. . . Faruk. celik istifa , Aziz Torun, taseron patronu ve , denetlemeyenler hapse Güzel günlerin habercisi...
10 Eylül 2014 Çarşamba Sayı: 151 l
l
1 TL www.yarinhaber.net l
Faruk Çelik artık ‘ölüm bakanı’
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in Bakan olduğu dönemde Soma’da 301 işçi hayatını kaybetti. Çelik ve AKP Soma’dan ders almamış olacak ki işçilere güvence sağlamak yerine torba yasayla taşeron sistemi yasal bir hale getirildi. Konunun muhatabı olarak işçi ölümlerine çözüm üretmek yerine, döneminde binlerce işçinin can verdiği “ölüm Bakanı Faruk Çelik’in” kendini aklamaya çalışması yerine artık istifa etmesi gerekiyor. Çelik artık her an ‘ölüm bakanı’ olarak anılabilir.
Aziz Torun, Erdoğan’ın ahbabı Torunlar İnşaat’ın sahibi, Tayyip Erdoğan’ın imam hatipten arkadaşı Aziz Torun. Torunlar GYO, 1977’de kuruldu ancak nedense tam da AKP’nin iktidara geçmesiyle büyük bir yükselme yaşadı. İşçilerin ölümünden sonra açıklama yaparak “Kazayı şirketimize mal etmelerine müsaade etmeyeceğiz” diyen Torun, tüm önlemlere rağmen işçilerin ‘dikkatsiz davrandığını’ iddia etti. Her işçi katili patron gibi Erdoğan’la kol kola yürüyen Aziz Torun, 10 işçinin ölümünün baş sorumlularından.
Torun Center inşaatında çalışan 10 işçi, 32. kattan asansörle yere çakılarak hayatlarını kaybetti. Vali Mutlu ölen işçilerin ardından ‘şehit’ açıklaması yaparken Bülent Arınç, belki de ilk defa AKP adına işçi ölümleriyle ilgili bu kadar uzun bir izahat yaptı.
Ambulanstan önce TOMA
İşçi katilleri yan yana
Yargılama şart
10 işçinin ölümünün baş sorumlularından AKP, yine bildik tavrını sergiledi ve inşaata ambulanstan önce TOMA ve çevik kuvvet ekipleri sevk etti. İnşaat önüne barikat kuran polis hayatını kaybeden işçilerin yakınlarını dahi içeri almadı. İşçiler ve halk inşaatın önüne toplanarak işçilere “Çekilin. Biz arkadaşlarımızı sizden daha iyi koruruz” diyerek tepki gösterdi. AKP’nin konuyla ilgili muhatap Bakanı Faruk Çelik ise döneminde yaşanan işçi ölümleri sebebiyle artık tabiri caizse ‘ölüm bakanı’.
Soma’nın ardından patronlarla çıkan boy boy fotoğraflarıyla safını işçilerden yana değil işçi katillerinden yana seçtiğini gösteren AKP, Torunlar GYO’nun patronlarıyla da oldukça haşır neşir. Torun Center’da hükümetten patronlara, patronlardan taşeron firmalara, taşeron firmalardan iş sağlığı ve güvenliği şirketine kadar uzayan bir işbirliği 10 işçiyi ölüme götürmüş. Öyle ki; patron Aziz Torun Erdoğan’ın arkadaşı iken, iş sağlığı ve güvenliği firması NCA, Soma katliamının baş aktörlerinden...
Sorumlular apaçık ortadayken, alacakları cezalar herhangi bir şekilde kimsenin gündeminde değil. Ancak işçi ölümlerinin durması için sorumluların yargılanması şart. En başta döneminde yaşanan işçi ölümleriyle adı ‘ölüm bakanı’na dönmüş olan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in istifa etmesi gerekirken, Erdoğan’ın ahbabı Torunlar GYO’nun patronlarından Aziz Torun, inşaattaki 21 taşeron şirket ve sözde iş sağlığı ve güvenliği şirketi NCA’nın hapse girmesi şart. GÜNCEL 3
Halkalı’da TEM’i kapatan inşaat işçileri kazandı
AKP iktidarda olduğu için müzakere yapılıyor
Geçtiğimiz haftalarda Ruşen Çakır’ın yaptığı Cemil Bayık röportajı çok dikkat çekti. Bayık, “Beyoğlu’ndaki marjinaller” derken belki de Kürt Hareketi içinde konuşulan bir sorunun önünü açmış oldu. Ancak hala bu soru işareti henüz cevaplanabilmiş değil.
Biz yine de çözüm süreci, Kürt hareketi, Kürt hareketinin aktüel gelişmelere olan bakışı, Demirtaş’ın Cumhurbaşkanlığı adaylığı ve Ortadoğu’daki soru işaretlerini, röportajı yapan Vatan Gazetesi Köşe Yazarı Ruşen Çakır ile çözmeye çalıştık esas mesele 15
Halkalı Temapark Mesa Blokları şantiyesinde çalışan inşaat işçileri kendi inisiyatifleriyle bir eylem başlatarak, Kanuni Sultan Süleyman Hastanesi dönüşünün bulunduğu noktada TEM’i trafiğe kapattılar. TEM’i kapatan işçi sayısı 3000 ile başlayıp yaklaşık 4000 kişiyi buldu. Eylemin sonunda “İşçilerin birikmiş tüm maaşla-
rının verilmesi, işçileri kovmakla tehdit eden yetkililer hakkında adım atılması, sigortanın tam ve eksiksiz yapılması, iş güvenliğinin eksiksiz sağlanması ve iş güvenliği için işçiden kesilen ücretin iptal edilmesi, yemekhane, kantin ve su koşullarının iyileştirilmesi” konularında önemli kazanımlar elde EMEK 7 edildi.
Katillerden raiting umanlar cezasız kalmayacak Show TV ekranları, Seda Sayan’ın sunuculuğu ile kadın katillerini “güler yüzlü” ilan etti. Toplumun sert tepkisi Bakanlığı bile harekete geçmek zorunda bıraktı. Aile Ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, günler sonra şikâyetçi oldu. Öte yandan RTÜK, yaptığı inceleme sonucu ‘kadına yönelik baskının özendirilmesi’ nedeniyle Songül Karlı’ya ceza verdi. KADIN 10
AKP’liler sosyalist mi oluyor?
HAKAN ÖZTÜRK AKP ve Torun’un cebi dolacak diye
SİBEL UZUN İşçiler yaptıkları binaya, kadınlar ...
GÜLSÜM KAV
04
Aklın yolu 05
Uyanış 10
Ana fikir
02
YESiL SAYFA 10 Eylül 2014
Yeşil Eylem
Fatsa siyanürlü altına karşı ayakta
İğneada Doğa Şenliği’nde çok sayıda atölye ve etkinlik halkla buluştu.
Altıntepe firmasının Fatsa’da Engiz Tepesi’ne kurduğu siyanürlü altın işletmesi çevre köyleri ayağa kaldırdı. Madende altının ayrıştırılmasında siyanür kullanılacağı için bölgedeki hayat tehdit altında. Halk, siyanürcü şirketin orman katliamı yapması ve dere yatağını değiştirmesine de tepkili. Geçtiğimiz hafta bu konuda eylem yapıldı. Eylemi yapan köylüler ve bölgedeki çevre platformları, jandarmanın maden girişine kurduğu barikata karşı direndi ve jandarma geri çekilmek zorunda kaldı.
Karadeniz’de termiğe, HES’lere karşı direnen halk yalnız bırakılmadı.
EYLEMLER SÜRECEK Fatsa’da halen maden sahası çevresinde yol kapatma eylemleri sürüyor. Köylüler kendi arazileri üzerindeki yollara engeller koyarak, oradan geçip maden sahasına gitmek isteyen iş makinalarına ve erzak araçlarına geçiş izni vermiyor. YARIN YEŞİL SAYFA
Kuzey ormanlarının talana açılmak istenmesine karşı kampta buluştular.
Taş ocağına karşı sopalı nöbet sürüyor Samsun’un Tekkeköy ilçesi Büyüklü mevkine kurulması planlanan taş ocağına karşı çıkan köylülerin nöbeti devam ediyor. Kepçeyle çalışan şirketin, köylülerin büyükbaş hayvanlarının üzerine kaya düşürmesinin ardından çıkan tartışmada, şirket yetkilileri köylülere saldırdı. Jandarma saldırıya engel olmadı ve 3 köylü yaralandı. Taş ocağı kurulunca geçim kaynaklarını ve yaşam alanlarını kaybedeceğini belirten köylüler 5 yıldır mücadele ediyor. Daha önceki taş ocağı projesini dava ile iptal ettiren köylüler, aynı yere ikinci kez taş ocağı planlanmasının üzerine ellerinde sopalarla nöbete başladı. Para cezasına, tehditlere ve engellemelere rağmen köylüler elde sopa köyde nöbet tutuyor. YARIN YEŞİL SAYFA
Hasankeyf için BarajaRock
Hasankeyf ’i Yaşatma Girişimi tarafından, Ilısu Barajı’nın sular altında bırakacağı Hasankeyf ’in ve Dicle Vadisi’nde yer alan pek çok kültür-doğa mirasının yaşatılması amacıyla 19 – 21 Eylül tarihleri arasında “BarajaRock” adlı bir kamp yapılacak. BarajaRock’ın çağrı metninde şunlar belirtildi: “Hasankeyf ’i Yaşatma Girişimi olarak bizim yüklendiğimiz en temel görev, gerçekleştirildiği takdirde Ilısu barajının sular altında bırakacağı Hasankeyf ’in sesi olmaktır. Ilısu barajının yapımı, şimdiye kadar bu topraklarda emsali görülmemiş bir başarıyla, merkezi hükümetin var gücüyle karşı çıkmasına rağmen ilki 2001’de ve ikincisi de 2009’da olmak üzere iki kez durduruldu. Bu emsalsiz başarının diğer bölge halklarına da umut olması amacıyla BrajaRock düzenlenmektedir. Sen de bizden biriysen ve Baraja karşı ROCK diyorsan seni de aramıza bekliyoruz.” YARIN YEŞİL SAYFA
Haftanın duyuruları 9 – 12 Eylül: 46. Selçuk Efes Festivali – Selçuk pazar yeri / İzmir 11-14 Eylül 9. Uluslararası Kültür, Sanat ve Balıkçılık Festivali – Foça / İzmir 19 – 21 Eylül BarajaRock – Hasankeyf / Batman
Kaz Dağları’nda doğanın ranta açılmak istenmesine karşı Ekofest yapıldı.
Ormanları, dereleri vermiyoruz
yeşil sayfa sanem deniz kural
Son günlerde Türkiye’nin dört bir yanındaki etkinliklerle çevre talanına dikkat çekildi. İğneada Doğa Şenliği’nden, Kuzey Ormanları Savunması’nın Kurtkemeri kampına, Karadeniz’de HES’lere karşı mücadele edenleri ziyaret eden Karadeniz turundan, Kaz Dağları’na, Ekofest’e uzanan bir yolculuğa çıkıyoruz bu hafta.
Son günlerde düzenlenen etkinliklerle Türkiye’nin dört bir yanından doğamıza sahip çıkıyoruz mesajları verildi. Bu hafta sizleri farklı coğrafyalardan bir yoldoğal yaşam atölyeleri, şifalı bitkiler culuğa götürüyoruz. üzerine atölyeler, uçurtma gösteriİĞNEADA DOĞA ŞENLİĞİ’NDE BULUŞTULAR leri, canlı resim ve boyama perfor30 Ağustos Cumartesi günü tüm mansı, konserler gerçekleştirildi. gün boyunca İğneada merkez ve köylerinde eşzamanlı etkinliklerle KARADENİZ’DE DİRENİŞE YOLCULUK İğneada Doğa Şenliği gerçekleşti. Karadeniz İsyandadır PlatforFarklı ekosistemleri bir arada bu- mu’nun düzenlediği “3. Karadelunduran, dünyada çok az örneği niz Doğa ve Yaşam Yolculuğu” 30 kalmış longoz adı verilen subasar Ağustos – 6 Eylül tarihleri arasında ormanlarının bulunduğu Kırklare- yapıldı. Termik santraller, maden li’nin İğneada İlçesi’nde düzenle- ocakları ve HES’lere karşı mücadele nen şenlik, İğneada Demirköy Çev- eden 6 ildeki direnişlerle dayanışma re Platformu (İDÇEP) tarafından yolculuğu boyunca, projelerin yayapıldı. İğneada’da bulunan çeşitli pılmak istendiği yerlerde kamplar demokratik kitle örgütü ve yerel kurarak direnişi sürdüren insanlarla yönetimler gibi kuruluşlardan olu- sohbetler ve forumlar gerçekleştişan İDÇEP tarafından düzenlenen rildi. Ereğli’nin Kireçlik Köyü’nde şenlikte pek çok atölye ve etkinlik termik santrale, Sinop’ta, Ordu’da yapıldı. Kil ve çamur atölyesi, gül- ise nükleer santrale karşı mücademe yogası atölyesi, çocuklar için ya- le edenlerle buluşuldu. Ordu’da ratıcı drama, kukla yapım, boyama, ayrıca Çiseli ve Kurşuncal şelaleritim ve uçurtma yapım atölyeleri, lerinde yapılmak istenen Selimiye
pınarlı Kaz Dağı’nın zirvesinde Mıhlı Çayı’nın çıkış noktasında buluştu. 5 gün süren kampta doğa yürüyüşleri, sergiler, paneller, söyleşiler, atölyeler, belgesel gösterimleri ve konserler düzenlendi. Eşsiz doğa güzelliklerinin rant uğHES’e karşı mücadele eden halkla runa talan edilmesini engellemek sohbetler edildi. Rize’de ise Andon için mücadeleye devam edecekleVadisi’nde HES’lere karşı ineği- rini söyleyen çevreciler, HES’lere ni satarak dava açan Kazım amca karşı bu festivali düzenlediklerini ziyaret edildi. Doğa ve yaşam yol- belirtti. culuğunun son durağı ise Artvin’in Arhavi İlçesi’nde MNG Kargo’nun KUZEY ORMANLARI RANTA AÇILAMAZ sahibi şirket tarafından yapılmak Kuzey Ormanları Savunması 5-6-7 istenen HES şantiyesiydi. Arhavi’de Eylül’de İstanbul Belgrad OrmanıKamilet bölgesine yapılmak istenen Kurtkemeri’nde üç günlük doğa HES ve taş ocaklarına karşı müca- kampı düzenledi. Yağışa rağmen dele konuşuldu. düzenlenen kamp ile Kuzey Ormanları’nın ranta açılmak istenKAZ DAĞLARI’NDA EKOFEST mesine “Dur” denildi. Kuzey orAltın madenciliği, termik ve hid- manlarında 3. köprü, maden ocağı, roelektrik santral tehditleriyle özel su şirketi, 3. havalimanı projekarşı karşıya olan Kaz Dağları’nda leriyle yaygınlaşan büyük çevre kıEkofest gerçekleştirildi. Kaz Dağla- rımına dur diyecek bir mücadeleyi rı’ndaki tehlikelere dikkat çekmek büyütmek için yapıldığı belirtilen isteyen Kaz Dağı Doğal ve Kültürel kampa, 3 günün sonunda, İstanVarlıkları Koruma Derneği 1. Eko- bul’da Torunlar İnşaat’ta 10 işçinin loji Festivali’ni düzenledi. Doğa ölümü üzerine düzenlenen eyleme dostları, 3 – 7 Eylül arasında Bin- katılmak için son verildi.
Akyaka’da kıyılar halkındır Muğla’nın Ula ilçesi Akyaka Mahallesi’ndeki Akyaka Orman Kampı’nı işleten Muğla’ya Hizmet Vakfı, taş evlerin (bungalov) olduğu bölgeyi, bir süre önce tel örgüler ve demir kapılarla kapattı. Girişe, “Apart sakinleri dışında giriş yasaktır” ve “Dikkat köpek var” yazılı tabelalar konuldu. Bölgenin tel örgülerle çevrilmesi nedeniyle kamptaki apartlarda kalanların dışındaki insanların denize girmesi engellenmiş oldu. Akyaka Platformu, bunun Kıyı Kanunu’na aykırı olduğunu belirterek, geçtiğimiz hafta boyunca tepki gösterdi ve
ardından bir eylem gerçekleştirdi.
KIYILAR HALKINDIR ENGELLENEMEZ Yapılan eylemde Platform üyeleri “Yetkilileri derhal işledikleri bu suçtan vazgeçmeye, halkın kıyıya serbest erişimini kısıtlayan tel örgüleri, demir kapıları ve tüm engelleri kaldırmaya, bu hukuksuzluğu düzeltmeye çağırıyoruz” dedi. Kıyıların özelleştirilmesine karşı çıkanlar, eylemin ardından hep birlikte orman kampı iskelesinden denize atlayarak, “Kıyılar halkındır, engellenemez” yazılı pankart açtı. YARIN YEŞİL SAYFA
GUNCEL
03
10 Eylül 2014
Faruk Çelik istifa, Aziz Torun, taşeron patronu ve denetlemeyenler hapse
10 işçinin ölümünün ardından sizce Torunlar GYO’nun patronu Aziz Torun yargılanmalı mıdır? AHMET DAVUTOĞLU BAŞBAKAN
Soruşturma yapılacak Olayın oluş şekli, varsa bir ihmal derinlemesine araştırılacak. Kamuoyunun şunu bilmesini isterim; bu tür olaylarda bir an bile tereddüt etmeden gerekli araştırmayı, soruşturmayı yapar ve her türlü tedbiri alırız. BÜLENT ARINÇ HÜKÜMET SÖZCÜSÜ
Müdahale edemeyiz
İstanbul Mecidiyeköy’de inşaatı devam eden Torun Center’da 10 işçi, asansörle 32.kattan yere çakılarak hayatlarını kaybetti. Torun Center’da daha önce 19 yaşında dershane parasını biriktirmek için çalışan Erdoğan Polat ölmüş, 6.000 tl para cezası verilmişti. Faruk Çelik ölüm bakanı olarak anılıyor, AKP asıl suçlu olan patronları perdelemeye çalışıyor. güncel ceday avcı
İstanbul Mecidiyeköy’de inşaatı devam eden Torun Center’ın inşaatında çalışan işçiler, 32.katta asansörle yere çakılarak hayatlarını kaybetti. İstanbul Valiliği’nin resmi açıklamasına göre 10 işçinin yaşamını yitirdiği öğrenildi. Torun Center şantiyesinde çalışan işçiler, asansörde hiçbir önlem alınmadığını ve asansörün iki gün önce de bozulduğunu belirtti: “İşçilerin kanı kıymetli değil; biz ölüyoruz, bu binalar iki üç gün sonra yükselmeye devam edecek” dediler. Halktan gerçeği gizleyemezsiniz İnşaat önüne barikat kuran polis hayatını kaybeden işçilerin yakın-
larını dahi içeri almadı. İşçiler ve halk inşaatın önüne toplanarak işçilere “Çekilin. Biz arkadaşlarımızı sizden daha iyi koruruz” diyerek tepki gösterdi. Polislerin inşaat önüne barikat kurarak basına ve halkın geçişine izin vermemesi ise akıllara “Halktan bir şey mi gizleniyor?” sorusunu getirdi. Ertesi gün DİSK, KESK, TMMOB ve TTB çağrısıyla işçiler Cevahir önünde buluşarak Torun Center’ın önüne yürüdü. Polis, bu sefer de işçilere biber gazıyla saldırdı. Davutoğlu çabuk alıştı İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, işçiler hayatını kaybettikten saatler sonra alana gelince, ölen
işçilerin sorumlularından birinin de Vali olduğunu belirten işçiler “Katil Vali hesap verecek” sloganlarıyla AKP’nin işçi politikalarına tahammül edemediğini gösterdi. Vali Mutlu, ölen işçilerin ‘şehit’ olduğunu söyledi. Başbakan Ahmet Davutoğlu da koltuğuna ve Erdoğancılığa çok iyi alışmış olsa gerek 10 şehit işçinin arkasından yalnızca ‘dua’ okunması gerektiğini söyleyebildi. Erdoğan Polat 19 yaşında aynı inşaattan düşerek öldü Torun Center inşaatında 5 ay önce Van’dan gelerek, dershane parasını ödeyebilmek için çalışmaya başlayan 19 yaşındaki Erdoğan Polat, kemeri bulunmadığı için inşaattan
düşerek hayatını kaybetmişti. Erdoğan Polat hayatını kaybettiğinde liseliler dahil tüm halk önlem alınması ve sorumluların yargılanması gerektiğini söylemiş ama şirkete yalnızca 6.000 tl para cezası verilmişti. AKP, patronların suçunu perdelemeye çalışıyor Torun GYO’nun patronu Aziz Torun dahil yöneticiler işçilerin ölümlerinde doğrudan sorumlu olmalarına rağmen işçiler öldükten saatler sonrasında savcılığa ifadeye çağrıldı. AKP, işçi ölümlerinde patronların asıl suçlu olduğunu perdelemeye çalışıyor. Dolayısıyla, patronların ölüme davetiye çıkarıyor olmaları AKP’den çok da bağımsız değil…
Adli ve idari soruşturma sürüyor. Bu nedenle soruşturmalara müdahalemiz söz konusu değildir. Başbakan Davutoğlu faciayla ilgili Başbakanlık Teftiş Kurulu’nu görevlendirmiştir. Bu yöndeki açıklama bizzat Başbakan tarafından yapılacaktır. AZİZ TORUN TORUNLAR GYO PATRONU
Takipçisi olacağız Yazılı açıklamamızdaki bilgileri kullanabilirsiniz: “Asansörlerimizde mevzuata aykırı herhangi bir durum tespit edilmemiştir. Hukuki ve adli soruşturma yapılıyor. Bunun sonucunda kusurlular kimse takipçisi olacağız.” MUSTAFA ELİTAŞ AKP GRUP BAŞKANVEKİLİ
Sorumluların peşine düşülecek Yargı karar verecektir. Torunlar Center inşaatında çalışan 10 işçiyi kaybettik. Muhakkak ki yargı peşinde olacaktır. 10 işçinin hayatını kaybetmesine sebep olan nedenlerin ve sorumluların tek tek peşine düşülecektir. SELÇUK KAYGISIZ TAŞERONA VE İŞÇİ ÖLÜMLERİNE SON PLATFORMU TEMSİLCİSİ
Sorumlular yargılanmalı
Tabi ki yargılanmalı. Burada 10 işçi ölmüş. Ben sorumlu değilim diyemezsin. Başta Aziz Torun olmak üzere taşeron patronu, denetçiler yargılanmalıdır. Ve çalışma bakanı değil ölüm bakanı Faruk Çelik istifa etmelidir. 10 işçinin ölümünden sorumlular: Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in Bakan olduğu dönemde Soma’da 301 işçi hayatını kaybetti. Çelik ve AKP hükümeti Soma’dan ders almamış olacak ki işçilere güvence sağlamak yerine torba yasayla taşeron sistemi daha yasal bir hale getirildi. Ölüm Bakanı Faruk Çelik’in kendini aklamaya çalışması yerine artık istifa etmesi gerekiyor. Faruk Çelik artık her an ‘ölüm bakanı’ olarak anılabilir.
AKP’yle birlikte yükselen Aziz Torun: Torunlar İnşaat’ın sahibi, yönetim kurulu başkanı, Tayyip Erdoğan’ın imam hatipten arkadaşı Aziz Torun... Torunlar GYO, 1977’de kuruldu ancak nedense 2000’ler döneminde tam da AKP’nin iktidara geçmesiyle- büyük bir yükselme yaşadı. İşçilerin ölümünden sonra açıklama yaparak “Kazayı şirketimize mal etmelerine müsaade etmeyeceğiz” diyen Tosun, tüm önlemlere rağmen işçilerin ‘dikkatsiz davrandığını’ iddia etti.
Taşeron şirketi NCA kendi güvenliğini aldı Hemen her işçi ölümünün baş sorumlularından olan taşeron sistemi Torunlar GYO’da da mevcut. Taşeron düzeninde ne asıl patronlar ne taşeron firmalar hesap verir durumda. Oysa taşeron firmaların da işçi ölümlerinde büyük sorumluluğu var. Torunlar GYO’da da 21 taşeron firma bulunuyor ve inşaatta denetim söz konusu değil. İşte bu yüzden Torunlar GYO’daki taşeron firmaların cezalandırılması şart.
Torun Center’da şantiyedeki asansör denetlenmedi 10 işçinin can verdiği rezidans inşaatının güvenliğini sağlayan şirket, aynı zamanda Soma’daki madenlerden de sorumlu. İnşaatın güvenlik danışmanının Soma Kömür İşletmeleri’nin de güvenlik danışmanı olan NCA İş Sağlığı ve İş Güvenliği Merkezi olduğu belirlendi. 22 iş güvenliği uzmanının çalıştığı, ancak uzmanların herhangi bir sorun tespit etmediği NCA şirketi de işçilerin ölümlerinin sorumlularından.
AKP işçi ölümleriyle karşı karşıya Torun Center inşaatında da 10 işçinin önlem alınmaması ve güvencesiz çalışma koşulları yüzünden hayatını kaybetmesi sonrasında AKP hükümeti de artık işçi ölümleri gerçeğinden kaçamıyor. Bu gerçekten kaçamayan AKP ve patronlar büyüyen halkın tepkisine karşı çözüm üretmek durumundalar. İşçilerin artık AKP’nin politikalarına tahammül edememesiyle AKP işçi ölümleri ve işçi direnişleriyle karşı karşıya geldi. Ve AKP hükümeti işçi ölümleriyle ilgili ‘tarihteki en uzun’ tartışmayı ve açıklamayı gerçekleştirdi. Bakanlar Kurulu sonrası Hükümet Sözcü-
sü Bülent Arınç, 10 işçinin hayatını kaybetmesinin ardından –hükümetin imzalamaktan kaçındığı- Dünya Çalışma Örgütü sözleşmelerinin gündeme alınacağını söyledi. Arınç, Torun Center inşaatında inceleme yapılması için de Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun kurulacağını açıkladı. Diğer bir tarafta da patronlar çalışma koşullarını kabul etmeyen işçileri ‘sakinleştirebilmek’ için inşaatı durdurma kararı aldı. Torun Center inşaatında süresiz, diğer inşaatlarda 5 gün boyunca çalışma olmayacak. GÜNCEL
Torunlar GYO kimdir?
1977 yılında piyasaya giren Torunlar Grubu aslında öncelerde çaycılık işi yapıyor. Gıda işine ve ardından 2000’lerde inşaat sektörüne girmesiyle asıl büyümesini yaşıyor. Zaten, Torunlar GYO, AKP iktidara geldikten sonra ‘nedense’ inanılmaz bir büyüme yaşıyor. Tayyip Erdoğan’ın İmam Hatip’ten arkadaşı olan Aziz Torun’un yönetim kurulu başkanlığını yürüttüğü Torunlar, tam bir aile şirketi hüviyetinde. 7 üyeli yönetim kurulundaki 3 soyisim
‘Torun’. Yönetim kurulundaki en dikkat çekici isim ise Ali Çoşkun. 58 ve 59. hükümette Sanayi ve Ticaret Bakanlığı yapan Çoşkun bir süredir şirketin yönetim kurulu başkan vekili. Torunlar’ın ismi bir dönem TMSF tarafından satışa çıkarılan Star TV ile de gündeme gelmişti. Torunlar GYO’nun patronlarından Mehmet Torun, 2013’te yayınlanan Türkiye’deki zenginler listesinde 78.sıraya girmeyi başarmıştı… GÜNCEL
ASLI ODMAN İŞ GÜVENLİĞİ UZMANI
Kamu kurumları da soruşturulmalı Yargılanmalıdır. Ana iktidarın tutumu başta olmak üzere Torunlar İnşaat’ın yöneticileri, işçilerin ölümüne sebep olan işverenler yetkililerin yargılanması gerekiyor. Ayrıca kamu kurumlarının da soruşturulması gerekiyor. SÜLEYMAN SOLMAZ TMMOB İKK SEKRETERİ
Sorumluluğunu yerine getirmedi Torunlar’ın patronu “Sorumluların belirlenmesi için takipte olacağız” dedi. Kimi takip edecekler? Ölümlere sebep olan işçiler midir? Şirket sahibi, şantiye sorumluları ve İstanbul Bölge Çalışma Müdürlüğü yetkilileri yargılanmalı. ALİ ATIF BİR BUGÜN GAZETESİ YAZARI
Tek sorumlu o değil Tek sorumlu Torunlar değil. Ölümlere neden olan çok şirket, yönetici var. Allah’ınızdan korkun, kim bile bile 10 gariban işçiyi asansörden düşürür ve öldürür ki? Her şeyi yöneten, her şeyin sorumlusu görünüyor sadece. MUSTAFA SÖNMEZ YURT GAZETESİ YAZARI
Adalet varsa hesap sorulmalı 10 insanın hayatını kaybettiği bir şirkette, 1.dereceden sorumluysanız yargıya mutlaka cevap vermeniz gerekir. O teraziye çıkıp tartılmanız gerekir. Adalet varsa, sorumlu olan kişi yargı önüne çıkarılıp hesap sorulmalıdır. ALİ BAYRAMOĞLU YENİ ŞAFAK GAZETESİ YAZARI
Sorun tüm sistem
Sorunun sahibi tek bir kişi değil, iktidardan muhalefete, iş adamından yargıya değin tüm bir sistemdir. Parlamento, kurumlar, iktidar bu sorunu ana insani güvenlik meselesi, hatta tehdidi olarak ele almalıdır.
