mı bir üniversitede eğitim programı olarak gösterilecek? Fidan Aslan: Şöyle ilk defa. Başka şehirlerde başka üniversitelerde var, ama bizimki tamamen planlanmış bir şekilde üniversite-sanayi işbirliğine örnek oluşturacak. Biz daha oraya gidip fabrikaların bacalarını tüttürmeden orada kaliteli işgücünü yaratmak için bir girişimi başlatmış oluyoruz. WoMEN: Sektör olarak sosyal sorumluluk projeleriniz var mı? Fidan Aslan: Partnerli ortak olarak yürüttüğümüz çeşitli çalışmalar var. Örneğin Kayseri’de yaptığımız çalışma var. Pet şişelerin kapaklarını biriktiriyoruz ve onların geri dönüşümüyle tekerlekli sandalyeler alınıyor. Hazırlanan başka projeler de var hazırlık aşamasında. WoMEN: Pet şişe kapaklarıyla ilgili kampanya büyük yankı uyandırdı. Artık sokaklarda, caddelerde herkes büyük damacanaları kesip kumbara yapıyor. Herkes ilgilendi, çok duyarlı davrandılar. Başka geri dönüşüm çalışmaları yapıyor musunuz? Fidan Aslan: Maalesef yapamıyorum. Aslında geri dönüşüm konusunda çok şikâyetçiyim. 6 sene kadar yurtdışında yaşamışlığım var değişik ülkelerde. Orada insanlara bir kere belediye dağıtıyor bütün evlere çöp torbaları. Her şeyi ayrıştırıyorsunuz ve çöpleri o şekilde atıyorsunuz. Doğaya gelen zararları da engellemiş oluyorsunuz ve ekonomiye de tekrar dönüştürüp geri kazandırıyorsunuz. Biz de çok fazla eksiklik var bu konuda. Ona bile gelmeden herhangi bir şey atmak için bile çöp kutusu bulmak çok zor oluyor. Çok az yerde var bahsettiğiniz kağıt, cam ve plastik şişeler için çöp kutuları. Çok az var. Nerede bulursunuz? Gelişmiş semtlerde bulursunuz. WoMEN: Sizin okuyucularımıza önerileriniz? Fidan Aslan: En azından plastikleri ayırmak.Plas-
tik doğada en zor dönüşmek bir yana, en zor yok olan atıklardan. Yüzlerce yıllardan bahsediliyor. En azından plastikleri ayrıştırsa herkes ve sonradan geri dönüşümü olsa çok güzel olur. WoMEN: Ülkemizde kadın girişimcilere destek hayli arttı. Bu konuda ne söylemek istersiniz kadın girişimcilere? Fidan Aslan: Çok memnunum. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı son dönemlerde bu konuda çok ciddi girişimler başlattı. Kadın girişimcilere krediler veriyor. Mesela, en son kadın sığınma evlerindeki kadınlara çeşitli mesleki eğitimler verip onların çalışmalarına olanak yaratılmasından çok memnunum, keşke daha fazla olsa. Çünkü kadınlar aslında oldukça büyük bir ekonomik güç oluşturabilir, ama maalesef bizim toplumun bu ataerkil yapısından dolayı kadınların çoğu evde oturmak durumunda kalıyor. Bu eğitimli kadınlar içinde geçerli. Çocuk yaptıkları zaman mecbur evde kalıyorlar, çoğu yani. İstisnaları bir kenara koyarsak. İstihdam edilen nüfusun %70'i erkek. Çok büyük bir potansiyel var. Eğer bu potansiyel ekonomiye katılabilirse Türkiye ekonomisinin de çok büyüyeceğine ve gelişeceğine inanıyorum WoMEN: Sizin kadın girişimcilere öneriniz? Fidan Aslan: Çok iyi eğitim alsınlar. Hiçbir şey için geç değil, ikinci şans eğitimleri var. Bir şekilde eğitimlerini alıp arka sahneden çıkıp saldırsınlar. Egemenliklerini ellerine alıp çalışsınlar WoMEN: Biraz da cesaret değil mi? Kadınlar biraz da korkuyor “Yapamam.”, “Altından kalkamazsam?” gibi.. Fidan Aslan: Ben ona inanmıyorum. Çünkü inanın bana kadınlarla erkeklerin çok farklı yetenekleri var. Ben kadınların çoğunun çok zeki olduğunu düşünüyorum. Çünkü ev hanımı olmak da çok zor bir şey. Orada da bir ekonomi dönüyor. Hem evi çekip çevirme ve aynı zamanda bir sürü başka fiziksel güç gerektiren işleri de yapmak. Koyun bakalım bir erkeği bir eve, bakalım bu işleri yapabiliyor mu? Hiç zannetmiyorum. Kadınlar çok zeki. Sadece desteğe ve cesarete ihtiyaçları var. Son zamanlarda başlatılan bu çalışmalar ne kadar kişiye ulaşabilir bilmiyorum ama en azından başlangıç oldu. İş-kur’un bir araştırmasına göre işverenlere sormuşlar kadın çalıştırmak konusunda ne düşünüyorsunuz diye. Gayet sıcak bakılıyormuş artık, bayağı artmış. Kadınlar da çalışmak istediklerini bildirmişler. Arz var, talep var. Bunlar buluşsun, birleşsin. Kadın da yerini alsın ekonomik sahnede. Alması lazım. ■
73
Ceylan Eren
AŞMIŞ PARAM VE BEN Z
engin olsam n’aparım diye her düşündüğümde bir ağaç diksek, of, o biçim oksijen kafasıyla pamuk gibi olurduk bence. Gerçi azıcık içimde şeytanlık, azıcık darth vader’lık, biraz Daffy Duck’lık olsa bilim adamlarına oksijen makinesi yaptırırdım. Onu icat eder, işleme sokar sonra da ‘Bak ağaçları kesiyoruz ama buna yatırım yapıyoruz. Hep insanlar için! Hem bizimki daha bir oksijen. Ağacınki neymiş, tırt. Bizimki mega, über oksijen’ diye reklamını da yapardım. Of allahım çok param olurdu o zaman. Tam bir göt olsaydım keşke. Bak illüminat yine yoksun meydanda! Güçlerimizi birleştirsek neler olacak, yoksun. Şş buraya bak, papayı meslekten soğutmuşunuz, ne ayak? N’oluyo olum? Hep sizden ötürü, yalan mı? Gene neyi paylaşamadınız kim bilir. Neyse Hıristiyan cemaatine de saygılar, kısmet diyelim, burda ne yazıyosa o hıristi. Papa gönlümüzde sen sıkma canını. Zengin olsam diyordum, geçen rüyasını da gördüm:
Aşmış param var. Güneşli bir yaz günü, şatoma yerleşiyorum. Kapıda nakliyecilere çay götürmüşüm, ‘abla sağ olasın, para var ama insanlık bitmemiş’ diyorlar. ‘Olur mu ustam rahat rahat yapın işinizi, isterseniz bitince arka tarafta rolır kostır var, bi tur binin serinleyin’ diyorum ‘yok abla beni tutar’ diyor usta başı, diğerleri de yanaşmıyor. Birinin gözünde görüyorum, canı çekmiş. Sokrates heykelini taşırlarken yanaşıp ‘Sen gel istersen, bindiriyim rolır’a, lan nolacak bi tur bin, açılışı yap’ diyorum. Hevesleniyor hemen allahsız, kıpır kıpır oluyor ama ‘usta kızar’ diyor. ‘sikerim ustanı, gel lan işte’ diyorum, sinirleniyorum. ‘Heykeli bırakınca benle gezegenli bahçede buluş, Satürn’ün orda bekliyorum, bak halkalı olan ha’ diyorum. Kafa sallıyor, arkada buluşuyoruz. ‘Satürn’ü de biliyosun lan pezevenk, gel’ diyorum, kıkırdıyor. Satürn bahçede gezme arabasıymış, rolır kostır’a sürüyorum. Bindiriyorum alete, takıyorum kemerini. Bunda bir heyecan, kıpraş kıpraş. Bi başlatıyorum canavarı, allaaah. Bu bir iniyor, bir çıkıyor aletlen, bir görünüyor bir kayboluyor, böyle uzaya gönderilmiş şempanze gibi başı götü dağıtırken arkadan bi ses ‘SAMEĞT, lan Samet!’ ustabaşı gelmiş. ‘napıyon lan davar! in aşağ’ diyor, fırlatıyor ayakkabısını. ‘Abi yok diyorum ben bindirdim, canı çekmiş çocuğun al ayakkabını allasen, böyle zarar veremezsin alete’ diyorum. ‘Gelin siz de binin ne var, yalvarttınız amına koyim’ diyorum. Utanıyorlar. Bakışlarımla bindiriyorum hepsini. O biçim kafa yaşatıyorum bunlara. İnince hepsi teşekkür ediyor. ‘vehe nebçim aletmiş abla, sen buna her gün nası bincen, bu neymiş, sen buna bilet kes’ diyorlar. ‘Tamam bir soluklanın’ diyorum, Satürn’e biniyoruz, anahtarı takıyorum marş basmıyor, ‘abiler, bir el atın’ diyorum. Sağ olsunlar eve kadar itiyorlar gezegeni. İş bitince kapıdan uğurluyorum ekibi, ‘bak tamsınız dimi, eksikleri kontrol edin, içerde gizli bölme var, ortalık tuzak dolu, bilmeyene zindan olur bu ev’ derken uyandım. Eksik var mıydı yok muydu bilmiyoruz. Varsa da Samet’tir diye düşündüm, hoşuma gitti. Meraklı insan severim. ►
74
Tabi yapacaklarım bununla sınırlı değil, esas planım bambaşka, şatodan önce başlayacak bu master plan. Kendime bir bilim ekibi kurmayı düşünüyorum. 5 tane meraklı bilimci. Biri mühendis, biri uzaydan anlayacak hayvan gibi de fizik kasıcak, diğeri kimya biyoloji bilecek, öbürü mistik olayların aşığı. Bir tane de organizasyon bilen araştırmacı ruh koyucam. O da bakmak görmek istediğim yerlere acayipli şeylere falan gerekli telefonları açsın araştırmasını yapsın beni organize ederken bir yandan diğerlerinin aklına akıl, hevesine heves katsın. Bu ekibe bir ev tutucam ve her gün pilav ekmekle besliycem koçlarımı. Sonra da sorularla, teorilerle gelicem adamlara. • Dünyayı delme teorim mesela, eğer bir yerden kazmaya başlasak ve nesillerce kazsak kazsak, dünyanın ortasında bir delik açabiliyor muyuz? Magmanın etrafından dönsek mesela, olur bence. O delikte yerçekimi falan nasıl? Deliğe atlayınca noluyor? • Beynin %5 i kullanılıyorsa niye %100’ü evrilmiş, hani ihtiyaca göre eviriliyorduk? • 5 duyudan başka algılar da kanıtlansın. Belki karşımızdakinin korktuğunu anlayabilme algımız var veya yeni seviştiğini veya 5 gün önce balık yediğini? Ya da o algılarımız belki zamanı hissediyor gerçekten, ya da hayvanların düşüncelerini ya da hesaplayabiliyor dünyada kaç kişinin o anda uykuda olduğunu, ya da rüzgârın yüzüne saatte kaç hızla çarptığını falan mesela. Belki tüm bunlar beynimizde birikiyor ama kullanmayı bilmediğimiz %95’te duruyor. O 95 ne kafalar yaşıyor haberimiz yok. Bu ne randımansızlık arkadaşım. Yapabilenlerin listesini istiyorum. Tibet, Hindistan, Antartika, gerekirse beraber yaşarım. İki cümle hayat dersi için 3 gün kuyuda beklemeye razıyım. • Bir takım icatlarım da var. Misal göbek sayma makinesi. Belimize takalım, açalım Mezdekeyi, saysın kaç göbek attık. Düğün salonlarına, kınalara satalım bunu. Yarışmalar yapalım, ‘ya el yelil’ şarkısıyla en fazla göbek atana bir çeyrek falan verilsin. Hiç olmadı Süheyl Uygur alır, bak söylüyorum. • Ya da ekmek elleme makinesi olabilir. Böyle ekmeği sıkıcak el gibi, söyliycek ‘bayatlamış, taze çıkmış, 3 günlük ama yenir’ falan. Bakkal market alsın bunu. Hijyenik ekmeğin dibi! Aynısının karpuz versiyonu da olur, kütürtüye sensörlü. • Bir de bence, şu kurban olduğum evrende her şeyle her şey sinsi bir ilişki içinde. Misal bir kâğıt 8’den fazla katlanamıyor, bunun kara deliklerle ilişkisini altın oran üzerinden açıklayın bana. Bak söylüyorum, o ilişkilere kasarken kainata dair acayip ipuçları çıkacak, şu
lafımı dinleseniz belki hayvan gibi gelişicez işte. • Ayrıca Atlantis, Mu kıtası ve Agarta uygarlığı hakkında da net bir araştırma başlatıyorum. Bana tane tane anlatın şunu. İnsanlığın altın çağı olum şaka mı? Bir koldan ben de Sümerce öğreneyim, Mayaca-Türkçe sözlük falan, bunlar gerekli hep. • Veya uzaylılar gelecekten gelen insanlar olabilir mi? Belki uzaylıya evrildik. • Ya da hastalıkların hepsi psikolojik mi gerçekten? belki de Hipokrat yemini ‘bunu kimseye söylemiyceğime…’ diye mi yürüyor. Tıp mı yalan, noluyor? • Hepsini geç, belki ben bu dünyayı kendim kurdum, aslında ayı gibi % 100 kullanıyorum ama zihnimdeki doktorlara %5 dedirtmişim, hain planlarım var belki. • Hayır, belki dünya olarak bir gezegenin reality show mekânıyız, bizi yapmış oradan izliyorlar, onların da eğlencesi biziz belki. ‘Biri bizi gözetliyor’un organik versiyonu işte, ne farkı var? • Ya da en sevdiklerimden biri, ya dünyada belli bir zekâ varsa da onu paylaşıyorsak nolacak? Belki sen zekileştikçe birileri aptallaşıyor, ying yang’ın allahı zihinlerimizde belki. • Ve illüminati! Reptilyan’ın evladı! Senle işim bitemez benim. Peşindeyim illü. Seni kovalıycam. Tüm delilleri, tüm gizli şifreleri ve kanıtları toplayarak bir şekilde o maskeli toplantılarınıza katılmalıyım artık. Planımın göbeğinde sen varsın. Bu ve bunun gibi daha niceleri beynimi içerden dürtüyor. O yüzden ya ben zengin olucam, ya da aranızda toplayın üç beş, şu projemi destekleyin. Bak bir şeyler çıkarsa istersek dünyayla da paylaşmayız, aramızda gelişiriz. Halamıza dayımıza yarasın, ne güzel işte. Buradan evrene, kutsal ağaç köklerine, ay’a ve kara deliklere, kuantum kapılarına sesleniyorum. Budha’ya ve Ganesh tanrısına selam durup, meditasyon guruları ve Tibetli rahiplere yakarıyorum. Bana paralar içinde yüzmek verin. Böyle ama musluklardan aksın istiyorum, ihya et beni. Öyle bir bereket yağdır üzerime ki her şeye bulaşsın. Aldığım her cipsten taso bulayım, kemeri bi çekişte çıkarayım, bağcıklarım çözülmesin ve göz kalemi akmasın. Cebimden beş lira çıksın ve de cipsin dibi bana kalsın. Hiç olmadı güzel para basmalı makinem olup hiç yakalanmasam da olur bence. Niye ki? İlle yakalanıcam mı? Kesin mi? Ama niye? Bi kıyak yapılır, niye ki? Hani kardeştik kuanti. ■
75
WoMEN YAZAR Alp Bolat
Isıt Beni Bahar
ğuk,biraz rüzgarlı ve sert ... Aman olsun yine de o gelmiş.
U
zun gecelerde seyrettiğim filmler güle güle! Pencereden izlediğim karlı kışlar elveda. Soğuk geceler, kuru ayazlar güle güle! Çıtır çıtır yediğim kestaneler, içtiğim bozalar elveda! Portakallar, mandalinalar, narlar, lahanalar, pırasalar güle güle. Giydiğim kazaklarım, atkılarım, berelerim sizi seviyorum ama elveda. Bakın işte benim baharım gelmiş, ne de iyi etmiş. Biraz yağmurlu, biraz so-
Mademki baharım gelmiş, kendimi sokağa atmak isterim. Mademki baharım gelmiş, Boğaziçi'nde turlamak isterim. Mademki baharım gelmiş, Beşiktaş'ta kaymaklı kahvaltı isterim. Mademki baharım gelmiş, katar katar göçen kuşları gözlemek isterim. Mademki baharım gelmiş, iyot kokulu dalgaları içime çekmek isterim. Mademki baharım gelmiş, Çengelköy'den erguvanları seyretmek isterim. Mademki baharım gelmiş, sümbül kokan balkonumla uğraşmak isterim. Bahar gelince çiçek açar gönlüm, umut gelir, heyecan, gelir neşe gelir. Bahar gelince laleler açar. Nevruz gelir, Hıdırellez gelir. Baharın coşkusuna da eyvallah etkisine de! Polenlere de eyvallah, bitmek bilmez Arap Baharına da eyvallah! Global dünyanın baharı isyanlarla savaşlarla geliyor ama evlerden ırak! Bahar yine doğum sancılarıyla geliyor. Olsun, nasıl gelirse gelsin! Uzar ya benim günlerim, artar ya benim güneşim, evet ben güneşle çalışırım. Ne iyi ettin be bahar! Ağaçlar, bitkiler yeniden dirilişin, canlanışın destansı gücüyle hayat bulur. Kışın yorganı ile ölüm uykusuna yatan hayvanlar baharda senin nefesinle hayat canlanır. Ne iyi ettin be bahar. Hoş geldin bahar. Hoş geldin bahar. İçimizi ısıttın. Salkım saçak yağmur tanelerinle, inci, mercan çiçeklerinle geldin. Hoş geldin bahar. Cömert yüzünle geldin, iyi de ettin hoş geldin bahar. Parklarından çocuklar, bahçelerinden ispinozlar eksin olmasın. Çok yaşa bahar. Aş isteye aş, iş isteye iş, aşk isteyene aşk getir emi bahar. Hep gel yine gel emi bahar.
M
erhaba! Siz bu yazıyı okuyorsanız WoMEN editörü okumanızı istemiştir. Çünkü bu sayıda yazıyı teslim etme süresini biraz geciktirdim. Neden? Zamanı yönetememekten. Hangimiz yönetebiliyoruz ki! “Ben!” diyen varsa bir zahmet bana ulaşsın da biraz öneride bulunsun. *** “En ağır işçi benim / Gün yirmi dört saat / Seni düşünüyorum” derken Ümit Yaşar Oğuzcan, bunu yaşayan kişinin başka hiçbir işi yok muymuş? “Aman be o bir şiir” demeyin lütfen, ben de farkındayım. En azından bir heykel olmadığını anlayacak kadar sanat biliyorum. Bizim bu şiirden çıkaracağımız önemli bir şey var: Bir gün 24 saattir. *** Yirmi Dört Saat… Bir şekilde herkesin üç dört harfli sınavlara girdiği ülkemizde “YDS” için nasıl bir açılım yapabiliriz?
