148

Page 1

8 EKÝM 2005 CUMARTESÝ SAYI: 148 ZAMAN’LA BÝRLÝKTE SATILIR

www.zaman.com.tr/ailem



ailem EDÝTÖR

Durun! Düþünmek ve kýyaslamak için biraz vaktiniz var mý?

ÝÇÝNDEKÝLER Ramazan ve oruç bilgilerimizi tazeleyelim 4 Kur’an hakkýnda ne biliyoruz? 9 Nasýl ihlâs sahibi olunur?

10

Zenginle fakir arasýndaki köprü: Zekât 12 Garcia’dan gelen mektup

19

Dr. Can sizlerle

26

Ezvâc-ý Tâhirât: Zeynep Bint-i Cahþ (Efendimizle (sas)

ailem 8 EKÝM 2005 CUMARTESÝ SAYI: 148

Feza Gazetecilik A.Þ. Adýna Ýmti-

yaz Sahibi Ali Akbulut

Genel Yayýn Müdü-

Yayýn Danýþmaný

Hamdullah Öztürk

Yayýn Editörleri

Serhat Þeftali Mustafa Aydýn Þemsinur B. Özde-

Katkýda Bulunanlar Tasarým Kapak Fotoðrafý

Ali Demirel Ali BudakÞimþek Mehmet Ýbrahim Usta

Sorumlu Müdür ve Yayýn Sahibi Temsil-

cisi

Reklam KoordinatöYayýn Türü

rü Yaygýn Süreli

Zaman Gazetesi 34194 Yenibosna/Ýstanbul Tel: 0212 454 1 454 (pbx) www.zaman.com.tr Baský: Feza Gazetecilik AÞ Tesisleri

Gamze Özçelik olayý, Aliye dizisi, Ata Türk’ün ölümü, yeni çýkan albümler ve yeni televizyon dizilerinden bahsetti öðretmen. Öðrenciler þaþkýn; ama bir o kadar da dikkatli dinlediler. Her isme kendileri de farklý farklý bilgiler eklediler. Bu olaylarýn üzerinden birkaç hafta geçmiþ olmasýna raðmen öðrencilerin bilgileri çok sýcaktý. Öðrenciler Tarkan’ýn konserinden bahsediyorlar ve en ince detaya kadar kimin kimle birlikte olduðunu iyi biliyorlardý. Nazmi Bey lise ikinci sýnýf öðrencilerine “Çocuklar, magazin programlarýný neden çok seviyorsunuz?” diye sordu ve öðrencilerden þu cevaplar yükseldi: - Hocam, ben de ileride güzel bir arabamýn, evimin olmasýný, herkes tarafýndan tanýnmayý isterim. - Ben ünlü olmak için çalýþacaðým. - Gezmek eðlenmek bizim de hakkýmýz. - Hocam, vur patlasýn, çal oynasýn, bu yaþta bunlarý yapmayacaðýz da yaþlanýnca mý yapacaðýz? Sýnýftaki genel hava, magazin dünyasýna aç genç insanlarýn olduðuydu. Öðretmen sýnýfa bu kez “Peki þimdi cesaretli bir arkadaþ arýyorum. Bana ‘ben bunlarý sevmiyorum’ desin ve neden sevmediðini izah etsin.” dedi. Herkes birbirine baktý. Kimse elini kaldýrmadý. Kýsa bir sessizlik oldu. Daha sonra orta sýralardan bir el kalkmakla kalkmamak arasýnda tereddüt etti. Nazmi Bey; “Söyle bakalým kýzým, korkacak bir þey yok.” dedi. Herkesin yüzü Seval’e döndü. - Ben aslýnda hangi sanatçý kiminle gezmiþ, kiminle nereye gitmiþ diye merak etmiyorum. Bana bunun bir

http://www.zaman.com.tr/ailem Öneri ve teklifleriniz için: ailem@za-

Serhat Þeftali

s.seftali@zaman.com.tr

faydasýnýn da olduðunu sanmýyorum. Televizyon dizilerinin hepsini deðil, ama bir kýsmýný seyrediyorum; ama bunlarý seyrederken bazen meraktan deðil de baþka sebeplerden izliyorum. Arkadaþlarýmla derslerde, teneffüslerde ya da okul dýþýnda konuþmalarýmýz da filancanýn giydiði, söylediði, akþamki dizi oluyor. Ben arkadaþlarýmdan geri kalmak istemiyorum. Kendimi arkadaþlarýmla konuþabilecek dedikodularý bilmek zorunda hissediyorum. O gün derste magazin dünyasýyla ilgili epey konu konuþuldu. Her öðrencinin derse katýlýmý dikkat çekiciydi. Demek herkes bu konularla ilgiliydi. Öðretmen bu magazin konusunu þu cümlelerle noktaladý: - Çocuklar, hayat magazin programlarýnda gördüðünüz gibi hep eðlence deðildir. Eðlenmek, gezmek hepinizin hakký. Ama çalýþmadan, kazanmadan ömrünüzün sermayesinden bilinçsizce sarf etmek müsrifliktir. Bakýn dün ayný yollardan geçmiþ flaþ isimlerden kaç tanesi bugün ayný yerinde ya da mutlu? Belki sizin kadar biz büyüklerin de büyük suçu var. Sizin önünüze imrenilecek insanlar çýkaramadýk. Örnek olamadýk. Sizden bir isteðim var; bunlarý takip etmeyin, izlemeyin diyemem. Buna hakkým da yok. Ama ne olur “düþünün ve kýyaslayýn”. Sizlerin düþünmeniz ve kýyaslamanýz için Ramazan ayý güzel bir fýrsat. Böylelikle Ramazan ayýnýzý da kutlarým... *** Ramazan bir fýrsat, düþünmek ve kýyaslamak için. Bu fýrsatý heba etmeyelim. Hayýrlý Ramazanlar, yeni yepyeni bir Ailem’de buluþmak dileðiyle...


FOTOÐRAF: REUTERS

Ramazan boyunca sýkça telaffuz edilen kelimelerin mânâsýný biliyor muyuz? Ýþte kýsaca bu kelimelerin anlamlarý.

8 EKÝM 2005 CUMARTESÝ

Ramazan ve oruç bilgilerimizi tazeleyelim ALÝ er ibadetin kendine göre kavramlarý ve kurallarý vardýr. Bu kavramlarý bilmek ibadetimizin daha anlamlý olmasýný saðlayacaktýr. Ramazan kelimesinin bir manasý ‘sonbahar yaðmuru’dur. Ramazan ayý ve oruç, sonbahar yaðmurunun etraftaki tozlarý ve pislikleri götürüp temizlediði gibi günah kirlerini götürüp kalbimizi temizler. Ramazan kelimesinin ‘ramad’ kelimesinden türediði de düþünülmüþtür ki, bu da güneþin ýsýsýndan taþlarýn yanýp kýzmasý manasýna gelir. Ýþte mümin de oruçla böyle yanar kavrulur ve günahlarý eriyip gider.

H

ailem 4

Ýmsak Oruçlu olan insanýn orucu bozan þeyleri yapmamaya baþlamasý gereken zamandýr. Ýmsak vaktinde tan yeri aðarmaya baþlar. Ýmsakla beraber artýk oruç baþlamýþtýr.

Sahur Oruç tutmak için gecenin imsaktan önceki vaktinde yenen yemeðe sahur denir. Efendimiz bir hadislerinde “Sahura kalkýp sahur yemeði yiyin. Zira sahurda bereket vardýr.” (Buhari, Savm 20) buyuruyorlar.

Oruç Ýmsak vaktinden (ikinci fecir) akþam güneþ batýncaya kadar hiçbir þey yememek, içmemek ve cinsel münasebette bulunmamaktýr.



ailem RAMAZAN Ýftar

Teravih

Orucun bitirilmesi gereken vakittir. Bu da akþam güneþin batmasýyla olur. Akþam namazýný bildirmek üzere okunan ezan ayný zamanda iftar vaktini de bildirmektedir. Akþam ezaný okununca geciktirmeden iftar yapýlmalýdýr. Bir hadis, iftarda acele edilmesi gerektiðini þu þekilde ifade eder: “Ýnsanlar iftarý yapmakta acele ettikleri sürece, hayýr üzere devam etmiþ olurlar.” (Buhari, Savm 45)

Ramazan ayýnda yatsý namazýyla birlikte kýlýnan, yirmi rekatlýk bir namazdýr.

Fitre

Ý’tikaf

Temel ihtiyaçlarýnýn dýþýnda belli bir miktar mala sahip olan Müslümanlarýn Ramazan bayramýna ulaþmalarýnýn bir þükrü olarak yerine getirmeleri gereken bir ibadettir. Buna fýtýr sadakasý da denmektedir. Aile reisi bütün aile fertleri adýna, fakirlerin de bayrama ayný toplumun bir ferdi olarak kavuþmasý ve sevinmesi için fitreyi verir. Müslüman’ýn, normal bir insanýn bir günlük yiyeceði miktarda fitre vermesi en uygun olandýr.

Ramazan ayýnýn son on gününde ibadet niyetiyle bir insanýn, belli kurallara uyarak bir mescitte inzivaya çekilmesidir. Allah Rasulü (sas) Medine’ye hicretten sonra Ramazan’ýn son on gününü i’tikafta geçirirdi. Bazý alimler bir saat bile i’tikaf yapýlabileceðini söylerler. Önemli olan insanýn, hayatýn bunca telaþesi içinde belli bir süre de olsa Rabbiyle baþ baþa kalmasý ve kendini ibadete vermesidir.

Fidye

FOTOÐRAF: ÝBRAHÝM DOÐAN

Sürekli bulunan bir hastalýktan veya yaþlýlýktan dolayý oruç tutamayanlarýn tutmalarý gereken her gün için bir fakiri doyuracak miktarda tasaddukta bulunmalarýna fidye denir. Fidye sürekli hastalar, çok yaþlý kimseler için bir sevaba ortak olma vesilesidir.

Kaza Hiç tutulmamýþ veya tutulmaya baþlandýktan sonra bozulan bir orucu Ramazan’dan sonra günü gününe tutmaktýr.

