03 Temmuz 2014 Perşembe Sayı: 141
Güzel günlerin habercisi...
1 TL www.yarinhaber.net
oylar . demokrasiye l
l
l
Diktatörlüğe karşı demokrasi seçimi: Selahattin Demirtaş
Erdoğan’ın 12 yıllık iktidarında biriktirdiği diktatörlük, yerel seçim sürecinde halkın Erdoğan’ı seçtirmemek üzerine saflaşmasını sağlamıştı. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ise bu saflaşmanın adresi olarak Demirtaş adaylığını koydu. Demokrasi isteyenlerin adayı artık net. Cumhurbaşkanlığı seçimleri aslında diktatörlüğe karşı demokrasi seçimi şeklinde geçecek. Erdoğan’ın diktatörlüğü temsil ettiği bilinen bir gerçek. İhsanoğlu ise demokratik alanda Demirtaş kadar iddialı değil. Bu sebeple demokrasiyi seçmenin yolu Demirtaş’a oy vermeye çıkıyor. HDP Eş Genel Başkanı Demirtaş “Birlikte temsil ettiğimiz kesimlerle adayız” sözüyle halkçı bir Cumhurbaşkanı olacağının sinyallerini verdi. Demirtaş’ın adaylığının toplumun ezilen birçok kesimini de içeren Cumhur’un Meclisi ile birliktelik içinde değerlendireceği de belirtiliyor. “Halkın iradesine saygı duymayanlara halk nedir anlatacağız” diyen Demirtaş’ın adaylığı, meydanlarda eylem yapma hakkının tanındığı, gençlerin ve kadınların sokak ortasında vurulmadığı, halkların ezilmediği bir Türkiye’nin oluşmasında büyük bir adım olacağa benziyor. güncel 03
10 Ağustos’ta halkın Seçimlerde solun tavrı ne olacak? oylamasıyla yapılacak Seçim ülkenin geleceğini belirleyecek. Dolayısıyla Cumhurbaşkanlığı se- gözler bu geleceğin aydınlık olması için büyük çimlerine günler kala, çaba harcamış sola dönüyor. Ancak solun büyük adaylar artık netleşti. çoğunluğu seçimler konusunda ortak ve net bir tavır ortaya koymuş değil. Solun demokrasiden Şimdi sıra adaylardan yana adayını belirleyerek halkı bu aday etrafında yana olacak tavırların birleşmeye davet etmesi hayatta kalabilmesi için netleşmesinde. tek koşulu olacak gibi görünüyor.
İhsanoğlu Erdoğan ile eşit değil
Gözü başkanlıkta, hala mağdur
Bu süreçte açıklanan ilk aday CHP ve MHP’nin ortak adayı Ekmeleddin İhsanoğlu oldu. Sosyal medyada siyasi olan ve olmayan sebeplerle eleştirilmiş olsa da, gerçek hayatta İhsanoğlu’nun, Erdoğan’ın aksine eline kan bulaşmamış biri olduğu ortada. Bu sebeple netleşen adaylar arasında seçilmesi en tehlikeli olan aday İhsanoğlu değil yine Tayyip Erdoğan olacak.
Aylar öncesinden Başkanlık Sistemi tartışmaları ile tek adamlık sinyalini vermeye başlayan Erdoğan beklendiği gibi Cumhurbaşkanlığına aday oldu. İşçilerin, kadınların, gençlerin, doğanın katili olan, çaldığını inkâr etmeyip ortaya çıkmasına sinirlenen Erdoğan, adaylık konuşmasında yine mağduru oynasa da, ölümün, zulmün ve hırsızlığın adayı olduğunu halktan gizleyemedi. güncel 03
Diktatör gözünü greve dikti AKP hükümeti Şişecam işçilerinin grevini “milli güvenliği bozucu” bulsa da Kristal - İş eylemlere devam diyor. AKP hükümeti hukuksuz ve 12 Eylül döneminden kalma görevini sürdürüyor ve işçilerin en temel hakkı olan grev hakkını dahi gasp ediyor. Geçtiğimiz günlerde Bakanlar Kurulu kararı ile Şişecam grevi, “Genel sağlığı ve milli güvenliği bozucu” olarak nitelendirildi ve 60 gün ertelendi.
BEYDER Genel Başkanı Tarkan Konar ile konuştuk
Somut bir reçete üretmeliyiz
Cumhurbaşkanı adayları açıklandı. Saflaşmalar netlik kazanıyor. Seçimler Tayyip Erdoğan, Ekmel İhsanoğlu ve Selahattin Demirtaş arasında geçecek. Koca bir Gezi’nin ve yolsuzluk skandallarından sonra seçim sonuçlarının etkisi ve solun seçimleri nasıl ele alacağı hala merak konusu. Bu hafta yıllardır sol siyasetin içerisinde olan BEYDER Genel Başkanı Tarkan Konar ile Cumhurbaşkanlığı seçimlerini konuştuk. özge doğan İle esas mesele 15
Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi bu yasak halkın neden Erdoğan’ı seçmemesi gerektiğini birkez daha gösterdi. işçiler grev hakkından vazgeçmiyor Şişecam işçilerinin bağlı olduğu Kristal -İş sendikası ise grev haklarını AKP’ye gasp ettirmemek için bir çok ilde sokaklara çıktı. AKP hükümetini uyaran dövizler açtı ve ”Hükümet istifa” sloganları ile tepkilerini dile getirdi. İşçiler AKP’nin grev yasağının iptali için Danıştay ’a başvuracak. emek 08
Katil vurdu, polis korudu
Kadınlar hesap sordu
Yeni yargı paketini Gül’ün onayladığı günlerde Eskişehir’de koruma altında bir kadın öldürüldü. Yasemin Varıcı’nın şikâyetine “Evine git bir şey olmaz” diyen polis korumadı, Yasemin on yerinden bıçaklandı. Kadınlar Varıcı’nın ailesiyle birlikte eylem yaptı. güncel 06
Yerel değil ülkesel siyaset HAKAN ÖZTÜRK Minderde olmak zorundayız SİBEL UZUN Silahlanma ve savaş AKIN BİRDAL
04 Aklın yolu 05 Uyanış 06 Cansuyu
Aynı fotoğrafın yeni versiyonu mu? CEM KAPTANOĞLU “Feminizm herkes içindir” GÜLSÜM KAV
07 Jendin 08 Ana fikir
Sivas Katliamı AKP zihniyetiyle sürüyor
Sivas’ta yaktılar Gezi’de vurdular
Madımak Oteli’nde 33 kişinin diri diri yakılarak öldürülmesinin 21.yıldönümü. Bugün Erdoğan, o günün gerici ve faşist zihniyeti sürdürüyor. Sivas’ta insanlar nasıl diri diri yakıldıysa, Gezi direnişinde de polis kurşunuyla katledildi. Ancak halk Sivas’ı unutmuyor. güncel 07
Tarihi köşkü rant için yaktılar İstanbul Üsküdar’da Hüseyin Avni Paşa Korusu’ndaki tarihi köşkte çıkan yangında, köşk kullanılamaz hale geldi. Hüseyin Avni Paşa’nın torunu Hüseyin Avni Gelendost, bölgenin ranta açılması için köşkün kundaklandığını ifade etti. Köşkün İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne verildiğini, sonra Mehmet Cengiz’e satıldığını belirten Gelendost şunları söyledi: “Yangın sonrası bölgeye büyük AVM, 5 yıldızlı otel yapılacağını tahmin ediyoruz. Yangının bilinçli olduğuna inanıyoruz.” Cengiz İnşaat A.Ş.’nin açıklamaları ise, köşkün bilinçli yakıldığının itirafı gibiydi. Şirket, daha önceki planlarına uygun olarak köşkü restore edeceklerini belirtti. YARIN YEŞİL SAYFA
YESiL SAYFA 3 Temmuz 2014
Dünya’yı kim ısıtıyor, kim yakıyor? Sıcaklıklarda yaşanan artışa bağlı olarak orman yangınlarının artmasının son örneği Antalya’da yaşandı. 125 hektar ormanın kül olduğu yangının sebebi yanan kozalaklarmış gibi gösterilse de, asıl neden Dünya’daki sıcaklıkların artışı. yeşil sayfa sanem deniz kural
Özellikle son yıllarda, yaz ayları başlar başlamaz, yüzlerce hektar ormanın yok olduğu orman yangınları da başlıyor. Yangınların nedeni olarak piknikçiler, ihmalkarlık gibi sebepler öne sürülmeye çalışılsa da; esas neden değişmiyor: İklim değişikliği. Daha fazla rant hırsının çevreye verdiği geri dönüşsüz zararların başında gelen iklim değişikliği nedeniyle, Dünya’da sıcaklıklar da artıyor, yani Dünya ısınıyor. Bunun sonucu olarak da yaz aylarında ormanlar alev alev yanıyor. Geçtiğimiz hafta Antalya’nın Kumluca ilçesine bağlı Adrasan’da çıkan yangın, bunun son örneği oldu.
Yeşil Eylem
Plajlar için iki bin kişi eylemde
Ölüdeniz’deki Kumburnu ve Belceğiz halk plajlarının işletme hakkı, Muğla Valiliği tarafından geçen 21 Mart’ta Muğla El Sanatları Şirketi’nden (MELSA) alındı. Yeniden ihaleye çıkarılan plajların giriş kapısı, otopark ve su sporları faaliyetlerinin MUÇEV Turizm Şirketi, büfe, kafeterya, şemsiye ve şezlongların ise ihaleyi kazanan özel bir firma tarafından işletileceğinin duyulması Fethiye halkını ayaklandırdı. Fethiye halkı halk, Kumburnu Plajı girişinde plajların özel şirkete ihale edilmesini protesto etti. YARIN YEŞİL SAYFA
ADRASAN AŞIRI SICAKTAN YANDI Adrasan yangınında 125 hektarlık orman alanın yangın sonucu kül olduğu belirtildi. Orman katliamının yanı sıra, büyük maddi hasar da yaratan yangın zorluklarla kontrol altına alındı. Orman Genel Müdürü İsmail Üzmez “Yangının piknikçilerden kaynaklandığını tahmin ediyoruz” dese de, işin aslının bu olmadığı ortaya çıktı. Bölgede oturanlar, yangının piknik ateşinden değil, çevreye atılan moloz ve çöp yığınları yüzünden çıktığını söyledi. Yangın yerine geldiklerinde piknikçi görmediklerini aktaran yöre sakinleri, foseptik ve çöpün yangın çıkan bölgeye döküldüğünü belirtti. Yangını ilk görenler; yangının aşırı sıcak havanın etkisi ile, dökülen
çöplerdeki kırık camlardan çıkmış olabileceğini söyledi. DÜNYA ISINIYOR ORMANLAR YANIYOR Dünya genelinde karbon salınımının artması ile kendini gösteren iklim değişikliğinin çok farklı sonuçları var. Bilinenler olarak buzulların erimesi, bitki ve hayvan örtüsünün yok olması ile sonuçlanan iklim değişikliği, Dünya’da sıcaklıkların artması sonucunu da doğuruyor. Bunun sonucu olarak da orman yangınları yaz aylarında artıyor. En ufak sebep bile orman yangınını tetikleyebilir hale geliyor. İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ=DOĞA KATLİAMI Kömür, petrol, nükleer enerji gibi doğaya zarar veren enerji türlerinin kullanımı iklim değişikliğini hızlandırıyor. Kapitalist sistemin kar hırsı nedeniyle yeşil alanlar ranta açılıyor, çevreyi korumak için gerekli denetimler yapılmıyor, özelleştirmeler artıyor, doğa dostu enerji türleri yerine şirketlere daha fazla kar getirecek doğaya zararlı türler tercih ediliyor. Tüm bunların sonucu olarak Dünya’da iklimler değişiyor. Artık sıcaklıkların daha da artacağı günler görünürken, yapılan kuraklık uyarılarına dahi kulak asılmıyor. Son dönemde iklim değişikliğinin gündeme gelmesinin ardından yaşanmaya başlanan orman yangınları, Dünya’nın giderek ısındığının en önemli göstergelerinden. Bu gidişe dur diyebilmenin yolunu aramak ise, doğaya sahip çıkmaktan geçiyor.
Ergene’de doğa katliamına son
Rant ve çıkarlar için doğa katlediliyor. Oluşan iklim değişikliği nedeniyle buzullar eriyor, Dünya ısınıyor, orman yangınları artıyor.
Antalya Adrasan’da, hava sıcaklıklarının aşırı artışına bağlı çıkan orman yangını uzun süre söndürülemedi, 125 hektar orman yok oldu.
Antalya’daki orman yangını daha başlangıç. İklim değişikliği devam ettiği sürece doğa yok olmaya devam edecek.
Sahiller halkındır
Trakya’nın can damarı olan Yıldız Dağları ve Istranca Ormanları taş ocakları ve kuvars madenleri bahanesiyle yok ediliyor. Ergene’de doğa katliamlarına dur demek için geçtiğimiz hafta Çerkezköy Belediye Meydanı’nda “Doğa Katliamına Hayır” eylemi düzenlendi. Eylemde, Çerkezköy ve Çorlu’daki sanayi tesisleri yüzünden bütün Ergene Ovası’nın kirlendiği belirtildi. Ergene nehrinde artık hiçbir canlının yaşayamadığının belirtildiği eylemde, bölgede yaşayan insanların her gün sağlık sorunlarıyla boğuştuğu ifade edildi. YARIN YEŞİL SAYFA
AKP eliyle sürdürülen özelleştirmelere, yeşil alanların yanı sıra artık sahiller de ekleniyor. Son örneklerden biri de Gümüşlük Plajı’nda yaşandı. Muğla’nın Bodrum ilçesine bağlı Gümüşlük Çayıraltı Halk Plajı’ndaki yaklaşık otuz restoran, kafe, otel ve motelin şezlong ve masalarını plaja koyması, tepki çekti. Gümüşlük Platformu “Sahiller, kıyılar bizim, işgaliyeye son” diyerek eylem yaptı. “Sahillerimizi vermiyoruz gari”, “Sahiller halkındır halkın kalacak” yazılı dövizler taşındı. Yerli ve yabancı turistler eylemcilere alkışla destek verdi.
Haftanın duyuruları 5 Temmuz Bozcaada Doğa Buluşması - Bozcaada Forumu 31 Temmuz 14.Munzur Doğa ve Kültür Festivali - Dersim 6 Ağustos Hiroşima Günü Anması 11 Ağustos 1. Akdeniz Buluşması Yaz Kampı - Mersin Akkuyu Büyükeceli
Mustafa Cevdet Arslan
02
Son dönemde özellikle hükümet eliyle sahillerin özelleştirilmesine karşı eylemlerden biri de Muğla’nın Bodrum İlçesi’ndeki Gümüşlük Plajı’nda yapıldı. Pankartlarla yürüyen halk “sahiller satılamaz” dedi.
KANUNU TANIMIYORLAR Gümüşlük Platformu adına konuşan Doğan Ünal şunları belirtti: “Kıyılar ve sahiller tüm vatandaşların kullanım hakkına sahipken özel mülkiyetler sahilleri işgal ederek halkın sahillerden yararlanmasını engellediği gibi koydukları şezlonglardan ve kumsaldan para talep ediyorlar. Kanunu tanımayanlar, kamu yetkililerinin görmezden gelmesi nedeniyle adım atacak yer kalmadığı gibi işgaller sahilleri bitirip denizlerin içine kadar girdi. Sözün bittiği yere geldik. Acil olarak 3621 sayılı Kıyı Kanunu’nun 6. maddesinin uygulanmasını ve sahillerin halka açılmasın istiyoruz.” Son dönemde sahillerde özelleştirmelere karşı eylemler de artıyor. YARIN YEŞİL SAYFA
GUNCEL
03
3 Temmuz 2014
Cumhurbaşkanı adayları belli oldu
Oylar demokrasiye
Cumhurbaşkanı adayları seçime haftalar kala netleşti. Bir tarafta hırsızlıktan katilliğe, halktan her damgayı yemiş ve gözünü başkanlığa diken Erdoğan. Bir tarafta CHP ve MHP’nin adayı, seçilmesi Erdoğan’ın kazanmasından daha vahim olmayacak Ekmeleddin İhsanoğlu. Diğer tarafta da demokrasinin adayı olarak tüm kesimleri kucaklayan Selahattin Demirtaş… güncel Elif karan
Cumhurbaşkanlığı seçimi süreci AKP’nin zaten belli adayının resmen ilan edilmesiyle başlamış oldu. Bir yılı aşkın süredir halkın büyük bir çoğunluğunun “istifasını” talep ettiği, hırsızlıktan katilliğe halkın gözünde olumsuz tüm etiketleri üzerine yapıştırmış Erdoğan, AKP’nin adayı olarak kimseyi şaşırtmadı. Geçtiğimiz günlerde “Bakarsınız ters köşe yapmışız” diyerek basına açıklama yapan Erdoğan, hiç de ters köşe yapmayan, o bilindik mağdur ve nefret dolu tutumuyla Cumhurbaşkanlığı adaylığını ilan etti. AKP’lilerin daha adaylığı dahi açıklanmadan zaferini ilan ettiği Erdoğan, partililerinin yaptığı özgüvenli konuşmaların hakkını vererek diktatörlüğünü Cumhurbaşkanı adaylığı konuşmasında da sürdürdü. Özellikle Erdoğan’ın tüm Türkiye’nin Cumhurbaşkanı olması vaadi, sırf kendisini eleştirdiği için sokak ortasında öldürülen gençleri akıllara getirdi.
retleri olmadığından seçilmesi ihtimali “Halkın iradesine saygı duymayanlaErdoğan’ın kazanmasından daha va- ra halk gerçekte nedir bu kampanhim görünmüyor. yada anlatacağız. Güneş ağarmadan otobüste cama başını yaslayan işçiyi Demirtaş, demokrasiyi onlara anlatacağız” diyen Demirtaş, vurgulayarak geliyor halkın iradesi vurgusuyla demokrasiyi Netleşen diğer bir aday Selahattin diktatör Erdoğan yüzüne çarptı. Demirtaş ise Erdoğan’ın diktatörlük yolundaki adımları karşısında, Sadece seçim değil ezilen halkların taleplerini Cumhurbaşkanlığı seçimleri aslında diktakucaklamayı başarabilen, demokratik bir aday olarak törlüğe karşı demokrasi kendini gösterdi. Gezi direseçimi şeklinde geçecek. nişinden sonra iyiden iyiye Erdoğan’ın diktatörlüğü “demokrasi” talebini yükseltemsil ettiği bilinen bir ten halkın adayı Selahatgerçek. İhsanoğlu’nun tin Demirtaş isminde ise demokratik alanda netleşiyor. Demirtaş ka-
İhsanoğlu ile Erdoğan eşitlenemez CHP ve MHP ise geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanı adaylarını açıklayan ilk taraf olmuştu. Bu ortaklığın adı Ekmeleddin İhsanoğlu olmuştu. İhsanoğlu ismi hem parti içinde hem de parti içinde türlü eleştirilerin muhatabı oldu. Siyasi olan ya da olmayan pek çok eleştiri alsa da, Erdoğan gibi eline kan bulaşmış olmadığından ya da halkın parasını sıfırlamak gibi şöh-
dar iddialı olduğu söylenemiyor. Bu sebeple demokrasiyi seçmenin yolu Demirtaş’a çıkıyor. HDP Eş Genel Başkanı Demirtaş, adaylığını açıklarken “Birlikte temsil ettiğimiz kesimlerin duruşuyla adayız” sözüyle halkı kucaklayan bir Cumhurbaşkanı olacağının sinyallerini verdi. Demirtaş’ın adaylığı, meydanlarda eylem yapma hakkının tanındığı, gençlerin ve kadınların sokak ortasında vurulmadığı, halkların ezilmediği bir Türkiye’nin oluşmasında büyük bir adım olacağa benziyor. Türkiye solunun da –aday belirleme sürecinde etkin bir rol oynayamasa da- demokrasiden yana adayını belirleyerek halkı bu aday etrafında birleşmeye davet etmesi hayatta kalabilmek için tek koşulu olacağa benziyor. Başbakanlığı süresince işçilerin, kadınların, gençlerin, yeşilin ölümünün sorumlusu olduğunu bir kez bile inkâr etmeyen, çaldığını inkâr etmeyip ortaya çıkmasına sinirlenen Erdoğan’ın adaylığını açıklarken yaptığı mağdur edebiyatı yerel seçimlerin ardından bu kez de tutmayacak gibi görünüyor. Halk demokrasi mücadelesi veren, aday olunca ismini öğrendiği değil, meydanlarda yanında olan, demokrasi yolunda beraber gaz yediği, bu yollarda TOMA’nın suyu altında birlikte ıslandığı adaya oy vermekte kararlı. Erdoğan adaylık konuşmasında yine mağduru oynasa da, ölümün, zulmün ve hırsızlığın adayı olduğunu gizleyemeyecek.
1
Ne dedi?
1994 seçim çalışmalarında kendisine iki bileziğini uzatan fakir kız çocuğunu anlatarak halk için ne kadar çektiklerini anlattı “Başbakan olduğumda yine o masum bakışlarını unutmadım.” “Yoksul olduğu için insan yerine koyulmayan adam gibi adamlar için siyaset yaptık” Belli bir kesimin değil, herkesin yaşam tarzıyla, herkesin birbirine saygı duyduğu bir Türkiye inşaa ettik. Bize yapılanı başkasına yapmadık. Hemen bu işi halka götürdük. 12. ve bundan sonraki Cumhurbaşkanı adaylarını halkın seçmesini sağladık. Bu siyasetimiz için büyük bir olaydır. Bu sadece yöntemin değişmesi değildir. Vesayetler tarihinin kapatılması demektir. Her fırsatta “en iyisini ben bilirim” dedi. İşçi ölümleri ile ilgili önergeleri dinlemedi, her gün onlarca işçi ölüyor. Kadınları dinlemedi, TCK’da kadın katillerine yeni indirim olanakları açtı. Gençlere 18’in de seçilme hakkı verilmeli dedi, 19’unda öldürdü.
2 3
4 5
1
Ne yaptı?
İnkâr etmediği telefon kayıtlarında hırsızlıkları şu sözlerle hafızalarda yer etti: “Büyük ölçüde derken sıfırladınız mı yoksa”. Bilal Erdoğan şu yanıtı verdi “Sıfırlamadık babacığım, şöyle ki, bir 30 milyon Avro gibi bir miktar daha var, eritemedik henüz.” Soma’da akrabalarını yerin altında kaybetmiş madencileri tokatladı. Toplumun yaşam biçimine ve yaşam alanlarına en son Gezi Parkı’nı yıkarak müdahale etmek istemesi üzerine milyonlar sokağa döküldü. Her fırsatta “en iyisini ben bilirim” dedi. İşçi ölümleri ile ilgili önergeleri dinlemedi, her gün onlarca işçi ölüyor. Kadınları dinlemedi, TCK’da kadın katillerine yeni indirim olanakları açtı. Gençlere 18’in de seçilme hakkı verilmeli dedi, 19’unda öldürdü. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce Ergenekon ve Balyoz davalarında yargılana tüm darbecileri salıverdi. Kendi vesayetini kurmaya çalışıyor.
2
GEncay gürsoy HALKLARIN DEMOKRATİK PARTİSİ
Eski alışkanlıklarla olmaz Eski alışkanlıklarıyla oy verirlerse tabloda bir değişiklik olmaz. Ama bunca olup bitenden sonra seçmenler ellerini vicdanlarına koyup oy kullanırlarsa Selahattin Demirtaş’ın 2. tura kalma ihtimali çok yüksek diye düşünüyorum. önder işleyen ÖZGÜRLÜK VE DAYANIŞMA PARTİSİ
Birleşik muhalefet yaratılmalı Ülkemizin büyük direnme potansiyeli geliştirilmelidir. HDP de tercihini ortak bir aday üzerinden gerçekleştirmemiştir. Siyaset oy tavrına indirgenmemeli, birleşik bir muhalefet seçeneğinin yaratılması mücadelesi geliştirilmelidir. ayşen ece kavas EMEKÇİ HAREKET PARTİSİ
Erdoğan’ın karşısında durmak Yerel seçimlerde gördüğümüz gibi bu seçimde de sandığa ciddi bir katılım olacaktır. İnsanların kriteri Erdoğan karşısında durmak olacak. Herkes bu yolun diktatörlüğe gittiğini fark ediyor ve bunu engellemenin yoluna bakacak. samut karabulut HALKEVLERİ
Her kesim farklı Çeşitli kesimler değişik şeyleri kriter alacaklar. İlerici, demokratlar değerlerine, umutlarına yanıt verecek biri olup olmadığına bakacak. Geleneksel sağ kitle ise İslami değerleri, statükonun değerlerini esas alacaktır. doğan baran ODAK DERGİSİ
Emekçiler için aday yok
Diktatörden inciler
Cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaşırken, Başkanlık sistemi de getirerek kendi diktatörlüğünü sağlama almaya çalışan Erdoğan’ın adaylığı resmiyet kazandı. 12 yıldır ülkenin Başbakanı olarak halka unutulmayacak çileler çektirmiş Erdoğan’ın diktatörlüğünü Cumhurbaşkanı olarak sürdürmek istediğini bugün resmen açıkladı. Yarın olarak Erdoğan’ın adaylık konuşması ve gerçekte yaptıklarını sizler için derledik.
Cumhurbaşkanı’nı seçerken Türkiye’de halkın neleri kriter alarak seçim yapacağını düşünüyorsunuz?
İhsanoğlu ve Erdoğan halklara hiçbir şey kazandırmaz. Demirtaş ise Kürt ulusal hareketinin sola dayattığı bir karardır. Emekçilerin çıkarlarına bir aday göremiyoruz. Türkiye solu alternatif geliştirecek şekilde birlikte davranmalı.
Erdoğan’ın seçim logosu Obama’dan “esinlenme”
AKP, Başbakan Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı seçimleri için kullanacağı logoyu tanıttı. Logo bire bir ABD Başkanı Obama’nın 2008 seçimlerinde kullandığı logo olmasa da çağrışımları ve benzerlikleri yadsınamayacak ölçüde. 30 Mart yerel seçimlerinde de, AKP seçim şarkısı olarak ‘Dombra’ müziğini izinsiz olarak kullandığı orta çıkmış ve eser sahibi seçim şarkısını dava etmişti. Logonun ABD Başkanı Obama’nın 2008 seçim kampanyalarında kullandığı logoya büyük oranda “benzerliği” dikkat çekti. Her şeyin en iyisini bildiğini söyleyen AKP, logo bulma konusunda ise bu kadar “yaratıcılığı” nasıl düşünmüş herkesi şaşkına düşürdü. AKP’nin bilgilendirmesine göre, Erdoğan logosu güneşin doğuşu, yol ve yolculuk ve Erdoğan yazısı olmak üzere üç ana unsurdan oluşuyor. GÜNCEL
mustafa elitaş ADALET VE KALKINMA PARTİSİ
En iyi temsil edeni
Halk seçim yaparken kendisini idare edeni, bir diğer şekilde kendisini siyasi olarak en iyi temsil kim ediyorsa onu seçecektir, tercihi o yönde olacaktır.
Engin altay CUMHURİYET HALK PARTİSİ
Halkın tamamını kapsayan
Kılıçdaroğlu ve Bahçeli’nin, halkın tamamını kapsayan bir cumhurbaşkanı oluşturmaya yönelik projelerinin ürünü olarak İhsanoğlu milletimizin takdirine sunulmuştur. Dış proje olduğu iddiaları komplo teorileridir. hüseyin aygün CUMHURİYET HALK PARTİSİ
Tayyip Erdoğan karşıtı
3 4
Geniş kesimlerin desteğini sağlayabilecek; emek, demokrasi, laiklik, halkların kardeşliği ve Cumhuriyet eksenli bir ortak aday ihtimali kalmadı. Ama seçmenler Tayyip Erdoğan karşısında en güçlü cephenin örülmesinden yanalar.
5
abdullatif şener TÜRKİYE PARTİSİ
4 parti daha ‘çatı’ya dahil oldu
Muhalefet çatı adayına desteğin kapsamını genişletmek için düğmeye bastı. CHP ve MHP’nin girişimiyle DSP, DYP, DP ve BTP Genel Başkanları yarın bir araya gelerek kamuoyuna İhsanoğlu’na destek deklarasyonunu yayınlama kararı aldılar. Swissotel’de planlanan buluşmaya Kemal Kılıçdaroğlu, Devlet Bahçeli, DYP Genel Başkanı Çetin Özaçıkgöz, DSP Genel Başkanı Masum Türker, DP Genel Başkanı Gültekin Uysal ve BTP Genel Başkanı Haydar Baş’ın katılması bekleniyor. Kamuoyuna siyasi partilerin liderlerinin ortak imzasıyla açıklanacak “Büyük Uzlaşma” deklarasyonunda, neden çatı adayı için “büyük uzlaşma” denildiğinin yanıtı verilecek. GÜNCEL
Tanıdığı isme verecek Halk tanıdığı bildiği isme oy verecek. Bugünkü fotoğrafa baktığımızda her gün kanallarda 8 saat görünen Başbakan var. Karşısında ise gündemde, siyasette olmayan, kamuoyu yoklaması yapsanız hiç tanınmayan bir aday var. Mustafa ünal ZAMAN GAZETESİ
Kavga yeri değil Çankaya kavga makamı değil; aksine cumhurbaşkanının görevi kavgaları sonlandırmak, anlaşmazlıkları gidermek, kurumların ahenk içinde çalışmasını sağlamak. Ona göre oy verileceğine inanıyorum.
GUNCEL
04
3 Temmuz 2014
Hakan Öztürk AKLIN YOLU
Yerel değil ülkesel siyaset
Normalde sosyalistler Kürt hareketini ne diye eleştiriyor? Türkiye’nin Kürt meselesi dışında kalan genel konularıyla yeterince ilgilenmediği yönünde eleştiriyor. Peki şu anada durum öyle mi? Bence değil. Örneğin cumhurbaşkanlığı seçimleri için kim bir çaba sarf ediyor? Kürt hareketi. Sadece bir bölgeyi esas alıyor diye eleştirilen, tek gündemle sınırlı diye eleştirilen hareket. Sosyalist sol ne yapıyor? Bıraksan hala yerellerden bahsedecek. Devlet birkaç tane muhtarlık seçimi koysa cumhurbaşkanlığı seçimleri esnasında bizim sol tamamen onla uğraşır. Sonsuza kadar onla oyalanır “yereller yereller” diye sayıklayarak. Solun seçim deyince tek uygun bulduğu şey muhtarlık seçimleri. Bu hangi yüksek felsefeye dayanıyor hala anlamış değilim. En esaslı sosyalist sol, genelden sorumlu sol, bütün sorunları kapsayan sol ne yapıyor bütün cumhurun cumhurbaşkanlığı seçimleri esnasında. Hiç. Çünkü kendileri hiççidir. Sözüm ona ya hep ya hiççidir de ondan hiççidir. Yani aslında hepsini istediği için hiççidir. Yanlış anlaşılmasın. Sol genel meseleyle ilgilenmiyor ama Kürt hareketi ilgileniyor sonuç olarak. Hatice’ye değil neticeye bakalım. Tavşan ve kaplumbağa hikayesi. Kaplumbağa büyük bir sebatla ilerleyip hareket etmeyen tavşanı geride bırakıyor.