En ağır işçi benim. Gün yirmi dört saat, Seni düşünüyorum. Ümit Yaşar Oğuzcan Aklınızdan çıkaramayacağınız ve onunla mutlu olacağınız insanlarla karşılaşın bu bahar… Mutluluğunuzu ve enerjinizi paylaştığınız insanla zamanı iyi yönetmeniz ve geleceğinize güzel anı bırakacak şekilde nefesler almanız dileğiyle bu yazımı bitiriyorum.
Engin Ergin
YDS… Yarın Dün Seli: Ertelediklerimiz ve yetiştiremediklerimizden oluşan karmaşık günler zinciri. YDS… Yine Dün Sonu: Bugün de dünkü gibi planladıklarımızı yapamadık. YDS… Yıl Dün Serisi: Değişen bir şey yok, dün nasılsa bugün de böyle, gelecek de, hatta yıllar da. *** Sabahları yatakta geçirdiğimiz “beş dakika daha”ları toplasak ve ay bazında bir kursta değerlendirsek, kendimizi ilgilendiğimiz bir dalda ne kadar geliştirmiş olurduk değil mi? Ya da uyandıktan sonra yatakta gezinmesek de o zamanı daha yararlı bir amaç uğruna kullansak nasıl olurdu? YDS! Her “D” harfinin “Dün” diye açılması dün’de sıkıntım/ız/ın olmasından kaynaklanabilir mi? Dünden bugüne çok şey kalması bunun nedeni olabilir mi? Acaba dün’ü bir kereliğine kenara atıp bugün kronometreyi 00.00.00’a getirip yenileyemez miyiz zamanımızı? *** Biraz araştırdım ve dün’e neden bu kadar çok yüklendiğimizi anladım. İşte zaman tuzakları: Plansızlık, öncelikleri belirleyememek, ertelemek, kendini gereğinden fazla işe adamak, acelecilik, “hayır” diyememek, kahve sohbetleri, nedensiz internet kullanımları, gereksiz titiz çalışmalar, kararsızlık, dağınıklık. Bunlardan kendinize uygun birden çok madde buluyorsanız sizin için de tehlike çanları çalıyor demektir. Bu gerçekten bir tehlike çanıdır; çünkü tuzaklar en değerli olanı -zamanı- yitirmemize neden oluyor. Sonra da mutluluğumuzu, sağlığımızı ve paramızı... Yapılabilecek bir şey var mı? Elbette.
Zamanı daha iyi kullanmak için uzmanların dile getirdiği önerileri başlangıç için birkaç maddede özetleyebiliriz: - Bir günümüzü tespit ederek işe başlayacağız. Biz bir günde ne yapıyoruz, neye ne kadar nasıl zaman harcıyoruz? Bu bir günlük listeyi tamamladığımızda kendimizi yorumluyoruz ve zaman tuzaklarını da göz önünde bulundurarak iyiyi-kötüyü belirliyoruz. Sonra bu kötüleri günümüzden tek tek uzaklaştırıyoruz. - Gün için kişisel enerji analizi yapmak. (Sabah saatlerinde çalışmalar çoğunlukla daha verimli gerçekleşiyor.) - “Bugün bunları yapacağım.” listesi ve haftalık/aylık “amaçlar” listesi hazırlamak. *** 24 saat hiç de az bir zaman dilimi değil. Bu yazıyı geciktirmeme neden olan işlerimi tekrar gözden geçirmem gerekeceğini biliyordum ve bunu zaman yönetimi araştırmamın desteklemesi beni bu konuyu daha da düşünmeye itti. Okurlara önerdiklerimi önce kendim uygulamayı deneyeceğim. Bakalım belki de bir sonraki sayı için yazımı zamanından da önce gönderirim! Bu arada başarmak için istemek, bitirmek için de başlamak gerekir! ***
KÖŞE YAZARI
Yirmi Dört Saat
WoMEN YAZAR Güven Turan
Yabancı Dil Öğrenmek İçin
İpuçları
T
ürkler olarak biz, yabancı dil öğrenimi konusunda “Anlıyorum ama konuşamıyorum.” seviyesinden öteye geçmeyi başaramıyoruz ne yazık ki. Bunda küçüklükten itibaren bizlere öğretilen yanlış uygulamaların da payı yok değil. Bu yöntemler sayesinde dil öğrenmek herkesin korkulu rüyası haline gelmiş durumda. Aşağıdaki ipuçları sayesinde bu kâbus tersine dönecek ve öğrenmek istediğiniz dili kısa sürede öğrenebileceksiniz.
Dil kursuna gitmek şart değil: Yabancı bir dili öğrenmek ya da geliştirmek adına kursa gitmiş bir insan
olarak söyleyebilirim ki, dil kursu kişiye yarardan çok zarar getirir. Yararı tabii ki vardır ama dil öğrenimi başarısı kişinin kendi elindedir. Kursa ilk başlarda bir heves gider gelirsiniz, sonra gidemez olursunuz ve kurstan da, dilden de soğur, bir daha da konunun lafını bile açmazsınız. Günümüz şartlarında istediğimiz her bilgiye anında ulaşabiliyorsak, yabancı bir dili de kendi kendimize öğrenebiliriz diye düşünüyorum. Yeter ki içimizde azim ve istek olsun. Bu noktada teknolojinin nimetlerinden yararlanmayı da ihmal etmeyin. Telefonunuza ya da tablet bilgisayarınıza yüzlerce uygulamadan birini indirip, evde, işte hatta otobüsle yolculuk ederken dil çalışmaları yapabilirsiniz.
Sözlük okuyun: Kitap okur gibi sözlük okuyun. Sözlüğü sadece merak ettiğimiz bir şeye baktığımızda
kullanırız. Ben size sözlüğe sürekli bakmanızı ve sıralı bir şekilde okumanızı tavsiye ediyorum. A'dan başlayın, baktınız sıkıldınız B'ye geçin. Her okuduğunuz kelimeyi tekrar edin. Kafanızdan o kelimeyi kullanarak basit cümleler kurun. Çok sıkılırsanız bırakın. Sonra alın yine okumaya devam edin. Tavsiyem, sözlüğü başucunuza koyun ve yatmadan önce birkaç sayfa farklı harflerden kelimeler okuyun. O kelimeler kesin rüyanıza girer ve sizi kovalar. Okula gittiğinizde veya yemek yerken içinizden o kelimeleri tekrar ettiğinizi göreceksiniz. Bu kelimeler yabancı dizi ya da film seyrederken karşınıza çıktığında daha mutlu olacaksınız.
Şarkı ezberleyin: Her ay en az üç şarkı ezberleyin. Öğrendiğiniz şarkıları sürekli dinlerseniz, bir zaman
sonra şarkılara yanlışsız eşlik etmeye ve yeni şarkı öğrenim aşamasında daha az zorlandığınızı göreceksiniz.
Kitap okuyun: Hangi seviyede olursanız olun sürekli kitap okuyun. Okurken bilmediğiniz kelimeler olur-
sa sakın duraksamayın. Bir kenara not edip, okumaya devam edin. Hatta ilk önce siz kelimenin anlamını tahmin etmeye çalışın.
Altyazılı dizi veya film seyredin: Altyazılı derken Türkçe altyazıdan bahsetmiyorum. Öğrenmek istediğiniz dilde film, dizi seyretmek ve aynı dilde olan altyazıları takip etmek sizin o dili daha kolay öğrenmenizi sağlayacaktır.
Kelimeleri iyice ezberleyin: Kelime bilgisi dil öğreniminde oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Çoğumuz kelime haznemizin geniş olmadığından yakınırız. Ancak bu durumu eğlenceli hale getirerek külfet olmaktan çıkartmak da elimizde. Örneğin; öğrenmek istediğimiz kelimemiz marka anlamına gelen 'brand' olsun. Bu kelimeyi marka=brand şeklinde ezberlemek yerine, kelimeyi görsele dönüştürerek ezberlemeye çalışın. "Birand, her gün haberleri sunarken marka saatler takıyor." Marka saat takan Mehmet Ali Birand görüntüsü hafızanızda daha kolay kalacaktır. ■
79
KONUK YAZAR Gonca Osmanlı
BAHAR YORGUNLUĞU Tüyden hafif olurum böyle sabahlar Karşı damda bir güneş parçası, İçimde kuş cıvıltıları, şarkılar; Bağıra çağıra düşerim yollara; Döner döner durur başım havalarda Diyor ya Orhan Veli… Nasıl da hislerimize tercüman olmuş. Güneş hafif hafif kendini gösterirken, bir sıcaklık hissi bırakıyor yüzümüzde, şu günlerde. İçimizi ısıtıveriyor ılık ılık. Hele o pıtır pıtır tomurcuk açan ağaçlar, yaprakları bile çıkmamış dallara konan kuşların cıvıltısı… Sabah uyanınca şöyle pencereyi açıp kocaman bir nefesle bu güzellikleri içimize çekmek, parmak uçlarımızda yükselip, kollarımızı yukarıdan arkaya doğru yarım daire çizer gibi esneterek, uzun uzun gerinmek varken, bu yorgunluk hali de nereden çıktı? Hayır hayır, rüya görüyor olmalıyım. Ben erkenden kalkıp giyinip süslenip şarkılar söyleyerek eşimi işe uğurlarım, güzel yavrumun kokusunu içime çekip öpüp koklayarak evden çıkarım.
80
Servis bekleyen, okula giden miniklere el sallarım. Kedilere, köpeklere, börtü böceğe, çiçeklere gülümserim. Yüzümdeki gülümsemeyle insanlarla sohbetler ederim. Rüya sandığım bir şeyin içindeyim galiba. Etrafımda kimse olmasın, yalnız kalayım, yayılıp şöyle miskinliğin tadını çıkarayım. Hem de ne miskinlik , sabahtan akşama, akşamdan sabaha kadar. Gel keyfim gel. Keyfim, heeeey gel diyorum sana. Gel ki bu yorgunluktan kurtar beni. Al götür beni güneşin sıcak kollarına. Miskinliğim utansın yaptığından, utansın da vursun kendini yollara, uzak diyarlara. Gel ki rüyadan uyanıp penceremi açayım ve baharın güzelliklerini kocaman bir nefesle içime çekeyim. Kendime geleyim. annesininhobileri.blogspot.com
81
Pati Butik ile Sevimli Dostlar
"Her güneş açtığında içime bir umut süzülür, sanki günümüzü aydınlatan güneş bana –“bugün dünden daha güzel geçecek.”diyormuş gibi gelir."
82
B
ir önceki yazımda hem sizinle tanışmış, hem de can dostlarımın hayatıma nasıl girdiğini anlatmıştım.Kısaca hayvanseverliğin doğuştan olmadığından bahsetmiştim.Yazdığım yazıdan duygulanan bir çok insan mesajla bildirdiler yorumlarını. Her zaman sizi ağlatmak niyetinde değilim. Bu sefer hem gerçeklerden hem de güzel anılardan bahsedeceğim.Yaşamımdan kesitler anlatacağım. Hepimiz sabah yada öğlen uyanıyoruz. Dünden daha mutlu yada daha üzgün hayatımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz. Her güneş açtığında içime bir umut süzülür, sanki günümüzü aydınlatan güneş bana “Bugün dünden daha güzel geçecek.”diyormuş gibi gelir. Pati Butik’ten ötürü geç yatıyor, okulum dolayısıyla erken kalkıyorum. Uyku saatim 5-6 saati geçmez. Çoğu zaman 2-3 saat uyuyarak güne başlarım. Hazırlanıp sokağa çıktığım zaman yüzümü gülümsetecek nedenleri bildiğimden zorlanmam. Camımın önünde baktığım kuşlara yemlerini verir, 'günaydın' der ve hazırlanıp, çıkarım. Öncelikle bana sokağımızın müdavimi olan “Paşa” günaydın der ve yol boyu bana eşlik eder. Kedilere bakarım,bazıları uykudadır sarhoş gibi gezerler, bazıları günaydın diyerek gülümserler.Onların gülümseyişlerine ne yorgunluk kalır, ne uykusuzluk. İnsanlar kötü hissettikleri vakit arkadaşlarını, onları iyi hissettirebilecek insanları ararlar. Ben de elime kahvemi alır, ev haliyle aşağı iner kedilerimle konuşurum. Biri üstüme çıkar, biri ayaklarıma dolanır biri de yanımda oturur miskin miskin dinler beni. Hiç denediniz mi bilmiyorum.Başka türlüsü beni rahatlatamadı şu ana kadar. Sokaklarda bir çok hayvan vardır. Bir çoğumuz sadece yanından geçerek görürüz onları. Bazılarımız başını elleyerek tanır, bazılarımız ileriye gider onlara yiyecek alır, besler. Ama çoğumuz ne yaşadıklarından habersizizdir. Gördüğünüz bir sokak köpeğine dokunun, sevin. Siz onu severken kuyrukları bacaklarının arasına kaçacak yada başını avucunuzun içine doğru eğecek, göbek açacak. Böylesini tanırım. Çok dayak yemiştir, çok üzmüşlerdir onu. Hareketleri davranışları ele verir yaşamını. Ben böylesinde daha çok üzülürüm. Boğazıma erik kaçmış da yutamıyormuşum gibi olurum. Bazıları ise daha şanslıdır. Kuyruk sallayarak tepki verirler. Diğerlerine göre daha iyi bir hayat yaşamışlardır onlar. Biraz önce başını okşadığınız hayvanın belki de ilk defa iyi bir elle karşılaştığını ve bu duyguyu yaşadığını hissedin. Düşünün ve empati kurun. Yaşamınız boyunca sizi her gören sizden olan kimse, sizi horlayıp kaçırsa, dövse şiddet ve zulüm uygulasa,
sizden tiksinse sizin varlığınızı kabullenemeyip yaşam hakkınızı elinizden alsa ve 1 tanesi sizi sevse, korusa, yaşamadığınız onca duyguyu yaşamanızı sağlasa ne hissederdiniz? O yüzden hayvanların başını okşayın. Çünkü buna gerçekten ihtiyaçları var. Bahsettiğim sokaklar,mahalleler en masumu. Asıl hikaye barınaklarda, ormanlarda başlıyor. Hiç gittiniz mi bilmem, gitmenizi tavsiye etmekte zorlanıyorum zira ilk barınak ziyaretimden sonra yeşil reçeteli bir ilaç kullanmaya başladım ve epey süre kendime gelemedim. Ancak bana en güzel getirisi “farkındalık” oldu. Bu yüzden, özellikle hayvanların ne yaşadıklarından habersiz olan insanların mutlaka barınakları görmesi gerektiğini düşünüyorum. Barınaklarda her şey çıplak halde gözler önünde. Kafasına tahta geçirilmiş, gözleri bıçaklanmış, kuyruğu yakılmış, tecavüze uğramış, derisi yüzülmüş, dövüştürülmüş vs. daha bir çok zulme uğramış canlılar burada sansürsüz olarak yaşıyorlar. Ormanlar zaten en bedbaht durumda olanı. Düşünün. Siz annesiniz, çocuklarınızı dünyaya getiriyorsunuz.H ep birlikte bir çuvala konulup bir dağ başına atılıyorsunuz. Ne yemek oluyor, ne korunacak bir yer. Yoldan geçen adamlar duruyor sizi içkilerinize meze yapıyor. Yavrularınızı ısınmak için yaktıkları ateşte yakıyor. Siz seyrediyorsunuz sonra size de türlü işkenceyi yapıp öldürüyorlar. Kaçınız bunların farkında? Kaçınız böyle şeyler olduğunu biliyor?
