Yarın 148

Page 1

Güzel günlerin habercisi...

20 Ağustos 2014 Çarşamba Sayı: 148 l

l

1 TL www.yarinhaber.net l

AKP’nin ülkeyi Başkanlık sistemine doğru itmesine:

alısmayacagız ,

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce en büyük kaygılardan biri; eğer Erdoğan seçilirse ‘Diktatör olacak’ düşüncesiydi ve Erdoğan seçilir seçilmez hem kendisi hem de Hükümet kanadı ‘dakka bir gol bir’ diyebileceğimiz şekilde halkın kaygılarını boşa çıkarmamaya aday oldular. Şu anda elimizde Başbakanlıktan hala istifa etmeyen bir Cumhurbaşkanı var.

Başkanlık müjdecisi(!) Arınç

Dalkavuklukta son nokta

Meclis AKP’nin oyuncağı mı?

Erdoğan’ın padişahlık pozları

Erdoğan’ı aratmıyor

Erdoğan’a ‘Bakan’ Yılmaz

Meclis tatile giriverdi

“Padişahım” der gibi

Kadınlarla ilgili gerici açıklamalarıyla Erdoğan’dan kalır yanı olmayan Arınç, parlamenter sistemin yarım yamalak uygulandığını söyleyerek “Halkın yüzde 52’sinin oyu ile gelmiş bir Cumhurbaşkanı adeta yarı başkanlık sistemine doğrudan geçmiş gibidir” dedi. Arınç, 2015 seçimlerinden sonra, başkanlık sistemine geçileceğini de söyledi.

Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz da bedelli askerlikle ilgili 28 yaş ve ücretle ilgili konuyu Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın değerlendireceğini belirterek, “Cumhurbaşkanımız yeni dönemde bir değerlendirme yapar, bedelli askerlik olup olmayacağına en doğru şekilde karar verir” diyerek Cumhurbaşkanlığının yetkilerini yeniden tanımladı.

Önemli yasaların çıkacağı şu günlerde TBMM Erdoğan’ın talimatıyla sürpriz şekilde tatile girdi. Gerekçe ise AKP’nin Mecliste oluşacak “Başbakan kim olacak?” kulisini engellemeye çalışması. Bu sayede muhalefetin Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından Başbakanlık unvanının düştüğü iddialarının tartışılması da engellenmiş oldu.

Yaptığı her harekette ‘Ben cihan sultanıyım’ havası veren Erdoğan, iki dudağının arasından çıkan talimatlarla ülkeyi yönetmeye devam ederken sanki tahta çıkmış padişah gibi pozlar veriyor. Erdoğan, Cumhurbaşkanı seçilir seçilmez padişahların geleneği gibi Eyüp Sultan Cami’ye giderek az sonra akçe dağıtacakmış edasıyla şükür namazı kıldı. GÜNCEL 3

BM, IŞİD’in destekçilerini engelleyecek

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, IŞİD ve radikal islamcı terör örgütlerine karşı izole etme amaçlı tasarıyı kabul etti. Birleşmiş Milletler Konseyi, IŞİD ve Nusra Cephesi gibi Irak ve Suriye’de faaliyet gösteren El Kaide ile bağlantılı terör örgütlerine yönelik hazırlanan karar tasarısını oy birliğiyle kabul ederek, teröre karşı güçlü bir siyasi mesaj verildiğini belirtti. İngiltere tarafından ha-

zırlanan, Irak ve Suriye’de dini propaganda ekseninde insan öldürdülmesini sağlayan örgütleri hedef aldığı belirtilen 2170 nolu karar tasarısı, BM oturumunda oylamaya sunuldu. BMGK dönem başkanı İngiltere’nin BM Daimi Temsilcisi Mark L. Grant’ın yönettiği oturumda yapılan oylamada, BM’ye ekonomik yaptırım yetkisi veren tasarı 15 “evet” oyuyla kabul edildi. DÜNYA 16

“Oynamıyorum” diyerek siyaset yapılmaz Cumhurbaşkanlığı seçimleri geride kaldı, Erdoğan seçilmesinin hemen ardından Başkanlık Sistemi için kollarını sıvadı. AKP, Genel Başkanı’nı seçmeye hazırlanırken, Meclis’i kendi planına göre tatil edecek kadar meydanı boş sanmaya devam ediyor. Parlamenter sistem ve Anayasa alenen Erdoğan’ın yetkilerini ar-

tırmak için çiğneniyor. AKP’liler ise şimdiden Tayyip Erdoğan’ı Başkan ilan etmiş durumda. Peki Sosyalist Sol bu gelişmeler ışığında ne yapmalı? Seçimlerden ne gibi dersler çıkarılmalı? Erdoğan’ı nasıl durdurmalı? İşte bu soruların cevabını uzun yıllarını mücadele içinde geçirmiş Tarihçi Masis Kürkçügil ile aradık. ESAS MESELE 15

HAKAN ÖZTÜRK Genele kaçmak olmuyor mu?

SİBEL UZUN Tüm kadınların kurtuluşu

GÜLSÜM KAV

Mecliste bile “şiddet” tehdidi

Cumurbaşkanlığı seçimlerinde Sosyalist Sol’un tavrını Masis Kürkçügil ile de ğerlendirdik:yet inemeyeceğini, Bakanlar Kurulu toplantılarına katılacağını söyledi.

Sosyalist sol var mı?

AKP Van Milletvekili Gülşen Orhan, “Ve çıkıp burada kadına yönelik şiddeti insanlara anlatmaya çalışıyor ve burada bir yanlışlık olduğunu ifade etmeye çalışıyor bütün agresifliğiyle, bütün heyecanıyla. Ancak inandırıcı olmadığını fark ettiğinde de çıkıp çok pahalı ayakkabıyla, binlerce liralık ayakkabısıyla kadın şiddetine yöneliyor” dedi. AKP’liler bu sözlerin ardından söz alan Aylin Nazlıaka’ya cinsiyetçi ve tacizkar sözlerle saldırdılar. KADIN 10

Kadro için can verdi

Geçtiğimiz yıl yağışlar nedeniyle İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi’nde kanalizasyon taşmıştı. Kanalizasyon suları yüzünden kullanılmaz hale gelen laboratuarın temizliği, hastanedeki taşeron temizlik işçilerine gerekli oryantasyon verilmeden yaptırılmıştı. Önlemsizlik ve gerekli güvenlik koşullarının sağlanmaması yüzünden çalışan işçilerin çoğu hastaneye kaldırılmıştı. Hastaneye kaldırılan o işçilerden birisi olan Zafer Açıkgözoğlu geçtiğimiz günlerde hayatını kaybetti. EMEK 7

04

Aklın yolu 05

Uyanış 10

Ana fikir

İşte AKP’lilerin güç ve makam kavgası

Yolsuz olan kazansın

Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasında Tayyip Erdoğan 12.Cumhurbaşkanı seçildi. Seçim sonuçları açıklanınca Erdoğan, Ankara’da balkon konuşmadı yaptı. Balkon konuşması ise tam da AKP’ye yarışır bir biçimde oldu. Tayyip Erdoğan’ın balkon konuşması Bakanların öne geçme kavgasına dönüştü. Özellikle, sağındakini solundakini ite ite öne geçen Efkan Ala’nın balıklama atlayışı sosyal medyada dalga konusu oldu. Her yerde gösteriş ‘kardeşlik hukuku’ndan bahseden AKP’lilerin balkondaki öne geçme yarışı, söz konusu göz önünde olma ve makam olunca ‘kardeşlik’ kavramını TOPLUM 20

Ya yandaş olursun ya müdür olmazsın Milli Eğitim Bakanlığı tarafından uygulanmaya başlanan ‘Yönetici Atama Yönetmeliği’ne göre haziran ayında görev süreleri sona eren okul müdürlerinin yerlerine atanacak eğitimcilere, AKP yanlısı Eğitim Bir-Sen’e üye olmaları dayatılıyor LİSENİN GÜNDEMİ 14


02

YESiL SAYFA 19 Ağustos 2014

Yeşil Eylem

Antalyalılar ormancılara sahip çıktı Antalya’da Orman Genel Müdürlüğü’nün ormancıları farklı yerlere atamasına çevreciler tepki gösterdi. “Ormancılara sahip çıkıyoruz”, “Diren ormancı” diyerek eylem yapan A Platformu’ndan Hediye Gündüz yaşanan süreci Yarın Gazetesi’ne anlattı: “Türkiye’de 2000 ormancı rotasyona tabi tutuluyor. Bunun 93’ü Antalya’da. Sadece Antalya’da 5 milli parkımız var. Ayrıca bu bölgede yaşayan iki özel tür var; alageyikler ve dağ keçileri. Bu alanlarda yıllarını geçirmiş, burayı çok iyi tanıyan, ekosistemi bilen ormancılar başka yerlere gönderiliyor. Yeni gelecekler ekosistemi öğreninceye kadar 3-5 sene geçecek. Küresel iklim değişikliği nedeniyle orman yangınları zaten bu bölgede en önemli tehlike. En son Adrasan yandı. Ekosistem bilinmesine rağmen bu kadar büyük yangın yaşadık.” DEVLET ORMANI KORUMUYOR Gündüz, devletin ormanı korumadaki rolünü de şöyle değerlendirdi: “Biz doğayı koruma açısından ormancıların rotasyonunu çok tehlikeli buluyoruz. Ormanları ve canlıları devlet adına koruyan insanlar gönderiliyor. Devlet ormanı korumada asla samimi değil. Korumayı isteseydi ormancıları rotasyona tabi tutmazdı. Ormancılar kendi meslek odaları ve sendikaları ile eylemler yaptılar, biz de çevreciler olarak yaptık. Tayin edilen ormancılar dava açıyor. Bu yanlış durmalı. Orman korumaya uymayan bu uygulamadan vazgeçilmeli.” YARIN YEŞİL SAYFA

Son günlerde doğa talanına yönelik tepkiler benzer nitelik kazanmaya başladı. Şirketlerin yapmak istedikleri HES, termik santral ve benzeri doğa katliamlarını meşrulaştırmak amaçlı halka açık düzenledikleri ÇED toplantılarına katılan halk, tepki göstererek bu toplantıları yaptırmıyor. TERME’DE TERMİĞE GEÇİT YOK Samsun’un Terme İlçesi’nde Akçay mevkiine yapılması planlanan kömürlü termik santral için yapılan ÇED toplantısına giden vatandaşlar bölgede termik santral yapımına karşı çıktı. Halkın yoğun tepkisiyle karşılaşan Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü Şube Müdürü Mustafa Baş başkanlığındaki heyet, toplantıyı iptal etmek zorunda kaldı. ÇED heyeti, toplantıyı yapamadan jandarma eşliğinde salondan ayrıldı. Terme Çevre Platformu yetkilileri ve vatandaşlar, yaptıkları açıklamada ilçeye ikinci bir termik santralin yapılmasına kesin olarak karşı olduklarını belirtti. HALK İSTEMİYOR Açıklama yapan Terme Belediye Başkanı Şenol Kul şunları belirtti: “Bugün Kozluk’ta düzenlenmek istenen ÇED toplantısı yapılamadı. Bu santralle ilgili belediyemizden hiç bir bilgi alınmadı, hiç bir bilgi verilmedi.

ÇED oyunu bozuldu

Daha sonra yaptığımız görüşmelerde sayın valimizin haberi yok, büyükşehir belediye başkanımızın haberi yok. Kimsenin haberi yok. Enerji santralinin adını ‘Umut’ enerji santrali koymuşlar. Birilerinin umutları insanların umutsuzluğu olmasın. Burası bunun için uygun değil. Organik tarımın merkezi, turizmin merkezi olabilecek yer, yemyeşil bir ortam, fındık, pirinç, her şeyin yapıldığı ortamda bir kömür santralinin olması bilimsel açıdan da uygun değil. Bu bölge insanı bu santralin burada yapılmasını istemiyor. Halka rağmen de bir şey yapılamaz.” TARİH YERİNE AVM Öte yandan, İstanbul’da Karaköy’ün yıkılıp yerine AVM ve oteller yapılması planlanan, Galataport olarak bilinen “Salıpazarı Kruvaziyer Liman Projesi” için de ÇED toplantısı yapılması planlanıyor. Karaköy’den Tophane’ye kadar sahil şeridini kapsayan proje kapsamında İstanbul Modern binası dahil bazı binalar yıkılarak yerine otel, ofis alanı, restoran ve mağazalardan oluşan ticari alanlar ile terminal binası yapılacak. Proje tamamlandığında Karaköy’ün tarihi görünümü, yerini yüksek binalar ve cam kaplı AVM’ler alacak. HALKA SORULMASI GÖSTERMELİK İstanbul Kent Savunması’ndan Deniz Özgür,

Galataport’u Yarın Gazetesi’ne değerlendirdi: “ÇEVRE VE Şehircilik İl Müdürlüğü bir metin yayınlamış. Halkın katılımını amaçlayan ÇED toplantısı yapılacağını duyurmuş. Bu toplantıların ne amaçla yapıldığını esasen biz biliyoruz. Daha çok dış kamuoyuna bu projelerde halkın onayının olduğu, halka sorularak yapıldığı göstermelik olarak sunuluyor. Aslında cila işlevi görüyor. Zorunluluğu yerine getirmek için yapılıyor. Proje kamuoyu ile paylaşılana kadar süreçleri zorbalıkla atlatmayı başarıyorlar ama son aşamada halkın katıldığı bu şekilde ÇED toplantıları düzenliyorlar. Bunu meşru hale getirebileceklerini zannediyorlar. Daha önce defalarca kez davalar açıldı, yürütmeyi durdurma kararları alındı. Koruma kurulundan da itirazlar geldi. Bunları hiç önemsemediler. Biz de buna izin vermeyeceğiz. Bu halkın katılımı söyleminin manipülasyon olduğunu söyleyeceğiz. Hem içeride konunun muhatabı olan dernekler, odalar, meslek odaları olacak. Hem de biz kapı önünde eylemde olacağız. TEPKİMİZİ GÖSTERECEĞİZ Özellikle Büyükşehir Belediyesi ve Beyoğlu Belediyesi’ne, daha önce de Emek Sineması’nda, Gezi Parkı’nda, Taksim Meydanı’nda gösterilen tepkiler gibi, tepkimizi ortaya koyacağız. Galataport’u da Beyoğlu’na yönelik darbe olarak düşünüyoruz.”

Ranta açılan Fatih ormanı için eyleme İstanbul’un ekolojik dengesi, 3. köprü ve 3. havalimanı projesi ile şehrin yerleşim bölgesi dışında kalan son doğal alan kuzey ormanlarının tahribiyle sürerken, şehir sınırlarında kalan Fatih Ormanı da sermaye ve devlet tarafından elbirliği ile yıkıma sürükleniyor. Kuzey Ormanları Savunması, Fatih Ormanları’nın talanına karşı eylem hazırlığı içinde. Doğuş ve Bilgili Holding gibi şirketler, tepki eylemleri nedeniyle şöyle açıklama yapmak zorunda kalmıştı: “İstanbul’un en değerli projelerinden biri yapılacakken, bu iş kirletilmeye çalışılıyor. Projede villa, ev gibi yapılar olmayacak. İmara açıldı denilince herkesin aklına gökdelen geliyor. Oysa biz buraya önemli bir şehir parkı planlıyoruz”. ŞİRKETLER YALAN SÖYLÜYOR Bu açıklamalara rağmen, gerçeğin bu olmadığı, ele geçirilen projelerle ortaya çıkmıştı. Kuzey Ormanları Savunması; 3 Ağustos Pazar günü bazıları bitmiş, bazıları sürmekte, bazıları kapıda olan inşaat projelerinin parçalamakta olduğu Fatih Ormanı’nda keşif gezisi yaptı. 23 Ağustos Cuma günü ise Kartal’dan Bilgili Holding önüne yürüyüş düzenlenecek. YARIN YEŞİL SAYFA

Haftanın duyuruları 23 Ağustos: Kuzey Ormanları Savunması’nın Fatih ormanı için eylemi – Beşiktaş Kartal heykeli 25 – 30 Ağustos: Yeşil’e Bozcaada Kampı – Bozcaaada/Çanakkale 3 – 7 Eylül: Karaburun Bilim Kongresi – Karaburun/İzmir

Alakır’da HES’lere karşı hukuk çığlığı Antalya’nın Kumluca İlçesi’nde bulunan Alakır Vadisi’ne HES yapılmak istenmesine karşı yürütülen hukuki mücadelede, hukuksuzluğun diz boyu olduğu bir aşamaya gelindi. Defalarca kez kazalına ÇED iptal davalarına rağmen, HES’çi şirketler Çevre ve Şehircilik Bakanlığı desteği ile yeni ÇED raporları alarak inşaatları durdurmuyor. MAHKEME KARARLARI YOK HÜKMÜNDE Alakır Vadisi’nde yapımı planlanan 8 adet HES var. Bunların 4’ü tamamlanmış durumda. Daha şimdiden on binlerce kızılçam ağacı kesilmiş, Alakır nehrinin kurutulmaya başlanmış. Alakır’da HES’lere karşı halkın oluşturduğu Alakır Nehri Kardeşliği tarafından ADO, REİS, METAMAR şirketlerine ait ÇED gerekli değildir kararına karşı

açılan davalar kazanıldı, ancak HES inşaatları durdurulmuyor. Çayağzı HES, Dereköy HES, Kürce HES, Kozdere HES mahkeme sürecindeki oyalamalar ve geciktirmeler sonucunda inşaatları tamamlanarak faaliyete geçti. Tüm bu HES’lerin, yani vadinin de en üstünde, Alakır Nehri’nin kaynağının olduğu, en yoğun biyolojik çeşitliliğe ev sahipliği yapan bölgede yapılmak istenilen Alakır1 ve Alakır2 HES’leri için ise, daha önce kazaılmış dava olmasına rağmen süreç hala ÇED raporu aşamasında. Alakır Nehri Kardeşliği ise bu hukuksuzlukların karşısında direnişi sürdüreceklerini şöyle açıklıyor: “Hukuk yok ise her türlü mücadele mübahtır artık. Can’larımız için, canımız pahasına. Can’ı olan, ahlakı, şerefi olan tüm canlıları davet ediyoruz Alakır’ın intifadasına!” YARIN YEŞİL SAYFA


GUNCEL

03

20 Ağustos 2014

AKP’nin başkanlık sistemine doğru gitmesine;

Alışmayacağız

AKP’nin toplumu Başkanlık sistemine alıştırma çabaları karşısında ne düşünüyorsunuz? SEYHAN ERDOĞDU CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI

Tek adam sistemi

Niyet başkanlık sistemi de değil. Bu biraz tek adam sistemine gidiş. Afişlere milletin adamı yazmakla olmuyor. Milletin adamı olmak için milletin iradesine saygı göstermek lazım. Aksi taktirde tek adamlık diktatörlüğü olur. YAŞAR ASLAN EHP İSTANBUL İL YÖNETİM KURULU ÜYESİ

Bizi alıştıramazlar

Bakanlar hep bir ağızdan 2015 seçimleri sonrasında başkanlık sistemi getirileceğini söylemeye başladı. Ancak kafasına göre Meclisi kapatabilme hakkını kendinde bulan, anayasayı yok sayan Erdoğan’ın başkan olmasına bizi alıştıramazlar. DEMİR ÇELİK HDP MİLLETVEKİLİ

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce en büyük kaygılardan biri; eğer Erdoğan seçilirse ‘Diktatör olacak’ düşüncesiydi ve Erdoğan seçilir seçilmez hem kendisi hem de Hükümet kanadı ‘dakka bir gol bir’ diyebileceğimiz şekilde halkın kaygılarını boşa çıkarmamaya aday oldular. Şu anda elimizde Başbakanlıktan hala istifa etmeyen bir Cumhurbaşkanı var. güncel fatma çakır

Erdoğan Cumhurbaşkanı seçilir seçilmez son bir haftalık süreçte ülkenin Başkanlık sistemine ve Erdoğan’ın da diktatörlüğe giden yolunda oldukça fazla gelişme (hukuksuzluk) ya-

şandı. AKP Hükümeti parlamenter sistemi yok sayarak ve aşağılayarak ‘biz büyük adamlarız’ pozuna büründü. Şu anda Başbakan yok ama anayasayı çiğneyen bir Cumhurbaşkanı var, diktatörlüğe doğru giden bir ülke var fakat buna sesini çıkaran

bir muhalefet yok. (O muhalefet kendi iç meselelerine gömülmüş durumda) “Ya Feyzioğlu ya da ben” Erdoğan TBB Başkanı Metin Feyzioğlu ile kendisi arasında bir tercih yaptırmak istedi. Erdoğan’ın

AKP’nin 13. Kuruluş Yıldönümü Resepsiyonu’nda 1 Eylül’de gerçekleştirilecek olan Adli Yıl Açılış töreniyle ilgili olarak, “Danıştay’da yaşadığımızı yaşamak istemeyiz. Eğer Yargıtay Baro Başkanını çağırıp orada konuşturacak olursa oraya ben katılmam” dedi.

İşte son bir haftalık süreçte Başkanlık sistemine giden yolda ülkede yaşanan gelişmeler:

Kabul edilemez AKP’nin Başkanlık sisteminden anladığı egemenliğin Erdoğan’da toplanması. Bu ülkeyi çok tehlikeli bir noktaya götürür. Kazanılmış haklar da kaybedilir. Demokratik değildir, katılımcı hiç değildir. Kabul edilemezdir. AZİZ ÇELİK BİRGÜN GAZETESİ YAZARI

Oldu-bittiye getiriyorlar Başkanlık sisteminin anayasal bir dayanağı yok. Toplumun da Başkanlık sistemini onaylamadığını görüyoruz. Her zaman olduğu gibi önceden alıştırma çabalarıyla Başkanlık sistemini de oldu bittiye getirmeye çalışıyorlar. ERTUĞRUL GÜNAY ESKİ AKP MİLLETVEKİLİ

Adı başkan özü diktatör Şimdiye kadar yaptıklarına bakınca, ne yapacağı konusunda bütün toplumun kaygıları var. 90 yıldır parlamenter demokrasi olan Türkiye’de, adı başkan ama özü diktatör bir kişi tarafından yönetilme süreci başlayacak. Arınç, Başkanlık sisteminine geçişin tarihini açıkladı Özellikle kadınlar hakkında yaptığı gerici açıklamalarla Erdoğan’dan kalır yanının olmadığını göstermeye çalışan Arınç, bugüne kadar parlamenter sistemin yarım yamalak uygulandığını ifade ederek “Halkın yüzde 52’sinin oyu ile gelmiş bir Cumhurbaşkanı adeta yarı başkanlık sistemine doğrudan geçmiş gibidir” dedi. Hükümet’in 2015 seçimlerinden sonra anayasayı değiştirerek, başkanlık sistemine geçeceğini söyleyen Bülent Arınç, “Bu anayasada başkanlık sistemlerinden herhangi birisini, Türkiye için daha iyi yönetilebilir bir sistem olarak düşündüğümüz için, düşüneceğiz” diye konuştu.

Erdoğan’ın ağzına ‘Bakan’ Yılmaz’dan bedelli askerlik açıklaması Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz da bedelli askerlikle ilgili 28 yaş ve ücretle ilgili konuyu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın değerlendireceğini belirterek, “Cumhurbaşkanımız yeni dönemde bir değerlendirme yapar, bedelli askerlik olup olmayacağına en doğru şekilde karar verir. Yeni dönemde “eğer ihtiyaç” var derse tasarı Meclis’e gelir diye düşünüyorum” dedi. Konuyla ilgili Erdoğan’ın ağzına ‘Bakan’ Yılmaz, bu tür mevzularda Cumhurbaşkanının bir yetkisinin olmadığı ve yürütme organları tarafından belirlendiğini hatırlatmakta yarar var.

Başbakanlık süreci tehlikeye girmesin diye Meclis tatile girdi Torba tasarı görüşülürken, vergi affı gibi bazı yasalar çıkacakken TBMM Erdoğan’ın talimatıyla sürpriz şekilde tatile girdi. Gerekçe ise ‘Başbakan kim olacak’ sorusuna yanıt arayan AKP’nin mecliste oluşacak bir kulisi engellemeye çalışması. Onlar açısından bu süreç yeter ki tehlikeye girmesin, yoksa Meclis tatile girmiş, halkın dört gözle beklediği yasalar askıda kalmış çok da önemli değil AKP açısından. Muhalefetin Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından Başbakanlık unvanının düştüğü iddialarının tartışılması engellenmiş oldu. Tatil kararına ise Ana Muhalefet olan CHP razı oldu.

Bir yeniçerilere akçe dağıtmadığı kaldı Yaptığı her harekette ‘Ben cihan sultanıyım’ havası veren Erdoğan, iki dudağının arasından çıkan talimatlarla ülkeyi yönetmeye devam ederken sanki tahta çıkmış padişah gibi pozlar veriyor. Erdoğan, Cumhurbaşkanı seçilir seçilmez padişahların geleneği gibi Eyüp Sultan Cami’ye giderek şükür namazı kıldı. Her yere ferman veren bir hükümdar edasıyla hareket eden Erdoğan’ın seçimi kutlamak için bir yeniçerilere akçe dağıtmadığı kaldı. Eğer elinden para çıkmayacak olsa onu da yapma ihtimali çok da uzak değil. Paraları sıfırlamamakta kararlı olan Erdoğan havasını en masrafsız biçimde atıyor.

YSK’nın Cumhurbaşkanlığı kararı 3 gündür Resmi Gazete’de yayımlanmıyor! Cumhurbaşkanı seçilmesi ardından Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) mazbatayı TBMM’ye teslim etmesiyle, Anayasa’nın 101 ve 109′uncu maddeleri gereğince Başbakan Erdoğan’ın seçilmiş cumhurbaşkanı olarak artık başbakanlık yapamayacağı yönündeki tartışmalara yeni bir boyut eklendi. Cumhuriyet gazetesi yazarı Çiğdem Toker, Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin kesin sonuçlarını açıklamasına rağmen, Resmi Gazete’nin sonuçları yayımlamadığını yazarak kamuoyunda bir tartışma açtı. Toker, köşe yazısında “Cumhurbaşkanlığı 15 Ağustos’ta kesinleşen Erdoğan’ın, mazbatası TBMM’ye teslim edildikten sonra, ilgili YSK kararının Resmi

Gazete’de yayımlanması gerekiyordu. Bu karar ise üç gündür ‘itina’ ile yayımlanmıyor... Hoş, ‘Niye yayımlansın’ da denebilir tabii. Resmi Gazete bu; zaten ezelden beri Başbakanlık’a bağlı” dedi. 17 Ağustos tarihli RG’de yayınlanan ve 16 Ağustos 2014 tarihini taşıyan iki kararnamenin altında “Başbakan” olarak Recep Tayyip Erdoğan’ın imzası yer aldığını söyleyen Toker, YSK’nın Cumhurbaşkanlığı seçimine dair kesin sonuçları 15 Ağustos’ta ilan ettiğini vurguladı. Yani henüz resmi olarak yayınlanmayan bu karar daha geç uygulamaya sokularak hiç bir koltuğu kaybetmek istemeyen Erdoğan’ın başbakanlık süresi ise bir o kadar uzamış olacak. GÜNCEL

ERSİN KALAYCIOĞLU SABANCI ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ

Demokrasiye dönülmeli

Denge ve denetleme kurumlarının olmadığı rejimin demokrasi olma şansı yoktur. Özellikle Amerikan başkanlık rejimi bunun üzerinde oturur. Türkiye’de şu an otoriter bir rejim var, yeniden demokrasiye dönüş gerekli. NUH GÖNÜLTAŞ BUGÜN GAZETESİ YAZARI

Anayasayla oynuyor AKP zorlama usullerle Türkiye’deki rejim değiştirme çabalarını sürdürüyor. Gelecekte getirmeyi planladıklarını Başkanlık sistemini de topluma alıştırma çabası içinde. Bunu da mevcut anayasayı eğip bükmeye çalışarak yapıyor. RAHMİ TURAN SÖZCÜ GAZETESİ YAZARI

Tek adam olmak istiyor Erdoğan, koltuğa sımsıkı sarılıyor. Ülkenin her şeyi o olacak. Tek adam, tek seçici. Cumhurbaşkanı olmak onu kesmiyor. Her şey kendi denetiminde olacak, her kanun, her karar, her icraat ondan geçsin istiyor. TAHA AKYOL HÜRRİYET GAZETESİ YAZARI

Başkanlık eğilimi yok Erdoğan daha yüksek oy alsaydı, seçmende başkanlık sistemi eğilimi olduğu düşünülebilirdi. Nispeten düşük sayılacak bir katılımda alınan yüzde 52 oy, parlamenter sistemin tamamen yerleştiğini gösteren bir sonuçtur. KENAN AKIN YENİÇAĞ GAZETESİ YAZARI

Ortadoğu’ya sorun getirdi Özellikle seçim döneminde dile getirilen Başkanlık sisteminin bütün İslam ülkelerinde, sık sık kargaşaya, iç isyanlar ve çatışmalara neden olduğu nedense dillendirilmiyor. Ortadoğu’da sorunlar eksik olmuyor.


