Deployment:
Ali Tapt覺k
deployment, \dip-loy-mınt\ isim 1a. Enine yayma (bir askeri birliği) 1b. Çatışma düzenine sokma 2. Genişletme, kullanıma sokma, ya da belli bir amaca göre yerleştirme deployment, \di-’ploi-ment\ noun 1a. The extent of (a military unit) especially in width 1b. Placement in battle formation or appropriate positions, 2. Spreading out, utilizing, or arranging (of sth.) for a deliberate purpose < Deploy a sales force > < Deploy a parachute >
1
2
3
3
4
5
6
Söyleşi Lara Fresko ve Ali Taptık
1 Bu sergideki işlerden bahsederken öncelikle bir araya getirmeye yaklaşımındaki temel bir değişime dikkat çekip bunun altında yatan sebepleri ve ortaya çıkardığı sonuçları değerlendirmek istiyorum. Şimdiye kadar ağırlıkla nispeten kapalı serilerle ve kitap formatında çalıştın. Kitap tabii her zaman bir bitmişlik önerir. Oysa şimdi görüyorum ki daha önceki serilerinden alıntılar yaparak yeni bir şey ortaya koyuyorsun. Üstelik bu, bir kitap gibi iki kapak arasına sığabilecek bir bütünlük, bitmişlik de teşkil etmiyor. Sanki sınırları kaldırmışsın... Bu durum daha önceleri başlamış bir dönüşümün parçası. Serileri bir birine karıştırmayı daha önce de yapmıştım, Viyana’da “Cover” sergisi, “İstanbul’u Resmetmek” kitabında bu görülebilir. Ama bu sefer ilk defa bir sergi, bir durum içerisinde birden fazla seri/proje/tema daha doğrusu konumlanış/duruş çok dar bir alanda iç içe geçerek bir arada yer alacak, Bahsettiklerin serilerden “alıntılar” mı yoksa aslında yaptığım bir “geri-dönüşüm” mü bilmiyorum. Farklı fotoğrafların, görüntülerin bir araya geldiğinde oluşturduğu çok yönlü ilişkilerse benim ifade alanım ve bu anda belli görüntüler zaten benim için yeterli ise, onlara sahipsem neden kullanmayayım? Burada aslında amaç kendini alıntılamak değil ama ekonomik olmak. Böylelikle daha çok projeyi aynı anda yapabiliyorum, daha çok üretebiliyorum. Bunu bir çok fotoğrafçı ancak yaşlanınca retrospektif ve remix isimleriyle yapabiliyor... Bu sergideki konumlanmanın bir tarafı da bu: Fotoğrafladığım kentteki bitkilerden, fotoğrafın gramerine ilişkin işlere, bir kitaptan, yeni bir kitabın maketine, fotoğrafların araç olduğu farklı üretimleri bir faaliyet raporu şeklinde sunma çabası. Bunun nedeni benim ilk sergimden itibaren “sergi durumunu” bir bitiş değil bir başlangıç olarak görmem. Burada bir çok başlangıç ve süreç var... 2 Öte yandan sınırlar bir bakıma kalkmışken bir bakıma da yeniden inşa edilmiş: Bir seri olarak sınırlandırmadığın işlere tek tek bakıldığında, bir çerçevenin içinde sınırlandırılmış bölgede pek çok detaya odaklandığını görüyorum. Bu bazen çerçeve içerisindeki tek bir fotoğrafın birincil, estetik ve formal algısından sonra detaya dikkat çekerek gerçekleşiyor; bazen
de yine çerçevenin içerisinde ayan beyan detaylara odaklanmış başka karelerin varlığıyla oluyor. Böyle baktığımda sanki bu sefer kitap değil de çerçeve sınırları çiziyor... Acaba çerçeve nispeten daha geçişken bir sınır mı senin için? Bahsettiğin işlerde çerçeve bir duvar gibi, kullandığım paneller gibi birden fazla görüntüyü bir araya getiriyor, muhafaza ediyor, bir düzene sokuyor. Özellikle bu şekilde birlikte çerçevelenen görüntüler, fotoğraflar birbirinden ayrı var olmamalı, alıntılanmamalı ve birlikte muhafaza edilmeli. Çerçeve bir dağılma düzeni. Kitap ayrı bir bütünlük, bir yapı; inşa edilmesi, tasarlanması lazım. Bu açıdan fotoğraflardan çok farklı öğeler de kullanılabiliyor. Sergi mekanıysa genellikle içine girip yerleşmeye çalıştığın bir alan. Ne kadar uğraşırsan uğraş, sonuçta sergi mekanını tasarlamadıysan, yerleşmek durumundasın... Kitap ise inşa ettiğin bir mekan… Bir de, bahsettiğin işlerde ilginç bir şekilde zamansal ve mekansal bir ilişkilenme var. Detaylara