Öcalan ve CHP’den çözüm paketine bakış HDP Grup Başkan Vekilleri Pervin Buldan, İdris Baluken ve HDP Genel Başkan Yardımcısı Sırrı Süreyya Önder’den oluşan heyet İmralı’da PKK lideri Abdullah Öcalan ile görüştü. Hükümet tarafından TBMM’ye sunulan yasa tasarısını değerlendirdiği belirtilen Öcalan’ın, bunun çözüm sürecine yasal zemin oluşturmayı hedeflediğini söylediği kaydedildi.
İstanbul HÜLYA SAY
GENİŞLETİLMİŞ HEYETLER ÜZERİNDEN... İdris Baluken, Öcalan’ın “Tek tek PKK lideri Öcalan ile görü- yasalar üzerinden çözüm arayışı doğşen HDP heyeti içerisinde yer ru değil” dediğini ve genişletilmiş alan HDP Grup Başkan Vekili İd- heyetler üzerinden sonuçlar çıkartılris Baluken, yaptıkları görüşmenin masını belirterek, “9 başlık üzerinde ayrıntılarını değerlendirdi. Baluken, bütünlüklü bir çözüm projesi ortaya Öcalan’ın Meclis’e sunulan yasa ta- çıkmasını önemsiyorum” dediğini sarısı ile ilgili olarak devletin çatış- söyledi. Yani teklifin yasalaşması için malı olduğu toplumsal kesimlerle sa- olabildiğince en geniş kesimlerle birvaşarak ve çatışarak değil, müzakere likte hareket edilmesi gerektiği açık. ederek çözmeye çalışmasını anlamlı bulduğunu söyleyerek, “Bundan “CHP SÜRECE KATKIDA BULUNMALI” sonraki süreçte ortaya çıkacak ya- Baluken, yasa tasarısına CHP’nin de sal düzenleme üzerinden ve yasalar önerileri ile katkı sağlaması gereküzerinden sürecin gitmesini önemli. tiğini belirttiğini aktardı. Baluken, Bu anlamda da bu yasa çıkmasıyla Öcalan’ın, “CHP’nin yeni dönem beraber tarihi bir rol oynayacak” de- politikası açısından da bu önemlidir. diğini söyledi. CHP’nin de bu doğrultuda Meclis’te bir pozisyon bir siyasal tutum içerisinde olmasının Türkiye’nin demokratik geleceği açısından son derece önemli” dediğini söyledi. Baluken, “Bu konuda biz de CHP’ye gerektiği zaman gerekli bilgileri aktarma durumunda olduğumuzu ifade ettik. Sayın Öcalan’da bunu önemsediğini, CHP’nin süreçte aktif bir pozisyonda bulunmasının önemli olduğunu vurguladı” diye konuştu.
* Tehlike şudur. Sol önümüzdeki birkaç turda daha eğer yerel değil ülkesel meselelerle ilgilenmezse iyice haritadan silinecek. Mevcut durumu bir hacıyatmaz durumu değildir. Hacı yatabilir. Zaten şu anda iki seksen yatıyor. Bu sefer kaçırdık bir dahaki sefer yakalarız diye bir şey yok. Sol ülkesel, ülke çapında bir meseleyle kategorik olarak ilgilenmemeyi temel alışkanlığı haline getirmiş durumda. Ülke çapında politik mesele dersen tüyleri diken diken oluyor. Yereller dersen rahatlıyor, yatışıyor. Tam bir yerel dersem çık, ülke dersem çıkma oyunu. Seçimler genel ve politik bir konu olarak her önüne geldiğinde sol bundan bir bahaneyle kaçıyor. Beğenmiyor, kulp takıyor, istemezük moduna geçiyor. Tam bir Mister No’ya dönüşüyor. Sonuç ne oluyor? Sol akım büyük, bütünsel ve kapsayıcı olma iddiasını kaybediyor. Politik olma iddiasını kaybediyor. Herhangi bir mızmızlık yapma haline sıkışıp kalıyor. * Sol sorunun bir dil sorunu olduğunu söylüyor. Bunu neden böyle söylüyor? Sorunun koskocaman bir akıl-fikir-siyaset sorunu olduğunu perdelemek için. Solun önerdiği bir akıl, bir siyasi tez yok. Yön tayini yok. Gelişi güzel gidiyoruz. Topun gelişine vuruyoruz. Bolşevikler, Geçici Hükümet’i kabul etmiyorlardı, “bütün iktidar sovyetlere” diyorlardı. Rusya’nın savaşa girmesine karşı çıkıyorlardı. Savaşa girerse yenilmesini istiyorlardı. Bunlar onların siyasal tezleriydi. Hatta bunlar ilk duyulduğunda garipsenen, hiç kabul görmeyen siyasal tezleriydi. Onların siyasetleri vardı. Yerel değil ülkesel siyasetleri. Efendim, Rusya’nın savaşa girip girmeyeceği konusu bizi aşar biz gidip Sibirya yerellerinde bostan ekelim demediler. hakanozturk17@gmail.com
Soma’daki maden işçilerine polis ablukası Manisa’nın Soma ilçesinde 13 Mayıs günü meydana gelen katliamda resmi açıklamalara göre 301 maden işçisi hayatını kaybetmişti. Üzerinden bir buçuk ay geçmesine rağmen AKP hükümeti hiçbir düzenleme yapmadı. Ankara’da aralarında Erdoğan’ın da olduğu AKP’li isimlerle görüşüldüğünü ve işçilere verilen sözlerin yerine getirilmediğini savunan işçiler, talepleri hatırlatan bir bildiri dağıtarak bölge halkıyla paylaştı. Bildiriler dağıtılırken maden işçileri polis saldırısına maruz kaldı. GÜNCEL
toplumsal kesimlerle sorunları ça- Heyeti Kurulması Hakkında Kanun tışarak, savaşarak değil, müzakere Teklifi”ni sundu. Teklifte kısaca; hüederek çözmesinin önünü açan bir kümet Kürt meselesinin çözümüne yasadır. Bu anlamda tarihi bir rol ilişkin düşünce ve önerilerini, TBMM oynamıştır. Toplumsal uzlaşmanın Başkanı’nın oluruyla Toplumsal Muönünü açacak bu yasanın yasala- tabakat Komisyonu’na iletecek, hüküşama aşamasında tüm toplumsal metin yaklaşımı Toplumsal Mutabakat kesimlerin katkı ve destek sunması Komisyonu tarafından ele alınacaktır. hükümetin de bu katkı ve destekleri Ortak Akıl Heyeti, öncelikle sivil topdikkate almasının önemini vurgula- lum kuruluşları, sendikalar ve meslek mak istiyorum” dedi. odaları ile vatandaşlarımız katkılarını Ortak Akıl Heyeti üzerinden yapacakÖCALAN’DAN 9 ÖNERİ lardır. Toplumsal Mutabakat KomisBaluken, Öcalan’ın söz konusu tasa- yonu çalışmalarını, kurulup göreve rıyı “tarihi karar” diye nitelendirdi- başlamasından itibaren 12 ay içinde ğini ifade ederek, “Öcalan, bu yasa bitirerek, hükümete iletecektir. Bu çıktıktan sonra yapılması gereken önerilerin hayata geçirilmesi bakımınçok iş olduğunu ve geç kalınmadan dan bütün siyasi partiler mutabakatın somut, hızlı adımlar atılmasını is- unsurları doğrultusunda hükümete tiyor. Kürt meselesi ve Türkiye’nin yardımcı olacaktır” demokratikleşmesi için 9 ana başmaddeleri yer lık önerdiğini dolayısıyla yasanın aldı. çıkmasıyla beraber bu 9 başlık üzerinde önemli çalışmalar olması gerektiğini düşündüğünü ifade etti. Türkiye’deki diğer halkların, inançların, kadınların, emekçi kesimlerin; bütün bunların da kendi temsiliyetini bulacağı bir demokratik müzakere heyetinin oluşturulmasının ÖCALAN: “YASA TASARISI TARİHİ BİR önemli olduğunu, bu demokratik GELİŞMEDİR” müzakere heyetinin de 9 ana başAbdullah Öcalan, bu- lık altında kendi heyetlerini gün hükümet tarafından oluşturabileceğini söyledi” Meclis’e sevk edilen açıklamasını yaptı. çözüme ilişkin çerçeve yasası için CHP’DEN ÇÖZÜM PAKETİ “Yasanın Meclis’e Hükümetin açıkladığı ve gelmesi tarihi çözüm sürecinde yeni yol bir gelişmedir” haritalarını da içeren tadedi. Öca- sarıya CHP’den jet yanıt lan “Yapılan geldi. CHP, Hükümetin düzenleme, tasarısına karşılık TBMM devletin ilk Başkanlığı’na ‘Toplumdefa çatış- sal Mutabakat Komismalı olduğu yonu ile Ortak Akıl
Erdoğan’ın bitmeyen Gezi korkusu Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türk Hava Yolları Teknik AŞ Havacılık Bakım Onarım Merkezinin açılışında yaptığı konuşmada “Toplam 3 bin 100 kişini çalışacağı bu tesisle ülkemizin havacılık tarihinde yani bir sayfa açılmış oluyor. Geçtiğimiz 12 yılda Türkiye’nin nereden geldiğinin en güzel örneklerinden biri havayollarında katedilen mesafedir. Biz havayolunu halkın yolu yapacağız dedik. 26 havaalanımız vardı şimdi 52 havaalanımız var” açıkla-
ması yaptı. Erdoğan, Gezi’nin ve 17 Aralık’ın hedeflerinin havalimanı projesinin iptali olduğunu söyleyerek “Aynısını şehir hastaneleri için yapmaya çalışıyorlar. Benim özel projemdir bu. 12 yıldır bunun hayaliyle yaşıyorum. Uydurma delillerle 4-5 yıldır temel atmaları dahi engellenmeye çalışılıyor” dedi. GÜNCEL
Darbecilerin başvurusuna ret
İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı
Hadi Salihoğlu
İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Hadi Salihoğlu, 17 Aralık soruşturmasına ilişkin “hata yapmamaya çalışıyoruz. Kimsenin hakkına girmemek için uğraşıyoruz. Yaptığımız soruşturmalarda arkamızda yuh dedirtecek tasarruflarda bulunmayacağız” dedi..Yasadışı dinlemelerin Türkiye’de önemli bir sorun olduğunu ifade eden Başsavcı Salihoğlu, “Başbakan dinlendikten sonra kim kendini güvende hissedebilir. Başbakan ve bakan dinleniyorsa dinleme mi yoksa dinlemenin içeriği mi önemli?” dedi.17 ve 25 Aralık soruşturmaları nedeniyle çok sayıda savcı ve hakimlerin yerleri değiştirilirken hükümet tarafından Cumhuriyet Başsavcılığı’na atanan Salihoğlu, yaptığı bu açıklama ile yolsuzluğu değil de yasadışı dinlemeleri ön plana çıkararak hükümeti aklayacağı sinyallerini verdi.Başbakan ve bakanların adının karıştığı yolsuzluk skandalını aklama yolunda açıklamalar yapan Başsavcı Hadi Salihoğlu bu haftaki OĞLUM BAK GİT köşemize girmeye hak kazanmıştır.
Anayasa Mahkemesi 12 Eylül davasından mahkûm olan dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ile Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya’nın hak ihlâline uğradıkları iddiasıyla yaptıkları bireysel başvuruyu reddetti. Evren ve Şahinkaya, 2013 yılı şubat ayında AYM’ye haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle bireysel başvuru yapmışlardı. Dilekçede, Evren ve Şahinkaya’nın, 12 Eylül 1980-6 Aralık 1983
arasında kanunun açıkça suç saydığı eylemlerinin bulunmadığı savunularak, TCK’nın 146’ncı maddesindeki “TBMM’yi ortadan kaldırma suçunu işledikleri” iddiasıyla açılan kamu davasının hukuken yok hükmünde olduğunun tespiti için yapılan başvurular hatırlatılmıştı. AYM Evren ve Şahinkaya’nın yargıtaydaki teymiz süreçlerinin devam ettiği ve iç hukuk yolları tüketilmediği için başvurunun reddine karar verdi. GÜNCEL
GUNCEL
05
3 Temmuz 2014
Muhafazakar demokrat AKP halkın iftarına saldırdı
Sibel Uzun
Minderde olmak zorundayız
UYANIŞ
Cumhurbaşkanı seçim süreci adayların açıklanması ile iyice ısındı. İlk kez yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimi, arkası genel seçimlerle devam edecek bir seçim süreci yaşayacağız. Üç aday etrafında şekillenen saflaşma belirgin ilerlemelerle dolu. Muhalefet adaylarıyla karakterize oluyor. Ve bu süreç adaysızlıkla değil adayla, adayın çalışmasının örgütlendiği süreçlerle şekillenebilecek. Adayı olmayanın durumu biraz minder dışında olmak şeklinde tezahür edecek. Toplumda, Cumhurbaşkanı’na karar vermenin gururu ve ciddiyeti olacak. Art arda seçim süreçleri (yerel, cumhurbaşkanlığı, genel) yaşamak demokrasiyi ilerletmek için de önemli fırsatları sunuyor. Bu vesile ile en kritik konu seçimler ve nasıl olacağı üzerine oluyor. Yerel seçimlerde sandığa katılım oranı çok yüksekti, sandıkların güvenliğini sağlamak için halkın müthiş bir tavrı vardı. Görün bakın bu seçimde aday çalışması yapacak olanlar sandıklarına daha fazla sahip çıkacak. Bu seçimin emek ve demokrasi cephesinde büyüyen direniş havasının belirgin bir katkısı olacağını öngörebiliriz. Sonumuz için çırpınacağımız seçim sürecine dalmaktan daha doğal ne olabilir? Dalmaz isek dalan halkımıza nasıl anlatabiliriz? Seçimlerde kenarda duracağını ilan edenlere ne demeli? Yerel seçimlerde, muhtarlık seçimlerinde alternatif olmayı seçenler neden Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kenara çekilirler anlamak zor. Hani Erdoğan’a başta muhtar bile olamaz demişler sonunda nelere oynuyor diye olmayacak bir sonuca mı varılıyor acaba? Memleketi yönetmeye aday olmadan önce muhtarlık zorunlu mu görülüyor acaba? *** Erdoğan’ın seçilemeyerek Başbakanlığı da kaybetmesi ihtimali insanı bu sürece otomatikman bağlıyor. Bu ihtimal onları da kıvrandırdığı için çamura yatıp hem Başbakan hem de propagandasını yapan Cumhurbaşkanı adayı göreceğimizi ilan ediyorlar. Bir süre önce vekil Başbakanlık değerlendirmesi yaparken şimdi bu noktaya geldiler. AKP’ye kalsa tek adaylık bir seçim olmalı. Seçim hiç olmamalı. Başkanlık sistemi kurulmalı derhal başa geçmeli. Zaten de diğer adaylar Erdoğan’ın gücünü bile bile neden aday oldu ki? Azılı AKP’liden ilk dakikada duyabilecekleriniz. Erdoğan da zaten partisiyle sanki seçilmiş gibi vedalaşıyor. Algı korosu yerlerini almış durumda. İlk defa Erdoğan Gezi ve faiz lobisi mağduriyetine girmeyerek herkese seslenmiş gibi yapıyor. Geriye tek mağduriyeti İsmet İnönü ve onun partisi kalıyor. Bu tanıtım karesinin herhangi bir yerinde Abdullah Gül’ün nokta kadar bile yer almaması tek adam siyaset düzeninin ta kendisi değil de nedir? Hani çok kıymetli kardeşlerdiniz? Hele hele bir seçilsin o zaman gösterecek herkese. Derhal Anayasa değişikliği ve (tek adam/diktatörlük) başkanlık sistemi. Zaten aday olacağı belli olmasına rağmen bu zamana bırakılan adaylık açıklaması da hep bu hesaplardan kaynaklanıyor. Logosunu Amerika’dan apartarak başkanlık sistemine geçişi ilan ediyor ama sonunun garanti olmadığını kendisi de biliyor. Sıkıyorsa Amerika’dan tartışma sistemini de alsın, diğer adaylarla herkesin önünde tartışma yürütsün. *** Önümüzde haftalar var. HDP’nin adayı Selahattin Demirtaş’ın oyları ve seçim çalışması tüm süreci etkileyebilir. Araştırma şirketlerinin hesaplamadığı, hesaplayamayacağı atılımlar doğabilir. Memleket yönetimi Erdoğan’a değil, tek adam sistemine değil, demokrasiye mecbur. twitter: @sibeluzun_yarin
Yargıtay Sarp Kuray’ın cezasını yeniden onadı Dev-Genç’in kurucularından Sarp Kuray’a 9. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen ömür boyu hapis cezası Yargıtay tarafından da onaylandı. Kuray, “verilen cezanın, geçmişte tutuklu kaldığı sürelerin cezasından düşmesi” talebinin reddedilmesinin İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı olduğunu belirterek AİHM’e iki ayrı başvuruda bulunmuştu. AİHM, adil yargılanmadığı gerekçesiyle Türkiye’yi 10 bin Euro “manevi tazminat” ödemeye mahkum etti. GÜNCEL
Halk saldırıya rağmen iftarını yaptı
Ramazan’ın ilk günü zenginlerin ve hükümetin lüks iftar sofralarına karşı Antikapitalist Müslümanların çağrısıyla İstiklal’de Yeryüzü Sofraları kuruldu. Ancak polisler iftarını açmak isteyen insanlara bile engel olarak belediyenin iftar sofralarına gitmelerini istedi. Vatandaşların cevabı ise netti: “Belediyenin haram lokmasını yemek istemiyoruz. Halkın sofrasında yemek yiyeceğiz”
Tutmayın küçük Tayyip’i Tünel Meydanı’na sofra kurarak iftar saatini beklemeye başlayan halka “Burada iftar yaptırmayacağım” deme cüretini gösteren Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürü Ünal Altıner’in Tayyip Erdoğan’ın izinden emin adımlarla yürüyen profilini yakından tanıyalım.
Gezi’nin yıldönümü 31 Mayıs’ta 2 çocuğu yaka paça gözaltına alırken
ları engelleyerek belediyenin iftarına gitmelerini istedi. Ancak halk beleGeçen sene Gezi direnişinin diyenin haram lokmalarını Yeryüzü hemen ardından da yine başta Sofralarına tercih etmeyince polisler Taksim olmak üzere çoğu yerde Yeryü- yiyeceklere el koydu, yere serilen sofzü Sofraları kurulmuş ve halk gösterişli raların üzerine bastı. sofralar yerine hep birlikte paylaşarak iftarlarını açmıştı. Ancak insanların Polisler hariç herkesin yüzü güldü dini değerlerine bile saygı duymayan Polisler sofranın etrafına çember oluşturpolis ekipleri iftarın açılmasına bile en- sa da iftarını yapmak isteyen vatandaşlagel olmak istedi. 31 Mayıs’ta 2 çocuğu rın kararlılığı sonucu geri çekilmek zoyaka paça gözaltına alan Beyoğlu İlçe runda kaldı. Sofralar kuruldu ve polisler Emniyet Müdürü Ünal Altıner ise yine haricinde herkesin yüzü güldü. Ezanın başroldeydi. okunmasıyla birlikte ise herkes iftarını yaptı. İftara katılım ise giderek büyüdü. Yeryüzü sofralarını haram lokmalara değişmediler Soma’dan Lice’ye... İftardan hemen önce polisler Beyoğlu Müzik dinletisinin de olduğu iftarda Tünel’de sofra kurmak için toplanan- İhsan Eliaçık tezahüratları yapıldı: güncel fatma çakır
“Burası yeryüzü halkın sofrası seviyoruz seni halkın hocası” Sofralar toplandıktan sonra “Bu daha başlangıç mücadele devam” sloganları atıldı. Gezi’den Soma’ya direnenlere selem gönderildi. Ünal Altıner destan yazmaya devam ediyor Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürü Ünal Altıner ise iftarını açmak isteyen insanları bizzat engelledi. Gezi’nin yıldönümü 31 Mayıs’ta 2 çocuğu yaka paça gözaltına alan Altıner, Şişecam işçilerinin Taksim yürüyüşünde Paşabahçe mağazasının önünde patronlara etten duvar örmüş ve Ortadoğu’ya kan kusturan IŞİD çetesinin yine aynı Taksim’de gerçekleştirdiği eyleme de eşlik etmişti.
IŞİD çetesinin aynı Taksim’de gerçekleştirdiği eyleme eşlik ederken
“Taksim’de Yeryüzü sofrasında iftarını açmak isteyen insanlara engel olurken”
Halka orantılı karşılık kurşun sıkmak mı? 22 Mayıs’ta Okmeydanı’nda katıldığı cenazede Cemevi’nin avlusunda polis kurşunuyla öldürülen Uğur Kurt soruşturmasında, İstanbul Valiliği’nin şüpheli polisler için halen soruşturma izni vermediği ortaya çıktı. Soruşturma izni verilmesi için İstanbul Valiliği’ne başvuran Savcı Hasan Yılmaz’ın, ilgili yazısında Uğur Kurt’u öldüren polisin meşru müdafaa yaptığını, polise yapılan saldırıyla orantılı karşılık verdiğini iddia etti. Adli Tıp Kurumu’nda yapılan inceleme sonrasında Kurt’u öldüren silahın bir polise ait olduğu belirlenmişti. Ancak, soruşturmayı yürüten İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın
katil polisle ilgili soruşturma başlatılması için valilikten istediği izin hâlâ çıkarılmadı. Ayrıca, soruşturma izni verilmesi için İstanbul Valiliği’ne başvuran Savcı Hasan Yılmaz’ın, ilgili yazısında “Şüpheli polisin molotof atılmasına karşılık meşru müdafaa kapsamında ve saldırıyla orantılı hareket ettiğini” savunduğu ortaya çıktı. Üstelik Savcı Yılmaz, şüpheli polis hakkında TCK’nın 81. maddesine göre müebbet hapsi gerektiren “kasten cinayet” suçundan değil TCK’nın 85. maddesindeki “taksirle adam öldürme” iddiası ve iki yıldan altı yıla kadar hapis istemiyle soruşturma yürüttü. GÜNCEL
İşte 1 Mayıs gözaltılarının suç aleti 1 Mayıs’ta polisin saldırısı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma sonucu Beşiktaş’ta gözaltına Bürosu tarafından hazırlanan idalınan 24 kişi hakkında dava açıldı. dianamede, dava delilleri arasında “Güvenlik amirinin dağılma isteğini “deniz gözlüğü, gaz maskesi, bilye, düzenleme kurulu üyelerinin yerine kırmızı boya, pamuk, soda şişesi, ingetirmemesi ve görevi yaptırmamak şaat eldiveni, yıldız yumruk flaması, için direnme” suçlaması yöneltilen duvar kalemi, makas, oksijenli bez, 24 kişi hakkında 1 yıldan 6 yıla kadar tentürdiyot, baret, sargı bezi, baret, hapis cezası istendi. sapan, düdük, ekmek bıçağı” gösteİstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı rildi. GÜNCEL
Kırmızılı kadın Erdoğan’dan şikayetçi oldu Kırmızılı Kadın Ceya Sungur’un Avukatı İlkay Bahçetepe aracılığıyla bulunduğu suç duyurusunda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yanısıra eski İçişleri Bakanı Muammer Güler, eski İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın ve İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu hakkında dava açılmasını istedi. ‘Kırmızılı Kadın’ Ceyda
Sungur’a biber gazı sıkan Polis memuru Fatih Zengin’in yargılandığı davanın 2. duruşması görüldü. İstanbul Adalet Sarayı’nda bulunan İstanbul 18. Sulh Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmaya ‘Görevi kötüye kullanma’ suçundan 1 yıldan 3 yıla kadar hapsi talep edilen tutuksuz sanık Fatih Zengin katılmazken, şikayetçi Ceyda Sungur hazır bulundu. GÜNCEL
GUNCEL
06
3 Temmuz 2014
Katil vurdu, polis korudu, kadınlar hesap sordu Akın Birdal CANSUYU
Silahlanma ve savaş Geçtiğimiz günlerde Türkiye-Almanya İnsan Hakları Derneği TÜDAY’ın 25. Kuruluş yıldönümü nedeniyle Köln’deydim. TÜDAY, İHD’nin kuruluşundan 3 yıl sonra sürgündeki arkadaşlarca kurulmuş ve İHD’ye yurtdışı kapısını açarak Türkiye halkları ile dünya halklarının buluşmasına yol açmıştır. Kuruluş yıldönümünde yaptığım konuşmayı, silahlanma ve savaş boyutunun güncel olması nedeniyle, bu yazıda özetlemek istiyorum. “İHD ve TÜDAY, soğuk savaş döneminde kurulmuş olup tüm dünya halklarının haklarına, insanların temel hak ve özgürlüklerine ulaşmasını hayal etmişlerdir. İnsan hakları ile doğrudan ilişkili olan sınıfsız, sömürüsüz bir dünyanın barış ve demokrasi ile inşa edileceğinin ayırdında olup, insan hakları mücadelesi ile birlikte yürütmüşlerdir. Soğuk savaşın bitimi ile insan hakları ve özgürlükler daha ağır küresel bir saldırı altında kalmıştır. Uluslararası ve bölgesel topluluklar işlevlerini yerine getiremez olmuş ve emperyal güçlerin etki alanına girmiş, aynı şekilde denetim mekanizmaları rollerini yerine getiremez ve caydırıcı olamaz hale gelmişlerdir. Soğuk savaş döneminde bir trilyon dolara ulaşmayan silah harcamaları, soğuk savaş sonrası birden ve hızla artış göstermiş, 1,5 trilyon dolara çıkmıştır. İsveç merkezi Stockholm’da bulunan uluslararası Barış Araştırma Enstitüsü SİPRİ’nin 2008-2012 raporlarına göre 5 yılda yüzde 162 lik artış olmuştur. En fazla silah satan 5 ülke: ABD yüzde 30, Rusya yüzde 26 ve onları da Almanya, Fransa ve Çin izlemektedir. Geçtiğimiz yıl silahlara harcanan para 1.204 milyar dolardır. Dünyada 900 milyon aç insan var ki bu sayı son bir yıl içinde 75 milyon artmış, oysa açlık sorununu çözmek için gerekli kaynak sadece 30 milyar dolardır. Küresel Silah Ticaret Antlaşması birinci yılını doldurdu. Geçtiğimiz günlerde 8 ülke daha antlaşmayı onayladı. Bu sözleşmeye taraf olan ülkeler silahların savaş suçları ve soykırımlarda kullanılmasını ve karaborsaya düşmesini engellemek için önlemler alma taahhüdü altına giriyor. Uluslararası silah ticareti dünya genelinde yıllık 70 milyar buluyor. Antlaşmanın uygulanmasında birçok sorun yaşandığına, ihlallere yol açtığına değinen Uluslararası Af Örgütü’nün raporları dikkat çekicidir. İntihar saldırılarında, insanlığa karşı işlenen soykırım suçlarında, pilava katılan beyaz tozlar ve soslara katılan kırmızı tozlar ile saldırı öncesi yapılan iğnelerin saldırganların karşısındakini insandan başka her şeye benzeten ve düşmanlığa dönüştürerek eylemler yapıldığı ileri sürülerek bunların önlenmesi istenmektedir. Ortadoğu’da kapitalist-emperyalist dünya küresel krizlerini Ortadoğu’nun enerji kaynakları, nakil hatları ve doğal zenginliklerinden giderme hevesleri, Ortadoğu’yu kan denizine dönüştürmüş, tam bir can pazarı yaratmıştır. En son IŞİD’in Rojavada’ki insanlığa karşı suçları bilinmekte. Şimdi de Irak’taki Enbar vilayetinden sonra Musul’u ele geçirmiş çocuk, kadın, yaşlı demeden sivillere karşı suçlar işleyerek ilerleyişi sürmektedir. IŞİD’i başta Türkiye, İran, Katar ve Suudi Arabistan’ın uzun süredir destekledikleri bilinmektedir. Ayrıca Ortadoğu gibi Nijerya’da da Boko Haram örgütünce kaçırılan kız öğrenciler ve kadınlar da güncel insan haklarının kanayan yarasıdır. Oysa, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin başlangıç bölümünde… insanlığın korku ve yoksulluktan arınma özgürlüğünden yararlanacağı bir dünyanın herkesin en yüksek beklentisi olduğu ilan edilmiştir. İnsanın zorbalık ve baskıya karşı son bir yol olarak ayaklanmaya başvurmak zorunda bırakılmaması için insan haklarının hukuk düzeniyle korunması vurgulanmıştır. Ne var ki, dünya şirazesinden çıkmış şiddet, savaş, açlık ve yoksulluk sarmalına girmiştir. Ancak, ezilen emekçi halkların birliği, dayanışması ve direnişi er geç bu gidişata son verecektir.”
Korumayan da suçlu
Daha öldürüldüğü gün polisi arayan, korunma hakkını, yaşama hakkını kullanmak isteyen Yasemin’in on kez bıçaklanarak öldürülüşü Eskişehirli kadınları sokağa döktü.
