SER KAN YÜK SEL SERT BIR RÜZGAR DOLAŞIYORDU MEYDANI A ROUGH WIND WAS CIRCLING THE SQUARE 09.05.2019 -15.06.2019
Kızım Mira'ya, daha güzel bir dünyada yaşayabilmen umuduyla...
SERKAN YÜKSEL SERT BIR RÜZGAR DOLAŞIYORDU MEYDANI
A ROUGH WIND WAS CIRCLING THE SQUARE 09.05.2019-15.06.2019
TR
Sert Bir Rüzgar Dolaşıyordu Meydanı “Eğer, çocukların çektiği acılar hakikatin bedeli olan acıların toplam hanesini şişirmeye yarıyorsa, hakikatin bu kadar değerli olmadığını savunuyorum” 1
A
ltdorf’taki Ihlamur Meydanı’ndan geçen bir adam, yönetici Habsbourg’ların simgesi o süslü şapkayı selamlamaz. Bölgenin zalim yöneticisi Gessler adama sözümona bir şans tanır. Ya tutuklanacak ya da oğlunun başına koyduğu elmayı yüz adımlık mesafeden vuracaktır. Adam, durup gövdesini rüzgarda, rüzgarı gövdesinde tartar. Yayını gerer ve okunu fırlatır2… Wilhelm Tell ve cebindeki elmasıyla oğlu, o meydandan sağ çıkarlar ama hikaye bir daha oğuldan hiç söz etmez. Hayatlarımızın, bizim işlemediğimiz ve tersine çeviremeyeceğimiz zulümlerin temelinde; varlığımızın, dehşet verici olayları içeren bir tarihin üzerine kurulu olduğunun farkındalığını ister bilinçli ister bilinçsizce ama asla ayrılamayacak şekilde yanımızda (cebimizdeki elma) taşırız. Geçmiş ile ilişkimiz, gelecek ile ilişkimizden tamamen ayrı değildir. Bizi üreten geçmişten öğrendiklerimizle, gelecekte gerçekleşmemiş olmasını dileyeceğimiz bir şeye katkıda bulunabilmek için hayatlarımızda feda edebileceğimiz özgül bir değer var mıdır? Bu değeri ikrar etmeye yanaşır mıyız? Varlığımızı feda etmeyi göze alıyorsak, kendimizi ne için feda etmeye razı oluruz? En sevdiğini kurban tayin etmek mi, en sevdiğine kurbanlık etmeye gönüllü
olmak mıdır “fedakarlık”? Sert Bir Rüzgar Dolaşıyordu Meydanı tam da toza dumana boğulduğumuz bir zamanda “fedakarlığın” görkemli trajedisi ve aciz umudun yansıması olarak bir masalın içinden çıkıp geliyor. Serkan Yüksel, bir elmayı, elmayı başının üstüne koyarak kendisini hedef yapan oğulu, o başın üzerindeki elmayı hedef alarak iktidara direnen babayı, erkle mağdur, kibirle cesaret, özgürlükle tutsaklık, ölümle yaşam etrafında şekillenmiş bir hikayeyi bugüne taşıyor. Sanatçı bir kez daha, yaşamlarımızla ve gelecek nesillerle ilgili gerekli bir karamsarlığa işaret ederken, bizleri bu karamsarlığın ötesine geçip ortaya koyduğu meseleler üzerine incelikli bir şekilde düşünmeye çağırıyor. Kutsal metinlerde, mitolojide, halk hikayelerinde ve masallarda sıklıkla bahsi geçen “elma”, sonucu felaketlerle biten olayların başlamasına sebep olan, uyarıcı bir sembol olarak çoğu anlatıda karşımıza çıkar. Simgesel olarak, bilgiyi, gücü, aşkı, sevgiyi, hayat vermeyi, gençliği, doğurganlığı, nifakı, ölümü (zehir), tamamlanmayı, bir bütün olmayı, ilk günahı, cennetten kovulmayı ve bunun beraberinde insanoğluna ölümü getiren “elma” her ne kadar serginin merkezinde olarak okunsa da sert bir rüzgarın dolaştığı bu meydanda dikkati talep eden “ok” ve “yay”dır. Okun yaya tâbi olması, yayın oku sevk ve idare etmesinden hareketle, kadim kültürlerde yay, hâkimiyeti, gücü, iktidarı imlerken, ok tâbiiyet, bağlılık ve itaat olarak karşımıza çıkar. Ok yaralar, can