GUNCEL

03

20 Ağustos 2014

AKP’nin ülkeyi Başkanlık sistemine doğru itmesine:

Alışmayacağız

AKP’nin toplumu Başkanlık sistemine alıştırma çabaları karşısında ne düşünüyorsunuz? SEYHAN ERDOĞDU CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI

Tek adam sistemi

Niyet Başkanlık sistemi de değil. Bu biraz tek adam sistemine gidiş. Afişlere milletin adamı yazmakla olmuyor. Milletin adamı olmak için milletin iradesine saygı göstermek lazım. Aksi taktirde tek adamlık diktatörlüğü olur. YAŞAR ASLAN EHP İSTANBUL İL YÖNETİM KURULU ÜYESİ

Bizi alıştıramazlar

Bakanlar hep bir ağızdan 2015 seçimleri sonrasında Başkanlık sistemi getirileceğini söylemeye başladı. Ancak kafasına göre Meclisi kapatabilme hakkını kendinde bulan, anayasayı yok sayan Erdoğan’ın başkan olmasına bizi alıştıramazlar. DEMİR ÇELİK HDP MİLLETVEKİLİ

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce en büyük kaygılardan biri; eğer Erdoğan seçilirse ‘Diktatör olacak’ düşüncesiydi ve Erdoğan seçilir seçilmez hem kendisi hem de hükümet kanadı ‘Dakka bir gol bir’ diyebileceğimiz şekilde halkın kaygılarını boşa çıkarmamaya aday oldular. Şu anda elimizde Başbakanlıktan hala istifa etmeyen bir Cumhurbaşkanı var. güncel fatma çakır

Erdoğan Cumhurbaşkanı seçilir seçilmez son bir haftalık süreçte ülkenin Başkanlık sistemine ve Erdoğan’ın da diktatörlüğe giden yolunda oldukça fazla gelişme (hukuksuzluk) ya-

şandı. AKP hükümeti parlamenter sistemi yok sayarak ve aşağılayarak ‘Biz büyük adamlarız’ pozuna büründü. Şu anda Başbakan yok ama anayasayı çiğneyen bir Cumhurbaşkanı var, diktatörlüğe doğru giden bir ülke var fakat buna sesini çıkaran

bir muhalefet yok. (O muhalefet kendi iç meselelerine gömülmüş durumda.) “Ya Feyzioğlu ya da ben” Erdoğan, TBB Başkanı Metin Feyzioğlu ile kendisi arasında bir tercih yaptırmak istedi. Erdoğan’ın

AKP’nin 13. Kuruluş Yıldönümü Resepsiyonu’nda 1 Eylül’de gerçekleştirilecek olan Adli Yıl Açılış töreniyle ilgili olarak, “Danıştay’da yaşadığımızı yaşamak istemeyiz. Eğer Yargıtay Baro Başkanını çağırıp orada konuşturacak olursa oraya ben katılmam” dedi.

İşte son bir haftalık süreçte Başkanlık sistemine giden yolda ülkede yaşanan gelişmeler:

Kabul edilemez AKP’nin Başkanlık sisteminden anladığı egemenliğin Erdoğan’da toplanması. Bu ülkeyi çok tehlikeli bir noktaya götürür. Kazanılmış haklar da kaybedilir. Demokratik değildir, katılımcı hiç değildir. Kabul edilemezdir. AZİZ ÇELİK BİRGÜN GAZETESİ YAZARI

Oldu-bittiye getiriyorlar Başkanlık sisteminin anayasal bir dayanağı yok. Toplumun da Başkanlık sistemini onaylamadığını görüyoruz. Her zaman olduğu gibi önceden alıştırma çabalarıyla Başkanlık sistemini de oldu bittiye getirmeye çalışıyorlar. ERTUĞRUL GÜNAY ESKİ AKP MİLLETVEKİLİ

Adı başkan özü diktatör Şimdiye kadar yaptıklarına bakınca, ne yapacağı konusunda bütün toplumun kaygıları var. 90 yıldır parlamenter demokrasi olan Türkiye’de, adı başkan ama özü diktatör bir kişi tarafından yönetilme süreci başlayacak. Arınç, Başkanlık sisteminine geçişin tarihini açıkladı Özellikle kadınlar hakkında yaptığı gerici açıklamalarla Erdoğan’dan kalır yanının olmadığını göstermeye çalışan Arınç, bugüne kadar parlamenter sistemin yarım yamalak uygulandığını ifade ederek “Halkın yüzde 52’sinin oyu ile gelmiş bir Cumhurbaşkanı adeta yarı başkanlık sistemine doğrudan geçmiş gibidir” dedi. Hükümetin 2015 seçimlerinden sonra anayasayı değiştirerek, Başkanlık sistemine geçeceğini söyleyen Bülent Arınç, “Bu anayasada Başkanlık sistemlerinden herhangi birisini, Türkiye için daha iyi yönetilebilir bir sistem olarak düşündüğümüz için, düşüneceğiz” diye konuştu.

Erdoğan’ın ağzına ‘Bakan’ Yılmaz’dan bedelli askerlik açıklaması Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz da bedelli askerlikle ilgili 28 yaş ve ücretle ilgili konuyu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın değerlendireceğini belirterek, “Cumhurbaşkanımız yeni dönemde bir değerlendirme yapar, bedelli askerlik olup olmayacağına en doğru şekilde karar verir. Yeni dönemde “eğer ihtiyaç” var derse tasarı Meclis’e gelir diye düşünüyorum” dedi. Konuyla ilgili Erdoğan’ın ağzına ‘Bakan’ Yılmaz’a, bu tür mevzularda Cumhurbaşkanının bir yetkisinin olmadığını ve yürütme organları tarafından belirlendiğini hatırlatmakta yarar var.

Başbakanlık süreci tehlikeye girmesin diye Meclis tatile girdi Torba tasarı görüşülürken, vergi affı gibi bazı yasalar çıkacakken TBMM Erdoğan’ın talimatıyla sürpriz şekilde tatile girdi. Gerekçe ise ‘Başbakan kim olacak’ sorusuna yanıt arayan AKP’nin mecliste oluşacak bir kulisi engellemeye çalışması. Onlar açısından bu süreç yeter ki tehlikeye girmesin yoksa Meclis tatile girmiş, halkın dört gözle beklediği yasalar askıda kalmış çok da önemli değil. Muhalefetin, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından Başbakanlık unvanının düştüğü iddialarının tartışılması engellenmiş oldu. Tatil kararına ise ana Muhalefet olan CHP razı oldu.

Bir yeniçerilere akçe dağıtmadığı kaldı Yaptığı her harekette ‘Ben cihan sultanıyım’ havası veren Erdoğan, iki dudağının arasından çıkan talimatlarla ülkeyi yönetmeye devam ederken sanki tahta çıkmış padişah gibi pozlar veriyor. Erdoğan, Cumhurbaşkanı seçilir seçilmez padişahların geleneği gibi Eyüp Sultan Cami’ye giderek şükür namazı kıldı. Her yere ferman veren bir hükümdar edasıyla hareket eden Erdoğan’ın seçimi kutlamak için bir yeniçerilere akçe dağıtmadığı kaldı. Eğer elinden para çıkmayacak olsa onu da yapma ihtimali çok da uzak değil. Paraları sıfırlamamakta kararlı olan Erdoğan havasını en masrafsız biçimde atıyor.

YSK’nın Cumhurbaşkanlığı kararı 3 gündür Resmi Gazete’de yayımlanmıyor! Cumhurbaşkanının seçilmesi ardından Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) mazbatayı TBMM’ye teslim etmesiyle, Anayasa’nın 101 ve 109’uncu maddeleri gereğince Başbakan Erdoğan’ın seçilmiş cumhurbaşkanı olarak artık başbakanlık yapamayacağı yönündeki tartışmalara yeni bir boyut eklendi. Cumhuriyet gazetesi yazarı Çiğdem Toker, Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin kesin sonuçlarını açıklamasına rağmen, Resmi Gazete’nin sonuçları yayımlamadığını yazarak kamuoyunda bir tartışma açtı. Toker, köşe yazısında “Cumhurbaşkanlığı 15 Ağustos’ta kesinleşen Erdoğan’ın, mazbatası TBMM’ye teslim edildikten sonra, ilgili YSK kararının Resmi

Gazete’de yayımlanması gerekiyordu. Bu karar ise üç gündür ‘itina’ ile yayımlanmıyor... Hoş, ‘Niye yayımlansın’ da denebilir tabii. Resmi Gazete bu; zaten ezelden beri Başbakanlık’a bağlı” dedi. 17 Ağustos tarihli RG’de yayınlanan ve 16 Ağustos 2014 tarihini taşıyan iki kararnamenin altında “Başbakan” olarak Recep Tayyip Erdoğan’ın imzası yer aldığını söyleyen Toker, YSK’nın Cumhurbaşkanlığı seçimine dair kesin sonuçları 15 Ağustos’ta ilan ettiğini vurguladı. Yani henüz resmi olarak yayınlanmayan bu karar daha geç uygulamaya sokularak hiç bir koltuğu kaybetmek istemeyen Erdoğan’ın başbakanlık süresi ise bir o kadar uzamış olacak. GÜNCEL

ERSİN KALAYCIOĞLU SABANCI ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ

Demokrasiye dönülmeli

Denge ve denetleme kurumlarının olmadığı rejimin demokrasi olma şansı yoktur. Özellikle Amerikan Başkanlık rejimi bunun üzerinde oturur. Türkiye’de şu an otoriter bir rejim var, yeniden demokrasiye dönüş gerekli. NUH GÖNÜLTAŞ BUGÜN GAZETESİ YAZARI

Anayasayla oynuyor AKP zorlama usullerle Türkiye’deki rejim değiştirme çabalarını sürdürüyor. Gelecekte getirmeyi planladıklarını Başkanlık sistemini de topluma alıştırma çabası içinde. Bunu da mevcut anayasayı eğip bükmeye çalışarak yapıyor. RAHMİ TURAN SÖZCÜ GAZETESİ YAZARI

Tek adam olmak istiyor Erdoğan, koltuğa sımsıkı sarılıyor. Ülkenin her şeyi o olacak. Tek adam, tek seçici. Cumhurbaşkanı olmak onu kesmiyor. Her şey kendi denetiminde olacak, her kanun, her karar, her icraat ondan geçsin istiyor. TAHA AKYOL HÜRRİYET GAZETESİ YAZARI

Başkanlık eğilimi yok Erdoğan daha yüksek oy alsaydı, seçmende Başkanlık sistemi eğilimi olduğu düşünülebilirdi. Nispeten düşük sayılacak bir katılımda alınan yüzde 52 oy, parlamenter sistemin tamamen yerleştiğini gösteren bir sonuçtur. KENAN AKIN YENİÇAĞ GAZETESİ YAZARI

Ortadoğu’ya sorun getirdi Özellikle seçim döneminde dile getirilen Başkanlık sisteminin bütün İslam ülkelerinde, sık sık kargaşaya, iç isyanlar ve çatışmalara neden olduğu nedense dillendirilmiyor. Ortadoğu’da sorunlar eksik olmuyor.


GUNCEL

04

20 Ağustos 2014

AKP’de ‘geleceğe yönelik’ planlar değişti

Gül’e Başbakanlık kapıları kapatıldı

Hakan Öztürk AKLIN YOLU

Sosyalist sol var mı?

Türkiye’de sol nedir ve kimdir denildiğinde ne oluyor? Örneğin “Kürt hareketi ne konumdadır?” diye düşünülüyor. Kürt hareketi çok solcuyum demiyor ama kendisini solun dışında da tanımlamıyor. Zaten Kürt hareketinin HDP’de bulunan, bu günkü aktif müttefiklerinin hepsi de sosyalist. Yani sosyalistlerle ittifak etmekten hiç sakınmıyor. Kürt hareketinin pek öne çıkmayan solcu olma eğilimi, diğer sosyalist sola oranla çok güçlü bir yapı olduğu için net bir şekilde göze çarpıyor. Büyük olduğu için diğer sosyalist soldan daha fazla dikkate alınıyor. Belli bir aşamadan sonra sola sorulacak sorular da ona sorulmaya başlanıyor. Sol olarak Kürt hareketi muhatap kabul ediliyor. Sosyalist sol gerilere düşüyor ve en sonunda Kürt hareketi istese de istemese de sol, Kürt hareketiymiş gibi oluyor. Hatta en son yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde “madem herkes durumu böyle algılıyor o zaman bunu üstleneyim” deyiverdi. Sosyalist sol buna itiraz etmek istedi mi acaba? İstemiştir herhalde ama kılını bile kıpırdatmadı. Neden? Buna enerjisi yok ve uzun süredir afallamış durumda. Kürt hareketi siyaset yapma tarzıyla ve ittifaklarıyla kurduğu ilişkiler açısından aslına bakarsanız sosyalist soldan çok daha modern. “Efendim bu hareket bir bölge hareketidir” deniyor ama bölge hareketi hiç geri durmayıp ülkenin cumhurbaşkanlığına adaylığını koyuyor. Her ne kadar çoğu ana yönelimi belirlemek konusunda şekilsel bir durumda kalsa da siyaset yaptığı ittifaklar ilişkisinin çeşitli merkezi yönetici organları var. Bizim sosyalist sol nasıl peki? Sosyalist sol hala kendini devrimci bir odak haline getiremedi. Devrimci bir odak haline gelme işini siyasi yollardan değil de kültürel yollardan yapabileceğini gayet büyük bir rahatlıkla düşünebiliyor. Yıllardır böyle yaptığı halde. Yıllardır başarısız olduğu halde. Dozu gitgide daha da fazla arttırarak. Size şöyle söyleyeyim, Kürt hareketinin yaptığı kimlik yüceltmesinden kat be kat fazlası sol kimlik yüceltmesini sosyalist sol yapıyor. Sosyalist sol siyaset yapmaktan uzak durup, sol kimlik yüceltmesine saplanıyor. Herkesin birtakım sıfatları var, etiketleri var, mitolojileri var ve bu onlara yetiyor. Seçimlere girememişiz, Soma’ya müdahale edememişiz, forumları eritmişiz ne gam ne keder. Kızılız, kıpkızılız ya daha ne isteriz. Sol komünizmin çocukluk hastalıklarının hepsinin hastasıyız. Nihilistiz. Sebepsiz asiyiz. * Devrimci odak önce politik olmayan, kültürel olan temellerde ve şekillerde kurulup sonra asıl işlevini yerine getirecektir denilemez. Devrimci bir odak olayların, politik gelişmelerin ve politik tavır alışların içinde kurulur. Kendi mevcut gücüyle derhal işe başlar. Kendi mevcut gücünün üzerinde, geleceğini umduğu güçlerin vesayetini kurmaz. Bu zaten mümkün değildir. Mevcut gücün cesaret ve umudunu kırmamak üzere azami ihtimam gösterir. Kürt hareketinden öte bir sosyalist sol varsa eğer sahneye çıkmalıdır. Eğer birkaç vakit daha sahnede gözükmezsek, perdenin uzunca bir süre bize kapanması ihtimali doğmaktadır. Eğer devrimci bir odak yaratmak istiyorsak, sosyalist solu ortaya çıkarmak istiyorsak… Birleşik bir muhalefetin siyasetini belirlemeli, merkezi organlarını yaratmalı ve harekete geçmeliyiz. hakanozturk17@gmail.com

Seçimler sonrasında yapılan değerlendirmelerin ardından memleketin kilit noktası Başbakan’ın kim olacağı oldu. Seçimler öncesinde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün başbakan olmasına kesin gözüyle bakılırken, kongre 27 Ağustos’ta yapılacak. Bu da görev süresi 28 Ağustos’ta dolan Gül’ü doğrudan seçimlerin dışında bırakmış oluyor. bursa Ebru kaya

Bu yıl halk cumhurbaşkanını seçmek için sandık başına gitti ve 10 Ağustos’ta Cumhurbaşkanı seçimleri tamamlandı. Yüzde 51,2 oyla Tayyip Erdoğan, cumhurbaşkanı olarak seçilmiş olsa da seçimin kazananı aslında farklı görülüyor. Batı illerinde de oylarını yükselten Demirtaş, Türkiye genelinde oyları yüzde 9,8’e kadar yükseldi. Artık merak edilen kilit konulardan biri Başbakan kim olacak, seçim sürecinden sonra AKP’de ne olacak? Oranları düştü, AKP’nin planları değişti Tamamlanan Cumhurbaşkanı seçimlerinden sonra ise ülkenin gündemi doğal olarak “Başbakan kim olacak” oldu. Seçimlere hazırlık döneminde şu anki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, hem AKP’liler hem de yandaşları tarafından başbakan olabileceği konusunda çok dillendirilmişti. Ancak, her ne olduysa seçimlerden sonraki açıklamalar ve planlara göre Gül’ün başbakan olmasının imkanı yok gibi.

başka şey de söyleyebilir. Bunlar istişareler sonucunda belirlenecektir. Bir de Abdullah Gül’ün bu işe talip olması ve ben bu işi yapabilirim demesi lazım” demişti.

Bu ne anlama geliyor? Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçimlerinde AKP’lilerin beklediği oy oranları daha düşük gelince Abdullah Gül diyordun, ne oldu? Seçimlerden önce, Tayyip Erdoğan’ın AKP’de ‘geleceğe yönelik planların’ cumhurbaşkanlığı gibi Abdullah değiştiği görülmeye başlandı. AbdulGül’ün başbakan olabilmesi ko- lah Gül’ün partiye döneceğini açıklanuşuluyordu. Başbakan Yardımcısı masının ardından Hüseyin Çelik’ten Bülent Arınç, yaptığı bir açıklamada gelen “Kongre 27 Ağustos’ta olacak” “Kim Başbakan olabilir” diye sorul- açıklaması beklenmedik oldu. 27 duğunda doğrudan “Ben Abdullah Ağustos’taki kongreye karşı AbGül diyorum” demişti. Abdullah dullah Gül’ün görev süresi ise 28 Gül’ün partiyi kuranlardan biri ol- Ağustos’ta doluyor. Bu da Abdullah duğunu söyleyen Arınç, “Bir başkası Gül’ün kongrede başkanlık için aday

olabilmesini doğrudan imkansız kılıyor. Peki, Başbakan kim olacak? Davutoğlu’nun başbakan olacağı yönündeki tahminler güç kazanıyor. AKP sözcüleri genel başkan ile başbakanın aynı kişi olacağını da çeşitli vesilelerle vurguluyor.Cumhurbaşkanı seçilen Erdoğan da yeni kabineyi oluşturmak için kampa girdi.Ankara’da parti içi istişareleri tamamlayan Erdoğan, hafta içi yeni kadroları partisinin Merkez Yürütme Kurulu toplantısında değerlendirecek.Cumhurbaşkanı olarak yemin ettikten sonraki ilk işi de yeni kabineyi onaylamak olacak.Yeni cumhurbaşkanının göreve başlayacağı 28 Ağustos’tan bir gün önce AK Parti,

genel başkan ve başbakanı seçmek için olağanüstü kongresini yapacak. Erdoğan’ın genel başkan olarak son kez katılacağı kongrenin tek gündem maddesi genel başkan seçimi olacak. Davutoğlu’nun bu kongrede genel başkan seçilmesi bekleniyor. Erdoğan’ın başdanışmanı ve Ankara Milletvekili Yalçın Akdoğan’dan da genel başkanlık ve başbakanlık yapacak isim konusunda ipuçları geldi.Akdoğan Akşam gazetesine verdiği röportajda, yeni seçilecek ismin kalıcı olacağını ve partiyi 2015 seçimlerine taşıyacağını söyledi.Böylece seçilecek ismin geçici olacağı ve Abdullah Gül’ün 10 ay sonra görevi devralacağı yönündeki yorumlara da yanıt vermiş oldu.

Teslim oldu serbest kaldı

İslamcı Yazar

Emine Şenlikoğlu

İslami camianın yakından tanıdığı Yazar Emine Şenlikoğlu Twitter’da yaptığı açıklamalarda dondurma reklamlarına ve o reklamların etkisiyle dondurma satın alan kişiler hakkında ağır konuştu. Bazı dondurma firmalarının kastının satış olmadığını belirten Emine Şenlikoğlu, amaçlarının Türkiye’de rezilliği ve fuhşiyatı normal göstermeye çalışmak olduğunu ifade etti. Şenliloğlu ayrıca ‘rezil’ tanımlamasını yaptığı reklamları izleyerek dondurma satın alanları tek tek tespit edemediği için ahirette davacı olacağını söyleyerek “Bizim canımız çıksın, kardeşimiz fuhuş reklamlı dondurma alsın!” dedi. Şenlikoğlu’na twitter kullanıcılarından ise yanıt gecikmedi. Başbakan Erdoğan’ın dondurma yerkenki fotoğrafını paylaşarak “Dondurma yalayan Cumhurbaşkanı istemiyoruz” dedi. Dondurma reklamlarının tahrik ettiğine inanan Emine Şenlikoğlu’na bu hafta OĞLUM BAK GİT diyoruz.

22 Temmuz operasyonu soruşturmasında hakkında yakalama kararı çıkarılan ve bugün teslim olan polis memuru mahkemeden serbest kaldı. Soruşturma kapsamında mahkemece serbest bırakıldıktan sonra savcının itirazı üzerine haklarında yakalama kararı çıkarılan 17 polis arasında bulunan polis memuru Necati Arslan bugün avukatları ile birlikte Çağlayan’daki İstanbul Adalet Sarayı’na gelerek teslim oldu.

Teslim olan şüpheli polis Arslan’ın sorgusu Nöbetçi 4. Sulh Ceza Hakimliği tarafından yapıldı. Mahkeme Arslan’ın serbest bırakılmasına karar verdi. Haklarında yakalama kararı çıkarılan polislerden 13’ü geçtiğimiz günlerde teslim olmuş, 3’ü tutuklanırken 10’u mahkemeden serbest bırakılmıştı. Soruşturma kapsamında serbest kalan polislerin sayısı Necati Arslan ile birlikte 11’e yükseldi. GÜNCEL

CHP’de genel başkanlık yarışı: Kılıçdaroğlu 1. isim Kurultay hazırlıkları yapan Cumhuriyet Halk Partisi’nde genel başkanlık için öne çıkan isimler arasında Muharrem İnce, Emine Ülker Tarhan ve Metin Feyzioğlu var. Kulislerde, mevcut delege yapısıyla Kılıçdaroğlu’nun kurultaydan güçlenerek çıkmasına kesin gözüyle bakılıyor. Kemal Anadol, Şahin Mengü, Zekeriya Akıncı, Tuncay Ercenk,

Ufuk Özkan ve Ergün Aydoğan’ın da bulunduğu 9 eski milletvekili, sadece mevcut parlamenterlere açık olan TBMM Basın Salonu’nda TBMM Başkanı Cemil Çiçek’ten aldığı özel izinle basın toplantısı yaparak, Kılıçdaroğlu’nu istifaya çağırdı. GÜNCEL


GUNCEL

05

20 Ağustos 2014

Sibel Uzun

Genele kaçmak olmuyor mu?

UYANIŞ

Solun çıkış yolu ne olmalıdır ki yıkılmaz gibi görünen sağ siyaset yıkılsın, sol bir alternatife dönüşebilsin? Besbelli ki yakıcı bir ihtiyaç olarak görülen bir aşamadayız. O zaman solun bir yol haritası neden olmasın? Çok fazla yol haritası önerisi ile karşı karşıyayız diyebilirsiniz. Ortaklaştırma çabaları da yabana atılır gibi değil. Yol haritaları arasından olgu olmayı başaranlar kazanacak. Bu arada kendi içinde ikna sürecini tamamlayamayan sol bir kaç devreyi toplumu daha fazla zorluklara bırakmış olarak geçiriyor, geçirecek. Sokak ve sistem diyerek seçimin uzağına düşülmeseydi, değerlendirmeler doğru noktalansaydı seçimlerde toplum sola yüzünü daha fazla dönmüş olabilirdi. Bu olguya dayanarak bir sıçrama daha yapabilirdi. Her nasılsa bir yerde, Türkiye genelinde sola yönelen oylar önemli değil, AKP’nin parlementoyu kaldırmak istemesi önemli değil en önemli şey solun sistem karşıtlığı vurgusu. Valla bence biraz genele kaçmak gibi oluyor. Biraz da “tereciye tere satmak” gibi oluyor. Solun bari bu zamanda demokrasiye yaklaşımı tartışmalı bir hale gelmesin. Marks Gotha ve Erfurt Programlarının Eleştirisi’nde monarşi karşısında işçi sınıfının gerçek kazanımı için demokratik cumhuriyetin önemini anlatır. Napolyon zamanı pek tabiki Fransız işçileri demokratik cumhuriyet için savaşmıştır. Bal gibi de bu demokratik hedefler işçi sınıfının önünü açmıştır. Türkiye’de sosyalizm diyebilmenin alanının geniş olabilmesi için Anayasayı, meclisi isteyerek demokrasi savaşı vermek zorundayız. Aklımızı peynir ekmekle yemediysek padişah olmak isteyen Erdoğan karşısında Marks’ın da dediği gibi demokrasi istemeyip de ne yapacağız? *** Türkiye tarihinde de demokratik mücadeleye kadın alanından tam yerinde bir örnek var. Sosyalist kadınlar neler var etmiş yazınız bir kenara. TKP’li Kadınlar tüm kesimleri kapsayacak örgütlü bir kadın mücadelesi yaratmak için 1975’li yıllarda TKP’nin o zamanki bazı atılımlarının da etkisi ile İlerici Kadınlar Derneğini kurdu. Elbetteki en güncel ve en yakıcı sorunların üstüne yürüdü. Her yerde en geniş demokrasiyi hedefleyerek kitleselleşti. Kadınların, işçilerin hakları için savaştılar, faşizme karşı mücadele ettiler. Dönemin çok önemli kitlesel ve etkili bir gücü haline geldiler. Günümüzdeki seçimlerde sola yönelmiş oyları göz önüne almıyor iseniz bari tarihimizdeki doğru siyasetle, doğru taktiklerle başarmış deneyimlerimizi ve olguları dikkate alalım. *** Bugün Erdoğan defacto olarak Başkanlık sistemine geçtiğini anlatmaya çalışırken çok genel bir sistem söylemine kaçmamalıyız. Hiç bir yasaya dayanmadan şahsi teamüller yaratarak hem genel başkan, hem başbakan hem cumhurbaşkanlığı yapıyor. “Türkiye Cumhuriyeti’nin Anayasa’sını tanımam” diyorsa kuralların kalktığı bir savaş ile karşı karşıyayız demektir. Demokrasi, demokratik cumhuriyet “hak getire”. Filistin bomba altındayken iki saatlik ateşkes içerisinde canını kurtarmaya çalışanlara aldırmadan keyfi açıklama ile bozan bombalamaya devam eden İsrail gibi düşünelim. Derhal görmezden gelmekten vazgeçip Başkanlık sistemini durduracak en geniş söylem değil en geniş kesimlere yönelmeliyiz. Bunun yolu da doğru ikna yöntemlerinden geçebilir. Savaşa karşı birleşmek gibi bir aciliyet taşıyor, Erdoğan’a (Başkanlık) karşı birleşmek.

Saray’da ne adalet, ne güvenlik var

Gülsuyu’nda uyuşturucu çeteleri tarafından vurularak öldürülen Hasan Ferit Gedik davası başlamadan ertelendi. Uyuşturucu çeteleri sanıkları dava sırasında CHP Milletvekillerine sözlü tacizlerle küfredip saldırdı. Saldırıya seyirci kalan Mahkeme Başkanı duruşmayı tatil etti. Duruşma mahkeme heyetinin kararıyla 4 Eylül’e ertelendi. güncel emre başar kara

Duruşmadan saatler önce Kartal’daki Anadolu Adalet Sarayı önünde yoğun güvenlik önlemleri alındı. Mahkeme heyetinin hazır olmasının ardından tutuklu sanıklar duruşma salonuna alındı. Tutuksuz sanıkların da duruşma salonunda hazır edilmesinin ardından taraf avukatları da içeri girmek istedi. Duruşma salonu kapısı önünde özel güvenlik engeliyle karşılaşan avukatlar içeri girmek isteyince darp edildiler. Mahkemenin olduğu koridorda çevik kuvvet ekipleri, özel güvenlikler davanın takipçilerine saldırdı ve o sırada duruşmaya alınmayan Hasan Ferit Gedik’in annesi Nuray Gedik sinir krizi geçirdi. Duruşma iptal edildi Dava sırasında duruşma salonunda sanıklar davayı izlemek için salonda bulunan CHP’li milletvekilleri Melda Onur, Mahmut Tanal, İlhan Cihaner ve Hüseyin Aygün ile Hilmi Yarayıcı’ya saldırdı. Sanıklar duruşma salonundan çıkarılıp nezarethaneye alınırken, mahkeme heyeti de salonu terk etti. Mahkeme heyeti, davayı güvenliğin sağlanamadığını gerekçe göstererek başlamadan bitirdi. Bu arada adliye koridorunda yaşanan olaylar, davayı takip etmeye gelenler tarafından cep telefonuyla görüntülendi. Gülsuyu’nda polis yürüyüşü engelledi Hasan Ferit Gedik’in duruşmasına gitmek isteyen kitle, Gülsuyu Köprüsü girişinde toplandı. Ellerinde uyuşturucu çeteleri aleyhine pankartlar bulunan kitle, polis tarafından durduruldu. Hasan Ferit Gedik’in annesi Nuray Gedik, bir yakınıyla polisin yanına gitti. Anne Nuray Gedik, duruşmaya yürüyerek gitmek istediklerini söyledi. Polisle

zalet Sarayı’nda... Aygün’ün tweetleri şöyle: Duruşma salonu 30’a yakın şüpheli ve jandarma ile dolu, şu an salonda Hasan 311 sayfalık iddianame Ferit Gedik’i temsil eden 311 sayfalık iddianamede “Kasten yarala- kimse yok, ailesi ve avukatma”, “Suç işlemek amacıyla örgüt kurma ları yok. ve üye olma”, “Nitelikli yağma”, “Kasten öldürmeye teşebbüs”, “Nitelikli yağma” Kozağaçlı: “Kimden hesap gibi suçlardan, 11 yıl ile 269 yıl arasında soruluyor, anlamadık” değişen hapis ve müebbet hapis cezası is- ÇHD Genel Başkanı Selçuk Kotemiyle yargılanacak 35 sanık bulunuyor. zağaçlı, mahkemede kimin sanık olarak yargılandığını, kimden hesap Vekiller saldırıyı Twitter’dan duyurdu sorulduğunu anlayamadıklarını Yaşananları Twitter’dan aktaran Melda söyleyerek keyfi uygulamaOnur şunları yazdı: ya tepki gösterdi. KozaUyuşturucu çetesi sanıkları mahkeme ğaçlı, “Biz çetelere karşı salonunda ya Allah bismillah diye üze- buradayız. Bu polislerin rimize saldırdı... uğraşması gereken uyuşMahkeme salonunda milletvekilleri turucu çeteleri değil mi?” olarak saldırıya uğradık... Anadolu Re- diye sordu.