Kanserden değil, korunmadığı için öldürüldü AKP hükümetinin kadınlar ve çocuklara yö- Yasemin Varıcı’nın ablası Hatice nelik suçlara ilişkin sözde “iyileştirme” içeren Söylemez ise kardeşi hakkında şunlayeni yargı paketinin Cumhurbaşkanı Gül’ün de rı söyledi “Benim kardeşim kanserden imzası ile yasalaştığı günlerde Eskişehir’de koruma ölmedi. Koruması varken kocası tarafınaltında bir kadın daha göz göre göre öldürüldü. dan öldürüldü. Eğer kardeşim korunsaydı Yasemin Varıcı’nın ablası Hatice Söylemez: Kardeşim Kâğıt üstünde verilen çağrılı korumanın gereğini öldürülmezdi. Bu ülkede bu kaçıncı kadın ve diğer tüm kadınlar için adalet istiyorum. bile yapmayarak, Yasemin’in şikâyetine “evine git ölümü. Artık kadın cinayetleri dursun. Ben bir şey olmaz” diyen polis korumadı, Yasemin on de kardeşim için ve diğer kadınlar için hesap yerinden bıçaklandı. soracağım.” Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu 27 Haziran’da Eskişehir’de öldürülen Yasemin AKP kadınları değil katilleri koruyor Varıcı için Yasemin Varıcı’nın ailesiyle beraber, Platform adına açıklama yapan Platform TemEskişehir Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı İl silcisi Fatma Kurt ise valiliklere 6284 Koruma Müdürlüğü önünde bir eylem gerçekleştirdi. Yasasıyla ilgili verilen dilekçeleri hatırlatarak Platformun eylemine Yasemin Varıcı’nın hesa- “Valiliğe dilekçe vermek istediğimiz zaman bizi bını sorup mücadelesini platformla birleştiren meydandan uzaklaştırmaya çalışan polis, AKP ailesi, ÇYDD, Ka-Der ve ÖDP’li kadınlar ka- hükümeti, Valilik meydanının taşını korumaya tıldı. Yasemin ailesi Platformla mücadelelerini çalıştığı kadar kadınları korumaya çalışsaydı Yasemin Varıcı’nın ablası Sema Çuhadar: Korumayan birleştirdiklerini ortaya koydu Yasemin kardeşimiz ve daha birçok kadın karpolis de suçludur. Kardeşim için mücadele edeceğim. deşimiz öldürülmeyebilirdi. AKP hükümeti kadın cinayetleri yokmuş gibi yapmayı bıraÖldüren kadar korumayan polis de kıp bir an önce kadın katilleri için caydırıcı korumayan devlet de suçludur Yasemin Varıcı’nın ablası Sema Çuhadar kar- ağırlaştırılmış müebbet cezasını geçirmeli ve deşiyle ilgili şunları söyledi: “Bu ülkede hiçbir kadınlara etkin koruma sağlamalıdır” dedi. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı kurum kadınları korumuyor. Buradan direk Başbakan’a sesleniyorum. Sadece kardeşimi öl- İl Müdürlüğü önünde basın açıkladüren kişi değil korumayan polis de suçlu. Katili ması yapan Platform 6284 sayıteşvik eden yasalar da suçlu. Katillere ağır ceza lı Koruma Yasası’nı hatırlatarak yasasının çıkmasını istiyorum. Ben kardeşim için kadınların etkin korunması gemücadeleye başladım şimdi de kardeşim ve tüm rektiğini, korumayan polisin kadınlar için mücadeleye devam edeceğim. Kar- ceza alması gerektiğini söyPlatform temsilcisi Fatma Kurt: Kadınları korumak için ledi. deşimin hesabını soracağım.” devlet görevini yapsaydı Yasemin ölmeyebilirdi güncel Elif karan
İndirim verdirtmediler
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platfor- ayrılmak istediği kocası Mehmet Gündoğdu mu Mehtap Bülbül’ün karar duruşmasın- tarafından öldürülmüştü. Son duruşmada yedaydı. niden adli tıp raporu istendi. Mahkemede Hakim haksız tahrik indirimi İzmir’de Bayraklı Adliyesi’nde eski nişanlısı vermediğini özellikle vurguladı. Katil hükmü Serdar Biberoğlu tarafından barışmak istemediduyduğunda hakime, “Bu cezayı baskı altın- ği için öldürülen Nuray Çelik ve babası Hasan da mı veriyorsunuz yoksa vicdanen mi?” diye Çelik’in ikinci duruşması görüldü. Dava beklesordu. Bunun üzerine Platform temsilcilerinin nen adli tıp raporu nedeni ile ertelendi. GÜNCEL “Yargıtay’ın haksız tahrik indirimi ile ilgili verdiği emsal kararları” hatırlattı. Yargıtay geçtiğimiz dönemlerde ‘haksız tahrik indirimi’ alan kadın katillerinin indirimlerini bozmuştu. Mehtap Bülbül’ün katili müebbet hapis cezası aldı. Uşak’ta öldürülen Sevim Gündoğu ve İzmir’de öldürülen Nuray Çelik’in duruşmalarında da kapıda ailelerle mücadelesini birleştiren Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, mahkeme salonunda indirim için her yalana başvuran eski kocalar vardı. Sevim Gündoğdu Uşak’ta 24 Ekim 2013’te
AKP kadınlardan veto yedi Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu AKP’nin yargı paketini veto etmek için Türkiye’nin dört bir yanında sokaklara dökülmeye devam ediyor. Bursa’da 30 Haziran, İzmir’de 27 Haziran’da gerçekleşen eylemlerle, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, kadın düşmanı ‘yeni yargı paketi’ni kabul eden Meclis’e ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e rağmen veto etti. Kadın katillerine yeni indirim yolları açan paket Meclis’ten geçtikten sonra birçok ilde platfor-
mun eylemleriyle Cumhurbaşkanı’ndan önce veto edilmişti. Kadınlara polis barikatı İzmir’de gerçekleşen eylemde polis hiçbir hukuki gerekçe göstermeden, Vali’nin sözlü emriyle kadınların demokratik haklarını kullanmasını engellemeye çalıştı. Polis barikatı önünde oturma eylemlerini gerçekleştiren kadınlar, kadının adının dahi olmadığı AKP’nin yargı paketini veto ettiler. GÜNCEL
GUNCEL
07
3 Temmuz 2014
Unutmadık, aklımızda
Cem Kaptanoğlu
JENDİN
Aynı fotoğrafın yeni versiyonu mu?
Başbakan Erdoğan Cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili ilk “zirve”yi sermaye örgütleriyle 18 Haziran’da yaptı. “Zirve” sonrasında, katılan örgütler adına açıklama yapan TOBB başkanı Hisarcıklıoğlu, şu noktayı vurguladı: “İş dünyası olarak cumhurbaşkanlığı seçim sürecinin itidalli bir şekilde tamamlanacağına inanıyoruz. Böylece seçim sonucunda ülkemizde huzurun sağlanmasını arzu ediyoruz. Huzur bulalım ki iş dünyası olarak işimize odaklanalım.” Açıklama sonrası gazetecilerin soru yöneltmesine izin vermeyen iş dünyası temsilcileri, olası cumhurbaşkanı adayından özetle “itidal” ve “huzur” istediler. Sermayenin önemli örgütlerinden, Gülen Hareketi’ne yakınlığıyla bilinen TUSKON’un “zirve”ye çağırılmamış olması, iş dünyasının iç huzurunun da pek de iyi olmadığının işaretiydi. Erdoğan’ın “zirve”sinde değil ama başka zirvelerde sermaye temsilcilerinin susması imkansızdı. Örneğin, çiçeği burnunda TÜSİAD Başkanı, “Nasıl bir Cumhurbaşkanı istersiniz?” sorusunu şöyle yanıtlıyordu: “ TÜSİAD olarak bizim için önemli olan cumhurbaşkanı seçildikten sonra partiler üstü bir anlayışla, birleştirici rolünü üstlenmesidir. Bugünkü ağır kutuplaşma sürecinde gereken reformları yapmamız mümkün değil. Uzlaşmacı ve uzlaştırıcı bir kişi olmalı. Bize göre tüm adaylar saygın adaylardır. Biz cumhurbaşkanlığı seçiminin sonrasını önemsiyoruz.” Güler Sabancı’nın cumhurbaşkanı tarifi de hemen hemen aynıydı: “Ülkemiz için cumhurbaşkanlığı seçiminin birleştirici, bütünleştirici olmasını diliyorum. ‘Biz’ duygusunu kaybetmemeliyiz. Biz hepimiz, bu ülkenin insanlarıyız. Birlikte yaşamaya devam edeceğiz. Birlik, beraberlik önemli, cumhurbaşkanlığı da böyle bir makam. Bunu temsil ediyor. Seçildikten sonra partiler üstü olmalı. Birlik ve beraberliğimizi temsil etmeli. Türkiye’nin bunu başaracağına inanıyorum.” MÜSİAD genel başkanı Nail Olpak’ın açıklamalarından, TÜSİAD’ın cumhurbaşkanı tanımından farklı bir “Başkan” istediklerini anladık: “ Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinden sonra Türkiye’nin önünde bir başka önemli gündem maddesi olduğunu düşünüyoruz. Türkiye’nin mevcut parlamenter sisteminin yapısında ve kurgusunda,… kuvvetler ayrılığı sisteminin, aslında bir kuvvetler ayrılığından çok, kuvvetler kargaşası şeklinde tasarlandığını ve bu şekilde uygulanmakta olduğunu görüyor ve bundan derin üzüntü duyuyoruz.” MÜSİAD, itidal sahibi, huzur getirecek bir cumhurbaşkanından çok bazılarının huzurunu kaçıracak bir “başkan” arıyor gibi. Zaten gençliğin heyecanıyla, İzmir Genç MÜSİAD Başkanı Çiftçioğlu, Nail abisinin lafı dolandırdığı yerde, gerçekleşmesini hayal ettiği Türkiye’yi anlatıp konuşmasını şöyle sürdürmüş : “Tüm bunların gerçekleşmesi, pratikte başkanlık sistemi ile mümkün olabilir. Türkiye için artık başkanlık sisteminin zamanı gelmiştir. Bu sistem Türkiye’ye yakışır.” TÜSİAD’ın içinde hatta başında olduğu sermayedarlar, “gölge etmeyecek” bir cumhurbaşkanı isterlerken, MÜSİAD’ın başını çektiği diğer grup “en büyük başkan bizim başkan” sloganları atıyor. “İhsanoğlu, Türkiye’deki bölünmüşlüğü onaracaktır. Çatışma Kültürünü reddedecektir. Hiçbir şekilde çatışmadan yana değildir. Toplumun huzurundan yanadır. Zaten kullandığı dile baktığınızda bunu görürsünüz. Son derece sade, son derece kibar ama bilge bir kişi. Toplumun her kesimini kucaklayan bir kişi.” CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun, “Çatı adayı” Ekmel Bey’i yukarıdaki özelliklerini ön plana çıkararak tanıtması, “Nasıl bir cumhurbaşkanı?” sorusuna büyük burjuvazinin temsilcileriyle aynı yanıtı verdiğini gösteriyor. Ancak, Ekmel Bey “proje”sinin Erdoğan’la yarışabilecek bir kitle desteğini yakalayabilmesi için, Ekmel Bey’in “İtidal” ve “huzur” vaat eden “uzlaştırıcı”, “birleştirici”, “kucaklayıcı”, “partiler üstü”, özelliklerine, “Kendimi İslam dünyasının meselelerine adadım” sözleriyle vurgulanan dindar kişiliğinin de eklenmesi gerekiyordu. Fakat bu son özelliğin yani adanmış Sünni dindar bir kimliğin, CHP tabanında sindirilmesinin zor olacağı açıktı. Aleviler “Bize can olmak istiyorsan Sivas’a gel Madımak’ı ziyaret et” dediler. Kürtler ise Ekmel Bey’in, 10. Cumhurbaşkanı Necdet Sezer’i çağrıştıran kıpırtısız, donuk, rötuşlanmış profilinde, çok çektikleri eski vesayet rejiminin gölgesini görüyorlar. Kürt halkının sevip desteklediği iki liderininin Apo ve Erdoğan’ın yanına Ekmel Bey’i koyunca, Kürtlerin arzusunun Ekmel Bey projesini nasıl aştığı açıkça görülüyor. Eski rejimin yaslı muktedirleri, bürokratik oligarşinin “kılıç artıkları” için ise “İslam’ın meseleleri” önemsiz hatta onlar için İslam başlı başına çözülmesi gereken bir mesele olduğu için, Ekmel Bey’in adaylığını “mesele” yaptılar. CHP içinde Çatı adayın tetiklediği bu “mesele”, umarız CHP’nin, ulusalcı, neo-faşist yanıyla yüzleşip hesaplaşmasının yolunu açar. “Ekmel Bey projesi”nin CHP ve Türkiye için daha hayırlı bir başka sonucunun olacağını öngörmek ise şimdilik çok zor. “Biz cumhurbaşkanlığı seçiminin sonrasını önemsiyoruz” diyenlere, yukarıdaki fotoğrafın seçim sonrasının habercisi olduğu söylenebilir. Güncel sınıfsal dengeler, aranan “uzlaştırıcı”, “birleştirici” cumhurbaşkanını seçtirmeyi pek mümkün kılmıyor. Ufukta görünen, öfkeden “terleyen”, “tutmayın beni” diye bağıran bir cumhurbaşkanı ve onu tutan, terini silerek, “itidal” ve “huzur” telkin eden “uzlaştırıcı” bir başbakan. Bu ikiliye hatırlatılması gereken, terli ve öfkeli bir halkı “tutmanın” birbirini tutmaya hiç benzemediği gerçeği.
Sivas’ta yakan zihniyet Gezi’de vurdu
Sivas Madımak Oteli’nde 33 kişinin diri diri yakılarak öldürülmesinin 21.yıldönümü. Bugün, Sivas Katliamı davasının zamanaşımıyla düşürülmesine “Hayırlı olsun” diyen Tayyip Erdoğan, o günkü gerici ve faşist zihniyeti sürdürüyor. Sivas’ta insanlar yakıldı, Gezi Direnişi’de insanlar gaz kapsülleriyle, polis kurşunuyla katledildi. güncel ceday avcı
33 kişinin yakılarak öldürüldüğü Sivas Katliamı’nın üzerinden 21 yıl geçti. Aralarında yazar, şair ve sanatçıların da bulunduğu yüzlerce kişi 21 yıl önce Sivas’a Pir Sultan Abdal Şenlikleri’ne katılmak için gitmişti. Pir Sultan Abdal Şenlikleri’nin hazırlıkları devam ederken 2 Temmuz günü kışkırtılarak toplanan binlerce gerici bir araya geldi. Madımak Oteli’ne yürüyen gerici ve faşist kalabalık, taşladıkları oteli daha sonra ateşe verdi. Devlet faşistleri halkın üzerine saldı Saatler geçmesine rağmen, kalabalığa nedense hiçbir müdahale edilemedi, oteldekiler kurtarılamadı. 2 Temmuz 1993‘te on binlerce gerici Madımak Oteli’nde kalan aydınları devletin kolluk güçlerinin gözleri ve canlı yayın kameralarının önünde yüzlerini gizleme ihtiyacı bile duymadan diri diri yaktılar.
rarıyla Sivas katliamı davası, 19 yıl sonra zamanaşımı nedeniyle düşürüldü. Sivas Katliamı’nda insanların yanarak öldürüldüğü insanlık suçu, zamanaşımıyla birlikte cezasız bırakılmış oldu. Başbakan Tayyip Erdoğan ise zaman aşımı kararına utanmadan “Hayırlı olsun” dedi.
Sivas Katliamı davasını düşüren AKP hükümeti, gerici ve faşist zihniyetini Gezi Direnişi’nde polisi halka saldırtmasıyla göstermiş oldu.
Sivas 21 yıldır yanıyor Sivas’taki zihniyeti devam ettiren AKP hükümeti döneminde Gerici zihniyeti AKP Roboski’de, Reyhanlı’da, Lice’de, sürdürüyor Sivas’ta gericiler, Gezi’de Soma’daki katliamlar eklendi. Sivas Katliamı’nın ardından in- polisler saldırdı Sivas Katliamı’nı unutmadığını sanları diri diri yakan gerici ve İnsanlar, Sivas Katliamı’nda diri söyleyen halk, her 2 Temmuz’da faşist zihniyet AKP hükümeti diri yakılırken, AKP hükümeti Madımak Oteli’nde hayatını tarafından sürdürüldü. AKP döneminde Gezi Direnişi’nde kaybedenler için anma düzenhükümeti döneminde görülen gaz kapsülleriyle, polis silahın- liyor, katillerden ve zihniyetin davada mahkeme heyetinin ka- dan çıkan kurşunlarla öldürüldü. devamcılarından hesap soruyor.
O gün Metin Altıok, Behçet Aysan, Hasret Gültekin ve nicesi Madımak Oteli’ndeydi.
Gezi Direnişi yargılanamaz Gezi Direnişi sırasında 11 Haziran 2013’te SDP binasında gözaltına alınan toplam 36 kişinin yargılandığı davanın ilk duruşması İstanbul 2 Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Hazırlanan iddianamede direnişçiler “Devrimci Karargah üyesi olmak”, “Örgüt propagandası yapmak”, “Tehlikeli madde bulundurmak ve temin etmek” iddiasıyla 3 yıl ile 58 yıl arasında hapis cezası ile yargılanıyor. Duruşma başlamadan Çağlayan Adliyesi önünde yapılan basın açıklamasında SDP
Genel Başkanı, “AKP’nin demokrasisi şanlı Gezi direnişini yargılayamaz” dedi. Yargılanan SDP üyesi Gezi direnişçilerine destek olan EHP Genel Başkanı Sibel Uzun, “Gezi direnişi yargılanamaz, yargılanması gerekenler katillerdir. Devrimcileri yıldırmaya çalışmaktan vazgeçin, devrimciler asla yılmayacaktır” açıklaması yaptı. Dava sonunda SDP üyesi Gezi direnişçilerinin adli kontrolleri ve yurt dışı yasakları kalktı. Mahkeme 24 Şubat, 09:30’a ertelendi. GÜNCEL
Korumayan polis kadın cinayeti işledi
Ankara’da kendisini rahatsız eden polis memurunu, karakola şikâyete gelen kadın, karakol önünde aynı polis tarafından kurşun yağmuruna tutuldu. Genç kadının şikayette bulunduğu karakolda görevli polislerden birisi de kadını vuran şahsı vurarak etkisiz hale getirdi. Çıkan çatışmada, genç kadın ve kız kardeşi ile saldırgan polis hayatını kaybetti. Şengül Ö. isimli bir kadın, polis memuru Bircan T.’yi karakola şikayet etti. Şikayetin ardından buradan ayrılan genç kadın iş yerine döndü. Bir süre sonra şikâyet ettiği şahsın kendisini rahatsız etmesi üzerine genç kadın, aracıyla karakolun yolunu tuttu. Kadını takip edip karakolun bulunduğu sokağa
gelen Bircan T., araçtan inerek silahını çekti. Bircan T., Şengül Ö., çocuğu ve ablası Nuray A.’nın bulunduğu 06 ZSY 52 plakalı araca kurşun yağdırdı. Bunun üzerine karakolda görevli polis şahsa silahla karşılık verdi. Nuray A. bulunduğu araçta, Bircan T. ve Şengül Ö. ise kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti. Kadınların yararlandığı ve mücadele ederek kazandığı koruma kanununa göre polislerin bir görevi de tehdit altında olan kadınları korumak. Kadınları korumakla görevli olan polis, kadını korumak yerine karakol önünde öldürüyor. Karakol önünde yaşanan kadın cinayetine yakınlarda onlarca polis olmasına rağmen engel olunmuyor. GÜNCEL
Katil’e katil demek 7 bin TL
Gezi Direnişi’nde vurulan, günlerce hastanede direndikten sonra yaşamını yitiren Berkin Elvan’ı anmak için 12 Mart’ta Bursa’nın Mudanya İlçesi Mütareke Meydanı’nın yürüyüş düzenlendi. Yürüyüşe katılan 28 kişi hakkında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret ettikleri iddiasıyla ile Mudanya Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından dava açıldı. Mudanya 2’nci Sulh Ceza Mahkemesi’nde görülen, 28 tutuksuz sanıklı davanın ikinci duruşmasında karar açıklandı. Duruşmada, 6 avukatın savunduğu direnişçiler, ‘yürüyüşe katıldıklarını fakat hakaret içeren slogan atmadıklarını’ söyledi. Mahkeme gençlerden her birine 7 bin 80 lira adli para cezası verdi. Mahkeme, 25 kişi hakkında hükmün açıklanmasını geri bırakırken, 3 kişi ise benzer bir eylemden daha önce ceza aldıkları için 7 bin 80 lirayı ödeyecekler. GÜNCEL
EMEK
08
3 Temmuz 2014
Gülsüm Kav
ANA FiKiR
“Feminizm herkes İçindir” Bizim memlekette, insanlık onuruyla ilgili bir sorunu çözüme kavuşturmak güçtür. Devlet, bu devlettir; toplumun bir acısını çözmeye değil, kapatmaya çalışır önce. Alışkanlığı budur. Bu bütün imkânları elinde bulunduran; en büyük baskı aygıtına bir şey yaptırabilmek, sorun her ne ise onun çözümünde en ufak bir adım attırabilmek için, çok uzun süre, çok sayıda insanın, çok sayıda tekrar ve sabırla mücadele etmesi gerekir. Hatta şiirdeki gibi olur çoğu kez; “”Ah ne yazık! Ne yazık ki ona… Dörtnal giden atların köpüklü boynuna bir daha yatmayacak… Beyaz orduların ardında kılıç oynatmayacak” olur. Yani mücadele eden insanlar; “rüzgâr kanatlı kızıl atlılar” hayatını da kaybeder. En sonunda, sorunun devam ediyor oluşu ve bu insanların çözüm için kendini ortaya koyuşu ile gerçekte çok yavaş hareket eden esas özne; toplum meseleye el atar. Kelimelere değil “meselelere” kendinizi adarsanız eğer, toplum sizi mutlaka duyar, mutlaka karşılık verir. Evet, biz de meseleleri çözmek güçtür ama elbette imkânsız değildir. Ama bir dakika, bu da öyle hemen olmaz. Esas çözücü kuvvet toplum devreye girdiğinde, zor da kalan devlet, yeni bir devir başlatır. Şimdi de, bir süre önce sesine kulak vermediği insanlara yaptığı muameleyi, topluma yapmayı dener. Sorunu hala görmez, duymaz, üstlenmez, gidebildiği kadar gitmeye çalışır böyle. Duymamazlığa gelir. Ama artık bu sefer onun da işi zordur. Hiçbir yerde, hiçbir milyonlarca insan “kandırılamaz”. Ama çözüm de cepte değildir. Devletin zayıf düştüğü bu anda bastırmak gerekir. Görev yine bu mesele için ilk yola çıkanlara ve mücadele edenlere düşer. İlk gelen, sonradan katılan, o yoldan giden, bu yöntemle devam eden, hangi görüşten olursa olsun, bu sorunu gündemine almış ne kadar siyaset, kurum, kişi varsa, birlikte ses çıkarmasını sağlamak, güçleri birleştirmek zorunlu evresidir bu. “Kim olursan ol, yine gel” evresidir. Sonuç almak, sadece buna bağlıdır ve gerçekten bu meseleye kendini adayanlar, bunu bilir, bunun için uğraşır. İşte kadın kurtuluş mücadelesinin başlıca konusu olan, kadınların hayatının kurtuluşu için de aynen bu evredeyiz. Kadın cinayetleri devam ediyor ve artık bunu örtmek mümkün değil. Ancak buna rağmen devlet kılını kıpırdatmıyor. Ülke gündemi de çok yoğun, bu konuda iradi bir şey yapamıyoruz. Ama devletin bilinçli bir uyutma politikası var ve buna karşı iradi çok şey yapabiliriz. Bu politika, kadın cinayetleri görünürlük kazanıp bir mücadele hattı oturduktan sonra, devletin bunu kontrol edilebilir bir seviyede tutma, bu arada cinayetleri de normalleştirme; önlenemez gösterme gayretidir. Dikkat ederseniz hükümet kaynakları hep aynı başlıkla haber verir: “yine kadın cinayeti”, “yasaya rağmen önlenemiyor”. Toplum buna alışsın, evet bir mücadelesi de olsun ama rutin devam etsin, alan memnun, satan memnun böylece alışıp yaşayalım istedikleri için böyle söylüyorlar. İşte şimdi bu evrede; ya alışacağız ya da mücadeleyi güçlerimizi birleştirerek başka bir seviyeye taşıyacağız. Biz böyle sonuç vermeyen mücadeleyi neyleyelim? Ne kadın cinayetlerine ne de mücadelenin bu seviyesine alışamayız. Şimdi topyekûn birlikte yüklenirsek, bizimle bu seviyede anlaşma yapmaya çalışan devleti zor durumda bırakabilir ve sonuç alabiliriz. Yapabileceğimiz çok şey var ve bunun çok işaretleri de var. Her kesimden ses geliyor; Umut Vakfı rapor hazırlıyor, şiddetle mücadele eden dindarlar Cuma Hutbesi hazırlıyor, Yargı paketi için çok sayıda kadın kurumu harekete geçiyor. Bunlar imkânlarımızdır. Her siyaset, her kurum kendi yapabileceğini, kendi bildiği yoldan devam ettirir ama mutlaka birleşerek, eylem birlikleri ile yapmamız gerekenler var. “Feminizm herkes içindir” sadece bir kitap adı değildir. O, geniş tanımıyla kadınların eşit haklara kavuşması için mücadeledir ve gerçekten tüm kadınlar için geçerlidir. Bu da tüm kadın toplumuna seslenebilmeyi, müttefikleri olan bir siyaset yapabilmeyi gerektirir. Kadın düşmanlığına karşı en geniş müttefikler ile sonuç alabildiğimiz bir siyaset yapabilir isek, kadın cinayetlerini durdurabiliriz. Bunun sonucunda bizim topraklarımızda da feminizm toplumsallaşabilir. En önemlisi, kadınlar hayatta kalır ve birlikte devletin bizi sıkıştırmak istediği seviyeden değil, böyle bir seviyeden mücadeleye devam deriz. gulsumkav@gmail.com
AKP Grevi Erteledi Kristal-İş ‘Devam’ dedi
20 Haziran günü Toplu İş Sözleşmeleri konusunda anlaşma sağlanamaması üzerine greve çıkan Kristal-İş sendikasına bağlı işçiler haklarının gasp edilmesine karşı bütün anayasal haklarını kullanacaklarını belirtip, AKP’nin aldığı bu karara şaşırmadıklarını söylediler. İşçiler kararın iptali için Danıştay’a başvuracak. emek Gamze Abay
AKP hükümeti hukuksuz ve 12 Eylül döneminden kalma görevini sürdürüyor ve işçilerin en temel hakkı olan grev hakkını dahi gasp ediyor.Bakanlar Kurulu kararında “Türkiye Şişe ve Cam Fabrikaları Anonim Şirketine bağlı işyerlerinde Kristal-İş Sendikası tarafından uygulanmakta olan grevin, genel sağlığı ve millî güvenliği bozucu nitelikte görüldüğünden 60 gün süreyle ertelenmesi; 18/10/2012 tarihli ve 6356 sayılı Kanunun 63 üncü maddesine göre, Bakanlar Kurulu’nca 25/6/2014 tarihinde kararlaştırılmıştır” ifadelerine yer verildi. Genel Sağlık ve Milli Güvenlik Nedir? AKP hükümeti ve grev kırıcılarının bu kadar üstünde durduğu genel sağlık ve milli güvenlik aslında sermaye ve devlet arasındaki dostluğa işçilerin dur demesidir. Burada asıl olan Soma’da ne kadar işçi sağlığı ve milli güvenlik düşündülerse Kristalİş sendikasının grevinde de aynen o kadar düşündüler.Bir çay bardağından milli güvenlik sorunu çıkartan hükümete millet kimdir ve kimlerden oluşur diye de sormak gerekli.
İllerde Eş Zamanlı Eylem Yapıldı AKP hükümetinin aldığı bu karara karşı Şişecam işçileri bulundukları illerde eş zamanlı eyleme çıktı.İşçiler AKP hükümetini uyaran dövizler açtı ve ”Hükümet istifa”sloganları atarak tepkilerini dile getirdi. Şişecam işçilerinin Mersin’de AKP binasına yürümek istemesine ise polis izin vermedi ve ardından biber gazı ile saldırdı. Saldırıdan sonra
barikatı aşan işçiler AKP ilçe binası önünde açıklama gerçekleştirdiler. Şimdi Ne Olacak? Kristal-İş Sendikası daha önce neden greve çıktıklarını ve şimdi ise ne yapacakları konusunda açıklama yayınladılar.İşçiler son derece haklı taleplerini sonuna kadar götüreceklerini ve AKP’nin bu keyfi ve gayrimeşru kararı karşısında Danıştay’a yürütmeyi
durdurma ve iptal davası açacaklarını ve başta ILO olmak üzere bütün uluslararası zeminde bu hukuksuzluğu anlatacakalarını,Türkiye’de grev hakkının kaldırılmasına karşı girişimlerde bulunacaklarını yazılı bir açıklama ile belirttiler.Şişecam işçileri 27.06 tarihi itibariyle 16:00 vardiyasında işe başlayacak ancak Danıştay yürütmeyi durdurma kararı verirse greve devam edeceklerini bildirdiler.
Karar bizi yıldıramaz mücadeleye devam AKP, Şişecam işçilerinin grevini 60 gün erteledi, Şişecam işçilerinin haklarını almak için başlattığı grevde, grev kırıcılığa soyundu. Yarın Haber olarak, Kristal-İş Başkanı Bilal Çetintaş’a, Kristal-İş Lüleburgaz Şube Başkanı HüseyinSeren’e ve Paşabahçe Kırklareli Fabrikası İşyeri Baş Temsilcisi Selim Çallı’ya AKP’nin aldığı kararı ve yapacaklarını sorduk. Paşabahçe Kırklareli Fabrikası İşyeri Baş Temsilcisi Selim Çanlı Tepkimizi göstermeye devam edeceğiz Çok fazla yoruma gerek yok, biz bunu daha öncede yaşadık. Milli güvenliği, genel sağlığı bozuyoruz gerekçesiyle daha önce de ertelendi. Yine aynı şeyi yaşadık. Şu an için işe dönmemek gibi bir yetkimiz yok elimizde. Bakanlar Kurulu’nun verdiği karar üzerine şu an için yapabileceğimiz bir şey yok. Saat 16.00 itibariyle, vardiyalı çalışıyor arkadaşlarımız, vardiyası 16.0024.00 olanlar işlerine başlayacaklar. İşlerini devam ettirecekler, biz de gidip
orada bir bildirimiz var, o bildirimizi paylaşacağız arkadaşlarla. İşimize başlayacağız ama dediğim gibi eğer ‘tekrar grevinize çıkabilirsiniz, devam edebilirsiniz’ gibi bir yazı geldikten sonra kaldığımız yerden devam edeceğiz aynı kararlılıkla. Kristal-İş Lüleburgaz Şube Başkanı Hüseyin Seren Bakanlar Kurulu sermayenin yanında durdu Yasal hakkımız olarak verdiğimiz kararı, nasıl bir şekilde bir gecede sermayeyle birlik olup geri alabiliyor buna cevap bulamıyorum. Karar çok şiddetli bir şekilde tüm işçi sınıfnı kırıyor
Selim Çanlı
Hüseyin Seren
ve kırmaya da devam edecek. Anayasal hakkımızdı, bugüne kadar hiçbir şekilde yasadışı, hiçbir yerde herhangi bir taşkınlık, hiçbir hukuk dışı hareket yapmadık. Bütün her şey lehimizeydi, tüm işçi sınıfı yanımızdaydı. Yasa gereği de olsa, ertelenmiş bir grev de olsa bugün saat 16.00’da fabrikalarımız, bizim fabrikamız biz onları bırakmıyoruz ve saat 16.00’da işbaşı vardiyası gelen gidecek. 16.00’da işbaşı yapıyoruz zaten. Kristal-İş Genel Başkanı Bilal Çetintaş Haklı mücadelemizde kararlıyız Bu kararı yorumlamak ya da bu
Bilal Çetintaş
kararı anlamak mümkün değil. 2003’te de aynısı yapıldı sonra cam üretiminin, çünkü biz cam üretiyoruz, biz bardak üretiyoruz, biz şişe üretiyoruz.İşçilerimiz zorunlu olarak 16.00’da iş başı yapacaklar. Ama dediğim gibi biz hem yasal mücadelemizi hem de demokratik tepkilerimizi koymaya devam edeceğiz. Bu daha burada bitmedi, zaten bitmesi mümkün değil. Çok haklı bir grevimizi haksız yere ertelediler ve resmen grev kırıcılığı maiyetinde oldu. Bunu biz anlayamıyoruz ki işçi nasıl anlasın. Ama anlatacağız bunu.