alır, avlar, öldürür… “Ne kadar elma o kadar ok”tur.3 Sanatın kökeni, suyun yüzeyini, doğal görünüşlerin yüzeyini, yalnızca kendi iradesinin tezahür ettiği “yüzeye” dönüştürmek için suda taş kaydıran çocuğun jesti ile karşılaştırılabilir.4 Der Rancière. Serkan Yüksel’de tarihin kendisini yargılamayan, boşluğunu, yıkıcılığını vurgulamayan bir sanatın bize hiçbir yardımda bulunamayacağının bilincindedir. Suyun akışını tersine çeviremez ama attığı taşla süregidenin yüzeyinde bir gedik açar. Ortak bir tarihe, gündeme, geçmişe tanıklık eden imgelerin arasında tanıdık ile yabancı, gerçek ile simgesel, hakikat ile masal arasındaki belirsiz sınırlara yönelik ilgisi arayışını her zaman canlı tutar. Yarattığı oylumlarda, nesnenin sıradanlığı/kırılganlığı ile sanatın sıradışılığı arasındaki görünmez çizgide şiddetli sahneler kurar. Sanatta kolajın
çok kullanılan bir yöntem olması, onun teknik biçimlerinin daha temel bir estetik-politik mantığa uymasına bağlıdır. Kolaj; resim, gazete, ya da başka malzemeleri birbiriyle harmanlamadan önce estetik deneyimin yabancılığı ile sanatın hayat-oluşunu ve sıradan hayatın sanat-oluşunu harmanlar. Aynı zamanda iki dünyanın bağdaşmazlığına tanıklık eder… ya da tam tersi yönde, görünüşte birbirine yabancı iki dünya arasındaki gizli bağı da açığa çıkarabilir.5 Serkan Yüksel’in uyguladığı kolaj yönteminde imgelerin/nesnelerin çarpışması yerini görüntülerin/nesnelerin kaynaşmasına bırakır. Bu katmanlılık, hem özerk bir görüntü dünyasının gerçekliğine, hem de ortak yaşamın tanıklığına dönüşür. Görünür olanın işaretlerini değiştirmeye, kolayca görüleni başka biçimde gördürmeye, bağlantısız olanın bağlantısını kurmaya, algıların duyusal dokusunda ve duyguların dinamiğinde çatlaklar açmaya niyetli sanatçıların stratejileri vardır.6 Serkan Yüksel’in üretimlerinde yarattığı gerçek-kurmaca stratejisi de resmi tarih, toplumsal hafıza, kolektif bellek üzerine temsil edilenin koordinatlarını sabırla, titizlikle kesip biçerek değiştirmek ve kendi dışında başka bir hakikatle ilişki kurarak ona yeniden sahip çıkmaktır. Sanatçının, gündelik siyasetin ve estetiğin karşılaştığı çoğu çalışmasında olduğu gibi “İstikrar –istikbal- istismar” üçlemesi sözsel ifadede/dilsel alanda karşılık bulur. Hayvanımsı sembolleri çağrışım yüklüdür. “Olimpik Sıçrayış”ta, felaketlerin merkezinde rol alan, cezalandırma aracı ve bir istilacı olan çekirge erkin ya da daimi ürkek bir korkuyla hareket eden tavşan, sindirilmiş apolitik bireyin tezahürüdür. Avını bekleyen örümcekler, elimizden kayıp giden özgürlüğün, insan ruhunun sembolü olan kuşlar, evrimsel sürecin tamamlanmamış zinciri timsahlar, “We Love Primitive” ve “Olmamaktı Olmak”ta olduğu gibi maymun iskeleti ya da Darwin’in kafatası ilerlemenin ve evrimin yerini ilkelliğe bıraktığı günümüze dair somut işaretlar taşır. Ekolojik yıkımı, çevresel talanı karşılayan testere ya da sarmaşık bizi sarıp sarmalayarak hareketsiz kılan koşulları imler. Düşlerin dünyasına geçerek insanları en derin korkularıyla yüzleştiren kadim tanrıça “Cthulhu'nun Çağırısı” ise yabancılığın, dehşetin, korkunun, tekinsizliğin geri çağırıldığı bir zamanda yeniden ortaya çıkar.
