. Devlet Aciz . Hasret’i Mahalle halkı koruyor Güzel günlerin habercisi...
27 Ağustos 2014 Çarşamba Sayı: 149 l
l
1 TL www.yarinhaber.net l
Yıllardır kadın cinayetlerine karşı mücadele veren ve “Bu toplum kadın cinayetlerini durdurur” diyen Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Hasret için nöbette.
Mahalle halkı, merdaneyle korumaya geçen gözlemecisiyle, kapıda nöbet tutan genciyle Hasret için seferber. Hasret’i yaralayan eşine karşı kapıya köpek dahi bağlandı.
Merdanesiyle Hasret’e sahip çıkan mahallenin esnafı Fatma hanım, “Cumhurbaşkanlığı konusunu bıraksınlar, kadınların öldürülmesini gündem yapsınlar” diyor.
Halk, devletin yapması gereken görevi yaparak, eşi tarafından yaralanan Hasret K.’ya gerçek koruma sağlanması ve eşi Yakup Kara’nın tutuklanması için Çekmeköy’de Hasret’in evinin önünde nöbette.
AKP’nin hesabı tutmadı
Toplum Hasret için seferber
Kadın cinayetleri duracak
Kadınlar öldürülüyor, AKP inkâr ediyor. Kadınlar yaralanıyor, Emniyet korunma kararını bile uygulamıyor. Kadınlar yaşamak istiyor, AKP kahkaha atmasına bile tahammül edemiyor. Ancak AKP’nin evdeki hesabı bu sefer tutmadı. Tüm toplumu kucaklayarak yaşam hakları için yürüyen kadın hareketinin çığlığı Türkiye’nin her köşesine ulaştı. Devletin korumaktan aciz olduğu kadınlardan birisi olan, eşi tarafından can güvenliği tehdit edilen Hasret K. için tüm mahalle halkı seferber.
İlk yaşam mücadelesini 41 yerinden yaralandığı için hastanede veren Hasret’in yaşam hakkı için mücadelesi hastaneden çıkınca da devam etti. Sanığın tutuksuz yargılandığı yetmezmiş gibi Hasret’e yaklaşmaması gerekirken Hasret’in evinin önündeki iş yerine elini kolunu sallayarak gitmeye de devam ediyor. Mahalle halkı ise Hasret için seferber. Merdanesiyle gelen gözlemeci esnaf da, köpeğini Hasret’i korumak için evin önüne bağlayan genç de Hasret yaşasın diye nöbette.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, mahalle halkı ile birlikte Hasret için nöbette. Platform’un mücadelesine verdiği destekle tüm Meclise örnek teşkil eden CHP Milletvekili Melda Onur da Hasret’i yalnız bırakmadı. Platform, hergün Hasret’in yanında bulunurken, Hasret’i yaralayan eşinin gerekli cezayı alması için hukuki süreci de takip ediyor. “Bu toplum kadın cinayetlerini durdurur” fikriyle ilerleyen Platform’un bu görüşü ise çevre ahalinin Hasret’e sahip çıkmasıyla doğrulanıyor. GÜNCEL 10
MEB, TEOG’la 40 bin öğrenciyi ‘mecburen’ İmam Hatip’e yerleştirdi:
Zorunda mıyız?
TEOG sınavı ile birlikte İmam Hatip ve Anadolu İmam Hatip liseleri yüzde 73 oranla kayıtlarında artış gösterdi. AKP kendi istediği gibi bir gençlik yaratmak için öğrencilere İmam Hatipleri dayatılıyor. İmam Hatip liseleri, AKP’nin iktida-
ra gelmesiyle birlikte adeta küllerinden doğdu. MEB’in verilerine göre; 2002 yılında Türkiye’de toplam 450 İmam Hatip Lisesi eğitim veriyordu. Öğrenci sayısı ise 71 bindi. AKP ile yürürlüğe giren 4+4+4 eğitim sistemi ile birlikte imam hatiplerin orta kısımlara açılmasıyla okul sayısı rekor kırdı. LİSENİN GÜNDEMİ 14
Öğrencileri sizden kim koruyacak?
Üniversiteler Emniyet Müdürlüğü ile işbirliği yapıp üniversiteye kayıt olan öğrencilere önceden mektup gönderme kampayasına girişti. Gezi direnişinde 8 cana kıyan Emniyet teşkilatı sözde öğrencilere dağıttığı mektupla onlara ‘güvenlik’ vaadediyor. EĞİTİM 13
Her iş kazasından hükümet sorumludur İşçi ölümleri her gün Türkiye’nin karşılaştığı bir gerçek ama basında yer bulamıyor. Bu gerçeğe nasıl yaklaşacağımız, nasıl son vereceğimiz ve toplumun duyarlılığı da kendisi kadar önemli. Bu noktada geçtiğimiz günlerde ölen bir çocuk işçi olan Ali Saltık’ın fotoğrafını hiçbir yerde bulamadığını ilan ederek işçi ölümlerine dikkat çeken Emin Çapa’ya sorularımızı esas mesele 15 yönelttik.
Erdoğan’ın başbakanı: Davutoğlu Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçildiğini unutarak bir partili gibi yeni başbakanı açıkladığı konuşmada yeni genel başkan ‘stratejik rezillik erbabı’ mevcut Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu olarak açıklandı. Davutoğlu’nun başbakanlığı ise Türkiye’nin başbakanlığı ve AKP’nin genel başkanlığından ziyade Erdoğan’ın yeni özel kalem müdürü gibi anons edildi. GÜNCEL 04
Avrupa’nın ahlakı
HAKAN ÖZTÜRK Siyaseti olan birlikten kuvvet doğar
SİBEL UZUN Yeni rejim ve sembolleri
CEM KAPTANOĞLU Hasret ile Şirin, masal değil gerçek
GÜLSÜM KAV
04
Aklın yolu 05
Uyanış 09
Jendin 10
Ana fikir
ICF işçilerinin direnişi dayanışmayla büyüyor Eskişehir Isı Cihazları Fabrikası’nda sendikaya üye oldukları için işten çıkarılan iki işçi ve sebep gösterilmeden ücretli izine gönderilen 8 işçi sendika yöneticileriyle birlikte kapı önü direnişlerine büyük bir destek ve kararlılıkla devam ediyor. Direniş sırasında siyasi partiler ve sendikalardan gelen dayanışma ve destekle daha fazla güçlendiklerini belirten işçiler direnişi büyütmekte kararlılar. EMEK 06
02
YESiL SAYFA 27 Ağustos 2014
Yeşil Eylem
Arhavi’de direniş MNG’yi alt etti Rize İdare Mahkemesi, Artvin’in Arhavi ilçesinde şehir merkezinde yapılan Türkiye’nin ilk şehir içi HES projesi hakkında yürütmeyi durdurma kararı verdi. MNG firmasının ihalesinin aldığı HES projeleri için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından ÇED olumlu raporu verilmişti. Bölge halkının direnişi sonucu hukuki kazanım sağlandı. Arhavi Doğa Koruma Platformu üyesi Hasan Sıtkı Özkazanç yürütmeyi durdurma kararını şöyle değerlendirdi: “Biz başından beri ÇED olumlu raporunun idarenin çizdiği kural ve çizgilere uygun olmadığını savunduk. Nitekim mahkeme de, ÇED olumlu raporunu hukuka aykırı bularak HES inşaatını durdurdu. Bölge halkı olarak şehir merkezine yapılan ve insanların, canlıların yaşam alanını tehdit eden bu HES projesinin tümden iptal edilmesini istiyoruz.” DİRENEREK KAZANDIK Yürütülen mücadele ve yapılan eylemler sonucu, hukuki kazanım sağlayan bölge halkı bir eylem gerçekleştirdi. Arhavi Doğa Koruma Platformu adına konuşan Erdoğan Güler, “Bu mücadeleyi kazanmak hiç kolay olmadı. MNG gibi bir şirkete karşı yapamazsınız diyenler çoktu. Ama biz direne direne kazandık” dedi. YARIN YEŞİL SAYFA
Deniz kirliliğine karşı önlem yok
Denizler giderek kirleniyor. Artan deniz kirliliğinin nedenlerini ise çoğunlukla endüstriyel atıklar oluşturuyor. Özellikle Marmara Denizi’nde kirlilik üst seviyelere ulaşmış durumda. Denize atık boşaltılmasına karşı önlem olarak havadan takip yapan pilotların atık boşaltan gemilerle ilgili yaptıkları bilgilendirmeler de kirliliğin önlenmesi için yetersiz kalıyor. Daha geçtiğimiz günlerde Kadıköy Belediyesi, Kurbağalıdere ıslah çalışmaları sırasında kanalizasyon borularının kesilmesiyle dereye akan atık suyun denize yayıldığını, koli basili oranının, olması gereken seviyenin oldukça üzerinde bulunduğunu açıklayarak, denize girilmemesi uyarısı yaptı. Öte yandan, Muğla’nın Fethiye ilçesinde bulunan Ölüdeniz’deki kirliliğe ilişkin uzmanlarca hazırlanan raporda mavi tur tekneleri ve ağır tonajlı yük gemilerinin atıklarına dikkat çekildi ve denetimin önemi vurgulandı. DENİZ KİRLİLİĞİNE KARŞI YÜZDÜ Deniz kirliliğine karşı tepkiler de bir taraftan sürüyor. Geçtiğimiz hafta, ünlü yüzücü Lewis Pugh, deniz kirliliğine dikkat çekmek için İstanbul Boğazı’nı yüzerek geçti. Lewis Pugh şunları söyledi: “Denizler hızla kirleniyor ve bizim görevimiz tabi ki bunları korumak. Asıl dikkat çekmek istediğimiz bütün ulusların ve ülkelerin bilinçli hale gelmesi. En azından okyanusların yüzde 10’unu doğal park haline getirmeleri gerek. Bütün dünyadaki denizlerin ve okyanusların sadece yüzde 3’ten daha azı korunabiliyor ve bu hiçbir şey.” YARIN YEŞİL SAYFA
Haftanın duyuruları 30 Ağustos: “Faytonlar Atları Katlediyor” eylemi 17:00 Büyükada İskelesi
5-6-7 Eylül: Kuzey Ormanları Savunması Kampı Belgrad Ormanı Kurtkemeri 7 Eylül: Tohum Takas Şenliği Zeytinburnu Tıbbi Bitkiler Bahçesi
Halk doğa katliamına karşı direnerek kazanıyor
İstanbul’un taşı toprağı satılık değil yeşil sayfa sanem deniz kural
Doğanın katliamı anlamına gelen rant amaçlı pek çok proje gerek AKP hükümeti, gerek ilgili bakanlıklar veya belediyeler eliyle yürütülmeye çalışılıyor. Ancak doğanın talanına karşı direniş de sürüyor. Gezi Parkı’nın AVM yapılmasını engelleyen halk, İstanbul’da yapılmak istenen pek çok çevre katliamına karşı da direniyor. VALİDEBAĞ KORUSU HALKINDIR Üsküdar’da bulunan Validebağ korusu imara açılmak isteniyor. Koruya otopark yapılması için başlatılan çalışmalara tepki gösteren semt halkı geçtiğimiz günlerde bir forum düzenledi. Foruma CHP İstanbul Milletvekilleri Melda Onur ve Mahmut Tanal da katıldı. Koru içerisinde yer alan Validebağ Öğretmen Huzurevi sakinleri de forumu balkonlarından izledi. Validebağ Gönüllüleri Derneği Başkanı Arif Belgin, yapılaşma sürecinin kapalı kapılar ardında yürütüldüğünü söyledi ve önce halkın fikrinin alınması gerektiğini vurguladı. “Burada betonlaşma istemiyoruz” diyen semt halkı, forumun ardından öğretmenevi binasının yanında bulunan otopark inşaatına giderek, şantiye alanını çevreleyen bariyerleri yıktı.
İstanbul’da doğayı katledenlere karşı direniş sürüyor. Validebağ korusu, Fatih ormanı, Galataport derken, doğanın her bir parçası için halk direnişte. Bu hafta, İstanbul çevre dosyamızla karşınızdayız. GALATAPORT TOPLANTISINI YAPTIRMADILAR Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü tarafından Karaköy’de yapılması planlanan Galataport projesinin ÇED toplantısı İstanbul Kent Savunması tarafından protesto edildi. Eylem yapan İstanbul Kent Savunması adına Zerrin Bayraktar şöyle konuştu: “Sermayenin parça parça elimizden almaya çalıştığı tüm İstanbul için bütünlüklü bir mücadelenin gereğine inanıyoruz. Galataport projesinin Haliçport projesinden, Okmeydanı Kentsel Dönüşüm projesinden, adım adım otelleştirilen İstiklal Caddesi’nden ve Tarlabaşı’ndaki kentsel
sürgünden bağımsız olmadığını çok iyi biliyoruz. Galata porta geçit yok!” Eylemin ardından Kent Savunması salona girerek toplantının yapılmasını engelledi. “Beyoğlu Halkı Bu Planda Yok” pankartı açan grubun tepkisi üzerine toplantının sona erdiği açıklanmak zorunda kaldı. FATİH ORMANI, ORMAN KALACAK Fatih ve Belgrad ormanlarının imara açılmak istenmesine karşı tepkiler sürüyor. Kuzey Ormanları Savunması, Fatih ormanının imara açılmasına karşı eylem yaptı. “Ormana villa yapılamaz”, “Ormana stadyum yapılamaz”, “Orman-
lar halkındır satılamaz” denilerek Bilgili Holding binasına kadar yürüyen topluluğa çevre apartmanlardan vatandaşlar alkışlarıyla destek verdi. Holding binası önünde Kuzey Ormanları Savunması adına yapılan açıklamada şöyle dendi: “Önümüzdeki en güncel tehditlerden biri de kentin yaşam alanlarına yakın Fatih ve Belgrad gibi orman alanlarının parçalara bölünerek, çeşitli gayrimenkul projelerinin arka bahçeleri olarak tasarruf edilip halkın kullanımından çekilmeye, küçülmeye ve birer park alanından ibaret bırakılmaya çalışılmasıdır. 15 bin kişilik çok amaçlı salon, 108 adet bungalov, katlı otopark ve sosyal tesis yapılması planlanan projeden vazgeçilmelidir.” DİRENENLER KAZANIYOR Yaşanan gelişmeler gösteriyor ki, İstanbul’u parsel parsel satmak isteyenlere karşı direnişler de sürüyor. Tıpkı, yapımı için yüzlerce ağacın kesildiği, onlarca derenin kurutulduğu 3. havalimanının çevre katliamına davetiye çıkaran baş kişi Tayyip Erdoğan’ın adını alması gibi; çevreyi kimlerin katlettiği net biçimde ortada. Ancak İstanbul’da ve Türkiye’nin dört bir yanında çevre için mücadele edenler adım adım kazanmaya devam edecek gibi görünüyor.
İklim değiştikçe ormanlar yanıyor Dünya genelinde yaşanan iklim değişikliğinin en önemli sonuçlarından olan orman yangınları sürüyor. İklimsel değişikliklerin hayatımıza ve çevreye doğrudan etkileri orman yangınlarıyla karşımıza çıkıyor. Üstelik ormanlık alanların imara açılması da rant beklentisinde olanların iştahını kabartıyor. Bunların hepsi orman yangınlarına kapı aralıyor. Son olarak, Muğla’nın Milas ilçesine bağlı Akçakaya Mahallesi yakınlarında başlayıp şiddetli rüzgarın etkisiyle hızla büyüyen yangın, tam 18.5 saat sonra kontrol altına alınabildi. Daha önce iklim değişikliğinin orman yangınları ve daha pek çok sonuç doğurabileceği çevre mücadelesi yürütenlerce belirtilmesine karşın, önlem alınmadığı bir kez daha görüldü.
600 HEKTAR YANDI Önceki gün çıkan yangında, alevlerin Gökova sahil şeridinde bulunan ve yaklaşık 3 bin kişinin oturduğu Gözdekent, Denizyıldızı, Bakra, Sertaş, Havacılar, Doğuş, Ünlüsoy, Rüyakent, Sılay tatil sitelerine oldukça yaklaşması üzerine evler jandarma tarafından tahliye edildi. Köylünün zeytinlikleri ve kovanlarına da zarar veren yangınla ilgili zarar tespitinin yapılacağı, tarım arazileri de dahil yanan ormanlık alanın ne kadar olduğunun inceleme sonucu açıklanacağı belirtildi. Muğla Valisi Mustafa Hakan Güvençer, yangında, içinde tarım arazi ve zeytinlik alanların da bulunduğu 600 hektarlık bölgenin zarar gördüğünü söyledi. YARIN YEŞİL SAYFA
GUNCEL
03
27 Ağustos 2014
Yeni Dışişleri Bakanı, Ahmet Davutoğlu’nu hiç aratmayacak
Savaş kabinesi kuruluyor
Güvenoyu takvimi belirleniyor
Abdulkadir Selvi’ye göre yeni kabinede Dışişleri Bakanlığı için favori isim MİT Müsteşarı Hakan Fidan. Ortadoğu’da savaş çığırtkanlığı yapan Davutoğlu Başbakan olursa, görevini bırakacağı kişinin de kendisinden kalır yanı olmaması gerek tabi. El ele vererek Suriye’deki çatışma ortamını destekledikleri ve ucuz bahanelerle savaş çıkartmaya çalıştıkları da zaten ses kayıtlarında belgelenmişti. güncel fatma çakır
Türkiye’den olası bir saldırıyı meşru göstermek için ülke sınırlarına kendi tabiriyle “8 füze” attırmayı, yayımlanan ve gerçekliği taraflarca reddedilmeyen ses kayıtlarıyla ortaya çıkan Fidan, Dışişleri Bakanlığı için favori gösteriliyor. Davutoğlu, Ortadoğu’daki savaş planını birlikte hazırladığı Hakan Fidan’dan daha iyisini bulacak değildi elbette. Ufukta görünen isim Hakan Fidan Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra, Başbakanlık için, mevcut kabinede Dışişleri Bakanı görevindeki Ahmet Davutoğlu, Başbakanlık makamı için gösteriliyor. Abdulkadir Selvi’ye göre ise Ahmet Davutoğlu’ndan sonra Dışişleri Bakanlığı’na getirilecek kişinin MİT Müsteşarı Hakan Fidan olması konuşuldu. 4 adam göndertir 8 füze attırtır AKP’nin manipülasyon silahına dönüştürdüğü dış politika, siyasi iktidarları ve Ahmet Davutoğlu döneminde, savcıların denetleyemediği TIR’lar dolusu silahla eli kanlı çetelere yardımı ve seçimleri etkilemek amacıyla kendi tabirleriyle “4 adam göndertip 8 füze attırtmayı” ve Türkiye’yi savaşa sürüklemeyi makul gören bir hal almıştı. Ses kaydı sosyal medyaya düşmüştü Geçtiğimiz aylarda MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Dışişleri Bakanı Ah-
AKP’nin hazırladığı iki ayrı taslağa göre, 62. Hükümet’in programının 30 Ağustos ya da 4 Eylül’de okunması, programın görüşülmesinin ise 2 Eylül ya da 7 Eylül’de yapılması öngörülüyor. Anayasa ve TBMM İçtüzüğü’ne göre, Bakanlar Kurulu listesi TBMM’ye sunulacak. Anayasa gereği hükümet programı, Bakanlar Kurulu’nun kuruluşundan en geç bir hafta içinde Başbakan veya bir bakan tarafından TBMM’de okunacak. Programın okunmasından iki tam gün geçtikten sonra görüşmeler başlayacak. Görüşmeler bittikten bir tam gün sonra oylama yapılacak. GÜNCEL
CHP yüzünü sola dönmeli met Davutoğlu, Dışişeri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu ve Orgeneral Yaşar Güler tarafından gizlilikle yapılan toplantının ses kayıtları sosyal medyada paylaşılmıştı. Şavaş çıkartmak istedikten sonra bahane çok Sosyal medyada paylaşılan kayıtlarda Fidan, kendi ağzından Türkiye üzerinden, Suriye’ye yapılabilecek saldırıları meşru göstermek için Türkiye sınırını bilgisi dahilinde bombalatabileceğini, Hatay’da bulunan Süleyman Şah Türbesi’ni
yıktırabileceğini ve bu şekilde bir savaş başlatabileceğini söylüyordu. Yeni dönemde AKP savaş kabinesini kuruyor Silah dolu TIR’larla Ortadoğu’yu kana bulayan IŞİD çetelerini besleyen, Suriye ile savaşmak için her türlü yolu mübah gören AKP yeni dönemde ‘savaş odaklı politikasını’n temellerini sağlam atıyor. ‘Savaş’ Bakanı Ahmet Davutoğlu Başbakanlığa, onun ‘sağ kolu’ Hakan Fidan da Davutoğlu’nun bıraktığı koltuğa terfi ediyor. Bu demek oluyor ki AKP yeni dönemde de Orta-
doğu’daki savaş planlarının temelini daha güçlü atmaya çalışıyor. Son kez toplanan Bakanlar Kurulu Ortadoğu’yu değerlendirdi 61. Hükümetin Bakanlar Kurulu, özel gündemle son kez toplandı. 12. Cumhurbaşkanı seçilen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın son kez başkanlık edeceği toplantı, Başbakanlık Merkezi Bina’da gerçekleşti. Son kez toplanan Bakanlar kurulu yeni savaş kabinesi ile birlikte dış gündem maddeleri kapsamında Ortadoğu’daki gelişmeleri değerlendirdi.
Abdullah Gül’den veda hutbesi Görev süresi 28 Ağustos’ta dolacak olan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, halka hitaben veda mesajı yayınladı. 7 yıl boyunca yaptıklarını başlıklar halinde anlatan Gül, görev süresi boyunca ayrıştırmadan tüm toplumu kucakladığını ve demokrasiyi sonuna kadar savunduğunu iddia etti. Cumhurbaşkanı Gül, halka hitaben yayımladığı veda mesajında şu ifadelere yer verdi: “Milli iradenin temsilcisi, yüce Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçildiğim Cumhurbaşkanlığı görevimde, öncelikle, Çankaya’nın kapılarını sizlere, halkımıza, açtım. Devleti ve milleti kucaklaştırdım, kaynaştırdım. Anayasayı uygulama ve devlet
kurumları arasında uyumu sağlama görevimi, en iyi şekilde yerine getirmeye çalıştım. Kuvvetler ayrılığı ilkesinin, dengefren sisteminin demokrasimiz için önemini sık sık vurguladım. Basının ve sosyal medyanın özgürlüğünü titizlikle gözettim; bunun ancak istisnai ve meşru hallerde sınırlanabileceği uyarısında bulundum. Siyasette ve medyada kimi zaman ölçüsüz biçimde sert ve kırıcı üslup kullanıldığında uyarılarda bulunmak zorunda kaldım.” GÜNCEL
Davutoğlu’na ‘Başbakan’ koruması
Devir teslim Arınç’ın içinde ukte kalmış Hükümet sözcüsü Arınç, “Sayın Abdullah Gül cumhurbaşkanı seçildiği zaman sayın Sezer devir teslime kapıları kapatmıştı. Bu içimizde bir uktedir” dedi.” 28 Ağustos’ta Cumhurbaşkanlığı görevini Abdullah Gül’den devralacak olan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, son kez Bakanlar Kurulu toplantısına başkanlık etti. Davutoğlu’nun kuracağı hükümet sonrasında yeni kabineye giremeyecek bakanlar da son kez top-
lantıya katıldı. Hükümet sözcüsü Bülent Arınç’ın toplantı sonrası açıklama için gazetecilerin karşısına geçti. Arınç, “Sayın Ahmet Davutoğlu’nun yapılan istişareler sonucu AK Parti Genel Başkanı ve başbakan olarak belirlenmesini mutlulukla karşıladık. Sayın Davutoğlu genel kurulda oy birliği ile seçilecektir. Sayın Abdullah Gül cumhurbaşkanı seçildiği zaman sayın Sezer devir teslime kapıları kapatmıştı. Bu içimizde bir uktedir.” dedi. GÜNCEL
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ardından bu görevi üstlenmesi beklenen Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, ‘başbakan’ gibi korunuyor. Görevi henüz resmileşmeyen Ahmet Davutoğlu şimdiden Başbakanlığın nimetlerinden faydalanmaya başladı. AKP Genel Başkanı ve Başbakan adaylığı ilan edilen Davutoğlu başbakan gibi korunmaya başlandı. Davutoğlu, cuma namazı için AKP Genel Merkezi’nden ayrılırken kendisine Başbakan’ın yakın koruma ekibinin kullandığı jipler eşlik etti. Edinilen bilgilere göre Davutoğlu’nun
konvoyuna sinyal kesici jammer aracı da katıldı. Halef-Selef aynı camide Bugün Başbakan Tayyip Erdoğan ile birlikte Cuma namazı için Hacıbayram Camii’ne giderken de Davutoğlu’nun koruma kalkanının genişlediği dikkat çekti. Davutoğlu’nun etrafında sivil kıyafetleri, çelik yelekleri, otomatik silahları, tabancaları ve bellerindeki kemerlerinde bıçaktan gaz bombasına kadar farklı mühimmatlar bulunduran korumalar yer aldı. GÜNCEL
Kendilerini ‘CHP Sol Kanat’ olarak tanımlayan partililer yaptıkları açıklamada “CHP, sosyal demokrat bir parti olduğunu yeniden hatırlamalı, yüzünü sola dönerek, kendi toplumsal tabanıyla buluşmalıdır” dedi. CHP İstanbul İl Başkanlığı’nda, 5-6 Eylül’de gerçekleştirilecek 18. Olağanüstü Genel Kurul’a ilişkin basın toplantısı düzenlendi. CHP Parti Meclisi Üyesi Ercan Karakaş, kurultayın, seçimin ardından yapılacak değerlendirmeler ve Haziran 2015’teki milletvekilliği seçimlerine giderken, partinin güçlenmesi bakımından önem taşıdığını dile getirdi. GÜNCEL
Yemin törenine 53 ülke katılacak
Türkiye ‘nin 12. Cumhurbaşkanı seçilen Recep Tayyip Erdoğan ‘ın yemin etme ve devir teslim törenine yabancı devletlerden 5’i devlet başkanı, 14’u cumhurbaşkanı, 8’i de başbakan seviyesinde olmak üzere çok sayıda davetli katılacak. Devir-teslim programına göre, Erdoğan’ın devir teslim törenine katılacak yabancı heyetler belli olmaya başladı. Katılım uluslararası kuruluşlardan da olacak. Bu arada ABD’den devir teslim törenine katılacak temsilcinin daha sonra bildirileceği, Çin Halk Cumhuriyeti’nin de özel temsilcisiyle törene katılacağı öğrenildi. GÜNCEL
Kurulu toplanmadan korku sardı
61. Hükümetin son Bakanlar Kurulu toplantısında, AKP Hükümetini yine en çok korkutan şey olası eylemler oldu. Başbakanlık Merkez Bina girişinde zincirleme eylemine karşı demir makas, yangın tüpü ve şemsiye hazır bulunduruldu. 61. Hükümetin son Bakanlar Kurulu henüz toplanmadan her zamanki olağanüstü ‘güvenlik önlemleri’ne ek olarak eylem ihtimaline karşı da önlemler alındı. Başbakanlık Merkez Bina girişinde zincirleme eylemine karşı demir makası, yakma eylemine karşı yangın söndürme tüpü ve perdelemek için şemsiye hazır tutuldu. GÜNCEL
04
GUNCEL Erdoğan kendi Başbakanı’nı açıkladı: Davutoğlu 27 Ağustos 2014
Hakan Öztürk AKLIN YOLU
Avrupa’nın Ahlakı
Çok garip bir olay yaşandı. Karısını öldüren adam kendini kilitlediği evin penceresinden “Her şey Fatma Şahin yüzünden oldu. Onun kadınlar için çıkardığı kanunlar yüzünden oldu” diye bağırdı. Fatma Şahin ne hissetmiştir acaba? Ne düşünmüştür? Ne sonuca varmıştır? “Bak görüyor musunuz kendi tabanımı kaybediyorum” mu demiştir? Kendi tabanını kaybettiği için yanlış yaptığını mı hesap etmiştir. Yanlıştan dönmeyi düşünmüş müdür? Yoksa “hem kadını öldürmüş hem de utanmadan bana laf ediyor” diyebilmiş midir? Diyebilecek midir? Kimi tercih edecektir? Renkli başörtüler takan ve anlaşamadıkları kocalarından boşanmak isteyen kadınları mı ya da eli kanlı erkekleri mi? Söyle cevabını Fatma Şahin. O erkek senin şahsında hepimizi tehdit ediyor. Hepimizin inandığı iyi ve güzel şeyler aşkına sahip çıkman gerekenler kim? Kimler senin sahip çıkman gereken “taban”. Senin, benim, bizim insanlarımızı kimler temsil ediyor? Kimler temsil etmeli? Ölen kadın ölümü hak etmiş miydi? Erkeğin karşısında çok mu konuştu, hak mı talep etti? Neydi affedilmez suçu? Ölen kadın senin çıkardığın kanunları mı hak etmiyordu yoksa. Bizim ülkenin kadınlarına bizim ülkenin yasalarında yazdığı kadarcık hak bile fazla mıydı? Kadınlara o yasalarla bile fazla mı yüz verildi? Bu ülkenin kadınlarına AKP zihniyetinin uygun bulabileceği haklar derecesi bile fazla mıydı? Bu haklar daha ne kadar kısılmalıydı ki katil erkeklerin yüreği soğusun? * Herkes durumu iyice görmeli. Karısını öldüren o adam işlediği cinayetlerin gerçek nedeni olarak Fatma Şahin’i yani muhtemelen kendisinin de içinde yer aldığı muhafazakar dünyanın hükümetini görüyor. Biz muhalifler de kadın cinayetlerinin artışı konusunda AKP’yi hatalı buluyoruz. Adam AKP hükümetini kadınları fazla özgür bıraktığı için suçluyor. Biz AKP hükümetini kadınları özgürleştirmediği için. AKP şimdi bu iki faktörün gerilimi üzerinde taşıyor. Muhafazakarlar genç kadınların baş örtülü olarak üniversiteye gitmesini istiyor ve bunu sağlıyor ama genç kadınların başörtülü olarak üniversiteye gitmeleri sadece başörtülü olmaları demek değildir. Üniversiteye gitmek de demektir. Hayat başörtüsü takabilmekten ibaret değildir. Hayat şişede durduğu gibi durmaz. Üniversiteye gitmek şişede durduğu gibi durmaz. Üniversiteye gitmiş kadınlar üniversite mezuniyetinde omuzlara da alınabilir şaşırmayacaksınız. Üniversiteye gitmek insanı üniversal yapar aynı zamanda. Üniversitenin sadece başörtüsü takmasını alamazsınız. Avrupa’nın sadece tekniğini alamazsınız. Avrupa’nın sadece üniversitesini alamazsınız. Avrupa bir pakettir. Avrupa’nın ahlakını da almak zorunda kalırsınız. Avrupa’nın tekniğini almış kadınlar elbette ki tekniğini almış olmakla yetinmezler. Size dünyanın kaç bucak olduğunu gösterirler. Kadınlar Avrupa’dan sadece duble yol, hızlı tren, hava alanı ve köprü almaz. Kadınların öldürülmediği bir dünyanın ahlakını da alır. Gerçek bir kadın kurtuluş mücadelesi veren kadınların öncülüğünde, o ahlakı kendi ülkesinde kuracaktır. O ahlak kadınların kahkaha atmamasıyla ilgili değil ölmemesiyle ilgili bir ahlaktır. hakanozturk17@gmail.com
Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçildiğini unutarak bir partili gibi yeni başbakanı açıkladığı konuşmada yeni genel başkan ‘stratejik rezillik erbabı’ Ahmet Davutoğlu olarak açıklandı. Davutoğlu’nun başbakanlığı ise Türkiye’nin başbakanlığı ve AKP’nin genel başkanlığından ziyade Erdoğan’ın yeni özel kalem müdürü gibi anons edildi.