PTT Mobbinge hayır dedi
Dev-Sağlık İş’e Ankara’da saldırı
DİSK/Dev Sağlık-İş Sendikası, Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülen ve taşeron çalışmayı yaygınlaştıran Torba Yasa Tasarısı’nı protesto için Meclis önünde basın açıklaması yaptı. ‘‘Toplu sözleşme hakkımızı istiyoruz’’ pankartı açan grup adına konuşan DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu, 12 bin taşeron işçinin sendika üyeliğinin yok sayıldığını, taşeron işçilere haklarını
verme vaadiyle getirilen torba yasada anlamlı yeni bir hak olmadığını belirtti.Yapılan açıklamada “Taşeron şirketlerinin,SGK’nın ve bakanlık bürokratlarının sendika,toplu sözleşme,grev hakkımızı birlikte gasp etmelerine izin vermeyiz”denildi. Açıklama sonrası çadır kurmak isteyen aralarında DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu’nun da bulunduğu 25 Disk üyesi polisler tarafından gözaltına alındı. EMEK
İstanbul, Bahçelievler PTT kargo dağıtım merkezinde çalışan işçilere ve PTT Merkez Müdürlüğü’nde çalışan memurlara yönelik artan iş yoğunluğu ve mobbing uygulamaları, DİSK Nakliyatİş sendikasının düzenlediği basın açıklamasıyla protesto edildi. Yapılan basın açıklamasında konuşma yapan sendika Genel Başkanı Ali Rıza Küçükosmanoğlu, işyerindeki taşeron işçilerin ve memur emekçilerin uğradığı bas-
kıları ve artan sömürüyü kabul etmediklerini,PTT yöneticilerinin baskı yaptığını ve bu yaptıklarının yasal olarak da suç olduğunu belirtti ve Küçükosmanoğlu, yöneticileri uyararak “Hiçbir kimsenin çalışanların kişiliğine yönelik baskı yapamayacağını, performansa yönelik baskı yapamayacağını, hiç kimsenin gücü oranından fazlasına çalıştırılamayacağı ve bir kaç işçinin yapacağı işin bir işçiye yaptırılamayacağı” konusuna dikkat çekti. EMEK
EMEK
09 Bu ölümler hep “fıtrat” mı?
İşçi ölümleri dur durak bilmiyor. Geçtiğimiz hafta içinde de neredeyse her gün işçiler hayatlarını kaybetti. Bazı günlerde birden fazla ölümlü kaza meydana geldi. Tabiiki her zaman olduğu gibi işveren ihmali, yetersiz iş güvenliği ve taşeron sistemi en başta gelen sebeplerdi. 1800’lü yılların vahşi kapitalizm koşullarını yaşamaya devam ediyoruz.
3 Temmuz 2014
Adalet Bakanlığı inşaatında çalışan işçilerin işgali sonuç verdi
Sahipsiz-Sen pes etme
elektrik akımına kapılarak can verdi Karabük Belediyesi’nde taşeron firma işçisi olan, yıllık izninde bir inşaat firmasında çalışan 48 yaşındaki İsa Göktürk, beton dökerken, vincin elektrik tellerine temas etmesi sonucu akıma kapılarak öldü. [23 Haziran, Pazartesi] iskeleden düşerek öldü Trabzon’da inşaat halindeki binanın 5. katında çalışan Yusuf Öztürk, dengesini kaybederek iskeleden düştü. Ağır yaralanan Öztürk hastaneye kaldırıldı, fakat müdahalelere rağmen kurtarılamadı. [23 Haziran, Pazartesi] işçi iki kamyon arasında sıkıştı İzmir’de gemi söküm bölgesinde çalışan Osman Okkay (27), bir kamyonun kasasını boyarken freni boşalan başka bir kamyon boyadığı kamyona çarptı. İki kamyon arasına sıkışan işçi hayatını kaybetti. [25 Haziran, Çarşamba] kum yıkama havuzunda boğuldu Erzincan’da belediyeye ait Beton-Asfalt Yıkama Tesisi’nde çalışan işçi Ahmet Çıldıran (37) kum yıkama havuzunun su pompasındaki arızayı gidermeye çalışırken düştüğü havuzda boğularak öldü. [25 Haziran, Çarşamba] asansör boşluğuna düşerek öldü Tuzla Deri Sanayi’de faaliyet yürüten Topaloğlu Mobilya’da bir işçi asansör boşluğuna düştü. 24 yaşında olduğu öğrenilen genç işçi düştüğü yerde hayatını kaybetti. [25 Haziran, Çarşamba] inşaatın en üst katından düştü Kırklareli’de bir inşaatın en üst katında mantolama işi yapan Turan Çiçek (46) kalasları söktüğü esnada inşaattan düştü. Hastaneye kaldırılan işçi yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı. [26 Haziran, Perşembe] Barajda çalışan genç işçi öldü Erzurum’da Oltu Ayvalı Barajı’nda çalışan 22 yaşındaki Sercan Ergün hortum çekmek isterken 150 metre yükseklikteki baraj gövdesinden düştü. Genç işçinin olay yerinde hayatını kaybettiği belirlendi. [26 Haziran, Perşembe] manisa’da 1 mühendis 2 işçi Manisa’da su arıtma deposuna motor bakımı için giren mühendis Muhammet Nur Belen ile onu kurtarmak için peşinden giden işçiler İbrahim Dursun ve Satılmış Mercan düştükleri havuzda can verdi. [26 Haziran, Perşembe] Kaynak ustası gazdan zehirlendi Mersin’den Balıkesir’in Bandırma ilçesine fabrika inşaatında çalışmak için giden kaynak ustası Zekeriya Karabak (22), yeni fabrikanın boru hattına kaynak yaptığı esnada sızan argon gazından zehirlendi. [27 Haziran, Cuma] iki ayağı kopan işçi hayatını kaybetti İşçi Rıdvan Sevinç (41) çalıştığı bakkaliye ürünleri satan firmanın kamyoneti Bursa’da yaklaşık 20 metre sürüklendikten sonra yan yatınca, otoban bariyerlerinin 2 ayağını kesmesi sonucu hayatını kaybetti. [28 Haziran, Cumartesi] Plastik fabrikasında, patlamada öldü Esenyurt’ta sanayi sitesinde bulunan bir plastik fabrikasında patlama meydana geldi. Patlamada, işçi Mahmut Yılmaz hayatını kaybederken 6 işçi de yaralandı. Yangında mahsur kalan diğer işçiler kurtarıldı. [28 Haziran, Cumartesi] taş ocağındaki göçükte 2 işçi ölümü Sultangazi’de bulunan bir taş ocağında toprak kayması sonucu meydana gelen göçükte, zeminde bulunan bir iş makinesi ile kepçe devrildi. İşçiler Erdem Çelikmen ve Süleyman Akay hayatını kaybetti. [29 Haziran, Pazar] vincin altında kaldı Gemlikte özel bir limanda bulunan vinç direğinin kopması sonucu altında kalarak ağır yaralanan Bülent Han, kaldırıldığı Gemlik Devlet Hastanesi’nde yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı. [30 Haziran, Pazartesi]
Adalet Bakanlığı Ek Binası inşaatında çalışan ve 4 aydır maaşlarını alamadıkları için direnen işçiler haklarını alabilmek için açlık grevine başlamıştı. “Adalet Bakanlığında adalet arıyoruz” diyerek bakanlıkta işgal eylemi ve açlık grevi gerçekleştiren işçiler sonunda mücadelelerini kazandı. İşçilerin maaşları verilmeye başlandı. emek İLKER ERASLAN
Suntalardan yaptıkları pankartların üstüne “Adalet Bakanlığı’nda adalet arıyoruz, Çalış çalış çalış paralar nerede?” gibi sloganlar yazıp, altına Sahipsiz-Sen yazan işçiler, buldukları bu imzayla aslında bir kaç yere birden zekice bir gönderme de yapıyorlardı. Sendika ekini kullanarak, görevlerini yapmayan sendikaların, özellikle inşaat sektöründe, ağır koşullar altında ve ölümle burun buruna çalışan işçileri yalnız ve sahipsiz bıraktıklarını ilan ediyorlardı. Aynı zamanda bu hem Gezi direnişinin politik etkisinin ve dilinin işçi sınıfında da hayat bulduğunu gösteriyor, hem de bazen orta sınıf karakteri fazla parlatılan “orantısız zeka” söyleminin sadece gençlere ve hizmet sektöründe çalışan “üniversite bitirmiş” insanlara özgü bir şey olmadığını gösteriyordu. Evet, burada ve son günlerde artan eylemlerde görüldüğü üzere işçi
sınıfı kabuklarını kırıyor ve sesini yükseltiyor. Ve tabiiki, işçi kardeşlerimizin ince serzenişi haklı olsa da, “sahipsiz” değiller ve pek yakında bu topraklarda güçlü bir geleneğe sahip olan sınıf hareketi tarih sahnesinde daha çok yer alacak gibi görünüyor. direndiler ve kazandılar Adalet Bakanlığı Ek Binası inşaatında çalışan işçiler 3-4 aydır maaşlarını alamıyordu. Dile getirdikleri tek sorun bu değildi; yok sayılabilecek kadar yetersiz iş güvenliği başta olmak üzere, taşeron altında taşeron şeklinde, kalfa üzerinden muhatap oldukları firmalardan şikayetçiydiler. Önce iş bıraktılar, sonra bulundukları Adalet Bakanlığı inşaatını işgal ettiler. Elekrikleri, suları kestiler; inşaatta buldukları malzemelerden, suntalardan pankartlar hazırlayıp binaya astılar. En sonunda ise eylemlerini açlık grevine başlayarak sürdürdüler. Eylemleri ses getirince aradaki taşeronların değil, en üstte-
ki ana yüklenici firmanın müdürü İstanbul’dan Ankara’ya gelmek ve işçilerle görüşmek zorunda kaldı. İşçiler eylem sürecinde bir provokasyon da atlattı. Ana firmada çalışan ve emekli polis olduğu öğrenilen bir kişi, silah çekerek eyleme destek için gelenleri engellemeye çalıştı. Fakat işçiler bu girişimi de
boşa düşürdü. Buna benzer sorunlu aşamalarda Avukat Evin Konuk da işçilerin başvurabildiği bir bir hukukçu olarak yanlarında yer aldı. İki gün süren direnişleriyle işçiler sonuna kadar haklı mücadelelerini kazanımla sonuçlandırdı. İşçilerin talepleri kabul edildi, ödemeler yapılmaya başlandı.
“Adalet Bakanlığında adalet arıyoruz” diyen işçiler açlık grevine başlamıştı
Kütahya’da Soma ve Mihalıççık madenlerinde can veren işçilerin aileleri anlatıyor:
“Devlet görevini yerine getirsin” Taşerona ve İşçi Ölümlerine Son Platfomu temsilcileri Soma Katliamında 29 yaşında hayatını kaybeden maden işçisi Yahya Aybak ve yine 2 sene önce Eskişehir’in Miyalıççık ilçesinde maden ocağında meydana gelen göçük sonucu hayatını kaybeden Ramazan Karaca’nın aileleriyle bir araya geldiler. Mevlide katılan temsilciler daha sonra işçilerin aileleri ile görüştü. Görüşmede; birlik olunması gerektiği, 301 işçinin katilinin İsmail Adalı olduğu, cezaların yetersiz olduğu gibi konulara değinildi. BEN DAHA ÖNCE 1 YIL SOMA’DA ÇALIŞTIM 25 sene maden işçisi olarak çalışan Yahya Aybak’ın babası Hüseyin Aybak, Soma’ya madende çalışmak için gittiklerini söyledi. “Ben 1 yıl çalıştım bize uzak olduğu için ve çalışma şartları çok zor olduğu için ayrıldım. Madenin ana yolu çok dardı, iki kişi geçemezdi. Yaşam odaları çok dardı. Revirde bir ağrı kesici bile yoktu.”
Biz maden ocağına geldiğimizde çok fazla duman vardı, neredeyse dışarıdakiler zehirlenecekti. Boğazlarımız yandı. Oğlumu bulmak için 200 tane cenazeye baktım. Hepsi aynı şekilde can vermişti. Şirket yetkililerinden hiç kimse gelmedi. Devlet yetkilileri geldi. Hiçbir bilgi vermediler, sadece taziye ziyaretinde bulundular. Bir tek Soma Kaymakamı’ndan yardım aldık. Bunun dışında hiçbir yardım almadık. Sürekli yardım toplanıyor ancak bize gelen bir şey yok” dedi.
DEVLETİMİZ GÖREVİ NEYSE YAPSIN Herkesin çok öfkeli olduğunu söyleyen abi Ramazan Aybak, “Maden ocağının olduğu yer mahşer yeri gibiydi. Kibrit çaksan alev alacak haldeydi. Biz de dahil herkes çok öfkeliydi. 2. gün Enerji Bakanı Taner Yıldız geldiğinde hiç cenaze çıkartmadılar. Taner Yıldız gittikten sonra cenazeleri çıkarttılar. Devletimiz gereği neyse yapsın. Annemin , babamın gelirleri şu anda hiç yok. Üstünü örtmeye çalışıyorlar. Bugün benim abim öldü, yarın bir başkasının başına gelebilir. Sadece bir günlük kazançlarıyla yaşam odaları yapılabilirlerdi” dedi.
301 İŞÇİNİN KATİLİ İSMAİL ADALI’DIR “Dava açıldı, duruşma 16 Eylül’de olacak. Ben bir kişi- EKMEK PARASI İÇİN GİTTİLER, den şikayetçiyim, o da İsmail AMA HEPSİNİN MEZARI OLDU Adalı’dır. 301 işçinin katili İs- Anne Nazlı Aybak “İşçiler çıkmak mail Adalı’dır. Biz onu müdür için çok çabalamışlar, ancak girip bilirdik ama işçi alımına, işçi çıkışına, nereden ayak ve baca başlayacığına, hepsine İsmail Adalı bakıyordu. Yani bütün sorumluluk ondadır. Ama duyduk ki imza yetkisi bile yokmuş. Diğer ailelerin de hepsi mağdur. HakSOMA KAYMAKAMI’NDAN BAŞKA larını arasınlar. Herkesin hakkı HİÇBİR YARDIM ALMADIK neyse hakkını versinler. Bizim Hiçbir yardımın gelmediğini canımız yandı, bizden sonrakisöyleyen baba Hüseyin Aybak lerin canı yanmasın.” şeklinde “13 Mayıs’ta patlama gerçekleşti. konuştu.
işinizi yapın demişler. Herkes eş olarak, ana olarak haklarını arasın. Ben kendim madene girmesini bilsem, kendim girer sırtımda çıkartırdım. Ben çocuklarımı yokluklarla, emekle büyüttüm. Ekmek parası için gittiler, ama hepsinin mezarı oldu. ADALET YERİNİ BULSUN 2012 yılında Eskişehir Miyalıççık ilçesinde maden göçüğü sonucu 4 işçi hayatını kaybetmişti. 4 işçiden biri olan Ramazan Karaca’nın ailesi de “Emniyet almadan kömür çıkarttıkları için 4 kişi hayatını kaybetti. Mahkeme bitti, biz hiç tazminat falan almadık. 6 ay ile 2 sene arasında değişen hapis cezaları çıktı. Tazminat hakkı kazandık, ama alamadık. Bu cezalar yetersiz. Sonuna kadar hakkımızı arayacağız. Herkes hakkı neyse alsın. Adalet yerini bulsun” dedi.
EMEK
10
3 Temmuz 2014
Ramak kala “Yüksek gerilimden son anda kurtuldum” Van’da çalışıyordolmuştu.Seydum. Kış ayınyarımı bir türlü da yağmurlu bir çıkartamadım. günde işe gittikÇıkartmak için ten sonra seyyarçektiğimde paları yere serdim. noyla birlikte Akşama doğru geldi ve tam yeMustafa Yıldız re düşerken paseyyarları toplarken hepsi birbirine do- noyu yakaladım. Kendim lanmıştı. Bir panodan 5-6 suya girdim ama panoyu tane binaya elektrik verili- son anda kurtardım. Eğer yordu. Bu yüzden seyyarla- suya çok az da olsa değrımız birbirine dolanmıştı. seydi, çok yüksek gerilim Benim seyyarımı çekmem hattına kapılarak elektrik gerekiyordu ama altı beton çarpacaktı beni. Son anda dolu çukurda kalmış ve su kurtardım.
Bor madenleri taşerona emanet
Maden Mühendisleri Odası, 2 milyon ton yıllık bor kimyasalları üretimi ile dünya rezervlerinin yarısına sahip olan Türkiye’deki bor işletmelerinin taşeronlaştırmayla piyasaya peşkeş çekildiğini açıkladı. Dünyadaki bor rezervlerinin %72’sine sahip olan ve geçen yıl ihracat şampiyonu olan bor madeni işletmelerinde gizli özelleştirme devam ediyor. Dünya bor pazarının %45-50’sine sahip olan Eti Maden İşletmeleri, İstanbul ve İzmir Lojistik Müdürlüklerinin faaliyetlerini sona erdirecek. İzmir ve İstanbul limanlarındaki bor ihracatı, taşerona devredilecek. emek
Torun Center’da göstermelik iş güvenliği 19 yaşında hayatını geçindirmek ve okumak için çalıştığı inşaatta yüksekten düşerek ölen Erdoğan Polat’ın çalıştığı yer olan Mecidiyeköy de Torun Center Projesi’ndeki işçilerle, iş güvenliği ve çalışma koşullarını değerlendirdik. İşçiler taşeron düzeninde çalışma koşullarının zorluğundan ve iş güvenliğinin yetersizliğinden bahsettiler. Emek osman erdem
Bu hafta Mecidiyeköy’de ki Torun Center Projesi’nin inşaatında çalışan işçilerden Serhat Kadir, Mehmet Yıldız, Mustafa Yıldız ve Mecnur Yiğit ile hangi şartlarda çalıştıklarını ve iş güvenliğinin yeterince alınıp alınmadığını değerlendirdik. İş güvenliği ile ilgili konuşmadan önce gözümüze çarpan ilk şey; kaldıkları koğuşun yağmurdan dolayı su dolmuş olması ve tüm elektrik prizlerinin yerde korunaksız olmasıydı. İşçiler özellikle yataklarını prizlerden daha uzağa çekmişlerdi ve içeri dolan suyu elektrikli kısımlardan dikkatle temizliyorlardı. İşçiler en çok iş güvenlikçilerinin baret, ayakkabı gibi kullandıkları malzemeler dışında hiçbir şey ile ilgilenmemelerinden şikayetçiydi.
Serhat Kadir
Mustafa Yıldız
İSKİ işçisi kıdem hakkı için eylemde
İSKİ’de taşeron firmaya bağlı olarak çalışan işçiler kıdem tazminatlarının ödenmemesi üzerine taşeron firmanın ofisinin bulunduğu Perpa İş Merkezi önünde açıklama yaptı. Okmeydanı’nda bulunan taşeron firmasına bağlı olarak çalışan işçiler firmaya giderek yetkililerle görüştü. Yetkililerin paralarını vermek yerine, o paralarla başka yatırımlar yaptıklarını ifade ettiler. 2,5 aydır çalışanların maaşları vermeyerek taşeronun emek sömürüsü yaptığını ifade eden işçiler asıl sorumlunun İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve İSKİ Genel Müdürlüğü olduğunu ifade ettiler. emek
hijyen denetimlerinin de yapılmasını istediklerini söylediler.
rılarak çalışmak zorunda bırakılıyor. Çünkü işçiler hem tazminatlarının hem de hukuki Ortak sorun taşeron sistemi olmayan yollarla içeride tutulan İşçiler tüm bu zor koşulların paralarının işverene kalmasını temel nedenini taşeron sistemi istemedikleri için zor koşullarda olarak açıkladılar. İş yerinden çalışmaya katlanıyor. Türkiye’de kolay çıkamamalarının nedenifarklı yerlerde de çalışan ni kıdem ve ihbar tazminatı işçiler aynı sorunlagibi haklarını alamayarı taşeron çalışılan cak olmalarından kayher yerde karşılaşnaklandığını söylediler. tıklarını, hüküİşçiler taşeron firmalar metin ve patrontarafından borçlandıların taşeronu kaldırmadıkları sürece işyerlerinde sorunların devam edeceğini ifade ettiler.
19 yaşındaki Erdoğan Polat dershane parasını çıkarmak için bu inşaatta çalışırken öldü.
Torun Center işçileri:
9500 işçi Irak’ı terketti
Irak’taki şiddetli çatışmalar nedeniyle işçiler Türkiye’ye geri dönüyor. Irak’ta faaliyet gösteren Türk firmalarında çalışan 9 bin 500 işçi, Bağdat, Basra ve Necef ile İran ve Ürdün’deki havalimanlarını kullanarak Türkiye’ye döndü. Irak’ta Kalan 500 işçinin, en mağdur durumdakiler olduğu öğrenildi. Irak’ta kalan işçiler, çalışma vizesi ve pasaport süreleri dolduğu için Irak’tan çıkamıyor. İşçilerin bir kısmı vize ihlali nedeniyle hapiste tutuluyor. Türk taşeron firmalarından alacakları olan bazı Iraklı şirketler, işçileri ve pasaportlarını rehin alıyor. emek
Hijyensiz koşullarda çalışılıyor İşçilerle konuştuğumuz çalışma koşulları ve iş güvenliği denetimiyle ilgili ortak sorun ise hijyensiz koşullarda çalışıyor olmalarıydı. Evlerinden kilometrelerce uzağa gelip çalışmak zorunda kalan işçiler sağlıksız koşullarda banyo yapmak zorunda bırakılıyor. Kaldıkları koğuşların hemen çıkışında tuvaletler vardı ve hijyen durumu hiç iyi değildi. İşçiler sağlıklı koşullarda çalışmaları, yemek yemeleri için gerekli
İnşaatda iş güvenliği sizce yeterli mi ? Bununla ilgili gereken önlemler ve eğitimler uygulanıyor mu? Serhat Kadir: İş güvenliği ile ilgili, iş güvenliğinin yeterli derecede işçilere anlatıldığını düşünmüyorum. İşçilerin tam olarak bilgilendirildiğini düşünmüyorum. İş güvenlikçiler genellikle baretle, iş ayakkabısına bakıyorlar, onun dışındaki zaafiyetlere dokunmuyorlar fazla. Mehmet Yıldız: İş güvenliğinin daha sıkı olmasını istiyorum. Güvenlikçinin gelip baretime, yeleğime, ayakkabıma bakmak yerine, her şeyimize bakmasını, kontrol etmesini istiyorum. Yemekhane, tuvalet, yatma yeri herşeyi kontrol etmesini istiyorum. Bu konuda iş güvenlikçi sadece kendi yükünü üstünden kaldırmak istiyor. Bunun için de gelip benim baretsiz bir fotoğrafımı çekiyor, ceza yazmasa bile benim başıma bir şey geldiğinde o fotoğrafı gösteriyor ben bu kişiyi uyarmıştım diye. Böylece benim mesuliyetimi üzerinden kaldırıyor. Mustafa Yıldız: İş güvenliğiyle ilgili malzemeler hakkında bilgi verilmiyor. Ya da malzemenin nasıl kullanılacağı, çapı ya da gücü konularıyla ilgili hiçbir bilgi verilmiyor. Pek çok konuda iş zaafiyetini aşan konular vardır. Mesela iskele konusunda. İskelelerimiz bağımsızdır. Üstüne çıkıp çalıştığımızda tutunacak bir yerimiz yok. Buna değinmeyip sadece barete değiniyorlar. Barete de kendi çıkarı için değiniyorlar. Başka bir iş güvenlikçisinin
“Taşeron düzeni istemiyoruz” Torun Center Projesi inşaatında çalışan işçilere iş yerindeki alınması gereken iş güvenliği önlemleri ve uygulanması gereken tedbirlerle ilgili düşüncelerini sorduk. 19 yaşında okul masrafları için çalışan Erdoğan Polat’ın ölümünün ardından gerçekleşen gelişmeleri ve çalışma koşulları ile ilgili neler istediklerini anlatan işçilerin sorularımıza cevaplarını yayınlıyoruz. gelip söylediği şey; “paranıza yazık olmasın, ceza yemeyin’’ Açıkça söylüyorum eksikler çok. Burada biri düşse yaralı olarak çıkma ihtimali bile olsa o ihtimali de öldürüyorlar. Burada çalışan 700 kişi var. 700 kişi için en azından bir ambulans getirtilebilir buraya, beklettirilebilir. Bunu başka çalıştığım yerlerde görmüştüm. Buradaki kişilere sorsan, çoğu kişi daha spiral kullanmasını bilmiyor. Kaynağın nasıl zarar veren bişey olduğunu bilmiyor. Kullandığı malzemenin ona verebileceği zararlardan haberi yok. İş güvenliği konusu sadece sözde kalıyor. Erdoğan Polat’ın ölümünün ardından iş güvenliği ile ilgili herhangi bir değişim oldu mu? Serhat Kadir: Erdoğan Polat’ın ölümünden sonra bütün işçileri toplayarak bir konuşma yaptılar. Konuşmadan da biz pek bir ders çıkaramadık açıkcası çünkü detaylı bir şekilde olay anlatılmadı olayın nasıl olduğuyla ilgili. Suçun nerede olduğu, işçi mi işveren mi, emniyet kemeri mi yoktu gibi sorularla ilgili herhangi bir bilgi verilmedi. Sadece işçinin iş alanına resmi olmayan yollardan yani kartsız girdiği söylendi. Bizce işin üstünü örtbas ettiler, işçilere pek yansıtmadılar. Aileside gariban bir aile olduğu için üstünü kapattılar. Firma açıklama yapmadı. İş güvenliği şefimiz vardı o işi bıraktı. Mecnur Yiğit: Erdoğan Polat’tan sonra bu tarz kazalara birkaç kez rastladık. Bir kere 12. kattan 2. kattaki bir işçinin üstüne
bir boru düştü ve baretine geldi.O anda iş güvenlikçiler bir müdahele yaptı ancak bence proje mühendisi sürekli bizim başımızda durmalı. Ben onu suçluyorum gelip hergün benim başımda durmalı görevi odur çünkü. Sadece projeyi çıkartmak değildir. İş güvenlikçilerin o gün kaza geçiren o kişi için 5 tane oksijen tüpü getirmesi ise iyi bir durumdu bence. Demek ki herkesin güvenliği için birşeyler yapma şansları vardır. Yukarı tarafta çalıştığım yerdeki seyyarımı söktüler ve bu böyle olmaz dediler. Bazen gelip kontrol de ediyorlar. Bina içerisinde çalıştığımız yerlerin etrafı çok güvenli değil. Güvenlik için yapılan korkuluklar bir tane düşen demir çubuğu engelleyemez. Çalışma koşullarınızı nasıl değerlendiriyorsunuz ? Mecnur Yiğit: Aşağı kısımlarda da yaşadığımız yerlerde hijyen hiç yok. Taşeron çalışmayı istemiyoruz, ana firmaya bağlı çalışmak isterim ben. En azından hakımız verilmediği zaman işi bırakıp gidebilirsin. 20 kişi bir koğuşta yatmak istemiyoruz. Lavabolarımız temiz değil. Yapmıyorlarsa da bence bizim üzerinde durmamız lazım yapmaları için. Yemek meselesinde de bizim şantiye şefi ve taşerona karşı yemekhaneye gittik yemeklerden dolayı şikayetçi olduğumuz için. O günden sonra biraz iyileştirildi. Bu da bizim sayemizde olan bir gerçektir. Mesela burada bizim mescidimiz yok. Mehmet Yıldız: Ramazan ayında böyle muhafazakar bir devletten bir mescidi bekliyorduk
Mehmet Yıldız
Mecnur Yiğit açıkçası. Böyle büyük bir projede bunu da bir eksik olarak görüyorum ben. Sahurlarda da yemeklerimiz iyi değil. Hep aynı yemekler ama aslında çalışanlar olarak proteini, vitamini bol yiyecekler yememiz gerekir. Sadece inananların yanı sıra sosyalleşebileceğimiz bir gazinomuz, kantinimiz de yok. Bunca çalışanın olduğu yerde çamaşırhane de olmalıydı. Mustafa Yıldız: Buraya ilk geldiğimde arkadaşlardan temiz çarşaf, battaniye istedim bana gülerek karşılık verdiler burada temiz battaniye, çarşaf ne arar diye. Tuvaletlerin yetersizliği ile ilgili de kimse bir şey yapmıyor. Bu 4 aydır biz aynı çarşaf, battaniye ile uyuyorsak denetimde bir sorun var demektir. Yemekhanede üstümüze su damladığında iş güvenlikçilere anlattığımız halde tamam diyip geçiyorsa bu denetimlerde sorun vardır. Gittiğimiz heryerde bunlarla karşılaşıyoruz aslında. Bu denetimi yapacaklar, bu sağlık bakanı, çalışma bakanı nerede ? Söylüyorlar, kriterleri anlatıyorlar, Avrupa’dan bahsediyorlar ama sadece sözde kalıyor. Uygulamada hiçbiri gerçekleşmiyor. Gittiğimiz her işyerinde ben bu tarz bir sorundan dolayı ayrılıyorsam, ya da çıkartılıyorsam bu denetimler nerede? Türkiye’deki bu taşeron sistemi bütün işçileri eziyor. Taşeron sistemi yüzünden hiçbir yerde iş bulamadık. Bize söylenen taşeronun varsa işe gelirsin yoksa gelemezsin. Zam istediğimizde taşeron ile ara firmanın elemanı konuşuyor biz hiçbir şey bilmiyoruz. Bu yüzden taşeron sistemini biz istemiyoruz.