Serkan Yüksel’in, haritalar, kalıplar, patronlar, gazetelerden titizlikle, katman katman keserek, biçerek, ayırarak, yontarak, birleştirerek, dönüştürerek ortaya çıkardığı resimlerin plastik dinamizmi sert, yıkıcı ve şiddet yüklü olduğu kadar kırılgandır da. Tüm o göstergeler, metaforlar, sembollerden fışkıran insanlar, hayvanlar, insan-hayvanlar, şeyler ve tanımlanamaz yaratıklarla dolu bir girdabın içinde dönüp duran evrenin izini süren sanatçı, insanın yaralanabilirliğini, kağıdın belli belirsiz ve narin ama o denli acı verici kesiğinin izinde arar. Kesiğin sızısında, yaranın izinde, iyileşme olasılığının umudunu söküp çıkarmakla, iktidarın yarattığı hakikate karşı düş gücüne dayalı sembolik bir masala, yaratıcı edimi aracılığıyla kendi öznel hakikatine biçim vermekle ilgilenir. Çünkü, yaralanabilir (kırılgan) olan mağdur değildir aksine hem bireysel hem kolektif olarak eyleyebilir, etkilenmeye ve karşılığında etkilemeye açık olabilir. Sanatçının edimi, çürümüş, hastalıklı, karanlık ve trajedi yüklü bu insanlık tarihi meydanında, toza dumana ve çetin rüzgara rağmen meydan savaşını sürdürmek gibidir. Çünkü, kendimizi teslim etmek zorunda kaldığımız ve değiştirmek için savaşabileceğimiz acılar arasındaki çizgiyi (kesiği) oluşturmak, özünde politiktir.7 Serkan Yüksel, Sert Bir Rüzgarın dolaştığı bu meydanda, küresel felaketler, toplumsal travmalar, mevcut siyasi koşullar, ahlaki yıkım, çevresel talanın ve yarattığı karamsarlığa karşı mücadele arayışından damıttığı imgelerini ve umudun sembolü olan cebindeki o elmayı bizimle paylaşarak, gelecek nesiller için “fedakarlık”ta bulunmaya teşvik ediyor. Derya Yücel, 2019
Dostoyevski, Fyodor. The Brothers Karamazov, ing. Çev. Constance Garnett, NewYork: Signet Classics, 1980, s. 226. Batur, Enis. Bir Varmış Bir Okmuş, Sl Yayıncılık, 2002, s.39-40 3 Batur, Enis. agy, s.18 4 Rancière, Jacques. Estetiğin Huzursuzluğu. Çev. Aziz Ufuk Kılıç. İstanbul: İletişim/Sanat Hayat Dizisi 24, İstanbul. 2012 s.17 5 Rancière, Jacques. Estetiğin Huzursuzluğu. Çev. Aziz Ufuk Kılıç. İstanbul: İletişim/Sanat Hayat Dizisi 24, İstanbul. 2012 s.50 6 Rancière, Jacques. Özgürleşen Seyirci. Çev. E. Burak Şaman. İstanbul: Metis, 2010, s.62 7 Shklar, Judith N., The Faces of Injustice’den aktaran Alyson Cole, “Hepimiz Yaralanabiliriz, Ama Bazıları Diğerlerinden Daha Çok Yaralanabilir”, Cogito, YKY, Sayı 87, Yaz 2017, s. 90 1
2
ENG
A Rough Wind Was Circling the Square “And if the sufferings of children go to swell the sum of sufferings which was necessary to pay for truth, then I protest that the truth is not worth such a price.” 1
A
man passing by the Linden Square in Altdorf does not salute the fancy hat which is the symbol of the ruling Habsburgs. Gesssler, the oppressive ruler of the region, supposedly gives the man a chance. He would be either arrested or shoot the apple on top of his son’s head from a hundred steps distance. The man stops and weighs up his body in the wind and the wind on his body. He drows his bow and throws his arrow2 … Wilhelm Tell and his son with the apple in his pocket come out alive from the square but the story never mentions the son again. Consciously or unconsciously but in an inseparable way, we carry with us the awareness (the apple in our pocket) that our lives and existence are