baktığım kesinlikle doğru, ama ben fiziksel hareketi ve tek bir fotografik dilin, tarzın, üslubun yetmediği durumları da düşünüyorum. Bir çok fotoğrafçı tek bir üslup ve üretim şekliyle çalışırken, arada çok az isim kendi üsluplarını sürekli değiştiriyor. Üsluplarının konu edindikleri, ifade ettikleri ile arasında ilişkinin sürekli yeniden kurgulanması gerektiğini düşünüyorum. Yine çok az fotoğrafçı farklı fotografik dilleri bir arada konumlandırıyor. Bu alandaki azlığın nedeni üzerine düşünülmesi gereken bir konu. 3 Detaylara dönelim... Örneğin asfaltın üzerindeki rengarenk izlere bakıyorum, sonra yanında aynı renklerdeki masaların olduğu kahveyi görüyorum. Bu ikilinin bir araya gelişi aynı anda hem bir sonuç sebep ilişkisi, hem soyutla ve anlatısalın birlikteliği hem de bu anlamda formal bir deneme. Bize her gün gördüğümüz bazı sahneleri yeniden sunuyor, ama gösterdiği ile ima ettiği şey arasındaki uyuşmazlığın da altını çiziyor sanki. Roman Jakobson’un çok sevdiğim bir lafı var, şiir göstergenin göndergeye indirgenemeyeceğine işaret etmektir... Biraz bu uyuşmazlıktan ve indirgenemezlikten bahsedebilir miyiz? Roman Jakobson’a referans verek bir bütünsellikten bahsediyoruz. O da dilbilim ve şiir üzerine düşünürken bir indirgenemezlikten bahseder, şiirin şiirsel olana ya da şiirselliğin şiire indirgenemezliğinden. Aynı zamanda dilbilim ve ses arasındaki ilişkiye değindiği ölçüde de bir yakınlık hissediyorum düşüncesine.
Bir sebep-sonuç ilişkisi gösteriyorum, belli bir şekilde gösteriyorum ama neden bu şekilde yaptığımı dil ile anlatırsam tesirli olmayacağını seziyorum. Bunun bir sebebi “iyi fotoğraf soru sorar, iyi fotoğraf soru işaretidir” tantanasının bir ezber gibi tekrarından bana gına gelmiş olması. Bana bir şey öğretmeye çalışan bir fotoğrafçının imkanlar yerine doğrular ve yanlışlardan bahsettiği durumlar, düşündükçe içim sıkılıyor. Şimdi soru da cevap da orada ama ikisi çerçeve ve başlığı ve bu serginin içinde konumlanışı ile de etkinler. Cevdet Erek’in bir konuşmasında dediği gibi, “şimdi” ve “şimdi” ve “şimdi” neler olacak, neler konuşacağız onu merak ediyorum ben. 1A Fotoğrafın grameri diyorsun, benim alıntılama senin geridönüşüm olarak tanımladığın şey de fotoğrafın gramerinin bir parçası değil mi? Senin bu serginde sınırlamayla, sınırları kaldırma; bitişle başlangıç arasındaki kaçınılmaz ilişkiyi de bu gramer düzenliyor sanki... Fotoğrafın gramerinin bir parçası değil aslında. Benim fotoğrafın grameri dediğim aslında mecranın sınılamalarından kaynaklanan şeyler. Nasıl film yapımında sabit kamera, omuzda kamera ya da dolly kullanmanın aslında anlamsal farklar varsa, sokakta fotoğraf çeken birisi için baskı boyutundan, kullandığı film büyüklüğüne anlamsal farklar yaratacak birçok teknik seçim var. Fotoğrafı projeksiyonla, slayt makinesiyle, baskı olarak ya da kitap halinde göstermenin farklılıkları var. Bir seride tekrar kullanmanın, belli görsel dillerin, fiziksel özelliklerin, grenin, toz çizgilerinin bir anlamı var... Ya da bir anlamı olmalı diyelim. Bir de görsel dilde de yapılar var ki bunu daha iyi anlamak için fotoğraftan ya da görsellikten farklı bir alana yazının diline bakmaktantan başka çare yok. Bitişle başlangıç arasındaki ilişkiye gelince, “günümüzde her şey süreçte saklı” diyor herkes ama o kadar çok süreç gördüğümüze inanmıyorum. Müzik grupları süreç fikrini çok iyi uyguluyor. Albümden önce konserler ve internetten şarkılar yayılıyor, gruplar bir geri besleme alıyorlar, albüm daha sonra geliyor. Ben de böyle bir şeyi galeri mekanında yapmaya çalışıyorum. Çünkü en özünde artık üretiminizi sunmak için bir iktidara işinizi kabul ettirmek durumunda değilsiniz. 1B Faaliyet Raporu olarak tanımladığın serginin ismi Deployment. Faaliyet raporu genellikle bir şeyin sonunda ya da belli
