Güzel günlerin habercisi...
.
24 Eylül 2014 Çarşamba Sayı: 153 l
l
akp besliyor . ısıd vuruyor , kobane . . direniyor
1 TL www.yarinhaber.net l
Dışarıda IŞİD, içeride AKP saldırıyor
AKP, her ne kadar IŞİD’e karşı tavır aldığını dile getirse de bölgede AKP’nin IŞİD’e sağladığı olanaklar ve destekler yerli ve yabancı kamuoyunca biliniyor.
Sözde din uğruna savaştıklarını iddia eden IŞİD çetecileri başta Kürt ve Ezidiler olmak üzere bölgedeki halklara ağır zulümler gerçekleştiriyor.
IŞİD’in, Kobane’deki halklara saldırıları ve kanlı cihad çağrıları devam ederken, AKP de kirli savaş politikalarıyla IŞİD’e her türlü stratejik mühimmat, teçhizat ve lojistik yardımlarda bulunuyor.
AKP’den IŞİD’e ‘devlet’ muamelesi
Halka gaz bombalı saldırı
Ülkede barış süreci sürerken, AKP’nin eli kanlı katillere, bölge halklarını öldürme iznini vermesi ve onlara yardımlarda bulunması AKP’nin meşruluğunu bir kez daha gözler önüne seriyor. ABD ile kol kola Orta Doğu’yu kan gölüne çeviren AKP’nin, IŞİD’i devlet olarak tanıması ve kirli pazarlıklar içinde olması da ayrı bir noktayı oluşturuyor. IŞİD’in yeni katliamlar yapmaması için de bir yandan IŞİD’e karşı seferberlik ilan ediliyor ve bölge halkları katil IŞİD’e geçit vermemek için var gücüyle direniyor.
AKP’nin, bölge halkına ülkenin kapılarını kapatması da hangi güçlerin yanında yer aldığını en net biçimde gösteriyor. AKP’nin barış sürecini ilerletmek yerine, insanların kafasını kesen kanlı bir örgüte imkan sağlaması, hastaneleri dahi IŞİD çetecilerine açması izah edilemez gözüküyor. Kobane’ye gitmek isteyen, IŞİD’in zulmüne dur demek isteyen insanlara da polisleriyle saldıran AKP, gaz bombalarını, tazyikli sularını insanlardan sakınmayıp insanların yaralanmasına da sebep olmaktan zerre utanç duymuyor. güncel 03
Solda ortak mücadele sonuç deklarasyonu açıklandı
Birlikte mücadeleye çağırıyoruz Solda birlik arayışının yaratılması için ilk toplantısı 30 Ağustos Pazar günü Vişnelik’te yapılan toplantının ikincisi 21 Eylül Pazar günü gerçekleştirildi.
Birleşik-ortak mücadele zeminlerinin yaratılması arayışlarının parçası olarak 30 Ağustos Pazar günü Vişnelik’te yapılan toplantının ikincisi 21 Eylül Pazar günü gerçekleştirildi. 30 Ağutos’ta katılımcıların, mücadele olanaklarını birleştirmek amacıyla geliştirilen önerilerin tartışldığı bir toplantı gerçekleştirmişti.
Esas Mesele’de bu hafta: Semir Eşki
Sınırın dışında IŞİD’in zulümlerine maruz kalan halklar, Suruç’ta da AKP’nin saldırısına uğramasına rağmen sınırın iki yakasında da direniyor.
Anca Beraber Kanca Beraber
HAKAN ÖZTÜRK
04
Aklın yolu
Işid herkes için büyük tehlike
SİBEL UZUN
05
Uyanış
Onlar İçin “Tokalaşma” Zamanı
06
Jendin
CEM KAPTANOĞLU Mustafa kahya için…
Solda birlik daha da güçleniyor İkinci toplantıda yeni bileşenlerin de mücadeleyi ortaklaştırma arayışının bir parçası olması ile solda birliğin kurulması fikri daha da güç kazanmış oldu. Erdoğan diktatörlüğünün dayatılmaya çalışıldığı Türkiye’de ancak birleşik bir iradenin bu diktatörlüğü yıkacağı gerçeği başta Gezi direnişi olmak üzere kurulan tüm birlik evrelerinde görülmüştü. İşte tam da bu noktada son gerçekleştirilen Vişnelik toplantısı ‘bu iradenin bir çok şey yapabileceği’ bir atmosferde gerçekleşmiş oldu. güncel 05
Beltaş işçileri iş garantisi sağladı Beşiktaş Belediyesi’ne bağlı çalışan Beltaş işçileri günlerdir yasal olmayan işten çıkarılmalara karşı Beşiktaş Belediyesi önünde kurdukları çadırda direnişlerini sürdürüyordu. Beşiktaş Belediyesi Başkanı Murat Hazinedar’ın tüm grev kırma çabalarına rağmen işçiler mücadelelerini kararlılıkla sürdürdü ve direnişi kazanımla sonuçlandırdı. Toplu iş sözleşmesi imzalandı ve işçiler haklarını kazandı. Beltaş işçileri işten çıkarılan arkadaşlarının işe alınmasını sağladı ve iş garantilerini kazandı. EMEK 06
AKIN BİRDAL
08
Cansuyu
“Kadınlara yer yok” cephesini yenmek için
İlk adımları atmalıyız
Geçtiğimiz hafta birleşik bir muhalefet hareketi için büyük, kalabalık bir forum yapıldı. Bir çok farklı birey ve yapının bir araya gelmesiyle gerçekleşen forumda çok çeşitli konuşmalar ve öneriler arasında en önemli sorulardan biri şuydu: Harekete geçmeli miyiz? Bir çok katılımcı, bu birleşik gücün harekete geçmesi gerektiğini, örgütlenerek eylemler yapması gerektiğini dile getirdiler. Bu sorunun cevabını önümüzdeki günlerde göreceğiz ama biz bu hareketin aktif katılımcılarından Semir Eşki ile hem bu soruyu hem de bu zemini konuştuk. Eşki, hareketin yola çıkması gerektiğini “Artık bir hazırlık süreci mantığı bir kenara bırakılmalıdır” sözleriyle açıklıyor. esas mesele 15
GÜLSÜM KAV
09
Ana fikir
Bu da mı yolsuzluk değil? İstanbul Üniversitesi Rektörü Yunus Söylet’in üniversiteyi akrabalarıyla birlikte yönettiği ortaya çıktı. Bilindiği üzere Tayyip Erdoğan bir dediğini iki etmemesiyle ün yapan Rektör Söylet, üniversitenin kantinini yeğenine, otoparkın sorumluluğunu da eniştesine vererek yeni eğitim yılının kapısını yolsuzlukla açtı. Söylet, kantin ve otoparkın ihaleyle verildiğini söylerken ihale sözleşmelerini açıklamaya yanaşmıyor. Öğrenciler ise üniversitenin her köşesinde Rektör Yunus Söylet’in yolsuzluklarını teşhir ediyor. EĞİTİM 13
02
YESiL SAYFA 24 Eylül 2014
Fatsa ‘da halk siyanüre karşı direniyor
Fatsa’nın Bahçeler mahallesinde orman içinde altın arama çalışmaları sonucu yok edilen ağaçlara karşı halk tepki gösterdi. Ordu Doğa ve Yaşam AlanlarınıKoruma Platformu Üyesi Gül Ersan’dan aldığımız bilgilere göre; şirket altını ayrıştırmak için siyanür kullanmaya başlamasıyla birlikte çevredeki su kaynaklarının tüketmeye başladı. Böylece hem insanlar susuz kaldılar hem de harfiyat ve mazot kamyonlarının geçmesiyle evler de zarar görmeye başladı. Doğasına sahip çıkan bölge halkı bununla ilgili olarak yürüyüşler düzenledi. Fatsa ve Ordudan da harekete geçen platformları ise el birliği ile bayramın 3. günü bir açık hava toplantısı düzenleyecek. YARIN YEŞİL SAYFA
Yeşil Eylem
O hastane buraya gelecek Beyoğlu’nda yıllardır bir çok hastaya hizmet veren ilk yardım hastanesi kapatıldı. Kapanan bu hastanenin Gaziosmanpaşa’ya nakil edilmesi taksim halkını ayağa kaldırdı. İstanbul Kent Savunması, Beyoğlu Kent Savunması ve Cihangir Park Forumu, İstiklal caddesinde yürüyüş yaptı. Taşınan hastanenin yerine özel hastane inşa edileceği iddia ediliyor. Basın açıklamasında: “Sağlık Bakanlığı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Beyoğlu Belediyesi’nin kararı ile bölge adeta cezalandırılır gibi hastanesiz bırakıldı” dedi. YARIN YEŞİL SAYFA
Ataköy sahilinde 1000 kişilik eylem
Bakırköy Kent Savunması üyesi yaklaşık 1000 kişilik grup, Ataköy sahilde TOKİ tarafından yaptırılan inşaatları durdurulması için eylem yaptı. Özgürlük Meydanı’nda toplanan grup, Ataköy sahiline davul ve zurnalarla yürüdü. Grubun taşıdığı ‘Kıyılar herkesin eşit ve serbest yararlanmasına açıktır, Bakırköy kent savunması’ yazılı pankartlar ile çocukların ellerindeki ‘Sahilde TOKİ istemiyoruz, Ataköy sahilini geri alacağız’ yazılı dövizler dikkatleri çekti. Davullu zurnalı yürüyüşte sık sık ‘Susma haykır, betona hayır, Bakırköy uyuma sahiline sahip çık’ şeklinde sloganları atıldı. YARIN YEŞİL SAYFA
Haftanın duyuruları 28 Eylül Pazar, 14.00 Fatsa halkının siyanüre karşı vermiş olduğu çalışmalara destek olmak için eylem Galatasaray Lisesi önü / İstanbul 26 Eylül 2014 Cuma, 19.00: Kartal, Maltepe, Pendik Dayanışması dayanışma şenliği Cevizli Tekel Sahil Kapısı / İstanbul
7’den 70’e herkes gece gündüz ağaçlarının başını bekledi.
Soma halkı zeytinliklerini yok eden şirketlere karşı direniyor.
Çocuklar da gelecekleri için nöbetteler.
Zeytinimiz varken bizi kömüre mahkûm etmeyin yeşil sayfa fatma çakır
Soma’da, Kolin Kömürlü Termik Santrali’nin yapımı için acele kamulaştırma süreci henüz tamamlanmamış ve acele kamulaştırma kararında karşı dava sürerken 17 Eylül’de gece yarısı 12.00 sularında zeytinliklere hukuksuz bir biçimde girilerek 13 zeytin ağacını kesildi. Daha fazla ağacın kesilmesi Soma Yırca köylülerinin kepçelerin önüne geçmesiyle durduruldu. Köylüler, alanda sabaha kadar nöbet tuttu. Ertesi gün ise sökülen ağaçlardaki zeytinleri toplayan köylüler, “Sökülen bu 13 zeytin ağacı bizim çocuğumuz gibi, 20 yılda yetiştirdik, 1 dakikada söktüler. Zeytinimizi heba ettirmeyelim, olgunlaşmasa da toplayalım dedik” dedi. Köylüler 3 iş makinesini geri göndermeyi başardılar Bakanlar Kurulu’nun acele kamulaştırma kararıyla köyün birkaç yüz metre aşağısındaki yüzlerce dönüm zeytinlik, yok pahasına bedellerle üçüncü havalimanını yapacak konsorsiyumun da içinde yer alan Kolin Grubu’na tahsis edildi. Birkaç hafta sonra ürün verecek binlerce ağaç, 17 Eylül Çarşamba günü gece yarısı operasyonlarıyla kesilmeye baş-
düğü Soma katliamının ardından şimdi de yerüstünde zeytinlerden ekmeğini kazananlar kurulacak olan termik santraller ile kirliliğe mahkum ediliyor. Fakat şirketlere ve şirketlerin lehine çıkarılan kamu kararlarına rağmen Soma halkı ağaçlarına sahip çıkıyor. Köyün girişinde, Greenpace’den şirkete suç gelenleri, “Yırca yeni termik duyurusu santral değil, zeytinliklerini isKöylüler 1 Eylül günü yıkım tiyor” yazılı küçük bir pankart tehdidine karşı bir eylem ger- karşılıyor. çekleştirmişti. Öte yandan Greenpeace, Soma’da kömür- Zeytinlik alanlarda imar planı lü termik santral kurmak için da yokmuş zeytin ağaçlarının sökülmesinin 22 Eylül’de ise Soma Kolin Terhukuksuz olduğunu belirterek mik Santrali’nin kurulması için Kolin Şirketler Grubu hakkın- acele kamulaştırma sürecinde da suç duyurusunda bulundu. olan zeytinlik alanların henüz Zeytinliklerin acele kamulaş- imar planlarının olmadığı ortaya tırılmasının hukuka aykırı ol- çıktı. Greenpeace’in yapmış olduğunu söyleyen Greenpeace duğu bilgi edinme başvurusuna Avukatı Deniz Bayram, “Ka- Çevre ve Şehircilik Bakanlığı mulaştırma sürecine karşı yasal Mekansal Planlama Müdürlüitiraz süresi devam ediyor. Bu ğü’nün verdiği cevapta, “Soma süreç devam ederken şirketin ilçesinde kurulması planlanan gece yarısı baskınıyla 20 yıllık termik santral ve kül depolama ağaçları katletmesi kabul edile- sahası için gerekli imar planlamez” dedi. rının hukuki mevzuat uyarınca askı sürecinin başlatılamadığı, “Yırca yeni termik santral değil, bu nedenle imar planlarının zeytinliklerini istiyor” halen kesinleşmediği, planların Daha fazla kar elde etmek için tamamlanmamış işlem olduğu” yer altında 307 tane işçinin öl- ifadelerine yer verildi.
Yüzlerce işçinin ölümüne sebep olan Soma katliamının ardından şimdi de Soma’nın Yırca Köyü’nde ağaçlar katledilmeye başlandı. 17 Eylül’de kömürlü termik santral kurmak için gece yarısı hukuksuz bir biçimde zeytin ağaçlarını sökmeye başlayan Kolin Şirketler Grubu’na karşı köylüler zeytinliklerin başında nöbet tutmaya başladı. landı. Ancak bölgeye akın eden köylüler, 3 iş makinesini geri göndermeyi başardılar ve nöbete başladılar. Gece gündüz bölgeden ayrılmayan yurttaşlar kamuoyuna, “Zeytinimiz varken bizi kömüre mahkûm etmeyin, geleceğimizi karartmayın!” diye sesleniyor. Köy muhtarı: Davalar sonlanana kadar köylü arazisini koruyacak Yırca Köyü Muhtarı Mustafa Akın “Acele kamulaştırmaya ve burada termik santral kurulmasına karşı başlatılan davalar sonlanana kadar köylü arazisini koruyacak. Arazinin tamamı bize aittir. Rainbow Warrior mürettebatının bizimle kurduğu dayanışma için teşekkür ederiz ve yanımızda duran diğer kurumlar için teşekkür ederiz. Tarımla ilgili çalışmalar sürdüren bütün kurum ve kuruluşların desteğini bekliyoruz. Talebimiz, acele kamulaştırmanın iptal edilmesi ve buraya termik santral yapılmaması” şeklinde konuştu.
Halkların İklim Yürüyüşü:
Şirketler ve dünya liderleri her yerde protesto edildi Dünya liderleri BM’nin çağrısıyla iklim zirvesi yapacak. Bundan önceki 19 toplantıdan hiçbir sonuç çıkmadı. Bu hafta sonu ise dünya halkları, şirketleri ve iklim değişikliğini durdurmak için tedbir almayan hükümetleri protesto etti. 160 ülkede 3000’den fazla etkinlik yapıldı. New York’taki Halkın İklim Yürüyüşü’ne organizatörlere göre 310 bin kişi katıldı. New York’taki protesto, dünyanın en büyük iklim yürüyüşü olarak tarihe geç-
ti. Sandy Kasırgası’nda büyük zarara uğrayan New Yorkluların yoğun ilgi gösterdiği yürüyüşte ABD genelinden eğitim, sağlık, temizlik, ulaşım ve gıda gibi birçok sektörde örgütlü sendikaların temsilcileriyle değişik ülkelerden çevre hareketi mensupları da yer aldı. Katılımcılar, iklim değişikliği konusunda acil eylem çağrısında bulundu. Yürüyüşte, ‘’Temiz enerji’’, ‘’B planeti yok’’, ‘’İş, adalet, ‘’Ormanlar satılık değil’’ sloganları atıldı. YARIN YEŞİL SAYFA
GUNCEL
03
24 Eylül 2014
AKP besliyor IŞİD vuruyor Kobane direniyor
AKP’nin bölgedeki politikaları IŞİD’in güçlenmesine sebep oldu mu? Ahmet Davutoğlu Başbakan
Tavrımız belli Türkiye’nin IŞİD’e yönelik tavrı açıktır. Geçen sene daha hiçbir ülke bu konuda net tavır sergilememişken Bakanlar Kurulu kararımız vardı. Türkiye kararlı bir tutum sergilemiştir. Bundan sonra da sergileyecektir. Mevlüt Çavuşoğlu Dışişleri Bakanı
Zemini Esad hazırlıyor Sebepleri ile doğuracağı sonuçlar üzerine ’harekete geçelim’ diyen ülkelere, bölgedeki sancıları anlattık. Esad rejiminin nelere yol açabileceğini izah ettik ve bugünkü terör örgütlerine zemin hazırlandığını dile getirdik. Bülent Arınç Başbakan Yardımcı
Gereken yapılacak AKP’nin savaş politikalarının, Orta Doğu’daki başrol oyuncusu IŞİD’in Kobane’ye yönelik saldırıları canlar alarak devam ediyor. IŞİD’in, Kobane’deki halklara saldırıları ve kanlı cihad çağrıları devam ederken, AKP’nin de kirli savaş politikalarıyla IŞİD’e her türlü stratejik mühimmat, teçhizat ve lojistik yardımlarda bulunduğunu görüyoruz. güncel emre başar kara
Ülkede barış süreci sürerken, AKP’nin eli kanlı katillere, bölge halklarını öldürme iznini vermesi ve onlara yardımlarda bulunması AKP’nin meşruluğunu bir kez daha gözler önüne seriyor. ABD ile kol kola Orta Doğu’yu kan gölüne çeviren AKP’nin, IŞİD’i devlet olarak tanıması ve kirli pazarlıklar içinde olması da ayrı bir noktayı oluşturuyor. IŞİD’in yeni katliamlar yapmaması için de bir yandan IŞİD’e karşı seferberlik ilan ediliyor ve bölge halkları katil IŞİD’e geçit vermemek için var gücüyle direniyor.
IŞİD’e her türlü imkan sağlanıyor Davutoğlu’nun bizzat elleriyle teslim ettiği rehineler bahane edilerek, IŞİD’e şimdiye kadar ses çıkartılmamıştı ve IŞİD’in tüm katliamlarına yönelik “yürü oğlum” denilmişti. Orta Doğu’nun yeniden dizayn edilmesinde kirli oyunların çomak sokucusu olan AKP, savaştan kaçan insanlara bile sınır kapılarını kapatıyor. Cihatçı çetelere sınırdan geçiş imkanı sunan AKP’nin, bölge halkına ülkenin kapılarını kapatması hangi güçlerin yanında yer aldığını en net biçimde göstermektedir. Barış sürecinin ilerlemesi gerekirken, AKP’nin iki yüzlü politikalarla IŞİD’e imkanlar sağlaması, hasta-
neleri dahi IŞİD çetecilerine açması izah edilemez gözüküyor. Bölgeyi AKP kan gölüne çevirdi Büyük çıkarlar doğrultusunda, bölgede IŞİD’in bu denli büyümesine zemin hazırlayan, bölge halklarının her gün silahla uyanmasına sebep olan AKP’nin ABD ile işbirliği terörizmi sınırlarımızın yanı başına kadar getirdi. Gerici dinci çetelerin Orta Doğu’yu kendine mesken edinmesinde AKP ve ABD’nin rolleri yadsınamaz şekilde yer tutuyor. IŞİD’in bu hale gelmesinde bir numaralı sorumlu IŞİD’le petrol alış verişinde bulunan, limanlarını ve hava yollarını IŞİD katillerine açan, para ve si-
lah yardımlarıyla IŞİD’i ihya eden AKP’nin kendisidir. Kobane’ye gitmek isteyen, IŞİD’in zulmüne dur demek isteyen insanlara da polisleriyle saldıran AKP, gaz bombalarını, tazyikli sularını insanlardan sakınmayıp insanların yaralanmasına da sebep oldu. Kobane halkı IŞİD’i durduruyor AKP ve ABD’nin başını çektiği tüm saldırılara karşın Kobane’nin seferberlik içinde gösterdiği direniş AKP’ye en büyük cevap niteliği taşıyor. Bunca akan kanın sorumlusu, barışı elinde koz olarak tutup, sürekli savaşla halkları burun buruna getiren AKP’nin savaş planları Kobane’deki direnişle suya düşüyor.