İstanbul Kent Savunması Galataport ÇED toplantısını iptal ettirdi İstanbul Kent Savunması, Doğuş Grubu’nun 30 yıllığına işletmesini aldığı Galataport projesi için mevzuat gereği yapılması gerekli ÇED toplantısını iptal ettirdi. Mimarlar Odası İstanbul Şube Başkanı Sami Yılmaztürk, esnafı yerinden edecek projenin hukuksuz olduğunu belirtti. Mimarlar Odası’nın Avukatı Can Atalay, toplantının açılamadığı yönünde bir tutanak tutulmasını ve ÇED raporunu hazırlayan şirket yetkilileri ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yetkililerince imzalanmasını talep etti. Yetkililerin bu talebi yerine getirmemesi üzerine ayrı bir tutanak tutularak ‘’Yurttaş-

twitter: @sibeluzun_yarin

Taksim’de 1 kişi spatulayla 3 kişiye saldırdı Beyoğlu’nda Burak ve Bahar B. çifti Sevil Y. yürürken Aydın A. (21) ve ismi belirlenemeyen bir kişi, Sevil Y.’nin yanına yaklaşarak laf attı. Bu durum üzerine Burak B. laf atan kişilerle kavgaya tutuştu. Astım krizi tutan Sevil Y. fenalaşınca Aydın A. ve yanındaki kişi hızla uzaklaştı. Çift, Sevil Y.’yi alıp Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne götürdü. Aydın A. hastaneye giden üç kişiyi takip ederek bir kez daha karşılarına çıktı. Hastaneden uzaklaştırılan Aydın A. Taksim’de yine bu 3 kişinin karşısına çıkarak çevredeki bir esnaftan aldığı spatulayla Burak B.’yi başından yaraladı, boynundaki çantasını askısından kopararak aldı. GÜNCEL

anne arasında kısa bir tartışma yaşandı. Görüşmenin ardından polis yürüyüşe izin vermedi. Bunun üzerine kitle otobüslerle ve kendi araçlarıyla adliyeye gitti.

ların haklı ve yoğun tepkisi nedeniyle toplantının açılamadığı’’ belirtildi. Bu tutanağı CHP İstanbul Milletvekili Melda Onur, Mimarlar Odası İstanbul Şube Sekreteri Ali Hacıalioğlu, Avukat Can Atalay ve toplantıyı protesto eden yurttaşlar imzaladı. 30 yıllığına Doğuş’un işletmesinde Başbakan Erdoğan’ın “İstanbul’un giriş kapısı olacak” dediği Galataport projesi için Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından Mayıs 2013’te düzenlenen ihaleyi 702 milyon dolarlık teklifle kazanan Doğuş Grubu, Galataport’un işletme hakkının 30 yıllığına sahibi olmuştu. GÜNCEL

Sarraf’ın yeni belgeleri ortaya çıktı İran milletvekili Emir Abbas Sultani, yolsuzluk suçlamasıyla yargılanan İranlı milyarder Babek Zencani ve 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarının kilit ismi İran kökenli işadamı Rıza Sarraf arasında yapılan işbirliği konusunda yeni belgelere ulaştıklarını iddia etti. İran daha önce Sarraf ’ın iş ortağı olarak bilinen ve yolsuzluk suçlamasıyla tutuklanan işadamı Babek Zencani’nin yurtdışındaki mal varlığı ve servetinin tespit edilmesi amacıyla aralarında Türkiye’nin de bulunduğu üç farklı ülkeye yargı heyeti göndermişti. İran ’da yayım-

lanan Şark Gazetesi’ne konuşan Sultani, konuyu incelemek için yakında İran’dan bir parlamento heyetinin Türkiye’ye geleceğini ifade etti. Heyetin Türkiye’de kimlerle görüşeceği hakkında bilgi verilmedi. Ayrıca Sultani, Sarraf dışında Türkiye’de bir-iki kişinin daha Zencani ile çalıştığını ve işbirliği içinde Ankara’nın belgeleri paylaşması gerektiğini söyledi. 30 Aralık’ta tutuklanarak cezaevine konulan Babek Zencani, yolsuzluk ve evrakta sahtecilik yaparak İran devletini 2 milyar 350 milyar Euro dolandırtmakla suçlanıyor. GÜNCEL


EMEK

06 Belediye Başkanı’ndan işçilere saldırı

20 Ağustos 2014

Yatağan işçileri santrallere barikat kuruyor

Özelleştirme Yüksek Kurulu ‘nun Yatağan Termik Santrali’nin özelleştirmesini onaylayan kararı,Başbakan’ın imzasıyla Resmi Gazete’de yayımlandı. İhalesi yapılan Yatağan, Yeniköy ve Kemerköy termik santralleri ile kömür ocaklarında çalışan işçilerin bağlı bulunduğu sendikalar, bu karara karşı ayağa kalktı ve işvereni işyerlerine sokmayacaklarını açıkladı. Emek sedef akbulut

Aliağa Belediyesi’nde 2014 yerel seçimleri sonrasında göreve gelen yeni Belediye Başkanı Serkan Acar ve adamları işçilere saldırdı. Serkan Acar tarafından işten çıkartıldıkları için haklarını arayan iki işçiye dün belediye başkanı ve adamları tarafından (yaklaşık 10 kişi) belediye binasında saldırı gerçekleştirildi. Saldırıya uğrayan işçiler ,basın açıklaması yaparak tepkilerini gösterdiler. Açıklamada; işten çıkartılan belediye işçileri kendilerine verilen işe iade sözlerinin tutulmadığını ifade ettiler. EMEK

Arjantin’de işçilerden işgal

Arjantin’de bir matbaada çalışan işçiler, işten atma saldırısına karşı işgalle yanıt verdiler. İşçiler, işgal ettikleri fabrikada üretime de başladılar. Donnelley, uluslararası alanda faaliyet gösteren bir Amerikan matbaa şirketi ve 400 çalışanı var. Patronlar fabrikayı kapatılıp, işçilerin direncinin kırılmasını hedefliyor.İşyeri bu direnci kırabilmek için, gelen siparişleri başka matbaalarına yöneltmeye başladı ve ciroyu düşürmeye çalıştı. Böylelikle 123 işçiyi işten çıkartabilmek için bir bahane bulmak istedi ama başaramadı. EMEK

28 liraya tarım işçisi!

Maden İş Yatağan Şube Başkanı Süleyman Girgin, “Yatağan Termik Santrali ihalesi, Başbakan’ın başkanlığını yaptığı ÖYK tarafından onaylanmış ve 16 Ağustos 2014 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanmıştır. Resmî Gazete’de yayımlanan tebliğe göre, ÖYK kararının aslında seçimden önce, yani Başbakan’ın Muğla’ya gelmesinden bir gün sonra, onaylanmıştır. Özelleştirmeye karşı mücadelemiz, aynı zamanda bir hak, hukuk ve demokrasi mücadelesidir. İktidarın kararını değiştirmek için demokratik ve meşru yollardan hemen hemen tüm mücadele yöntemlerini kullandık ancak siyasi iktidar satışta kararlı, biz de sattırmamaya kararlıyız. Resmî Gazete’de yayımlanmış olması, santralin devri anlamına gelmiyor. Bu şekilde işçinin moralini bozup yılgınlığa sebep olabileceklerini düşünüyorlarsa yanılıyorlar. Bizler de direnmesek yok olacağımızı biliyoruz, bu kurumların yok olacağını biliyoruz. 2000 yılındaki deneyimimizle alıcı firmaları işyerlerine sokmamakta işçinin kararı artarak devam ediyor. Evladımız gibi büyüttüğümüz işyerlerimizi teslim etmemekte kararlıyız” diyerek Yatağan Termik Santrali önünde eylem yaparak kararı protesto ettiler.

santralı teslim alamazlar. Asla pes etmeyeceğiz! Özelleştirmeye karşı mücadelemiz, aynı zamanda bir hak, hukuk ve demokrasi mücadelesidir” deyip hep beraber kefenleri giyerek yola çıktıklarını söyleyerek, “Ölmek var, dönmek yok diye o zaman söylemiştik. Bizleri çiğnemeden bu kapıdan içeri giremeyecekler. Bedeli ne olursa olsun, iş yerlerimizi teslim etmeyeceğiz” dedi. Yaşanan olayların ardından dün, Tes-İş ve Türkiye Maden-İş, Yatağan Termik Santrali önünde basın açıklaması yaptı. Şube Başkanı Gir“ÖLMEK VAR, DÖNMEK YOK” Tes-İş Yatağan Şube Başkanı Fatih gin, “Zulüm ile abat olanın, ahiri Erçelik ise : “Yine uyarıyoruz, müca- berbattır. Bunların sonları da berbat dele yeni başlıyor, bizi çiğnemeden olacaktır. Biz bu yola şan olsun di-

Tarım işçileri zehirlendi

Zonguldak’ın Ereğli ilçesinde, akşam yemeğinde yedikleri tavuk ve pilavdan zehirlendikleri iddia edilen 14 fındık işçisi hastanede tedaviye alındı. İlçeye bağlı Toyfanlı Köyü’nde M.A.’ya ait tarlada fındık işçisi olarak çalışan 14 kişide, akşam yemeğinde yedikleri tavuk ve pilavdan sonra mide bulantısı ve baş dönmesi şikayeti başladı. Ambulans ve özel araçlarla işçiler Ereğli Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı. İlk müdahalesi yapılan işçilere serum tedavisi uygulandı. Olayla ilgili başlatılan soruşturma sürüyor. EMEK

“ARTIK YETER!” Maden-İş Yatağan Şube Başkanı Süleyman Girgin, Tes-İş ve Maden-İş Sendikası’ndan toplam 50 kişilik bir heyet ile Ankara’ya geldiklerini söyledi. Tes-İş ve Maden-İş sendikalarıyla görüşeceklerini belirten Girgin, “Artık bizim bekleme oyalama, sabretme durumumuz kalmadı. Özelleştirmeciler ve sermaye kapımıza dayandı. Biz bu ülkenin mallarını sattırmayacağız. Kararlı olduğumuz her fırsatta dile getiriyoruz. Ne zaman bir eylem yapsak

ceberrut bir ortamla karşılaşıyoruz. Şiddete uğruyoruz, gözaltına alınıyoruz. Artık yeter!Özelleştirmenin durdurulması için harekete geçilmelidır” dedi. “YATAĞAN SOMA OLMAYACAK Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Muğla’da yapacağı miting öncesi, özelleştirmeye karşı mücadele veren , 300 Yatağan Termik Santral işçisi kente girmek istedi. kent girişinde yolu kapatan işçiler, “İşçiye değil hırsıza barikat”, “İş, ekmek yoksa barış yok”, , “Yatağan Soma olmayacak” ve “Direne direne kazanacağız” sloganları atan 104 Yatağan işçisi darp ederek gözaltına alınmıştı.

Sütaş’ta mücadele yurt çapına yayıldı Sendikalaştıkları için işten çıkarılan işçiler,tüketimden gelen gücünü kullanarak Sütaş ürünlerini tüketmeme kararı aldı. Mücadeleyi yayma kararı alan Tek Gıdaİş, ilk eylemini İstanbul Bakırköy Özgürlük Meydanında bildiri dağıtarak başlattı.

Osmaniye Ticaret Borsası Başkanı Sait Çenet, yer fıstığı hamaliye ve işçilik ücretlerinin geçen yıla oranla yüzde 10 arttırıldığını belirterek, yevmiyeyi 28 lira olarak açıkladı. 2014 yılı yer fıstığı hasadının başlaması ile ilgili Ticaret Borsası salonunda tüccarların da katıldığı toplantıda fiyatın belirlendiğini belirten Başkan Çenet, “Bu yılki işçi yevmiyesi 28 TL olarak belirlendi. Bir ton üzerinden şehir dışı kabuklu doldur-boşalt fiyatının 23 TL, kabuklu fıstık standart 22 TL ve pikap ücreti 22 TL olarak belirlenip karara bağlanmıştır” dedi. EMEK

ye çıkmadık. Attığımız her adımda, halkımızın tepkisini almamaya özen gösterdik” dedi.

‘ŞİRKETİ İŞÇİ BÜYÜTTÜ’ Tek Gıda-İş Genel Sekreteri İbrahim Ören:işçilerin Sütaş’ı sektörün en hızlı büyüyen ve gelişen şirketi yaptığına dikkat çekerek,”Ama ne pahasına? Köle gibi çalıştırılarak, İş kanununun kendisine tanıdığı hakları yok sayılarak.Düşük ücretle,güvencesiz,emek

sömürüsü altında çalışarak” SÜTAŞ İŞÇİSİ ANAYASAL HAKKINI ARIYOR Sendikaya üye oldu diye işten atan Sütaş patronuna seslendi: “Bil ki, haklarımızı sana yedirmeyeceğiz. Kanuna aykırı baskınlarla, işçilerin üzerine jandarma salarak sindirebileceğini sanıyorsan,yanılırsın” dedi. 5 İŞÇİ DAHA İŞTEN ÇIKARILDI Sütaş’ta işçi kıyımı sürüyor. Sendikalı oldukları için 42 işçiyi işten atan Sütaş patronu 5 işçiyi daha işten çıkardı. İşten atılan işçi sayısı 47’ye yükseldi. EMEK

“Akşam evde taş mı pişirelim” Mersin’de park işini yürüten Parktur Otopark Yönetim Sistemleri taşeron firmasına bağlı çalışan işçiler, Mersin Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı İmar İnşaat A . Ş .’ n i n şirketleri ile sözleşmeyi tek taraflı feshetmesini

protesto etti. Parkomatların kaldırılmaya çalışmasının ardından işsiz kalacak olan parkomat işçileri, kendilerine bir çare bulmayan belediyeyi protesto etti.İşçiler, günde 11 saati bulan çalışma koşullarında, zor şartlarda çalışmak zorundayken, işsizlik sorunuyla karşı karşıya kaldılar..İşçiler, “Akşama evde taş mı pişirelim”, “İşimizi istiyoruz” , “Ekmeğimiz için oturma eylemindeyiz” dövizleri açtılar. Belediyenin kendilerini muhatap alıp, işlerini geri verene kadar oturma eylemlerine devam edeceklerini belirten işçiler, “Herhangi bir sonuç almadığımız takdirde, eylemlerimizi açlık grevleri ile yücelteceğiz” dedi. Belediyenin taşeronunun taşeronu olan Parktur Otopark işçileri ise bir anda işsiz kaldılar. EMEK

Hema maden işçileri eylemde! Kandilli Hema İşletmesi’nde çalışan işçiler bir kez daha eylemde çıktılar. Daha önce 2006 Aralık ayında ücretlerinin artırılması için eylem yapan Hema işçileri, işletme yönetiminin 2007 Ocak ayında ücret artışı sözü vermesinin ardından işbaşı yapmışlardı. söz verilen artışın yapılmaması nedeniyle işçiler yeniden iş bıraktılar. Tüm işçiler vardiyalarına gidip çalışmaya hazır biçimde işyerinde bekleyerek, İş kanununda tanımlanan biçimiyle “iş görme borçlarını” yerine getirmiyorlar Bugüne kadar 2 arkadaşlarını

şehit vermiş bu işçiler kendileri için iş güvenliği ve işçi sağlığı açısından olması gerekenleri ve yasa gereği işverenin yükümlülüğü olan önlemleri, araç-gereçleri, ilk yardım malzemelerini de istiyorlar. Son ölen arkadaşlarının kazmacı (arın işçisi) olmasına rağmen ocak arabası ile duvar arasına sıkışarak ölmesi bundan sonrası için bir önlem. Bölge Çalışma Müdürlüğü ve diğer yetkililer için de uyarı ve denetim çağrısıdır. İş TTK’ya ceza kesmek değil.,özel sektörü de kamu sektörü kadar ciddi olarak denetlemektir. EMEK


EMEK

07 Munzur Su’da iş bırakma uyarısı

20 Ağustos 2014

Beltaş işçileri tek yumruk

Munzur Su Fabrikası işçileri, işverenin DİSK/ Gıda-İş Sendikasıyla Toplu İş Sözleşmesi için masaya oturmaya yanaşmaması üzerine bir saatlik iş bıraktı. 2010 yılından bu yana işverenin sendikayı ve işçileri oyaladığını belirten işçiler dün bir saatlik iş bıraktı. Fabrikanın kurulduğundan bu yana 9 yıl boyunca her türlü fedakarlığı yaptıklarını dile getiren işçiler: “Pazartesi gününe kadar sendikayla herhangi bir görüşme yapılmadığı taktirde Salı günü süresiz iş bırakma eylemini başlatacağız’’ dedi. EMEK

İŞKUR işçilerine dönme sözü

Beşiktaş Belediyesi’ne bağlı Beltaş’ta çalışırken işten atılan 239 işçi 27 gün önce işten çıkartmalara ve toplu sözleşme hakkının gasp edilmesine karşın iş bıraktı ve Belediye binası önünde direniş çadırını kurdu. DİSK’e bağlı Genel-İş üyesi 212 işçi, dost kurumlar ve siyasi partiler ile birlikte Beşiktaş Belediyesi önünden Beşiktaş Meydanı’na doğru yürüyüşe geçti. Emek koray karadere

Van’da 13 Haziran’da işlerine son verilmesi üzerine kentin en işlek noktası olan Feqiye Teyran Parkı’nda 67 gündür direnişte olan 7 bin 286 İŞKUR işçisine yeniden işe alınacakları sözü verildi. İşçiler adına oluşturulan bir heyet, 13 Temmuz günü Ankara’da görüştükleri Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Çalışma Bakanı ise Faruk Çelik’ten Eylül ayında tekrardan işe alınacakları sözü aldı. Konuya ilişkin Van Ticaret ve Sanayi Odası’nın konferans salonunda düzenlenen basın toplantısına yüzlerce İŞKUR işçisi katıldı. EMEK

Tüsa Denim’de direniş sürüyor

Beşiktaş Belediyesi’ne bağlı BELTAŞ AŞ’de çalışan DİSK/ Genel-İş üyesi, 238 park ve bahçe işçisi, Eylül ayında ihale yapılacağı gerekçesiyle işçilerin ellerine işten atıldıklarına dair iş fesih bildirimi tutuşturulmak istenmiş, işçiler ise, toplu sözleşmelerini yapmak ve yeni firma geldiğinde de bu sözleşmeyle çalışmak istediklerini, kendilerine iş garantisinin yazılı olarak verilmesi gerektiğini belirtmişlerdi. Ancak işçiler yapılan ihale süreci gerekçe gösterilerek işten atıldı. “Toplu İş Sözleşmesi devam ederken kapının önüne koyulduk” diyen işçiler, Beşiktaş Belediye Başkanı Av. Murat Hazinedar’ın ihaleyi bahane ettiğini, sendikalı işçi istemediğini ifade etti. İşçiler “İşimizi, ekmeğimizi geri istiyoruz” sloganıyla Beşiktaş Belediyesi önünden Beşiktaş Meydanı’na yürüdü. DİSK Genel Başkanı Kani

Beko, DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu ve HDP İstanbul Milletvekili Levent Tüzel yürüyüşe destek verdi. İşçiler Yılın en sıcak gününde işçiler usanmadan 3 kilometre boyunca sendikal hakları için yürüdüler. ‘MÜCADELEMİZ SÜRECEK’ Basın açıklamasını Kani Beko okudu. İlk olarak eyleme katılanlara bu mücadeleye destek oldukları için teşekkür eden Beko şunları söyledi: “Murat Hazinedar ‘Hiçbir işçi atılmayacak’ dedi ve ertesi gün evlerimize atıldığımıza dair tebligatlar geldi” ve “İşçiler işbaşı yapana kadar demokratik mücadelemiz sürecek” dedi. Basın açıklamasında şunlara da değinildi: “Beşiktaş halkının oyları ile seçilen dönemin sosyal demokrat belediye başkanı ve yönetimi, sendikal haklarımıza kavuşmamıza karşı çıkıp mahkemeye başvurdu”

‘İŞÇİLER, KADROLU VE GÜVENCELİ ÇALIŞMALI’ Konuşma yapan HDP İstanbul Milletvekili Levent Tüzel, DİSK EnerjiSen ve KESK İstanbul Şubesi temsilcileri konuşma yaptılar: HDP İstanbul Milletvekili Levent Tüzel “CHP’li Beşiktaş Belediye’si, halkçılık, demokrasi ve kardeşlik sözlerinin arkasına sığınarak emekçileri işten atıyor. Halka hizmet götüren işçiler, kadrolu ve güvenceli bir çalışma

koşullarına sahip olmalıdır, bu belediyelerinin emekçilere karşı sorumluluğudur” diye konuşurken, DİSK Enerji-Sen şunları söyledi: “26 işçi hırsız damgası yiyerek işten atıldı. Birleşe birleşe kazanacağız” dedi. Beşiktaş Meydanı’na kadar süren eylem sona erdi. DİSK yetkilileri, 239 işçinin işe geri alınana kadar mücadelenin devam edeceğini söylediler.

Taşeron temizlik işçisi hayatını kaybetti Tüsa Denim’de sendikalı olduğu için işten çıkarılan işçilerin eylemine Bartın halkı, sendikalar ve sivil toplum kuruluşları da destek verdi. Kemerköprü’den başlayan yürüyüş Eski Belediye önünde yapılan basın açıklamasıyla sonlandırıldı. Açıklamada sendikalı olmanın anayasal bir hak olduğu kaydedilirken Tüsa Denim işçilerinin 5 Mayıs 2014 tarihinden itibaren Teksif Sendikası’na üye olduğu belirtildi. İşçilerin sendika üyeliklerinin ardından işverenin sendikaya üye olan 30 işçinin iş akitlerini feshettiğinin altı çizildi. EMEK

Kundura işçilerinden ucuz iş gücü eylemi

Geçtiğimiz yıl yağışlar nedeniyle İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi’nde kanalizasyon taşmıştı. Kanalizasyon suları yüzünden kullanılmaz hale gelen laboratuarın temizliği, hastanedeki taşeron temizlik işçilerine gerekli oryantasyon verilmeden yaptırılmıştı. Bununla da yetinilmeyip tıkalı kanalizasyonun açılması konusunda işçiler zorlanmıştı. Önlemsizlik ve gerekli güvenlik öncüllerinin sağlanmaması yüzünden çalışan işçilerin çoğu hastaneye kaldırılmıştı. Hastaneye kaldırılan işçilerden Zafer Açıkgözoğlu hayatını kaybetti. Zafer Açıkgözoğlu ölmeden önce Aljazeera Türk ile gerçekleştirdiği son röportajında başından geçenleri şu şekilde anlatmıştı; “Geçen sene 14 Haziran gecesi yoğun bakım servisinin camlarını silerken, alt katları temizlemek için beni çağırdılar. Yağış nedeniyle kanalizasyon taşınca, laboratuvarı su basmış… Önce odaya girdim, çek baslarla suları çektik. Amirim, lağımın içine girip, kanalı açmamı istedi. Ben de girip, tıkalı kapağı kaldırmaya çalıştım. Bir anda fışkıran basınçlı suyla yere

yuvarlandım. Bütün lağım pisliği üzerimden geçti. Bir iki gün sonra o gece kanalizasyonda çalışan kim varsa hastalanmaya başladı. İshal, bulantı, karın ağrısıyla acil servise başvurduk birkaç kez. İki hafta kadar sonra durumum daha da kötüleşti. Ayaklarımdan gelen bir sızıyla bulantı ve kusma başladı, bilincimi kaybetmişim.” İşçilerin ölümüne işle ilgili oryantasyon sağlanmadan taşeron işçilerin görevlendirilmesinin sebep olduğunu belirten Açıkgözoğlu röportajında “Gelen uzmanlar, çalışmaya başlarken eğitim alıp almadığımı sordu, almadık! Bu olaydan sonra hastane personeline eğitim vermeye başladılar” dedi. Açıklamasında taşeron işçiliğinin, devletin ve yargı organlarının işçi hayatı ve sağlıklarına nasıl baktığını şu şekilde açıkladı ;“Hastalığım o lağımdan bulaştı, bunu ben biliyorum. Sonum ne olacak, yaşayacak mıyım bilmiyorum. Ama şimdi tek isteğim iyileşmek. İkinci nakil başarılı geçsin, başka bir şey istemiyorum” dedi. EMEK

ICF işçilerine karşı patrondan yıldırma politikaları İzmir’de ayakkabı sektöründe binlerce işçinin çalıştığı Işık kent Ayakkabıcılar Sitesi’nde işçiler eylem yaptı. Yıllardır az paraya sigortasız çalıştırılan işçiler bu durumla mücadele ederken, şimdi işverenin ucuz iş gücü olarak görüp çok az paraya çalıştırdığı Suriyeli işçiler nedeni ile işsiz kaldı. Suriyeli işçilerin kendilerinden çok daha az para ile ayakkabı imal etmesi ile işsiz kalan işçiler, eylem yaptı. İşçiler, yıllardır kendilerini sömürürken şimdi de Suriyelileri sömüren patronlara tepki gösterdi. EMEK

ICF direnişinin 14. gününde patron direnen işçiler hakkında suç duyurunda bulundu. Suçlamalar ise manidar: İş ve çalışma hüriyetinin ihlali. Ağustos başında DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş’in ICF’de %95 örgütlülüğe ulaşmasından sonra 5 Ağustos günü 2 işçi işten çıkarılmış, 15 işçi işten uzaklaştırılmıştı. İşten çıkarılan ve uzaklaştırılan işçilerin aynı gün sendikal hakları için başlattığı direniş bugün 14. gününde. Patron Mehmet Ali Kumaş, fabrikanın önünde direnen işçileri yıldırmak için hamlelerde bulunmaya başladı. Kumaş, işçiler hakkında “İş ve çalışma hüriyetini ihlal” ettikleri gerekçesiyle suç duyurunda bulundu. İşçiler şuanda karakolda ifade veriyorlar. Yıldırma politikalarına rağmen direnişi büyüterek devam ettiriyorlar. EMEK


EMEK

08

20 Ağustos 2014

Ramak kala 2.kattan boşluğa düşüyordum İnşaatta bir mesafeydi ve çalışıyordum. küçük yaralarla İkinci katta çaatlattım ama lışırken birden bu sefer ikinci ayağım kaydı kattan boşluğa ve az daha boşdüşerek ölebiluğa düşüyorlirdim. Allaha şükür bu sefer dum. 10 gün Mahmut Kiraz önce benzer bir bir şey olmadı yükseklikten düşmüştüm ama bu taşeron sistemi son hatta ama yine güvenlik bulmazsa başımıza kazalar önlemleri alınmadığı için gelebilir. Bu yüzden işçiler aynı şekilde düşüyordum. olarak taşerona son vereceİlk düşüşümde daha alçak ğiz inşallah.

Soldan sağa: İsmail Kaya, Bedri Tekdemir, Şaban Kaya, Yunus Tekdemir

Irak’a çalışmaya giden işçi hayatını kaybetti

İnşaat işçisi binlerce insan önemsenmiyor

İşçi ölümleri ve yaralanmaların en çok gerçekleştiği inşaat sektöründe çalışan işçilerle Yarın Haber olarak çalıştıkları koşulları ve işçi güvenliği önlemlerini değerlendirmeye devam ediyoruz. Bu hafta Dolapdere’de bir otel inşaatında çalışmak için Ağrı’dan İstanbul’a gurbetçi olarak gelen işçiler ile gurbette inşaatlardaki zorlukları konuştuk.