aralıklarla hazırlanan bir incelemedir. Deployment’sa hem senin de önerdiğin gibi bir veya bir sürü başlangıç hem de daha askeri terimleri andıran, stratejik bir harekettir. Bu sergi senin için bir dönüm noktası mı? Şimdiye kadarki pratiklerini ve stratejilerini gözden geçirip, yeni veya değişik bir stratejiyle yoluna devam edeceğin gibi bir his yaratıyor mu sende? Gerçekten böyle bir dönem. Fotoğrafın ya da sanatsal üretimin algılanışı, ondan beklenilen ve konulduğu yerle bir sorunum var. Rodchenko’nun ünlü bir sözü vardır. “Fotoğraf çekin ve çekilin, sanat afyoundur, sanatı boşverin”. Bu sadece fotoğrafla alakalı bir söz değil, genel olarak da yaşama, etrafımızdakilere, daha yeni, daha farklı daha yaratıcı bir şekilde bakabiliriz. Aslında zaten bakıyoruz, bir de farkına varabiliriz. Her gün milyonlarca bit bilgi üretiliyor. Bunun büyük bir kısmı fotografik görüntülerden oluşuyor. Üretilmekle de kalmıyor bloglarda, sosyal paylaşım sitelerinde anında paylaşılıyor. Bu üretimin büyük bir bölümü fotoğrafın daha önce keşfedilmiş, kullanılmış hallerinden hiç farklı değil. “Fotoğrafçılar” bu alanda değerli olan üretimi sürekli kapatmaya, sınırlandırmaya çalışıyorlar, işin kötüsü izleyici de bunun bir parçası oluyor. Bence artık bir fotoğrafçı daha iyi fotoğraflar çekmekten çok, çektiklerini ya da başka fotoğrafları konumlandırmakla ilgilenmeli. 2A “[Fotoğrafçıların] üsluplarının konu edindikleri, ifade ettikleri ile arasında ilişkinin sürekli yeniden kurgulanması gerektiğini düşünüyorum” demişsin. Bu bir nevi sürekli kendi pratiğine bakma, kendini koşullara göre yeniden konumlandırmayı ifade ediyor bana. Aslında belki daha önce de değindiğimiz gibi strateji değiştirmek senin pratiğin için gramerin bir parçası, bir sürekli devinim, devrim... Sadece strateji değiştirmek de yeterli değil. Var olan ve etkinliği kanıtlanmış bir çok konumdan/yöntemden birini seçmek yerine yeni bir konum/yöntem aramaya çalışmak… 3A Jakobson’un ve Rus biçimcilerinin bu indirgenemezliğe işaret etme yöntemi olarak öne sürdüğü yabancılaştırma tekniği de aslında senin pratiğinin sürekli devinimine muhtaç. Sanatçı sürekli aynı yabancılaştırma tekniklerini uyguladığı noktada bile bunu gerçekleştiremez hale geliyor... Aynı anda daha fazla proje üzerinde çalışabilmek, daha çok üretmek senin için neden
önemli? İhtiyaç duyduğun teknik karmaşayla bir ilgisi var mı? Örneğin “Bir bitki örtüsüne doğru” benim için bir görsel araştırma ve düşünme şekli, bir kataloglama. Tipolojik bir tarafı var. Bu proje için ise en sonunda hayal ettiğim biçim bir kitap, ansiklopedik bir kitap; içerisinde biyologlar, botanikçiler ve peyzaj mimarlarından yazılarla birlikte. Ama sadece “bitki fotoğrafı” çekmek için sokağa çıkarsanız işler sıkıcılaşıyor. Daha çok evde, atölyede okuyup, araştırıp, düşünüp sonra aklındakileri sokakta bulmak için çıkıyorsun. Temelde reddettiğim şeylerden biri bu. Ben sokağa/dışarıya kucak açmayı seviyorum. Bunun yanında “Teğet” ise, kendi içinde çok katmanlı bir anlatı. Sezgisel olarak toplanılan görüntüleri düşünerek biçimlendirmeye çalışıyorum burada. “Teğet” in bir bölümü, “Şaşılacak bir şey yok” un devamını çekmeye çalışırken, bir bölümü bitkileri çekmeye çalışırken, bir başka bölümü de arkadaşlarımla birlikte eğlenirken çektiğim şeyler. Zaten artık multitasking çağında yaşıyoruz. Neden tek bir projeye yoğunlaşılsın ki? Benim yaptıklarıma bakarken izleyici tek bir şeye yoğunlaşacak mı? 3B Cevdet Erek’in Şimdi, şimdi ve şimdi’den kastı gördüğün şeyin baktığın anla olan ilişkisi. Senin de dediğin gibi daha çok zamansallıkla ilgili bir durum. Şimdi, şimdi ve şimdi derken aslında o zaman, izleyiciye açık çek vermekten de