B
u işe başlamadan önceki hayatımı az çok anlattım size bir önceki yaşımda. Ne derdim vardı ne tasam. Arkadaşlarıyla gezip tozan bir ergen olarak yaşıyordum. Mutlu bir hayatım olduğunu da söyleyebilirim. Ancak bu işe başladıktan sonra çevremdeki onlarca insanı sorgular oldum. İnsanların bu denli var olup da düşünemeyişlerini, eylemsizliklerini. İlla hayvanları sevmek zorunda değiller ama bir işe yaramalılar diye düşündüm hep. Ve şimdi sadece bir avuç arkadaşım var. Herkesten aynı sorumluluğu beklemek tabi ki bencillik. Ama gözünü kapatarak yaşayanları, o zulmü gerçekleştiren kişilerle aynı durumda görüyorum. Şimdi de mutluyum ancak kolay bir hayat yaşamıyorum. Çok üzülüyorum, çok yıpranıyorum ama onlar için hayatta olduğumu düşünüp kaldığım yerden devam ediyorum. Bu yazının kısa ve özü farkına varın, önce farkına vararak başlayın. Sonra da sevin. Onlar için mükemmel bir haz olan bu duyguyu yaşamalarına fırsat verin.■
83
DEVR-İ ALEM Ömer Alper Dalak
Oksijen Şehri:
84
Ordu
O
ldum olası şehir inceleme yazılarını sevmem. Bu yazılar çoğunlukla daha önceden haber verilmiş, müthiş izzet ikramla karşılanan, şehrin düzenli ya da belli başlı yerleri gösterilerek yazılan yazılardır. Ben de bunlara inat, bir şehir inceleme yazısı yazmak istedim. Benim yazım aslında doğup büyüdüğüm şehri anlatmak olacak. Bu şehirle maceram, 1988 yılı Temmuz ayının 23’ünde başladı. Şehirle ilgili hiçbir wikipedia bilgisi vermeyeceğim, bundan emin olabilirsiniz. Ne nüfus bilgilerini, ne ilçeleri, ne de rakımını yazacağım. Bu yazı tamamı ile nerede ne yenir, ne yenmez şeklinde çünkü Ordu’ya gelip, kötü yemekler yiyip kazıklanmanızı istemem. Tabii ayrıca nereleri görmeniz gerektiğini de aktaracağım. YOLCULUK BAŞLIYOR
Ordu’ya geliş için çok fazla ulaşım aracı bulunmamakta; ya kara yolunu ya da hava yolunu tercih edersiniz. Benim size tavsiyem, kara yolunu kullanmanızdır. Tabii İstanbul’dan geliyor ve 13 saat yolu çekebiliyorsanız. Hava yolu için ise Samsun veya Trabzon’a gelerek, kara yoluyla Ordu’ya gidebilirsiniz. Ordu’ya geldiğinizde konaklama alternatifleri fazlasıyla bulunmaktadır. Bu bilgileri yazının sonunda hepinizle paylaşacağım. Ordu’ya geldiniz, güzel bir uyku çektiniz ve artık gezmeye hazırsınız. Ordu’da göreceğiniz en belirgin şey, yeşil ile mavinin eşsiz uyumudur. Bu uyum sizi sarhoş edebilir, buraya yerleşme isteğiniz artabilir. İlk olarak, Ordu’nun en meşhur caddesi Fidangör’de bir tur atmanızı öneririm. Ordu’ya gelip Fidangör’de tur atmadan giderseniz, gezinizi tam olarak bitirmemiş sayılırsınız. Fidangör turunuzu attıktan sonra kendinizi sahile atıp, deniz havasını içinize çekiyorsunuz. Gözünüz bir yandan da gökyüzünde olsun, sahile inen yamaç paraşütçülerine bakmayı unutmayın. Sahil turunuzu tamamlamaya yakın, Ordu’nun simgesi olan Boztepe’ye çıkmak için teleferiğe binmeyi unutmayınız. Teleferik ile Boztepe’ye çıkarken, şehri en güzel açıdan izlemenin keyfini, fotoğraf makinenizle çekeceğiniz güzel fotoğraflar ile çıkartın. Boztepe’ye çıktığınızda gördükleriniz sizi biraz şaşırtabilir; bu tepeden tüm şehrin ayaklarınızın altında olduğunu göreceksiniz. Tüm bunların yanında, şehir manzarası karşısında, çay bahçesine geçip güzel demli bir çay ile keyfinizi kat ve kat arttırabilirsiniz. Bunun yanı sıra Ordu’da gezilebilecek bir sürü müze var ama dedim ya bu farklı bir yazı diye. Müzelere gitmek isterseniz, gidebilirsiniz ama Ordu size müzelerden daha fazlasını verebilecek bir şehir. Boztepe ziyaretinizi bitirdiğinizde, temiz hava sizi çarpabilir. Ben biraz aksiyon ile gezimi bitirmek istiyorum diyorsanız; Boztepe’den şehre doğru yamaç paraşütü yapabilirsiniz, tabi korkmuyorsanız. Bu kadar gezmekten sonra haliyle biraz karnınız acıkmıştır. Sizin için çok güzel önerilerim olacak. Karadeniz’e gelip pide yemeden gitmek olmaz, bunun için iki alternatif sunacağım. Birinci yer olarak, Dıgı’nın Yeri; belki de Ordu’nun en güzel pidelerini ve yöresel yemeklerini bulabileceğiniz bir yer. Pideler konusunda sizin için tek önerim; karışık yiyerek hepsini aynı anda tadabilirsiniz. Pidenin yanında turşu kavurma, mıhlama ve borana yiyebilirsiniz. Bu arada turşu kavurmasını bilmeyenler için açıklayayım. Normal fasulye, lahana vb. turşularının soğan ile kavrulmasıyla oluşan Karadeniz’de kahvaltıların baş tacı olan bir yemektir. ►
85
Pide konusunda ikinci tavsiyem ise Meşhur Pideci; burada kıymalı veya peynirli üzerinde bol tereyağlı pidelerinizi, Ordu Gazozu ile birlikte, afiyetle yiyebilirsiniz. Yöresel lezzetler, yaylaya çıktığınızda size orada yaşayanlar tarafından sunulacağı için merkezde yöresel yemek diye dolanmamanızı tavsiye ederim. Pidenin yanında Ordu Tostu’nu yiyebilirsiniz. Ordu Tostu’nun en önemli özellikleri özel tost ekmeği, sürme sucuk ve fabrikasyon ürünü olmayan kaşar peyniri. Bu üçü bir araya geldiğinde, yediğiniz şeye inanamayacaksınız. Bu lezzeti tattınız, ama ben evimde de yemek istiyorum diyorsanız, tostu yediğiniz yere söylemeniz yeterli. Sizin için malzemeleri bulacaktır. Yemeklerimizi yedik, sıra geldi tatlıya; bunun için en hafif tatlı olan dondurmayı önerebilirim. Ordu’da kime sorsanız, herkes en iyi yeri tarif edecektir. Dondurmacılar arasında en meşhuru, Denizciler Dondurmacısı. Kendimi bildim bileli, aynı tadı korumaktadırlar. Karamelli, çikolatalı ve limonlu dondurma benim favorilerimdir. DEĞİŞMEYEN TEK ŞEY PERŞEMBE Ordudan bu kadar bahsedip, uzun süre yaşadığım yer olan Perşembe’den bahsetmemek biraz kabalık olabilir. Başlıkta da belirttiğim gibi, değişmeyen tek şey perşembedir. 24 yaşımdayım ve bir ilçe hiç mi değişmez? İlçede artık genç nüfusu azaldı ve bununla birlikte ilçe tam anlamıyla emekli şehri oldu. Son olarak, CitySlow unvanını kazanan Perşembe, değişmemesinin yanında bir de yavaş şehir unvanı-
86
nı aldı. Değişim bu yere o kadar işlemiş ki yerdeki tümsek belediye tarafından yapılmış bir tümsek değildir ve hala orada bulunmaktadır. 20 sene önce de orada vardı şimdi de var. Bu ufak Perşembe betimlemesinden sonra yazının sonuna doğru gelmiş bulunmaktayım. Bu yazım askere gitmeden önceki son yazım. Kısa dönem çıkarsa 6, uzun dönem çıkarsa 12 ay sonra görüşmek üzere. Hepinize iyi okumalar. Ordu ile ilgili aradığınız tüm bilgileri aşağıdaki sitelerden bulabilirsiniz. http://www.ordukulturturizm.gov.tr/ http://www.ordu.bel.tr/ http://www.ordu.gov.tr/ DİPNOT: Ordu’ya geldiğinizde söylenen bazı kelimeleri anlayamayabilirsiniz bunun için size ufak bir yardımım olacak. bibi: Büyük hala taflan: Kara yemiş hingilim: Oyun höl: ıslak söykenmek: yaslanmak çantı: ahşap duvar çörme: hol, giriş göden: kurbağa ■
87
MUTFAK Zeymuran Cafe
A V L K A A B S L I Ü G
88
Gül baklavası hem şekliyle hem içindeki ceviziyle göz doldurup tam da ağızlara layık, tane tane yenilesi, yendikçe bitirilesi, 'bir tane daha denilesi' bir lezzet. MALZEMELER • • • • • • •
3 adet yumurta Yarım çay bardağı süt Yarım çay bardağı su Yarım paket kabartma tozu Yarım limonun suyu 1 yemek kaşığı tahin Tuz
Şerbeti: • 6 su bardağı şeker • 7 su bardağı su • Limon suyu HAZIRLANIŞI ▬ Şerbet için su ve şeker kaynatılır. Şerbet kıvam bulunca, limon suyu damlatılıp iki dakika kadar sonra ocaktan alınır. ▬ Yumurta, süt, su ve tahin bir kapta karıştırılır. Yavaş yavaş un ve tuz eklenerek kulak memesi kıvamında bir hamur elde edilir. ▬ Hamur, nemli bir bezle kapatılarak 3-4 saat kadar süreyle dinlendirilir. ▬ Nişasta ve un karışımıyla, hamur ince bir şekilde açılır. ▬ Yufka 4 parcaya bölünür. ▬ Üçgenin geniş ve sivri kenarı, parmak uçlarıyla içeriye doğru ittirilerek büzüştürülür. ►
2 1 89
▬ Sivri kenar içte kalacak şekilde, geniş kenarın uclarından tutularak, iki elimizle sağlı ve sollu yarım daireler çizilir. ▬ Uç kısım hafifçe içe doğru katlanır, önceden ısıtılmış 180 derece fırında pişirilir. ▬ Şerbeti dökülüp soğuyunca servis edilir. ■
3
5
4
6 7 90
91
MUTFAK Simge Çalışkan
Çikolata Dolgulu Kurabiye
B
ol çikolata sevenler için süper bir tarif, içinde kakao olduğu gibi arasında da çikolata var, üzerinde ise kuru erik onun yerine fındık, fıstık veya kuru başka bir meyve kullanabilirsiniz, ama üzerinde sabit durması için eritilmiş çikolata ile kaplamak şart.
92
Malzemeler:
• 150gr oda sıcaklığında tereyağı • 150gr toz şeker • 1 yumurta sarısı • 250gr un • 20gr kakao • 80gr bitter çikolata • 3 çay kaşığı kabartma tozu • 2 çorba kaşığı portakal suyu (gerekirse)
Üzeri için: • 14-15 adet kuru erik • 80gr bitter çikolata
Yapılışı: • Una kabartma tozu, bir çimdik tuz ve kakaoyu ekleyeyerek karıştırın. • Tereyağı ile toz şekeri krema kıvamına gelene kadar iyice çırpın. • 1 yumurta sarısını ekleyip, biraz daha çırpın. • Unlu karışımı yumurtalı karışıma ekleyip yoğurun. • Hamurun toparlanması biraz zor oluyor, eğer
çok kuru olduysa portakal suyunu ekleyin. • Farklı marka unlar kullanınca da ölçüler tutmayabiliyor. • Bol tereyağlı bir hamur olduğundan açmak biraz zor, hamuru ikiye bölüp öyle açın. • Yuvarlak kurabiye kalıbıyla 15 adet kesip, tepsiye dizin. • Üzerlerine 1er adet bitter çikolata karesi koyun. • Hamurdan 15 adet daha yuvarlak kesip, çikolataların üzerini hamurla kapatın. • Yumuşak bir hamur olduğundan yanlarının kapanması kolay oluyor. • Benim kullandığım kalıpla 15 adet kurabiye çıktı, sizin daha az ya da daha fazla çıkabilir. • Fırınızı 19derecede ısıtın ve kurabiyeleri 10 dakika pişirin. • Şekillerini bozmamak için soğuyana kadar dokunmayın, sertleşmesini bekleyin.
Üzeri İçin: • Çikolatayı benmari usulü eritin. • Kurabiyelerin ortasına kuru erikleri koyun ve kaşık ile eritilmiş çikolataları üzerine dökün. • Kuru eriklerin yapışmasını sağlayın. • Çikolata donduktan sonra servis yapın. ■
93
TEKNOLOJİ Gözde Yılmaz
YARATICI
TASARIMLAR
Y
aratıcı düşünceler son dönemlerde oldukça çoğalmış durumda. Önceleri aletler, sadece işe yaradığı için alınırdı. Yani şekline veya rengine, göze olan hitabına pek önem verilmezdi. Fakat şimdilerde üretici firmalar, “nasıl daha ilginç ve çekici
94
yapabiliriz?” diye düşünerek, ürünlerini gerçekten yaratıcı, çekici ve göz alıcı hale getiriyorlar. Çoğu Japonlar tarafından üretilen bu aletlerin, şişirilmiş fiyatlarını da göz önünde bulundurursak, biraz gereksiz olduğunu düşünmemek elde değil.
1. Seunghoon Shin ve Chang Seok Kim tarafından sıraya göre dizilmiş bir klavye mevcut. Tabi ne kadar
yapılan bu fare, dizinizin üstüne veya koltuğunuzun kenarında rahatça kullanılabiliyor. Ayrıca bu fare, 2012 yılında IDEA Ödülü’nü de almış bulunmaktadır.
öğretici olur bilinmez…
6. Bu ürün, araba tutkunları için üretilmiş. USB’yi
bilgisayarınıza takıp, arabayı garajın içine koyuyor2. Zamanının çoğunu klavyenin başında geçirenle- sunuz ve 10 dakika bekledikten sonra sarj edilmiş rin çok seveceği ve arkadaşlarını etkileyebilecekleri arabanızı, klavyenizle yönlendiriyorsunuz. Ürünün bir tasarımsa, “Altın Dolar Tuşu”. Gerçek altından içinde bulunan yazılımla, kontrol işlemini daha kolay yapılan bu tuş, ülkemizde her ne kadar kullanılmasa yapabiliyorsunuz. Aman dikkat, masanızdaki kahveniz dökülmesin! da, Amerika’da oldukça ilgi görüyor.
3. Jinhee Kim tarafından dizayn edilen bu fotoğraf 7. Bir şapka düşünün, önünde led tabelası var ve
makinesi, aynı zamanda bir damga. Gülümseyip fotoğrafı çekiyorsunuz ve kauçuk damga versiyonunu istediğiniz yere basabiliyorsunuz.
en fazla 180 karakterlik mesajınızı gösteriyor. Önünüze gelene bir mesaj vermek istiyorsanız bu şapka size göre demektir.
4. Klavyesinin çok yer kapladığından şikayet eden- 8. Bilgisayarınızda, kimsenin görmesini istemediler için katlanabilir bir klavye var artık. Göz alıcı görüntüsünün yanı sıra, sıkça seyahat edenler için de oldukça kullanışlı.
5. Bilgisayarı yeni öğrenmiş ve henüz klavyedeki
ğiniz sayfalar, uygulamalar ya da videolar açık ve aniden odanıza birisi giriyor. Ne yapacağınızı şaşırmayın. Panik butonuna bastığınız anda ekranınızda, daha önceden ayarladığınız görüntü, yazı ya da herhangi başka bir şey beliriyor. ■
tuşların yerini tam hatırlayamayanlar için, alfabetik
1.
2.
4.
3.
8.
5.
7. 95
http://machinarium.net/demo/ İnternet üzerinden demosunu, indirdiğiniz takdirde tam sürüm versiyonunu oynayabileceğiniz, düşündüren, beyni çalıştıran bir oyun. Ne demişler “İşleyen demir pas tutmaz.”
http://pixlr.com/editor/ Bilgisayarınızda resim ya da fotoğraf düzenleme programı bulunmuyorsa, internet üzerinden bu siteyi kullanarak rahatça işleminizi yapabilirsiniz. Bir nevi Photoshop yani.
http://www.xtranormal.com Üye olduktan sonra, e-postanıza gelen bağlantıyla üyeliğinizi aktive edin ve kendi filminizi oluşturun!
96
97
RÖPORTAJ Yeşim Özbirinci
Berna Terziahme 98
Ö
nce ilham! Kafamda bir hikaye yazıyorum önce. Ondan sonra o hikayeye uygun bütün görsel, film, edebiyat, hayatla ilgili bütün verileri topluyorum.
etoğlu - KATHRE 99
Fairy Tale
WoMEN: Berna Terziahmetoğlu kimdir? Berna Terziahmetoğlu: Aslında jeoloji mühendisiyim. Normal bir iş yaşantım vardı. Plaza insanısın ama kafa başka bir yerdedir ya dokuz sene falan çalıştım ondan sonra hobi olarak başladım. Sonra çok sevdim ve etraftan da ilgi gördü. Küçük küçük satmaya başlayınca dedim ki “ Haftada 40 saat başkasına hizmet etmektense kendime yatırım yapayım.” Bu süreç kolay da olmadı. Ailem "O kadar okuttuk, hazır iş var, düzenli maaş var." düşüncesindeydi. Pek risk taraftarı yapıda değiller. Ben tabi kulağı tıkadım ve 2000 sonunda istifa ettim. 2010'dan beri profesyonel olarak bu işi yapıyorum.
de tasarlıyorum. Tabi, en çok tasarladığım takı. WoMEN: İnsanlardan gelen ilgi nasıldı? B.T: Markayı, vizyonu ve misyonu belirledikten sonra sıradışı, örneği olmayan, bir hikayesi olan bir şey; tabiri caizse arzu nesnesi yaratmaktı istediğim. Evet, bir ilgi var. WoMEN: Çok satıyor musun? B.T: İki gelir kaynağı var. Bir tanesi workshop, bir tanesi de takı tasarımı. Kuru kafaya akın ettikleri gibi insanlar tasarım bir cam takıya akın etmiyor.
WoMEN: Camdan takı yapmanın aşamaları nelerdir? WoMEN: Cam ile tanışman nasıl oldu? B.T: Kurşuni cam atölyesi vardır. Şu anda tama- B.T: Önce ilham! Kafamda bir hikaye yazıyorum men takı tasarımına yönelik çalışıyor. Başında Lok- önce. Ondan sonra o hikayeye uygun bütün görsel, man Kurşunlu var. Bütün dersleri ondan aldım. Bey- film, edebiyat, hayatla ilgili bütün verileri topluyokoz'da Cam Ocağı Vakfı var. Yurtdışından yabancı rum. Sonra da kabataslak çizim aşaması var. Ardınsanatçılar getiriyor. Onlarla çalıştım. Daha sonra dan renk seçimi geliyor. Renk seçiminden sonra da İtalya macerası var. İtalya'ya gidip, orada öğrendim. alevde, ressamın boyalarıyla oynaması gibi oynuKathre şu an bu işin krema kısmında. Takı kısmın- yorsunuz orada. Ne çıkarsa artık. Birebir olmuyor dayım yani. çizimdeki gibi. Yaklaşık sonuç alsanız kardır. Tüm bu işlemlerden sonra fırınlara veriliyor. Fırın soğuWoMEN: Cam'dan önce incik boncuk gibi duktan sonra tasarım aşamasına geçiyorsun. bir uğraşın var mıydı? İtalyan cam çubukları şaluma denen bir alet var. B.T: Hiçbir şey yoktu. Onda yüksek ısıta ısıtarak form, desen veriyoruz. WoMEN: Sade takı mı yoksa farklı eşyalar Ondan sonra da fırına veriyoruz. Soğuduktan sonra da tasarlıyor musun? ertesi gün fırından çıkarıyorsun. ► B.T: Mutfağa yönelik kaşık ya da dekoratif şeyler
100
WoMEN: Günde kaç saat çalışıyorsun? B.T: Tasarım aşamasına günde iki üç saat gibi ayrı zaman harcıyorum. Tabi bunun pazarlama aşaması da var. Bir ekibim yok. Tek başıma yapıyorum her şeyi. Home office olarak çalışıyorum. Aslında insanların gelip vakit geçirebileceği, bir şeyler yapabileceği bir yer açmak istiyorum. WoMEN: Cam sanatıyla ilgili, bu takı olarabilir ya da başka bir şekilde eşya olabilir, herhangi bir sergi açmayı düşünüyor musun? B.T: İleride cam takı olarak sergi açmayı düşünüyorum ama henüz değil. WoMEN: İstanbul'da cam sanatına ait bir müze var mı? B.T: Sadece Eskişehir'de Cam Sanatları Müzesi var. O da Anadolu Üniversitesi'ndeki cam bölümden dolayı. WoMEN: İnsanların cama olan ilgisi nasıl sence? B.T: 2000lerin başında Beykoz'da Cam Ocağı Vakfı açıldı. Orası Türkiye'nin en büyük cam okulu. Yurtdışından sanatçıları, tasarımcıları falan getiriyorlar. Aslında Cumhuriyet'ten önce Osmanlı'dan gelen bir şey ama Avrupalılar alır, sahiplenir ve daha iyi bir yere getirir ya bunda da öyle bir durum var açıkçası. Daha sonra biz de cam sanatı körelmiş. Sürekli çeşme bülbülden öteye gidememiş. Son on yılda yeni yeni ilgi artı. WoMEN: Cam sanatında önemli ustalar kimlerdir? B.T: Usta olarak düşünmüyorum ben tasarım olarak ele alıyorum. Oya Akman var. İtalya'da Lucio Bubaco var. Bunlar bu işin piridir. ►
101
WoMEN: Kaç öğrenciye ders veriyorsun. Çok talep oluyor mu? B.T: Grupanya ile birlikte bir çalışma yaptık ve çok talep oldu. Tanışma olayı gibi oldu. Bireysel olarak şimdiye kadar 20 - 30 kişi sertifika almıştır. WoMEN: Kathre ismi nereden geliyor? B.T: İsim arama aşamasında Elif Şafak ünlenmişti. Herkes Elif Şafak'ı biliyordu. Ben de o sıralar kendisini çok seviyordum. Pinhan kitabını okurken orada katre kelimesi çok güzel bir yerde geçti. Aslında h yoktur. Alan adı alırken katre alınmıştı. Anlamı da su damlası demek. Alev de damla damla meydana gelir. WoMEN: Özel tasarım yapıyor musun? B.T: Evet, yapıyorum. WoMEN: Camdan bir şey taşımak çok dikkat gerektiriyor mu ‘aman kırılır’ diye? Ağır mı? B.T: Cam tabi kırılgan bir şey ama biraz önce anlattığım fırınlarda teknik olarak kontrollü bir soğuma sağlanıyor. Taşa düşse tabi yapacak bir şey yok ona ama parkeye düşse hiçbir şey olmuyor. Denedim de. WoMEN: Fiyat aralığın nedir? B.T: 50'den 500'e kadar. Bu Türkiye'deki satılabilir aralığıdır. Gerçek fiyat aralığı Avrupa'dan bunun iki buçuk katı falan. WoMEN: Osmanlı Koleksiyonu'nu Topkapı için özel mi tasarladın? B.T: Hikayesi olan bir şey satıyor ve Osmanlı olsun dedim. Çoğu kişi Osmanlı meraklısı ve aslında pazarlama taktiği olarak tasarlamıştım. Her tasarımcı bir Osmanlı yaratıyor. Styleboom'u çok severim. Bir haber yaptı ve ben de nezaketen hediye yolladım. Saray mağazalarını işleten şirket de bir kahvaltı düzenliyor. Oraya bloggerları, tasarımcıları falan davet ediyorlar. Styleboom da küpeyi takıp gidiyor. Yönetimdeki bütün kişiler "Bu küpe kimin?" diyor ve o şekilde bağlantı oluşmuş oluyor. Planlasam olmazdı. WoMEN: Takılarını kimin üzerinde görmek isterdin? B.T: Ece Sükan'ın üzerinde görmek beni çok mutlu ederdi. ■
Beykoz Kuşları
102
Maskeli Balo
Laleli Kaşık
103
HOBİ KÖŞESİ
DIY : Kalemlik
Gonca Çakıcı
104
Geldi geliyor derken, kışın sonuna geldik. Havalar artık ısınmaya başladı. Yağmur bulutları da yavaş yavaş üzerimizden ayrılırken bulutlu bir “Do it yourself” projesiyle bu sayıda karşınızdayız.