IŞİD, AKP ile büyüdü IŞİD’in bu hale gelmesinde çok önemli bir role sahip olan AKP sağladığı her türlü yardımla kan gölünün büyümesine sebep oldu. AKP’nin ABD ile işbirliği içerisinde IŞİD’e sunduğu açık yardımları bir çok defa gözler önüne serildi. IŞİD’e verilen askeri teçhizatlar, sunulan askeri üsler, kullandırılan lojistik noktalar ve verilen maddi kaynaklar şimdiye kadar gözler önüne serildi. Türkiye’den IŞİD’e katılan militan sayısı da
önemli derecede yüksek bulunuyor. Türkiye’de açılan bir çok standla ve kurumlar aracılığıyla IŞİD’e maddi ve insani destek sağlanıyor. Ayrıca Türkiye’de pekçok hastahanede IŞİD militanlarının tedavi edildiği haberleri de geliyor. Aynı zamanda Türkiye’den Kobane’ye direniş için gitmek isteyen insanlara da izin verilmiyor ve sınırı geçmek isteyen insanlar polis ve askerler aracılığıyla engellenip, köylerde ve ilçelerde sürekli taciz ediliyor.GÜNCEL
Halklara ağır zulüm IŞİD çeteleri ağır silahlar, tanklar ve kalabalık çetelerle Kobane’ye saldırılarına devam ediyor ve ağır kayıplar veriyor. Köylerde çok şiddetli çatışmalar devam ederken, IŞİD’in Kobane’ye 3 cepheden saldırdığı biliniyor. Son 1 haftadır 200’den fazla IŞİD çetesi üyesinin öldürüldüğü öğrenilirken, Kobane halkının direnişi sayesinde olası bir işgalin engellendiği belirtiliyor. Çetelerin ilerleyişi bazı köylerde durdurulurken, IŞİD’in
tuzaklarına karşı da halktan pek çok kayıp verildiği öğrenilen bilgiler arasında yer alıyor. Bazı yaralı IŞİD üyelerininse gelen bilgilere göre Türkiye’de tedavi edildiği ve hastanelerin çetecilere tahsis edildiği söyleniyor. PYD Eş Başkanı Salih Müslim Kobane’de IŞİD çetelerine karşı amansız bir direniş yaşandığını belirterek, “çetelerin büyük silah ve tekniki üstünlüğüne rağmen güçlerimiz büyük darbeler vuruyor” dedi. GÜNCEL
Türkiye üzerine düşeni yapacaktır ama akılcı bir şekilde yapacaktır. Faydası zararı ne onu bilerek yapacaktır. İşin nerede başlayacağın nerede biteceğini bilmeden adım atmayacaktır. Selahattin Demirtaş HDP Eş Genel Başkanı
Hükümet destek veriyor Türkiye’nin IŞİD’e karşı mücadele yürüten Kürtlere destek vermemesi, çok büyük bir şüphe uyandırmış durumda. Hükümet istediği kadar IŞİD’e destek iddialarını reddetsin bu haliyle bile dolaylı destek veriyor. Rıdvan Turan SDP Genel Başkanı
Politik destek sürüyor IŞİD, AKP’nin dışında olan bir güçtü ama son dönemde AKP’nin politikalarına eklemlendi. Bu politikalarla AKP, IŞİD’e büyük destekler verdi. ABD’nin cezalandırmaya başladığı IŞİD’e AKP’nin politik olarak desteği devam ediyor. Hüsnü Mahalli Gazeteci yazar
AKP her alanda destek verdi Kesinlikle oldu. Başından itibaren AKP, Suriye’de savaşan silahlı gruplara her alanda destek verdi. Türkiye’ye girişlerine izin verildi. Suriye’de savaşan bu grupların komutanları da zaten Türkiye’de buluşuyor. Hikmet Genç Yeni Şafak yazarı
AKP engel olmak istedi Katılmıyorum. Aksine bölgedeki politikalar AKP’nin istediği gibi gelişmiş olsaydı Suriye’deki Esad ve Irak’taki Maliki rejimi çok daha rahat kontrol altına alınabilirdi. AKP’nin IŞİD gibi örgütlere engel olacak bir çabası vardı. Gökçer Tahincioğlu Milliyet yazarı
IŞİD’e zemin açıldı Rojava bölgesindeki Kürt hareketine ve Irak’taki Kürt yönetimine destek olunarak IŞİD gibi gerçek anlamda bir terör örgütüne karşı ortak bir mücadeleye girebilirdi. Ama böyle olmaması IŞİD’in zemin kazanmasını sağlamıştır.
Kobane’de büyük direniş var
IŞİD’e karşı topyekün savaşa geçen Kobane halkı, yapılan seferberlikle gücünü tazeleyerek direnişini sürdürüyor. Türkiye’den binlerce kişi Kobane’ye direniş için sınırdan geçiyor ve IŞİD’e karşı savaşıyor. Kobane’yi IŞİD’e teslim etmemek için halkın verdiği direniş, çoğu cephede başarı kazanıyor. Bölge köylüleri büyük kararlılıkla: “Onların tanklarını yakıyoruz. Şimdi buraya mücadele etmeye
geliyoruz. Kobanê’yi bırakmayacağız. Sonuna kadar savaşacağız” diyor. Artık yaşamını savaşa göre devam ettiren bölge halkı ise bir bütün olarak direniyor. YPG’den gelen haberlere göre ise IŞİD’in ilerleyişi büyük ölçüde durduruldu ve bazı köylerde savaş devam ediyor. IŞİD’e ağır darbeler vurulduğu ve pek çok savaş malzemesinin imha edildiği de gelen bilgiler arasında yer alıyor. GÜNCEL
Işın Eliçin TRT Türk program sunucusu
AKP IŞİD’i güçlendirdi Evet AKP’nin politikaları IŞİD’i güçlendirdi. IŞİD’in uluslararası savaşçıları Türkiye üzerinden Suriye’ye girdiler. Lojistik ihtiyaçlar için de, son 4 yıldır Türkiye’yi kulllanageldi Suriye’de savaşanlar. Cevdet Aşkın Gazeteci yazar
AKP önde gelen destekçi IŞİD, Ortadoğu’nun yeniden dizayn edilmesi amacıyla hayata geçirilmiş bir projedir. AKP de bu projenin önde gelen destekleyicisidir. IŞİD AKP’nin izlediği politikanın bir yan etkisi değil, tam da politikasının kendisidir.
GUNCEL
04
24 Eylül 2014
Rehinelerin serbest bırakılmasının ardından Davutoğlu açıklama yaptı Hakan Öztürk AKLIN YOLU
Anca beraber kanca beraber
Gezi’de evet bir park savunuldu namerte karşı ama sadece “Taksim yereli” Taksim’deki bir parkı savunmadı. Bütün memleket birleşip tek bir parkı savundu. Bu başarıldığı için bütün parklar savunulabilmiş oldu neredeyse. Tek bir noktaya odaklanıldığı için baskıcılığın kalın çelik yüzeyi delinip geçildi. O güne kadar çizik atabiliyorduk. Buna baskıcı AKP şaşırdı, biz bile şaşırdık. Bu sefer, “gemisini kurtaran kaptan” değildi yani. Gemiyi kurtaran birleşmiş bütün halkın gücüydü. “Yerelini kurtaran kaptan” olunması halinden kurtulmuş olduk böylelikle. Gezi Direnişi’nin başarısının formülünün sırlarını öğrendikçe her şeyi anlayabiliyoruz. Bir kum tanesini anlayan, bütün evreni anlar. Solun herkesi sürekli “yerelini kurtaran kaptan” olmaya davet etmesi, kendi yanılmışlığı içerisinde bocalamaya devam etmesidir. Gerçek bir sol siyaset geliştirme yükümlülüğünü tamamen omuzlarından attığı için hep bunu önermektedir. Kolaya alışmıştır. Benim adım Hıdır bildiğim budurcudur. * Gezi Direnişi’ndeki kum taneciğinin moleküler yapısını çözenler ise bu hafta sonu Ankara’da buluştu. Müthiş aydınlık bir toplantıydı. Dört bir yandan birleşen kocaman bir masanın etrafındaydı herkes. Masa azamiydi ve azami olmalıydı. Masa ne kadar azami olsa yetmezdi. Herkes masayı en maksimuma çıkarmaya çalışıyordu. Herkes yaşadığımız tarihten dersler edinmişti. Mücadele hedeflerimiz ise asgariydi. Bir bıçağın ucu gibi keskin ve ince. O bıçak sayesinde AKP’nin bütün bir ülke ve Ortadoğu üzerine örtmeye çalıştığı kefen bezini kesip atacaktık. Mahşeri mitinglerle savaşa karşı yüzbinlerin kükreyişi gözümün önüne geldi. Cumartesi Anneleri’ne gidip ağlama anne diyecektik. Gönüllerince okusun diye çocuklarımızın tıkıştırılmak istendiği okulları bizler işgal edecektik. Sınırlarımızda bekletilen yorgun kardeşlerimizi, dikenli telleri aralayıp içeri çekebilecektik. Tozlu gözlerinden öpecektik. İşçi kardeşlerimizin kılına zarar gelse, bakanı yakasından tutup koltuğundan indirecektik. Bir kadına kıymaya kalkanı taş kestirecektik. Biz artık buyduk. * Efendim ve fekat birlik olunca sorun da olabiliyor. Tabi efendim ama siz karpuz-kavun gibi yatarken memleketteki hiç sorun kalmıyor değil mi? Sorunlar sizin tabirinizle “sıkıntılar” bilgisayar oyunlarındaki gibi puf diye yok oluyor. Olamazsa yeniden başlanabilir. Çok can sıkılması yaşanırsa komik kedi videosu izlenebilir. Nihilist aforizmalar yazılabilir. Çok dara düşülürse hemen bir Che fotoğrafı da koyulabilir profil resmimize. O ibadet bize yüz sene yeter. Gel keyfim gel. Bu keyifli insanların dönemi kapanıyor işte. Keyifli olacaksak hep birlikte keyifli olacağız. Kan ter içinde kol kola, iç içe ve örgütlü bir mücadele vereceğiz. Kazanırsak hep beraber keyifleneceğiz. Dövüşerek kaybedersek bileneceğiz. Hükmen yenik sayılmayacağız ama artık. Bundan böyle, anca beraber kanca beraberiz. Bundan böyle, hepimiz birimiz, birimiz hepimiz içiniz. hakanozturk17@gmail.com
Gerçeği açıkla
Erdoğan’ın özel kalem müdürü Davutoğlu yaptığı açıklama da IŞİD’i desteklemeye devam etti. Medyaya yansıyan haberlere cevap tarzında açıklama yapmak zorunda kalan Ahmet Davutoğlu yazdığı senaryoyu kamuoyuyla paylaştı. Bunun yanı sıra Davutoğlu ortaokullarda başörtüsü yasağının kaldırılmasına da değindi. Fiilen baskı uygulanıyor dedi.
güncel EBRU KAYA
Gündeme ilişkin sorularıda yanıtlayan Başbakan IŞİD ile pazarlık yapmadık fidye vermedik dedi. Ahmet Davutoğlu fili baskı uygulanıyor dedi Bakanlar Kurulu ortaöğretimde başörtüsünü serbest bırakan yönetmelik değişimine ilişkin ilk değerlendirmeyi yapan Başbakan Davutoğlu, “Özgürlüğü sınırlamaya kalkanlar ‘birilerine baskı olmaması’ gerekçesini kullanır. Birisinin ‘muhtemel baskı görmemesi’ için fiili baskı uygulanıyor” dedi. Okullarda ki özgürlükçü yaklaşımları sadece kendi tabanına yapan hükümet ortaokullarda başörtüsü
yasağının kaldırılmasını böyle dile getirdi. Fakat AKP hükümetinin okullarda ne kadar özgürlükçü olduğunu Yeni YÖK yasasıyla da ortaya çıktı.
mızın rehine psikolojisine girmelerini istemedik. ‘Onlara rehine muamelesi yaparsanız, başka muamele görürsünüz’ dedik.” Vatandaşın psikolojisini bu kadar düşündükleri için basında sansür Güya IŞİD’i tehdit etmişler uyguladıklarını öne süren Başbakan Rehinelerin serbest bırakılmasından pazarlık söz konusu değildir dedi. sonra açıklama yapmak zorunda Fakat Erdoğan daha önce yaptığı kalan Başbakanın ilk sözleri şunlar açıklama da “Siyasi noktada diplooldu;”Prensip olarak hiçbir zaman matik bir pazarlıktan bahsediyorlarfidye ödemedik. Fidye ödemek bir sa siyasi bir diplomasi pazarlık söz vatadanşarı kurtarırken başkalarını konusudur” demişti. Anlaşılan bu tehlikeye atar. Ailelerin psikolojileri- pazarlıktan Başbakanın haberi yok. ni, kalan elemanların psikolojilerini, kaçıranları dolaylı müzakere ile psi- Başbakan ; ”Neyi konuşacaksınız açık oturumda?” kolojilerini yöneteceksiniz. Vatandaşlarımız kaçırıldıktan Basına sansür uygulayan Başbakan sonra bir süre rehine tabirini kullan- meclise de kızmayı ihmal etmedi. madık. Rehine tabiri kullanıldıktan Basına açık konuşmak isteyen meclisonra pazarlık başlar. Vatandaşları- se ne konuşacaksınız açık oturumda
diye cevap verdi. Başbakan “Olaylar sırasında bizi asıl zorlayan operasyonlar ve çatışmalar yoğunlaştığında çevre şartlarını kontrol edememek oldu. Ya bir bomba isabet ederse diye düşündük. Türkiye’de süreci zorlayan haberler çıktı. En kritik dönemde gensoru verdiler. Açık oturumda konuşulsun dediler. Neyi konuşacaksınız açık oturumda.” Dedi. “Din adamlarını da devreye soktuk” Biz IŞİD ile anlaşmışız, cumhurbaşkanı seçiminde bırakılacaklarmış. Onların başına en ufak bir şey gelse bütün Türkiye türbülansa girer. Tüm taşları tek tek kontrol edeceksiniz. Din adamlarını da devreye soktuk. Suriye üzerinden bırakılmalarını da planladık.
Asansör kazasına tepkiler Türkiye’ye saldırıdır İstanbul Ticaret Borsası Başkanı Ç. Ali Kopuz, bugün çok ilginç bir basın açıklaması yaparak “Türkiye’nin her alanda olağanüstü saldırılarla karşı karşıya olduğunu” ilan etti. “Türkiye’yi hedef tahtasına çeviren odakların facialardan bile nemalanmaya çalıştıklarını” savunan Kopuz, “Bu odaklar, facialardan bile nemalanmaya çalışıyorlar” dedi. Kopuz bu işyerindeki ihmaller sonucunda yaşanan ölümleri de eleştirdi: “Ben, hangi alanda olursa olsun yapılması gereken düzenlemelerin bütün taraflarıyla ve ülke gerçeklerine göre yapılması taraftarıyım. Önce iş güvenliği, sonra ekonomi ve en sonunda da kâr olmalı. Ama biz bu düzenlemeleri facialardan sonra ve dayatmalarla değil, kendi kendimize ve bilimsel olarak yapmalıyız” dedi. GÜNCEL Hatay Emniyet Genel Müdürü
Celalettin Lekesiz
Lekesiz’in Hatay’da muhteşem olaylara parmak bastığını unutmamak gerek. Örneğin, Ahmet Atakan Lekesiz’in vali olduğu dönemde polisin attığı gaz fişeğiyle hayatını kaybetti. Fakat bu olaydan sonra Vali, kafasını düşerek kaldırıma çarpmış gibi bir açıklama yapmıştı. Abdullah Cömert Gezi eylemlerinde Hatay’da gaz fişeğiyle hayatını kaybettikten sonra Vali Lekesiz bu olaya da kayıtsız kalamayarak sosyal medyadan “Abdullah Cömert’in katillerinin bulunup yargılanmasını istiyoruz” diyerek paylaşımda bulunmuştu. Lekesiz daha ne yapsın bu toplum için? Lekesiz şunları da söylemeyi ihmal etmedi, toplumsal mesaj verdi;” Devletin verdiği maaşı hak ettiğimi düşünmüyorum. Maaştan yakınılırsa bunun gereği bellidir, iki satır yazılır, istifa edilir “dedi. Lekesiz’in bu yorumundan sonra bu hafta Celalettin Lekesiz’e OĞLUM BAK GİT diyoruz.
Artık o günler geride kaldı
AKP Konya İl Başkanı Ahmet Sorgun, Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi tarafından düzenlenen ‘Başbakan Davutoğlu ve Yeni Türkiye Vizyonu’ konulu konferansta konuştu. Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun vizyonu geniş ve özgül ağırlığı çok yüksek biri olduğunu söyleyen AKP Konya İl Başkanı Ahmet Sorgun Başbakan Davutoğlu’nun bu özelliğini 62. Hükümet Programında da ortaya koyduğunu aktardı. İl Başkanı Ahmet Sorgun, konuşmasını şöyle sürdürdü; “Yeni Türkiye; ileri demokrasi, insani kalkınma, yaşanabilir çevre, öncü ülke, etkili dış politika ve büyük ekonomi gibi önemli ayaklar üzerinde inşa edilmeye devam edecek. Eskiden seçimler geldiğinde anahtarlar dağıtılır sözler verilip yerine getirilmezdi. Artık o günler geride kaldı. Artık bu ülkede küçük insanların gölgesi büyümeyecek” dedi. GÜNCEL
GUNCEL
05
24 Eylül 2014
Solda ortak mücadele sonuç deklarasyonu açıklandı
Sibel Uzun
IŞİD herkes için büyük tehlike
UYANIŞ
IŞİD konusunda terleyen Cumhurbaşkanı devrede. Tayyip Erdoğan hükümet yokmuşçasına, “meclis de ne ki” dercesine tüm süreci belirliyor ve temsil ediyor. Davutoğlu takas konusunu kapatmaya çalışırken Erdoğan “velev ki takas” diyor. Bunun “velev ki IŞİD’le işbirliği içerisindeyim” anlamına geldiği çok açık. Zaten IŞİD vahşeti Erdoğan’ın “gül yüzü” için karşılıksız takas yapar mı? Trenler dolusu lojistik gittiği gibi acaba ne düzeyde siyasi sözler verildi süreç içerisinde göreceğiz. AKP’nin kuralsız kaidesiz ve hukuksuz dış siyaset süreci işlemeye devam ediyor. Kaç milyon insanın canı tehlikeye atılıyor AKP için önemi yok. Bunların hepsi AKP’nin ne olduğu belirsiz bölge gücü olma hedefine göre dizayn edilmeye çalışılıyor. AKP her köşede IŞİD’i anlamlandırma, bölgedeki halkları savunan güçlerle eşleştirme çabası peşinde. Buradan milliyetçi kesimlere seslenerek kendisine destek buluyor. Sanki IŞİD’e sınırlar feda edilmemiş de korunmuş gibi herkes bir anda sınır bekçisi kesiliyor. IŞİD konu olmaktan çıkıyor, bir anda Kürtlere karşı ayrımcılık kapıları açılmak isteniyor. Rehinelerin kurtarılması sürecinin AKP ve IŞİD arasında nasıl bir takas ile sonuçlandığının üstü örtülmek isteniyor. Art arda cevapsız bırakılan “IŞİD’e nasıl sözler verildi?” sorusu AKP’yi köşeye sıkıştırıyor. Bu nedenle ortamı soğutacak açıklama Erdoğan’dan geliyor “IŞİD’i durdurmak için her türlü destek verilecek. IŞİD bataklığı bitecek” diyor. Ne zaman, nereye, nasıl, destek verilecek? Hepsi AKP’nin akıl almaz keyfiyetine göre belirlenecek. AKP tarafından hem IŞİD gıdasız, hem ABD yanıtsız bırakılmayacak. Hem vahşet çetesinin, hem emperyalizmin işbirlikçisi olunacak. Bölge halklarına ne olduğu, olacağı, Türkiye sınır boylarındaki tablonun nasıl bir tehlikeye gireceği umurunda değil. Bugüne kadar yerinden, yurdundan, canından, bedeninden olan bölge halklarının hesabını kim verecek umurunda değil. *** AKP, Kobanê’deki Kürtler kaybederse barış sürecinde elinin güçlü olacağını düşünüyor. Sırf bu nedenle sınıra yardım taşıyanlara gerçek mermilerle saldırıyor. Tampon bölge planlayarak IŞİD’e zemin hazırlıyor. Kobanê’yi boşaltarak şehri IŞİD’e bırakmak istiyor. Kobanê’yi korumak için gitmek isteyenlere engel oluyor. Çünkü bir yandan kendi oyunu bozulmuş oluyor. Aslında Kobanê’yi ateşe atmak demek barış sürecini ateşe atmak demek oluyor. Çözüm sürecini tehlikeye atan AKP eninde sonunda kaybeder. Elindeki yegane kozlarından birisi de Kürt sorunundaki attığı adımlardı. Pek çok konuda toplumun nefretini kazanan AKP buradan da büyük bir nefret kazanır. Çok açık ki IŞİD belasını dünya güçleri izledi, izliyor, Irak’ın silahlı güçleri direnemiyor. Direnen ve durdurabilen güç YPG oldu. Türkmenler için de Ezidiler için de Kürt Savunma Güçleri umut oldu. Bugün hala IŞİD belasına rağmen Kürtleri tehlike ilan eden AKP ve ona destek verenler Ezidiler gibi Türkmenler’i de korumuş olan Kürt Savunma Güçleri’nin öneminin görülmesini istemiyorlar. Bunları iki yıldır tüm kesimlerin desteğini kazanma aşamasına gelmiş olan çözüm sürecini ateşe atarak yapmak istiyorlar. *** Türkiye’de demokratik haklarını kullananlara karşı polise öldürme emri veren AKP için, Erdoğan için bölgede ve Türkiye’deki halklara yönelen ölüm tehlikesi hiçbir önem arz etmiyor. AKP için yegane sorun olabilecek şey karşısına dikilecek muhalif güçlerdir. Bölgede ve Türkiye’de esas suçlu olduğunu ortaya çıkaracak güçlerdir. Kobanê Direnişi AKP’nin gerçek yüzünü ortaya sermektedir. AKP’nin karşısına pek çok konuda ortak bir şekilde dikilmek durumunda kalan güçler tam da bu zamanda IŞİD vahşetini durdurmak için yine ortak dikilmek zorundadır, zorunda kalacaklardır. twitter: @sibeluzun_yarin
Birlikte mücadeleye çağırıyoruz
Solda birlik arayışının yaratılması için ilk toplantısı 30 Ağustos Pazar günü Vişnelik’te yapılan toplantının ikincisi 21 Eylül Pazar günü gerçekleştirildi. 21 Eylül’de Ankara Vişnelik’te toplanan siyasi parti, hareket, grup ve bireyler birlikte mücadele etme kararını ilan etti. Toplantının sonunda solda ortak mücadele sonuç deklarasyonu açıklandı.
güncel özge doğan
Birleşik-ortak mücadele zeminlerinin yaratılması arayışlarının parçası olarak 30 Ağustos Pazar günü Vişnelik’te yapılan toplantının ikincisi 21 Eylül Pazar günü gerçekleştirildi. 30 Ağutos’ta katılımcıların, mücadele olanaklarını birleştirmek ve ortak sorumlulukların yerine getirilmesi amacıyla geliştirilen önerilerin tartışldığı bir toplantı gerçekleştirmişti. Solda birlik daha da güçleniyor Vişnelik ikinci toplantısı 21 Eylül günü gerçekleştirildi. AKP’nin ülkenin tüm demokratik kurumlarına ve
halka karşı sürdürdüğü saldırılara karşı solda bir birlik kurulması gerekliliği iyiden iyiye kendini belli ederken toplantıda yeni bileşenlerin de mücadeleyi ortaklaştırma arayışının bir parçası olması ile solda birliğin kurulması fikri daha da güç kazanmış oldu. Erdoğan’ın diktatörlüğünün dayatılmaya çalışıldığı Türkiye’de ancak birleşik bir iradenin bu diktatörlüğü yıkacağı gerçeği başta Gezi direnişi olmak üzere kurulan tüm birlik evrelerinde görülmüştü. İşte tam da bu noktada son gerçekleştirilen Vişnelik toplantısı ‘bu iradenin bir çok şey yapabileceği’ bir atmosferde gerçekleşmiş oldu.
Sonuç metni yayınlandı Öte yandan bu toplantıda toplanan siyasi parti, hareket, grup ve bireyler birlikte mücadele etme kararını ilan etti. ‘Direnmeye ve Birlikte Mücadele Etmeye Çağırıyoruz. Gericiliği ve Faşizmi Yeneceğiz’ başlığıyla yayınlanan sonuç metninde “Haziran’da hep birlikte kurduğumuz barikatı, bir adım daha ileri taşımak hepimizin ortak sorumluluğudur” denildi. Birlikte mücadele etmek için Deklarasyon metninde amaçlar şu şekilde sıralandı: Faşist baskı ve dinci zorbalığa karşı toplumcu bir demokrasi için; Gericiliğe karşı laiklik ve özgür bir
yaşam için; Geleceksizlik ve güvencesiz çalışmaya karşı emeğin hakları ve insanca bir yaşam için; Doğanın ve kentlerimizin yağmalanmasına karşı ortak yaşam alanlarımıza, sahip çıkmak için; Özelleştirme ve talana karşı halkçıkamucu bir ekonomiyi örgütlemek için; Emperyalist saldırganlık, tahakküm ve işbirlikçiliğe karşı bağımsızlık için, Kürt sorununda kardeşlik ve birlikte yaşama iradesini güçlendirerek demokratik, adil, onurlu ve eşit yurttaşlığa dayanan bir çözüm için; Birlikte mücadele etmek amacıyla ortak bir irade oluşturduğumuzu ilan ediyoruz.