GUNCEL
04
10 Eylül 2014
AKP ‘Güçler Birliği’ni sağlamak için Yargı’yı ele geçirmenin derdinde;
Hakan Öztürk AKLIN YOLU
AKP’liler sosyalist mi oluyor?
Benim öğrencilik yıllarımda, yani 90’larda çok büyük bir işkence meselesi vardı. Konu her tartışıldığında safkan sağcılar, bu meselenin sosyolojik bir mesele olduğunu anlatırlardı. Ne yapsınlardı ki! Koca karısını dövüyordu, kadın çocuğunu dövüyordu, çocuk da kediye tekme atıyordu… Olay bu kadar basit ve doğaldı. Hatta kendinizi biraz zorlarsanız durumu sevimli bile bulabilirdiniz. Elbette ki bu arada devrimciler vahşi işkence tezgahlarından geçiyordu. Gözaltında kaybediliyorlardı. İşkencede sakat kalıyorlardı. Onlara göre yaşananlar hiç de tatlı bir sosyolojik olay değildi. Onlar işkencenin devletin bir politikası olarak ve sistematik bir şekilde yapıldığını anlatmaya çalışıyorlardı. Hakimlerin, polislerin, devlet yetkililerinin bu kadar çok sosyolojik konular konuşma hevesine şaşıp kalırdınız. Hatta memleketimizin derin akademikyenleri, kültürlü insanları da olaya sosyolojik bakar haldeydiler. Onlar sosyolojik konuları konuşan derin insanlar, bizler ise çok kaba bir şekilde işkencelerin durdurulmasını isteyen yüzeyseller olarak kalıyorduk. Onlar tam bir “eğitim şart” ekolüydü. Yani işkence meselesinin uzun vadede topluma eğitim verilmesiyle çözüleceğini düşünüyorlardı. Biz işkence görenler ise sadece birkaç yüzyıl bekleyiverecektik. Ne olurdu yani, polisler eğitilinceye kadar biraz dişimizi sıksak? Eğitim denince herkesin gözleri yaşarıyordu. “Polislere eğitim, devrimcilere işkence” formülüydü bu. Sonra yeni yasalar çıktı, insanlar gözaltındayken hastaneye götürülmeye başlandı, gözaltı süreleri sınırlandırıldı ve buna benzer tedbirlerle işkencenin önü bir ölçüde kesildi. Şimdi gözaltında “ifade vermek istemiyorum” diye bir seçenek var. Eskiden “ifade vermiyorum” demek neredeyse “beni öldürün” demek gibi bir şeydi. “İfade vermiyorum” dediğinizde işkencenin dozu iki katına çıkardı. Demek ki neymiş, eğitim şart değilmiş. Devlet şiddet politikasından vazgeçerse, yasalar yapılırsa, tedbirler alınırsa işkencenin önü kesilebilirmiş. Şiddeti eğitim değil, Türkiye’deki tüm ezilenlerin devrimci politik mücadelesi durdurdu.
Yargı’yı ele geçirmek için HSYK seçimleri Yasama ve Yürütme’yi eline geçiren AKP şimdi de gözünü Yargı’ya dikti. Yargı’yı ele geçirebilmenin yolu da şüphesiz ki HSYK seçimlerini kazanabilmekten geçiyor. HSYK seçimlerini de kazanıp ‘Güçler Birliği’ni sağlamaya çalışan AKP bu yolda her şeyi mübah görüyor ki şimdiden seçim rüşvetini bile hazırlamış durumda. BURSA FATMA ÇAKIR
Gülen cemaati birlikteliği 17 Aralık yolsuzluk operasyonuyla bozulAKP şimdiye kadar yaptığı muştu. yolsuzlukların yargılanmaŞimdi de HSYK seçimlerinde ması yani diri diri mezara girmemek AKP’nin çok da fazla şansı yok; için HSYK seçimlerini kazanmak çünkü kısa bir süre önce Yargıtay’da zorunda. Yolsuzluklarının üstünü yapılan seçimlerde “Yargı’ya baskı örtmek için şimdiye kadar birçok yapmayın” açıklaması yapmak zoinsanı koltuğundan eden AKP’nin runda kalan Yargıtay Başkanı Ali şu anda tek gündemi yargıdaki tüm Alkan’ın kontrolünde hazırlanan koltuklara oturabilmek. Eğer AKP ve Cemaat’in de destek verdiği liste kazanırsa hem hayalini kurduğu kazandı. Başkanlık Sistemi (Erdoğan’ın dikAyrıca adli açılış töreninde de tatörlüğü) hem de Yargı’ya olan ope- AKP’nin karşısında duran güçler rasyonlar hız kazanacak. Ama yok yargının bağımsızlığına sahip çıktı. eğer kaybederse AKP’nin tüm kirli çamaşırları (17 Aralık, TIR Operasyonları...) ortaya dökülecek. AKP’nin çok da fazla şansı yok 12 Eylül 2010 referandumu sonrasında HSYK’de çoğunluğu elde eden hükümet ve
hakanozturk17@gmail.com
Köşeye sıkışan AKP solcuları da hatırladı 2010’da Cemaat ile işbirliği yapan Adalet Bakanlığı güdümündeki Yargıda Birlik Platformu’nda hükümetle yakın çalışan 6 bürokrat var. Cemaatçilerden boşalan desteği bu kez sosyal demokrat, Alevi, ülkücü ve Hakyolcularla doldurmak için o kesimlerden de adaylara listelerinde yer verdiler.
Seçim şavaşına giren AKP devletin tüm olanaklarını seferber etti Gruplar heterojen olsa da koşullar AKP lehine homojen işliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, AKP Hükümeti ve Adalet Bakanlığı devletin tüm olanaklarını YBP listesi için seferber etmiş durumda. Pazar günü Ankara’da yapılan YBP listesinin tanıtım toplantısına, başsavcılıklardan otobüsler kaldırıldı. Bu otobüslere devletin resmi polis eskortları verildi. Bakanlığın üst bürokratları ile İstanbul ve Ankara başsavcıları YBP’nin arkasında olduklarını göstermek için toplantıda hazır bulundu. Yeni atanan başsavcılara bakanlıktan tehdit telefonları YBP’nin bölge tanıtım toplantılarına katılım “mecbur” kılınıyor. YBP listesindeki adayların her türlü ihtiyaçları karşılanıyor. Emekleri valiliklerce karşılanıyor. Adalet Bakanlığı’ndan ekipler “seminer” adı altında illere gidip YBP için seçim çalışması örgütlüyor. Yeni atanan başsavcılara bakanlıktan “Seçimi kazanamazsak kendinize yer beğenin” diye tehdit telefonları gidiyor. YARSAV-Yargıçlar Sendikası için bazı bölgelerde toplantı salonu verilmiyor. Ve tabi son olarak ‘Seçim rüşveti’ Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, HSYK seçimleri öncesi hakim-savcılara zam ve sicil affı müjdesi verdi! (Tabi seçimleri kazanırlarsa) Asıl derdi her türlü yolla kazanmak olan Bozdağ, bir de çıktı: “Düzenlemeyi onları mutlu edecek bir adım olarak görüyorum” dedi.
* Özgül olarak çok ağır olan Arnç’ı izliyorum, Mecidiyeköy’de ölen işçilerin ardından diyor ki: “Çok benzeri yakın zamanlarda oldu. Piknik yapan vatandaşlarımız uyarılmış olmalarına rağmen barajdaki sular bırakılınca ölüverdiler.” Ne kadar güzel değil mi? Ne kadar doğal? İnsanın gidip bu doğallığı tatması için piknikte ölesi geliyor. Yani nedir? Ölmek piknik yapmanın fıtratında var, ölmek asansöre binmenin fıtratında var, ölmenin aynı zamanda kömür çıkarma işinin fıtratında olduğunu Erdoğan daha önce açıklamıştı zaten. Tam bir devamlılık, tam bir “durmak yok yola devam” hali. Hadi bunlar kaşarlanmış, çekirdekten yetişme sağcı. Davutoğlu bu ağızları ne çabuk öğrendi diye hayret ediyorum. O da konuyu biraz eveleyip geveledikten sonra, genel olarak eğitimin ilerlemesine bağlıyor. Yani bir iki yüzyıl da asansörlerde, piknikte ve kömür madeninde ölmemek için bekleyeceğiz. Berbat gerici oldukları yetmiyor, aynı zamanda çok aşırı yavaş ilerlemeciler. * Soma’da 301 işçi öldüğü zaman AKP’nin yandaş televizyonlarına çıkan kıtıpiyos yorumcular, büyük bir ihtişamla sorunun kaynağının sıkı durun, neo-liberalizim olduğunu ifşa ediyorlardı. Şu ferasete bakınız. Şu derinliğe bakınız. Olayın suçunu şu çirkin kapitalizme bağlayanlar bile oldu. Neden böyle yapıyorlardı? Suçlu neo-liberalizmdi, suçlu kapitalizmdi. Ama asla ve kata AKP hükümeti değildi. Bakanlar değildi. Firma sahibi değildi. Denetim yapması gerekenler değildi. İşin ucu AKP’ye dokunmayacaksa yandaş yorumcular sosyalist bile olmaya razıydılar. Allah’ın hikmeti işte. Demek ki kırk yılın ortaçağ tiryakilerini bu şekilde sosyalizm dünyasına kazanmak da varmış. * Gerçek bir devrimci mücadele somut bir politik hatta verilir. AKP kendisini kurtarmak için fıtrat der, doğasında var der, eğitim sorunu der, sistem sorunu der. Sol bu tongaya düşmemelidir. Sistem ve eğitim konularına bilahare bakacağız ama şu anda AKP’yi ensesinden yakalamalıyız. AKP’yi bugün, bu somut konuda ensesinden yakalayamayanlar, sistemi hiç yakalayamaz. Bugünün işini yarına bırakma, yarının işini bugün sanma.
Seçimlere girecek 4 farklı grup var Bu seçimlere girecek olan çeşitli guplar var. Bunlardan birincisi Hükümetin oluşturduğu Yargı’da Birlik Platformu, ikincisi Cemaat, üçüncüsü YARSAV ve Yargıçlar Sendikası’nın oluşturduğu yargı bağımsızlığını savunan bir grup, dördüncüsü ise Ne cemaat, ne hükümet” diyen ve gerçekten “bağımsız” olduklarını savunan; İbrahim Okur, Hayrettin Türe, Celal Avar gibi isimler.
62. Hükümet’in programı
TV Program Sunucusu
Seda Sayan
Seda Sayan geçtiğimiz günlerde 2 karısını öldüren ve tekrardan evlenmek isteyen Sefer Çalınak’ı programına konuk etti. Başta kadın örgütleri olmak üzere toplumun tepkisini alan Seda Sayan, hiç geri adım atmadan tepkilere sert sözlerle yanıt verdi. “Ben böyle kuru bir gürültüye pabuç bırakmam, bu kadar kolay değil. Sizin neyiniz gelirse gelsin, o kendini bilmezlere söylüyorum... Kimsiniz? O kadar küçük bir azınlıksınız ki... Siz dönün de kendinize bakın, sizin karşınızda Seda Sayan var... Anne olun ondan sonra konuşun... Hele bir tanesi var terlik fırlatan, ayakkabı fırlatan. Sen sakın ha sakın! Sakın! Bana dokunmayan yılan bin yaşasın, dokunanı da perişan ederim.” diye konuşan Seda Sayan hem tehdit etti, hem de aynı tavrını sürdürdü. Kadın cinayetlerini meşrulaştırmaya çalışan Seda Sayan’a bu hafta OĞLUM BAK GİT diyoruz.
Yeni hükümetin ekonomiden çözüm sürecine kadar hazırladığı programı Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından TBMM Genel Kurulu’nda okundu. Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Meclis’te okuduğu 62. Hükümet’in porgramında, Gülen Cemaati’nin devletteki paralel yapılanmasıyla mücadele de yer aldı. Bu durum ilk kez bir hükümet programında yer almış oldu. Paralel yapının ulusal güvenlik sorunu oluşturduğu daha önce Milli Güvenlik Kurulu bildirisinde yer almıştı. “Ulusal Güvenliğimizi Tehdit
Eden Unsurlarla Mücadele” başlığı altında Davutoğlu’nun okuduğu programda, şu ifadeler yer aldı. Yolsuzluk operasyonlarına değinen Davutoğlu demokratik bir siyasal sistemi inşa etme hedefine odaklandıklarını iddia ederken 7 Şubat, 17 - 25 Aralık ‘hadiseleri’nin patlak verdiğini öyledi. Hükümetin ekonomi hedefleri anlatılırken, “Yeni Türkiye’nin Güçlü Ekonomisi” alt başlığı kullanılan programında, şaka yapar gibi yolsuzlukla mücadelede güçlü bir irade gösterdiklerini söyledi. GÜNCEL
AYM “Erdoğan’ın istifası” başvurusuna reddetti
CHP , 10 Ağustos’ta yapılan seçimlerde cumhurbaşkanı seçilen Recep Tayyip Erdoğan ’ın, Başbakanlık ve AKP Genel Başkanlığı’ndan istifa etmeyip bu görevleri devam ettirmesi nedeni ile etkili başvuru, adil yargılanma ile seçme ve seçilme haklarının ihlal edilmesi gerekçesiyle AYM’ye başvurmuştu. AYM’ye aynı gerekçeler ile CHP milletvekili Atilla Kart da başvurmuştu. AYM iki başvuruyu birlikte değerlendirdi. Başvurucuların, ihlale neden olduğunu ileri sürdükleri hususlardan mağdur olmadıklarını vurgulayan Anayasa Mahkemesi, başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları incelenmeksizin ‘kişi yönünden yetkisizlik’ nedeni ile kabul edilemez olduğuna oy birliğiyle karar verdi. GÜNCEL
GUNCEL
05
10 Eylül 2014
Sibel Uzun
AKP ve Torun’un cebi dolacak diye
UYANIŞ
AKP’nin her mitinginde Erdoğan’ın ağzında birinci sırada ekonominin büyümesi, köprüler AVM’ler vardır. Ama biliriz ki yanı başımızdaki işsizler bitmez, işçi ölümlerinin ardı arkası kesilmez. AKP’nin şimdi artık elinde büyüyemeyen bir ekonomisi var. İşçi ölümleri konusunda ortaya çıkan vahim tablo karşısında kapatmak zorunda kaldığı madenleri ve durdurmak zorunda kaldığı rezidans inşaatı var. Elindeki ihale ve inşaat çarkı vahim bir tablo yaratmadan devam edemiyor. Ekonomisi büyüyememe engeline takılmadan edemiyor. Hedef arada kaynamasın, hedef çok net. Tartışmaya değerlendirmeye açılacak bir tarafı falan yok! Bir kere AKP kendisine en kazandıran sistem olarak taşeron sistemini kalesi gibi koruyor. İşçi ölümlerinin baş sebebi AKP’dir. İnsanların akıllarında uzun veya kısa vadede “bu işin bir çözümü yok böyle gelmiş böyle gider” şeklinde yerleşsin istiyorlar. Konu “ateş düştüğü yeri yakar, ölümler unutulur yeni ölümler olur” gibi ağır bir umutsuzluğa terk edilsin istiyorlar. Çarpık ekonomisini ayakta tutabileceği tutarlı başka bir çözümü yok. Bunca ölüme rağmen mecliste taşeron sistemini azaltıcı değil azgınlaştırıcı şekilde Torba Yasa kapsamına alıyor. Madencilere susma payı yeter gibi görüyor. Yasasını yapmadığı gibi Soma Holding, Torunlar GYO gibi şirketlerinin sahiplerine her ihaleyi onaylarken “yürüyün yiğitlerim arkanızda ben varım” diyor. Aziz Torun açıklamasını yaparken ne kadar da rahat, sorguya bile çekilmeyeceğini biliyor. Aziz Torun sorgulanırsa TOKİ sorgulanacak. Tipik bir AKP taktiği Aziz Torun dışında herkes suçlu. Arkasında kapı gibi AKP’si var. Bir sonraki vahim işçi ölümü için sıradaki AKP destekli ihale sahibi patron neden önlem alsın? Neden işçiyi ölümden koruyacak bir kuruşunu harcasın? Ölümlerden sonra bu patronlar sus payı olacak binlerce lirayı ödüyorlar ama inşaattaki ölümden kurtaracak harcamayı listeye almıyorlar. Bu böyle nasıl gider? Gidemez efendiler! *** Halkalı da işçiler TEM’’de çalıştıkları inşaattaki hakları için eyleme geçtiler. Tüm talep ettikleri işverenler tarafından derhal kabul edildi. Apar topar patronlar, işçilerle anlaşma imzaladı. Üç bin işçinin direnişe geçmesi için örgütlenmek, hep birlikte karar vermek, hem de şehrin otoyolunu trafiğe kapatmak, hem patrona hem de devlete kafa tutmak elbette mümkün. Pek çok yerde direnişler, grevler oluyor. Bir yandan sistemin bu düzeyde ölümcül sonuçlar yaratması bir anda kitlesel, patlamalı ve daha sertleşen eylemleri, direnişleri çoğaltacağı anlamına da geliyor. Ama Türkiye koşullarında patronun hemen anlaşmak üzere imzaya oturması ne kadar hızlı bir süreç değil mi? Çok korkuyorlar. Davutoğlu’nun vicdan açıklaması, şehitlik kavramına yerleştirerek açıklama yapmasının nedeni de budur. AKP sülalesinin tepkilere saldırmak için panikle “fırsatçılık yapıyorlar” açıklaması da bundandır. Ödleri koptuğu için ortaya konacak büyük ve kitlesel bir direnişten “gerekirse anlaşmayı hemen imzalayalım” bölümüne geçiyorlar. Normalde sermaye sınıfı işçilerin taleplerine “bir verirsek bin isterler” diye hiçbir adım atmaz. Mecidiyeköy ölümleri, Halkalı direnişi patronların ve AKP’nin tüylerini diken diken edecek bir sarsıntı yarattı. Yeter ki konu kapansın diye hem inşaatı terk ettiler hem de Halkalı işçileri ile anlaşmaya vardılar. AKP ve inşaat sahiplerinin bir yanda gerçek yüzleri ortaya çıktı bir yanda işçilerin kitlesel başkaldırısı ile karşı karşıya kaldılar. Halkalı’daki işçiler artık taşeron sistemin en ağır sonuçlarını görüyor, “zincirlerimizden başka kaybedecek hiçbir şeyimiz yok, yaşamımızın bile kıymeti yok” diyerek harekete geçiyor. *** Uzun süredir taşeron sistemi ve devletin yarattığı insanlık dışı ortam her yerde direnişlerin patlamasını sağlıyor. İşçiler almak istediklerini almadan bir adım geri atmıyor. Tüm engellemelere, kalıcı olamayan örgütlenmelere, sendikalaşmanın önündeki engellere, polis baskılarına rağmen işçilerin direnişinin birikimini sağlıyor. Sermaye birikirken, karşısında işçi direnişleri de birikiyor. İş ki süreklilik arz etsin iş ki köklü değişiklikleri sağlayacak siyasallığa kavuşabilsin. twitter: @sibeluzun_yarin
Ethem’in katiline indirimli ceza
Gezi Direnişi sırasında Ankara’da Ethem Sarısülük’ü silahla vurarak öldüren polis Ahmet Şahbaz için açılan davanın 7. duruşması görüldü. Müebbet hapis cezasına çarptırılan katil Şahbaz’a, indirim uygulanarak ceza 7 yıl 9 aya çevrildi. Davayı sahiplenmeye gelen birçok kurum ve kuruluş Ankara Adliyesi önündeydi. güncel emre başar kara
Ethem Sarısülük’ün Gezi Direnişi sırasında Ankara’da polisin silahından çıkan kurşunla yaşamını yitirmesiyle ilgili davada yargılanan polis memuru Ahmet Şahbaz “olası kasıt”la adam öldürmekten müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Ancak ceza, “olası kasıt” ve “ağır tahrik” indirimleriyle 7 yıl 9 ay 10 güne düşürüldü. 7 yıl 9 ay 10 gün hapis cezasına çarptırılan Ahmet Şahbaz, Ceza İnfaz Yasası ve denetimli serbestlik hükümlerine göre 4 yıl 10 gün hapis yatacak. Kapalı duruşma talebi reddedildi Katil polis Ahmet Şahbaz da duruşma için mahkemeye getirildi. Duruşmada sanığın avukatlarına esas hakkında mütalaa yapmaları için süre verdi. Sanık avukatları sanığa duruşmalarda daha önce saldırıda bulunulduğu için duruşmanın kapalı yapılmasını istedi. Avukat ayrıca mahkeme heyetine yapılan sözlü saldırılarda hiçbir işlem yapılmadığını söyledi. Mahkeme heyeti sanık avukatının kapalılık talebini reddetti. Duruşma açık devam etti. Jandarma ve polis duruşma sırasında içeride ve dışarıda yoğun güvenlik önlemleri aldı. Sanığın bulunduğu bölümün çevresi jandarma tarafından tamamen kapatılırken, izleyici sıralarının ilk iki bölümüne de jandarma personeli oturdu. Dava sırasında birçok siyasi kurum ve kuruluş birçok yerden destek olmak için Ankara Adliyesi önünde toplandı.
anlayamıyorsunuz. Twitter’da kimlik fotoğrafım paylaşılıyor. Tehdit alıyorum. Polis olana kadar karakolun yolunu bilmezdim. Eğer taşlamasalar zaten geri çekiliyordum. Bu kaza yaşanmayacaktı. Eğer kastım olsa benim 2 metre yanımda olan kişiye silahı doğrulturdum. ‘Çektim sıktım’ videosuna gelince; o videodaki benim. Gizlemeye gerek yok. Benim orada benin paniği ile can havlı ile kızgınlıkla ‘çektim sıktım 3 tane’ diyorum. Öldüğünü öğrendiğimde oturdum Fatiha okudum. Benim oradaki gayem geriye doğru adımlayarak gitmek. Ben havaya atmaya başlamışım. Psikolojim bozulmaya başladı. Deliller ortada, derdimi anlatamıyorum. Kararı size bırakıyorum. Adalete güveniyorum. Beraatımı talep ediyorum.”
Ancak ceza indirimlerle 7 yıl 9 ay 10 güne düşürüldü. Ceza İnfaz Yasası ve denetimli serbestlik hükümlerine göre Şahbaz, 4 yıl 10 gün hapis yatacak. Mustafa Sarısülük davaya ilişkin: “Bu karar, soruşturmanın başından beri ifade ettiğimiz gibi, hukukun uygulanmadığının ve siyasi iktidarın yaptığı açıklamaların bir sonucudur. Hiç şaşırmadık. Zaten bir beklentimiz yoktu. Bugüne kadarki polis yargılamalarında polisi koruyan yaklaşımlar bugün de devam ediyor. Aslında mahkeme, bu kararıyla sanığı mükafatlandırdı. Cezayı cezasızlık politikasına çevirdi. Çok bilinçli yapıldı. Dava, esas ve usul yönündeki hatalar Katil Şahbaz: Tehdit alıyorum nedeniyle Yargıtay’dan Katil Şahbaz, son sözü sorulduğunda dönecek ve bu arada saşunları söyledi: nık tutuksuz şekilde yarMüebbetten indirim “Kalkanlarımızda delikler vardı. Ge- Kararını açıklayan mahkeme, sanık gılanacak. Böylece sürüp len taşlardan korunmaya çalışıyordum. Ahmet Şahbaz’ı olası kasıtla cinayet- giden bir davanın daha Olay esnasında yaşadığımız paniği de ten müebbet hapis cezasına çarptırdı. önü açılacak” dedi.
Hasan Ferit Gedik davası yine ertelendi
Gülsuyu’nda vurularak öldürülen Hasan Ferit Gedik’in ikinci duruşması yapılamadı. Dava 15 Eylül tarihine ertelendi. Duruşması öncesi polis hem adliye binasının çevresini hem de duruşmanın görüleceği salonda yoğun güvenlik önlemleri aldı. Avukatlar uzun süre bekledikten sonra adliyeye alınırken, duruşmanın kapalı yapılması kararı, yapılan itiraz sonucu geri çekildi. Dava 15 Eylül tarihine ertelendi. Duruşma kapalı yapıldı Avukatlar adına açıklama yapan Avukat Günay Dağ: “İlk duruşmada bizi salona bile almamışlardı. Duruşma, yapılmadan bugüne ertelenmişti. Yine benzer bir tabloyla karşılaştık. Girmek isteyen meslektaşlarımız tartaklandı. Mahkeme heyeti bizim görüşlerimizi dahi almadan savcının talepleri doğrultusunda duruşmanın kapalı yapılmasına karar verdi. Ancak bizim itirazlarımız üzerine bu kararından döndü ve yargılamayı 15 Eylül tarihine erteledi.” GÜNCEL
TİB şimdi de internetin trafik memuru
Torba yasa tasarısının görüşmelerinin son gününde, 129’uncu maddesinde yapılan değişiklikle, internet trafik bilgilerinin depolanmasıyla ilgili önemli bir değişiklik yapıldı. İnternetin trafik polisi artık Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) oluyor. İnternette trafik bilgisi, “hangi kullanıcının hangi adresi ziyaret ettiği ve ne kadar süreyle o adreste kaldığı” bilgilerini içeriyor. Yapılan bir diğer değişiklikle de, TİB Başkanı’nın talimatıyla
internette resen erişim engelleme yapılacak hallere, “milli güvenlik ve kamu düzeninin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi” durumları da eklendi. Buna göre söz konusu nedenlerden bir veya bir kaçına bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde, internette erişimin engellenmesi TİB Başkanı’nın talimatı üzerine, TİB tarafından yapılacak. Böyle bir durumda erişim sağlayıcı engelleme kararını 4 saat içinde yerine getirecek. GÜNCEL
EMEK
06 Adalet Sarayı’ndan işçilere adaletsizlik
10 Eylül 2014
Direnen BELTAŞ işçisi kazanacak Beşiktaş Belediyesi’nin BELTAŞ AŞ’de park, bahçe işlerinde çalışan DİSK’e bağlı Genel-İş üyesi 239 BELTAŞ işçisinin grevi devam ederken Beşiktaş Belediye Başkanı Murat Hazinedar ise grev kırıcılığına devam ediyor. İşçilerin üzerine sivil faşistlerle saldıran Hazinedar, zabıtalarla grev çadırlarını dağıttı. İşçiler Abbasağa Park forumuyla beraber Beşiktaş halkını desteğe çağırıyor.