. . Projemiz: Kalemlik yapmak! Gerekli malzemelerimiz: ♥ dokuma kumaş, ♥ kumaş boyası, ♥ ince uçlu fırça, ♥ fermuar, ♥ dikiş malzemeleri. Yapılışı ise şu şekilde:
İlk önce, 20 cm eninde ve 15 cm boyunda kumaş kesiyoruz. Üzerine kumaş boyasıyla hayal gücümüzün de elimize yön vermesiyle güzel bir resim çiziyoruz. Boyadıktan sonra ütünün yüksek sıcaklık ayarında ütülüyoruz ki boya kumaşa iyice işleyerek sabitlensin. Daha sonra yapacağımız şey ise ağzına bir fermuar takıp kalemliğimizi tamamlamak. Yanınızdan hiç ayırmak istemeyeceğiniz, içine bir sürü kalem alabilecek ve en önemlisi kendi yaptığınız kalemliğiniz hazır. Hayal gücünüz yanınızdan hiç eksik olmasın.
105
TELEVİZYON Burcu Mercan
DİZİLERE İLHAM VERE 106
EN FİLMLER
B
azen bir hikâye gelişmeye, derinleşmeye öylesine müsait oluyor ki, yaratıcıları tek bir eser ile yetinmiyor ve başka yapımlar da koyuyorlar ortaya. Biz de yeni başlayan Bates Motel ve Hannibal dizilerinin de etkisiyle, televizyon dizilerine ilham kaynağı olmuş filmleri incelemeye aldık ve bir derleme yaptık.
► 107
Bates Motel Film: Psycho (1960) Alfred Hitchcock’un şaheseri “Psycho” korku sineması denilince akla gelen ilk filmlerden biridir. Klasikleşmiş duş sahnesi, bugüne kadar türlü filmde ve dizide yapılan göndermeler ve tema müziği ile beyazperdede yer alışının üzerinden 50 yıl geçmiş olmasına rağmen, hala yazarları/yönetmenleri etkilemektedir. Bu önemli hikâye şimdi bir daha yorumlanacak; bu sefer bir televizyon dizisi olarak. Anthony Cipriano tarafından yaratılan dizide Psycho’da yaşananların çok öncesini; Norman Bates’in annesiyle birlikte “Bates Motel”i işlettikleri sıralarda başlarına gelenlerin hikâyesini izleyeceğiz. 18 Mart’ta “First You Dream, Then You Die” isimli bölüm ile prömiyer yapan dizide, Norman Bates’i Freddie Highmore (Charlie and the Chocolate Factory); anne Norma Bates’i ise Vera Farmiga (Up in the Air, Orphan ) canlandırıyor. Bates Motel, Norman Bates karakterinin nasıl oluştuğunun, nasıl sapık bir katil haline geldiğinin hikâyesini freudyen bir yaklaşımla ele alacak gibi duruyor. Ayrıca dizinin Psycho’nun birebir uyarlaması olmayacağını (dizi günümüzde geçmekte örneğin), yalnızca o hikâyeden esinlenilmiş bir yapım olacağını da belirtelim.
Hannibal Film: The Silence of the Lambs (1991), Hannibal (2001), Red Dragon (2002) Doctor Hannibal Lecter’ın hikâyesi, 5 Oscar ödüllü “The Silence of the Lambs” filmi ile başladı; daha sonra Hannibal ve Red Dragon filmleriyle ile devam etti. Şimdi ise Dead Like Me, Pushing Diasies, Heroes, Wonderfalls gibi dizilerin yazarı Bryan Fuller tarafından, televizyona uyarlanıyor. Filmler gibi dizi de Thomas Harris’in romanlarına dayanarak yaratıldı. “The Silence of the Lambs”in prequeli olacak dizi, FBI ajanı Will Graham (Hugh Dancy) ile Dr. Hannibal Lecter’ın (Mikkelsen) ilişkilerinin başladığı dönemi bize anlatacak. Ayrıca dizide ünlü oyuncu Laurence Fishburne’u de bir FBI Ajanı olarak izleyeceğiz.
108
4 Nisan’da “Apéritif” isimli bölümle yayın hayatına başlayacak dizi filmler kadar başarılı olabilecek mi bilmiyoruz ancak Bryan Fuller imzalı bir Hannibal Lecter hikâyesi izlemek, bizi her şekilde heyecanlandırıyor –ki “Bir katilin efsanesi yeniden doğuyor” sloganıyla yayınlanan tanıtım filmleri oldukça etkileyici. ►
Terminator: The Sarah Connor Chronicles Film: The Terminator (1984); Terminator 2: Judgment Day (1991); Terminator 3: Rise of the Machines (2003) James Cameron tarafından yaratılan “Terminatör” hemen herkesin listesinde en başarılı bilim kurgu filmleri arasında gösterilir. Hatta Terminator ilk filmden çok daha başarılı bir devam filme Terminator 2: Judgment Day’e sahiptir ki bu da sinema dünyası için oldukça şaşırtan bir başarı. Arnold Schwarzenegger’ı “Terminator’e, Linda Hamilton’ı en güçlü kadın karakterlerden Sarah Connor’a, Robert Patrick’i ise “Civa Adam”a çeviren filmlerin ardından 2008 yılında hikâye televizyona uyarlandı. İptal edilmeden evvel Terminator: The Sarah Connor Chronicles 2 sezon devam etti ve Terminator 2: Judgment Day filmi ile Terminator 3: Rise of the Machines arasındaki zamanda Sarah Connor ve oğlu John Connnor'un başından geçenleri anlatıyordu. Dizide Sarah Connor rolünü şu sıralar Game of Thrones dizisindeki Cersei Lannister rolüyle dikkat çeken Lena Headey, John Connnor’ı Thomas Dekker canlandırıyor; ayrıca kadroda bilim kurgu dizilerinin sevilen ismi Summer Glau’da bulunuyor. Dizi her ne kadar başarılı olsa da reyting problemleri sebebi ile ekranlardan biraz erken ayrıldı maalesef. ►
109
Buffy the Vampire Slayer Film: Buffy the Vampire Slayer (1992) Joss Whedon tarafından yazılan, Fran Rubel Kuzui tarafından yönetilen; başrollerinde Kristy Swanson (Buffy), Luke Perry (Pike) ve Donald Sutherland (Merrick) yer aldığı Buffy the Vampire Slayer maalesef hem gişede hem de eleştirmenlerin gözünde başarısız bir film olmuştu. Ancak pek sevdiğimiz Joss Whedon yarattığı hikâyesinin geleceğine güvenmiş olacak ki, bu başarısız filmden 4 yıl sonra Vampir Avcısı Buffy’nin maceralarını televizyona uyarlamaya karar verdi. “Welcome to the Hellmouth” bölümüyle 1997 yılında premier yapan ve filmin kaldığı yerden hikâyeyi anlatmaya devam eden dizi, tahmin edilmesi güç bir başarı elde etti. Buffy the Vampire Slayer 7.Sezon devam etti, fantastik/korku/ gençlik dizilerinin önünü açtı, pek çok esere ilham kaynağı oldu. Şu sıra devam eden pek çok fantastik kurgu dizisinde Buffy’den izler görmek, yapılan göndermelere şahit olmak mümkün. Dizide yer alan vampir “Angel” karakteri için bir spin-off yapıldı, bu dizi de 5 sezon devam etti. Whedon iki dizinin de bitmesinin ardından hikâyeyi anlatmaya çizgi romanlar ile devam etti, hikâye de gelişti, büyüdü. Herşeyden önemlisi Joss Whedon’un yarattığı sarışın, ufak tefek liseli kız Buffy yıllarca türlü çeşit doğaüstü yaratığı dövdü, dünyayı birden fazla kez kıyametten kurtardı. Serinin televizyon/sinema dünyasını armağanı oyuncuları ise şöyle; Sarah Michelle Gellar (Buffy); Nicholas Brendon (Xander); Alyson Hannigan (Willow); Anthony Head (Giles); James Marsters (Spike); David Boreanaz (Angel); Emma Caulfield (Anya); Michelle Trachtenberg (Dawn); Kristine Sutherland (Joyce); Charisma Carpenter (Cordelia); Amber Benson (Tara) ve Seth Green (Oz) ►
110
Stargate SG 1, Stargate: Atlantis, SGU Stargate Universe Film: Stargate (1994) Roland Emmerich tarafından yönetilen ve Kurt Russell ile James Spader’ın başrollerinde bulunduğu bilim kurgu filmi Stargate (Yıldızgeçidi), vizyona girdiğinde gişede büyük başarı göstermemiş olsa da, yeni evrenlerin kapısını açmış bulundu bize. Filmden 3 yıl sonra başlayan Amanda Tapping, Christopher Judge, Michael Shanks ve Richard Dean Anderson’lı kadrosuyla Stargate SG 1 serisi tam 10 sezon devam etti. Ardından gelen Stargate: Atlantis serisi beş sezon, SGU Stargate Universe serisi ise 2 sezon sürdü. Böylece ortaya çok geniş, çok derin, oldukça dallanıp budaklanmış kocaman bir evren, çok keyifli bir hikâye çıktı. “Stargate” evreni tüm dizileriyle birlikte bilim kurgu sever izleyicilerin mutlaka dahil olması gereken bir evren. (Bu kadar çok şeyi izlemek oldukça uzun zaman alacağını da göz önüne almak gerek elbette.) ■
111
TELEVİZYON melike Serdar
Türkiye’deki Film Festivalleri
B
u ay İstanbul Film Festivali ile başlıyor bu yazı da sizlere Türkiye’de gerçekleştirilen gerek uluslararası gerek yerel olsun belli başlı film festivalleri ve dönemleri hakkında bilgiler sunacak. Bu festivallerin ne zaman başladıkları hangi dönemlerde gerçekleştirildiklerine dair elimizden geldiğince birkaç bilgi vereceğiz.
112
■ Ankara Uluslararası Film Festivali 1988’de film şenliği olarak yola çıkmış bir oluşumdur. Zaman içinde hızla önemli bir kültür organizasyonu halini almıştır. Festivalde yarışmalar, gösterimler ve açık oturumlar mevcuttur. Yeni Türk sinemasında önemli bir rolü vardır. Mart ya da şubat aylarında gerçekleştirilir. Düzenleyicisi Dünya Kitle İletişim Vakfı’dır. http://www.filmfestankara.org.tr/index.php ■ Uluslararası İstanbul Film Festivali 1982 yılında "Sanatlar ve Sinema" temalı altı filmin gösterildiği bir "film haftası" başlamıştır. Bugün Türkiye’nin en popüler film festivalidir. 1984’ten sonra “sinema günleri” adıyla nisan ayında düzenlenen bir organizasyon şeklini almıştır. Zamanla bu festival yerli yabancı birçok yönetmen, oyuncu senarist ve filmi ağırlamıştır. Hafta içi günlerde uygun biletler, öğrenci indirimleri gibi uygulamalar halkın bu festivale olan ilgisini canlı tutmaktadır. Düzenleyicisi İstanbul Kültür Sanat Vakfı’dır. http://film.iksv.org/tr ■ Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali Türkiye’nin eski film festivali sayılabilir. 1950’li yıllarda Antalya’da düzenlenen konserler, tiyatrolar vs bu festivalin temelini oluşturmuştur. 1960’larda ise bu etkinlikler gelenek halini almaya başlar. 1963 yılında Avni Tolunay’ın belediye başkanı olmasıyla festival “Antalya Altın Portakal Film Festivali”ne dönüşür. Ulusal alanda zaman içinde büyük başarılar yakalayan festival 2005’te uluslararası platforma taşınır. Festivalde ulusal ve uluslararası birçok yarışma düzenlenmektedir. Düzenleyicisi Antalya Kültür Sanat Vakfı’dır. http://www.altinportakal.org.tr/tr/index.html ■ Avrupa Filmleri Festivali (Gezici Festival) 1995 yılında sinemanın değişik ve seçkin örneklerini insanlara sunmak için ve Türk sinemasını tanıtmak amacıyla oluşturulmuştur. Yıl içinde bir ay tüm filmler birçok şehirde gösterilmektedir. Oyuncular, yönetmenler kısaca sinemanın her alanında bu işe gönül vermiş insanlar bu festival sayesinde izleyici ile yakın diyaloglar kurabilmektedir. Bu festival Artvin, Bakü, Bursa, Çanakkale, Drama (Yunanistan), Eskişehir, Gaziantep, İstanbul, İzmir, Kars, Kayseri, Malatya, Mersin, Ordu, Samsun, Saraybosna (Bosna Hersek), Sinop, Tiflis (Gürcistan) ve Üsküp (Makedonya) kentlerinde gösterimler gerçekleştirmiştir. ■ Adana Altın Koza Film Festivali 1969 yılında Altın Koza Film Şenliği adıyla yola başlamıştır. Bu şenliği Adana Belediyesi ve Adana Sinema Kulübü düzenlemiştir. Zaman içinde Türk Film Arşivi’nin katkılarıyla ulusal bir kültür sanat hareketi haline gelmiştir. Hatta bugün Akdeniz Ülkeleri, Japonya ve ABD’ye kadar bir çok ülkeden sinemacıları ağırlamaktadır. Son 3 yıldır Eylül ayında gerçekleştirilmiştir. http://www.altinkozafestivali.org.tr/index.php/tr/
113
■ If İstanbul Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali 12 yıl önce dünyanın birçok yerinden farklı bakış açıları ile oluşturulmuş filmleri izleyiciyle buluşturma amacı ile düzenlenmeye başlanan bir sinema festivalidir. Her yıl İstanbul, Ankara ve İzmir’de Şubat ayında gerçekleştirilmektedir. Bünyesinde çeşitli yarışmalar, atölyeler düzenlenir. http://www.ifistanbul.com/tr/index.asp ■ Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali 1998 yılından bu yana düzenlenen festival ilk kadın filmleri festivalidir. Festivalin amacı sinema sanatının varlığını ve gidişatını sorgularken kadınların bu alandaki varlığına dikkat çekmek hatta genel olarak kadının varlığına dikkat çekmek ve sorunlarını gündeme almak olarak kısaca anlatılabilir. Festival Ankara’da gerçekleştirilmektedir. http://festival.ucansupurge.org/turkce/index.php ■ Randevu Film Festivali TÜRKSAK vakfı tarafından 15 yıldır gerçekleştirilen festival dünya sinemasından önemli örnekleri yılın son ayında izleyiciyle buluşturmaktadır. Oldukça cüzi ücretlerle güzel filmler izlemek için izleyiciye hoş fırsatlar sunmaktadır. http://www.randevuistanbul.com/ ■ PASO ÖĞRENCİ FİLMLERİ FESTİVALİ Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi ile Bilkent Üniversitesi Güzel Sanatlar, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi, İletişim ve Tasarım bölümü ile işbirliği ile düzenlenmektedir. Bu festival Türkiye üniversitelerindeki öğrencilerin filmlerini ağırlamaktadır. Festival öğrenciler tarafından düzenlenmekte ve ücretsiz gerçekleştirilmektedir. ■ İSTANBUL ULUSLARARASI 1001 BELGESEL FİLM FESTİVALİ 1997 yılında Belgesel Sinemacılar Konferansı’nın ardından gerçekleştirilmeye başlanmıştır. 97’den bu yana Türkiye ve Dünya sinemasından birçok belgeseli bünyesinde konuk etmiştir. Bunların dışında şu ülkemizde şu festivallerde gerçekleştirilmektedir. Uluslararası İzmir Film Festivali Mini Bank Uluslararası Çocuk Filmleri Festivali Uluslararası Bodrum Çevre Filmleri Festivali
114
Uluslararası Uzak Doğu Filmleri Festivali Uluslararası Eskişehir Film Festivali ■ KISA FİLM FESTİVALLERİ Ankara Film Festival Bünyesinde Kısa Film Günleri İstanbul Uluslararası Kısa Film Günleri Uluslararası Kısa Metrajlı Film Günleri İzmir Uluslararası Kısa Film Festivali Uluslararası Çevre Kısa Film Festivali ■
115
Gülcan Çengel ile Kahve Molası Gülcan Çengel
r
Ç
embe
"Beni böyle sev seveceksen, Olduğum gibi göreceksen.” Ne zaman değişimle ilgili bir konu olsa ya da birisinden “Bu yaştan sonra değişemem ben!” gibi cümleler duysam, aklıma Orhan Gencebay’ın bir şarkısında yer alan şu sözleri geliyor: “Beni böyle sev, seveceksen.” Ailemiz dışında, hayatımızdaki insanları kendimizin seçtiği bir gerçek. ‘Eşim’ deriz, ‘Sevgilim’ deriz, ‘Arkadaşım’, ‘Dostum’ deriz ve ne hikmetse seçtiğimiz kişilerle bile zaman zaman anlaşmazlıklar yaşarız. Sağlıklı iletişim şeklini yakalamak her zaman mümkün olmayabiliyor. Keşke mümkün olsa. Sağlıklı iletişmenin mutlu insan oluşumuza rolü oldukça büyük çünkü! Peki, neden isteyerek seçtiğimiz, hayatımıza soktuğumuz kişilerle bile anlaşamıyoruz? Yanlış nerede? Olaylara suçlu/suçsuz, haklı/haksız şeklinde bakıyoruz da, bu yüzden mi kendi aramızda bile sorunlar yaşıyoruz acaba? İletişimi zedeleyen en önemli unsurlardan birisidir bu. Hatayı kendimizde aramıyor muyuz? İletişimimizi güçleştiren unsurlar neler? Ne yaparsak birbirimizi daha iyi anlarız? (Şuna özellikle değinmek istiyorum; İletişimde suçlu ve haksız yoktur. İletişimin sağlıksız olmasına sebebiyet veren nedenler/sorunlar vardır. Yaşadığımız bazı sorunlar anlayış gerektirir. Sürekli karşı taraftan ikaz alıyorsak, itiraz görüyorsak ve sürekli bir takım öğütlere maruz kalıyorsak bu kişinin kendisini haksız ve bilgisiz görmesine neden olacaktır.) Sorular, sorular, sorular… Dilerseniz gelin ve bu sorulara hep birlikte yanıt arayalım ve işe hepimizin bir çemberi olduğunu düşünerek başlayalım. Örneğin; tek kişilik bir çemberin içinde olduğumuzu düşünelim. Doğduğumuzdan bu yaşımıza kadar o çemberin içinde farklı kişilikler geliştirmiş, kendimizi kalıpların içine sokmuş ve üstüne üstlük bir de “Bundan sonra değişemem, ben buyum” fikrine kendimizi inandırmışız. Karşımızdaki kişiler, bizden bazı konularda değişmemizi ya da belli konularda farklı davranmamızı istediklerinde de bazı savunma mekanizmalarıyla bu fikri reddetmiş ve bu yüzden de başkalaşma fikrinden hep kaçmışız. ►
116
Bunları yaşamayanımız yok gibidir. Kimi zaman bu durumdan kendimiz de rahatsızlık duyduk ve kendi isteğimizle bile değişmek istedik belki de. Fakat bu fikir, düşününce dahi o kadar çok zorluyor ki kişiyi, sırf bu yüzden bile değişimden kaçmış olabiliriz. Kolay değil bir çırpıda değişmek, uzun bir süreç ve her iki tarafın da sabrını gerektirir. Attığımız adımın zorluğu bizi bu değişim fikrinden caydırmış olabilir. “Beni anlamıyorsun”, “Beni yanlış anlıyorsun” benzeri cümleleri sık sık duymuş veya kullanmış olabiliriz, hatta bu cümlelerin ardından “Seni anlamakta güçlük çekiyorum.”, “Değiştir artık kendini.” talebini duymuş ve sunmuş da olabiliriz. Hatta ve hatta bu değişim için çemberin dışına doğru bir adım atmak için çabalamışızdır da. Zor olduğu için o adımı attıktan sonra sıkılmış, gerilmiş, tüm dünya üzerimize geliyor gibi hissetmiş ve bunu bizden isteyen kişi bize arkasını döndüğü anda “hooop” tekrardan çemberimizin içine geri dönmenin yollarını da aramış olabiliriz. “Olmuyor, olmayacak!” diyerek pes etmiş ve bu değişim fikrinden vazgeçmişizdir. Bunlar benim aklıma gelenler. Daha birçok örnek sunabilirim bu konuda. Peki ya sizin yaşadıklarınız, tanık olduklarınız? Farkındaysanız anlaşamadığımız zaman daima karşımızdaki kişiyi gösteririz. Örnekteki fotoğrafla anlatmaya çalıştığım şekilde, parmağımızla işaret ederek; “O beni anlamıyor.”, “Ona kendimi anlatamıyorum.” gibi… Bu arada şunu gözden kaçırırız; işaret parmağımız karşımızdaki kişiyi gösteriyorken, içe dönük olan diğer üç parmağımızın aslında bizi gösterdiğini! Bakınca bu fotoğraf, anlaşamayışımızın nedenini biraz da kendimizde aramamız gerektiğini gösteriyor olabilir mi? Şimdi birkaç soru soralım kendimize ve bir de bunun üzerine düşünelim: • • • •
Gerçekten daima karşımızdaki kişi mi bizi anlamıyor? Biz gayet anlaşılır şekilde mi konuşuyoruz? Biz ne kadar anlıyoruz karşımızdakini? Her zaman anlaşılması kolay olan taraf biz miyiz?