Davutoğlu’nun ‘derin’ dış politikası
izmir oğuzhan özkan
10 Ağustos’ta cumhurbaşkanı seçilen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AKP’nin genel başkanlığını ve başbakanlık koltuğunu devralacak ismi bugün açıkladı. Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından yerini kimin alacağı merakla bekleniyordu. Bu konuda kulislerde konuşulan en kuvvetli ihtimal Ahmet Davutoğlu olarak anılıyordu ve öyle de oldu. Erdoğan’ın padişahlık pozları sürüyor Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından takındığı padişah tavırları burada da devam etti. Hatırlanacağı üzere AKP’liler Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından Cumhurbaşkanlığı makamını adeta yeniden tanımlayarak tüm yetkilerin birleştiği makamın Cumhurbaşkanlığı makamı olmuş gibi açıklamalar yapıyorlardı. Bu süreçte meclisin alelacele tatil edilmesi, YSK’nın Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı kararını bir tür-
lü Resmi Gazete’de yayımlamaması, parlamenter sistemin hiçe sayılması Başkanlık sisteminin şimdiden oluşturulmaya başlandığının sinyalini vermeye başlamıştı. AKP’nin yeni genel başkanının açıklanacağı toplantıda da Erdoğan’a gösterilen padişahlık muamelesi sürdürüldü. Ahmet Davutoğlu, Erdoğan’ın veziri gibi toplantıya Erdoğan’ın arkasında girdi. Bu giriş kamuoyunda Davutoğlu’nun başbakan olacağı ihtimalinin kesinleşmesi olarak yorumlandı. Cumhurbaşkanı mı? Başbakan mı? AKP’nin Genel Başkanı mı? Kürsüye çıkarak konuşmaya başlayan Erdoğan ise devletin Cumhurbaşkanı değil AKP’nin başkanı gibi konuşmayı sürdürdü. cumhurbaşkanı seçilmesiyle tüm partilere eşit mesafede yaklaşması ve devleti temsil etmesi beklenen Erdoğan, hiç de öyle davranmadı ve AKP üzerindeki hakimiyetinin süreceğini gösterdi. Erdoğan, yeni Başbakan Ahmet Davutoğlu’nu şu sözlerle açıkladı:
Bekir Bozdağ
“27 Ağustos’ta AK Parti’nin olağanüstü genel kuruluna, genel başkan adayı olarak girecek arkadaşımız Dışişleri Bakanımız, Konya milletvekilimiz Ahmet Davutoğlu kardeşimdir” Yolsuzlukların örtülmesinde Erdoğan’ın eli kolu: Davutoğlu Erdoğan, Davutoğlu’nun isminin belirlenmesinde ‘paralel yapıyla mücadelede kararlı ve azimli’ olmasının etkili olduğunu söyledi. Erdoğan’ın bu açıklaması da Davutoğlu aracılığıyla yolsuzluklarının gizlenmesinde yeni dönem de tam gaz çabalayacaklarının ipuçlarını vermiş oldu. AKP’lilerin ‘kardeşlik hukuku’ nerede kaldı? Davutoğlu isminin açıklanmasından sonra bakanların oturduğu sıralardaki mutsuz bakışlar oldukça dikkat çekti. “Kardeşlik hukuku”nu ağızlarından düşürmeyen AKP’lilerin söz konusu makam ve mevki olduğunda birbirlerine karşı nasıl düşman olabilecekleri bakanların, Davutoğlu’na olan bakışlarından anlaşılmış oldu.
Efkan Ala
Taner Yıldız
2013 yılında gerçekleşen Reyhanlı saldırısında öldürülen 52 vatandaşımızı unutarak, açıklamasını gülümseyerek gerçekleştirdi. IŞİD’in, Ortadoğu’da masumları katletmesini, Türkiye Konsolosluk çalışanlarını kaçırmasını görmezden gelerek, “Ortadoğu’da kaos ortamı varmış gibi gösteriyorlar” diyebildi. Ses kayıtlarında, MİT müsteşarı Hakan Fidan’la birlikte savaş planları yaptığı ortaya çıktı, ‘milli güvenlik’ diyerek konunun üstü kapandı. Dışişleri Bakanı iken Irak’taki Türkiye Konsolosluğu çalışanları IŞİD tarafından kaçırıldı, Türkiyeli vatandaşlar hala tutsak; üstüne yayın yasağı getirildi. Ortadoğu’da katliam yapmaya devam eden IŞİD’in bir terör örgütü olmadığını, bir öfke ve tepkili insanlar grubu olduğunu savunmuştu. Davutoğlu, “Şu anda büyük bir kriz kapımızda ve biz komşular olarak bundan etkileniyoruz” şeklinde Ortadoğu’daki ‘derin’ politikasını açıkladı. İsrail’in, Gazze’ye saldırmasını sadece kınamakla yetindi, ticari hiçbir faaliyet askıya almak için adım atmadı. Ukrayna için ‘gerekli adımlar’ atılacak dedikten sonra hiçbir icraatta bulunmadı. Almanya tarafından dinlenildiği söylendi; açıklama beklemekle yetindi.
Mehmet Ali Şahin
Yalçın Akdoğan
Davutoğlu’nun adaylığını değil AKP’yi kutladılar
AKP’liler, Davutoğlu’nun adaylığından sonra Davutoğlu’ndan çok AKP’nin ‘başarısını’ övdüler, Davutoğlu’na sadece başarı dilemekle yetindiler.
AKP’li yönetici ve bürokratlar Danıştay’ın, Zeytinburnu’ndaki gökdelenlerin “Tarihi silueti bozan kısmının yıkılması” kararına yapılan itirazı reddederek yıkım kararını onaması, 16/9’da dairesi olanlar yıkım tehlikesiyle yüz yüze kaldı. Yıkım tehlikesinde olan daire sahipleri arasında birçok AKP’li yönetici ve bürokratlar da var. Aralarında İstanbul Milletvekili ve eski Bağcılar Belediye Başkanı Feyzullah Kıyıklık, İstanbul Büyükşehir Belediyesi eski Genel Sekreteri Adem Baştürk, İstanbul Büyükşehir Belediyesi eski Genel Sekreter Yardımcısı Köksal Tandıroğlu bulunan AKP’li siyasilerin daireleri çoğunlukla yakınlarının üstüne kayıtlı olması dışında hepsinin ortak bir yanı var. Milyon dolarlar değerindeki bu daireleri hiçbir banka kredisine gerek duymadan nakit almaları. Milyon dolarlar olan daireleri nakit alan AKP’li yönetici ve bürokratlara bu hafta OĞLUM BAK GİT diyoruz.
Bekir Bozdağ AKP’nin Türkiye’yi geldiği noktadan daha da ileriye götürecek güçte olduğunu vurgulayarak, “Ben yeni genel başkanımıza, başbakanımıza tekrar başarılar diliyorum. Allah yardımcısı olsun diyorum.” Efkan Ala “Bundan sonraki süreçleri de en şık, doğru biçimde yöneteceğimizden hiç kimsenin bir endişesi olmamalıdır.” Taner Yıldız “AK Parti kesintisiz bir şekilde, aynı şekilde bütün işlemlerine Türkiye’nin büyümesine olan
katkısını koymaya devam edecek. AK Parti şu ana kadar doğru yaptığı için güçlendi.” Mehmet Ali Şahin AKP’nin hedefinin ülkeye hizmet etmek olduğunu belirterek, “Yeni dönemde de Sayın Davutoğlu’yla ülkemize hizmeti aynı hızla ve belki de tempomuzu daha da artırarak devam ettireceğiz.” Yalçın Akdoğan AKP’nin büyük bir siyasi hareket ve liderinin de Erdoğan olduğunu belirterek, “Yeni dönem ortak akılla takım ruhuyla ekip çalışmasıyla yola devam edeceğimiz bir süreç olacaktır.”
Başbakanlık değil hizmet önemliymiş Erdoğan, AKP Genel Başkan ve Başbakan adayı olarak Ahmet Davutoğlu’nu gösterdi. Erdoğan, konuşmasını yaparken salonda bir kişi yoktu; Davutoğlu karşısında aday olarak konuşulan Binali Yıldırım. Yıldırım, yaptığı basın açıklamasıyla ‘kırgın’ olmadığını, AKP’nin kazanacağını söyledi. Yıldırım, “Eğer ucunda hizmet yoksa, milletin hayatını kolaylaştırmak yoksa, hızlı trenler yapma-
mışsanız, havayolunu halkın yolu haline getirmemişseniz, bakan olmuşsunuz neye yarar, başbakan olmuşsunuz neye yarar” diyerek diğer açıklamalarda olduğu gibi AKP’yi ve Davutoğlu’nu övmeyerek kafaların karışmasına sebep oldu. Yıldırım, geleceğin ne göstereceğini bilemediğini söyleyerek mevcut durumu hakkında konuşmadı. GÜNCEL
GUNCEL
05
27 Ağustos 2014
Sibel Uzun UYANIŞ
Siyaseti olan birlikten kuvvet doğar
Gezi Direnişi hala muhalefeti bazı atılımlara zorluyor görünüyor. Zaten Gezi Direnişi’nin geniş bir birlik zemini sunması ve başarılı olması solun birlik içinde olmasını daha fazla zorunlu kılmıyor mu? Ayrıca soldan bir atılım beklerken ayaklanan halkımız Gezi’den sonra daha fazla bir atılım beklemez mi? Ama solun örgütlü gücünün bir parçası olarak halkın sizden bir beklentisi olmadığını düşünüyorsanız durumunuz vahim. Bu durumun devrimci bir telaşı var mı? Sol üstüne alınıyor mu? Çok tartışmalı. Gezi Allah’tan günlerce sürmüştü de herkes parka çakılıp kalmıştı. Mitingleri, devletle görüşmeleri ve forumlara dönen süreci ile herkes zorunlu olarak birlikte hareketin tüm imkanlarını zorlamıştı. İş forumlara gelince herkes gemisinin kaptanı oluvermişti. Zaten sol, Gezi’ye kadar pek çok konuda birlik pratiğini örebilmeliydi. Ama bunu sadece ve sadece işçi ölümleri konusunda bile başarabilmişliği yoktur. Bu kadar yakıcı, bu kadar temel, işçilerin yakıcı meselesine yüzünü dönememiştir. Sol kimliğe sımsıkı sarılıp kepenkleri kapatmayı planlıyorsanız bari bu sınıfsal durum ile ilgili bakış açınızı anlatın. Belki başlangıç için çözüm olabilir. Değerlendirmeler sürecek ise sol genele kaçan karakterden çıkıp bugüne kadar sol olarak yer almadığı siyaset gündemlerinin listesini yapmalıdır. O zaman tablo ürkütücü olabilir, sarsan bir yabancılaştırma yaratabilir. Yine yeni bir Gezi diyor isek -ki niye demeyelimhazırlıklı olmanın temel bir sorumluluğu da var. Sol daha kaç kere Gezi gibi bir direnişe hazırlıksız girme hakkına sahiptir ki? Solun Gezi’deki zayıf etkisi bile orada ne kadar enternasyonalist bir hava yayabildi? Siz artık hazırlıklı bir solu düşünün. Bir de Erdoğan baskısı altındaki devletin yeni bir ayaklanmada insan avına çıktığını, daha fazla ölümlere yol açtığını bir düşünün. Sol derhal aklını başına toplamalı! *** Gezi’de hazırlıksız olan sol, forumları var etmenin pek çok imkanı varken kenara çekilmeyi tercih edebildi. Forumlar vakası gerçekleşirken solu şahit yazmasınlar da ne olursa olsundu. Semtinden bile geçmedi. Çok orjinal bir görüşe göre de forumlar siyaset yapma yeri değildi. Piknik yapma yeri olabilirdi. Gezi’de siyaset mümkün ama iş kendi cephesine dönünce siyasetsizlik öneriliyor. Bu tartışma bırakınız solu hiç bir kategori için affedilecek bir tartışma değil, korkunç bir eğilim. Bakınız neye benziyor. Barolar Birliği Başkanı’nın konuşmasını yasaklamak isteyen Erdoğan’ın gerekçelerinden birisi de onun olduğu oturumda sadece avukatlar ve hukuk konusunda konuşma yapmamış olmasıymış. AKP’ye göre Feyzioğlu’nun siyasi bir konuşma yapmış olması onun yasaklanması gerekli kılıyor. Neymiş efendim, Van depremi konuşulup Danıştay toplantısında siyaset yapılmış. Korkarım sol siyasetsiz kaldıkça gerçekten bu türden gerici eğilimler üzerine yapışıp kalacak. Sol önüne birlik hamlesi koyduğunda kendi başına iken çok normal gördüğü siyasetsizliği sürdürebileceğini düşünmemelidir. Bunu yapmadığı sürece birlik sadece toplantının adı olarak kayıtlara geçecektir. *** Siyaset arenasında solun yerini alması gerekiyor. Erdoğan’ın baskı rejimini bu kadar rahat karşılayamayız. Referans noktamız Bolşevikler ise hatırlayalım; Rusya’da en yasakçı dönemlerde en çetin siyasi farklılıklara rağmen çara karşı birlik imkanlarını en geniş kesimlerle yaratmaya çalıştılar. Miting yapamadıklarında, tutsak olduklarında bile yayınla milim milim sosyalizmin siyasetini örgütleyebildiler. Rusya’nın dört köşesine ulaşmaya çabaladılar. Eğer biz imkansızlık koşullarının solcularıyız deniyorsa o da başka bir tartışma konusu. İmkansızı bekleyen bekler, kervan imkanları sırtına yükleyerek devam eder. twitter: @sibeluzun_yarin
Tahammül edemesen de “demokrasi” hala var
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ne yaparsa yapsın demokrasinin en küçük kırıntısıyla dahi eninde sonunda karşılaşacak gibi duruyor. Yargıtay Başkanı Ali Alkan’ın açıklamalarına göre, Erdoğan, Yargıtay’ın yeni adli yıl açılış törenine katılmayacak. Nedeniyse, Metin Feyzioğlu’nun da aynı törende konuşmacı olarak katılacak olması. güncel emre başar kara
Yargıtay Başkanlar Kurulu, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’nun adli yıl açılışı nedeniyle yapılacak törende konuşma yapması yönünde oy çokluğu ile karar verdi. Bir önceki açılış töreninde Metin Feyzioğlu’nun konuşmalarına sinirlenen Erdoğan, salonu terk edip, bir dahaki sefere Feyzioğlu’nun katıldığı takdirde törene gelmeyeceğini açıklamıştı. “Muhtemelen katılmayacak” Gelişmelere istinaden Yargıtay Başkanı Ali Alkan Başbakanlık Merkez Bina’da Başbakan Tayyip Erdoğan ‘ı ziyaret etti. Görüşmenin sona ermesinin ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Alkan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 1 Eylül’de yapılacak olan adli yıl açılış törenine katılıp katılmayacağına ilişkin, “Muhtemelen katılmayacak. Çünkü Sayın Cumhurbaşkanımızın daha önceki basına yaptığı açıklamada ısrarlı olduğunu gördüm. Artık bizim de verdiğimiz bir karar var. Takdir kamuoyunundur” dedi.
hükümler var. Buna göre, gündemi Başkanlar Kurulu belirler.. Başkanlar Kurulu geleneklere uygun olarak Barolar Birliği Başkanını da davet edilmesini uygun görmüştü. Sayın Cumhurbaşkanımız seçildikten sonra Danıştay Başkanlığındaki o üzücü olaydan da münhem olarak bir açıklama yaptı. Sayın Barolar Birliği “İfade özgürlüğü var!” Yargıtay Başkanlar Kurulu’ndaki Başkanı törene katılırsa kendisinin sürece ilişkin açıklamalarda bulu- katılmayacağını ifade etti. Bu, yeni nan Alkan: “Açılış törenleriyle ilgi- gelişen bir durumdu. Başkanlar Kuli yasamızda ve yönetmeliğimizde rulunu toplantıya çağırdım. Bugün
sizin de takip ettiğiniz üzere Başkanlar Kurulu uzun müzakerelerden sonra davetiyelerin dağıtılmış olması, ifade özgürlüğü gibi kavramları gözeterek Barolar Birliği Başkanının toplantıya katılmasını kabul etti ve bu konudaki verilen kararı basın açıklaması yoluyla sizlerle paylaştık” dedi. “Biz söyleyeceğimizi söyleriz” Geçen yıl yapılan Adli Yıl Açılış töreninde Erdoğan’ın salonu terk
etmesiyle beraber gelişen olayların ardından kendine yönelik yapılan eleştirilere karşı açıklamalarda bulunan Feyzioğlu: “Kişileri değil işlemleri hedef alırım. Hiçbir zaman kırıcı olmayız. Yeter ki söylediklerimizi dinleyenler demokrasiden nasibini almış olsunlar. Demokratlığın ne anlama geldiğini bilmeyenler en samimi öneri bile kendilerine saldırı olarak anlayabilirler. Kuşkusuz bu onların bileceği iştir. Biz söyleyeceğimizi söyleriz” demişti.
“Hırsız” kime denir? Kocaeli 1 Nolu F Tipi Cezaevi tutuklularının mektupları, 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonunda adı geçenler hakkında ‘hırsız’ dedikleri için sansürlendi. İnfaz Hâkimliği “Hırsızlıktan ceza alsalar bile onlara hırsız diyemezsiniz” dedi. Kime “hırsız” denilir, Türk Dil Kurumu’ndaki cevabı ise şöyle: “Başkasının malını çalan kimse, arakçı, uğru.” Kocaeli 1 Nolu F Tipi Cezaevi’nde kalan tutuklular, mayıs ayında yaşadıkları hak ihlallerinin bir listesini Birgün’den Onur Erem’e gönderdi. Cezaevi yönetiminin
mektupları 14 Ağustos’ta postaya vermesi nedeniyle gazeteye yeni ulaşan mektupta çok sayıda hak ihlali şikâyeti bulunuyor. Basına gönderilen ve yaşadıkları işkenceleri ve hak ihlallerini anlatan mektuplara el konulduğundan şikâyet eden tutuklular 2 mektubun da “hırsıza hırsız dediği için” sansürlendiğini söylüyor: “Mektuplarımızda 17 Aralık operasyonunda adı geçen isimlere hırsız dediğimiz için mektuplarımıza el koyuldu. İnfaz Hâkimliği ‘Hırsızlık suçundan hüküm giyseler bile hırsız yazamazsınız’ dedi ve itirazlarımız reddedildi.” GÜNCEL
AKP’yi eleştirmek gözaltı sebebi
“İstiklal Caddesi’ne giremezin! Yasak!” Hollanda’dan Türkiye’ye göçün 50’inci yıldönümü vesilesiyle 28 Mayıs’ta Amsterdam’dan yola çıkan Funda Müjde elleriyle 4 bin km pedal çevirerek Türkiye’ye geldi.Müjde,elleriyle 4 bin km pedal çevirerek geldi ama polisin “yasak”ıİstiklal’in yüzünü göstermedi. Kendisini karşılayan yüzlerce bisikletçi ile İstiklal Caddesi’ne girmek isteyen Müjde’ye polisin “yasak”ı engel oldu. Uzun süren
tartışmaların ardından bisikletliler Tarlabaşı Bulvarı’ndan Hollanda Konsolosluğu’na geçti. Funda Müjde, kendilerine engel olan polisin tutumuna karşı “Şöyle üzüldüm. Aslında yavaş yavaş gidebilirdik. Benim aslında bisikletim aynı zamanda tekerlekli sandalyem sayılır” dedi. Müjde’ye destek veren bisikletçiler, destek amacıyla tura katıldıklarını ancak polisin tutumu nedeniyle İstiklal Caddesi’ne girişlerine izin verilmediğini anlattı. GÜNCEL
Ç a n a k k a l e Öğretmenevi’nde oturan bir gazeteci, telefonda AKP’yi eleştirince şikâyet edildi ve yaka paça gözaltına alındı. Gazeteci İlhan Kaya, öğretmenevinde, Milli Eğitim’in okullardaki müdür ve öğretmenleri değiştirmesiyle ilgili konuşurken yan masada oturan, öğretmenevinin Müdür Yardımcısı ve Eğitim Bir Sen Yönetim Kurulu üyesi olan kişi, “Devlet büyüklerine hakaret edemezsin. AKP’ye böyle konuşamazsın, bu mekânda
da konuşamazsın” diyerek tartıştı. Bir süre sonra olay yerine gelen İl Emniyet Müdürlüğü ekipleri, Kaya’yı, AKP’ye ve devlet büyüklerine hakaret iddiası ile gözaltına alarak götürdü. “Demokrasi herkes için olmalıdır” TGF Başkanı Atilla Sertel: “Muhbirlik, ihbar ve baskı artık eleştiri yapma hakkını bile elden alınır noktaya getirdi. Eleştiri en doğal haktır. Bu ülkede demokrasi, özgürlük, adalet, hukuk herkes için olmalıdır.” GÜNCEL
EMEK
06
27 Ağustos 2014
Fotoğraflarla ICF direnişi
Eğitim emekçileri ıcf işçileriyle birlikte direnişi değerlendiriyor.
ICF direnişi dayanışmayla büyüyor
Eskişehir Organize Sanayi Bölgesi’nde Disk Birleşik Metal-İş sendikasında örgütlü oldukları için işten atılan ICF işçilerinin direnişleri üç haftadır sürdürüyor. Direnişlerini sürdüren ICF işçilerinin ana talepleri işten çıkarılan işçilerin geri alınması ve sendikalaşma haklarının engellenmemesi. Direnişin ilk gününden bu yana dayanışmayı büyüten siyasi partiler ve sendikalar ICF işçileri ile direnişi büyütüyorlar.
Fabrika önünde ve içinde işçiler halay çekerek direnişi büyütüyorlar.
Emekçi Hareket Partisi direnişe verdiği destekle mücadeleyi büyütüyor.
Eskişehir Isı Cihazları Fabrikası’nda sendikaya üye oldukları için işten çıkarılan iki işçi ve sebep gösterilmeden ücretli izne gönderilen 8 işçi sendika yöneticileriyle birlikte kapı önü direnişlerine devam ediyor. Dayanışmanın ön plana çıktığı direnişte, işçiler haklı mücadelelerinde sonuna kadar gitmekte kararlılar. Direnişlerini sürdüren ICF işçilerinin ana talepleri işten çıkarılan işçilerin geri alınması
ve işçilerin anayasal hakkı olan sendikalaşma hakkının engellenmemesi. Direniş sırasında siyasi partiler ve sendikalardan gelen dayanışma ve destekle daha fazla güçlendiklerini belirten işçiler direnişi büyütmekte kararlılar.
yerden bir dayanışma ile karşılaşıyorlar. Bir yandan Belediyenin taşeron işçisi her gün düzenli olarak çöp poşeti getiriyor. Diğer yandan sendikalarda örgütlü olan fabrika temsilcileri direniş çadırına yemek taşıyor. Yoldan geçerken Direniş çadırını Sınıf dayanışması gören istisnasız her araç kornaya direnişi büyütüyor basarak direnişe destek veriyor. Direnişlerini bütün organize sa- Emekten yana olan siyasi partinayi bölgesine yayan işçiler her ler ve sendikalar ICF işçileriyle
dayanışma içindeler. ICF işçilerinin direnişleri bütün organize sanayi bölgesinde konuşuluyor durumda. İşçiler, direnişlerini kazanmaları durumunda Organize Sanayi Bölgesinde asgari ücrete mahkûm edilen binlerce işçinin sendikada örgütlenmesinin daha kolay olacağını söylüyorlar. Dayanışmanın büyümesindeki en önemli etken direnen işçilerin kararlı duruşları.
Emep direniş çadırını ziyaret ederek direnişi değerlendiriyor.
Diğer fabrikalardan gelen Sendika’da örgütlü olan fabrika temsilcileri direniş çadırına yemek götürürken
Murat Gül Doruk Fabrikası temsilcisi
İsa Akın - Renta İşyeri Temsilcisi
Direnen ICF işçileri adına Savaş Tekin
Tuncay Alagöz Entil Fabrika Temsilcisi
Bayram Kavak DİSK Şube Başkanı
Can Ersoy EHP İl Başkanı
Barış Erdinç Bilecen ÖDP İl Yöneticisi
İbrahim Akgün EMEP İl Başkanı
Gürkan Çelik Halkevleri İl Başkanı
Ufuk Terzi Komünist Parti İl Sorumlusu
Emek dostları direnen ICF işçilerinin yanında Direnen ICF işçileri adına-Savaş Tekin Bütün işçi arkadaşlarımız uyanmış vaziyette. Direnişimize emekten yana olan bütün kurumların gelmesini bekliyoruz. Dayanışmaya gelen bütün sol partilere teşekkür ediyoruz. Bu süreçte herkesin desteğine ihtiyacımız var. Direniş ne kadar uzarsa uzasın bütün işçi arkadaşlarımızla birlikte bizim bu işin hakkından geleceğimize inanıyorum. Tuncay Alagöz Entil Fabrika Temsilcisi Arkadaşların ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyoruz. Sonuna kadar yanlarındayım. Direnişin ne zaman biteceği belli değil ama patron sonunda pes edecek. O zamana kadar da arkadaşların yanındayız. Arkadaşlarımız anayasal hakkını kullandılar patron müsaade etmiyor ama bu direniş sürecek. İsa Akın - Renta İşyeri Temsilcisi Türkiye’deki örgütlenme sıkıntılarını burada yaşıyoruz. Daha önceden bu fabrikada sarı sendikanın saldırısına uğramış ve başarısız olmuşlar onun sonrasında da Birleşik MEtal-İş Sendikası’na üye oldu arkadaşlar. Arkadaşları canı yürekten kutluyorum. Bu direnişe katkı sağlamak için maddi, manevi her türlü yardımı sağlayacağız.
Murat Gül Doruk Fabrikası temsilcisi Şu an ICF de örgütlenmeye girdik ama her zaman karşılaştığımız durumda işveren iki arkadaşımızı işten attı. Tek söyleyebileceğim, bizleri bunlarla yıldıramayacaklar. Biz işçiyiz, 2007’de kölelikten kurtulduk. Gönül ister ki tüm işçiler kölelikten kurtulsun. Sendikalı olmak, örgütlü olmak suçsa, evet arkadaşlar suç işlemiş. Ama haklarını aradıkları için suç işliyorlarsa yapacak bir şey yok. Bu suçu hep beraber işliyoruz. Doruk fabrikası işçisi olarak ICF işçisinin her zaman yanındayız. Onlar da bizim abilerimiz, kardeşlerimiz. Bizler de işçi olarak ürettiğimizden pay istiyoruz. Ama bunu vermek işverene zor geliyor. Bizi polisle, şikayet edip tehdit etmekle hiçbir yere varamazlar. Biz evimize ekmek götürme derdindeyiz. Bizim örgütlü olmamız suçsa, onların işlediği suçlar yasaların neresinde var hiçbir zaman anlamadık. Kendi istediklerini yapıp yasa diyorlar biz örgütlendiğimizde suç işliyoruz. Nasıl bir suçsa işlemeye devam edecğiz. Bu kanunsuzluğa devam edeceğiz. Doruk Fabrikası olarak geçen hafta 300 arkadaşımızla desteğe geldik. Direnişlerini kutlayıp yanlarında olduğumuzu döyledik. Bizim her söylediğimiz bir slogan var birleşe birleşe kazanacağız.
Bayram Kavak DİSK şube başkanı 31 Temmuz’da yapmış olduğumuz Bakanlığa başvurumuzdan sonra işveren iki arkadaşımızı işten attı. Bununla birlikte on iki arkadaşımız ücretli izine çıkarıldı. İzinleri bitmesine rağmen işyerine dönemiyorlar. Buna rağmen moralimiz çok düzgün. Bugün direnişimizin yirmi dördüncü günü gelen tüm emek dostları bizimle birlikte, Eskişehir bizimle birlikte. Direnişimiz gittikçe büyüyor. Kararlı bir duruşumuz var. Bizim niyetimiz kavga etmek değil anayasal hakkımızı kullanıyoruz. Biz burada işvereni sağduyuya davet ediyoruz. Görüşme talep ettik kabul edilmedi. Bizim beklentimiz bir an önce işin çözülmesi. Direnişin yirmi beşinci günü bu iki yüz günde olabilir. Sonuç alasıya kadar kararlıyız inancımız yerinde. Eskişehir’deki örgütler bizimle birlikte, gruplar halinde iş yerleri geliyor. Henüz kendi imkanımızla maddi olarak hiçbir şey yapmadık. Dayanışmayla çayımız şekerimiz eksik olmuyor. Bu bizim için büyük bir destek. Direnişe destek veren herkese teşekkür ediyorum. Haberlerimizi duyurup yanımızda olduğunuz için size de ayrıca teşekkür ediyorum. Barış Erdinç bilecen-ödp il yöneticisi AKP iktidarı işçi sınıfının yıllardan bu yana kazanılmış olan haklarını sermaye
lehine tırpanlıyor. Sermaye lehine hareket edenler, işçileri görmezden geliyorlar. Yerelimizde de ICF işçilerinde bu durumu görüyoruz. Bizlere düşen görev de yerelde yaşanan bu tip direnişleri büyütmek ve parça parça olan bütün direnişleri birleştirmektir. O noktada parti olarak ICF işçilerinin sonuna kadar yanındayız. Can Ersoy-EHP il başkanı ICF’de çok iyi bir dayanışma örneği veriliyor. Zorunlu izin verilen işçiler, işten atılan iki arkadaşlarını yalnız bırakmıyor. İçeride çalışan işçiler de dışarıda direnen arkadaşlarını hiç yalnız bırakmıyor. Böyle bir dayanışma örneğinde biz siyasi partilere ve diğer sendikalı işçilere düşen de bu direniş alanını boş bırakmamak. ICF işçisinin direnişi ise diğer tüm sendikasız fabrikalara örnek olacaktır. ICF işçisi de bunun farkında. Tüm Eskişehir bu örnek direnişten haberdar olmalı. Gürkan Çelik-Halkevleri il başkanı ICF direnişi dayanışma açısından güzel bir örnek oldu. Bu direnişin giderek genişlemesi gerektiğini düşünüyorum. Bundan sonraki süreçte farklı dayanışma örnekleri sergilememiz gerekiyor.