Adaleti geciktirdikçe geciktiriyorlar Gezi direnişinde Ümraniye’de gerçekleşen yürüyüş sırasında 20 yaşındaki Mehmet Ayvalıtaş’ın bir aracın çarpması sonucu ölümüyle ilgili davanın 4. duruşması görüldü. Duruşmada tanık olarak dinlenen Ali Ekber Ağan, Ayvalıtaş’ın öldüğü anı anlattı. Ayvalıtaş’ın avukatları ile tutuksuz sanıklar Cengiz Aktaş ile Mehmet Görkem Demirbaş’ın bulunduğu duruşmayı, Ayvalıştaş’ın ailesi, Gezi direnişinde polis tarafından atılan gaz bombasının kafasına isabet etmesi sonucunda yaşamını yitiren Berkin Elvan’ın babası Sami Elvan, Maltepe Gülsuyu Mahallesi’nde çetecilerin açtığı kurşun sonucu katledilen Hasan Ferit Gedik’in annesi Nuray Gedik ve CHP Milletvekili Mahmut Tanal da katıldı. Duruşmada söz alan Ayvalıştaş’ın avukatı Ömer Kavili, olayın daha etkin araştırılabilmesi
için çevredeki kameraların hepsinin toplanmadığını, tüm kamera kayıtlarının toplanması için Ataşehir İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne yeniden yazı yazılmasını talep etti. Duruşmada, ailenin avukatları tarafından izletilmek istenen İstanbul Teknik Ünivrrsitesi(İTÜ) İnşaat Mühendisliği Bölümü Ulaştırma Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ergun Gedizoğlu eşliğinde yapılan olay yeri keşfine ait görüntüler ise “teknik donanım yetersizliği” nedeniyle izlenemedi. Okunan mütalaanın ardından arar kararı açıklayan mahkeme heyeti, tutuklu yargılanma talepleri ile iki polisin duruşmaya getirilmesi taleplerini reddederken, duruşmanın konferansta görülmesi talebine ilişkin Başsavcılığa yazı gönderilmesine karar verdi. Duruşma 24 Aralık 2014’de ertelendi. GÜNCEL
Bursa’da Birleşik Muhalefet Hareketi ilk forumunu gerçekleştirdi HSYK seçimlerinde AKP’nin şaibeleri bitmiyor
HSYK seçimlerinin ilk ayağı Yargıtay’da yapıldı. Seçimi kazanmak için her yolu mübah gören hükümetin adayları değil cemaat destekli oldukları iddia edilen adaylar kazandı. Seçim sürecinde hükümet tarafından yapılan bütün müdahalelere karşın Davutoğlu “Keşke hiçbirimizin haberi olmadan hakim ve savcılarımız seçimlerini yapsalardı” dedi. Bir hükümet politikası olarak uygulanan seçimlere gölge düşürme alışkanlığı yargı organı için önemi büyük HSYK seçimlerinde de görülüyor. Açık şekilde hükümet destekli Yargıda Birlik Platformu’nun bölge tanıtım toplantılarına katılım mecbur kılınıyor, ihtiyaçları valilikler tarafından karşılanıyor. GÜNCEL
Türkiye’de AKP’ye karşı olan demokratik güçlerin ortak bir mücadele cephesi haline gelen Birleşik Muhalefet Hareketi Bursa’da bir forum gerçekleştirdi. İstanbul, İzmir, Ankara gibi büyük illerin ardından Bursa’daki forum da toplantı salonunu doldurdu ve taşırdı. Direnen Sütaş işçileri de dahil olmak üzere toplumun her kesiminden insanın katıldığı forumda artık Gezi’den sonra örgütlü ve sürekli bir gücü yaratma kaygısı tartışıldı. forumda ilk sözü 156 gündür mücadele yürüten Sütaş işçileri adına Yunus Dağçal aldı. Mücadele edilmeyen hiçbir şeyin kazanılamaz olduğunu söyleyen Dağçal, herkesi tüketimden gelen gücünü kullanarak Sütaş
ürünlerini boykot etmeye çağırdı.Forumda alınan sözlerle katılımcılar sık sık harekete geçmenin ve iktidarı hedef almanın altını çizdi. Türkiye’de şimdiye kadar gerçekleşen mücadelelerin tam da “Hiçbir şey olmaz” denilen dönemlerde bir umut olduğu ve bunlardan en son örneğinin de Gezi direnişiyle birlikte gerçekleştiği vurgulandı. Katılımcılar Birleşik Muhalefet Hareketi’nin ise son direniş örneği olan Gezi’den ilham aldığını söyledi. Forum içinde bir kordinasyon kuruldu ve aday olanlar bu kordinasyona seçildi. İlerleyen zamanlarda Birleşik Muhalefetin işçi, kadın, gençlik gibi tüm alanlarda forumlar düzenleyebileceği konuşuldu. GÜNCEL
GUNCEL
06
24 Eylül 2014
Cem Kaptanoğlu
JENDİN
Onlar için “Tokalaşma” zamanı
İnternet ansiklopedisi Wikipedia’nın “otoriteryenizm” başlığında, “otoriter lider” örneği olarak gösterildiğini öğrendiğimiz Cumhurbaşkanı Erdoğan, üç yıllık kırgınlığın ardından, geçen hafta TÜSİAD’ın bir toplantısına katıldı ve Wikipedia’yı haklı çıkaracak şekilde konuştu. Büyük burjuvazinin “büyükleri”nin gözlerinin içine bakarak yapılan bu konuşma, iktidar bloğunda yer alan burjuva sınıf fraksiyonları arasındaki mücadelenin şu andaki durumunu gözler önüne seriyordu. Erdoğan, büyük burjuvazinin, iktidar bloğundaki tartışmasız egemenliğinin eski rejimde kaldığını, suçlu çocuklar gibi karşısına dizilmiş “büyük” burjuvalara şu sözlerle anlattı: “birileri… ucuz kamu kredileriyle, kamu kaynakları ve teşvikleriyle ‘sadece biz kazanalım’ dediler. O kadar ki Anadolu’da palazlanan yatırımlardan dahi rahatsızlık duydular. Bunların önünü kesmeye çalıştılar. … Bugün İstanbul sermayesi kazanırken Anadolu’nun kaybettiği değil, herkesin kazandığı bir ülke var.” Erdoğan, İstanbul sermayesinden yani büyük burjuvaziden, iktidar bloğunda oluşan yeni güç dengesini artık kabul etmesini, ucuz kamu kredileri, kamu kaynakları ve teşvikleriyle biraz da “ötekiler”in “palazlanması”nı içine sindirmesini istedi. TÜSİAD Başkanı’nın eşi Suzan Sabancı’ya, yönetim kurulu başkanı olduğu banka bu kadar çok kar ettiği halde, iktidarı eleştirdiği için “el insaf!” deyip, Bank Asya’nın “zaten batık” olduğunu söyleyerek, Bu bankanın batırılışının son çivisini, ibreti alem için TÜSİAD üyelerinin önünde çaktı. Erdoğan, “Yeni Türkiye”nin yeni koşullarını kabul etmeleri durumunda, yeni bir blok içi sözleşmeye hazır olduğunu da şu sözleriyle belirtti: “Eski kırgınlıkları muhafaza etmenin hiç kimseye faydası olmaz. Yumruk sıkma değil, tokalaşma zamanıdır… Aynı istikamete bakıyoruz ve aynı geleceği inşa edeceğiz ve bunu da hep birlikte başaracağız.” Erdoğan’ı, en ön sırada dikkatle dinleyen TÜSİAD’ın “büyük”lerine, “tarihi” konuşmayla ilgili düşünceleri sorulduğunda; “muhteşem”, “çok olumlu”, “umut verici”, “çok verimli”… buldukların söylediler. Erdoğan, “tokalaşıp” “aynı istikamete bakmadan” devleti yönetemeyeceğini bildiği büyük burjuvaziyle, iktidar bloğu içindeki yeni dengeler çerçevesinde yeni bir “mutabakat” sağlamış gibi görünüyor. İstanbulAnadolu sermayelerinin çatışması olarak tarif ettiği, burjuvazinin sınıf içi fraksiyon çatışmasında, büyük burjuvazinin, “sadece biz kazanalım” açgözlülüğünü bırakıp yani haddini bilip, “hakkına” razı olması konusunda ikna olduğunu anlıyoruz. Erdoğan’ın büyük burjuvaziden talepleri bu kadarla da sınırlı değil. Konuşmasının “Ananas”-“Tesbih” bahislerinde, açıktan savunuculuğunu yaptığı orta burjuvazinin yani “Anadolu sermayesinin” bir kısmının yeni rejimin düşmanı olduğunu vurgulayarak büyük burjuvaziyi, “ananas-tespih” konusunu hatırlatarak “düşmanla” kesinlikle “iş” yapmamaları konusunda uyardı. Orta burjuvazinin TUSKON’da örgütlü “paralel” unsurlarının tövbe edip teşvik almakla, batırılmak arasında bir tercihe zorlandığını böylece bir kez daha anladık. Büyük burjuvazinin, geçmişte hükümetler deviren güçlü örgütü TÜSİAD’ın, Erdoğan’ın önünde yerlere kadar eğilmesine, CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun verdiği tepki, bir hayal kırıklığının dışa vurumuydu: “İş dünyası dik dursun. Zaten bedel ödediler. Aydın Doğan ailesine, Koç ailesine hukuksuzluk yapıldı… Bana göre TÜSİAD yanlış yaptı. Siz neden davet edersiniz? Cumhurbaşkanı ile bu tablo demokrasi tarihi açısından hepimizin unutmaması gereken bir tablodur.” Sözleriyle büyük burjuvaziye sınıf çıkarlarını, siyasal çıkarlarını hatırlatan Kılıçdaroğlu’na, Marks’ın şu sözlerini hatırlatarak yanıt verelim: “Burjuvazi, Bonapartizmde, genel sınıf çıkarlarını, siyasal çıkarlarını, yaşamda kalmak uğruna yani en kirli özel çıkarları uğruna feda eder.” Kılıçdaroğlu’nun sözünü ettiği bu acınası tablonun TÜSİAD’ın koleksiyonunda pek çok benzerinin bulunduğunu biliyoruz. TÜSİAD, artık başkan Erdoğan’ın “hakem”liğinde yoluna devam edeceğini ilan etmiştir. İktidar bloğundaki burjuva sınıf fraksiyonları arasındaki çatışma, Erdoğan’ın hakemliğinde “yumruk sıkarak” veya “tokalaşarak” yatıştırılmaktadır. Rejimin ana sorunsalı ise, iktidar bloğuyla halk arasındaki çatışmanın nasıl yatıştırılacağıdır. Gittikçe şiddetleneceğini öngörebileceğimiz bu sınıf çatışması ve olağanüstü rejimin ekonomik, ideolojik, siyasal bunalımının düzeyi, kapitalist devletin olağanüstü rejim biçimleri Bonapartizm ve faşizm arasında geçiş veya eklemlenmeleri getirebilir. Bu nedenle, demokratik muhalefetin ana gündemi faşist devlete doğru yükselebilecek hızlı “faşistleşme sürecine” karşı acil direniştir.
Zafer direnen Beltaş işçisinin oldu
CHP’li Beşiktaş Belediyesi’ne bağlı Beltaş A.Ş.’de çalışan, toplu sözleşme görüşmeleri devam ederken işten çıkarılan ve belediye binası önünde çadır kurarak eylem yapan DİSK’e bağlı Genel-İş Sendikası üyesi 239 işçinin başlattığı direniş Beşiktaş Belediyesi Başkanı Murat Hazinedar’ın tüm grev kırma çabalarına rağmen 60’ıncı gününde kazanımla sona erdi. emek sedef akbulut
“Belediye başkanının halka karşı tüm manipülasyon çabalarına, grev kırıcılığı yapmasına karşın işçiler Abbasağa Forumuy’la omuz omuza vererek Beşiktaş’lılara gerçekleri anlatmayı başardı. Bildiriler dağıtıldı, pankartlar asıldı. Eli sopalı grupları işçilere saldırtmak, kaçak işçilere parkları temizletmeye çalışıp grev kırıcılığı yapmak ve hatta bizzat kendisi grev kırıcılığı yaparak çöp toplamak dahil her türlü yöntemi kullanan Hazinedar direnişin ve grevin toplumsallaşmasıyla geri adım atmak zorunda kaldı. 20 Eylül’de toplu iş sözleşmesi imzalandı ve işçilerin talepleri önemli ölçüde yerine getirildi. Atılan işçilerin tümü geri alındı. Taşeron Polen firmasına 3 aylığına geçecek olsalar da, belediye ile 3 senelik bir sözleşme imzalandı ve sendikal hakları korundu. 3 ay sonra yeniden yapılacak ihalede Beltaş’ın yeniden girme ihtimali de var. Beltaş’ın %98 belediye iştirakı olması sebebiyle işçiler Beltaş’ın yeniden almasını da istiyor durumdalar.” DİRENDİLER KAZANDILAR 60 gündür direnişte olan Beltaş işçileri grev süresi boyunca CHP Beşiktaş İlçe Başkanlığı’nı iki defa işgal etmişti.Direniş boyunca grev kırıcılığı yapan ve işçilerin haklarını vermeyen Murat Hazinedar, işçilerle imzalanan sözleşme sonrasında Belediye önünde ‘işçilerin yanında olan herkese’ teşekkür etti. İşçiler günlerdir direnirken umursamayan Hazinedar, işçilerle birlik-
te, imzalanan sözleşme sonrasında halay çekti. Beltaş işçisi Ali Palabıyık : “Bu kazanım Beltaş işçilerinin iradesi ve halkın desteği ile başarılı oldu.10. ve 12. aylarda umarız ihale Beltaş’ta kalır.Taleplerimizden biri Beltaş’tı. Fakat bu 3 aylık sürede Beltaş zaten ihale alamamış.İşçi arkadaşlarımızın iş akitleri feshedilmişti.Her birini işine geri gönderdik.Toplu sözleşmenin içerisinde vazgeçilmez çizgilerimiz vardı.Onları kazandık. Tekrar arkadaşlarımıza iş başı yaptırdığımız için mutluyuz.Beltaş çalışanları olarak Abbasağa Forumu’nda şenlikle ilgili bir düşüncemiz oluştu. Tüm emek dostlarının destekleri olduğundan Abbasağa’da emek örgütleriyle, arkadaşlarımızla,sivil toplum
dostlarıyla genişletebileceğimiz bir şenlik düşündük.Dostlarımızı bir arada görmek bizi mutlu edecek.’’diyerek kazanımla ilgili fıkrını belirtti. Abbasağa Forumu’ndan Cemal Akkaya: “Amacımız halk hareketini sınıf hareketiyle birleştirmektir” ‘’Abbasağa Forumu olarak Beltaş işçilerinin haklı direnişini destekledik, birlikte forumlar yapıp bildiri dağıttık.Direnişin propogandasını yaparak halkın kamuoyunu oluşturarak tepkisini çektik.Abbasağa olarak amacımız,halk hareketini sınıf hareketiyle birleştirmektir. Gezi hareketinin devamı Abbasağa Forumunun hep söylediği birsey var.Doğru hatta olursanız amacınıza her zaman ulaşırsınız.İşçiler,
kazanırsak bir şenlik yapalım demişlerdi.Önümüzdeki hafta Abbasağa Forumu’nda halkın ve Gezinin devamı olan diğer bütün forumların katılımıyla büyük bir şenlik gerçekleştirmeyi planlıyoruz.Zaferimizi dayanışarak kutlayacağız.’’diyerek görüşlerini belirtti. Abbasağa Forumu’ndan Sidar Can Kardoğan: “Forumun yarattığı muhalefet direnişin kazanımında çok etkilidir’’ Abbasaga forumu olarak Beltas işçilerinin direnisinin is ,ekmek mücadelesi oldugunu bilerek iscilerin hakli direnisini Besiktas halkina tasidiklarını ve forumun yarattigi muhalefetin ,direnisin kazanilmasinda cok etkili oldugunu ifade etti.
On binler ‘Taşerona Son’ dedi İzmir’de DİSK öncülüğünde gerçekleştirilen ‘Taşerona Hayır” yürüyüşüne on binlerce kişi katıldı.Taşeronun el değiştirmesi nedeniyle güvencesiz kalma riskine karşı işçiler,22 Eylül Pazartesi günü İzmir’de taşerona karşı Basmane Meydanı’ndan Gündoğdu Meydanı’na büyük bir yürüyüş gerçekleştirdi.İhaleyi kaybetmesi nedeniyle Karbel işçileride mitinge katıldı.Yürüyüş boyunca “Taşerona geçit vermeyeceğiz”, “Zafer direnen emekçinin olacak” sloganları atıldı.Soma’dan mitinge katılan işçilerde’’ Soma’nın kömürü AKP’yi yakacak” sloganlarıyla yürüyüşteydi.
İş Sendikası Genel Başkanı Kani Beko :“Türkiyede her gün 4-5 işçi ölüyor.Bu ölümler fıtrat değildir.Sendikalar, meslek odaları, üniversitelerden uzmanlar el ele vererek denetleyecek bağımsız bir kurum oluşturulmalı.Taşeron sistemi yasaklanmalı.Soma’ya bu borcumuzdur.
TAŞERONA KARŞI BİRLEŞELİM İzenerji işçileri taşerona karşı mücadelelerini Yarın’a anlattı.Yücel Demirsoy: “Ben 7 yıldır park-bahçe işçisiyim.Taşeronu İzmir Belediyesi’ne sokmayacağız diyerek” İşçilerden Mustafa Kaya ise: “Mücadelemize devam edeceğiz. Bu sorun hepimizin sorunu.Ülke olarak İŞÇİLERİN KADERİ ÖLÜM DEĞİLDİR taşerona dur dememiz lazım.Ülke inGündoğdu Meydanı’nda ölen işçiler için sanı ile tek yürek, tek bilek olacağız ve siyah balonlar uçuruldu.DİSK Genel mücadelemizi kazanacağız.”dedi. EMEK
Üniversitelilerle Sütaş boykotu büyüyor Uludağ Üniversitesi’nde bu hafta Sütaş işçileriyle birlikte masa açan Emekçi Hareket Partisi Gençliği bildirilerini dağıttı. Sendikalı oldukları için işten atılan ve aylardır direniş yürüten Sütaş işçileri geçen hafta da gençlik örgütleri masalarına ziyaret gerçekleştirmişti. Hafta içi her gün “Orada Dur AKP Burası Üniversite” diyerek MEDİKO’da masa açan EHP Gençliği bugün birlikte masa açtıkları EHP Gençliği ile birlikte bildirilerini dağıttılar. Sütaş işçilerinin de üniversite içerisinde gençlik örgütleriyle birlikte dayanışıyor olması; gençlik hareketinin sınıf mücadelesinden bağımsız olmadığının en iyi göstergesi olmuştur.
İlerleyen saatlerde gelen Özel Güvenlikler ve sivil polisler ise üzerinde parti amblemi olan bir pankartın indirilmesi için talimat aldıklarını söyleyerek gençlere engel olmaya çalıştılar. Pankartı indirmeyen öğrenciler ise Uludağ Üniversitesi’nde bir kaç sene öncesinde açılamayan masaların, asılamayan afişlerin şimdi yapılıyor olmasının birer kazanım olduğunu söyleyerek pankartı indirmeyeceklerini söylediler. Tüm gençlik örgütleri pankartlarını MEDİKO’ya asarak kazanımlarından asla geri adım atmayacaklarını tekrar gösterecekler. EMEK
EMEK
07
24 Eylül 2014
İşçi ölümleri durmuyor
Geçtiğimiz hafta, Türkiye’nin birçok ilinde yaşanan ihmaller sonucu her gün işçiler ölmeye devam etti. Biz de basından topladığımız haftalık işçi ölümü verilerini sizlerle paylaşıyoruz. İzmir’de inşaat işçisi hayatını kaybetti İzmir’in Buca ilçesinde üniversiteyi bitirdikten sonra ailesine destek olmak için inşaatlarda çalışmaya başlayan 25 yaşındaki Mehmet İsa Dumlu, alçı işleri yaptığı binanın beşinci katından düşerek yaşamını yitirdi. [16.09.2014] Aydın’da inşaat işçisi hayatını kaybetti Aydın’ın Nazilli ilçesinde bir inşaatta çalışan Ali Aşir isimli bir işçi 3 katlı binanın ikinci katında iskelede dengesini kaybederek düştü. Hastaneye kaldırılan inşaat işçisi Aşir, müdahalelere rağmen yaşamını yitirdi. [16.09.2014] İnşaattan düşen işçi hayatını kaybetti Gaziantep’in İslahiye ilçesinde Boğaziçi Atatürk Lisesi inşaatında çalışan 33 yaşındaki inşaat işçisi İsmail Sağlam istinat duvarı inşaatında çalışırken dengesini kaybedip 3 metre yükseklikten düşerek yaşamını yitirdi. [18.09.2014] 11 yaşındaki çocuk işçi öldü Diyarbakır’ın Ergani İlçesi’nde, Karadeniz’den fındık toplamadan dönen mevsimlik işçileri taşıyan yolcu minibüsü, şarampole yuvarlandı. Aracın içinde bulunan 11 yaşındaki çocuk işçi Dijle Karakaş ölürken, 14 kişi yaralandı. [18.09.2014] Çinli madenci yaşamını yitirdi Bartın’ın Amasra ilçesinde Hattat Holding’e ait özel kömür ocağında yan taraftaki kömür yığınlarının çökmesi sonucu göçük oluştu. Meydana gelen göçükte Wenliang Zhang isimli 1 Çinli işçi öldü, 3 Çinli işçi de yaralandı. [19.09.2014] Fuar inşaatında 1 işçi öldü İzmir’in Gaziemir İlçesi’nde, inşaatı devam eden yeni fuar alanında traktörün römorkunda ayakta yolculuk yapan Rıza Bozkurt, sürücünün dönüş için manevra yaptığı sırada düştü. Beton zemine başını çarpan Rıza Bozkurt, hayatını kaybetti. [19.09.2014] Kaçak kömür ocağında 1 işçi öldü Şırnak’ta kaçak kömür ocağında çalışan Mehmet Ata Kutlu isimli işçi yemek molası verdiği sırada yanındaki elektrik kablosuna tutunduğu için elektrik akımına kapıldı. Arkadaşlarının yardımıyla hastaneye kaldırılan işçi kurtarılamadı. [21.09.2014]
ICF işçisinden büyük yürüyüş ICF işçileri eylemlerinin ilk gününden bu yana kararlılıkla direniyor. Öncelikle 2 işçinin işten çıkarılması sonra ise 10 işçinin daha sendikalı oldukları için işten atılmasıyla başlayan direniş 44. gününde büyük bir yürüyüşle sürdürüldü. Eskişehir Emek ve Demokrasi güçleri de ilk günden bu yana olduğu gibi direnen işçilerin yanındaydı. emek burcu karefil
ICF işçilerinin talepleri; işten çıkarılan işçilerin geri alınması ve işçilerin anayasal hakkı olan sendikalaşma faaliyetlerinin, örgütlü mücadelelerinin engellenmemesi. Mücadelelerini büyütmekte kararlı olan işçiler 45 dereceye varan sıcaklardan yağmura kadar her koşulda fabrika önündeki direnişlerini sürdürdüklerini söylerken direnişe devam etmekte kararlı olduklarını, kış için hazırlıklara da başladıklarını eklediler. Eskişehir Emek ve Demokrasi güçlerinin ve Birleşik Metal-İş Başkanı Adnan Serdaroğlu’nun da katıldığı büyük yürüyüşle ICF işçileri haklarını alana kadar direnmekte kararlı olduklarını gösterdiler.