EKONOMI
11
3 Temmuz 2014
Turkcell’e milyar dolar, esnafa sıfır
2008’de dünya neden krize girdi?
Cinnetlik kredi düzeni
Kredi konusu son günlerde iki farklı uç noktada karşımıza çıktı. Bir yanda milyar dolarlık kredi ile hisse almak için uğraşan Turkcell ve Ülker, diğer yanda işyerini kurtarmak ve ailesini geçindirebilmek için başvurduğu cüzzi kredi miktarı sürekli reddedildiği için cinnet getirip baltayla banka basan esnaf. Kredi konusunu birkaç yönden irdeleyelim...
11 Eylül saldırısı ABD’yi derinden yaralamıştı, Amerikalılar korku ve mutsuzluk içerisindeydi. Bu saldırının Amerikan toplumunda yarattığı derin travmayı biraz giderebilmek için hükümet ekonomik bir rahatlama yaratmak istedi. Bunu sağlamak için kredilerde ve özellikle de mortgage denilen ev kredilerinde kolaylık sağlandı. Herkes bir imzayla ev sahibi olacaktı. Ve milyonlarca imza atıldı. Bankalar peynir ekmek gibi kredi dağıttı. Özellikle de dar gelirli insanların yaşadığı varoşlarda bankalar herkesi ev sahibi yaptı. Tabii evleri aslında bankalar almış oluyordu. İmzayı atanlar ise 10 sene, 20 sene boyunca taksitlerini ödeyecekti ve tapuları alabileceklerdi. Sonra bankalar ellerindeki imzalı kağıtları başka finans kuruluşlarına satmaya başladı. 100 bin dolarlık ipotekli evin kağıdını 120 bin dolara sattılar. O kağıdı alanlar da 150 bine başkasına sattı, o da 200 bine daha büyük bir resmi tefeciye sattı. Suyun üstündeki köpük gittikçe arttı. Bir süre sonra bu dar gelirli aileler taksitleri ödeyememeye ve kredi anlaşmaları patlamaya başladı. Finans devlerinin ellerinde 200 binlik bir imzalı kağıt, ama karşılığında 100 binlik ev vardı. Aniden ülke çapında krediler ardarda patlayınca emlak fiyatları da düştü ve kağıdın teminatı olan evin değeri 50 bine düştü. Ellerinde 150 binlik köpük ve 50 binlik alıcısı olmayan evlerle kalan finans devleri domino taşları gibi devrilmeye başladı.
ekonomi İLKER ERASLAN
Bu hafta kredi konusuyla ilgili çarpıcı bir olaya şahit olduk. İzmir’de balıkçılık yapan bir esnaf, kötü giden işlerini toparlamak için bir bankaya defalarca kredi başvurusunda bulunmuş ve reddedilmişti. Bu sefer yine reddedilmesi üzerine ailesiyle birlikte, elinde balta ve bıçakla banka şubesini bastı, camları kırdı, müşterileri rehin aldı. Gözaltına alınmadan önce deste deste paraları “İşte sizin sevdiğiniz, taptığınız para” diye bağırarak etrafa saçtı. Yine bu haftalarda çok konuşulan ekonomi gündemlerinden birisi Turkcell ile ilgiliydi. Turkcell firmanın iki yabancı ortağından biri olan Rus Altimo şirketinden, aralarındaki davadan dolayı, bir kısım hisseyi geri almak zorundaydı. Borsa değeri açısından Türkiye’nin üçüncü büyük şirketi olan Turkcell resmen bir dram yaşıyordu. İmdadına ise Ülker grubu firması Gözde Girişim yetişecekti. Lazım olan tam tamına 1,6 milyar dolarlık parayı bulmaya çalışıyorlardı Turkcell için. Fakat gel gör ki Gözde Girişim’de de para yoktu aslında. Onlar da
ERDOĞAN SANAYİYİ BORCA BATIRDI Ekonomide günü kurtarma mantığı, üretimden uzaklaşıp hizmet ve inşaat sektörüne yoğunlaşma ve ucuz döviz ile ülke dışından borçlanmaya teşvik etmeyle, sanayi tam anlamıyla bir borç Tekrar söyleyelim: 1,6 Milyar Dolar. Bu Türki- batağına sürüklendi. Dövizle alınan krediler cari ye’nin 2002’den bu yana IMF’ye yaptığı orta- açığı, yani dışarıya borçlanmayı şişirdikçe şişirdi. lama yıllık ödeme kadar büyük bir para. Ve bu Üstüne politik başarısızlık ve onun zirvesi 17 krediyi vermek için bankalar ayaklarına geli- Aralık yolsuzluk skandalı eklenince, fırlayan doyor. Oysa esnaf gerçekten hayati olarak ihtiyaç larla borçlar katlandı. Sonuç itibariyle en büyük duyduğu ufak bir kredi için bankanın kapısını firmalar gelirinin yarısını kredi borçlarına harcar aşındırıyor ve yüzüne bile bakılmıyor. Balıkçı hale geldi. Erdoğan’ın kumarı elinde patlamak E.D.’nin yaptığı eylemin doğruluğunu, siyasi üzere. görüşünü vb. bir kenara bırakalım, hepimiz zaten az çok kredi veya kredi kartı konusunda DÜNYA KRİZİNİ BAŞLATAN DA KREDİ DÜZENİ bankalarla muhatap olmanın nasıl çilelerle dolu Dünya ekonomisi 2008’den bu yana büolduğunu biliyoruz. Peki bir yandan Türkiye’nin yük bir krizin içinde debelenip duruyor. en büyük 500 firmasının Erdoğan gelişmiş ülkelerdeki krizin geçici kaynaklarının yarısı krediyken, hareketlerinden faydalanarak, krizin bizi yani sistem neredeyse krediyle dönüyorken, bir teğet geçtiğini anlatıp dursa da, aslında yandan baltayla banka bastıran bu cinnetlik kre- gelen fırtınayı görüyor ve tek umudu seçimden önce yakalanmamak. di düzeni nasıl bir şey? bankadan kredi çekip, Turkcell’e taksitle borç vereceklerdi. Şirket yetkilisi bu süreçte yapılan röportajlarda “bankalar bize geliyor” diye özellikle altını çiziyordu. İlginç dimi?
Erdoğan’ın Rus ruleti: Kredi, dolar, cari açık
Dünya çapındaki krizden ilk etapta finans sektörü (borsa vb.) çok gelişkin olmadığı için fazla etkilenmeyen Türkiye, batıdan kaçan “sıcak paralar” için, yani döviz için cazip bir sığınak olmuştu. Küçük Erdoğan buna çok sevindi tabii ve bütün oyunu buna göre kurmak istedi. Hep “kriz teğet geçti” propagandası yaptı, ekonominin iyliğinden politik ve şahsi olarak avantaj sağladı. Dövizcikler bollaştıkça ucuzladı. Ekonomi dehası Erdoğan da üreticileri ucuz dövizle dışardan kredi çekmeye, yani batı ülkelerinin bankalarına borçlanmaya teşvik etti. Aynı zamanda sanayiyi, üretimi zayıflattı, inşaat sektörünü ve özelleştirmelerle eğitim, sağlık vb. hizmet sektörünü güçlendirdi. Fakat ekonomi aslında iyi değildi. Dışardan borçlandıkça cari açık artıyordu, yani yabancı bankalara milyarlarca dolar borç birikiyordu. Gezi, 17 Aralık ve FED’in toparlanması rüyadan kan ter içinde uyandırdı. Dolar fırladı, döviz endeksli dış borçlar bir anda katlandı. Şimdi üretim gücü zayıflamış, kazandığı paranın yarısını kredi taksidine yatıran, dolayısıyla karları çok düşmüş bir sanayiyle başbaşa ekonomi dehası Erdoğan. Krizi zor bela erteleyerek yerel seçimileri atlattı, cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce krize yakalanmamak için de sabah akşam dua ediyor.
Borsada TOP 20 Borsa İstanbul’un piyasa değeri açısından ilk 20 şirketi:
GARANTI BANKASI AKBANK TURKCELL KOC HOLDING IS BANKASI (C) TURK TELEKOM ENKA INSAAT SABANCI HOLDING YAPI VE KREDI BANK. T. HALK BANKASI ANADOLU EFES BIM MAGAZALAR COCA COLA ICECEK EREGLI DEMIR CELIK TUPRAS VAKIFLAR BANKASI EMLAK KONUT GMYO FORD OTOSAN TURK HAVA YOLLARI FINANSBANK
35 Milyar TL 31.3 Milyar TL 29 Milyar TL 26.1 Milyar TL 25.8 Milyar TL 21.5 Milyar TL 20.5 Milyar TL 20.3 Milyar TL 19.9 Milyar TL 19.8 Milyar TL 15.3 Milyar TL 14.8 Milyar TL 13.6 Milyar TL 12.8 Milyar TL 12.5 Milyar TL 12.4 Milyar TL 10 Milyar TL 9.2 Milyar TL 9.05 Milyar TL 9.04 Milyar TL
Nedir?
Mortgage
Morgage [Mortgeyc diye okunur] denilince Türkçe anlam karşılığı olarak ipotekli satış, rehinli satış diye düşünebiliriz. Yaygın kullanımı açısından “ev kredisi” şeklinde de kullanabiliriz. Aslında Mortgage bilmediğiniz bir şey değildir. Bankaya gidersiniz, ev almak istediğinizi söylersiniz, banka gider evi inceler, sonra sizi inceler, maaşınıza, gelirinize, giderinize bakar. Eğer uygun görürse size ev için gereken parayı borç verir (büyük kısmını). Siz evi alırsınız, ama ev ipoteklidir, yani tapusu bankadadır. Kredi anlaşmanıza göre 15-20 yıl taksit ödersiniz. Taksitler bittiğinde ev sizin olur, tapuyu alırsınız. Fakat taksitleri belli bir süre yatıramazsanız, bankanın eve el koyma hakkı vardır. 2008 öncesi Türkiye’de fazla yaygın olmadığı için Mortgage krizi fazla etkilememiştir.
Gelirin yarısı borca gidiyor İstanbul Sanayi Odası’nın 46 yıldır açıkladığı Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu araştırmasının ortaya serdiği rakamlar sanayinin borç batağına saplandığını açığa çıkardı. Özkaynakların oranı son 10 yılın en düşük seviyesine inmiş. Yani dev şirketler batılı bankaların veresiye defteri sayesinde ayakta duruyor ve kazandıkları paranın yarısı borca gidiyor. Özkaynak oranı yüzde 55’ten yüzde 43’e gerilerken, 2007’de yüzde 7,2 olan kârlılık oranı 2013’te yüzde 4,9’a düşmüş.
Marks olsa ne derdi? Ben kitaplarımı yazdığım dönem finans sektörü, kredi ve bankacılık sistemi fazla gelişmemişti. İmalata dayalı vahşi kapitalizmin çocukluk yıllarıydı. Her ne kadar kapitalizmin borsaya, rakamlara, kağıtlara dayalı bu kumara benzeyen sektörünü de incelemiş ve tahminlerde bulumuş olsam da, açıkçası bu kadar şuursuzlaşacağını, sermaye sahiplerinin kendini kaybedip hiç bir karşılığı olmayan kağıt parçalarıyla Dünya ekonomisi üzerinde böyle çocukça oyunlar oyna-
yacaklarını ben bile hayal edemezdim. Emin olun sayın okurlarım, yaşıyor olsaydım ve 70’lerden bu yana borsalarda kağıt parçalarıyla oynanan kumarın boyutunu görseydim, çalışmalarımı yaptığım İngiliz kütüphaneleri yolduğum sakallarımla dolardı. Kitaplarımda bahsettiğim zorunlu eğilimleri nedeniyle krizden kaçamayan kapitalizmin, sığınmak için böyle sabun köpüğünden kaleler yaratmaya çalışması, sonra yıkılınca içinde boğulması ne kadar gülünç ve ne kadar acınası.
Karl Marks (1818-1883) kapitalizmin işleyişini en ince detaylarına kadar deşifre etmiş, yaşayacağı krizleri öngörmüştür.
EGITIM
Rektör yardımcısı öğrenciye kafa attı
Giresun üniversitesi rektörüne eleştirel soru sorduğu için rektör yardımcısından dayak yedi. Şikayette bulundu. Olay ile ilgili titiz bir soruşturma yürüten savcılık, şüpheliler iddiaları reddetse de mağdurun yaşadığını iddia ettiği olayı doğrulayan tanık beyanları, doktor raporları doğrultusunda dava açtı. Savcılık, her iki öğretim üyesinin basit yaralama, basit tehdit, yaralama ve hakaret suçlarından yargılanmasını istedi. Yargılama Bulancak Asliye Ceza Mahkemesi’nde gerçekleşti. Hakim Okan Koçtekin, Kültigin Çavuşoğlu’nu 1 yıl 5 ay 15 gün, Zafer Türkmen’i ise 112 gün hapis cezasına çarptırdı. Çavuşoğlu’nun cezası ertelenirken Türkmen’in cezası 2240 lira paraya çevrildi. EĞİTİM
YÖK’ü şikayetin ağır bedeli
Adıyaman’dan 22 Temmuz 2007 genel seçimlerinde DTP’den aday olan Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Ahmet İnan, kazanamayınca üniversiteye geri döndü. Aynı seçimlerde Ak Parti’denDiyarbakır 8’inci sıra adayı olup kazanamayan Prof. Dr. Ayşegül Saraç da üniversiteye döndü ve 2009 yılında Dicle Üniversitesi Rektörü oldu. Doç. Dr. İnan, Rektör Prof. Dr. Ayşegül Saraç ve yönetimini YÖK’e şikayet ettiği ve bir televizyon kanalında yaptığı konuşmalar nedeniyle aynı yıl üniversiteden atıldı. İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Ahmet İnan, 5 yıldır verdiği hukuk mücadelesini kazanarak görevine döndü. EĞİTİM
(
12
3 Temmuz 2014
AKP’yi eleştiren tweetler atan öğrenciler yurttan atılacak
Bir tweet attım yurt hayatım değişti
YURTKUR Yurt İdare ve İşletme Yönetmeliği’nde yapılan değişiklikle, Twitter’da hükümeti eleştiren öğrenci yurttan atılacak. Toplu eylem yapılan yurtlar da bakan kararıyla kapatılacak. Üniversiteler bakanlığın sözünden çıkmayacak. Gençleri siyasette görmek istiyorum, diyen Erdoğan muhalefet eden gençliği yurtlardan atacak. eğitim ebru kaya
Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu (YURTKUR) Yurt İdare ve İşletme Yönetmeliği’nde kapsamlı değişiklikler yapıldı. Basında ya da sosyal medyada hükümet aleyhine ifadeler kullanılması ceza nedenleri arasına alındı. Bu yolla “sıkıyönetim” genişletilirken yurtlar adeta Gençlik ve Spor Bakanı’nın çiftliği haline dönüştürüldü. Yeni yönetmeliğe göre, en az asgari ücret düzeyinde ücretle sürekli bir işte çalışanlar veya sürekli geliri olanlar artık devlet yurtlarına kabul edilmeyecek. MUHALif GENÇLİK İSTEMEYEN BAŞBAKAN SIKIYÖNETİM İLAN ETTİ Yeni yönetmelikte mevcut düzendeki yasakçı maddelerin tümü korunurken, ek yasaklar icat edildi. Yurtlarda ceza gerektiren yasaklar listesine “Basın, sosyal medya ile görsel medyada yurt öğrencileri ile kurum veya diğer kamu kurum ve kuruluşları aleyhinde gerçeğe aykırı beyanlarda bulunmak” da eklendi. Örneğin, sosyal medya iletisinde yurt yemeklerinden şikayet eden ya da hükümetin üniversite politikasını eleştiren öğrenciye kınama cezası verilecek. Kamu kurum ve kuruluşları, dolayısıyla yöneticileri aleyhine beyanda bulunmaya devam etmesi hâlinde öğrenci yurttan
Anadolu Üniversitesi öğrencilerine 2023 sorusu
çıkarılabilecek. Yönetmelikteki en dikkat çeken düzenleme, üniversite yurtlarını adeta ilgili bakanın çiftliği haline dönüştürmesine elverecek değişiklikler oldu. EYLEME KATILAN YURTTAN ATILACAK Gençlik-Spor Bakanı’na mevcut yönetmelikte olmayan gerekçelerle yurt kapatma yetkisi de verildi. Buna göre Bakan, artık “Yurtta barınmakta olan öğrencilerin bu yönetmelik hükümlerine açık, aykırı davranışta bulunmaları.” halinde (toplu protesto vb.) o öğrenci yurdunu kapatma kararı verebilecek. Kapatma süresini belirlemeye de yine Bakan yetkili olacak.
YURT-KANTİN İŞLETMESİ YANDAŞA Mevcut yönetmelikte yurtların ve ona ait tesislerin işletmecisi olabilmek için aranan şartlara da el atıldı. Halen, yurt binalarında işletmeci olabilmek için, ilgili ‘İlgili meslek kuruluşlarına veya Ticaret Odasına kayıtlı bulunmak’ şartı vardı. Dün, bu şart kaldırıldı. Böylece yurt ve işletmeler istenilen kişiye verilebilecek.
‘Tarihi yapı korunmalı’ “Buradaki fakülteler başka bir yere taşınabilir ama bina, Sağlık Bakanlığı bünyesine alınırsa binanın geleceğinden kaygı duyarız, bu tarihi yapı korunmalıdır” dendi. Türk Tabipleri Birliği Merkez
2023 Yılında Anadolu Üniversitesi İktisat ve İdari Bilimler Fakültesi’nin Türkiye’de ve Dünya’daki yerine ilişkin öngörünüz nelerdir? Yazınız.” şeklindeki sorusuna öğrenciler önce “Neden 2023” diyerek tepki gösterdi. AKP’nin tüm projelerinde 2023’e atıf yaptığı biliniyor. Öğrenciler, üniversitenin bunu düşünerek böyle bir soru sorulduğuna dikkat çektiler. Anket sorusuna bir öğrenci şöyle yanıt verdi: “Neden 2025 ya da 2020 değil de 2023. Bu zihniyet yapısıyla ileriye değil ancak geriye gidersiniz. Üniversite parasız, bilimsel, anadilde eğitim vermekle yükümlüdür. Her gelen hükümete yaranmaya çalışmakla değil.” EĞİTİM
Kaza, Şanlıurfa- Gaziantep karayolunun 25’inci kilometresinde meydana geldi. Bölgedeki tarihi ve turistik mekanları gezen Doğu Akdeniz Üniversitesi öğrencilerini taşıyan 27 P 9735 plakalı midibüs, Şanlıurfa’dan Gaziantep’e giderken bir anda kontrolden çıkarak takla attı. İlk belirlemelere göre kazada, aralarında yabancı uyruklu öğrencilerin de bulunduğu 20 kişi yaralandı. Kaza ihbarının ardından bölgeye çok sayıda ambulans ve kurtarma ekibi sevk edildi. Kazanın ardından bir saat ulaşıma kapanan Şanlıurfa- Gaziantep karayolu, midibüsün olay yerinden kaldırılmasının ardından ulaşıma açıldı. Kazayla ilgili soruşturma başlatıldı EĞİTİM
Sonradan anlaşılan da atılacak Mevcut yönetmeliğe göre taksirli suçlar hariç haklarında mahkumiyet bulunanlar ile yurda girme şartlarını sonradan kaybetmiş öğrencilerin yurtlarla ilişkisi süresiz kesiliyordu. Dünkü yönetmelikle buna, “yurda giriş şartlardan herhangi birini taşımadığı sonradan anlaşılanlar” da eklendi.
Tıbbın tarihi yıkılacak mı ? Marmara Üniversitesi’nin 100 yıldan fazla geçmişi olan Haydarpaşa Kampüsü, hazırlanan yasada Sağlık Bakanlığı’na bağlı hale getiriliyor. Tasarıda, binanın Bakanlık bünyesindeki “Türkiye Sağlık Bilimleri Üniversitesi”ne tahsis edilmesi isteniyor.
Üniversite servisi takla attı
BAKAN İSTERSE… Yeni yönetmelikte ‘devlet yurtları bakanın çiftliği haline geliyor’ dedirten bir başka önemli düzenleme daha bulunuyor. Buna göre, Bakan, istediği üniversite yurdunda istediği kadar yatağın, istediği kişilerce gerektiğinde kullanmak üzere boş tutulmasını sağlayabilecek.
Bunlara ek olarak, devlet burslusu olarak kurum yurtlarında kalan ve yurt ücreti tahsis edilmeyen öğrenciler ile ikili anlaşmalar kapsamındaki öğrenciler hakkında karar verme yetkisi de YURTKUR’dan alınarak Bakan’a verildi.
Konseyi Başkanı Özdemir Aktan, tarihi binanın Sağlık Bakanlığı’na bağlı bir üniversiteye çevrilmek istenmesini eleştirerek “Tarihi binanın olduğu yere herkesin bir otel ya da benzer bir şey yapma hayali var. Orası Türk tıbbının aslında tarihi” diyen Aktan, “Mütevelli heyeti siyasilerden oluşan, bilim veya üniversite misyonuna uymayan bir iş” değerlendirmesini yaptı. Eczacılık Fakültesi Öğretim Üyesi Güler Yalçın ise “Dünyanın hiçbir yerinde bakanlığa bağlı bir üniversite hatırlamıyorum. Bu, hükümete bağlı bir üniversite demektir” dedi. EĞİTİM
Gençlikten oy isteyen Erdoğan’a gençliğin cevabı:
Diktatörü Cumhurbaşkanı seçmeyeceğiz Kesintisiz Yaşar Aslan Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı adayı olduğunu açıklamasıyla seçimlere kadar neredeyse tek gündem olacak süreç de başladı. Cumhurbaşkanlığının sembolik değil de daha etkin ve siyasete sürekli müdahale eder durumda olması gerektiğini ısrarla vurgulaması bu süreçte Erdoğan’ın tek adamlık hevesini gözler önüne seriyor. Erdoğan adaylık konuşmasında özellikle gençlerin oyunu istediğini belirtti. Bu açıdan Gençliğin gündemi cumhurbaşkanlığı olmalıdır çünkü Erdoğan, başbakanlığı sürecinde “emri ben verdim” diyerek öldürdüğü gençlere, bu ses kayıtları montajdır, paralellerin oyunudur dediği yolsuzlukla-
ra ve tüm diktatör uygulamalarına rağmen cumhurbaşkanı seçilirse zaten bütün bunları yaptığım için seçildim daha da fazlasını yaparım diyecektir. Gençliği sadece oy vermesi gereken bir toplam olarak gören Erdoğan’a gençlik olarak en iyi cevap cumhurbaşkanlığı sürecinde verilmeli. Çünkü Erdoğan Cumhurbaşkanı seçilirse nefes bile aldırmayacağı bilerek bu süreçte sadece oy veren değil Erdoğan’ı cumhurbaşkanı seçtirmeyen taraf olunmalı. Hükümetin rol biçtiği gibi üniversite biter bitmez tatile giden değil memleketin en politikleştiği dönemde ölüm ve kalım seçimi olacak cumhurbaşkanlığına söz söyleyen bir gençlik olunmalı. Bu seçime söz söylememek memleketi kaderine terk etmek ve Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığına göz yummaktır. Erdoğan İktidarı boyunca her
fırsatta gençliğe, üniversite muhalefetine saldırdı. Son olarak YÖK yasa tasarısında görüyoruz ki çok sınırlı olan akademisyenlerin söz hakkına bile tahammül edemeyen Erdoğan buna da el koyuyor. AKP bir yandan darbeciler yargıladık derken bir yanda da darbecilerin kurduğu YÖK’e her fırsatta geniş yetkiler vermekten çekinmiyor. Evlerine sığdıramadıkları milyonları ve yaptıkları yolsuzluklarını örtmek için TÜBİTAK’a heceleri birleştirmişler dedirtip tapeler montajdır açıklaması yaptırıyor. Cumhurbaşkanlığı seçiminde gençliğin oyuna talibim derken seçilme sınırını 18 yaşına düşürerek gençler siyaset yapsın diyen Erdoğan’ın. “Emri ben verdim” dediği polisleri 19 yaşındaki Ali İsmail Korkmaz’ı sokak ortasında döverek, 14 yaşındaki Berkin Elvan’ın kafasına gaz fişeği atarak öldürüyor ve katillerin ceza almamaları için mahkemelerde her türden hukuk
dışı tiyatrolar sergileniyor. Son olarak AKP karşıtı tweet atan öğrencilerin de KYK yurtlarında kalamaması gösteriyor ki artık Tayyip Erdoğan’ın gazabına uğramak için gençlerin meydanlara çıkmasına da gerek kalmadı. Tüm bunlar varken cumhurbaşkanlığı sürecinde zaten yaz deyip hiçbir şey yapmamak üniversitelerin açılışını beklemek Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olmasının tam anlamıyla diktatörlüğünü ilan etmesi demektir. 12 yıllık iktidarında yaptıklarından görüyoruz ki Erdoğan cumhurbaşkanı olursa, tüm bu yetkiler eline geçerse Berkin Elvan öldüğünde, Soma katliamı yaşandığında en muhalif tepkileri veren üniversitelere de saldırmaya başlayacaktır. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde gençliğin oyunu isteyen Erdoğan’a karşı genç seçmene düşen de gençlerin katili, YÖK’ün sürdürücüsü diktatör Erdoğan’ı seçmemektir.
LISENIN GUNDEMI
13
3 Temmuz 2014
“Berkin Elvan ölümsüzdür” demeyi yasaklayanlara inat:
Berkin Elvan ölümsüzdür
1 Mayıs’la ilgili soruşturmada Berkin Elvan sloganı “Terör örgütünün şiddet ve tehdit yöntemlerini meşru gösterecek” olarak yorumlandı. Berkin’e ‘terörist’ diyenler şimdi de onun adını ananlara ‘terör örgütü’ diye ağır ceza kararı çıkartıyor. Lise öğrencileri, AKP’nin yıldırıcı politikalarına karşılık “Berkin Elvan ölümsüzdür” demeye devam ediyor. İSTANBUL ışıl demir
Velilerden dönüşüme karşı eylem
1 Mayıs’ta yapılan eylemlere ilişkin İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından iki ayrı iddianame hazırlandı. İstanbul 10’uncu Ağır Ceza Mahkemesi’ne açılan davanın iddianamesinde “Berkin Elvan ölümsüzdür” sloganı ‘Terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek’ slogan olarak yorumlandı. Gaz maskesi, deniz gözlüğü, sapan, düdük gibi aletler ise suç aleti olarak yer aldı. POLİS ŞİDDETİNE DİRENMEK DE SUÇ İstanbul 54’üncü Asliye Ceza Mahkemesi’ne gönderilen iddianamede ise gaz maskesi, deniz gözlüğü, sapan, düdük, ekmek bıçağı suç aleti olarak yer aldı. Asliye Ceza Mahkemesi’ne gönderilen “1 Mayıs” iddianamesinde “Görevi yaptırmamak için direnme” suçunu düzenleyen TCK’nın 265’inci maddesinin 4’üncü bendinde yer alan “Suçun, silâhla ya da var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak işlenmesi” gerekçe gösterilerek cezada artırım istendi. BERKİN ELVAN DEMEK 9 YILDAN BAŞLAR 2014, 1 Mayıs’ta Beyoğlu’nda toplanan ve “Berkin Elvan ölümsüzdür” sloganı atan 11 kişi hakkında İstanbul 10’uncu Ağır Ceza Mahkemesi’ne dava açıldı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianamede, 11 kişinin “Silahlı terör örgütüne üye olmak”, “2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet etmek” suçundan 9 yıl ile 26 yıl arasında değişen hapisle cezalandırılması istendi. Hazırlanan iddianamede şüphelilerin kimliği tespit
4+4+4 eğitim sistemi ile birlikte gelen okulların dönüşüm projesine son olarak Çiftehavuzlar’daki, 50. Yıl Cumhuriyet Feridun Tümer, İlhami Ahmet Örnekal ve Yeşilbahar Ortaokulları da katıldı. Veliler durumu öğrendikten sonra okullarının imam hatibe dönüştürülmesine izin vermeyeceklerini vurgulayarak ihtiyaç olmamasına rağmen AKP’nin gerici politikalarının halka dayatıldığı, okul binalarının rant uğrana satıldığını belirtti. Yapılan yürüyüşün ardından itiraz dilekçeleri toplanan imzalar ile birlikte Kadıköy İlçe Eğitim Müdürlüğü’ne teslim edildi. EĞİTİM
edilemeyen diğer şahıslarla birlikte “Berkin Elvan ölümsüzdür”, “İbrahim Çuhadar ölümsüzdür” sloganları attığı ifade edildi. Direnişçilerin attığı sloganlar için “Terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlerle başvurmayı teşvik edecek, terör örgütünün üyesi veya destekçisi olduğunu belli edecek şekilde propaganda” yorumu yapıldı. LİSELİLER BERKİN ELVAN’DAN VAZGEÇMİYOR AKP, Gezi Direnişi sırasında katil polisinin 14 yaşında katlettiği, 269 gün komada kalan ve 15 yaşında hayatını kaybeden Berkin Elvan’ı terörist ilan ettiği yetmezmiş gibi onu unutmayan ve adını ananlara ise terör örgütü destekçisi saydı. Ekmek almaya giderken polisin attığı
gaz fişeği yüzünden hayatını kaybeden Berkin Elvan’a lise öğrencileri sahip çıkmış, “Berkin Elvan ölümsüzdür” diyerek Beşiktaş Küçük Kartal Meydanı’na, Berkin Elvan Meydanı adını vermişlerdi. AKP hükümeti, liselilerin AKP’den hesap sormasından korktuğu için Berkin Elvan’ın adını duymak istemiyor ve tek bildiği baskıcı ve yasakçı yola başvurarak “Berkin Elvan ölümsüzdür” sloganını suç sayıyor. Liseliler ise Berkin Elvan’a sahip çıkmaktan vazgeçmediklerini belirtilerek slogana verilen ağır cezaya karşılık “Berkin Elvan ölümsüzdür” demeye devam edeceğini duyurdu.