Bu direniş emek sömürüsüne karşı bir başkaldırış. Böyle bir dönemde sendikalı olmayı teşvik etme anlamında çok anlamlı bir şey. Kazanımla sonuçlanacağını düşünüyorum. İbrahim Akgün-EMEP il başkanı Dışardan destekler de gerçekten önemli. Az önce oradaydık ziyarete gelen Kristaliş üyeleriyle konuştuk, Birleşik Metalİş’teki arkadaşlarla konuştuk, hemen her gün her kurumdan ziyarete gelenler var. Ciddi ve güzel bir destek var. Arkadaşların moralleri yerinde doğru da bir tavır sergiliyorlar. Bizler de kendilerini destekliyoruz ve başaracaklarına inanıyoruz. Ufuk Terzi-Komünist Parti il sorumlusu ICF direnişi bizim için çok değerli bir direniş. Bunun yanında diğer örgütlerinde benimsediği ve o alanı boş bırakmadığı bir direniş oluyor. Türkiye solu örgütlülük açısından yani örgütler açısından yaz dönemlerinde siyasal bağlamda biraz boşa düşebiliyorlar. Gerçi Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bazı siyasal başlıklar da yoğun geçiyor ancak işçi direnişleri bu yaz günlerinde bu durumu ısındırıyor. Bu direniş bizim için çok değerlidir.
EMEK
07
27 Ağustos 2014
Direnişte olan Sütaş işçilerine destek ver
İşçi ölümleri durmuyor
İşçi ölümlerinde dünyada 3. Avrupa’da 1. olan Türkiye’de AKP hükümeti döneminde işçi ölümlerinin sayısı artarak devam ediyor. Geçtiğimiz hafta içinde neredeyse her gün işçiler hayatlarını kaybetti. Bazı günlerde birden fazla ölümlü kaza meydana geldi. Başta taşeron sistemi, işveren ihmali, yetersiz iş güvenliği işçilerin canlarını almaya devam ediyor. Alt yapı çalışmasında göçük: 1 ölü Kocaeli Üniversitesi Umuttepe Yerleşkesi içinde yapılan altyapı çalışması sırasında meydana gelen çökmede toprağın altında kalan Durdu Koca hayatını kaybetti. [19.08.2014] 16 yaşındaki işçi hayatını kaybetti Denizli’de tekstil fabrikasında yevmiyeli günlük işçi olarak çalışan Emin Halastar’ın (16) sağ kolunu ve kafasını iş makinesine sıkıştı. Bulunduğu yerden çıkartılan Halastar yapılan müdahalelere rağmen hayatını kaybetti [19.08.2014] Üzerine traktör düşen işçi öldü Ankara’nın Beypazarı ilçesinde sanayi çarşısında dükkanına gelen traktörü tamir etmeye başlayan elektrik ustası Bahattin Günal, çalıştığı traktörün üzerine düşmesi sonucu yaşamını yitirdi. [20.08.2014] Üniversite inşaatında bir işçi öldü İstanbul Teknik Üniversitesi Maslak Kampüsü’nde,Elektrik-Elektronik Fakültesi Laboratuvar laboratuvar ek blok ve cephe kaplama inşaatı sırasında, kanalizasyon kazısında göçük altında kalan Melik Yalçın hayatını kaybetti. [20.08.2014] İşçi taşıyan minübüs kaza yaptı Samsun’da Yakakent’ten Bafra’ya mevsimlik tarım işçilerini taşıyan minibüs başka bir minibüse çarptı. Kazada biber işçileri Duran Karabulut (43) ve Seda Nur Tatar(13) hayatını kaybederken, 24 kişi de yaralandı. [21.08.2014] 4. katından düşen işçi hayatını kaybetti Ordu Ünye’de 4 katı tamamlanan ve beşinci katının yapımı süren inşaatta çalışan 55 yaşındaki Ali Zorba, dengesini kaybederek 4. kattan beton zemine düştü. Ağır yaralanan işçi, kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti. [21.08.2014] bir maden işçisi yaşamını yitirdi Kütahya Emet’te bu sabah bir bor madenindeki açık ocakta 26 yaşındaki maden işçisi çalışırken kalp krizi geçirdi. Olay yerine gelen sağlık ekiplerinin müdahalesine rağmen genç işçi hayatını kaybetti. [22.08.2014] Soma’da kamyon şoförü hayatını kaybetti TKİ hizmet alımı yöntemiyle Soma Kömür İşletmeleri Eynez Işletmesi’ndeki harfiyatı Ege Linyit İşletmesi’nin olduğu bölgeye taşıyan kamyon şoförü İbrahim Yula damperin altında kalarak yaşamını yitirdi. [22.08.2014] Çalıştığı atölyede kütüklerin altında kaldı Rize’de kereste atölyesinde ağaç keserken arkasında bulunan kütürkler Ali Havuz’un (48) üzerine düştü. Ağır yaralanan Havuz, Çayeli ishakoğlu devlet hastanesinde yapılan bütün müdahalelere rağmen kurtarılamadı [23.08.2014] çocuk çiftçi yaşamını yitirdi Rize’de, ailesi ile birlikte çay bahçesine çalışmaya inen İsmail Gür (16), sırtındaki çay yükü ile bahçede bulunan teleferik telinin altından geçerken teleferikteki elektrik kaçağı sonucu elektrik akımına kapılarak hayatını kaybetti. [23.08.2014] Kütahya’da bir işçi yaşamını yitirdi Simav‘da, Özel bir firmada çalışan 39 yaşındaki Kenan Cangül, ağaç kesme makinesine kaynak yaptığı sırada, makinenin çalışması sonucu helezona ayağını kaptırdı. Cangül kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti [23.08.2014] elektrik direğinden düşen işçi öldü Giresun’un Görele ilçesinde elektrik arızasını gidermek için elektrik direğine çıkan Mehmet Keçeci, dengesini kaybederek zemine düştü. Mehmet Keçeci olay yerinde hayatını kaybetti. [24.08.2014] Hes inşaatında bir işçi hayatını kaybetti Ordu’da i HES inşaatında çalışan 41 yaşındaki Mehmet Çelik’in üzerine taş düştü. Fatsa Devlet Hastanesine kaldırılan Çelik, tüm müdahaleye rağmen hayatını kaybetti. [25.08.2014 ]
Emek mücadelesi “Sütaş” boykotuyla toplumsallaşıyor Sütaş işçilerinin direnişi 120 günü aştı. Aylık 900 lira gibi bir maaşla çalıştırıldıkları ve mesai alamadıkları için tek çareyi sendikaya üye olmakta bulan işçiler, Sütaş fabrikasından 120 gün önce çıkartılmışlardı. Mücadelenin toplumsallaşabilmesi için boykot kararı alan Sütaş işçileri işe geri alınana kadar mücadele etmeye kararlılar. emek ebru kaya
120 gündür Sütaş fabrikası önünde direnen Sütaş işçileri Sütaş tüketimini boykot ederek hem üretimden gelen güçlerini hem de tüketimden gelen güçlerini kullanmaya devam ediyorlar. Mücadelenin bu aşamasında Tek-Gıda İş örgütlenme sorumlusu Suat Karlıkaya ve 2012’den beri mücadelenin içinde olan Yunus Dağçal ile konuştuk. Bu önemli bir mücadele Tek-Gıda İş sendikası örgütlenme sorumlusu Suat Karlıkaya boykotun iyi ilerlediğini ve mücadelenin devam ettiğini anlatıyor; “Direnişimiz aynı şekilde Aksaray ve Karacabey fabrikaları önünde devam ediyor. Onun yanı sıra Tek Gıda İş Sendikası şubeler arası her salı bir şube ve her cuma bir şube olmak üzere bütün kent meydanlarında, halkın kalabalık olduğu yerlerde vatandaşlarımızı Sütaş ürünlerini kullanmamaları yönünde bilgilendiriyoruz. Bu önemli bir mücadele ve vazgeçeceğimiz bir mücadele değil, kazanacağımız bir mücadele; bu sebeple aynı şekilde devam ediyoruz.” Sütaş işçisiyle üniversite gençliği el ele Karlıkaya mücadeledeki gençliğin yerini işte böyle anlatıyor;” Önümüzdeki süreçte üniversitelerin açılmasıyla birlikte üniversite kantinlerinde, gençliğin bu mücadeleyi büyütmeye çağırdığımız eylemlerimiz olacak. Daha sonraki süreçte marketlerde direk olarak Sütaş ürünlerini boykot etmesi ve almaması yönündeki çağrılarla bu mücadeleyi büyütmeyi amaçlıyoruz. Üniversiteler açıldıktan sonra amacımız gençliği bu mücadeleye katabilmek. Sütaş işçileriyle üniversite gençliği el ele verecek ve bu mücadeleyi devam ettirecek. Atılan işçiler
geri alınana kadar da bu mücadele devam edecek.” İşten atılan arkadaşlarımız işe geri alınana kadar sütaş ürünleri tüketmiyoruz Mücadeleye 2012 de başlayan Yunus Dağçal 2012’den beri emek mücadelesinin içinde. Kendisi 2012’de sendikaya üye olduğu için işten çıkarılmış bugün hala mücadelenin bir parçası. Boykot kararından sonra ne aşamaya geldiklerini şöyle dile getiriyor; “Boykot süreci çok iyi gidiyor şuan Türkiye genelinde yüzde 45’ine yaymış durumdayız. Boykot bir çözüm mü? Tabi ki değil ama gelinen son nokta bizim de belli bir gücümüz var yani dedirtiyor. “ Örneğin şöyle bir olay gelmişti başımıza biz Mustafa Kemal Paşa’ya bildiri dağıtmaya gittiğimiz zaman bir lokantaya gittik. Dedik ki Sütaş ürünü tüketiyor musunuz, evet dediler. Biz de esnaf abimize bildirimizi ilettik. Dedik, Sütaş’ı boykot ediyoruz. Bizi işten çıkarttı, günde 12 saat çalışıyoruz 900 lira maaş alıyoruz hakkımızı istediğimiz için, sendikaya üye olduk bizi işten çıkardı. Çıktık 100 metre ileride bir başka bildiri verdik. Döndüğümüzde de baktık ki dükkanın önünde Sütaş’ın bir arabası malzeme getirmiş. Gittik abi aldın mı yoğurdunu dedik, yok dedi ya sizin emeğinize saygısı olmayan bir şirketle ben artık bundan sonra çalışmam. “
Suat Karlikaya
Yunus Dağcal
mız hastaneye gittiği zaman soruyor niye Sütaş satmıyorsunuz diye, geçtiğimiz hafta Sütaş vardı şimdi seke dönmüşsünüz, beyefendi her gelen “Biz Sütaş ayranı tüketmiyoruz başka bir ayranınız yok mu?” diye soruyorlar biz de satış yapamadığımız için zarar ediyoruz ve onlarda sek ayrana dönüyor. Bunlar bizim için çok iyi bir moral oluyor.”
İşveren bizim üç beş gün durup gideceğimizi sandı Yunus Dağçal iş verinin kendilerini hafife aldığını önemsemediğini ama şu aşamada çok yol kat ettiklerini anlatıyor;” İşveren bizim üç gün beş gün durup gideceğimizi sandı fakat yağmura, soğuğa karşı duruyoruz oralarda. Nisan ayında başlamıştı zaten, yani o inanmamıştı bizim böyle uzun süreli kalacağımıza. Türkiye’de ikinci Yörsan dışında Türkiye’de bildiğim kadarıyla Sütaş geliyor, yani gıda sektöründe. 120 gündür devam ediyor. Bizi zaten iyi tanıyorsunuz “Biz Sütaş ayranı tüketmiyoruz başka ve takip ediyorsunuz biz asla geri bir ayranınız yok mu?” adım atmayız. Yunus dağçal sütaş ürünlerinin boyKendimiz için değil Sütaş’ta çakotunda büyük oranda ilerleme lışan işçilere yapılan zulümlere karşı. sağlandığının ve insanların duyarlı Her ne kadar o insanlar gelip bize olduklarının altını çizerek bizlere bir üye olmasalar da, tabi işveren baskıanısını daha anlatıyor;” Aynı şekilde sı da olduğu için insanlar gelip üye Bursa’da ki Onkoloji Hastanelerin de olamıyorlar. Şuan zaten yetkiye ulaşdaha önceden Sütaş ayranı satıyorlar- mamız için az kaldı ama biz onlara dı. Fakat geçtiğimiz gün bir arkadaşı- rağmen gitmeyeceğiz oradan.”
Sen yanmazsan ben yanmazsam biz yanmazsak Son olarak Dağçal 120 günlük mücadelenin işçiler geri işe alınana kadar devam edeceğini bu mücadelenin fedakarlık yaparak büyüyeceğini anlatıyor;” Biz asla yılmayacağız. Mücadeleyi bırakıp gitmeyeceğiz. Hem kendi adıma hem tek-gıda iş sendikası adına hem işten çıkarılan arkadaşlarımız adına söylüyorum bunu. Hiç kimse de ne bir yılgınlık ne bir yorgunluk var. Çok samimiyetimle söylüyorum, Sütaş direnişinin olduğu yeri kendi evimiz gibi gördük. Niye, çünkü sabahın 6’sın da kalkıyoruz gidiyoruz akşam 7 de geliyoruz. Orada durmaktan çok mu büyük bir zevk alıyoruz, tabi ki de almıyoruz. Kime sorarsanız sorun 120 gün yolun ortasında durmak sıcağın altında durmak keyifli midir diye bizim gibi aynı cevabı verecektir. İçerdeki arkadaşlarımız için bunu yapmaya mecburuz. Nazım Hikmet’in bir lafı vardır “Sen yanmazsan ben yanmazsam biz yanmazsak nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa.” aynı bu şekilde. Birilerinin fedakarlık yapması lazım ki ilerde bizim çocuklarımız rahat etsin.” Boykotun yavaş yavaş yaygınlaştığını görüyoruz. Sütaş fiyatlarında ki düşüşten de anlayacağımız gibi direnen işçiler büyük bir adım attı. Hak ettiklerinin karşılığı dışında hiçbir şey istemeyen ve sırf sendikalı oldukları için işten çıkartılan işçiler sonuna kadar mücadele edeceklerini her fırsatta dile getiriyorlar.
DİSK taşerona karşı tavrını belirledi
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin park ve bahçeler hizmetleri ihalesinde ortaya çıkan tablo yeni bir krize yol açtı. 1170 işçinin işini kaybetme tehlikesiyle yüz yüze kaldığı olayla ilgili olarak DİSK Ege Bölge Temsilciliği tavrını netleştirdi. DİSK Ege Bölge Temsilciliği’nde düzenlenen basın toplantısında yaşanan ihale krizine dair kamuoyuna açıklamalarda bulunan DİSK Ege Bölge Temsilcisi Memiş Sarı, İzmir Büyük Şehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’na çağrıda bulundu.
Belediyeye taşeronu sokmayız Memiş Sarı, 1170 işçiyi etkileyen taşeron krizi konusunda şunları söyledi. “Geçtiğimiz aylarda yayınlanan Kamu İhale Kurumu genelgesi gereği, ihalelerin yandaşlara verilmesinin önü açıldı. Biz taşerona geçit vermeyeceğiz. Bedeli ne olursa olsun, mücadelemize devam edeceğiz ve adı Denmar olan bu firmaya izin vermeyeceğiz. Mücadele hattını büyütmek zorundayız. Yoksa mağdur olacak olan İzmir halkıdır. Bu şanlı direnişte İzmir halkını da mücadelemize ortak olmaya davet ediyoruz” dedi. EMEK
08 İşçilerin sitesi yayında
EMEK CarrefourSA işçileri tazminat hakları için direnişte 27 Ağustos 2014
Ümraniye CarrefourSA AVM Park’tan çıkarılan ve yeni işlerini düşük ücret nedeniyle kabul etmeyen işçiler tazminatları verilmeden işten çıkartıldı. İşçiler haklarını almak için Maltepe Park AVM önünde direnişini sürdürüyor. CarrefourSA yönetimi işçilerle görüşerek tazminatlarını vermeyeceklerini söyledi. İşçiler direnişe devam kararı aldı.
İşçilerin haber sitesi iscihaber.net yayına girdi. İşçilerin sorunlarına çözüm üretmek, işçi ölümlerinin önüne geçmek, işçi sınıfının patronlara karşı mücadelesini büyütmek, işçilerin konularını memleketin gündemi yapmak üzere İşçi Haber sitesi yayına girdi. İşçi Haber sitesinde işçileri ilgilendiren bütün haberler, işçi direnişleri, işçilerle ilgili özel haberler, işçileri ilgilendiren seçme yazılar, köşe yazıları, dünyadan işçi gelişmeleri, işçilerin hakları, işçileri ilgilendiren yasa gelişmeleri yer alacak. emek
Ordu’da inşaat işçisi hayatını kaybetti Emek burak kiper
Ünye’nin Fevzi Çakmak Mahallesi Atabak Sapağı mevkiinde saat 16.00 sıralarında 4 katı tamamlanan ve beşinci katının yapımı süren inşaatta çalışan 55 yaşındaki Ali Zorba adlı işçi, bir anda dengesini kaybederek 4. kattan beton zemine düştü. Ağır yaralanmasının üzerine çağrılan ambulansla Ünye Devlet Hastanesi’ne kaldırılan Ali Zorba, tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayarak hayatını kaybetti. Son 10 yıllık verilere göre iş kazalarının yüzde 10’u, ölümlü iş kazalarının ise yüzde 31’i inşaat sektöründe meydana geliyor. emek
Helezona ayağını kaptırdı, kurtarılamadı
Kütahya’nın Simav ilçesinde, özel bir firmada çalışan 39 yaşındaki Kenan Cangül, firmaya ait büyük ağaç kesme makinesine kaynak yaptığı sırada, makinenin çalışması sonucu helezona ayağını kaptırdı. Diğer işçilerin olayı görmesi üzerine makine durdurularak, sağlık ekiplerine haber verildi. Yaralı işçi, önce Doç. Dr. İsmail Karakuyu Simav Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı, daha sonra Dumlupınar Üniversitesi Kütahya Evliya Çelebi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne sevk edildi. Cangül, burada yapılan müdahaleye rağmen kurtarılmadı. emek
Elektrik direğinden düşerek yaşamını yitirdi
Ümraniye CarrefourSA’nın kapanma haberi sonrasında CarrefourSA yönetimi işçilere verilen yeni işyerlerine gitmeri için uyarıda bulundu. Fakat yeni işlerini düşük ücret nedeniyle kabul etmeyen işçiler tazminatları verilmeden işten çıkartıldı. 35 CarrefourSA işçisi, haklarını almak için Maltepe Park AVM Genel Müdürlük önünde direnişini sürdürüyor. Emekçi Hareket Partisi ve Nakliyat-İş Sendikası Genel Başkanı ve üyesi de işçilerin direnişine destek verdi. Yaklaşık 1.5 ay önce Ümraniye CarrefourSA çalışanlarıyla bireysel görüşmeler yapan CarrefourSA Genel Müdürlüğü görevlileri, çalışanlara mağazanın kapanacağını söyleyerek iki seçenek sundu: “Ya tüm haklarınızı alıp ayrılın ya da size önereceğimiz yerlerde devam edin.” Yaklaşık 35 çalışan da işten ayrılmaya karar verdi. Görüşmelerin sonunda Ümraniye mağazası, 15 gün içerisinde çalışanlar tarafından boşaltıldı. Ardından yönetim ile ikinci bir görüşmede işçilere tazminatların verilmeyeceği ve önerilen mağazalarda iş başı yapabilecekleri söylendi. Çalışanlardan bazıları önerilen mağazalara gitti ancak mağaza
müdürleri tarafından “Personel ihtiyacımız yok” denilerek geri çevrildi. Yönetim işçilere yalan söyleyerek tazminat vermemek için elinden geleni yaptı. CarrefourSA iş yönetimi işçilerin tazminat hakkını vermiyor Uzun yıllar boyunca CarrefourSA’da çalışan ve iş yerinden ayrıldıktan sonra tazminatlarını alamayan işçiler, 15 gün boyunca boşaltılan Ümraniye mağazasına gidip gelmek zorunda kaldılar. Mağazadaki kart basma makineleri de sökülünce çalışanlar son çareyi tutanak tutmakta buldular. Hâlâ CarrefourSA tarafından sigortalı olarak gösterildiklerini belirten işçiler, yönetimin bu tutumu sebebiyle farklı bir işyerinde çalışamadıklarının da altını çizdiler. Türk-İş’e bağlı Tez-Koopİş Sendikasının da kendilerine “CarrefourSA’nın çok iyi avukatları var, onlarla baş edemezsiniz” gibi ifadeler kullandığını ifade ettiler. İşçiler sendikanın sarı sendikacılık yaptığını ve hakları için direnen CarrefourSA işçilerini yalnız bıraktığını söyledi. Bir süre sonra işçiler, “Kıdem tazminatımızı almak şartıyla sözleşmenizi fes edeceğiz” ifadesinin yer aldığı bir kağıdı CarrefourSA Genel
Müdürlüğüne gönderdiler. Ancak yönetimden “İşyerinden tazminat alamazsınız” yazılı bir ihbarname gönderildi. Bir işçi, “Bize tazminat vereceklerini söylediler, bunun üzerine bizler de mağazayı toparladık. Bizimle işleri bittikten sonra tazminat vermeyeceklerini söylediler” dedi.
istediklerini, fakat kağıtları okumalarına dahi izin vermediklerini anlattılar. CarrefourSA yetkililerinin, Maltepe Park AVM önünde yaptıkları direniş esnasında onların fotoğraflarını çektiklerini belirten işçiler, “Hakkımızı alana kadar direnişimizi sürdüreceğiz” dedi ve direniş AVM önünde devam ediyor.
yönetim görüşmeyi kabul etti cevap aynı: Tazminat vermeyeceğiz(!) Bugün olan direnişte CarrefourSA yönetimi işçiler ile görüşmeyi kabul etti. İş yönetimi görüşmeleri defalarca kabul etmesine rağmen hiçbir olumlu haberle gelinememişti. Bugün de hiçbir şey değişmedi. İş yönetimi işçilere tazminat veremeyeceklerini söyledi. İşçiler iş yönetiminin bu tutumuna karşı “Mücadelemiz tazminat hakkımızı alana kadar devam edecek’’ dedi. Görüşme sırasında dışarıda ise eylem sürüyordu. Genel Müdürlük önünde dövizler ve alkışlar ile eylemi sürdüren işçilere özel güvenlik ve sivil polisler sözlü saldırıda bulundu. Sözlü saldırı sonrasında sendika başkanı ile tartışan sivil polisler eylem alanından uzaklaştı. Ayrıca işçiler, Genel Müdürlükten gelen birkaç görevlinin kendilerine bazı kağıtları imzalatmak
‘’Tazminat hakkımız için sonuna kadar direniş’’ Tazminat hakları için direnen CarrefourSA işçisi Yarın Haber’e konuştu: “CarrerfourSA’da çalışırken bizi başka bir işe göndermek için resmen baskıcı uygulamalar yaptılar. İmzalamamız gereken dosyaları okumaya çalıştığımızda haklarımızı öğrenmeye çalıştığımızda bizim önümüzden kağıtları hemen alarak haklarımızı engellediler. Yeni işyerini kabul etmeyip, tazminat hakkımızı istediğimizde ise bize ilk başta tazminat vereceklerini daha sonrasında ise tazminat vermeyeceklerini açıkladılar. Görüşmeler oldu birkaç defa alay ederek konuşmalar gerçekleşti iş yönetimi tarafından. Bu olan görüşmeler bizi oyalamaya çalışan görüşmeler. Yine her görüşmeden olumsuz karar çıkıyor. Bizler tazminat hakkımızı alana kadar sonuna kadar direneceğiz.’’
Bir günde 2 çocuk işçi öldü AKP yeni Başbakanını açıkladıktan 1 gün sonra 2 çocuk işçi hayatını kaybetti. Erdoğan sözde 77 milyonun Cumhurbaşkanı olduğunu söyleyedursun, işçiler ve çocuk işçiler AKP’nin işçi düşmanı politikaları yüzünden bir bir ölmeye devam ediyor. Geçinecek paraları olmadığı için çalışmak zorunda olan çocuklar, karınlarını doyuracak kadar para almak için çalışarak hayatını kaybediyor.
Önlem alınmadı, çocuk işçi akıma kapıldı Rize’nin Karaağaç köyünde Orta Mahallede, ailesi ile birlikte çay bahçesine çalışmaya inen 16 yaşındaki İsmail Gür, sırtındaki çay yükü ile bahçede bulunan teleferik telinin altından geçmek istedi. Teleferik telini eliyle tutarak kal-
dırmak isteyen Gür, sırmadaki elektrik akımına kapıldı. 16 yaşındaki çocuk işçi, önlem alınmaması nedeniyle hayatını kaybetti.Ailesi tarafından Çayeli İshakoğlu Devlet Hastanesi’ne getirilen Gür, burada yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı. Teleferikteki elektrik kaçağı sonucu hayatını kaybeden İsmail’in bir ay sonra doğum günü olduğu öğrenildi. 13 yaşındaki çocuk işçi Samsun’da öldü Sabah saatlerinde ise Samsun’da tarım işçilerini taşıyan minibüsler çarpıştı. Henüz 13 yaşındaki çocuk tarım işçisi Seda Nur Tatar da burada hayatını kaybetti. 43 yaşındaki Duran Karabulut da minibüslerin çarpışması sonucu hayatını kaybederken 24 kişi de yaralandı. EMEK
AKP’nin rant projesi işçileri öldürüyor Görele’de elektrik direğinden düşen Mehmet Keçeci hayatını kaybetti. İlçenin Aydınlar köyü Burunucu mevkisinde elektrik arızasını gidermek için elektrik direğine çıkan Keçeci’nin muhtemelen elektrik çarpması sonucu dengesini kaybederek zemine düştüğü belirtiliyor. Hiçbir güvenlik önleminin alınmadığı alanda çalışırken hayatını kaybeden Keçeci’nin cansız bedeni, ambulansla Görele Devlet Hastanesi morguna kaldırıldı. Mehmet Keçeci’nin Aydınlar Ortaokulu’nda hizmetli olarak görev yaptığı bildirildi. Olayla ilgili soruşturma devam ediyor. emek
3. köprü inşaatında; kamyonun şarampole yuvarlanması sonucu bir işçi yaşamını yitirdi. Sabah saatlerinde, 3.Köprü inşaatında ICA’ya hafriyat işinde taşeronluk yapan Alemdaroglu adlı şirkete ait kamyon Demirciköy yakınlarında şarampole yuvarlandı. Kamyonu süren işçi Nurettin Kaltakçı hayatını kaybetti. İşçi güvenliği ve sağlığı önlemlerinin ihmal edildiği AKP Hükümeti’nin rant projesi, bugün bir işçiye daha mezar oldu.