8 EKÝM 2005 CUMARTESÝ

ailem 6


ailem RAMAZAN Keffaret Ramazan orucunu kasten bozan kimsenin bir günlük Ramazan orucu yerine, ceza olarak peþi peþine iki ay oruç tutmasýdýr. Keffaret, orucu tutmamanýn deðil; tutulan orucu kasten bozmanýn cezasýdýr. Oruçlunun dikkat etmesi gereken durumlar: Baþlanmýþ olan orucu bilerek bozmanýn dünyevi bir karþýlýðý olarak keffaret orucu cezasý vardýr. Ramazan’da bile bile yemek yiyip bir þeyler içmek ve cinsel iliþkide bulunmak orucu bozduðu gibi keffaret gerektirir. Bu keffaretin peþi peþine olmasý þarttýr. Kýsaca ifade etmek gerekirse, bir þey yiyip içme ve cinsel iliþkide bulunmayla, bu kapsamda deðerlendirilen þeyler orucu bozar. Bunlar bilinçli ve kasten olursa orucu bozduklarý gibi keffaret gerektirirler. Ancak unutarak bunlarý yapan bir kimse, ne yaptýðýnýn farkýna vardýðý an bunlarý terk ederse orucu bozulmayacaðý için kaza ve keffaret orucu tutmasýna gerek yoktur.

Orucu nelerin bozduðunu ilmihal kitaplarý detaylýca açýklamýþtýr.

Oruç hangi durumlarda bozulur? Beslenme amacý taþýmayan, yenip içilmesi normal olmayan ve normal insanýn fýtraten yiyip içmek istemeyeceði þeyleri almasý durumunda oruç bozulur, fakat keffaret yerine sadece kaza orucu tutmasý gerekir. Bunlarýn bir kýsmý þöyledir. 1- Çið pirinç gibi, çið olarak yenmesi âdet olmayan þeyleri yemek 2- Katkýsýz un ve hamur yemek 3- Taþ, toprak, altýn, demir gibi cisimleri yutmak 4- Kabuðuyla beraber yenmeyen, fýndýk, ceviz ve badem gibi þeyleri yemek 5- Boðaza kaçan, yaðmur, kar ve doluyu istemeyerek yutmak. 6- Abdest alýrken genze ve boðaza hatayla su kaçýrmak 7- Uyurken kendi kendine veya baþkasý tarafýndan bir þey yiyip içmek, mesela, boðazýna su dökülmesi de orucu bozar;

keffaret gerektirmez. 8- Kendi isteðiyle aðýz dolusu kusmak. 9- Sahurdan diþleri arasýnda kalan nohut tanesi büyüklüðünde olan bir þeyi yutmak. 10- Eþine sarýlýp öperken meni gelmesi de orucu bozar. Genel olarak orucun manasý Allah rýzasý için beslenme, tat ve keyif alma isteðinin bir sonucu olarak yapýlan yemek, içmek ve cinsel iliþkide bulunmaktan uzak durmak, yani nefsi, istek, iþtah ve þehvet duyduðu þeylerden uzak tutmak olunca, nefse bu hazlarýný veren þeylerin orucu bozduðu açýktýr. Bunlarýn belli baþlý olanlarýný sýraladýktan sonra herkesin kendi durumunu gözden geçirmesini, yaptýðý iþlerde bu duygularýn yerinin ne olduðunu kendisinin gözden geçirmesini ve orucu manasýna uygun olarak tutmaya çalýþmasýný söylemek gerekiyor. ailem 7

8 EKÝM 2005 CUMARTESÝ


ÝFTAR DUASI Dua bir kulluk göstergesi olduðu gibi, orucu açarken de dua edilmesi önemli bir sünnettir. Herkes duasýný istediði gibi yapabilir ve içini en samimi þekilde Allah’a açabilir; ama biz, çoðu kimsenin ezbere bildiði muhtevasý güzel örnek bir dua veriyoruz: “Allahým! Senin rýzaný kazanmak için oruç tuttum, Sana inandým ve güvendim, Senin verdiðin rýzýkla orucumu açtým. Yarýnki Ramazan orucuna da niyet ettim. Benim geçmiþ ve gelecek günahlarýmý baðýþla Allahým!”

Orucu bozmayan þeyler Bazý durumlar vardýr ki, insan orucunun bozulduðunu zannedebilir. Ancak bu durumlarda oruç bozulmaz. 1. Unutarak az veya çok bir þey yemek. Ýnsan unutarak karnýný doyursa sonra da çay içerken aklýna oruçlu olduðu gelse, çayýný hemen býrakýr ve orucuna devam eder. Bu kiþinin orucu bozulmadýðý için ne kaza ne de keffaret gerekir. 2. Ýstemeyerek kusmak orucu bozmaz. 3. Abdestte aðza su alýndýktan 8 EKÝM 2005 CUMARTESÝ

ailem 8

sonra kalan az bir yaþlýðý tükürük ile yutmak orucu bozmaz. 4. Boðaza bir sineðin kaçmasý gibi yenilmesi kastedilmeyen ve kaçýnmanýn da mümkün olmadýðý þeyler orucu bozmaz. 5. Ýnsanýn derisinden içeriye sýzan þeyler orucu bozmaz. Bunun için vücuda sürülen bir krem, koku veya vücudun soðukluðunu hissettiði su orucu bozmaz. 6. Baþtaki veya karýndaki bir yaraya konulup yaranýn ýslaklýðý ile damaða veya boþluða gitmeyen bir ilaçtan dolayý oruç bozulmaz.


ailem KUR’AN

FOTOÐRAF: MEHMET KAMAN

Kur’ a n hakkýnda ne biliyoruz? Kur’an ne demektir? Kur’an, Cenab-ý Hakk’ýn Cebrâil (as) vâsýtasýyla Efendimiz’e yirmi iki sene iki ay yirmi iki günde Arapça olarak indirdiði, bize kadar ilk nâzil olduðu þekilde tevâtürle, yani yalan söylemeleri mümkün olmayan üstün vasýflý insanlarýn bildirmeleri ile gelen ve mushaflarda yazýlý olup, okunmasý ile ibâdet edilen, hiçbir kimsenin bir benzerini getiremediði ve getiremeyeceði son Ýlâhî kitaptýr. Sûre nedir? Kur’an’ýn ayrýldýðý 114 bölümden her birine sûre denir. Kur’an-ý Kerim, Fatiha Sûresi’yle baþlar, Nas Sûresi’yle son bulur. Ayrýca Mekke döneminde inen sûrelere Mekkî, Medine döneminde inen sûrelere ise ‘Medenî’ sûreler denilir. Vahiy kâtipliði nedir? Vahiyleri yazýya geçiren, Efendimiz’in devamlý yanýnda bulunan kiþilere vahiy kâtibi denir. Sayýlarý 42’ye kadar yükselen kâtiplerden bazýlarý þunlardýr: Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Zeyd b. Sabit. Kime hâfýz denir? Kur’an’ýn tamamýný ezberleyen kimselere hâfýz denir. Bu tür kimseler için “Hâfýz-ý Kur’ân” veya “Hâfýz-ý Kelâm” da denir.

Bize hem bu dünya hem de öte dünya saadeti sunan ve orijinal halini koruyan biricik Ýlahi mesaj Kur’an-ý Kerim’dir. Kur’an’la ilgili her Müslüman’ýn bilmesi gerekli olan bazý bilgiler vardýr. Þimdi bu bilgileri beraberce öðrenelim. Hatim nedir? Hatim, mühürlemek, sona erdirmek ve bitirmek anlamlarýna gelmektedir. Terim olarak ise Kur’an’ý sonuna kadar okuyup bitirmek demektir. Bir kimsenin Kur’aný Kerim’i hatmetmesi demek, Kur’an’daki 114 sûrenin tamamýný okuyup bitirmesi demektir. Hatim, Kur’an’ý yüzünden okumak suretiyle yapýlabileceði gibi ezberden okunarak da yapýlabilir.

Ne zaman kitap haline geldi? Vahiy, Efendimiz’in son günlerine kadar devam ettiði için parça parça yazýya geçirilmiþ olan Kur’an, O’nun (sas) saðlýðýnda kitap haline getirilemedi. Efendimiz’den sonra Hz. Ebu Bekir bu iþ için vahiy katiplerinden ayný zamanda hâfýz olan Hz. Zeyd bin Sabit’i görevlendirdi. Allah Resûlü’nün vefatýndan yaklaþýk bir sene sonra miladi 633 yýlýnda Kur’an yazýlý bir kitap haline getirildi. “Mukâbele”nin anlamý nedir? Ramazanlarda Efendimiz, Cebrail (as) ile o zamana kadar mevcut vahiy metinlerini karþýlýklý okuyorlardý. Efendimiz, son Ramazan’ýnda ise Cebrail’le (as) Kur’an’ý iki defa mukâbele ettiklerini bildirdi. O zamandan beri Ramazan aylarýnda Kur’an mukâbele halinde (karþýlýklý) olarak okunmaktadýr. Kaç senede nâzil oldu? Miladi 610 senesinde inmeye baþlayan Kur’an, yaklaþýk 23 yýl sonra Miladi 632 senesinde inen Maide Sûresi’nin üçüncü ayeti olan, “Bugün sizin dininizi kemale erdirdim ve üzerinizdeki nimetimi tamamladým.” ayet-i kerimesi ile tamamlandý. ailem 9