bahsediyoruz.. Katmanlılık sadece senin işinden, bir araya getirişinden ve çerçeveleyişinden değil, bakanın baktığı şeye getirdiğinden, bakanın da ötesinde baktığı anın bakılana getirdiğinden bahsetmek mümkün.. Bitmemiş, bitmeyecek işler çıkıyor haliyle ortaya, öyle mi? Bu durumda kitapların bile bitmemiş işler... Ama kitap tamamlanmış bir nesne, bir yapı. Gerçi artık bence bu da değişecek ve değişebilir. Talep üzerine basılan kitaplar var ama hep aynı kitap, sürekli değişen, her baskısı farklı olan bir kitap yapmak artık mümkün olabilecekken yapılmıyor. Halbuki bloglardaki bilgi sürekli değişiyor. Bilginin kalıcı, elde tutulur bir halde depolanmaması, gerektiğinde değiştirilmesi veya yok edilmesini kolaylaştırıyor, yayınlanmış da olsa özellikle ağdaki düşünceyi sahibinin yok etmesi çok kolay. Bence müthiş bir dönemdeyiz, tarih tarih oluyor! İzleyicinin bakışına gelince eğer bir işi herkes aynı şekilde yorumluyorsa, o kadar heyecan verici bir iş değildir zaten. Bu yaratıcı üretimin en bilinen, en önemli özelliklerinden biri ama özellikle bulunduğumuz yerde farklı okumalar
içermeyen sığ bir eleştiri zemini var ve izleyici de sık sık kendini doğrulatmak istiyor. “Ben bunu anladım doğru mu?” Ben izleyicinin ne düşündüğünü duymak istiyorum. Belki de insanlar fotoğraflarımı ifade etmek istediklerimden çok farklı bir doğrultuda anlıyor. Farklı okumaların toplamının doğrultusuyla, benim anlatım arasında bir paralellik ya da yakınlık varsa, yaptığım işin bir anlamı var demektir. Belki de benim yöntemlerimi ve taktiklerimi revize etmem lazım. Kendi kendini yetiştirmek bir sanatçının sürekli, hiç durmadan yapması gereken bir şey. Doğrusu yanlışı yok bu işin, iyisi kötüsü de yok hatta. Senin ve benim, bizim, hepimizin ilgilendiklerimiz ve ifade etmek istediklerimiz var, merak ettiklerimiz daha çok görmek istediklerimiz... Ama herkes daha iyi, daha doğruyu yapmaya çalışıyor. Neye göre?
aslında “Meridyenler” fotoğrafın grameriyle en az ilişkili iş. “Oğlak Dönencesi”ni ilk satın aldığımda kitabın sansürlü olduğunu ama yayınevinin yasalardaki boşlukları kullanarak kitabı, sansür kararıyla beraber yayınlandığını farkettim. Sansür kararı tabii kamusal erişime açık ve sansürlenmiş bölümleri de içeren bir metin. Günümüzde önemini koruyan sansür meselesi hakkında umut verici bir örnek bu. Yasak ya da baskı bizleri daha yaratıcı olmaya itiyor, yasakların belki de tek iyi tarafı bu. Ben de bu kitaba daha yakından bakarak 1988 yılında 40 yayınevinin dayanışmasıyla gerçekleştirilen bu kitabı tekrar gündeme taşımak istedim. Şiirsellikten bahsediyoruz, bu davayı savunan avukatların ürettiği fikirler bir çok sanat eserinden daha şiirsel değil mi?
4 Senin kadar çok yürüyen biri için - ki bu da bence pratiğinin çok büyük bir unsuru - yol haritası önemli bir şey mi? Kaybolmayı mı tercih edersin? Yoksa haritayla da kaybolabilenlerden misin? (Kaybolmayı burada bir beceriksizlikten ziyade bir beceri olarak öne sürüyorum tabii.) Yürümenin benim için ne ifade ettiğini çok fazla düşünüyorum, hala kafam karışık ama bu kesinlikle “flaneur” vari bir durum değil. Fotoğrafçı “flaneur” olamaz çünkü fotoğraf çeker. Fotoğraf çekme eylemi sokağı değiştirir ve dönüştürür. Bir fotoğrafçı ya bunun farkındadır ve bunu kullanır ya da bu yokmuş yalanını söyleyerek işini konumlandırır. Bu noktada, benim yürüyüş pratiğim için Guy Debord’un kullandığı “Derive” terimi daha uygun bence. Serginin açılma tarihi yaklaştıkça yürüyemez olmamın nedeni de bu. Sergideki kurguya uyacak bir şeyler çekme amacıyla sokağa çıktığım zaman Debord’un “Theory of Derive”da bahsettiği, kendini kentin akışına bırakma hali tamamen yok oluyor, o yüzden bu sergide yer almayacak “yaz” üzerine yeni bir şeyler çekmeye başladım.