Dünyanın en büyük adalet sarayı olan Kartal Adliyesi’nde, çay ocağı,temizlik gibi birimlerde çalışan işçilerin maaşları 3 aydır verilmiyor. Haklarının gasp edilmesine karşı iş bırakan taşeron işçileri direnişlerinın 5.gününü geride bıraktı.İşçiler adına konuşan Ayşe Aykan, “Anadolu Adalet Sarayı’nda çalıştıkları sürede bir çok hukuksuzluğa maruz kaldıklarını belirterek,yeni protokol yapılarak maaşlarımızın verileceği söylendi ama sözlerini tutmadılar’’diye açıklama yaptı. EMEK
İşçilerin direnişi zaferle sonuçlandı
12 Haziran’da yol, yemek ve mesai ücreti istedikleri için işten atılan ve 82 gündür belediye önünde kurdukları çadırda direnen Sarıyer Belediyesi park-bahçe işçileri tüm taleplerini kabul ettirerek zaferlerini ilan ettiler.‘’Yaşasın Direniş Yaşasın Zafer’’pankartı açan işçiler açıklamasında, ‘Hak verilmez alınır’ bilinciyle, umutsuzluğa düşmeden, tam 86 gündür tüm baskılara direndiklerini, kazanacaklarına olan inançlarıyla direnişi 86. gününde zaferle sonuçlandırdıklarını kamuoyuna açıkladılar. EMEK
Eğitimcilerden Anayasa Mahkemesi’ne itiraz
emek sedef saadet akbulut
Murat Hazinedar’ın, işçilerin yasal grev alanına işçi sokarak parkları temizletmesi üzerine işçiler, Beşiktaş Belediyesi’ne yürümek istediğinde polis barikatlarıyla karşılaştı. İşçilere, DİSK’e bağlı sendikaların yanısıra, Şişli Belediyesi park bahçe işçileri kitle örgütleri de destek verdi. Sendika yöneticileri tarafından açıklama okundu ve BELTAŞ AŞ’de çalışan sendika üyesi 239 işçinin iş akitlerinin feshedileceği yönünde tebligat yapıldığını belirtildi.Toplu sözleşme görüşmeleri devam ederken yapılan tebligatın ardından belediye, tüm görüşmelerimizde uzlaşmaz tavır sergiledi. Bunun üzerine işçi kardeşlerimiz zorunlu olarak belediye önünde demokratik ve meşru bir çadırlı direniş eylemi başlattı. Bu direniş çadırını hep beraber grev çadırına dönüştürdük” dedi.İşten çıkarılan işçilerin geri dönmesi için 29 Ağustos’tan bugüne yasal grev yaptıklarını ifade etti. “Grevimizin başarıya ulaşması için sonuna kadar mücadele edeceğiz” dedi. Belediye yetkilileri, işçileri eylemi sürdürdükleri Dünya Barış Parkı’nı kasten kirletmekle suçladı. Buna ilişkin görüntülerin açıklanacağı duyuruldu.Aynı zamanda belediye parkı temizlemek için vatandaşları sabah saatlerinde para ile çağırdı.Parkın bir ucunda çiçek dikme etkinliği diğer ucunda protestolar vardı. Bir anda büyüyen kavga sırasında sopa, saksı ve kemerler kullanıldı.Olay gittikte sertleşti.Olaylar sırasında yaralananlar oldu.Çevik kuvvet polisi, biber gazı kullanarak olaya müdahale etti. Beltaş işçisi BİROL ÖZCAN, “Buradaki işçiler haksızlığa uğramış iken, Murat Hazinedar vicdansızca 239 kişiyi işten çıkarmış ve iş haklarını feshetmiştir. 239 işçi açlıktan ölürken neredeydiniz siz? Ben bir
CHP’li olarak nefretle yapılanları kınıyorum.Bu insanlık dışıdır.Biz burada eylem yaparken Murat Haznedar parkları temizletip grev kırıcılığı yapıyor.Haberler,belediyeyi değil ,işçilerin haklarını anlatmalı. Evimize ekmek götüremiyoruz, hakkımız olan bu mu? Murat Hazinedar avukat, kendisine soralım hukuk bu mu? Beltaş işçileri olarak alın terimiz, emeğimiz için mücadeleye devam edeceğiz.’ dedi. BELTAŞ işçilerinden ERKAN MAT ise; Murat Haznedar,Bize şiddet uyguluyor, bizi gözaltına almaya çalışıyor. Bu keyfi bir gözaltıdır.Şimdi sendikamızdan avukatımızla Şişli İlçeEmniyet Müdürlüğü’ne giderek suç duyurusunda bulunacağım. Beni gözaltına alırken neredeyse kolumu kıracak şekilde şiddet uyguladılar. Şimdi de yasak grev hakkımızı hukuksuz yollarla elimizden almaya çalışıyorlar.Dışarıdan getirdikleri işçilerin çoğu 18 yaşından küçük. Kamuoyunda görüntüleri var. Bunun da ihbarında bulunacağız. Parklarda getirdikleri işçiler çalışıyor yalnız devletin kolluk güç-
Beltaş işçileri Abbasağa forumuyla buluştu. yeni firma tarafından arkadaşlarımıza para ve iş garantisi teklif ediliyor, baskı yapılıyor. Grevimizi kırmaya çalışıyorlar. Bölünmeyeceğiz, di‘BÖLÜNMEYECEĞİZ’ renmeye devam edeceğiz. Emniyet Beltaş işçileri, açıklama esnasın- güçleri de bu yasadışı eyleme ortak da “Beltaş işçisi yalnız değildir” , oluyor “Sendika hakkımız engellenemez” , “Direne direne kazanacağız” ,“Zafer AÇLIK GREVİNE BAŞLIYORLAR direnen emekçinin olacak” slogan- Basın açıklamasının ardından, BELlarını sıkça attılar.İşçiler Başkanı’nın TAŞ işçileri açlık grevi başlattıklarını grev kırıcılık yaptığını, bu yasadışı duyurdu. BELTAŞ temsilcisi Fevzi eyleme muhtarların, belediye meclis Korkut, “Mücadelemizin dozunu üyeleri ve başkanın kendisinin de artırarak, 4 kişi gönüllü olarak açlık katıldığını belirterek : “İhaleyi alan grevine başlıyoruz” dedi. leri bizlere saldırıyor. Bizlere neden saldırdıklarını, altında ne olduğunu bilmek istiyoruz.
“Torba Yasa ile taşeron kalıcılaşıyor’’ Eğitim-Sen İzmir şubeleri okul müdürü atamalarındaki usulsüzlüklere ilişkin Anayasa Mahkemesi’ne itirazda bulunuldu.Toplanan emekçiler “Gerici, ırkçı, cinsiyetçi kadrolaşmaya hayır” pankartı açtılar.Şube Başkanı İdil Uğurlu: “Dershaneler yasası olarak çıkarılan torba yasanın eğitim emekçileri için tasfiye yasası olduğunu belirterek “Hükümet çok iyi bilmelidir ki bu anti demokratik ve bilim dışı uygulamalara karşı demokratik tepkimizi hep dile getireceğiz ve Anayasa Mahkemesi’ne itiraz dilekçelerimizi veriyoruz” dedi. EMEK
Hükümet taşeron çalışmayı teşvik ediyor
Milyonlarca kişinin merakla beklediği Torba Yasa Tasarısı Meclis’te tartışılmaya başlandı.Soma faciası ve İstanbul’daki şantiyede yaşanan iş cinayetine rağmen AKP’nin taşerondaki ısrarı devam ediyor. Meclis’te görüşmeleri devam eden Torba Yasada taşeronlaştırmayı sınırlandıran hiçbir düzenleme yer almadığı gibi AKP ,Taşeron Cumhuriyeti’ne giden yolun önünü açmayı sürdürüyor. Taşeron işçilerin kamuya alınması, taşeronlaştırmanın sınırlanması, işçilerin ve sendikaların temel talepleri gibi. Torba Yasa bu taleplerin hiçbirini karşılamadığı gibi hileli taşeron uygulamasının tespitini daha da zorlaştırıyor. Yasaya aykırı taşeronlaştırma hızla yaygınlaşırken, AKP Hükümeti kamuya işçi almak yerine taşeronlaştırmada yetkileri kendinde topluyor. Torba Yasaya göre kamu kurumları taşeron ihalesine gitmeden önce Maliye Bakanlığı, Hazine Müsteşarlığı ya da Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’ndan izin alacak. Hangi yardımcı işlerin taşerona verilebileceğini Bakanlar Kurulu belirleyecek. Taşeronlaştırma söz konusu olursa fatura bürokratlara kesilecek. ‘AKP’NİN TORBA YASASI’ ÖLDÜRÜYOR Meclis komisyonlarında verilen ek önergelerle Torba Yasadaki toplam madde sayısı 148’e ulaş-
Hükümet,işçilerin çalışma koşullarının düzenleneceği yönünde vaatler vermiş ve hazırlanan yasada taşeron çalışmadaha çok netleşmiştir.DİSK Genel Başkanı Beko, taşeronlaşmanın sefalet ve ölüm anlamına geldiğini,TBMM’nin asıl görevinin bunun önüne geçecek yasalar çıkarmak olduğunu söyledi.Soma katliamından sonra torba yasayla çalışma koşullarını iyileştirme sözü veren hükümet sözünü tutmamıştır.“Torba yasayı çuval yasa yaptılar,çıkarmadılar.Sonunda ne oldu?Soma’da Metin Keskin isimli işçi hayatını kaybetti. Şimdi bu kader mi, fıtrat mı?” diye sordu. EMEK
mış; AKP’li Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı dahi,birbiriyle hiçbir ilgisi olmayan maddelerin torbaya doldurulmasına tepki göstermişti. Ancak işçilerin sağlığı ve güvenliği ile ilgili düzenlemeler Torba Yasaya girmedi. Giderek şişen ve bir türlü Meclis mesaisi bitmeyen Torba Yasada , muhalefet partileri tarafından verilen, taşeronlaştırma, işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili öneriler AKP’li milletvekillerinin oylarıyla red-
dedilerek aslında AKP’nin ,Torba Yasa adı altında demokrasiye dair her şeyi nasıl torbalamaya çalıştığın ı bir kez daha kanıtlamıştır .Soma dan bugüne araştırma komisyonu kuruldu, ulusal yaslar ilan edildi. Ne oldu Soma’da ; ne gelişme kaydedildi, önleyici ne tedbirler alındı? İmbat madeninde geçen gün bir işçi yine öldü. Şırnak’ta, Zonguldak’ta işçiler ölmeye devam etti ve torba yasayla işçiler ölmeye devam edecek. EMEK
İşkur işçilerine polis saldırdı
Van’da yerel seçimlerden sonra işten çıkarılan ve 13 Haziran’dan beri 85 gündür oturma eylemini sürdüren 400’e yakın İŞKUR mağduru işçi,bir kez daha bir araya gelerek, “Terk etmeyen ama terk edilen depremzede İŞKUR çalışanları Ankara yolunda” pankartını açtı. İsmail Tatlı, istihdamlarının kalıcı hale gelmesi için başta Tayyıp Erdoğan ve
birçok devlet yetkilisi ile görüştüklerini belirterek, “Bizlere her defasında ne gerekiyorsa yapılacağını söyledıklerı halde 13 Haziran tarihinde iş çıkışlarımız verildi. Açıkça kandırıldık” dedi.”İşçiyiz haklıyız kazanacağız”sloganları atan işçiler,yürüyüşe geçti. İşçilere polis,plastik mermi ve coplarla saldırdı. 22 işçi gözaltına alınırken, 4 işçi ise saldırı sonucunda yaralandı. EMEK
EMEK
07
10 Eylül 2014
İşçi ölümleri durmuyor
Geçtiğimiz hafta, Türkiye’nin birçok ilinde yaşanan ihmaller sonucu her gün işçiler ölmeye devam etti. Biz de basından topladığımız haftalık işçi ölümü verilerini sizlerle paylaşıyoruz. Soma’da bir madenci daha hayatını kaybetti Manisa Soma İmbat Madenin’de 36 yaşındaki taşeron işçi Metin Keskin,sırtına büyük bir kömürün düşmesi sonucu vagonla direk arasına sıkışarak yaşamını yitirdi. Kömürün hızlı taşınması koşulları ölüme neden oldu [02.09.2014] Üst geçit çöktü, 2 kişi hayatını kaybetti İstanbul Avcılar ilçesinde E5 Karayolu üzerinde hızla ilerleyen bir beton mikserinin tamamen ihmalkarlık ve dikkatsizlik sonucu çarparak üst geçitin çökmesi sonucu yaşanan kazada , çökme sonucu 2 kişi olay yerinde hayatını kaybetti. [02.09.2014] Denizli’de Kültür Merkezi inşaatından düşen işçi öldü Denizli Belediyesi’nin yaptırdığı Nihat Zeybekçi Kongre ve Kültür Merkezi inşaatında çalışan 46 yaşındaki Rahim İşli, 12 metre yükseklikten düşmüş ve ağır yaralanmıştı.İşçi ,kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti. [02.09.2014] ASKİ’nin ihmali bir cana daha mal oldu Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına bağlı ,kampüs içerisinde yenı yapılmakta olan Ankara Gıda Kontrol Laboratuvarları inşaatı sahası içerisinde yer alan ASKİ`ye ait kanalın göçmesi sonucu inşaatta çalışan Hüseyin Saya hayatını kaybetti. [02.09.2014] Van’da elektrik akımına kapılan işçi hayatını kaybetti Van Zernek Barajı’nda TEDAŞ’a ait elektrik üretim santrallerinden sorumlu Tuncay Hakan (28), elektrik arızasını gidermek için yüksek gerilim hattının geçtiği direğe tırmandı akıma kapılan Hakan, 15 metre yükseklikten düşerek hayatını kaybetti. [02.09.2014] Siirt’te bir inşaat işçisi yaşamını yitirdi Siirt’te bir inşaatın dördüncü katında sıva yapan inşaat işçisi Enver Algül (42) dengesini kaybederek düştü.Ağır yaralanan Algül, kaldırıldığı Siirt Devlet Hastanesi’nde yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılmadı. [03.09.2014] Çatıdan düşen işçi 11 aydır yoğun bakımda Bahçelievler Rehebilitasyon Merkezinde, hiçbir güvenlik önlemi alınmadan çatı temizletilen 65 yaşındaki Taşeron İşçisi Mehmet Abbasoğlu, çatıdan düşerek ağır yaralandı. Abbasoğlu ,11 aydır Avcılar Hospital Hastanesi’nde yoğun bakımda yatıyor. [04.09.2014] Elazığ ve Şırnak’ta madende göçük: 2 işçi hayatını kaybetti Elazığ Alacakaya ilçesinde Erözsoy Madencilik’e ait krom ve kuvarsit ocağında meydana gelen göçük sonucu Ağa Aydemir hayatını kaybetti. Şırnak’ta ise kaçak işletilen bir kömür ocağında meydana gelen kazada Sabri Mağrur yaşamını yitirdi. [04.09.2014] Karaman’da tırın altında kalan sürücü hayatını kaybetti Karaman’da park ettiği TIR’da yüklü parke taşlarının indirilmesi için dorse kapağını açan 50 yaşındaki Müceste Özdölek, el frenini çekmeyi unuttuğu için hareket eden aracın altında kalıp yaşamını yitirdi. [04.09.2014] Torunlar Center inşaatında 10 işçi hayatını kaybetti İstanbul’da Torunlar Center projesi hukuksuz inşaatında ,Murat Usta, Menderes Meşe, İsmail Sarıtaş, Hıdır Ali Genç, Bilal Bal, Vahdet Biçer, Ferdi Kara, Tahir Kara isimli işçiler asansörün 22.kattan yere çakılması sonucu hayatını kaybetti. [06.09.2014]
Halkalı’da TEM’i kapatan inşaat işçileri kazandı Eski Halkalı çöplüğü üzerinde yükselen Halkalı Temapark Mesa Blokları şantiyesinde çalışan inşaat işçileri kendi inisiyatifleriyle bir eylem başlatarak, Kanuni Sultan Süleyman Hastanesi dönüşünün bulunduğu noktada TEM’i trafiğe kapattılar. TEM’i kapatan işçi sayısı 3000 ile başlayıp yaklaşık 4000 kişiyi buldu. İşçilerin şartları ise koşulsuz kabul edildi. emek osman erdem
Bosphorus şantiyesinde işçilerin sıkıntıları sadece yemek değil. Maaşlarının asgari ücretlik kısmının banka hesabına yattığını diğer kısımların parça parça verildiğini söyleyen işçiler alışverişlerini de şantiyeden yapıyorlar. Şantiyedeki fiyatlar dışarıdan daha pahalı. Protokol imzalandığını söyleyen işçiler yine de yarını yemeği bekleyeceklerini söyledi. İçeride işçilerin bekleyişi sürerken şantiyenin ka-
pısında sivil polisler ve akrep tabir edilen zırhlı polis aracı bekletildi. İşçiler talepleriyle ilgili protokol imzalattırdı TEM otoyolunu trafiğe kapatarak eylem başlatan işçiler kazandı. Gün içinde işten atıldıkları söylenen işçiler mücadeleleri sonucunda önemli kazanımlar elde ettiler. İşçileri temsilen İnşaat ve Yapı İşçileri Derneği’nden Av. Erkan Kılıç’ın imzaladığı protokolde; İşçilerin birikmiş tüm maaşlarının verilmesi,
işçileri kovmakla tehdit eden yetkililer hakkında adım atılması, sigortanın tam ve eksiksiz yapılması,iş güvenliğinin eksiksiz sağlanması ve iş güvenliği için işçiden kesilen ücretin iptal edilmesi, yemekhane, kantin ve su koşullarının iyileştirilmesi konularında önemli kazanımlar elde edildi. Ayrıca protokolün uygulanması için işçiler ve Av. Erkan Kılınç’ dan oluşan bir komitenin kurulmasına karar verildi. İşçiler, “Biz bu şartlarda çalışmak zorunda mıyız. Yemeklerimizden böcek ve kurt çıkıyor. Hepimiz sağlık sorun-
ları yaşıyoruz. Maaşlarımızı düzenli alamıyoruz” şeklinde konuştu. Torun Center’da ölen 10 işçi için saygı duruşunda bulunuldu HDP Ağrı Milletvekili Halil Aksoy da şantiyeye gelerek işçilerle görüştü. Halkalı’da inşaat işçileri, dün ölen 10 kardeşini de unutmadı. TEM’ i trafiğe kapattıktan sonra tekrar şantiye içine çekilen işçiler, dün Torunlar Center’da iş cinayetinde hayatlarını kaybeden 10 işçi için saygı duruşunda bulundu.
İzenerji işçileri taşerona karşı nöbette İzmir’de taşerona geçirilmek istenen belediye işçileri taşerona karşı nöbet eylemi başlattı. İzenerji Park Bahçe işçileri, bundan 3 yıl önce yürüttükleri mücadele ve örgütlenme sonucu taşerondan kadroya geçmeyi başarmıştı. Şimdi İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından yeniden taşerona geçirilmek istenen işçiler, belediye önünde nöbet eylemine başladılar. DİSK Genel-İş Sendikası 2 No’lu Şube üyesi olan işçiler her gün 20:00’dan sabah 08:00’a kadar nöbet eylemlerini İzmir Büyükşehir Belediyesi önünde sürdürecek. Yarın’a konuşan işçiler, eylemlerinin sadece ekonomik talepler üzerine olmadığını, taşeronun tamamen kaldırılması için yürütülen bir sınıf mücadelesi olduğunun altını çizdiler:
Gazanfer Alkanlı: “Mücadelemize gölge düşürmek için yalan yanlış bilgiler yayıyorlar. İki buçuk – üç milyar maaş aldığımızı söylüyorlar. İşte maaş bordrolarımız burada. Aldığımız asgari ücret. Ben 10 senedir taşeronda çalışıyorum. Artık taşeronda çalışmak istemiyoruz. Biz ekmeğimizi hırsızlara bırakmayacağız. Her gün burada nöbetteyiz. Gündüz za-
ten buraya taşeron şirketini sokamazlar, biz işimizin başındayız. Gece de getirip taşeronu sokmalarını engellemek için bu nöbet eylemini başlattık. Taşerona son verene kadar da devam edeceğiz. Bu hafta 11 Eylül Perşembe günü 16:00’da Basmane’de bulunan Genel-İş sendikamızın önünden başlayan bir yürüyüş yapacağız. Duyarlı herkesi bekliyoruz.” EMEK
Şemsettin Yıldırım: “Ben 8 sene taşeronda çalıştım. Şu an İzenerji’deyim. Bizi tekrar taşerona geçirilmek istiyorlar. Taşerona geçince yol parası, yemek parası, sendika hakkı, çocuk parası gibi haklarımız elimizden alınacak. Benim 4 çocuğum var. Evim kira. Taşerona geçmemek için ne gerekiyorsa yapacağız. Ölünceye kadar buradayız. Taşeron demek zaten ekmeğimizin olmaması demek. Biz de taşerona son verene kadar buradayız, taşerona geçit vermeyeceğiz.”
Ölen 301 işçinin sorumluları görev başında Manisa’nın Soma ilçesinde 13 Mayıs’ta 301 madencinin yaşamını kaybettiği olaydan sonra faaliyeti durdurulan Soma Holding’e ilişkin Işıklar Maden Ocağı’nda tekrardan üretim başlayacak.Haber çevrede büyük tepkiye neden olurken,Soma’da vatandaşlar, 301 madenciye mezar olan ocakta çalışmamakta kararlı. Maden İşleri Genel Müdürlüğü ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı iş güvenliği müfettişlerinin defalarca denetleme yaptığını dile getiren Soma Kaymakamı Bahattin Atçı,firma tarafından eksikliklerin giderildiğini, iş güvenliği müfettişlerinin vereceği son raporun pozitif olması durumunda, ocakta tek-
rardan kömür çıkartılmaya başlanacağını dile getirdi.Çalışmalar hakkında veri veren Bahattin Atçı, ocakta üretimin kısa zaman başlayacağını belırtti. SIRADA 2 OCAK DAHA VAR Kaymakam Atçı, “ Umarım o çalışmalar da bir an önce tamamlanır.Akabinde diğer iki ocağa sıra gelecek.Önce Atabacası ,akabinde Eynez’de de benzer çalışmalar yapılıp üretim sokulacak” dedi. Işıklar Maden Ocağı’nda üretime geçilmesi halinde, Soma’da 301 işçinin göz göre göre yapılan ihmalkarlık sonucu hayatını kaybettiği maden ocağında ilk kez üretim başlamış olacak. EMEK
EMEK
08
10 Eylül 2014
3. kattan düşen işçi hayatını kaybetti
Tokat’ın Erbaa ilçesinde bulunan inşaatta 3. kata tuğla çeken 50 yaşındaki Mustafa Ay, dengesini kaybederek düştü. İnşaatın olduğu yere gelen ambulansla Erbaa Devlet Hastanesi’ne kaldırılan Mustafa Ay, yapılan tüm müdahalelere kurtarılamadı. Mustafa Ay’ın hastaneye gelen iş arkadaşları ve yakınları sinir krizi geçirdi. Tokat’ın yine Erbaa ilçesinde 22 Nisan tarihinde okul inşaatında çalışan Duran Bolat’ta yaklaşık 4 ay önce 4. Kattan düşerek hayatını kaybetmişti. İşçi ölümlerinin en çok yaşandığı inşaat sektöründe güvenlik önlemlerinin alınmamasından dolayı işçilerin benzer şekillerde ölmeye devam ediyor emek
İskelenin kopması sonucu yaşamını yitirdi
Tekirdağ’ın Çorlu ilçesindeki termik santral inşaatından düşerek yaralanan ve kaldırıldığı hastanede hayatını kaybeden işçi Adana’nın Yumurtalık ilçesinde toprağa verildi. Alınan bilgiye göre, Çorlu’daki termik santral inşaatında çalışırken, emniyet kemerinin bağlı olduğu iskelenin kopması sonucu başının üzerine düşen 27 yaşındaki Seçkin Hereklioğlu ağır yaralandı. Kaldırıldığı hastanede 1 hafta süren yaşam mücadelesini kaybeden Hereklioğlu’ nun cenazesi Yumurtalık ilçesine getirilerek toprağa verildi. Termik santral ve hidro elektrik santrali gibi büyük inşaatlarda ölen işçi sayısı son dönemde artış göstermekte. emek
Beton mikseri altında kalarak can verdi
Karabük’ün Safranbolu ilçesinde, virajda kontrolden çıkarak tarlaya uçan beton mikserinin sürücüsü 27 yaşındaki Halil Okutucu öldü. Beton mikseri, yağmur nedeniyle kayganlaşan yolda virajı alamayıp kontrolden çıktı ve 20 metre yükseklikten tarlaya uçtu. Yan yatan beton mikserinin kabininde sıkışan Okutucu, hayatını kaybetti. Beton santralinde çalışan Okutucu’nun arkadaşlarının yardım çağırmasıyla cesedi, vinç ve kepçe yardımıyla yarım saat süren çalışmayla sıkıştığı yerden çıkarılarak Safranbolu Devlet Hastanesi morguna kaldırıldı. emek
Operatör çalışırken elektrik akımına kapıldı
Kayseri’nin Yeşilhisar ilçesinde beton döken mikser aracının elektrik tellerine çarpması sonucu akıma kapılan operatör 39 yaşındaki Hamdi Kunduz yaşamını yitirdi. Hamdi Kunduz’un kullandığı beton mikserine elektrik akımına kapılması 16.00 sıralarında Yeşilhisar’daki bir bina inşaatında meydana geldi. İnşaata beton döken mikser aracı, üzerinden geçen elektrik tellerine çarptı. Miksere geçen akıma kapılan operatör Hamdi Kunduz olay yerinde yaşamını yitirdi. 39 yaşındaki Hamdi Kunduz’un hayatını kaybetmesi ile ilgili soruşturmaya başlandı. emek
Bektaş Şimşek (ortada), Turan Susuz (sağda)
40 yıldır inşaatlarda güvenlik uzmanı görmedik
Türkiye’de inşaat sektöründe her gün şantiyelerde gerçekleşen işçi ölümleri ve yaralanmaları Yarın Haber olarak inşaat işçileri ile değerlendirmeye devam ediyoruz. Bu hafta Dolapdere’de bir konut inşaatında çalışan Bektaş Şimşek ve Turan Susuz ile 40 yıldır çalıştıkları inşaatlardaki işçi güvenliği ve diğer çalışma koşullarındaki sorunları konuştuk. büyük firmalar yapıyor bunu zaten, küçük firmaları kale alan yok zaten. Bektaş Şimşek: Türkiye’de Asıl taşeronlaşmanın sorunudur zadenetim yok. Bütün suç iş- ten bu. İşçinin normalde bir kalemi çiye yükleniyor, işveren de buradan düzgünce üretmesi gerekirken, sana faydalanıyor. Güvenlik önlemlerine 10 tane kalem yaptırmaya çalışıyor, para harcamamak için, masraftan bu sırada da illaki başına bir şey gekaçarcasına gerçekleşen bütün ek- liyor. siklikler işverenden kaynaklanıyor. Burada denetimin devlet tarafın- Patrona bir eksiği söyleyince işten dan yapılması gerekir, devlette kovuluyorsun bunu yapmıyor. Öyle bir yasa yok, Sigorta primlerini de sağlam yatırolanda uygulanmıyor. Hiçbir inşa- mıyorlar ve bu en çok taşeronda ata hiçbir sosyal güvenlik ekibinin oluyor. Bir ay çalıştığında sana 20 geldiği görülmüş mü ? Ben hiçbir günlük bir sigorta yatırıyor tam yainşaatta işçi güvenliği ya da SSK’dan tırmıyor. Sigortanı da eksik yatırıyor gelen bir kişi görmedim. 40 yıldır böylelikle. İşçi güvenliği uzmanı deinşaatlardayım, hiç güvenlik için netlemiyor, yerinde durmuyor. Bir gelene rastlamadım dahi. Bu ülke- geliyor sonra bir hafta sonra geliyor. de denetim yok herkes istediği gibi Sürekli orada olmazı lazım işçi güinşaat yapabiliyor. Belediyelerin de venliği ekibinin, doktorunun orda bu ruhsatları vermemeleri gerekiyor. olması lazım. Ben bir inşaatta çaİşçi güvenliğini sağlamadan bir çivi lışırken patrona neden eksik demir dahi çaktırmamaları lazım. koyuyorsun diye sorunca beni işten kovuyor. Sen diyor işe fazla karışıAlınan önlemler sadece kağıtta yorsun. kalıyor Bir işyerinde tuvaleti, yemekhane- Taşeronun kaldırılması gerekiyor si, yatakhanesi nasıl, temiz mi diye Turan Susuz: İnşaatta çalışan işçibakması lazım. Hiç kimse inşaat nin kullanması gereken malzemeleri işçisinin ne halde olduğunu bilmi- işçi istese de verilmiyor. Taşeron sisyor, işçi kendi olanaklarıyla kendini temini kaldırmaları gerekiyor. Ucuz korumaya çalışıyor o da ne derece çalıştırmanın verdiği süreçte pek çok yeterli olabilir ? İşçi güvenliğinin güvenlik önlemi es geçiliyor. Hafta alındığı sadece kağıtta yazılı bir sonu çalıştığımızda çift yevmiye vesözdür. Ama böyle bir şey yok ya- rilmesi gerekirken verilmiyor. Hatta ni sadece tabelada var. İşçiye lazım maaş verdiklerine bile şükrediyoruz. olan gözlük, maske hepsi imzalatılır İnşaat sektöründe 3000 TL’den az alınıyor diye ama hiçbiri verilmez maaş alana çok az. Resmi olarak ama o kağıdı imzalatırlar sana. En aldığı para 860 TL. Parasının geri Emek osman erdem
kalanını alamasa bile mahkeme ona diyecek ki sen 860 TL’ye çalışıyorsun, hakkın verilmiş senin diyecek. Sigortası yarım ödenen pek çok kişi tanıyorum ama itiraz da etse hiçbir şey olmuyor. İnşaat ne kapatılıyor, ne durduruluyor, ne de denetleniyor. Patrona bağlı güvenlikçinin etkisi yok Yaklaşık 30 yıldır büyük firmalarda da inşaatlarda çalıştım hepsi aynı. Özellikle ölümcül kazaların büyük çoğunluğu büyük şirketlerin inşaatında oluyor. Çünkü daha çok insan bir arada çalıştığı için kontrol edilmiyor. Kimse birbirini tanımıyor, ekipler kimin ne yaptığını bilmiyor. İşçi güvenliği uzmanının olduğu yerlerde de o uzman ne kadar etkili bir de o var. Proje müdürüne bağlı çalışıyor işçi güvenliği uzmanı. Bir sorunu söylediğinde onu susturup, geçiştirebiliyor. Oysa işçi güvenliği uzmanlarının onlara bağlı olmaması gerekiyor. Dışarıdan gelip, parasını başka yerden alarak gerektiğinde o şantiyeyi durdurması gerekiyor. Demir değerleri düşük olduğunda düşük olmasına rağmen imza atıyor mesela. Paramı alamayacağım diye düşünüyor çünkü. Adam bu demir değerleri düşük derse işinden oluyor. Milyonlarca inşaat işçisinin sendikası bile yok Türkiye’de inşaat sektörü en büyük sektörlerden birisi ve çok sorunu var. Binlerce insan çalışıyor ama hiçbir
bakanlığı, hiçbir derneği, hiçbir sendikası hiçbir şeyi yok. Böyle olunca da işveren ya da yüklenici firmalar birçok eksikliklere göz yumduruyorlar. Bu yüzden çalışanın sigortası, agileri, geçim indirimleri doğru düzgün yansımıyor ona. Araştırılırsa 10 milyon işçi çalışıyorsa inşaatlarda çok azı bu haklarından faydalanıyordur. Mesela kış sezonunda iş %50 düşüyor. 30 gün bir şantiyede bulunsa da 17 günden sigortası yatıyor. İşçi güvenliği uzmanları geliyor çok kısa eğitimler veriyor şantiyelerde. Ölümcül kazaların edelinin 500 bin TL’ye kadar çıkabileceğini söylüyor. Sen ekipmanları kullanmadığın için de suçlanıyorsun ama o ekipmanlar sana nasıl geliyor ya da geliyor mu diye soran yok. Adam şantiye girerken bir iş ayakkabısı, bareti, yeleği verildiğinde yelek yıpranırsa firmanın reklamı olduğu için veriliyor ama ayakkabısı yırtılınca onun yenisini alamıyor. Emniyet kemeri 100 kişinin çalıştığı bir yerde en fazla 10-20 kişiye düşüyor. İşçi eskisi gibi baret takmama durumunda değil. Şantiyeye gelir gelmez baretini, yeleğini, ayakkabısını istiyor aslında hemen. Takmasa da biraz izah edince o da anlıyor takması gerektiğini. İşçiler takmıyor diye bir şey yok, sadece denetimsizlik var. Çalışırken işçiye deniyor ki buraya ir platform yap, işçide ahşapla onu yapmaya çalışıyor. Ama ne kadar sağlam sadece görüntü. İşte bu tür eksiklikler ve denetimsizlikler var Türkiye’de inşaat sektöründe.