8 EKÝM 2005 CUMARTESÝ


ÝLMÝHAL

Yaþantýmýzda ihlâs sahibi olmak nasýl mümkün olur? “Ben, iki buçuk sene evvel dindar bir aileye gelin gittim. Her ne kadar dindar bir ortamda büyümesem de þimdi dinimi seve seve yaþýyorum, hamd olsun. Tabiidir ki zaman zaman uyum saðlamakta zorlandýðým durumlar oluyor. Fakat çevremdeki yakýnlarým bana yardým ediyorlar. En baþta kayýnvalidem Allah ondan razý olsun- beni hiç desteksiz ve sevgisiz býrakmýyor. Bilmediðim her þeyi sevgiyle bana sundu. Bunun için mutlu, mesut dindar oldum. Yalnýz kayýnbabam biraz otoriterdir. Öðrettiði þeyin hemen uygulanmasýný ister. Geçenlerde bana ‘Sen yeteri derecede ihlâslý yaþamýyorsun. Bu noktaya dikkat et’ dedi. Kayýnvalideme bu iþin nasýl olacaðýný uzun, uzun anlattýrdým. Doðrusu tam kavrayamadým. Þimdi size soruyorum: Nasýl ihlâslý yaþanýr?” Önce; ‘ihlâs’ ile ne anladýðýmýzý belirtelim. Ýhlâs, kelime itibarýyla, doðru, arý, çok temiz sevgi, içten gelen baðlýlýk anlamýna gelir. Ýslâm dininde ihlâs, her türlü iþ ve harekette yalnýz Allah’ýn ulvî rýzasýný gözeterek, her türlü gösteriþten uzak kalmaktýr. Ýhlâs, ibadetlerin cevher kaynaðý, amellerin ve yaþantýnýn ruhu olup kalpleri temizleyendir. Gerçek saadete ve selâmete ancak ihlâs sahibi mü’minler eriþir. Onlarýn hedefi; cennete kavuþmak deðildir. Cehennemden de uzak olmak deðildir. Dünyevî birtakým çýkarlar saðlamak ise hiç deðildir. Onlar sadece Yüce Allah’ýn rýzasýna kavuþmayý ve Yaratan’ýn kendilerini sevmesini isterler. Ýþte o Müslümanlarýn yanýnda Allah’ýn ismi anýldýðý zaman; kalpleri sevgi elektriðine tutulmuþ gibi titrer, gönülleri Allah’ýn nuru ile dolar ve aydýnlanýr. Bunun için 8 EKÝM 2005 CUMARTESÝ

ailem 10

onlar namazlarýný baþkalarý görsün, kendilerini övsün veya yediklerini hazmetsin diye kýlmazlar. Zekâtlarýný ‘bak ne güzel insan, nasýl da insanlarý seviyor, malýný daðýtýyor’ desinler diye de vermezler. Onlar servet basan dükkânlara, fabrikalara, hazine misâli para dolu kasalara sahip olsalar veya yüksek makamlara gelseler, ilmî sahalarda söz sahibi olsalar, hiçbir zaman kendilerini kaybedip þaþkýnlýða ve sarhoþluða düþmezler. Aksine bilinçleri ve ciddiyetleri daha çoðalmýþ bir þekilde sorumluluklarýný yerine getirirler. Bu arada kalplerindeki sevgilerin sevgisi olan ‘Allah sevgisi’ ve ‘çekincesi’ (mahcubiyeti) de coþkuyla artar. Yüca Allah, ihlâs konusuna Kur’ân-ý Kerîm’in birçok âyetinde yer vererek ihlâs ile ibadet edilmesini emretmiþtir. Örneðin Mü’min Sûresi’nin 14. âyetinde; “Haydi, kâfirlerin hoþuna gitmese de Allah’a, Allah için dindar ve ihlâslý olarak dua edin!” buyurularak inananlar; inanmayanlarý memnun etmese de Yüce Allah’ýn hoþuna gidecek þekilde, inancýna sýký sýkýya ve içten gelen bir sevgiyle baðlý olarak ibadet etmeye çaðrýlýyor. Dindar Müslümanlarýn Allah (cc)’ýn istediði þekilde, itaat ederek yaþam kurmalarý; dünya hayatý açýsýndan birtakým deðerleri ve dengeleri deðiþtirebileceðinden bu durum inanç sahibi olmayanlarýn iþine gelmeyecektir. Onlarý kýzdýracaktýr belki de!…


Dr. Jale Þimþek

maaþýný hak ederek çalýþacaktýr. Ýhlâslý öðretmen, bildiklerini öðrencisine aktarmak için gayretli olacak, ihlâslý doktor, hastasýnýn iyileþmesi için elinden gelenin fazlasýný yapacaktýr. Ýhlâslý mühendis, yaptýðý binalarýn uzun yýllar ayakta kalmasý için imkânlarýný zorlayacaktýr. Ýhlâslý tüccar, kârýnda aç gözlü olmayacak, baþkalarýna sýra tanýyacaktýr… Bu örnekleri çoðaltmak çok mümkün. Kýsacasý ihlâs, baþta aile olmak üzere her ferdimizin birbirlerine daima saygý ve sevgide kusur etmeden mutluluk içinde yaþamasýný saðlayacaktýr (inþâallah).

Sözün Özü 1. Ýhlas, her iþimizi Allah’ýn rýzasýný kazanmak için yapmaktýr. 2. Allah’ýn rýzasýný kazanacaðýz derken kimseyi kýrmamaktýr. 3. Ýhlas, samimi, içten ve her türlü gösteriþten uzak durmaktýr. FOTOÐRAF: REUTERS

Müslüman’ýn dindar ve ihlâs sahibi olmasýný isteyen âyetlerden olan Zümer Sûresi’nin 2. ve 3. âyetlerinde de þöyle buyurulmuþtur; “(Resûlüm!) Þüphesiz ki Kitab’ý sana hak olarak indirdik. O halde sen de dini Allah’a has kýlarak (ihlâs ile) kulluk et.” “Dikkat et, hâlis din yalnýz Allah’ýndýr.” Âyetten anlaþýldýðý gibi Allah (cc)’ýn razýlýðýna olmayan ibadet ve ameller boþuna gitmiþ olacaðýndan, samimi Müslüman için ihlâsý öðrenmek ve yaþatmak gereði vardýr. Böylece kendisi kurtuluþa, toplum da rahata erecektir. Çünkü ihlâslý memur, rüþvet almadan,

ailem 11

8 EKÝM 2005 CUMARTESÝ


ailem ZEKÂT

Vermek, büyük bir lütuftur. Bir zeytin tanesi de olsa ihtiyaç sahibiyle paylaþmak, mükafatlarýn en güzeline layýktýr. Malýmýzý paylaþmak üzerimize düþen dini ve ahlakî bir vazifedir. OSMAN KARYAÐDI

[

ZENGiNLE FAKiR ARASINDAKi KÖPRÜ

]

ZEKÂT ekâtýn açýktan verilmesi daha faziletli görülmüþtür. Çünkü bu þekilde verilmesi, baþkalarýna bir örnek olur ve teþvik yerine geçer. ‘Kendisi hakkýnda, zekât vermiyor’ diye, kötü bir zanný da kaldýrmýþ olur. Ancak kiþi kendisi zekâta niyet ettiði halde verdiði þey için “hediye” de diyebilir. Zekât bir farz olduðu için, bunun yerine getirilmesinde gösteriþ olmaz. Nafile olarak verilen sadakalarda ise durum bunun tam tersidir. Bunlarýn gizli verilmesi ve gösteriþ yapýlmasýna engel olunmasý, “sað elin verdiðini sol elin duymamasý” tavsiye edilmiþtir. Ýslam’da, namaz dinin direði, zekât da köprüsü olarak deðerlendirilmektedir. Ýslam’ýn beþ ana temelinden ikincisi zekâttýr. Peygamber’imiz (sas) Ýslâm’ý anlatmak için gönderdiði davetçilere þöyle

Z

8 EKÝM 2005 CUMARTESÝ

ailem 12

buyurmuþtur: “Önce Allah’tan baþka bir Ýlâh olmadýðýný anlatýn, kabul ederlerse, benim Allah’ýn kulu ve elçisi olduðumu söyleyin, onu da kabul ederlerse, günde beþ defa namaz kýlmalarýnýn farz olduðunu ve zenginlerinin malýnda fakirlerin hakký bulunduðunu anlatýn.” (Buharî, Zekât 1) Zekât, Kur’ân-ý Kerîm’de kýrka yakýn yerde namazýn hemen yaný baþýnda zikredilmiþ ve namazdan sonra en önemli temel olduðu vurgulanmýþtýr. Çünkü zekât toplumu düzene koyan, vatandaþlarýnýn sosyal güvenliðini saðlayan en etkili güçtür. Zenginlerin imkanlarýndan fakirlere doðru sürekli bir akýþtýr. Zengin fakir arasýndaki uçurumun kapanmasýna vesile olur. Fakirle zengin arasýndaki muhtemel husumeti kýrar ve sevgi baðlarý oluþturur.


Zekât için gereken þartlar Ýslâmca zengin sayýlan mükellefin bu malýnýn: 1. Kendi mülkünde 1 yýl bulunmasý, 2. Bu malýn borçlarýn dýþýnda olmasý, 3. Bu ölçünün asýl ihtiyaçlar olan ev, binek, kap kacak, yiyecek, alet ve edevat dýþýnda gerçekleþmiþ olmasý, 4. Tümüyle kendi mülkü ve artar bir mal olmasý halinde, zekât vermesi gerekir. Zekâtý gerektiren en az ölçü (nisab), altýn için yaklaþýk 85 gram, gümüþ için 595 gram, diðer paralar için bunlarýn birine eþ deðer paradýr.

FOTOÐRAF: REUTERS

Zenginin hem günahlarýný hem de malýný temizler. Toplumu anarþi ortamýndan kurtarýr. Dünyayý düzene koyar, böylece âhirete yol açýlýr. Zekât zenginlerin lütfen verdikleri bir yardým deðil, fakirlerin, onlarýn mallarýndaki haklarýdýr. Bu yüzden veren minnet bekleyerek vermez, alan da minnet ederek almaz. Vergiler zekât yerine geçmez, çünkü zekâtýn alýnmasýnýn ve verilmesinin birtakým þartlarý vardýr. Yerini bulmayacaðý bilinen zekât geçerli deðildir. Zekât fakirin eline mal, altýn ya da para olarak bizzat verilmesi gereken þeydir. Akýllý, ergin, Müslüman, zekât için konmuþ en az sýnýr (nisab) üzerinde çoðalýr malý bulunan, yani zengin olan ve bu malý, elinde bir yýlýný dolduran her mükellef, genel olarak kýrkta bir, yani yüzde iki buçuk zekât verir.


ailem ZEKÂT

Zekât nedir? Zekat sözlükte “bereket, temizleme çoðalma, güzel övgü” anlamlarýný taþýr. Dini olarak ise; “Bir malýn belli bir miktarýný belli bir zaman sonra Allah (cc) rýzasý için hak sahibi bir kýsým Müslümanlara tamamen mülk olarak vermektir.” Zekât nerelere verilir? Zekâtýn verileceði yerler 8 sýnýf olup þu âyet-i kerîmede açýklanmaktadýr: “Zekâtlar, Allah tarafýndan farz kýlýnmýþ olarak yalnýz fakirler, miskinler, zekât toplama iþinde çalýþanlar, kalbleri Ýslâm’a ýsýndýrýlmak istenenler, köleler, borçlular, Allah yolunda bulunanlarla yolcularýn (hakký)dýr. Allah alîmdir, hikmet sâhibidir.” (Tevbe Suresi, 60). Bu âyet-i kerîmede ifade edilen zekât almaya hak kazananlardan bazýlarý þunlardýr: Nisâba mâlik olmayan kimselerdir. Bir kimsenin evi olsa bile nisab miktarýnda bir para ve mala

Fakirler

1

sâhib deðilse, o kimse fakir sayýlýr. Çünkü ev, aslî ihtiyaçlardandýr. Ev sâhibi olmak, nisaba mâlik olmadýkça onu fakirlikten çýkarmaz. Nisâba mâlik olmakla beraber, sâhip olduðu mal ihtiyacýný karþýlamayan kimse de fakir sayýlýr. Hiçbir þeyi bulunmayan, deðil nisab miktarýna sâhip olmak, yiyecek, giyecek gibi aslî ihtiyaçlarýný bile kendisi te’min etmekten uzak bulunan yoksul kimselerdir.