Daha önce de 3 işçi hayatını kaybetmişti 5 Nisan’da da İstanbul Beykoz’da 3. Boğaz Köprüsü’nün Çavuşbaşı Viyadüğü inşaatında beton dökme çalışmaları sırasında göçük meydana gelmiş olayda 3 işçi hayatını kaybederken 1 işçi de yaralanmıştı. Göçük sırasında beton bloklar üzerinde bulunan işçilerden 3’ü yaklaşık 50 metreden toprak zemine düşerken, bir işçi de göçme esnasında viyadükteki beton bloklar arasına bacağının sıkışması sonucu yaralanmıştı. EMEK
GUNCEL
09
27 Ağustos 2014
Cem Kaptanoğlu
JENDİN
Yeni rejim ve sembolleri
Her yeni rejim, eski rejimi geçmişe gömdüğünü, kendisinin farklı olduğunu, kolektif belleğe kaydetmek için, sembollere ihtiyaç duyar. Eski rejim yani I. Cumhuriyet, bu tür rejim sembollerinden çok üretmiş ve hatta topluma yasa ve yasaklarla dayatmıştır. Örneğin, M.Kemal’in, şapkasını işaret ederek halka, “Bu serpuşun adına Şapka derler” demesi ve “şapka”ya direnen pek çok kişinin idam edilmesi, Kemalistlerce onun yeni rejimi halka benimsetme kararlılığının, “devrimciliğinin” bir göstergesi olarak kabul edilir. Liberallerin AKP’den beklentilerinin aksine II. Cumhuriyet’imiz de en az birincisi kadar otoriter bir rejim olarak kuruldu. II.Cumhuriyetin kurucusu ve ilk cumhurbaşkanı RTE, bir “cumhuriyet geleneği” olan frak giymeyi, “şapka giymeyiz” dedikleri için asılanlar gibi, “Bizim geleneğimizde yok” diyerek reddediyor. Yakın çevresinden sızan bilgilere göre, halkın seçtiği cumhurbaşkanımız, “eski rejim tarih oldu!” dercesine, Pembe Köşk’ü müze yapmayı düşünüyormuş. Yeni rejimin komuta kontrol merkezi veya “harekat merkezi”, Atatürk Orman Çiftliği arazisine yasadışı, ancak yeni “teamüllere” uygun olarak TOKİ tarafından yapılan başbakanlık binası olacak. Selçuklu, Osmanlı ve Anadolu beylikleri mimari tarzlarının bir karışımı olan bu bina, yapıldığı yer, mimarisi, büyüklüğü, sofistike donanımı gibi özellikleriyle Erdoğan ve yeni rejimin güç ve iktidarının bir sembolü olsun isteniyor. Pembe Köşk veya Çankaya Köşkü ise Ankaralı bir Ermeni Aile olan Kasapyan’lardan “alınmış”, halkın daha çok demir giriş kapısını bildiği, yeşilliklere gömülü, “köşk” sözcüğünün de çağrıştırdığı gibi şirin bir bina. “Pembe”nin kadınsı çağrışımlarını da bunlara eklersek, öfkelendiklerinin “inlerine giren” veya bu “bahtsız bedevileri” “kutup ayılarına” havale eden cumhurbaşkanımızın mekanının, “dinlenemezlik, izlenemezlik, girilemezlik…” gibi “erkeksi” özelliklerinin olması olağan. Yeni olağanüstü rejimin, I. Cumhuriyetten kopuşunu, zihinlerimizde temsil etmemizi kolaylaştıracak semboller arayışının en somut örneği ise, cumhuriyetle kaldırılan “devlet arması” geleneğini yeniden başlatmak planı, bu konuyla ilgili yasa teklifi verildi bile. Yeni olağanüstü rejim sembollerini inşa ederken, bu rejimin muhalifleri de ortak hayal ve özlemlerini temsil eden semboller üretiyorlar. Halkın olağanüstü rejime direnişini temsil eden önemli sembollerden biri, “Selahattin Demirtaş” oldu. Halk, Demirtaş’ın söyleminde, ölümcül kimlik savaşlarıyla unutturulmaya çalışılan, eşitlik, özgürlük, barış, adalet, demokrasi gibi evrensel değerleri, her şeye rağmen gördü, görmek istedi ve destekledi. Sol ve evrensel değerlerden uzaklaşmış CHP’nin, “Demirtaş’ın yaptığını biz de yapabilir miyiz?” diyerek kendisiyle hesaplaşmak zorunda kalması, olağanüstü rejimin muhaliflerinin yeni semboller, dayanışma ve mücadele yolları arayışlarının dışa vurumlarından biri. Kısaca, demokrasi mücadelemiz örselenerek olgunlaşıyor. Yeni rejimin iktidar bloğu içindeki muhalifleri ise, Abdullah Gül’ün uzlaştırıcı, yatıştırıcı kişiliğini bayraklaştırarak, onun üzerinden muhalefetlerini temsil etme çabasındalar. Gül’ün Gezi Direnişi’ne karşı tutumundan başlayarak yakın zamandaki sitemkar açıklamalarının, veda resepsiyonlarındaki imalı konuşmalarının, en son da Hayrünnisa Gül’ün “intifada”(isyan) başlatacağı şeklindeki sözlerinin, büyük burjuvazi başta olmak üzere, blok içi muhalefeti heyecanlandırması bundan. Ancak Gül, henüz kıvama gelmedi, yeterince “dik duramıyor”. Günümüz Türkiye’sinde, demokratik rejimlerin olmazsa olmaz “denetim ve denge” mekanizmaları kurulamadığı veya çökertildiği için, denge ve denetim mekanizması, iktidar partisinin Gül gibi görece makul ve mutedil üyelerinin kişiliklerine indirgenmiş durumda. Erdoğan yönetiminin denetimsiz ve dengesiz politikaları, “kendi cenahlarında” da denetim ve denge ihtiyacını yeterince hissettirinceye kadar A. Gül bekleyip görmeyi seçti denebilir. Otokratik rejimler, parlamenter demokrasilerde olduğu gibi, iktidar bloğu içinde yer alan farklı burjuva fraksiyonlarının kendilerine devlet içinde temsilciler bulabildiği ve karar mekanizmalarına etki edebildiği rejimler değildir. Bu rejimleri dayanıksız kılan ve blok içi iktidar mücadelesini şiddetlendiren bu durum, halkın direnişinin, iktidar bloğu içindeki çatlakları daha hızlı genişletmesini sağlar. Gezi Direnişi bunun tarihsel bir örneğidir. Bu nedenle, Bonapart’ını da bulan olağanüstü rejimimiz, söylem ve sembolleriyle tersini iddia etse de, hegemonik gücünü kaybedip otoriterleştikçe, zayıflıyor, çatlakları derinleşiyor. Kısaca zıvanadan çıkan bu rejimin artık tek bir “denetim ve denge” mekanizması var: Halkın direnişi.
Siirt’te baraj insanların üzerine açıldı
Siirt’in Tillo İlçesi’nin 5 kilometre doğusunda yer alan Alkumru Baraj gölünde biriken sular, kapakların açılmasıyla aktı. Durumdan habersiz piknik için bölgede olan vatandaşlar, baraj suyuna kapıldılar. Kurtarma çalışmaları sürerken 5 kişi yaşamını yitirdi. AKP’ye yakınlığı ile bilinen Limak Holding yaptığı açıklamayla sorumluluktan kaçınmaya çalıştı. güncel oğuzhan özkan
Siirt’te Limak Holding’in Botan Çayı üzerinde inşa ettiği Alkumru Baraj gölünde baraj kapağının habersiz bir şekilde açılması sonucunda suya kapılanlar oldu. O sırada bölgede piknik yapanların olduğu belirtildi. Suya kapılan 10 kişi kurtarılırken; 5 kişinin cansız bedenlerine ulaşıldı. Siirt’te Botan Çayı’nda ani su yükselmesi nedeniyle suya kapılan vatandaşlardan kurtarılanların yanı sıra AFAD ekipleri mahsur kalan diğer vatandaşların kurtarılması için çalışma başlatmıştı. Siirt Vali Vekili Mustafa Pala, kayıp olduğu bildirilen 6 kişiyi arama çalışmalarının sürdüğünü belirtti. Vali Vekili ölüm olmadığını iddia etti Vali Vekili Mustafa Pala, Al Kumru Barajı’ndan taşan suya kapılan insanlarla ilgili yaşanan bilgi kirliliği olduğunu belirterek, “Kimsenin paniğe kapılmasına gerek yok. Daha önce taşkın sulara kapılan 4 vatandaşımız ekiplerimiz tarafından kurtarılmıştı. Ancak bu saat itibariyle kurtarılan ve şu an hastanede yatan 6 kişi dışında herhangi bir kayıp, yaralı veya ölü mevcut değil. Buna rağmen arama kurtarma ekiplerimiz olay yerinde, aramalarına devam ediyor” dedi. Vali Vekili Pala, “AFAD ekiplerimiz kayıp olduğu bildirilen 6 kişiyi arama çalışmalarını sürdürüyor” açıklamasını yaptı. Pala, yaralananların
Siirt Devlet Hastanesi’ne kaldırıldığı- yükselmesine ilişkin olarak, “Grunı ve tedavilerine başlandığını belirtti. bumuza ait Alkumru ve Kirazlık hidroelektrik santrallerinin olağan Halktan ‘İstifa’ çağrısı çalışma prosedürü içerisinde üretiVali Vekili Pala’nın bu açıklamasına me geçilmiş olup herhangi bir taşkın, rağmen halk arasında, çok sayıda baraj kapağı arızası ya da kapakların kayıp ve ölü olduğu dedikoduları açılması söz konusu değildir” ifadesi üzerine yüzlerce kişi Siirt Devlet kullanıldı. Botan Çayı’nda bulunan, Hastanesi bahçesinde toplandı. Bu- grup bünyesindeki Alkumru ve Kirada toplanan vatandaşlar, önlem razlık hidroelektrik santrallerinin, alınmadığı gerekçesiyle valiliği ve di- günlük üretimlerini TEİAŞ taliğer yetkilileri istifaya çağırdı. Slogan- matlarına istinaden yaptıkları belirlar eşliğinde tepkilerini dile getiren tildi. Limak, bölgenin ‘yasak bölge’ vatandaşların hastane bahçesindeki olduğunu belirterek sorumluluktan bekleyişi gün boyu devam etti. kaçınmaya çalıştı. AKP’ye yakınlığıyla bilinen Limak Limak sorumluluktan kaçıyor tarafından yapımının üstlenildiği “AlLimak Şirketler Grubu’ndan yapılan kumru Barajı” açılışına Abdullah Gül açıklamada ise, Botan Çayı’ndaki su ve Tayyip Erdoğan katılmıştı. Barajı
465 milyon dolara inşa eden Limak Holding, NATO’nun Ortadoğu’daki inşaat ihalelerini almasıyla, üçüncü köprü ihalesiyle ve Erdoğan’ın yandaş medya için oluşturduğu “para havuzuna” dahil olmasıyla hatırlanıyor. Cizre Belediyesi nehirden uzaklaşılmasını istedi Botan Çayı’nın döküldüğü Dicle Nehri kıyısı üzerinde bulunan Şırnak’ın Cizre İlçesi’nde de belediye hoparlöründen yapılan anonsta, vatandaşların nehir kıyısından uzaklaşması istendi. Siirt’te baraj kapaklarının açıldığı ve taşkın suların Cizre’ye gelme ihtimaline karşı vatandaşların dikkatli olmaları istenen anonslar sık sık yapıldı.
Çözüm süreci ‘teminat’la ilerliyor
Çözüm sürecinde görüşme trafiği hızlanırken genel af yerine Terörle Mücadele Yasası’nda değişiklikler yapılması ve geri dönenler için teminat verilmesi düşünüldüğü iddia edildi. Çözüm sürecinin ana hatları 1 Eylül tarihine yetiştirilmeye çalışılıyor. Öcalan’ın 1 Eylül Dünya Barış Günü nedeniyle çözüme ilişkin vereceği mesaj beklenirken devlet, sürecin ana hatlarını Öcalan’la, yasal düzenlemeleri HDP ile silahsızlanmayı ise Kandil ile temas içinde yürütecek. Oslo tecrübesi de dikkate alınarak sürecin daha şeffaf yürütülmesinde anlaşmaya varıldığı, genel af yerine Terörle Mücadele Yasası’nda
değişiklikler yapılacağı ve geri dönenler için teminat verileceği öğrenildi. Örgüt üyeliği tanımı ise yeniden yapılacak. Avrupa’da bulunan ve haklarında yargı kararı olan, vatandaşlıktan çıkarılan, kırmızı bültenle arananların dönüşü için yeni çalışmalar başlatılacak. Geçen yıl yarım kalan çekilme tamamlanarak Türkiye içindeki silahlı grupların silahsızlandırılması sağlanacak. İmralı’da Öcalan ile yapılan ‘PKK’nın silahsızlandırılması’ görüşmelerinde, Türkiye içindeki silahlı unsurların tamamen çekileceği ancak Türkiye dışında bu aşamada silahsızlanmanın mümkün olmayacağı ifade edildi. GÜNCEL
Mersin’e ulaşım durdu Mersin’de yeni otogar ihalesindeki kriz aşılamayınca şehirlerarası ulaşım durdu. Sebebi ise ihalenin yüksek fiyatlı olması. İkinci kez TOMA destekli polisin gölgesinde yapılan ihaleye katılım olmazken, fahiş fiyat uygulamasına tepki gösteren otogar esnafı 3 gün süreli eylem başlattı. Eylem nedeniyle Mersin’den hiçbir kente otobüs ile ulaşım yapılamıyor. İhalenin ileri tarihe ertelenmesi ile yeni otogarın açılışı da riske girdi.
Yaşanan mağduriyetten dolayı özür dileyen Mersin Otobüs Yazıhaneleri Kooperatif Başkanı Ramazan Avcı, ekmek kapılarını kaybetmemek için eylem yaptıklarını belirterek, “Bizim tek isteğimiz yazıhane kira ücretlerinin düşürülmesidir’’ dedi. Büyükşehir Belediye Başkanı MHP’li Burhanettin Kocamaz ise taviz verilmeyeceğini belirterek, ‘’Alınan kararların arkasında sonuna kadar durulacak, bize emanet edilen beytülmal peşkeş çekilmeyecektir” dedi. GÜNCEL
Boko Haram da hilafet ilan etti
IŞİD’den sonra Nijerya’da bulunan radikal İslamcıların oluşturduğu Boko Haram’da hilafet ilan etti. Haziran ayından beri vidyo yayınlamayan örgütün lideri Ebubekir Şekau yeni vidyosunu ele geçirdikleri Borno Eyaletine bağlı Gwoza kentinden yayınladı. Şekau, Gwoza’nın hilafet devletinin bir parçası olduğunu duyurdu ve hilafet ilanının yanı sıra temmuz ayında düzenlenen saldırılar da üstlenildi. Vidyoda, “Biz bir hilafet devletiyiz. Nijerya’yı tanımıyoruz”
sözlerini kullanan Shekau, hilafetlerinin IŞİD tarafından ilan edilen hilafetin bir parçası olup olmadığını belirtmedi. Örgüt lideri Shekau, Boko Haram’ın 2009’da şiddet eylemlerine başlamasından beri ilk kez “hilafet” sözcüğünü kullandı. Nijerya ordusu sözcüsü Olukolade, Twitter hesabından yaptığı açıklamada, Shekau’nun sözlerinin boş iddialardan ibaret olduğunu belirterek, Nijerya devletinin toprak bütünlüğünü ve egemenliğini koruduğunu söyledi. GÜNCEL
KADIN
10
27 Ağustos 2014
Gülsüm Kav
ANA FiKiR
Hasret ile Şirin, masal değil gerçek Bu hikâyede Ferhat yok. Hasret ile Şirin var. Bir de halk var, kadınlı erkekli, genç, yaşlı. Kadınların kendileriyle eşit haklara sahip olduğunu bilen Ferhat’lar olur ise, o da olur. Ama buradaki iki kadını, biz bu yönleriyle değil, kendilerine zulmeden erkeğe direnen yönleriyle tanıdık. Şirin 25 Şubat 2013’te Ankara’da çocuğunun yanında üstelik de koruma altındayken, boşanmak istediği kocası tarafından 8 yerinden bıçaklandı. Serbest bırakılan koca önce sırra kadem bastı. Sonra mahkeme, 8 bıçak darbesiyle yaralanması olayını “kasten yaralama” olarak değil “basit yaralama” olarak nitelendirdi. Hayatına kast etmiş olan adam, serbest bırakıldı, cezası hafifledi, ertelendi. Bundan sonra ne olabilir? Hayatını seçmek için direnirken öldürülen kadınlar, her gün yaşadığımız somut acı geliyor aklınıza, biliyorum. Kadın cinayeti ile son buldu diye düşünüyorsunuz ama bu sefer öyle olmadı işte. Şeytanın bacağı kırıldı. Şirin’in hayatı kurtuldu. Şirin “Benim sonum ne olursa olsun, benim durumumdaki kadınlara cesaret vermek istiyorum” dedi ve meydan okuyarak dimdik durdu. Hayati tehlikeyi göze alarak hayatta kalmak için direnmek. Çok saygı uyandırıcı. Ama aynı zamanda çok acayip bir bilmece. İşte bu bilmeceyi Türkiye’de kadınların haklarına kavuşmasına direnen erkek egemenliği ve onlara cesaret kazandıranlar yaratıyor. Kadınlar ise çözmek için çok ağır bedeller ödüyor. Şirin de hayatta kalabilmek için korunma tedbirlerinin her birini adım adım denerken, her aşamada ihmal ve her ihmalden sonra erkeğin kazandığı cesaret, huzursuz günler geceler ile bilmecenin içinde ilerlerken çok bedel de ödedi. Türkiye’de hiç kolay değildi gidişatın tersine dönmesi, birden bir virajla dönülemiyordu huzura. Tüneller kazarak gün ışığına çıkmak gibiydi onun durumu. Yanında çocukları, ailesi, dostları, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, bu mücadele sonucunda görevini yapmak zorunda kalan bir kısım devlet yetkilisi de vardı. Sonuçta böyle bir direniş, kendine göre bir ittifak cephesi de oluşturuyordu, yaşam hakkını savunanlar etrafına diziliyordu bir kadının. Şimdi Şirin iki güzel çocuğu ile sakin bir hayata kavuşmuş durumda, daha da mutlu günlere kavuşsun, huzuru daim olsun. * Hasret, 8 Ağustos’ta boşanmaya çalıştığı kocası tarafından 43 yerinden tornavida ile ağır yaralandı. Yaşayıp yaşamadığından bile emin değildi geride bıraktığı dört güzel çocuk. Önce hayatta kalmak için direndi, iyileşti. Şimdi de aynen Şirin de olduğu gibi yaralanmasını “kasten yaralama” olarak değil “basit yaralama” olarak nitelendirip serbest bırakan mahkeme kararına, uzaklaştırma tedbir kararının uygulanmayışına yani hayatta kalmasını umursamayanlara direniyor. “Bana ait olan yaşam hakkımı almaya çalışıyorum, ağlayarak geçirecek günüm yok benim, belki de son günüm olacak, mücadele ederek geçirmem gereken gün” diye konuşuyor. Hasret de aynen Şirin gibi, meydan okuyarak ve aklıyla direniyor. Bu sefer de şeytanın bacağı kırılıyor; daha önce olmayan bir şey oluyor; Hasret’in hayatını kurtarmak için devlet aciz kalırken mahalle halkı seferber olup nöbet tutuyor. Halk kendi sorununu kendi çözüyor, toplum kadın cinayetlerini durdurmak için gerekirse bedeniyle siper oluyor. Bunun anlamı yaşam hakkını savunanlar cephesinin büyümesi ve benimsenmesidir. Artık aile de genişliyor, bütün mahalle Hasret’in ailesi gibi. Nitekim yaralandığı ilk gün, yardıma ilk koşanlardan bir abla ile geç kaldıkları için tartıştığı polisler arasındaki diyalog şu; Polis “annesi misiniz?” diyor. Abla “annesi olmam gerekmiyor” diye cevap veriyor. İşte budur. Şirin öğretmen, Hasret kuaför. İkisi de hayat dolu, hayata bağlı, çalışan ve kendi ayakları üzerinde duran kadınlar. İşte böyle olacak, kadınlar çalışacak, ayakları üzerinde duracak, modern toplum ilerleyecek, daha geniş aidiyetler kuracaklar, yaşadıkları kent ile komşularıyla, toplumla genişletecekler ailelerini. İşte Hasret ile hasret kaldığımız bir şeyi görüyoruz; devletin aciz kaldığı yerde, toplum birbirini aile gibi sahipleniyor, kendi destanını yazıyor. Gaziantep’te karısını öldürüp sonra balkondan Fatma Şahin’e kadınlara çok hak verdiği için laf söyleyen adam işte buna sinirleniyor aslında. Toplumun ilerlemesine, değişmesine, kadınların haklarına kavuşmasına ve yalnız güçsüz kalmamsına sinirleniyor. Ama o adam yenilecek, kadınların ve kadınların haklarını savunduğu sürece Fatma Şahin’in de yanında olacak toplum. İnanın. Tarihin akışı durdurulamaz. gulsumkav@gmail.com
Devlet aciz, Hasret’i mahalle halkı koruyor Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, eşi tarafından yaralanan Hasret’e gerçek koruma sağlanması ve eşi Yakup Kara’nın tutuklanması için Çekmeköy’de Hasret’in evinin önünde Hasret’i koruyan mahalleliyle birlikte nöbette. Devletin yapmadığını yapan mahallelinin Hasret’i yaşatması, toplumun kadınların yaşatması demek. kadın Elif karan
Kadınlar öldürülüyor, AKP hükümeti inkâr ediyor. Kadınlar yaralanıyor, halkı gaza boğmaktan çekinmeyen emniyet, korunma kararını bile uygulamıyor. Kadınlar yaşamak istiyor, AKP kahkaha atmasına bile tahammül edemiyor. Ancak AKP’nin evdeki hesabı bu sefer de tutmadı. Tüm toplumu kucaklayarak yaşam hakları için yürüyen kadın hareketinin çığlığı Türkiye’nin her köşesine ulaştı. Devletin korumaktan aciz olduğu kadınlar için komşuları seferber. Devlet sorumlu değilse sorumlu kim? İlk yaşam mücadelesini 41 yerinden yaralandığı için hastanede veren Hasret’in yaşam hakkı için mücadelesi hastaneden çıkınca da devam ediyor. Sanığın tutuksuz yargılandığı yetmez gibi, Hasret’e yaklaşmaması gerekirken Hasret’in evinin önündeki iş yerine elini kolunu sallayarak gitmeye devam ediyor. Devlet bu sırada ne mi yaptı? Korunma kararını sadece kâğıt üstünde bırakıp, Hasret’e taşınmasını söyledi. Yetmedi, Hasret’i koruması gereken polisler, Hasret’in annesine sahip çıkan oğlunun çantasındaki taşlarla dalga geçmeyi kendine görev edindi. Devlet korumalı Mahalleliyle birlikte Hasret’i korumak için nöbet tutan kadınlar, devleti göreve çağırdılar, karakola giderek Emniyet’le görüştüler. Emniyet, sorumlu kurum olmadığını iddia etti. Hasret’e sadece o gece koruma sağlanacağı teminatını verdi.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, İstanbul Çekmeköy’de, 43 yerinden tornavidayla yaralanan Hasret’in evinin önünde, mahalle halkı ile birlikte devleti göreve çağırdı.
Hasret’e sahip çıkanlardan birisi elinde merdanesi ile her gece bekleyen Rizeli Fatma Hanım
Mahallenin köpeği, Hasret’in evinin önünde bekler ve tüm mahalleliyi sesiyle uyarır olmuş.
Hasret nasıl korunmadı?
• Eşi Yakup Kara, boşanmak istediği için Hasret K.’yı 43 yerinden tornavidayla yaraladı. • Savcılık sanık hakkında tedbir kararı bile vermeden saldı. • Mahallelinin nöbeti başladı. • Yakup Kara için uzaklaştırma kararı verildi. Ancak Hasret’e 20 metre uzaklıkta çalışan Yakup Kara için karar uygulanmadı. • Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu da tüm Hasretler için nöbette.
Bu toplum Hasretleri yaşatacak Hasret’in, sırt çantası annesini savunmak için içi taşla dolu oğlu, elinde merdane kapıda bekleyen komşusu, köpeği var. Devlet görevini yerine getirip kadın cinayetlerinidurdurmak için kılını bile kıpırdatmazken, toplum kadınların yalnız olmadığını tüm gücüyle gösteriyor. Hasret’in yaşam hakkını savunmak, tüm kadınların yaşam haklarını savunmak demek.
• CHP Milletvekili Melda Onur ve Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Temsilcisi Gülsüm Kav’ın Çekmeköy İlçe Emniyet Müdürlüğü ile görüşmesi sonucu Hasret için fiili bir koruma sağlandı. • Ayşenur İslam, kadınları her zaman koruduklarını ancak Hasret için daha hassas davranacaklarını söylediler. • 25 ağustosta sanığın tutuksuz yargılanmasına devam kararı verildi. • Nöbet Hasretler öldürülmeyene kadar devam edecek.
Hasret için nöbet tutuanlar konuşuyor
Hasret
Fatma
Korunma talep eden Hasret Başarmış Hasretler olacağız Gerçek mucize benim hayatta kalmış olmam, 200 metre uzaklaştırma kararı varken benim 20 metre yakınıma gelebiliyor. Bu o ve onun gibi erkekleri cesaretlendiriyor. Benim gibi düzene karşı koyan kadınların ise güvenlerini sarsıyor. Mucize ile kocasının elinden kurutulup hayatta kalmayı başarmış ama devletinin de koruyamayıp da ölen kadınların yüzü olmak istemiyorum. Bunu başarmış hasret ve hasretler olarak kalmak istiyorum. Ben ve benim gibiler, prosedürden evraklara, karakoldan savcılığa o kadar çok engele takılıyoruz ki maalesef korunamıyoruz. Yasanın içinde olan boşluklardan mümkün olduğunca faydalanıyorlar ve bu bizim aleyhimize oluyor. Benim hayatta kalmam mucize. Benim devletimin, benim bakanımın bir şeyler yapabilmesi için benim ölmem gerekmiyor, bizim ölmemiz gerekmiyor.
Aylin
Elinde merdanesi ile Fatma Kendilerini Hasret’in yerine koysunlar Her zaman acı çeken kadınların yanında olması lazım. Kadın bakanlarımız var, kendilerini Hasret’in yerine koysunlar. Bizim Hira köpeğimiz havladığı zaman kalkıyoruz bakıyoruz cama, eve gelen birisi var mı diye. Biz böyle koruyoruz, korumaya da devam edeceğiz, kimseden de korkumuz yok. Aylin Hanım, hasretin arkadaşı adalet yerini bulsun Mahalleli, hepimiz buradayız zaten gece gündüz. Ama bu nereye kadar. Başka bir şey istemiyoruz zaten, adalet yerini bulsun, adam cezasını alsın, Hasret çocukları ile yaşasın. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Genel Temsilcisi Gülsüm Kav Biz buradayız, devlet nerede? Mahalle halkının artık seyretmediği, bir kadının hayatını kurtarmak için seferber olması, yani kelimenin tam anlamıyla toplumun kadın cinayetlerini durdurması çok önemli.
Gülsüm Kav
Melda Onur
Mahalleli seyretmemiş, ben buna karışmam dememiş, kendi üzerine düşeni yapmış, insanlık onurunu savunmuştur. Gereğinde merdaneyle gereğinde kapıya bir köpek koyarak bunu sağlamışlar. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu olarak buradayız, Melda Onur burada. Bizler buradayız, devlet nerede? Sorumlu bakanlıklara ve sorumlu kişilere sesleniyorum. Bu kadar ağır yaralamadan sonra sanığın serbest bırakılması hukuk dışıdır. Bu açıdan da gereği yapılmalıdır. Başta Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olmak üzere harekete geçebilecek 5 tane bakanlık var. Devlet gelmeli, Hasret korunmalı, gereği yerine getirilmelidir. Bugün burada olmamızın nedeni devleti göreve çağırmaktır. CHP Milletvekili Melda Onur Mahalleli devlete örnek oldu Mahalleli burada devlete örnek olmuş. Burada devlet yok, mahalleli var. Böyle şiddet uygulayan birinin uzaklaştırma kararı olmasına rağmen hala bu kadar yakın bir yerde çalışıyor olması, yukardan aşağıya
Sibel Uzun
kadınlar üzerinde uygulanan algının bir sonucu. Burada bize umut veren mahallelinin kendi komşusunu sahiplenmesidir. Devlete çağrı yapmaktan sıkıldım, bütün mahallelileri kendi semtlerindeki şiddet gören kadınlara sahip çıkmaya davet ediyorum. Belki devlet utanır, gereğini yapar. EHP Genel Başkanı Sibel Uzun Devlet ayağını denk alsın Devlet açık bir şekilde Hasret’e katil karşısında neredeyse ölmekten başka bir çaren yok diyor. Devletin ve Hasret’in peşinde olan, kadın katilleri, şu an salık olan kocası karşısında mahalleliyi görüyoruz. Şu an biz onlarla dayanışma içerisindeyiz. Mahallelinin yapmış olduğu şey Türkiye’de işlenen kadın cinayetlerine karşı dengeyi değiştirecek bir şey. Toplumun buna refleks gösteriyor olması, devlete de kadın katilleri karşısında ayağını denk al uyarısı. Toplumun yarısını oluşturan kadınları korumak için tüm toplumu hayat kurtarmaya davet ediyorum.
KADIN
11 Hem kadını, hem kızını bıçakladı
Antalya’da 51 yaşındaki bir adam birlikte yaşadığı Özbekistan uyruklu 37 yaşındaki Nazire Aşuralevia’yı koruma altındayken bıçaklayarak yaraladı, kızı 14 yaşındaki Dila Aşuralevia’yı ise öldürdü. Sık sık tartışma yaşanması üzerine Aşuralevia’nın polis merkezine giderek koruma talep etmesi üzerine Ayhan A. hakkında evden uzaklaştırma kararı çıktmıştı. Zanlı Ayhan A.’nın cinayetin ardından suç aleti bıçakla Bahçeli Polis Merkezi’ne gelerek teslim olduğu ve cinayeti itiraf ettiği bildirildi. Zanlının, Asayiş Şube Müdürlüğü Cinayet Büro Amirliğine gönderildiği belirtildi. KADIN
27 Ağustos 2014
Kadın katillerini cezasız bırakarak cesaretlendiren AKP, bu kez katiller tarafından suçlandı:
Yetkililer kadınlara fazla hak veriyor
Gaziantep’te ailesine kurşun yağdıran Mehmet Ş’nin ifadesi, kadın hareketinin tespitlerinin gerçekliğini bir kez daha ortaya kondu. Mehmet, “kadın haklarının fazla” olduğunu öne sürerek eşi ve oğlunu öldürüp, kızını yaraladı. Modern hayatının gereğini yerine getirip, yaşamak isteyen kadınlara kıyasla çağın gerisindeki erkek egemen zihniyet kendini yine gösterdi.
Zonguldak’ta bir kadın vuruldu
Mehmet Ş, kabahati yaşamak isteyen kadınlarda buldu.
Gaziantep halkı, kadın katili Mehmet Ş’yi linç etmek istedi. nayetlerinin temel nedenlerine baktığımızda, gerçekte modernMehmet Ş, Gaziantep’te leşen, temel hak ve özgürlüklerikızını sokak ortasında, eşi ni kullanmak isteyen kadınların Miyaser ve oğlu Mehmet Ş.’yi ise karşısına, ortaçağ zihniyeti ile sür evde vurdu. Kapıyı üzerine ki- git yaşamak isteyen erkeklerin çıklitleyerek balkona çıkan Mehmet tığını görmekteyiz. Kadın CinaŞ. kadınlara fazla hak verildiğini yetlerini Durduracağız Platformu söyleyerek, yetkililerden şikâyetçi verilerine göre, kadınların %70’e olduğunu söyledi. Eş Miyaser ve yakını kendi hayatına karar veroğlu olay yerinde hayatını kaybe- mek istediği öldürülüyor. Tam da derken, Sibel hastaneye kaldırıldı. bu noktada “kadınlara haklarını vermek istemeyen” erkekler, kaKadın cinayetlerinin gerçek se- dınların en temel yaşam hakkını bebini itiraf etti elinden alıyor. Gaziantep’teki kadın katili Mehmet Ş’den gelen savunma, kendi- Asıl suçlu AKP hükümeti mi? ni aklama çabasından çok, kadın AKP hükümetinin sadece son döcinayetlerinin temel nedenini nem açıklamalarına bile baktığıortaya koyuyor. Son beş yılda nızda, AKP’nin muhafazakâr po%1400’lük artış gösteren kadın ci- litikalarına itaat eden, eşlerine biat kadın Elif karan
Hükümetin kahkaha atan kadın iffetsizdir açıklamalarında gün gibi görünen kadın düşmanlığı, kadın cinayetlerinde azmettirici oluyor. Karısı, D.B.’nin onu aldattığını öğrenince Şenol Baykan karısı ve aldattığı kişiye silahla saldırdı. Şenol Baykan’ın silahla saldırdığını öğrenen kardeşleri polise haber verdi ve ardından polisler Şenol Baykan’ı gözaltına aldı. Şenol Baykan’ın ağabeyi Yusuf “Bizim namusumuza olan buysa, olacak budur. Kardeşimde icabına bakar” diyerek saldırıyı onayladı. Diğer abi Osman Baykan, kardeşinin yarım bıraktığı işi devam ettireceğini, D.B.’yi, öldüreceğini söyledi. D. B’nin hastanede tedavisi sürerken, tehditlere devam en erkekler gözaltına bile alınmadı. KADIN
Yazmaktan bıktık, susmaktan bıkmadılar
eden bir kadın toplamı istediğini tespit etmek çok kolay. Fakat AKP hükümetinin başörtülü kadınların kamu kurumlarında çalışmasını, üniversitelerde eğitim görmesini sağlayan yasal düzenlemeleri bile, kadının evden çıkmasını kolaylaştırarak, kadının temel hak ve özgürlüklerini talep etmesi için bir kez daha cesaretlendirdi. AKP karşına dikiline güçlü bir kadın hareketi, tüm kadınları temel hakları için verdikleri mücadelede yalnız olmadıklarını kavramasını sağladı. Modernleşen ve yaşam hakkı için erkeklerin karşısına dikilen kadınlar, kadın katillerinin doğrudan dillendirecek cüretti bulduğu “kadın haklarının” tamamının hayata geçirilmesi için mücadele etmekte kararlı.