6 “Meridyenler” işinden yola çıkarak sansür, kapatma, kapanma, gizlilik hakkında düşünmek mümkün. Diğer bazı işlerindeki yüz kapatma, üstü örtülü olma, sarılı olma halleri de senin için benzer çağrışımlar yaratıyor mu? Örneğin kumların üstünde, içinde bir vücut varmış gibi serili bir kumaş fotoğrafın bana Joan Copjec’in “Read My Desire” kitabında ele aldığı Clérambault’un kumaş/örtü fotoğraflarını hatırlatıyor. Sonra pencereli, beyaz bir duvarın önünde duran siyah kumaşla örtülü bir vücut ve oradan da gene beyaz bir köşenin önünde arkasını dönmüş bir adam fotoğrafı benim kafamda bir başka biraraya getirici tema teşkil ediyor... Biraz da bunun üzerine konuşalım... Bu aslında benim oldukça takıntılı olduğum bir durum. Viyana’da “Cover” sergisinde de işlediğim bir konu. Benim fotoğrafı öğrendiğim “belgesel” alandan fotoğrafçılar sürekli içine girmeye, dahil olmaya, örtüleri kaldırarak derine inmeye meraklılar. Genel olarak medyanın işi bu açığa çıkarma ve keşif durumları. Ben de bu noktada tam da bu saklanma, gizli olma durumuyla ilgileniyorum. İnsanların makineyi görünce yüzlerini kapatmaları bana bakışları kadar ilginç geliyor, hatta daha ilginç geliyor. Bu örtünme, kapanma “Teğet” kitabındaki önemli öğelerden biri. Şipşak çekilmiş bu fotoğraflar benim fotoğraf çekmek için değil, başka nedenlerle bulunduğum yerlerde çekilmiş fotoğraflar ve çoğu Avrupa’dan. Yabancıyken içeri girmeye, dahil olmaya çalışmak yerine, ayırana ve gizleyene bakmaya çalışıyorum. Aynı zamanda birbirimize ve çevremize dokunmaya korkan halimize, aramızdaki sınırları risk almadan inşa edişimizi düşünüyorum / dikkat ediyorum, eğiliyorum.
5 Görsel dilin gramerini anlamak için yazının diline bakmak lazım demişsin... “Meridyenler” işlerinden biraz bahsedebilir misin? Yazarların yaptıklarını ben görüntülerle nasıl yapabilirim diye düşünüyorum sürekli. Kerouac ve Miller’ in dili ve anlatılarındaki direktlik beni hep çok etkilemiştir. Murat Gülsoy’un “Karanlığın Aynasında” kitabında özbilinç kazanan karakterleri, Murakami’nin iki anlatıyı birleştiren kitabı. Ama
4A Bilinçli bir yürüyüş yani seninki.. ama çok da bilinçli değil. Hem dışarının getirdiklerine açık olmaya çalışıyorsun, hem de kontrolü elinde tutuyorsun “Theory of Derive”den ve belki biraz da yırtık harita işlerinden bahseder misin? Bilinçli bir şekilde ama niyetsiz ve amaçsız bir yürüyüş, bir yere gitmek için bile değil.“Theory of Derive”de bir dipnotta psikanaliz ve dil arasındaki ilişkiyle yürümek (aslında akışına bırakmak) ve kent arasındaki arasındaki ilişkide bir yakınlık görür Debord. “Eylemlerin akımı, jestleri, gezintileri ve karşılaşmalarıyla Dérive’nün bütünlükle kurduğu ilişki psikanalizin (en iyi anlamda) dil ile kurduğu ilişkiyle tam olarak örtüşür. Psikanalist, kendinizi kelimelerin akışına bırakın der. Bir sözü, bir deyişi ya da bir tanımı reddedene ya da değiştirene (detourns da diyebiliriz) kadar dinler.” Yırtık, zarar verilmiş haritalar, 2005 yılında ayaklanmalardan sonra Paris’ten. Paris, vandalizm, 2005 ayaklanmaları... Vandalizm beni çok büyülüyor, özellikle de yön bulmak için gerekli bir araca zarar vermek bana “Kaybolun!” diyor.