Miskinler

2

Bunlar, borcu olup da o borcu ödeyemeyen veya ödese bile arta kalan parasý nisab miktarýný bulmayan kimselerdir. Borçlu kimseye zekât vermek, borcu olmayan fakire vermekten efdal görülmüþtür.

Borçlular

3

Yolcular

4

FOTOÐRAF: AP

Bunlar, memleketlerinde zengin olduklarý halde, yolculuklarý esnasýnda fakir düþen kimselerdir. Bu kimselere de zekât verilir.

8 EKÝM 2005 CUMARTESÝ

ailem 14


FOTOÐRAF: KÜRÞAT BAYHAN

Zekat toplumda barýþý temin eder ve insanlarý birbirine kaynaþtýrýr.

Zekât kimlere verilemez? Bir kimse zekâtýný, fakir olan kendi usûl ve fürûuna yani, babasýna, dedesine, anasýna, ninesine, oðul ve torunlarýna veremez. Fakir olan hanýma da zekât düþmez. Çünkü bunlara verilen zekâtýn menfaati, kýsmen zekât verenin kendisine ait bulunmuþ olur. Bir cebinden çýkarýp öbür cebine koymak gibi bir durum ortaya çýkar. Halbuki zekâtýn menfaati, zekât verenin kendisinden tamamen kesilmiþ olmasý ve baþkalarýný faydalandýrmasý þarttýr. Ýmam-ý Ebû Yûsuf ve Ýmam-ý Muhammed’e göre, bir kadýn zekâtýný fakir olan kocasýna verebilirse de Ýmam-ý A’zam’a göre veremez. Zira hukuken mal ayrýlýðý prensibi sebebiyle kadýnýn mal ve zinetleri kadýnýn sayýlmakta, dolayýsýyla koca fakir iken kadýnýn zengin olmasý mümkün olmakta ise de, örfen aralarýnda bir menfaat ortaklýðý vardýr. Bu bakýmdan kadýnýn fakir kocasýna zekât vermesi câiz olmaz. Aslî ihtiyaçlarýndan baþka nisab miktarý bir mala sâhip olan kimseye, zengin sayýlacaðý için zekât verilmez. Bir kimse zekâtýný zengin bir adamýn küçük çocuðuna veremez. Çünkü bu çocuk babasýnýn malýyla zengin sayýlýr.


ailem ZEKÂT

SORULAR / CEVAPLAR Gayri-müslime zekat verilir mi? Zekâtýn verilme þartlarýndan biri de, verilecek þahsýn müslüman olmasýdýr ki, bu durumda müellefe-i kulûb gibi istisnalar dýþýnda gayr-i müslimlere zekât verilmemektedir. Zekat önce akrabaya mý verilmeli? Zekâtý önce akrabanýn fakir olanlarýna vermek efdaldir. Çünkü bunda hem zekât sevabý, hem de sýla-i rahim sevabý vardýr. Bunun dýþýnda akrabadan zekâta müstahak olan kimselerin tercih sýrasý þöyledir: Erkek ve kýz kardeþler, bunlarýn evlâtlarý (yeðenler), amcalar, halalar ve amca ve halalarýn evlâtlarý. Bunlardan sonra diðer uzak akrabalar gelir. Kayýnbabaya, geline zekat olur mu? Âlim bir fakire zekât vermek, cahil bir fakire vermekten fazîletlidir. Kayýn babanýn, gelinine ya da damadýna zekât vermesi caizdir. Kocanýn, karýsýnýn diðer kocasýndan olan fakir çocuklarýna zekât vermesi caizdir.

Fakire ziyafet zekat sayýlýr mý? Zekâtta temlik, yani, “mülk edinme” þartý da vardýr. Verilen zekât ancak fakir tarafýndan mal veya para olarak bizzat teslim alýnýr, kendi mülkü hâline getirilirse sahih olur. Bu bakýmdan meselâ fakirlere ziyafet verip onlarý doyurmak suretiyle zekât mükellefiyeti ifa edilmiþ olunmaz. Zira bunda temlik yoktur. Zekâtta temlik þart olduðundan dolayýdýr ki, deliye ve henüz bülûða ermemiþ çocuða zekât verilmez. Ancak bunlarýn veli veya vasilerine sadece onlara sarf edilmek þartýyla verilebilir. Zekatla içki alýyorsa verilir mi? Alenî günah iþleyen fakir Müslümanlara zekât vermek câiz ise de, dindar, ahlâklý ve faziletli fakirleri tercih etmek efdaldir. Onun için, aldýðý zekâtý helâl ve hayýrlý yerlere harcayacak kimselere zekât verilmeli; aldýðý zekâtý içki, kumar parasý yapacak kimselere vermek cihetine gidilmemelidir.

Zekât nasýl verilir? Nisab miktarýndaki bir malýn, birkaç senelik zekâtý birden verilebilir. Sene sonunda bu miktar mevcut ise zekâtlarý verilmiþ olur. Eksilmiþse, verilen fazla zekât nafile sadaka yerine geçer. Artmýþsa aradaki farkýn zekâtý verilir.

ve ticaret mallarýnýn zekâtý, kendilerinden vermek suretiyle ödeneceði gibi, kýymetlerini vermek suretiyle de ödenebilir. Bu hususta zekât sahibi serbesttir. Nisab miktarýnda olan bir malýn zekâtý, daha sene dolmadan fakirlere verilebilir.

Zekâta tâbi olan altýn, gümüþ, hububat, ehlî hayvanlar

Zekât sayýlmak þartý ile bir fakiri evde oturtmak

8 EKÝM 2005 CUMARTESÝ

ailem 16

zekât yerine geçmez. Çünkü bunda fakire temlik yoktur. Ticarî ortaklýklarda malýn yekûnu itibar edilerek her ortak mükellef tutulmaz. Her ortaðýn hissesine düþen miktar nisaba ulaþýyorsa, herbirinin zekât vermesi gerekir. Hissesi nisab miktarýna ulaþmayan ortak, baþka malý yoksa zekât vermez.


Bir hurma da olsa Allah onu bereketlendirir Zekatýn hem Hakk’a hem de halka karþý bir güvence unsuru olduðunu her sözü doðru olan Efendimiz’den (sas) öðrenmekteyiz: “Mallarýnýzý zekatla koruyun, hastalarýnýzý sadaka ile tedavi edin, belalara karþý duâlarla hazýrlýklý olun.” “Ýnfak et ki, infaka mazhar olasýn” diyen Allah Rasulü (sas), sadakanýn, Allah tarafýndan artýrýlacaðýný da þu ifadeleriyle anlatmaktadýr: “En temizinden -ki Allah en temizini kabul eder- veren birisinin sadakasýný Rahman olan Allah alýr. Bu bir hurma bile olsa, Rahman’ýn elinde öyle bereketlenir ki, Uhud’dan daha büyük olur. Aynen sizden biriniz, tayýný veya deve yavrusunu besleyip büyüttüðü gibi, Allah da (cc) sizin sadakalarýnýzý öyle geliþtirir.” Görüldüðü gibi zekatý verilen mal, Allah’ýn teminatý altýnda ve Rasulü’nün müjdeleriyle, eksilme deðil bilakis artma durumundadýr.

Zekât rahmeti çaðýrýr Hem dünya hem de ahiret adýna, Allah’ýn rahmetini celp edecek önemli hususlardan birisi de zekattýr. Zekatýn gerçekleþtiði ortamda, insanlarýn yanýnda diðer canlýlar bile Ýlâhî rahmetten istifade eder. Zekat verilmeyen toplumlarda þayet diðer canlýlar olmasaydý, insanlar, Ýlâhî rahmetin tezahürü olan yaðmurdan bile mahrum kalýrlardý.

Zekat malý bereketlendirir

FOTOÐRAF: AFP

Zekatý verilen mal zâhiren eksiliyor gibi görünse de Allah’ýn bereketine mazhariyetle devamlý artmaktadýr. Zira bütün kâinat elinde olan Allah, malýnýn zekatýný veren insana malýný artýrma yollarýný ilham etmektedir ki, bu hükmü aydýnlatan pek çok müþahhas misal bulmak mümkündür. Kalpler Allah’ýn elindedir. O, istediði ve hikmeti iktiza ettiði zaman, kalpleri, emrini yerine getirip zekatýný veren kimselere doðru yöneltir ve o insanýn ticaretinde ciddi canlanmalar görülür. Bu Allah’ýn, zekatý verilen mala bahþettiði bereketten baþka bir þey deðildir. Ayný zamanda bu mesele, sadece tecrübelerin ürünü olarak ortaya çýkmýþ bir hüküm de deðil, Allah’ýn va’di, Rasulü’nün müjdesi ve meleklerin de duâsýnýn neticesidir. Allah (cc) yüce beyanýnda meâlen: “Ýnsanlarýn mallarý içinde, artmasý için verdiðiniz faiz, Allah katýnda artmaz. Fakat Allah’ýn rýzasýný isteyerek verdiðiniz zekata gelince iþte onu verenler, (sevap ve mallarýný) kat kat artýranlardýr.” buyurmaktadýr.