Çorum’dan Irak’a bir şirket aracılığıyla oğlu ile birlikte çalışmaya giden Gazi Ölçer çalıştığı inşaatın çatısından dengesini kaybederek düştü. Olay yerinde yaşamını yitiren Gazi Ölçer’in cenazesi, Irak’ta bir hastane morguna kaldırıldı. Evli ve 3 çocuk babası olan Gazi Ölçer’in cenazesi, incelemeler ve yasal işlemlerin ardından geçtiğimiz gün uçakla İstanbul’a oradan da karayoluyla Çorum’a gönderildi. Daha sonra Gazi Ölçer için, dün ikindi namazından sonra Karaağaç Köyü’nde yüzlerce kişinin katılımı ile cenaze namazı kılındı. emek

2. kattan düşen işçi yaşamını yitirdi

Kütahya merkeze bağlı İhsaniye Köyü’nde meydana gelen iş kazasında 1 kişi hayatını kaybetti. Edinilen bilgiye göre, 33 yaşındaki Mustafa Şen isimli işçi, Eti Maden İşletmeleri’ne ait Değirmenözü Tesisleri’ndeki torbalama bölümünde yapımı devam eden inşaatın ikinci katına çıktı. Burada bir süre çalışan Şen, bir anda dengesini kaybederek inşaatın ikinci katından aşağıya düştü. İnşaatın çelik mortaj işini yaptığı öğrenilen Şen, olay yerinde hayatını kaybederken, savcalık iş kazasıyla alakalı soruşturma başlattı. emek

İşçinin sigortası öldükten sonra yapıldı

Emek osman erdem

Ağrı’dan İstanbul’a ekmek parasını kazanmak için mecburi gelen işçilerden Bedri Tekdemir çalışma koşullarının değişmediğini, sigortasının bile zamanında düzenli yatmadığı için hala emekli olamadığını söylüyor. İşçi ölümleri ve yaralanmalarının önlenmesi için de devletin güvenlik önlemlerinin alınmasını denetlemesi gerektiğini, işçileri patronların kâr hırsına emanet etmemesi gerektiğini belirtiyor. Bedri Tekdemir: Ağrılıyız hepimiz ve inşaatlarda çalışıyoruz. Türkiye’nin sıkıntıları belli, hayat koşulları çok zor. İnşallah çalışma koşullarımız düzelecek diye düşünüyoruz ama pek de düzeleceğini tahmin etmiyoruz. Yemekleri kendi paramızla tabilotlarda yiyiyoruz. Kaldığımız yer ise Kağıthane’de. Ben 84’ten beri inşaatlarda çalışıyorum, şu an emekli olmam lazımdı ama kimi yatırıyor, kimi yatırmıyor. Bu yüzden daha emekli olmamıza 5-6 sene var. Pazar günleri de günlük yövmiye ile aynı ücrette çalışıyoruz. Mecbur çalışıyoruz çünkü gurbetçiyiz. İşçi güvenliği uzmanının

geldiğini daha görmedik ama zaten işverenler de diyorki iş güvenliğinizi kendiniz alın. İşçi ölümlerinin önlenmesi için de devletin güvence sağlaması lazım. İnşaatlarda çalışan binlerce insan var ama kimse bunu önemsemiyor. Bazı insanlar çadırlarda yandı gördünüz. Türkiye’nin bir hayat gerçeğidir bu durum. İşçiyi kimse önemsemiyor. Kimse işçiyi düşünmüyor önce para diyor. Herkes önce kendi cebini düşünüyor işçiyi düşünen yok. Bunu herkes biliyor ama söyleyen çok, yapan yok.

sekliklerde çalışabiliyoruz ve ölümle burun buruna gelebiliyoruz ama mecbur çalışıyoruz. Çalışmazsak aç kalıyoruz. İşçi ölümleri de büyük firmalarda çokça işçi çalışırken güvenlik önlemlerinin alınmamasından kaynaklı oluyor. Normalde mühendis ya da şantiye şeflerinin o alanlarda bulunup, sürekli uyarması gerekiyor kazaya karşı. Şirketin önce güvenlik sonra iş demesi lazım. Eski çalıştığım bir şantiyede yelek giymeyene 500 TL ceza kesiyorlardı. 2008’de çalıştığım bir inşaatta bir arkadaşım düştü. Çünkü iskeÖlümle burun buruna lede halat bağlı değildi. Mühendis veya şantiye şeflerinin işçiye önce çalışabiliyoruz Çalıştıkları şantiyelerde dış cephede güvenlik malzemelerin nerede diye bazen 20 kat yüksekliklerde çalışa- sorması gerekir. Biz çalışırken sürak ölümle burun buruna geldikle- rekli birbirimizi uyarıyoruz çünkü rini söyleyen İsmail Kaya, işçi ölüm- bir kaza olursa hayatımız etkilenir. lerinin firmaların gerekli önlemleri almamasından kaynaklandığını be- Düşmekten korkuyorum lirtti. Çalışırken tehlikenin farkında Okuduğu liseyi yarım bırakarak inolmalarına rağmen geçinmek için şaatlarda çalışmaya başlayan Yunus bu şekilde çalışmaya mecbur olduk- Tekdemir, genç yaşta ağır koşullarda çalışmanın zorluğu ve can güvenliği larını ifade etti. İsmail Kaya: Mesleğimiz inşaat korkusuyla yaşadığını belirtti. işçiliği çalışmazsak olmuyor. ElimizYunus Tekdemir: Lise terk oladen gelen meslek bu. Çalışıtığımız rak inşaatta çalışmaya başladım. 18 işte cephelerde 10 kat 20 kat yük- yaşından beri inşaatta çalışıyorum.

Tabiki vücutta fazla gelişemiyor genç yaşta ağır işlerde çalıştığımız için. Çalışırken elimiz yüzümüz çatlıyor. Biz dış cephede iskele üzerinde çalışamıyoruz, korkuyorum çünkü düşmekten. Baret ve kemerlerimizi vermediler Dolapdere’de çalıştıkları şantiyede baret ve kemerlerini işyerinin vermediğini belirten Şaban Kaya küçük firmaların işçi güvenliği önlemleri konusunda daha tedbirsiz olduğunu söyledi. Şaban Kaya: “2 senedir inşaatta çalışıyoruz. Çalıştığımız şantiyede baret ya da emniyet kemeri vermediler. Verseler daha emniyetli çalışmış olurduk. İskelede çalışan birinin emniyet kemeri takmaması çok tehlikelidir. Biz dış cephede çalışmadığımız için fazla tehlikeli değil ama dış cephede çalışanlar da bazen kemersiz çalışıyor. Büyük firmalarda olmuyor ama böyle küçük firmalarda önlemler alınmıyor. Haftasonu çalıştığımızda da yevmiyelerimiz haftaiçi ile aynı veriliyor.” İşçiler çalışma koşullarına rağmen çalışmaya mecbur olduklarını vurguladı.

Hukuksuz Başbakanlık Sarayı’nda işçi ölümü Atatürk Orman Çiftliği kampüsü içinde inşaatı süren ve kamuoyunda “Başkanlık Sarayı” olarak da bilinen hukuksuz yapılaşmada 18 Ağustos günü bir işçi ölümü yaşandı. Kompleksin içinde yer alan cami inşaatına beton getiren beton mikseri dinlenme molasındaki bir işçiyi ezdi. Olay yerinde can veren işçinin haberi hiçbir basın organında çıkmadı ve derhal örtbas edildi. İşçinin ölümünün ardından işçiler derhal iş bıraktı. Karara rağmen ölüm örtbas edildi Atatürk Orman Çiftliği’nde (AOÇ) 17 Şubat’ta Başbakanlık hizmet bi-

nası hakkında tarihi sit derecesinin kaldırılmasına ilişkin iptal kararına rağmen sürdürülen inşaatta taşeron işçi Savaş Oğuz’un 3 Mart günü iskeleden düşerek yaşamını yitirdiği, ancak olayın üzerinin kapatıldığı belirtiliyor. AOÇ’de süren yıkım hakkında mahkemelerden peş peşe yürütmeyi durdurma kararları gelmişti. Başbakanlık hizmet binasının bulunduğu alanda, tarihi sit derecesinin kaldırılmasına ilişkin mahkemenin iptal kararına rağmen inşaat devam etti. Henüz yapılaşma için uygun aşamaya gelinmediğini belirten Başbakanlık, düzenlemelerin uygun olduğunu savundu. EMEK

Samsun’da ihmal can aldı İstanbul Kartal’da 14 Ağustos Perşembe günü, çalıştığı inşaatın 8. katından düşen bir işçi yaşamını yitirdi. 40’lı yaşlarda olan işçi olay yerinde can verdi. İnşaat sektöründe gerçekleşen pek çok kazada görüldüğü gibi işçinin sigorta girişinin olayın ardından yapıldığı öğrenildi. Kartal Cumhuriyet Mahallesi’nde Yumurta Tepe İnşaat’a ait inşaatta çalışan Hüseyin Damar adlı işçi 9. kattan düşerek yaşamını yitirdi. 1975 Merzifon Suluova doğumlu Hüseyin Damar’ın birkaç gün önce çalışmaya başladığı ve taşeron işçi olduğu öğrenildi. emek

Samsun’da bir caminin ek binasında tahta kalıbın kırılması sonucu 47 yaşındaki İbrahim Bal ile 52 yaşındaki İslam Güleçyüz, 6 metre yükseklikten düştü. Abdullah Bal ve İslam Güleçyüz adlı inşaat işçileri, Aydın Cami’de kullanılmak üzere hemen yanına yapılan yemekhane, abdesthane ve tuvalet olarak kullanılacak 2 katlı inşaatta sabah çalışmaya başlamıştı. Hastaneye kaldırılan Abdullah Bal kurtarılamadı.

6 metre yükseklikten düştüler 2 işçi kalıplara çivi çaktıkları sırada bastıkları tahtanın kırılmasıyla 6 metre yükseklikten düştü. Taşların üzerine düşüp başını çarpan Abdullah Bal ağır yaralandı. Yaralılar otomobil ile Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ne kaldırılarak tedavi altına alındı. Başından yaralanan Abdullah Bal tüm müdahaleye rağmen kurtarılamadı. İslam Güleçyüz’ün sağlık durumunun iyi olduğu bildirildi. EMEK


GUNCEL

09 Kadının dekoltesi kendisi hariç herkesi ilgilendirdi

20 Ağustos 2014

İsrail Gazze’de direniş istemiyor

Tugay Çelik bir ay önce Hatice Çelik ile evlenip daha önce köy olan Şambayat Mahallesi’ne yerleşmişti. Babasının petrol istasyonu olan ve kendisi de tekstil işi yapan Tugay Çelik’in eşi Hatice Çelik’in dekolte giyindiği iddiasıyla, hakkında dedikodular yapılmaya başlandı. Tekstilci Tugay Çelik, bir ay önce evlendiği eşi Hatice Çelik’i ‘Açık saçık giyinme benim genç çocuklarım var onların adı çıkacak’ diye uyaran komşusu 65 yaşındaki Zahide Türkmen’in oğulları 26 yaşındaki Efraim Türkmen ile kardeşi 19 yaşındaki Muhittin Türkmen’i tabancayla öldürdü. GÜNCEL

Tunceli’de iki farklı bölgede orman yangını güncel oğuzhan özkan

Tunceli’de Atatürk Mahallesi Bayraktepe’deki ormanlık alanda yangın çıktı. Yangın, ekiplerin müdahalesiyle kontrol altına alındı. Tunceli Belediye Başkan Yardımcısı Hüseyin Tunç, meşe ve çam ağaçlarının bulunduğu yaklaşık 15 hektarlık bir alanın yandığını belirtti. Ayrıca, Mazgirt ilçesine bağlı 15 haneli Karşıkonak Köyü’nde yerleşim yerlerine yakın bir noktadaki ormanlık alanda da yangın çıktı. Yangında, kapalı köy okulunun bir bölümünün yandığı, köylülere ait bağ, bahçe, samanlar, bir sera ve tarımsal sulama sistemlerinin zarar gördüğü belirlendi. GÜNCEL

TOKİ Çeşme’ye olumsuz rapor

TOKİ Başkanlığı tarafından Çeşme’nin Reisdere Mahallesi’nde yapılmak istenen toplu konut projesine karşı Mimarlar Odası’nın, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na karşı açtığı, yürütmeyi durdurma ve iptal istemli davasında bilirkişi raporunu tamamladı. Raporda 36 kişi olan nüfus yoğunluğunun, TOKİ konutları planıyla hektar başına 150 kişi olarak artırılmasının bölgedeki donatı alanları dengesini bozacağı ve nüfus yoğunluğu dağılımı kararlarına uygun olmadığı belirtildi. Bilirkişi, dört katlı binaların, Çeşme’nin iki katlı konut geleneğine aykırı olduğunu da belirtti. GÜNCEL

İsrail ile Filistin arasında kalıcı bir ateşkes için Mısır’da görüşmeler devam ederken; beş günlük geçici ateşkes süresi uzatıldığı haberi geldi. İsrail’in Filistin’e yönelik yoğun saldırıları yazın başlangıcından beri devam ediyordu. İsrail’in saldırılarında binlerce kişi yaşamını kaybetmişti. İsrail ile Filistin arasında görüşmeler devam ederken beş günlük ateşkes ilan edilmişti. Mısırlı yetkililer, beş günlük ateşkesin fikir birliğiyle alındığını ifade etmişti. Ancak İsrail, Gazze’den iki füze fırlatıldığını öne sürerek, Gazze Şeridi’nin farklı yerlerine hava saldırısı düzenlemişti. Saldırılarda ölen ya da yaralanan olmamış; Hamas, Gazze’den füze fırlatıldığı iddiasını

İsrail, Filistin’e Temmuz ayında saldırıya geçmişti. Binlerce sivil ölmüş, Gazze yerle bir olmuştu. Bugünlerde ise taraflar Mısır’da kalıcı barış için görüşmedeler. İsrail, Gazze’nin ‘silahsızlanmasını’ isterken; Filistin insanca yaşam istiyor. Görüşmelerin tıkandığı noktada, görüşmelere devam edebilmek için geçici ateşkes süresi uzatıldı. rılabilmesi için ateşkes 24 saat daha uzatıldı. Filistin heyetinde yer alan Karşıt açıklamalar Hamas Siyasi Büro üyesi İzzet erİsrail ve Hamas’tan görüşmeler de- Raşak, “Müzakerelerin tamamlanvam ederken açıklamalar yapıldı. ması için geçici ateşkesin süresi 24 İsrail Başbakanı Benyamin Netan- saat daha uzatıldı” diyerek duyurdu. yahu, “Güvenlik taleplerimize net İsrail gazetesi Haaretz ise 24 sacevap verilirse anlaşma olur” der- atlik geçici ateşkesin değil taraflar ken, Hamas sözcüsü ise “İsrail’in arasında kalıcı ateşkesin sağlandığını güvenliği Gazze’ye ablukanın iddia etti. Haaretz’e göre Gazze’nin kaldırılmasına bağlı” ifadelerini silahsızlandırılması ve benzeri diğer kullandı. önemli konular daha sonra gerçekleştirilecek görüşmelerde masaya Geçici ateşkes uzatıldı yatırılacak. Mısır’daki görüşmeler gergin bir ortamda devam ediyor. Beş günlük ge- Taraflar ne istiyor? çici ateşkesin dolmasına 1 saat kala Filistin tarafının Gazze’de ateşkes görüşmelerin devam edip sonlandı- sağlanması için ortaya koyduğu reddetmişti.

talepler arasında Gazze’ye liman ve havaalanı inşası; Gazze’deki ablukanın kaldırılması; İsrail ordusunun 7 Temmuz öncesindeki konumuna geri çekilmesi; 1993’teki Oslo Deklarasyonu öncesi tutukluların da aralarında bulunduğu dördüncü grubun yanında yeni tutuklanan milletvekillerinin serbest bırakılması; Gazzeli balıkçıların serbestçe avlanabilmesi; İsrail’in bu anlaşmalara bağlı kalması bulunuyor. İsrail ise iki temel isteğinin üzerinde duruyor. Bunlardan ilki, Gazze’nin yeniden imarına karşılık Hamas tarafından düzenli ateşkesin sağlanması. İkincisi ise Gazze’nin ve Hamas’ın silahsızlandırılması olarak sıralanıyor. İsrail’in “silahsızlandırma” talebine Filistin tarafı tamamen karşı çıkıyor.

Mutlu’dan bir gün hesap sorarlar AKP, 2013 yılında 1 Mayıs’ta Taksim’i yasaklamış ve yasağa karşı on binlerce insan sokağa çıkmıştı. Bunlardan biri olan 17 yaşındaki Dilan Alp ise Tarlabaşı’nda polisin attığı biber gazı kapsülünün başına isabet etmesi sonucu başından ağır şekilde yaralanmıştı. Vali Mutlu da ağır yaralanan Dilan’ın elindeki sirke şişesinin molotofkokteyli olduğunu ileri sürmüş ve Dilan hakkında “marjinal” ve “Tam bir radikal mensuptur” ifadelerini kullanmıştı. Alp’in avukatları, Vali Mutlu hakkında suç duyurusunda bulunarak; Mutlu’nun Alp hakkında iftirada ve yargısız infazda bulunduğunu, masumiyet karinesini ihlal ettiğini belirtmişlerdi. Avukatlar, hem Vali Mutlu hem de dönemin

Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın hakkında Alp’in yaralanmasına yol açtıklarını söyleyerek dava açmışlardı. İçişleri Bakanlığı, Mutlu ve Çapkın aleyhindeki şikayeti işleme kondurtmamıştı. Alp’in avukatlarının itirazını değerlendiren Danıştay 1. Dairesi, İçişleri Bakanlığı’nın şikayetin işleme konulmamasına ilişkin kararı kaldırdı. Bu karardan sonra İçişleri Bakanlığı, Vali Mutlu hakkında ön inceleme yaptırıp buna göre soruşturma izni verip vermeyeceğini hükmedecek. GÜNCEL

Elektrik kesintisine çiftçi tepkisi

Hurda deposundaki patlamada 1 kişi öldü

62 hektar kül oldu

Tekirdağ’ın Çerkezköy ilçesinde, bir hurda deposunda meydana gelen patlamada, 1 kişi hayatını kaybetti, 1 kişi yaralandı. İsmail Avcu’ya ait hurda deposunda, sıkıştırma makinesi henüz belirlenemeyen bir nedenle patladı. Patlama sonrası çıkan yangın kısa sürede söndürüldü. Yangında Salih Avcu (20) hayatını kaybetti, Ali İbrahim Avcu ise yaralandı. Ali İbrahim Avcu Çerkezköy Devlet Hastanesinde tedavi altına alındı. Hayatını kaybeden Salih Avcu’nun üniversite öğrencisi olduğu ve babası İsmail Avcu’ya yardım etmek amacıyla patlama sırasında depoda olduğu öğrenildi. GÜNCEL

Muğla’nın Bodrum ilçesinde ormanlık alanda yangın çıktı. Yangının neden başladığı tespit edilemezken, alevler kısa sürede kuru otlar ve rüzgarın da etkisiyle büyüdü. Rüzgar etkisini arttırdıkça yükselen alevler mahalleyi duman altından bıraktı. 62 hektarlık yeşil alan yanarak kül oldu. Tatil sitelerinin yakınında çıkan yangın bir anda büyüyerek çevrede bulunan tüm tepeleri kapladı. Birçok vatandaş evlerini terk ederken, bazıları ise kalarak yangının evlerine ulaşmaması için büyük çaba sarf etti. Sitelerdeki evlerde oturanlar jandarma ekiplerinin de yardımıyla tahliye edilebildi. 2 uçak, 1 helikopter, çok sayıda orman işçisi ve itfaiye ekiplerinin kontrol altına aldıkları yangın 6 saat sürdü. Yangın bölgesinde bir otelin personel lojmanları yanmaktan son anda kurtarılırken bir baraka ve bir kümes yanarak kül oldu. Yangında dumandan zehirlenme tehlikesi geçirenler olacağı ihtimaline karşı bölgeye bir de ambulans sevk edildi. GÜNCEL

Mardin’in Kızıltepe İlçesi’nde sık sık elektrik kesilmesine tepki gösteren çiftçiler, DEDAŞ binası önünde protesto gösterisi yaptı. DEDAŞ elektrik arıza binasına gelen çiftçiler, elektriklerin sürekli kesildiğini söylediler. Çiftçiler, elektrik sorunlarının çözüme kavuşturulmasını istedi. Çiftçiler, DEDAŞ yetkilileriyle görüşmek istedi. Ancak yaklaşık bir saat devam eden eylem süresince

çiftçiler herhangi bir yetkili ile görüşemedi. Çiftçiler eylem yaparken, elinde elektrik kablosuyla DEDAŞ arıza binasına çıkan adı öğrenilemeyen bir kişi, elektrik kesintisini proteso için intihar edeceğini söyledi. Elindeki kabloları damın üzerinden geçen yüksek gerilim hattına değdirerek intihar etmek istedi. Kablolardan enerji akımı kesildiği için korkulan olmadı. GÜNCEL


KADIN

10

20 Ağustos 2014

Büyük kadın yürüyüşü ardından Sağlık Bakanlığı konuştu, Bakanlığa göre:

Gülsüm Kav

ANA FiKiR

Tüm kadınların kurtuluşu Kuşkusuz feminizm, özünde kadınların kendi çıkarlarının farkına varması ve bunun için mücadele etmesidir. Ama bu her sorunu her seferinde aynen hepimizin birey olarak yaşaması anlamına gelmez. Sahipleneceğimiz sorunun bizim başımıza gelmesi ya da gelebilir olması da gerekmez. Politik mücadele aynı zamanda bir semboller sistemidir. Bir toplumda belirli bir konjonktürde kadınların çıkarını sembolize eden ne var ise, buna ihtiyaç duyan kadınlar bize benzese de, benzemese de tüm kadınlar adına sembol o sorundur, sahiplenilir. Tıpkı Türkiye’de önde gelen temel meselenin kadın cinayetleri gerçeği olması gibi. Ancak o zaman kişi olarak “benim” çıkarıma değil, “tüm kadınların çıkarına” bir mücadele ortaya konulabilir, basit bir pragmatizmden çıkarak mücadelenin evrensel niteliğine adım atılabilir. * Tarihe kadınlar için dünya çapında bir günü; 8 Mart’ı kazandıran kadınlardan biri olan Kollantai şöyle demiş: “Birisi sadece kendisi için değil, başkaları için yazmalı. Uzaktaki ya da daha sonra yaşayacak kadınlar için”. Biz de ise bir eğilim tam bunun tersine işliyor. Neredeyse yıllar önce 438. Maddeye, töre cinayetlerine ya da dayağa karşı mücadelelerden bu yana da böyle durum. Sadece kendisi ve kendisine benzeyen kadınların sorunlarını sahiplenmek yaygın. Hatta bir sorun ancak “bizim de başımıza gelebilir/gelebilirdi” filan diyerek sahiplenilebilir hale getirilebiliyor. Kadın cinayetleri için bile böyle oldu: yıllardır cinayetleri durdurmak için epeyce yalnız kalarak mücadele ettiğimiz yıllardan sonra, ortada çok somut bir olgu ve mücadelesi doğunca, mecburen kadın cinayetleriyle bağ kurmak zorunda kalan bu eğilim konuyu yine “bizim de başımıza gelebilir” şeklinde gündemine alabilmişti, izlediğim tartışmalardan hatırlıyorum. Oysa sahiplenmek için bizim başımıza gelmesi gerekmez. Yine hatırladığım kadarıyla sadece Stella Ovadia “bazı durumların bizim başımıza gelmesi zordur, gelmesi de gerekmez” demişti. Oysa etik olan şey; yaşamadığımız belki yaşama ihtimalimizin de olmadığı acılara, kendinden bir başkasına sahip çıkmaktır. * “Başkasının acısına bakmak” sevilen bir kitaptı bir aralar. Bana göre bakmak yetmez, sahip çıkmak gerekir. Böyle yapılmıyor çünkü toplumdan uzaklaşan, toplumsallaşmayı dert edinmeyen bu tür bir feminizm bu “kendi arasında” olmaktan gayet memnun. Tabi ki burada siyasal bir seçiş söz konusu; “biz sadece kendi adımıza konuşabiliriz, başka kadınlar adına konuşamayız” siyasetidir bu. Yani postmodernizmin ta kendisi. Ve işin aslı, sadece kendi çıkarını savunmak, bunun için muhafazakarlaşmak küçük burjuvazinin temel bir eğilimidir. Bir küçük burjuvanın gericileşmesi böyle başlar; ona dokunmayan ile bir derdi yoktur, ona benzemeyen kadınlarla ne alakası vardır, herkes kendi adına konuşsundur, hele biraz daha zorlansa kendisi gibi kadınlar zaten sistem içinde de kurtulabilecektir. Adları ne kadar farklı olsa da -“özcü”, “lobici”, “Müslüman”, “eşitlikçi”, hatta “radikal” ve “sosyalist”- hepsinin ortak bir özelliği; tanımladıkları ayrıcalığın her seferinde en yaman çelişkiyi; sınıf çelişkisini örtmek üzere kullanılması. Sistem karşıtı örgütlü bir mücadeleden kaçışın, kendini görevsizleştirmenin “radikal”, “mitolojik”, “inançlı” birçok yolu var işte günümüzde. Sonuç olarak; Birincisi; kadınlarla erkekler arasındaki çelişki; sadece bize benzeyen kadınlarla, sadece kendi dünyamızda yaşayan bize benzeyen erkekler arasında değildir. Tüm kadınlar ile erkek egemenliğinin somut tüm biçimleri arasındadır. İkincisi hayatımızda tek çelişki de bu değildir. Elbette kimlikler önemlidir; şimdiye kadar kendi ifadesini bulamayan tüm kimlikler gibi kadınlar da kimlik haklarına kavuşmalıdır. Ama kimlikleri gösterirken, sadece onları göstermenin neleri; ne yaman çelişkileri örttüğünü unutmadan. Yani bütün insanlığın özlemlerini unutmadan. Emeği ile geçinen en büyük çoğunluğun, onları sömüren azınlık ile çelişkisi, en yaman çelişki olmaya devam ediyor hala. Karşımızda iki ucu keskin bıçak var. Kadınların kurtuluşu da, her ikisi için de örgütlü mücadeleyle, iki başlı ejderhamızı yaratmak ile mümkün olacak. gulsumkav@gmail.com

Kadınlar şiddet görüyor Ama öldürülmüyormuş

Geçtiğimiz hafta meydanları doldurup, kadına yönelik şiddeti durdurun diyen kadınların tepkisine ilk tepki Sağlık Bakanlığı’ndan geldi. Açıklama kadına yönelik şiddet ile ilgili gerçeklerin resmi ağızlardan kabul görmesi açısından olumlu olmakla beraber, koca bir gerçek yok sayılıyor. Kadın cinayetlerine dair gerçekler Sağlık Bakanlığı verilerinin neresinde? kadın Elif karan

Sağlık Bakanlığı, kadına yönelik şiddet olaylarının haritasını çıkardı. Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, 2013’te kadına yönelik 12 bin 946 şiddet olayı gerçekleştiğini açıklarken, en çok şiddetin 1213 vaka ile İzmir’de yaşandığını belirtti. Müezzinoğlu, İzmir’i, 828 vaka ile Bursa’nın, 809 vaka ile Ankara’nın, 735 vaka ile de Tekirdağ’ın takip ettiğini kaydetti. Kadına yönelik şiddetin daha çok olduğu düşünülen doğu ve Güneydoğuda şiddet vakalarının düşük olduğu gözlendi. İstanbul liste sonlarında İstatistiklerde İzmir, kadına yönelik şiddette ilk sırada yer aldı. İzmir’de 1213 kadına yönelik şiddet vakası gerçekleşti. İzmir’i 828 vaka ile Bursa, 809 vaka ile Ankara ve 735 vaka ile Tekirdağ takip etti. Neredeyse her konudaki istatistiklerde listenin ilk sırasında yer alan İstanbul ise kadına yönelik şiddette 396 vaka ile sıralamanın sonlarına doğru yer aldı. Töre cinayetleri ve kadına yönelik şiddetin daha çok yaşandığı düşünülen doğu ve güneydoğu illerinde istatistikler düşük çıktı. Muş, 1 vaka ile en az kadına yönelik şiddetin yaşandığı il oldu. Bitlis 2 ve Ağrı 3 vaka ile Muş’u takip etti. Doğu ve Güneydoğu’daki rakamların düşük gözükmesi, kadına yönelik şiddetin resmi kayıtlara yansıtılmadığı düşüncesine yol açtı.

sından ölüm kayıtlarının tasnif edilmediğini, bu nedenle bu konuda veri bulunmadığını kaydetti. Şiddet en üst biçimi, bir kadının yaşam hakkının elinden alınması gelen kadın cinayetlerine dair Sağlık Bakanlığı üç maymunu oynamaya devam etti.

Sadece Temmuz ayında 35 kadın öldürüldü Kadın cinayetlerine dair gerçekleri hükümet inkâr etmeye devam etse de, üç yıldır bu konuda tüm topluma seslenen Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu gerçekleri dile getirmeye devam ediyor. Platformun açıklamalarına göre sadece geçtiğimiz temmuz ayında 35 kadın öldürüldü. 2013 yılında 237 kadın öldürülmüş, 2014’ün ilk yedi ayınKadın cinayetlerinden haberi yok da ise toplam 144 kadın öldürüldü. Bakan Mehmet Müezzinoğlu şiddet Eğer kadın cinayetlerini durdurmak vakalarına ilişkin verdiği bilgilerde, için hükümet adım atmamakta ısrar şiddet mağduriyetinin türleri açı- ederse 2014 yılında öldürülen ka-

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Genel Temsilcisi Gülsüm Kav

dınların sayısı geçtiğimiz yılı bile aşacak. Bu toplum bunun hesabını sorar Kadınlar öldürülürken AKP ya susuyor, ya Sağlık Bakanlığı gibi “yokmuş” gibi davranarak gerçekleri inkâr ediyor, yâda kadın düşmanı açıklamalar ile katilleri teşvik ediyor. Hükümetin kayıtsız, kadın düşmanı tavrına yıllardır meydanlardan, adliyelerden yükselttiği sesle tepkisini ortaya koyan Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun geçtiğimiz hafta toplumun tüm kesimlerinden kadınlarla bir araya gelerek İstanbul’da gerçekleştirdiği eylem, kadın cinayetlerini teşvik eden AKP hükümete gereken cevabı verdi. Bu toplum kadın cinayetlerini yok sayan Sağlık Bakanlığı’ndan da, kadın cinayetlerini durdurmak için harekete geçmeyenlerden de hesap soracağını ve kadın cinayetlerini durduracağını gösterdi.

Toplum artık yeter diyor

Kadınların şiddetten korunması için düzenlenmiş 6284 sayılı kanun gereği sorumlu bakanlık olmasına rağmen Sağlık Bakanlığı bu görevi nihayet yerine getirmiş oldu. Kadın cinayetleri gerçekleri bu raporda yine yok sayılmış. Devlet hala kadın cinayetleri gerçeğini görmezden geliyor, kayıtları bile yeterli tutmuyor. Oysa bir sorunu ortadan kaldırmak istiyorsanız önce onun gerçek verilerini önünüze koyarsınız. Kadınların modern haklarına kavuşmasına erkek egemenliği ayak diriyor ve ne yazık ki hükümet politikaları kadını değil erkeği koruyucu davranıyor. Yıllardır olduğu gibi kadın cinayetlerini durdurana kadar onlarla omuz omuza mücadele edeceğiz.