Emekçilerin sendikal hakkı engellenemez DİSK Eskişehir Şube Başkanı Bayram Kavak “Biz 44 gündür gerek 45 derece sıcağın gerekse yağmurun altında direniyoruz. Yıllardır işçiyi sömüren patron şimdi de maskesini bize gösterdi. Biz direnmeye devam edeceğiz arkadaşlar. Bunu herkes böyle bilsin. Eskişehir Türk Dünyası Kültür Başkenti diye övünenlere soruyoruz emekçiler bunun neresinde?” dedi. Yürüyüşe katılan Birleşik Metalİş Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu “Buradaki insanlar sendikaya girdikleri için işten atıldılar. Bu insanlar hırsız, katil değiller sadece haklarını istiyorlar. Atılan işçiler geri alınmalıdır. Bu ülke hukuk devleti olmaktan çıkarıldı. Ülkenin gelişimine en
Traktörün altında kalan çiftçi yaşamını yitirdi Mustafa Çetinkaya’nın, Bandırma’da Enver Dede mevkiinde bulunan zeytin ağaçlarını ilaçladıktan sonra, direksiyon hakimiyetini kaybetmesi ile traktör devrildi. Traktörün altında kalan Çetinkaya hayatını kaybetti. [22.09.2014]
Eskişehir’de yüzlerce insan ICF direnişini büyütüyor Direnişlerini önce tüm organize sanayide daha sonra da şehir merkezinde yayan ICF işçileri tüm şehirde direnişlerini dayanışmayla büyütüyor. TÜLOMSAŞ’taki işçi ölümün-
den sonra da en önde hesap soran ICF işçileri, işçi ölümlerinin önüne de ancak büyük bir mücadeleyle geçilebileceğini ve direnişleri eğer zaferle sonuçlanırsa organize sanayi bölgesindeki diğer işçilerin örgütlenmesinin ve asgari ücrete mahkum olmadan çalışmasının önünü açacağını söylüyorlar. Direnişin Organize Sanayi Bölgesi’nde ve kent merkezinde bu denli yayılmasının en büyük sebebi ICF işçilerinin kararlı duruşlarıydı. İşçileri ilk gününden beri yalnız bırakmayan Eskişehir Emek ve Demokrasi Güçleri de yürüyüşte ICF işçisiyle beraberdi. Yürüyüşte ICF işçisiyle birlikte sonuna kadar mücadele edeceklerini söyleyen yüzlerce kişi hep bir ağızdan atılan işçilerin geri alınması için haykırdı.
Madenler işçilere mezar oluyor Bundan beş ay önce yaşanan Soma katliamının ardından AKP’nin bakanları istifa etmeyip, patronlar ise AKP Hükümeti tarafından birer birer aklanmıştı. Çalışma Bakanı Faruk Çelik ise için geçtiğimiz günlerde ‘Soma başarılarımızı kararttı’ diye açıklama yaparken; madenler işçilere mezar olmaya devam ediyor. Geçtiğimiz hafta bir gün içerisinde Zonguldak, Gümüşhane ve Bartın’da meydana gelen göçüklerde 4 işçi göçük altında kaldı. İşçilerden 3’ü yaralı olarak kurtarılırken, 1 Çinli madenci ise hayatını kaybetti. Zonguldak’ta, Türkiye Taşkömürü Kurumu Karadon Müessesesi’nde meydana gelen göçükte maden işçisi Sezer Aktaş, ta-
Asansör boşluğuna düşen işçi ldü İstanbul Beyoğlu’nda Güneşli Holiday İnn otel inşaatında asansör tamiratı esnasında 24 yaşındaki inşaat işçisi Hakan Seçkin 5.kattan asansör boşluğa düştü. Hastaneye kaldırılan işçi müdahalelere rağmen kurtarılamadı. [21.09.2014] İşçi minibüsü kaza yaptı: 4 ölü Antalya Korkuteli İlçesi’nde işçileri taşıyan servisin, otomobille çarpışması sonucunda 4 kişi öldü 20 kişi yaralandı. Otomobilde bulunan Özgür Özkaya, Güldeniz Özkaya, Zeynep Çön olay yerinde ölürken minibüste bulunan MuammerAtılay da kurtarılamadı.[22.09.2014]
çok katkısı olan ve en ağır işi yapan metal işçileri asgari ücrete mahkum ediliyor. Bu insanlar asgari ücrete hayır demek için burada, fabrikalarda ölmek istemedikleri için buradalar. İşçilerin sendikasız olması işçi ölümlerinin önünü açıyor. Örgütlü mücadelemiz devam edecek. Bugün direnişin 44. günü. Yarın 144. günü olur ama biz buradan hakkımızı almadan gitmeyeceğiz” diyerek haklarını alana kadar devam edeceklerini belirtti.
vanın çökmesi sonucu göçük altında kaldı. Yapılan çalışmalar sonucu Aktaş, yaralı olarak kurtarıldı. Göçük ile ilgili ise soruşturma başlatıldı. Gümüşhane’de özel bir işletmeye ait kömür ocağında meydana gelen göçük altında kalan işçi Yavuz Sarpkaya da çalışmaların ardından yaralı olarak kurtarıldı. Bartın’da ise özel bir şirkete ait kömür ocağında meydana gelen göçükte 2 işçi kömür yığınlarının altında kaldı. İşçiler, mesai arkadaşlarının çalışması sonucu göçükten kurtarılarak ocaktan çıkarıldı. Ancak işçilerden 38 yaşındaki Wenliang Zhang kurtarılamayarak hayatını kaybetti. Yaralı kurtulan 44 yaşındaki Zheng Qi Xeue ise durumunun iyi olduğu söylendi. EMEK
Zonguldak’ta madenciler Valiliğe yürüdü
Zonguldak’ın Ereğli İlçesi’nde bağlı Kandilli Beldesi’ndeki özel maden ocağında çalışan işçiler, 31 arkadaşlarının işine son verilmesi üzerine, madenci anıtında toplanan bin işçi Zonguldak’a yürüdüler. Arkadaşlarının işe geri alınmasını ve işten çıkarmaların durdurulacağına dair söz verilmesini isteyen işçiler, Genel Maden İşçileri Sendikası ile birlikte Zonguldak Valiliği önünde oturma eylemine başladı. Maden işçilerinin haklı mücadelesinde Çarşı taraftar grubu da marşlarıyla işçilerin yanındaydı. Eylem sırasında açıklama yapan Genel Maden İşçileri Sendikası Başkanı Alabaş, “Vali ile
görüştük, bizlere söz verdi. TTK ile Hema Endüstri A.Ş.’nin görüştürmek için aracı olacağı konusunda söz aldık. Sizlere bu eylemde gösterdiğiniz duruş için çok teşekkür ediyorum. Tebligat yapılan arkadaşlarımızın tebligatları geri çekildi. Biz buradan iyi haberlerle ayrılacağız. Bundan sonra da sürecin takipçisi olacağız” şeklinde konuştu. “Hani işçi atılmayacaktı”, “yüz karası değil kömür karası böyle kazanılır ekmek parası”, “işçi atılmasına son”, “yeter artık”, “öfkeliyiz” yazılı dövizler taşıyan maden işçileri talepleri kabul edilene kadar Valilik önünde bekleyeceklerini söylediler. EMEK
EMEK
08
24 Eylül 2014
Akın Birdal CANSUYU
Mustafa Kahya için... 20 Eylül 2014 günü Kahya’yı uğurladık. Türkiye’nin dört bir yanından Kahya’nın yoldaşları, arkadaşları ve dostları Ankara’da buluştular. Cenaze töreninden sonra Karşıyaka Mezarlığı’na gitmek için beklerken, iki kadın, - Nedir bu kalabalık? diye sordular. - Cenaze var. - Kim ölmüş? - Mustafa Kahya. O, sizin iyi yaşamanızı isteyen ve sizin için mücadele eden biriydi. - Yazık olmuş - Evet, onu tanıyanlar ve tanımayanlar için, ölümü çok yazık olan bir insan. Kahya’yı ilk 1993 yılında tanıdım. BSP ve ÖDP’nin kuruluşlarında birlikte yer aldık. ÖDP’den ayrıldıktan sonra SDP’nin kuruluş sürecini birlikte başlattık ve kuruluşunu sağladık. Partinin yönetim kurulu toplantılarında katıldığı etkinliklere ve toplantılara ilişkin bilgi verirken o anlatışı, o heyecanı… toplantıya kaç kişinin katıldığı, parti bayrağının nasıl yükseltildiğini ve sloganların atılışını anlatırken kendinizi orada hissederdiniz. 2007 yılında Diyarbakır milletvekili adaylığım sırasındaki çalışmalara katılmış ve daha önce Bismil’de öğretmenliği sırasında tanıdıklarını da çalışmalara katmıştı. Seçildikten sonra yine birlikte çalışmayı önermiş ve Meclis’te danışmanım olmasını istemiştim. Danışmanlık koşulları uymadı. Olamadı. Ama ben yine de birçok konuda kendisine danışmış, sokak ile parlamento çalışmalarını birleştirmeye çalışmıştık. Sonra, Kahya ve arkadaşlarının bir kısmı SDP’den ayrıldılar ve Sosyalist Parti, sonra da SYKP’nin kuruluşunda yer aldılar. Onun için bu ayrılıklar hep fiziki olmuştur. Yoldaşlarına karşı yüreği hiç yarılmamış, hiç kırılmamıştır. Dostlarına, yoldaşlarına karşı hep içten hep yürekten bağlı kalmıştır. Kahya başta Türk, Kürt, Ermeni olmak üzere tüm ezilen, emekçi halkların dostu oldu. Enternasyonalist bir devrimciydi. Kahya’ya çok benzettiğim bir yoldaşı da yine zamansız yitirmiştik. TSİP kurucusu ve MYK üyesi Veli Gürcan. O da ÖDP kuruluşunda yer almıştı. Her ikisi de devrim ve sosyalizm mücadelesinin emektarı, sade, engin gönüllü insanlardı. Nasıl yaşıyorlarsa öyle düşünmüş, nasıl düşünmüşlerse öyle yaşayan iki dosttu. İkisi de çok güçlü ajitatördü. Çünkü, dilleriyle değil adeta yürekleriyle konuşurlardı. Konuşurken davalarına, devrim ve sosyalizme olan inançları taşkın sular gibi coşar giderdi. Kahya ile aynı zamanda can yoldaşı Latife’yi ve bütün eylem ve etkinliklerin adeta sembolü olan kızı Rosa’yı da aynı anda tanımıştım. Konukseverlerdir. Terasta o yoğun tartışmalara dostların arasında güneşin sofrasında katılmamış çok az insan vardır. Kahya’yı da daha önce devrim ve sosyalizmin şanlı yolunda yitirdiğimiz yoldaşların yanına uğurladık. Güle güle Kahya, seni tanımak, seninle dost olmak, seninle yürümek heyecan ve onur vericiydi. Eksikliğini hep duyacağım. Cesaretin ve davaya bağlılığın genç yoldaşlar için de her zaman yol gösterici olacaktır. Özlediğin ve uğruna yaşamını yitirdiğin bir dünya ve ülke mücadelesi kesintisiz sürecektir. Rahat uyu…
Kolonlar çöktü, 5 işçi yaralandı
Rönasans’ta işçiler isyan etti ve kazandı
İstanbul Maltepe’deki Rönesans Küçükyalı şantiyesinde maaşlarını alamayan taşerona bağlı işçiler eylem yaptılar. Olumsuz çalışma şartlarına, iş kazalarına isyan eden işçilerle görüşmek zorunda kalan işveren, işçilerin taleplerini kabul etmek zorunda kaldı. İşçiler taşeronun kalkması ve işçi sınıfının kurtulmasının tek yolunun devrim olduğunu belirtti. Emek osman erdem
Rönesans Küçükyalı şantiyesinde taşerona bağlı çalışan işçiler, 3-4 aydır maaşlarını alamadıkları için eylem yaptılar. Bir haftadır şantiyede tuvalet olmaması işçileri öfkelendirdi. İşçiler, bunun yanısıra inşaat şirketine ait konteyner kentteki pisliğe de isyan ettiler. Bir işçi, konteyner kentteki pislikten dolayı enfeksiyon kaptı ve ayağı simsiyah oldu. İşçiler, konteyner kentin hemen yanında kanalizasyon pisliği bulunduğunu ifade ediyorlar. Yürüyüşün ardından görüşmek zorunda kaldılar 15 Eylül Pazartesi günü, şantiyede bir iş kazası gerçekleşmiş ve kazanın fotoğrafı internette yayılmıştı. İşveren, kazanın fotoğrafını çeken işçiyi işten atmakla tehdit etti. Bütün bu olumsuz şartlara isyan eden
açılmış durumda değil, yarın onlar değil biz kendimiz kaldıracağız. İstediklerimize yarın da devam edeceğiz. Soğancıoğlu diye bir kurum onların da 3 – 4 aydır paraları yatmadı. Paralarımız kaldı. Biz bu Rönesans’ın yöneticilerine söylediğimiz zaman, o onları bağlıyor bizi bağlamıyor gibi konuşarak burada bizi tamamen bir takım hayvan pazarlamacılarının eliKendileri ağa gibi istediklerini ya- ne verilmiş, taşeronların eline verilmiş işçi sınıfını istedikleri şekilde pıyorlar Rönesans işçilerinden bir işçi Yarın kullanıyorlar.’’ Haber’e düşüncelerini şu şekilde ifade etti: ‘’Kendileri ağa, paşa gi- Fişleme yapıp, tehdit ediyorlar bi burada istedikleri bölüme tuva- “Eğer bir şey konuşacak olursak tehlet koyuyorlar, istedikleri zaman dit ediyorlar, işten çıkarırız diyorlar, söküyorlar. Arkadaşlar enfeksiyon ekmekle tehdit ediyorlar, aşla tehdit kapmışlar ayakları simsiyah. Bizim ediyorlar. Aslında tüm arkadaşların yaptığımız bir takım direnşten do- çekinmeden işin ve aşın, ekmelayı her şeyin hazır ve yapılacağını ğin, alınterinin bir namus kadar söylediler. Bu şekilde biz de bunlara önemli olduğunu bilmesi gerek güvendik. Eğer buraya koydukları ama mecbur olduğu için çalışmaya 4 kabinde su açılmazsa, şu anda bazı arkadaşlar bunun çekincesiyle
konuşamıyor. Biz şuan bunları konuşuyoruz diye izlediklerinde direkt fişleme yapıyorlar insanları çekip atıyorlar bir kenara. Bu kadar işçi sınıfı Türkiye’de ucuz yani.” İşçi sınıfı ancak devrimle kurtulur Rönesans şirketi tarafından baskı, tehdit uygulandı. Bazı taşeron şefleri ve müdürleri tarafından yapılan tehditler yüzünden insanlar bizi bıraktılar, gurup gurup ayrılmak zorunda kaldılar ve evlerine gittiler. Biz tamamen sahipsiz kalmışız işçi sınıfı olarak. Türkiye’de tamamen sahipsiz olduğumuzun bilinmesi gerekiyor. Ancak proleterya sınıfı Allah’tan bir hikmet olur da bir araya gelir de eğer, Lenin babanın yaptığı bir devrim gibi bir devrim gerçekleşirse eğer işçi sınıfı anca o zaman kurtulur bundan başka şekilde kurtuluş olamaz işçi sınıfı için.”
Revir işçiler için direniş alanına geldi Servis devrildi, 31 işçi yaralandı İşten atılan ve Van’dan Ankara’ya kadar yürüyerek direnişe geçen Van İŞKUR işçilerinin yara olan ayaklarına çözüm olması için direniş alanına revir kuruldu. Türk Tabipleri Birliği üyesi gönüllü doktorlar, işçilerin yürüyüş boyunca ayaklarında oluşan yaraları tedavi edecek. Direniş alanında tedavi Van’dan Ankara’ya 400 kilometrenin üzerinde yol yürüyen işçilerden bazılarının ayakları yara içinde kalmıştı. İşçiler, her gün hastanelere pansuman yaptırmaya gidiyordu. Direniş alanına
Bursa’da yapımı devam eden bir binanın 1’inci katının tablo bölümüne beton dökülürken göçük meydana geldi. Çöken tahta ve demirlerin arasında kalan ve AFAD ekipleri tarafından kurtarılan Abdullah Tankuş, Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne, kardeşi Mustafa Tankuş isimli işçiler ile beton döken mikserin pompa operatörü olan Ökkeş Yeşildemir, Çekirge Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı. Kazadan ufak sıyrıklarla kurtulan işçilerden Sancak Çil ile Yunus Keleş ise ayakta tedavi edildi. Firma yetkilileri, sorumluluğun işin yapımını üstlenen taşeron şirkete ait olduğunu açıkladı. emek
işçiler, bir yürüyüş gerçekleştirerek tepkilerini dile getirdiler. Yürüyüşün ardından Rönesans İnşaat’ın yetkilileri işçilerle görüşmek zorunda kaldılar. İşçilerle birlikte şantiyeyi gezen yetkililer, işçilerin taleplerini kabul edeceklerini söylediler.İşçiler yarın taleplerin yerine getirilip getirilmemesine göre hareket edecekler.