established on a history including horrible events based on atrocities that have not been committed and cannot be reversed by us. Our relationship with the past is not completely separate from our relationship with the future. Is there any specific value that we can sacrifice in our lives in order to contribute to something that we wish not to happen in the future based on what we have learned from the past that has produced us? Do we come close to acknowledging this value? If we take the risk of sacrificing our existence, what do we agree to sacrifice ourselves for? Does “sacrifice” mean to name your most beloved one as a victim or to be a victim for your most beloved one? A Rough Wind Was Circling the Square comes out from within a tale as the magnificent tragedy of “sacrifice” and as a reflection of a weak hope in a time when everything is clouded. Serkan Yüksel carries
to the present time an apple, a son who has made himself a target by placing the apple on top of his head, the father who resists the power by aiming at the apple on top of that head, a story that was shaped around power and victim, arrogance and courage, freedom and captivity, death and life. Pointing out to a necessary pessimism concerning our lives and the future generations once again, the artist invokes us to deliberately reflect upon the issues that he puts forward by going beyond this pessimism. The “apple”, frequently mentioned in holy texts, mythology, folk stories and tales, appears in many narratives as a warning symbol that is the cause of events resulting in disasters. Although the “apple” that has symbolically brought knowledge, power, love, life, youth, fertility, discord, death (poison), completion, integrity, the original sin, the expulsion from paradise and death to mankind is read as being in the center of the exhibition, the “arrow” and the “bow” are the ones that ask for attention on this square where a high wind is wandering around. With reference to the fact that the arrow is subject to the bow and the bow guides and manages the arrow, the arrow appears as subjection, loyalty and obedience while the bow implies hegemony and power in ancient cultures. The arrow wounds, claims lives, hunts, kills... “There are as many arrows as there are apples.”3 As Rancière puts it, “the origin of art ... resides in the act of the child who skims stones, transforming the surface of the water, that of 'natural' appearances, into a surface for the manifestation of his lone will”.4 As for Serkan Yüksel, he is aware that an art that does not judge history and emphasizes its void and subversion is not of any help to us. He cannot reverse the flow of water but with a stone he makes a breach on the surface of what is going on. Among the images witnessing a common history, agenda and past, his interest in the vague boundaries between the familiar and the foreign, the real and the symbolical, the truth and the tale always keeps his search alive. Within the dimensions that he creates, he sets up intensive scenes on the invisible line between the ordinariness/fragility of the object and the extraordinariness of art. The fact that collage is a frequently used method in art is related to the compatibility of its technical forms with a more basic aesthetical-political logic.