MEB’ten “süper” yetkili lise
MEB, yeni bir genelge yayımladı. Yayımlanan genelge ile bütün teknik ve meslek liselerine Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi ya da Çok Programlı Anadolu Lisesi tabelası asılacak. Edinilen bilgiye göre, bu genelgenin ardından okullara bir yazı gönderilecek. Yazının okul idarelerine “süper” yetkiler tanımlandığı belirtildi. Okul idarelerine verilen yetkiler arasında, bölüm açıp-kapama yetkisinin de yer aldığı, bununla okul idaresi Kız Meslek Liselerinde ‘Sağlık Bölümü’ açılabilecek ya da Ticaret Meslek Liselerinde ‘Din Kültürü Bölümü’ açabilecek. EĞİTİM
Liseliler Berkin Elvan’ın adını haykırmakla kalmıyor meydanlara veriyor
166 yıllık tarih siliniyor Milli Eğitim Bakanlığı`nın (MEB) ortaöğretimin yeniden yapılandırılması çalışmaları kapsamında, geçmişi 166 yıl öncesine dayanan öğretmen okullarını kapatma kararı aldı. Alınan karar doğrultusunda MEB, adrese dayalı sistemle öğrenci alacağı yeni ortaöğretime geçiş sistemi ile birlikte, Anadolu Öğretmen Liseleri şartları uygun olan yerlerde Fen Lisesine ya da Anadolu Lisesine dönüştürülecek. Türkiye eğitim sisteminde önemli bir yer kaplayan öğretmen liseleri kapatılarak tek tip okullaştırma için çalışıyor, eğitim zenginliğini ve nitelikli eğitimi kısıtlandrıyorlar. Öğretmen liselerinin kapatılması
hakkına da Eğitim-Sen, “Eğitime, çocuklarımıza çok daha fazla önem vermek gerektiğinin sık sık vurgulandığı son yıllarda, öğretmenlik mesleği ve onuru tarihte hiç olmadığı kadar ayaklar altına alınmıştır. Özellikle AKP hükümeti döneminde öğretmenlik mesleği yoğun bir değersizleşme ve itibarsızlaşma yaşaması yetmezmiş gibi, eğitim sistemi içinde tarihsel olarak önemli bir yeri olan ve öğretmen yetiştirme sistemi içinde önemli bir işlev gören öğretmen liselerinin, okul türlerinin azaltılması sürecinde kapatılmak istenmesinin mantığını anlamak mümkün değildir” açıklamasında bulundu. EĞİTİM
Okumak istediği için evden atıldı
Adana’da ortaokulu bitirip diplomasını alan İ.Y., eğitimine devam edip, liseye kayıt yaptırmak istedi. Bu duruma karşı çıkan anne M.Y. ile baba A.Y., İ.Y.’yi darp etti. Bununla da yetinmeyen baba “Ben seni okutmuyorum git kim okutacaksa okutsun” diyerek evden kovdu. Evden çıkıp mezun olduğu Anadolu Efes İlkokulu’na giden İ.Y. bahçede ağlarken görevliler tarafından fark edildi. Olayı polise bildirilmesinin ardından polisler genç kadını alarak şubeye götürdü. İ.Y., ailesinin istemediğini belirtince devlet yurduna yerleştirildi ve istediği okula gidebileceği dile getirildi. EĞİTİM
“Berkin Elvan ölümsüzdür” demeye devam F) şıkkı Kemal Ulaş Duran Erdoğan’ın yasakları peş peşe gelmiş, baskıcı uygulamalarıyla halkın üzerine saldırıyor. Demokratik hakkını kullanarak sokağa çıkan halk ise katil polisin orantısız şiddetiyle karşılaşıyor. Gezi Direnişi’nde polis halka biber gazı, cop, ve tazyikli suyla saldırdı. Hedef gözeterek saldıran polisi ise Erdoğan “benim polisim” diyerek sahip çıktı. Erdoğan’ın, AKP hükümetinin kahraman polisi Okmeydanı’nda 14 yaşındaki Berkin Elvan’ı ekmek almaya giderken kasten vurdu. Günlerce hastanede
direnen Berkin, liseye geçemedi, karnesini alamadı. 15 yaşında ve 16 kilo olarak hayatını kaybetti. Ancak Erdoğan’ın kahraman polisi Berkin’i katlettiğinde Berkin Elvan’a önce liseliler sahip çıktı. Gaz kapsülüyle vurulduğunda yapılan eylemlerin ardından Berkin hastanede aylarca direnirken liseliler Berkin ile birlikte direndi. Berkin hayatını kaybettiği akşam halk Beşiktaş’tan Taksim meydanında sloganlarla, Berkin’i anmak için yürümek istedi fakat Erdoğan’ın emriyle katil polisler halkı Osmanbey’de durdurdu ve üzerlerine saldırdı. Ertesi gün Berkin’in defnedileceği gün liseliler okullarını boykot etti, işçiler iş bıraktı ve tüm emekçi halk milyonlar olup Berkin’e sahip çıktı. Halk hareketini durduramayan AKP, katil polislerini yine insanların üzerine saldırttı.
Bizler “Berkin Elvanı mücadelemizde yaşatacağız” diyerek Berkin kardeşimize sahip çıktık. Okullarımızda, sokaklarda, meydanlarda ve direnişin sürdüğü her yere Berkin’in ismini taşıdık. Yarıyıl tatilinde liseye geçemeyen ve karnesini alamayan Berkin’e karnesini verdik. Okulları boykot ettik meydanlarda Berkin’in adını andık. Biz lise öğrencileri olarak Berkin’in adını meydanlara kazıdık. Beşiktaş, Gezi Direnişi’nde insanların sokağa döküldüğü bir direniş bölgesiydi. Bizde Beşiktaş Küçük Kartal Meydanı’nını arkadaşlarımızla Berkin’e sahip çıkarak ve onu yaşatmak için Berkin Elvan Meydanı yaptık. Liseliler, Soma’da maden işçileri katledildiğinde, üniversite sınavlarında, nitelikten ve bilimsellikten uzak eğitim sistemine karşı tüm eylemlerini bu meydanda Berkin’i yaşatarak direnişi
sürdürdüler. Erdoğan’ın tabiriyle “benim gençliğim” dediği gençlik olmayacağız. Bizler yasaklara boyun eğmeyen demokratik olmayan uygulamalara başkaldıran öğrencileriz. Bu yüzden bizleri muhafaza altına almak isteyen AKP, 1 Mayıs’ta Beşiktaş’ta “Berkin Elvan ölümsüzdür” diye haykıran ve Berkin’e sahip çıkan insanlara dava açıp, Silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan yargılıyor. Hukukun üstünlüğü bu mudur? Berkin Elvan’ı yaşatmamızdan ve adını anmamızdan korkan katil hükümet bizleri ağır cezalarla korkutuyor. Bizi yasaklar, cezalar durduramaz baskıcı politikanız bize işlemez. Bizler Berkin’in adını meydanlara kazımaya, her yerde haykırmaya, “Berkin Elvan Ölümsüzdür” demeye devam edeceğiz.
Güvenlik güçleri 26 yılda 578 çocuk öldürdü
İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesi’nin verilerine göre 1988’den bu yana polislerin, mayın ve sahipsiz bırakılan askeri patlayıcı maddelerin infilakı sonucunda 578 çocuk yaşamını yitirdi. Öldürülen çocuklar ile ilgili hukuki alanda etkin bir yargılama olmazken açılan soruşturma veya davalar ise takipsizlikle sonuçlandı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşınan birçok davada da Türkiye mahkûm oldu. AKP’nin ‘’Polis ve askerlerimiz ne kadar sabırlı anlamıyorum’’, “Kadın da olsa çocuk da olsa gereken yapılacaktır” gibi söylemlerinin ardından çocuk ölümlerinde büyük artış yaşandı. 2013 yılında 6 çocuk polis tarafından öldürülürken 2014 yılının daha yarısındayken bu sayı 3 oldu. EĞİTİM
FORUMLAR
14
3 Temmuz 2014
“Yeryüzüne barış’’ sofrası kuruldu
Gezi direnişi sırasında İstiklal Caddesi’ne kurulan yeryüzü sofrası ile yüzlerce vatandaş Ramazan ayında oruçlarını açmıştı. Bu sene de düzenlenen ‘’Yeryüzüne barış sofrası’’ etkinliği ile birlikte Kadıköy de halk sokağa sofralar kurarak Gezi ruhunun katlanarak devam ettiğini ‘’Faşizme karşı omuz omuza’’ sloganları ile birlikte oruç açarak gösterdiler.
Her yer Sao Paulo her yer direniş
Dünya Kupası bu sene Brezilya’da yapılıyor. Fakat Brezilya halkı Dünya Kupası’na ayrılan bütçenin eğitime ve sağlığa verilmesi için aylardır sokakta polise ve hükümete karşı direniyor. Aylardır süren çatışmalar nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı gittikçe artıyor. Brezilya Kupası’nın başlangıcında sokak çocuklarının polisler tarafından öldürülmesi halkın öfkesini gittikçe arttırdı. Kuzey Ormanları Savunması ve bir çok kurumun düzenlediği video ile Brezilya halkına Türkiye’den ‘’Her yer Sao Paulo, her yer direniş’’ sloganları ile destek videosu hazırlandı. GÜNCEL
HES mücadelesi kazanımla sonuçlandı
forumlar Burak kiper
Geçtiğimiz yıl Antikapitalist Müslümanlar’ın çağrısıyla Gezi direnişi sırasında ilk olarak Taksim’de kurulan yeryüzü sofrası, Ramazan’ın ilk günü tekrar Taksim İstiklal Caddesi’nde polis saldırısına karşın kurulmuştu. Gezi direnişinde Taksim Meydanı’nda polis işgali nedeniyle halk İstiklal Caddesi’ne sofralar kurarak Ramazan ayında iftarını sokakta ve birlikte dayanışarak açtı. Gezi ruhuyla tekrarlanan yeryüzü sofrası bu sefer de Kadıköy’de yapıldı. Kadıköy Bahariye Caddesi için yapılan çağrılar ile birlikte yüzlerce insan 29 Haziran Pazar günü Kadıköy Bahariye’de
buluştu. Boğa Heykeli’nde toplanan halk iftara doğru Altıyol’dan başlayarak Bahariye Caddesi’ne geleneksel yer sofrasını kurdu. Gezi direnişinden sonra bu yıl yeryüzü sofrası ‘’yeryüzüne barış sofrası’’ olarak kuruldu. Yere serilen gazetelerin üstüne herkesin getirdiklerini paylaşarak kurduğu sofrada oruç tutan tutmayan, Müslüman, deist, ateist birçok insan ezan sesine kadar bekleyip birlikte iftar yaptı. Taksim’de bugün gerçekleşen ve onbinlerin katılımıyla devam eden LGBTİ Trans Onur Yürüyüşü’ne katılanlar yürüyüş sonrasında yeryüzüne barış sofrasına katıldı ve yeryüzüne barış sofrasında beraber iftar açtılar. Bahariye Caddesi boyu kurulan ve uzunluğu metreler-
ce olan sofrada katılımcılar paylaşımı, toplumsal kaynaşmayı ve barışı hedef aldıklarını söyleyerek oruçlarını açtılar. Kadıköy’de halk iftarını sokakta açtı Taksim’den açılan iftardan sonra Kadıköy’de açılan yeryüzüne barış sofrası, Bahariye Caddesi üzerinde yüzlerce kişinin katılımıyla gerçekleştirildi. Yoğurtçu Forumu da etkinliğe destek verdi. Gezi direnişinden sonra aynı kareleri tekrar yaşatmak Gezi ruhunun bitmediğini aksine daha çok katlanarak büyüdüğünü göstermiş oldu. Bahariye Caddesi üzerindeki sofraya halk katıldı. Halkın katılımıyla artan yeryüzüne barış sofrası uzun bir kuyruk oluşturdu. Eyleme katılama-
yan insanlar da, evlerinden tıpkı Gezi direnişi sırasındaki gibi tencere tava çalarak iftarını dayanışarak açanları destekledi. Ayrıca on binlerin katıldığı Taksim İstiklal Caddesi LGBTİ Trans Onur Yürüyüşü’nden gelenler de Bahariye Caddesi üzerindeki sofraya katıldı. Sofrada hiçbir dinin, ırkın ve cinsiyetin ayrıştıramayacaklarını ‘’Yaşasın halkların kardeşliği’’ sloganlarıyla dillendirdiler. Kurulan sofralarda iftar yapıldıktan sonra halk yediği yemeği birlikte kaldırdı. İftar sonrasında halk ‘’Her yer Taksim, her yer direniş’’ sloganlarıyla yeryüzüne barış sofrası etkinliğini sonlandırdı ve bu etkinliğin devam ederek büyüyeceği vurgulandı.
Halk Deniz Gezmiş Parkı’nda Mehmet için buluştu AKP’nin rantçı politikaları nedeniyle Gezi Parkı’nı yıkmaya çalışması ile birlikte büyük halk ayaklanması gerçekleşti. Gezi direnişi sırasında Gezi Parkı’nı savunmak ve AKP’nin baskıcı politikalarına dur demek için meydanlara inen milyonlar ile birlikte çalıştığı yerden ayrılarak meydana inen Mehmet Ayvalıtaş direnişe katılmıştı. Gezi direnişi sırasında araba çarpması sonucunda hayatını kaybeden Mehmet Ayvalıtaş için Gezi Sanatı, ‘’Biz ölmedik rüzgar olduk’’ isimli etkinliği ile film gösterimi yapıldı. 30 Haziran Pazartesi günü yapılan film gösterimi ile Gezi şehitlerinden Mehmet Ayvalıtaş anıldı. Oğlunun ölmesine ve katilinin yargılanmamasına dayanamayan Fadime Ayvalıtaş da Mehmet Ayvalıtaş ardından sonsuzluğa uğurlandı. Fadime ana için de anma gerçekleştirildi. Mehmet Ayvalıtaş film gösterimi Deniz Gezmiş Parkı’nda film gösteri-
Kadıköy’de Lice için film gösterimi
mine halk katıldı. Mehmet Ayvalıtaş’ın bütün davalarına katılan forumlar bu kez ise Mehmet Ayvalıtaş adına film gösterimi düzenleyerek onun ölmediğini ve mücadelesinin devam ettiğini göstermiş oldu. Film gösteriminin ardından ‘’Mehmet Ayvalıtaş ölümsüzdür’’ sloganı atılarak etkinlik sonlandırıldı. GÜNCEL
Cezaevlerine kitap yolladı Forumlar tarafından cezaev- içinde hücrelere koydular hepimizi. lerindeki tutsaklara kitaplar Duvarlarda yarıklar açanlarımızı da F gönderildi. Yeldeğirmeni Dayanış- Tipi hücrelere… Yarıklar açmaya deması, Caferağa Dayanışması’nın dü- vam ettik her tip hücrenin duvarınzenlediği cezaevlerindeki tutsaklara da. Ve Haziran gelip çattı! Hücrelere kitap gönderme etkinliği ile birlikte rağmen yeniden, hep birlikte sokağa Caferağa Mahalle Evi’nde buluşula- çıktık bizim olana sahip çıkmak için. rak kitaplar toplantı. Kitapların top- “Haydi sokağa! Durma sokağa!” diye lanmasının ardından ve diğer yerler- seslendik birbirimize.’’ Yazılı bildiden kitapların gelmesinin ardından rideki açıklama ile hasta tutsaklara cezaevlerindeki tutsaklara gönderildi. mektup gönderilerek, kitaplar eşliEtkinlikte açıklama olarak ‘’Hayatın ğinde verildi. GÜNCEL
AKP’nin yeni talanı: Kuşdili AKP’nin rantçı politikaları devam ediyor. Şehrin merkezlerindeki yeşil alanları yok ediyor. Geçtiğimiz sene halk ayaklanmasının da öncüsü olan Gezi direnişi, AKP’nin Taksim Meydanı’nın ortasındaki Gezi Parkı’nı yıkarak Topçu Kışlası yapmaya çalmasına karşı, halk cevabını direnişi ile vermişti. AKP rantçı politikalarından vazgeçmeyerek şimdi de Kadıköy’deki Kuşdili Çayırı’nı yıkarak otopark yap-
Arhavi Doğa Koruma Platformu’nun düzenlediği HES projesine karşı eyleme köy halkı katıldı. Kamilet Vadisi’ndeki Cihani Deresi üzerinde geçen yıl yapımına başlanan 14 megavatlık Kavak Hidroelektrik Santral projesi kapsamında dün dere yatağına giren iş makinelerinin köylülerin yüzme alanlarını bozmasına tepki gösteren yöre halkı bölgede toplandı. Köylüler ile HES çalışanları arasında yaşanan tartışma üzerine bölgeye gelen Jandarma ekipleri çevrede güvenlik önlemi aldı. Tartışmalar üzerine dere yatağını tahrip eden iş makineleri geri çekildi. GÜNCEL
maya çalışıyor. Şehrin merkezlerinde yeşil alan bırakmayan AKP bu sefer de Kadıköy’ü rant alanına çevirmeye çalışıyor. Yoğurtçu Forumu ve Kadıköy halkı AKP’nin rantçı politikalarına karşı Kuşdili Çayırı’nı savunuyor. 30 Haziran Pazartesi günü Kuşdili Platformu ve Kadıköy Kent Dayanışması ile birlikte Kuşdili’ni savunmak üzere forum yapıldı. Forumda buluşan halk AKP’nin rantçı politikalarını tartıştı. GÜNCEL
Lice katliamının ardından Türkiye’de Başbakan Erdoğan’a ve onun katil polislerine karşı protestolar devam ediyor. 7 Haziran günü yaşanan çatışmalarda 2 kişi ateş açılarak ölmüştü. AKP’nin barış süreci devam ederken uyguladığı politikaları can almaya devam ediyor. Forumlar AKP’nin ve onun katil polisleri tarafından öldürülenlere sahip çıkıyor. Cumartesi günü Kadıköy Forumları tarafından yapılan Lice katliamını anlatan film gösterimi yapıldı. Film gösterimi öncesinde anma gerçekleştirilerek ‘’Her yer Lice, her yer direniş’’ sloganı atıldı. GÜNCEL
Kadıköy Forumları Lice katliamını tartıştı
Kadıköy Forumları 24 Haziran Salı günü ‘’Lice’de neler oluyor’’ gündemli forumda buluşarak, AKP’nin neden olduğu Lice katliamı konusunda konuştu. 7 Haziran günü yaşanan Lice katliamının ardından forumların yaptığı eylemlerle halk sokağa çıkmıştı. Lice katliamı protestolarının ardından forumlar Lice’de yaşanan katliamının sebebini ve AKP’nin barış süreci sırasında uyguladığı politikaları tartışıyor. Kadıköy Forumları’nın düzenlediği forumda Lice’deki katliamı tartışarak, AKP’nin barış sürecine ne denli sıcak yaklaştığını gözler önüne serdiğini söylendi. GÜNCEL
ESAS MESELE
14
fotoğraf: burak kiper
3 Temmuz 2014
Somut bir reçete üretmeliyiz
Cumhurbaşkanı adayları açıklandı; tartışmalar ve senaryolar daha net konuşulmaya başladı. Seçimler Tayyip Erdoğan, Ekmel İhsanoğlu ve Selahattin Demirtaş arasında geçecek. Koca bir Gezi’nin ve yolsuzluk skandallarından sonra seçim sonuçlarının etkisi ve solun seçimleri nasıl ele alacağı hala merak konusu. Bu hafta yıllardır sol siyasetin içerisinde olan BEYDER Genel Başkanı Tarkan Konar ile Cumhurbaşkanlığı seçimlerini konuştuk. Başbakan Erdoğan, birkaç gün önce Cumhurbaşkanlığı adaylığını RöPORTAJ açıkladı. özge doğan Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçilmesiyle sizce ülkede neler değişir? Erdoğan, herkesin Cumhurbaşkanı olacakmış gibi bir hava yaratmak istedi ama Gezi’den sonra “Talimatı ben verdim” diyen bir Başbakan olduğu için bu altı boş bir söylem oldu. İster açılım, ister darbeyle hesaplaşma, Alevi, Roman, Kürt ne açılımı dersek diyelim bunların hiçbirinin pratiğe geçemediği hep teoride kalmış olduğunu görüyoruz. İstanbul’da
Bizim muhalefet olarak elle tutulur somut bir reçete üretmemiz gerekiyor. Ancak ondan sonra kitlesel bir hareket örebiliriz. da, Anadolu’da da uyguladığı kentsel dönüşümden, HES’e, en ufak bir meselede bile insanları çok net bir taraf olmaya ittiği için “herkesin Cumhurbaşkanı” olması çok söylemde kalan bir durum. Bana kalırsa şu haliyle Cumhurbaşkanı olsa büyük bir fark olmayacak. Zaten sorun çatı adayının da, HDP-BDP çizgisinden çıkan adayın da AKP’ye karşı bir söz söylememesi. AKP beğensek de beğenmesek de bir şeyler vaad ediyor. Diğer tarafta yani muhalefette olan problem ise reçetesinin olmaması. Sadece iktidara karşı çıkılıyor ama eğer onlar seçilirse ne yapacakları belirsiz. “Ben seçilirsem; eğitim sistemi şöyle olacak. Sağlık sorunlarına böyle çözüm bulacağız. Evinize aylık bu kadar para girecek” şeklinde halkın günlük sorunlarına çözüm bularak somut duruma ilişkin söz söylemeleri gerek. İktidarın kötülüklerinden bahsederseniz insanlar sizi onaylar ama bu sizi seçeceği anlamına gelmez. Bizim muhalefet olarak elle tutulur somut bir reçete üretmemiz gerekiyor. Ancak ondan sonra kitlesel bir hareket örebiliriz.
Bir tarafta adayın Erdoğan olmasından dolayı durum şu an demokrasi mücadelesi gibi. Bir bakıma CHP’nin Ekmelleddin İhsanoğlu’nu çatı adayı olarak çıkarması düşünülmüş olduğunu gösteriyor. AKP ve MHP tabanlarından, Saadet’ten, Cemaat’ten oy alabileceği düşünülerek hareket edilmiş. Ama yine de AKP’den iyidir mantığıyla siyaset yapılamaz. Çünkü bu bir anlamda iddiasızlıktır. İnsanların siyasetle uğraşıyor olmasına da gerek yok. Sokaktaki bir vatandaş, televizyon başındaki teyze senin iddiasızlığını farkeder. Sahaya “Ondan iyidir” diyerek değil “Doğrusu budur” diyerek çıkılmalıdır. 68’ler, halk hareketleri, 80’ler öncesi dönemlere baktığımızda gördüğümüz durum hep budur. İddiasızlık durumu doğru. Ama dediğiniz gibi konu biraz da “Talimatı ben verdim” diyerek insanları sokaklarda yaşatmayan bir kişinin seçilmemesi. Selahattin Demirtaş’ın adaylığı hakkında ne düşünüyorsunuz? HDP’nin Demirtaş’ı aday göstermesindeki hedefinin de şu olduğunu düşünüyorum; Birinci turda Kürt halkından Erdoğan’a oy verilmemesini sağlayarak Erdoğan’ın ilk turda seçilmesini engellemek ve Kürt halkının oyunu belirleyici duruma getirip müzakere sürecini kendi lehine çevirmek. Yani, bana göre HDP bir bakıma ikinci turda AKP’ye ciddi tavizler verdirmeyi planlıyor. Çünkü, kendileri ikinci turda kilit nokta durumunda olacak. Bu da dediğim gibi bence kendi yürüttükleri siyaset açısından doğru bir strateji. Zaten son dönemde kazanan kesim sosyalist sol değil, Kemalistler değil. Siyasi İslamcı hareket ve Kürt siyaseti kazanan konumunda. Net politika, net strateji var ortada. Sonuç olarak da ilerliyor. Beğen veya beğenme, bir Kürt siyaseti var ve diyor ki ben burada duruyorum, hedefim bu, amacım bu, yapmak istediğim bu. Buradan da bir santim bir yere gitmiyorum. Bu doğrultuda benle temas kurmak isteyen, müzakere etmek isteyen herkese açığım diyor. Diğer siyasetlerin en büyük problemi bu. Aynısı AKP için de geçerli. Diyor ki “Köprü yapacağım, cumhurbaşkanı olacağım, başkanlık sistemine geçeceğim”. İstediğim model bu, Büyük Ortadoğu diyor. Bunda da ilerliyor. Senin bunu durduramayışının nedeni senin orta ve uzun vadeli planlarının net olmayışı. Bu kadar basit. Peki sol bu cumhurbaşkanlığı seçimlerini nasıl ele almalı? Karşılığı olmayan şeyler üzerinden bir dünya saçma sapan tartışma var. Senin bir şeyci, öbürünün Stalinci olmasının sokakta bir karşılığı yok ki. Geziyi şu anlamda da çok
seviyorum. Bu ayrımların hepsini çok manasızlaştırdı. Geçmişin o tartışmalarının sol üzerindeki hegemonyasını bitirdi. Bir yandan küçük iktidarları, küçük şeflikleri de eritmiş oldu. Cumhurbaşkanlığı konusuna gelirsek; mesela deseydik ki ey park forumları bir araya gelin, Ankara’da toplanıyoruz, Taksim Dayanışması ile birlikte, orada çok büyük bir çatı, Türkiye Dayanışması gibi bir platform oluşturmalıydı.
Muhalefet olmayı arıyorsan iktidar gelip seni bulmaz. Böyle bir şey yok. Ama bizi krizden çıkaracak şey bu. Tarihi “Ne Yapmalı?” sorusuna 2014’te verilecek en somut yanıt bir iktidar projesidir. Buradan ortak bir deklerasyon çıkacaktı. Bu deklerasyon hem düzen siyasetine bir mesaj verecekti hem de Türkiye soluna sosyalist harekete diyecekti ki “Siz de akıllı olun, bir araya gelin, bir Pakt oluşturun, asgari müşterekler üzerinden, böyle bir yapı düşünün”. Sosyalistlerin, partilerin, örgütlerin, sendikaların, forumların ortak politikasını ortaya çıkarma iradesi gösterebilseydi başka bir şey yapılabilirdi. Yine de düzen siyaseti bildiğini okuyabilirdi. Ama artık siz somut bir öznesiniz ve öneriniz dikkate alınmamış anlamına gelirdi. Önümüzdeki genel seçimlere dair bir aktörsünüz anlamına gelirdi. HDP’nin de CHP’nin de CHP içi muhalefetin de iletişim kurmak zorunda olduğu bir öznesiniz anlamına gelirdi. Türkiye siyasetinde önce bizim aktör olmamız lazım. Cumhurbaşkanlığı seçiminde Türkiye solunun kaçırdığı mesele bu. Mevlana’nın bir sözü var: “Sen ne ararsan o seni arar”. Muhalefet olmayı arıyorsan iktidar gelip seni bulmaz. Böyle bir şey yok. Ama bizi krizden çıkaracak şey bu. Tarihi “Ne Yapmalı?” sorusuna 2014’te verilecek en somut yanıt bir iktidar projesidir. Çünkü Gezi dediğiniz şey aslında şu: İnsanlar orada bir araya geldiler; taraftarı, eşcinseli, solcusu, Alevisi, Sünnisi, Milliyetçisi... ve ortak bir beyanda bulundu; ben bir arada yaşayabilirim. Bir Türk olarak bir Kürtle beraber yaşayabilirim. İlk günler ne kadar sıkıntı olduysa da aşıldı bunlar. Halk teoride konuşmadı orada, pratikte gösterdi bir arada yaşamın mümkün olduğunu. Yani ezberleri yıkacağız. Herkes
“hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” deyip her şeyi eskisi gibi yapmaya devam ediyor. Bu yüzden bugün Türkiye solu bir kriz içinde. Gezi sadece iktidarı sarsmıyor, muhalefete diyor ki; “Beni anlamıyorsan seni de sarsarım”. Halk bunu dedi ve şu anda bunu yapabilen yok. Bütün mesele bu. Bunu yapabilen zaten “Ne Yapmalı?” sorusuna da cevap verebilecek, verecek ve o olacak. Gezi’nin esas politik hareketin sosyokültürel alt metnini oluşturduğunu düşünüyorum. O alt meni okuyup siyasete tercüme edebilen zaten esas politik hareketin önüne geçebilecek. Şu an bu itibariyle de Gezi’nin sürdüğünü düşünüyorum. Gezi sürüyor, düzen siyasetini sarsıyor, onun referanslarını bozuyor, AYM’nin duruşunu etkiliyor, Baro Başkanı’nın duruşunu etkiliyor halihazırda. Yerine göre Kürt siyasetini etkiliyor. Herkesin referans alması gereken noktaları değiştirdi. Artık somut bir faktör. Peki Gezi’den, birleşiklikten konuştuk. Birleşik muhalefet hareketinin de forumları, toplantıları oluyor. Birleşik muhalefet hareketini nasıl değerlendiriyorsunuz? Birleşik Muhalefet Toplantısı’na da niyetinden hiç bir şüphem olmadığı için katıldım. Umarım daha fazla yol kat eder, benim öngördüğüm pozisyona doğru yol alır. Ama mutlaka ezberleri geride bırakması lazım. İlk katıldığım toplantıda da söyledim, “Birleşik muhalefet” diye bir şey olmaz, bu bir şeyi ellinci kez denemek anlamına gelir. Türkiye solunun muhtelif başlıklarda, seçimlerde, özelleştirmelere karşı birçok kez denediği bir şey bu. Denenmişi tekrar denemenin alemi yok. Hakikaten bugün yeni bir şey söylediğinizde insanlar kulaklarını açacaklar. Yeni bir şey söylemek için de Birleşik Muhalefet’in diğer örgütlere, park forumlarına, CHP içi muhalefete çağrı yapıp hızlıca bu cepheyi büyütelim, bir vizyon ortaklığı koyalım demesi gerekiyor. Türkiye solunun elinde o kadar güçlü şeyler var ki. Atıyorum “Emek Ajans” diye bir ajans kuracak, “herkes çektiği fotoğrafı göndersin” diyecek mesela. İddia ediyorum bir hafta içindeTürkiye’nin en büyük, en ciddi ajansı olur. Bizim pratikte bu iyi niyeti oluşturmamız lazım. Bundan üç sene sonra Türkiye’ye cihad ilan edilmeyeceğine kimse garanti veremez. Cumhurbaşkanlığı mevzusundan sonra bir sonraki genel seçimde AKP iyi oy aldığında da, kötü oy aldığında da A ve B planlarıyla hareket edecek. O gün buna karşı senin söyleyeceğin şey ne? Faşizm geldiğinde, cihad ilan edildiğinde, darbe olduğunda, senin arandaki fikir ayrımlarının ne önemi var? Bunları aşmamız lazım gerçekten. Bir tarafta HDP duruyor, bir tarafta CHP… Bir tarafta Kürt siyaseti, bir
Gezi sürüyor, düzen siyasetini sarsıyor, onun referanslarını bozuyor, AYM’nin duruşunu etkiliyor, Baro Başkanı’nın duruşunu etkiliyor halihazırda. Yerine göre Kürt siyasetini etkiliyor. Herkesin referans alması gereken noktaları değiştirdi. Artık somut bir faktör. tarafta Atatürkçülük. Sosyalistlerin bu ikisinin arasına bir macun çekmesi gerekiyor. İktidar projesinden kastım bu esasında. Türkiye solu bu işi başarsa bir zafer elde etmiş sayılmaz ama halka somut bir şey söylemiş olur. Daha sonra yine kendi içimizde kavgaya devam ederiz. Bu kaçınılmaz, bu olacak zaten. İktidar partisi şu an kendi içinde kavga etmiyor mu, MHP, CHP kendi içinde kavga etmiyor mu? Ediyor. Ama ortada bir “çıkar koalisyonu” var. Onları bir arada tutan bir tutkal var. Bizi bir arada tutan bir tutkal yok. Manevi bir tutkala ihtiyacımız var. Bunun için de mutlaka belli kazanımlar, başarılar, zaferler elde etmek zorundayız. Mesela CHP ile MHP bile yan yana gelip ortak bir aday çıkarabiliyorsa sol niye bunu yapamadı? Ya da bunu nasıl yapabilir? Sol buna vizyon olarak hazır değil ama bunun arayışında. Arayışında mı? Arayışında. Mecburen. Çünkü şöyle düşünün, mesela bir geçen yazki sokak temposunu düşünün. Bir de şimdiyi. Alakası yok değil mi? Günden güne düştü bu grafik. Bu niye düştü? Çünkü mevzu şu: Türkiye solu şunu yaptı; toplanalım, yürüyelim, slogan atalım, barikatı yarmaya çalışalım, olmasın, diretelim, polis “dağılın” desin, dağılmayalım, sonra gazı, suyu yiyince inada bindirelim, lokal olarak hemen bizi dağıtsınlar, yarısı oraya yarısı buraya. Bu zaten bin yıllık hikaye. Sen insanları sokaklara çağırıyorsun, güven vermelisin. Şimdi bunu yaşıyor esasında Türk solu. “Benim böyle bir şeye aslında ne kadar hakkım var”ı sorgulamaya başladı. Israrla aynı şeyi tekrar etti etti ama şimdi azalmaya başladı. Demek ki arıyor, anlamı yok çünkü anladı. Sürekli aynı şeyleri yapmamın, sürekli arabayla bas gaza duvara vurmanın anlamı yok. Gezi’nin zaten manası neydi? Orantısız zekâ.