kurulan revir sayesinde direniş alanlarını bırakmadan tedavi olabilecekler. Valiliğin çadır hassasiyeti SES ve Petrol-İş sendika yöneticileri işçileri ziyaret ederek, işçilerin ihtiyaçlarının giderileceğini söyledi. Burada bekleyişlerini sürdüren işçiler de çevreden gelen desteklerle çay ocağı kurdu. İşçiler, emniyetin yağmurdan korunmak için çektikleri naylonlara bile tahammül edemediğini belirterek, “Ankara Valiliği ve Emniyetin çadır hassasiyeti varmış. Bu hassasiyet ıslanan işçiye değil naylona” dedi. emek
Isparta’nın Yalvaç ilçesinde tarım işçilerini taşıyan midibüsün şarampole devrilmesi sonucu 31 kişi yaralandı. Konya’nın Akşehir ilçesinden yevmiye karşılığı elma toplamak amacıyla Isparta’nın Gelendost ilçesine tarım işçilerini taşıyan midibüs kaza yaptı. Midibüs su tahliye kanalına devrildi 58 yaşındaki Süleyman Alper yönetimindeki midibüs, sürücünün direksiyon kontrolünü kaybetmesi sonucu yol kenarındaki su tahliye kanalına devrilmesi sonucu 31 işçi yaralandı. Kazayı görenlerin haber vermesi üzerine çok sayıda sağlık ekibi yönlendirildi. Yaralılardan 2’si Gelendost Devlet Hastanesi’ne, 9’u Yalvaç Devlet Hastanesi’ne, 20’si ise Akşehir Devlet Hastanesi’ne götürülerek tedaviye alındı. emek
AKP’nin acelesi yok! Taksim’de iskelenin fırtınayla çökmesi üzerine gözler yine inşaat iskelelerine çevrildi. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın hazırladığı ahşap ve ön yapımlı çelik ile alüminyum alaşımlı dış cephe iş iskelelerine ilişkin tebliğe göre, ruhsat başvurusuna dış cephe iş iskelelerinin detaylı çizimleri de eklenecek. Yüksekliği 13.5 metreyi aşan iskelelerin çelik veya alümin-
yum alaşım bileşenlerinden oluşması zorunlu kılınacak. Ancak 19 Eylül’de Resmi Gazete’de yayımlanan tebliğin hayata geçmesi için dokuz ay daha beklemek gerekiyor. Düzenlemenin 1 Temmuz 2015’te yürürlüğe gireceği belirtilirken, bu tarihe kadar yapılan ihalelerde de yeni mevzuatın hükümleri geçerli olmayacak. emek
KADIN
09
24 Eylül 2014
Gülsüm Kav
ANA FiKiR
“Kadınlara yer yok” cephesini yenmek için
Kış geliyor. Bu sefer Game Of Thrones dizisindeki gibi geliyor. Burnumuzun dibinde IŞİD, bu fantastik yapımları aratmayacak kadar barbar. Buna karşı destansı bir direnişte var, Kobane direniyor. Ama eğer hep birlikte bu direnişe destek olmaz, barbarlar ile mücadele etmez isek çok fena bir kış gelecek. Ve bu bir dizi film değil; Suriye sınırında halkların yaşadıkları gerçek. Tıpkı insanlık tarihinin gördüğü en ağır savaşlarda olduğu gibi gerçek. Hitler faşizminde olduğu kadar gerçek. Hitler’in ve IŞİD’in akıl almaz zalimlikte olmaları nedeniyle, bunu yapan “insan olamaz” diyerek düşünmeden hareket ettiklerini sanmayalım. Sakın aldanmayalım. Barbar olmaları, düşünmedikleri ya da fikirsiz oldukları anlamına gelmiyor. Tam tersine, bütün yaptıklarını siyasal bir temelde yapıyorlar. IŞİD’in bir ideolojisi var; zihnindeki dünyada, yaşama hakkını elde etmek için, insan olmak yetmiyor, aynı dinden olmak yetmiyor, aynı mezhepten ve aynen onlar gibi düşünen olmak gerekiyor. Kadınlara ise hiç yer yok. Kadınların, Kürt halkının, Ezidi halkının yaşam hakkı bile yok. IŞİD siyasal olarak böyle düşünüyor. * Erdoğan, cumhurbaşkanı olarak çalışma ekibini kurmuş. İçlerinde bir tane bile kadın yok. Kadınlar onun için “en az dört çocuk manisi” okumak için varlar. O da, eğer AKP’li ise ve düğününe gidecek kadar yakın ise. Bunun dışında kalanların, kadın, erkek, çocuk, yaşlı kim olursa olsun Erdoğan için bir önemi yok, yaşasa yaşamasa fark etmiyor. Belki ona oy vermiş olan kadınlar da öldürülüyor, ona oy vermiş olan işçiler çalışırken ölüyor ama onların da bir önemi yok. Kadın öldürüldüğüne göre “Batı’nın icadı”; mesela boşanmak gibi bir şey istemiştir, işçilerin de fıtratı budur. En nihayetinde Erdoğan için, tam olarak ondan olmayanın ve bizzat onun fikirlerini kabul etmeyenin, etmiş olsa da gücü olmayanın hiçbir önemi yok, bir hakkı olmasına da gerek yok. Erdoğan örgüt hakkında ne derse desin, siyasal olarak aynen IŞİD gibi düşünüyor. * Kadınlara ve modern olan her şeye düşman olan fikirlerini yaymak için dernekler de kuruyorlar, bunlardan biri “Aile Akademisi Derneği”. Kadın-erkek eşitlik politikalarına karşı savaş açmış olan bu dernek geçtiğimiz Pazar günü bir basın toplantısıyla eşitlik politikalarının ne kadar zararlı olduğunu, bizim kültürümüze uymadığını, “aile” yapımızı bozduğunu anlatmış. Bir de bu tezlerini eşitliğin en ileri düzeyde uygulandığı ülkeleri inceledikleri “araştırmaya” dayandırmışlar, Norveç, İsveç gibi ülkelerde şiddet bitmemiş imiş, bizden kötü durumdalar imiş. Birincisi neye dayandığı belli olmayan verilerle konuşuyor, açıkça yalan söylüyorlar. Ama daha önemlisi şu; hiçbir şey, Türkiye’de her gün o ailelerin içinde “kadının” öldürüldüğü gerçeğini değiştirmiyor. Kadınların öldürülmesini, cinayet işleyen erkeği kınamadan, o çok korumak istedikleri “aileyi” de koruyamazlar. Aile Bakanlığı’nı tıpkı RTÜK şikayetinde olduğu gibi göreve çağırıyorum. Zira bu gibi dernekler Bakanlığın yayınladığı yasalara, imzaladığı sözleşmelere de saldırıyor ve topluma zarar veriyor. Hem “bizim kültürümüz” diye kastedilen hangi kültürmüş acaba? Boşanma hakkını İslam dahil semavi dinler de düzenlemiştir, modern hukuk da. Biz de Selçuklu da düzenlemiştir, Osmanlı’da. Bu hangi kültürmüş bakalım “boşanma yasak “ denen? İşte bunların “bizim kültür” dedikleri, dini sistemlere, ekonomik sistemlere eklemlenerek yaşamaya devam eden “ataerkillik” ten başka bir şey değildir. “Bizim kültür” dedikleri, güçlüyü koruyan kollayan en berbat kültür demektir. Onu işaret etmek ise siyasaldır ve sorunların çözümü de kültürel değil siyasal olacaktır. * Erdoğan, IŞİD, Aile Bakanlığı, bu siyasallığı yaymak için kurdukları dernekler…Hepsinin toplamında ağır bir kış tehlikesi var. Bu yüzden, bu siyasallık karşısında bizde ancak siyasal olarak birleşerek, akılla ve iradeyle mücadele ederek durabiliriz. Siyasal olarak esas meselelerde anlaşanların birliği ile Erdoğan’ın ve IŞİD’in çağ dışı heveslerinin kursaklarında kalması mümkündür. “Kadınlara yer yok” diyen bu cepheye karşı, mücadele ettikçe haklar da kazanıyoruz; örneğin bu hafta Seda Sayan da ceza aldı, bir daha ona göre hiza alacaklar. Halkların eşitliği, kadınların eşitliği, insanların eşitliğinde anlaşan ve mücadele eden kadınlar güçlerini birleştirir ise, Türkiye’de kadın cinayetlerinin durması da, Ezidi kadın kardeşlerimizin kâbusunun bitmesi de, kadınların kurtuluşu da mümkündür. Kış gününde çocukların ve hiç kimsenin üşümemesi, bahar gelmiş gibi ısınmamız da mümkün. gulsumkav@gmail.com
Hatice Kaçmaz’ın babası: “Yasa çıkarılsın”
Ankara’da evlilik teklifini kabul etmediği adam tarafından öldürülen 33 yaşındaki Hatice Kaçmaz’ın babası Süleymanoğlu toplumun kadın katillerinin ağır ceza alması talebini bir kez daha gösterdi. Baba Dilaver Süleymanoğlu “Cumhurbaşkanı’na, Başbakan’a, Adalet Bakanı’na sesleniyorum en azından bir yasa çıkarılsın. Bu caniler böyle şeyler yapmasın” diyor. Yazar fikriye yılmaz
Kadın katillerinin indirim alması kadın cinayetlerinin önünü açıyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun senelerdir takip ettiği davalarda öldürülen kadınların aileleri de her duruşmada aynı şeyi söyledi: “Adalet yerini bulsun, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istiyoruz.” Kadın cinayetlerinin en önemli mesele olduğu toplumda kadın katillerine caydırıcı ceza talebi yükseliyor. Evlilik teklifini reddettiği için öldürüldü Ankara’da 33 yaşındaki Hatice Kaçmaz evlilik teklifini reddettiği bir adam tarafından sokak ortasında 15 yerinden bıçaklanarak öldürüldü. Hatice Kaçmaz’ın öldürülmesinin ardından Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Hatice’ye sahip Kadın katillerine caydırıcı cezanın çıktı, ailesiyle buluştu. yasalaşması kadın hareketinin de 5 temel talebinden birini oluşturuyor. Başka kadınlar ölmesin diye yasa Yeni yargı paketinin Meclis’te görüHatice Kaçmaz’ın ailesi Platfor- şüldüğü süreçte Kadın Cinayetlerini mun ziyaretinde “Sizinleyiz, başka Durduracağız Platformu da TCK’da kadınlar da ölmesin diye elimizden bir düzenleme önererek “kadın sageleni yaparız” dedi. Öldürülen ikiyle” işlenmiş olan cinayetlerde kadınların aileleri kadın katillerine cezai indirimlerin uygulanmaması davalarda indirim verilmemesi için ve böylece ağırlaştırılmış müebbet omuz omuza mücadele ediyor. Ey- hapis cezasının yasalaşması için lül ayının başından bu yana Kadın bir önerge sunmuştu. Bu önerinin Cinayetlerini Durduracağız Platfor- sunulması esansında öldürülen kamu’nun takip ettiği 3 dava sonuç- dınların aileleriyle Meclis’teki parlandı ve üçünde de kadın katillerine tilerle görüşme yapan Platform’a indirim uygulanmadı, ağırlaştırılmış AKP’nin söz vermesine rağmen, ek müebbet hapis cezası aldılar. madde önerisi yeni yargı paketine koyulmamıştı. Yasa çıksın, kadınlar kurtulsun Hatice’nin babası basına ve Platfor- Kadın katilleri indirimlerden ma konuştuğunda aynı şeyi söyledi. örnek alıyor “Cumhurbaşkanı’na, Başbakan’a, Katiline ağırlaştırılmış müebbet Adalet Bakanı’na sesleniyorum en hapis verilen Sevim Gündoğdu daazından bir yasa çıkarılsın. Bu ca- vasında, katil savunması esnasında niler böyle şeyler yapmasın” dedi. “karısı tayt giydiği için tahrik indi-
rimi uygulandı. Bu örnek karardan faydalanmak istiyorum” dedi. Kadın katillerine verilen indirimlerin kadın cinayetlerinin önünü açmasının kanıtlarından birini bu ifade oluşturuyor. Kadın katillerine verilen indirimler, diğer kadın katillerine örnek oluyor. Devlet yasa çıkartmayınca kadınlar öldürülüyor Hatice Kaçmaz’ın babası, Platform ziyareti esnasında “devlet yasa çıkarmıyor bunun gibi katiller de tekrar çıkıyor başkalarını öldürüyor” diyor. Geçtiğimiz haftalar iki kadının katili bir adamın Seda Sayan programında konuk edildiğinde, iki kadını öldürdüğü halde serbest olmasına toplum tepki göstermişti. Kadın katillerine verilen “tahrik indirimleri” hem kadın cinayetlerini meşrulaştırıyor, hem de alınan cezaların caydırıcı olmamasına neden oluyor. Bu nedenle toplum kadın katillerine ağır cezanın yasalaşmasını talep ediyor.
Kadın cinayetlerini durduracağız platformu genel temsilcisi Gülsüm kav
Cezalar düzenlenmeli
Hatice’nin babasının kızını kaybettikten sonraki ilk sözleri Cumhurbaşkanı’na, Başbakan’a ve Adalet Bakanı’na seslenerek cezaların düzenlenmesi oldu. Bu bize Platformumuzun yıllardır yürüttüğü elliden fazla davada bunu dile geitren ailelerden öğrendiğimiz ceza önerisi mücadelemizin doğrulandığını gösteriyor. Geçtiğimiz sene 25 Kasım’da, “Kadın cinayeti” teriminin yasada yer alması ve evrensel hukuk kurallarına uygun bir biçimce caydırıcı ceza düzenlemesini içeren önerimizi Meclis’e taşıdık. Ancak bir yıla yakındır gündeme alınmamış olmasını eleştiriyoruz. Cumhurbaşkanı, Başbakan, Adalet Bakanı kendilerini ilgilendirmeyen konuları değil bu konuyu gündeme almalıdır.
İl il hukuk mücadelesi devam ediyor
Nuray Çelik’e adalet istiyoruz Eski nişanlısı tarafından öldürülen Nuray Çelik ve babası Hasan Çelik’in davasının 3. duruşması 17 Eylül Çarşamba günü İzmir Bayraklı Adliyesi’nde görüldü. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu duruşma öncesi adliye önünde eylem yaptı. Eylemde konuşan Nuray Çelik’in ablası Canan Binici şunları belirtti: “Ben tüm kadınlara adalet için buradayım. Kadın cinayetlerinin artık durmasını istiyorum. Bize bunları yaşatanlar en ağır
cezaları almalılar.” Canan Binici’nin ardından Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu İzmir temsilcisi Sanem Deniz Kural şunları söyledi: “AKP hükümeti artık bu kazanımlardan ders çıkarmalı, kadın hareketinin acil taleplerini derhal yerine getirmelidir.” Bu duruşmada sanık İstanbul Adli Tıp Kurumu’na gönderildiği için duruşmaya katılmadı. Adli Tıp raporunun beklenmesi için duruşma 10 Aralık 2014 tarihine ertelendi. KADIN
Sedef Berberoğlu’nun katili indirim istiyor Muğla’da boşanmak istediği kocası tarafından, koruma altındayken öldürülen Sedef Berberoğlu davasının 4.duruşmasında sanık Lütfü Sefa Berberoğlu, tanık ifadeleri sonucu iddiaları çürüyünce, bu duruşmada da akli dengesinde sorunlar olduğu söylemine başvurdu. uruşma öncesinde Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu adliye önünde eylem yaptı. Eyleme Sedef Berberoğlu’nun ailesinin yanısıra İzmir’de öldürülen Pınar Ünlüer’in ba-
bası Zeki Ünlüer de katıldı. Eylemde söz alan Sedef Berberoğlu’nun annesi Gülender Kan, kızı için adalet aradığını belirtti. Cumhurbaşkanı’na ve Başbakan’a seslenen Gülender Kan, kadın cinayetlerini durdurmak için harekete geçmelerini istedi. Sedef Berberoğlu’nun teyzesi Behice Çoban ise kadın cinayetlerinin artık son bulmasını istediklerini söyledi. Duruşma hastane raporlarının gelmesi ve gelmeyen tanıkların dinlenmesi için 13 Kasım tarihine ertelendi. KADIN
KADIN
10 Ugandalı Jesca’nın katilleri aranıyor
Bir yıl önce geldiği Türkiye’de işçi olarak çalışan, Ugandalı iki çocuk annesi Jesca, 6 Eylül günü evinden çıktı ve 1 hafta sonra cesedi bulundu. Arkadaşları, kayıtlara ‘şüpheli ölüm’ olarak geçen Jesca’nın birden çok kişinin tecavüzüne uğradıktan sonra öldürüldüğünü söylüyor. Ülkesi Uganda’dan bir yıl Türkiye’ye gelen 39 yaşındaki Jesca Nankabirwa, Sarıgazi’deki bir tekstil fabrikasında 900 TL aylıkla çalışıyordu. Hali hazırda, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’ndaki soruşturma devam ediyor. Dosyada otopsi raporunun gelmesi bekleniyor. KADIN
Diyarbakır’da Suriyeli bir kadın öldürüldü
Suriye’deki savaştan kaçarak Diyarbakır’a gelen 43 yaşındaki Rapa Abbas , akrabalarıyla birlikte yaşadığı evinde başına sert bir cisimle vurularak öldürüldü. Edinilen bilgilere göre, Suriyeli kadın, Diyarbakır’da bulunan evlerinde eşi ve eşinin yakınlarıyla tartışmaya başladı. Tartışmanın büyümesiyle aile fertlerinden biri, kadını ağır yaraladı. Kadının eşi ve ailesi kaçarken, sokak sakinleri, polis ve 112 sağlık ekiplerini arayarak olayı haber verdi. Olay yerine gelen sağlık görevlilerinin tüm müdahalelerine rağmen Suriyeli kadın kurtarılamadı. KADIN
Esenyurt’ta kadın cinayeti
İSTANBUL Esenyurt’ta 6 çocuk babası Recep Y. (54), evdeki 2 çocuğunu markete gönderdikten sonra eşi Elif Y’nin kafasını ütü ile parçaladı ve 37 yerinden bıçaklayarak öldürdü.Habertürk’ün haberi göre, olay, Güzelyurt Mahallesi’nde meydana geldi. Bir süre önce akıl hastanesinde tedavi gören zanlı, cinayetin ardından evin önünde toplanan kalabalığa kendi evini göstererek “Burada ne oldu?” diye sordu.Gözaltına alınan Recep Y., polise “Ben eşimi öldürmedim. Eşimi Ergenekon öldürdü” şeklinde ifade verdi.Savcılığa sevk edilen katil zanlısı, tutuklanarak cezaevine gönderildi. KADIN
Urfa’daki kadın cinayeti araştırılıyor
Urfa’nın Eyyübiye ilçesinde boğularak öldürüldüğü tahmin edilen bir kadın cesedi bulundu.Urfa’nın Eyyübiye ilçesi, Yenice Mahallesi’nde bir kadının sokakta yattığını görenler, durumu polise bildirdi. Olay yerine gelen sağlık ekipleri, üzerinden kimlik çıkmayan 30 yaşlarındaki kadının öldüğünü belirledi.Boynunda ip izine rastlanan kadının, boğularak öldürülmüş olabileceği şüphesiyle soruşturma başlatıldı. Kimliği henüz belinmeyen kadının cesedi otopsi için Urfa Adli Tıp Kurumu’na kaldırıldı. KADIN
24 Eylül 2014
Cumhurbaşkanı Erdoğan katıldığı nikah töreninde “dört çocuk” manisi söyledi.
Erdoğan’dan kadınların yaşam hakkına “mani” Cumhurbaşkanı Erdoğan, nikah şahidi olarak katıldığı törende, en az 3 çocuk tavsiyesini 4’e çıkararak evlenen çiftlere “4 çocuk manisi” söyledi, yine kadınların kaç çocuk yapacağına karışmayı kendine görev edindi. Kadınların yaşam hakkına dair hiçbir konuyu gündeme almayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendini ilgilendirmeyen her konuda görüş bildiriyor. kadın fikriye yılmaz
Cumhurbaşkanı Erdoğan, AKP Seçim Koordinasyon Merkezi Başkanı ve İstanbul Milletvekili Mustafa Ataş’ın oğlu Ömer Ataş’ın nikah törenine katıldı. Haliç Kongre Merkezi’ndeki törende nikah şahidi olan Erdoğan, en az 3 çocuk tavsiyesini bu kez 4’e çıkararak “1 olur garip olur, 2 olur rakip olur, 3 olur denge olur, 4 olur bereket olur, gerisi Allah Kerim” diye konuştu. Kadınların yaşam hakkıyla ilgili susuyor Tayyip Erdoğan kadınların yaşamına dair her konuda bir söz söylüyor, ama kadın cinayetleriyle ilgili suskunluğunu koruyor. Daha öncesinde de en az üç çocuk diyerek kadınların kaç çocuk doğuracağına karışmıştı. Kadınların kaç yaşında evleneceğinden ne eğitimi alacağına ve ne giyeceğine kadar esasa belirleyici rolü üstlenmek isterken, kadınların yaşam hakkına dair hiçbir konuyu gündemine almıyor. Uyusun da büyüsün imam, hatip olsun Yaptığı konuşmalarda kadınların sürekli 4-5 çocuk yapmasını isteyen Erdoğan, bu çocukların geleceklerini de hep kendi düzenlemek peşinde; ‘4 çocuk olsun ama bunlar imam hatipte okusun, seçme şansları olmasın’, ‘muhafazakar olsun, bizim
gibi olsun’. AKP döneminde %500 artan imam hatip liseleri, AKP’nin gerici planlarının bir parçası olarak, eğitim sisteminde zihniyet dayatmasının bir ürünü olarak duruyor. Toplum Cumhurbaşkanı’nın görevini yapmasını istiyor Ankara’da öldürülen Hatice Kaçmaz’ın babası “Cumhurbaşkanı’na, Başbakan’a, Adalet Bakanı’na sesleniyorum en azından bir yasa çıkarılsın. Bu caniler böyle şeyler yapmasın” diyerek Erdoğan’a seslenmişti. Kadın hareketi yayınladığı 5 temel taleplerden ilkinde kadın cinayetlerinin durması için atılacak olan temel adımın Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Meclis’teki parti liderlerinin kadın cinayetlerini kınaması olduğu-
nu söylüyor. Tayyip Erdoğan aynı tas aynı hamam anlayışına devam ederek kulaklarını yine toplumun taleplerine tıkadı. Daha önce de evlilik yaşına karışmıştı Başbakan olduğu dönemde de kadınların erken yaşta evlenmelerini, çok seçici olmamalarını öğütlemişti. “Çok seçici olmaya kalkarsanız o zaman gülistandan boş çıkarsınız. Sevgili peygamber nikahlanınız çoğalınız, kıyamet gününde diğer topluluklara oranla ümmetimin çokluğuyla iftihar edeceğim diyor” ifadelerini kullanmıştı. Kadınların hayatını belli ahlak normları içinde düzenlenmesini, dini referansla toplumsal övünç kaynağı olarak sundu. Konuşmasında, geleceği konusunda seçici davranan kadınların yanlış bir hayat tarzı seçtiklerini ima etmişti.
Kadınların kararlarını değil cinayetleri durdursunlar Kadınların boşanmak istemesi ya da kendi hayatlarına dair karar almak istemesi Türkiye’deki kadın cinayetlerinin esas sebebini oluşturuyor. Kadınların hayatta kalması Cumhurbaşkanı’nın esas konusu olması gerekirken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu açıklaması, kadınların karar alma hakkının önünü kapıyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun her ay açıkladığı verilere göre öldürülen kadınların yarısına yakını boşanmak istediği için öldürülüyor. Bu da şunu gösteriyor, Türkiye’de kadınlara, evlilik içinde verilen rol ve boşanmaların zorlaştırılması kadın cinayetlerinin önünü açıyor.
RTÜK Show TV’ye 800bin TL ceza verdi Seda Sayan’ın iki kadının katilini programa çıkarmasının ardından toplumdan büyük tepki gelmişti. RTÜK Show TV’ye müeyyide cezası verildiğini duyurdu. Mv. Aylin Nazlıaka ve Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu RTÜK’e şikayette bulunmuştu. Bunun ardından Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı’nın da şikayet dilekçesi sunduğu RTÜK geçtiğimiz hafta Songül Karlı’nın programına ceza vermişti. Seda Sayan’la ilgili kararın bir hafta ertelenmesinin
ardından RTÜK kararını açıkladı. Show TV reklam gelirinin yüzde ikisi ve yüzde 1’i oranında para cezası ödeyecek. Bu tutarın yaklaşık 800 bin lira olduğu ifade edildi. Üst Kurul “Yayınlar suç işlemeyi, suçluyu ve suç örgütlerini övücü, suç tekniklerini öğretici nitelikte olamaz” ve “Toplumsal cinsiyet eşitliğine ters düşen, kadınlara yönelik baskıları teşvik eden ve kadını istismar eden programlar içeremez” maddelerinin ihlal edilmesini gerekçe gösterdi. KADIN
Kadın mücadelemiz kazanacak Kadın Hareketi Bahar Çakan Geçtiğimiz günlerde Ankara’da kadın cinayeti oldu. Hatice kardeşimiz evlenme teklifini reddettiği için öldürüldü. Babası ‘Cumhurbaşkanına, Başbakana, Adalet Bakanına sesleniyorum yasa çıkarılsın bu caniler bu kadar rahat dolaşmasınlar’ dedi . Hatice’nin kardeşi katilin en ağır ceza alması için bizlerle mücadeleye katılıyor, mücadeleye katılmasının sebebini de başka Haticeler ölmesin bir şeyler yapalım diyor. Bizde Hatice’nin babası abisi gibi diyoruz. Eğer kadın hareketimizin 5 talebi yerine getiriliyor olsaydı Hatice kardeşimiz yaşıyor olacaktı. Kadın cinayetlerini durdurmak için kadın hareketi acil 5 temel talebini söylemiştik. Taleplerimizin-
de öldürülen kadın kardeşlerimizin ailelerinden duyarak öğrendik. Bu taleplerimizi de ağustos ayında, öldürülen kadın kardeşlerimizin aileleri ile yaptığımız büyük yürüyüşümüzde haykırdık. O zaman da gördük ki kadın cinayetlerine karşı toplum sessiz kalmıyor ve mücadeleye katılıyor. Ülkemizde kadınlar boşanmak istediği için, modern yaşam gereği kendi yaşamlarına kendileri karar vermek istedikleri için öldürülüyor, koruma talep ettiklerinde etkin korunmuyor ya da hiç koruma verilmiyor. Durum böyle iken Erdoğan katıldığı nikah töreninde ‘1 olur garip olur 2 olur rakip olur, 3 olur denge olur, 4 olur bereket olur, gerisi Allah kerim ‘ diye mani söylüyor. Kadın hareketi güçlendikçede karşı cephe de ne yapacağına ne diyeceğine bu kadar şaşırmış durumdadır. Erdoğan Başbakan iken yürüttüğü kadın düşmanlığı politikalarına Cumhurbaşkanı olduğunda da devam ettiğinin kanıtıdır. Erdoğan
katilleri kanamaması, kadınları evden nasıl çıkmayacağını düşünerek buna yönelik konuşması, Cumhurbaşkanı olmasıyla da ne kadınların ne de öldürülen kadın kardeşlerimizin ailesinin yanındadır. Erdoğan katillerin yanındadır. Kadınların kaç çocuk doğuracağına, nasıl kahkaha atacağına karışmak yerine kadın cinayetleri üzerine konuşmalı, kınanmalıdır. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam artık yeni yeni ‘kadın cinayetlerini’ konuşur oldu. Sığınmaya ihtiyacı olmayan ülke olacağımızı söyledi. Böyle ülke olmamız için ilk önce Ayşenur İslam’ın koruma altında kadınların öldürüldüğünü görmelidir. Akp’nin bakanları ve Cumhurbaşkanı yaptığı kadın düşmanlığı konuşmalarından vazgeçmelidir. Katilin yanında olmak yerine kadınların yanında olmalılar, katilleri kınamalıdırlar. Yani kadın hareketinin cinayetlerini durdurmak için 5 talebini
yerine getirmelisiniz. Devlet; eşinden boşanmak isteyen kadından yana olmalıdır. Onun can güvenliğini sağlamalıdır. Kadınların toplumdaki varlığı yok sayılamaz. Bizler kadın katillerine ağır ceza verdirmeyi öldürülen kadın kardeşlerimizin ailesi ile birlikte başarıyoruz. Eskişehir’de, Uşak’ta, İzmir’de takip ettiğimiz davalarımızın sonucunda kadın mücadelemizin gücünü katillere ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verdirerek gördük. Kadın mücadelesi kazanacak. Kadınlar kendi yaşamlarına kendileri söz söyleyecek. Boşanmak istediği için öldürülmeyecek. Bunlar için de taleplerimizi yerine getirmelisiniz. Talepler yerine geldiğinde ülkemizde ki tablo değişecek, bu talepler yerine getirilirse sığınma evlerine ihtiyaç kalmayacak. Kadınların haklarına kavuşturarak yaşaması için öldürülmemesi için bizler mücadeleye devam edeceğiz.