“Before combining paintings, newspapers ... [or other materials], it [collage] combines the foreignness of aesthetic experience with [the becoming-life of art and] the becoming-art of ordinary life ... attesting en bloc to the incompatibility of two worlds ... Conversely, it [collage] can present itself as that which brings to light the hidden link between two apparently foreign worlds.”5 In the collage method applied by Serkan Yüksel, the clash of images/objects gives way to the fusion of visions/objects. This stratification turns into both the reality of an autonomous world of visions and the witness of common life. There are strategies of artists who intend to change the landmarks according to which we perceive the visible, to make seen the easily visible in other forms, to make relationships between things and meanings that were unrelated, to rupture the sensual tissue of perception and the dynamics of emotions.6 As for Serkan Yüksel, the reality-fiction strategy that he creates in his productions consists of patiently and meticulously cutting out and changing the coordinates of what is represented by official history and collective memory and laying claim to it once again by getting in contact with a truth other than itself. Such as in many works of the artist, in which daily politics meet with aesthetics, the trio “stability – future – exploitation”7 has a counterpart in verbal expression / lingual field. His animal-like symbols are loaded with connotations. In the “Olympic Leap”, the grasshopper playing a part at the core of disasters as a punisher and invader is the manifestation of power or the rabbit constantly acting with a timid fear is a manifestation of the intimidated apolitical individual. Spiders waiting for their hunt, birds that are the symbol of the psyche and the freedom that we lost grasp on, crocodiles that are the incomplete chain of the evolutionary process, the monkey skeleton or Darwin’s skull such as in “We Love Primitive” and “To Be Was Not To Be” carry concrete signs concerning the present time when progress and evolution give way to primitivity. The saw or the ivy that correspond to ecological destruction and environmental plunder imply the conditions wrapping us up and immobilizing us. And “the Call of Cthulhu”, the ancient goddess who make people confront their deepest fears by entering into the realm of dreams, reappears in a time when unfamiliarity, terror, fear and uncannines is recalled.
The plastic dynamism of the pictures that Serkan Yüksel creates by meticulously cutting out, separating, sculpting, combining, transforming layer by layer from maps, models, dress patterns and newspapers is harsh, destructive and violent as well as fragile. Tracking the universe that keeps swirling in a vortex full of people, animals, human-animals, things and undefinable creatures erupting from all that signs, metaphors and symbols, the artist looks for human vulnerability in the vague and slight but that painful paper cut. By pulling out the hope of healing in the ache of the cut and the trace of the wound, he is concerned about shaping a symbolic tale based on imagination against the reality created by power, his subjective reality by means of creative act. This is because the vulnerable (fragile) one is not the victim, on the contrary, can be open to act, be influenced and influence in return both individually and collectively. The act of the artist is like continuing a battle in spite of dust and a strong wind on humanity’s decadent, morbid historical battlefield loaded with darkness and tragedy. This is because the formation of the line (cut) between the pains that we have surrendered ourselves to and that we can fight to transform is fundamentally political.8 On this field where A High Wind is wandering around, Serkan Yüksel shares with us that apple in his pocket as a symbol of hope and his images extracted from his search for a struggle against the pessimism created by global disasters, social traumas, current