Fatma Şahin bile daha modern kaldı
2012 yılında, Gaziantep’te eşi boşanmak istediği için kayınvalidesini öldüren, üç kayınbiraderini yaralayan Âdem Durgun’da intihar etmeden önce, her şeyin sorumlusunun kadınların temel hak ve talepleri karşısında sesini çıkarmayan AKP hükümeti olduğunu ilan etmişti. Âdem Durgun’un mektubunun en alt bölümünde ise Gaziantep milletvekili, o dönemin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in adı ise şöyle geçiyor: En büyük sorumlu Fatma Şahin. Çünkü Kadını serbest bıraktı. Diğer sorumlu Manisa Turgutlu ilçesindeki polisler. Karımı bana vermedi”.
Başka Hülyalar olmayacak Interpress’in, 2014 yılının ilk yedi ayını kapsayan ‘Kadına Şiddet’ konulu araştırmasında kadına yönelik şiddet haberlerinin 40 bini aştığı belirtildi. Medya Takip Ajansı Interpress’in yaptığı incelemede, 2014 yılının ilk yedi aylık süresinde 170 kadının öldürüldüğü, kadınlara yönelik sözlü, fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik olmak üzere çeşitli şiddet haberlerinin de 40 bin geçtiği saptandı. İki bini aşkın gazete ile dergide çıkan haberlerin incelendiği Interpress araştırmasında, Ocak ayından bu yana kadına yönelik şiddet haberlerinin toplamda 40.618’e ulaştığı belirlendi. En büyük artışın kadın cinayeti haberlerinde olduğu tespit edilirken kadın cinayetleri üzerine 3.645 adet haberin yayınlandığı, 2.868 haber ile psikolojik şiddet, 2.598 adetle fiziksel şiddet ve 1.685 haberle de cinsel taciz haberinin sayfalarda yer aldığı belirlendi. KADIN
Bütün kadınlar için mücadeleye
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, Bursa’da düzenlediği Açıkhava film gösterimi ile kadınlarla buluştu. Kadın cinayetlerine karşı mücadeleyi anlatan Bordertown- Sınır Ötesi filminin ardından söyleşi gerçekleştirildi. Filmin ardından söyleşi yapan kadınların temel olarak dikkat çektikleri nokta Meksika’da da Türkiye’de de devletin ise kadın cinayetlerinin üzerini örtmeye çalışması oldu. IŞİD’in uyguladığı şiddetinde anımsatıldığı söyleşide dünyanın neresine gidilirse gidilsin, erkek egemenliğinin, kapitalist sistemle, erkeklerin patronla ittifak halinde kadınları ezdiği anlatıldı. KADIN
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, Ankara’da 16 Ağustos tarihinde eski eşi tarafından pompalı tüfekle öldürülen Hülya Çelik’in hesabını sormak için Ankara Güvenpark’taydı. Eylem boşanmak istediği için öldürülen kadınların ailelerin sadece acılarını paylaşmadığı, tüm kadınların öldürülmediği bir dünya için mücadeleyi de omuzladıklarını bir kez daha gösterdi. Hülya
Çelik’in ailesi ve öldürülen Gönül Dilekçi’nin ailesi Platformla birlikteydi. Hülya Çelik’in abisi Tevfik Çelik “ Benim kardeşim üç buçuk yıldır ayrıldığı eşinin şiddetinden dolayı çekiyor. Benim kardeşim koruması olduğu halde öldürüldü. Artık başka insanların ölmemesi için elimizden ne gelirse yapacağız. Katilinin ağır ceza alması için elimizden ne gelirse yapacağız” dedi. KADIN
Toplumun kadın hareketine direnemezsiniz Kadın Hareketi Fatma Kurt Kadınların haklarını almak için büyüyen mücadelesi sürerken karşılaştıkları öldürülmeye varan şiddeti ortadan kaldırmak bu şiddetin yaşandığı ülkedeki herkesin meselesi. Hasret kardeşimizin canı için bir mahallenin kadınlarla birlikte nöbet tutması böyledir. Bu topraklardan sorumlu olduğu iddiasındaki hükümetin, bakanlıkların, valiliklerin, emniyetin meselesi olması gereken tam da toplumun meselesidir. Mahallelinin merdanesi, köpeğiyle Hasret’in yaşam hakkını korumak için seferber olması artık kör göze parmaktır. Tüm yetkili organların sorumluluğunu yerine getirip kadınların yaşam hakkı için seferber olması gereği ortadadır.
Kadın cinayetlerini durdurmak için yıllardır verdiğimiz mücadeleye tepkisiz kalamayan yetkililer, kadınların korunmasına dair kendilerine attırabildiğimiz adımları yaşam hakkımızın öneminin ve mücadelenin toplumsallaşmasının ciddiyetiyle atmıyor. Kadınların korunması ile ilgili 6284 sayılı kanunun uygulanmaya başlaması için 1 sene bekletilmesi buna bir örnektir. Koruma kararı çıktığında etkin uygulanmaması buna örnektir. Sorumlu birimlerin kanuna aykırı hareket edip koruma kararını kağıt üstünde bile almayı zorlaştırması ve bunu denetlememesi, kadınlar yaşasın diye bu adımları attırırken hükümetin ayağını sürümesine örneklerdir. Toplum Hasret’in kapısında nöbet tutarken, yaşam mücadelesi veren kadınların yanında yürürken hükümet korunmayı zorlaştırarak kadınların yaşam hakkını kabul etmiyor. Toplumun haykırışına rağmen etkin koruma için yetkililerin harekete geçmediği her gün
bir kadının canından olmasıyla sonuçlanıyor. Hükümet ve bütün organları, toplumun hareketi olmuş kadın hareketinin taleplerini yerine getirmediği için her gün kadınların yaşamlarının tehdit altında oluşundan, yaşam haklarının ellerinden alınmasından sorumludur. Ankara’da Hülya Çelik kardeşimiz korunmak için defalarca başvuru yaptığı halde öldürüldü. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu olarak Hülya’ya sahip çıkıyoruz ve katilinin en ağır cezayı alması için mücadele edeceğiz. Ancak biliyoruz ki etkin koruma uygulansaydı Hülya yaşayabilirdi. Savcıya, polise gidip korunmak istemiş olan Hülya Türkiye’de yaşarken Türkiye’deki yasaya göre korunmak ve dünya üstündeki en temel hakkına, yaşamına sahip çıkmak istedi. Ancak etkin olmayan korumayı devletin getirdiği nokta, hiçbir yetkili birimin korunma başvurusunu almaması düzeyinde. Eskişehir’de 2 Eylül’de davası
görülecek olan Yasemin, koruma altındayken öldürüldü. Katil koruma yasasına göre verilmiş karardaki uzaklaştırma cezasını ihlal edip ceza almış olmasına rağmen, Yasemin defalarca polisi aramış olmasına rağmen evinin önünde günlerce bekleyebildi. Polis, tutuklamaktan öte, katili evden uzaklaştırmaya dahi çalışmadı. Koruma kararı işleyen bir denetimle etkin uygulansaydı Yasemin kardeşimiz yaşayabilirdi. Kadınların yaşam mücadelesindeki deneyimlere dayanarak oluşturduğumuz korunma taleplerinin her adımının titizlikle etkin uygulanması Yaseminlerin, Hülyaların yaşaması demektir. Hasretler yaşasın diye kapıda nöbet tutan toplumun taleplerine direnemezsiniz. Binler olduk yürüdük, milyonlarla yürüyünce var gerisini sen düşün AKP!Binler olduk yürüdük, milyonlarla yürüyünce var gerisini sen düşün AKP!
12
EKONOMI 27 Ağustos 2014
FED başkanı beklenen konuşmayı yaptı
Güvercin beklerken şahin çıktı Son günlerin en çok beklenti yaratan ve en çok üzerine tahmin yürütülen ekonomi gündemlerinden birisi Amerika’da yapılan Jackson Hole toplantısıydı. Ekonomi yazarları tüm dünyada günlerce bu toplantıda olabilecek senaryolar üzerine kafa patlattı. Daha net söylemek gerekirse olabilecek iki senaryo üzerine tartışıldı; güvercinli senaryo ve şahinli senaryo. Peki ne oldu? ekonomi İLKER ERASLAN
Ya da önemli mi? hatta ilk somut adım olarak geçtiğimiz aylarda bor‘Peki bu kadar önemsizse neden bu kadar önemli?’ di- sadan tahvil alımlarını ciddi anlamda azaltmıştı. Bu ABD ’nin Jackson Hole kasabasında uzun za- yebilirsiniz. Sadece bir sempozyum ise neden tüm eko- bahsettiğimiz dolarlar, hani Erdoğan’ın da yıllardır mandır yapılması beklenen bir toplantı vardı. momistler ve piyasa aktörleri günlerce nefeslerini tutup tepe tepe kullandığı, ülkeyi AVM, TOKİ, rezidans Bütün piyasa aktörleri, borsacılar, sermaye sahipleri, buraya bakıyor, konuşulacaklar hakkında tahminler tarlasına çevirmek için kullandığı “sıcak paralar”, ekonomi yazarları bir süredir gözlerini bu kasabaya yürütüp yorumlar yapıyor, hatta sırf bu beklenti ve krediler... dikmiş bekliyordu. Jackson Hole doğal ortamda, dağ tahminlere göre borsalarda çeşitli kartlar oynanıyor? eteğinde, göl kenarında bir kasaba. O kadar doğalki güvercin mi, şahin mi? toplantıya giden çeşitli merkez bankası yöneticileri ve Başkanın konuşması ABD’nin faiz arttırımı operasyonunun erken mi, akademisyenler bungalovların arasında “Dikkat, açıkta Bu toplantı hakkında günlerce konuşulmasının, tah- geç mi başlayacağı ise herkes için aşırı derecede yiyecek bırakmayın, ayı gelebilir.” uyarılarıyla karşıla- minler yürütülmesinin tek bir sebebi var; dolar mus- önemli. Yani 2014 sonlarında mı, 2015 başlarında şabiliyor. luklarının başındaki kadının da burada bir konuşması mı, yoksa 2015 orta veya sonlarında mı faizleri yükoluyor. Toplantıyı bu kadar önemli kılan tek sebep bu. seltecek Amerika? Bu soru ülkeler ve sermayedarlar Bahsettiğimiz kadın ABD’nin merkez bankası FED’in için çok büyük önem taşıyor. Bütün yatırımlar ona Önemsiz bir toplantı Aslında bir açıdan çok önemsiz bir toplantı da denilebi- Başkanı Janet Yellen. Bu toplantıda her sene geleneksel göre yapılıyor veya yapılmıyor. İşte “güvercin kolir. Toplantıdan ziyade iki günlük bir sempozyum zaten. olarak FED başkanına da bir konuşma ayırılıyor. nuşma” demek Janet Ellen’ın faiz arttırımının geç Kararların falan alındığı türden bir toplantı değil yani. bir tarihte yapılacağına dair sinyaller vermesi anlaDaha çok akademisyenlerin, yöneticilerin sunumlar uykusuz her gece mına geliyor. “Şahin konuşma” ise faizlerin erken yaptığı bir paneller dizisi olarak düşünülebilir. ‘Peki’ diyeceksiniz ‘bu konuşma neden bu kadar önem arttırılacağını söylerse gerçekleşmiş oluyor. taşıyor?’ İşte burada dünya kapitalizminin bir açıdan ne kadar merkezi bir mekanizmayla hareket ettiğini gör- erdoğan’ın dramı düğümüz noktaya ge- liyoruz. Janet Ellen’ın ağzından Bu faiz arttırma tarihinin ne kadar önem taşıdığını çıkacak birkaç kelime anlamak için Erdoğan’ın bizim tüm dünya piyasalarında milyon, hatta milyar dolarların ışık
Ölüm oyunları Bütün veriler ABD ekonomisinin toparlanmaya devam ettiğini ve FED’in de buna istinaden faiz arttırma ve tahvil alımKarl Marks (1818-1883) larını düşürme kararlılığını kapitalizmin işleyişini sürdüreceğini gösterirken hızıyla ülkeler, hisseler ve borsalar arasınen ince detaylarına kadar yatırımcıların hala bunu da uçuşmasına yol açabiliyor. O yüzden deşifre etmiş, yaşayacağı görmezden gelip riskli kubizim Tayyip gibi dolar delisi birçok devkrizleri öngörmüştür. marlar oynamaya devam etlet yöneticisi; mirasla, sömürüyle, hırmek istemesi garip değil mi? sızlık, yolsuzlukla zengin olmuş binlerce Risk algısı neredeyse tamamen kapitalist rahat uyku uyuyamadan Janet ablaortadan kaybolmuş durumda. Sadece bunu demız acaba ne diyecek diye efkarlı geceler geçiriyorlar. ğil, borsa aktörleri birçok uyarıyı, ortaya çıkan savaşları, jeopolitik riskleri görmezden gelerek, borsada polyannacılık oynamak birşey yokmuşcasına oyuna coşkuyla devam etJanet ablamızın ne dediğine gelmeden önce, ne deme eğiliminde. Dünya piyasaları iyice loş ışıklı mesi bekleniyordu, ona bakalım. İki seçenek üzerine odalarda mafyatik insanların oynadığı kumarlara bahisler açılıyordu; ya “güvercin” tabir edilen bir kodönüşmüş durumda. Hatta ele alış biçiminin nuşma yapacaktı ya da “şahin” diye yorumlanacak neredeyse bir rus ruletine dönüşmüş olduğu söyşekilde konuşacaktı. Bunun manasına bakacak olursak lenebilir. Tabancaya bir tane mermi konuluyor ve sırayla masadakiler kafasına dayayıp tetiğe basıyor. Yaşanan onca krizden sonra para cambazlarının sinir uçları nasır tutmuş anlaşılan. Ya da artık öyle olmak zorunda diyelim. Piyasalardaki ölüm kalım savaşı öyle bir noktaya gelmiş ki uçuruma doğru kaymakta olan bir arabada oturan rakiplerden canını kurtarmak için atlayanlar her şeyini kaybedebiliyor. Herkes arabada en son ben kalırsam son anda direksiyonu kırarım, araba da bende kalır diye düşünüyor. Sert oynayanlar kazanıyor. Yumuşak çocuklar kaybediyor. Silahı başına dayayıp tetiği çekmen bir olmalı. Yüzünde en ufak bir korku, tedirginlik ifadesi olmamalı. Tetiği çek, yandakine ver. Bu işleyiş bir aşırılık, abartılı bir senaryo olmaktan çıkmış, gündelik hareket tarzı haline gelmiş durumda. beklentilerin daha önceki haftalarda da işlediğimiz En itibarlı burjuva iktisatçıları balon var diyor, bir politikanın gidişatıyla ilgili olduğunu göreceğiz. patlayacak diyor, kriz geliyor diyor, ama kimse ABD merkez bankası hatırlayacağınız üzere artık ülke ayağını gazdan çekmiyor. Çünkü artık piyasada ekonomisinin toparlanmaya, hatta büyümeye başyaşanan herhangi yarış değil, formula 1 yarışı. ladığını, işsizliğin de azalmaya başladığını dayanak Bütün formula 1 pilotları biliyor ki saniyenin göstererek dünyada dolaşan dolarları anavatanlarına onda biri bile frene dokunsa geri çağırmaya başlayacağını, dolayısıyla önümüzdeki dönemde faizleri arttırmaya başlayacağını ilan etmiş,
merkez bankasıyla yaşadığı faiz gerilimini de bir kez daha hatırlayalım. Erdoğan merkez bankasına sürekli “faizi düşürün” baskısı yapıyordu bildiğiniz üzere. Ve normalde de karakteri ve ekonomi anlayışı gereği bu faiz düşürme baskısına devam etmesi de gerekiyor ve bekleniyor. Fakat ABD faizleri arttırırsa tüm dünyada merkez bankaları faizleri mecburen arttırmak zorunda kalacak. Eğer Erdoğan kabadayılık, şiddet ve cebirle faizi normalinden aşağıya bastırmaya devam eder ve birden ABD’nin faiz arttırımı gelirse, bizdeki merkez bankası faizi tekrar ani ve büyük bir artışla yukarı çıkarmak zorunda kalacak. Böyle hareketler tabiiki enflasyonu fırlatabilen, borsayı altüst edebilen, krize neden olabilen hareketler. batıdan gelen sıcak para dalgaları Türkiye ekonomisinin alabileceği risklerden birisi bu. Bir de dünyada dolaşan yabancı sermaye açısından bakalım. Yine daha önce de bu sayfada ele aldığımız üzere “sıcak paralar” uzun bir dönemdir, ama özellikle 2008 krizinden sonra gelişmekte olan ülkeler diye tabir edilen bizim gibi ülkelere akın etmişti. Gelişmiş kapitalist ülkelerdeki düşük faiz oranları ve ekonomik durgunluk gelişmekte olan piyasaları yatırım yapmak için daha cazip merkezler haline getirmişti. Aynı zamanda da taktik olarak bunu yapmışlardı. Yani Türkiye gibi ülkelere düşük faizli krediler dağıtalım, onlar da bu borç paralarla ithalat yaparak bizim ekonomilerimizi canlandırsın diye düşünmüşlerdi.
Dahiyane enflasyon çözümü
Erdoğan’ın tüm faiz baskılarına, merkez bankasının hep fazla olumlu tahminlerine ve kısmi faiz indirimlerine rağmen enflasyonun düşmediği son açıklanan rakamlarla anlaşılmıştı. Hatta tekrar artma eğilimine girdiği gözlemlenebiliyordu. Artık merkez bankasının yılsonu enflasyon tahmin ve hedeflerine ulaşmanın imkansız hale geldiği bu günlerde AKP’liler yeni çözüm arayışları içerisine girdiler. Tarım bakanı Mehdi Eker gibi bazı AKP’liler enflasyonun ayarıyla oynamak, bi nevi hile yapmak, tartıya çaktırmadan elini koymak için yöntemler düşünmeye başladılar. Enflasyon oranı çeşitli ürün gruplarından oluşan sabitlenmiş bir alışveriş sepetinin fiyatlarındaki değişim üzerinden hesaplanıyor. Son rakamların yüksek çıkmasında gıda fiyatlarındaki artışın da önemli bir payı var. Enflasyon sepetinde gıda ve alkolsüz içeceklerin payı yüzde 24,45. Yani halkımızın harcadığı her 100 liranın 24,45’i, yani dörtte biri gıdaya gidiyor. Gıdanın enflasyon hesabındaki payı yüksek. Bizim dahiyane AKP’lilerin aklına gelen ise bu payı düşürmek. Bunu da diğer ülkelerdeki oranın daha düşük olmasıyla gerekçelendirmeye çalışıyorlar. Mesela ABD’de 8,5 civarında Almanya’da yüzde 10 bu oran. Fakat gıda harcamalarının toplama oranı bakılan ülkenin kişi başı milli gelirine göre değişiyor. Bunun sebebi ise gıdaya harcanan para miktarı çok değişmezken geliriniz yüksekse oranın düşmesi. Yani 1000 lira maaşınız varsa ve gıdaya 100 lira harcıyorsanız bu oran %10 demektir. 2000 lira kazanıyorsanız yine gıdaya benzer bir rakam harcarsınız, fakat 2000’e oranla 100 lira bu sefer sadece %5’i teşkil etmiş olur. Dolayısıyla Avrupa’ya uyum sağlama bahanesiyle enflasyon sepetinde gıdanın ağırlığını düşürmeyi tartışan AKP’lilerin yaptığı, enflasyonu az göstermek için hesaplama biçiminde hile yapmaktan başka bir şey değil.
kazandıkları paranın çok büyük bir bölümünü faize yatırır hale geldi. peki janet ne dedi? Son olarak Janet Yellen ne dedi, ona bakalım. Son dönem piyasalara pembe gözlüklerle bakmaya alışmış olan sermaye sahipleri ciddi oranda “güvercin konuşma” beklentisi içerisindeydi. Toplantıdan birkaç gün önce, Salı günü açıklanan FED tutanakları hiç o yönde olmadığı halde yine de bu iyimser bakışlarını koruyorlardı. Her nedense FED başkanının piyasaları “üzmeyeceğini”, faiz arttırımı için coşkulu yatırımcılara biraz daha zaman tanıyacağını düşünüyorlardı. Üstelik ABD’de istihdamın iyiye gittiği, ekonominin büyüme eğilimi gösterdiği son rakamlarla da görünmüşken ve FED için en önemli kriterler bunlarken, piyasa aktörleri adeta rüyadan uyanmak istemiyorlardı. Fakat olanlar oldu. Yellen hiç güvercinlik yapmadı. Gayet kararlı bir şekilde şahin tutumunu sürdürdü. Faiz arttırımının çok erken de olamayacağını belirten Yellen, esas olarak işsizlik oranının FED’in öngördüğünden daha hızlı düştüğünü ve bu durumun Fed’in erken hareket etmesini gerektirebileceğini vurguladı.
yolun sonu görünüyor İşte ABD’nin bu kararlı duruşu dünya piyasalarını gittikçe daraltacak. ABD’nin son rakamlarla belirgin durgunluk eğiliminde olduğu anlaşılan AB’ye de kıyak geçmeyeceği, AB ülkelerini destekleyen ekonomi politikalarıyla üstüne sorumluluk almayacağı da tahmin ediliyor. Dolayısıyla dolar hem genel olarak, hem de Euro karşısında değer kazanacak. Türkiye ekonomisi için zor günlerin kapıda olduğu da bu veriler ışığında çok net söylenebilir. Değeri artan dolar, faizleri artan dış krediler, üretim ve ihracat kapasitesi zayıflamış bir sanayi, ihracat yapılan başta Almanya olmak üzere AB ülkelerinde durgunluk, yine devasa ihracat ve yatırım yapılan başta Irak ve beni böyle bırakıp gitme Suriye olmak üzere ortadoğu ülkelerinde gerçekleşen Bu sıcak döviz girişleri zaten 2013 başlarındaki büyük düşüşün daha da artarak devam etmesi, yukaFED’in ilk “toparlanıyoruz” deklarasyonuyla azalma- rıda Ukrayna-Rusya gerilimi ve sıkışmaya başlayan ya başladı. Vakit yaklaştıkça azalmaya da devam etti. Türkiye ekonomisinde dolar artışı, büyüyen enflasTürkiye’de sanayicilerin son dönem iyice sıkışmaya yon ve faizin tekrar yükseltilmek zorunda kalması başlamasının en önemli nedenlerinden birisi bu. ile oluşacak ciddi çalkantılar. Erdoğan’a şimdiden Kredi almak zorlaşıyor, önceden alınan kredilerin geçmiş olsun diyebiliriz. Bitiyor o bol dolarlı şımarık faizleri, masrafları yükseliyor. Sanayiciler o yüzden günlerin...
EGITIM (
13
27 Ağustos 2014
Gençleri gözünü kırpmadan öldürebilen Emniyet gençleri koruyacakmış
Peki öğrencileri sizden kim koruyacak?
Üniversitelerde stant açıp fikrini beyan eden gençliğe yönelik vurgunlar devem ediyor. Erdoğan, gençliği üniversite hapishanelerine kapatmak istiyor. Şimdi de üniversiteler Emniyet Müdürlüğü ile işbirliği yapıp üniversiteye kayıt olarak öğrencilere önceden mektup gönderiyor. Mektup tamamen gençleri siyasi partilerden uzaklaştırmak amaçlı yazılmış.
Polisin destansı hatıraları
Gençleri koruyacağına dair vaadlerda bulunan polisin Gezi direnişinde sergilediği destansı performans gençlerin canını aldı. Polisin orantısız kullandığı güçten sonra 16 yaşında ki gencecik Berkin bile hayatını kaybetti. Polis ve devlet şiddetiyle öldürülen gençler;
Polis öğrencilere yazdığı mektupta kendini gençliğin yanında tanımlıyor eğitim ebru kaya
Emniyet tarafından Uludağ Üniversitesi’ne kayıt yaptırmak üzere Bursa’ya gelecek olan 11 bin 591 öğrenci ve velilerine uyarı mektubu gönderildi. Gönderilen mektupta, Bursa İl Emniyet Müdürlüğü’nün, öğrenimleri esnasında huzur ve emniyet ortamını sağlamak için her zaman öğrencilere yardımcı olmaya, sıkıntılarını paylaşmaya ve çözüm yolları aramaya hazır olduğu ifade edildi. Kayıt işlemleri hakkında bilgilendirme ve terör örgütlerinin muhtemel eleman kazanma çalışmalarını etkisiz kılmak için 1-5 Ey-
Ethem Sarısülük 14.06.2013 Berkin Elvan 10.03.2014 Ali İsmail Korkmaz 07.10.2013 Ahmet Atakan 09.09.2013 Medeni Yıldırım 06.28.2013 Abdullah cömert 06.03.2013
Polis sokakta gençlikle iç içe, dayanışma halinde!
lül 2014 tarihleri arasında Görükle kampüsünde bilgilendirme stantları kurulacağı ve “İlk adımda dost eli” isimli projenin gerçekleştirileceği bildirildi. EMNİYETLE ÜNİVERSİTE EL ELE Erdoğan bir yandan YÖK’le öğrencileri baskılamaya çalışırken bir yandan da polisiyle üniversitelerin işbirliği yapmasını sağlıyor. Bu işbirliğinin yeni gelen öğrencilerin siyasi partilere katılmamasında, gençliğin fikirlerinin baskılanmasında kullanılması da manidar. Erdoğan istiyor ki öğrenci dediğin okuluna gitsin dersine çalışsın kafasını
kitaplarından kaldırmasın ülkenin gündemine dair bir şey söylemesin apolitik bir üniversite hayatı yaşasın. ERDOĞAN SONUNDA BUNU DA YAPTI Erdoğan siyasi fikirlerini aktarabilmek paylaşabilmek için stant açan öğrencileri terörist ilan etti. Aileleri ve öğrencileri korkutma politikalıyla okullar açılmadan iş başına geçen üniversitelerin bir sonraki adımı merak konusu. Gezi’den sonra politikleşen gençlere yönelik baskılama politikaları devam ediyor. Twett atan öğrenciyi yurtlara almayan, 3 ay tatilde çalışan öğrenciyi yurttan atan,
soruşturma üstüne soruşturma açan sonrada seçilme yaşını 18’e indiren Erdoğan şimdi de üniversiteyi kazanan öğrencilere daha okullardan açılmadan mektupla korkutma politikası uyguluyor. EMNİYET NE KADAR EMNİYETLİ Kİ? Emniyet sizi korur diye mektup gönderen polis Gezi’de destan yazan polisle aynı polis. Destan yazan polis, Gezi’de 9 can aldı. Başkentin ortasında Ethem bir polis tarafından öldürüldü. 16 yaşında ki Berkin’i de vuran bir polisti. Ne şaşılacak haber ki her fikrini söylemek isteyen öğrenciyi de coplayan bir polisti.