İşçiye mezar Erdoğan’a saray inşa edildi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yerleşeceğini açıkladığı AOÇ arazisindeki Başbakanlık konutunun inşası sırasında yaşamını yitiren 27 yaşındaki işçi Savaş Oğuz’un ağabeyi Suat Oğuz, kendilerine bir başsağlığı bile dilenmediğini söyledi. Atatürk Orman Çiftliği’nde (AOÇ) Başbakanlık konutu olarak yapımına başlanan ancak geçtiğimiz günlerde Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı konutu olarak kullanacağını açıkladığı binanın inşaatı işçi ölümleriyle de gündeme gelmişti. İnşaatı süresinde binayı hukuksuz duruma düşüren birçok mahkeme kararı bulunuyor. Binanın yapıldığı 7 hektarlık alanın sit derecesini 1. dereceden 3. dereceye düşüren Koruma Kurulu kararının
iptal olduğu ve yürütmenin durdurulduğu bir tarihte gerçekleşen iş cinayetinde 27 yaşındaki bir işçi can vermişti. Savaş Oğuz adlı işçi inşaat iskelesinden düşerek yaşamını yitirmiş, ancak günlerce kamuoyundan gizlenmişti. Başsağlığı bile dilemediler Adana’da yaşayan Savaş Oğuz’un ağabeyi Suat Oğuz, kardeşinin devlete ait bir binanın yapımında öldüğünü belirterek, devletin vurdumduymazlığına sitem etti. Kardeşinin ölümünü yargıya taşıyan Oğuz, “İnsanların kanı dökülsün, onlar da rahatına baksın. Devlet bir anneye başsağlığı dilemekten de mi aciz?” diye tepki gösterdi. emek
GUNCEL
09 TÜRGEV’e arsa verenin de, alanın da
10 Eylül 2014
EHP 4. Danışma Konferansı gerçekleştirildi Emekçi Hareket Partisi 4. Danışma Konferansı Levent Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi. Açılış konuşmasında “Devrimci siyasetin oklarını AKP’ye karşı sivriltmeliyiz” diyen Sibel Uzun yeniden Genel Başkan seçildi. Parti Program ve Tüzüğü’nün değişiklik önerileriyle tartışılarak güncellendiği Konferans’ta, merkezi organların yeni yöneticileri belirlendi.
Yolsuz Ali Ağaoğlu, 17 Aralık sürecinde, inşaat sektörünün ve kendisinin günah keçisi seçildiğini ve bu nedenle gözaltına alındığını belirterek, imar artışı karşılığı TÜRGEV’e arsa bağışladığına ilişkin iddiaları yalanladı. Hükümetle olan tüm kirli ilişkisi 17 Aralık sürecinde açığa çıkan Ağaoğlu iddialara büyük tepki göstererek; “Eğer böyle ibra arsa verildiyse verenin anasını, alanın anasını, verdi diye söyleyenin anasını…” dedi. Ağaoğlu inşaat sektörünün günah keçisi seçildiğini söyleyerek kendisinin de 17 Aralık sürecinde ‘mağdur’ olduğunu iddia etti. GÜNCEL
Gökçek Ankara’nın ‘su’yunu çıkardı kadın cinayetleriyle, muhafazakar eğitimle, AKP’yle hesaplaşmanın Konferans, divanın belirlenme- sınırına gelmiş vaziyetteyiz. Kaysiyle başladı. Torunlar İnşaat’ta bedecek zamanımız yok. Bu fikirle hayatını kaybeden 10 işçi için, ölen bu güçlülükle devrimci siyasetle açıbütün işçiler için, Gezi şehitleri ve lan çığırla AKP’yle yürüttüğümüz tüm devrim, sosyalizm şehitleri için hesaplaşmadan başarılı bir şekilde bir dakikalık saygı duruşunda bulu- çıkacağız” diyerek konuşmasını sonnuldu. landırdı.
güncel ebru kaya
Ankara ’ya “DSİ raporlarına göre içme ve kullanma suyu olarak kullanılmaması gereken Kızılırmak’tan da su verildiği; bunun suda sülfat oranını artırdığı; insan sağlığını tehdit edebileceği” ile ilgili açıklama gündeme oturdu. CHP Ankara milletvekili İzzet Çetin, açıklanan tabloyu bir soru önergesiyle TBMM’ye taşıdı. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Gökçek ise “Suların tamamen güvenilir” olduğunu ve bunu ispatlayacağını söyledi. Gökçek twitter’dan açıklamayı yapan odaları “ideolojik davranmakla” suçladı. GÜNCEL
Ağaç kadınların üzerine devrildi
Çığır açan devrimci siyaset Saygı duruşunun ardından EHP Genel Başkanı Sibel Uzun, açılış konuşmasını yaptı. Parti’nin konferans çağrısındaki “çığır açan devrimci siyaset”i açıklayan Sibel Uzun, Gezi direnişinin önemine, kadın mücadelesinde ve diğer alanlarda yapılan siyasette gelinen aşamaya değindi. Sibel Uzun, AKP karşıtı devrimci siyasetin yükseltilmesi gerektiğinin altını çizdi. Sibel Uzun, birleşik bir sol siyasete ihtiyaç olduğuna vurgu yaptı. Sibel Uzun “İşçi ölümleriyle,
Parti Program ve Tüzüğü güncellendi EHP Genel Başkanı’nın konuşmasının ardından Parti Programı’nda yapılacak değişiklikler üzerine tartışıldı. Birçok parti üyesi ve parti dostunun aldığı sözlerle Program, öneriler doğrultusunda ve güncel siyasete göre güncellenerek, Program’daki gündemler tek tek hep birlikte tartışıldı. Parti Programı’ndaki değişiklikler üzerine yapılan tartışmaların ardından Tüzük’te birtakım değişiklikler önerilerek Tüzük de güncellendi.
EHP Genel Başkanı Sibel Uzun: “Kaybedecek zamanımız yok. Bu fikirle bu güçlülükle devrimci siyasetle açılan çığırla AKP’yle yürüttüğümüz hesaplaşmadan başarılı bir şekilde çıkacağız.” Merkezi organların yöneticileri belirlendi Parti Programı ve Tüzüğü’nde gerçekleştirilen güncellemelerin ardından merkezi organlara aday olanlar konuşmalarını yaptılar. Konuşmaların ardından seçim gerçekleştirildi
ve merkezi organların yeni yöneticileri belirlendi. EHP’nin yeni Genel Başkanı tekrar Sibel Uzun seçildi. Merkezi organların belirlenmesinin ardından EHP 4. Danışma Konferansı sona erdi.
Çarşı darbeden yargılanacak İstanbul’daki Beykoz Korusu’ndaki bir çay bahçesinde oturanların üzerine ağaç devrildi. İki kadın hayatını kaybederken biri ağır iki kişi de yaralandı. 50-60 yıllık olduğu belirtilen ağaç kökünden sökülüp önce çay bahçesinin çatısına devrildi. Devrilen ağaç ortadan bölünürken, kopan kısım masada oturan 4 kadının üzerine devrildi. Vatandaşlar hemen yetkililere haber verirken, bölgeye ambulans, itfaiye ve polis ekibi sevk edildi. Yapılan ilk kontrollerde kadınlardan Hülya Bayrak ve Ayfer Bulut hayatını kaybettiği, iki kadının da yaralandığı tespit edildi. GÜNCEL
Birkadın boğazı kesilerek ödürüldü
Ümraniye’de bir sitede yaşayan Fatma Ş. boğazı kesilerek öldürüldü. Kadın Ümraniye’de 16 katlı bir apartmanın 14’üncü katında yaşıyordu. Site kapıcısı 14.’üncü katta bir dairenin kapısının aralı olduğunu farketti. İçeri giren kapıcı, 34 yaşındaki Fatma Ş.’nin boğazı kesilmiş vaziyette yerde yatarken buldu. Kapıcı olayı polise ve 112 acil sağlık ekibine bildirdi. Polis ekipleri güvenlik kamerası görüntülerinde bir kişinin sürekli eliyle yüzünü kapatıp siteden içeri girerek asansöre bindiğini belirledi. Polis çalışma başlattı. GÜNCEL
Gezi sürecinde gözaltına alınan Çarşı grubu üyelerine yönelik soruşturmada hazırlanan iddianame kabul edildi. Savcı aralarında Çarşı üyelerinin de bulunduğu 35 kişi haklarında müebbet istedi. Çarşı Grubu liderleri Numan Bülent Ergenç, Cem Yakışkan ve Halil İbrahim Erol’un da aralarında bulunduğu isimler tutuklanmış ancak daha sonra yapılan itirazlarla serbest bırakılmıştı. İstanbul Cum-
huriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu tarafından yaklaşık 1 yıldır devam eden soruşturma geçtiğimiz günlerde tamamlandı. Hükümeti yıkmaya teşebbüs suçlamasının yanı sıra “Çarşı grubunun liderlerinin kurduğu silahlı örgütün üyesi olmak”, “kamu görevlisine direnmek, “kanuna aykırı toplantı ve gösteri düzenlemek”, “ruhsatsız silah bulundurmak” gibi suçlardan ceza istendi. GÜNCEL
“Pis Kürtler” diyerek bir gencin canına kıydılar
3 Eylül akşamı Antalya’nın Kaş ilçesinde bir otelde çalışan Mahir Çetin (20) ve Vedat Çetin adlı gençler, 20-30 kişilik ülkücü oldukları ileri sürülen faşist grubun saldırısına uğradı. Saldırı sonucu Mahir Çetin, beyin kanaması geçirerek yaşamını yitirdi. Gözleri önünde kuzeni öldürülen Vedat Çetin, Mahir’in daha sonra kendilerine saldıran faşist grupta yer alan birisini, başka bir arkadaşına benzettiğini, benzettiği kişinin ise tepki göstermesi üzerine aralarında tartışma yaşandığını, ancak Mahir’in özür dilemesi üzerine o kişinin yanlarından uzaklaştığını anlattı. Kısa bir süre sonra aynı kişinin kalabalık faşist bir grupla yanlarına geldiğini söyleyen Çetin, faşist grubun kendilerine saldırmaya başladığını ifade etti. Çetin, “Bize ‘Pis Kürtler’ diyerek küfürlerle saldırdılar” dedi. GÜNCEL
Ali İsmail Korkmaz davasına red
Gezi direnişi süresinde Eskişehir’de eylemliliklere katılan 3 Haziran günü eli sopalı faşistlerce dövülerek öldürülen Ali İsmail Korkmaz’ın ailesi, yürütülen yargı sürecinde davanın “güvenlik sebepleri” bahane gösterilerek Eskişehir’den Kayseri’ye kaçırılmasına itiraz ederek Anayasa Mahkemesi’ne
başvurdu. Başvuru, AYM’de oy çokluğu ile reddedildi. AYM tarafından oy çokluğuyla reddedilen itiraz başvurusunun kabulü için Anayasa Mahkemesi Üyesi Osman Paksüt karara katılmayarak karşı oy kullandı. Paksüt, diğer yargı kararları gibi gerekçe yazılması gerektiğini savundu. GÜNCEL
KADIN
10
10 Eylül 2014
Gülsüm Kav
ANA FiKiR
İşçiler yaptıkları binaya, kadınlar adlarına yapılan programlara giremiyor Bundan on beş yıl kadar önce gazetede şöyle bir haber vardı: ışıltılı bir yeni gökdelen fotoğrafı ve yanında birkaç inşaat işçisinin “kendi yaptığımız binaya giremiyoruz” sözleri. Bütün güzel şeyleri esas üretenlerin; işçilerin kendi yarattıklarından yararlanamamasını; bu esas çelişkiyi çok iyi anlatıyordu haber. İnşaat işçileriyle röportaj yapılmıştı, işçiler hayattaydı. Şimdi ise şehrin merkezlerinde yükselen binaların yapımında çalışan yüzlerce işçi, hayatta bile kalamıyor. İşçilerin binanın içine girmekle ilgili konusu bile olamıyor, bu dünyadan göçüp gidiyorlar. AKP ülke tarihinde başka konularda olduğu gibi burada da ilklere imza attı: Maden de göçük olmadan toplu halde işçi ölümü olmasına bu devirde rastlanamazdı ama 2014 yılında Soma oldu. Hatırlarsanız Erdoğan Soma zamanı dünyadan örnek aramış ve 1700’lere kadar uzanmak zorunda kalmıştı bu yüzden. İnşaat sektöründe işçilerin toplu olarak ölmesi ise hiç olmayacak bir şeydi ama Torunlar ve AKP işbirliği ile olamayacak şeyleri de gerçek hale getirdiler. Gerçekten “hayaldi gerçek oldu” onlar için. Tıpkı polislerin bir insan topluluğunu dağıtmak için caydırıcı amaçla kullanmak üzere üretilmiş gaz mermisi ve kapsüllerini, öldürücü silaha çevirebilmesi gibi. Oysa hayatta bazı tartışmasız gerçekler var: İstanbul’da; deprem riski çok yüksektir, İstanbul nüfusu çok yüksektir, İstanbul betonla kaplıdır ve deprem anında halkın sığınacağı alan çok sınırlıdır. Taksim Gezi Parkı, halkın müthiş direnişiyle kurtarılmıştır da merkezi bir noktada hayat kurtarabilecek bir açık alan hala kalabilmiştir. İşte bu sınırlı alanlardan biri de, on işçi kardeşimize mezar olan o binanın yapıldığı alandır. Daha baştan orada inşaat hiç başlamamalıyken, tartışmasız gerçekleri bile bu hale getirebilen AKP bunu “başarabilmiş” durumda. Kim bilir kaç türlü dolap döndü, işin içinde kimler var. Hepsinin asıl zilliyeti, bir de bu gibi şeyleri gerçekten “başarı” ve “yetenek” sanmaları. Yaptıkları sonucunda işçiler can verince de sorun değil, Soma’da Taner Yıldız’ın yaptığı gibi aynı gömlekle gezer, simit yer, ölen işçiden bile daha “mağdur” olur çıkarız diye düşünüyorlar. Şimdi döneminde en çok işçi ölümünün yaşandığı Çalışma Bakanı Faruk Çelik bakalım ne yapacak? Torunlar’ın patronuyla başlayan suç şebekesi gelip eninde sonunda ona dayanıyor. * Türkiye’de benzer biçimde can meselesi yaşayan kadınlardan da sorumlu bir bakan var biliyorsunuz: Ayşenur İslam. Göreve geldiğinden beri ilk defa bu hafta isabetli bir şey yaptı, Seda Sayan’ın programında iki kadın öldüren bir katili ağırlayıp övmesi hakkında RTÜK’e şikâyette bulundu. Tabi ondan önce programın daha yayını sırasında kadın cinayetlerine artık yeter diyen kamuoyu tepki vermiş, RTÜK şikayet hattını kilitlemiş, Milletvekili Aylin Nazlıaka ve Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu RTÜK’e başvurmuş ve eylem yapmıştı. Platform daha bir hafta önce benzer nedenlerle Songül Karlı ve Kanaltürk için de suç duyurusunda bulunmuştu. Toplumun her kesiminden tepki gelirken konunun asıl muhatabı olan Bakan, bu mücadele sonucunda nihayet bir adım atmak zorunda kaldı. Seda Sayan için RTÜK soruşturma başlattı, bu hafta sonuçlanacak imiş. Dün Songül Karlı’nın programına ise ceza verildi, bu da kadın hareketinin başarısıdır. Bu hafta, aklanmak istenen erkeklere, Eskişehir’de ve Uşak’taki davalarımızda ağır ceza verilmesini sağladığımız gibi, bu konuda da sonuç aldık. * Kadın cinayetlerinde de işçilerin ölümünde olduğu gibi işliyor çark: kendi yaptıkları binaya girmeyen ve can veren işçiler gibi kadınlar kendi adlarına yapılan programa giremiyor, erkekler ağırlanıyor, kadınların canını almaları için özendiriliyor. Sorsan baksan; adı: kadın programı, amacı; kadınlara faydalı olmak, sunucuları: kadın. Songül Karlı’yı bu yönüyle pek tanımam ama Seda Sayan yıllardır şiddete karşı olduğunu söylerdi, kadından yana taraf olduğu da olmuştur. Bu sene birden bire direksiyonu kırdı ve toplum hemen teşhisi koydu; “yeni Türkiye” dedi. Arkasını AKP’ye yaslayarak o güce yaranmak istediği çok açıktı. Şimdi AKP’nin bakanlığı da ondan şikâyetçi oldu, bakalım ne olacak? Sonuç ne olursa olsun Sayan’ın hatasının bedelini ödemesi için takipteyiz biz. Bununla beraber şunu bilsin ki, yarın bir gün bu sefer haklı olduğu bir durumda AKP ile çelişecektir. AKP’nin çizgisi belli. Genelde tersini yapar, erkeği ve haksız olanı korur AKP. Onun şu anda kendine ters biçimde kadınları savunmak için atipik bir adım atmasını sağlayan biziz. İşte Seda Sayan, senin hakkın söz konusu olduğunda bir gün, yanında yer alacak bu nedenle de sadece biziz, bunu bilmende fayda var. gulsumkav@gmail.com
Kadın cinayetlerine gülünmüyor Kadın katillerini değil, kadınları savunun İki karısını öldürülen Sefer Çalınak, Seda Sayan’ın programına çıktı. Sayan, “bu kadar güler yüzlü katil olur mu?” diyerek kadın cinayetlerini meşrulaştırmaya devam etti.
Toplum kadınları hayatta tutmak için tüm olanaklarını seferber ettikçe, kadın düşmanlığı büyütülmek isteniyor. Show TV ekranları, Seda Sayan’ın sunuculuğu ile kadın katillerini “güler yüzlü” ilan etti. Toplumun sert tepkisi Bakanlığı bile harekete geçmek zorunda bıraktı. kadın Elif karan
Kadınlar modern hayatın gereğini yerine getirip, toplumsal yaşamdan her bireyin en doğal hakkı olan, kendi kararlarını kendilerinin verebildiği bir yaşam kurmayı talep ettikçe, hükümet, devlet, iletişim araçları, kolluk eliyle erkek egemen blok karşılarına dikilmeye devam ediyor. Geçtiğimiz hafta tüm toplum Hasret’in yaşam mücadelesi ile hop oturup hop kalktı. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun eylemleri, tüm toplumun tepkisi karşısında, uzaklaştırma kararını bile uygulamaktan aciz devlet, saldırgan eski kocayı tutuklamak zorunda kaldı. Saldırganı televizyon programlarına çıkarıp aklama çabaları nafile kaldı. Toplum evlerinize, şiddet gördüğünüz kocalarınıza dönün çağrısı yapan kadın programlarını değil, vicdanını, yaşam hakkını isteyen kadınların sesini dinledi. Güler yüzlü katil olmaz Bir kadını boşanmak istediği için, şiddet görmeyi reddettiği için 41 yerinden yaralayan bir adımı ekranlara çıkarıp, şiddeti meşru göstermekten çekinmeyen Songül Karlı’ya yönelik eleştiriler daha durulmadan, geçtiğimiz hafta da Seda Sayan aynı hatayı yaptı. Beş kez evlenmiş, iki eşini gözünü kırpmadan öldürmüş bir katili konuk eden Sayan, seyircilerine “Bu kadar güler yüzlü bir katil gördünüz RTÜK Songül Karlı’ya ceza verdi RTÜK Songül Karlı’ya ceza verdi. Seda Sayan için karar haftaya. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ardından Bakanlık da suç duyurusunda bulunmuştu.
O küçük azınlık, kadın cinayetlerini durduracak Sayan’ın bahsettiği “küçük azınlık” koskoca bir toplumla, TV programı yayınlanır yayınlanmaz sokaklara döküldü. Şiddeti meşrulaştıranların cezalandırılması gerektiğini vurgulayarak, başta RTÜK olmak üzere tüm kurumları harekete geçmeye Sadece reyting kaygısı değil çağırdı, suç duyurularında bulundu. Bırakın kadın katillerini ekranlara Kasımpaşalı Tayyip’e Gezi’de haddiçıkarmanın, evlilik programlarının ni bildirenler, Kadırgalı Seda’ya da bile bu kadar uzun süre yayınlan- gerekeni söyledi. Bu toplum kadın masının, kadınların en çok ekran cinayetlerine gülmüyor, durdurmak başında olduğu saatlerin sistematik için mücadele ediyor. olarak bu yayınlarla doldurulmasının sadece reyting kaygısı ile yapılmadı- Taleplerimizi hayata geçirim ğı ortada. Kadınlar çalışmak, kendi Kadın Cinayetlerini Durduracağız ayaklarının üstünde durmak isterken Platformu, Seda Sayan hakkınyapılan kadın programları ile hükü- da suç duyurusunda bulunarak, metin kadın politikalarının, kadını RTÜK önünde, İstanbul Sözleşaile kurumu içine hapseden politi- mesi gereğince, iletişim araçlarının kaların yeniden üretildiğini söylemek kadın dostu programlar yapmaları mümkün. Üstelik son dönemlerde gerektiğini bir kez daha dile getirkadın katillerinin, saldırganların di. Platform adına konuşma yapan sıkça canlı yayınlarda konuşması ise Işıl Kurt: “Kadınları kurtarmaya açıkça kadına yönelik şiddetin meş- başlamıştık. Bunun tam üzerine rulaştırılmışı anlamına geliyor. Sayan televizyon kanalları katilleri öven sadece reyting kaygısı ile iki kadının programlar yapmaya başladılar. katilini programına çıkarmadığını, Bundan sonra, bir kadını öldürmeyi yayına yönelik eleştirilere verdiği aklına koymuş bir kadını cesaretcevapla da ortaya koymuş oldu. Ge- lendireceği, teşvik edeceklerini hiç zi direnişi ile tüm Türkiye’yi ayağa düşünmüyorlar. Farkındalık böyle kaldıran, parkını yıktırmayan halka yaratılmaz, böyle ancak cinayetler “üç beş çapulcu” diyen Erdoğan’ın yo- teşvik edilir. Bizim platformun-muz lundan giden Sayan’a göre toplumun beş temel talebimiz var. Farkındalık yarısını oluşturan kadınlar da “küçük bu taleplerin hayata geçmesi ile yabir azınlık”. ratılır” dedi
mü?” dedi. Sayan’a yönelik eleştiriler nedeniyle sponsoru bile çekildi ama Sayan kadın düşmanlığına son vermedi. Kendini eleştiren kadın örgütlerine, koskoca bir topluma “o kadar küçük bir azınlıksınız ki” demeyi, vekil Aylin Nazlıaka’ya ise hakaret etmeyi kendine hak gördü.
Kadın katillerini ekrana çıkarmak suçtur Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, RTÜK’ü göreve çağırdı, tüm topluma bu konu için eylem çağrısında bulundu. Bir yandan da sosyal medyadan Sayan’a tepkiler yağdı.
Sponsorsuz kaldı Schafer firması tepkiler üzerine Sayan’ın programından sponsorluğunu geri çekti. Artan tepkiler karşısında programın sponsoru olan firma anlaşmasını iptal ettiğini duyurdu.
Kadınları bir kez daha öldürdüler CHP’li vekil Aylin Nazlıaka, Seda Sayan hakkında, suç duyurusunda bulundu. Nazlıaka, Seda Sayan’ın hem telefondan hem de canlı yayın üzerinden hakaretlerine maruz kaldı.
Biz kadınları kurtarıyoruz, siz katilleri övüyorsunuz Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, Show TV’de yayın yapan Seda Sayan’ın, kadın katillerini meşru gösteren program yaptığı gerekçesiyle RTÜK önünde eylem yaptı.
Yargıtay’dan örnek karar Yargıtay, karısını öldüren kocanın ağırlaştırılmış müebbet cezasını onadı, aldatma iddiasını tahrik gerekçesi saymadı. Tamda kadın programlarının katilleri aklama yarışına girdiği günlerde, Yargıtay’ın kararı hukuki açıdan emsal oldu. Ali Bacak, 28 Mart 2012’de, bir çocuğunun annesi eşi Şükran’ı 14 yerinden bıçaklayarak öldürmüştü. Bacak, mahkemede eşiyle tartıştıklarını ve ardından eşinin ‘Bu çocuk senden değil’ diye bağırdığını, bunu duyduktan sonra Şükran Bacak’ı öldürdüğünü söyledi.
‘Aldatma gerekçe olamaz’ Salihli Ağır Ceza Mahkemesi, 22 Ocak 2013’te, “Aldatma karşısında duyulan öfke ile gerçekleştirilen eylemin cinayete gerekçe olamayacağı” nedeniyle, sanığa haksız tahrik indirimi uygulamayarak, kasten öldürmeden ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verdi. Dosya temyiz için Yargıtay 1. Ceza Dairesi’ne geldi. Yargıtay da kadın cinayetlerinde verilen cezalara emsal oluşturacak şekilde onayladı. Kadın cinayeti davalarına mahkemelerde artık kolayca indirim uygulayamıyor. Ancak kadın hareketi yasa değişikliği de yapılması gerektiğini belirtiyor. KADIN
KADIN
11
10 Eylül 2014
1 haftada 6 kadın öldürüldü
Eylül ayının ilk haftası kadın katilleri ekranlarda sıkça boy gösterir ve TV kanalları bu konuna toplumsal sorumluluklarını göz ardı etmeye devam ederken neredeyse her gün bir kadın öldürüldü. Muş Muş’un Bulanık ilçesinde Nezahat Yolcu, eşi Abdusselam Yolcu tarafından pompalı silah ile vurularak öldürüldü. Akrabaları ise, Yolcu’nun uzun bir süredir eşinin şiddetine maruz kaldığını dile getirdi. Mersin Mersin’de Yankı Duygu Bayrak, nişanlısının evinde öldürüldü. R.K’nın, Yankı Duygu Bayrak’ın babasına cep telefonundan, “Kazayla oldu. Ambulans çağırın kızınızı kurtarın” mesajı gönderdi. Adana Adana’da Hasan Yelmez, “kendisini aldattığından şüphelendiği” gerekçesi ile eşi Halime Yelmez’i elleriyle boğarak öldürdü. Cinayeti planladığı ortada olan sanık indirim peşinde. izmir İzmir’de bir yıl önce boşandığı eşine barışma teklifinde bulunan 45 yaşındaki İ.T. olumsuz yanıt alınca önce eski eşi 42 yaşındaki Zeliha Şule Demiray’ı pompalı tüfekle vurarak öldürdü. Gümüşhane Şiran ilçesinde Tacettin Ş. evlilik teklifine olumsuz yanıt verdiği için akrabası olan 20 yaşındaki Nazlı Ş.’yi tabancayla öldürdü. Nazlı kendi hayatına karar vermek istediği için öldürüldü. Kırkağaç İlçesi Kırkağaç ilçesinde, eski eşinin evleneceğini duyana Hayrullah Ö, eski eşi ile anne ve babasını bıçakladı. Baba Hayrullah ve anne Nazmiye Çam hayatını kaybetti, Necmiye Çam ise ağır yaralı.