Conversation Lara Fresko and Ali Taptık
1 In talking about this particular show, I’d like to start by pointing out a change in your approach to bringing things together, and perhaps look into the reasons for and the consequences of this. Up until now, you’ve predominantly worked with closed structures such as series and books. The two covers of a book, of course, are always suggestive of a completeness. Now in this show, I see that you’ve put forward something new by quoting from your previous works as well as incorporating new works, and it doesn’t stand as a totality or a complete work. It seems as if you’ve removed the boundaries of your work... This is part of an ongoing transformation. I’ve merged series before: the “Cover” show in Vienna and “Depicting Istanbul” book are examples of this. But here, for the first time a show will bring together more than one series, projects and themes - or put another way, different stances and positions. They will all come together in a very limited space. I’m not sure if these are ‘quotes’ from series, I think of them more as recycling. The medium I work with already consists of the relationships created by images coming together. Why shouldn’t I re-use certain images if they are available and adequate for my purposes? The point is not necessarily to quote myself but to economize. This way I can do more, produce more. Many photographers only get to do this when they are older and are making retrospectives and remixes.. Part of the stance taken in this show is this: the works range from urban plants to those concerning the grammar of photography; from a book to the model of another one. It’s an attempt at an activity report bringing together production based on photography. One reason for this is that I’ve always seen the ‘show situation’ as a starting point rather than a final product. There are a lot of beginnings here. 2 As I point out that boundaries are removed on the one hand, on the other I see new barriers: Looking at the works -which you haven’t necessarily grouped as a series - I see that you can focus on a lot of details within the frame. This is sometimes achieved in a single photograph, luring the viewer into details after a primary formal perception of it; and sometimes in several images that are framed or grouped together, presenting a ‘bigger picture’ along with those bluntly focusing on its details. This makes me
think of the frame as the limits that a books cover would provide. Is the frame a wider, more porous border for you? The frame is like a wall. Like the panels I use, it brings together, maintains and organizes several images... Especially images brought together in this way shouldn’t stand alone or be quoted separately. The frame is like a military formation. The book is another kind of whole, a structure that is designed and constructed and which entails other elements beside photography. Whereas the space of a show is a place where you try to fit in, settle down. No matter what you do, if you haven’t designed the exhibition space yourself you are bound by its physical limitations; whereas the book is a space you construct yourself. Also, there is a sort of time - space relationality in the photographs you’re talking about. Surely I’m looking at the details, but I’m also thinking about movement and instances where one photographic language or style doesn’t suffice. Many photographers work with one style or method of production, whereas only a few change the way they practice constantly. I believe that relationship between style, its subject matter and its expression needs to be constantly re-constructed. Few photographers bring together different photographic languages. I believe this is something to think about... 3 Let’s get back to the details. For example, looking at one of your diptychs, I see colorful stains on an asphalt street, then I see the coffee-shop with tables of the same colors. These two images together, put forth a relationship of cause and effect, a conflation of the abstract and the narrative, and in a sense, a formal experiment. It puts forth an everyday image, but at the same time points to the rupture between the sign and the referent. Roman Jakobson puts it nicely when he says “the function of poetry is to point out that the sign is not identical with its referent”. Can we talk a little bit about this rupture... We’re talking about a totality when we speak of Jakobson. He spoke of another sort of totality through literature and poetry; he talks about the irreducibility of poetry to the poetical and vice versa. There are also parallels in his thoughts on the relationship between language and sound. I’m pointing at a cause and effect relationship, yes, I’m doing it in a certain way. I feel as if it wouldn’t be adequate to describe this in language. To an extent, this is a reaction to the common idea that ‘good photography questions, a good
photograph is a question mark’. I’m sick of this cliché that ignores possibilities and keeps talking about rights and wrongs. In that work both the question and the answer is there. But they’re situated within a frame, a title, and the rest of the show. What I’m trying to think about is what happens, what’s relevant and what we talk about now, now and now... at different instances. 1A You speak of a grammar of photography. Isn’t what I describe as quoting and what you describe as recycling also part of this grammar? It seems to me that the inevitable relationship between the beginning and the end; borders and the lack there of is also regulated by this very same grammar. Not really. When I talk about the grammar of photography I’m referring to the restrictions that the medium imposes. Just like using a stable camera or a dolly in film; print size or the size of the negative used makes a difference for the outcome in street photography. There’s a difference between displaying the photographic image with a projector, a slide projector, as a print or in a book. Re-using in a series means something. Certain effects, certain visualities, the grain, the dust scratches mean something or they should. Also, there are certain things done in visual language that can only be made sense of by looking at the non-visual sphere of the language of writing. As for the relationship between beginnings and ends, these days it’s all about the process, or so they say. I personally don’t think we see much of the process. Alternative bands use this pretty well, songs and concerts are released from the Internet before albums, they get feedback and the album comes later.. I don’t know why artists don’t do this. But this is what I’m trying to do with this show. At the end of the day, nowadays you don’t really need to convince an authority to accept your work. 1B The title of the show that you describe as an activity report is Deployment. An activity report is usually a review of process or an assessment of what has already been done. Deployment on the other hand, is suggestive of beginnings and has strong strategic and military connotations. Is this show a turning point for you? Do you feel as if this is a review or an assessment of your practice and strategies up to this point; a self critique if you