Taşeron, üniversitelerde de can alıyor Türkiye’de yılın ilk 7 ayında 1074 işçi öldü, mayıs ayında sadece Soma’da, 301 işçi katliama uğradı, taşeronluk, AKP’nin işçi düşmanı politikaları sonucunda Türkiye işçi ölümlerinde dünyada 3 Avrupa’da 1. sırada. Üniversitelerde baskılanmak istenen öğrencilerdi şimdi de aynı üniversiteler taşeron çalıştırılan emekçilerin de mezarı oldu. Üzerinde ‘İTÜ asırlardır Çağdaş’ yazan İstanbul Teknik Üniversitesi Maslak Kampüsü’nde, 19 Ağustos Salı günü bir işçi daha yaşamını yitirdi. ‘Asırlardır çağdaş’ olan üniversitede göçük meydana geldi ve bir işçi hayatını kaybetti. Koca-
eli Üniversitesi’nde de bir işçi göçüğün altında kalarak ölmüştü. Göçüğün Ataçlar İnşaat tarafından gerçekleştirilmekte olan İTÜ Maslak Kampüsü Elektrik-Elektronik Fakültesi laboratuvar ek blok ve cephe kaplama inşaatı sırasında yaşandığı öğrenildi. Soma işçilerinin de her zaman destekçisi olan gençlik her zaman işçi sınıfının yanında durmaya çalışırken AKP gözünü kırpmadan işçileri mezara gönderebiliyor. Güvencesiz sigortasız çalıştırılan işçilerin göz göre göre ölüme götürülmesine de bu gençlik sessizkalmayacaktır. EĞİTİM
Rektörlere sesleniyoruz: İşçi ölümleri karşısında AKP’ye tavır alın Kesintisiz Onur Keşt Son günlerde üniversitelerde yaşanan işçi ölümleri Taşeron sisteminin bir getirisi olarak karşımızda duruyor. Taşeron sistemi, İstanbul Tıp Fakültesi Hastanesi’nde kanalizasyon temizletilerek iltihap kapıp ölen Zafer Açıkgözoğlunun, İTÜ’de kanalizasyon kazısı sırasında göçük altında kalarak ölen Melik yalçının ve son olarak Kocaeli Üniversitesinde altyapı çalışmaları sırasında yine meydana gelen göçük sırasında ölen Durdu Koca kardeşimizin canını aldı. Taşeron sisteminin yol açtığı işçi ölümlerine baktığımızda kendi çalışma alanının dışında ölenler azımsanmayacak kadar fazla. Zafer
Açıkgözoğlu, kendi işi olmayan belediyenin yapması gereken işi yaptığı için zorla kanalizasyon temizlettirilip iltihap kapıp ölüyor. Yine kendi işi olmayan belediyenin yapması gereken işi Durdu Koca’ya yaptırıyorlar. Durdu Koca, inşaatın zeminine biriken suyu boşaltırken yaşanan göçük altında can veriyor. Taşeron koşullarında çalışmaya itilen işçiler en pis işleri yapmaya zorlanıyorlar. Taşeron İşçilere çalıştığı alana bakmaksızın her işi yapar gözü ile bakılıyor. Taşeron sistemi her gün yaşanan işçi ölümlerinin en önemli nedenidir. AKP hükümeti çıkardığı torba yasalarla taşeron sistemini besleyerek işçilerin artarak ölmesinin önünü açıyor. Soma’da ölen yüzlerce işçinin Sorumlusu olan patron, AKP tarafından termik santral ihalesi ile ödüllendiriliyor. Her gün ölen ortalama 5 işçinin ana
nedeni ‘kader’ deyip geçen AKP hükümetidir. Yaşanan bu ölümler karşısında üniversitelerden bu konuyla ilgili hiçbir açıklama gelmedi. İşçi güvenliğini sağlamak ve işçi ölümlerini önlemek için akademik çalışma yapmak yerine 301 madencinin katili Soma Holding sahibiyle işbirliği yapan İTÜ şimdi de yanı başında ölen işçiye başsağlığı dilemekten öteye bir şey yapmıyor. Türkiye’de her gün 5 işçi ölürken ve işçi ölümlerinde Dünya da 3.üncü, Avrupa’da 1.inci isek bunun tek sorumlusu bu ölümleri doğal gören AKP hükümetidir. Buna rağmen yanı başında yaşanan işçi ölümüne sessiz kalan rektörler akademiden bahsetmesinler. Bilim o insanların neden öldüğüne bir açıklık getirir ve çözüm üretir. Bu konuyla ilgili bilimsel bir açıklama yapmayıp çözüm üretmiyorsanız ölen yüz-
lerce işçinin ve Taşeron sisteminin alacağı canların sorumlusu sizsinizdir. Üniversitelerde yaşanan bu ölümler karşısında baş sağlığı dilemekle yetinen üniversite yönetimlerine sesleniyoruz bu ölümler karşısında açıklama yapmazsanız AKP’nin bu ölümler karşısında ‘ işin fıtratında var’ söylemine ortak olursunuz. İşçi ölümleri için bilimsel çalışma yapmak yerine AKP’nin Taşeron sistemine göz yuman üniversite Rektörlerini uyarıyoruz. Yaşanan işçi ölümleriyle ilgili tavır almazsanız öğrenci gençliğinin cevabı İTÜ Maden Fakültesi işgalindeki gibi olacaktır. İTÜ Maden işgalinde işçi katili AKP’ye nasıl cevap verdiysek bundan sonra da işçi ölümlerine son vermek için her fırsatta taşeronu yaygınlaştıran, işçi güvenliğini yok sayan AKP’ye karşı mücadele edeceğiz.
Üniversite’de organ ticareti
KKTC’nin başkenti Lekfoşa’da bulunan Yakın Doğu Üniversitesi Hastanesi’nde İsraillilere yasadışı organ nakli yapıldığı iddiasıyla savcılık tarafından soruşturma başlatıldı. Organ nakili izni durduruldu. İsrail’den alıcıların, Ukrayna’dan da vericilerin gelerek böbrek nakli yapıldığı iddiasıyla Sağlık Bakanlığı’nın komite kurarak YDÜ hastanesine gitti. İsrail’de organ nakilleri ücretsiz yapılırken nasıl olur da bir İsrailli bunu bizim ülkemizde yapmaya çalıştı. Ellerinde deliller olduğunu belirten KKTC Sağlık Bakanı Ahmet Gülle, “YDÜ Hastanesi’nde yasadışı organ nakli ticareti yapıldığına dair bariz deliller var. Başsavcılıktan soruşturma talep ettik. “ dedi. EĞİTİM
Doçent değil çiftçi oldu
Zonguldak’ta Ertan Erdoğmuş(30), isimli vatandaş üniversitede hocalık yapmak yerine çiftçiliği tercih etti. Kariyerin kendisine göre bir iş olmadığına karar vererek köye döndü. Erdoğmuş, sulamayı içme suyundan, gübreyi ısırgan otundan, ilacı da sarımsak ve soğan karışımından elde etti. “Üniversitede öğrendiğim bilgileri ve bilimsel çalışmalarımı bahçemde tatbikat fırsatı buluyorum. Şu an yardımcı doçentin senelik 3 katı kadar bir para kazanıyorum. Şu anda hedefim köyde kendi laboratuvarımı kurarak, her türlü meyve ve sebze fidanın üretimini gerçekleştirebilmek” diye belirtti . EĞİTİM
Bağları korumak harp suçuna ortak olmaktır
Kanada Üniversite Öğrencileri Federasyonu, İsrail’i boykot kararı aldı. Federasyon Yönetim Kurulu Üyesi Ana Goldfinch, umumi kurulda, İsrail’e karşı boykot, yatırımların geri çekilmesi ve yaptırımlar uygulanmasını içeren bir karar tasarısının oybirliği ile kabul edildiğini açıkladı. Goldfinch, Filistin halkıyla dayanışma içinde olduklarını söyledi. Bu arada, Ryerson Üniversitesi Öğrenci Birliği Başkanı Rajean Hoilett de İsrail’in Filistin halkına karşı uygulamaları ile harp suçu işlediğini belirterek, bu ülkeyle bağlarını koruyacak Kanadalı üniversite ya da kolejlerin, harp suçuna ortak olacaklarını ifade etti. EĞİTİM
YÖK mahkeme kararını yok saydı
Danıştay’dan, mahkeme kararını yok sayan YÖK’e soruşturma izni verildi. Danıştay, Ankara 11. İdare Mahkemesi’nin kararını uygulamayan Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Gökhan Çetinsaya, Başkan Vekili Şaban Çalış ve Genel Sekreter Vekili Abdullah Uz hakkında soruşturma izni verdi. Haliç Üniversitesi Mütevelli Heyet eski Başkanı Prof. Dr. Sinan Artan’ı mahkeme kararına rağmen görevine iade etmeyen YÖK Başkanı ve yöneticilerle ilgili Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın yönettiği kurul soruşturma izni vermemişti. Karar, mahkeme kararlarını uygulamayan kamu görevlileri açısından emsal niteliği taşıyor. EĞİTİM
LISENIN GUNDEMI
14
27 Ağustos 2014
MEB, TEOG’la 40 bin öğrenciyi ‘mecburen’ İmam Hatip’e yerleştirdi:
Türkiye’de bu kadar imam hatip okuluna ve imam hatipe ihtiyaç var mı? NABİ AVCI MİLLİ EĞİTİM BAKANI
Ciddi talep var İmam hatip okullarına Milli Eğitim Bakanlığı’nın zorla öğrencileri yönlendirdiği algısı oluşturulmaya çalışılıyor. Öyle değil. İmam hatiplere ciddi bir talep var. Bırakın zorla kaydettirmeyi yer bulmakta zorlanıyoruz. MEHMET GÖRMEZ DİYANET İŞLERİ BAŞKANI
Yeniden düşünülmeli İmam hatip okulları bu ülkeye büyük hizmetler yaptı. Bu okullar, devlet millet bütünleşmesi için büyük katkıları olmuştur. Ancak bu okulları bugün için yeniden düşünmek ve çalışmalar yapmak gerekir. Sakine Esen Yılmaz Eğitim-Sen Genel Sekreteri
AKP dindar nesil istiyor Geçen yıl imamhatipler boş kalınca TEOG sistemiyle öğrencileri zorunlu yerleştirdiler. Bu, hükümetin toplumu şekillendirmesidir. Eğitim nasıl bir toplum istendiğiyle ilgilidir. AKP dindar nesil istediğini açıkça söylüyor. Deniz Türköz Lise-Der Temsilcisi
Liseliler alışmayacak Varolan imamhatipler hayli çoğunluktadır. Düz liseler yerine imamhatiplerin yapılmış olması AKP’nin eğitimdeki muhafazakarlaştırma politikalarıdır. AKP’nin gericilik ve muhafazakarlaştırmalarına liseliler alışmayacak. ENGİN ALTAY CHP GRUP BAŞKANVEKİLİ
Kabul edilemez
Bütün okulların imam hatiplere dönüştürülmesi kabul edilebilir bir durum değildir. Türk milli eğitim sistemi Tanzimat’ın gerisine götürülmüştür. Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, eğitim planlamasını yapan Bilal Erdoğan’dır. Enver Önder ÖVDER GENEL BAŞKANI
Çağdışı bir durum İmam hatipler dinsel gereksinimden değil AKP’ye oy verecek nesil yetiştirmek için yapılıyor. Genel liseleri kaldırmanın mantığı, izahı yok. Gayri müslim çocuklar bile zorunlu imam hatiplere gönderildi. Çağ dışı bir durum. İhsan Eliaçık ilahiyatçı yazar
Amaçları politik İmam hatiplere ihtiyaç yok çünkü öğrencilere sorgulatılmadan, hurafe dolu din eğitimi veriliyor. AKP’nin işine yarar, oy verirler diye düşünüyorlar. Amaçlarının okutmak değil tamamen politik olduğunu düşünüyorum.
Zorunda mıyız?
TEOG sınavının yerleştirme sonuçları açıklandı. 1 milyon 291 bin 851 öğrenciden 1 milyon 136 bin 546 tanesi tercihte bulundu. Tercihte bulunmayan 134 bin öğrenciden 40 binini MEB, İmam Hatip’e yerleştirirken geri kalan öğrenciler ise Meslek Liselerine yerleştirildi. TEOG sınavı ile birlikte İmam Hatip ve Anadolu İmam Hatip liseleri yüzde 73 oranla kayıtlarında artış gösterdi. İSTANBUL ışıl demir
Öğrencilerin orta öğretimden liseye geçiş için bu yıl getirilen TEOG hatalara doyamamıştı. Öğrencilerin dönemde 6 sınava tabi tutulacağı yeni sınav sisteminde ilk dönem ortaya çıkan 4 hatalı sorulara ve velilerin sınavın iptali istemine rağmen Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), sınav sonuçlarını açıklamıştı. Öğrenciler tam tercihlerini yapacakken MEB bu seferde, daha öncesinden yapması gereken, ikili kopya tespiti sonucunda bazı sınavları iptal etmiş ve sonuçları yeniden hesaplamıştı. Bir türlü olduramadığı sisteminden şikâyetçi olan veliler ve zor durumda kalan öğrencilere rağmen MEB, yerleştirme sonuçlarını açıkladı. MEB, 40 BİN ÖĞRENCİYİ İMAM HATİP’E YERLEŞTİRDİ Milli Eğitim Bakanlığı’nın açıklamasına göre yerleştirmeye esas puana sahip 1 milyon 291 bin 851 ortaokul son sınıf öğrencisinden 1 milyon 136 bin 546’sı tercihte bulundu. Öğrencilerden 1 milyon 57 bin 799’u A grubu tercihine, 78 bin 447’si ise okul türlerinin olduğu B grubu tercihine yerleştirildi. Herhangi bir tercihte bulunmayan 134 bin 788 öğrenci ise Bakanlık tarafından herhangi bir okula yerleştirildi. Tercih yapmayan öğrenciler ise MEB’in yerleştirdiği 134 bin adayın 40 bini İmam Hatip lisesine yerleştirilirken geri kalanı ise meslek liselerine yerleştirildi. İKİ ERMENİ ÖĞRENCİ İMAM HATİP’TE TEOG yerleştirme sonuçlarıyla iki Ermeni asıllı gayrimüslim öğrenci Milli Eğitim Bakanlığı tarafından İmam Hatip Lisesine yerleştirildi. Bu öğrencilerden biri
İmam hatiplerde eğitim yanlış
ALİ ÜNAL ZAMAN GAZETESİ
İhtiyaç var
Elbette var. İmam hatip okullarının üniversitelere girmesi rejimi de, laikliği de zedelenmedi. Şimdi tehlike görülüyorsa, demek ki laiklik ve rejim din ve dini eğitim konusunda samimiyetsizliğini itiraf etmektedir. YASİN AKTAY YENİ ŞAFAK GAZETESİ
Toplumsal değişim için İmam hatip lisesi olgusu bir toplumsal değişimin sonucudur. Kendisi de bir dizi toplumsal değişime yol açmış, bugüne kadar ulaştığı etki alanı itibariyle önemli toplumsal değişim dalgalarının da nedeni olmuş bir harekettir.
BİR ZAMANLAR BURASI HEP NORMAL OKULDU AKP kendi istediği gibi bir gençlik yaratmak için öğrencilere İmam Hatipleri dayatılıyor. 2001 yılında kapanma tehlikesiyle yüz yüze gelen İmam Hatip liseleri, AKP Hükümeti’nin 2002 yılında iktidara gelmesiyle birlikte adeta küllerinden doğdu. Milli Eğitim Bakanlığı’nın verilerine göre; 2002 yılında Türkiye’de toplam 450 İmam Hatip Lisesi eğitim veriyordu. Öğrenci sayısı ise 71 bindi. AKP ile yürürlüğe giren 4+4+4 eğitim sistemi ile birlikte imam hatiplerin orta kısımlara açılmasıyla okul sayısı rekor kırdı. 2011-2012 yılları arasında Türkiye’de 537 İmam Hatip varken 4+4+4 ile birlikte bu 1807 oldu. MEB’in okul türlerinin azaltılmasına yönelik çalışmalarının ardından okulların dönüşüm ve yeni açılan liselerle birlikte mesleki ve teknik lise sayısı %23, Anadolu lisesi %57 oranla artarken, İmam Hatip ve Anadolu İmam Hatip Liseleri sayısında %73 artış görüldü. Şimdi de öğrenciler, istekleri dışında İmam Hatiplere yerleştiriliyor.
AKP iktidarda olduğu süre boyunca İmam Hatipler ne kadar arttı?
Not: (*) Lise ve ortaokullar toplamı
Lise-Der: Erdoğan’ın muhafazakar eğitimine alışmıyoruz
TEOG sisteminin eksiklikleri ve getirdiği sonuçlar doğrultusunda öğrenciler imam hatip liselerine yönlendirildi hatta Bakanlık tarafından öğrenciler imam hatiplere yerleştirilerek zorunlu kılındı. Öğrencilerin kendi geleceğine yönelik eğitim almak istedikleri okulları seçmesine imkan tanımayan MEB, TEOG sistemiyle AKP’nin muhafazarlığını eğitime yansıtıyor.
AKP’nin kendi zihniyetini eğitime işleyemez! Öğrencileri imam hatiplere gitmek zorunda bırakılması AKP hükümetinin her alanda gösterdi-
ği gerici ve muhafazkar politikalarının sonucudur. Daha geçtiğimiz günlerde eğitimden bir haber Bilal Erdoğan’ın ses kayıtları çıkmış, karma eğitim veren okulları tamamen ortadan kaldırmayı hedeflediklerini söylemişti. Açıkça görüldüğü gibi eğitim sistemine Bakanlık değil Erdoğan karar veriyor. Erdoğan, muhafazakarlığı liselere işlemek adına sınav sistemlerini, eğitim sistemini değiştiriyor. Erdoğan’ın gerici ve muhafazakar eğitimine alışmayacağız. Bilimsel eğitim için bizim olan liselerde mücadelemizi sürdüreceğiz.
Gerici zihniyetini uzak tut AKP, liseler bizimdir!
Gökçer Tahincioğlu Milliyet Gazetesi
Türkiye’de mesleki eğitimin ve imam hatiplerdeki eğitimin yanlış verildiğini düşünüyorum. Eğitim konusunda dünya görüşleri daha belirleyici oluyor. İmam hatipler boş kaldığı için birçok öğrencinin zorla alındığı görülüyor.
olan Arda Christof A., özel okula gitmek istediği için tercih yapmadığını söylerken, direk evine en yakın okul olan Ayazağa Anadolu İmam Hatip Lisesi’ne yerleştirildiğini belirtti. Sonuca güldüklerini belirten Arda’nın babası Ümit A. “Milli Eğitim Bakanlığı’nın hassas yaklaşması gerekiyor. Sanmıyorum bürokratik nedenlerden böyle bir durum oldu” dedi. Direk yerleştirilen diğer Ermeni öğrenci ise Yunus Emre Anadolu İmam Hatip Lisesi’ne yerleştirildi. Öğrencinin annesi K.B. ise “Eğitimciyim, şaşırmadım” diye konuştu.
F) şıkkı Aybiçe Demirkol Liseye geçişte TEOG sınav sonuçları açıklandı ve 40.000 öğrenci imam hatip lisesine yerleştirildi. İşin aslı yerleşmek zorunda bırakıldı. Yerleştirme sistemi A ve B tercihi şeklinde ilerliyor, öğrenci tercih yaptığı liseye giremeyince devlet onu yerleştiriyor, puanı hiçbir liseye yetmeyince de evine yakın 3 liseden birine gidiyor. Düz liselerin kaldırılıp imam hatiplerin artırılmış olmasıyla da öğrenci imam hatiplere mecbur bırakılıyor. Açıklık getirilmesi gereken bir nokta var ki; elbette imam hatip liseleri tercih edilebilir fakat bu
kişinin kendi isteğiyle olmalıdır. Mecbur bırakılmaksa öğrencinin geleceğini belirleme hakkına müdahaledir. AKP hükümeti iktidarda olduğu 12 yıl boyunca muhafazakârlaştırma politikalarını gün geçtikçe arttırdı.12 yılda 73 lise çeşidi 7’ye düştü ve imam hatipler TEOG’la %73 oranında artış gösterdi. Paralel milli eğitim bakanı Bilal Erdoğan’ın çıkan ses kayıtlarındaki imam hatipleri artıracağız ifadelerinin gerçekli TEOG’la bir kez daha görülmüş oldu. AKP imam hatiplerle eğitimi tek tipleştirmeye çalışmaktadır. Korkacaksın, mücadelemiz var! TEOG’un hatalı sorulara rağmen okunması bir skandalken, hiçbir şekilde öğrencinin başarısını ortaya koymayan sonuçlarla yerleştirme yapılması AKP’nin eğitimin
boş olduğunu göstermiyor mu? İlköğretim ve ortaokula kadar inmiş niteliksiz eğitimle karşılaşan öğrencilere TEOG gibi ezberci bir sınav sisteminin dayatılmasıyla birlikte öğrenci istediği puanı tutturamadığı için İmam Hatip’e gitmek zorunda kalıyor. Burada da bir ortaçağ zihniyeti cinsiyet ayrımcılığıyla karşılaşıyor. Recep Tayyip Erdoğan kendi gerici zihniyetini imam hatipler yoluyla liselilere yerleştirmek istiyor. İmam hatiplerdeki bilimsellikten uzak uygulamalarla her biri aynı düşünen gençlik yaratılmaya çalışılıyor. Tıpkı okul çeşitleri gibi bizler de tek tipleştiriliyoruz. Çünkü AKP sorgulayan, düşünen bir gençlik istemiyor. Çünkü AKP demokratiklikten uzak uygulamalarına karşı çıkan, gericiliğine kafa tutan bir dinamik istemiyor. Çünkü AKP biliyor ki onların bu
gerici, boş zihniyetine karşı bizim mücadelemiz var, korkuyor bundan, korktukça sistemle oynamaya devam ediyor, skandalların önünü açıyor. Kendini tükettikçe tüketiyor. Gerici zihniyetini uzak tut... Ne yazık ki korkmakla AKP’nin yolun sonunda olduğu gerçeği değişmiyor. Recep Tayyip Erdoğan’ın da oğlu Bilal’in de ve geri kalan tüm AKP zihniyetinin de gericiliğini, muhafazakâr eğitimini, dayattığı ortaçağ uygulamalarını kabul etmiyoruz. Mücadelemiz ve ilerleyeceğimiz çizgi bellidir. Bu zihniyeti kabul etmeyeceğimizden, karşı koyup sesimizi hep birlikte yükselteceğimizden kuşku duyulmasın. AKP zihniyetine geçit yok, liseler bizimdir!
ESAS MESELE
15
fotoğraf: ceday avcı
27 Ağustos 2014
Her iş kazasından hükümet sorumludur
İşçi ölümleri her gün Türkiye’nin karşılaştığı bir gerçek ama basında kapladığı yer tartışmalı. Günbegün karşılaştığımız bu gerçeğe nasıl yaklaşacağımız, nasıl son vereceğimiz, bu konudaki toplumun duyarlılığı da kendisi kadar önemli. Bu noktada geçtiğimiz günlerde ölen bir çocuk işçi olan Ali Saltık’ın fotoğrafını hiçbir yerde bulamadığını ilan ederek işçi ölümlerine dikkat çeken Emin Çapa’ya sorularımızı yönelttik. Her ay programınızda işçi ölümleri ile ilgili işçi kazaları ile ilgili raporlar yayınlamaya RöPORTAJ başladınız. özge doğan Bu raporlar arasında sizin için en çok dikkat çeken, en akılda kalıcı ve en çarpıcı veri hangisidir, hatırladığınız? Bunu İşçi Sağlığı ve İş Güvenlği Meclisi iki yıldır yayınlıyor. Beni en
Türkiye’deki siyasi hayatı Gezi değiştirdi. Bundan sonra öyle olmamış gibi davranamayız. Bunun etkilerini uzun vadede hissedeceğiz. Yine dönüp geldiğimiz yer de halk. Her şey halkta biter. çok çarpan şey hiçbir etkisi olmaması. Benim bunu yayınlıyor olmamın, insanların ölüyor olmasının, hiçbir şekilde bir karşılık bulmaması. Bu kadar insan, işçiler, emekçiler ölüyor ve kitlesel bir hesap sorma durumumuz yok, merkezi bir hesap verme durumumuz da yok. Beni en çok çarpan bu. Soma’ya bakalım. Soma’da 301 kişi hayatını kaybetti. Gerçekten korkunç bir şey. Siyasetçi, Çalışma Bakanı, çalışma müdürlükleri vs. Kimse hesap vermiyor. Bir ucunda Sağlık Bakanlığı, Sanayi Bakanlığı olmalı. Ama herkes topu birbirine atıyor. Kimin sorumlu olduğunu biliyor muyuz? Hayır. Madenler Enerji Bakanlığı’na bağlı diye Çalışma Bakanlığı işin içinden çıkıyor. Madenler ona bağlı olabilir ama işçiler öldüler, yaralandılar. Bizim sorumluluğumuz değil demek, bu işten kaytarmanın bir yolu. Kimin sorumluluğu o zaman? Onun sorumluluğu ise sen neden onu uyarmadın? Maden, insanlar ölmeden önce gelinip denetlenmiş. O denetleyenler bu ölümlerden sorumlu değil mi? Sorumlu. Niye uyarmadılar ve gidip şikayette bulunmadılar? Bunların hiçbirinin bir yerde bir karşılık bulmuyor olması, kimsenin hesap vermiyor olması bence en acı, en ızdırap verici tarafı.
Biz kimseye hesap sormuyoruz. Diğerlerine hesap sormadığımız müddetçe böyle devam edecek. Niye? Çünkü aynı işçi ölümlerinde olduğu gibi hesap sorma ve hesap verme kültürümüz yok. Biz hâlâ bu açıdan demokratik değiliz. En son örneğin, Zonguldak’ta kağıt üzerinde kapalı, kapısında çalışamaz mühürü olan bir madende bir facia yaşadık, ama insanlar ölmedi. Maden kapalı, Valilik gelmiş kapamış. İşin ilginç yanı şirketin çalışanları sigortalı. Birisi demez mi “Senin madenin kapalı, bu işçileri nerede çalıştırıp sigortasını ödüyorsun?” Yüzlerce işçi çalışıyormuş o madende. Valilik, belediye, SGK, müfettişler, Çalışma Bakanlığı demez mi, senin madenin mühürlü. Nasıl oluyor da bunlar bu madene iniyorlar, demez mi, demez. İşte o denilmeyen ülkede insanlar ölürler. Hiç halk nezdinde karşılık bulmuyor dediniz. Ama Soma’daki protestoları hatırlayınca Erdoğan’ın yüzüne karşı yuhalandığını hatırlıyoruz. Bunun için ne diyeceksiniz? Oradaki tepkisel bir şeydi. Kendi acısını çeken insanların verdiği bir tepkiydi. Sadece orada o acıyı yaşayan insanlar öfkelerini kustular. O kadar. Bugün ona, yarın bana bilincinin yerleşmesi lazım. Ne oldu? Siyasi iktidar bundan bir yara aldı mı? Almadı. Bunun için bir hesap verdi mi? Vermedi. Kamuoyunda bu hesabın verilmesi için yeterli baskı var mı? Yok. Hiç kimse hiçbir şeyin üzerini örtemez. Üzerini örtecek olan da üzerini örttürmeyecek olan da kamuoyudur, halktır. Asıl olan halktır. Siyasetçi, gazeteci, televizyoncu bunlar hiçbir şeydir. Halk istiyorsa olur, halk istemiyorsa olmaz. Halkı da sen, yönetim için bir yöne sürüklersin. Halkı bilinçlendirme ya da bilinçlendirmeme tercihinde bulunursun. Bu da okuldur, yani eğitimdir. Biz bilinçli bir şekilde hesap sormayan kitleler yaratma üzerinden eğitim veriyoruz. O söylediğin küçük bir şey. İki tane üstüne seçim yaşadık. Ne oldu? Hesap verdi mi iktidar? Vermedi. Hesap sordu mu halk? Sormadı. Ben de iktidar olsam ben de niye kendimi yorayım ki, diyebilirim. Vicdanım el vermez demem o ayrı; ama bunu tercih eden bir iktidar öyle diyebilir. Ve diyor, şu anda yaşadığımız budur. İnsanların fikirleri bir anda değişebilir miydi sizce? İnsanların fikirlerinin bir anda değişmesi ya da değişmemesi meselesi değil bu. Ayrıca bunun örneği sadece seçim değil. Siyasete, daha doğrusu demokrasiye katılım sadece seçim
değildir. O eski anlayış. Siyasete katılım, her gün, her an, her yerde olan bir şey. Dolayısıyla bu sürecin kesintisiz devam ediyor olması lazım. Gezi gibi sokak eylemlerini de kastetmiyorum. Gezi, Türk siyasi hayatını geri dönülmez bir şekilde değiştirmiştir. Bu kesin bir şey. Bütün bunlar Gezi’nin bir sonucu. Şu anda yaşadıklarımız ve bundan sonra yaşayacaklarımız. Türk siyasi hayatı Gezi’den sonra asla eskisi gibi olmayacak. İktidarın şu an ki paranoyasında Gezi’nin büyük bir katkısı var. Mesela şu anda gezizekalı diye bir aşağılama var ve ben bunu büyük bir iltifat olarak alıyorum. Gezi ve sonrasındaki süreçte ben altı kere plastik mermi ile vuruldum. Oğlum hastanelik oldu gazdan. Bütün hissiyatım, Gezi’den sonra Türkiye’de hiçbir şeyin artık eskisi gibi olmayacağı. İktidar değişmiş, değişmemiş meselesi değil. Türkiye’deki siyasi hayatı Gezi değiştirdi. Bundan sonra öyle olmamış gibi davranamayız. Bunun etkilerini uzun vadede hissedeceğiz. yine dönüp geldiğimiz yer de halk. Her şey halkta biter. Peki bu yayınladığınız raporlarla ilgili size hükümetten hiç ulaşan oldu mu? Ben televizyon kanalları ekonomi yöneticileri içinde hükümet ile ilişkisi en zayıf insanım. Bakan düzeyinde ekonomi yönetimindeki insanlarla çok uzun geçmişe giden ilişkilerim var. Başbakan’ın uçağına hiç binmedim. Herhalde tekim. Bununla da gurur duyuyorum ayrıca. Bakanlarla düzenli röportaj yapmayan tek kişi benim. Benim kanalım son 3,5 yıldır ambargolu bir kanal. Başbakan ve onun talimatı ile bakanlar bize çıkmıyor. Dolayısıyla o tarafta böyle bir tercih var. Biz buna saygı duyuyoruz ve yolumuza devam ediyoruz. Peki o zaman raporlara dönelim tekrar. Sizce işçi sağlığı ve güvenliği konusunda en önemli eksiklikler neler şu anda ? En önemli eksiklik niyet. Bunu bitirme niyeti yok. “İnsanlarımız çalışırken ölmesinler” niyeti yok. Bunun da çok basit bir kapitalist mantığı var. Kar dürtüsü. Neden işçiler İsveç’te Almanya’da yada Fransa’da kitleler halinde ölmüyor? 7 ayda 1074 kişi ölmüş. Bu kadar insan 7 ayda terör yüzünden ölmüş olsaydı bu ülkede herkes ayağa kalkardı. Ama insanlar birer, ikişer, üçer, dörder ölüyorlar ve kimse sesini çıkarmıyor. Çünkü bunu bitirme niyeti yok. İnsan hayatı ucuz ve bizde rekabet işçinin bedeni üzerinden yürütülüyor. Şirketler işçinin ve emekçinin hayatı
İnsan hayatı ucuz ve bizde rekabet işçinin bedeni üzerinden yürütülüyor. Şirketler işçinin ve emekçinin hayatı üzerinden rakipleriyle yarışmaya çalışıyor. üzerinden rakipleriyle yarışmaya çalışıyor. Bu doğru birşey değil. Konu sadece insan hayatı değil. Çevre üzerinden ve başka canlılar, başka hayatlar üzerinden rekabet yürütülüyor. Rekabet teklonoji, bilim ve akıl üzerinden yürütülmeli. Kar yapmak istiyorsam maliyetlerimi kısmalıyım. Emek maliyetlerini kısmalıyım. Ama emek maliyetlerimi kısmam demek çalışan insanın sağlığı ve güvenliği için gereken yatırımları yapmamam demektir. Bunun sorumlusuysa nihai olarak hükümettir. Her iş kazasından hükümet sorumludur. Birincisi: Denetledin mi ? İkincisi: Gerekli yasal alt yapıyı sağladın mı? Denetlediysen sorumluyu buldun mu ve cezalandırdın mı ? Bu soruların hepsine devletin verdiği yanıt hayır. Türkiye madenlerle ilişkili uluslar arası İLO sözleşmesini imzalamadı ve uluslar arası kuralları tanımadı. Çünkü maden şirketlerinin karı düşer. Maden şirketlerinin karı düşerse ne olur ? Madenciler madende ölmezler. Bu bir tercih. Madencilerin ölmesi pahasına şirketler çok mu kar elde etsin, madenciler madende ölmesin de şirketler az mı kar etsin. Seçim bizim. Ve biz madencilerin madende ölmesi şıkkını seçiyoruz. Çünkü madencinin fıtratında ölmek var. Hayır fıtratından değil, niyetten. İnsanlar çalışırken bizim niyetimiz yüzünden ölüyorlar. Bizim kar amacımız yüzünden ölüyorlar. Soma meselesinden de bahsettik. Buna nasıl tepki vermeliyiz? Toplum buna nasıl bakmalı? Öncelikle şunu görmemiz lazım. Türkiye’nin seçtiği kalkınma modeli adil ve sürdürülebilir değil. Bu kalkınma modeli duvara toslayacak. Ve hatta işte tosladı. Türkiye düşük büyüme yüzdesine girdi. 2012’de %2 büyüdü, 2013’de %4, bu sene ise %3’ler civarında. Önümüzdeki ve ondan sonraki yılda %4’ün altında
büyümeler olacak. Bu gelir dağılımını bozan ve üretime dayanmayan, daha çok bilime ve teknolojiye dayalı üretim modeline geçmeyen bu kalkınma modeliyle bizim bir yerlere varmamız mümkün değil. Bunu herkesin görmesi lazım. Ondan sonra herkesin kafasını eğip şunu düşünmesi lazım. Bu ülke bizim ülkemiz ve bizim bunun geleceğini beraber inşaa etmemiz lazım. Kendi geleceğini kendi eliyle yok eden bir ülkeye dönüşen Türkiye adına çok üzülüyorum. Kendi evlatlarını öldürüyor, kötü eğitim veriyor, çalışanına kötü davranıyor. Öyle ki dolar milyarderi sayısı 2002’den bu yana dünyada dört kat artmışken Türkiye’de on dört kat artmış. Bir de bununla gurur duyanlar var, milyarderlerimiz artmış ne kadar güzel olmuş diye. Ben bunu eleştiren bir yayın yaptım. Gelen yorumlardan birinde, Dolar milyarderi daha az olsa sevinirdiniz çünkü siz yoksulluktan yanasınız denildi. Ben yoksulluktan yana değil gelir adaletinden yanayım. Mesela Almanya bizden dört kat zengin ancak dolar milyarderi sayısı sadece yedi kişi fazla. Biraz düşünmek lazım nasıl Almanya’da dolar milyarderi az da bizde bu kadar fazla? Çünkü gelir dağılımını bozmuşuz. Tüm geliri milyarderlere bağlayıp onları zengin etmişiz. Orta sınıfın genişlemesi, alttaki fakirlerin de orta sınıfa doğru katılması lazım. Programınızda ölen çocuk işçi Ali Saltık’ın adını andınız ama bir fotoğrafını bile bulamadığınızı ifade etmiştiniz. Ben her ay işçi ölümü haberleri verirken simgesel olarak birini seçiyorum ve o ayın haberi olarak ele alıyorum. Bu yıl, muhabir arkadaşımız Sinem Yöndem’in yaptığı bir haber dizisi CNN Türk’te yayınlandı. Sadece ölen işçiler değil, bana dokunan şeylerden biri de mevsimlik işçi olarak çalışan çocuklardı. Sadece bir buçuk ay okula gitmiş doktor olmak istiyor. Ailesiyle birlikte on iki yaşında bir çocuk pamuk topluyor, fındık topluyor ve doktor olmak istiyor. Sinem Yöndem soruyor ‘’Sen küçüksün çalışmaya itiraz etmiyor musun okula gitmek istemiyor musun?’’ Çocuğun yanıtı şu ‘’ Karıncalar bile çalışıyor abla ne yapalım çalışmamız lazım.’’ Bu olgunluğu göstermesi gereken siyasetçilerdir. Ne için benim siyaset yaptığım bir ülkede 12 yaşındaki çocuk tarlada çalışıyor demesi lazım. Bakanlardır, Başbakandır. Ne için 12 yaşındaki bir çocuk okulda olması gerekirken tarlada demesi lazım. Halkın, ne için benim oy verdiğim siyasetçi 12 yaşında bir çocuğun tar-
Emin Çapa kimdir?