Tarkan Konar Kimdir?
1976 beyoğlu (sütlüce) doğumlu. 2009’dan beri BEYDER Başkanı’dır. 1995 den bu yana başta sanayi siteleri (bayrampaşa) ve metal sektöründe ( birleşik metal iş sendikasına örgütlenme faaliyetleri) olmak üzere örgütlenme ve sendikal direniş çalışmaları yürüttü.TKP Gaziosmanpaşa İlçe Örgütü kuruluş çalışmaları ve İlçe Başkanlığı; sonra da Beyoğlu Yerel İlçe örgütü kuruluş çalışması ve 2010 yılına kadar Beyoğlu İlçe Örgütü Başkanlığı yaptı. Taksim Dayanışması kuruluş çalışmalarında ve (2012) Gezi Parkı Koruma Derneği Kurucular Kurulu Üyeliğinde bulundu. Son olarak CHP’den Beyoğlu Belediye Başkanlığı için aday adayı oldu. Bugün yazılarını ..politblog.. adlı kendi blogunda yayınlıyor.
Toplum bu ismi koydu, biz koymadık. Bizim yaptığımız eylem biçimi ne? Orantılı zekâ. Karşı tarafın ezberini bozan bir durum yok. Sol şu an “nasıl ezberi bozarım”ı arıyor. Farkında olarak ya da olmayarak örgütlü siyaset bunu arıyor. Demek ki bu eylem grafiği düşüyorsa, insanlar olmuyor böyle başka bir şey lazım diyor, hissediyor. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde 2 tur gerçekleşecek sizin bu 2 turla ilgili bir senaryonuz var mı? 2. Tura nasıl gidilir? Bir öngörüm yok açıkçası. HDP’nin, Demirtaş’ın burada çok taktik davranacağını düşünüyorum ve maalesef 2. Turda Erdoğan’ın alma ihtimalinin yüksek olduğunu düşünüyorum. Çünkü ortada Kürt siyasetine, tabanına çok ciddi vaatlerde bulunup, %100 olmasa bile bir oy kaymasının yaşanabileceğini tahmin ediyorum. Vaat derken gayrimeşru bir şeyden bahsetmiyorum. Bu yeni anayasa olabilir, İmralı ile ilgili bir şey olabilir, başka bir şey olabilir. Ama güncel politikada muhakkak bir yere oturan bir vaatte bulunacak. Temennim tabi ki HDP’nin böyle bir şeye kanmaması. Şu an adına barış denilen süreçle aslında çok daha büyük halklar arasında problemler yaratacak bir sürecin inşa edildiğini düşünüyorum. Aslında beğenmesek de baktığınız zaman CHP’nin eli de kuvvetli. Cemaat, Saadet, CHP, MHP vs. bloğu az buz bir şey değil. Görünen o ki yine de Kürtler kilit rolü oynayacak. Gerçek kardeşlik projesine, yani Türkiye’de muhalefetle, solla, sosyalistlerle beraber bir iktidar ortaklığı ile barış sürecine doğru gidebiliriz diye umuyorum. Neyse ki buna hala vaktimiz var ama öyle acayip bir lüks içerisinde değiliz. Gerçekten önümüzdeki seçimlerin ciddi bir milat olacağını düşünüyorum ben.
DUNYA
16
3 Temmuz 2014
ABD askerleri IŞİD’e karşı Irak’ta
Dünya Turu
Sudan
İdama ret
ABD Başkanı Barack Obama, Irak’a 300 kadar Amerikalı askeri danışman göndereceklerini ve Bağdat ile kuzey Irak’ta ortak operasyon merkezleri oluşturacaklarını duyurmuştu. ABD’nin Irak’a gönderme kararı aldığı askeri danışmanların ilk grubunun Irak’a vardığı açıklandı.
Sudan’da din değiştirdiği için ölüm cezasına çarptırılıp hapse gönderilen ancak mahkeme kararıyla serbest kalan Meryem İbrahim, Hartum Havaalanı’nda kimliğiyle ilgili yanlış bilgi verme suçlamasıyla gözaltına alınmıştı. Yeniden serbest bırakılan İbrahim, ailesiyle beraber kısa bir süre ABD Büyükelçiliği’nde tutulduktan sonra Büyükelçilik’ten ayrıldı. ABD vatandaşı Güney Sudanlı Hristiyan Daniel Wani ile evlenen İbrahim, din değiştirdiği için mayıs ayında şeriat mahkemesi tarafından ölüm cezasına çarptırıldı. İbrahim’e kararını değiştirmesi için süre veren mahkeme, İslam’a dönmeyi reddetmesi üzerine İbrahim’e asılarak idam cezası verdi. İbrahim’in ülkeden ayrılabilmesi için ABD de devreye girip Sudan hükümetiyle görüştüklerini duyurdu. DÜNYA Dünya gülçin şermeti
İki buçuk yıl önce ülkeden çekilen ABD askerleri, bu sefer Irak ordusuna yardım etmek üzere askeri danışman olarak ülkeye gelmeye başladı. ABD Başkanı Barack Obama Irak’a 300 özel harekât askeri göndereceği sözünü vermişti. Bu sayının yarısı askerin Bağdat’a ve çatışma yaşanan yerlerdeki cephe hatlarına gönderildiği belirtiliyor. Yaklaşık 170 asker daha gelecek. Bu ekiplerin Irak güvenlik güçlerinin uyumu ve hazırlık derecesi ile IŞİD’in (Irak Şam İslam Devleti) ilerleyişinin oluşturduğu tehdidi ve sahadaki durumu değerlendireceğini ve Irak ordusuna en iyi şekilde nasıl yardım edilebileceğine dair tavsiyelerde bulunacağını bildiren ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) Sözcüsü John Kirby, ekiplerin değerlendirmelerini
2-3 hafta içinde komuta zinciri üzerinden sunmaya başlamasını beklediklerini ifade etti. Ulusal Birlik Çağrıları Yanıtsız Irak Başbakanı Nuri el Maliki, IŞİD’le mücadele için ‘ulusal birlik hükümeti’ kurulması çağrılarını reddetti. Haftalık ulusa sesleniş konuşmasında Maliki, ABD Başkanı Yardımcısı Joe Biden ve ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin de dile getirdiği ‘ulusal birlik hükümeti’ çağrılarının anayasa ve siyasi sürece karşı bir ‘darbe’ olduğunu söyledi. Maliki, “Anayasaya karşı çıkanlardan bazıları IŞİD’le ittifak kurdu ve Ninova vilayetine yönelik saldırılarına kılıf buldu. Bazı ortaklar siyaseti Silahlı Kuvvetler’i zayıflatmak için kullandı” diye konuştu. Maliki konuşmasında, meclis oturumuna katılıp yeni bir hükümet kurulması sürecinin de başlayacağını duyurdu.
IŞİD El Kaide ile Birleşiyor Terör örgütü El Kaide’nin Suriye’deki bir kolu IŞİD’e bağlılık bildirdi. Bölgede tansiyonun daha da artmasından endişe ediliyor. IŞİD ve El Kaide’nin Suriye kolu El Nusra Cephesi arasında aylar süren çatışmalardan sonra, Elbu Kemal kolu IŞİD’e bağlılık bildirisinde bulundu. Suriye İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün direktörü Rami Abdül Rahman, “Onlar rakip ancak iki grup da cihatçı ve radikal. Bu hareketler bölgedeki İslamcılar da dâhil diğer isyancı gruplarla tansiyona yol açacak” şeklinde konuştu. Suriye’nin Deyr Ezzor vilayetinde isyancıların sözcüsü Ömer Ebu Leyla eğer IŞİD militanları Irak’tan geçerse muhalif Özgür Suriye Ordusu’nun onlarla savaşacağını söyledi.
Stratejik rezillik “Stratejik derinliği” ile bilinen Ahmet Davutoğlu; her konuşmasında AKP’nin IŞİD konusundaki politikasızlığını gösteriyor. Musul’da yaşananlara dair “Irak’ta kaos varmış gibi yansıtılıyor” sözlerinden 2 hafta sonra, III. İstanbul Arabuluculuk Konferansı’nda konuşan Davutoğlu, “Irak ve Suriye girift bir biçimde birbirine bağlanmış durumda. Şu anda büyük bir kriz kapımızda ve biz komşular olarak bundan etkileniyoruz” dedi. “Oyun kurucuyuz, gündemi belirlenen değil, gündem belirleyen ülkeyiz” diyen Davutoğlu’nun iki farklı açıklaması, AKP’nin IŞİD’e yönelik politikasının nasıl tepetaklak olduğunu gözler önüne serdi.
Türkiye’nin Ortadoğu politikası çöküyor İtalya
Elçiye zeval Başkonsolosu Erdoğan ele verdi Musul’da diplomat, personel ve ailelerinden oluşan 49 vatandaşı kaçıran IŞİD örgütünün, rehin aldığı başkonsolosun üzerindeki telefonu fark etmediği; ancak Başbakan Erdoğan’ın Rize’de söylediği ‘Ben bizzat konuştum’ sözlerinin ardından telefona el koyduğu iddia edildi. Söz konusu iddiayı Cumhuriyet gazetesindeki köşesine taşıyan Can Dündar: “IŞİD, konsolosluğu bastıktan sonra başkonsolosun üzerini aramamış. Ve onda bir cep telefonu kalmış. Bu sayede Ankara ile haberleşip bilgi alışverişi yapıyorlarmış. Ta ki Başbakan’ın Rize konuşmasına kadar” diye yazdı. Konsolosla olan görüşmesini büyük bir başarıymış gibi anlatan Erdoğan böylece stratejik bir fiyaskoya imza atmış oldu.
AB, eski Doğu BLOKU ülkeleriyle anlaştı Avrupa Birliği (AB), eski Sovyet Bloku ülkeleri; Ukrayna, Moldova ve Gürcistan’la ortaklık anlaşması imzaladı. Anlaşma eski Doğu Bloku ülkelerinin AB ile siyasi ve ekonomik olarak daha çok yakınlaşmasını öngörüyor. Ukrayna’da hali hazırda devam eden krizin ana nedenlerinden biri de bu anlaşma olmuştu. Rusya, anlaşmaya sert bir şekilde karşı çıkıyor ve anlaşmanın imzalanmasının ciddi sonuçları olacağını söylüyor. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ise
Ukrayna’yı Rusya ve AB arasında seçim yapmaya zorlamanın ülkeyi ikiye böleceğini söylüyor. Putin “Ukrayna’yı Rusya ve AB arasında yapay bir seçim yapmaya zorlamak Ukrayna’yı bölünmeye, acılı bir çatışmaya iter” dedi. AB Konseyi Başkanı Herman Van Rompuy de anlaşma ile ilgili olarak “AB için harika bir gün” dedi. Van Rompuy, “AB hiç olmadığı kadar bugün sizin yayınızda” diye seslendiği üç eski Sovyet ülkesi ile imzalanan anlaşmaların Rusya’ya zarar vermeyeceğini söyledi. DÜNYA
Pedofili suçlamaları yüzünden Polonya asıllı 66 yaşındaki Jozef Wesolowski görevden alındı. Bir papalık büyükelçisi ilk kez böyle bir cezaya çarptırılırken bu kararın ardından Wesolowski’nin tutuklanmasının önü de açılmış oldu. Wesolowski, 2008’de Vatikan’ın Dominik Cumhuriyeti Büyükelçiliği’ne getirilmişti. Wesolowski’nin bu görevi sırasında Dominik Cumhuriyeti’nde çocuklara cinsel tacizde bulunduğu iddia edilmiş ve Papa Francesco Ağustos 2013’te Büyükelçi’yi görevden alarak Vatikan’a geri çekmişti. Bu ceza yüksek seviyedeki bir papalık temsilcisine ilk kez uygulanıyor. Wesolowski’nin karara itiraz etmek için 2 ay süresi bulunuyor. Eğer bu sürecin sonunda hakkındaki hüküm nihai hale gelirse bu kez eski Büyükelçi hakkında Vatikan’da ceza davası da açılabilecek. DÜNYA
Malezya
Hâlâ iz yok
Ayrılıkçılar Halk Birliği Cumhuriyeti kurdu Ukrayna’daki ayrılıkçılar birleşerek Halk Birliği Cumhuriyeti’ni kurdu. Ülkenin doğusundaki ayrılıkçıların kurduğu “Donetsk Cumhuriyeti” ve “Lugansk Cumhuriyeti” temsilcileri, Donetsk Hükümet Binası Meclis salonunda bir araya gelerek parlamento toplantısı düzenledi. Donetsk’ten 21, Lugansk’tan 28 olmak üzere 49 temsilcinin katıldığı toplantıda, temsilciler yemin ederek milletvekili olarak görevlendirildi. Birliğin Parlamento Başkanlığı’na Oleg
Tsarev getirildi. Oy birliğiyle belirlenen ilk anayasa kanununun, “Halk Birliği Cumhuriyeti, demokratik, birleşmiş ve eyalet sistemli bir cumhuriyettir” olduğu açıklandı. Kurulan birliğin genişlemeye açık olduğu ve vatandaşların hak ve özgürlüklerini koruyan bir cumhuriyet olduğu vurgulandı. Parlamento Başkanı Tsarev, sosyal medyada yaptığı açıklamada, kendisini parlamento başkanlığına getiren milletvekillerine teşekkür ederek birliğe bağlılığını bildirdi. DÜNYA
8 Mart’ta Kuala Lumpur-Pekin seferi sırasında kaybolan Malezya Havayolları uçağında bulunan 239 kişinin havasızlıktan ölmüş olabileceği belirtildi. Avustralya Hava Ulaşımı Güvenliği Dairesi’nin yayımladığı rapora göre, okyanus üzerinde düzgün bir rota izlemesi, uçağın “çok çok büyük bir ihtimalle” otomatik pilottayken düştüğüne işaret ediyor. Yolcuların havasızlıktan öldüğü, uçağın benzini bitinceye kadar otomatik pilotta gittiği sonra da sulara gömüldüğü tahmin ediliyor. Hint Okyanusu’nda çok sayıda ülkenin katıldığı arama çalışmalarına rağmen şimdiye kadar uçağın izine rastlanmadı. Uçağın kaybolmasıyla ilgili farklı teoriler var. Bunlar arasında uçağın kaçırılması, pilotun intihar etmesi ya da teknik arıza da bulunuyor. Hint Okyanusu’nun güneyinde bulunan bölgede, Ağustos ayında su altı aramalarına başlanacak. DÜNYA
YAKLASIMLAR
17
3 Temmuz 2014
En çirkinimiz böyle olsun CAN ÇOKSÖYLER yazdı
İyi Kötü Çirkin bilindiği gibi gazetemizde de Yaklaşımlar sayfasındaki bir köşenin adı. Şimdi ise bu köşenin isim sahiplerinden biri olan Eli Wallach hayatını kaybetti. Bu durum da başarıları tartışma götürmez, metod oyunculuk stilinin öncülerinden biri olan Wallach’ın en bilinen karakteri hakkında bir tartışmayı da açmış oldu.
Hollywood’un unutulmaz karakter oyuncularından Eli Wallach, New York’taki evinde hayatını kaybetti. The Good, The Bad and the Ugly/ İyi, Güzel ve Çirkin ve The Magnificient Seven/ Muhteşem Yedili gibi hafızalardan silinmeyen filmlerde rol alan Wallach, 98 yaşındaydı. Hepimizin hayatında önemli bir yeri olan İyi Kötü Çirkin filmini bu kadar unutulmaz yapan sadece ağza takılan müziği değil aslında. Daha temelden ele alırsak filmin çarpıklığı diyebiliriz belki de. Sadece filmin senaryosunun değil, filmin kendisinin, yönetmenin ve elbette oynanan karakterlerin. Çarpık bir film Filmin senaristi ve yönetmeni olan Sergio Leone adından anlaşılacağı gibi bir İtalyan. Aslında filmin kendisi de yönetmeni kadar İtalyan. Kendisi Amerikan iç savaşını anlatan bir
dönem filmi ve aslında bir western filmi olsa da Amerikalı değil kendisi. İlk çarpıklık da burada başlıyor işte. Holywood’da oldukça popüler olan kovboy filmleri Avrupa’ya çok pahalıya geliyor o dönemlerde. Ancak alıcısı da oldukça yüksek. O nedenle yönetmenler Holywood’da çekermiş gibi kovboy filmleri çekmeye, aslında ucuza mal edip ayakta kalmaya çalışıyorlar. Amerikalılar bu durumdan hoşnut olmadıklarından bir de isim takıyorlar bunlara; Spagetti Western diye. Tabi bu ‘Doğulu’ vahşi batı filmlerinin bir avantajı durumlarının farkında olmalarından dolayı konuya da istedikleri gibi yaklaşabilmeleri. Ortada iyi, kötü ve çirkin var ama bu sıfatların çok az bir yanı karakterlerle direk alakalı. Eğer tam anlamlı yapmak isteseydik filmin adı kötü, daha kötü ve en kötü olmalıydı. Ancak Sergio
Leone bu çelişkiyi oldukça başarılı bir şekilde işlemeyi bilmiş. Bir kere etrafında dönen dünyada herkes kötü olunca sen de ona göre bir görecelik oluşturuyorsun kendince. Para hırsıyla milleti dolandıran, öldüren bu haydutlar arasında bile kendince birilerini iyi ya da kötü buluyor, bazı hareketlerini doğru bulurken bazılarını ayıplıyorsun. Ancak o atmosferin koşullarına göre. İyi/kötü anladık, peki ya çirkin? Filmin aslında çarpıcı yanlarından biri de çirkin karakteri. Atmosfer anlattığımız gibiyken hadi birine iyi birine de kötü dedik. Peki ama çirkinlik bir kişilik niteliği mi? Filmi izleyenler bilir kişiyle en çok özdeşleşilen, hatta nihayetine tek üzülünen karakter de kendisi. Bir kere içi dışı bir. Film içinde tek rol yapmayan da kendisi. İyi aslında bir haydut ama yakışıklı ve iyi rolü yapıyor.
Kötü aslında bir kiralık katil ama orduda görev yapıyor. Çirkin ise haydut ve zaten herkes onun haydut olduğunu biliyor. Ve bir şekilde hem iyi hem de kötü tarafından hep kullanılıyor. Filmin sonunda üç elma düşüyorsa onlar da ne dağıtılan rollere göre yapılıyor. İyi altınları alıp gidiyor. Kötü düelloda yenilip mezarı boyluyor. Çirkin ise elleri bağlı ama canlı bir şekilde boş mezara düşüyor. Yani karakterler değil dağıtılan roller konuşuyor, nihayeti onlar belirliyor. En güzel çirkin Tabi biz de köşemizde çirkinden dağıtılan rolü icabında bahsettik. O role en çok uyan köşe yazısını çirkin ilan ettik. Halbuki tüm çarpıklıklarıyla önümüzde duran gerçeklikte çirkin denilen nice güzellerden daha güzel. Dedik ya bir kere içiyle dışı bir çirkinin. Mesela güzeller var çok fiyakalılar, Başbakan’la el
sıkışıyorlar bir zaman ama madenlerinde 301 kişi ölüyor birkaç saat içinde. Para hırsıyla başkalarını koyuyorlar mezara altınları da kendilerine alıyorlar. Ama cezaevine bile girmiyorlar çünkü ‘iyi’ onlar. Çirkin olsalar hemen içeri tıkılırlar ama. Baklava çalan çocuğu hepimiz biliyoruz, açlıktan, yokluktan, örselenmişlikten çalanları, öfkeli olanları da biliyoruz. Çirkin ama onlar bir bakışta anlaşılır çabuk gözden çıkarılırlar. Filmdeki gibi olur en iyi ihtimalle sonları. İşte tam bu noktada iyilik, kötülük, çirkinlik bizim gazetemiz için tartışmalı. Hakkını aramak için sokağa çıkanların katline ferman veren bir ‘iyilik’, başka ülkelerin zenginliğinde pay sahibi olmak için katliamlara silah sağlayan bir ‘iyilik’, sermayesinin artış hızı düşmeyecek diye iskelelerden işçilerin düşmesine göz yuman bir ‘iyilik’ iyi değildir aslında. Gerçekte en kötüdür, en çirkindir. Eğer dikkatli bakarsak belki de çirkin bildiklerimiz ise gerçek güzelliklerdir. Yarın Gazetesi Yaklaşımlar editörü Can Çoksöyler
Medya ve kadın cinayetleri gerçeği Kadın cinayetleri son yılların en önemli gündemlerinden biri. Bu sorunun çözülmesinde hükümet politikaları kadar medyanın kadın cinayetlerine yaklaşımı da önemli. Medyanın konuyla ilgili tutumunu ele alan Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun yazısını yayımlıyoruz. AKP’nin kadın düşmanı politikaları günden güne artarak devam ederken, bir günde ortalama dört kadın kardeşimizin erkek şiddeti sonucu öldürülmesi gibi korkunç bir gerçekle yüz yüzeyken, biz kadınlar aynı zamanda, kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetlerinde, medyanın yaygın bir şekilde habercilik etiğini hiçe sayması ve feminist bir habercilik anlayışı geliştirmemesi yüzünden, her gün defalarca katlediliyor, hakarete, şiddete, tecavüze, aşağılanma ve hor görülmeye uğruyor, öldürülüyoruz. Kadın Cinayetleri Politiktir Başta kadına yönelik şiddet ve kadın cinayeti haberlerinde yer alan –“aşk cinayeti”, “kıskançlık cinayeti” ve “cinnet” türünden ifadeler, olayın psikolojik terimlere indirgenerek, kişisel olanın ve kadın cinayetlerinin politik olduğu gerçeğini gizliyor ve kadınları daha da yalnızlaştırıyor. Aynı zamanda, kadın düşmanlığının örtük bir biçimde yayılmasına neden olan bu türden bir habercilik anlayışı ve haber dilinin erkek bakış açısıyla ele alınması, başta AKP olmak üzere, devlet eliyle an be an üretilen erkek egemen değerlerin toplumun gözünde meşru kılınmasına, içselleştirilmesine ve böylece biz kadınları her gün öldüren bu erkek egemen sistemin yüceltilmesine hizmet ediyor. Erkekler her gün ortalama dört kadın öldürüyor! Başta kadın cinayetlerinin, ‘cinayet’, ‘aşk cinayeti’, ‘aldatma’, ‘kıskançlık’, ‘cinnet’ terimleriyle ele alınma-
sı ve “kadın” değil; “aile” odaklı habercilik anlayışının yaygınlık kazanması –ki bu AKP’nin en aktüel politikalarından biridir- , aslında kadınların yaşam hakkına yapılan en büyük saldırıdır ve unutmayalım ki kadınlar en çok kendi kararlarını verirken, boşanmak isterken en yakınındaki erkekler, sevgilileri, kocaları, yakınları tarafından öldürülüyor! Bu örnekler maalesef ki çoğaltılabilir, fakat kadına yönelik şiddeti meşrulaştıran ve erkek egemen bir habercilik anlayışı, bizleri son derece tedirgin etmektedir. Siz de Kadın Cinayetlerinin Önüne Geçebilirsiniz Kadınların Yaşam Hakkı İçin, Kadın Odaklı Habercilik Anlayışı Zorunludur. Buradan tüm basın ve yayın kuruluşlarına sesleniyoruz: Tüm medya kuruluşlarının çalışanlarına kadın odaklı habercilik eğitimini zorunlu kılması gerekmektedir ve mutlaka, haberlerin sonunda, şiddet durumunda kadınların başvurabileceği/ yardım alabileceği kişi, kurum ve kuruluşların listesi, telefon numaraları verilmeli, ilgili kanun ve yönetmelikler hatırlatılmalıdır. Bu konuda, başta Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu olarak hazırlamış olduğumuz, 6284 sayılı Koruma Kanunu’nunun ilgili haberlerde verilmesi, hayati bir önem taşımaktadır: http://www.kadincinayetlerinidurduracagiz.net/koruma-kanunu/472/6284koruma-kanunu
Cinayet Değil, Kadın Cinayeti Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu olarak, kadın cinayetlerinin ve kadına yönelik suçların artık yazılı hukukta yerini bulması ve caydırıcı düzenlemenin sonuçlanması için 13 Mayıs’ta öldürülen kadın kardeşlerimizin aileleriyle birlikte meclisteydik. Meclise sunduğumuz yasanın kabul edilmesi durumunda şu an Türkiye’nin en önemli gündemlerinden biri olan kadın cinayetlerinde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yasalaşacak ve TCK’de kasten öldürme suçunun nitelikli hallerini düzenleyen maddeye ‘kadın saikiyle’ ifadesi eklenmiş olacak. Ek madde önerimiz için: http://www.kadincinayetlerinidurduracagiz.net/ haber/1277/yasa-yasamdemek Mücadelemizin sonucu gündeme gelen yeni yargı paketinde düzenleme yer almıştır. Ancak bu düzenleme karara bağlanırken sunduğumuz TCK Ek Madde önerisi esas alınmalıdır. Bizler Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu davalarımızın, sunduğumuz ek madde önerisinin, 6284 sayılı Koruma Kanunu’nun etkin bir şekilde uygulanmasının takipçisiyiz. Takip ettiğimiz kadın cinayet davalarında ağır ceza kararlarını bir bir söküp alıyorsak, kadın cinayetlerinde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını da yasalaştıracağız ve öldürülen kadın kardeşlerimizin birlikte aileleriyle alanlarda, adliye önlerinde olmaya devam edeceğiz. Ve umuyoruz ki ek mad-
de önerimiz kabul edildiği taktirde en büyük kazanımlarımızdan biri olan ‘kadın saikiyle’ ifadesi gerçeğine medya da sessiz kalamayacak ve böylece kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetlerinde, haber dilinde önemli bir gelişme kat edilmek durumunda kalınacaktır. Aşağıda, platformumuzun örnek nitelikte, kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddet ile ilgili haber linklerini veriyoruz. Kadın odaklı habercilik anlayışına bir nebze katkı sağlayabilirsek mutluluk duyacağız: uhttp://www.kadincinayetlerinidurduracagiz.net/haber/1223/eskisehirde-bir-kadin-sokak-ortasinda-olduruldu uhttp://www.kadincinayetlerinidurduracagiz.net/haber/1249/halkalida-pompalitufek-ile-kadin-cinayeti uhttp://www.kadincinayetlerinidurduracagiz.net/haber/1212/esini-17-yerindenbicaklayan-adam-serbest uhttp://www.kadincinayetlerinidurduracagiz.net/haber/1098/afganistanli-kadinbicaklanarak-olduruldu uhttp://www.kadincinayetlerinidurduracagiz.net/haber/1083/karisini-oldurdugunu-itiraf-edip-kacti uhttp://www.kadincinayetlerinidurduracagiz.net/haber/1101/universite-ogrencisikadini-otobuste-vurdu u http://www.kadincinayetlerinidurduracagiz.net/ haber/1139/mahkemede-indirim-alabilmek-icin-oldurdugunu-unuttu u http://www.kadincinayetlerinidurduracagiz.net/ haber/1280/eskisehirde-kadincinayeti u http://www.kadincinayetlerinidurduracagiz.net/ haber/1140/yine-adliye-yinekadin-cinayeti u http://www.kadincinayetlerinidurduracagiz.net/ basinda/838/polis-taksimdegeziye-gitti-etilerde-muhterem-
olduruldu Bunların yanı sıra, Platform olarak, sizler için kadına yönelik şiddet konusunda haber etiği üzerine yapılmış çeşitli çalışmaları derledik. Umuyoruz ki, sizin de konuya göstereceğiniz her zamankinden daha çok ilgi ve hassasiyet, kadına yönelik şiddeti ve kadın cinayetlerini önlemede umut verici bir adım olacaktır. Derlediğimiz çalışmalar: uÇiler Dursun, “Kadına yönelik şiddet karşısında haber etiği,” Fe Dergi 2, sayı 1 (2010): 19-32. : http://cins. ankara.edu.tr/cdursun.html uHaber Etiği Neden Gerekli? Doç. Dr. Sevilay Çelenk: http://www.bianet.org/biamag/ biamag/124715-haber-etigineden-gerekli uMedyada Cinsel Şiddet Temsilleri ve Kadın Odaklı Habercilik: Burçin Belge ile Söyleşi, Bü’de Kadın Gündemi Sayı 20 Bahar 2011 http://www.bukak.boun.edu. tr/?p=632 uKadına Yönelik Şiddet İçerikli Haberlerin “Erkeklik” Algısı Ekseninde Değerlendirilmesi: İzmir Ekonomi Üniversitesi Erkek Öğrencilerin Haber Okumaları Üzerine Bir Çalışma / Zülal Karapanca: http://iletisim.ieu.edu.tr/ karine/?p=288 uHaberlerde şiddet var ama kadın beyanı yok, Prof.Dr. Dilek İmançer Takımlı ve Doç. Dr. Selda İçin Akçalı : http:// www.sendika.org/2011/10/ haberlerde-siddet-var-amakadin-beyani-yok/ uTGS Kadın Komisyonu’ndan Açık Mektup: “Erkek Şiddetini, Kadın Cinayetlerini Meşrulaştırmaktan Vazgeçin”: http://www.baskahaber. org/2013/12/tgs-kadn-komisyonundan-ack-mektup-erkek. html Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu
İyi Kötü Çirkin ELİF KARAN
İyi
Ayşe Hür Radikal
“Kavel, Paşabahçe ve 15-16 Haziran direnişleri” ile başlıyor yazısına Hür. Ardından da Şişecam’da hükümet tarafından yasaklanan greve değiniyor. Hür: “Hükümet 8. gününde Şişecam grevini ülkenin “Ülkenin genel sağlığını ve milli güvenliğini bozduğu” gerekçesiyle 60 gün Şişecam şu an dünyada 4. sırada. 2020 hedefleri ilk üçe girebilmek. Yani bu 20 milyar dolar net kar demek. Peki, sormak istiyorum işçi bunun neresinde? Dokuz aylık net karı 900 milyon lira olan bir firma burası. Kazandığının sadece 1000’de ikisini istiyoruz.” Ancak hükümet 8. gününde grevi ülkenin “Ülkenin genel sağlığını ve milli güvenliğini bozduğu” gerekçesiyle 60 gün erteledi! Ancak totaliter rejimlerde sendikal haklar böyle soyut ve genel gerekçelerle engellenir.