will, through which you will move forward with new or different strategies? It truly is. I have a problem with the way artistic production is perceived, and placed; what is expected of it. To quote Rodchenko, “Take photographs, be photographed, art is opium, forget art”. This isn’t only about photography, it’s about life itself. We can look at life in general in a fresh and creative way. Maybe we are doing this already in our daily life, but we can certainly perceive and become more aware of it.... Millions of bytes of information are produced every day. Photographs take up a good portion of this and not only are they produced en-masse, they are also instantly used and consumed in blogs and other social networking sites. Most of this production pertains to the previously found and used functions of photography. ‘Photographers’ keep trying to shut down this very valuable production, and the viewer becomes complicit in this too. I think, for a photographer now, it’s more about situating your photographs or other photographs rather than taking “good” photographs. 2A You said that you “believe that relationship between style, its subject matter and its expression needs to be constantly reconstructed.” This suggests to me a constant revision of your practice and a re-consideration according to the circumstances that moment presents. Maybe, as we’ve mentioned previously, for your practice changing strategies is a part the grammar, a constant movement, a revolution... Changing strategy is not enough, instead of choosing from an existing and proven set of positions/methods, one needs to search for new positions/methods. 3A Actually the alienation technique, put forward by Jakobson and Russian formalists as a method to point to that irreducibility, also depends on the constant movement of your practice. The artist becomes unable to realize that even at the point where she applies the same alienation techniques constantly. Why is it important for you to be able to work simultaneously on more projects, to produce more? Do you depend on the state of chaos that this presents for you? For example “Towards a flora” is for me a visual research and a way of thinking, a cataloguing, it has a typological side. For this project the end form is a book, an encyclopedic book, including writings from biologists,
botanists and landscape architects… But if you go out to take only “plant photographs” things get boring. You go out after reading, thinking at home, in the studio and you set out to find the things on your mind. This is essentially one of the things I refuse… I’d like to embrace the street/outside… At the same time “Tangent” is a multi-layered narrative in itself, a study to shape the intuitively collected images by thinking. A part of “Tangent” is the photos I took while trying to take photographs for the follow-up to the series “Nothing Surprising”, some are the photographs I took while trying to photograph plants, and some are the photographs I took while having fun with my friends. After all, we now live in an age of multitasking. Why should I need to focus on a single project? Will the spectator focus on a single thing while looking at my work? 3B What Cevdet Erek means by repeating “Now, now and now” is supposedly more about how what you see relates to the moment when you look at it. As you said it has more to do with temporality. Then, we when we say Now, now and now, we are talking about giving the spectator a blank cheque. Layeredness is not only about your work, your juxtaposing and framing, but it is also possible to say that it is about what the spectator brings to the work, and beyond the spectator, what the moment of looking brings to the work... Could we say that the works are incomplete, that they will never be fully complete? In that case, can we say that even your books are unfinished works? But the book is a completely finished work, a structure, although I believe this can, and will change. There are now print on demand books but they are always the same book, even though it is possible to produce books that change with every printing this isn’t being done yet. However the information in the blogs constantly change. Not being able to store information and knowledge as a tangible thing makes it easier to change or destroy it. I think we are in a stunning age where history is becoming history! If everybody interprets the work in the same way, then the work isn’t such an exciting work after all. This is one of the well known, most important aspects of the creative production but especially where we are, the critical ground is shallow and the spectator wants to be reaffirmed. “Is what I understood correct?” I want to hear what the spectator thinks. Maybe everybody understands it differently then what I want to express? If there is a parallel or a proximity between the