EKONOMI
11
24 Eylül 2014
FED toplandı, dolar fırladı, borsa düştü...
Uzun süredir beklenen kritik FED toplantısı gerçekleşti. Tüm dünya piyasalarının toplantı tutanaklarındaki bir kelimeyle etkilenebildiği, başkanın bir sözcük seçiminden yola çıkılarak devasa parasal hareketlerin ateşlendiği bir toplantı bu. Toplantı çok dikkatli kurulmuş bir dengeyle sonuçlandı. Hem faiz indirimi takvimi aniden hızlanmadı, hem de gerekli ipucu verildi. ekonomi İLKER ERASLAN
FAİZ TAHMİNİNİ YÜKSELTTİ Ancak piyasaları mutlu edecek “uzun zaman” ifaAmerikan merkez bankası (FED) Eylül ayı desi kalsa da FED açıklamasının ardından dolar Açık Piyasa Komitesi toplantısını gerçekleş- yükselirken ABD borsalarında ise satış geldi. Bu tirdi. Toplantı açıklama metninde merak edilen satışa ise FED’in gelecek yıl ekonomik tahminleri Amerikan faizlerinin artışı için Fed’in “uzun zaman yol açtı. FED 2015 yılı sonu ABD politika faizini “ (considerable time) ifadesini değiştirip değiştirme- yüzde 1,12’den 1,375’e çıkardı. yeceğiydi. Fed Eylül ayı toplantı açıklamasında da Ayrıca FED toplantısında bazı üyelerin faiz bu ifadeyi değiştirmedi. Fed tahvil alımı 10 milyar artırımı için “uzun zaman” gerektiği ifadesinin dolar daha indirerek aylık 15 milyar dolara çekti. çıkarılması, faizin daha erken artması gerektiğini Fed Ekim ayında tahvil alım programına son nok- söylediği görüldü. Bu kampın başını Dallas FED Başkanı Richard Fischer ve Philadelphia Fed baştayı koyacak. kanı Charles Plosser çekti.
İşler iyiyse savaşalım
istihdama doğru ilerlelediğini ancak işgücü piyasasının toparlanması için daha yol olduğunu belirtti. “İşgücü piyasasında kaynaklar halen tam kullanılamıyor” diyen Yellen “Ilımlı büyüme devam edecek , Enflasyon yüzde 2’ye doğru ilerliyor. Ekim ayında kalan 15 milyar doları da keseceğiz. Faiz artışının hızı ekonomik gelişmelere bağlı. ‘Uzun zaman’ ifadesi takvimsel gözükse de aslında ekonomik şartlara bağlı” diye konuştu.
DOLARDA 2.2250 TL SEVİYESİ KRİTİK Fed açıklamalarının ardından dolar/TL kurunu değerlendiren ALB Menkul Değerler Ekonomik Araştırmalar Müdürü Yeliz Karabulut dolar/TL kuDOLARDA SON 6 AYIN EN YÜKSEK SEVİYESİ runda takip edilmesi gereken seviyelerin 2,2150 Açıklamanın ardından ABD 10 yıllık tahvilleri yüzde ve 2,2250 seviyesi olduğunu belirtti. Bu seviye2,60’ı geçerken dolar da 2 kuruşa yakın yükselerek lerin doların yükselişi için geçilmesi gereken sevi2,2050 TL’den 2,2202 TL’ye çıktı. Sonraki günlerde yeler olduğunu belirten Katabulut “Yakın vadede ise son altı ayın en yüksek seviyesi 2,2250 seviyesinin aşılması halinde yeni bir bant olan 2,2377’ye kadar yükseldi. açılması gündeme gelir ki burada 2,2250 -2,30 bandıdır. Paritede gerçekten bir gerileme görülmesi Piyasa uzmanları faiz artırımı için 2,20’nin altına gerileme beklenmelidir” diye zamanlamasına odaklanırken konuştu. Fakat hemen sonraki günlerde bu bant “uzun zaman” ifadesinin kalma- içerisine de girilmiş oldu. sının doları düşüreceğini düşünüyordu. Ancak FED, politika BORSADA DA DÜŞÜŞ YAŞANDI faiz tahminini artırarak zaman- Borsa İstanbul’da (BIST) işlem gören hisse senetleri laması erken olmasa da hızlı fa- haftalık bazda ortalama yüzde 1,16 değer kaybetti. iz artıracağının sinyalini verince BIST 100 endeksi geçen hafta 898,89 puanlık düuluslararası piyasalarda dolarda şüşle 76.921,94 puana geriledi. BIST Mali Endeks geçen hafta yüzde 0,71’lik hızlı yükseliş görüldü. Karl Marks (1818-1883) kayıpla 104.089,37 puan, Hizmetler Endeksi yüzkapitalizmin işleyişini FAİZ ARTIŞININ HIZI EKONOMİYE de 1,76 azalarak 53.494,89 puan, Sanayi Endeksi en ince detaylarına kadar de yüzde 1,64’lük düşüşle 72.392,84 puan oldu. BAĞLI deşifre etmiş, yaşayacağı Kapalıçarşı’da bu hafta işlem gören 24 ayar külFED başkanı Janet Yellen kokrizleri öngörmüştür. mite kararı sonrasında yaptığı çe altının gram satış fiyatı yüzde 0,28, Cumhuriyet konuşmada ; Ekonominin tam altınının satış fiyatı yüzde 0,34 değer kaybetti.
ABD kendini toparlıyor. Ekonomik veriler iyiye gittikçe de dolarları kendisine çekmeye başlıyor. Bunun sonucu dolar diğer ülkelerde değerleniyor. Eşzamanlı olarak ABD ortadoğuda yeni bir savaş ve işgal operasyonu için kolları sıvıyor. Bu emperyal müdahale cesaretinin ekonomik gidişatla paralel olması tesadüf sanılmasın. Amerika Afganistan, Irak yenilgileri ve 2008 Mortgage krizinden sonra yitirdiği itibarını yeniden kazanmaya çalışıyor. Ukrayna ve Suriye konularında gerilimin en çok arttığı anlarda ABD geri adım atmak zorunda kalmıştı, eski zamanlardaki gibi dediğim dedik yapamamıştı. Şimdi ise doların belini hafif doğrultmaya başlamış olmanın da verdiği özgüvenle bir hamle yapmak istiyor. Bu askeri hamle başarılı olursa dolara ve “dünya lideri ABD” markasına fazlasıyla değer katacak. Her konuda zırt pırt karşısına çıkan Rusya, Çin gibi yeni, güçlü bloklaşma öncülerine de patronun kim olduğu tekrar gösterilmiş olacak. Bu operasyon eskilerinden farklı olarak bir nevi taşere edilen bir saldırı olsa da, tam anlamıyla kendisinin yürüttüğü bir harekata nefesi yetmiyor olsa da, ABD bunu yapmak zorunda. Gazetecilerin kafalarının kesilmesine çok sinirlendikleri için değil tabiiki. Biz ortadoğu halklarını IŞİD belasından kurtarmak isteyen bir kahraman olduğu için hiç değil. Doların dünya parası olma vasfı pamuk ipliğine bağlı hale geldi. Karşısında yükselen Çin para birimi yuan var. Kendi liderliğini yürüttüğü dünya sisteminin karşısında ilerleyen bir BRICS birliği var, bu birliğin IMF’ye alternatif olarak kurduğu bir dünya bankası var. Son dönem Avrupa’da işler iyi gitmese de öyle böyle bir euro var. Bütün bunlar ortadayken ABD savaşmak zorunda, başka türlü doların zoraki krallığı tarihe gömülebilir.
Ekonomideki duraklama verileri
Enflasyon kurban fiyatlarını da vurdu
Yükselen yem fiyatları ve art arda gelen akaryakıt zamları nedeniyle artan nakliye fiyatlarına bir de büyük şehirlerdeki patlayan kurbanlık alan kiraları, besicinin maliyetlerini patlattı. Bütün bunlar kurbanlık fiyatlarını 2013 yılına göre yüzde 15 artırdı. Özellik büyük şehirlerde 7 bin liraya varan kurbanlık alan kiraları, artan akaryakıt fiyatları ve kuraklığın etkisiyle artan yem fiyatları nedeniyle bu yıl kurbanlıklar el yakıyor. Geçen yıl kurbanlık büyük baş hayvanların 3-8 bin lira arasında değişen fiyatları bu yıl 5 -13 bin liraya fırladı. Küçük başta ise geçen yıl 600-650 lira olan fiyatlar bu yıl 1,000 - 1,200 liraya kadar yükseldi. Fiyatlarda ki artışlarda ki en önemli etmenin üretim maliyetlerinde ki artış olduğuna dikkat çeken Türkiye Kırmızı Et Üreticileri Birliği Başkanı Bülent Tunç, 2010 yılında bu yana kırmızı et fiyatlarda en ufak bir artış olmadığına dikkat çekiyor. Artışın zam olmadığını ifade eden Tunç, “Girdi maliyetleri artıyor. Bugün ABD ve Avrupa ‘da kırmızı ette yüzde 35 fiyat artışı var. Bizim artışımız ortalamada yüzde 15 gibi bir oran” dedi. “ÜRETİM SEKTEYE UĞRAR” Tunç, ithalata yol açmak için fiyatların artırılmaya çalışıldığını savunarak, “İthalat tekrar gündeme getirilirse, üretim sekteye uğrar. Bunu gündeme taşımamak gerekiyor” dedi. Bülent Tunç, karkas et fiyatının 2010 yılında 19 lira ve yem fiyatlarının 28 lira olduğunu belirterek, “Yem fiyatları bugün 52 lira. Hayvancılık çok zahmetli bir iş. Kasaplarda fiyat artışları 5 liraya yükseliyor. Kıyma fiyatı ülke genelinde 28 lira, kuşbaşı 30-32 lira aralığında. Et Balık kKurumu’nda fiyatlar daha düşük” dedi. “KİRALAR, BOĞAZDAKİ DAİRE KİRASINDAN YÜKSEK” Çözüm, üretici birliklerinin değer kazanmasıyla olacağını ifade eden Tunç, kurbanlık fiyatlarındaki artışın, üretim maliyetler, nakliye ve kurbanlık alanlarında kaynaklandığına dikkat çekerek, “Kurbanlık alan kiraları, boğazdaki dairenin kirasından pahalı, 7-8 bin lirayı buluyor. Hayvanları taşıyan 2 bin liralık kamyon doğudan buraya 5 bin liraya geliyor. Mazot bir günde mi zamlanıyor. Belediye’nin gösterdiği kurbanlık alanlarını bize yüksek ücretlerle kiralıyorlar. Bunlar hep rant kapısı. Bunlar üreticinin maliyetini yükseltiyor” diye konuştu. “İTHALAT ÇIĞIRTKANLIĞI YAPILMAMALI” Tunç, Türkiye genelinde kurbanlık fiyatlarını şöyle sıralıyor: “Bugün büyük başta 5 bin liradan başlıyor 10-13 bin liraya kadar, küçük baş 450-500 liradan 1 - 2 bin liraya kadar yükseliyor. Geçen yıla oranla ortalama yüzde 15 zamlı satılıyor. Üretici özellikle ithalat sürecinde zarar ediyor. İthalat çığırtkanlığı yapılmamalı. Üretim yapılmalı diye açıklamalar yapıyorlar, bu da üretimin bir kolu.”
2014’de ekonomi nasıl yavaşladı? Ocak-Ağustos satış vergileri nasıl azaldı?
Ocak-Ağustos döneminde vergi gelir ve giderinde değişim oranı (%)
Milliyet gazetesi ekonomi yazarı Güngör Uras’tan aktaralım: “Maliye Bakanı açıkladı. 2014 yılının ilk 8 ayında üretim de durdu, satışlar da durdu. İlk 8 ayda geçen yılın aynı dönemine göre:
2013
2014
Dahilde Alınan KDV
22.4
0.4
- Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) artışı yüzde 4.2 oranında. Geçen yılın aynı döneminde ÖTV yüzde 24.1 artmıştı.
ÖTV
24.1
4.2
İthalde Alınan KDV
29.6
2.5
- İthalde alınan KDV artışı yüzde 2.5 oranında. Geçen yıl ithalde alınan KDV aynı dönemde yüzde 29.6 oranında artış göstermişti.
Damga Vergisi
28.9
9.1
Toplam Vergi Gelirleri
18.6
7.6
- Ağustos ayı itibarıyla TÜFE artışı (enflasyon) yüzde 9.5 oldu. KDV ve ÖTV artışları enflasyonun da gerisinde.
Toplam Bütçe Gelirleri
17.9
8.9
Toplam Bütçe Giderleri
13.4
10.1
TÜFE (Enflasyon)
8.7
9.54
- Dahilde alınan KDV tahsilatında artış sadece binde 4 (% 0.4) oranında. Geçen yılın ilk 8 ayında KDV artışı yüzde 22.4 idi.
Demek ki bu yılın ilk 8 ayında üretimde ve de satışlarda (tüketimde) artış olmamış. Gerileme ortaya çıkmış.”
EGITIM (
12
24 Eylül 2014
AKP’nin Rektörü Mehmet Karaca’nın yeni icraatı:
Tescilli hırsıza fahri doktora
İstanbul Üniversitesi Rektörü Yunus Söylet’in 17 Aralık yolsuzluk operasyonunda gözaltına alınan Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir’e fahri doktora vermesinin ardından İstanbul Teknik Üniversitesi Rektörü Mehmet Karaca da Binali Yıldırım’a fahri doktora verdi. Yandaşlıkta birbirleriyle yarışa giren rektörler AKP’nin sözcülüğünü yapmaya devam ediyor.
Üniversite uzaklaştırmalarla başladı Abant İzzet Baysal Üniversitesi’nde geçen yıl yapılan faşist saldırılara karşı üniversitede basın açıklaması yapan öğrencilere soruşturma açılmıştı. Saldırıya uğrayan öğrenciler üniversitede yeni dönemin başlamasıyla 1 hafta ile 6 ay arasında uzaklaştırma cezası aldıklarını öğrendiler. Rektörlük’ten 30’a yakın öğrenciye gönderilen yazıda ceza gerekçesi olarak “fiili saldırıda bulunmak”, “ateşli silahlar ve bıçaklar bulundurmak” gösterildi. Öğrenciler ise açılan soruşturmanın ve verilen cezaların hukuka aykırı olduğunu söylediler. EĞİTİM
KATÜ’de faşist saldırı
Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde daha önce de birçok üniversitelinin yaralanmasına neden olan, üniversitenin Öğrenci Derneği’nde örgütlenen faşist grup, bir üniversiteliye daha saldırdı. Öğrenci Kolektifleri üyesi Mete Han Tuna Göre, 21 Eylül’de yolda yürümekte olduğu sırada Bilgisayar Mühendisliği öğrencisi olan Alperen Mergen ve etrafındaki faşist grup tarafından yaralandı. Mete Han Tuna Göre darp raporu almak üzere hastaneye gitmesinin ardından acilen yoğun bakıma alındı. Doktorların beyin kanaması geçirdiğini söylediği Mete Han Tuna Göre’nin yoğun bakımdaki tedavisi sürüyor.Daha önce de aynı kişiler tarafından saldırıya uğrayan ve suç duyurusunda bulunan Mete Han Tuna Göre her hangi bir sonuç elde edememişti. EĞİTİM
eğitim burcu karefil
İTÜ Rektörü Mehmet Karaca daha önce kerelerce AKP’nin sözcülüğünü yapan bir rektör olarak gündeme gelmişti. Mehmet Karaca, üniversitelerin açıldığı yeni dönemde de ilk iş olarak yolsuzluklarıyla bilinen, eski ulaşım bakanı Binali Yıldırım’a fahri doktora verdi. Rektörler arasındaki yandaşlık yarışında Yunus Söylet’le başa baş giden Mehmet Karaca, AKP’nin sözcülüğünü yapmasıyla birçok gündeme geldi. Mehmet Karaca’yı nereden tanıyoruz? Mehmet Karaca, mart ayında ortaya çıkan ses kayıtlarıyla THY Başkanı Hamdi Topçu’nun, Dubai’de
okuyan kızına İTÜ’ye yerleşmesi için YÖK Başkanı tarafından gelen talimatla usulsüz ek kontenjan açmıştı. Bu da yetmezmiş gibi bu yolsuzluğu protesto eden 20 öğrenciye soruşturma açmış ve iki öğrenciyi okuldan uzaklaştırmıştı. Geçtiğimiz yıllarda halkın sağlığını hiçe sayarak tamamen bilim dışı bir açıklama yaparak, pirince GDO tozdan bulaşmıştır diyen ve GDO’lu pirince olur veren yine İTÜ Rektörü Mehmet Karaca’ydı.
vanı bahşetmek için özellikle hafta sonunu seçmesinden anlaşılıyor ki okul yönetimi öğrencilerin muhalefetinden korkarak bu töreni gizli kapaklı yapıyor. Görünen o ki artık rektörler de üniversitelerde her istediklerini yapamayacaklarının, yaparlarsa öğrencilerden mutlaka bir karşılık göreceklerinin farkındalar. Rektörler AKP’nin maşası olmakta kararlı, ancak üniversite öğrencileri üniversitelere AKP’yi sokmamakta daha kararlı.
Rektörlük neden korkuyor? Rektör Mehmet Karaca, ses kayıtlarıyla yaptığı yolsuzlukları ortaya dökülen Binali Yıldırım’a fahri doktora unvanını hafta sonu verdi. Rektör’ün bu kadar onurlu bir un-
Üniversiteler kimin? Üniversitelerde tüm yetkinin YÖK’e yani YÖK’ü kendi çıkarları doğrultusunda kullanan Erdoğan’a verilmesi, okullarda afiş asan, eylem yapan öğrencilere soruşturma açılması ve
okuldan uzaklaştırılmaları, her üniversiteye bir yandaş rektör atanması gösteriyor ki, AKP yeni dönemde üniversiteleri ele geçirmeyi, gençliği baskılarla susturmayı hedefliyor. Ancak AKP’nin sözcülüğünü yapan, her yandaş rektörün olduğu üniversitede buna tepkili, “AKP’ye geçit vermeyeceğiz’’ diyen gençler de var. Geçen hafta İstanbul Üniversitesi’nde Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir’e fahri doktora verilmesini protesto eden ve “Hırsıza, yolsuza geçit yok. Üniversiteler bizimdir” diyen İstanbul Üniversitesi öğrencileri bunun en iyi kanıtı. Öyle görünüyor ki geçen yıllarda olduğu gibi yeni dönemde de AKP üniversiteleri baskı altında tutamayacak ve her gittiği yerde bir direnişle karşılaşacak.
Yandaş gözlerin neler görüyor Bekir Gür İsimsiz ihbar mektubuyla işine son verildi
Çorum Hitit Üniversitesi İİBF öğretim görevlisi Oya Yağcı’nın isimsiz bir ihbar mektubu gerekçe gösterilerek okulla ilişiği kesildi. Daha önce de Çorum’da katıldığı 1 Mayıs yürüyüşünde elinde tuttuğu “AKP elini tiyatrodan çek” yazılı döviz sebebiyle yerel gazetelerde hedef gösterilen Oya Yağcı “Bu gelen isimsiz ihbar mektubunu ben de çok merak ediyorum. Hakkımı mahkemede arayacağım” dedi. Öğrencileri ise change.org’da da “Çiçek dalında Oya Hoca İİBF’de güzeldir. Onu bize geri verin” başlığıyla bir imza kampanyası başlattılar ve yeterli sayıya ulaştıklarında eyleme geçeceklerini söylediler. EĞİTİM
Üniversitede yol için ağaç kıyımı Bolu’da ormanlık alan içinde yer alan Abant İzzet Baysal Üniversitesi Gölköy Kampüsü’nde yol açmak için çok sayıda ağaç kesildi. Ağaç kıyımına gelen tepkiler üzerine rektör Hayri Coşkun “Benden önce yapılmış bir master planı vardı ve bu yolda üç ayrı güzergah düşünülmekteydi. Ben bu güzergahtan ikisini iptal ettim. Biz üniversite olarak ve üniversitenin rektörü olarak ülkemizin hatta dünyamızın ağaç ve ormanın değerini en iyi bilmesi gereken kurumlarız. Orman içerisinde bir üniversite olmamıza rağmen bu ölçüde biz geçmişten günümüze ağaçlandırma çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Çok sık bir ihtiyacımız vardı ve bu ihtiyacı gidermek için bu yolu açtık. “ dedi. EĞİTİM
Star gazetesi yazarı Bekir Gür bu haftaki “seçim sistemi üniversiteleri geri bırakıyor” yazısında rektörlerin direk cumhurbaşkanı tarafından atanması gerektiğini savunurken “12 Eylül öncesi dönemde üniversite rektörlük seçimleri dolayısıyla üniversitelerde yaşanan ayrışmalar ve kavgalar, üniversiteyi işlemez bir hale getirmişti” diyerek de darbeyi ve darbe kurumu YÖK’ü haklı çıkarmaya çalışıyor. İstersek yasaları değiştirmek çok kolay Yandaş gazetecilerin yazılarından da anlaşılıyor ki bin bir yetkisi olan
YÖK’ü yeni yetkilerle donatan AKP, hayata geçirmeye hazırlandığı YÖK yasasını gazetelerinde yazdırarak müjdeliyor. “Hemen bugün itibariyle de seçim komedisine son vermek mümkün. Nihayetinde artık halk tarafından seçilen bir Cumhurbaşkanı var. Halk tarafından seçilen bir Cumhurbaşkanı üniversitelere doğrudan atama yapabilir. Bunun için yasal değişiklik kolaylıkla yapılabilir” diyen Gür konu yolsuzluk veya kendi işini halletmek olduğunda hükümetin nasıl hızlı yasa değiştirebileceğini de gözler önüne serdi.