Ne kadar çok “biz” dediğimin farkındayım. Şunu biliyorum ki değiştirmek için, öncelikle değişmek gerekir. Bu yüzden ilk adımı belki de “biz” atmalıyız. Alışkanlıklardan vazgeçmenin ne denli zor olduğunu biliyoruz. Başlangıç olarak bu düşüncemizi değiştirmeli ve bu yönde ilerlemeliyiz. ►
117
“Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir!” Peki, bu durumda nasıl yaparsak birbirimizle daha iyi anlaşabilir, karşımızdaki kişinin bizi daha iyi anlamasını sağlayabiliriz? O sıkıcı çemberimizin dışına nasıl çıkabiliriz? Bunun için ne yapmamız gerekir? Burada işe kendimizi nasıl gördüğümüzle başlayalım. Bunun için öncelikle değişime karşı geliştirdiğimiz sabit tutumumuzu değiştirmeliyiz. Kendimizi nasıl gördüğümüz ve başkaları tarafından nasıl görünüyor olduğumuzun farkında olmak şart! Denemeler doğrultusunda gözlemler yaparak, zihinsel ve fiziksel olarak amaca ulaşmak adına adımlar atmalıyız. Şöyle düşünelim.. Elimizde bir top var ve o topu havaya atacağız. Bu hareketimizin içinde mutlaka risk var, elimizdeki top havaya atıldıktan sonra mecburen düşecek, işte o zaman bakalım topu yakalayabilecek miyiz? İşte o topu yakalamak için adımlarımıza dikkat etmeliyiz. Attığımız adımın bize getirisi kaçınılmaz gerçeğimiz olacaktır. Bu gerçeğin nasıl bir fayda sağlayacağını, peşi sıra nasıl hareket etmemiz gerektiğini sağlıklı bir şekilde analiz etmeliyiz. İzleyeceğimiz bir yol olmalı. Bu yolu biz çizmeliyiz. O yolda da sabırla, istikrarlı bir şekilde ilerlemeliyiz. Bunun bir süreç olduğunu unutmayarak! Şöyle bir şey de yapabiliriz; kim ise anlaşamadığımız, o kişiye sizden beklediği ve sizde onaylamadığı tavırlarınızla ilgili en az 6 - 7 maddelik bir liste hazırlamasını isteyebiliriz. Benzer bir listeyi biz de o kişi için hazırlamalı ve sonrasında oturup sakinlikle listede yazılı maddeleri analiz ederek gözden geçirebiliriz. Bazen, dile dökmek zor gelir. Karşımızdaki kişiyi kırmaktan, incitmekten korkarız. Fakat bu yöntemle karşılıklı olarak değişmesini istediğimiz tavırlarımız nelerdir, bu mantıklı bir istek midir görebiliriz. April (Nisan) kelimesinin Latince Aprilis'den geldiği rivayet olunur. Açmak, ağaçların çiçek açmaya başladığı mevsimi ima eder, yani bahar mevsimini. Bahar; değişmek, yenilenmek demektir. En basit ve en belirgin örnek olarak da doğanın değişim hareketliliğini gösterebiliriz. Gelin bu güzel Nisan ayı ve bahar mevsiminde biz de değişim için harekete geçelim. Kim bilir? Belki de bu değişime yönelik başlatılan hareket, mutluluğun anahtarını sunacaktır bizlere.
“İnsanları birleştiren duygular, ayıran ise fikirlerdir.” Goethe
118
Yaşam Koçunuz Gülcan ÇENGEL
Neslihan Keser: (Ev Emekçisi – Oyuncu) İlhan Hocayı çok samimi buldum. O gün uyguladığımız örnekleri hemen ertesi gün bende uyguladım, hissettim ve fark ettim. Bu çok güzel bir duyguydu. Kişinin beden dilini resmen okudum. Çok etkileyiciydi. Tavsiye ediyorum. Başta İlhan Doğan olmak üzere, emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
11 Mart Pazartesi günü Riccon İlhan Doğan tarafından verilen “Beden Dili – Yüz okuma ve Düşünce Okuma Teknikleri” eğitimi gerçekleşti. İletişimde olduğumuz kişinin düşüncelerinin ve söylemlerinin beden dili ile örtüşüp örtüşmediğini anlama şekillerinin, uygulamalı olarak katılımcılara aktarıldığı eğitim oldukça etkileyici geçti. Eğitime ücretsiz katılım hakkı kazanan okurlarımızdan; Elmas Onur, Neslihan Keser, Gülcan Pınarcı ve Tijen Bulut da oradaydılar. Eğitime katılan okurlarımıza sorduk: İlhan Doğan Hocanın eğitimini nasıl buldunuz? Size ne gibi katkısı oldu? Elmas Onur: (Profesyonel Yaşam Koçu) Eğitim oldukça verimliydi. Beden dilimle ilgili farkındalık sağladı ve hemen sonrasında karşımdaki insanın beden diline dikkat ederek analiz etmeye çalıştığımı fark ettim. Konuştuklarıyla beden dili arasındaki dengeye odaklanıyorum bu da kişinin konuştuğuna ne kadar inandığının duygusunu, beden diliyle onaylayıp onaylamadığını anlamamı sağlıyor. Bu güzel eğitimden dolayı İlhan Hoca’ya ve WoMEN Dergisine teşekkür ediyorum.
Gülcan Pınarcı: (Endüstri Mühendisi) İlhan Hocanın eğitimini çok beğendim. Bizi aktif olarak konusuna katarak anlatımı oldukça iyiydi. Bana katkılarına gelince: İnsanların düşüncelerini daha net anlayabilmeyi öğrendim. Eğitim şekli ve “Beden dilini daha nasıl iyi kullanabiliriz?” gibi sorulara verdiği aktivite katkılı cevapları da oldukça farkındalık yarattı. Teşekkür ediyorum. Tijen Bulut: (Tercüman) Eğitime biraz geç katıldığım için bir şeyleri kaçırdığımın farkındayım. Fakat buna rağmen son derece faydalı ve keyifli buldum. Açıkçası uygulamalı eğitim her zaman daha çok fayda sağlar kişilere. Orada geçirdiğim her dakika beden dili hakkında inanılmaz bilgiler edindim. Örneğin; Kendi beden dilimin kaygı, endişe, sıkıntı gibi negatif tüm hisleri dışarı yansıttığını gördüm fazlasıyla ki önceden bu kadar belli ettiğimin farkında değildim. İlhan Hoca da güler yüzlü, samimi ve keyifli bir eğitim verdi doğrusu. Hiç sıkılmadım, aksine çok keyif aldım. Nasıl geçtiğini de anlamadım. WoMEN Dergisi çalışanlarına ve İlhan Hocamıza teşekkürlerimi borç bilirim. Eğitime katıldıkları için ve gösterdikleri ilgiden dolayı sevgili okurlarımıza, emekleri için Riccon İlhan Doğan Hocamıza WoMEN Dergisi adına teşekkür ediyoruz. ■
119
İlhan Doğan ile Riccon Teknikleri İlhan Doğan
İ
Mizahla Eğitim
lkokul yıllarımdan başlayarak üniversite hayatım da dâhil, eğitim yaşantım boyunca asık yüzlü, çatık kaşlı hocalardan ders aldım. Hocalar bir diktatör bir asker gibi bir şeyler anlatır biz de asker gibi itaat ve sessizlik içinde onları dinlerdik. Yakın zamana kadar birçoğunuzun eğitim hayatının farklı olmadığına da eminim. Korkunun ön planda olduğu bu eğitim anlayışı -istenilen hızda olmasa da- son yıllarda nihayet
120
değişmeye başladı. Ben eğitimde yıllardır Riccon Tekniği’ni kullanıyorum. Eğitim anlayışındaki değişim yavaş olsa da eğitim teknolojisindeki değişim bir hayli hızlı. Akıllı tahtalar geldi. Öncesinde de tarih öncesinden kalma tepegözlerin yerini modern slayt cihazları, bilgisayar destekli eğitimler, powerpoint sunumlar almıştı. Değişen ve gelişen imkânlarla, eskiden çok kısıtlı sahip olunabilen kırtasiye malzemelerinin bolluğu da cabası.
Elbette bu gelişmiş imkânlar eğitimin hedefine ulaşmasında tek başına bir işe yaramaz. Şu unutulmamalıdır ki; hiçbir tarihte ve zeminde, imkânlar ne kadar fazla ve müsait olursa olsun, iyi bir “eğitimcinin” olmadığı eğitim süreci hedefine ulaşamaz. • Eğitim teorik mi pratik mi? • Verilen eğitim pratik yaşama uygulanabilir mi? • Farkındalık oluşturuyor mu? • Değişimi sağlıyor mu? • Sürekliliğini koruyor mu? • Aldığın eğitimden keyif alıyor musun? • Niçin eğitim alıyorsun? • Zorunlu musun? • Gelecek korkusu mu, yoksa merak mı seni tetikliyor? Eğitimin bir adı olmalı? Biz onun adını koymadığımızda, yetim ve öksüz demektir. Eğitim kutsaldır, şefkat ister, ilgi ister ve emek ister. Bunları yapmadığınızda eğitimin kimyasını değiştirmiş olursunuz. Yaptığınız şey “Oyalama Programı”ndan farksız olur. Eğitim, içi boş bir kavram değildir. Eğitimin pratik olması gerekir. Çünkü hayatın kendisi de pratiğe dayalıdır. Aksi halde öğrenmemiz gerekenleri hayatın içinde düşe kalka öğreniyoruz ki, bunun da bedelleri çok ağır olabiliyor. Neden sağlıklı bir eğitim süreciyle uygulamalı öğrenmek mümkünken bunu yapmayalım? Neden temel ve basit şeyleri öğrenmek için bedeller ödeyelim? Eğitim pratik olmalıdır ve bunu sağlayabilmek, yani eğitim verilen bireylerin seviyesine kolayca ulaşabilmek, buzları kırmak ve sıcak bir ortam sağlayabilmek için; mizahtan faydalanmak gerekir. Mizah: • • •
İlgiyi artırır, Dinç ve dinamik tutar, Düşünce okuma tekniklerinde başarıyı sağlar.
Başarılı olmak ve kabul görmek için; olumlu olmalı ve en yüksek bilgiyi kullanmalıyız.
Riccon İlhan Doğan
121
RÖPORTAJ Aslı Bal Yavrular
Alper Çam K
lasik müzik sever misiniz? Ajandanızda henüz yer etmediyse de bir dinleti sonrası fikriniz tamamen değişebilir. Trakya Oda Orkestrası'nın kurucu Şefi ve sanat yönetmeni Alper Çam ile, bir yandan klasik müziği, konserlerini ve gelecek projelerini konuşurken, bir yandan da provaları sırasındaki müziğin ritmine kapılıp konseri dinledik. Daha fazlası ise röportajda saklı.
122
WoMEN: Alper Çam kimdir, bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Alper Çam: Tabii. Ben 1993 senesinde Hacettepe Üniversitesi Konservatuarı Şeflik bölümünden mezun oldum. Asker kökenli olduğum için 2005 yılına kadar TSK bünyesinde yurdun çeşitli yerlerinde bando şefliği yaptım. 2005 yılından 2010’a kadar Trakya Üniversitesi Devlet Konservatuarında okutman olarak görev yaptım. 2010 yılında Edirne’de Trakya Oda Orkestrası’nı kurdum. Trakya Oda Orkestrası’nın hem orkestra şefliğini hem de genel sanat yönetmenliğini yapıyorum. Orkestra bağımsız yapıda bir oluşum. Zaten en başından öyle olmasını istedik. Kendimiz bir şeyler yapabilmeyi ve bunu başarmış olabilmeyi istedik. Ve arkadaşlarla bunu hayata geçirdik. Sonrasında da Trakya’da bu oluşuma destek verecek insanlar aradık. En başından beri Lüleburgaz Belediye Başkanı Sayın Emin HALEBAK bizlere destek verdi. Bu sayede biz üç yıldır Lüleburgaz’da önemli bir klasik müzik hareketi oluşturuyoruz. Seyirciyle buluşuyoruz burada. Klasik müziği, çok sesliliği elimden geldiğince anlatıyorum. Müzikal formları, bestecilerin hayatlarını anlatıyorum. Bu işe başlamadan önce de bunun çok ilgi göreceğini biliyordum zaten. Başladıktan sonra bunu tecrübe de ettim. Seyirci ile olan diyalog bana göre çok önemli. Bunun çok artıları olduğunu düşünüyorum. Şöyle ki; bizler bu ülkede yetişen müzisyenler olarak, kendi halkımıza klasik müziği tanıtmalıyız. Tanıtmalıyız ki, bizim insanımız da kendi müzik beğenisini oluştururken, bütün bunlarla ilgili düşünerek, değerlendirerek bir karara varsın. Başka bir müzik ile kavgamız yok. Ama klasik müziğin eğitimini aldık, kalitesini biliyoruz, ve kendi insanımızın bundan faydalanması gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü çok seslilik güzel bir şey. Burada farklı enstrüman grupları var. Bunların her biri aslında farklı şeyler çalıyorlar, birlikte çalındıkları zaman duyduğumuz müzik oluşuyor. Bunu insanlarımıza sunmaktan mutluyuz. Keşke Trakya’da farklı yerlerde de bunu yapabilseydik. Ama çok kısa bir süre Kırklareli’de yapabildik. Ne yazık ki Tekirdağ’dan, Çorlu’dan, Çerkezköy’den olumlu yanıt alamadık. WoMEN: Oda Orkestrası olarak Trakya’da tek misiniz? Alper Çam: Evet, bağımsız Oda Orkestrası olarak Trakya Bölgesi’nde tekiz. Yanılmıyorsam Türkiye’de de birkaç tane var zaten. Bu çok kolay bir iş değil. Sanatçı arkadaşlar bununla geçimlerini sağlamak durumundalar. Dolayısı ile bir devlet kurumunun bünyesinde olmadan bu işle sadece uğraşarak hayatı idame ettirmek gibi bir zorunluluğumuz var. Ama bunları da bir şekilde aşıyoruz. ►
123
WoMEN: İnsanlarda klasik müziğe karşı biraz önyargı mı var acaba? Alper Çam: Ben insanların konsere geldikleri zaman, birçok önyargılarının ortadan kalktığını gördüm çoğu zaman. Mesela birisi; ‘ben konserinizi izledim, çok hoşlandım. Ben kırk dakika boyunca bir parça çalıyor sanıyordum, halbuki, başka başka parçalar çalıyorsunuz’ dedi. Birtakım önyargılar var maalesef. Ama biz eserlerimizi seçerken buna dikkat ediyoruz. Oda orkestrasının dünyada kendine özgü bir repertuarı var. Bu bir senfoni orkestrası değil, vurmalı çalgılar yok, üflemeli çalgılar yok. Sadece yaylılardan oluşan bir grup ve dolayısıyla kendine ait bir repertuarı da var. Biz, insanlar sadece klasik müziği sevsinler demiyoruz. Ama sevdikleri türlerden biri de klasik müzik olabilir. Ya da sevmiyorlarsa da gelip dinledikten sonra kararlarını versinler. Tabi zamanla insanlar klasik müziği tanıdıkça bununla ilgili önyargıları da ortadan kalkacaktır.