Mecliste bile “şiddet” tehdidi CHP Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın TBMM Genel Kurulu’nda AKP’ye yönelik dün “Şeytan diyor ki, çıkart şu ayakkabıyı, fırlat. Ama bir ayakkabıma bakıyorum bir size bakıyorum. Değmez diyorum” sözleri Genel Kurul’da sert tartışmalara neden oldu. TBMM Genel Kurulu’nda AKP Van Milletvekili Gülşen Orhan, Nazlıaka’ya şu sözlerle saldırdı: “Ancak inandırıcı olmadığını fark ettiğinde de çıkıp çok pahalı ayakkabıyla, binlerce liralık ayakkabısıyla kadın şiddetine yöneliyor”. Nazlıaka’ya, “ayakkabıları bağlı mı?”, “botokstan gözlerin görünmüyor”, “kadın diye ses çıkarmıyoruz” denilerek sözlü tehdit ve saldırılar devam etti. Ayakkabı kutularından milyonlar çıkanlar, kadına yönelik şiddet söz konusu olunca ayakkabının topuğundan korktu. Mecliste yaşanan tartışmaları Aylin Nazlıaka Yarın gazetesine değerlendirdi. Aylin Nazlıaka AKP hükümetinin toplumsal cinsiyet eşitliği açısından Cumhuriyet tarihinin en kötü dönemi olduğunu be-

lirtti. Nazlıaka, Erdoğan’ın kadın düşmanı siyasetini üç dönemde özetledi. Birinci dönemde dikkatli bir söylem kullanıldığının altını çizdi. Nazlıaka: “İkinci Erdoğan dönemi eşitsizliğin daha açık vurgulandığı, bu eşitsizliğin sağlanması için sistematik çalışmaların yapıldığı bir dönemdi. Üçüncü Erdoğan dönemi ise toplumsal cinsiyet eşitliği anlamında en dibe vurduğumuz dönemdir” dedi. Kadınlar güçlenecek Nazlıaka Erdoğan‘ın cumhurbaşkanı olacağı dönemi ise şu sözlerle anlattı: “Şimdi tıpkı Gezi olaylarındaki sosyal patlama gibi kadınlar da omuz omuza direnmeye hazır durumdalar. Kadını yaşamın her alanından silmeye çalışsalar da ayakkabılarımızın topuk seslerini her yerde duyacaklar! Kadın katileri, tecavüzcüleri ve tacizcileri bu gücü AKP’lilerin söylemlerinden ve eylemlerinden alıyorlar. Ama biz kadın dayanışmasıyla karşı karşıya kaldığımız bu şiddet sarmalından kurtulacağız” KADIN

Kadına şiddete “gül” gibi ceza Eskişehir’in Sarıcakaya ilçesinde ikamet eden ve 17 yıllık evli olan iki çocuklu Tuncay Bayram eşiyle yürüttüğü tartışma sırasında, eşi Emine Bayram’a hakaret etti ve bir tokat attı. Bunun üzerine Emine Bayram, babasının evine gitti ve eşinden şikayetçi oldu. Mahkeme, Tuncay Bayram’ı, önce 3 bin 600 lira para cezasına çarptırdı. Sanığın duruşmada eşinden özür dileyip, sevdiğini söylemesi üzerine mahkeme, bu para ceza-

sını 5 yıl süreyle denetimli serbestlik kapsamına aldı. Ayrıca, mahkeme köyde ikamet eden kocaya; eşini Eskişehir merkezde bir lokantaya götürüp yemek ikram etmek ve bir çiçekçiden büyük bir buket çiçek alma cezası verdi. Mahkeme, şiddet uyguladığı için sanığı cezalandırmazken bir de çok düşünüyormuş gibi sanığın eşine ısmarladığı yemek ile aldığı çiçeğin faturasını mahkemeye sunmasına karar verdi. KADIN


KADIN

11 Boşandığı eşini öldürdü

20 Ağustos 2014

Rojavalı, Ninovalı, Şengalli, Filistinli…

Kadınlar yalnız değildir

IŞİD, işgal ettiği topraklarda kadınlara tecavüz ediyor, köle pazarlarında satıyor, sünnet edilmelerini fetva veriyor, taşlayarak öldürüyor.. Savaş destekçisi AKP hükümeti, ülkesindeki kadın cinayetlerine ses çıkarmadığı gibi söz konusu IŞİD olunca da “öfkeli bir grup” açıklamalarıyla kimin yanında yer aldığını ortaya koyuyor. Ancak kadınlar, Ortadoğulu kardeşlerinin yanında.

IŞİD’e karşı kadın kardeşlerimizin yanındayız

Ankara’da 2 yıl önce eşinden ayrılan Hülya Çelik adlı kadın eski eşi tarafından pompalı tüfek ile vurularak öldürüldü. Katilin 1 aydır Çelik’i tehdit ettiği öğrenildi. Yani Hülya Çelik boşandığı ve kendi hayatını çizdiği halde eski eşinin tehditlerinden kurtulabilmiş değildi. Hülya Çelik, kızının gözleri önünde yaşamını yitirirken görgü tanıkları, Santur’un elindeki tüfekle beraber yaya olarak kaçtığını ifade etti. Apartmandan gelen çığlık ve silah seslerini duyan vatandaşlar polise haber verdi. KADIN

İndirim için hep aynı bahane

Ankara yaşayan 81 yaşındaki adam, cinsel ilişkiye girme isteğini reddettiğini öne sürerek eşini av tüfeği ile öldürdü. Ankara yaşayan 81 yaşındaki Y.Z.Ö., eşinin ölümünün ardından 55 yaşındaki Azeri uyruklu D.Ö. ile tanıştırıldı. Y.Z.Ö. ve D.Ö. 11 ay önce Ankara’da evlenerek, Y.Z.Ö.’nün Pursaklar’daki evinde yaşamaya başlamıştı. Y.Z.Ö.’nün ifadesinde, “11 ay önce evlendik. Defalarca ısrar etmeme karşın, ilişkiye girmeyi reddetti. Bu nedenle kendimi aşağılanmış hissettim. Tüfekle vurdum” dediği öğrenildi. KADIN

Kadına şiddette erkek dayanışması

Antalya’da yaşayan Azerbaycan asıllı Türkiye vatandaşı 28 yaşındaki E. D., eşi 33 yaşındaki A.H.D’den şiddet gördüğü ve sürekli kendisini takip ettiği gerekçesiyle defalarca şikayetçi oldu. Şiddet nedeniyle boşanmaya karar verip bir avukata gittiğinde avukatın kendisine “Türkiye’de her Türk erkeği karısını döver. Sen çocuklarını alamazsın” dediğini belirten E.D, defalarca karakola, savcıya gitmesine rağmen korunmadı. Uzun uğraşılar sonucu Antalya 1’inci Aile Mahkemesi A.H.D.’nin; hakaret, şiddet tehdidinde bulunmaması için uyarılmasına, E.D’nin 3 ay boyunca evine, işyerine, okuluna ve yakınlarına yaklaşmamasına karar verdi. KADIN

Bunun neresi “Masumane”

Bursa’da 13 yaşındaki C.Ş., ailesi tarafından kendisinden 3 yaş büyük, aynı mahallede oturan komşularının kızı N.P. ile evlendirildi. Türkiye’de çocuk yaşta zorla evlendirmelere ilişkin tartışmalar sürerken, evlilikler devam ediyor. Bursa’nın Yıldırım ilçesinde çadırda kalan iki aile aralarında “beşik kertmesi”olduğu gerekçesiyle çocuk yaştaki C.Ş. ile N.P.’yi bir düğün organize ederek evlendirdi. Düğünden sıkılan C.Ş., “Arkadaşlarımın yanına gidiyorum” demesiyle yakınları tarafından güçlükle ikna edildi. KADIN

kadın Elif karan

Eylemde “Kadınlar IŞİD’e geçit vermeyecek” dedi. Göç yollarına düIŞİD’in işgal ettiği topraklarda, şen Ezidilerin fotoğraflarını taşıyan halkların gördüğü zulümden kadınlar, “Kadın düşmanı tecavüzcü kadınların payına da tecavüz, kaçı- IŞİD hesap verecek”, “Direnen kadınrılma ve taşlanarak öldürülme düştü. lar kazanacak”, “Filistin, Rojava, Şengal Sadece geçtiğimiz hafta iki kadın taş- halkı yalnız değildir” dövizleri hazırladı. lanarak öldürülürken, dört kadının tecavüze uğradığı için intihar ettiği Kadınlar yalnız değildir haberi geldi. Kadınlar için “savaşın”, Kadın Cinayetlerini Durduracaölüm demek, savaş ganimeti olarak ğız Platformu’nun ve Halkevci görülüp şiddet demek olduğunu Kadınlar’ın da destek verdiği eylemde belirten kadınlar, Rojavalı, Ninova- okunan basın metninde şunlar söylı, Şengalli, Filistinli kadın kardeşleri lendi: “Ortadoğu’da direnen Rojavalı, Ninovalı, Şengalli, Filistinli kadınların içinde sokaklara döküldü. yanında olacağız. Kaçırılan kadınların kurtulması için, tecavüzlerin hesabıKadınlar IŞİD’e karşı eylemdeydi Taksim Galatasaray Lisesi önünde nın sorulması için, tehdit altındaki HDK ve HDP kadın meclislerinin kadınların tecavüzden korunması çağrısıyla kadınlar IŞİD’in yaptığı için, dağlarda mahsur kalan kadın kadın cinayetlerine, Ortadoğu’da ka- ve çocuklara insani destek sağlandınlara uyguladığı şiddete ve savaşa ması için tüm kadınları ve herkesi duyarlı olmaya çağırıyoruz. AKP karşı oturma eylemi yaptı.

hükümetini vahşete sessiz kaldığı için kınıyor ve teşhir ediyoruz” IŞİD’in ortaçağ zihniyetinin Türkiye ayağı AKP AKP hükümetinin IŞİD’e olan desteği gün gibi aşikâr olmakla beraber, IŞİD’in ortaçağ karanlığından çıkma zihniyetini Türkiye’de de sürdürdüğü ortada. IŞİD kadınların taşlanarak öldürülmesini buyururken, AKP’de kadın cinayetlerine ses çıkarmayarak, Başbakan Yardımcısı eliyle kahkaha atan kadınları iffetsiz ilan etmekten geri durmuyor. Kadınların yaşam hakkı için ağzını açmayan hükümet, nasıl doğurup, nasıl yaşayacakları ile ilgili saatlerce açıklama yapabiliyor. AKP hükümetinin kadın düşmanı politikaları karşısında toplumun tüm kesimleri ile kadın cinayetlerini durdurmak için direnen kadınlar, Ortadoğulu kadın

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun IŞİD’le ilgili yaptığı açıklamanın bir kısmını sizlerle paylaşıyoruz. Bu durum ancak Ortaçağ ile karşılaştırılabilir, hatta IŞİD insanlık tarihini ilk çağa çevirmeye çalışıyor. AKP hükümeti de benzer bir şekilde bizim topraklarımızda bu kadın düşmanlığını yapıyor. Kadınlar için Türkiye’de AKP’den kötü bir tek IŞİD olabilirdi. Biz kadınlar IŞİD’in Ortadoğu’da halkları katletmesine, kadınları öldürmesine karşı Ortadoğu halklarıyla dayanışmalıyız. Türkiye’de nasıl kadın cinayetlerinin temelinde modern hayattan haklarını almak isteyen kadınların yaşam hakkı ihlal ediliyorsa, IŞİD bunu Ortaçağ karanlığı içinde işgal ettiği topraklardaki tüm kadınlar için uyguluyor. Savaş destekçisi AKP hükümeti, kadın cinayetlerine hiç ses çıkarmadığı gibi bu cinayetlere de hiç ses çıkarmıyor. kardeşlerini de yalnız bırakmıyor. IŞİD geçtiğimiz hafta iki kadının taşlanarak öldürülmeleri emri verdiğinde, bir Suriyeliye bile taş attıramadığı belirtiliyor. AKP’nin de toplumdan aldığı tepki farksız. Ortaçağ zihniyeti kadınlara kahkaha yasağı getirmek istediğinde, binler yaşam hakları için yürüdü.

AKP’den kötü bir tek IŞİD olabilir Geçtiğimiz hafta cumartesi günü Galatasaray Lisesi önünde, IŞİD’in saldırıları nedeniyle hayatlarını kaybeden, tecavüze uğrayan, şiddete uğrayan kadınların hesabını soran kadın örgütlerinin temsilcileri ile konuştuk. AKP’nin kadın düşmanlığı ile IŞİD’in benzerliklerini, ne yapılması gerektiğini bir kez daha değerlendirdik. Şeyma Kantarcı BDP kadın Meclisi IŞİD’in katliamlarına ilişkin bir kampanya başlattık. Bu kampanyayı oldukça geniş çevrelere mal etmeye çalışıyoruz. IŞİD birden bire ortaya çıkmadı. Ona hem askeri, hem lojistik hem ekonomik anlamda destek veren

emperyalist ülkeler var. AKP de bunlardan biri. Hande Yanar Halkevci kadınlar IŞİD kendinden olmayana karşı bir katliam içerisinde. Egemenlerin Ortadoğu’da bunu güçlendirmesi, Türkiye deki iktidarın aynısı. Burada

Şeyma Kantarcı

da AKP kendinden olmayanı yok sayıyor, kadın düşmanlığını büyüterek, kadın cinayetlerinin önünü açıyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu İstanbul Temsilcisi Fikrîye Yılmaz IŞİD’in ilkçağ yöntemiyle kadınları taşlayarak öldürdüğüne

Hande Yanar

Fikriye Yılmaz

tanık olduğumuz günleri yaşıyoruz. Kendi ülkesindeki kadın cinayetlerine ses çıkarmayan AKP, IŞİD’in öldürdüğü kadınlarla ilgili de tamamen sessiz, hatta tırlarla taşıdığı silahlarla IŞİD’e destek veriyor. Türkiye için kadınlar açsından AKP’den daha kötü bir tek IŞİD olabilirdi.

Yola böyle gelinir ama yetmez Kadın Hareketi Nurseli Gözüaçık Sağlık Bakanlığı 2013 yılına ait kadına yönelik şiddetin Türkiye’deki haritasını yayınladı, cümlesini okuduktan sonra “nihayet kadınlarla ilgili bir şey yapmışlar” diyoruz. Gel gelelim ki konunun özünün gerçeklikten ne kadar uzak olduğunu haberin devamını okuyunca anlıyoruz. Türkiye’nin kadınlarla ilgili asıl gündemi kadın cinayetleriyken bunu yine görmezden geliyorlar. Geçtiğimiz yıl tam 237 kadın öldürülmüşken Sağlık Bakanlığı “ölümlü vakalarla” ilgili olarak hiçbir kayda ulaşamamış. Kadın cinayetleri gerçeğini bakanlık ortaya çıkarmak istese yetkiler elinde istemediği kadar var. Kadın cinayeti var demek onlar için politik birinci zorlayıcı meseleyken, ikincisi bunu

kabullenip, orataya çıkarıp sonra da kadını yaşatmak için çabalamak kadın-erkek eşitliğini yok sayan bir hükümet için çok ilerici bir siyaset. Yayınlanan şiddet haritasında dikkat çeken İzmir’in birinci sırada olması. Biz buna şaşırıyor muyuz, hayır. Çünkü metropollerde diğer şehirlere göre daha modern bir yaşam sürüyor. Altı kalın çizgilerle çizilmesi gereken gerçeklik de şu ki; modernleşen dünyaya ayak uydurmaya çalışan; eşinden ya da sevgilisinden ayrılmak isteyen, ekonomik özgürlüğü için çalışmak isteyen kadınların yaşam hakları ellerinden alınıyor. İşte kadına yönelik şiddetin de boşanma oranlarının da ve bazı aylarda kadın cinayetlerinin en çok İzmir’de olması bu yüzden. İzmir’i Bursa’nın, Ankara’nın takip etmesi de yine bu yüzden olağan. Ama Sağlık Bakanlığı’nın aklına uyarsak bunlar hep sapkınlıktan, kahkaha atan kadınların iffetsizliğinden. Orta Çağ kafasını yaşayan bir hükümetin bakanından kadınlar kendi yaşamına karar vermek istediğinde öldürü-

lüyor tezini nasıl bekleyelim? Kaldı ki bu gerçekliği Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’ndan başka kadın kurumları bile dillendirmiyorken. Bakanlığın açıkladığı 12 bin 946 kadına yönelik şiddet olayında hükümetin hiç payı yokmuş gibi rahatlar. Kadınlar yönetenlere, kadınların lehine konuşun dedikçe onlar; hamile kadın gezmez, dekolteye karşıyız, kahkaha atan kadın iffetsizdir dediler. Ağızlarını kadınlarla ilgili olarak hayra açtıklarını duyamadık bir türlü. Daha ne kadın düşmanlıkları, neler neler... Bu güne kadar görevini yapmak bir yana kadın düşmanlığında bir numara olan AKP hükümetinin sağlık bakanı neden birden kadına şiddet haritası yayınlıyor sorusu aklımıza takılabilir. Yayınlanan şiddet haritası elbette ki bir tesadüf değildir. 8 Ağustos’ta Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’yla yürüyen binlerce kadın en inançlı ve kararlı duruşlarıyla kadın cinayetlerini durduracağız dedi. Toplum öfkeyle artık

kadınlar öldürülmesin derken hükümet taş duvar olamaz. Yayınlanan şiddet haritası da bu mücadelenin sonucudur, olumludur. Ayrıca onların, kadına şiddette İzmir birinci sırada diyerek modern yaşam olursa sonucu bu olur yaklaşımları, kadınların mücadelesiyle ölümlerin geriletilmesinin kanıtıdır. Bu, kadınların yürüttüğü mücadelenin başarısının göstergesidir, her kazanımımızı altın harflerle yazalım. Ancak işin başka bir yanı da ‘kadın cinayetlerini yine görmem ama şiddet haritası yayınlarım topluma bu yeter’ aklının vahim sonucudur. Kadınlara, topluma bu yetmez. Bir harita yayınlarım keyfime bakarım diyemezsin. İstediğimiz, çözüm. Doğru adresten çıkan çözüm önerisi de kadınları yaşatmak için gerekli olan yasadır. Koruma kanununu takır takır uygulayacaksın, hiç vakit kaybetmeden de TCK’da kadın cinayetlerinin nitelikli halden sayılması için ek madde önerimizi kabul edeceksin. Bu bir tehdit değil, uyarı.


EKONOMI

12

20 Ağustos 2014

AKP’lilerin yabancı sermayeye bakışı:

Bizi yargılama, ama dolar ver... Geçtiğimiz haftaya kredi derecelendirme kuruluşları S&P, Moody’s ve Fitch’in açıklamaları ve piyasanın bu açıklamalara tepkileri damgasını vurdu. Bunun da ötesinde açıklamalardan önce ve sonra AKP’li bakanların telaşlı çığrışmaları, komplo senaryoları ve trajikomik tepkileri ekonomiyle ilgilenenleri gülümsetti. Hayatlarını ve iktidarlarını dışarıdan gelen dolarlar üzerine kuran AKP tayfası, döviz yatırımlarında en çok etkisi olan kuruluşlara Kasımpaşa tarzı atar yapmadan durmayı beceremedi. Bakalım neler olmuş... milyon dolarları olan binlerce müşterisine kolay kolay hatalı bir tavsiyede bulunamaz. Bulunursa da bedeli olacağı için kılı kırk yarmak zorundadır. Üç kuruluş“AKP’liler neyin kafasını yaşıyor” dedirten ge- tan sadece ikisinin “Türkiye’de politik kriz çözüldü, lişmeler geçtiğimiz hafta da yine yaşandı. Kredi Erdoğan seçildi, ekonomide işler iyiye gidecek” demesi, derecelendirme kuruluşlarıyla olan tartışmalarıyla çap- hemen ertesi gün sabahtan itibaren milyonlarca doların sızlıklarını ve ucuz popülizme doyamadıklarını bir kez İstanbul borsasına akması demek. Ama nitekim demedaha gösterdiler. Şimdi kredi derecelendirme kuruluşla- diler. Sorun da bu zaten... rını biliyorsunuz; S&P, Moody’s ve Fitch ismindeki üç kuruluşu daha önce de ele almıştık. Bunların işi ülkeleri Önce Moody’s açıklayacaktı, vazgeçti gözlemlemek, değerlendirmek, o ülkedeki durumlara Bu kredi derecelendirme kuruluşlarından biri olan Mogöre nor vermek veya bir açıklama yayınlayarak du- ody’s normalde Türkiye’nin durumuyla ilgili seçimlerrumu tarif etmek. Sermaye sahipleri bu kuruluşların den önceki cuma günü bir açıklama yapacaktı. Herkes değerlendirmelerini çok önemsiyorlar. Bunların işi bu; diken üstünde bekledi bütün gün. Ama gün bitiminde bu gözlemleri için üyelerinden ve takipçilerinden para açıklama yapmayıp, 5 Aralık’a ertelemişti. Moody’s en alıyorlar. Dolayısıyla da bu işin uzmanılar ve doğru ön- son Nisan ayında Türkiye’nin notunu yatırım yapılagörülerde bulunmak zorundalar. Yabancı sermayenin bilir Baa3 seviyesinde teyit etmiş, ama görünümünü Türkiye’ye yatırım yapıp yapmayacağı, borsadan alım negatif izlemeye almıştı. yapıp yapmayacağı, yani özetle “sıcak” dolarların ülkeye Bu arada seçimden önce 8 Ağustos Cuma günü Moakıp akmayacağı fazlasıyla bu kuruluşların yaptıkları ody’sin açıklama yapacağı beklendiği için AKP’li Katahminlere ve tespitlere dayalı. 1 milyon dolarınız oldu- pusuz ve benzerleri bir sürü tantana yaptı. Bunun bir ğunu ve bu parayı yabancı bir ülkede değerlendirmeniz komplo olduğu, faiz lobisinin zavallı AKP hükümetine gerektiğini düşünün; mesela Sri Lanka’ya yatırım yapar kötülükler yapmaya çalıştığı benzeri şeyler söylediler. mısınız? Sri Lanka’da son durumlar nedir, önümüzdeki Belki erteleme kararında bunun da kısmi bir etkisi olaylarda politik vaziyetler n’olur; faiz, enflasyon nereye muş olabilir. O açıdan delilik bazen işe yarıyor diye de gider bilen var mı aranızda? Sanmıyorum. İçinde ya- düşünülebilir. şadığımız ülke hakkında bile iki hafta sonra olabilecek şeyler hakkında köşe yazarları onlarca farklı senaryo Seçim bitti, Fitch yapıştırdı açıklamayı üretiyor. Ve işte elinizdeki 1 milyon doları gidip Sri Daha seçimler bitti, Erdoğan balkon konuşmasını yaptı, Lanka’ya yatırırsanız, sonra aksilik olacakya hükümet hemen ertesi gün Fitch Türkiye’yle ilgili bir rapor yadevrilir, kriz falan olursa iki hafta sonra paranızın yerin- yımladı. Açıklamada, seçimin RTE tarafından kazanılde yeller esebilir. Ama parasını Japonya’ya yatırmış olan masının ardından risklerin hâlâ yüksek seviyede olduğu rakibiniz aynı sürede parasını korumuş, hatta faizden belirtildi. “Erdoğan’ın gücünü artırmasına rağmen siciddi gelir elde etmiş olabilir. Yani böyle milyon, hatta yasi tansiyon hâlâ yüksek… Türkiye’nin kredibilitesi milyar dolarlar düzeyinde paraları hareket ettiren ser- ve tutarlılığı aynı not seviyesindeki ülkelerden zayıf ” maye sahipleri tabiiki önlerini görebilmek ister. Bunun denildi. Ve borsada düşüş başladı. Yabancılar apar topar için de bu işin uzmanlarına para vermekten kaçınmaları dolarlarını alıp kaçmaya başladı. sözkonusu olamaz. Dolayısıyla Dünya çapında bu işin lideri olan üç kredi derecelendirme kuruluşu da böyle Ertesi gün Standart and Poor’s (S&P) da iyi konuşmadı Hemen Fitch’in açıklamasından bir gün sonra S&P’nin de açıklaması geldi. Bu kuruluş da çok farklı bir şey söylemiyordu. ”Başbakan Recep Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanlığı seçimini ilk turda kazandı, onun yerine geçecek isim yine AK Parti’den olacak. Bu nedenle Türkiye’nin makroekonomi politikasının genel gidişatında bir değişiklik olmasını beklemiyoruz. Bu sonucun, Türkiye’nin kurumlarının verimliliğinde ve yönetim sisteminde de herhangi bir değişikliğe yol açmayacağı kanaatindeyiz” denildi. Dardayım, Açıklamada, Türkiye’nin kredi notunun yalanım yok... BB+ ve görünümünün negatif olarak sabit kaldığı kaydedildi. S&P’den ayrıArkadaşlar, yoldaşlar, ca Türkiye’ye ilişkin makro ekonomik canlar... Üzüyorsuöngörülerden sorumlu Kıdemli Ekononuz beni. Gerçekten şimdi mist Tatiana Lysenko, Perşembe günü ‘Marks abimiz bu konuda ne yıl sonunda enflasyonun yüzde 8.8 olader?’ diye bu köşeye bakmaya Karl Marks (1818-1883) bileceğini ifade etti. Yani yatırımcılara mı geldiniz? Bakın ben yaşkapitalizmin işleyişini Türkiye’nin notunu düşürmüyoruz, ama lı bir adamım. 65 yıl bir fiil en ince detaylarına kadar olumlu bir şey de söyleyemiyoruz, çok da yaşadım, 130 yıldır da hayadeşifre etmiş, yaşayacağı olumlu gelişmeler beklemeyin deniliyorletim dolaşıyor tüm dünyada krizleri öngörmüştür. du. Borsadaki düşüş devam etti. Dolarlar (Komünist Manifesto’da “AvErdoğan’la vedalaşıyordu... rupa’da bir hayalet dolaşıyor” diye yazmıştık Engels yoldaşımla beraber, şimdi Moody’s de dayanamadı, açtı ağzını yumdu gözünü ikimiz hayalet olarak egemenlerin ensesindeyiz Normalde 8 Ağustos Cuma günü yapacağı açıklamaLenin ve diğer yoldaşlarla birlikte. Bunu tabii meyı Aralık ayına erteleyen Moody’s muhtemelen diğer tafizik değil, metafor olarak anlayınız). Dolayısıyla kuruluşların açıklamada bulunmalarının da etkisiyle beni ülkenizdeki taş devri zihniyetli AKP’lilerin Cuma günü bir açıklama notu yayımladı. Kuruluş, saçmalıklarıyla yormazsanız sevinirim. Bu düzeyde Başbakan Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı yarışını kaakıldışı davranışları siz de rahatlıkla gözlemleyip, zanmasına rağmen 2015 genel seçimi sonrasında yorumlayabilirsiniz. Bakın hiç iktisat okumamış, siyasi tablo netleşene kadar Türkiye’nin uluslararası hatta üniversite bile okumamış bir arkadaşımız benim ağzımdan dünya kapitalizminin gidişatı hakkında yorumlar yapıyor. Nasıl oluyor? Örgütlü hayat, marksistlerin bir kaç eserini okumak ve biraz dikkat, ekonomistim diye geçinen çoğu profesörden daha isabetli yorumlar yapmanızı sağlayabilir. Çünkü bu sistemin anahtarı, şifresi biz marksistlerde. İlla bir öngörü bekliyorsanız şahsımdan, şu kadarını söyleyeyim; kriz olacak. Devletlerin kredi derecelendirme notlarını Ülkenizdeki yöneticilerin bu krizi engellemelerine veren bu üç büyük kuruluşun, yani Mohiç ihtimal vermiyorum. Her şeyi, bütün olanakody’s, Standart and Poor’s ve Fitch’in her birinin ları tükettiler çünkü. Paslanmış, yıllarca garajda kendine göre bir not sistemi var. En yüksek derebeklemiş bir arabayı yeniden çalıştırmak zordur. celi not S&P ve Fitch’de AAA diye ifade edilirken, Türkiye’nin sanayisi bu noktaya geldi. Hep inşaat, Moody’s Aaa olarak kullanıyor. Sonra “yüksek özelleştirme, kamu, TOKİ dersen böyle olur zaten. dereceli” ve “üst orta sınıf ” notlar S&P ve Fitch’de Sanayi üretimi olmadan bu çıkmazdan kurtulAA+, AA, AA- ,A+, A, A- diye aşağıya doğru dema şansları olduğunu düşünmüyorum. Ne invam ediyor. Moody’sde ise Aa1, Aa2, Aa3, A1, A2, şaat sektörünün yeniden canlanması kurtarabilir A3 şeklinde düşüyor. Sonra “alt orta sınıf ” notlar onları, ne havaalanı, ne 3. köprü. Çünkü ihracat Moody’s adlandırmasında Baa1, Baa2, Baa3 diye yapabilen sektörleri boşlamak bir yana, yeniden devam ederken, diğer ikisinde BBB+, BBB, BBBcanlanması için gerekli yatırımları da yıllardır diye ifadelendiriliyor. Bundan sonra ise “Yatırım yapmadılar. Motorunu yenilemediysen anahtarı yapılamaz/spekülatif ” anlamına gelen notlar gelisürekli çevirerek çalıştıramazsın eski arabayı. yor. Bunlara Moody’s Ba1, Ba2, Ba3 diyor. Diğer ekonomi İLKER ERASLAN

Nedir?