Ağustosta kadın cinayetleri geriledi
Sevim Gündoğdu davasında örnek karar
Katiller değil, kadınlar güldü Uşak’ta çalıştığı dershanede kocası tarafından öldürülen Sevim Gündoğdu’nun karar duruşması, Uşak’ta görüldü. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun müdahil olarak katıldığı davada katil Mehmet Gündoğdu’ya ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi. Kadın hareketi mücadelesi ile bir katile daha hak ettiği cezanın verilmesini sağladı. kadın Elif karan
Uşak adliyesinden emsal kararlar gelmeye devam ediyor. Çalıştığı dershanede kocası tarafından bıçaklanarak öldürülen Sevim Gündoğdu’nun karar duruşmasında, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun müdahil olarak katıldığı davada katil Mehmet Gündoğdu’ya ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi. Kadın katillerine koşulsuz şartsız ağır ceza Duruşmada söz verilen Sevim Gündoğdu’nun oğlu, annesi ve Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu temsilcisi Fatma Kurt, katil Mehmet Gündoğdu’ya ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istediklerini söyledi. Bunu görünce de rahat uyuyabildin mi Sayan? Sevim Gündoğdu’nun avukatı Serap Ergün Bitgin ‘’İki kadın katili bu adam serbest bırakılırsa başka bir kadını daha öldürebilir. Cinayet tamamen tasarlanmıştır ve katil, Sevim Gündoğdu’yu bıçakladıktan sonra yardıma gidenlerin ‘’Ne yaptın sen?’’ sorusuna ‘’Ne var bunda?’’ demiş ve Sevim’i kurtarmaya çalışanları engellemiştir. Katile ağır ceza istiyoruz’’ dedi. İndirim almak için her yolu denediler Mahkeme Mehmet Gündoğdu’yu dinlerken katil ‘’Daha geçen günlerde tayt giyen bir kadını öldüren adama indirim verildi. Benimde indirim almam gerekiyor’’ diyerek indirim almanın yollarını denedi. Ay-
rıca karım beni aldattı deyip tahrik indirimi, Sevim’i yaraladıktan sonra ambulans çağırdığını söyleyerek iyi hal indirimi almaya çalıştı. Katilin gündemi ne kadar yakından takip etmediği gözlerden kaçmadı. Kadın hareketinin evlilik programlarına çıkarılan kadın katillerine dair tepkisi Gündoğdu’nun da dikkati çekmiş olacak ki, indirim almak için tek başvurmadığı tek yöntem o kaldı. Mehmet Gündoğdu’nun avukatı ‘’Bu dava kadın cinayeti davası olarak ele alınamaz. Kadın cinayetlerinin artması bu davayı kişiselleştirmeyi gerektirmez. Hiçbir insan durup dururken bir insanı öldürmez. Ya deli olması lazım, ya da ağır tahrik altında olması gerek’’ dedi ve her katilin ve avukatının indirim almak için çabaladığı bütün
yolları denedi. Mahkeme savunmaları dinledikten sonra katilin tüm indirim alma çabalarına rağmen katile ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verdi. Kadın katilleri değil, mücadele eden aileler ve kadınlar kazandı Davadan sonra Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu basın açıklaması gerçekleştirdi. Basın açıklamasına Hatice Karaca’nın babası Mehmet Yılmaz ve kardeşleri Rabia Yılmaz ile Aysel Uçar, Hatice Palta’nın abisi Erdoğan Palta ve yeğeni Gonca Palta da katıldı. Platform temsilcisi Fatma Kurt ‘’Bizler bugün Sevim Gündoğdu kardeşimizin davası için buradaydık. Sevim kardeşimizin davası tam olması gerektiği gibi, ağırlaştırılmış müebbet
hapis cezasıyla sonuçlandı. Bizler yıllardır adliyelerde, meydanlarda davaların takipçisi olduk ve bu cezanın kadın saikiyle yasalaşması için de mücadele veriyoruz. Meclisin ve hükümetin görevi bunu yerine getirmektir“ diyerek kadın hareketinin 5 temel talebinin, kadınların yaşaması için ne kadar önemli olduğunu bir kez daha belirtti. Hatice Palta’nın abisi Erdoğan Palta ‘’Benim kardeşim tasarlanarak öldürüldü, buna rağmen katiline indirim verildi. Devlet kardeşimi değil, katili korudu. Kadın katillerine ağırlaştırılmış müebbet verilsin.’’ Eyleme CHP’li kadınlar, EğitimSen’li kadınlar, EHP’li kadınlar, Gençlik Muhalefeti’nden kadınlar, ÖDP’li kadınlar katıldı.
Kadınlar korunmuyor Bursa’da uzaklaştırma cezasına rağmen 9 aylık eşinin, yanına döndüğü annesinin evine molotofkokteyli atılan genç kadın, “Ölüm tehditleri alıyor, kadın cinayetine kurban gitmek istemiyorum. Yetkililere sesleniyoruz. Bizi kurtarın” diye konuştu. Boşanmak isteyen S. K, aylardır şiddet gördüğünü, ailesi ile tehdit edildiği için geri dönemediğini söyledi. Evine molotof atılan genç kadın, yine komşularının çığlıkları ve tepki göstermesi üzerine kurtuldu. S. K gördüğü şiddetten ilk fırsatını bulduğunda polisi arayarak kurtulduğunu belirtti.
Ağustos ayında 24 kadın erkekler tarafından öldürüldü. Kadınların %50’si kendi hayatlarına dair karar vermek istedikleri için öldürülürken en çok cinayet yine İstanbul ilinde işlendi. Bir yandan da korunma talep eden, sokakta şiddete uğrayan kadınların toplum tarafından nasıl yaşatıldığına şahit olduk. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu verilerine göre Kadınların %33’ü kocaları, %17’si erkek kardeşleri tarafından öldürüldü, %9’unun ise kim tarafından öldürüldükleri bilinmiyor. Suça Teşvik Eden Yayın Yapmak Suçtur Platformun yayınladığı açıklamada, kadın cinayetlerinin gerilemesindeki en önemli faktörün toplumun tavrı olduğunu belirtiyor. Özellikle ağustos baş Platformun İstanbul’da gerçekleştirdiği büyük yürüyüşe yapılan katılım verilen desteklerin ve hemen ardından kadınların toplum tarafından korunduğu haberlerinin yaygınlaştığının altını çiziyor. KADIN
Mücadele sınırları aştı
Kadınlar 20 ilde düzenledikleri eşzamanlı eylemlerle “Ortadoğulu Kadınlar Yalnız Değildir” dedi. Barış İçin Kadın Girişimi’nin (BİKG) çağrısıyla düzenlenen eylemlerde barış noktaları kuran kadınlar, IŞİD’in işlediği insanlık suçlarına tepki gösterilirken, “Barışın tesisinde kadınların gerçeği ve talepleri yer alıncaya kadar söyleyeceğiz, susmayacağız, ısrar edeceğiz” dedi. Eylemler Adana, Ankara, Antalya, Artvin, Batman, Bodrum, Bursa, Dersim, Diyarbakır, Eskişehir, Hatay, İstanbul, İzmir, Kocaeli, Mersin, Samsun, Sakarya, Sinop ve Urfa’da gerçekleşti. KADIN
Koruma kâğıt üstünde kalıyor R.K. “Bize, ‘155’i arayın’ diyorlar. Bu numara düşmüyor. Başka bir numara vermiyorlar. Aracın plakasını vermemize rağmen 1 haftadır hiçbir polis bunun peşine düşmedi. Kendisi rahatça evimizin önüne gelip tehditler savurup gidebiliyor” dedi. S, tüm ailesinin saldırıların hedefini belirterek sözlerini şöyle bitirdi: “Arkamızda kimsemiz yok, can güvenliğimiz yok. Boşanma ile ilgili kadın cinayetleri görüyoruz ve başımızda erkek yok. Biz de buna kurban gitmek istemiyoruz.” KADIN
Reyting istiyorsanız mücadelemizi gösterin Kadın Hareketi Eda Derya Toper Her sabah televizyonu açtığımızda karşımıza çıkar kadınların her derdine deva ‘kadın programları’. Koca mı bulamıyorsunuz, evinizde şiddetli geçimsizlik mi var kadırgalı seda ablanız ne güne duruyor, yetişir imdadınıza ayol. Ancak ne yazık ki hayat kadırgalı Seda ablamızın ekranlarda gösterdiği gibi güler yüzlü değil. Çünkü bu ülkede kadın katilleri gülerken, kadınlar ağlıyor. Kadınlar gülen katilleri değil, gülen kadınları görmek istiyor bunun için mücadele veriyor. Bu kadın programları kadını 43 yerinden yaralayanı alkışlatırken, kadınlar yaralananın yanında yer alıyor, onu korumak için kapısında nöbet tutuyor.
Hepimiz biliyoruz ki Münevver Karabulut cinayetinin medyada ne kadar magazinselleştirilerek anlatıldığını. Onun için bir kez olsun meydanlardan, adliye önlerinden ayrılmayan kadınlar medyaya da öldürülen kadınların bilinçli bir şekilde işlenen suç olduğunu kabul ettirmiş, kadın cinayeti denmesini sağlamıştı. Kadın cinayetlerinin önünü açacak her türlü söylem (“aşk cinneti”, “namus cinayeti” gibi) engellenmişti. Şimdi gelin görün ki bırakalım medyanın dilini değiştirmesini, resmen katiller programlara davet ediliyor, gerekirse alkışlatılıyor, meşru göstermek adına ne kadar güler yüzlü denilebiliyor. İki kadın katili bu kadar rahat elini kolunu sallaya sallaya dolaşırsa, programlara konuk olursa, evlenip isterse öldürebilmesi için başka bir kadın bu programda aranırsa tabi ki güler yüzlü olur. Durumun korkunçluğuna bakar mısınız? Evinde şiddete maruz
kalan, her gün ölüm tehdidiyle burun buruna gelen binlerce kadın varken bir yenisini eklemek istemektir bu. Kadın katilliğini meşru göstermektir. Kadın cinayetlerine açıktan davettir. RTÜK bunu görmeli, harekete geçmeli ve kadın dostu programların önünü açmalıdır. Reyting istiyorsan, kadın mücadelesini göster Kadın programları kadınların derdine deva olmak istiyorsa katillerin değil kadınların yanında yer almalı. Çok reyting istiyorsa kadın mücadelesini göstermeli. Fatmagül’ün suçu ne dizisi bütün iletişim araçlarına örnek olmalı. Çünkü o dizide tecavüz sahnesinden daha çok reyting alan bir sahne var: adliye önünde Fatmagül’ü ”Asla Yalnız Yürümeyeceksin” sloganlarıyla karşılayan kadınlar. Çünkü Kadınlar modern hayatın gereğini yerine getirip, kendi kararlarını kendilerinin verebildiği bir yaşam kurmayı talep ediyor.
Bunun için mücadele yürütenleri görmek istiyor. Kadınlar öldürülmesin diye azınlık değil koca bir toplum her alanda mücadele veriyor. Bir kadın kardeşini kaybetmemek için kapısında nöbet tutuyor. Azınlık deyip köşeye çekilmek kolay olmayacak. Çünkü bugüne kadar kadın katillerine ağır ceza verdirmiş, 6284 sayılı kanunu çıkarttırmış, medyaya kadın cinayetlerini kabul ettirmiş, AKP’nin kadın düşmanı bütün açıklamalarına politikalarına karşı meydanlardan hiç ayrılmamış koca bir kadın mücadelesi var. Koruma altında kadınlarla, öldürülen kadınların aileleriyle tek bir kadının saçının teline zarar verdirtmeyecek dağ gibi halk var artık. Şimdi o kadınlar gerekirse RTÜK kapısı önünde, gerekirse hukuksal yollarla, gerekirse meydanlarda kadın düşmanı her söyleme karşı sonuna kadar mücadele vermeye hazır.
EKONOMI
12
10 Eylül 2014
İşçileri öldüren ekonomik işleyiş
Torunlar GYO’nun Mecidiyeköy’deki inşaatında 10 işçi hayatını kaybetti. Peki firma yöneticileri, çalışma bakanı, taşeronlar dışında bunun en büyük sorumlusu kim? Bu sorunun cevabı çok açık: inşaat sektörü üzerine kurulmuş bir ekonomik yapı ve bu dengeyi bu şekilde kuranlar. ekonomi İLKER ERASLAN
Bir kez daha işçi kardeşlerimiz taşeronlaşmanın ve ihmallerin bedelini canlarıyla ödedi. 10 işçiyi Mecidiyeköy’deki Torunlar GYO inşaatında kaybettik. Peki konuşulan isimler dışında en genel duruma bakarsak işçilerin neden öldüğünü daha iyi anlayabilir miyiz? Durumun vehametini anlamak için İstanbul’un bir ucundan diğerine bir tur atmak fazlasıyla yeterli. Avcılar’dan başlayın Tuzla’ya kadar sağınıza solunuza bakarak biraz dolaşın. Doğanın mantığına ve estetiğine hiç uygun olmayan yüzlerce ince, uzun yapı göreceksiniz, birçoğu inşaat halinde. İstanbul’da inşaat olmayan, rezidans, AVM veya gökdelen olmayan bir semt bulmak an itibariyle çok zor. İnşaat ekonomisi Daha önce burada defalarca Erdoğan’ın inşaat bağımlılığını ele almıştık. Birçok ekonomi yazarının da yorumladığı gibi, bütün faiz indirme kavgalarında en büyük dert inşaat
sektörünü canlandırmaktı. Gezi Direnişi ve yolsuzluk operasyonlarından sonra yükselen ve bir daha indirilemeyen faiz kredileri etkilemiş, krediler de emlak alımlarını etkilemişti. Kredili gayrimenkul alımları yüzde 30’ları aşan düzeyde azalmıştı. Aynı zamanda inşaata yatırım yapacak sermaye sahiplerinin de daha çekimser ve dikkatli davranmaya başlamalarına yol açmıştı. Oysa Erdoğan’ın yıllardır yürüttüğü “ekonomik büyüme” modeli neredeyse sadece inşaat sektörü üzerine kurulmuştu. Bir müteahhit, adeta bir komisyoncu edasıyla değerli veya kendi deyimiyle “kupon” arsaları bizzat takip ediyor ve kritik arsa ihalelerinde TÜRGEV’in de payını eksik etmeyerek gerekli “kolaylıkları” yapıyor, yaptırıyordu. Oğlu Bilal de bu işleri takip etmekte, bazen kavrama sorunu yaşasa da, çok başarılıydı. İşler böyle olunca her cephede ve makamda yıllardır inşaatların önünü açmak için ciddi bir savaş verildi. Kolay para kazanma alanı olarak görülmeye başlayan sektör yatırımcıların hücumuna uğradı. Sanayiciler bile ek iş olarak bina dikmeye başladı.
Rezidanslar işçiye mezar oluyor Bu inşaata dayalı düzen sanayi üretimini, dolayısıyla ihracata uygun malları ikinci planda bıraktığı için ekonominin uzun vadede yavaşlamasına yol açıyor. Öyle de oldu. Yani bu gökdelenler hem ekonomiye yaramıyor, hem tarihi silüeti bozuyor, hem doğanın dengesini bozuyor, hortumlara bile zemin hazırlıyor, hem şehrin güneşini kapatıyor. Böyle çarpık bir şekilde yapıldıkları için zaten “modern gecekondu” diye anılmaya başladılar. Ve bunların hepsinden de daha kötü ve acil olan, işçilerin ölümüne sebep oluyorlar. Tamamlanmış rezidansların belki hayatları boyunca kapıdaki güvenliğini bile geçemeyecek olan işçiler, o binaların inşaatlarında emek verirken feci şekillerde can veriyorlar. İstanbul’un dev bir inşaat alanı olmaktan kurtarılması ve bu sektörün bu kadar kolay para cenneti olmaktan çıkarılması lazım. Bu cazibenin sularında yetişen taşeron sistemi tamamen ortadan kaldırılmak zorunda. Her gün işçilerin ölüm haberlerini almak istemiyorsak taşeronu bitirmeliyiz.
Gökdelen ve rezidans tarlası İstanbul’un en yüksekleri
Aziz Torun iş müfettişiydi
Milliyet Gazetesi ekonomi yazarı Güngör Uras’ın Torunlar GYO’nun 2014 ilk yarı yıl faaliyet raporundan derlediği gelişim süreci: Torun Center projesi, Torunlar Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı’nın (Torunlar GYO) projelerinden biri. Torunlar GYO 1996 yılında kuruldu. Sermayesinin yüzde 25’i halka açık. Borsada işlem görüyor. Kalan sermaye Torunlar ailesine ait. Torunlar GYO’nun başkanı Aziz Torun 1950’de Erzincan - Kemah’ta doğdu. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden 1975’te mezun oldu. 1976-1982 yıllarında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nda iş müfettişliği yaptı. 1982’de görevinden ayrılarak iş hayatını özel sektörde sürdürme kararı aldı. Bir süre sonra Torunlar Şirketler Topluluğu’nu kurdu Torunlar GYO’nun İstanbul, Bursa, Antalya, Samsun ve Ankara’da 15 gayrimenkul, 1 gayrimenkul geliştirme projesi ve 4 iştirakten oluşan portföyü var. Çalışır durumda toplam 371 bin m2 BKA’sı (brüt kiralanabilir alan) olan 7 AVM’nin sahibi. Toplam 154 bin m2 BKA ile Türkiye’nin ikinci büyük AVM’si olan Mall of İstanbul projesi mayıs ayında tamamlandı. Toplam 66 bin m2 BKA’sı olan Torun Tower Denizbank’a kiralandı. Projeye 2012’de başlandı Eski Ali Sami Yen Stadyumu ve Tekel Likör Fabrikası arsası üzerinde geliştirilecek projenin inşaatına 2012 yılında başlandı. Paşabahçe eski Tekel İçki Fabrikası’nın arsası Özelleştirme İdaresi’nden satın alındı. Henüz üzerinde inşaata başlanmadı. İstanbul Eyüp’te Kiptaş’a ait 515 bin m2 arsa üzerinde kat karşılığı inşaata başlanıyor. Torunlar GYO’nun 30.06.2014 itibariyle 6 milyar TL olan konsolide toplam varlıklarının
% 73.5’ini gayrimenkuller ve gayrimenkul projeleri oluşturuyor. Bu bilgileri Torunlar GYO’nun 2014 ilk yarı yıl faaliyet raporundan aktarıyorum. Raporda şirketin ilk çeyrekte 193.3 milyon TL, ikinci çeyrekte 195.4 milyon TL olmak üzere 6 ayda 388.7 milyon TL yatırım harcaması yaptığı, bunun 225.9 milyon TL’sinin Mall of İstanbul, 91.8 milyon TL’sinin Torun Center ve 65.5 milyon TL’sinin Torun Tower için yapıldığı belirtiliyor. Center’ın 3 kulesi var Raporda verilen bilgilere göre, TOKİ’ye ait Ali Sami Yen Stadyumu’nun ve Tekel Likör Fabrikası’nın 35 dönümlük arazisi 2010 yılında Torunlar (% 65) + Aşçıoğlu (% 30) + Kapıcıoğlu (% 5) ortaklığına 511 milyon TL’ye satıldı. Daha sonra, Aşçıoğlu’nun hisselerini Torunlar Yapı, Kapıcıoğlu’nun hisselerini Torunlar Gıda devraldı. Torunlar Center’da 160 metre yüksekliğinde 42’şer katı olan 2 konut kulesi ile 36 katı olan bir ofis kulesi var. Bahçedeki ofisler ikişer katlı. Kulelerde 63 bin m2 konut, 45 bin m2 ofis alanı var. Yatay ofis binaları 32 bin m2 alana sahip. Projede toplam 353 konut, 226 ofis birimi bulunuyor. Raporda yer alan bilgilere göre, haziran ayı itibarıyla konut ve ofislerin yüzde 30’u satılmış ve ön satışlardan şirket kasasına 385 milyon TL para girmiş. Torunlar GYO, Türkiye’de faaliyet gösteren 31 GYO’nun büyüklük bakımından ikincisi. Birinci sırada Emlak Konut GYO var. Torunlar’ı Doğuş GYO takip ediyor. 31 GYO’nun piyasa değeri 21 milyar TL. Emlak Konut GYO 10 milyar TL piyasa değeriyle ilk sırada. İkinci Torunlar GYO’nun piyasa değeri 1.7 milyar TL.
Yüksek binaların bitmiş ve inşaatı devam edenlerinin bazılarını bu listede bulabilirsiniz. Ama tabiiki bunlar sadece çok yüksek olanları. Bunun dışında İstanbul’un her tarafında yüksek bina inşaatlarını görebilirsiniz. Bina Adı Sapphire Of Istanbul Anthill Residence 1 Anthill Residence 2 İş Kuleleri Varyap Meridian Grand Tower 2 Mertim (Mersin) Şişli Plaza Özdilek Plaza 1 Özdilek Plaza 2 Tekstilkent Plazaları Selenium Twins 1-2 Selçuklu Kulesi Portakal Çiçeği Tower Sky Tower 1 Rixos Bomonti Residence Akbank Tower Arkon Park Residence İstanbul Trump Tower Uprise Elite Süzer Plaza Ritz-Carlton Polat Tower Residence Dumankaya İkon Sun Plaza Tat Twin Towers 1 Tat Twin Towers 2 Metrocity Millennium Towers
Kaç metre? 261 210 210 181 180 177 170 170 170 168 165 163 160 160 159 158 155 145 154 154 153 149 147 143 143 143
Kat 66 54 54 52 45 52 46 38 47 44 34 42 37 42 43 39 39 37 42 34 40 41 38 34 34 31
Bina Adı Sisli Elite Residence Dikmen Valley Towers 1-2-3-4 Uphill Court 1-2 Onaltı Dokuz İstanbul SKY Land İstanbul Diamond of Istanbul Spine Tower İstanbul Mistral Tower Bayraklı Folkart Bayraklı Kuleleriİzmir My Towerland İstanbul IFC Bomonty Hotel İstanbul Ak-asya Tower Zorlu Levent Tower 42 MASLAK EXEN Plaza İstanbul Soyak Tower Four Winds Terrace Temaİstanbul İstanbloom İstanbul Çamlica Twin Towers Nurol Tower Royal Center İstanbul SAPRHAN Finans Park Maslak Eclipse Tac-Mahal Prestij VadiSTANBUL
Kaç metre? 140 140 140 137 287 270 201 200 200 181 178 173 170 167 160 160 156 155 150 150 142 140 136 115 80 75
Kat 35 36 33 36 44 53 47 40 40 52 48 40 42 42 44 35 49 40 44 40 30 30 46 30 25 20
Aziz’in Başkentgaz vurgunu Torunlar’ın ismi son olarak Başkentgaz ihalesinde gündeme geldi. Sayıştay, 2013 başlarında özelleştirilen Başkentgaz’ın düşük bir fiyata satıldığı tespitini yaptı. Başkentgaz, Torunlar Gıda’ya 1 milyar 162 milyon dolara satılmıştı. Sayıştay ise gerekçeleri sayarak özelleştirmenin neden düşük kaldığını tek tek sıraladı. Başkentgaz’ın özelleştirilmesi ihalesi 25 Ocak 2013 tarihinde yapıldı. Pazarlık görüşmesinde Torunlar Enerji 1 milyar 162 milyon lira ile en yüksek teklifi verdi. 2011 yılında Özelleştirme İdaresi Başkanlığı ve Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin yaptığı ihalelerde toplam 1 milyar 521 milyon dolar teklif gelmişti. Bu ihale daha sonra iptal edilmişti. Torunlar Enerji’nin aldığı ihale iki yıl önce yapılan ihaleye göre 359 milyon dolar daha az bedelle sonuçlanmıştı.
Dağıtım A.Ş.’nin, Ankara Belediyesi mücavir alan sınırları içinde 30 yıl süreyle sahip olduğu doğalgaz dağıtım lisansının geçerli olduğu hinterlant da Ankara’nın merkez ilçeleri dışındaki tüm ilçelerini kapsayacak şekilde genişlemiştir. Bu düzenleme ile alıcı şirket gerek konut abone sayısındaki artış, gerekse ilçelerde bulunan sanayinin gaz talebi nedeniyle önemli bir gelir avantajı elde etmiştir” tespitini yaptı. Sayıştay, “... hususları dikkate alındığında, Başkentgaz’ı satın alaFiyat düştü, kapasite büyüdü cak şirketin sağlayacağı avantajlar İlk olarak Özelleştirme İdaresi Başkan- gözardı edilmiş ve yüzde 100 hisse lığı’nın blok satış sırasında BOTAŞ’tan için önceki ihalelerde ulaşılan topdevirlerin dikkate alınmadığını ortaya lam fiyata göre şirket düşük bir fikoydu. Sayıştay, “Başkent Doğalgaz yatla satılmıştır” dedi.
EGITIM (
13
10 Eylül 2014
Rektörlerle emniyet el ele
Geçtiğimiz hafta üniversiteye yeni kayıt olanlar öğrenciler için üniversitelerde masa açmak isteyen örgütlerin masalarına saldırılar oldu, pankartları indirildi. En son manşetlere taşınan konu ise Hacettepe Üniversitesi’nde rektörün öğrencileri fişleyip polise bilgi aktarması oldu. AKP’nin bu hafta uyguladığı politikada demokrasinin “D” si bile yoktu.
Erdoğan’a suç duyurusuna üniversiteden soruşturma
eğitim ebru kaya
İstanbul Üniversitesi’nde rektörlüğe ve kayıt yaptırılan bölüme giden yollar kapıtalarak masa açmak isteyen öğrenciler engellenmeye çalışıldı. Bildiri dağıtılmasına bile müdahale ettiler. Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde ise pankart asmak isteyen öğrencilere rektörlükle ÖGB işbirliği yaparak öğrencilere saldırdılar. Rektör yorum yaptı “Yeni dönemde üniversiteye pankart asamazsınız.” Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde pankart asmak isteyen öğrencilere ÖGB Rektör’ün izniyle saldırdı. Rektörün buna yorumu ise gayet aşikar; “Yeni dönemde üniversiteye pankart asamazsınız.” Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olduktan sonra bahsettiği “Yeni Türkiye” bu olsa gerek. Üniversitelerde
Anadolu Üniversitesi
İstanbul Üniversitesi
Uludağ Üniversitesi
Hacettepe Üniversitesi
Erdoğan’ın “Yeni Türkiye” si kayıt günleriyle başlamış oldu. “Yeni Türkiye”den anladığımız kadarıyla üniversitelerde sıkıyönetim ilan edilmiş. Polisler her yolu denedi, bu kadar da olmaz dedirtti İstanbul Üniversitesi’nde rektörlüğe ve kayıt yapılan alana stant açmak isteyen, bildiri dağıtmak isteyen öğrenciler giremesin diye polis bu kez barikat kurdu. Polisler kayıtlara öğrencilerden daha iyi hazırlanmış. Gelinen pozisyon içler acısı; hem üniversite gibi bir ortama polislerin girebiliyor olması hem de en meşru davranışların polis tarafından engellenmesi. rektör polisle işbirliği yaptı polisler limonata dağıttı Üniversitede öğrenciler masa açmasın diye polisleri üniversiteye yığan,
masa açan öğrencilere soruşturma açan rektörlük polislerle işbirliği yaptı. Polisler Uludağ Üniversitesi’nde masa açıp limonata dağıttı. Hitit üniversitesinde polislerle başlatılan “dost eli” projesi kapsamında leblebi dağıtıp öğrencilere kayıtlarda yardımcı oldular. Üniversiteli kadınlar korunmadığı için öldürülüp tecavüze uğrarken kadınları koruyamayan üniversite güvenliği sanki tek işi buymuş gibi öğrencilere masa açtırtmamakta bildiri dağıttırmamakta rektörlükle işbirliği yaptı. Hacettepe üniversitesi fişlemekte bir numara seçildi Hacettepe Üniversitesi’nden sosyalist öğrencilerle çok içli dışlı olduğu için güvenlik görevlisi işten atıldı. İşten atılan güvenlik görevlisi üniversitedeki fişleme olayını gün
yüzüne çıkartacak açıklamalarda bulundu. Güvenlik görevlisinin söylediğine göre rektörlük sosyalist öğrencileri ve öğretim görevlilerini fişleyip polise bu bilgileri vermiş. Öğrencileri örgütlerine göre gruplarına ayırmışlar. Hatta rektörlük polislere okulda bir seminer verip fişli öğrencileri resimleriyle birlikte polislere videoda gösterecekmiş ama biri bu bilgiyi sızdırır diye bu fikirden vazgeçmişler. Kısaca Erdoğan’nın “Yeni Türkiye”si üniversiteleri fikirlere siyasete kapatmak. Öğrencileri apolitikleştirmek, tartışma ortamlarını kapatmak. Ama mücadele eden öğrenciler masa açtıkça bildiri dağıttıkça soruşturmalara rağmen mücadeleye devam ettikçe bu yaratmak istediği sistem pek tutmayacak gibi.