Alper Çam: Trakya Oda Orkestrası’nın Lüleburgaz’da gördüğü ilgiden ben çok memnunum. Lüleburgaz’ın Trakya’nın bir kesiti olduğunu düşünüyorum aynı zamanda. Umarım bunu Trakya’da daha da geliştirebiliriz.
WoMEN:Antalya Oda Orkestrası yeni kuruldu bildiğimiz kadarıyla, nasıl oldu antalyada ilgi? Alper Çam: Evet 2012 yılında kuruldu. Antalya’da ilgi çok güzel. Antalya zaten klasik müzik konusunda belli bir kent kültürüne sahip bir şehir. İki tane orkestrası var. Biri devlet senfoni orkestrası, diğeri devlet opera balesinin bünyesinde. Ama biz oda orkestrası olarak farklı bir repertuarı, farklı bir grupla seslendirmek durumunda olduğumuz için, o da bir ilgi oluşturuyor. Antalya’da da belediye Başkanı Sayın Mustafa AKAYDIN’la görüştük. Antalya çevresine, kenar semtlere, hatta köylere bile götürebiliriz önerisinde bulunduk. Sayın Mustafa AKAYDIN’da bu projeye çok önem verdi. İlk konseri şubat ayında verdik. Her ay bir konser sunmaya başladık. Havalar ısınıp yaz gelince, Antalya’da da köyler de dahil WoMEN: Orkestranın sayıca az oluşunun olmak üzere Antalya Oda Orkestrası gezecek. avantajları neler? Alper Çam: Kolayca bir yerden başka bir yere gi- WoMEN: Yeni yetişen jenerasyonun müdebiliyoruz. Türkiye’de klasik müziği insanlara ulaş- zikle olan etkileşimini nasıl görüyorsutırmanın güzel bir yoludur oda orkestraları bence. nuz? Bu coğrafyadan da tarihe malolacak Örneğin bir senfoni orkestrasını bir yerden bir yere müzik dehaları çıkar mı dersiniz? taşımak güçtür. Bu nedenle, Oda orkestralarının Alper Çam: Tabi, çıkar. Benim görevim gereği ilk Türkiye’de daha fazla yayılması gerektiğini düşünü- çalıştığım yer Kırklareli’ydi. Şöyle bir sanatsal, müyorum. zikal kültür var Trakya’da; çok eskiden beri birisi bas gitarsını almış, birisi gitarını almış, eskiden burada WoMEN: Peki sizce halkın klasik müziğe bandolarda vardı, küçük küçük askeri bandolar, işte ilgisi ne durumda? Konserlerinize bekle- oralardan bir saksafoncu gelmiş, bateristi gelmiş, diğiniz ilgiyi alabiliyor musunuz? gruplar oluşturmuşlar, bir yerlerde çalıyorlar. ►
124
Böyle bir müzik kültürü var zaten. Ben o bakımdan sadece yeni jenerasyonun değil, geçmişten beri var olan pozisyonunu çok olumlu buluyorum. Ve bu kültür görebildiğim kadar şimdi de var yörede. Buralarda kurulup İstanbul’da albüm çalışması yapan çok grup tanıyorum. Mesela JİLET , KONTROL –Z gibi müzisyen gençler güzel işler çıkarıyorlar. WoMEN: Ülkemizde sanata ve sanatçıya gereken değer ve destek veriliyor mu sizce? Alper Çam: Bence hayır. Görüştüğüm yerel yöneticilerin çoğunun söylediği şu oldu; “bizim insanımız bunu beğenmez” Bana göre bu toplum adına karar vermektir. Böyle bir yaklaşımda bulunulmamalı. Bize destek olunmalı, şans verilmeli. İnsanlara bilgisi verilmeli, duyurusu yapılmalı. Biz önce konsere çıkmalıyız, insanlar gelmeli, konseri izlemeli, ondan sonra değerlendirmeliyiz. Ben şu güne kadar nerede konser verdiysem hep ilgi gördüm. Mesela bir defa Çerkezköy’de konser verdik. Halk eğitim merkezi yanılmıyorsam 400 kişilik bir salondu. Tamamen doldu ve hatta koridorlara ilave sandalyeler koydular 100tane kadar. Babaeski’de bir konser verdik, yine aynı şekilde ilgiyle karşılandı. Ancak maalesef sonra arkası gelmedi. Şunu da ben eleştirmek istiyorum; belediyelerin sanata, kültürel olaylara yaklaşımları, bana göre pek doğru değil. reklam boyutu yüksek olan işlere daha fazla önem veriyorlar . Yöresel festivaller için belediyeler çok inanılmaz rakamlar harcıyorlar. Ve bu sadece bir hafta sürüyor. Halbuki, orada harcanan paranın çok daha azıyla, biz yada başka bir ekip belki de bir yıl klasik müziği orada var edebiliriz.. Trakya Oda Orkestrası üyeleri her biri alanında konservatuvar mezunu ve dahası bu konuda yurtiçi ve yurt dışında lisansüstü eğitim almış kişiler. Ve her birinin önemli deneyimleri var. WoMEN: Büyük bir istekle de çalıyorsunuz. Alper Çam: Her zaman da öyleydi. Buraya gelmekten büyük keyif alıyoruz hepimiz. Bir şey yaptığımızı hissediyoruz. Destek olunması lazım. Ancak 3 yıl oldu, Lüleburgaz’ın desteği de olmasa Trakya Oda Orkestrası diye bir şey olmayacaktı. WoMEN: Her enstrüman ayrı bir duygu iletir. Sizin için özel olan enstrüman hangisidir? Alper Çam: Trompetçiyim ben aynı zamanda. WoMEN: Geleceğe yönelik gerçekleştirmek istediğiniz projeler var mı? Alper Çam: Öncelikle Trakya’da, Lüleburgaz’da , bir klasik müzik festivali oluşturmak istiyorum. Türkiye’deki Oda Orkestraları ve küçük grupları davet ederek, bir hafta ya da on gün süreli bir klasik müzik festivali gerçekleştirmek istiyorum. Tabii o süreçte, bir takım masterclaslar, eğitimler de olabilir. WoMEN: Türkiye’deki konservatuar eğitimi dünya ile yarışır düzeyde mi sizce? Alper Çam: Kesinlikle yarışır düzeyde. Zaten onun için halkımızın kendi ülkesinde yetişen insanları görmesi lazım. WoMEN: Son olarak söylemek istediklerinizi alalım. Alper Çam: Ben şahsım ve tüm arkadaşlarım adına Çok teşekkür ederim bize olan ilginize, alakanıza. Saygılarımla.. ■
125
MÜZİK Pınar Aytuna
B
İstanbul Film Festivalinde Müzik Dolu Filmler
u sene 32. kez düzenlenen İstanbul Film Festivali'nden sizler için seçtiğim müzik temalı filmleri daha yakından tanımak ister misiniz? O zaman buyurun:
Quartet (Dörtlü): Efsanevi aktör Dustin Hoffman, sinemaya başladığı günden beri hayalini kurduğu oyunculuktan yönetmenliğe geçişini bu filmde gerçekleştiriyor. Çocukluk arkadaşları Wilf ve Reggie, eski iş arkadaşları Cissy ile birlikte, eski opera sanatçılarının kaldığı bir huzurevi olan Beecham´da kalmaktadır. Ev sakinleri her yıl Giuseppe Verdi´nin doğum gününde konser vererek huzurevine yardım toplar. Eski Quartet'lerinin dördüncü üyesi olan meşhur soprano Jean´ın huzurevine yerleşmesiyle, o yılın konser planı çözüme kavuşur. Tek sorun Jean´ın sahneye çıkmayı reddetmesidir. Greeting From Tim Buckley (Tim Buckley'den Sevgilerle): Kendi kuşaklarının efsanevi müzisyenlerinden Tim Buckley ve Jeff Buckley´in hiç kesişmeyen yollarının hikâyesini anlatan filmde, henüz tanınmamış bir müzisyen olan Jeff Buckley´in hayatından birkaç günü izleme şansını elde ediyoruz. Tim Buckley anısına düzenlenecek bir konserde sahne alması istenen Jeff, konser hazırlığı sırasında New York sokaklarında geçmişe doğru bir yolculuğa çıkar ve hiçbir zaman barışamadığı geçmişi, kökleri ve babasının müziğiyle tanışır. Searching For Sugar Man (Bir Şarkının Peşinde): Müzik aşkını, sözleri içinize işleyen şarkıların tutkusunu hissettiren bir film olan Şarkının Peşinde, 60´ların sonunda Detroit´te bir barda keşfedilen Rodriguez'in hikayesi. Kendi kuşağının en büyük sanatçılarından biri olacağına
126
inanan yapımcılar, sanatçıya bir albüm kaydetme şansı verirler. Albüm çok ses getirir, ancak sahnede intihar ettiği söylentileriyle ortadan kaybolan Rodriguez´e gerçekte ne olduğunu kimse öğrenemez. Yönetmen Malik Bendjelloul ilk filminde Güney Afrika´da bir özgürlük simgesine dönüşen filmde, eski zaman müzikleriyle umut dolu bir yeniden buluşma hikâyesi anlatılıyor. Song For Marion (Yarım Kalan Şarkı): Kanserle mücadele eden eşi Marion´ın ısrarlarıyla, sıra dışı yerel bir koroya katılan Arthur, koronun yönetmeni Elizabeth´in cazibesine karşı koymaya çalışır. Müzikal bir keşifte aradığından çok daha fazlasını bulacak, bu sayede hayatı yeniden sevmeyi öğrenecektir. Paul Andrew ´nun yönetmenliğindeki, komedi ve dramın bir arada bulunduğu bu dokunaklı film, değişmek için asla geç olmayacağını kanıtlamak istiyor. A Late Quartet (Son Konser): Kahramanlarımız son konserlerinden önce duygusal çalkantılar yaşayan bir klasik müzik dörtlüsü; onları canlandıranlar ise Hollywood´un en parlak oyuncuları. Dünyaca ünlü yaylı çalgılar dörtlüsünün sevilen viyolonsel sanatçısı acımasız bir hastalığa yakalanınca grup dengesini kaybeder; bastırılmış duygular, çarpışan egolar ve kontrolden çıkmış tutkular yıllardır süren dostluk ve uyumu tehdit etmeye başlar. 25. yıldönümleri için verecekleri konser yaklaştığından, müzisyenler, sorunlarını çözüp birlikteliklerini korumak ile sonsuza dek ayrılmak arasında seçim yapmak zorundadır. Beethoven´ın Opus 131 Yaylılar Dörtlüsü adlı olağanüstü eserinden esinlenen ve bu yapıt etrafına örülen Son Konser oda müziğine ve New York kültür dünyasına saygı duruşunda bulunur. ■
Nİ SAN ŞARKILA R I ► ► ► ► ► ► ► ► ► ► ► ►
Azelia Banks – 212 (Ft. Lazy Jay) Candan Erçetin - Bahar Benny Mardones – Into The Night Chris Rea – The Road to Hell The Wallflowers – One Headlight Ritcie Valens – In A Turkish Town Sezen Aksu - ben Her Bahar Aşık Olurum Passenger – Let Her Go Yeliz – Hoş Geldin Bahar Sıla – (K)Açık Deniz Ajda Pekkan – Yan Metin Arolat - Dert Değil (Ft. Volga Tamöz)
Playlist’in tamamını Youtube’dan dinleyebilirsiniz.
SPOR Yunus Kรถse
128
NTVSPOR-SPOR
T SERVİSİ!
SERVİSİ
elevizyonda sabahları pek güzel spor programı bulunmaz. Daha doğrusu sabahları bir sporsever için televizyonda pek bir şey bulunmaz. Şanslıysanız izlemediğiniz maçların özetini izleyebileceğiniz tekrar programlarına rastlayabilirsiniz. Eğer akşamdan bu programları zaten izlemişseniz gazete okumasıdır en iyisi. "Hangi gazeteyi alacağım, hangi yazıyı okuyacağım." düşüncesini tam da sormuşsanız kendinize benden güzel bir yardım geliyor. SPOR
Dizi gibi bağımlısı olabileceğiniz bir spor programı spor servisi. Tabii haftanın bir günü ve akşam kuşağında değil bu program. Haftanın dört günü Pazartesi, Salı, Çarşamba ve Perşembe günleri saat 11’i 10 geçtikten sonra her an başlayabilir. Belli olmuyor beş-on dakika oynuyor bazen başlangıcı ama başladığı zaman “Keşke yanıma çayımı alsaydım.” diyorsunuz, başından kalkasınız gelmiyor. Fuat Akdağ ve Mehmet Demirkol’un gazete sayfalarında kayboluşunun hikayesi belki de bu program. Kayboluyor dediğime bakmayın iki usta isim bazen aradıkları sayfaları bulmakta zorlanıyorlar sadece bu kadar. Yoksa program bir başlıyor gazetelerin manşetleri ile önce başlıklara ve içeriklere yorumlar geliyor. Okumanız gereken köşe yazılarını ve haberleri özet geçiyorlar, bazen de gazetelerin aynı başlığı atıp, pişti oluşunu görüyoruz. Ardından haydi bakalım telefon bağlantıları, kulüplerin son durumları mı... Ya da Türk voleybolunda kazanılan kupalardan birinin sevinci. İbrahim Kutluay bağlanır; olmadı Kaan Kural bağlanır ,basketbol ile ilgili bilgiler alınır. İki günde bir tribünde yeri olmayan teröre laf çarpıtılır. Üç günde bir normalde hesabını sorması gerekenlerin hala daha hesap sormadığı ASY Spor Kompleksi TT ARENA’da geçen senelerde atılmış şişenin sahibini sorarlar “Hani bulundu mu o şişeyi atan?” derler. Sormakla haksızlık mı ederler? Hayır, tabii ki! Ve yeri gelmişken biz de soralım: "Hani bulundu mu o şişeyi atan?" Günümüzde çoğu programın yaptığı gibi, programda izleyicilerin de görüşlerine yer veriliyor. Programa yaklaşık olarak bir saat kala başlıyorlar twitterdan duyuruya. Bir akşam önce oynanmış maç hakkında ki görüşleri ya da akşam oynanacak maç hakkında görüşler, en olmadı “serbest kürsü günü” diyorlar. Takip-
çilerinin görüşlerini alıyorlar, sonra da bu görüşlere Twitter Günlüğü başlığı altında programda yer veriliyor. Spor Servisi bir alışkanlık haline geliyor bakalım bu gün ne diyecek Sayın Demirkol diyorsunuz, bakalım ne diyecek Sayın Akdağ diyorsunuz. Sadece gazete haberlerine yorumlar yapmıyorlar atılan twitlere de yorumlarda bulunuyorlar. "Bak burada güzel bir şeye değinmiş arkadaşımız." diyorlar ya da eleştirilerini sakınmıyorlar. Bir de fotoğraf köşesi var, sporcuların sosyal medya hesaplarında yayınladıkları fotoğraflar veya bloglar tarafından yayınlanan ilginç spor karelerine yer veriyorlar. İki isim, ellerindeki kalemleri kalemliğe yerleştirirken sizlere “Programımızın sonuna geldik, yarın aynı saatte görüşmek üzere. “anonsunu yapıyorlar. Siz de bir sonraki gün saat 11’i 10 geçerken elinizde çayınız televizyon karşısına kurulmayı unutmuyorsunuz. İyi seyirler sporseverler. Karikatür için Gökçen EKE’ye teşekkürler. ■
129
SPOR BERNA TUĞÇE ÇİL
Güzel Bir Karına Sahip Olmak Çok da Zor
Değil! G
üzel bir vücuda sahip olmanın yolu yağsız, fit ve çevik bir karından geçer. Diğer kas gruplarınız ne kadar güzel olursa olsun, karın bölgesi yağlı olduğu sürece diğer kas gruplarınızın hiçbir anlamı kalmaz. Çünkü karın bölgesi görseldir. Göğüs altından başlar, kasıklara kadar uzanır. Bu güzel görüntüye ulaşmak tabii ki kolay değildir. Çünkü vücutta en zor eriyen yağ kitlesi, alt karın bölgesidir. Ancak üzülmenize gerek yok, çünkü karın kaslarını çalıştırıp, daha fit bir görüntüye sahip olmak için sayısız egzersiz seçeneği var. Biz sizlere en etkili olan 5 karın egzersizini öneriyoruz. Eğer six pack; yani altılı baklava dilimlerini görmek istiyorsanız, aşağıdaki egzersizlerden sadece üçünü seçip, haftada üç (aralıklı) 10 – 12 tekrarla 3 set yapmanız yeterli olacaktır. Eğer six pack olmasın, düz bir karına sahip olmak istiyorum derseniz de tekrar sayısını 15–20 ye çıkartıp, her gün yapabilirsiniz. Unutmamalısınız ki, sadece karın egzersizleri (kuvvet egzersizleri) yapmak, vücudunuzdaki fazla yağlardan sizi kurtarmaz. Aerobik egzersizleri ve doğru beslenme ile birlikte yapılan çalışmalar, sizi kesin sonuca ulaştıracaktır.
130
1- Bicycle Crunch Sırt üstü yere yatar pozisyonda harekete başlanır. Eller başın arkasında tutulur. Ancak başa herhangi bir itme kuvveti uygulanmaz. Diz ve kalça eklemi 90 derecelik açıda, karın kaslarını kasarak gövdenin hafifçe yukarıda durması sağlanır. Tek bacak 45 derecede ileriye uzatılırken, gövde sabit duran dize doğru döndürülür. Hareket boyunca gövdenin geriye gitmesine izin verilmez. Bacaklar konum değiştirirken gövde diğer tarafa döndürülür. Gövdenin dönüş hareketi sırasında dirseğinizi değil, omzunuzu çapraz taraftaki dizinize doğru yaklaştırmaya çalışın. Dirseklerinizin yatay bir çizgi halinde hareket etmesine özen gösterin. 2- Hanging Leg Raise veya Captain's Chair Leg Raise Asılabilecek uygun bir yer bularak, gövdeyi sallamadan dizleri göğsünüze doğru çekin ve bacakların yavaşça aşağıya inmesine özen gösterin. Yeni başlayanların hareketi kolay yapabilmesi için hanging up kullanılabilir. Bu harekete alternatif olarak, spor salonunda veya evinizde kullanabileceğiniz bir Captain's Chair ekipmanınız varsa dirseklerinizi ve sırtınızı sabitleyerek, alt karın kaslarınızı daha konforlu çalıştırmanız mümkün olacaktır.