Fotoðraflar: TURGUT ENGÝN Konu mankeni: MUSTAFA RAGIP KALEM Tercüme: KÜBRA SARI Genel deðerlendirme: MUSTAFA AYDIN


ailem HAYAT

Garcia’dan gelen mektup kumaya, belgesel izlemeye, tarih ve felsefeye olan ilgim sayesinde dünya üzerinde bir yerlerde adý Ýslam ya da Müslüman olan bir din olduðunu daha önceden biliyordum; ama hiçbir zaman bu konuda detaylý düþünmedim; herhalde bunun sebebi hayatýmýn büyük bir bölümünü dinine baðlý bir Katolik olarak geçirmem ve dolayýsýyla diðer dinleri hatalý addetmemdi. Latin Amerika’da yaþýyor olmamýz hasebiyle, benim ailem de nüfusun % 80’i gibi Katolik’tir. Aldýðým eðitim de hep bu çizgide olmuþtur; ilk, orta ve lise öðrenimim boyunca ayný okula devam ettim (Los Santos Padres). Bana verilen eðitim kilise yasalarýna uygun kanonik ve dogmatik bilgiler içeriyordu ve orada yaþanan inanç duygulardan çok akla hitap ediyordu. Din dersleri ilahiyat ve inzivadan oluþuyordu. Bunun kötü bir þey olduðunu söylemiyorum ve onlarý da eleþtirmiyorum; çünkü o dönemde ben de dinle ilgili bu bakýþ açýsýna sýký sýkýya baðlanmýþtým ve bunun en önemli sebeplerinden biri de büyüdüðüm þehirde iki farklý Katolik akýmýn her zaman karþý karþýya gelmesiydi: Opus Dei ve muhafazakârlar ile karizmatik ilerici hareketler. Okuduðum okul Opus Dei anlayýþýný benimserken, ailem, özellikle de annem, ilerici hareketlerde yer alýyordu. Doðrusu okulun dinle ilgili entelektüel bakýþ açýsý hemen her konuyu kapsýyordu, öyle ki sloganlarý “Ýnanmak için Anla” (Aziz Agustin’e ait bir söz ve devamý “Anlamak için Ýnan”) idi; dolayýsýyla felsefe en çok önem verilen ve benim de en fazla hoþlandýðým konu-

O

Haberimizde neden bir konu mankeni var? Maximo Fernando Garcia‘yla Ýstanbul’da yaptýðýmýz bu görüþme aylardýr Ailem okurlarýna sunulmayý bekliyordu. Garcia, fotoðrafýnýn ve isminin yayýnlanmasýný kabul etmiþti. Ama Latin Amerika’daki ülkesine döndüðünde babasýnýn ülkenin üst düzey yöneticilerinden biri olduðunu belirterek fotoðrafýnýn ve isminin yayýnlanmamasýný istemiþti. Ailem olarak Garcia ve ailesine bir zarar gelmemesi için fotoðraflarýna yer vermeme kararý aldýk.

lardan biriydi. Ýdeoloji anlamýnda o okulun en iyi öðrencisi olduðum söylenebilir; ama akademik anlamda ayný þeyi söylemek mümkün deðildi. Sanýrým beynimin gerçek anlamda harekete geçmesi ve her þeyi, özellikle de inanmam ve körü körüne; anlamadan, düþünmeden, üzerine kafa yormadan baðlanmam istenen din ve diðer birçok konuyu sorgulamaya baþlamam okulun dördüncü yýlýna denk gelir. Okulun bana verdiði eðitim iki ucu keskin kýlýca dönüþmüþtü. Bir taraftan, entelektüel açýdan dokunulmaz ve fikirleri çürütülemez, dinî metinlere ve mantýðýn kendisini ateist gençlere karþý savunmak için kullandýðý delillere meraklý bir insan meydana getirmiþ; diðer taraftan da ileride Katolik inançlarýmý tümden yýkacak olan þüphelerimi beslemeye baþlamýþtý. Felsefe ve akýlcýlýk hayatýmda önemli bir rol almaya baþlamýþlardý; bunun sebebi kiþisel zevk, eðitim, çoðunluktan farklý olma çabasý ya da çok sevdiðim ve ihtiyaç duyduðum inançlarýmý savunma yollarýný aramak olabilir. Bütün dönemlerin filozoflarýný, inanýþ ilkelerini ve ideolojilerini detaylý bir þekilde araþtýrmaya baþladým. Ýlk kýrýlma da burada gerçekleþti; o kadar savunduðum dinsel dogmalar ve Katolik inancý tenimden kalbime doðru deðiþmeye baþladý; fakat ayinlere gitmeye ve dinimi uygulamaya devam ediyordum; kilisede yýllar süren çalýþmalarýmý, adanmýþ onca saatleri, ibadetleri ve kiliseye ait düþünceleri savunmak için yaptýðým tartýþmalarý bir çýrpýda kenara atamazdým. ailem 19

8 EKÝM 2005 CUMARTESÝ


ailem HAYAT Yalnýz kesinlikle býraktýðým iki þey vardý: Biri pazar ayinleri, diðer ise günah çýkarmak; artýk ayinlere gitmeyecek ve bir daha asla günah çýkarmayacaktým. Ayný dönemde, arkadaþ grubum da benzer bir kriz yaþýyordu; ama onlar konu üzerine fazla kafa yormadan ya inançlarýný terk ettiler ya da olaný kabullenip bir þey yapmadýlar.

Mantýk ve inanç çeliþmesi En iyi arkadaþlarýmdan biri olan Santiago, dinî vecibelerini yerine getirmeyi çoktan býrakmýþ biriydi. O gün, Agustina adlý bir bayan arkadaþý San Francisco de Asýþ kilisesine götürürken onlara eþlik etmemi istedi. Onlarla birlikte gittim; Agustina, kilisenin önünde arabadan inmeden önce bana “Sen ayine gittin mi?” diye sordu. Benim verdiðim “Evet” cevabý ise yalandan baþka bir þey deðildi. O günden sonra bir daha asla ayine gitmedim. Ama þimdi baþka bir sorun vardý; o denli savunduðum doktrinlerin çöktüðünü, özellikle de aileme nasýl söyleyecektim? Söylemedim, büyük bir yalan uydurdum; kiliseye gittiðimi söylüyor; ama gerçekte gitmeyip sokaklarda dolaþýyor ya da arkadaþlarýmla takýlýyordum. Elbette bu yalan fazla uzun sürmedi, her taraftan çatlak vermeye baþladý ve bu çatlaklarýn bir þeyle doldurulmasý gerekti. Katolik kilisesinden ayrýlýþýmla ilgili mantýklý, akýlcý ve entelektüel (her þeyden önce ben öyle bir insandým) bir açýklama yapmam gerekiyordu. Ýþte, pes edip teslim olmam ve bir zamanlar hayatýmý yönlendiren, gerçekten çok sevdiðim, kalpten baðlandýðým ve bana inanýlmaz huzur veren doktrinleri savunmayý býrakmam genel anlamda bu þekilde gerçekleþti. Katolik kilisesinde, en azýn8 EKÝM 2005 CUMARTESÝ

ailem 20

dan benim yaþayýp gördüðüm kadarýyla, mantýk ve inanç bir arada bulunmuyordu, her ne kadar Aziz Agustin ve Aziz Tomas aksini söyleseler de... Kiliseyi tamamen terk etmeyi kafama koymuþtum ve artýk bunun geri dönüþü yoktu. Fakat kiliseyi dýþlamanýn bende býraktýðý boþluðu doldurmanýn bir yolunu zaman kaybetmeden bulmam gerekiyordu. Bu yeri doldurabilecek tek bir aday vardý; o da zamanýnda kiliseyi savunmak için mücadele verirken sonunu hazýrlayan mantýktan baþkasý deðildi.

Ýnanca mantýk kýskacý Her þeyi mantýða uygun olarak yeniden inþa etmek, eðer olmuyorsa yine mantýkla ortadan kaldýrmak gerekiyordu. Ýlk önce halledilmesi gereken mesele Tanrý’nýn varlýðýydý, “Tanrý gerçekten var mý?” sorusuna bir cevap bulmak gerekiyordu. Bu cevap, dinle ilgili her þeyi reddetmenin sebebini açýklayabilmek için hayati önem taþýyordu. Ebette ki verilecek cevap “Hayýr, Tanrý (diye bir þey) yok” olmalýydý; zaten bu “Tanrý var mý bilmiyorum; ama bence yok!” þeklinde söyleniyor ve devamýnda Kant, Nietzsche, Faure’dan sayýsýz felsefi argümanlara ve Aziz Tomas Aquino’nun yöntemleri ya da Aziz Anselmo’nun varlýkbilimci yaklaþýmlarýyla Tanrý’nýn varlýðýna dair akýlcý kanýtlarýn çürütülmesine yer veriliyordu. Birçok defa, gerek arkadaþlarýmla gerekse rahipler, filozoflar, akrabalarým ya da hiç tanýmadýðým insanlarla, Tanrý fikrinin ve dinle alakalý her þeyin mantýða ne kadar ters olduðunu göstermek için sonu gelmez tartýþmalar baþlattým; kaldý ki bu insanlardan bazýlarý inançlarýnýn gereðini yerine getirmiyor; ama Tanrý’ya inanmaya devam ediyorlardý.

Þüpheleri daðýtan âyet Max, Bakara Sûresi/177’inci ayetin þüphelerini daðýtýp, kendini ciddi olarak sarstýðýný belirtiyor.