Hukukçu Prof. Hayrettin Ökçesiz, Erdoğan için ‘Cumhurbaşkanı seçildiği halde başbakanlık yapamaz’ diye suç duyurusunda bulunmuştu.Cumhurbaşkanı seçildiği halde Başbakanlık ve AKP Genel Başkanlığı görevlerini sürdürdüğü için Recep Tayyip Erdoğan hakkında Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunan hukukçu Prof. Hayrettin Ökçesiz hakkında, ders verdiği Aydın Üniversitesi tarafından disiplin soruşturması başlatıldı. Ökçesiz, “Bilimsel tartışma ve açıklamalar dışında, yetkili olmadığı halde basına, haber ajanslarına veya radyo ve televizyon kurumlarına resmi konularda bilgi veya demeç vermek” ile suçlandı. EĞİTİM
Ticaretin dozu artınca
Bursa Büyükşehir Belediyesi ve Uludağ Üniversitesi yeni bir rant odaklı yatırım ortaklığına imza attı. Daha önce Bursa Şevket Yılmaz Hastanesi’nde yapılmış olan Yıldırım Belediyesi Hasta Yakınları Oteli ile hasta yakınlarına yatak hizmeti vermek yerine ücretli yataklar sunan belediye şimdi de Uludağ Üniversitesi’nde ikincisini açıyor. Doğru düzgün işleyen bir sağlık sisteminde hasta yakınları için hastane yanında otel açılmasına gerek olmaz. Sağlık hizmetlerinin temel bir insan hakkı olmaktan çıkarılıp, ticarete dönüştürülmesi her geçen gün hem siyasetçilere hem de sermaye sınıfına “yeni fırsatlar” yaratıyor. Hasta yakınları için otel girişimi de bunlardan biri olarak ortaya çıkıyor. EĞİTİM
YÖK’e Nabi Avcı da müdahil oldu Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, üniversite muhalefetinin baskısıyla AKP’nin rafa kaldırmak zorunda kaldığı yükseköğretimde dönüşüm planıyla ilgili konuştu. Avcı, Başbakanlık’a bir taslak yolladıklarını, ancak anayasa değişikliği gerektiği için beklediklerini söyledi. Katıldığı bir televizyon programında konuşan Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, YÖK Yasa Taslağı ile ilgili konuştu. Üniversitelerin daha da piyasalaştırılması ve patronlara yönettirilmesi, özel üniversitelerin önünün açılması gibi birçok hedef doğrultusunda dönüştürül-
mek istenen yükseköğretim sistemiyle ilgili yasa geçtiğimiz yıllarda defalarca gündeme gelmişti. Ancak karşısındaki güçlü muhalefet nedeniyle her defasında rafa kaldırılmıştı. Avcı, yükseköğretimde dönüşüm planının ne durumda olduğu konusuna açıklık getirdi ve başbakanlığa yasa taslağı gönderildiğini açıkladı. YÖK Başkanı’ndan sonra Nabi Avcı da YÖK’e müdahale etmeye başladı. Dediğine göre YÖK’ün yetkileri yetmiyormuş. Yetkileri uygulanmıyormuş. O yüzden anayasa değişikliğinden sonra YÖK’ü yenileyeceklermiş. EĞİTİM
AKP’nin üniversitelere seferi olur zaferi olmaz Kesintisiz Gökhan Kuşku Üniversitelerin kayıt dönemini geride bıraktık. Yeni dönemde birçok üniversitede karşılaştığımız baskılar bize gösterdi ki, AKP kendisine muhalefet eden gençliği yıldırmak için öğrencilere saldırmaktan geri durmayacak. Anadolu Üniversitesi’nde kayıt haftasının başından sonuna kadar stand açan öğrencilere ÖGB tarafından saldırılar meydana geldi. ‘’Rektörlükten talimat aldık, pankartları kalabilir ancak AKP’yi eleştiren hiçbir ideolojik pankarta izin vermeyeceğiz’’ diyerek standlara saldıran ÖGB’ler, öğrencilerin mücadelesi sonucu amaçlarına ulaşamadılar. Anadolu Üniversitesi rektörlüğüyle, öğrencilerin görüşmesi
sonucunda rektörlüğün tavrı açık bir şekilde ortaya döküldü. Talimatı AKP’den alan rektör, ‘’yeni dönemde tavrımız bu olacak’’ diyerek AKP’nin karşısında üniversitelerden yükselen tüm muhalif sesleri bastırmak için canla başla çalışacaklarını belirtmiş oldu. Bizlerde şunu belirtelim ki önümüzdeki dönemde AKP üniversitenin kapısından içeri adımını dahi atamayacak. Üniversite kapıları katillere açık siyasete kapalı Stand açmak için izin almanız gerek diyen Anadolu Üniversitesi rektörlüğünden sonra aynı gün İstanbul Üniversitesi ve Ankara Üniversitesi’nde AKP’nin açtığı standları görüyoruz. Uludağ Üniversitesi’nde de ‘güvenlik özgürlüktür’ diyerek stand açıp öğrencilere limonata dağıtan polisi görüyoruz. Yani üniversiteye katiller girebiliyor, hırsızlar girebiliyor ama siyaset yapmak isteyen öğrencilere saldırılıyor. İşte
bu zihniyet mecliste ‘’Ali İsmail’in resmini gösterip, Ali için içi sızlamayan var mı ?’ sorusuna ‘var’ seslerini yükselttiriyor. Ali’nin üniversitesinde Ali’nin silüetini görmeye tahammül edemeyenler AKP’den aldıkları talimatla üniversiteden Ali’nin adını kazıyabileceklerini sanıyorlar. Ancak AKP’nin karşısında birer mevzi olarak gördüğümüz üniversitelerimizde, ne siyaset yapmamızı engelleyebilecekler ne de Ali’yi unutturabilecekler. Öğrenciler üniversitede siyaset yapamaz ama inşaatlarda ölebilir AKP hükümeti işçileri katletmeye devam ediyor. Geçtiğimiz gün Torunlar GYO’da meydana gelen katliamda 10 işçi kardeşimiz hayatını kaybetti. Ölen işçilerin arasında Tunceli Üniversitesi öğrencisi Hıdır Ali Genç’te vardı. Yıllardır yasaklanmasını söylediğimiz taşeron sistemi işçilerin canını almaya devam ediyor. AKP üniversitelerde
34 öğretim görevlisi sıfır öğrenci
34 öğretim üyesi bulunan Sinop Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi’ni geçen yıl olduğu gibi bu yıl da tercih eden olmadı. Türkiye genelinde 24 fakülteyi sadece 146 öğrenci tercih etti. Üç tarafı denizlerle çevrili Türkiye ‘de su ürünleri fakülteleri can çekişiyor. Türkiye genelindeki 24 fakülteyi sadece 146 öğrenci tercih etti. Bazı fakülteler hiç tercih görmedi. Bu fakültelerden birisi de Sinop Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi oldu. Fakülteye geçen yıl olduğu gibi bu yıl da hiçbir aday tercih etmedi. Rektör Prof. Dr. Recep Bircan “Türkiye’deki su ürünleri fakültelerinin sayısını azaltmak lazım” dedi. EĞİTİM
öğrencilere saldırırken şehrin orta yerinde denetlenmeyen bir inşaatta, işçiler taşeron sistemine kurban ediliyor. Öğrenciler üniversitelerde siyaset yapamıyor ancak inşaatlarda hayatlarını kaybedebiliyor. Hayatını kaybeden her bir işçinin baş sorumulusu AKP’ dir. Orada dur AKP burası üniversite AKP üniversiteleri baskı altına alıp, üniversitede ki tartışma ortamını yok edip, muhazakar tek tip öğrencilerin olmasını istiyor. Bunu Erdoğan’ın ‘Yeni Türkiye’ diye ortalarda dolaşırken üniversitede de muhalif siyaset yapmak isteyen öğrencilere saldırıyor, ancak polisler elini kolunu sallaya sallaya stand açıp, limonata dağıtıyor. AKP istediği kadar üniversiteleri baskı altına almaya çalışsın biz ‘Orada Dur AKP Burası Üniversite’ demeye devam edeceğiz. Mevzi olarak gördüğümüz üniversitelerde AKP’ yi barındırmayacağız.
Kendi kendine gözaltına alınmıştır Eskişehir’de Ali İsmail Korkmaz’la aynı saatlerde ve aynı bölgede polisler tarafından demir sopayla dövülen ve sonra da polis otosunun bagajına konarak şehirde dolaştırılan üniversiteli Tevfik Caner Ertay’ın da aralarında olduğu 16 kişi hakkında, açılan dava beraatla bitti. Hakim Vedat Karakut, gerekçeli kararında savcılığı eleştirerek, “Demokratik hakkını kullanan kişiler ile bu hakkı kötüye kullananlar hakkında tasnif yapılmadan, en kolay yol seçilerek, suçlamanın bütün topluluğa yöneltildiğini” belirtti. Ertay tarafından ‘haksız gözaltı’ savıyla açılan davada Hazine, “Gözaltına alınmaya kendi kusurlu davranışları ile sebep olmuştur” diye yanıt verdi. EĞİTİM
14
LISENIN GUNDEMI 10 Eylül 2014
AKP Hükümeti matruşka sanatına merak sardı:
Okul içinde İmam Hatip
Eğitimi muhafazakarlaştırma politikalarına son gaz devam eden AKP hükümetine, iktidarda olduğu süre zarfı boyunca İmam Hatipler’i yüzde 500 arttırması yetmedi şimdi de ortaokullarda İmam Hatip sınıfı açılıyor. Matruşka sanatına merak saran AKP hükümeti yeni icraatı olarak ‘yoğun talep var’ bahanesiyle ortaokullara İmam Hatip sınıfları açıyor.
“Öğrencileri fişliyoruz ama açıklamıyoruz” Yurt ve dershanelerde siyasi propaganda yapıldığı iddialarının ardından Milli Eğitim Bakanlığı müfettişlerince öğrencilerin zorla ifadelerinin alındığını Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı açıkladı. Kişisel bilgilerinin kaydedildiğini söyleyen Avcı ‘yasal dayanak’ diyerek öğrenci bilgilerinin gizli tutulduğunu söyledi. Avcı, bu inceleme sonucunda 3 kurum hakkında mevzuata aykırılık nedeniyle kapatma cezası uygulandığını bildirdi. EĞİTİM
İkinci yerleştirme sonuçları açıklandı
MEB’den yapılan açıklamaya göre, 5 Eylül Cuma akşamı tamamlanan ikinci nakil yerleştirmelerinin ardından devlet liselerinde 15 bin 694 boş kontenjan oluştu. Boş kontenjan sayısı İstanbul ’da 2 bin 311, Ankara ’da 1.345 ve İzmir’de 682 oldu. Yüksek puanlı okullardan Galatasaray Lisesi’de 6, İstanbul Lisesi’nde 12, Kabataş Lisesi’nde 54 kişilik boş kontenjan açık kaldı. Yeni kontenjanlar için nakil başvuruları 8 Eylül günü başlayacak. Öğrenciler pazartesi, salı, çarşamba ve perşembe günleri nakil başvurusu yapabilecek. EĞİTİM
İSTANBUL ışıl demir
2013-2014 eğitim öğretim yılında lisede eğitim gören 5 milyon 420 bin 178 öğrencinin 477 bin 96’sı İmam Hatip Lisesi’nde okudu. Gelecek yıl ise İmam Hatip’te okuyacak öğrenci sayısının 689 bin 232 olacağı belirtiliyor. 2013-2014’te ortaokul öğrencilerinin sayısı ise 5 milyon 296 bin 380’di. Öğrencilerden 240 bin 15’i İmam Hatip ortaokuluna gitti. Resmi raporlara göre de, okul dönüşümlerindeki en yüksek oranın yüzde 73 artışla İmam Hatip liselerinde yaşandığı ifade edilmişti. Herhalde bu da yetmemiş olacak ki AKP hükümeti yeni bir uygulamaya gitti… İstanbul Beykoz’da bulunan 30 ortaokulun 11’inde İmam Hatip sınıfı açılacak. Beykoz Mili Eğitim Müdürlüğü “yoğun talep” nedeniyle böyle bir uygulamaya gittiklerini söyledi. Türkiye genelinde İmam Hatip’e dönüştürülen okullara veliler, okulların kendi öğrencilerine bile yetmediğini ifade ederken bu uygulamanın sınıfları daha kalabalık hale getireceğini ifade etti. Beykoz’daki üç İmam Hatip ortaokulunun talepleri karşılayamadığı gerekçesiyle 11 ortaokulun birer sınıfı İmam Hatip şubesine dönüştürüldü. Beykoz’da bulunan 11 ortaokuldaki birer şube, çevredeki İmam Hatip okullarına bağlı hizmet verecek. “YETERSİZ AMA BİZİM OKULA ALALIM” Milli Eğitim Müdürlüğü’nün listesinde görünmemesine rağmen, İstanbul’da Şişli İlçesi’nin Bomonti semtinde bulunan Talatpaşa
Ortaokulu’nun kapısına “Feriköy İmam Hatip Ortaokulu, 5. sınıflar burada eğitim görecek” pankartı asıldı. Dolayısıyla pankartta yazılı Feriköy İmam Hatip Ortaokulu, fiziken de resmen de ortada görünmüyor. Talatpaşa Ortaokulu yetkilileri, Şişli’deki tek İmam Hatip okulu 19 Mayıs İmam Hatip Ortaokulu’nun yetersizliğinden dolayı 5. sınıfların bir yıl boyunca kendi bünyelerinde eğitim göreceklerini söylediler. İkinci günü ise bu kez 19 Mayıs’ta tadilat olmasından dolayı öğrencilerin kendi okullarına kaydırıldığını anlattılar. Yani sadece “5. sınıfları mağdur eden” bir tadilatın olduğu bilgisi verildi. AKP’NİN MUHAFAZAKAR EĞİTİMİNE ALIŞMIYORUZ! Gençliğin özgür düşüncelerini kısıtlamak isteyen ve kendi istediği gibi bir gençlik yaratmak isteyen AKP, muhafazakar eğitim politi-
Feriköy İmam Hatip Ortaokulu olarak bölünen İstanbul, Şişli’deki Talatpaşa Ortaokulu’na asılan pankart. kalarını liselere kadar indirgedi. 2001 yılında kapanma tehlikesiyle yüz yüze olan İmam Hatip okulları AKP hükümetinin iktidara geçmesiyle birlikte adeta küllerinden doğarak yüzde 500 arttı. Şimdi de SBS sınav sistemi yerine getirilen TEOG sınav sisteminin, sınav sonuçlarının açıklanmasıyla yüzde 73 ile yerleştirmede en fazla artış gösteren lise, İmam Hatip
oldu. İmam Hatip lisesine gitmek istemeyen öğrenciler bu kadar çok İmam Hatip Lisesi açılmasına karşı çıkarken şimdi de yoğun talep var bahanesiyle ortaokullara İmam Hatip sınıfları açılıyor. Liseliler 14 Eylül saat 16.00’da Beşiktaş Büyük Kartal’da buluşuyor, AKP’nin muhafazakarlaştırma politikalarına alışmıyor ve yeni döneme eylemle giriyor!
Önemli olan eğitimde rant sağlamak Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, MHP Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin yazılı soru önergesine verdiği yanıtta, 2002-2003 ile 2012-2013 eğitim öğretim yılları arasında dershane, dershaneye giden öğrenci ve dershane öğretmeni sayısına ilişkin istatistiki bilgileri açıkladı. Avcı’nın cevabına göre Türkiye genelinde 2002-2003 eğitim öğretim yılında 2 bin 568 dershane, 668 bin 673 öğrenci ve 23 bin 730 öğretmen bulunuyordu. 2012-2013 eğitim öğretim yılı sonunda dershane sayısı 3 bin 579, öğrenci sayısı 1 milyon 220 bin 435 ve öğretmen sayısı 47 bin 500’e
MEB zorlamamış, medya çarpıtmış
Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, “Yerleştirmelerde, söz konusu olan ortaokulu bitirmiş liseye geçecek öğrencilerimizin sayısı 1 milyon 300 bin. Biz bu 1 milyon 300 bin öğrencimizi bir şekilde bir liseye yerleştirmek durumundayız. Çünkü 12 yıl eğitim zorunlu ve dolayısıyla lise eğitimi de zorunlu” dedi. Bakan Avcı konuşmasında son zamanlarda konuşulan 40 bin öğrencinin İmam Hatipler’e yerleştirilmesi hakkında ‘Bunlar magazine ediliyor’ şeklinde açıklayarak öğrencilere İmam Hatip okullarının zorunlu koşulmadığını iddia etti. EĞİTİM
ulaştı. Devlet okullarında niteliksiz ve bilimsel olmayan eğitim sisteminde iyi bir üniversiteye yerleşmek isteyen öğrenciler özel kurumlara mecbur bırakılıyor. Eğitimden rant sağlamak uğrana ise AKP hükümeti eğitimi nitelikli yapma konusunda hiçbir şey yapmazken iktidarda olduğu süre zarfı boyunca özel kurumların önünü açtı. Şimdi Cemaat ile olan kavgası yüzünden yine eğitimi kendine oyuncak edercesine dershaneleri kapatma kararı aldı ama eğitimden ettiği kardan vazgeçmeyerek özel okullara teşviki arttırdı. EĞİTİM
AKP liselileri istediği gibi bir kalıba sığdıramayacak
F) şıkkı Burak Kiper
Nabi Avcı sonunda kapak oldu
Bu yıl birçok hatalara meyyal veren bir sınav sistemi olan TEOG sınavı getirildi. Getirdiği TEOG sınavının yerleştirme sonuçlarında yeni gidilen düzenlemeyle eve en yakın üç okul sistemiyle yerleştirildi. Ama ne yazık ki eve en yakın üç okul sistemi pek gerçekçi olmadı. Birçok öğrenci evinin bulunduğu ilçede dahi olmayan kilometrelerce uzaklardaki liselere yerleştirildi. Milli Eğitim Bakanlığı’nın yaptığı bu hatalarda tabi ki karikatür dergilerinin ilgisini çekti ve Nabi Avcı bir karikatür dergisine kapak oldu. EĞİTİM
AKP’nin muhafazakarlaştırma politikaları pervasızlaşarak devam ediyor. En son TEOG sınavı ile patlayan ama binlerce, milyonlarca öğrencinin maruz kaldığı AKP’nin muhafazakarlaştırma politikaları bugünler de somut bir şekilde daha karşımıza çıkıyor. Beykoz’da bulunan 30 ortaokulun 11’inde imam hatip sınıfı açıldı. AKP’nin iktidar olduğu günden bu yana muhafazakarlaştırma politikaları katlanarak devam ettikçe, AKP seçeneksiz bırakılan öğrencileri kendi istediği toplum yaratmanın öncesinde ilk adımlar olarak görüyor. Liselileri bir kalıba sığdırmaya,
bilimsellikten uzak ve fikir yürütmesini engellemeye çalışıyor. İktidar olduğu günden bu yana, Son 12 yılda İmam Hatip Lise sayısı 450’den 952’ye çıktı. 2013-2014’te ortaokul öğrencilerinin sayısı ise 5 milyon 296 bin 380’di.2013-2014 eğitim-öğretim yılında 5 milyon 420 bin 178 öğrenci lise eğitim gördü. 2013-2014’te ortaokul öğrencilerinin sayısı ise 5 milyon 296 bin 380’di. Öğrencilerden 240 bin 15’i imam hatip ortaokuluna gitti. Sabancı Üniversitesi Eğitim Reformu Girişimi 2013 raporunda, okul dönüşümlerindeki en yüksek oranın yüzde 73 artışla imam hatip liselerinde yaşandığı ifade edilmişti. AKP muhafazakarlaştırma politikalarını arttırarak devam ediyor Öğrencileri seçeneksiz bırakarak İmam Hatip liselerine yönlendiren AKP hükümeti şimdi de gözünü
ortaokullara dikerek muhafazakar bir toplumun alt yapısını ortaokuldan başlayan bir eğitim ile sağlamak istiyor. AKP gerici zihniyetini ortaokuldan başlayarak toplumun diğer kategorilerine yansıtmaya çalışıyor. AKP liselileri istediği gibi bir kalıba sığdırmaya çalışsa da karşısında mücadeleyi bulacak. AKP’nin gerici zihniyeti karşısında liseliler bilimsel bir eğitim hakkı için mücadele etmeli, bu gericiliğin karşısında AKP’yi geriletmeli. Nerede ortaokulu yıkıp İmam Hatip yapmak istese orada direniş ile karşılaşıyor. AKP’nin muhafazakarlaştırdığını zannettiği kitlesi bile toplumun ilerleyişinden kendilerini soyutlayamıyorlar. AKP’nin kafasında kurduğu dünya ancak onların hayallerinde kalabilecek kadar eski kaldı. Liseliler İmam Hatip’lere maruz bırakılsalar da AKP’nin istediği tür de bir toplumun alt
yapısını oluşturmayacaklar. Biz boşuna demiyoruz; AKP yolun sonunda gelecek liselerde! İşte AKP bu gelişmeler karşısında daha çok baskıcı politikalara başvuruyor. Bunun için pervasızlaşarak düz liseleri ortadan kaldırarak, İmam Hatip Liseleri’ne gitmek için öğrencileri seçeneksiz bırakıyor. Bunun için daha yeni okuma yazma öğrenen öğrencilere Beykoz’da bulunan 30 ortaokulun 11’inde imam hatip sınıfı açıyor. Biz boşuna demiyoruz AKP yolun sonunda gelecek liselerde diye. AKP’nin gerici politikaları karşısında dik durmalıyız. AKP’nin muhafazakar bir toplum yaratma düşüncesi karşısında ancak mücadele ederek AKP’yi geriletebiliriz. Şimdi AKP’nin muhafazakar politikaları ile mücadele etmenin tam vakti!
ESAS MESELE
15
fotoğraf: kemal ulaş duran
10 Eylül 2014
AKP iktidarda olduğu için müzakere yapılıyor
Geçtiğimiz haftalarda Cemil Bayık röportajı çok dikkat çekti. Bayık, “Beyoğlu’ndaki marjinaller” derken belki de Kürt Hareketi içinde konuşulan bir sorunun önünü açmış oldu. Ancak hala bu soru işareti henüz cevaplanabilmiş değil. Biz yine de çözüm süreci, Kürt Hareketi ve Ortadoğu’daki soru işaretlerini, röportajı yapan Vatan Gazetesi Köşe Yazarı Ruşen Çakır ile çözmeye çalıştık. Cumhurbaşkanı olan Erdoğan aynı zamanda ‘başkanlık sistemi’ni de getirmeyi RöPORTAJ hedefliyor. onur toper Kabine de değişti ve Beşir Atalay’ın yerine Yalçın Akdoğan geldi. Ne derece önemli bir değişiklik sizce bu? Yalçın Akdoğan’ı çözüm sürecine bağlamadılar. O Bülent Arınç’ın görevlerini aldı. Şu anda doğrudan Başbakan’a bağlı bir kurul kuruldu. Geçen çarşamba ilk toplantısını yaptı. Aslında bu işin patronu Cumhurbaşkanı Erdoğan sayılacak. Bülent Arınç’ın birtakım yükümlülükleri var. İçişleri Bakanı’nın, MİT Müsteşarı’nın var. Hepsinin ortak olduğu bir kurul hâlinde yürüyecek gibi gözüküyor. Ama bütün her şey Erdoğan’ın kontrolünde olacak. Bu iyi mi kötü mü bilmiyorum. Zamanla anlaşılır; ama şurası muhakkak ki Eylül ayından itibaren bu konuda çok ciddi adımlar atılması ve hızlı bir şekilde gelişmelerin yaşanması bekleniyor. Neler olur?
Kürtler daha yeni dağa çıkmışlar ve önlerini göremiyorlar, ne yapacaklarını bilemiyorlar gibi onlara akıl vermeye kalkmanın hiçbir inandırıcılığı yok. Birtakım rivayetler var. Gedikte yarım kalan geri çekilmenin tamamlanması ve bundan sonra bazılarının geri dönüşü söz konusu. Özel olanın koşullarıyla ilgili birkaç beklenti var. Hemen kısa sürede olmayabilir. Her halükarda bu konuda şu ana kadar yapılmamış hareketli gelişmelerin peş peşe gelmesi söz konusu. Eğer bu yaşanmazsa bir sorun var demektir. Bundan önce iki kişi öldü örneğin Lice’de. Bu süreç çok tek düze mi ilerliyor? Kürt hareketi nasıl görüyor sizce bu gelişmeleri? Karşılıklı sorunlar var. Her iki
tarafında birbirine tam güveni test edilmiş değil. Daha çok diyalog var ve siyasi kişilerle yani Abdullah Öcalan ile birtakım bürokratların, yetkililerin görüşmesi gerekiyor. Fakat bu yeni dönemde yasal zemin de hazırlandığı için doğrudan siyasilerin müzakere etmesi bekleniyor. Müzakere sürecine tam anlamıyla geçilmesiyle beraber çok şey değişecektir. Lice olaylarına gelince, bu tür köklü sorunların çözülmesinde her türlü arıza çıkar. Çok daha büyüklerine de hazır olmak lazım. Bir de ülkenin içerisinde ve dışarısında bu sürecin, sorunun çözümünü istemeyen çok sayıda odak var. Dolayısıyla çok kırılgan, zor bir süreç. Onun için her türlü arıza olabilir; tabi ki Lice’de olanlar çok acı; ama bugüne kadar gelen süreçte binlerce insanın öldüğü bir savaştan bahsediyorsak bu savaşı barışla noktalama aşamasında da bu tür kayıplar yine söz konusu olabilir. Önemli olan tarafların birbirlerine olan güven eksikliğinin giderilebilmesi. Şu aşamada henüz giderilmiş değil. Bir de Türk ve Kürt kamuoyunun bu sürece ikna olması gerekir. Aslında büyük ölçüde baktığımız zaman her iki kamuoyunun da çok fazla şikâyetçi olmadığını, süreci benimsediğini görüyoruz. Bunlar hiçbir zaman mutlak değil. Mesela Ağrı Dağı’nda bir fotoğraf. O fotoğrafa bugün bir bakıyorsun medyada birileri ‘Türkiye bölünüyor’ vs. diyor. Onun üzerinden bir gürültü kopartıyor. Ya da diyelim ki heykel oluyor önce hükümete diyorlar ki “Böyle bir heykele nasıl izin verirsin”, hükümet müdahale edip birileri ölünce de bu sefer Kürt hareketine dönüp “Bunlar sizin insanlarınızı öldürüyor bunlarla nasıl iş yaparsınız” diyor. Bunları söyleyenler bazen aynı insanlar. Her iki tarafa da gaz verip bu olayı sabote etmeye çalışıyorlar. Güven ilişkisinden bahsettik. Bir yandan bu ölümler oluyorken güven ilişkisi ne derece önemli? Kürt hareketi bu müzakere süreci için bu ölümlere çok da ses çıkarmamalı mı sizce? Bir kere öncelikle şunu değerlendirmek lazım. Kürt hareketi bu konuda çok tecrübe kazandı. 30 yılı aşkın süren bir olay var ve politizasyonu çok yüksek bir hareket. Zaten Ortadoğu gibi bir coğrafyada bunca süre ayakta kalabilmiş olmaları bile bayağı bir göstergedir. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni masaya çekebilmiş olmaları da çok büyük başarıdır.
İnsanlar HDP çatısının eğer gerçekten daha fazla kitleselleşmesini istiyorsa gerçekten halk ile toplumun mağdur kesimleri ve mazlum kesimleri ile birebir ilişki geliştirerek kurmalı. Bunları kabul etmeden sanki Kürtler daha yeni dağa çıkmışlar ve önlerini göremiyorlar, ne yapacaklarını bilemiyorlar gibi onlara akıl vermeye kalkmanın hiçbir inandırıcılığı yok. Özellikle Türkiye’de sol çevrelerde çok fazla, onu yapma, bunu yapma diyen var. Son 30 yıla baktığımız zaman bir tarafta sürekli güç kaybeden bir sol hareket var, öteki tarafta sürekli güç kazanan bir Kürt hareketi var. Dolayısıyla kimin kimden ders alması gerektiği çok açık aslında. Sürekli gelişen bir hareketten bahsediyoruz. Mesela son cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bambaşka bir şey yaptı, Selahattin Demirtaş ile. Burada sorun şu, tabi ki bütün bu şeylere her türlü eleştirel yaklaşması son derece doğal; ama kimsenin kraldan çok kralcılık yapmaması gerekiyor. Kürt hareketinde çok ciddi stratejik bir akıl ve güç var. Dolayısıyla bunu böyle değerlendirmek lazım ve biraz da eleştiriyi engellemek anlamında değil ama “Vardır bir bildikleri herhalde” diyebilmek lazım. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Demirtaş, tüm ezilenlere seslendi ve ilk defa bir sol parti yüzde 10’a varan bir oy aldı. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? PKK nasıl bakıyor bu duruma? Onlar bundan mutlular. Daha fazla bekliyorlardı. Yüzde 12, yüzde 13 gibi. Kürt hareketinin öteden beri kendi dışındaki kesimlere açılamama sorunu vardı. Fakat unutmayalım son Cumhurbaşkanlığı seçiminin de Demirtaş’ın esas dinamik gücü Kürtlerdi. Kürtlerin katılımı olmasaydı alamazdı. Tabi sol boyutu da var. Özellikle CHP’nin sağcı bir aday çıkartması da bunu güçlendirdi. Demirtaş, şu anda Türkiye’de yükselişte olan ender
siyasetçilerden birisi... Onun gençliği, konuşması, onu başka kesimlere taşımakta da işini kolaylaştırıyor. Çok ciddi bir fırsat. Kürt hareketi bu fırsatı sonuna kadar değerlendirir mi emin değilim. Çünkü Kürt hareketinin diliyle HDP’ye soldan katılanlarının dillerinin ayrı ayrı çok defosu var. Bu işi zorlaştırıyor. HDP’nin içerisindeki gelişmelere; yani bu sürece, yaşananlara ayak uyduramayan, bunu kavrayamayan, gerçek önemini anlayamayan insanlar var. Bu insanların da belli güçleri var. Bu yeni sorunlara eski tip tepkiler verirse insanlar bu HDP’nin önünü tıkar. Ama sürecin hızlanmasını getirdiği yeni konfigürasyonlar birilerini rahatsız edecek. Cemil Bayık röportajında aynı zamanda Beyoğlu’ndaki marjinaller diye bir söylem vardı ve bunu üzerine alınanlar oldu. Bunun hakkında ne düşünüyorsunuz? Bence o röportajın en önemli kısmı o değildi. Kendisi isim vermek istemedi, ben de çok üstelemedim; ama benim anladığım herhalde soldan birilerini kastediyor. Kendisinin açıklama yapması daha doğru olur. Belli ki Kürt hareketinin içerisinde bir tartışma var. 30 yılı aşkındır bir silahlı mücadeleyi genel olarak baktığımızda başarıyla yönetmiş insanların dünya ve hareket algısıyla bir küçük burjuva hayatıyla beraber yaşayan insanların bakışları tabi ki farklı. Bu kaçınılmaz bir şey. Burada sorun şu: Kimin ne kadar söz hakkı var. Bu hareketin kendi gidişatı içerisinde belli olur. Eğer Cemil Bayıklar olmasaydı HDP olur muydu, bu kadar oyu alır mıydı, şüpheli yani. Aslında çok açık, alamazdı. Dolayısıyla onların bir şeylere hakkı olsa gerek. Öyle bir durum var; ama bu diğerlerinin hiçbir şeye hakkı yok anlamına gelmiyor. Oradaki amaç dengeyi tutturabilmek galiba. Ama sonuç olarak şu kesin, insanlar HDP çatısının eğer gerçekten daha fazla kitleselleşmesini istiyorsa gerçekten halk ile toplumun mağdur kesimleri ve mazlum kesimleri ile birebir ilişki geliştirerek kurmalı yoksa birtakım şikayetçilerin kendi aralarındaki tartışmalarıyla olacak bir şey değil. Selahattin Demirtaş adaylığından sonra daha fazla ön plana çıktı tabii. Örneğin en son, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olduğu Meclis’teki konuşması ve orada Demirtaş’ın alkışlaması
çok fazla gündem oldu. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz? Ben Meclis’te locada izliyordum. İnsanlar hâlâ olayı Tayyip Erdoğan karşıtlığı üzerinden getirmeye çalışıyorlar. Kürt hareketinin Erdoğan temelli bir muhalefete ihtiyacı yok. Kürt hareketi çok daha büyük bir şey yapıyor. Kürt sorununun çözümünde aktif bir şekilde yol alıyor. Kalkıp CHP ile birlikte Erdoğan
Yeni sorunlara eski tip tepkiler verirse insanlar bu HDP’nin önünü tıkar. Ama sürecin hızlanmasını getirdiği yeni konfigürasyonlar birilerini rahatsız edecek. karşıtı cephede yer almasını önerdiğin zaman HDP, şu soruya cevap vermek zorunda: Peki, bu sorun nasıl çözülecek? Cemil Bayık’ın bana söylediği neydi? Biz AKP’yi sevdiğimiz için değil, iktidarda olduğu için onunla müzakere yapıyoruz. İktidarda MHP olsa CHP olsa onlarla da yapardık. Ama şu da var, CHP iktidara gelirse Öcalan ve PKK ile müzakere edecek mi, etmeyecek öyle gözüküyor. Çünkü hükümeti bu yüzden eleştiriyor. Bu hareket yüzlerce binlerce sivil, militan insanı kaybediyor. Buna rağmen bunları öldürenlerle görüşüyor. Savaştığı insanla barış yapıyor. Bu hareketin sanki hiçbir kaybı olmamış gibi son dönemde Gezi’de yaşananları ortaya sürüp, “Bunlar böyle yaptı bunun için bunlarla el sıkışma” demenin siyasi bir anlamı yok. Demirtaş da seçim sürecinde bir sonraki seçimlerde ana muhalefet olmayı hedeflediğini söylemişti. Bu noktada Demirtaş’ın da böyle bir başarısı varken CHP’nin siyasetinden ziyade bir ana muhalefet partisi olarak HDP neden ön plana çıkmasın? Teknik olarak önünde bir engel var. Türkiye’deki ana muhalefetin Türkiye’nin hemen her yerinde bir şekilde olabilmesi gerekiyor. Kürt hareketinin böyle bir eksiği var. Zamanla bunu giderebilir. Önem-
Ruşen Çakır kimdir?