piyasalardaki dalgalanmalar karşısında kırılganlığının devam edeceği öngörüsünde bulundu. Moody’s ayrıca Merkez Bankası’nın bağımsızlığı hakkında soru işaretleri oluştuğuna dikkat çekti. Yani burdan da olumlu haber gelmedi. Kimse Erdoğan’ın “zaferini” olumlu bir işaret olarak gömüyor, “tek adamın” ekonomiyi emirler yağdırarak toparlayabileceğine inanmıyordu. AKP’liler çıldırdı Bu değrelendirmeler üzerine AKP’liler tabiiki komik duruma düşme fırsatını kaçırmadı. Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci Moody’sin açıklaması üzerine “Türkiye ile ilgili dokuz tane endişe belirtmiş, bir tanesi Türkiye’nin ekonomisi ile ilgili değil. Onun için biz onlara, ‘Sizin yaptığınız bu yorumları biz ülke olarak kale almıyoruz’ diyoruz.” şeklinde bir konuşma yaptı. Vay be diyoruz. Dış güçlere, faiz lobisine, emperyalist, kapitalist Türkiye düşmanlarına kafa tutan bir AKP’li profili. En azından ucuz popülizmle halkın böyle düşünmesini istiyorlar anlaşılan. Fakat bu sözlerin delice olduğu biraz dikkatlice bakınca hemen anlaşılıyor. Zaten o kuruluşlar yabancı yatırımcılara tavsiyelerde bulunuyor senin ülkenle ilgili. Seni değerlendiriyor. Ama AKP’liler “Beni yargılama” modunda. Mesela size düşük not veren matematik öğretmenine “Sizin verdiğiniz notları kaale almıyorum, ben gayette iyiyim aslında” dediğinizi düşünün. Sonra yarım yamalak diplomalar ve kötü referanslarla dolu CV’nizle iş görüşmesine gittiğinizde de işverene “Yaa, onları kaale almayın, beni geçmişimle, özgeçmişimle yargılamayın. 3 bin lira maaş istiyorum. Yarın başlıym mı?” dediğinizi düşünün. İşverenin telefona uzanan eli hemen ya güvenliğin ya da ambulansın numarasını çevirecektir dimi? Ama AKP zihniyeti işte böyle bir şey. Kimse onları değerlendiremez, derecelendiremez, eleştiremez, yargılayamaz. Birisi derecelendirecekse, o zaman evelallah kendi kendilerini derecelendirmeyi çok da iyi bilirler. Pardon çoğul konuştum; her türlü derecelendirmeyi Erdoğan yapar. Dünya’daki koyu sünni olmayan kafirleri de, Gezi’cileri de, paralelcileri de, gerektiğinde aynaya bakmak suretiyle kendisini de ancak ve ancak Erdoğan hazretleri derecelendirir. Borsa çok fena çakıldı Borsa İstanbul 100 Endeksi (BIST 100), kredi derecelendirme kuruluşlarından gelen olumsuz açıklamalar ve siyasi belirsizliğin yarattığı soru işaretleri ile birlikte, Ukrayna’daki tansiyon ve yurtdışında gelişen ülke piyasalarındaki satış baskısının etkisiyle, geçtiğimiz hafta dünya genelinde en kötü performansı gösteren ikinci endeks oldu. BIST 100, Pazartesi yüzde 2.43, Çarşamba yüzde 0.27, Perşembe yüzde 0.06 ve Cuma günü

yüzde 1.13 gerilerken, sadece Salı günü yüzde 0.72’lik yükseliş kaydetti. Böylece BIST 100 haftayı yüzde 4.05 düşüşle, yüzde 4.52 gerileyen Ukrayna borsasının ardından geçtiğimiz hafta dünya genelinde en sert düşen ikinci endeks oldu. Ama dolar istiyoz abi... İşin trajikomik tarafına geldiğimizde ise AKP hükümetinin yaşadığı yaman çelişki daha net gözler önüne seriliyor. Önceki haftalarda sayfamızda AKP’nin nasıl gelişmiş ülkelerden gelen “sıcak paralar”, dolarlar ve kredilerle ekonomide bir canlanma yarattığını çokça ele almıştık. ABD’deki toparlanma ve ABD merkez bankası FED’in son adımlarıyla yavaş yavaş dolarların çekilme eğilimine girdiğini de önceki yazılardan biliyoruz. Üstelik sadece bunlar da değil. Yine geçtiğimiz günlerde açıklanan rakamlar AB’de de durgunluk rüzgarlarının esmeye başladığını gösterdi. AB’nin lokomotifi ve bizim en çok ihracat yaptığımız ülkelerden biri olan Almanya başta olmak üzere rakamlar hep durgunluk ve yer yer gerileme yaşandığını gösteriyor. Yani oralara satışımız ve satışlardan ülkeye döviz girişi düşecek. Bitmedi. Yine çok büyük boyutta ticaretimiz olan, binlerce işadamının yatırım yaptığı Irak’ta işler karışık. Oraya da ihracat çok ciddi fren yapmış durumda. Diğer Suriye ve Ortadoğu ülkeleri dersen yine aynı. Öte yandan hemen üst tarafımızda da Ukrayna-Rusya gerginliği devam ediyor. Bu da risk Türkiye’nin jeopolitik faktörünü, yani komşularından kaynaklı belirsizlikleri arttırıyor. Vaziyetler böyleyken Erdoğan ve biatçılarının ekonomiyi toparlamak için en çok ihtiyacı olan şeylerden birisi yabancı sermaye girişi. İçerdeki ekonominin de her yönüyle küçüldüğünü biliyoruz. Sanayi topallıyor. Dışarıya satacak malımız yok doğrudürüst. Dolayısıyla cari açık da azalmıyor. Yani döviz girmiyor, ama çıkıyor, hanemize hep eksi yazıyor. Arada bir döviz girişi oldu, cari açık azaldı gibi göründü, ama o da bonolarla gelen, çakma bir para hareketiydi denilebilir. Yani vur-kaç yapmak isteyen yabancı girişimcilerin işi. Ayrıca herkes ekonomiyi Erdoğan gibi çocukça ele almayan Babacan ve Şimşek’in de Gül’cü diye harcanacağından tedirgin. Bütün bu dev gibi sorunlar ve açmazlarla kuşatılmışken, AKP’lilerin yabancı paranın gelmesini sağlayacak kuruluşlara diklenip “sizi kaale almıyoruz” gibi artistik hareketler yapması tabiiki sadece gülünç olabilir. Erdoğan bu kafayla gidip, biraz daha hata yapsın hele, o notlar da düşebilir. Sonuçta bunlar sadece “açıklamaydı”, esas olarak “not” değişikliği yapmadı hiç bir kuruluş. Ama en ufak bir krizde hemen not düşürmeleri çok mümkün. O zaman borsa gerçekten jet hızıyla düşer, dolar fırlar. Her şey, her an pamuk ipliğine bağlı...

Kredi notlarının anlamları ikisi ise BB+, BB, BB- diye notlandırıyor. Notlar düştükçe “Son derece spekülatif ” aşamasına geliyoruz. Burada Moody’s B1, B2, B3 derken, diğerleri B+, B, B- diyor. Bundan sonraki notlar artık sınıfta bırakan türden. “Önemli riskler”, “Büyük ölçüde spekülatif ”, “Kurtarılması beklenen, iflasa yakın” ve en son “iflas” anlamına gelen not grupları yine benzer bir mantıkla Moody’s listesinde C’lerle devam edip, en son iflas aşamasında ise not hanesini boş bırkarak bitiyor. Diğer iki kuruluş ise yine C’ler üzerinden devam edip iflas aşamasında D harfini de kullanmaya başlıyor. Türkiye’nin notları bu son açıklamalarla değişmedi, onlar sadece “açıklama notu” veya rapordu. Esas notları önümüzdeki aylarda açıklayacaklar.

Geçerliliğini koruyan notlarımıza bakarsak, Moody’s açısından notumuz Baa3, ama görünümü negatif izlemede. Yani Türkiye’yi “alt orta sınıf ” yatırım ülkesi olarak görüyor Moody’s şu anda. Fitch’in kredi notu ise BBB- olarak duruyor. Yani Fitch de kendi not sistemine göre Türkiye’yi “alt orta sınıf ” olarak derecelendiriyor. S&P’ye gelirsek, onların verdiği not BB+ olarak halen devam ediyor. Diğerlerinden farklı olarak bu not S&P listesinde “Yatırım yapılamaz/spekülatif ” anlamına geliyor. Yani diğerlerinden bir not daha aşağıda. Yani AKP’liler Moody’se sataşırken asıl S&P şu an “sıfırcı hoca” konumunda görünüyor. Tabii esas not açıklamalarının yapılması muhtemel olan Ekim ayında ciddi not kırmalar olabilir.


EGITIM (

13

20 Ağustos 2014

Mahkeme engelli olduğumu kabul etmiyor

YÖK üniversitelerin Soma’ya yardımını engelledi

Siz bırakın AFAD yapar

YÖK’ün yetkilerinin arttırılmasıyla YÖK ne yapacağını şaşırmış gibi üniversitelere sardı. Üniversitelere gönderdiği dilekçede Soma’ya yardım edilmesinden rahatsız olan YÖK, “Soma’ya yardım etmeyin yardım edilecekse AFAD eder” dedi. 301 işçinin ölümünün ardından Soma’ya yardım yapmak isteyen gençlik YÖK’le karşı karşıya kaldı. eğitim ebru kaya

YÖK ellerini üniversitelerden çekmemeye kararlı. 30 yıldır mücadele edilen YÖK yeni yaptığı açıklamayla neden YÖK’le mücadele edilmeliyi çok iyi anlatmış oldu. Gençliğin Soma’ya yardım yapmasına bile tahammül edemeyen YÖK üniversitelere yazı göndererek Türkiye’de ki tüm üniversitelerin Soma’ya yardım etmesini engelledi. ÜNİVERSİTELER SOMA’YA YARDIM ETMESİN. BİZ DE YARDIM ETMİYORUZ YÖK Başkan Vekili Prof. Dr. Şaban Çalış imzalı Başbakanlık Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğü’nden gelen yardım kampanyası düzenlemesi hatırlatılarak madenci ailelerine yardım kampanyalarının düzenlenmemesi istendi. Söz konusu tüm yardımların Başbakan-

lık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) tarafından yapılacağı ileri sürüldü. BUGÜNE KADAR NE YAPTIN Kİ? Akp hükümeti taşeronlaşmyı yaygınlaştırıken ve az işçiyle maliyeti düşük üretim yapmak isterken en azından buna teşvik ederken Soma’dan hiç ders almamışa benziyor. İşçilerin haklarını korumaya yönelik hiçbirşey yapılmazken gençliğin bu konudaki duyarlılığına da engel olmak istiyor. Bir de utanmadan siz bırakın bir şey yapılması gerekiyorsa biz yaparız, diyor. Ama parmağını bile kıpırdatmıyor. 301 işçinin ölmesine sebep olup bir de hiçbir önlem alınmamaya devam ediliyor. Önlem alınmadığı ğibi yardımlar da engelleniyor. Şimdiye kadar AFAD’ın Soma’ya bir yardımını göremedik ama gençler ayaklanınca biz yaparız moduna geçilebili-

DİKTATÖR GENÇLİĞİ SİYASETTE GÖRMEK İSTİYORMUŞ 12 Eylül’ün en kanlı parçası hala sırtını darbeye dayayarak darbeden aldığı güçle gençliği baskılamaya devam ediyor. Bu da akıllara yine diktatörün “Gençliği siyasette görmek istiyorum” sözünü getiriyor. Sen siyaset diyorsun gençlik de böyle bir toplumsal yaraya parmak basıyor. O halde neyin engeli bu? Gençliğin politikleşmesi neden diktatörü rahatsız

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde Gezi olayları sırasında KESK’in grev kararına uyan 11 öğretim görevlisinden Dr. Figen Algül ile ile Can Özbaşaran’ın okulla ilişiği kesilmişti. YÖK bu cezayı kaldırdı. Gezi olayları devam ettiği sırada KESK grev kararı aldı. 4-5 Haziran 2013 tarihinde Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden de 11 öğretim görevlisi greve destek verdi. Greve katıldıkları için

9 kişi hakkında ‘24 ay kıdem durdurma’ cezası verilmişti. İki araştırma görevlisine de, Dr. Figen Algül ile Can Özbaşaran’a ‘görevden çekilmiş sayma’ cezası verilmişti. Ceza gereği bu iki öğretim görevlisi kamu görevinden çıkarılacaktı. Araştırma görevlileri cezalar nedeni ile YÖK’e itiraz etti. YÖK Yüksek Disiplin Kurulu, beş ay sonra Algül ve Başaran dahil ceza alan 11 araştırma görevlisinin cezalarını usulden bozarak kaldırdı. EĞİTİM

Kesintisiz ve aynı onurla Kesintisiz Emre Yıldız Üç aylık bir tatil sürecini arkamızda bırakıyoruz. Bu süreçte üniversiteler kapalıydı ve öğrenciler de tatildeydi. Peki, ülke siyaseti de tatilde miydi? AKP, kendisine karşı duruş sergileyen öğrencileri daha çok bastırmak için yeni YÖK yasa tasarısını hazırlarken ‘tatildir’ dedi mi? Başkanlık heveslisi Erdoğan, cumhurbaşkanı seçilirken ‘tatilden dönünce bakarız’ dedi mi? Hayır. Peki, gençlik tüm bunlar olur iken ne yapıyordu? AKP, olanca gücüyle ve iktidarının tüm yetkilerini kullanarak küstahça üniversite gençliğini kendi düşüncesinde boğmaya uğraşmış, şekil vermeye çalışmıştır. Bunu yaparken YÖK canavarını gençliğin üzerine salmıştır. Biz de gençlik olarak, halkın gündeminde olan seçimler yaklaşırken YÖK yasası meselesi varken

Akademisyene bir engel daha

yor. İşçi ve gençlik mücadelesinde gençlik Türkiye’deki devletin boş bıraktığı bu alana müdahil olmak isterken gençlik her konuda baskılandığı gibi böyle masumane bir yardımda da devlet tarafından önüne engel koyalabiliyor.

YÖK geri adım attı

kamp festival yerine buna bir cevap olarak “DİKTATÖRÜN YÖKÜNÜ KAZIYACAĞIZ” sözüyle bir eylem yaptık. Tatilin rehavetine kapılmadan gerçekleştirdiğimiz bu eylemde hepimiz birer Odysseus olduk. Yine tatile denk gelen Türkiye’nin kaderini belirleyecek olan cumhurbaşkanlığı seçimlerini seyirci kalamayacağımızı gösterdik ve yaz havasına teslim olmayıp seçim havasının politikleştirici etkilerini yaymayı hedef alıp, seçimi halka taşıdık. Çünkü bu seçim halkı ilgilendiriyordu. Diktatörlüğün karşısında yapabileceğimiz tek şey bir oy kullanmak değildi, ilk günden son güne kadar seçim mücadelesi yürüttük ve siyasetimizi kesintisiz gerçekleştirdik. Haklı duruşumuzu seçim gününe kadar taşıdık. Bu çalışmanın meyvelerini de topladık. Yüzde onluk duruşumuz diktatörü ve çevresini de şaşırttı. Bu demek oldu ki insanlar sadece Demirtaş’ın kürt hareketini değil, tüm Türkiye yi kapsayan kitlesel ve evrensel düşüncesine oy vermiştir. Yapılan tüm antidemokratik uğraşlara rağmen yükselen siyasi bir güçtür. Bu da Türkiye de “böyle geldi

Marmara Depremi’nde enkazdan 4,5 saat sonra kurtarılan Ömür Kınay, akademisyen olmaya hazırlanıyor. Beton bloklar arasında boynu yan yatmış fotoğrafıyla depremin “sembol kızı” olarak hafızalara kazınan Kınay, tekerlekli sandalyeye mahkum olmasına rağmen yılmadı ve üniversite, ardından da yüksek lisansı derece ile bitirdi. Hayatı dolu dolu yaşayan Kınay, şimdi de bir yandan doktora yapmaya hazırlanırken bir yandan da sorumlular hakkında açtığı davasının sonuçlanması için mücadele veriyor. “Yüzde 45 engelli raporu almıştım ama mahkeme hala bunu kabul etmiyor. Hala davam devam ediyor. Bekliyoruz. Sonucu ne olacak hala bilmiyorum.” EĞİTİM

böyle gider” kaderciliğini değiştiren bir sonuçtur. BU SU HİÇ DURMAZ 301 işçi yaşamını yitirdi. İTÜ ’de bu durumu normalleştirmeye çalışan sözde akademisyenler oldu. Gençlik durmadı, doğru akılla doğru politik siyaset ile İTÜ yü işgal etti, büyük bir tepkiydi bu anladılar ki kimse istediği gibi üniversitelerimizde at koşturamazlar. Bunun içindir ki üniversiteler bir ülkenin dinamiğidir. Hareketliliktir, enerjidir. Düzene karşı çıkar, dur der. Dikta, bundan hoşlanmaz, bu hareketliliğin önüne barajlar kurmak, köprüler yapmak ister, bu suyu durultmak ister. Ancak biz de biliriz ki bu su hiç durmaz, önündeki engelleri aşmayı, var gücüyle akmayı bilir. Suyun önüne yeni kollar çıkar, su bu kollarla gücüne güç katar. Gençlik bu dinamizmini doğru politik akıldan alır. BİR GÜL EKMEK İÇİN... Gençlik acılara dur der, onurlu duruşunu sergiler. Gezi direnişinde liseli ve

üniversiteliler kol kolaydı. Aynı yürek ferahlığı ve mücadele ruhuyla zalime karşı mazlum olmayı reddetti ve yürüdü zulmün üstüne üstüne. Şimdi liseli arkadaşlarımız politik mücadelenin kaynağından doğmaya başlayacak. Gezi hiç bitmemiş olacak. Parasız, bilimsel, demokratik eğitim hakkımız için bu onurla ayakta olacağız. Şairin dizeleri geliyor kulaklarımıza; “Seni doğuran o acı ve kahraman ekmeğindir onur, açılırken zamanın kapıları halktan ve demirden ordun şarkı söyleyip yürürken kül ve ıssız toprak arasında, katillerin üzerine doğru, zaferin temiz ve kutsal toprağında bir ay gibi büyük bir gül ekmek için.” Büyük bir gül ekmek için onurlu duruşumuzla akıl yürütmeye, tartışmaya, siyaset konuşmaya çağırıyoruz. Politik mücadelemizde artık daha güçlü, yeni arkadaşlarımızla daha dinamik olacağız. Kesitisiz ve aynı onurla…

YÖK tarafından açıklanması planlanan “Yükseköğretim Kurumları Kamu Etik Değer ve İlkeler” taslağında, akademisyenin kendi kitabını ya da benzeri yazılı veya görsel çalışmasını satın almaya zorlaması, tezi, notu veya puanı tehdit aracı olarak kullanması ilkelerin ihlalini oluşturdu. Kamu Görevlileri Etik Kurulu’nun “Türkiye’de Kamu Sektöründe Etiğin Güçlendirilmesi” projesi kapsamında hazırladığı “Yükseköğretim Kurumları Kamu Etik Değer ve İlkeleri” taslağı geçen ay düzenlenen Üniversitelerarası Kurul’da rektörlere sunuldu. Taslağın onaylanması bekleniyor. EĞİTİM

Rekabet Kurulu’ndan 5 dershaneye ceza

Rekabet Kurumu’nun internet sitesinde yayımlanan Kurul kararlarına göre, rekabet ilkelerine aykırı davranan 5 dershaneye ceza kesildi.Tokat’ta faaliyet gösteren dershanelerin aralarında anlaşarak öğrencilere uygulanacak ücretleri belirlemek suretiyle Rekabet Kanunu’nu ihlal edip etmediklerinin tespiti için yürütülen soruşturma sonuçlandı. Buna göre, Tokat Final Dergisi Dershaneleri’ne 4 bin 82 lira, Tokat Sınav Dershanesi’ne 11 bin 740 lira, Bilgi Dershanesi’ne 29 bin 475 lira, Selçuklu Özel Eğitim Merkezi’ne 63 bin 323 lira, Bilim Dershanesi’ne ise 3 bin 213 lira olmak üzere toplam 111 bin 833 lira idari para cezası verildi. EĞİTİM

Vatandaşın parasına yazık değil mi?

Mersinli müteahhitler, Mersin Üniversitesi’nin Çiftlikköy Yerleşkesi’ne taşınan Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nin önüne otel, alışveriş merkezi ve otopark yaptıracağını belirterek, ihaleyi kamuoyuna duyurmamasına tepki gösterdi. MERYAP Başkanı Nesim Ekinci, “29 yıllığına kiraya verilen bu tesis hayata geçtiğinde toplam maliyetini yaklaşık 5 yıl gibi kısa bir süre içerisinde amorti edebilecekken, 30 milyon borcu olan üniversite, bu tesisi kendisi işletmek yerine neden 29 yıllığına vermiştir? Devletin ve vatandaşın parasına yazık değil midir?” ifadelerini kullandı. EĞİTİM


14

LISENIN GUNDEMI 20 Ağustos 2014

Ya yandaş olursun ya da müdür olamazsın Berkin’e hakaret eden polise dava açıldı Gezi Direnişi sırasında, Okmeydanı’nda AKP’nin polisi tarafından kafasına atılan gaz fişeğinden dolayı 269 gün komada kalan Berkin Elvan 15 yaşında hayatını kaybetmişti. Berkin Elvan’ın öldüğü gün polis memuru Ufuk Çolak’ın, sosyal paylaşım sitesi Facebook üzerinden Berkin Elvan’a ve Gezi Direnişi’ne katılan halka küfürler eden paylaşımlarda bulunduğu ortaya çıkmış ve büyük tepki toplamıştı. Hakkında soruşturma başlatılmıştı. Bakırköy 4. Ağır Ceza Mahkemesi suçu ve suçluyu övme suçu yönünden mahkemenin karar vermesi gerektiğini söyleyerek Çolak hakkında dava açıldı. EĞİTİM

Anadolu Lisesi öğrencisi daha kaygılı

Milli Eğitim Bakanlığı tarafından uygulanmaya başlanan ‘Yönetici Atama Yönetmeliği’ne göre haziran ayında görev süreleri sona eren okul müdürlerinin yerlerine atanacak eğitimcilere, AKP yanlısı Eğitim Bir-Sen’e üye olmaları dayatılıyor. CHP İzmir Milletvekili Erdal Aksünger, üye olmayanların ise okul müdürü yapılmamakla tehdit edildiğini açıkladı. İSTANBUL ışıl demir

MEB’in yeni uygulamaya koyduğu yönetici atama sistemi çerçevesinde yapılan puanlamalar geçtiğimiz perşembe sona erdi. Türkiye çapında 16 bin yönetici değerlendirilecek olan uygulamada 100 üzerinden 75 ve üzerinde puan alanlar yeniden 4 yıllığına görevlendirilebilecek. Eğitim-Sen İstanbul 7 No’lu Şube Özlük ve Hukuk Sekreteri Zeynel Özgün “İlçe milli eğitim müdürlüklerinde değerlendirme yapacak kişilerin, bulundukları göreve kısa süre önce getirilmesi yapacakları değerlendirmenin objektif olması konusunda ciddi şüpheler uyandırıyor” dedi. “EĞİTİMDE SİYASAL HAREKET EDİYORLAR” CHP’li Aksünger, MEB tarafından uygulanmaya başlanan ‘Yönetici Atama Yönetmeliği’nin okul müdürleri ve yöneticiler üzerinde siyasi baskı oluşturduğunu belirtti. Aksünger,

birçok ilden kendisine ulaşan okul müdürünün iktidara yakın olan Eğitim Bir Sen’e üye olmaları konusunda tehdit edildiğini aktardıklarını öne sürdü. Torpil ve adam kayırmanın yönetici atamalarının her kademesinde kendini göstermeye başladığını söyleyen Aksünger, eğitim camiasında tamamen siyasi ve ideolojik reflekslerle hareket edildiğini belirtti. Konu ile alakalı olarak, Bakan Nabi Avcı’nın yanıtlaması istemiyle 4 ay önce verdiği soru önergesinin de yanıtlanmadığını söyledi. PARALEL BAKAN BİLAL İŞ BAŞINDA 17 Aralık yolsuzluk operasyonları sırasında ortaya çıkan ses kayıtlarında Tayyip Eroğan’ın oğlu Bilal Erdoğan ile yaptığı “paraları sıfırlama” konuşması gündem olmuştu. Geçtiğimiz haftalarda yine ortaya benzer bir ses kaydı çıktı ama bu sıfırlama para sıfırlaması değil, eğitim sıfırlaması. Söz konusu ses kayıt 26 Temmuz 2014’de TÜGEV yöneticileri toplantısına katılan Bilal Erdoğan eğitim hakkında-

ki ‘parlak’ fikirleri açıklıyor. Aklınca eğitime ayar veren Bilal Erdoğan konuşmalarında eğitimin nasıl olacağını kendinden pek emin açıklarken, konuşmaların ilerleyen vakitlerinde Ankara’da, Milli Eğitim’de idare olduğunu söylüyordu. Kendini Paralel Milli Eğitim Bakanı ilan eden Bilal Erdoğan’ın projelerini hayata geçirmeye başladığına göre Nabi Avcı’yı istifaya çağırıyoruz… KORKMA AKP, BİZİZ LİSELİLER Lise öğrencileri, AKP’nin polisinin gaz bombasıyla kafasından vurduğu, 15’inde hayatını kaybeden Berkin Elvan için okullarını boykot ederek cenazesine katılmış, Soma’daki maden katliamı ardından derslerine girmeyip okul bahçesinde eylem yapmıştı. AKP hükümeti ise Gezi Parkı Direnişi ardından liselerdeki yükselen öğrenci muhalefetinden korktuğu için getirdiği yeni düzenlemelerle öğrenciler üzerinde idare baskısını arttırmaya çalışıyor.

AKP’nin eğitimine göre müdür olmak için zorunluluklar: Öğretmen olarak asaleten en az 8 yıl görev yapmış olmak Yönetici atama sistemi sınavından 100 üzerinden 75 ve üzerinde puan almak Müdür başyardımcısı ve müdür yardımcısı olarak ayrı ayrı veya toplamda en az iki yıl asaleten görev yapmış olmak Ve en önemlisi; Ya n d a ş olmak

Yeditepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Eğitim Yönetimi ve Denetimi Anabilim Dalı tarafından yapılan bir araştırmaya göre, Anadolu Lisesi öğrencileri, diğer lise öğrencilerine göre bir yanlış karşısında daha çok suçluluk duyuyorlar. 10. sınıf öğrencilerinin, 9. sınıf öğrencilerine göre yanlış karşısında yaşadıkları suçluluk duyguları daha yüksek bulundu. Ayrıca ailenin aylık gelir düzeyi ile intikam duygusu arasında anlamlı bir ilişki saptandı. İntikam duygusunda, aileleri yüksek gelirli olan öğrenciler orta gelirli öğrencilere göre daha yüksek puan alıyor. EĞİTİM

Batman’da meslek liselilerin emekleri sömürülüyor Şahintepe Mahallesi okul istiyor Mamak’ın en büyük mahallelerinden 40 bin nüfuslu Şahintepe’de okul olmamasına tepki gösteren veliler, çocuklarıyla birlikte toplanıp, ‘Okul istiyoruz’ yazılı dövizlerle seslerini duyurmaya çalıştı. Çocuklarını gönderebilecekleri en yakın okul için öğrencilerin ortalama 1.1 kilometrelik yolu yürümek zorunda kaldığını belirten veliler, “Yetkililer mahallemize üvey evlat muamelesi yapıyor, gelişmiş mahallelerde olduğu gibi sadece okul değil, sağlık ocağı ve kültür merkezi de kurulmasını bekliyoruz” dedi. EĞİTİM

Binlerce öğrencinin yaz döneminde tatil yaptığı şu günlerde, Batman Endüstri Meslek Lisesi Mobilya-Torna bölümü öğrencileri, tatil yapmıyor. Öğrenciler okulların tatil olmasına rağmen, okulun atölyelerinde çalışıyorlar. Sandalye, masa, büro malzemeleri üreten öğrenciler, okul yönetimi tarafından döner sermaye üzerinden asgari ücret karşılığı çalıştırılıyor. 120 öğrencinin tatil döneminde ter döktüğünü belirten

Bas bas paraları Tayyip’e, parasız eğitim nerede? F) şıkkı Kemal Ulaş Duran

“TEOG’da hata var ama biz yok diyelim” MEB, TEOG sistemini daha nitelikli hale getirilmesi için haziranda 8 ilde resmi ve özel okullardan gelen öğrenci, veli, öğretmen ve idarecilerin katılımıyla 9 çalıştay düzenledi. Soru niteliklerinden, gözetmenlerden güvenlik sorunlarına kadar pek çok soru yöneltildi ve değerlendirmelerde bulunuldu. Bunlara ek olarak 500 katılımcıya da anket uygulandı. Rapora göre, hatalı sorulara rağmen, öğrenciler yerleştirme sonuçlarına göre tercihler yapılırken sonuçların tekrardan hesaplanmasına rağmen TEOG sınavında hiçbir kusur olmadığı kayda geçti. EĞİTİM

okul yöneticileri, “Yaz döneminde okulumuzun bahçesi okul masaları ve sandalyeleriyle dolup taşıyor” dediler. Batman’ın yanı sıra çevre il ve ilçelerden de yaz döneminde sipariş aldıklarını belirten okul yöneticileri adeta öğrencilerin emeklerini sömürmekten övünürcesine “Şanlıurfa’dan da 6 bin civarında sandalye, masa siparişi aldık. Öğrencilerimiz sabah 08.00 ila 17.00 arasında çalışıyor” dediler. EĞİTİM

Yaz aylarındayız. Okulların açılmasına bir ay gibi bir süre kaldı. Okullar açıldığında aynı şekilde milli eğitimin paralı, gerici, anti-bilimsel eğitim sistemine maruz kalacağız. AKP’nin rantçı politikası eğitim sistemini de sıfırladığı ortada. Bundan 3 ay öncesine kadar sıkı fıkı cemaatle işbirlikçi olanlar şimdi top, tüfek çarpışıyorlar. Kapitalist iplerini ellerinde tutan AKP dershaneleri kapadı ama özel okulların önünü fazlasıyla açıyor. Devlet okullarının niteliksiz eğitiminden iyi bir üniversiteye yerleşemeyen biz liseliler, dershanelerin kapatılması ile özel

okullara mahkum ediliyoruz. Tüm öğrencilere eşit şekilde eğitim vermesi gereken MEB özel okulların önlerini açıyor. Yeni tebliğe göre özel okullara geçmek isteyen 250.000 öğrenciye, öğrenci başına 2 bin 500 TL ile 3 bin 500 TL arası yardım yapacağını açıkladılar. Bizler özel okullara teşvik değil devlet okullarında yeterli ve eşit eğitim görmek istiyoruz. MEB, özel okullara teşviki arttırmak için vereceği o kadar parayı devlet okullarındaki eğitimi daha nitelikli ve bilimsel hale getirmek için harcasa olmaz çünkü rant sağlaması gerek. Hatırlayalım ki bundan dört ay önce 19 yaşındaki Erdoğan Polat kardeşimizi dershane parasını biriktirmek için geldiği İstanbul’da çalıştığı bir inşaattan ihmaller yüzünden 15. kattan düşmesi sonucu

kaybettik. Devlet okullarında bile eğitim eşit değil iken rantın önünü açan özel okullar eğitimdeki eşitsizliği büyütüyor. Bilimselliğin önünü kapatan ve eğitimi yobazlaştıran AKP hükümeti dershaneleri para kaynağı okullara dönüştürüyor. Paralı ve eşitsiz eğitimin bedelini geleceğimizle, Erdoğan Polat gibi kardeşlerimizle ödüyoruz. Özel eğitim kurumları derhal kapatılmalı, rant için harcanan paralar devlet okullarındaki nitelikli ve bilimsel eğitim sistemi için harcanmalıdır. Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’ya göre kayıt kabul döneminde velilerden hiçbir ad altında aidat ve bağış alınmayacak. Tabi ki o işler öyle olmuyor affedersiniz düşünceli Bakan’ım. Aidat toplanmayacak diyorsun ama MEB’den ödenek olmadığı için okullara başka seçenek

bırakmıyorsun. Tabi yandaş idareciler bunu hemen ticarete dökebiliyor. AKP yandaşlarına çalmayı da en iyi şekilde öğretiyor. Örneğin bu idareciler aidat toplamak için okulun borcunu bahane ederek el altından velilerin ceplerini soyuyor. Ayrıca isteyen velilere öğrenciler için istedikleri öğretmeni seçme hakkı veriliyor. Tabiri caizse resmen ‘’Bas parayı seç hocayı’’. MEB, bizleri her sene farklı tarafa sürüklüyor. Geleceğimizle, hayallerimizle oynuyor, canlarımızı alıyor. Eğitimin tamamen ticarete çeviren AKP, biz öğrencileri müşteri olarak görüyor. Onlar eğitimden para kazanmayı düşünsünler bizler ise parasız eğitim hakkımız için mücadele edeceğiz. Haktan, hukuktan bahsedenlere sesleniyoruz; parasız eğitim tüm öğrencilerin hakkıdır!