direction of vector created by different interpretations and my narrative, then my work has a meaning. Maybe I need to revise my methods and tactics. Artists needs to develop themselves, constantly. There is no right and wrong. Not even good or bad, there is just you and me and us; and we all have things that we are interested in and want to express, that we are curious about and would like to see more of... But everybody tries to do better. Compared to what? 4 For someone who walks as much as yourself - which I think is a great part of your practice - is a road map important for you? Would you prefer to get lost? Or are you one of those people who can get lost even with a map? (I use getting lost, of course, not as an incompetence but rather as a skill). I think about what walking means to me a lot. I’m still a bit confused about it but it’s certainly not a flâneur-like situation. A photographer cannot be a flâneur, because he takes photographs. Taking photographs changes and transforms the street. The photographer is either aware of this and uses it, or situates their work on a lie that this isn’t so. I think Guy Debord’s term ‘Derive’ is more appropriate to describe the way I walk. This is perhaps why I am unable to walk as the opening date of the show gets closer and closer. When I went out to take photographs that would fit the narrative of the show, I totally lost the feeling of, as Debord describes, going with the flow. So I started taking photographs that would not appear in this show... 5 You spoke previously about how we sometimes need to look at language and writing to understand the grammar of images. Could you talk about your “Meridians” works? I constantly think about how I’d do with images what writers do with words. I’ve always been interested in the way writers like Henry Miller and Jack Kerouac are very direct in their language and narrative. Murat Gülsoy’s characters that gain self consciousness, the way Murakami melds two narratives into one novel.. But ‘Meridians’ are actually the works that are least to do with the grammar of images. When I first bought Henry Miller’s “Tropics of Capricorn” I realized that it had been censored. But by using loopholes in the law, a publishing house had released it along with the court order that censored it. Of course the court order
is a publicly available document and it contains all the parts that are censored. I think this is a hopeful instance in what is still a major topic, censorship. Bans and pressure makes us more creative, this is perhaps the only good thing about them. I wanted to take a closer look at this book and reintroduce this instance in 1988 when 40 publishers stood in solidarity to get this book out as mentioned. We’re talking about poetics, I think the defense the lawyers came up with for this book is more poetic than many artworks. Don’t you think? 6 Through your “Meridians” piece it’s also possible to think about censorship, covering, veiling and privacy. In some of your other works I see hidden faces, being veiled or concealed under something. Do you see any association between these? For instance the one photograph where there is a piece of fabric on the sand and looks as if there might be a body underneath remind me of Clérambault’s photographs that focused on cloth which Joan Copjec talks about in detail in her book “Read My Desire”. Then there is one where a black cloth stands in front of a white wall with a window, this certainly has a person underneath, and then the one which formally looks very similar; of a man who’s turned his back to the camera towards a white corner... All these make me think of another common thread in your works, can we talk a bit about this? This is actually something that I’m a little obsessed about, I actually dealt with it a bit in my show called “Cover” in Vienna. Documentary photographers, who were my mentors are interested in getting inside something, being involved, unveiling and uncovering things. Uncovering and discovering is the media’s job. I’m more interested in hiding, being private, secret. I find people covering their faces when they see the camera as interesting as their stares; maybe even more. Covering is an important element of the book “Tangent”. These photographs which are taken instantly are from places where I hadn’t gone to take photographs, mostly Europe. When I’m a stranger, instead of trying to get in, be involved I try to look at what distinguishes, what hides. I’m also interested in the way in which we’re afraid to touch, or be at close proximity, in the way in which we build barriers in order to minimize risk... 4A Yours is a conscious walk then.. but not too conscious either. It’s open to the outside but at the same time you still retain control.
Could you talk a little bit about “Theory of Derive” and maybe also your torn map works? It’s a conscious walk but a purposeless and aimless one, it’s not even about going somewhere. In a footnote in “Theory of Derive”, Debord sees a relationship between walking with the relationship between psychoanalysis and language (essentially letting go) and the city: “The dérive (with its flow of acts, its gestures, its strolls, its encounters) was to the totality exactly what psychoanalysis (in the best sense) is to language. Let yourself go with the flow of words, says the psychoanalyst. He listens, until the moment when he rejects or modifies (one could say detours) a word, an expression or a definition.“ Torn, damaged maps, Paris, vandalism, 2005 riots... Vandalism mesmerises me, especially damaging something that is needed for orientation. They are saying “get lost/lose yourself”...
Yayınlayan / Published by Artı Sanat Üretim Hizmetleri Ltd. Şti. Abdi İpekçi Caddesi Kaşıkçıoğlu Apt. No:42/2 Nişantaşı, İstanbul, Türkiye T +90 212 291 77 84 F +90 212 343 69 35 E info@artxist.com W www.artxist.com
© Tüm yayın hakları saklıdır. İzin almadan çoğaltılamaz, yayınlanamaz, dağıtılamaz.
Koordinasyon / Coordination Yasemin Elçi
Bu katalog, 22 Eylül — 15 Ekim 2011 tarihleri arasında x-ist tarafından düzenlenen Ali Taptık’ın “Deployment“ adlı sergisi nedeniyle 1000 adet basılmıştır.
Grafik Tasarım / Graphic Design Okay Karadayılar Çeviri / Translation Lara Fresko, Ali Bolcakan Renk Ayrımı, Baskı ve Cilt / Color Seperation and Printing Mart Matbaacılık Sanatları Tic. ve San. Ltd. Şti. Mart Plaza, Merkez Mh. Ceylan Sk. No: 24 Nurtepe, Kağıthane, İstanbul, Türkiye T +90 212 321 23 00 F +90 212 295 1107 www.martmatbaa.com.tr Teşekkürler / Thanks Yasemin Nur Erkalır, Volkan Aslan, Okay Karadayılar, Lara Fresko, Can Dinlenmiş, Gökhan Uzun, Deniz Atak, Emre Bağdatoğlu.
© All rights reserved. No part of this publication may be reproduced or transmitted without permission.
This catalogue, of which 1000 were printed, has been prepared by x-ist on the occasion of Ali Taptık’s exhibition “Deployment” shown between 22 September — 15 October 2011.
1 Tangent 2 Meridians 3 Towards a Flora 4 Probe I 5 Probe II 6 Grammar