1967 İzmit doğumlu olan Emin Çapa, İstanbul Üniversitesi’nde gazetecilik bölümünde okudu, Üniversiteye başladığı sene Hürriyet’te stajyer olarak çalışmaya başladı. Ardından Tempo dergisinde ilk kez kadrolu ekonomi muhabiri oldu. Türkiye’nin ilk özel radyolarından Genç Radyo’nun kurucuları arasında bulundu. İşçiişveren konularına olan ilgisi nedeniyle kısa bir süre TİSK’te çalıştıktan sonra, Sabah gazetesinde 5 sene ekonomi muhabirliği yaptı. Editör olarak başladığı CNN TÜRK hayatında, önce Ekonomi İstihbarat Şefi, ardından Ekonomi Haber Müdürü, son olarak da Ekonomi Müdürü oldu. laya gitmesine engel olmuyor demesi lazım. Bu duyarlılığı göstermeyenleri anlamıyorum, anlamayacağım. Ali Saltık’ın haberini yapmak istedim ajanslarda ne fotoğraf ne görüntü bulabiliyorum. Ali Saltık öldükten iki gün sonra ayın 17’sinde ben hala fotoğrafı bulamamıştım. Ali Saltık’ın haberi nerede çıktı? Hiçbir yerde neredeyse. Size şunu söyleyeyim, Ali Saltık’ın kendi şehrinde yerel medya onun fotoğrafını yayınlamadı. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey olmaz. Son olarak halk itiraz etmedikçe bu işçi ölümleri bitmeyecek. Ben bunu vermeye devam
Her iş kazasından hükümet sorumludur. Birincisi: Denetledin mi ? İkincisi: Gerekli yasal alt yapıyı sağladın mı? Denetlediysen sorumluyu buldun mu ve cezalandırdın mı ? Bu soruların hepsine devletin verdiği yanıt hayır. edeceğim ama biliyorum ki halk itiraz etmedikçe bitmeyecek. Çünkü demin de söylediğim gibi aslolan halktır. Önemli olan herkesin elini vicdanına koyması, bu ülke demokratik mi olacak, antidemokratik mi olacak? buna karar vermesi gerekiyor. Önümüzde çok kritik bir seçim var. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden daha kritik bir seçim var önümüzde: Genel seçim. Bu seçim Türkiye’nin nerede yer alacağını, nasıl bir ülke olacağına karar verecek bir seçim. Bu seçim Türkiye’nin rejim seçimi. Türkiye bir rejim seçecek orada ve bir karar verecek “Başkanlık mı değil mi?” diye. Çünkü bu ülkeyi yöneten adam güce doymuyor. Dolayısıyla daha fazla güç istiyor. Bunu ona verecek mi, vermeyecek mi? o da Türkiye halkının seçimi.
DUNYA
16
27 Ağustos 2014
Dünya Turu
Çin
Madende patlama
Irkçı saldırılara karşı halk sokakları terketmiyor
9 Ağustos’ta Missouri, St.Louis’e bağlı Ferguson semtinde Afro-ame Michael Brown, silahsız olduğu halde, polis tarafından öldürüldü. 9 Ağustos’tan bu yana yerel yönetim ve hükümetin ırkçı politikaları Forgeus’taki halk tarafından protesto edildi. ABD Adalet Bakanı geri adım atarak adil yargı ve soruşturma sözü verdi ve Brown’un ailesini ziyaret etti. Dünya su nevzat oktay tunalı
ABD’nin Missouri eyaletinde öldürülen gençle ilgilii ABD Adalet Bakanı Eric Holder, tarafından federal otopsi ve soruşturma talep edildi. Açıklanan otopside Michael Brown’un 2’si kafasından olmak üzere 6 kere vücudunun ön tarafından vurularak öldürüldüğü belirtildi. Hükümet bilinçli olarak Michael Brown için karalama kampanyasına giriştiysede halk, #iftheygunnedmedown (beni arkamdan vursalardı) etiketiyle karalama kampanyasına tepkilerini koydu. Faşistlerden övgü yağıyor Ulusal Silah Birliği ile birlikte geçmişte siyahi Amerikalılara karşı düzenlenen suikastler ve ırkçı cinayetlerle adını duyuran Klu Klux Klan, Michael Brown’u öldüren polise ödül vermek için bağış topladıklarını internet sitelerinden duyurdu. Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland, şiddet olaylarından endişe duyduğunu ve protestoların nedeninin araştırılması gerektiğini söyledi.
Halk sokağa çıkma yasağına karşı direniyor Brown’ın öldürülmesinin ardından başlayan protesto gösterileri sürüyor. Missouri Valisi Jay Nixon’ın ilan ettiği sokağa çıkma yasağı ve olağanüstü hal ilanı da protestocuları durduramadı. Brown’ın öldürüldüğü yer ve çevresinde konuşlanan kolluk kuvvetleri, protestoculara zaman zaman göz yaşartıcı gaz ve plastik mermi ile saldırdı. Gösterilerin olduğu bölgeyi güvenlik çemberine alan polis, buraya halkın ve gazetecilerin girmesini engelledi. Bazı gazetecilerin gözaltına alındığı, daha sonra serbest bırakıldığı da belirtildi Irkçılığı protesto eden halka karşı asker konuşlandırılacak Polisin halka orantısız güç kullanarak saldırdığının kaydedildiği bölgede, gece sokağa çıkma yasağına bile direnen halka karşı silahlı askerlerin konuşlandırılacağı açıklandı. Polisin göz yaşartıcı gazla saldırdığı göstericiler ile kolluk kuvvetleri arasında arasında çatışmalar
meydana gelmişti. Missouri Valisi Nixon, Ferguson’da olağanüstü hal ve sokağa çıkma yasağı ilan etmişti. Son olaraksa ABD, Missouri Valisi Jay Nixon, geçen hafta 18 yaşındaki siyahi genç Michael Brown’ın polis tarafından öldürüldüğü St. Louis kentinin Ferguson semtine Ulusal Muhafız Birliği konuşlandırılması emrini verdi.
sözleriyle tehdit etti. Aynı zamanda El Cezire’den bir gazetecinin de polis tarafından “Çekip gitmezsen kafanı kırarım” diyerek tehdit ettiği belirtildi. Gazetecilere karşı gelişen baskılardan sonra Gazetecileri Koruma Komitesi Müdür Yardımcısı Robert Mahoney, “Ferguson’daki gelişmeleri tüm dünya izliyor. Gazeteciler de gelişmeleri takip etmek için Missouri de basın özgürlüğü Ferguson’da bulunuyor. Görevleritehdit altında ni, güvenlikleri ya da özgürlükleri Gösterileri kaydetmek isteyen Ana- için endişe duymadan yapmaya dolu Ajansı muhabiri Bilgin Şaşmaz hakları var. Gazetecilere yönelik tapolis tarafından darp edildi ve beş cizler ve gözaltılar bir an önce sona saat gözaltında tutuldu. Şaşmaz’a ermeli. Tüm güvenlik güçleri, gasilah doğrultan polis, AA muha- zetecilerin görevlerini yapmalarına birini “Bir daha benim üzerime izin vermeleri için flaş doğrultursan seni öldürürüm” uyarılmalı” dedi.
Ferguson’daki ırkçılığa karşı hareketin alevlenmesinden sonra, Vali Nixon, eylemcileri “çapulcu” olarak nitelendirdi. Ferguson’da bütün baskılara rağmen direnen ve adil yargı haklarını isteyen halk için “Bir avuç çapulcunun, halkın güvenliğini tehlikeye atmasına izin vermeyeceklerini” söyledi.
IŞİD, bir gazeteciyi kafasını keserek katletti
AFP ve GlobalPost için ortadoğuda görev yapan ABD’li gazeteci James Foley, IŞİD militanları tarafından kafası kesilerek katledildi. Işid tarafından katledilen gazeteci hayatını Ortadoğu’daki oluşumları haberleştirmeye adamış biriydi.
“Amerika’ya mesaj” başlığıyla sosyal medyada yayımlanan videonun sonunda Foley olduğu iddia edilen gazetecinin kafasını kesen IŞİD militanı, bunun ABD’nin bölgede düzenlediği hava saldırılarına karşı yapıldığını söyledi. Videoda Foley’i kafasını keserek infaz eden IŞİD militanı, daha sonrasında bir yıl önce Suriye sınırında görev yaparken kaçırılan gazeteci Steven Sotloff olduğu belirtilen kişiyi getirdi ve ABD’yi Sotloff’u öldürmekle tehdit etti. 2000’li yıllarda gazeteciliğe başladığı belirtilen Foley, Medill Gazetecilik Okulu’ndan mezun olduktan sonra sahada çalışmaya karar verdi. 2011 yılında Kaddafi’ye karşı ayaklanmaları takip etmek için Libya’ya giden Foley orada tutuklu kaldığı 6 haftayı ve o günleri şöyle anlattı: “Bir askerin suratınızı kamyonun kasasına çarpması, kafa derinizden kanlar gelmesi bu yaşanabilecek en kötü
deneyimlerden biri.” Foley kaçırılmadan önce Suriye’deki despot rejimi haberleştiriyordu Foley’ın 2012’de kaçırılmadan önce Suriye’deki kolluk kuvvetlerinin halka saldırılarını haberleştirdiği belirtildi. Foley, kaçırıldıktan 2 yıl kadar sonra IŞİD tarafından Suriye’de katledildi. İnfaz yöntemi olarak kafa kesen IŞİD’ın, internet üzerinden yayımladığı videoda konuşan ve infazı gerçekleştiren kişinin 24 yaşındaki “Beatle John” takma adını kullanan Abdül Mecid Abdül Bari olduğu ve 1998’de Mısır’da elçiliklere bombalı saldırılar düzenleyen birinin oğlu olduğu söylendi. Gazetecileri Koruma Komitesi, Foley’in öldürülüş videosunun yayımlanmasından sonra yaptığı açıklamada bugün Suriye’de 20 gazetecinin kayıp olduğunu tahmin ettiklerini söyledi. DÜNYA
IŞİD saldırıları 250 çocuğu açlıktan öldürdü IŞİD’in saldırılarından kaçarak Şengal Dağları’na sığınan Ezidilerden, 250 çocuk, aç oldukları için yedikleri otlardan zehirlenerek hayatını kaybetti. “İnsani yardım” adı altında beslenen terör örgütleri ve dinci gerici kesimlere tırlarla üstü kapalı silah yardımlarından sonra Türkiye Hükümeti’nin konuyu gündeme bile getirmeyerek yok sayması ise tepki çekti. IŞİD’in Musul’u ele geçirmesinden
sonra evlerinden zulmedilerek ve öldürülerek kaçırılmak zorunda bırakılan Ezidiler, Şengal dağlarında susuzluk ve açlığa karşı direnmeye çalışıyorlar. Örgütün 3 Ağustos’ta ele geçirdiği Şengal’den kaçarak dağlara sığınan Ezidilerden 250 çocuk uzun süredir yardım alamamaları ve IŞİD baskılarının sürmesinden dolayı yaşam alanlarına dönemedikleri için yemek zorunda kaldıkları otlar ve zehirli bitkilerden zehirlenerek hayatını kaybetti. DÜNYA
Çin’in Huainan şehrindeki bir kömür madeninde bir patlama meydana geldi. Gaz sıkışmasına bağlı olarak meydana geldiği tahmin edilen patlama sonucunda 27 işçi mahsur kaldı. Özel sektöre ait madende meydana gelen ve gaz patlamasının sebep olduğu düşünülen patlamanın tünellerin birinde göçüğe yol açtığı, bunun da kurtarma çalışmalarını zorlaştırdığı söyleniyor. Ülkenin resmi haber ajansı Xinhua’ya göre Dongfang isimli maden şirketi su baskınları mevsiminin başlaması sebebi ile yapılan bir üretimi durdurma talimatına uymamış. Geçtiğimiz hafta Çin’de yine Jixi şehrinde bir kömür madeninde meydana gelen su baskını sonucu 25 işçi mahsur kalmıştı. Çin’deki madenler istatistiksel olarak dünyada en çok işçi ölümüne yol açan madenler olarak tanınıyor. DÜNYA
Güney Afrika
Seyahat yasaklandı
Güney Afrika, Ebola virüsüyle mücadele edebilmek için virüsün aktif ve ölümcül olarak kontrol altına alınmaya çalışıldığı Batı Afrika’dan kimseyi sınırlarına almayacaklarını duyurdu. Gine, Liberya ve Sierra Leone, Senegal de sınırlar kapatıldı. Yüksek riskli ülkelere seyahat etmiş olan Güney Afrika vatandaşları ise ülkeye dönerken sıkı kontrollerden geçirilecek. Ülkenin sağlık bakanlığı orta düzeyde riskli ülkeler olan Nijerya, Kenya ve Etiyopya’dan gelenlerin normal kontrollerden geçmeye devam edeceklerini söyledi. Ülkenin en büyük şehri Johannesburg, Afrika kıtasının güneyini diğer bölgelere bağlayan bir geçiş noktası konumunda. Ebola ile savaşta, yeni çıkartılan Zmapp isimli aşıyı kullanan 3 doktorun sağlık durumlarının iyileştiği söyleniyor. DÜNYA
ABD
California’da deprem
ABD Jeoloji Araştırmaları Merkezi, California’nın kuzeyinde 6.0 büyüklüğünde bir deprem meydana geldiğini açıkladı.ABD yerel saati ile 03.20’de meydana gelen depremin San Francisco Körfez Bölgesi yakınlarında ve yerin yaklaşık 10 kilometre altında olduğu belirtildi. Depremin yakınlarındaki yaklaşık 10 bin kişinin yaşadığı Napa Country bölgesinde elektriklerin kesildiği vurgulandı. Depremin ardından şu ana kadar can ve mal kaybı ile ilgili bir açıklama yapılmadıDaha önce San Francisco bölgesinde 1989 yılında güçlü bir deprem meydana gelmiş 9 kişinin ölmesine ve yüzlerce kişinin de yaralanmasına neden olmuştu.Sarah McLellan isminde biri sosyal medyada yaptığı bir paylaşımda 6. katında bulunduğu bir apartmanın tamamıyla sallandığını yazdı. DÜNYA
YAKLASIMLAR
17
27 Ağustos 2014
Tornavidalı koca serbest, Hasret huzura hasret... MELDA ONUR yazdı
Hasret Kara eşi tarafından 43 yerinden tornavidayla yaralandı. Hasret’i yaralayan eşi serbest bırakılırken, mahalleli Hasret için nöbet tutmaya başladı. CHP İstanbul Milletvekili Melda Onur, devletin korumayıp toplumun koruduğu Hasret için Zete’de bir yazı kaleme aldı ve yaşananları anlattı.
“Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Sözcüsü Gülsüm Kav aradı dün… ‘Çekmeköy’de kocasında şiddet gören bir kadını mahalleli ve bir köpek koruyormuş, biz de nöbete geldik. 17:00’de basın açıklaması yapacağız’ dedi. Platformla bir süredir yoldaşlık yapıyoruz, onca dava, duruşma, vakada bir arada olduk. İlk defa böyle bir şey duyuyordum. Atlayıp gittim. Hasret’e 43 yerinden tornavida Tornavidayı kapan Yakup Kara, Hasret’in üzerine saldırarak 43 yerine saplamış. En çok başına, boynuna, göğüs kısmına, ta ki akciğerini delene kadar. Biz fotoğrafları gördük. Komşular yetişmiş imdadına. Tam 1 hafta hastanede yatmış. O sürede koca kaçmış ve 1 hafta sonra yakalanmış. Hasret ‘Yakalanıp, polise gidip, hakim karşısına çıkarılıp hafif yaralama ve SGK’lı olduğu gerekçesiyle salıverilmesi toplam 5 saat sürdü’ diyor. Yakup, Hasret’e 20 metre mesafede Öte yandan uzaklaştırma kararı çıkmış, ama Has-
ret’in eviyle Yakup’un çalıştığı fırın arası 20 metre yok. Kapıya çıktı mı birbirlerini görüyorlar. Hasret’in kuaför dükkanı da aynı sokakta. Çocuklar o sokakta koşup oynuyor. Hasret’le kızını, eliyle kafasını kesme işareti yaparak tehdit etmiş. ‘Emniyete gittim, memur ‘ben bu el hareketini tutanağa nasıl yazayım’ dedi’ diye anlatıyor. Avukat tutuklama talebinde bulunmuş. Bu arada Hasret’in hastanede verdiği polis ifadesi tutanakları kayıp görünüyor. Şahane yasalarımıza rağmen hayatta kalma savaşına tanıklık ettim Çekmeköy’de kendine bir hayat kurabilmiş, çoluğu çocuğuyla mahallelinin sevgisini toplamış, belli ki çok iyi komşu olmuş, hayat dolu bir kadının tüm bu şahane yasalarımıza rağmen hayatta kalma savaşına tanıklık ettim. Hasret 16 yaşında evlenmiş, ilk oğluyla abla kardeş gibi. Derken şimdi 2 erkek 2 kız çocuk annesi. Kocası Yakup Kara’nın şiddet eğilimli olduğu belli olmuş. Evlilik çok sarsılmış ama hani o ‘yuvam
dağılmasın, çocuklarım babasız kalmasın’ duygu hali var ya… Bu arada dişiyle tırnağıyla kazıyıp mahallesinde minik bir kuaför dükkanı açmış. Adı Hasret. Hasret 1 yıldır boşanmaya çalışıyor Hasret bir yıldır boşanmaya çalışıyor ve bu süre zarfında kocası tarafından sürekli tehdit ediliyor. Daha önce bıçakla saldırmış. 120 gün hapis cezası alıp, parayla kurtulmuş. Geçtiğimiz Şubat ayında ise Hasret’in arkadaşlarıyla bindiği otomobili ‘kadın kaçırıyorlar’ diye polise ihbar etmiş. Hasret şöyle anlatıyor: ‘Polis yolu kesti, biz de rutin kontrol var zannettik. Daha polis oradayken bir yerlerden fırladı ve üzerime saldırdı. Polis tuttu. Çantasından balta çıktı ve ifadesi alınırken ‘ormanda ağaç kesecektim’ deyip kurtardı.’ Hafif yaralama gerekçesiyle 5 saat sonra bırakılmış Kocası Hasret’in evinin karşısında bir fırında iş bulmuş. Orada kalıyor. Hasret, çocukları babalarını görsün diye kapıyı tam kapamıyor Yakup Kara’ya. 8 Ağustos gününü şöyle anlatıyor:
‘Akşam yemek yiyecektik, lahmacun aldık. Çocuklarıyla birlikte olsun diye çağırdım. Tam yemeği hazırlarken kapıyı kitlediğini duydum. Anladım o an bir şey yapacağını, ama çocuklarım yemeğini bitirsin istedim, bir şey yapacaksa da bekler dedim. Sofrayı hazırlamayı sürdürdüm.’ Tornavidayı kapan Yakup Kara, Hasret’in üzerine saldırarak 43 yerine saplamış. En çok başına, boynuna, göğüs kısmına, ta ki akciğerini delene kadar. Biz fotoğrafları gördük. Komşular yetişmiş imdadına. Tam bir hafta hastanede yatmış. O sürede koca kaçmış ve bir hafta sonra yakalanmış. Hasret ‘Yakalanıp, polise gidip, hakim karşısına çıkarılıp hafif yaralamave SGK’lı olduğu gerekçesiyle salıverilmesi toplam 5 saat sürdü’ diyor. Eliyle kafasını kesme işareti yaparak tehdit ediyor Öte yandan uzaklaştırma kararı çıkmış, ama Hasret’in eviyle Yakup’un çalıştığı fırın arası 20 metre yok. Kapıya çıktı mı birbirlerini görüyorlar. Hasret’in kuaför dükkanı da aynı sokakta. Çocuklar o
sokakta koşup oynuyor. Hasret’le kızını, eliyle kafasını kesme işareti yaparak tehdit etmiş. ‘Emniyete gittim, memur ‘Ben bu el hareketini tutanağa nasıl yazayım?’ dedi’ diye anlatıyor. Avukat tutuklama talebinde bulunmuş. Bu arada Hasret’in hastanede verdiği polis ifadesi tutanakları kayıp görünüyor. Rizeli Fatma Abla: Merdanemle korurum O gün bugündür mahalleli koruyor. Aşağıda gözlememantı dükkanı olan Rizeli Fatma abla, o tatlı şivesiyle “merdanemle korurum, olmadı Rize’ye götürürüm yine korurum” diyor. Bir de Hira var. Komşularının Rottweiler cinsi köpeği. O da koruma timinde. Çekmeköy Emniyeti’ne gittik Bu süre zarfında Hasret kanunları, emniyeti, hakkı, hukuku yalamış yutmuş. Gülsüm Kav ve Sibel Uzun’la Hasret’i de alarak birlikte yeniden Çekmeköy Emniyeti’ne gittik. Böyle birinin hakim tarafından salıverilmesi ve uzaklaştırma olmasına rağmen hala saldırıdığı eşinin yanıbaşında çalışması kabul edilebilecek bir durum değildi. Aile masası amirinden hassasiyet göstermelerini rica ettik. Bugün Kartal Adliye 1. Aile Mahkemesi önemli bir karar verecek. Ya potansiyel katili tutuklayacak ya da Hasreti kaderiyle baş başa bırakacak.”
Bilal’in ‘huzuru’ kaçmasın diye her ay 10 bin TL 1 milyon TL ile ortak olduğunuz bir şirketten 10 bin TL maaş ister misiniz? Ya da şöyle soralım: 3 milyon lira sermayeli bir şirketin üç sahibinden biri olan “işadamı”, 10 bin TL aylığa neden ihtiyaç duyar? İşin aslı şu ki şirket ortakları ve diğer yöneticilerinin, yasalar önünde önemli sorumluluk ve yükümlülükler üstlendiği kabul edilir. Ticaret Hukuku’nda “hu-
zur hakkı” olarak bilinen ödeme de bu pozisyondaki ortakların karşılaşabileceği “riskleri azaltmak amacıyla” konulmuş bir “ücret” türüdür. *** Cumhurbaşkanı seçilmiş Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın geçen yıl (27 Mart 2013) 3 milyon TL sermayeyle kurduğu BMZ Group Denizcilik ve İnşaat Sanayi AŞ’yi hatırlarsınız. Yeni bir şirket olmasına kar-
şın bir ay önce Azeri milyarder işadamı Mubariz Gurbanov’un sahibi olduğu Palmali Denizcilik’in 7150 DWT kapasiteli ürün tankerini BMZ’ye sattığını da... “Denizcilik” ile öne çıkmasına karşın, şirketin inşaat sektörü alanında da çok sayıda faaliyet alanı bulunan şirket anasözleşmelerinde her türlü kamu ihalesine girebileceği kaydı da var. (Fakat ne hikmetse şirketi tanıtan bir internet sayfası yok.) Bu hatırlatmadan sonra gelelim konumuza... BMZ Group, 4 Ağustos 2014’te genel kurul yapıyor. Ve üç ortaktan biri olan Bilal Erdoğan’a aylık 10 bin TL “huzur hakkı” ödenmesine karar veriyor. (13 Ağustos tarihli Ticaret Sicili’nde, şirketin yeni mevzuata göre güncellenmiş iç yönergesi de yer alıyor.) *** Şüphesiz bu kararın yasaya aykırı olduğunu söyleyecek değilim. Bilakis, “partili cumhurbaşkanı” sistemini fiilen dayatmak üzere ve anayasa ihlali pahasına Resmi Gazete’yi manipüle eden bir
siyasi anlayışın Ticaret Sicili’ni halen karartmamış olması karşısında şükran duyuyoruz.
“
İşin aslı şu ki şirket ortakları ve diğer yöneticilerinin, yasalar önünde önemli sorumluluk ve yükümlülükler üstlendiği kabul edilir. Ticaret Hukuku’nda “huzur hakkı” olarak bilinen ödeme de bu pozisyondaki ortakların karşılaşabileceği “riskleri azaltmak amacıyla” konulmuş bir “ücret” türüdür. Fakat iki ilginç ayrıntıyı paylaşayım: - Üç ortaklı şirketin 1 milyon TL ile eşit ortağı konumundaki Bilal Erdoğan’a bu “huzur hakkı”nın geriye dönük olarak 1 Haziran 2014’ten itibaren ödenmesine karar verilmiş. - Yanı sıra aynı genel kurul karar maddesinde “Diğer ortaklara huzur hakkı ödenmemesine oybirliği ile karar verilmiştir” deniyor. (Diğer iki ortak Mustafa Erdoğan ile Ziya İlgen.) Oysa şirket profiline baktığınızda Bilal Erdoğan şirkette “eşit ortak” olarak görünüyor. Temsilde özel bir konumu yok. Şirketi, yönetim kurulu birlikte
“
ÇİĞDEM TOKER yazdı
Yolsuzluk gündemiyle birlikte Erdoğan ailesinin finans işlerini Bilal üzerinden yürüttüğü aşikar. Bu işleri pek de kıvıramadığı ses kayıtlarından ortada olsa da portfolyosu bir hayli yüksek. Cumhuriyet gazetesi yazarı Çiğdem Toker, Bilal Erdoğan’ın ortak olduğu şirkette aldığı huzur maaşının arka planını anlatıyor.
temsil ediyor. Bu durumda üç ortaktan sadece birine “huzur hakkı” ödenmesi, muhtemelen ve dolaylı olarak şirketin “yasalar önündeki” asıl riskini Bilal Erdoğan’ın üstlendiği anlamına geliyor. Aksi halde 1 milyon TL sermaye koyabilecek varlığa sahip bir “işadamının”, 10 bin TL’ye ihtiyacı olduğunu düşünmek
abes olur. Bilal Erdoğan’a “risk üstlenmesi” dolayısıyla takdir edilen huzur hakkının -ücret sayıldığı için- asgari geçim indirimine tabi olması ise bu yazının tebessümü olsun… (Bilal Erdoğan, dört yıl önce Maye Dış Ticaret’e ortak olarak girdiği kozmetik sektöründen çıktı. Erdoğan, 25 bin TL’lik hissesini Haziran 2014’te Mehmet Sarıtaş’a devrederek şirketten ayrıldı.) Çiğdem Toker Cumhuriyet gazetesi yazarı
İyi Kötü Çirkin ELİF KARAN
İyi
Ahmet Hakan Hürriyet
Hakan, hafta sonu kaleme aldığı köşesinde haftanın pek çok önemli konusuna değiniyor. Ama Ferguson konusunda vurup geçiyor. Hakan: “Türk medyasının Gezi’ye gözünü kapatmasına karşı ayağa kalkan, Amerikanmedyasının Ferguson’a gözünü kapatmasına karşı da ayağa kalkar.Buranın TOMA’sına yan gözle bakan, Amerika’nın TOMA’sına da yan gözle bakar.Burada “canım hükümetim, aman hükümetim” pozisyonu almayan, orada da“canım Amerika’m, aman Amerika’m” pozisyonu almaz.“Çapulcu” her yerde “çapulcu”dur.Eğer ille de bir ikiyüzlülük aranıyorsa...Gezi’de sonuna kadar “hükümetçi”, sonuna kadar “TOMA’cı”, sonuna kadar“gözaltına alıcı” olup...Ferguson’da yalandan “çapulcu” kesilenlerde aranmalıdır.