Felsefe yetersiz kalýyor Katolik öðretileriyle ilgili problemi aþmýþlardý; ama þüpheler çok daha derinlere inmeye baþlamýþtý ve sorular art arda sýralanýyordu: “Tanrý, var mý? Hayat nedir? Ben kimim?” Mantýðýn sonsuza dek yaþam kýlavuzum olabilmesinin anahtarý bu sorulara verilecek doyurucu cevaplarda gizliydi. Seviyesi çok yüksek olan sayýsýz felsefe kitabý aldým, günlerce bu sorularýn cevaplarýný bulabilmek için okuyup onlarca yazý yazdým. Ama sonuca ulaþamýyordum; çünkü en önemli filozoflar bile teorilerinde tam da benim ihtiyaç duyduðum noktalarda boþluk býrakýyorlardý. Ýç dünyamda bütün bunlar olurken, bir yandan da hayatým iþ ve eðitim anlamýnda belirli bir olgunluða doðru yola almaya baþlamýþtý; yani artýk her þeyin tek sorumlusu ben olacaktým. Kendime (uygun) bir bölüm ve iþ seçmem gerekiyordu. Bu da kilit anlardan bir diðeriydi. Bütün zamanýmý alacak bir bölüm seçemezdim; çalýþtýðým iþ ise çok rutin ve orta karardý. Hayat bu olamazdý; kesinlikle hayat bundan fazlasý, duyularýmla algýladýðýmdan öte bir þey olmalýydý. Birkaç yýl bu sorulara cevap aradým, Tanrý’nýn var olmadýðýna, Katolik öðretilerin mesnetsizliðine, hayatýn acý olduðuna, insanoðlunun deðersizliðine ve varoluþun gereksizliðine dair argümanlar hazýrladým. Tâ ki bir gün bana “Ýstediðin kadar delil topla, benim varlýðým sana baðlý deðil!” diyen sesi duyana kadar. Kafam patlayacak gibiydi ve birkaç dakika için her þey yerinden oynamýþtý. Bütün sorular deðiþmiþti, mesaj çok açýktý; kabul de etsem ret de etsem benim ne düþündüðümün önemi yoktu! Tanrý’nýn varlýðý kesinlikle bana tâbi deðildi. Bu apaçýk gerçeðin farkýna nasýl varamamýþtým þimdiye dek! Bir kere daha hayatýma yön veren (düþüncelerin) temelleri sarsýlmýþ, her þey yeniden çökmeye baþlamýþtý. Harcanan onca emek ve zaman hiçbir iþe yaramamýþtý ve her þeye yeniden baþlamak gerekecekti. Yaþantýmý uzun zaman bütün saldýrýlarýmýn hedefi olan Tanrý’yla nasýl barýþtýracaktým? ailem 21

8 EKÝM 2005 CUMARTESÝ


ailem HAYAT

Irak’ýn iþgali beni Ýslam’a yöneltti Ben bunlarý yaþarken, dýþ dünyada Amerika’nýn Irak’ý iþgali patlak vermiþti. Yankilerden çok hoþlanmadýðýmdan olacak, savaþýn CNN’de anlatýlandan ibaret olmadýðýný düþünerek Irak’la ilgili daha fazla bilgi edinmek için araþtýrma yapmaya baþladým ve tabii ki Müslüman bir ülke olduðunu öðrendim. Ýyi ama bu tam olarak ne anlama geliyordu? Söylendiði kadarýyla Müslümanlýk “aþýrýlýk ve hoþgörüsüzlük” demekti. Ama, bu da doðru olamazdý, tarihin bir baþka versiyonu olmasý gerektiðini düþünerek bu dinin nereden geldiði ve neden bu kadar önemli olduðu konusunu araþtýrmaya baþladým. Baþvurduðum ilk kaynaklar Britannica tarzý ansiklopedilerdi; ama orada yazýlanlar yeterli gelmiyordu bana; üçüncü þahýslardan deðil, bizzat Müslümanlardan gelen bilgiye ihtiyacým vardý. Bu anlamda, aldýðým ilk kitap Kur’an’dý. En iyi Kur’an tercümesini bulmak için yaptýðým bitmez tükenmez araþtýrmalar, Ýslami web sayfalarýna yolladýðým onlarca elektronik posta neticesinde Julio Cortez tarafýndan hazýrlanan Kur’an mealinde karar kýldým ve bunu nereden bulabileceðimi araþtýrmaya baþladým. Bu konuda oldukça zorlandým; çünkü normal kitapçýlarda tanýnmamýþ

kötü tercümeler vardý ve bunlarýn birçoðunda Kur’an’ýn yazarý “Maçoma” olarak gösteriliyor, bu da beni iki sebepten dolayý rahatsýz ediyordu: bir defa peygamberin adý Maçoma deðil Muhammed’di (sas) ve o Kur’an’ý ne kendisi yazmýþ ne de tasnif etmiþti. Artýk aramaktan yorulmuþ, direkt olarak kitabý kesin bulabileceðim bir yere gitmeye karar vermiþtim. Buenos Aires’teki At Tavhid Camii’nin yetkilileriyle temasa geçtim. Yaklaþýk 30 adet Ýspanyolca ve Arapça nüshanýn gelmek üzere olduðunu ve bir hafta sonra baþlayacak Buenos Aires kitap fuarýnda caminin açacak olduðu standdan edinebileceðimi söylediler. Fiyatýnýn ne olduðunu bile sormadan hemen bir tane ayýrttým; neye mâl olursa olsun almalýydým. Bu kadarla kalmayýp, bir gün çalýþtýðým yerden oldukça uzak olan caminin kapýsýna kadar gittim, niyetim sadece caminin hemen yanýndaki kitapçýnýn vitrinindeki yine camiye ait olan kitaplarý görmekti. Ama tam da o gün kitapçý kapalýydý, dolayýsýyla fuarý beklemek zorunda kaldým. Ýþten çýkýp, neredeyse uçarak fuara gittiðim günü çok iyi hatýrlýyorum. Baþka hiçbir yere bakmadan sadece caminin standýný arýyordum ve sonunda buldum, etrafý kitaplarla çevrilmiþ baþörtülü bir bayan oturuyordu ve fonda da deðiþik bir müzik çalýyordu (çok daha sonralarý bunun Kur’an-ý Kerim olduðunu öðrendim). Biraz kitaplara bakýndým, sonra üzerinde Kurtuba Camii’nin resmi olan, yeþil kapaklý bir kitabýn bulunduðu rafa yanaþtým. Kitabý elime alýnca bize göre ters olarak ciltlenmiþ olduðunu fark ettim; doðru ya Arapça saðdan sola doðru yazýlýyordu! Yazý stiline bakýp, kitabý kapattým ve ilgilenen bayana yöneldim.


ailem HAYAT mý hatýrlýyorum. Ve en iyi hatýrladýðým þey ise birçok sûrede okuduðum “...bunlarda iyice düþünen kimseler için nice iþaretler vardýr...” âyetidir. Tam olarak duymaya ihtiyacým olan þeydi; mantýk ve inanç arasýndaki mükemmel uyum (10:24, 13:3, 16:11, 16:69, 30:8, 39:42, 74:18). Ýþte Kur’an-ý Kerim’le ilk irtibatým bu þekilde gerçekleþti ve daha da iyisi, bir sonraki gün fuara giden bir arkadaþým, o standdan geçerken beni hatýrlayýp Cafer Subhani’nin, Tevhid Camii yayýnlarýndan çýkan “Sonsuzluk Nuru” adlý kitabýný alarak bana hediye etmesi olmuþtu. Kur’an’ý ve bu kitabý ayný zamanda okumaya baþladým. O andan itibaren Ýslam’a doðru yol almaya baþlamýþtým. Hayatýmý yönlendiren mantýðýn çöküþünden sonra içimde oluþan boþluk neredeyse dolmak üzereydi.

Müslüman olmadan Ramazan’da oruç tuttum “Kur’an mealini almýþtým. Sadece 10 Amerikan Dolarý idi... Çok þaþýrdým; çünkü ben 300 $ ödemeyi bile göze almýþtým”

Nihayet Kur’an’la buluþma Adý Mariana’ydý ve elektronik postayla kitabý benim için ayýrmasýný istediðim kiþinin ta kendisiydi. “Sen Mariana mýsýn?” diye sordum “Evet.” dedi. “Ben Garcia, bir tane Kur’an ayýrman için sana mail atmýþtým.” deyince güldü ve “Bu hafta birçok mail’e cevap verdim, hatýrlamýyorum.” dedi. Hangi mealin daha iyi olduðu konusunda biraz konuþtuktan sonra cüzdanýmý çýkardým ve ne kadar ödemem gerektiðini sordum. Sadece 10 Amerikan Dolarý idi... Çok þaþýrdým; çünkü ben 300 $ ödemeyi bile göze almýþtým. Neyse ücreti verdim, kitabý alýp hemen evime döndüm, bir an önce okumaya baþlamam gerekiyordu. Eve dönerken, acaba bir zarar gelir mi diye sürekli göz ucuyla poþetteki kitaba baktýðý-

Artýk davranýþlarým bir Müslüman’ýnki gibi olmaya baþlamýþtý. Ýçkiyi, sigarayý býrakmýþtým; sebebini bile tam olarak bilmeden Ramazan ayýnda oruç tutmaya karar vermiþ (2003); neredeyse mükemmel bir þekilde tamamlamýþtým; ayrýca nasýl olduðunu çok iyi bilmesem de beþ vakit namaz da kýlýyordum. Hatýrlýyorum da o dönemde bir arkadaþým S. Arabistan’da çalýþan babasýný ziyarete gidiyordu, ona tesbih ve birkaç parça þey ýsmarlamýþtým. Bir rahle ve seccade de getirmiþti; artýk ihtiyacým olan her þey vardý. Geriye tek bir þey kalmýþtý: Kelime-i þahadet getirmek! Temmuz ayýnýn sonlarýna doðru “El Centro Cultural Islámico Custodio de las Dos Sagradas Mezquitas Kral Fahd” Ýslam Merkezi tarafýndan Ýslami konularla ilgili bir seminer düzenlendi. ailem 23

8 EKÝM 2005 CUMARTESÝ


ailem HAYAT

Ýçim Ýslam’a ýsýnýyordu Henüz Müslüman olmamama raðmen, kayýt oldum ve atlamadan her gün devam ettim. Ýlk defa orada Ýslam’la ve daha da önemlisi Müslümanlarla direkt temasa geçtim ve yine ilk kez 27 Temmuz 2003’te, diðer otuz arkadaþla birlikte cemaatle namaz kýldým; bu inanýlmaz bir duyguydu, imamýn sesi müthiþ rahat bir hava oluþturuyordu, nefes aldýðýmý hissediyordum; içimi müthiþ bir huzur kaplýyordu. Gerçekten orada bir þey oldu, ne olduðunu bilmiyorum; ama sanki içimde bir þey beni çaðýrýyordu. Seminer, aralarda yapýlan dinî sohbetler ve ibadetlerle birlikte yedi gün devam etti; bu benim için yeniden doðmak gibiydi. Bu seminerden önce internetteki Cerrahi Dergâhý adlý bir gruba üye olmuþtum; onlar bana düzenli olarak bazý yazýlar gönderiyorlardý. Bir gün bir konferans için davetiye yollamýþlardý, fakülte tatilde olduðundan bir bahanem yoktu katýlmamak için. Kaðýdýn çýktýsýný alýp iþten çý-

Ýslam’la ilgili seminerler, dini sohbetler ve ibadetlerle 7 gün devam etti. Bu benim için yeniden doðmak gibiydi.