Daimi yandaşlık Daha önce de “Cumhurun Başkanı ve yükseköğretim reformu” yazısında “Gül tarafından atanan YÖK Başkanları Yusuf Ziya Özcan ve Gökhan Çetinsaya, önceliği akademik özgürlüğü genişletmeye, yükseköğretime erişimi ve kaliteyi artırmaya vermişlerdir” diyerek üniversite öğrencilerini apolitikleştirmeye çalışan ve üniversiteleri rant alanı olarak gören AKP’yi ve onun YÖK başkanlarını överek yandaşlıkta bir numara olduğunu da göstermişti. EĞİTİM
AKP’li vekil: Münafık rektör istemiyoruz
Yunus Söylet iş başında
İstanbul üniversitesi Rektörü Yunus Söylet, geçen hafta 17 Aralık operasyonunda gözaltına alınan Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir’e fahri doktora vermişti. Mustafa Demir’in avukatı ve aynı zamanda Fatih İlçe Başkan Yardımcısı olan Emrullah Gözcü’nün de öğretim görevlisi olarak üniversiteye alındığı öğrenildi. Ataması direk rektör eliyle yapılan ve maden hukuku derslerine girecek olan Emrullah Gözcü “Sayın
Rektör Prof. Dr. Yunus Söylet’in oluruyla Maden Hukuku dersini okutmam için İstanbul Üniversitesine öğretim görevlisi olarak atamam yapılmıştır” dedi. Emrullah Gözcü’nün, öğretim görevlisi olmak için gereken hiçbir basılı eseri bulunmuyor ve yüksek lisans yapmamış. İÜ’nün kantinini yeğenine, otoparkı ise eniştesine sattığı öğrenilen Yunus Söylet şimdi de tanıdıklarını üniversitede öğretim görevlisi yapıyor. EĞİTİM
AKP Düzce Milletvekili İbrahim Korkmaz, yaklaşan Düzce üniversitesi rektörlük seçimleri için “Rektör Funda Sivrikaya Şerifoğlu’nu sevmiyorum. Münafık olmayan bir rektör seçilecek. Kendi değerlerimize sahip olmayanı desteklemeyiz. Münafıklara geçit vermeyiz” diyerek bilimsel bir eğitim vermesi gereken üniversiteleri nasıl şekillendirmek istediklerini belirtti.
Daha önce de “liselerde kız ve erkek öğrencilerin okulları ayrılmalı” açıklamasında bulunan İbrahim Korkmaz, bağnazlığını okullara taşımak için her türlü yolu deniyor. İnsanları münafık ve dindar olarak kategorize eden Korkmaz’ın sözlerinden anlıyoruz ki, rektör olmak için üniversitelerin bilimselliğinine katkı sağlamak değil dindar olmak yeterli oluyor. EĞİTİM
UNIVERSITE
13
24 Eylül 2014
Bu da mı yolsuzluk değil? Rektör üniversitenin kantinini yeğenine, otoparkı eniştesine tahsis etti
Yunus Söylet’ten inciler
İstanbul Üniversitesi Rektörü Yunus Söylet’in üniversiteyi akrabalarıyla birlikte yönettiği ortaya çıktı. Rektör Söylet, üniversitenin kantinini yeğenine, otoparkın sorumluluğunu da eniştesine vererek yeni eğitim yılının kapısını yolsuzlukla açtı. Söylet, kantin ve otoparkın ihaleyle verildiğini söylerken ihale sözleşmelerini açıklamaya yanaşmıyor.
Yandaşlık bizim işimiz Geçtiğimiz hafta salı günü İstanbul Üniversitesi Rektörü Yunus Söylet, 17 Aralık Yolsuzluk Operasyonlarında gözaltına alınan Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir’e üniversitede düzenlenen törenle fahri doktora unvanı verdi. AKP hükümetinin yolsuzluklarını üniversitede aklamak üzerine söz veren Yunus Söylet, eğitime hiçbir katkıda bulunmayan hırsızları aklayamadığı gibi üniversitede AKP’yi durduracak gençlerle yüz yüze gelmekten de maalesef kurtulamadı. EĞİTİM
eğitim nurseli gözüaçık
İstanbul Üniversitesi, yeni eğitim yılına yolsuzluk skandalıyla girdi. Rektör Yunus Söylet, göreve başladığı 2009 yılından itibaren üniversitenin kilit birimlerine yakınları ve akrabalarını yerleştirdi. Yeğenini kantin koardinatörü yapan Söylet, eniştesini otoparkın sorumluluğuna getirdi. Yunus Söylet, göreve geldikten kısa bir süre sonra yönetim kademesinde birçok değişikliği hayata geçirdi. Söylet’in ilk icraatlarından biri eşinin yeğenini Kantinler Koordinatörü yapmak oldu. Üniversite bünyesinde toplam 47 kantin olduğu ve bunların her birinin günlük 20-30 bin TL ciro yaptıkları gözönüne alındığında buradaki yolsuzluğun meblağının yüzbinlerce lirayı bulduğu belirtiliyor. Söylet, bir diğer yeğenini de yine taşeron olarak Çapa Bölgesi’nin amirliğine getirdi. Aile şirketi kurmaya doğru adım adım Rektör Söylet, üniversite bünyesindeki otoparkların sorumluluğuna ise bir başka yakınını, eniştesini getirdi. O da kadrolu olmadığı için yine usulsüz taşeron yöntemi
kullanıldı. Rektör Söylet, üniversitede yaptığı yolsuzlukları da gizlemekten kaçınmayan açıklamalarda bulundu.
Darbe de YÖK de candır
Yandaş rektör iş başında 17 Aralık yolsuzluk operasyonlarının ardından çıkan tapelerde Rektör Söylet’le ilgili olarak geçen “Her dediğimizi yapacak” talimatı hafızalara kazınmıştı. Söylet’in, yolsuzluklarla adı duyulan Halkbank’a üniversite öğrencilerini zorla müşteri yapmak için İstanbul Üniversitesi’nde başlattığı kampüskart uygulaması da yine dikkatleri çekmiş ve öğrenciler tarafından tepkiyle karşılanmıştı. “Hırsızları akladım, yolsuzluk hakkı kazandım” Üniversite öğrencilerinin yürüttüğü muhalif hareketi, yandaş rektörlerle baskılamaya çalışan AKP hükümeti, rektörleri yetkiyle kuşatırken yollarını da yolsuzlukla açıyor. Yolsuzluk operasyonlarında gözaltına alınan Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir’e 16 Eylül Salı günü fahri doktora unvanı veren Söylet, üniversitede hırsızları aklamaya çalıştı. Rektör Söylet, AKP hükümetinin ayakkabı kutularıyla ortaya çıkmış
Söylet, geçtiğimiz günlerde bir internet sitesinde yayınlanan röportajında YÖK’ün kesinlikle kaldırılmaması gerektiğini söyledi. 12 Eylül darbesinin çürümüş kurumu YÖK’ü ayakta alkışlayan Söylet, üniversitede tüm baskı unsurlarına en yüksek sesle evet dedi. AKP’nin sözde darbe karşıtı politikaları, birer yalandan ibaret. Söylet görmek istemese de darbe yargılanmışken YÖK’ün kırıntısının bile kalamayacağı aşikar. EĞİTİM
olan ve Bilal Erdoğan’ın TÜRGEV üzerinden yaptığı yolsuzlukların izinden giderek İstanbul Üniversitesi’nde de yolsuzluklar yaptı. Aile şirketi kurmanın adımları-
nı atarken sırtını AKP’ye dayayan Rektör, üniversitede yaptığı yolsuzlukların hesabını vermeyeceğinden emin olarak üniversitede yolsuzluk düzenini sürdürüyor.
Dalı yakaladıysak gövdeye ulaşmalıyız Kesintisiz Yaşar Aslan Geçtiğimiz hafta İstanbul Üniversitesi’nin 17 Aralık yolsuzluk operasyonunda gözaltına alınıp serbest bırakılan Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir’e fahri doktora unvanı vermesine karşı üniversite öğrencileri olarak törenin yapıldığı salonun girişinde “adı yolsuzluğa bulaşmış bir belediye başkanına nasıl fahri doktora verilir” diyerek rektörlükten cevap istedik. Bize düşen de buydu. Üniversitede AKP’yi durdurma hattını ortaya koyduysak yolsuz bir AKP’liye fahri doktora verilirken de en önde protesto etmeliydik. Nitekim öyle de oldu. En öndeydik ama bu ne bir
tesadüftü ne de bir rastlantı aylar öncesinden bunun iddiasını ortaya koymuştuk. Hırsızları aklamaya çalışan üniversiteye de, polisin içerisine girmesine izin veren rektöre de, unvanı alan yolsuz AKP’li belediye başkanına da “Burası üniversite” diyerek hırsızın, polisin, AKP’nin üniversitemizde yeri yok dedik. Bu da gösteriyor ki AKP’yi üniversitede durduracak gençler olarak dalın bir ucundan yakaladık şimdi ise iddiamızı nasıl büyüteceğimizi konuşmalıyız. Uzaklarda arama çünkü AKP üniversitemizde AKP üniversiteye düzenlediği her seferde karşısında mevzisini savunan bizleri bulmalı. Üniversitemizde AKP’yi uzaklarda aramaya gerek yok her defasında bir AKP’li bizzat üniversiteye gelmiyor onun yerine çıkardığı yönetmelikler geliyor, bizzat
Erdoğan’ın emriyle düzenlenen YÖK’ün uygulamaları geliyor, yandaş rektörü geliyor. Bunun en somut örneğini İstanbul Üniversitesi’nde son dönemde yaşanan olaylarda görüyoruz. O kadar ki İstanbul Üniversitesi Rektörü Yunus Söylet Erdoğan’a sevgisini attığı tweetlere sığdıramıyor. Üniversitenin kantinini yeğenine otoparkını eniştesine tahsis eden Söylet’in Erdoğan’ı aile boyu yolsuzluk konusunda ne kadar iyi örnek aldığını açıkça görüyoruz. Öyle uzaklarda aramaya gerek yok Erdoğan’a “Her dediğinizi yapmaya hazırım” diyerek atanan Rektör Söylet’te AKP’nin üniversitedeki temsilcisidir. Eğer üniversitede AKP’yi durdurma iddiasını büyütmek istiyorsak AKP’nin temsilcisine yönelmeliyiz. Yapmış olmak için yapmak değil hedefe oku saplamak istiyorsak AKP’yi üniversitede durduracağız diyorsak İs-
tanbul Üniversitesi öğrencilerine sormalıyız “Bu da mı yolsuzluk değil?” sormalıyız ki bundan öte bir AKP’nin olamayacağını herkese göstermeliyiz. Üniversitemizde nerede AKP’nin zihniyetini görürsek onun karşısında durmalıyız ki tutuğumuz daldan adım adım ilerlemiş olalım. AKP’yi üniversitede durduracak gençlik olarak belirlediğimiz hattın ilk sınavını vermiş olduk. Şimdilik koskoca bir ağaçtan sadece bir dal parçası yakaladık. İddiamızı büyütmek istiyorsak yakaladığımız daldan devam etmeliyiz ki mücadelemizde sürekliliği yakalayalım. Bu sürekliği yakalamak önemlidir çünkü ancak bu şekilde siyasal kazanımlar elde edebiliriz ve bu şekilde AKP’yi üniversitede yenilgiye uğratabiliriz. Ancak bu şekilde dalı yakaladıysak gövdeye ulaşabiliriz.
Her dediğini yaparım Yolsuzluk Operasyonlarının ardından çıkan tapelerde Söylet’le ilgili “her dediğimizi yapacak” talimatı tüm ülkede duyulmuştu. Bilimsel ve özgür bir üniversite isteğinin karşısında gerici, hırsız ve katil AKP’nin üniversitede sözcüsü olmaktan geri durmayan Rektör Söylet, paranın satın alabildiklerinin bir simgesi olmaktan kaçamadı. “Her dediğimizi yapacaksın, kazançlı çıkacaksın” talimatı ve sözü Söylet’i cezbetmiş görünüyor. EĞİTİM
Çok seviyorum, anlayamazsınız
Rektör Söylet, Recep Tayyip Erdoğan’ın başbakanlık yaptığı dönemde, kişisel twitter hesabından Erdoğan’a sevgisini anlatan tweetler paylaşmıştı. Söylet, ayakkabı kutularından hırsızlıktan başka bir şey çıkmayan Başbakan’a övgüler dizmekten hiç geri durmadı. Yandaşlığın sınırlarını zorlayan Söylet, “Ben AKP’nin üniversitede sözcüsüyüm” cümlesini birebir yazmış olmasa da paylaştığı tweetlerden başka bir anlam çıkmadı. EĞİTİM
14 Kürtçe eğitim gösteren okul mühürlendi
LISENIN GUNDEMI 24 Eylül 2014
9’da 9 hatalı TEOG artık üniversiteye geçişte Her yıl YGS ve LYS sınav sistemleri hatalı sorular ve şifre skandallarıyla gündem oluyordu ama bu yıl liseye geçişte yeni getirilen TEOG nerdeyse her hafta ayrı hata yaparak rekor kırdı. MEB, son açıklamalarında adeta ben daha hatalı bir sistem isterim dercesine üniversiteye geçiş sisteminde TEOG benzeri bir sistem getireceklerini açıkladı.
Diyarbakır’da halka Kürt öğrencilere anadilde eğitim vermesi için açılan Dibistana Seretayî a Ferzad Kemangar-Ferzad Kemanger İlkokulu polisler tarafından mühürlendi. Çevredeki halk tarafından okulun mührü kırılarak tekrardan açılması üzerine polis tarafından gaz bombası ve tazyikli suyla düzenlenen saldırı sonrası 50 kişi gözaltına aldığı öğrenilirken okula 3. kez mühür takıldı. Anadilde eğitim görmek herkesin hakkı iken AKP hükümeti Kürt öğrencilerin anadillerinde eğitim almalarını engelleyerek Kürt öğrencileri asimile etmeye çalışıyor. EĞİTİM
Oğuzhan Çalışkan okulun ilk günü anıldı İSTANBUL ışıl demir
Yazın Filli Boya’da güvencesiz staj yapan Oğuzhan Çalışkan, 15 Temmuz’da elektrik hattı çekerken kapıldığı elektrik akımından dolayı ağır yaralanmış ve günlerce yoğun bakıma kaldırılmasının ardından hayatını kaybetmişti. Çalışkan, ders zilinin çaldığı ilk gün ailesi ve okul arkadaşları tarafından anıldı. Okul önünde yapılan konuşmalarda, “Patronun ihmali ve kâr hırsı sonucunda Oğuzhan yaşamını yitirmeseydi bu kapıdan girecek, bir sene daha bizlerle okul sıralarını paylaşacaktı. Oğuzhan’ı unutmak okulda müşteri, stajda köle olmaya devam etmek demektir” dendi. EĞİTİM
Nakil sisteminde taban puanı kalktı
Her yıl milyonlarca öğrencinin üniversiteye geçiş için girdikleri sınav sistemi olan LYS ve YGS sınavları her yıl hatalı sorular ve şifre skandallarıyla gündeme geliyordu ama bu yıl liseye geçiş sisteminde SBS yerine getirilen TEOG sınavında her hafta ayrı gerçekleşen hatalarla birlikte tahtından olmuş oldu. Hatta Milli Eğitim Bakanlığı adeta “Hatasız kul olmaz, hatalarımla sevin beni” dercesine hiçbir düzenlemeye gitmezken sınav sistemini çökertmeye yönelik adım atarak TEOG benzeri bir sınav sistemini üniversiteye geçişte getirdiğini, Başbakan Ahmet Davutoğlu’na verdiği bilgilendirmeyle açıkladı. 2016-2017 eğitim öğretim yılından itibaren, hayata geçirilecek yeni sınav sistemi, tıpkı TEOG’da olduğu gibi, lise döneminde birkaç kez temel derslerden oluşan merkezi sınavlar yapılacak.
MEB’nin gerçekleştireceği bu sınavlar, üniversiteye geçişte belli yüzdelerle ağırlık taşıyacak. HAYALDE KALMASIN GERÇEKLEŞTİRİN Öğrencilerin kendilerine boş zaman yaratması için getirildiği söylenen yeni sistemde ders notlarının yanı sıra öğrencinin sanat, spor ve boş zaman etkinliklerinden oluşan ders dışı uğraşları puanlandırılarak, öğrencinin düzeyi ve ilgi alanı şekillenmiş olacağı düşünülüyor. Öğrencinin lise sonrasında ilgi alanı ve yeteneklerine göre, üniversiteye başvuruda bulunacağı yeni sistemde üniversiteler de, öğrencinin performansına bakarak karar verecek. Ölçümler yapılırken de teknolojiden en üst düzeyde yararlanılacağı belirtiliyor. İstanbul’daki ve Hakkari’deki öğrencilerin de aynı sunumu göreceği bir düzende tablet bilgisayarlarla dersler interaktif bir uygulamaya geçileceği iddia ediliyor.
Lise-Der: MEB’in elemeci sınav sistemleri çöküyor Her yıl yaşadığımız skandallarla liseliler yıllarca verdiği emeklerin karşılığını alamıyor. Liseye geçişte getirilen TEOG sistemi ise daha ilk sınavlarından Nabi Avcı’nın elinde kalmış oldu. Şimdi ise TEOG sisteminin üniversiteye geçişte devreye sokulması konuşuluyor. Bakanlık, hatalarımızı nasıl düzeltebiliriz diye değil, “Eğitimi nasıl içinden çıkılamaz bir hale getiririz?” diye düşünüyor. SENELERDİR SÖYLEDİĞİNİZİ YAPIN Üniversiteye girişte bir başka seçenek olarak da öğrencilerin ilgi alanlarına ve okul notlarının ortalamasının etkili olması konuşuluyor. Öğrenciler, girmek istedikleri üniversiteye not ortalamasını esas alarak başvu-
racak. Üniversiteye giriş sistemin bu şekilde değişmesi öğrencilerin istedikleri bölümlere yerleşebileceği anlamına geliyor. Senelerdir sınavlar kaldırılacak diye tekrardan önümüze konan elemeci sınavları biliyoruz. MEB, sınav sistemiyle uğraşırken okullarda eğitimdeki nitelik Bakanlık’ın gündemine giremiyor. İçinden çıkılmaz eğitim sistemi ve başarıyı ölçmeyen sınavlar yüzünden niteliksiz eğitimle baş başa kalıyoruz. Milli Eğitim Bakanlığı artık eline yüzüne bulaştırdığı elemeci sınavları kaldırmalı, sınavsız üniversite talebimizi yerine getirmeli. Eğitim sistemini sürekli değiştirmeyi bırakmalı ve eğitimdeki niteliği arttırmalı.
“Gaz fişeğiyle birini öldürmeyi umursamıyorum” Gezi Parkı Direnişi’nde polisin Okmeydanı’nda attığı gaz fişeği yüzünden başından vurulan Berkin Elvan 269 gün komada kaldıktan sonra 15 yaşında hayatını kaybetmişti. Berkin Elvan’ın vurulduğu anın görüntüleri ortaya çıkmasına ve 4 polisin eşkali belirlenmesine rağmen 460 gün geçti ama bir dava bile açılmadı. Soruşturmanın savcısı Faruk Bilici 12 Haziran’da Antalya’ya atanmasından sonra hiçbir işlem yapılmadı yerine savcı Mehmet Selim Kiraz’ın atanmasının ardından Berkin Elvan’ın babası Sami Elvan ve avukatı Evrim
Milli Eğitim Bakanlığı Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 19. maddesi ile Ortaöğretim Kurumları arasında öğrenci nakil ve geçişleri yeniden düzenlendi. TEOG puanı ve kontenjanlara göre belirlenen otomatik yerleştirme sisteminde değişikliğe giden Milli Eğitim Bakanlığı, öğrenci nakillerinde ‘taban puan’ şartını kaldırdı. Yapılan değişikliğe göre, puanı kaç olursa olsun her öğrenci kontenjanı olan ortaöğretim kurumlarının tüm sınıflarına nakil başvurusu yapabilecek. EĞİTİM
Kiralanan okullarının eşyalarını taşıdılar
Değiştirmeyin kaldırın sınavlara alışmıyoruz!
F) şıkkı Deniz Türköz
Sınıflarda 40 kişilik ders işlenen Ankara Altındağ Atatürk Ortaokulu, 4 yıllığına kentteki yeni üniversite Yıldırım Beyazıt Üniversitesi’ne kiralanınca veliler, sınıftaki öğrenci sayısının 60’a çıkacağını belirterek İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne yürümek istediler ama polisin saldırısına uğradılar. Saldırının ardından tekrar okula gitmek isteyen veliler, burada bir kez daha polis şiddetiyle karşılaştıkları yetmezmiş gibi bir de Cebeci’deki başka bir okula yerleştirilen öğrenciler okuldan taşınırken eşyaları da taşımak zorunda kaldılar. EĞİTİM
Deniz Karatana savcılığa başvurdu. Dilekçede neden halen iddianame hazırlanıp dava açılmadığını sordular ve bir önce gerekli işlemlerin yapılmasını talep ettiler. Dilekçede, eşkali tespit edilen polislerden birinin ifadesi de yer aldı. Gaz fişeği atan polis “Ben gaz kapsülünü kontrolsüz atıyordum, bir insana çarparak yaralayabilir yahut öldürebilir, bunun için hedef almıyordum, özel bir gayret veya kast gütmüyordum ama insanlara çarparak yaralayıp öldürecekse de bunu umursamıyordum” dedi. EĞİTİM
Milli Eğitim Bakanlığı’nın son açıklamalarına göre; 2016’dan itibaren getirilecek yeni sistemle YGS ve LYS’yi kaldırılacak. Başbakan Ahmet Davutoğlu’na, aktarılan projeye göre, bu yıl liseye geçişte SBS yerine getirilen TEOG’a benzer bir sistem, üniversiteye girişte devreye sokulacak ama sınavların sadece adı değişmiş olacak elemeci sınavlar baki kalacak. Lise öğrencileri üniversiteye girmek için YGS ve LYS sınavlarına tabi tutuluyorlar. Sınavlar arkadaşı arkadaşa küstüren yan masasındaki kişiyle rekabete sü-
rükleyen bir uygulamadır. Üniversiteye girmek için 14 yıl boyunca eşit olmayan bir şekilde eğitim görüyoruz fakat bu eğitim uyguladıkları sınavları geçebilmek için yeterli mi? Asla değil. Çünkü okullarda gördüğümüz eğitim bilimsellikten ve nitelikten uzak olması biz lise öğrencilerinin üniversite sınavlarına 1-0 yenik girmemizi sağlıyor.