Kötü
Yiğit Bulut Star
Bulut demokrasi değil diktatörlük için toplumu ikna etme çabalarına devam ediyor. İşte Bulut’un hayal ürünü tezleri: “Sayın Erdoğan her kademede “aldığı oy oranı” ve güçlü karakteri ile “sistemin eksiklerini kapatıyor” ve YERLEŞİK DÜZEN’e karşı attığı her adımda bir üste tırmanarak daha da “DİK durabiliyor, Türkiye’ye ve Türk Halkına zaman kazandırıyor. Fakat bu güç “SİSTEM en noktasına geldi” anlamını taşımıyor. Kişisel çaba ile kapatılan fark, YAPI “bir üst kademeye” çekerek mutlaka sistemsel olarak kapatılmalı ve Türkiye’nin 100 yıllık sentezi “Başkanlık” ile ortaya konmalı! BU GERÇEĞİ LÜTFEN GÖRÜN VE ÇOCUKLARIMIZ İÇİN GEREĞİNİ YAPIN! Her şey daha güçlü bir Türkiye için...
Çirkin
Fehmi Koru Habertürk
Koru, Erdoğan diktatörlüğünde kendine yer bulamamış Gül’ün serzenişine yandaş medyanın verdiği tepkiyi kadın cinayetleri ile kadınların yaşam hakkını ellerinden alan kadın katillerinin tavırlarıyla benzeştiriyor. Erdoğan’ın ne kadar sevildiğine değinen Koru, yandaş medyanın palavralarının, AKP faşizminin temel gerekçesinin işte bu sevgi olduğunu söylüyor. Koru’ya göre: “Muhtemelen Tayyip Erdoğan da davranışlarıyla etrafında böyle bir sevgi halesi oluşturmak isteyecektir.Ne yani, bunu ona çok mu görecekler?”. İşte Koru’nun kadın katillerini hoş gören örneği: “Muhtemelen mahkemede kendini savunurken de aynı gerekçeye sığınıyordur; yargıçtan ‘ceza indirimi’ bekleyerek...Türkiye’de siyasetin tepelerinde biraz böyle bir durum yaşanıyor.”
günlüğü Ahmet Davutoğlu’nun başbakan adaylığının ilan edilmesi ve bunun sunuluş tarzı Twitter’da geçtiğimiz hafta en çok konuşulan gündem oldu. Aynı zamanda diğer sosyal ağlarda da Davutoğlu’nu tiye alan birçok caps göreli paylaşıldı... Levent @fevri_sosyolog Ahmet Davutoğlu’nun başbakan olmasına şükretmek lazim, Bilal de olabilirdi sonuçta. Emin Çapa @EminCapa Başarılarla dolu bakanlığını 46 diplomatımızı, IŞİD’e rehin bırakarak taçlandıran Davutoğlu’nun başbakanlığına hazır mısın Türkiye? Müslim Sarı @muslimsarichp Modern Enver Paşa yeni başbakan Davutoğlu ile artık IŞİD’in daha yakınındayız... Özgür Özel @eczozgurozel Bilal oğlandan günün sorusu: -Sümeyye, şimdi bizim babamız Ahmet Davutoğlu’mu olacak? Fatih Polat @fpolat69 Davutoğlu’nun teşekkür konuşması 7 dakika 50 saniye sürdü ve bu sürede tam 9 kez ‘sayın cumhurbaşkanım’ kelimesini kullandı. Zaytung Online @zaytungtweet Türkiye, Davutoğlu’nun Başbakanlığı konusunda tek yürek: Dışişleri Bakanı olmasın da ne olursa olsun...
KULTUR-SANAT
18
27 Ağustos 2014
“Cannes’da Türkiye” Altın Portakal’da
Fırtınanın İçinde Yönetmen: Steven Quale Oyuncular: Richard Armitage, Sarah Wayne Callies tür: Gerilim, Aksiyon
Küçük bir kasaba olan Silverton, beklenmedik bir şekilde kasabayı vurmaya başlayan hortumların etkisi altında kalmaktadır.
Yılmaz Güney - 1982
Nuri Bilge Ceylan - 2014
Bu yıl yenilikler ve “ilk”lerle gerçekleştirilecek olan 51. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde, Türkiye Sineması’nın 100. yıl çerçevesinde “Cannes’da Türkiye”“ Cannes’da Türkiye” etkinliği yapılacak. Hafızalardan silinmeyen efsanevi filmler izlemeyenler ve yeniden izlemek isteyenler için festival kapsamında yeniden beyazperdeye taşınıyor. İSTANBUL Sara kürkçügil
Altın Palmiye’yi kazanan Yılmaz Güney’in “Yol” filmi ile Nuri Bilge Ceylan’ın “Kış Uykusu”nun da aralarında yer aldığı, Cannes’dan ödülle dönen “Uzak”, “Yaşamın Kıyısında”, “BeBé Deng - Sessiz” ve “Hayırsız Ada – Chienne d’Historie” hafızaları tazelemek için Antalya’da yeniden seyirciyle buluşacak. Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın desteklediği 51. Uluslararası Altın Portakal Film Festivali’nde “Cannes’da Türkiye” bölümünde ikisi kısa altı film izleyici ile buluşacak.
Türkiye Sineması’nın 100. yılı kutlamaları çerçevesinde düzenlenecek etkinlikte, Cannes Film Festivali’nden ödülle ayrılmış Türkiye yapımı altı film “Yol”, “Kış Uykusu”, “Uzak”, “Yaşamın Kıyısında”, “Bé Deng - Sessiz” ve “Hayırsız Ada – Chienne d’Historie” bir kez daha izleyici ile buluşacak. Düzenlenecek etkinliğin hafızaları tazelemesi açısından önemli olduğunu ifade eden Festival Direktörü Elif Dağdeviren, “Kış Uykusu’nun Altın Palmiye başarısı, Türkiye Sineması’nın 100. yıl kutlamalarında “Cannes’da Türkiye” etkinliğinin çıkış noktası oldu. Bu unutulmaz filmleri beyazperdede izleyemeyenler için de kaçırılmaz bir fırsat olacak” dedi.
Yasaklı “Yol” ile başlayan Cannes macerası Yılmaz Güney’in senaryosunu yazdığı, yönetmenliğini Şerif Güney ile paylaştığı “Yol” filmi, 1982 yılında Cannes’ın en büyük ve prestijli ödülü olan Altın Palmiye’yi kazanan ilk Türkiye yapımı film oldu. Sıkı yönetim döneminin en zor günlerinde İmralı Yarı Açık Cezaevi’nden bir grup mahkumun, kendilerine verilen 5 günlük izin süresinde evlerine giderken yolda yaşadıkları zorlukları anlatan “Yol”da başrolleri Tarık Akan, Şerif Sezer ve Halil Ergün paylaşıyor. “Bayram” adıyla Erden Kıral tarafından çekilmeye başlanan, ardından yönetmenlik koltuğunda Şerif
Gönen ile devam eden “Yol” filminin müzikleri ise Zülfü Livaneli’ye ait. “Yol”un Türkiye’de gösterimi, 12 Eylül darbesinin yarattığı toplumsal sorunlara ve Kürt sorununa değinmesi nedeniyle 1999 yılında yasaktı. “Kış Uykusu” Oscar adayı Festival Komitesi’nde yer alan ve bu yıl ilk kez gerçekleştirilecek Antalya Film Forum’un da direktörlüğünü üstlenen Zeynep Özbatur Atakan’ın yapımcısı olduğu “Kış Uykusu”, aynı zamanda bu yıl Türkiye’yi Oscar ödüllerinde temsil etmek üzere seçilerek Yabancı Dilde En İyi Film kategorisinde Türkiye’nin Oscar adayı oldu
Günah Şehri: Uğruna Öldürülecek Kadın Yönetmen: Frank Miller Oyuncular: Eva Green, Josh Brolin tür: Aksiyon, Gerilim
Günah Şehri’nin zifiri karanlık gecelerinden birinde Dwight McCarty ile karşılaşırız. Dwight ise işleri nasıl berbat ettiğini düşünür.
Çakma Polisler Yönetmen: Luke Greenfield Oyuncular: Damon Wayans Jr., Jake Johnson Tür: Aksiyon, Komedi
Ryan ve Justin oyuncu olmaya çalışan ancak her seferinde çuvallayan iki kafadardır. Son başarısızlıkları tamamen onları ortada bırakır.
Edebiyata ‘sır destek’ mecliste Kültür ve Turizm Bakanlığı, 25 Aralık’ta, Resmî Gazete’de yaptığı bir duyuruyla, Türkiye edebiyatının gelişmesi ve yazarların desteklenmesi için maddî destek vereceğini açıklamıştı. Ancak bakanlık, 290 başvuru arasından seçtiği 40 eser için Bakanlığın kasasından tam 436 bin lira çıkacak. Eserlerin arasında 15 roman, yedi hikâye, dört şiir, beş çocuk ve gençlik, iki deneme, bir gezi, beş araştırma-inceleme bulunuyor. CHP İstanbul Milletvekili Melda Onur, Kültür ve Turizm Bakanı Ömer
Çelik’in açıklaması için “Yönetmeliğin 11’inci maddesinde Değerlendirme Kurulu’na ilişkin; “Müsteşar veya ilgili müsteşar yardımcısı başkanlığında, genel müdür ve edebiyat alanında temayüz etmiş kişiler arasından Bakanlık onayıyla belirlenecek beş kişi olmak üzere toplam yedi üyeden oluşacağı” ifade edilmektedir. Söz konusu kurul üyelerinin belirlenmesinde hangi kriterler dikkate alınmıştır ve kurula seçilen bu isimler kamuoyuyla neden paylaşılmamıştır?” sorularını yöneltti. KÜLTÜR-SANAT
Gençlik orkestrası bir ilke imza attı
Portishead’de direniş rüzgarı
HAFTANIN AJANDASI Yaka Paça tiyatro
Camların dünyası
Çello zamanı
Gülmeden izlemenin mümkün olmadığı mizah yüklü gösteri Yaka Paça, 29 Ağustos’ta Tiyatro Karakutu’da sahneleniyor.Bir buçuk saat boyunca gündelik hayattaki komik durumlar, müthiş bir performansla sahneye taşınıyor, kaçırmayın.
Cam sanatının farklı tekniklerini keşfetmek için 26 Ağustos – 6 Eylül tarihleriarasında, seramik ve cam gibi binlerce yıldır insanoğlunun yaşamında olan iki malzemenin muheteşem tasarımlarla hayat bulmasına şahitlik edin.
2CELLOS kaçırılmayacak muhteşem performanslarıyla 31 Ağustos’ta Turkcell Yıldızlı Geceler kapsamında Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi’nde sizlerle buluşuyor! Bu müzik ziyafetini kaçırmak hiç olmaz. 2CELLOS zamanı!
SPOR
19
27 Ağustos 2014
Ricciardo’dan üst üste 2. zafer! Formula 1 Dünya Şampiyonası’nda sezonun 12. yarışı Belçika Grand Prix’sini Daniel Ricciardo kazandı. Red Bull-Renault takımından Daniel Ricciardo peş peşe 2. galibiyetini aldı.
Pilotlar klasmanı 1. Nico Rosberg (Almanya) 220 puan 2. Lewis Hamilton (Büyük Britanya) 191 3. Daniel Ricciardo (Avustralya) 156 4. Fernando Alonso (İspanya) 119 5. Valtteri Bottas (Finlandiya) 110
Formula 1 sezonunun 12. mücadelesi, verilen yaklaşık bir aylık aranın ardından Belçika’nın Liege eyaletindeki Stavelot yerel idaresinde bulunan 7 bin 4 metrelik Spa pistinde 44 tur üzerinden yapıldı.
Takımlar klasmanı 1. Mercedes 411 2. Red Bull-Renault 254 3. Ferrari 158 4. Williams-Mercedes 150 5. McLaren-Mercedes 111
Alanso’ya “dur kalk” cezası Sıralama turlarında 4’üncülüğü elde eden Ferrari’den Fernando Alonso’nun mekanikerleri, araçta yaşanan teknik bir sorun nedeniyle ısınma turu başlamadan 15 saniye öncesinde pisti terk edemedi. Durumu inceleyen yarış komiserleri, İspanyol pilota pitte 5 saniye durkalk cezası verdi.
Belçika Grand Prix’de İlk 10 1. Daniel Ricciardo (Red Bull-Renault) 2. Nico Rosberg (Mercedes) 3. Valtteri Bottas (Williams-Mercedes) 4. Kimi Raikkonen (Ferrari) 5. Sebastian Vettel (Red Bull-Renault) 6. Kevin Magnussen (McLaren-Mercedes) 7. Jenson Button (McLaren-Mercedes) 8. Fernando Alonso (Ferrari) 9. Sergio Perez (Force India-Mercedes) 10. Daniil Kvyat (STR-Renault)
Mercedes’den 1.7 saniye fark “Pole pozisyonu”ndan kalkan Mercedes’in şampiyona lideri pilotu Nico Rosberg, startta önce takım arkadaşı Lewis Hamilton, sonra da Red Bull-Renault’dan Sebastian Vettel’i geçti. İlk tur içinde Vettel, Hamilton’ı liderlik için zorlarken pistin dışına taştı ve 2’nciliği Rosberg’e kaptırdı. İlk tur sonunda Mercedes’ler rakiplerine 1.7 saniye fark attı. İkinci turda Rosberg’in otomobilinin ön kanadı, geçmeye çalıştığı Hamilton’ın sol arka lastiğine temas etti. Kaza sonrası Hamilton’ın lastiği patladı, Rosberg’in de kanadının sağ bölümü kırıldı. Bir tur sonra pite girmek zorunda kalan Hamilton, 19. sıraya düştü. Red Bull-Renault’dan Daniel Ricciardo, 4. turda Alonso’yu, 2 tur sonra ise takım arkadaşı Sebastian Vettel’i geçerek 2. sıraya tırmandı. Ricciardo, Rosberg’in ön
Volkan kaldığı yerden devam TFF süper kupa final maçında Fenerbahçe ve Galatasaray karşı karşıya geldi. Karşılaşmaya damgasını vuran yine Volkan Demirel oldu. Yaptığı kurtarışlardan daha çok, her derbi maçından sonra gerek rakip takım oyuncularına yaptığı hareketlerle gerekse açıklamalarıyla gündem olan Volkan, hafta başında oynanan ve geliri Soma’daki ailelere bağışlanacak
olan Süper Kupa Final maçında penaltı atışları sırasında Felipe Melo’nun kaçırdığı penaltının ardından yaptığı hareket yetmezmiş gibi, birde maç sonrası yaptığı açıklamalarla, sosyal medya ve spor camiası tarafından büyük tepki çekti. Bu tavırlarının ardından Volkan Demirel lig boyunca maçlarda kalecilikten çok provokatör niyetinde olduğunu göstermiş oldu. SPOR
27 ağustos çarşamba 2014
sayı: 149
Haftalık siyasi gazete yerel süreli yayın Genel koordinatör editörler
tasarım
özge doğan Can Çoksöyler Ceday Avcı Elif Karan sanem deniz kural onur toper Fatma çakır ışıl demir ebru kaya Osman Erdem İlker erarslan sara KÜRKÇÜGİL oğuzhan özkan su tunalı Sedef akbulut
dağıtım imtiyaz sahibi sorumlu yazı işleri müdürü Yönetim adresi
basıldığı yer
Rıfat çapar fadik temizyürek Tel: 0536 698 9397 ışıl kurt rumeli c. matbaacı osmanbey s. no 67/4 şişli / istanbul aspaş asya paz yay. dağ. tur. rek. aş. evren mah. günay sk no: 4 bağcılar / istanbul 05327552792
yusuf yasin yakşi EZGİ CEREN AĞTAŞ oğuzhan türk Çağatay dirilgen
6 aylık abonelik: 40 tl
1 yıllık abonelik: 80 tl
FİDAN ataselim adına ziraat bankası hesap no: 0866 49384853 5003 ıban: TR920001000866493848535003 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: tr34 0006 4000 0016 2002 4659 88
garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: tr90 0006 2000 03100006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: tr57 0004 6001 6488 8000 1775 42 yapı kredi hesap no: 229/8873511 ıban:tr38 0006 7010
kanadını değiştirmek için pite gelmesiyle yarışın yeni lideri oldu. İlk “pit stop”ların ardından ilk 5 sırada, Ricciardo, Ferrari’den Kimi Raikkonen, Vettel, Rosberg ve Williams-Mercedes’ten Valtteri Bottas yer aldı. İddialı sürücülerin “pit stop”larını tamamladığı 29. turda, Ricciardo liderliğini sürdürdü. Avustralyalı pilotu, Rosberg ve Raikkonen izledi. Rosberg, Ricciardo ile arasındaki 20 saniyenin üstündeki farkı indirmek için son metreye kadar zorlasa da bitiş çizgisini, Alman sürücünün 3.3 saniye önünde geçen Ricciardo üst üste 2’nci, sezondaki 3. galibiyetini elde etti. Belçika Grand Prix’sinin ardından puanını 220’ye yükselten Rosberg, pilotlar klasmanında ikinci sırada yer alan takım arkadaşı Hamilton ile arasındaki farkı 29’a çıkardı. Sezonun 13. yarışı İtalya Grand Prix’si 7 Eylül’de yapılacak.
En anlamlı kupa Fenerbaçe’nin Süper Lig şampiyonu ve Türkiye Kupası şampiyonunu karşı karşıya getiren Süper Kupa Final karşılaşmasında Manisa 19 Mayıs Stadı’nda Galatasaray ile Fenerbahçe karşı karşıya geldi. Penaltılara kalan mücadeleyi 3-2 kazanan Fenerbahçe Süper Kupa’nın sahibi oldu. TFF Süper Kupa, normal süresi ve uzatmaları golsüz sona eren maçta seri penaltılarla Galatasaray’ı 3-2 yenen Fenerbahçe’nin oldu. Kanarya bu sonuçla son iki yılda rakibine kaptırdığı kupayı 2009’dan sonra üçüncü kez müzesine götürdü. Manisa 19 Mayıs Stadı’nda oynanan ve geliri Soma’daki maden kazasında hayatını kaybedenlerin ailelerine bağışlanan karşılaşmada sonucu seri penaltılar belirledi. Galatasaray’da Olcan ve Burak’ın penaltıları golle sonuçlanırken, Selçuk ve Melo topu auta attı, Yekta’nın vuruşunu Volkan kurtardı. Fenerbahçe’de Caner ve Mehmet Topuz Muslera’yı geçemedi, ancak Kuyt, Meireles ve Kadlec’in vuruşları golle sonuçlanınca kupa 3-2’lik skorla sarı-lacivertli ekibin oldu. Galatasaraylı Melo ile Fenerbahçe kalecisi Volkan arasında gerginlik yaşanırken, maçın adamı seçilen Galatasaray kalecisi Muslera, ödülünü Fenerbahçeli futbolcuların alkışları arasında aldı. ESNAFIN YÜZÜ GÜLDÜ Fenerbahçe ve Galatasaray arasında oynanan Süper Kupa finaline ev sahipliği yapan Manisa tarihi bir gün yaşadı. 19 Mayıs Stadı, 6 Şubat 2013’teki Türkiye-Çek Cumhuriyeti A Milli maçının ardından bu kez bir İstanbul derbisine tanıklık etti. Sabahın erken saatlerinde Manisa cadde ve sokaklarını dolduran Fenerbahçeli ve Galatasaraylı taraftarlar karşılaşma saatini beklemeye başladı. Gruplar arasında zaman zaman gerilim yaşandı. Manisa esnafının yüzü yoğunluktan dolayı güldü.
YİNE KÜFÜR, YİNE OLAY Karşılaşmadan bir gün önce düzenlenen basın toplantısında iki takımın teknik adamları ve kaptanlarının verdiği fair-play mesajları yerini bulmadı. Gün içinde Fatih Parkı’nda taraftar grupları arasında yaşanan taşlı sopalı kavganın ardından maç saatinde tribünlerden küfür eksik olmadı. 6. dakikada müsabakının ilk kornerini kullanmak için köşe gönderine gelen Fenerbahçeli Caner ise Galatasaray taraftarlarının attığı bozuk para, çakmak ve patlayıcı maddeler yüzünden zor anlar yaşadı. İki takımın futbolcuları sahaya Soma’daki faciada hayatını kaybeden madencilerin çocuklarıyla çıktı. Başlama düdüğünden önce Soma’da yaşamını yitiren işçilerin yanı sıra geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz Beşiktaş Onursal Başkanı Süleyman Seba, eski Fenerbahçe Başkanı Faruk Ilgaz ve eski Galatasaray Yöneticisi Turgan Ece anısına 1 dakikalık saygı duruşunda bulunuldu.
Metrobüs bir nevi spor Alman Federal İstatistik Dairesi’nin yaptığı araştırmaya göre, toplu taşıma araçlarına duraklara gidip binmek, duraklardan işyerine yürümek gibi eylemler sağlıklı. Toplu
taşıma kullanmak, fazla kilolarla mücadelede etkili bir yöntem. Ayrıca, şeker hastalığı, kolesterol ve yüksek tansiyon gibi rahatsızlıklar da olumlu etkileniyor. toplum
Meydan oku, destek ol
Son günlerde tüm dünyada çok yakından takip edilen ve popüler olan bir kampanya var: Ice Bucket Challenge. ALS hastaları için başlatılan kampanyada insanlar birbirlerine meydan okuyor. Bill Gates’ten Atilla Taş’a kadar birçok ünlü isim dahil olmak üzere birçok kişinin katıldığı kampanyada yeni Başbakan Ahmet Davutoğlu’na bile meydan okundu. TOPLUM Ceday avcı
Son günlerde sosyal medya üzerinden tüm dünyada popüler olmuş bir kampanya var: Ice Bucket Challenge. Ice Bucket Challenge eylemi aslında ALS hastaları için başlatılan bir kampanya. Son günlerde dünyayı ve Türkiye ’yi saran Ice Bucket Challenge kampanyasıyla çoğu ünlü birçok insan, içinde buzlu su olan bir kovayı başından aşağı boşaltıyor. Ice Bucket Challenge öncesinde kişi en az 3 isme aynı eylemi yapması konusunda meydan okuyor. Meydan okunduğu halde başından aşağı bir kova buzlu suyu boşaltmayan ALS hastaları için 100 dolar bağışlıyor. Ice Bucket Challenge kampanyasının yaratıcısı 27 yaşındaki Corey Griffin çok yakın arkadaşı Pete Frates ALS’ye yakalanınca bu kampanyayı başlatmıştı. İlginç olan ise Corey Griffin’in bu kampanyayı başlattıktan sonra bir deniz kazasında boğularak hayatını kaybetmesi oldu. Neden buzlu su dökülüyor? ALS hastalığı bir sinir sistemi rahatsızlığı, kasları felç ediyor ve kişiyi yatalak yapıyor. Bir kova buzlu su dökülmesinin sebebi de bu, şok soğukla birlikte kişi bir anlık kısmi felç yaşamış gibi oluyor. Haliyle Ice Bucket Challenge kampanyasına katılan bir kova buzlu suyu başından aşağı boca edenler ALS hastaları ile bir anlık da olsa empati yapmış onları anlamış oluyorlar.
18SORU Efe Arar İstanbul / Öğrenci
1. En sevdiğiniz erdem? Cesaret 2. Başlıca özelliğiniz? Duygusal olmak 3. Mutluluk nedir? Özgürlük 4. Mutsuzluk nedir? Mutsuzluk 5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Başarı, rahatlık 6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Egoist olmak 7. En sevmediğiniz şey? Kendimi ifade edememem 8. En sevmediğiniz kişiler? Egoistler 9. En sevdiğiniz iş? Gitar çalmak 10. En sevdiğiniz şair? Nazım Hikmet ran 11. En sevdiğiniz yazar? Sabahattin Ali / Karl Marx 12. Kahramanınız? Vladamir Lenin 13. Kadın kahramanınız? Annem 14. En sevdiğiniz çiçek? Begonvil 15. En sevdiğiniz renk? Siyah 16. En sevdiğiniz yemek? Her türlü et yemeği 17. En sevdiğiniz düstur? Nazar etme ne olur çalış senin de olur 18. En sevdiğiniz söz? Sende ben, imkansızlığı seviyorum fakat ümitsizliği değil
Müzikal ameliyat
Amerika’da müzisyen Roger Frisch, beyin ameliyatı sırasında cerrahlar kafatasını incelerken kemanını çaldı. Doktorlar operasyondan önce çok ufak elektrotları Frisch’in beynine yerleştirdi. Frisch ameliyat sırasında kemanını çalmaya başlamadan önce bir düğmeye basarak uyarıcı açtı ve böylece kemanı sorunsuz bir şekilde, elleri titremeden çalabildi.
Davutoğlu’na meydan okundu Türkiye’de en ilginç meydan okuma Gani Müjde’den geldi. Ünlü mizah yazarı Müjde, yeni Başbakan Ahmet Davutoğlu’na bir kova buz için meydan okudu. Ahmet Davutoğlu bu meydan okumayı kabul edecek mi büyük merak konusu.
pas geçilmiyor. Ice Bucket Challenge kampanyası Bilal Erdoğan’a uyarlanmış. E tabii, Bilal oğlan Ice Bucket Challenge yaparsa kovanın içinden buzlu su değil, milyon dolarlar dökülür. Yanında da Zafer Çağlayan ve Reza Zerrab olur…
Kovadan da para çıkar Bir yandan da dünyada fenomen olmuş kampanya espri yapılmadan
ALS kliniği açılmak isteniyor Kampanyanın doğduğu ABD’de ALS hastaları için 30 milyon dolar toplan-
dı. Ancak Türkiye ’deki bağış miktarı 176 bin lirada kaldı. Toplanan paralarla Türkiye’de bir ALS kliniği kurmak istediklerini söyleyen ALSMNH Derneği üyeleri, “Kampanyanın ilgiyle karşılanması bizi mutlu ediyor. Ancak biz bir ALS kliği kurmak istiyoruz. Bu para klinik kurmak için çok az miktar” diyor. Türkiye’de ALS kliniği açmak için 5 milyon liraya ihtiyaç var.
Köpek, Belediye Başkanı seçildi Nasıl gerçek olabilir diye düşündürse de gerçek… Duke isimli 7 yaşındaki bir köpek, küçük bir beldede belediye başkanlığına seçildi. Great Pyrenees adlı küçük beldede 12 seçmenin oyunu alarak belediye başkanlığına seçilen Duke, düzenlenecek tören ile resmen göreve başlayacak. Yerel basında çıkan habere göre Duke adlı köpeğe herhangi bir insanın belediye seçimlerinde rakip olmadığı da belirtildi. Köpeğin ne
kadar maaş alacağı ise seçilmesi kadar komik. Duke bir yıl görevde kalacağı süre zarfında beldedeki bir mağaza sahibinin hibe ettiği mamaları bedava yiyebilecek. Amerika’da daha önce de Alaska eyaletinde bir kedi, belediyenin onursal başkanı seçilmişti. Alaska’nın Talkeetna köyünde 17 yıl süresince bu görevde kalan kediye 2013 yılında bir köpek tarafından saldırı olmuş olayı yerel basın ‘onursal başkana suikast’ diye haber yapmıştı. TOPLUM
Bir yerel halk masalı: Keçileri yaratıklar parçaladı
Filipinler’in Sibale Adası’nda keçilerin ölüyor olmasını halk tüm yaratıcılığıyla “yaratıklara” bağladı. Yerel halka göre, bazı “yaratıklar” dolunaya birkaç gün kala ortaya çıkarak keçileri parçalıyor. Başkanı Lemuel Cipriano 2012’den bu yana dolunay zamanlarında öldürülen keçi sayısının 211’i olduğunu, halkta belirgin bir
Ben değil top bozuk
dolunay korkusu yarattığını söyledi. Hayvanların “kalplerinin ve ciğerlerinin parçalanarak” öldürüldüğünü söyleyen adalıların hayal gücü devreye girmiş. Kimi çiftçiler, kanlı gözleriyle keçilerine saldıran yaratığın iri siyah bir köpeğe benzediğini, kimileri saldırganın “kurt adam” ya da “köpek görünümünde vampir” olduğunu bile söylüyor… TOPLUM
Acısız tedavi Hollanda’da yanık hastalarına pansuman yapılırken, hastalar sanal gözlükleri takıp, kendileri için yaratılmış sanal dünyada oyunlar oynarken hissettikleri acı büyük oranda azalacak. Normalde yanık hastalarına pansuman yapılırken yüksek doz ağrı kesici verilir, hatta durumu ağır olan hastalar bayıltılırmış.
1 milyonluk miras Kendisine miras kalan banka kasasını açan Sara Ferrari, tedavülden kalkmış 2 milyar İtalyan lireti yani yaklaşık 1 milyon Euro ve 1.5 milyon Alman markı buldu. Ancak İtalyan bankaları, 2011’de çıkan yasa gereği İtalyan liretlerini Euro’ya çeviremeyeceklerini söyledi, yani mirasın 1 milyon Euro’su kullanılamıyor.
Küçük bir operasyon iyi olurdu Hindistan’da şimdilerde 8 yaşına giren Kaalem’in şu an her bir eli 8 kilogram. Kaleem, rahatsızlığı nedeniyle bardak tutmak, ayakkabılarının bağcığını bağlamak ve pantolonunu yukarıya çekmek gibi temel gereksinimlerini bile yerine getiremiyor. Rahatsızlığı nedeniyle okulu bırakmak zorunda kalan Kaleem’e öğretmeni “Diğer çocuklar senden korkuyor” demiş. Kaleem, “Doktorlar beni bayıltıp ellerimi kesecek ama, küçük bir operasyon iyi olurdu” diyor. toplum