3- Reverse Crunch veya Corkscrew Sırtüstü yatar vaziyette, kollar vücudun yanında, kalça ve diz eklemini 90 derece büküp sabit tutun. Belinizi yere yapıştırın ve karın kaslarınızı kullanarak dizlerinizi hafifçe göğsünüze çekerken, kalçanızın yerden 5–10 cm yükselmesini sağlayın ve çok yavaş başlama pozisyonuna dönün. Hareketi yaparken diz ve kalça eklem açısının bozulmamasına özen gösterin. Hareket çok yavaş yapılmalı, bacakları hızla sallayarak yapılmamalıdır. Reverse crunch hareketini çok iyi yaptığınızı düşündüğünüz zaman, Corkscrew hareketini deneyebilirsiniz. Reverse crunch hareketinden farklı olarak bacaklar düz tutulmalı ve hareketin en üst noktasında kalça sağa ya da sola döndürülmelidir. Başlangıç pozisyonuna çok yavaş dönerken bacaklar küçük bir yarım ay çizerek kalça başladığı konuma getirilmelidir. Daha sonra harekete diğer taraftan devam edilmelidir. ►
131
4- Vertical Crunch Klasik crunch hareketinden farklı olarak kalça eklemi 90 derece, bacaklar düz tutulmalıdır. Karın kaslarını kasarak gövde başımızı yukarıya ve öne doğru taşırken göbeğinizin omurgamıza yaklaştığını hissetmelisiniz. Hareket sırasında boynunuzu ve başınızı doğal konumda (çenenizin altında bir tenis topu kadar boşluk kalmalıdır) rahat tutmaya özen gösteriniz.
5- Plank Dirsekler ve ayak parmak uçlarında, vücut yere paralel olacak şekilde sabit duruş. Başta 5 saniyelik bekleme süreleri kullanabilir, zamanla kuvvette devamlılığınız arttıkça bekleme sürelerini 30 saniyeye çıkarabilirsiniz. Bekleme süresi boyunca düzenli nefes alıp vermeye devam etmelisiniz. Bu hareketi tek dirsek üzerinde sağa ve sola dönerek tekrar edip aynı şekilde 20 şer saniye bekleyerek yan midenizi de çalıştırmanız mümkün. ■
NOT: Bu egzersizlerle beraber beslenmenize dikkat ettiğiniz sürece güzel sonuca ulaşabilirsiniz!
132
SPOR
A
Yunus Köse
vrupa'da
Türk Bayrağı
134
Avrupa’da futbol konusunda ne kadar mükemmeliz tartışılır. Devamlı inişli çıkışlı performanslarımızla kimi zaman yere göğe sığmayan sevinçler ile kimi zaman hüsranla geri döndük fakat Türk voleybolu dediğin zaman göğsümüzü gere gere savunabileceğimiz sevinçleri yaşatan başarılarımız var. Bu başarılardan biride Giovanni Guidetti önderliğindeki Vakıfbank Kadın Voleybol Takımı. Avrupa’da birçok zafere erişmiş olan Vakıfbank, geçtiğimiz ay da bu başarısını tekrarlayarak Şampiyonlar Ligi Şampiyonu oldu. Onlara sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz, gururla anlatacağımız şampiyonlarımızsınız. Kadınlarımız böylesine başarı yakalamışken erkeklerimiz de boş durmaz tabi .Halkbank Ankara ekibimiz de Flavio Gulinelli önderliğinde Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğuna erişti. Onlara da bu gurur verici başarılarından ötürü teşekkürü borç biliriz. Gelelim futbola, 43 yıl sonra aynı sezonda iki Türk takımı Avrupa kupalarında çeyrek final mücadelesi verecek. Böylesini başarıları özlemek bir yana dursun, artık unutma derecesine gelmiştik futbol dışında çok farklı dünyalar konuşmaya başlamıştık. Bu kötü durumlar hiç de yakışıklı durmuyordu futbolumuz üzerinde. Neyse ki artık daha güzel, daha bize yakışır durumlar içinde yer alıyoruz. Bu bize yakışan yerler neresi? Şampiyonlar Ligi’nde son sekiz! GALATASARAY & FENERBAHÇE Avrupa Ligi’nde son sekiz! Temsilcilerimizin çeyrek final yolculuğuna göz atalım. Önce Galatasaray ve Şampiyonlar Ligi. Şampiyonlar Ligi’nde H grubunda yer alan temsilcimiz Galatasaray’ın grubunda İngiltere’nin en başarılı takımı Manchester United seri başı olarak gruba ilk torbadan geldi. İkinci torbadan ise Portekiz’in son senelerde Avrupa Ligi’nde başarı kovalayan ekibi Braga, play-off’larda Udinese’yi eleyerek geldi. Üçüncü torbadan Avrupa’da taraftarını son on senede defalarca üzen Galatasaray, beyler ben geri döndüm diyerek geldi. Dördüncü torbanın geleni ise Roman ekibi Cluj, önce Sloven Liberec, sonra da Basel’i eleyerek katıldı. ►
135
Peki ya Galatasaray bu grupta ne yaptı? İlk iki maçında Manchester United ve Braga karşısında sıfır puanı gördü. Sonra kollarını sıvayıp ben bu gruptan çıkarım dedi. Önce efsane yağmurlu maçta Cluj ile Arena’da berabere kaldı. Ardından Romanya’da Burak Yılmaz’ın Golden Hat-Trick’i ile grupta ilk galibiyetini aldı. Gruptan çıkmayı kafasına koyan Avrupa Fatih’i Manchester United’ı tek golle devirmeyi başardı. Böylece gruptan çıkma şansını son maça taşıdı. Portekiz’e Braga’nın ilginç stadına gidip galibiyet almaktı hedef, maçın ilk yarısı Braga’nın 1-0’lık üstünlüğü ile sonuçlandıktan sonra ikinci yarıda önce Burak Yılmaz sonra da Aydın Yılmaz’ın golleri ile yılmadı gruptan çıkma sevincini yıllar sonra tekrarladı. Grubun son durumuna göz atıldığında, Manchester United birinci, ikinci Galatasaray tur atladı ve Cluj yoluna Avrupa Ligi’nde devam etti. Braga Avrupa kupalarına bu sene erken veda etti. Şampiyonlar Ligi ikinci tur müsabakalarını oynamak üzere çekilen kurada Almanya’nın en köklü ekiplerinden Schalke 04, Galatasaray ile eşleşti. İki takım önce Arena’da boy gösterdi. Burak Yılmaz’ın harika golüne karşılık veren Jermaine Jones maçın sonucunu tayin etti. Böylelikle Schalke 04 evine 1-1’lik avantajlı bir skor ile geri döndü. 12 Mart Salı günü Galatasaray her zaman ki gibi Almanya çıkartması yaptı denilebilir. Geriye düşmesine rağmen önce Hamit Altıntop’un mesafe tanımaksızın attığı şutun gol olması sonra da Burak Yılmaz’ın Şampiyonlar Ligi’nde yedinci golünü atması ve gol krallığında C.Ronaldo’yu yakalaması ile ilk yarıyı önde kapadı. İkinci yarı Schalke 04 durumu eşitlese de son dakikalarda oyuna dahil olan Umut Bulut, maçın sonucunun 3-2 olduğunu ve Galatasaray’ın çeyrek finale adını yazdırdığını ilan edecek olan gole imzasını attı. Şampiyonlar Ligi’nin ikinci turunda alınan sonuçlar sonrası çeyrek finalde doksanlar partisi olacağı belli oldu. Çünkü çeyrek finalde Galatasaray, Juventus, PSG, R.Madrid, Barcelona, B.Dortmund, B.Munih ve Malaga yer alıyor. Malaga hariç diğer takımlar Avrupa kupalarında 90’lı yıllara damgalarını vurmuş ekipler. Böylesine takımları bir arada görünce 90’lar partisi demek tabi ki hoş oluyor. Tabi bu çeyrek finalinde diğer bir ilgi çekici yanı bir tane bile İngiliz ekibinin yer almaması oldu. Temsilcimiz Galatasaray’ın yarı final şansından söz edecek olursak. Eşleştiği takım Real Madrid, bir dünya markası. Tabi ki kolay bir maç olmayacak ama bu noktaya gelmiş bir takım bir üst tur için mücadele edecektir. Unutulmamalıdır ki Galatasaray, Avrupa’nın en güçlü sekiz takımı arasındadır, golcüsü 591 dakikada 7 golle şuanda gol kralıdır. İnanmış bir taraftara sahip, kendini bilen bir takımdır. Bir sonra ki sayımızda Finalde görmek dileği ile! Yolun Açık Olsun GALATASARAY. Gelelim Avrupa Ligi’ne ve Fenerbahçe’ye. ►
136
Avrupa Ligi’nde C grubunda yer alan temsilcimiz Fenerbahçe gruba birinci torbadan geldi. İkinci torbadan ise Almanya’nın eski şöhretli takımlarından Borussia Mönchengladbach yerleşti. Üçüncü torbadan bu sezon stat sorunlarıyla başı dertte olan O.Marsilya Avrupa Ligi elemelerinde bir başka temsilcimiz Eskişehirspor’u eleyerek geldi. Dördüncü torbadan ise Güney Kıbrıs Rum Kesimi temsilcisi AEL Limassol bu güçlü ekipler arasında yerini aldı. Fenerbahçe’den grupta ne beklendi, Fenerbahçe ne verdi? Aslında Fenerbahçe’den O.Marsilya ile 2-0’dan berabere biten maç sonrası bu grupta O.Marsilya ile çekişmeli olarak birinci veya ikinci olması beklendi. Ama böyle düşünenlerin yüzünü kara çıkardı. Son maça kadar rakiplerini rahat geçen sarı-lacivertli temsilcimiz grupta liderliği son maçtan öncesinde garantileyerek kendi evinde çıktığı B.Mönchengladbach karşılaşmasına formalite icabı çıktı. Ve yenilmezlik serisine bu maçta son verdi. Grupta yapılan maçların sonucunda liderliği bir maç öncesinde garantilemiş olan Fenerbahçe bir beraberlik, bir mağlubiyet, dört galibiyet ile 13 puan toplayıp bir sonraki tura adını gururla yazdırdı. Fenerbahçe’nin ardından Alman temsilcisi B.Mönchengladbach yer aldı. O.Marsilya ve AEL Limassol Avrupa kupalarına erken veda etmiş oldular. Son 32 takım arasında belki de çekebileceği en iyi kurayı çeken Fenerbahçe, Belarus Ekibi BATE Borisov ile eşleşti. Deplasmandan gol yemeden dönen Fenerbahçe, seyircisiz oynama cezası aldığı için taraftar desteğini pek de yanında olmadan da olsa galip gelmeyi becerdi ve adını son 16 takım arasına yazdırdı. Son 16 takım arasından da her ne kadar zorlu maçları geçip gelmiş olan bir rakibi kurada seçmiş olsa da diğer takımlar arasında yine daha rahat geçebileceği bir rakip olan Viktoria Plezen ile eşleşti. Plezen, A.Madrid ve Napoli gibi büyük takımları ardında bırakıp Fenerbahçe karşısına çıktı. Anlaşılacağı üzere adı kolay ama zor bir rakipti. Deplasmandan gol yemeden dönecekken Fenerbahçe bir de dönmeden bir gol bulunca Saraçoğlu’nda biraz daha olsun rahat bir maça çıkma şansını elde etti. Yine seyircisiz oynama cezası bulunan Fenerbahçe skor avantajını az kala kaybedip elenme riski ile son dakikaları harcadı. Ancak maçın bitiş düdüğü ile adını çeyrek finale yazdırdı. ►
137
Takım sayısı azaldıkça takımların kalitesi ve oynanan futbolun tadı artıyor. Avrupa Ligi’nde son 8’e kalan takımlar Chelsea, R.Kazan, Tottenham, Basel, Lazio, Benfica, Newcastle United ve Fenerbahçe. Fenerbahçe için yarı final hayal değil. Böyle bir başlık atılabilir. Kadro kalitesine baktığınızda iki takımında birbirine üstünlüğü söz konusu olamaz küçük ayrıntıların sonuca ve tura etki edebileceği iki karşılaşma izleyeceğiz. Amsterdam yolunda Fenerbahçe bir adım daha atacak gibi geliyor. Ve küçük ayrıntılardan biri Fenerbahçe’nin son iki turda benimsediği totem seyircisiz oynama avantajı hem de bu sefer deplasmanda Lazio’nun cezası nedeniyle İtalya’da oynanacak müsabakada seyirci yer almayacak ve ateşli Lazio taraftarından maç esnasında etkilenme gibi bir faktör olmayacak. Umarız Fenerbahçe adını yarı finale yazdırırken keyifle makarnasını, pizzasını yer ve gitmişken de yeni papa ile tanışırlar. İki çeyrek finallerin özel notları; ● Şampiyonlar Ligi ve Avrupa Ligi Çeyrek Finallerinde iki kupada da takımı olan sadece iki ülke var: Türkiye ve İtalya. ● Burak Yılmaz Şampiyonlar Ligi Gol Krallığında C. Ronaldo ile 7’şer golle liderlikte boy gösteriyor. ● Şampiyonlar Liginde İngiliz takımı kalmadı. ● Geçen senenin Şampiyonlar Ligi şampiyonu Chelsea, bu sezon Avrupa Liginde yoluna devam ediyor. ● Geçen senenin Avrupa Ligi şampiyonu A. Madrid, son 32 takımda iken Rubin Kazan’a elendi. ■
138
■ Nisan Ayında Vizyona Girecek Yepyeni Filmler ■Yeni
Çıkan Kitaplar
■ Nisan Ayında Düzenlenecek Yarışmalar
Jude Law
AJANDA
139
WoMEN Ajanda Sinema
Warm Bodies Kalpler) Oblivion Gösterim Tarihi: 12 Nisan Yönetmen: Joseph Kosinski Oyuncular: Tom Cruise, Morgan Freeman, Andrea Riseborough, Olga Kurylenko, Nikolaj Coster-waldau Konu: Yönetmen Joseph Kosinski’nin aynı isimli çizgi romanından uyarlanan Oblivion, gelecekte geçen bir bilim kugu filmi. Uzaylılarla girilen ve kaybedilen bir savaştan 60 yıl sonra; Jack Harper (Tom Cruise) neredeyse tamamen tahrip olmuş yeryüzünde kalmış olabilecek doğal kaynakları araştırmaktadır. Jack; görevi neredeyse tamamlanmışken 22 yaşında bir kadını enkazdan kurtarınca bildiklerinin ne kadar doğru olduğunu sorgulamaya başlayacak ve hayal bile edemeyeceği olayların ortasında bulacaktır kendini. Hikaye, gelecek vaat eden bir yönetmen, başarılı oyunculuklar, şahane görsel efektler ve m83 grubunun yaptığı müzikleriyle Oblivion 2013 yılının en çok ses getirecek filmlerinden biri.
140
(Sıcak
Gösterim Tarihi: 5 Nisan Yönetmen: Jonathan Levine Oyuncular: Nicholas Hoult, Teresa Palmer, John Malkovich, Rob Corddry, Analeigh Tipton Konu: Çok farklı bir “zombi” filmiyle karşı karşıyayız. Eğer bir zombi, o zombi haliyle bir kadına aşık olursa neler olur? Adını bile hatırlayamayan “R”, insanlarla bağlantı kurmak isteyen bir zombi, bir havaalanında geçirmektedir günlerini, fırsatını buldukça beslenir. Bir gün kendilerini avlamaya gelen ekipten Julie ile karşılaşır ve ona karşı birşeyler hissetmeye başlar. Bu “his”ler kendini değiştirirken, tüm zombileri de etkileyecektir. Nicholas Hoult “R”yi, Teresa Palmer’ın ise “Julie”yi canlandırdığı eğlenceli ve komik bir zombi filmi var karşımızda. Skins dizisindeki Tony rolüyle beğenilerimizi kazanan Nicholas Hoult, bu yıl hem Jack the Giant Slayer hem de Warm Bodies filmleri ile güzel bir çıkış yakaladı. Oyuncu; Mad Max: Fury Road, Young Ones ve X-Men: Days of Future Past filmlerinde yer alacak önümüzdeki yıl.
jOBS
Side Effects (Acı Reçete)
Gösterim Tarihi: 19 Nisan
Gösterim Tarihi: 26 Nisan Yönetmen: Steven Soderbergh Oyuncular: Rooney Mara, Channing Tatum, Jude Law, Catherine Zeta-Jones
Yönetmen: Joshua Michael Stern Oyuncular: Ashton Kutcher, Josh Gad, Annika Bertea, J.K. Simmons, Dermot Mulroney, James Woods, Ron Eldard Konu: 2011 yılında vefat eden ünlü marka Apple’ın kurucu ortaklarından Steve Jobs’ın hikayesini anlatacak filmde, Jobs’ı Ashton Kutcher canlandırıyor ve görünüş olarak kendisine de oldukça benzemiş. jOBS, dünyanın en önemli markalarından biri Apple’ın CEO’su olana dek Steve Jobs’ın inişli çıkışlı hayat hikayesini, ona yön veren insanları ve ilhamlarını anlatacak. Filmin, bir diğer kurucu ortak Steve Wozniak tarafından geçer not almadığını söylemekte fayda var.
Konu: Kocasının hapse girişinin ardından depresyon ve anksiyete gibi psikolojik sorunlarla baş etmeye çalışan Emily (Rooney Mara ) sorunlu bir ev hanımıdır. Kocasının hapisten çıkmasına az bir süre kala, ilaçlar ile yaşama tutunmaya çalışan Emily ile psikiyatr Dr. Jonathan Banks (Jude Law) arasında önemli bir bağ oluşur.Ünlü yönetmen Steven Soderbergh’in işi olan film psikolojik – gerilim türünde ve seyirciyi şaşırtmayı başarıyor. Ayrıca Rooney Mara ve Jude Law oyunculuklarıyla büyük beğeni topladılar.