8 EKÝM 2005 CUMARTESÝ

ailem 24

kar çýkmaz o gizemli yere gittim. (Neredeyse varmak üzereyken) ayný yerde bir de sinagog olduðunu fark ettim; bence bu bir çýlgýnlýktý: Sinagogun tam karþýsýnda cami. Kapýya varýnca zili çaldým, beni Süleyman adýnda bir arkadaþ karþýladý, içeri buyur etti, ayakkabýlarýmý çýkarttým, merdivenleri çýkýnca gördüðüm manzara inanýlmazdý: Baþkentin orta yerinde bir sinagogun karþýsýnda dergah gibi bir yer. Almagro Mahallesi’ndeki sýradan sokaklardan birinde bir kapý bulunuyordu ve bu kapýnýn diðerlerinden farký vardý: Üzerinde Ýspanyolca ‘Latin Amerika Sûfizm Derneði’ yazýyordu. Ama en önemlisi bu kapýnýn ardýnda olanlardý. Zilin ikisinden birini ya da benim yaptýðým gibi ikisini de çalýp bekleyince, çok kýsa bir süre içinde merdivenlerden inen ayak sesleri duyuluyor. Kapý aralanýyor ve daha sonra ‘Es-Selamü Aleyküm, hoþ geldin kardeþim’ diyen bir ses karþýlýyor sizi.


ailem HAYAT Latin Amerika’da bir dergâh zor; yabancý olmama raðmen da bulunan kiþiyle çok kýsýk sesÝlk kata kadar olan kýsa bölümde Arapça harflerle yazýlmýþ tablolar, girmeden önce yüzünü görebileceðin bir ayna (acaba çýkýnca da ayný ifade mi olacak diye!) ve bölmelere ayrýlmýþ bir ayakkabýlýk. Duvarlarda art arda dizilmiþ daha sonra tarikat þeyhleri olduklarýný öðrendiðim kiþilerin portreleri vardý. Tuðla duvarlar, yassý ama ayný zamanda yüksek çatý ve halý döþemeli zemin. Son merdivenin altýnda üzerinde bilgisayar ve birkaç resim olan bir masa vardý. Mekke ve Medine’ye ait fotoðraflar, bir tane ney, birkaç tane tef, tesbihler ve Ýslamî birkaç parça eþya asýlýydý. Ýçi kitap ve baþka þeylerle dolu bir konsol ve dolap... Kelimelerin o atmosferi tanýmlayabilmesi çok

kendimi evimde gibi hissetmemi saðlýyordu oradaki derviþler. Yeþil yelekleri, beyaz takkeleri ve ellerindeki çay fincanlarýyla onlarý tanýmamak mümkün deðildi. Orada yeni Müslüman olmuþ olan Sergio’yla karþýlaþtým; seminerlere birlikte katýlmýþtýk. Konferans baþlayana kadar sohbet ettik. Konu aslýnda çok ilgimi çekmemiþti; aklým baþka yerdeydi, yani bulunduðum ortamýn ta kendisinde. Namaz saatine kadar Sergio’yla biraz ondan biraz bundan konuþtuk. Sandalyeler kaldýrýldý, oradaki on üç kiþi hep birlikte namaz kýldýk. Ertesi gün yine Dergâh’a gittim; bildiðim tek þey oraya gitmeye ihtiyacým olduðuydu. O gün Süleyman bana Türkiyeli sufi Muzaffer Ozak’ýn A ‘ þk Þaraptýr’ adlý eserinin tercümesini hediye etti. Bir çok kitapla birlikte elbette vakit kaybetmeden okudum o kitabý. O dönem için her þey tamamdý. Artýk kendimi Müslüman gibi hissediyordum; öðretilerle ilgili hiçbir þüphem yoktu ve hepsini kabul edip baðlanmýþtým. Eksik olan tek þey, biri hangi inanca mensup olduðumu sorduðunda Ýslam diyebilmem için þahitler huzurunda dönüþümü resmîleþtirerek en önemli adýmý atmak için Kelime-i Þehadet getirmemdi. Ama bu kiþiler kim olacaktý? Herhangi biri olamazdý, ayrýca bana þahitlik edebilecek tanýdýðým ve güvendiðim çok Müslüman yoktu ve ben bunlarýn özel insanlar olmasýný istiyordum. Ýþin bu kýsmýný Allah’a havale ettim. Bir gün Dergah’ta namaz kýlarken zil çaldý ve bir haným içeri girdi. Arkam-

le konuþmaya baþladý. Sesi bana hiç yabancý gelmiyordu. Namazý bitirir bitirmez arkamý döndüm; (o kiþi) Alejandra’ydý. Fakültenin ilk yýlýnda ayný sýnýftaydýk ve çok iyi arkadaþ olmuþtuk; ama ben bölümü býrakýnca birbirimizi kaybetme noktasýnda irtibatýmýz kopmuþtu. Gerçekten onu Dergah’ta baþörtülü bir halde görmek müthiþ bir duyguydu. Koþarak yanýna gittim ve ‘Hey Ale, ben Max.’ dedim. Yüzündeki ifade hem þaþkýnlýk hem de sevinç belirtiyordu, sanýrým benimki de. Bana hýzlýca bir Türk’le evlendiðini ve böylece Ýslam’ý kucakladýðýný anlattý. Baþka bir gün hayatlarýmýzda olup bitenleri konuþmak üzere sözleþip ayrýldýk. Bir restoranda saatlerce ikimizin de Katolik kilisesinden ayrýlýþý, Ýslam’la tanýþmamýz ve hayatlarýmýzla ilgili baþka birçok þey hakkýnda konuþtuk... Ta ki cep telefonu çalýncaya kadar: Arayan, eþi Sait’ti. Onu almak için restorana gelecek ve böylece ben de ileride en iyi arkadaþlarýmdan biri olacak olan eþiyle tanýþacaktým.

Kelime-i Þehadet getirdim 7 Aðustos 2004 günüydü. Bir öðleden sonra Alejandra fakülteden eski bir bayan arkadaþla birlikte beni çay içmek için evine davet etti. Daha sonra Sait geldi, ikindi namazýný kýldýktan sonra orada onlarýn þahitliðinde Kelime-i Þehadet getirmek istedim. Sait beni kucakladý, Alejandra çok duygulanmýþtý ve ben üç defa tekrarladým: ‘Eþhedü en la Ýlahe Ýllallah ve eþhedü enne Muhammeden abdühü ve Rasulüh’. ailem 25

8 EKÝM 2005 CUMARTESÝ


Zaman Gazetesi 34194 Yenibosna/Ýstanbul

ailem

dr.can@zaman.com.tr

DR. CAN

Cehennemlik Allah dostu! A. Alp Ben inanan fakat ibadet yapmayan bir kýzdým. Havai giyinir, dekoltelerim, ehl-i dünya gibi yaþantým dikkat çekerdi. Üniversitede benden 13 yaþ büyük dershane öðretmeni bir beyle tanýþtým. Bana iyi örnek oldu. Ben yavaþ yavaþ kýlýk kýyafetime dikkat eder oldum. 2 yýl her þey iyi gitti. Sonra tayini çýktý. Ben daha çok sevdim ve sohbet ortamlarýna katýldým. Kapandým. Dinimizde derinleþtikçe onun eksiklerini görmeye baþladým. Ýbadetlerindeki ciddi aksaklýk, müsriflik vs. Rolleri deðiþmiþtik. Ayrýlabileceðimizi söyledim. “Seninle tanýþtýðýmýzda bu halinden eser yoktu.” dedi. “Ýçindeki ýþýðý gördüm, seni býrakmadým.” dedi. Benden de onu býrakmamamý istiyor, kafam karýþýk. Dr. Can Deðerli kýzým. 1) Sen yukarý çýkma istidadýnda olan bir aþaðýdaki iken, o aþaðý kayma zaafýnda olan bir yukarýdaki idi. Yani ‘Ben seni kurtardým. Sen de beni yukarý çek!’ dengesi deðildir bu. Kulvarlar farklý. 2) Ayrýca mektubunun sonunda “Onunlayken maneviyatýmýn zede gördüðünü düþünüyorum.” demiþ olman, eðer bu iþ tahterevalli oyunu gibi birini kaldýracaðým derken aþaðý yuvarlanmak ise bir dengesizlik söz konusu. 3) “Sen benim gözlerimde ýþýk görmüþsün; ama ben seninkilerde görmüyorum” derler adama. Neden mi? Deðil gözlerinde ýþýk, vücudunun her yerinde 10 bin watt projektör hâlesi de görsek, hidayet ancak Allah’tandýr. Amma ve lakin madalyonun bir de diðer yüzü var kýzým: 8 EKÝM 2005 CUMARTESÝ

ailem 26

A) Bu insanla öyle ya da böyle 3 yýl geçmiþ, belirli bir hukuk cereyan etmiþ aranýzda. B) Allah hidayetin için bu þanslý kiþiyi vesile etmiþ. Yani zenginken bir burs verirsin, sonra hem fakirleþir hem hastalanýrsýn. O burs verdiðin öðrenci doktor olur gelir senin onulmaz hastalýðýna þifa sebebi olur. Ya da yine zenginken hiç önemsemediðin bir yere senin için cüz’i sayýlacak bir meblað yatýrýrsýn, iflasýnda seni kurtaran yatýrým o olur gibi örnekleri olan bir durum ikiniz için de geçerli. O þimdi kurtulmayý bekliyor, sense onu kurtarmaya en yakýn vesile adayý olduðun için dolayýsýyla iki irþat fýrsatýný karþýnda görüyorsun. Belki de geçen 3 yýlýn içinde olmuþ ufak tefek yanlýþlýklarýn telafisi için de bir fýrsat. C) Hani bir zamanlar bir Allah dostu vardý ya o anlatmýþtý: “Bir zamanlar bir Allah dostu varmýþ. Gel zaman git zaman etrafýnda insanlar (müridan) birikmiþ ve çoðalmýþ. Bunlardan kalp gözü açýk olan bir talebesi onu Levh-i Mahfuz’da cehennemlik olarak görmüþ. Ve gelip telaþla bunu efendisine aktarmýþ. Allah dostu da, ‘Ne yapayým, ne edeyim? Ben kendimi yýllardýr orada görüyorum. Ancak gidilecek baþka kapý yok ki gideyim. Onun kapýsýnda bekliyorum.’ demiþ. Bunun üzerine bazý talebeleri etrafýndan daðýlmýþlar. Ama o mürid; ‘Sadýka sadýk gerek. O nasýl Hakk’ýn kapýsýnda sadakat göstermiþ ben de bu zatýn kapýsýndan ayrýlmayacaðým.’ demiþ. Böylece Allah bu dostunu da cennetine dahil etmiþ.” Ýþte bir de iþin vefa ve sadakat boyutu var. Haydi güneþin üzerine doðup battýðý her þey seni, “çeyiz” olarak bekliyor. Hatta daha hayýrlýsý.