25 Ocak 1962 Hopa doğumlu. Laz. Galatasaray Lisesi’ni bitirdi. 1985 yılında Nokta Dergisi’nde gazeteciliğe başladı. Sırasıyla Tempo, Cumhuriyet, Milliyet, CNN Türk ve NTV’de çalıştı. TESEV’de Demokrasi, Sivil Toplum ve İslam Dünyası Programını yönetti. 2002 Aralık ayından beri Vatan Gazetesi’nde yazıyor.
li olan söylem ve siyaset üretme bazında baktığımız zaman şu anda en etkili muhalefet bence Kürt hareketi. Sadece HDP değil, hepsinin birlikte olduğu. Mesela, dünyada Türkiye denince akla ne geliyor? Tayyip Erdoğan. Son dönemde ise PKK geliyor. Bunlar önemli gelişmeler. Öteki tarafta insanlar hâlâ küçük küçük şeylerle uğraşıyor. Bu tarafta çok daha büyük bölgesel anlamda bir aktör olan hareket söz konusu. Bunun bölgesel aktör olabilmesinin en önemlilerinden biri de içeride ateşkesin olması. Bu denklemleri ve dengeleri okumadan yapılan “Sen onun niye elini sıktın, sen onu niye alkışladın” gibi şeylerin hiçbir anlamı yok. Ortadoğu’da IŞİD gibi bir bela var. Bir yandan Türkiye’nin de AKP iktidarı ile birlikte bir Ortadoğu politikası var. Siz bu politikayı nasıl değerlendiriyorsunuz? IŞİD’e karşı yapılan politika çok sert değil. Eğer Irak ve Suriye’de yerleşirse IŞİD, kesinlikle Suudi Arabistan’a, Ürdün’e vs. her yere gider. Petrol oradayken niye gitmesin. Orada şöyle bir sorun var. Musul’un düşmesinden bu yana baktığımızda önce Irak ordusu ardından peşmergeler IŞİD’e karşı varlık gösteremediler. Ama PKK, IŞİD’e karşı savaşabiliyor. IŞİD’i yeniyor mu? Hayır. Ama IŞİD’e karşı set çekebiliyor. Böyle bir olay var ve bu olayda çok ciddi bir şekilde dikkat çekiyor. Barzani gitti Mahmur’da siperlerde PKK komutanlarıyla fotoğraf çektirdi. Kendi yayın organlarına özel olarak yayınlattı. Çok farklı çıkarlar, beklentiler, hesaplar var. Bunların hepsinin koordine edilmesi çok zor bir şey. Ama şurası bir gerçek, Türkiye artık Suriye’deki Kürt varlığını daha fazla karşısına alarak yol yürüyemez. Çünkü Obama’nın son açıklamaları çok net bir şekilde şunu gösteriyor, IŞİD ile mücadele sadece Irak’ta olacak bir şey değil, Suriye’de de olmalı. Suriye’de IŞİD ile mücadele ettiğin zaman bu aynı zamanda Esad rejiminin lehine olacaktır. Esad’ın lehine olan da onu devirmeye çalışanların aleyhine olur. Burada çok kayıp vermesine, bedel ödemesine rağmen Kürt hareketi, PKK çizgisi, Irak ve Suriye’deki varlıkları, bayağı bir öne çıkıyor. Ama ne oluyor, PKK Türkiye’de müzakere yürütüyor ama Suriye’deki PKK çizgisinden hareketle Ankara ile sorun yaşıyor. Bu çözüm süreci gelişirse belki bu da bir şekilde hallolur.
DUNYA
16
10 Eylül 2014
Üç buçuk milyon işçi grevde
Dünya Turu
Afganistan
Taliban saldırısı, 10 ölü
Taliban militanları Afganistan’ın Gazni kentindeki hükümet binalarına saldırdı. Yetkililer, saldırıda en az 10 kişinin öldüğünü söyledi. Gazni Polis Şefi Assadullah Ensafi, ölen 10 kişiden ikisinin sivil, sekizinin ise güvenlik görevlisi olduğunu açıkladı.Saldırıyı düzenleyen 19 militanın da öldürüldüğü belirtiliyor.Ensafi, militanlarla üç saat süren bir silahlı çatışma yaşandığını, ardından militanların polis ve istihbarat ofislerine doğru ilerleyen bomba yüklü iki kamyonu patlattığını söyledi. Polis Şefi, saldırıda hükümet binalarının bulunduğu yerleşkenin kapısının hedef alındığını kaydetti. Taliban tarafından sürdürülen saldırılardan onlarca binanın kullanılmaz hale geldiği belirtilirken 160 dan fazla kişininde yaralandığı söylendi. DÜNYA
ABD genelinde fast-food alanında hizmet veren 3,5 milyon gıda işçisi, yaşanabilir ücret ve sağlıklı çalışma şartlarının sağlanması için ülke tarihinin en büyük grevini başlattı. 4 Eylül tarihinde 60 şehirde kapitalist artı değer üretimi politikasına karşı eş zamanlı başlayan grev, diğer askeri ücretli çalışanların desteğiyle 150 şehire yayıldı. Dünya su nevzat oktay tunalı
Amerika’da aralarında California, Missouri, Wisconsin ve New York gibi metropollerinde bulunduğu 150 şehirde, McDonalds, Burger King, Pizza Hut gibi fast-food alanında üretim gerçekleştiren şirketlerin çalışanları düşük ücret ve sağlıksız çalışma koşullarına baş kaldırdı. Polis saldırısının aktif şekilde sürdüğü grev ve eylemliliklerde yüzlerce işçinin de gözaltına alındığı bildirildi. 436 işçi gözaltına alındı Eylemler, McDonalds, Burger King, Pizza Hut ve diğer büyük şirketle-
rin zincirlerinde çalışan işçiler tarafından Kaliforniya, Missouri, Wisconsin, New York’un da aralarında bulunduğu 150’den fazla şehirde düzenlendi. İş yerlerinin önünde oturma eylemleri ve yürüyüşler yapan, asgari ücretle çalışan fastfood işçileri ücretlerin arttırılması ve çalışma koşullarının düzeltilmesini talep etti. Oturma eylemleri ve diğer eylemlilikleri düzenleyen işçilerden 436’sı gözaltına alındı.
aktivistler ve Wall Street’i İşgal Et oluşumu da destek verdi. Polisin yoğun olarak bulunduğu gösteri yaklaşık 1,5 saat sürdü. Protesto sırasında, “Ne zaman savaşırsak kazanırız”, “Yaşanabilir bir ücret” ve “Adalet istiyoruz” sloganları atıldı. Taşıdıkları pankartların dikkat toplaması için farklı kostüm ve aksesuarlar kullanan eylemciler renkli görüntüler oluşturdu.
4 Eylül tarihinde başlayan grevlere bu bağlamda destek verdiklerini duyurarak sağlık hizmeti çalışanları, temizlik çalışanları ve diğer hizmet sektörü çalışanlarına da greve katılma çağrısında bulundu. İlk kez 2012 yılında, yine sağlıksız çalışma koşullarına ve düşük ücretlere karşı başlatılan grev ve eylemlilikler, büyümeye ve güçlenmeye devam ediyor. Saatlik ücretleri Saati 7,40 dolara çalışılıyor 7,40 dolar olan ve çoğu geçinmek Ülkedeki toplam çalışma gücünün için ikinci bir işte çalışmak zorun%3’ünü oluşturan 3,5 milyon fast- da kalan binlerce fast-food işçisi, Sanatçılardan destek New York’taki protesto Union food işçisi, ortalama saati 7,40 dolara ücretlerin saatlik 15 dolara çıkarılMeydanı’nda yapıldı. Meydanı dol- çalışıyor. 2 milyon üyeyle ABD’nin ması, sendika hakkının sağlanması, duran eylemcilere, bazı New York en büyük sendikalarından Ulusla- sağlıksız çalışma şartlarının iyileştibelediye başkan adayları, sanatçılar, rarası Hizmet Çalışanları Sendikası, rilmesini talep ediyor.
Meksikalı işçilerden, Yatağan’a destek Meksika’da enerji işçilerinin örgütlenmesi konusunda faaliyet yürüten Meksika Enerji İşçileri Sendikası, Yatağan’da özelleştirilmeye çalışılan termik santral işçilerine dayanışma ve destek mesajı gönderdi. Bildiride, “enerjinin özelleştirilmesi, halkların egemenliğine suikasttir” denildi. Enternasyonalist ruhun hakim olduğu bildiride “ işçilerin mücadelesinin sınır tanımayacağı” söylendi. İşte bildiri; “Enerjinin özelleştirilmesi, halklarımızın egemenliğine suikasttır. Bun-
lar, her zaman büyük uluslararası şirketler ve halkın varlıklarına yönelik hırsızlıktan pay kapan neoliberal aracıların çıkarınadır. Değerli mücadele arkadaşlarımız! Meksika Enerji Sendikası’nda ve Meksika Yeni İşçi Merkezi’nde örgütlü olan 16599 işçinin mücadele ruhu taşıyan selamını size iletmek istiyoruz.” Açıklama metninin ardından “Yaşasın proletaryanın enternasyonalizmi!” ve “İleri, Yatağan’daki yoldaşlarımız!” sloganları atıldı. DÜNYA
haftalarına girilirken yayımlandı. AEA, bugünkü açıklamasında, İran’ın yürüttüğünden kuşku duyulan nükleer bomba araştırmalarıyla ilgili olarak uzun zamandır devam eden soruşturmada, şimdiye kadar pek az ilerleme kaydedildiğini belirtti. Ayrıca Tahran hükümetinin, IAEA ile varmış olduğu güven artırıcı önlemler anlaşması uyarınca, nükleer şeffaflık bakımından atması gereken 5 adımdan sadece üçünü attığına dikkat çekildi. DÜNYA
Eserler 11 yıl sonra verildi
İspanya bir polis operasyonunda el koyduğu 691 tarihi eseri 11 yıl sonra Kolombiya’ya iade etti. Seramik eserlerin çoğunun muazzam kültürel ve arkeolojik değere sahip olduğu belirtiliyor. Geçmişlerinin ise milattan önce 1400 yılına dayandığı düşünülüyor. Madrid Büyükelçiliği eserlerin uyuşturucu çeteleriyle bağlantılı bir kişi tarafından Güney Amerika’dan kaçırıldığını belirtti. İspanya mahkemesinin haziranda verdiği kararın ardından, eserlerin tümü Kolombiyalı yetkililere iade edildi. Eserler daha sonra ülkenin başkenti Bogota’ya götürüldü. İki ülke arasında uzun bir hukuk mücadelesi sürerken eserler Madrid’deki Amerikan Müzesi’nde sergileniyordu. Haziranda da sergilenmeye devam eden eserlerin arasında seramik heykeller, ölülerin küllerinin saklandığı kaplar ve müzik aletleri bulunuyordu. DÜNYA
ABD
İran nükleer silah üretimine devam ediyor Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu, İran’a sorulan sorulara yanıt vermesi için tanınmış olan 25 Ağustos mühletine uymadığını açıkladı. İran’dan açıklama beklenen konular arasında, üzerinde çalışma sürdürdüğü düşünülen, nükleer bomba patlatabilen cihazlar ve yüksek patlayıcı güçte silahlar bulunuyor. Rapor, İran ile dünyanın önde gelen ülkelerinin, ülkenin nükleer gücü konusunda nihai anlaşmaya varmaları için konan mühletin son
İspanya
Kamera zorunluluğu
Bosna’da maden göçtü, 5 işçi hayatını kaybetti Bosna’nın orta kesimindeki Zenica’da meydana gelen deprem sırasında çöken kömür madeninde mahsur kalan 29 madenci kurtarıldı; 5 madencinin ise hayatını kaybettiği açıklandı. Meydana gelen çöküntüden önce, 22 madenci ocaktan çıkmayı başarmıştı. Bosna Hersek Başbakanı Nermin Nikšić, “Kurtarma ekipleri yoldaşlarını kurtarmak için insanüstü bir çaba içinde.
Mahsur kalan madencilerin hepsinin bir arada ve iyi durumda oldukları belirlendi” demişti. Ancak 5 madencinin daha öldüğü açıklandı. Madende ölenler olduğu haberinin alınmasından önce, mahsur kalan madencilerin yakınları ve sendikalar, işletmeciyi, sorunun boyutlarını yeterince değerlendirememek ve kurtarma çalışmalarında yavaş hareket etmekle suçlamıştı. DÜNYA
ABD’nin Missouri eyaletindeki Ferguson’da bir beyaz polisin silahsız bir siyah genci vurarak öldürmesinden üç hafta sonra güvenlik güçleri vücutlarına bağlı kameralar taşımaya başladı. 18 yaşındaki Michael Brown’un ölümü yerel halk ile polis arasında haftalar süren ve sık sık şiddet olaylarına dönüşen protestolara neden olmuştu. Brown’un öldürülmesinden önce tam olarak neler meydana geldiği konusundaki farklı yorumlar nedeniyle polisin hareketlerinin kayıt altına alınması için vücut kameraları kullanılması çağrılarında bulunuldu. Ferguson Emniyet Müdürü, vücut kameralarının polis tarafından olumlu karşılandığını bildirdi. Yörede yaşayan birçok kişi, idari izne çıkarılan polisin gerektiği gibi cezalandırılmadığını düşünüyor. DÜNYA
YAKLASIMLAR
17
10 Eylül 2014
“Ben halkın bacısıyım, siz kim oluyorsunuz anam?” “Ben her gece yastığa başımı huzur içinde koyuyorum, vicdanım rahat, siz kendinize bakın anam!” Seda Sayan’ın artık herkes
“
kullanılan yüzdelik dilimlerle açıklanıyor, aklanıyor. Özellikle 80 sonrasında sıklıkla duyduğumuz “Sen benim kim olduğumu bili-
Maden kazaları, iş cinayetleri, kadın cinayetleri, çocuk cinayetleri, orantısız güç kullanımı, insanlık dışı selfie’ler sadece “bir avuç azınlığın” kendine dert ettiği meseleler. Bu haddini bilmez azınlığın tek derdi, güzelliği tartışılmaz büyük resme zarar verecek detaylar aramak.
“
tarafından ezbere bilinen azarında önemle vurguladığı noktalardan biri “yastığa başını huzur içinde koymak”. Yaşanan rezillik ne olursa olsun, rahatlamış bir vicdanla uykuya geçme yeteneğine sahip olanların ülkesinde yaşıyoruz artık. Maden kazaları, iş cinayetleri, kadın cinayetleri, çocuk cinayetleri, orantısız güç kullanımı, insanlık dışı selfie’ler sadece “bir avuç azınlığın” kendine dert ettiği meseleler. Bu haddini bilmez azınlığın tek derdi, güzelliği tartışılmaz büyük resme zarar verecek detaylar aramak. Siyasetin ayrıştırıcı dili sokağın her köşesine sinmiş durumda. Artık spor da aynı dilden konuşuyor sanat da. Rezillikler, yerli yersiz
yor musun?” tehdidi, yerini “Sen kim oluyorsun?” üslubuna bırakmış durumda. Bir zamanlar üst kademelerden birinin tanıdığı olmak silahını elinde tutan sokağın dili, artık gücünü yüzdelerden alır durumda. Seda Sayan’ın parmağının ucunu gösterip “Siz kimsiniz, siz şu kadarsınız be!” deyişi boşuna değil. “Halkın gücü” arkasında ne de olsa... Stüdyoda, öfke kontrolünü yitirmiş bir şekilde sağa sola gezinirken, bir ajans tarafından günlüğü 20 liraya kiralanmış seyirci kitlesinin onayıyla coştukça coşuyor Seda Hanım. O seyircilerin sadece alacakları 20 lira için alkışladığını düşünmek safdillik olur; inanıyorlar bacılarına. Onun sevgisine mahzar oldukları kadar, bir
anda öfkesinin hedefi olabileceklerini de biliyorlar çünkü. Sponsorlarının çekilmesine neden olanlara saydırırken, tam da buradan vuruyor Seda Sayan. “Buradan kaç kişi ekmek yiyor, sayemde kaç eve para giriyor, emekten yana olduğunu söyleyenler bunu hiç düşünüyor mu?” derken, rezilliği savunmak için verdiği savaşta “taraf ” olmayanların akşam eve eli boş döneceğini söylüyor açıktan. Emek mücadelesinin, insanlık değerlerini savunma mücadelesi olduğunu, biat kültürüne karşı durma cesareti olduğunu hiçe sayarak, bir güç gösterisi yapıyor. Kişisel hikayesini kullanıyor. Dayakçı bir baba, ezilen bir ana. Çünkü biliyor ki, “Bakın ben nerelerden geldim hikayeleri” ile oluşturuluyor en güvenilen insanların listeleri. Özel gecelerin astronomik ücretli konserleriyle vergi rekortmeni olmak, devletin açtığı kapılarla okullar yaptırmak bu gücün maddi karşılığını oluşturuyor. “Bu güce tapmaz, bu gücün kararlarının arkasında durmaz, bu gücün küstahlıklarını alkışlamazsanız siz de o zavallı azınlıktansınız, tercihinizi ona göre yapın,” diyor bir anlamda. Kendinden emin.
Bütün bu dediklerine sonuna kadar inanıyor. Alkış aldıkça coşuyor. Çünkü onun “kalbini biliyor” sevenleri. Erkek egemen bir dili yeniden üretmesinden keyif alanların “Delikanlı Kadın”ı, acılarla dolu geçmişini başarısının sırrı belleyenlerin “Kadırgalı Aysel”i hata yapmış olma ihtimalini düşünmüyor. Düşünülmesine izin vermiyor. Özür dilemenin bir erdem değil bir zayıflık ol-
“
Bu ülke, bu dünya sadece“Siz kimsiniz?” diye haykıranların değil, her gece yastığa başını huzursuz koyanların da dünyası. O huzursuz ruhlar her gece, rating tablosundaki birkaç rakamındeğil, öldürülen kadınların, işçilerin,çocukların, gençlerin yüzünügörüyorlar kabuslarında. duğuna inanıyor. Çoğunluğun karar vericilerinden olmak, özür dilemeyi değil diletmeyi gerektiriyor. “Sakın gelmeyin üstüme,” diyor, “sakın, sakın, sakın!” “Sponsor dediğin nedir ki, biri gider biri gelir,” kendinden eminliğinde. Sponsorluk anlaşmasına engel olmak isteyenlere aba altından falan değil, doğrudan sopa sallıyor. “Senin botoksun-benim botoksum” haykırışları havada uçuyor.
“
YEKTA KOPAN yazdı
Yekta Kopan, Sayan’ın iki kadın katilini ekrana çıkarıp sonra kendisini eleştirenlere öfke püskürtmesine net bir cevap veriyor. Kendini “halkın bacısı” ilan eden Sayan gibilerin aksine, bu dünyanın başını yastığa huzursuz koyanların, başkaları için de yaşayanların olduğunun altını çizmeyi de ihmal etmiyor.
Botoksunu göğsünü gererek söyleyecek mertlikte bir kadın o. Halkı da onu bu yüzden seviyor, korkusundan değil. Kendi bakış açısıyla haklı, gücünü öyle bir sergiliyor ki, her gün yastığa başını huzur içinde koyuyor elbette. Güce tapmayanların, insanlık değerlerini sorgulaması umuruna değil. Biat etmeyenlerin, güçten değil eşitlikten yana olmaları umurunda değil. İktidarın her türlü silahını kuşanmış, huzur içinde uyuyor. Ama vicdan meselesi farklı. O da biliyor ki, vicdan her zaman kolayca kafese konabilen bir kuş değil. Vicdan, günü geldiğinde yüreği parçalayan bir kar-
tal. Şunu bilmiyor: Bu ülke, bu dünya sadece “Siz kimsiniz?” diye haykıranların değil, her gece yastığa başını huzursuz koyanların da dünyası. O huzursuz ruhlar her gece, rating tablosundaki birkaç rakamın değil, öldürülen kadınların, işçilerin, çocukların, gençlerin yüzünü görüyorlar kabuslarında.
İş kazası değil öldürme lisansı Her iş kazasının ardından ‘sorumlusu varsa...’ diye başlanan cümlelerle yapılan açıklamalar, bir duruşun da ifadesi aslında; insan yaşamına verilen önemi de iyi bir biçimde gösteriyor. Sorumlusu olmayan kaza ya da cinayet mi olur? Soru şu; yasa da çıkarıldı ama iş kazaları sürekli tekrarlanıyor, artık kitle halinde işçi ölümleriyle karşılaşıyoruz, sorun nerede? Yanıt belli; yasa var ama hukuk yok. Hukukun üstünlüğü çöpe atılmış durumda. Bakanları hakkındaki yolsuzluk ve rüşvet soruşturması durdurulan, rafa kaldırılan bir ülkenin hukukundan bahsediyoruz. Siyasetçinin rant dağıttığı, görevlendirmeler yaptığı ahbap-çavuş kapitalizmine dönüşmüş ekonomide, kronik biçimde ve derinleşerek artıyor, bu cinayet gibi kazalar.
İş güvenliğine dair yasanın yürürlüğe girmesine karşın, giderek artan dozda iş kazası ve ölümlerin olması, bir süredir içinde yaşadığımız hukuksuz ortamın tescili. Yasalar var ama hukuksuzluk içinde sürüyor her şey. Güçler ayrılığının, hukukun üstünlüğünün yerle bir edildiği, çoğunlukçu bir siyasal atmosferin bir sonucu bu; Anayasal güçleri sindirmiş bir siyasal iktidara yakın olanlar, kurumlar ve kuralları takmıyor. Böyle bir zeminde hareket eden ekonominin rantı katlama peşinde koşan girişimcileri de, iş güvenliğini, çalışma koşullarını, işçinin bedensel bütünlüğü ve yaşam hakkını hassasiyetle el üstünde tutmuyor. Henüz altı ayı bitmemiş büyük kazanın olduğu madenin işletmecileri, yaptıkları açıklamalarda her şeyin normal olduğuna, bunun
“
“
UĞUR GÜRSES yazdı
Uğur Gürses Torun Center inşaatı sırasında işçilerin ölmesi ve ardından yaşanan tartışmalara dikkat çekiyor. Gürses, “Sorumlusu varsa…” açıklamaları ile yetinen siyasetçilerin, iş kazalarını “normalleştirme” eğilimi ile, ölen işçilere “şehit” demenin konuyu kapatma kaygısının bir ürünü olduğunu ortaya koyuveriyor.
İş güvenliğine dair yasanın yürürlüğe girmesine karşın, giderek artan dozda iş kazası ve ölümlerin olması, bir süredir içinde yaşadığımız hukuksuz ortamın tescili. Yasalar var ama hukuksuzluk içinde sürüyor her şey. nasıl olduğunu anlayamadıklarına bizi ikna etmeye çalışmadılar mı? Yine benzer tablo ortaya çıkıyor. AVM ve rezidans, rant tutkusu, kısa sürede rantı paraya çevirme tutkusu, her ne diyorsanız deyin; hukukun üstünlüğünün yerle bir olduğu bir ekonomide katlanarak büyüyorsa canların kurban edilmesi sıradanlaşıyor. Ülkeyi yönetenler, sorumluluklarını perdelemek için bunu normalleştiren açılar geliştiriyor. İş cinayetine siyasal iradenin duruşu da, sorumluluğu perdelemeye dönük.
Giderek bir cinayet haline dönüşen iş kazalarında ölenleri ‘şehit’ diye tanımlama adeti boy göstermeye başladı. Görevleri, düzenleme ve denetleme olan, icra gücünü elinde tutan yöneticiler, bakanlar, siyasetçiler; karşılaşılan cinayeti soruşturma, hesabını sorma pozisyonunda iken, ‘şehit’ edebiyatına girmeleri, sorumluluklarını perdelemekle eş değer. İlk söylenecek olan ‘cennete gittiler, rahatlayın’ mı olacak? Bunu en son söyleyecek olan yöneten siyasetçiler olmalıydı. Toplumun inançlarını
İyi Kötü Çirkin ELİF KARAN
İyi
Umur Talu Habertürk
Talu işçi ölümlerine köşesinde en sık yer veren yazarlardan biri olarak, bu hafta Torun Center’da hayatını kaybeden işçileri ölen tüm işçilerle birlikte anlatıyor. Talu: “Yani iki gözüm… 301’i birden, o çok övülen madene gömülenler… 3-4 bin derecede kavrulup parçaları 6 kilometreye dağılanlar… Naylon çadırda eritilenler… Kepenkleri indirilmiş ekmek fırınında sıkışıp alevlerle kavrulanlar… Atölyeye kilitlenen işçi kadınlar… Filikayla ölüme atılanlar… 15’inci kattan, 32’inci kattan betona çakılanlar suçlu! Çünkü efendiler işçilerden de iyi biliyor ki, bu esasında sınıf savaşıdır… Ve sermaye lejyonlarının devletlû, hisseli, borsalı, kasalı, kibirli komutanları; işçilerin maruz kaldığı katliamlar için bile işçileri suçlarlar!”
Kötü
Mümtazer Türköne Hürriyet
Türköne’ye göre, sermayedar ve patronlar ile işçi sınıfı arasında hiçbir sınıf çelişkisi olmamalı. Birkaç patron yüzünden, tüm patronlara kızılır mı, onlar kar hırslarından dolayı iş güvenliğini hiç görmezden gelirler mi? Türköne: “Şantiye şefinden en tepedeki patrona, her kimin bir kusuru, hatası, ihmali varsa gözünün yaşına bakılmasın. İşçinin, emekçinin hayatını hiçe saymanın ne demek olduğunu onlar da, canları yanarak öğrensin. Ama hıncımızı, öfkemizi, acımızı yanlış yerden, yanlış kişilerden de çıkarmayalım. Sorumsuz bir işverene unutamayacağı bir ders vermek, diğer işverenlerin de ibret almasını sağlamak başka, sermaye ve patron düşmanlığı yapmak başka...”