Kötü
Yusuf Kaplan Yeni Şafak
Kaplan, İnsani Yardım Vakfı’nın Tırları ile IŞİD’e taşınan silahları unutmuş olacak ki, İHH güzellemesi yaparak yeni silahlar için bağış istiyor. Kaplan: “Ne yapabilirim diye düşünmeyin! Bir İHH şubesine uğrayın! Müslümanların, mazlum insanların yüz akı, İHH’nın kapısını çalın. Ve deyin ki, ‘bu zulme yürek dayanmaz. Ben de varım!’ Unutmayın sakın: Sen bir devsin, yükü ağırdır devin! Dün olduğu gibi, yarın da hakikatin, adaletin ve kardeşliğin bayrağını göndere yalnızca biz çekeriz... Diyerek yollara düşün! İnsanlık, hakikatin hakikati çocukları, bu ‘dev’e gebe çünkü! Uyuma daha fazla! Kalk ayağa ve hakikatin şarkısını besteleyebilmek, mazlumların elinden tutabilmek için koyul yollara!”
Çirkin
Talat Atilla Güneş
“Üniversiteler herkesin değil mi?” sorusu ile yazısına başlayan Atilla için üniversiteler, emekçi çocuklarına, geleceğine sahip çıkanlara, düşünenlere ait değil. Atilla: “PKK ve diğer yasa dışı örgütler, Siyasal Bilgiler de, o kadar baskın karakter haline geldiler ki, sağ tandanslı ya da ülkücü öğrencilerin sınavları bile başka yerlerde yapılmak zorunda kalınıyor! Bu ortama imkân hazırlayanlar, mevcut koltuklarını siyasete sıçrama tahtası gibi kullanmaya devam ederken, bunları yazan gazeteciler, hedef haline getiriliyor. Şunu herkesin sindirmesini öneririm; Üniversiteler, herkesindir. Türkiye’nin her yerinden, devlete güvenerek Ankara Üniversitesi’ne gelen öğrencilerin, bir avuç azılı unsurlara kurban edilmesine göz yumulamaz.”
günlüğü İlker Eraslan
Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı adaylığının açıklanması üzerine twitterda tepkiler dile getirilmeye başlandı. Zafer Cömert @Abdocan_Comert Bu ülkede onun gibi düşünmeyen herkese düşman olan bir katil cb adayı ve millet hala tehlikenin farkında değil. kaan sezyum @kaansezyum Obama logosu güzel olmuş. idris akyuz @akyuz_idris AKP, Anayasa suçu işliyor. Zira partiler kendilerine Cumhurbaşkanı adayı çıkaramaz. Erdoğan adaysa Başbakanlıktan istifa etmelidir. İkrar Sarısülük@ikrarSarisuluk Bir din düşün ki, kendine benzemeyen ne varsa katletsin İnsan olan buna biat etsin ve hala yakmaya kafa kesmeye devam etsin... Selçuk Uygur@selcukuygur Başkanım CB belgeselindeki en güzel yer hırsızlığa ilkokulda arkadaşının kalemini çalarak başladığını öğrendiğimiz andı. @RT_Erdogan EloyiZ FaSsBendeR @Eloise_Abelard Bu ne umutsuzluk, ne kaçması, haklıyız kazanacağız falan diyen var? Siz hayatı sonunda iyilerin kazandığı film mi sanıyorsunuz kuzum? savaşkaplan @savaskaplan6249 Hep katil uşak olacak degil ya bu sefer de cb adayi
KULTUR-SANAT
18
3 Temmuz 2014
‘Haziran’ albümü Gezi Şehitlerine adandı Gezi Direnişi’nde hayatını kaybedenler yaşatılmaya devam ediyor. Adalılar, son çıkardıkları “Haziran” isimli albümü Gezi Direnişi’nden bugüne düşenlere ithaf ettiklerini söylediler. Albümü, yaparken Gezi’de hayatını kaybedenlerin yanlarında olduklarını belirten grup, tanıtım konserinin, konserden çok direnişi yükselteceğini söyledi. İSTANBUL Oğuzhan özkan
Adalılar Grubu’nun ‘Haziran’ isimli albümü çıktı ve raflardaki yerini aldı. Albümü diğerlerinden ayıran ise ismi ve ithaf edilenler. Grup, albümün Gezi Direnişi’nden bugüne düşenlere ithaf ettiklerini söylüyor. Adalılar, ‘Haziran’ dan daha önce çıkardıkları albümleriyle ve toplumsal olaylarda sessiz kalmamalarıyla, dinleyenleri tarafından takdir edilmişti. 12 besteden oluşan Haziran albümünün neredeyse tüm besteleri Adalılar’a ait. Albümdeki şarkılar ise; “19 Yaşım (Ali İsmail’e…)”, “Benden Sor”, “Çığlık”, “Devrim Marşı”, “Sen Devrimcisin”, “Direniş Marşı”, “Eylül”, “Mayıs Güneşi”, “Ortadoğu”, “Roboski”, “Hadi Uyan (Berkin’e…)”, “Uzun Yürüyüş”. Gezi şehitleriyle birlikte besteledik Adalılar, çıkardıkları ‘Haziran’ isimli albüm için, “Haziran” adını verdiğimiz bu albümde, Eylül karanlığının gözüne Mayıs Güneşi’ni tutarken; Gezi Şehitleri yanı başımızdaydı. Güftelerimize konu, bestelerimize nota oldular;
enstrümanlarda el eleydik; şarkılara hep bir ağızdan nefes verdik” şeklinde tanıtmışlardı. Adalılar grubu yaklaşık 3 sene emek verdiklerini söyledikleri Haziran albümü için “Başta Ankara, İzmir, Adana, Ordu olmak üzere gidebildiğimiz her yere gitmeye ve de acılarımızı,
direnişlerimizi ve yitirdiklerimizi anlatan bu çalışmayı halkımıza ulaştırmaya çalışacağız” diyor. Konserden çok direniş anlamı Grup, albümün tanıtımı için 30 Mayıs’ta gerçekleştirdiği konserde ise, “Devletin halklarımıza saldırı ve katliamı arttırdığı,
Soma’da yüzlerce canımızı aldığı, Okmeydanı’nda fütursuzca insanlarımızın kurşunlanarak öldürüldüğü bugünün koşullarında yüreklerin ortaklaştırılması ve aynı hedefe yöneltilmesi anlamında bu etkinlik bizim için bir konserden çok, direnişin yükseltileceği bir yoldaşlık anı anlamı taşıyor” denildi.
Sevgilinin Ardından Yönetmen: Hong Khaou Oyuncular: Ben Wishaw, Morven Christie tür: Dram
Londra’da geçen evrensel aşk ve keder hikayesi. Film, zamansız ölümünden sonra oğlunu tanımaya çalışan Kamboçyalı-Çinli bir annenin hikayesini anlatıyor.
Pislik Yönetmen: John S. Baird Oyuncular: James McAvoy, Jamie Bell tür: Polisiye
Bruce, diğer polislerin sonunu getirecek bir olay tezgahlar. Hepsinin sırlarını ortaya çıkartan Bruce, kontrolünden çıkan hile ağında kaybolmaya başlar.
sevinçle-
Göl Zamanı Yönetmen: Cafer Özgül Oyuncular: Emre Canpolat, Begüm Birgören Tür: Dram
rimizi,
Haşim Bey’in melankolik kızı Göl kenarında Refik’le karşılaşır ve aralarında bir aşk başlar. Refik’in aşk konusunda kafası karışıktır.
Kazım Koyuncu’nun hayatı yaş gününde vizyonda Kazım Koyuncu 33 yaşındayken aramızdan ayrılmıştı. Kazım Koyuncu’nun aramızdan ayrılışının 10 yılının ardından, Onur Aydın ’ın ‘Yağmur-Kıyamet Çiçeği’ kitabından yine aynı isimle beyazperdeye aktarılan filmi 43. yaş günü olan 7 Kasım’da izleyiciyle bulaşacak. Yapımcılığını Gülay Kuriş’in üstlendiği filmin yönetmeni ise Onur Aydın. Filmde; Engin Hepileri, Altan Erkekli, Devrim Saltoğlu ve Sevtap Özaltun gibi isimler rol alıyor.
‘Ramazanda Caz’ keyfi
Film Kazım Koyuncu’nun hayatından bir kesitin yanı sıra Çernobil faciası, yabancı kadın ticaretinin doğuşu ve Trabzonspor’un 1995-1996 yılında bir golle şampiyonluğu kaçırması da konu ediliyor. Onur Aydın’ın aynı isimli kitabından sinemaya uyarladığı ‘Yağmur-Kıyamet Çiçeği’ filminde, Kazım Koyuncu’yu oynayan Engin Hepileri rolü için ünlü sanatçı gibi saçlarını uzatıp, gitar çaldı. Filmin çekimleri Artvin’de yapıldı. KÜLTÜR-SANAT
Kış Uykusu 2 haftada 166 bin kişiye ulaştı
HAFTANIN AJANDASI Taksim: İstanbul’un Kalbi
1920’den caz esintileri
3 yıldan sonra görüldü
Sosyal hassasiyetlerin en fazla ifade bulduğu bir merkeze dönüşen Taksim Meydanı’nın 19. yüzyıl’dan 1960’a uzanan süreçte geçirdiği değişim ve dönüşümlere fotoğraf, gravür ve harita üzerinden ışık tutan sergi 11 Ekim’e kadar açık.
Flapper Swing, repertuarlarında D.Reinhardt besteleri ve 1920-30’ ların caz standartlarına yer veren grup dönemin muhteşem atmosferini, eşsiz lezzetler eşliğinde Flamingo misafirlerinin beğenisine 2 Ağustos’a kadar sunacak.
Lübnanlı Diva Feyruz, uzun süre sonra tekrar göründü. Son konserini 26 Haziran 2011’de Amsterdam ’da veren, 23 Aralık 2011’den beri de sahneye çıkmayan 78 yaşındaki şarkıcı 1986’da ölen kocası anısına yapılan bir videoyla karşımızda.
SPOR
19
3 Temmuz 2014
Dünya Kupası’nda çeyrek final heyecanı
Dünya Kupası’nda 2. tur heyecanı da sona erdi. Büyük çekişme ve heyecana sahne olan maçlar sonunda, tüm grup birincileri çeyrek final bileti almayı başardı. Kupanın 80 yıllık tarihinde ilk kez bir eleme turunda 5 maç birden uzatmaya gitti. Büyük çekişme ve heyecana sahne olan maçlar sonunda, Brezilya ile Kolombiya, Hollanda ile Kosta Rika, Fransa ile Almanya ve Arjantin ile Belçika, Çeyrek finalde karşılaşmaya hak kazandı. Kupanın 80 yıllık tarihinde ilk kez bir eleme turunda 5 maç birden uzatmaya gitti. Ev sahibi Brezilya, Şili karşısında penaltı vuruşları sonucu çeyrek final bileti aldı. Kosta Rika da, Yunanistan’ı penaltı vuruşları sonucu eledi. Almanya, favori gösterildiği maçta, Cezayir’i uzatmalarda eleyebildi. Arjantin, İsviçre karşısında çeyrek finale yükselmek için tam 118 dakika gol aradı. Belçika ile Amerika Birleşik Devletleri arasındaki çılgın maçın sonucunu da uzatmalar belirledi ve Belçika son 8’e kaldı. Büyük çekişme ve heyecana sahne olan maçlar sonunda, Brezilya ile Kolombiya,
Hollanda ile Kosta Rika, Fransa ile Almanya ve Arjantin ile Belçika, Çeyrek finalde karşılaşmaya hak kazandı. Yani bir başka deyişle, tüm grup birincileri, adlarını son 8’e yazdırmayı başardı. Kosta Rika ile Kolombiya, kupada ilk kez çeyrek final heyecanı yaşayacak. Belçika da, 1986’dan bu yana ilk kez çeyrek final oynayacak. İkinci tur maçlarıyla birlikte kupada toplam gol sayısı 154’e çıktı. Bu da maç başına 2,75 gol atıldığı anlamına geliyor. Gol krallığı yarışının zirvesinde ise 5 golle Kolombiyalı Hames Rodriguez var. Neymar, Müller ve Messi ise 2. turda gol atamamalarına karşın, 4’er golle Rodriguez’i takip ediyor. Brazilya direkten döndü Dünya Kupası’nda ilk çeyrek finalistler penaltı vuruşları sonrasında belli oldu. 120 dakikası 1-1 sona eren karşılaşmada Brezilya, Şili’yi penaltı atışları sonucunda 3-2 mağlup etti. Maçın kaderini belirleyen pozisyonlar, Şili’nin 120. dakikada ve 5. penaltıda direkten dönen topları oldu. 4 yıl önce yine aynı günde, Brezilya, Şili’yi 2. turda Dünya Kupası’nın dışına itmişti. Kader, 2 ülkeyi bir kez daha karşı karşıya getirdi. Ve kazanan yine Brezilya oldu.
James Rodriquez attığı gollerle Kolombiya’nın yolunda ilerlemesinde en büyük pay sahibi olmaya devam ediyor. Kolombiya, durdurulamayan golcüsü James Rodriguez’in golleriyle Uruguay’ı 2-0 mağlup etti ve tarihinde ilk kez çeyrek finale çıkıp Brezilya’nın rakibi oldu. Arjantin’in rakibi Belçika oldu FIFA Dünya Kupası’nda F Grubu’nu lider tamamlayan Arjantin ile E Grubu’nu 2. sırada bitiren İsviçre, Brezilya’nın Sao Paulo kentiyle aynı adı taşıyan statta karşılaştı. Normal süresi 0-0 biten karşılaşmanın ikinci uzatma devresinde Tangocular Di Maria ile golü bularak çeyrek finale çıkma başarısı gösterdi. Uzatmaların son dakikasında İsviçre’de Dzemaili’nin kafa vuruşu direkten döndü.
Diğer bir karşılaşmada ise Belçika ile ABD karşılaştı. Howard’ın devleştiği karşılaşmada sayısız gol pozisyonundan yararlanamayan Belçika, kilidi uzatmalarda açtı ve 2-1’lik sonuçla çeyrek finale yükseldi. Bu sonucun ardından Belçika, çeyrek finalde Arjantin ile yarı finale çıkma mücadelesi verecek. Fransa, Panzerlerle eşleşti Dünya Kupası ikinci tur karşılaşmasında E Grubu’nu ilk sırada tamamlayan Fransa ile F Grubu ikincisi Nijerya çeyrek final için kozlarını paylaştı. Mücadelenin galibi Pogba ve Yobo’nun kendi kalesine attığı gollerle rakibini 2-0 yenerek çeyrek final vizesi alan Fransa oldu. Son 16 turunun diğer bir mücadelesinde Almanya, Cezayir’i uzatma devresinde bulduğu 2 golle devirdi ve çeyrek finalde Fransa’nın rakibi oldu. Almanya’ya galibiyeti getiren golleri 92. dakikada Schürrle ve 119. dakikada Mesut Özil atarken Cezayir’in tek sayısı ise maçın son saniyesinde Djabou’dan geldi.
Kosta Rika’nın rüyasına Hollanda girdi Dünya Kupası’nda ilk kez çeyrek finale yükselen Kosta Rika, Hollanda’nın rakibi oldu. 2014 FIFA Dünya Kupası’nda Meksika’yı yenen Hollanda ile Yunanistan’ı mağlup eden Kosta Rika, çeyrek finalde eşleşti. B Grubu’nu lider tamamlayan Hollanda, A Grubu’nu 2. sırada bitiren Meksika’yı 88. dakikada Wesley Sneijder ve 90+4’üncü dakikada Klaas Jan Huntelaar’ın penaltıdan attığı gollerle 2-1 yendi. Kosta Rika ise normal süre ve uzatma periyodu 1-1 eşitlikle sonuçlanan maçta, C Grubu’nun ikincisi Yunanistan’ı penaltı atışları sonunda 5-3 yenerek tarihinde ilk kez son 8 takım arasına kaldı.
F1’de kural değişikliği
FIA, gelecek sezon Formula 1’de güvenlik aracı periyodunun ardından yarışın tekrar gridden başlayacağını duyurdu. Uzun süredir devam eden Formula 1’i geliştirmek amaçlı öneriler şekil bulmaya başladı. Bir süredir görüşülen güvenlik aracından sonra yeniden start önerisi bugün FIA Dünya Motor Sporları Konseyi tarafından onaylandı. Gelecek sezon güvenlik aracının piste girmesi durumunda, yarış pistin temizlenmesinden sonra
“1 numara” Wimbledon’a veda etti
Wimbledon Tenis Turnuvası’nda, daha önce altı kez zafer kazanan 1 numaralı seribaşı Serena Williams, Fransız Alize Cornet’ye 2-1 yenilerek üçüncü turda elendi. Daha önce elde ettiği beş şampiyonlukla Açık Dönem’de Wimbledon’ı en çok kazanan dört isimden biri olan Serena Williams, bu sezonki üçüncü slam turnuvasında da hüsrana uğradı. İngiltere’nin başkenti Londra’daki Wimbledon Tenis Kulübü kortlarında oynanan maçta,
ilk seti rakibine sadece 1 oyun vererek 6-1 alan Serena Williams, ikinci sette iki kez servisini kırdırdı ve bu seti 6-3 hanesine yazdıran Fransız raket yeniden maça ortak oldu. Başa baş mücadeleye sahne olan son sette yakaladığı 9 servis kırma şansından ikisini değerlerdiren Cornet, 58 dakika süren seti 6-4, maçı da 2-1 kazanarak tur atladı. 24 yaşındaki Fransız tenisçi, kariyerinde ilk kez bu turnuvada 4. turda raket sallayacak. SPOR
gridden yeniden başlayacak. Yeniden yapılan düzenlemeler doğrultusunda tartışmaya neden olan burunların yasaklanması önerisi de onaylandı. Görüşülen bir başka konu ise Formula 1’e kıvılcımları yeniden kazandırmak. Bunun için ilk denemeler Rosberg ve Raikkonen’in aracında Avusturya’da gerçekleşmişti. FIA’nın onay verdiği bir başka kural ise takımların artık Avrupa’da test yapabilecek olması. SPOR
3 Temmuz perşembe 2014
sayı: 141
Haftalık siyasi gazete yerel süreli yayın Genel koordinatör editörler
tasarım
özge doğan Can Çoksöyler Ceday Avcı Elif Karan Hülya say sanem deniz kural Oğuzhan Özkan onur toper Emre başar kara Fatma çakır Gülçin Şermeti ışıl demir Burak kiper ebru kaya Gamze Abay Osman Erdem Selçuk Kaygısız
dağıtım
Rıfat çapar
imtiyaz sahibi
fadik temizyürek
sorumlu yazı işleri müdürü
ışıl kurt
Yönetim adresi
basıldığı yer
rumeli c. matbaacı osmanbey s. no 67/4 şişli / istanbul aspaş asya paz yay. dağ. tur. rek. aş. evren mah. günay sk no: 4 bağcılar / istanbul 05327552792
yusuf yasin yakşi EZGİ CEREN AĞTAŞ oğuzhan türk Çağatay dirilgen
6 aylık abonelik: 40 tl
1 yıllık abonelik: 80 tl
FİDAN ataselim adına ziraat bankası hesap no: 0866 49384853 5003 ıban: TR920001000866493848535003 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: tr34 0006 4000 0016 2002 4659 88
garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: tr90 0006 2000 03100006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: tr57 0004 6001 6488 8000 1775 42 yapı kredi hesap no: 229/8873511 ıban:tr38 0006 7010
Ajdar videolu camii açılışı Diyanet İşleri Başkanlığı resmi Twitter hesabından dün gece ilginç bir paylaşımda bulunuldu. “Gölbaşı Altungülkent Camii dualarla ibadete açıldı…” notu düşülen
tweet’te Ajdar ‘ın da bulunduğu “televizyonlarda unutulmayan komik sahneler” videosu paylaşıldı. Sosyal medyayı kırıp geçiren tweet sosyal ağdan hızla kaldırıldı. toplum
Gökçek, Twitter hesabını geri alınca ilk işi;
Capslock’u açmak oldu
Melih Gökçek korkulu rüyalarından birini yaşadı. 145 bin TL’lik güvenlik duvarı işe yaramayınca Gökçek’in iki milyona yakın takipçisi olan Twitter hesabı hacklendi. Türkiye’yi yasa boğan(!) olayla birlikte fişkiyeyi kimin kırdığı da ortaya çıkmış oldu. “Bu hesap rahatsız edici” diyen hacker grubu, Erdoğan’ı da engelledi. Hesabı geri alan Gökçek’in yaptığı ilk iş ise capslock tuşunu açmak oldu. tOPLUM ceday avcı
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, halk arasında Twitter fenomeni olarak tanınıyor. Her gün mutlaka Twitter’ı yoklayan ve tweet atan Gökçek’in iki milyona yakın takipçisi olan hesabı kendilerini Siber Ergenekon Tim olarak tanıtan hacker grubu tarafından hacklendi. Fişkiyeyi kim kırdı? Melih Gökçek, Twitter aleminde zaten popüler iken Twitter hesabının hacklenmesiyle en çok konuşulan gündemler arasına girdi. Halk, Twitter’da Gökçek’in hesabının hacklenmesini eğlence konusu yapmış iken, hesabı ele geçiren hacker grubu da güldüren birçok tweet attı. Gökçek, 8 can katledilirken Gezi Direnişi sırasında “Fişkiyeyi kim kırdı” diye bas bas bağırmıştı. Hacker grubunun da Gökçek’in hesabından attığı ilk tweet, “İtiraf ediyorum fişkiyeyi ben kırdım…” oldu. “Erdoğan rahatsız edici” Ulaşıma zam gelmesine vurgu yapılarak “EGO OTOBÜSLERİNİ BU SABAH İTİBARİ İLE BEDAVA
18SORU
YAPIYORUM LAN” tweeti atıldı. Yüzlerce RT ve favori aldı. “Bu sabah Angara bir başka güzel” tweetinin ardından yazılan ”Kızılaydayım gençler polisten önce gelirim diyen varsa gelsin çay simit yapalım…” sözleriyle meşhur Ankara polisine de gönderme yapıldı. Hacker grubunun bir diğer işi de “Bu hesap rahatsız edici” diyerek Tayyip Erdoğan’ın Twitter hesabını engellemekti. Caps, Gökçek’in hesabından takipçilere paylaşıldı. Bu dünya senin gibilerin elinde kalmayacak Herkesin en çok hoşuna giden ve doğruların yazıldığı tweet ise şu oldu; “Bu kadar kısa bir ömür için, bu kadar adileşmeye, çirkefleşmeye değer miydi? Keşke herkesin adil bir şekilde hak ettiği kadarını aldığı bir dünyada yaşasaydık. Fakat ne yazık ki bu dünya, benim gibi aç gözlü kimselerin elinde…”
tını aldı. Gökçek’in Twitter hesabını ele geçiren hackerlar, Gökçek hesabın şifresini sıfırlamak istediği için yüzlerce mail aldığını ancak bunu başarmasına izin vermeyeceğini de yazdı. Gökçek, bir süre önce binlerce takipçisi olan Twiter hesabını korumak için binlerce TL ödemişti. Ancak, belediyenin ve kendi kişisel Twitter adresine 145 bin TL’lik siber güvenlik duvarının boşa gittiği anlaşılıyor.
Siber güvenlik boş çıktı Melih Gökçek, muhtemelen Ankara metrosunu su bastığında bile bu kadar üzülmemiştir. Gökçek, yeni açtığı bir hesaptan eski hesabına mention yaparak “Hesabımı iade ederseniz sizden davacı olmayacağım” diye seslendi. “Günahımı bile vermem sana” yanı-
Elektrolüx firması, 1977 yılından beri üzerinde çalıştığı, “kendi kendine evi süpürebilen” Trilobite adını verdikleri elektrik süpürgesi üretti. Trilobite’nin elektrik süpürgeleri arasında en yüksek çekim gücüne sahip olduğu, halı ve mobilyalar üzerindeki zararlı canlıları şiddetli çekim gücüyle emdiği belirtildi.
Alper Akın istanbul/Öğrenci
1. En sevdiğiniz erdem? Bilgelik 2. Başlıca özelliğiniz? Esprili olmak 3. Mutluluk nedir? Örgütlenmek 4. Mutsuzluk nedir? Yanlış anlaşılmak 5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Çok konuşmak 6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Boş konuşmak 7. En sevmediğiniz şey? Yalan 8. En sevmediğiniz kişiler? Faşistler 9. En sevdiğiniz iş? Bilgi edinmek 10. En sevdiğiniz şair? Nazım Hikmet 11. En sevdiğiniz yazar? Maksim Gorki 12. Kahramanınız? Mahir Çayan 13. Kadın kahramanınız? Gülsüm Kav 14. En sevdiğiniz çiçek? Gelincik 15. En sevdiğiniz renk? Yeşil 16. En sevdiğiniz yemek? Patates yemeği 17. En sevdiğiniz düstur? Yaşasın devrim ve sosyalizm 18. En sevdiğiniz söz? Örgütü örgüt yapan, onu kitlelere tanıtan, programlar veya yaldızlı laflar değil, devrimci eylemdir.
Balık tutmayı ve tüketmeyi çok seven bir vatandaş, taze balık yiyebilmek için evine özel akvaryum yaptırdı. “Kaptan” namı ile tanınan Rasim Yirikoğlu, denizden misine ile tutuğu balıkları, evine kurdurduğu özel akvaryumda besliyor. Yirikoğlu, beslediği balıkları canı istediğinde evinde tavada kızartarak yediğini söylüyor.
Akıllı süpürge
Siz almadan biz getirdik
Dövize endeksli olarak 2007-2009 yılında çektikleri krediler nedeniyle mağdur olunca Dövize Endeksli Konut Kredisi Mağdurları Derneği (DÖVDER) adıyla dernek kuran vatandaşlar, yüzleri gülümseten bir eylem yaptı. Vatandaşlar, davul ve zurna eşliğinde Şişli ve Beşiktaş ’ta bulunan 4 özel bankanın genel müdürlükleri önüne ellerinde iç çamaşırlarını sallaya sallaya geldiler. Açtıkları pankartla ve ellerindeki çamaşırları bankanın önlerine fırlatarak ince mesaj verdiler: “Bankalar, en son donumuz kaldı. Onu da siz almadan biz getirdik” Dövizzedeler, “Biz borcumuz tamamen silinsin demiyoruz. Borcumuzun arkasındayız. Biz makul bir şekilde yapılandırılmak istiyoruz” diyor. Eylemden oluşan ilginç görüntülerden sonra; vatandaşların bankaya getirdiği iç çamaşırlarını banka önünden temizlik görevlileri ile banka görevlileri birlikte topladı. TOPLUM
Balık sevdası
Düğünde damat dışında her şey var
İzmit’te kendisine uygun vasıflarda eş adayı bulamadığını söyleyip, damatsız düğün eğlencesi yapan Coğrafya Öğretmeni 38 yaşındaki Özlem Yet ortadan kayboldu. Hep bir kır düğünü ile evlenmeyi hayal ettiği belirtilen Özlem Yet, deniz kenarında yeşil alan üzerinde, ikna ettiği ve bazı akrabaları, arkadaşları ile birlikte gelinlik giyerek düğün eğlencesi yaptı. Bir düğünde damat ve nikah memuru dışında olması gereken gelin arabasından, takı törenine her ayrıntı düşünülmüştü. Damatsız düğün bazı gazetelerde haber olunca Özlem Yet cep telefonunu ve Facebook hesabını kapatarak ortadan kayboldu. TOPLUM
En çirkini ödülü Amerika Birleşik Devletleri’nin California eyaletinde düzenlenen ilginç bir yarışmada birbirinden çirkin görünümleri ile köpekler, en çirkin köpek unvanına sahip olabilmek için yarıştı. ‘Dünyanın en çirkin köpeği’ yarışmasını bu yıl Şivava-Şitzu kırması olduğu tahmin edilen Peanut adlı köpek kazandı.
Sivas’ı unutmadık, aklımızda
Dişçiye gitmek bu kadar mı zor?
Fransa’da 12 yaşındaki bir çocuk yaşadığı kasabadan yaklaşık 160 km uzakta bulununca, polise kaçırılmış olduğunu ve kendisini kaçıran adamın elinden güçlükle kurtulduğunu söyledi. Bir ay boyunca bu ‘sözde çocuk kaçıran adam’ arandı. Ancak gerçek sonradan ortaya çıktı. Dişçiye gitmekten korktuğu için evden kaçan ve kaçırıldığı yalanını söyleyen çocuk, dişçiye gitmemek için tüm bunları tasarlamış. Küçük çocuğun özrü ise “Sadece şaka yapmak istemiştim” oldu. TOPLUM