DUNYA

16

20 Ağustos 2014

Dünya Turu

Honduras

Vekillere etek yasak

BM, IŞİD’in destekçilerini engelleyecek Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, IŞİD ve radikal islamcı terör örgütlerine karşı izole etme amaçlı tasarıyı kabul etti. IŞİD saldırılarının sonrasında alınan kararın 4 temel amacında örgütlere yönelik maddi yardımın kesilmesi ve siyasi mesaj vermek yatıyor. Bunun yanı sıra kabul edilen tasarı silahlı müdahale kararı içermiyor. ekonomik yaptırım yetkisi ve- Tasarı askeri müdahale kararı ren tasarı 15 “evet” oyuyla kabul içermiyor Birleşmiş Milletler Konse- edildi. Açıklamasında, kabul edilen karayi, Irak Şam İslam Devlerın askeri müdahale içermediğinin ti ve Nusra Cephesi gibi Irak ve Kararın temel amacı ekonomik altını çizen Grant, tasarının güçlü Suriye’de faaliyet gösteren El Ka- desteği engellemek etkileri olacağını söyledi. Toplanide ile bağlantılı terör örgütlerine İngiltere BM Daimi Temsilcisi tıda ‘’Bugün konsey, terörizm ve yönelik hazırlanan karar tasarısını Grant, toplantının ardından kararla insan hakları ihlallerine karşı sessiz oy birliğiyle kabul ederek, teröre ilgili bir açıklama yaptı. Grant, oy kalmayacğaını göstermiştir’’ diyen karşı güçlü bir siyasi mesaj verildi- birliğiyle kabul edilen tasarının 4 Grant, alınan kararın amaçlarını bu ğini belirtti. amacı olduğunu belirtti. Bu kararla şekilde belirtti. İngiltere tarafından hazırlanan, terörizme karşı güçlü ve açık bir siIrak ve Suriye’de dini propaganda yasi mesaj verdiğini belirten Grant, BM kararı Obama’nın açıkekseninde insan öldürdülmesi- kararın yabancı militan gruplara lamarından sonra aldı ni sağlayan örgütleri hedef aldığı malzeme sağlanmasının önlenme- Kararın, ABD’nin bölgede IŞİD’e belirtilen 2170 nolu karar tasarısı, si amacını taşıdığını ve mali des- karşı çatışmakta olan peşmergeye BM oturumunda oylamaya sunul- teğin kesilmesi amacına yönelik silah yardımında bulunması ve du. her türlü yaptırımın sağlanacağını IŞİD’in bölgedeki Amerikan askeBMGK dönem başkanı söyledi. Aynı zamanda iki örgütle ri üslerine saldırı düzenlemesinden İngiltere’nin BM Daimi Temsilcisi bağlantıları bulunduğu belirtilen 6 sonra alınmasıysa dikkat çekici olMark L. Grant’ın yönettiği otu- teröriste yaptırım getirmesi olduğu- du. Amerika aynı zamanda hafta rumda yapılan oylamada, BM’ye nu söyledi. içerisinde Musul’daki barajın kont-

Dünya su nevzat oktay tunalı

rolünün IŞİD’den alınması için peşmergeyle birlikte operasyon düzenlemişti. Süreç tanımlama ve genele bakıldığında barış kuvvetleri konumunda olması gereken Birleşmiş Milletler, sadece taraf ülkelerin çıkarlarını savunmak için yaptırım gücü uygulayacağını göstermiş oldu. Din gerekçesiyle yapılan terörist faaliyetlere kalıcı son Kabul edilen tasarıyla IŞİD ve Nusra Cephesi gibi Irak ve Suriye’de etkin faaliyet yürüten silahlı terörist gruplara yönelik mali desteğin kesilmesi ve kadrolarını güçlendirmelerinin önüne geçilmesi amaçlanıyor. Böylece oluşması muhtemel tüm şiddet ve terör eylemlerine son verilmesi hedefleniyor.

Sarin kimyasallarına imha Suriye’den toplanan ve sarin gazı üretiminde kullanılan kimyasalların imha edildiğini açıklandı. 580 ton kimyasalın, Akdeniz’deki bir gemide yer alan ve ABD tarafından özel olarak üretilen tesislerde etkisiz hale getirildiği belirtildi. Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü de konuya ilişkin bir açıklama yaptı ve gemideki ekibin 22 ton “sülfür hardal”ı etkisiz hale getirmek için ça-

lışmaya başladığını söyledi. Kimyasalların yok edilmesi, Rusya ve ABD arasında, Suriye’deki askeri teçhizatın tasfiyesine ilişkin anlaşmanın bir parçasıydı. Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü’nün klorinin sistematik olarak kullanıldığına dair delilleri olduğunu açıklamasına rağmen Esad hükümeti klorin kullandığı iddialarını reddediyor ve elindeki klorini teslim etmiyor. DÜNYA

Pakistan da yolsuzluklara karşı

getirildi. Göstericiler, 2013 seçimlerine hile karıştırmakla itham ettikleri Pakistan Başbakanı Navaz Şerif ‘e istifa çağrısında bulunarak, bu istekleri gerçekleşene kadar protestolardan vazgeçmeyeceklerini ve sokakta kalacaklarını belirtti. Gösterilerde yapılan konuşmalarda, Pakistan’ın demokratik devrim yoluyla barışçıl bir ülke haline getirilmesinin istendiği ifade edildi. DÜNYA

Çin

Uçağa almadılar

Çin’de HIV pozitif iki yolcu, bir arkadaşları ile beraber hasta oldukları bahane edilerek ve ayrımcılık uygulanarak uçağa alınmadı. Uçağa alınmayan 3 yolcu, havayolu şirketi’ni kendilerini uçağa almadığı gerekçesi ile dava edecek. Konu dünya basınında da yer almış ve sosyal medyada tepki oluşturmuştu. Yerel basında yer alan habere göre Şinyang’daki havalimanında HIV pozitif olan iki erkek yolcu ve virüsle enfekte olmamış bir arkadaşlarının uçağa binmesine izin verilmedi. Üç yolcu havayolu şirketini ayrımcılık yapmakla suçluyor. Şinyang’da bir mahkeme açtıkları davayı cuma günü kabul etti. HIV pozitifler aleyhinde ayrımcılık yapmadığını, olayın görevlilerin endişesinden kaynaklandığını söyledi. Üç davacı şirketten yaklaşık 8 bin dolar tazminat ve özür istiyor. DÜNYA

Nepal

Sert yağmur; 58 ölü

Halk ırkçılığa karşı sokakta

Pakistan’ın başkenti İslamabad’da toplanan 20 binden fazla gösterici, yolsuzlukla suçladıkları hükümetin meşruiyetini yitirdiğini belirterek mevcut Başbakan’a karşı protesto gerçekleştirdi. Muhalefet liderleri Tahir ül-Kadri ve Imran Khan’ın çağrısı üzerine gerçekleştirilen gösterilerde, hükümete yönelik yolsuzluk iddialarına ve ülkenin istikrarına ilişkin konular gündeme

Honduras parlamentosu kadın milletvekillerine mini etek, dar pantalon, transparan ve çok renkli elbise ve topuklu ayakkabı yasağı getirdi. Yasaktan Meclis’teki kadın personeller de sorumlu. Yasaklara uymayan milletvekilleri meclis güvenliği tarafından dışarı atılacak, giyimlerini değiştirmeyene kadar içeriye girmesine müsaade edilmeyecek. 1 Eylül’den itibaren yürürlüğe girmesi kararlaştırılan kanunla hükumetin kendilerini halkın temsilcileri olarak değil de birer seks objesi olarak görmeye başladığını belirten bazı kadın parlamenterler ise gazetecilerin karşısına topuklu ayakkabılarıyla çıkarak kararı protesto etti. 1 Eylül’de uygulanacak kanunda erkeklerin yırtık pantolon giymesi de yasaklandı. Vekiller ve halk kadınlara karşı uygulanan kanundan rahatsız. DÜNYA

ABD’nin Missouri eyaletinde 18 yaşındaki Michael Brown’ın öldürüldüğü Ferguson kentinde polisle protestocular arasında çatışma çıktı. Michael Brown’un silahsız ve elleri havadayken polis tarafından ırkçı bir yaklaşımla öldürüldüğü belirtildi. Afro amerikan gencin yakınları polis tarafından açıklanan ve Brown’un işlediği suçlara kanıt olarak gösterilen güvenlik

kamerası görüntülerinin polisin işlediği cinayeti makul gösterme çabası olarak değerlendirdi. Brown’ı elleri havadayken vurduğu öne sürülen ve olayın ardından idari izne çıkarılan memurun kimliğinin açıklanması talep ediliyordu. Çatışmaların ardından öldürülen Brown’ın kuzeni yaptığı açıklamada sokaklarda barışçıl protestolara devam edilmesi gerektiğini vurguladı. DÜNYA

Nepalde haftalardır muson yağmurları nedeniyle seller, heyelanlar ve su baskınları meydana geliyor. Nepal’de Muson yağmurlarının neden olduğu sel ve heyelanda en az 58 kişi öldü. Yerel basında çıkan haberlere göre Nepal’de çarşamba gününden bu yana devam eden yağış en az 58 kişinin ölümüne neden oldu. Kantipur televizyonunun verdiği bilgilere göre Surkhet’te 21 kişi öldü, 44 kişinin ise kayıp olduğu bildirildi. Dang’da 7 kişinin öldüğü, Bardiya ve Banke yörelerinde de hayatını kaybedenlerin olduğu belirtiliyor. Diğer bölgelerde meydana gelen heyelanlarda da en az 16 kişinin öldüğü kaydediliyor. Devam eden yağışlar özellikle ülkenin güney bölümünde ağır maddi zarara neden olurken, yüzlerce kişinin devam eden yağışlardan dolayı evlerini terk etmek zorunda kaldı. DÜNYA


YAKLASIMLAR

17

20 Ağustos 2014

Aç tavuk kendini darı ambarında sanır m.görkem doğan yazdı

Seçim akşamından beri seçimi kim kazandı, aslında kim şampiyon gibi konular tartışıldı. Bu tartışmalar esnasında birkaç konu birden öne çıktı. Bunlardan biri Demirtaş’ın beklenenin daha üstünde oy almasıydı. Görkem Doğan baslangicdergi.org sitesinde yayımlanan son yazısında sosyalistlerin konu Demirtaş olunca takındıkları tutumu ele alıyor.

Sosyalistlerin seçim değerlendirmelerinin özellikle bazılarını okurken son yıllarda televizyonda gördüğüm AKP’li sözde uzmanları izlerken hissettiğime benzer bir mide bulantısı hissettim, ilaç olur diye de bu yazıyı yazıyorum. Çünkü cehalet ve temelsiz özgüven karışımı beni hasta ediyor. Seçimlere katılım oranlarından başlayalım. Rivayet muhtelif, sosyalistlerin çağrısına uyup ya da aynı duyarlılıkları paylaşıp seçimleri boykot edenleri on beş milyondan başlatan da var daha mütevazı davranıp beş milyonda bırakan da. Hesap yapmak kolay tabi toplam seçmen sayısından oy verenleri çıkar olsun bitsin; daha sofistike bir hesap isteyen 30 mart seçimlerindeki MHP artı CHP oyundan İhsanoğlu’nun oyunu çıkarıyor. Seçimlere katılım oranları şöyle okunmaz: bunlar oy verenler, oy vermeyenler de boykotçular. Yüzde yüz katılım çakma seçimlerde olur. Her ülkenin kendi siyasal kültürü doğrultusunda oluşan bir katılım oranı vardır; bunlar da yıllar içinde değişir, üstelik her türden seçimin katılım oranı da aynı olmaz. Mesela referandumlar genelde daha düşük katılımla yapılır. 12 Eylülden sonra en düşük katılımla yapılan seçim de bu yüzden bu cumhurbaşkanlığı seçimini yapmamıza sebep olan anayasa değişikliği referandumudur; bu seçim değildir. Katılım yüzde 67,5’tur. Şöyle diyebilir miyiz, halkımız bu işe baştan karşıydı bak cumhurbaşkanlığının seçimle belirlenmesi konulu referandumda yüzde 32,5 boy-

kotçu vardı. O zaman gidip hayır verselerdi bu Ağustos sıcağında seçim yapmazdık. Ben de oy vermemiştim, boykotçu değildim, anneannem hastaydı. Türkiye’de son üç genel seçime bakıldığında 2002’yi yüzde 79, 2007’yi 84, 2011’i 83 katılımla yaptık. 12 Eylül’den hemen sonra katılımlar yüzde doksanlardaydı çünkü oy vermemenin cezası vardı. Hem malum, yukarıda demiştik, demokrasi azsa katılım yüzde yüz olur. Şöyle mi diyeceğiz, halkımız 12 Eylül’ün yasaklı seçimlerini boykot etmeyi hiç düşünmemiş demek. Yerel seçimlere bakarsak genel seçimle karşılaştırılan il genel meclisi katılımı 2004’de yüzde 76, 2009’da yüzde 85’tir, son seçimde 89,3 oldu. Yani kısacası seçmen davranışı biraz incelendiğinde kolaylıkla görülür ki katılım oranı oy vermek ve boykot etmek arasında yapılan basit bir tercihle oluşmaz. Tabi son seçimin aksine hakikaten önemli bir siyasi aktörün açık boykot çağrısı yaptığı bir seçim var: 12 Eylül 2010 referandumu katılım yüzde 73,7. Ben gidip hayırı basmıştım o gün. 14 milyon boykotçu var, hayır diyenler sadece 15 milyon küsur diyenlere gülüp geçmiştim sonrasında da. Ne yazık ki artık ihtiyar ve aksi bir siyaset bilimciyim bunlara katlanamıyorum. O zaman da gene dünyanın kendi etrafında döndüğünü sanan bir kısım sol teşkilat sorumlusu böyle tespitler yapıyordu. Boykotun esas failinin açıklaması daha gerçekçiydi, tutumlarının ise yanlış olduğuna bugün de eminim.

Kısacası seçime katılım seçimin türüne göre, seçim esnasında ortaya konan politik heyecana göre, seçim çalışmasına göre, genel siyasal atmosfere göre ve tabii ki mevsime göre değişir. Kendileri tatile güneye gittiği için bütün Türkiye’yi de böyle keyfe keder bir yer sananlar yazın her ayını aynı sanıp ahkâm kesiyor. Bu arkadaşlar galiba mevsimlik tarım işçiliği, yaylacılık gibi faaliyetlerden ya da fındığın Ağustos ayında toplandığından bihaber. Bu sonuncusu güneydoğu Anadolu bölgesinde seçime katılımı Türkiye’nin en düşük oranına çekti (%73) ve İstanbul’da AKP’yi vurdu. Giresunlular fındıkta; o bahçelerden sağlayacakları gelir İstanbul’da yıl boyu kafalarını suyun üstünde tutmalarını sağlayacak. Peki bu son seçime katılımın oranı ne? Her yer yazdı, yüzde 74. Her yerin yazmadığı şu: O katılım oranının içinde bu seçimde ilk kez olan yurt dışı seçime katılım oranı da var. O da yüzde sekize ulaşmıyor. Yani yurt dışındaki üç milyon seçmenin iki yüz küsur bini oy kullandı. Demek ki neymiş en boykotçular Almancılarmış, yurt dışı seksiyonu kurmanın tam zamanı. Karşılaştırma yapacaksanız bu oranı atmanız lazım. İki sebepten ötürü: Birincisi daha önceki seçimlerde böyle bir oy yoktu, ikincisi katılsalardı Erdoğan’ın oyunu artıracaklardı. Yurtdışını dışarıda bıraktığınızda katılım oranı yüzde 77. Yani 2004 yerel seçimlerinden yüksek. Peki bu oran hiç boykotçu yok mu anlamına gelir? Olmaz

olur mu? Cansız bir seçim atmosferinde (Erdoğan’ın mitingleri bile 30 Mart’la kabil-i kıyas değildi, hızlı tren açılışı üç duraklık metro açılışı kadar prim yapmadı). Üstelik Ağustos ayında katılımın yüzde 83 civarındaki normal katılımın iki üç puan altında olacağını varsaysak, katılım 79 ya da 80’ler olmalı. O zaman bu katılım üç puan kadar eksik çıkıyor, yani 1,5 milyonun az üzerinde seçmen tıpış tıpış kabalığına inat sandığa gitmedi diyebiliriz. Esas soru da burada ortaya çıkıyor. Aralarında Tansu Çiller ve Ahmet Necdet Sezer’in de olduğu, daha şimdiden 6 CHP’li muhalif milletvekili ve İşçi Partisi’nin etkilemek için manevraya başladığı bu kitlenin mi peşine düşülecek, yoksa Demirtaş’a bu seçimde oy veren bir milyon civarında insanın mı? Bu yazıyı yazmama neden olan mevcut siyasal değerlendirmeler bu sonuncuların CHP’ye döneceğinden emin. Onun dışında bunlara dair bir değerlendirme yok. Varsa yoksa “boykotçuların” ne kadar kıymetli olduğu. Muhayyel boykotçuların peşinden koşmaktan biraz mesainizi ayırın da bir zahmet döndürmeyin. Bir milyon civarında insan! Herhalde aralarında sosyalistler de var ama daha önceki seçimlerde sosyalist partilerin aldığı oylara bakarsak muhakkak CHP ve herhalde kısmen AKP’ye oy vermiş insanlardan bahsediyoruz. Bunlar bir seçimde üç seçenekten en soldakine oy vermekte bir beis görmediler. Bu önemsiz bir şey midir?

Ben bir seçimde en son “en sola” diye bir kampanya içinde bulunduğumda 250 bin oy anca alınmıştı ve bu bir ömür önceydi. Bu insanları toplumsal muhalefete ve siyasal sürece daha aktif, daha sürekli ve daha doğrudan katmak için uğraşmak gerekmez mi? Her seçim değerlendirmesinde neyi doğru bildiğimizi ve niye haklı olduğumuzu anlatmak için kalem oynatmak kuşkusuz daha kolay ama daha fazla kolaya kaçarsak Gezi’den beri sürekli sonunun yakın olduğunu iddia ettiğimiz Erdoğan çevresinde oluşan otoriter rejim varlığını sürdürmeye devam edecek. Okuduğum değerlendirmelerin pek çoğu bu seçmenleri hiç dikkate almıyor ve kendilerine paye çıkarmak için kendileri gibi “ben oynamıyorum” diyen seçmenden bahsetmeyi tercih ediyor. Bu yazının konusuyla çok ilgisiz olsa da şunun altını çizerek bitirmek istiyorum. Seçim değerlendirmelerinden anladığım, Demirtaş kampanyasını beğenmeyenlerin bir nedeni de Demirtaş yerine “solcu” aday çıkarılmamış olması. Bu herhalde seçimlerde “destan” yazan sosyalistlerden bir aday olsaydı anlamına geliyor zira Demirtaş’ın sağcı biri olduğu herhalde iddia edilmiyordur. Bu noktada hatırlatmak istediğim bir şey var. 30 Mart’tan sonra Kaya Güvenç kampanyasının ortaya çıkardığı skandal oy oranının siyasi sorumluluğu ne olacak dedik, çıt çıkmadı. Kaya Güvenç kampanyası kim vurduya gitti. O cinayet aydınlanmadan kimse kitleleri kapsayacak sol adaydan bahsetmesin. Kendi adayları varken Mansur Yavaş’a tıpış tıpış oy verilmesine göz yumanların Demirtaş bize dayatıldı diye yakınma hakları yok. Ayıp oluyor. Mustafa Görkem Doğan baslangicdergi.org

Yazılmadan kalan Aslı erdoğan yazdı

Aslı Erdoğan bu haftaki yazısında hükümetin engellemediği bilhassa el verdiği toplumun yaşadığı temel sorunları hedef alıyor. İşçi ölümlerinden, kadın cinayetlerine kadar uzanan temelden meseleler, IŞİD’in yaptığı katliamlar, İsrail ve anti-semitizm yazının ana gündemini oluşturuyor.

Gün. Uçsuz bucaksız, beyaz bir kor gibi tutuşan, saatleri, renkleri tutuşturan Ağustos ışığı. Sıcak, suskun, soluğumsu… Gökyüzünün hiç görülmemiş derinliklerinden gelen, binlerce günü, binlerce henüz doğmamış güneşi yuvarlayıp getiren…Duru, berrak, sanki ilk başlangıcın su damlacıklarıyla kaplı … Hayata adım adım çağırmak yerine, kucaklayıp uçsuz bucaksızlığın ortasına fırlatan… Leylak rengi, altın rengi gölgelerle derinleşen mavilikler, capcanlı kiremit kırmızısı , soluk soluğa bir yeşil, sabırsız sarılarını şefkatle gizleyen… Bir avuç toprak, yalnızca bu ışıkta, ılık ve sevecen bir parıltıyla ufka dek uzanan taş, insana dair hiçbir imge yansıtmadan… Sanki gökyüzünün kıyılarında, mezardan çıkıp gelmiş birinin baş dönmesiyle duruyor, bakıyorum. Sessizce kendi yoluna koyulmuş güne, günün içinde

kıpırdanan, büyüyen, katılaşan dünyaya… Rengarenk, bildik, koskocaman, gerilim dolu. Düşlenmemiş, ele geçmemiş, alt edilmemiş… Bu dünyanın içinden kendimi çekip çıkarmak, ya da tam ortasına doğru yürümek… Boş, beyaz kağıtların başına dönüyorum. Bir avuç sözcük, yaşamak adına atılan çığlıklar… Haftalar sürmüş sessizliğim için okura ve gazeteme özür borçluyum, bu özrü hakkıyla dilemenin tek yolu da kalemimi dörtnala ‘yazılmadan kalan’ın üzerine sürmek… (‘Sağlık sorunları’ gibi sevimsizce, boş boş tınlayan bir tamlama! Her hastalık, bedensel acı, tükeniş, yalnızlık gibi insanlık durumunun kaçınılmaz koşullarıyla yüzleştirir. Bir de elbet sistemle… Hastayı da, doktoru da öğüten, gün geçtikçe daha da fazla talep ettiği erdemler yüzünden cezalandırılan ‘sağlık sistemi’...)

Saatlerce süren ring eziyetinden sonra, elleri kelepçeli karşısına çıkarılan kalp hastasını azarlayan, ‘bu askerleri yoruyorsunuz’ diyen- ki gazete haberine göre kalp ameliyatını da kendisi tavsiye etmiş- doktora ne derdim? ‘Sizce kalp nedir?’ diye sorardım belki, ‘içi kan dolu, yumruk büyüklüğünde bir kas mı?’ Ya da suskunluğa sığınır, insana dair hiçbir şey yansıtmayan duvarlara bakardım. Bu haftalar boyunca ‘iş kazalarında’ (mümkünse üç tırnakla yazmalı) ölenlerin sayısı bine yaklaştı (2014, ilk altı ay), ‘yaşam odaları’ bir daha reddedildi, ‘fakirler ölsün’ diyen klipler internete sunuldu, üçüncü Soma yazım yazılmadan kaldı. İsrail’in vahşi bombardımanında iki bin insan feci şekillerde can verdi, on bini yaralandı, İŞİD vahşetinde diri diri gömülen Ezidi kadınların ve çocukların sayısı ise bilinmiyor. Gazetele-

rin üçüncü sayfaları artık kadın cinayetlerine yetmediğinden, babaları (hatta birisi sadece kızına benzetmiş!) , kocaları, eski ya da şimdiki, gerçek ya da hayali sevgililerince bıçaklanan, camdan atılan, yakılan kadınlar bir sayfaya sığmadığından, işçi cinayetleri daha da kıyılara, köşelere itildi. ( ‘Kadına yönelik şiddet’ protestosuna, bir gece evvel, erkek şiddetine karşı atılan bir şişe bana denk geldiğinden katılamadım! Ben de, acildeki sevimli, tonton cerrah da gülüp durduk bu duruma!) İsrail vahşetine karşı daha kapsamlı soykırımlar öneren tweetler atıldı, bir sarı yıldız bizden birine, Mario Levi’ye takıldı, ‘yandaş’ basında, en kabasından en giriftine, ırkçılığın bütün türlerini birkaç bin vuruşa sığdıran, ‘şirret Yahudi’ yazıları boy gösterdi, buna karşılık, Türkiye Musevilerinin İsrail politikalarından sorumlu olmadığı hatırlatıldı. Hep daha

kana susamış ayrımcılık türleriyle boğuştuğumuzdan, hakkıyla hesaplaşamadığımız Türkiye’deki anti-semitizm, benim için, ‘henüz’ yazılmadık kalan bir yazı konusu değil yalnızca. Şimdilik, 2011de, medyamız var gücüyle Kürt aşağılamasına koyulmuşken, yazdığım bir cümleyi yineleyeyim: Tek bir kişi sarı yıldız takmaya zorlanırsa, insan kalmanın yolu, o sarı yıldızı takmaktan geçer. Takmaktan ve anlamı üzerinde düşünmekten… Filistin’de, Roboski’de, Irak dağlarında, İstanbul sokaklarında pek çok çocuğun bilmeden taktığı yıldız. ‘Edepsiz kadın!’ ya da ‘İsrail dölü’ diye azarlamakta hiç sakınca görmeyen bir Başkan’ımız var artık! Elbet kendi suretinde bir Türkiye inşa etmeye var gücüyle devam edecek. Demirtaş’ı ve çabalarına, azimlerine, fedakarlıklarına kıyısından köşesinden tanık olduğum Kürt Hareketi’ni içtenlikle kutlarım. Özgürlük ve demokrasiyi her şeyden çok isteyenler… hala varız, buradayız, giderek kalabalıklaşıyoruz. Yolumuz uzun, geleceğimiz de… Ama kendi yolunda yürümenin hissi, insanlık durumu katlanılır, hatta görkemli kılan biricik ‘zafer’.

İyi Kötü Çirkin ELİF KARAN

İyi

Umur Talu Haber Türk

Talu, Amerika’da yüzbinlerin, meydanlara akıp protesto ettiği Michael’ın ölümünü konu edinmiş yazısında, Türkiye’deki faşizme değinmemezlik etmeden, faşizmin başkalarının ölümü üzerinden bile kendini onaylatmaya çalıştığını dile getirerek Talu: “Alırsın 18 yaşındaki Michael Brown’ı; başını yavaşça tutarsın; gözlerin dolu dolu, uzatırsın Ali İsmail Korkmaz’ın yanına. “Polis vahşeti, devlet şiddeti” dediğinin; orada Michael’i, burada Berkin’i, şurada Ali İsmail’i vurduğunu aynı anda görürsün. Bir gözünü kapatanlara esip gürlemek için, bütün acılara, bütün çocuklara, bütün vahşetlere karşı iki gözünün de açık olmasından daha basit bir şey yoktur ama yapmazsın, yapamazsın. Çünkü kalpten cesaret başka şey, kalıptan esaret başka şey!