political conditions, ethical destruction and environmental plunder, and encourages us to make “sacrifices” for future generations. Derya Yücel, 2019 Dostoyevsky, Fyodor. The Brothers Karamazov, English translation by Constance Garnett, NewYork: The Lowell Press, [Ebook], p.307 2 Batur, Enis. Bir Varmış Bir Okmuş, Sel Publications, 2002 3 Batur, Enis. ibid., p. 18 [Quote translated by Güher Gürmen for this text] 4 Rancière, Jacques. Aesthetics and Its Discontents, Translated by Steven Concoran, Polity Press, 2009, p. 12 5 Rancière, Jacques. Aesthetics and Its Discontents, Translated by Steven Concoran, Polity Press, 2009, p. 47 6 Rancière, Jacques. The Emancipated Spectator [Quote translated into English by Güher Gürmen for this text from the Turkish translation by E. Burak Şaman. İstanbul: Metis, 2010, p.62] 7 In the Turkish version, these are three words that sound similar. [T.N.] 8 Conveyed by Alyson Cole from Shklar, Judith N., The Faces of Injustice, “All of Us Are Vulnerable, But Some Are More Vulnerable than Others” [Quote translated into English by Güher Gürmen for this text from the Turkish translation in Cogito, YKY, Issue 87, Summer 2017, p. 90] 1
Değişken Gündem Dynamic Agenda Patron kağıdı üzerine elle kesim ve sprey boya Handcut on mold paper, spray paint Ø57.5 cm, 2019
We Love Primitive İlkel Olanı Seviyoruz Patron kağıdı üzerine elle kesim ve sprey boya Handcut on mold paper, spray paint 67 x 61 cm, 2019
Olmamaktı Olmak To be was not to be Patron kağıdı üzerine elle kesim ve sprey boya Handcut on mold paper, spray paint 107 x 150.5 cm, 2019
Orada kim bekliyor, kim avlıyor beni Who is waiting there, who is hunting me Patron kağıdı üzerine elle kesim ve sprey boya Handcut on mold paper, spray paint 54 x 68 cm, 2017
Teorisyen Otopsi Theoretician Post-Mortem Patron kağıdı üzerine elle kesim ve sprey boya Handcut on mold paper, spray paint 72.5 x 72 cm, 2019
Olimpik Sıçrayış Olympic Bounce Patron kağıdı üzerine elle kesim ve sprey boya Handcut on mold paper, spray paint 109 x 133 cm, 2019
Olağanüstü İstikrar Exceptional Stability Patron kağıdı üzerine elle kesim ve sprey boya Handcut on mold paper, spray paint 83.5 x 109.5 cm, 2019
Bir Vakıf İçin Açıklayıcı Bilgiler A Descriptive Information for Foundation Patron kağıdı üzerine elle kesim ve sprey boya Handcut on mold paper, spray paint 110.5 x 86 cm, 2019
Teşvik Encouragement Patron kağıdı üzerine elle kesim ve sprey boya Handcut on mold paper, spray paint 87 x 97 cm, 2019
Köprü Bridge Patron kağıdı üzerine elle kesim ve sprey boya Handcut on mold paper, spray paint 83.5 x 124.5 cm, 2019
Geçmiş ve Gelecek Için Bir An A moment for Past and Future Bronz döküm ve taş yontu Bronze casting and stone statue 17.5 x 21 x 46 x 9 cm, 2019
Cthulhu'nun Çağırısı Call Of Cthulhu Patron kağıdı üzerine elle kesim ve sprey boya Handcut on mold paper, spray paint 84 x 125 cm, 2019
Yayınlayan / Published by x-ist Kemankeş Karamustafa Paşa Mah. Mumhane Cd., No:50, K:2 34425 Beyoğlu / İstanbul T +90 212 291 77 84 F +90 212 343 69 35 E info@ artxist.com W www.artxist.com Koordinasyon / Coordination Gözde Ulusoy Grafik Tasarım / Graphic Design Elif Lütfiye Çakır Metin / Text Derya Yücel Fotoğraf / Photography Mesut Güvenli Renk Ayrımı, Baskı ve Cilt / Color Seperation and Printing Mart Matbaa Sistemleri San. ve Tic. A. Ş. Mart Plaza, Merkez Mh. Tatlıpınar Sk. No:13 Nurtepe, Kağıthane, İstanbul T +90 212 321 23 00 F +90 212 295 11 07 W www.martmatbaa.com.tr Bu katalog, 09.05.2019-15.06.2019 tarihleri arasında Serkan Yüksel'in x-ist tarafından düzenlenen “Sert Bir Rüzgar Dolaşıyordu Meydanı” adlı sergisi nedeniyle 750 adet basılmıştır. Yapıt boyutları cm birimindedir. This catalogue, of which 750 were printed, has been prepared by x-ist on the occasion of Serkan Yüksel’s exhibition ‘‘A Rough Wind Was Circling the Square’’ shown between May 9th - June 15th 2019. Dimensions are in cm.
SERKAN YÜKSEL Sert Bir Rüzgar Dolaşıyordu Meydanı A Rough Wind Was Circling the Square 09.05.2019-15.06.2019