141
WoMEN Ajanda KİTAP Bir Psikiyatristin Gizli Defteri Gerçek hikâyeler kurgudan çok daha tuhaftır, Dr. Gary Small da bunu gayet iyi biliyor. Psikiyatriyle ve insan beyni üstüne çığır açıcı araştırmalarla geçen otuz yıl içinde Dr. Small pek çok şey görmüş. Şimdi ofisinin kapılarını açmaya ve kariyerinin en gizemli, ilginç ve tuhaf hastalarını anlatmaya hazır. Bu kitap bir psikiyatristin zihnine ve onun giderek gelişim gösteren mesleki yaşamına yapılan aydınlatıcı bir yolculuk. Aynı zamanda bu branşın ve daha önce görülmemiş, tanısı koyulmamış çeşitli akıl hastalıklarının perde arkasına da bir bakış... Kitabı okurken kendinizi, bizi insan yapan şaşırtıcı tuhaflıklar üstüne düşünürken bulacaksınız. Sıkça komik, kimi zaman trajik ve daima etkileyici Dr. Small, sizleri kariyeri içinde Bostonun kalabalık acil servis koridorlarından başlayıp ülke elitlerinin multimilyon dolarlık kayak localarına dek uzayan bir geziye çıkarıyor. Bu gezi sırasında birbirinden tuhaf gerçek karakterleri anlatırken, bir yandan da esrarengiz histerik körlükle, penisinin küçüldüğüne inanan bir adamla, gizli sürdürülen çifte hayatlarla ve ürkütücü derecede psikotik romantik arzularla baş ediyor. Akıl hocası kendi hastası olduğunda Dr. Smallun kariyeri ve kişisel hayatı tam bir döngüyü tamamlıyor ve Smallun kimsenin zihinsel araştırmanın ötesinde olmadığını anlamasını sağlıyor; kendisinin bile... Kitap Hakkında Yazar: Gary Small Çevirmen: Duygu Akın Sayfa Sayısı: 336 Yayın Evi: NTV
142
Kendileri İle Savaşanlar İzmir Yahudi Cemaati Kadın Kimliği Bu çalışmada, ilk tek tanrılı din olan Yahudilik ve bu dinin en temel aktarıcısı Kadın, tartışmanın ana temalarını oluşturuyor. Yer İzmir. İzmir çünkü Osmanlıdan günümüze "Nevi Şahsına Münhasır" bir kent olma özelliğini hiçbir zaman yitirmemiştir ve Sefarad Yahudilerinin de önemli bir merkezi olarak eşsiz bir öneme sahiptir. "500 Yıllık Komşularımız" kavramı da bu konuya işaret ediyor. " 20 yıl önce ilgi alanıma giren Türkiye Yahudileri ve İzmir Yahudi Cemaati üzerine araştırma yapmaya başladım. Yurtiçi ve yurtdışında birçok bilimsel toplantıda bu konuda bildiri sundum, yayınlarım oldu. Ama esas merakım Cemaat kadınları üzerine idi. Bu topluluğun belkemiğini oluşturan kadınların kim olduklarını kavrayabilmek için yaptığım alan çalışması bu kitabın konusunu oluşturuyor. Elbette İzmir’in Kadınları... Elbette İzmir’in Yahudi Cemaatinin kadınları... Daha nostaljik yaklaşacak olursam; beş yüz yıllık komşularımı yazmak istedim. Sosyolojik gözlüklerimi taktım, görebildiklerimi yazdım, gör(e)mediklerim de oldu tabii..." diyor sosyolog Doç. Dr. Hâle Okçay. Kitap Hakkında Yazar: Hale Okçay Sayfa Sayısı: 240 Yayın Evi: Phoenix
Gözleri kamaştıran bir ruh yolculuğunun, tehlikeli ve ölümcül serüvencisi Stefan Zweigın kaleminden; kendini tanıma hırsıyla ruhunu savaş alanına çeviren üç yurtsuzun öyküsüdür bu kitap: Kleist… Olağanüstüne inanmadan olağanüstünde yaşayandı Kleist. Dünyayı bir trajedi olarak gördü, kendi dünyasından trajediler yarattı ve en sonunda hayatı emsalsiz bir trajediye dönüştü. "Sakin olmak, tutkular karşısında sakin olmak" diye inleyip durması boşunaydı. Nietzsche… En harika duayı eden, en Tanrısızdı o; "Sen ey kader dediğim, ruhumun yazgısı, ey içimdeki! Üstümdeki! Beni koru ve beni daha büyük bir kader için sakla." Ama böyle büyük dua etmesini bilen kişinin de duası hep işitilirdi. Ve Tanrı onu bir alev yaptı, açgözlü bir alev. Yandı, kendini eritti, tuttuğu her şeyi eritti, bıraktığı her şey kömür oldu. Ve Hölderlin… Bu dünyaya ya çok erken ya da çok geç gelmiş bir hayâlcidir o. Hassas ve derin varlığı yalnızca şiirsel havada nefes alabildi. Ne bütünlük ne de bir ahenk bulabilirdi, hayâlî bir Grek ülkesi dışında. Kitap Hakkında Yazar: Stefan Zweig Sayfa Sayısı: 224 Yayın Evi: Doğu-Batı Yayıncılık
143
WoMEN Ajanda Yaşam 5. Biltronik Bilim ve Teknoloji Projeleri Yarışması Son Katılım: 15 Nisan 2013 2008 yılından bu yana her yıl düzenlenmekte olan MÜSİAD Bilim ve Teknoloji Projeleri yarışması “BİLTRONİK” ile bu yıl üçüncü defa düzenlenecek olan Yıldız Teknik Üniversitesi ArGe & Proje Pazarı, üniversite – sanayi işbirliğinin bu alandaki ilk örneği olarak, 2013 yılında “Enerji Teknolojileri” alanında proje yarışması ve Ar-Ge & proje pazarı etkinliği şeklinde tek bir organizasyon olarak gerçekleştirilecektir. Amaçlar • Sanayici ve girişimciyi bir araya getirerek, yeni iş fırsatları oluşturmak ve istihdamı arttırmak. • Ar-ge çalışmalarının önemini vurgulamak ve sonuçlarını pozitif faydaya dönüştürmek. • Enerji ve enerji teknolojilerinde dışa bağımlılığı azaltmak ve ulusal güvenliğe katkı sağlamak. • Üniversite sanayi işbirliğini tesis ederek, araştırmaların desteklenmesini sağlamak. • Başarılı çalışmaları ödüllendirerek, araştırmacıları teşvik etmek. • Sürdürülebilir yaşama çevresel açıdan katkı sağlanmak. Bilim ve Teknoloji Projeleri yarışması “Girişimciler ve Akademisyenler” ve “İşletmeler” olarak iki kategoride yapılacaktır. Program kapsamında, ayrıca, öğretim üyeleri ve öğrencilerin, üniversite – sanayi işbirliği çalışmaları kapsamında araştırma fikirlerini paylaşmak üzere sanayi temsilcileriyle buluşturulacağı çalıştaylar düzenlenecektir. Yarışma Takvimi Ar-Ge Proje Pazarı ve Ödül Töreni 8 – 9 Mayıs 2013 8-9 Mayıs tarihlerindeki Ar-Ge Proje Pazarı ve Ödül Töreni, Yıldız Teknik Üniversitesi Otağ-ı Hümayun Binası ve Avrupa 2010 Kongre ve Kültür Merkezi’nde Gerçekleştirilecektir.
144
Oracle İçin Tasarla (Fotoğraf-Tasarım Yarışması) "10 sene sonra 'cloud' teknolojisi dışında hiçbir şey iş dünyasını değiştiremeyecek. Yeni şirketler ortaya çıkacak, eskiler ise yok olacak ve tüm endüstri bilgi teknolojileri (I.T.) nedeniyle çarpıcı biçimde değişecek." Bryan Glick, Editor Computer Weekly Oracle Hakkında Oracle dünyanın önde gelen teknoloji şirketlerinden biridir. Ayrıntılı bilgi için: facebook.com/OracleCloudComputing twitter.com/OracleCloudZone
Computer Weekly Hakkında Bilgi teknolojileri profesyonelleri için önde gelen yayınlardan olan Computer Weekly, Avrupa çapında 250.000 kişiyi aşan üyeye (internette) sahiptir. Ayrıntılı bilgi için computerweekly.com'u ziyaret edin:computerweekly.com twitter.com/computerweekly Oracle, teknoloji severleri, sanatçıları ve fotoğrafçıları Computer Weekly'nin Business 20/20 serisinin Cloud baskısı için bir kapak tasarlamaya/yaratmaya davet ediyor. Kazanan kişi 3000 doların (usd) sahibi olacak ve ortaya çıkardığı eser dünya çapındaki karar mekanizmaları tarafından görülecek.
Katılımcılardan, "cloud based computing"in radikal olarak nasıl iş dünyasına girdiğini ve insanların çalışma biçimi ne şekilde değiştirdiğini anlatan kışkırtıcı, yenilikçi ve orijinal resimler/eserler göndermeleri isteniyor. Oracle ve Computer Weekly Tarafından Seçilenler Computer Weekly Editörü Bryan Glick tarafından seçilecek kazanan bir kişinin tasarımı/fotoğrafı 29 Nisan 2013'te piyasaya çıkacak Cloud e-dergisinin kapağında yer alacak. Ek olarak, kazanan şunları alacak: • •
3000 doları (usd) Oracle ve Computer Weekly dijital kanalları aracılığıyla bir promosyonu
Jüri tarafından seçilecek finale kalan iki kişinin her biri 500 dolar (usd) kazanacak. Bu kişiler ayrıca, Oracle ve Computer Weekly dijital kanalları aracılığıyla tanıtılacak. Oylamada Sizin Seçtikleriniz En yüksek oyu alan bir sanatçı/fotoğrafçı 1000 dolar (usd) kazanacak. Katılım Tarihleri Son Başvuru Tarihi: 11 Nisan 2013 Oylama: 12 Nisan 2013 - 19 Nisan 2013 Kazanan(lar) Açıklanacak: 6 Mayıs 2013
145
146
Astro WoMEN
KOÇ
22 Mart - 20 Nisan
Olumlu Yönleri: Öncü ve macera ruhlu. Girişken. İnsan yönlendirme. Hedef belirleme özelliği. Yüksek enerji. Engelleri aşabilme. Liderlik. dürüstlük. Hazır cevaplılık. Canlılık.
Andy Garcia 12 Nisan 1956
Olumsuz Yönleri: Egizm. Kararları yıkmak. Kendini öne sürmek. Alaycı, isyankar. Sabırsız. Saldırgan. Hiddetli. Ani çıkışlar.
KAYNAK : www.astroloji.org
Julıe Chrıstıe 14 Nisan 1941
Yönetici Gezegeni: Mars Element: Ateş Nitelik: Öncü Uğurlu Sayıları: 1, 9 Gün: Salı Uğurlu Taşı: Yakut Renk: Kırmızı Tarot kartı: İmparator Hayvan: Koyun Bitki: Itır, hanımeli, pars zambağı Kıymetli Taş: Elmas Kıymetli Maden: Demir
147
Astro WoMEN KOÇ ( 21 Mart - 20 Nisan )
Bu ay koç gibisin desek sanırım abartmış olmayız. İçerinden canlılık, enerjiklilik ve atılganlık fışkıracak. Koşsan duvara tırmanırsın, zıplasan buluta değersin sevgili koç. Peki, bunu kullanacağın en güzel yer neresi? Tabi ki aşk meşk, olmadı yatak döşek. Bizden söylemesi bu aralar sana karşı koyabilen yok, içten içe arzulanıyorsun. Bu havaili cazibe konuşmanı da daha etkileyici hale getirdi, kararların karşısında kimseden ses çıkmadığı gibi adeta alkışları üzerine çekme ihtimalin yüksek. Bu aralar samimiyet arayanları geri çevirme diyoruz. Eline, beline kuvvet sevgili koç. İKİZLER ( 22 Mayıs - 21 Haziran )
Bu ay bolluk içinde geçecek. İkizlerin meşhur masrafları ve ondan daha meşhur borçları bu ay için söz konusu değil. Hatta seni bir süredir şaşırtan fazla masraflar da bu ay ortadan kalkacak. Eline geçecek olan bol para da sana kalacak. Yaratıcılık gücünde de bu ay artış var. Gezegenler sana çalışıyor desek yanıltmış olmayız. Yararlanmaya bak. Eğer yaratıcılık gerektiren bir iş yapıyorsan, bu ay ekstra mesailerde aklına gelecek ilginç fikirlere hazır ol. İlham senin yanında.
ASLAN ( 23 Temmuz - 23 Ağustos )
Fevkalade bir dönem içindesin. Ama hala korkuyorsun aslan. Oz büyücüsünden cesaret istemekten bıkmadın mı hala? Sen içindeki minik kediciğin kafasını okşarken aslında çevrende müthiş olaylar görülmek üzere çırpınıyor. Onları reddetmeye meyillisin, görmezden gelmeye, çünkü aşamadığın duvarların sana engel oluyor ve zihnini tıkıyor. Bu, kendine ve tüm potansiyeline yapabileceğin en büyük haksızlık. Lütfen bu ay yıldızların senin için çizdiği yolu takip etmeyi seç. Çünkü o yolda seni bekleyen tek şey başarı ve tatmin.
148
BOĞA ( 21 Nisan - 21 Mayıs )
Boğalar yine çılgın atıyor bu ay. Etkilemek istediğin kişiler çevreni sardı bile, bu ne bereket yarebbi, kısmet paçalarından akıyor. Evde bazı problemler olmasa neredeyse bir Snoop Dog hayatı yaşamak üzeresin. Genişsin, kafada ferahsın. Fakat aile problemleri çoğumuzun baş belası, rahat olmak, can sıkmamak lazım. Aşkta başarılı bir grafik çizmek üzeresin sanki ama bu başarı cüzdanını mutlu etmiyor. Buna ve mide ağrısına dikkat.
YENGEÇ ( 22 Haziran - 22 Temmuz )
Aman yarebbi yengeç! Bu ay çok etkileneceğin olaylar olacak. Bir an öyle şaşırıp öyle kitleneceksin ki, ‘Lan bu iyi bir şey mi kötü bir şey mi?’ diye kalacaksın. Ama merak etme iyi bir şey daha doğrusu senin için çalan zillerin sesi o. Çünkü artık karar vakti geldi yengeç. Korksan da, istemesen de, kaçsan da geldi. Bu noktada sana verebileceğimiz tavsiye dünyada belki de milyonlarca kere tekrarlanmış cevap olacak; ‘kalbinin sesini dinlemek zorundasın’. Ve inan bize hayallerine koştuğun kadar, arzuların da sana doğru koşuyor ve gerçekleşmek için çırpınıyor. Kendine bir şans vermenin vakti geldi.
BAŞAK ( 24 Ağustos - 23 Eylül )
Neden yalan söylüyorsun başak? Yalanlar bu ara hayatında yoğun yer almaya başladı. Belki işinden memnun değilsin, belki sevgilinden, ya da arkadaşların arasında kötü hissettiğin oluyor veya yalan bir gereklilik diyor ve atıyorsun kafandan. Bir yere kadar doğru, herkes zaman zaman yalan söyler ve çoğu zaman masum değildir. Ama bu ay senin için bunu değiştirme vakti. Çünkü evren ne istediğini anlayamıyor. Dolayısıyla sana yanlış cevaplar yolluyor. Bu ay senin için bir başlangıç değerinde, bize kalırsa şans ver.
Astro WoMEN TERAZİ ( 24 Eylül - 23 Ekim )
Terazilik canını mı sıkıyor? Yoksa sen de burcundan hoşlanmayanlardan mısın? Bu biliyorsun ki hiçbirşeyi değiştirmeyecek. Hadi. Barış yapmanın vakti geldi. İş hayatında bazı aksilikler var ama , kumarda kaybedenler misali aşkta kazanmaya yakınlaşmışsın. Büyük bir canlanma kapıda, caziben artıyor ve yeni kimselerle tanışmak için fırsat kapıyı çalıyor. Bu aralar sosyal olmaktan çekinme ve çağırıldığın tüm aksiyonlara katılmaya çalış. Emin ol yanılmayacaksın.
YAY ( 23 Kasım - 22 Aralık )
Yay, sen manyak mısın? Çıldırdın mı bu nasıl bir talih, bu nasıl ilham dolu bir ay böyle? Bir not defteriyle dolaşmanı öneriyoruz sana. Çünkü ilham perileri sırtından ayrılmıyor, omuzlarında oturup sana müthiş fikirler fısıldıyor. Hatta bu aydan itibaren talihin daha da açılıyor, yetmezmiş gibi hayatın çok sezonluk bir dizi senaryosuna dönüşüyor. Planlarını gerçekleştirmek için ufak fırsatlar bulmaktan, zekân sayesinde birkaç yerden para kazanma fırsatında var. Loto, piyango, spor toto hepsi senden yana bu ay. Değerlendir.
KOVA ( 21 Ocak - 18 Şubat )
Kova, sakin ol! Koştura koştura gidiyorsun. Olduğun yerde ayağını, dizini sallamandan belli değil mi hala? Endişe içerisindesin ama hayatında aslında bu denli şok edici olaylar da olmuyor. Durduk yere, içten içe kendini kemiriyorsun adeta. Sen bir de burçların kuul’u olacaksın. Takın tavrını, ferahla bir, rahatla. Aşka hayatında bir durgunluk var, tamam. İş, eh işte, evet. Ama dostlarınla hala hayvan gibi eğleniyorsun. Çık dışarı takıl biraz, modun yerine gelsin. Bak havalar da toparlayacak yakında. Merak etme iyi olasılıklar yaklaşıyor.
AKREP ( 24 Ekim - 22 Kasım )
Of tam bir akrep ay’ı işte. Müthiş. Canlı, enerjik ve aktif, hatta maceralı desek yerinde olur. Bu aralar büyük sorumluluklar yüklenmişsin gibi hissedebilirsin ama bu sana gerçekten başarılı bir rota çizecek. Emin ol harcadığın dakikalar sana keyif olarak dönecekler. Para konularında tartışmaya girmemeye dikkat eder, bir de hoşlandığın kişiyi darlamadan huzur vermeye çalışırsan bu ay senin için atom enerjisi seviyelerinde geçecek. Bu keyifli zaman dilimi için kuantum’a da bir teşekkür edersin artık.
OĞLAK ( 23 Aralık - 20 Ocak )
İş birlikleri, ortaklıklar ve evlilik konuları. Bu aralar öne çıkanlar bunlar. Ama oğlak elbet bir yolunu bulur vazgeçmez ve bunlar arasında kafasını karıştırmayı becerir. Bizi yanlış anlama, bize göre hepsinde birer adım atma ihtimalin var ama genelde fazla seçenekler karşısında kararsızlığa sürüklenip panik yapmak âdetindir. Bizden gelebilecek tavsiye, 1) İçine atma ve birileriyle sıkıntını paylaş 2) kararsızlıkların için yardım istemek ve farklı görüşlere başvurmak zayıflık değildir. Merak etme iyi gidiyorsun. Bu ay şans seninle.
BALIK ( 19 Şubat - 20 Mart )
Şu para konularını kafana takmaktan vazgeçmelisin balık. Vazgeçmelisin çünkü gereğinden fazla kafanı takıyorsun. Borcun olabilir, kimin yok ki. Bu senin hayattan aldığın zevki etkilememeli, en azından günlük keyfini. Aklına sürekli sıkıntı ettiğin şeyler geliyorsa düşünme sistemini değiştirmelisin. Mutluluk gerçekten sahip olduklarından ziyade nasıl düşündüğünle orantılı bir kavram. Bırak. Serbest bırak içini. Zaman kendi oyununu oynasın ve sen sadece iyi dileklerde bulunarak ay’a göz kırp. Emin olan çarklar senin için dönmeye başlayacak bu ay.
149
WoMEN Dergisi olarak sosyal sorumluluk projenizi ve reklamlarınızı yayınlamak istiyoruz. Bu konu hakkında bilgi almak için lütfen bizimle iletişime geçiniz. reklam@womendergisi.com
www.womendergisi.com 150