ailem DR. CAN

BUGÜN DÜNÜN YARINIDIR

S.Ç./ Konya Özürlü bir kýzým. 24 yýldýr baþlanýlan nokta neyse ayný yerdeyim. Bir zamanlar dolmuþ ve otobüsler, hýzlý hareket edemediðim için almadan geçerlerdi. Birkaç yýldýr biraz biraz deðiþen bu oldu. Tüm çocuklar okula giderken devletin okuluna ‘deðneklisin’ diye alýnmamak çok acýydý. Uzaydan gelen bir yaratýk olsaydým merak ve ilgi görürdüm. Ben memleketin evladý olmama raðmen insan yerine, konulmamak en çok aðlatanýydý. En büyük hayalim doktor olmaktý. Olamadým belki; ama Rabb’im öyle lütuflarda bulundu ki; çevremin diplomasýz psikoloðu oldum. Herkes derdini gelir açar, onlarla dertleþir, sorunlarýna ortak olurum ve ayrýlýrlarken memnuniyetlerini izah ederler. Ayrýca iþletme yüksekokulunu bitirdim. Bunlarýn þükründen acizim. Herkesin derdiyle dertlenip çözüm arayan ben nedense kendi acýlarýmý bir tek size açabiliyorum. Herhalde satýrlarýnýzda sevgi buldum. Benim en çok açlýðýný hissettiðim þeydir sevgi. Ve en büyük silahtýr insan olarak aramýzdaki bað, sevgi, uhuvvet, barýþ. “Bilin ki dünya hayatý ancak bir oyun ve eðlenceden, bir süsten ibarettir.” (Ankebut, 64) ayetine binaen niçin bu dünya sahnesindeyiz? Kaç inançsýza hidayet ve gönül dünyamýzý açtýk? Aþýmýzý kaç fukara ile paylaþtýk? Ne zaman yapacaðýz? Yarýn mý? “Yarýn yaparým diyenler helak oldu.” demiyor mu Efendimiz? Bugün dünün yarýný deðil miydi? Allah’a emanetsin sevgili Can abi. Kýzýnýz S. Dr. Can Deðerli okurlarým, S. kýzým maddi yardým deðil manevi destek istiyor. Kim bilir belki bu mektubu ‘ben kendi özürlü kalbime manevi ilaç olsun’ diye yazmýþýmdýr. ailem 27

8 EKÝM 2005 CUMARTESÝ


ezvâc-ý tâhirât Hazýrlayan: SÜMEYYE GÜRGEN

ZEYNEP BÝNT-Ý CAHÞ Efendimiz’le (sas) nikâhýný Allah (cc) kýydý eynep Bint-i Cahþ, Resulullah’ýn (sas) mübarek hanýmlarýndandýr. Babasý, Cahþ ibn Riab’dýr. Annesi, Resulullah’ýn halasý Ümeyye Bint-i Abdilmuttalib’dir. Daha önceleri adý Berre iken Efendimiz (sas), adýný “Zeynep” olarak deðiþtirdi. Resulullah (sas); yanýnda büyüttüðü, yetiþtirdiði ve evladým dediði Hz. Zeyd Bin Haris’i, halasýnýn kýzý olan Hz. Zeynep (r.anha) ile evlendirmek istedi. Hz. Zeynep Kureyþli bir hanýmdý. Zeyd ise azatlý bir köle olduðu için, Hz. Zeynep, bu evliliðe sýcak bakmadý; fakat Resulullah’ýn emrine karþý durmamak için bu evliliðe razý oldu. Bir gün Hz. Zeyd, Resulullah’a (sas) gelerek hanýmýndan ayrýlmak istediðini söyledi. Allah Resûlü bu evliliðe vesile olduðu için ona: “Hanýmýný tut; onu boþama ve Allah’tan kork!” buyur-

Z

du. (Ahzâb, 37). Ancak, evlilik ta baþtan isteksizliðe baðlý olarak geliþtiði için Hz. Zeynep kocasýna gerekli olan saygý ve hürmeti gösteremiyordu. Zaten, Cenab-ý Hak onun Zeyd’den boþanýp Resûlullah’ýn temiz eþleri arasýna katýlmasýný çoktan murat etmiþti. Bununla birlikte, cahiliyye devrine ait bazý âdetler vardý. Bir kimse birisini evlat edinir ve ona “evladým” derse, artýk, o onun öz evladý olur; onun mirasýndan faydalanýrdý. Hal böyle olunca da “evladým” dediði kimsenin hanýmý da onun gelini sayýlýrdý. Þimdi ise Cenab-ý Hak, Habibi’ne (sas) Hz. Zeynep ile evlenmesini emrediyordu. Efendimiz (sas) münafýklarýn dedikodusundan çekindiði için bu evlilik kendisine zor geliyordu. Ancak, emir Yaratýcý’dandý ve bu emre uymak gerekirdi...


Hz. Aiþe validemiz (r.anha) anlatýyor: “Bir gün Resûlullah ile oturmuþ, sohbet ederken o sýrada vahiy geldi. Allah (cc) Habibi’ni, Hz. Zeynep (r.anha) ile gökyüzünde nikahladýðýný müjdeliyordu.” Böylece Hz. Zeynep diðer hanýmlardan bir fark ile Resulullah’ýn ezvâc-ý tahirâtý (müstesna pâkize hanýmlarý) arasýna dahil oldu. Çünkü, onun nikahýný Cenab-ý Hak kýymýþtý. Ýbadete düþkündü Hz. Zeynep (r.anha) ibadete düþkün, takva sahibi biriydi. Çoðu zaman nafile namaz kýlar, nafile oruç tutardý. Peygamberimiz (sas) bir defasýnda mescide girmiþti. Orada iki direðin arasýna çekilmiþ bir ip gördü. “Bu ip nedir?” diye sordu. Zeynep’in baðladýðýný söylediler. “Hz. Zeynep namazda ayakta durmaktan yorulunca bu ipe tutunur.” dediler. Peygamberimiz bundan hoþlanmadý ve þöyle buyurdu: “Hayýr, ibadette böyle güçlüðe girilmez. Bu ipi çözünüz. Sizler zinde ve kuvvetli ol-

dukça (namazý) ayakta kýlýn. Yorulunca da oturun.” buyurdu. (Müslim, Salatu’l-Musafirin, 31) Efendimiz (sas) bir gün zevcelerine, “Vefatýmdan sonra bana kavuþacak olanýnýz, kolu uzun olanýnýzdýr.” buyurdu. Hanýmlar birbirlerinin kollarýný ölçerek mukayese yapýyorlardý. Hz. Sevde (r.anha) kolu daha uzun geldiði için bu müjdeye nail olacaðýný düþünerek çok sevinmiþti. Fakat Hz. Zeynep (r.anha), Resûlullah’ýn vefatýndan sonra zevcelerinden ilk vefat eden olunca kol uzunluðunun cömertliði iþaret ettiði anlaþýlýyordu. (Üsdü’l-Gabe, 7/ 126) Zira, Hz. Zeynep (r.anha) çokça ibadet ve kulluk eden bir mümine olduðu gibi, gözü tok, eli açýk, gönlü zengin bir hanýmdý. Çok cömertti Kendi el emeðiyle para kazanýr ve kazandýklarýný Allah yolunda infak ederdi. Bol bol sadaka verip fakir fukarayý doyurmayý, düþkünlere yardým etmeyi kendine þiar edinmiþti. Çünkü þunu gayet iyi biliyordu ki, kim gözünü kýrpmadan Allah yolunda tasadduk eder, hayýr hasenatta bulunursa, o hayýr zerre aðýrlýðýnda dahi olsa Cenab-ý Hak onu zayi etmeyecek ve mizanda karþýlýðýný verecektir. Nitekim, öyle de oldu. Yaptýðý iyiliklerin mükâfatýný daha dünyada iken aldý ve Resûlullah’a ilk kavuþanlardan oldu. Hz. Zeynep Bint-i Cahþ (r.anha), Hz. Ömer’in hilafeti döneminde hicretin 20. senesinde 53 yaþýnda vefat etti. Cenaze namazýný Hz. Ömer kýldýrdý ve cenaze Bâki Kabristaný’na defnedildi.

Hz. Aiþe anlatýyor Hz. Aiþe, Zeynep (r.anha) hakkýnda; “Ben, dinî yolda, Zeynep’ten daha hayýrlý ve ondan daha çok Allah korkusuna sahip, ondan daha doðru sözlü, akraba hakkýnda ondan daha çok sýla-i rahim yapan, Cenab-ý Hakk’ýn rýzasýna yaklaþtýracak sadakayý ondan daha çok daðýtan bir kadýn görmedim. “ diyerek Hz. Zeynep’i övmüþtür. (Üsdü’l Gabe, 7/ 127) Ahzab Sûresi, 37 “Hani sen Allah’ýn kendisine nimet verdiði, senin de (azat etmek suretiyle) iyilikte bulunduðun kimseye, “Eþini nikahýnda tut (onu boþama) ve Allah’tan sakýn.” diyordun. Ýçinde, Allah’ýn ortaya çýkaracaðý bir þeyi gizliyor ve insanlardan çekiniyordun. Oysa kendisinden çekinmene Allah daha layýktý. Zeyd eþinden yana isteðini yerine getirince (eþini boþayýnca), onu seninle evlendirdik ki, eþlerinden yana isteklerini yerine getirdiklerinde (onlarý boþadýklarýnda), evlatlýklarýnýn eþleriyle evlenmeleri konusunda müminlere bir zorluk olmasýn. Allah’ýn emri mutlaka yerine getirilmiþtir.”





Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.