Kötü

Mehmet Barlas Sabah

Barlas, Erdoğan’a yönelik diktatör eleştirilerine o kadar içerlemiş olacak ki, uzun felsefi laga lugalarla Erdoğan’ın “hizmetlerini” anlatmaya koyulmuş. Yanlış anlaşılmasın, ölen işçiler, gençler, kadınlar; talan edilen kentler, parklar; çöken sağlık, eğitim, yargı yok. Barlas: “Çünkü insanlar, güven içinde yaşamak, çalışmak, refaha kavuşmak, eğlenmek, sevmek, sevilmek, birlikte yaşamak istiyor. Siyaset bunu sağlamak için bir hizmet aracıdır… Ne iktidarı, ne cumhurbaşkanını, ne de başbakanı, kurusıkı atanlar veya bireysel tatminsizliklerini ayıplı üsluplarına yansıtanlar belirliyor... Kısacası ülkenin ve siyasetin yönünü belirleyen “Sessiz çoğunluk” içinde yer almayı zaman zaman denemekte, sayılamayacak kadar çok yarar vardır”

Çirkin

Hasan Karakaya Yeni Akit

Karakaya’nın son yazısında: “Paralel Çete’nin klavye militanları” sadece “fitne” üretmek, “kendilerine muhalif” olanlara “küfür ve hakaret” etmekle yetinmiyor... Bir yandan da; “kriz üretim merkezi” gibi çalışıyorlar... “Saat başı mail, dakka başı tweet” sallayıp, diyorlar ki; “Flaş! Flaş! Flaş!” cümleleriyle ekonominin çöküşte olduğu vb. gerçekleri “fitne fesat” olarak niteliyor. Ekliyor: “Oysa bunlar; “Tam bir Türkiye düşmanı ve tam bir vatan hainidir” ki; bunların yaptığını“gâvur” yapmaz! Halk Erdoğan’ı “Cumhurbaşkanı” seçti ya, çılgına döndüler... Artık “beddua”yı bırakıp, “kriz duası”na çıktılar! Bunların duası kabul olunsaydı, gökten “kemik” yağardı!

günlüğü Bülent Arınç’ın 2015 seçimlerinden sonra başkanlık sistemine geçileceğine dair açıklaması tepki topladı... deniz ve martı @denizvemarti1 Bülent Arınç “2015 seçimlerinden sonra Başkanlık sistemine geçeriz demiş” Doğru hırsızlık Tekel’den yönetilirse daha iyi olur çünkü ! Gunes Duru @gunesduru “arınç’ın 2015’de başkanlık sistemine geçeceğiz” ifadesi hakikaten saçmalık, zorla rejim değiştirme sevdası, antidemokratik! Gökhan Coşkunsever @gokhancompanero Bülent Arınç anayasayı değiştirip başkanlık’a geçeceğiz demiş. Sanki Aksaray metrosundan aktarma yapıp Taksim’e geçiyor. Kime sordun??? yusuf karakurt @1917Yusuf Arınç: “anayasayi değiştirip başkanlık sistemine geçeceğiz “ Hııı iyice babanızın malı oldu memeleket! tayfun kaan @tyfn1948 Arınç başkanlık sistemine geçiyoruz demiş. Yargının Başkanın kontrolü altında olduğu ülkede rejim “Diktatörlük” rejimidir.Aman dikkat! çapulingdiver @blentdiver arınç resmen çıktı yarı başkanlık sistemi fiilen başlamıştır dedi hareketlenmek için şeriat resmen ilan edilmiştir demesinimi bekleyelim


KULTUR-SANAT

18

20 Ağustos 2014

Ölümünün 14. senesinde Can Yücel’i saygıyla anıyoruz

Şiirleri hala hayatta Can Yücel (21 Ağustos 1926 İstanbul - 12 Ağustos 1999) kullandığı samimi dil ve bariton sesi ile okuduğu Zamanın şiir akımında farklı bir tarz yaratmıştır. Ölümünün 14. yılında Yücel’i sevgiyle ve saygıyla anıyoruz... İSTANBUL Sara kürkçügil

21 Ağustos 1926 doğumlu ünlü şair Can Yücel’i kaybedeli 14 sene oldu. Kendine has samimi tarzında kendini sevdirirken anlamlı yapıtlarıyla da bizleri düşündürdü. Gündemin siyasetinden aşka kadar her konuya değindi. İnternette Yücel adına birçok sahte şiir, yazı ve söz yazıldı fakat yayımladığı kitap ve dergilerden üslubundan gerçek yazıları kendini hemen belli ediyordu. Sevecen ve içten tavrı bir yana açık sözlülüğüyle de adından söz ettirdi. Siyasi görüşü, yazıları ve çevirdiği kitaplardan dolayı 15 yıl kadar hapis yattı, çoğu kez yargılandı. Torpido denir diye gitmedi 1943 yılında, yakın dostu ve Ankara Atatürk Lisesi’nden sınıf arkadaşı Gazi Yaşargil ile birlikte yurt dışı eğitim bursu kazandığı halde, babası, dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel “Bakan, kendi oğluna torpil yaptı derler” diyerek karşı çıktığı söylendi. Gazi Yaşargil, bu bilginin doğru olmadığını, ikisinin de ailelerinin imkânlarıyla yurt dışına gittiklerini açıkladı. Sanatta Can Yücel Şiirlerinde argo ve müstehcen sözlere çok sık yer veren, bu nedenle zaman zaman

dikkatleri üzerine çeken Yücel, ilk şiirlerini 1950 yılında `Yazma` adlı kitapta toplamıştır. Can Yücel, taşlama ve toplumsal duyarlılığın ağır bastığı şiirlerinde, yalın dili ve buluşları ile dikkat çekti. Yücel’in ilham kaynakları ve şiirlerinin konuları; doğa, insanlar, olaylar, kavramlar, heyecanlar, duyumlar ve duygulardır. Şiirlerinin çoğunda sevdiği insanlar vardır.

Şarap içilir diye anılmadı Ölüm yıldönümlerinde kutlamalar, “şarap” içiliyor gerekçesi ile Datça Belediyesi tarafından yapılmadı.”Mekanım Datça Olsun” isimli bir kitap yazması nedeniyle, mezarı Datça şehrine defnedilen Yücel’in mezarı, başka yerlerde yapılan törenler nedeniyle yıkıma uğratıldı ve mezar taşı parçalandı. Mezarı yakınında bulunan “Can Evi” isimli alan ise, bu yıkımın ardından kapatıldı.

Buluşmak üzere Diyelim yağmura tutuldun bir gün Bardaktan boşanırcasına yağıyor mübarek Öbür yanda güneş kendi keyfinde Ne de olsa yaz yağmuru Pırıl pırıl düşüyor damlalar Eteklerin uça uça bir koşudur kopardın Dar attın kendini karşı evin sundurmasına İşte o evin kapısında bulacaksın beni Diyelim için çekti bir sabah vakti Erkenceden denize gireyim dedin Kulaç attıkça sen Patiska çarşaflar gibi yırtılıyor su ortadan Ege Denizi bu efendi deniz Seslenmiyor Derken bi de dibe dalayım diyorsun İçine doğdu belki de İşte çil çil koşuşan balıklar Lapinalar gümüşler var ya Eylim eylim salınan yosunlar Onların arasında bulacaksın beni Diyelim sapına kadar şair bir herif çıkmış ortaya Çakmak çakmak gözleri Meydan ya Taksim ya Beyazıt Meydanı Herkes orda sen de ordasın Herif bizden söz ediyor bu ülkenin çocuklarından Yürüyelim arkadaşlar diyor yürüyelim Özgürlüğe mutluluğa doğru Her işin başında sevgi diyor Gözlerin yağmurdan sonra yaprakların yeşili Bi de başını çeviriyorsun ki Yanında ben varım Can Yücel

Cehennem Melekleri 3 Yönetmen: Patrick Hughess Oyuncular: SSylvester Stallone, Jason Statham tür: Aksiyon, Macera

Barney Ross ve askerlerinin son görevi tehlikeli bir silah tüccarının peşine düşmektir . Zor ve tehlikeli bir iş onları beklemektedir...

Barbie ve Sihirli Dünyası Yönetmen: Karen J. Lloyd Oyuncular: Kelly Sheridan, Brittany McDonald tür: Animasyon, Aile

Barbie’yi son müzikal macerasında içine kapanık bir prenses olan Alexa rolünde görüyoruz. Prenses olmanın zorlukları beyazperdede anlatılıyor.

Kahraman Şövalye Yönetmen: Manuel Sicilia Oyuncular: Freddie Highmore, Saoirse Ronan, Tür: Animasyon

Justin, artık bürokratik bir yapının ya da şövalyelerin kalmadığı bir krallıkta yaşamakta, ancak buna rağmen şövalye olmayı hayal etmektedir.

Bodrum’da uzay gemisi Heykeltıraş Rıfat Koçak, Dereköy Mahallesi Dibeklihan Sanat Merkezi’nde 4 kare tahtayla kapattığı bir alanı led ışıkları, aynalar ve balık maketleriye süsledi. Dışına kopmuş zincir, bitmiş zımpara ve kullanılmayan demir parçalarıyla gemi maketi yapan Koçak, vatandaşlar tarafından “uzay gemisi” olarak adlandırılan eserine “Big blue” adını verdi. Heykeltıraş Koçak, gazetecilere yaptığı açıklamada, yaklaşık 10 yıldır atık malzeme-

leri bir araya getirerek heykel sergileri açtığını ve her sergide yaklaşık 100 eseri sanatseverlerin beğenisine sunduğunu söyledi. “Çevre kirliliğine dikkat çekmek için atıklardan bir gemi maketi yaptım. Kullandığımız malzemeler bir süre sonra atık malzeme haline dönüşüyor. Atık malzemeleri atmak yerine değerlendirmeliyiz. Üç gün sonra atıkları attığımız yerlere çocuklarımız, torunlarımız gidecek. Ülke temiz kalsın ki yolumuza devam edebilelim.” KÜLTÜR-SANAT

112 milyon’a ulaştı

İspanyol sanatçılara Hollywood’dan İsrail baskısı

HAFTANIN AJANDASI Festival zamanı!

Koleksiyonlar açığa çıkıyor

Yüzyüzeyken konuşuruz

Hypnosis Electronic Festival’de 48 saatlik canlı müzik performansıyla 22 Ağustos’ta İstanbul’da dans ve müziğe doyacaksınız! Festival, farklı içeriği ile müzik severlere unutamayacakları bir festival sunmayı hedefliyor.

150 sanatçının eserlerinden oluşan tuval üzeri yağlıboya, pastel, suluboya ve karakalem eserlerin yanında heykel, seramik, gravür ve tasarım eserlerinin de bulunduğu ‘Koleksiyon Sergisi’ Galeri Eksen’in 31 Ağustos’a kadar sizleri bekliyor.

Yeni ve genç grubun efsane şarkılarıyla bir anda yükselişi asla göz ardı edilemez. Kesinlikle muhteşem bir müzik ziyafeti bizleri bekliyor. Indie-folk müziğin yeni isimlerinden Yüzyüzeyken Konuşuruz, 23 Ağustos’da Mask Live’da!


SPOR

19

20 Ağustos 2014

UEFA Süper Kupa Madrid’in

Bak Sevilla bu “CR7” Şampiyonlar Ligi şampiyonu, yarım milyar dolarlık Real Madrid, UEFA Süper Kupa finalinde bir başka İspanyol ekibi Sevilla ile karşılaştı. Real Madrid karşılaşmayı Portekizli yıldızı Cristiano Ronaldo’nun attığı iki golle mağlup etti. Dünya Kupasında etkisiz kalan Ronaldo böylelikle Madrid’e sezonun ilk kupasını kazandırdı. SPOR yusuf yasin yakşi

Avrupa’nın en büyük iki kupasını müzesine götüren iki İspanyol ekibi Real Madrid ve Sevilla, Avrupa’nın en büyüğü olabilmek için Galler’in başkenti Cardiff kentinde karşı karşıya geldi. Karşılaşmayı Cristiano Ronaldo’nun attığı iki golle 2-0 kazanarak kupayı müzesine götüren takım oldu.

Madrid hızlı başladı Dev mücadeleye hızlı başlayan taraf, yıldızlar topluluğu Real oldu. Maçın başında oyunu Sevilla yarı alanına yığmayı başaran ‘Los Galacticos’, 18. dakikada gole çok yaklaştı. Sevilla savunmasını dengesiz yakalayan Real Madrid, sol kanattan çok hızlı çıktı. Ronaldo’nun arka direğe ortasında gerilerden gelen Bale, zor durumda vurmayı başardı ancak Beto güzel yer tuttu. 26. dakikada gole bir kez daha yaklaşan Real’de Benzema’nın içeriye yolladığı topta altıpas önünde sağ çaprazda buluşan Portekizli yıldız Ronaldo’nun, vuruşu Beto’nun bacakları arasında kaldı. Ronalda sahnede 1-0 Real Madrid ataklarını giderek sıklaştırdığı dakikalarda, hızlı gelişen Real atağında Bale’in sol kanattan arka direğe ortasına Ronaldo vurdu. Portekizli yıldız yakın mesafeden topu ağlarla buluşturmayı başardı: 1-0. Golden sonra biraz toparlanma sinyalleri veren Sevilla, 34’te gole çok yaklaştı. Real savunması topu uzaklaştırmayı beceremeyince altıpas önünde bomboş pozisyonda şutunu çeken Carrico, Casillas’ı geçmeyi başaramadı. Oyunun kontrolünü tamamen eline geçiren Real ilk 45 dakikayı 1-0 önde tamamladı. Ronaldo: 247 maç 254 gol İkinci yarıya avantajlı giren Real farkı artırmak için çok beklemedi. Benzema’nın savunma arkasına pasında topla buluşan Portekizli, sol çaprazdan çok sert vurdu ve kaleci Beto’nun müdahalesine karşın topu ağlarla buluşturdu: 2-0. İkinci golden sonra demoralize olan Sevilla kalesini kuşatma altına alan Real, 70. dakikaya kadar kontrollü oyunu

tercih etti. Temponun azalmasıyla Sevilla’nın top yapmasına izin veren Real, yakaladığı kontralarla rakip kalede etkili olmaya çalıştı. Sevilla’nın cılız ataklarından da sonuç çıkmayınca Real Madrid kupanın sahibi oldu. Real formasıyla 247 resmi maça çıkan Cristiano Ronaldo ise toplamda 254 gole ulaştı. Madrid’den tarihi rekor Real Madrid, Süper Kupa Finali’ne futbol tarihinin en pahalı kadrosuyla çıktı. İşte toplam değeri 460 milyon euroyu bulan isimler ve değerleri.. Alvaro Arbeloa Değeri: 5 Milyon Euro Iker Casillas Değeri: 8 Milyon Euro Xabi Alonso Değeri: 8 Milyon Euro Keylor Navas Değeri: 10 Milyon Euro Asier Illarramendi Değeri: 12 Milyon Euro Pepe Değeri: 15 Milyon Euro Dani Carvajal Değeri: 18 Milyon Euro Fabio Coentrao Değeri: 20 Milyon Euro Marcelo Değeri: 25 Milyon Euro Raphael Varane Değeri: 25 Milyon Euro Isco Değeri: 35 Milyon Euro Karim Benzema Değeri: 45 Milyon Euro Sergio Ramos Değeri: 45 Milyon Euro Toni Kroos Değeri: 45 Milyon Euro Angel di Maria Değeri: 50 Milyon Euro Luca Modric Değeri: 55 Milyon Euro James Rodriguez Değeri: 60 Milyon Euro Gareth Bale Değeri: 80 Milyon Euro Cristiano Ronaldo Değeri: 100 Milyon Euro

“12 Dev Adam” Porto Riko’yu yendi 2014 FIBA Dünya Kupası hazırlıklarını sürdüren A Milli Basketbol Takımı, Acıbadem Belgrad Kupası’ndaki ilk maçında Porto Riko’yu 77-66 yenerek finale yükseldi. Belgrad’da bulunan Kombank Arena’da gerçekleştirilen maçta ilk çeyreği 20-18, devreyi 45-38 ve üçüncü çeyreği de 61-52 üstün geçen milli takım, müsabakayı 11 sayı farkla 77-66 galip tamamlamayı bildi. Türkiye Basketbol Federasyonu (TBF) ve FIBA Avrupa Başkanı Turgay Demirel ile TBF Asbaşkanı Hüsnü Karagözoğlu da maçı salonda takip etti. Demirel ve Karagözoğlu ile karşılaşmayı takip edenler arasında, FIBA Avrupa Yönetim Kurulu Üyesi ve Müsabakalar Komisyonu Başkanı Dejan Bodiroga ve turnuvanın sponsoru olan Acıbadem Sağlık Grubu’nun Spor Sponsorlukları Müdürü Çağrı İlk de yer aldı. SPOR

Yolsuzluk ve hileye dur demek istedik

Süper Kupa Finali’ne takımı çıkarmayacağı ileri sürülen Aysal, son noktayı koydu: “Tamamen anlamsız bir spekülasyon. Basketbol final serisinin son maçına çıkmama nedenimiz başkaydı. O dönem amacımız yolsuzluk ve hilelere dur demekti.” Galatasaray Başkanı Ünal Aysal, 25 Ağustos’ta Fenerbahçe ile oynanacak Süper Kupa Finali’ne sayılı günler kala çok konuşulacak sözler söyledi. Cim Bom’un patronu, Süper Kupa Finali’ne çıkmayacakları iddiası için, “Anlamsız spekülasyonlar” yorumu yaptı. Aysal, Fenerbahçe ile oynadıkları olaylı basketbol final serisiyle ilgili hatırlatmalar da yaparken, ilk kez, “Yolsuzluk ve hile” ifadelerini kullandı. Aysal: “Süper Kupa Finali’nde tam kadro sahada olacağız. Cezam nedeniyle bir tek ben yerimi alamayacağım. Maça çıkmayacağımız iddiası ise gerçek dışı. Tamamen anlamsız spekülasyonlar” dedi.SPOR

Oyunculardan dev isyan Fenerbahçeli futbolculardan, eski teknik direktörleri Ersun Yanal’a tepki geldi. Medyaya yansıyan “Oyuncular Yanal’ı gönderdi” haberlerinin ardından birçok taraftar sosyal medya hesaplarından sarı-lacivertli futbolculara yüklendi. Twitter’da binlerce hakaret ve küfür içerikli mesajlarla karşı karşıya kalan futbolcuların bu duruma çok üzüldükleri belirlendi. Bu konuda henüz açıklama yapmayan Yanal’a sitem eden oyuncular önceki akşam yenen moral yemeğinde ister istemez yine bu ayrılığı konuştu. Birçok futbolcu “Hocayı gönderen futbolcu” imajından rahatsızlık duyduğunu dile getirdi. SPOR

Filenin Sultanları Rusya’ya yenildi Türkiye Bayan Voleybol Milli Takımı, 2014 FIVB (Uluslararası Voleybol Federasyonu) Dünya Grand Prix’i H Grubu mücadelesinde Rusya’ya 3-1 yenildi. Rusya’nın Kaliningrad şehrindeki Yantarny Spor Salonu’nda oynanan karşılaşmanın setleri 26-28, 25-19, 21-25 ve 15-25 sonuçlandı. Maça 3-0’lık bir seriyle başlayan milliler, kısa sürede üstünlüğünü 5-2’ye taşıdı. File üzerinde iyi oyun sergileyen milli takım, ilk teknik molaya 8-7 önde giren taraf oldu. Setin orta bölümünde iki takım da iyi savunma performansı gösterirken Türkiye, ikinci teknik molaya 1614 üstün girdi. Etkili servislerle 18-14’te farkı dörde çıkaran milliler, set sonunda farkın kapanmasına engel olamadı ve Rusya, 28-26 ilk seti önde tamamladı. SPOR

20 ağustos ÇARŞAMBA 2014

sayı: 148

Haftalık siyasi gazete yerel süreli yayın Genel koordinatör editörler

Formayı erken çıkardı diskalifiye oldu İsviçre’nin Zürih kentinde düzenlenen 22. Avrupa Atletizm Şampiyonası’nda, erkekler 3000 metre engelli finalinde altın madalya kazanan Fransız atlet Mahiedine Mekhissi Benabbad, yarış bitmeden formasını çıkardığı için diskalifiye edildi. Letzigrund Stadı’nda yapılan şampiyonanın üçüncü gün akşam seansında, erkek-

ler 3000 metre engelli final yarışında, 8:25.30’luk derecesiyle birinci gelen Fransız Benabbad, yarışın son metrelerinde formasını çıkardığı için Avrupa Atletizm Şampiyonası Komitesi’nin kararıyla diskalifiye edildi. Diskalifiye kararı sonrasında Fransa delegasyonu, komitenin aldığı karara itiraz etti. SPOR

tasarım

özge doğan Can Çoksöyler Ceday Avcı Elif Karan sanem deniz kural onur toper Fatma çakır ışıl demir ebru kaya Osman Erdem İlker erarslan sara kükrçügil oğuzhan özkan su tunalı Sedef akbulut

dağıtım imtiyaz sahibi sorumlu yazı işleri müdürü Yönetim adresi

basıldığı yer

Rıfat çapar fadik temizyürek Tel: 0536 698 9397 ışıl kurt rumeli c. matbaacı osmanbey s. no 67/4 şişli / istanbul aspaş asya paz yay. dağ. tur. rek. aş. evren mah. günay sk no: 4 bağcılar / istanbul 05327552792

yusuf yasin yakşi EZGİ CEREN AĞTAŞ oğuzhan türk Çağatay dirilgen

6 aylık abonelik: 40 tl

1 yıllık abonelik: 80 tl

FİDAN ataselim adına ziraat bankası hesap no: 0866 49384853 5003 ıban: TR920001000866493848535003 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: tr34 0006 4000 0016 2002 4659 88

garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: tr90 0006 2000 03100006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: tr57 0004 6001 6488 8000 1775 42 yapı kredi hesap no: 229/8873511 ıban:tr38 0006 7010


Siz terleyin, telefonunuz şarj olsun Dövme şeklindeki “biyopil” terde bulunan laktatla çalışıyor. Elde edilen enerjiyle, nabız ölçen cihazlar, dijital saatler ve hatta cep telefonlarını bile çalıştırmak

mümkün. Taşınabilir cihazlarda, insan hareketlerinin basıncıyla enerji elde edilirken, vücuda nakledilen biyohücreleri kanla çalıştırmak başarıldı. toplum

İşte AKP’lilerin güç ve makam kavgası

Yolsuz olan kazansın

Cumhurbaşkanı seçimlerinin ardından Tayyip Erdoğan’ın yaptığı balkon konuşması gösteriş meraklısı Bakanların öne geçme kavgasına dönüştü. Özellikle, sağındakini solundakini ite ite öne geçen Efkan Ala’nın balkona balıklama atlayışı sosyal medyada dalga konusu. Her yerde gösteriş yapmaya bayılan AKP’liler, nasıl rezil olunur isimli çalışmalarında resmen ibretlik hareketler sergiliyor… TOPLUM Ceday avcı

Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçları açıklanınca Erdoğan, Ankara’da tam da AKP’ye yakışır bir balkon konuşmaşı yaptı. Gösterişi, kendini büyük göstermeyi çok seven Tayyip Erdoğan, tüm yalaka bakanlarını toplayıp dizmişti balkona. Bir ve iki numaralılar Balkondaki diziliş sırası Tayyip Erdoğan’a en fazla yalakalık yapan bakanlardan en az yalakasına doğruydu. Erdoğan’ın bir ve iki numaralı bakanları Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve İçişleri Bakanı Efkan Ala balkonda yan yanaydı. Partinin ‘abisi’ olarak nitelenen Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç‘ın Erdoğan’a uzak bir noktada Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in yanına konuşlanması ise dikkatlerden kaçmadı. Şekilden şekle girdiler Bakanlar ‘halkı selamlamaya’ o kadar meraklıymış ki birbirlerini ite ite dizildiler. Bakanlar toplanan kalabalığı selamlamak için birbirleriyle yarıştılar demek isterdik ki gerçeği iyi biliyoruz. Kendilerini göstermek için balkon konuşmasında öne çıkmak isteyen bakanlar şekilden şekle girdi. Açılın, ben de görüncem Özellikle İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın diğer bakanları yararak ön tarafa çıkma

18SORU Gülnaz Kaya Eskişehir/Öğrenci

1. En sevdiğiniz erdem? Dürüstlük, Cesaret 2. Başlıca özelliğiniz? Gülümsemek,Yeniliklere açık, pozitif olmak 3. Mutluluk nedir? Kendin ve dünyayla barışık olmak 4. Mutsuzluk nedir? Olumsuz düşünmek 5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? İkiyüzlülük 6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Kibir, Önyargı 7. En sevmediğiniz şey? Donmuş düşüncelere sahip olmak 8. En sevmediğiniz kişiler? Yalakalar 9. En sevdiğiniz iş? Okumak, yazmak, yenilenmek 10. En sevdiğiniz şair? Nazım Hikmet Ran 11. En sevdiğiniz yazar? Yaşar kemal, Abraham lincoln 12. Kahramanınız? HZ.Ali 13. Kadın kahramanınız? HZ.Havva 14. En sevdiğiniz çiçek? Kırmızı gül 15. En sevdiğiniz renk? Siyah Beyaz 16. En sevdiğiniz yemek? Şark köftesi,Habanisk 17. En sevdiğiniz düstur? İddianla değil,ispatınla gel 18. En sevdiğiniz söz? İnsanlar daha çok duyduklarıyla yol aldığı için tanıma ve tanımlama zahmetinde bulunmuyorlar.

Öfkeli kedi

Amerika’da Kaliforniya eyaletinde ‘öfkeden deliye dönen’ bir ‘kedi’ kendi sahiplerinin yatak odasında bir kadını ve kızını rehin aldı. Anne ve kızı, 911’i arayarak kediden kurtulmak için yardım istedi. Bir süre sonra ‘Cuppy’ isimli öfkeli kedi, yatak odasında sıkıştırdığı anne ve kızını kendi isteğiyle terk ederek olay yerinden ayrıldı.

telaşı gözlerden kaçmadı. Efkan Ala’nın jest ve mimikleri de kameralara yansıdı: Bakan Ala, balkon konuşmasında ön tarafa geçmek adına Bakanları bir sağa bir sola ittirerek kameralara görünmeye çalışıyor. Düz de çıkar, yamuk da, hatta balıklama Ahmet Davutoğlu’nun yanına sığışan Ala, fotoğraflara bir nevi balıklama dalmış oldu. Öne geçebilmek için verdiği savaş halkın gözünden kaçmadı. Ala’nın fotoğrafta görünme çabasını gözler önüne seren fotoğraf, sosyal medyada ‘tıklanma’ rekoru kırdı.

İbretlik haller: Öne çıkma telaşı AKP’lilerin Tayyip Erdoğan’dan milletvekiline kadar gösteriş sevdalısı olduklarını çok iyi biliyoruz. Mükemmel olduklarını düşünen AKP’liler kendilerini her alanda öne çıkarmaya çalışıyor. Bunu bir bakıma da başarmış oluyorlar… Mesele Efkan Ala’nın bu balıklama pozu uzunca bir süre hafızalardan silinmeyecek. Üstelik, insanlar nasıl rezil olunacağı konusunda, sağolsunlar, hükümetten ibret alıyor…

KILIÇ’TAN Arınç’a omuz Süleyman Seba’nın cenazesinde Gençlik ve Spor Bakanı Çağatay Kılıç’ın Abdullah Gül’ün yanında durma çabası da bir başka görünme çabasıydı. Bakan Kılıç, Abdullah Gül’ün yanında yer kapıp, Bülent Arınç’a omuz atıp arkada bıraktı. İnsanların üzüntülü olduğu cenaze töreninde dahi AKP’lilerin sahteden ‘düşünceli olması’ pek de inandırıcı değil. Çünkü onlar, Kılıç’ın yaptığı gibi gösteriş için orada…

İmamdan fenomen olur mu? Kayseri Kocasinan’da AKP’li Belediye Başkanı Mustafa Çelik, İmam Hatip Mezunları Derneği üyelerine sosyal medya araçlarını daha etkili kullanmaları gerektiğini belirterek, “Cami imamının arkasındaki cemaati aynı zamanda Facebook, Twitter takipçisi olmalıdır” dedi. Kayseri İmam Hatip Mezunları Derneği üyesi gençlere sosyal medyanın da bir ilim olduğunu anlatan Çelik, “Sadece fenni alanda değil, tüm alanlarda donanımlı olarak kendinizi yetiştirin. Bunun için de Facebook, Twitter gibi sosyal medya ortamının çok iyi, verimli ve dikkatli bir şekilde kullanılması gerekir” dedi. İmamın sosyal medyadan da önemli ve anlamı bilgiler aktardığını söyleyen Çelik, imamın sosyal medyada takipçisinin artması gerektiğine de dikkat çekti. AKP’li Çelik, “İmam’a sahip çıkalım” diyor. Belki de yeni fenomen olmasını istiyor… toplum

Yılın ikinci Süper Ay’ı

Çalınan araç dizide 13 yıl önce çalınan kamyonetlerini Kurtlar Vadisi dizisinde gören aile, ne yapacağını şaşırdı. Fikri Yılmaz, çalınan aracını Kurtlar Vadisi dizisindeki bir sahnede buldu. Çalındıktan 7 gün sonra polisler tarafından bulunduğu iddia edilen araç 13 yıl otoparkta kaldı. Yılmaz’a 47 bin TL’lik bir otopark faturası çıkartıldı.

Halkı Gülyabani korkusu sardı Sakarya, Akyazı ilçesi Yeniköy Mahallesi’nde Gulyabani romanından uyarlanan ve Kemal Sunal ile Şener Şen’in oynadığı ‘Süt kardeşler’ filmini anımsatan olaylarda, 1 aydır halkın anlattığına göre geceleri aniden ortaya çıkan beyazlar içerisindeki bir kişi, evlerin kapılarını zorluyor, pencere camlarına vuruyor. Mahalle sakinlerinden Yücel Bektaş geceleri kapıları zorlayan ve camlara vuranın uzun boylu bir insana benzediğini, gece karanlığında tam olarak ayırt edilemediğini ve nöbet tuttukları zaman kolayca mahalleye geldiği tarlalardan uzaklaşarak kaçtığını söyledi. Halk, kendini Gülyabani hikayesine inandırdığından geceleri sokağa çıkmayı pek tercih etmiyor… Duruma müdahale etmeye çalışan muhtar da jandarmaya şikayette bulundu. toplum

10 bin balık Edirne’de tornacılık yapan 45 yaşındaki Birol Özek, küçük bir akvaryumda bakmaya başladığı balıkları 1 yılda 10 bine kadar çıkardı. Küçük bir oda dışında evinin bahçesine 5 havuz kuran ve 46 tane akvaryumu olan Özek, “Onlara bakabilmek içinde her ay neredeyse bir asgari ücret kadar masraf yapıyorum” dedi.

Tarihi havuzda serinleme keyfi

Türkiye yılın en sıcak günlerini yaşıyor. Antalya’nın Demre ilçesine tatile gelenler soğuk sularda serinliyor. Likyalılar döneminden kalan küçük taş havuz da serinlik adreslerinden biri. 40 dereceyi bulan sıcak ve yüzde 80’lere ulaşan nemden bunalan insanlar, 12-13 derece olan ve şifalı olduğuna inandıkları suyu kullanıyorlar. Likyalılar döneminden kalan, küçük taş havuzda suya girenlerden Murat Sarıtaş, “ Soğuk suya girenler, 1 gün boyunca klima kullanmadan evlerinde rahat bir şekilde yatabiliyor” dedi. toplum


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.