Çirkin
Ahmet Kekeç Star
Kekeç’e göre, ölen işçi kardeşleri ardından ayaklanan, yolları kapatan halk, fırsat düşkünü solcular tarafından kullanılıyor. Zaten Gezi’de bir komploydu. O kadar işçi sırf Erdoğan’ı devirebilir miyiz diye “kasten” öldü. Kekeç: “Ne kadar çok ölüm, o kadar çabuk devrim... Soma’ya gittiler ve rezalet çıkardılar. Sadece “rakamlarla” ilgili devrimci bir sendikamız Soma’ya gitme zahmetinde bile bulunmadı. Hemen aklıma, hayatında bir tek işçiyle temas etmemiş, suratı kömür karası bir işçiyle karşılaştığında (muhtemelen) istikrahla yüzünü buruşturacak ve sadaka vermeye kalkacak refikimizin tepkisi geliyor... Sosyal medya üzerinden paylaştığı mesajında şöyle diyordu: “Bu kadar ölüm Erdoğan’ı götürmeyecekse, yazık olacak...”
günlüğü kullanarak, ‘kadere boyun eğme’ telkininden başka bir şey değil. Her iş kazasının ardından ‘sorumlusu varsa…’ diye başlanan cümlelerle yapılan açıklamalar, bir duruşun da ifadesi aslında; insan yaşamına verilen önemi de iyi bir biçimde gösteriyor. Sorumlusu olmayan kaza ya da cinayet mi olur? Son 10 yıllık ekonomi tablosunda AVM ve rezidans patlamasıyla kendini gösteren ‘rant ekonomisi’ artık kitle halinde can almaya başladı. Büyük kentlerde dikilen devasa AVM ve rezidanslar, artık inşaatlarında can veren, bedensel bütünlüğünü kaybeden, çalışamaz hale gelen işçilerin sayıları ile anılacaktır. Kurumları ve kuralları işlemez hale getirilen bu hukuksuz iş ortamında; hem ağır hapis, hem de rant güdüsü olanın en iyi anlayacağı biçimde ağır maddi tazminatla cezalandırılmayan her bir iş cinayeti, bir sonraki cinayetler için ‘öldürme lisansı’ değil midir?
İlker Eraslan
Mecidiyeköy’de 10 işçinin öldüğü haberi Twitter’da hızla yayıldı ve ertesi günlerde de tepkiler dinmedi. İşçi Ölümlerine Son @isci_olumleri Torunlar GYO’da hayatını kaybeden İsmail Sarıtaş’ın yakını: Ölümlerden Erdogan sorumludur. fatih portakal @fatihportakal Ya Türkü,Kürdü ile tüm halklar faşizme karşı direnecek ya da sokak ortasında, madende,doğuda,batıda ölmeye devam edeceğiz. #LicedeKatliamVar Ferdi Carrefour @FerdiCarrefour Milli Gazete’nin manşeti vurucuymuş gerçekten: “Torunlar yaşasın diye evlatlar ölüyor”. Can Dündar @candundaradasi Torunlar’ın sayfası bakımda... Sayfadan önce asansöre bakım lazımdı oysa... Rustem Batum @RustemBatum 10 işçinin öldüğü Torunlar inşaata 5 ay önce aynı şekilde ölen işçi için sadece 5600TL ceza kesilmiş! Çalışma bakanı cinayetten yargılanmalı. Kaç sene oldu? @seneoldu Torunlar GYO şirketinin sahibi Aziz Torun, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile aynı imamhatip lisesinden mezun olalı 41 sene oldu. İşçi Ölümlerine Son @isci_olumleri Mecidiyeköy’de Torunlar GYO’ya ait inşaatın asansörünün yere çakılması sonucu son bilgiye göre 10 işçi hayatını kaybetti. #işçiölümlerineson
KULTUR-SANAT
18
10 Eylül 2014
Günah Şehri: Uğruna Öldürülecek Kadın Yönetmen: Frank Miller, Robert Rodriguez Oyuncular: Eva Green, Josh Brolin, Jessica Alba tür: Aksiyon, Gerilim
Baba filmi işçilerin ‘kader’ini sorguluyor
Hükümetin el vermesiyle pervasızca semiren şirketler, yükselen binalar en çok da işçilerin kanıyla besleniyor. Her gün inşaatlardan cenazeler çıkartılıyor. Hükümet bu katliamı gizlemek ve her gün kelle koltukta işe gidenleri dizginlemek için kader demenin ötesine geçmiyor. Soner Sert, Baba filmiyle bu ‘kaderi’ sorguluyor. İSTANBUL can çoksöyler
Soner Sert’in “Baba” filmi 1 Ekim’de ilk defa gösterilecek. İzmir Fransız Kültür Merkezi’nde galası yapılacak kısa film yurdun en temel gündemlerinin başında gelen işçi ölümlerini ele alıyor. Bu katliama farklı bir açıdan yaklaşarak çalıştığı inşaatta sakat kalan ve kendini bu duruma adapte eden baba karakterinin hayatının seyrini anlatan Sert ölümlerin bir sistem sorunu olduğunu söylüyor. Ölüme alışıyor muyuz? Baba karakteri feodal bir inşaat işçisidir. Hayattaki tek amacı karısına ve çocuklarına bakmaktır. İnşaatlarda bile hiçbir namaz vaktini kaçırmaz. Bir gün çıktığı iskeleden düşer ve sakat kalır. Uzun süre iş arar ancak bir bacağı engelli olduğu için kimse iş vermez. Gazetedeki ilanlara bakarak bir güzel sanatlar fakültesinde iş bulur. Hademe olacağını düşünerek gittiği güzel sanatlar fakültesinde re-
sim ve heykel öğrencilerine model olur. Durumuna isyan etmez, çaresizce işi alır. Kendi hakkını dahi aramaz. Soner Sert ise konuya bu şekilde yaklaşarak ölümlere alışan kaderci yaklaşıma seslenmeye çalışıyor. Cabbar’ın bugünü Soner Sert yazdığı Baba karakteriyle aslında Yılmaz Güney’in en değerli filmlerinden Umut’a da bir selam çakıyor. Umut filminde ana karakter Cabbar arabacıdır ve atı zengin birinin arabayla çarpması sonucu ölür. Yani Cabbar artık o arabacılık yapamaz. Aslında metaforik olarak Baba gibi sakat kalır ve umutsuzca define aramaya verir kendini ta ki delirene kadar. İlk gösterim yapılana kadar Baba’nın akıbetini öğrenemeyeceğiz ancak hakkı olanı aramak yerine yeni durumuna alışarak hayatta kalmaya çalışıyor. Soner Sert, son dönemlerde artan iş cinayetleri ile ilgili bir film yapmaya çalıştığını söylüyor. Bu
sorunu ise feodalizm ve kapitalizm ekseninde ele alıyor. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema-TV Bölümü mezunu olan Sert, şu an Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Film Tasarımı Bölümü’nde yüksek lisans yapıyor. Bir önceki filmi olan ‘Köprü’ ise Van depremi inşaat işçileri gözünden anlatmıştı. Bu film ile yetmişe yakın ulusal-uluslar arası kısa film festivalinde yarıştı.
şar oynadı. Çekimleri İzmir’de, Gaziemir, Basmane, Kemeraltı, Narlıdere Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde yapıldı. Film tamamlanır tamamlanmaz birçok festivalden birden davet aldı ve yarışmalara katıldı. Bir hayatın geldiği noktayı 28 dakikaya sığdıran Soner Sert seçtiği konu ile emekçilerin en güncel sorununa işaret ediyor.
İnsan Avı Yönetmen: Anton Corbijn Oyuncular: Philip Seymour Hoffman, Rachel McAdams, Grigoriy Dobrygin tür: Casusluk, Gerilim
Esrarengiz görünümlü bir adam, kendisini şehrin Müslüman mahallelerinden birinde sığınmacı olarak bulur.
Ninja Kaplumbağalar 3D Yönetmen: Jonathan Liebesman Oyuncular: Megan Fox, Will Arnett, William Fichtner Tür: Aksiyon , Macera
Shredder ve başında olduğu Foot Clan örgütü, emniyetten siyasete kadar her türlü resmi birimi ele geçirmiştir.
Perde arkasında dayanışma Baba filminin 15 Mayıs’ta yapılması planlanan galası Soma Katliamı’ndan dolayı ertelendi. Bu sebeple 1 Ekim akşamı 20:30’da İzmir Fransız Kültür Merkezi’nde galasını yapılacak. İzmir TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası, İzmir İnsan Hakları Derneği ve İzmir Disk 2.Bölge Başkanlığı ise filmin ayni destekçisi oldular. Film ekibinde yer alan hiç kimse para almadı. Başrolde TV ve sinema filmlerinde sıkça yer alan Kadim Ya-
“Kesik” İstanbul yolunda Fatih Akın’ın dünya prömiyeri birkaç gün önce Venedik Film Festivali’nde yapılan son filmi Kesik / The Cut, hem bir dram, hem de bir macera ve bir western. 1915’te Mardin’de başlayan Kesik, jandarmanın Ermeni erkekleri topladığı sırada ailesinden ayrı düşen genç demirci Nazaret Manugyan’nın yıllar sonra hayatta olduklarını öğrendiği ikiz kızlarını arayış öyküsüne odaklanıyor. Yaşamın Kıyısında ve Duvara Karşı’dan sonra Akın’ın Aşk, Ölüm ve Şeytan üçlemesinin son filmi olan Kesik’in senaristi ise Oscar’lı Raging
Frank Miller’ın grafik romanından sinemaya uyarlanan Sin City’nin yıllardır merakla beklenen devam filmi sonunda izleyiciyle buluşuyor.
Bull / Kızgın Boğa filminin senaryosunu yazan Mardik Martin.
Tarih bildiğimizden daha eski
Film gelmeden linç başladı Fatih Akın daha önce yaptığı “Hrant Dink’i oynamaya hiçbir oyuncuyu ikna edemedim” açıklaması kısa sürede gündem olmuş ve bir yandan da linç kampanyası başlatmıştı. Venedik’te büyük başarı yakalayan Kesik filmi şimdi Türkiye’de festival kapsamında gösterilecek ancak Akın’ın arzusu gibi büyük salonlarda gösterime girecek mi bilinmez. KÜLTÜR-SANAT
HAFTANIN AJANDASI ‘Masum, kuralsız, taptaze’
Tanpınar’ı yeniden tanımak
Leyla’nın evi
Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi (SSM), 23 Eylül 2014 - 1 Şubat 2015 arasında, İspanyol kültür tarihinin dünyaca tanınmış Katalan modern sanatçısı Joan Miro’nun eserlerine ev sahipliği yapacak.
11 Ekim tarihinde Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü öğretim üyelerinden Süha Oğuzertem’in yürüteceği bu yedi haftalık seminerde Tanpınar’ın kültür ve edebiyata bakışı, romanları, öyküleri ve şiirleri ele alınacak.
Zülfü Livaneli’nin eski İstanbul şarkıları ile yeni hip hop tarzı müzikler hoş bir çelişki oluşturuyor. Zülfü Livaneli’nin büyük ses getiren romanından uyarlanan Leyla’nın Evi, 20 Eylül’de Profilo Kültür Merkezi’nde sahneleniyor.
SPOR
19
10 Eylül 2014
12 Dev adam Avustralya’yı 65-64 yenerek çeyrek finale adını yazdırdı
Çeyrek final aşkına FIBA Dünya Kupası’nda madalya hedefiyle yola çıkan Türkiye, Son 16’da son anlarda öne geçtiği Avustralya’yı eledi, çeyrek finale yükseldi.. Son 8’e kalan Devler, yarı final için Litvanya ile oynayacak! Basketbolda, 2014 FIBA Dünya Kupası’nda son 16 ya kalan 12 Dev Adam son ana kadar çekişmeli geçen karşılaşmadıa Avustralya’yı 65-64 yemerek adını çeyrek finale adını yazdıran takım oldu. Savunmadan kritik hatalar Karşılaşmaya Ender Arslan, Sinan Güler, Emir Preldzic, Kerem Gönlüm ve Ömer Aşık ilk 5’i ile başlayan A Milli Takım, tempoyu yüksek tutup, pota altında üstünlük kurmayı hedefledi. 3. dakikada Ender Arslan’ın sayıları ile 5-3 öne geçen “12 Dev Adam”, skoru 9-6’ya getirdikten sonra savunmasında hatalar yapıp, hücumlardan boş dönmeye başladı. Avustralya’nın 10-9 öne geçtiği 5. dakikada bir potada yaşanan teknik sorunundan dolayı karşılaşmaya 12 dakika ara verildi. Aranın ardından aynı hataları sürdüren A Milli Takım, 1. periyodu 18-15 geride kapattı. 1. periyotta Türkiye yüzde 31 (5/16) isabetle oynarken, Avustralya, şutların yüzde 53’ünü (8/15) sayıya çevirdi.
Çeyrek Final’e kadar 12 Dev adam
Oyun kurmakta zorlandık İkinci periyodun başında, Ömer Aşık’ı dinlendiren başantrenör Ergin Ataman, Furkan Aldemir’i ve ardından Oğuz Savaş’ı denedi. Avustralya’yı zorlayan ve farkın açılmasına izin vermeyen A Milliler, kendi oyununu kurmakta zorlandı. A Milli Takım, 15. dakikada 27-22 geriye düştü.
Türkiye Türkiye Ukrayna Türkiye Yeni Zelanda
Devreyi önde kapattık Kerem Tunçeri ve Cenk Akyol’un 3’lükleri ile canlanan, Ömer Aşık’ın yeniden oyuna girmesiyle pota altında üstünlük kuran Milli Takım, Avustralya’nın top kayıplarını iyi değerlendirdi. “12 Dev Adam”, 18. dakikada skoru 32-31’e getirdi ve karşılaşmada ikinci kez öne geçti. Devre, 35-34 Avustralya’nın lehine sona erdi. İlk devrede özellikle turnikeleriyle etkili olan Sinan Güler, 7 atışından 5’ini sayıya çevirdi ve yüzde 71 isabet oranıyla 12 sayı attı. A Milli Takım’da 16 dakika 35 saniye ile ilk devre en çok süre alan Emir Preldzic ise 4’te 0 sayı istatistiğiyle oynadı.
77 - 64 77 - 73 64 - 58 77 - 98 73 - 76
Dominik Cumhuriyeti Finlandiya Türkiye ABD Türkiye
FİBA Dünya kupası fikstür Litvanya Slovenya
09.09.2014 Salı 18:00 22:00
Türkiye USA
10.09.2014 Çarşamba Sırbistan 19:00 Brazil Fransa 23:00 İspanya
Önce savunma Türkiye, 3. periyoda adam adama savunmayla başladı ancak top kayıpları ve hücumda yaşanan sorunları iyi değerlendiren Avustralya, 24. dakikada farkı 10’a çıkardı: 36-46. Hakeme itiraz eden başantrenör Ergin Ataman’ın aldığı teknik faulü iyi değerlendiren Avustralya, farkı 12’ye çıkardı. İlerleyen dakikalarda Avustralya’nın hücum gücünü kesmeyi başaran A Milli Takım, Emir Preldzic’in geç de olsa sayı üretmeye başlamasıyla farkı 4’e kadar indirip, son periyoda 50-46 geride girdi. Bu periyotta hakemlerin düdüklerini, daha çok Avustralya lehine kullanmaları dikkati çekti. Bitime 5 saniye kala Çeyrek final vizesi Son periyoda Ender Arslan’ın 3’lüğüyle başlayan ay-yıldızlı ekip, farkı 1’e indirdi ancak maçın başından beri yaşadığı hücum sorununu çözemediğinden 33. dakikada yeniden 8 fark geriye düştü (49-57). Bu dakikadan itibaren sert savunma yapmaya başlayan A Milliler, Avustralya’nın hücumdan boş dönmeye başlamasını sağladı. “12 Dev Adam”, bitime 4 dakika 30 saniye kala farkı yeniden bire indirdi: 56-57. 64-59 öne geçen rakibi karşısında, Emir’in 3’lüğüyle son 22 saniyeye 2 farkla (62-64) geride giren Türkiye, son hücumda yine Emir’in 3’lüğüyle sayı bularak, bitime 5 saniye kala 65-64 öne geçti. A Milli Takım, son saniyeleri iyi değerlendiremeyen Avustralya karşısında maçtan aynı skorla 65-64 galip ayrıldı ve çeyrek finale yükselen taraf oldu.
İpek Soylu tarih yazdı
Sneijder 2 yıl daha Galatasaray yönetimi gelecek sezon sonunda sözleşmesi bitecek olan Wesley Sneijder’in sözleşmesini 2 yıl daha uzatmak için ikinci tur görüşmelerine hazırlanıyor. Oynanan iki maçta bekleneni veremeyen, sözleşmesinin uzatılmamasının sıkıntısını yaşayan Sneijder’in menajeri Guido Albers ile yapılan ilk görüşmede ortaya çıkan “Hollandalı oyuncunun aldığı para üzerindeki yorum farkı”nın aşılabilmesi için iki taraftan da olumlu adımlar geldi.
İsim hakkı parası da alacak Wesley Sneijder imza parasıyla birlikte Galatasaray’dan yılda 4.5 milyon euro kazanan Sneijder’e yönetim 3.2 milyon euro üzerinden yüzde 30 zam yapacak. Yıllık garanti ücreti 4 milyon euro’ya yükseltilecek. Ayrıca, Hollandalı oyuncu bu sezon oynadığı rakamın da altına düşmemesi için kendisiyle ‘isim hakkı’ anlaşması yapılacak. İngiltere’de oldukça popüler olan bu sözleşme şartnamesi ile Sneijder yılda 5 milyon euro kazanacak. SPOR
Türk raket İpek Soylu, partneri Teichmann ile ABD Açık Tenis Turnuvası’nda genç çift bayanlar kategorisinde zafere ulaşarak, Türkiye’ye ilk Grand Slam şampiyonluğunu getirdi. İpek Soylu’nun başarısıyla Türkiye’ye ilk kez Grand Slam kupası geldi. ABD Açık Tenis Turnuvası’nda genç çift bayanlarda mücadele eden Türk raket İpek Soylu, finalde partneri Jil Belen Teichmann ile
birlikte, Belaruslu Vera Lapko ve Slovak Tereza Mihalikova ikilisini yenerek, Türkiye’ye ilk Grand Slam şampiyonluğunu getirdi. Sezonun son Grand Slam turnuvasında başarılı maçlarla finale gelen İpek Soylu-Teichmann ikilisi, rakiplerini tie-break sonucu 2-1 yenerek şampiyonluğa uzandı. Karşılaşmanın 13. dakikasında şiddetli yağış nedeniyle mücadeleye yaklaşık bir saat ara verildi. SPOR
10 Eylül ÇARŞAMBA 2014
sayı: 151
Haftalık siyasi gazete yerel süreli yayın Genel koordinatör editörler
tasarım
özge doğan Can Çoksöyler Ceday Avcı Elif Karan sanem deniz kural onur toper Fatma çakır ışıl demir ebru kaya Osman Erdem İlker erarslan sara kükrçügil su tunalı Sedef akbulut sıla gemicioğlu
dağıtım imtiyaz sahibi sorumlu yazı işleri müdürü Yönetim adresi
basıldığı yer
osman erdem fadik temizyürek Tel: 0536 698 9397 ışıl kurt rumeli c. matbaacı osmanbey s. no 67/4 şişli / istanbul aspaş asya paz yay. dağ. tur. rek. aş. evren mah. günay sk no: 4 bağcılar / istanbul 05327552792
yusuf yasin yakşi EZGİ CEREN AĞTAŞ Çağatay dirilgen
6 aylık abonelik: 40 tl
1 yıllık abonelik: 80 tl
FİDAN ataselim adına ziraat bankası hesap no: 0866 49384853 5003 ıban: TR920001000866493848535003 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: tr34 0006 4000 0016 2002 4659 88
garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: tr90 0006 2000 03100006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: tr57 0004 6001 6488 8000 1775 42 yapı kredi hesap no: 229/8873511 ıban:tr38 0006 7010
Bu seferki gerçek: Bombacı Mülayim Kocaeli’nin İzmit ilçesinde bulunan bir ATM önünde paket bulunması sonucu bomba ihbarı verildi. İhbar üzerine, cadde yaya ve araç trafiğine kapatıldı. Bomba im-
ha ekiplerinin beklendiği esnada, bir fırında çalıştığı öğrenilen genç paketi yırtarak parçaladı ve polislere, “Abi bu boş” diyerek kutuyu yere attı. toplum
Melih Gökçek, Seda Sayan’ı destekliyor
Sayan’a en büyük ceza Seda Sayan kadın katilini televizyon programına çıkarıp alkışlatınca arka arkasına eleştiriler aldı. Ama katilleri çok seven ‘Gökçek’ Seda Sayan’a arka çıktı. Melih Gökçek’in işinin yakın zamanda tanımlanması gerekiyor; tweet atmaktan ve Seda Sayan izlemekten başka ne yapıyor? O nedendir ki Seda Sayan’a Melih Gökçek’ten destek gelmesi çok normal.
TOPLUM Ceday avcı
5 kez evlenmiş, 2 eşini öldürmüş bir kadın katili, geçtiğimiz günlerde televizyon programına çıkarıldı. Programa çıkaran ise Türkiye’nin tanıdığı Seda Sayan. “Böyle bilinçli bir katil gördünüz mü?” diyerek alkışlattırdı üstelik programında. Kadınlar yaşam haklarını almak için mücadele ederken kadın katilini alkışlatan Seda Sayan’ı kınıyoruz. Böyle bir gerçek var iken tüm toplum ile birlikte CHP milletvekili Aylin Nazlıaka da Seda Sayan’a tepki gösterdi. Seda Sayan, “Bana dokunanı pişman ederim” deyince araya hiç beklenmeyen ama şaşırtmayan bir isim girdi: Melih Gökçek. Üslup benzerliği dayanışması Melih Gökçek, tweet atarak, “Seda Sayan, Aylin Nazlıaka’ya ne ayar vermiş. Aylin bak, Seda’nın ayakkabısı seninkine benzemez” dedi. Aylin Nazlıaka ise Gökçek’e bir nevi cevap vererek “Aralarında üslup benzerliğinden kaynaklı bir dayanışma var herhalde” dedi. Tersine dünya… Kadın katilini alkışlatan Seda Sayan’a, Seda Sayan’ı alkışlayan Melih Gökçek’e bakınca Yeni Türkiye görülüyor. Ama Seda Sayan bir durup düşünmeli; savunucusu Melih Gökçek. Bu destekten sonra “Vay be vahim bir iş yapmışım” diyebilmeli… Bir de Melih Gökçek, “Adam olun” diye konuşmuş. Ne demeli?
Tersine dünya… Gökçek’in işinin yakın bir zamanda tanımlanması gerekiyor; tweet atmaktan ve Seda Sayan izlemekten başka ne yapıyor? Seda Sayan’a Melih Gökçek’ten destek gelmesi çok normal…
ABD’de yaşayan Alana Saarinen, 3 kişinin DNA’larını taşıyor. Alana, sitaplozma transferi denilen yöntemle dünyaya geldi. Yeryüzünde Alana gibi üçüncü bir kişinin mitokondriasından parça taşıyan 30-50 kişi olduğu belirtiliyor. Alana’nın yıllar sonra yeniden gündeme gelmesinin nedeniyse, Britanya’da yöntemin bir benzerinin kullanılmak istenmesi.
Yeni Türkiye misali Kadın katilini alkışlatan Seda Sayan’a, Seda Sayan’ı savunan Melih Gökçek’e bakıldığında gördüğümüz şey “Yeni Türkiye” gibi. Seda Sayan yapılan eleştirilerden sonra Kazlıçeşme’de Milli İrade’ye Saygı Mitingi düzenlemek için hazırlıklara başlamış bile. Bakanlık’a zahmet olmuş Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Seda Sayan’ı, Gökçek gibi yapmayarak herkesi şaşırtıp RTÜK’e şikayet etmiş. Zahmet olmuş ama iyi olmuş. Savcılar ise ortak bir karar aldığını açıklayarak “Ben katili herkese tanıtmak için programa çıkardım” diye savunma yapan Seda Sayan’a kadın cinayeti davalarını sevk edeceklerini duyurdu. Gökçek programa çıkmak istiyor Akıllara Melih Gökçek’in Ethem’in katiline verilen cezanın ardından attığı tweet geldi: “Şahbaz’ı orada yalnız bırakmayacağız.” Anlaşılan televizyon programına çıkmak istiyor. Bir el at istersen Seda Sayan…
18SORU
Sadakatsiz kedi
El emeği göz nuru
Aytaç Çukadar ankara / Öğrenci
127 yıl yaşamak 1. En sevdiğiniz erdem? Özür dilemek 2. Başlıca özelliğiniz? Doğallık ( doğal olmak) 3. Mutluluk nedir? Anı yasamak 4. Mutsuzluk nedir? Başarısızlık 5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Beceriksizlik 6. En nefret ettiğiniz kötü huy? İnsanlarla dalga gecmek 7. En sevmediğiniz şey? Zamanı bos gecırmek 8. En sevmediğiniz kişiler? Hayatı dalgaya almak 9. En sevdiğiniz iş? Bilgisayarda uğraşmak 10. En sevdiğiniz şair? Ataol Berhamoğlu 11. En sevdiğiniz yazar? Ayn Rand 12. Kahramanınız? Fidel Castro 13. Kadın kahramanınız? Annem 14. En sevdiğiniz çiçek? Lale 15. En sevdiğiniz renk? Siyah 16. En sevdiğiniz yemek? Karnıbahar 17. En sevdiğiniz düstur? Güzel düşünmek 18. En sevdiğiniz söz? Siyasetle uğraşmamanın cezası , sizden daha aptal olanlar tarafından yönetilmektir
3 kişinin çocuğu
31 Ağustos 1887 tarihinde doğan Leandra Becerra Lumbreras geçtiğimiz günlerde 127 yaşına bastı. Meksikalı kadın, Birinci Dünya Savaşı’nda 27, İngiltere Kraliçesi İkinci Elizabeth tahta çıktığında 66, insanoğlu Ay’a ilk ayak bastığında ise 82 yaşındaydı. Dünyanın en yaşlı kadını uzun yaşamın sırrını iyi beslenmek, saatlerce uyku ve asla evlenmemeye bağladı. Torunu Miriam Alvaer, Lumbreras’ı anlatırken hala Meksika devriminden hikayeler anlatacak kadar hafızasının yerinde olduğunu ve asla enerjisini kaybetmediğini söyledi. Eskiden terzilik yaparak geçimini sağlayan Lumbreras evlenmedi ancak 5 çocuğu var. 20 torunu olan Meksikalı kadının en küçük çocuğu da geçtiğimiz yıl 90 yaşında yaşamını yitirdi. Lumbreras 40 yıl önce taşınırken doğum belgesini kaybettiği için dünyanın en yaşlı kadını ünvanına sahip olamıyor. Bu nedenle Lumbreras’tan 12 yaş küçük Japon Misao Okawa, Guinness Rekorlar Kitabı tarafından dünyanın en yaşlı kadını olarak gösteriliyor. toplum
İşçi katilleri kol kola
Denizli’de emekli esnaf, otomobilini hırsızlık tehlikesine karşı güvenceye almak yerine özel kilit yaptırdı. İzmir’de yaşayan ve tatilini memleketi Denizli’nin Çivril ilçesinde geçiren 61 yaşındaki Niyazi Çokal, yıllarca biriktirdiği parayla aldığı otomobilini, başarısız olan bir hırsızlık girişiminin ardından güvenceye almak için kasko yaptırmak istese de poliçe ücretlerini yüksek bulan emekli esnaf, çareyi gaz, fren ve debriyaj pedallarına özel kilit yaptırmakta buldu. Bu koruma kaskodan daha sağlam Özel düzenekle aracının kesin koruma altına aldığına inanan emekli esnaf, özel korumasıyla ilgili gazetecilere yaptığı açıklamada, “20 santimetrelik 2 demir Çubuk kestirerek bir kilit sistemi yaptırdım. 60 lira masraf yaptım. Bana göre, kaskodan daha sağlam oldu. Kilidi aracımın pedallarına takıyorum, böylece aracımı koruma altına almış oluyorum. Hiç kimse bu kilidi açmak ve aracımı çalmak için uğraşmaz, zaten de açamaz” dedi.toplum
Yeni Zelanda’da bir siyam kedisi, 9 yıl boyunca sahiplerinden habersiz çifte hayat sürdü. Aile, hayvanın tek sahibi olduğunu zannederken kedinin bir akşam eve farklı tasmayla gelmesiyle işler anlaşıldı. Yıllardır iki ailenin evi arasında mekik dokuyan kedinin kimde kalacağı, taraflar için tartışma konusu oldu.
Çalıntı karavan Fransa’dan çalındığı ve Suriye’ye götürülmesinin planlandığı ileri sürülen karavan, Şanlıurfa’nın Akçakale ilçesinde bulundu. Bir evin önüne park edilen ve uzun süre kimsenin sahip çıkmadığı karavanı görenlerin ihbarıyla çalıntı olduğu anlaşılan karavana el konuldu.
Bakışlarıyla ağlattı New York Modern Sanat Müzesi’nde dünyaca ünlü performans sanatçısı Marina Abramovic yine ilginç bir denemeye imza attı. Abramovic, sessizce oturdu ve karşısındaki ziyaretçinin sadece gözlerinin içine bakarak 1.500 ‘den fazla kişi ile yüz yüze geldi ve bir çoğunu ağlatmayı başardı. Bu tuhaf deney ile sanatçı, hayatın her kesiminden insanların, tutamadıkları gözyaşları ile en savunmasız anlarını yakalayabildi. Kimi kişi yalnızca 3 dakika sonra ağlamaya başlarken, kimilerinin ağlamaya başlama süresi 26 dakikaya kadar çıktı. toplum