SINAVLARI DEĞİL NİTELİĞİ ARTTIRIN AKP hükümeti iktidara geldiği süre içerisinde sürekli üniversite sınavlarını kaldıracağız diyor. MEB’in son yaptığı açıklamalarda ise kaldırılması söz konusu değil hatta bir isim aldatmacasıyla tamamen tıpa tıp aynısı olan bir sistem getireceğiz diyorlar. MEB sınav sistemini her seferinde yapboz haline getireceğine yapması gereken okullardaki eğitimi nite-
likli bir hale getirmesi gerekir. Sınavsız üniversite talebi yıllardır demokratik lise mücadelemizin en temel taleplerinden bir tanesidir. Öğrenciler yıllar boyunca niteliksiz, bilimsel bir eğitim görmedikten sonra sınavlara tabi tutulmaması gereklidir. Lise öğrencilerinin esas talepleri üniversite sınavlarının tamamen ortadan kalkması, öğrencilerin yeteneklerine göre halk çocukları kendi istekleri üniversiteleri seçebilmelidir. AKP hükümeti halk çocuklarının yararına değil tamamen ‘parayı veren düdüğü çalar‘ mantığı ile kurulu bir eğitim sistemi şekillendirmektedir. SINAVLARI KALDIRIN ÖNÜMÜZÜ AÇIN Üniversiteye girişte bir başka seçenek olarak da öğrencilerin ilgi alanlarına ve okul notlarının ortalamasının etkili olması konuşulu-
yor. Öğrenciler, girmek istedikleri üniversiteye not ortalamasını esas alarak başvuracak. Üniversiteye giriş sistemin bu şekilde değişmesi öğrencilerin istedikleri bölümlere yerleşebileceği anlamına geliyor. Senelerdir sınavlar kaldırılacak diye tekrardan önümüze konan elemeci sınavları biliyoruz. MEB, sınav sistemiyle çocuğun oyuncağıyla oynar gibi sürekli değiştirirken devlet okullardaki nitelikten uzak eğitimi geliştirmek Bakanlık’ın gündemine giremiyor. İçinden çıkılmaz eğitim sistemi ve başarıyı ölçmeyen sınavlar yüzünden niteliksiz eğitimle baş başa kalıyoruz. MEB artık eline yüzüne bulaştırdığı elemeci sınavları kaldırmalı, sınavsız üniversite talebimizi yerine getirmeli. Eğitim sistemini sürekli değiştirmeyi bırakmalı ve eğitimdeki niteliği arttırmalı.
ESAS MESELE
15
fotoğraf:osman erdem
24 Eylül 2014
İlk adımları atmalıyız
Geçtiğimiz hafta birleşik bir muhalefet hareketi için büyük, kalabalık bir forum yapıldı. Bir çok farklı birey ve yapının bir araya gelmesiyle gerçekleşen forumda çok çeşitli konuşmalar ve öneriler arasında en önemli sorulardan biri şuydu: Harekete geçmeli miyiz? Bu sorunun cevabını önümüzdeki günlerde göreceğiz ama biz bu hareketin aktif katılımcılarından Semir Eşki ile hem bu soruyu hem de bu zemini konuştuk. Davutoğlu başbakanlık koltuğuna oturdu ve açıklamaları Erdoğan’ın açıklamalarıRöPORTAJ na çok benzionur toper yor. Erdoğan Cumhurbaşkanı, Davutoğlu Başbakan iken nasıl bir sürece doğru gidiyoruz sizce? Belli bir plan doğrultusunda AKP kendi sürecini ilerletiyor. Amaç da muhtemelen muhafazakâr oldukça otoriter bir sistem oluşturmak. Burada kilit seçimler diyebileceğimiz ‘2015 seçimleri’ olacak. Muhalefet eğer orada bir şey yapamazsa geri dönülmez bir süreç başlayabilir. Bu nedenle muhalefetin ‘2015 seçimleri’ne öncelikle düşünsel olarak çok çok iyi hazırlanması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bir şekilde iktidar her nasıl yapabiliyorsa kendi sürecini düzgün bir şekilde yürütebiliyor. Bunun temel nedeni de soldaki düşünsel açıdan yaşanan ciddi zayıflıklar. Aslında sol ciddi bir hegemonya oluşturabilir, geçmişte defalarca da bunu yaptı. Ancak bu hegemonyayı oluşturamadığımız sürece çok zayıf potansiyellere sahip olmasına rağmen AKP’nin yandaşlarına onlara kısmen destek veren liberal ya da solcuların hegemonyasıyla karşı karşıya kalıyoruz. Bu nedenle ben ‘Birleşik Muhalefet Hareketi’ni önemsiyorum. Biraz da içinde bulunma nedenim en azından Türkiye’de hegemonik bir ortam yaratma, düzgün bir özgürlük perspektifi oluşturma ve bütün muhalefet için yavaş yavaş düşünsel bir çekim merkezi, onlar için bir rota oluşturma ihtimalidir. Erdoğan’a ve AKP’ye karşı yürütülecek siyaset nasıl olmalı sizce? Sol hangi noktadan ilerlemeli? İzlenecek herhangi bir siyasal hat AKP’ye karşı eleştirel muhalefeti içermiyorsa tamamen eksiktir ve bundan dolayı da yanlıştır. Bu iki kere iki dört kadar kesin görünüyor bana. Ancak bu kendi başına yeterli bir süreç değildir. Bu sürecin aynı zamanda özgürlükçü yeni bir yaşamın, kolektif bir yaşamın inşa edilmesi süreci ile desteklenmesi ve beraber örülmesi gerekiyor. Mesela bazıları AKP’yi çok fazla önemsemeden pozitif politikalar oluşturmanın daha önemli olduğunu düşünüyor. Bu ciddi bir zayıflıktır. Bir kısmı da önce AKP’yi durduralım daha sonra diğer süreçlere geçebiliriz diyor. Bu
da inandırıcılık sorunu yaratıyor. Bu nedenle ‘Birleşik Muhalefet’ bu ikisini birleştirmek durumundadır. Olabilirliğini hegemonya olarak topluma sunmalı, ikna edebilmeli. Aynı zamanda da AKP’ye karşı sert, eleştirel tutumunu da sürdürebilmeli. Bu ikisini kaynaştırmak gerekir. Birleşik bir muhalefet için forum gerçekleştirildi ve çok kalabalık geçti. Nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu forumla ilgili ilk değerlendirmem şu olabilir: ‘Birleşik Muhalefet’ bir psikolojik eşiği aştı. Bence insanların böyle bir hareketin olabileceğine dair güven sorunu büyük ölçüde aşıldı diye düşünüyorum. Biraz belki uzun sürdü bu örme işi, ama şu anda başlanabilecek noktadayız. Başlayabilmek açısından geldiği nokta bence gayet olumlu.
Gezi’yi ben biraz şöyle değerlendiriyorum. Hareket hâlinde bilgi ve bilginin hareket hâlinde olması. Bu biraz kaotik gibi görünen, ama kendi içinde düzeni olan bir hareket tarzıdır. Forumda da bir çok kesimden insan söz kullandı ve bir çok öneri gerçekleşti. Sizce Birleşik Muhalefet Hareketi önünde nasıl bir rota çizmeli? Çok çeşitli konuşmalar oldu. Benim bu noktadaki rehberim, Gezi sürecidir. Mesela Gezi’nin çok abartılmaması gerektiği düşüncesini doğru bulmuyorum. Çünkü bu birleşik hareket Gezi’nin çocuğudur. Ancak bu kadar çeşitlilik, bu kadar farklı görüş, bundan sonra nasıl ortak adım atabilir? Tabii, ‘Birleşik Muhalefet Hareketi’ bir birlik deneyimi değil, bunun farkındayım. Bir çağrı yapıyorsunuz, çok sayıda insan, yapı bir araya geliyor ve çok farklı görüşleri var. Muhtemelen de bunun beş, on katı daha gelebilecek potansiyelde yapılar ve insanlar var. Geçmişte bununla ilgili bazı çalışmalar yapıldı ve bir kısmı şöyle bir yol
izledi. Karmaşık büyük sorunları tartışmayalım ve güncel, küçük programlar oluşturalım. Basit bir şekilde diyelim ki sadece AKP karşıtlığı olmalı ya da ekoloji ile ilgili olmalı. Bu olmadı. Çünkü insanlar o küçük programlarda anlaşmış gibi gözükseler bile geri planda, zihniyetlerinde çok büyük farklılıklar vardı. Somut adımları atarken de aslında çok net bunu gördüler. Muhtemelen şu anda ‘Birleşik Muhalefet’in aktif özneleri de bunların farkındalar. Benim kişisel görüşüm, bir kere yeni bir epistemolojiye, yeni bir bilgi anlayışına ihtiyacımız var. Gezi’yi ben biraz şöyle değerlendiriyorum. Hareket hâlinde bilgi ve bilginin hareket hâlinde olması. Bu biraz kaotik gibi görünen, ama kendi içinde düzeni olan bir hareket tarzıdır. Tartışmak gerekir, fakat benim önerim farklı. Bu tartışma süreci geniş farklılıkları içermeli. Hiç korkmamalı. Taban tabana zıt, hatta süreci anlamayan anlayışlar da burada olabilir. Gezi böyle bir şeydi zaten. Gezi’nin kırmızı çizgileri yoktu. Gezi bir zemindi ve herkes gelirdi. Burada sürece biraz güvenmek lazım. Gezi kendi mantığında ilerledikçe insanların hem etkileşimini sağladı, hem de kendi ruhuna uymayan davranışları yavaş yavaş kendine doğru çekti ve insanlar kendilerini törpüleme gereği duydular. Burada yapılması gereken şey, iyi bir tartışma zemini dedik. Bir sonraki adımla ilgili birincisi, bir kere hazırlık süreci tamamlanmalıdır. Artık bir hazırlık süreci mantığı bir kenara bırakılmalıdır. Gezi’nin hareket halindeki bilgi olduğundan bahsettik. Harekete geçmeli midir yani Birleşik Muhalefet Hareketi? Evet. Burada harekete geçmeli derken, hemen alanlara çıkmak, protest tutumlar takınmak anlamında söylemiyorum. Gerektiği zaman protest tutumlar da hemen takınılabilir. Fakat harekete geçmek demek, yeni bir inşa sürecinin başlatılması gerek demek. Bu yeni bir inşa süreci, yeni bir hareket, özgür ve kolektif yeni bir yaşam anlamına geliyor ve bunun hazırlığı olmaz. Ne kadar hazırlık yaparsanız yapın başladığınızda ilk adımları atmak zorundasınızdır. Yaşama hazırlanmazsınız; yaşama girersiniz ve başlarsınız. Yapılması gereken ilk şey, bu sürecin içerisinde aktif olabilecek herkesin hemen aktif kullanılması gerekir. Şu ana kadar bu süreci getiren arkadaşlar son olarak hemen bunu yapmalı
ve sürecin daha üst bir noktaya taşınıp, kendisi de hemen sürecin içinde yerlerini almalılar. Şunu bir görmemiz lazım. Bu sürecin potansiyelleri nedir? Bir tartışma süreci organize edilmeli. Tartışma gayet geniş olmalı, her şey tartışılabilmeli, ilk adımın ne olması gerektiği de dahil olmak üzere, birkaç temel nokta üzerinde uzlaşmamız yeterlidir. Birincisi, esnek bir düşüncemiz olmalı. Bu konuda anlaşmamız lazım. Birbirimizi dinleyeceğiz. Değişme potansiyelimiz olmalı. Kavramlara aşırı bağlılık yerine bir tür yaratıcı bir faaliyet, yaratıcı bir düşünce içerisinde olmalıyız. Gezi’nin gücü yaratıcı bir zekâdan kaynaklanıyordu. Eğer bu tartışmayı organize edebilirsek müthiş bir düşünsel zenginlik, tartışma tezleri çıkacak. Birbirimizi ikna edemeyebiliriz bunu da dert etmemeliyiz. Bu süreç ciddi bir özgüven ve bilinç açıklığı yaratacak ve pratik faaliyetleri tetikleyecektir. İkinci boyut olarak şunu düşünüyorum. Süreç, pratik olarak da aktif kullanılmalı. O yüzden insanlar nelerden rahatsız, neleri yapmak istiyorlar, ne gibi önerileri var, ne gibi girişimlerde bulunmak istiyorlar bulundukları noktada, mahallede, sitede, okulda, hastanede, her yerde. Hemen harekete geçmeli. O anlamda onlar cesaretlendirilmeli. Özel bir merkezden herhangi bir
Burada yapılması gereken şey, iyi bir tartışma zemini dedik. Bir sonraki adımla ilgili birincisi, bir kere hazırlık süreci tamamlanmalıdır. Artık bir hazırlık süreci mantığı bir kenara bırakılmalıdır. şey beklememeliler. Bizim sürecin rehberliğine de ihtiyacımız var. Bir şekilde aktif olma söz konusu olmalı. Daha da uzun vadeli düşüncelerden de vazgeçmeliyiz. Adım adım ilerlemeliyiz. Hareket hâlinde olmalıyız. Süreçten öğrenmeliyiz, süreci etkilemeye çalışmalıyız. Bu karmaşık bir şey. Açıkçası, biz böyle bir kapsayıcılığa ve esnek düşünce-
ye, yaratıcılığa, kalıpları bırakmaya, ama öte yandan yoğun sorgulama yapmaya ne ölçüde açığız, bunun da çalışmaları yapılmalı. Çalışma alanları hemen oluşturulabilir. Şu anki aktif arkadaşlar, düşünsel anlamda çalışmalar, örgütlenme ile ilgili tartışmalar, gönüllü ekipler kurulabilir. Onlarla ilgili departmanlar, atölyeler kurulabilir. Bu biraz da gelecek isteklere bağlı olarak çeşitlendirilebilir. Burada biraz kendimize güvenmemiz ve harekete geçmemiz lazım. Ama hareketi ben çok geniş bir anlamda alıyorum. Başlangıcı hayatın her alanında kendimizi var etmek, düşünmek, sorgulamak, denemelere girişmek, birbirimizden öğrenmek. Tabi ki yeri geldiğinde hızlı ve refleksif bir şekilde birtakım şeylere karşı çıkmak. Ankara Vişnelik’te ‘Birleşik Muhalefet’in de olduğu daha geniş katılımlı solda birlik isteyenlerin katıldığı bir toplantı oldu. Devamı da gelecek. Böyle bir adım var. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bir kere birlik, tabi bu bir parçası diye düşünebiliriz. ‘Birleşik Muhalefet’ hareketi bir birlik deneyimi değil. Zaten bu sık sık vurgulanıyor. Gezi’de böyle bir şey değildi. Sol içi ya da yapılar arası bir birlik çalışması değil. Burada bir zemin oluşturulmaya çalışılıyor ve bu zeminde çok geniş kesimlere yer var. Muhalif olmak, özgürlük mücadelesini samimiyetle savunmak, bunun için mücadele etmeye açık olmak şartıyla bence çok geniş kesimler burada yer alabilir. Demin de söylediğimiz gibi bilinçli çabalar da söz konusu. İnsanlar bilinçli adımlar da atarlar. Eğer şunun farkına varılmışsa, yani birlik masa başında yapılamıyor. Bu defalarca denendi ve olmadı. Ama birkaç haftalık bir Gezi deneyimi, insanları birbirlerine çok yaklaştırdı. Örneğin bugün o yaklaşımla ve o etkileşimin sayesinde ‘Birleşik Muhalefet’ içerisinde insanlar birbirlerine daha sıcak davranabiliyorlar. Demek ki şöyle bir sonuca varabiliriz. Ortak bir zeminde bir araya gelinmeli, masa başında değil. Belki farklılıklarımız bir süre koruyabiliriz, ama farklılıklarımızı kapatmaya da açık olmalıyız. Beraber mücadele etmeliyiz. Bunun yarattığı etkileşim zamanla süreç içerisinde yavaş yavaş farklılıkları azaltıyor ya da daha olgun bir noktaya taşıyor. O yüzden o tür çabalar sürdürülmeli. Ancak daha çok birlik çalışmalarının ‘Birleşik
Semir Eşki kimdir?
İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümü mezunu. 80’li yıllarda TKP, daha sonra TBKP, sonrasında da ÖDP’de de yer aldı. Aralarda da çeşitli siyasi gruplarda çalışmaları var. Ağırlıklı olarak solun yeniden yeniden toparlanması üzerine düşünsel çalışmalar yapıyor. Şu anda öğretmenlik mesleğine devam ediyor. Birleşik Muhalefet Hareketi’nin aktif katılımcılarından biri. Muhalefet’in içerisinde beraber bir etkileşimle başarılabileceği bilinciyle hareket edilmeli. Eğer bu şekilde hareket edilirse ‘Birleşik Muhalefet’in içerisinde daha esnek daha farklı yapılar oluşturulabilir. Öyle dışında da çok sürdürmeye gerek yok. Ha sürdürülebilir, ona herhangi bir itirazım yok. Kaldı ki zaten ‘Birleşik Muhalefet’te en
Bu yeni bir inşa süreci, yeni bir hareket, özgür ve kolektif yeni bir yaşam anlamına geliyor ve bunun hazırlığı olmaz. Ne kadar hazırlık yaparsanız yapın başladığınızda ilk adımları atmak zorundasınızdır. azından bir ekip bu çalışmaları devam ettirmeli. ‘Birleşik Muhalefet’ asla sınırlarını kapatmamalı. Biz belli bir olgunluğa ulaştık gibi. Geçenlerde mesela, gerçekten güzel bir kalabalık vardı. Diyelim ki daha da arttı, yüz binlere ulaştı, tamam biz belli bir olgunluğa ulaştık, artık hareketimiz şudur deyip sınırları kapatılmamalı. Çünkü bizim amacımız dünyadaki bütün insanları özgürleştirmek. Bu zemin sürekli genişlemeli, sınırlar esnek bırakılmalı. Hiçbir zaman hiç kimse biz ev sahibiyiz dememeli. Sürecin neresinde olursa olsun insanlar katıldıkları zaman bir misafir havasına girmemeli ve bir grubun an azından sürekli bu anlamda ‘Birleşik Muhalefet’in dışında kalmayı henüz tercih etmiş insanlarla sürekli iletişim hâlinde olması gerekir. Bence o çalışma bu perspektifle yapılıyorsa herhangi bir zararı yok tam tersine yararlıdır ve sürdürülmelidir. Bu tür çalışmaların ‘Birleşik Muhalefet’i zenginleştirici bir etkisi olduğunu düşünüyorum.
DUNYA
16
24 Eylül 2014
Dünya Turu
Fransa
Siyasette Sarkozy
Konu petrol olunca IŞİD’e karşı dünya ayakta IŞİD köyleri basıp insanları öldürürken, kafalarını kesip görüntülerini yayınlarken hiçbir ülkenin kılı kıpırdamadı. Fakat IŞİD’in petrol yataklarını ele geçirmesi tüm Dünya’yı ayağa kaldırdı. İnsanlık suçları hiçbir ülkenin dikkatini çekmezken konu petroller olunca bütün ülkeler IŞİD’e karşı tavır almaya başladı. Dünya EBRU KAYA
Petrol yataklarının önemli bir kısmının Işid’in eline geçmesi emperyalist ülkeleri de harekete geçirdi. Işid insanları katlederken bunların arkasında kim var diye sormaya tenezzül etmeyen ülkeler şimdi birleşmeye yönelik adım atmak üzereler. Lübnan, Türkiye veya güneyden kaçak petroller taşınıyor Senato Dış İlişkiler Komitesi’nde düzenlenen oturumda Amerikalı senatörler, Beyaz Saray’ın Selefi IŞİD ile ilgili politikasını Dışişleri Bakanı John Kerry’den dinledi. ABD Dışişleri Bakanı Kerry Senatör Robin’e, kaçak petrolün hangi ülkelerden taşındığını sordu. Kerry, bunun üzerine kaçak petrolün Su-
riye ile sınırı olan ülkeler üzerinden Irak’tan geçerek Türkiye’ye girişitaşındığını dile getirdi. “Lübnan, ni takip ettikleri, Pentagon’un bu Türkiye veya güneyden” dedi. petrol tankerlerini vurmak konusunu tartıştığı ancak bunun da bir “Kamuoyu önünde konuşmak seçenek olarak masada durduğu istemiyorum” ifadeleri yer almıştı. Türkiye’nin bu konudaki hassa- Ayrıca, Washington merkezli siyetini çok iyi anladıklarını dile “think-tank” kuruluşu Heritage getiren Kerry, rehineleri kastedi- Foundation’dan James Phillips’in yordu. Fakat rehinelerde serbest bı- de “Türk yetkililer IŞİD’in petrakıldı şimdi ki adım ne olacak bi- rol kaçakçılığına göz yumuyor, linmiyor. Kerry “Bu yüzden dürüst çünkü düşük fiyatlı karaborsa olmak gerekirse bu konuda sizinle petrolünden faydalanıyorlar.” kamuoyu önünde çokça konuşmak görüşlerine de yer verilmişti. istemiyorum. Bu konuda gizli bir Yüzlerce insan IŞİD tarafından görüşmenin daha uygun olacağını katledilirken hiçbir ülke açıkladüşünüyorum” ifadelerini kullandı. ma bile yapmazken, petrol yataklarının IŞİD’in eline geçmesi “Çirkin, yalan ve adice…” tüm dünyayı ayaklandırdı. New York Times yayımladığı ha- Emperyalizmin geldiği son berde, Batılı istihbarat servisleri- nokta gösteriyor ki para nin, IŞİD’in çıkarttığı petrolün insan canından bile değerli.
Türkiye’den IŞİD açıklaması Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’in açıklamasına, “Petrol ve ticarette ister transit, isterse Türkiye ile alakalı petrol ve ürünleri konusunda bizim IŞİD gibi bir muhatabımız olmaz” yanıtını verdi.
İskoçya kararını verdi İskoçya halkı, bağımsızlık referandumunda tercihlerini Birleşik Krallık’ta kalmaktan yana kullandı. Referandumda seçmenin yüzde 55’i bağımsızlığa “hayır” derken, “evet” oylarının oranı yüzde 45’te kaldı. Başbakanlık binası önünde kısa bir açıklama yapan Cameron, Londra hükümetinin İskoç halkına bağımsızlık referandumunda söz söyleme hakkı vermesinin doğru olduğunu söyledi.
“İskoç halkının iradesini duyduk. Yeniden referandum olmayacak” dedi. Referanduma 4 milyondan fazla kişi katıldı ve katılım oranı yüzde 80 den fazla oldu.“Hayır” kampanyasının lideri ve İngiltere’nin eski maliye bakanlarından Alistair Darling, sonuçların belli olmasının ardından yaptığı konuşmada, “Bu sadece İskoçya için değil tüm Birleşik Krallık için çok önemli bir sonuç.” Dedi. DÜNYA
Vergi politikaları işçileri isyan ettirtti
Hamon, traktör ve römorklarla vergi dairesine ilerleyen işçilerin, satılmayan sebzeleri binanın önüne dökerek yaktığını söyledi. Olayın ardından açıklama yapan Başbakan Manuel Valls, vergi dairesindeki yangın ve yağmalamayı şiddetle kınadığını belirterek sorumlularla ilgili adli soruşturmanın başlatılacağını bildirdi. Valls açıklamasında özellikle yetkililerinin engellenmesinin şaşırtıcı olduğunu vurguladı.DÜNYA
Sierra Leone
Salgın var
Sierra Leone’de ebola salgını nedeniyle 3 günlük sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Ebola virüsüyle mücadele edilen 6 milyonluk Sierra Leone’de, salgının kontrol altına alınması amacıyla çeşitli tedbirlere başvuruluyor. Bu kapsamda kentte 3 günlük sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Yasak sırasında, binlerce sağlık çalışanının kentlerdeki ve uzak köylerdeki evleri tek tek gezerek, ebola virüsüne yakalanan kişilerin karantina altına alınması hedefleniyor. Yetkililer, halkın yasağı benimsediğini ve karşı çıkmadığını belirterek, yasak süresince sokakta izinsiz bulunanların tutuklanacağını bildirdi. 9 ayda Batı Afrika’da Ebola virüsü nedeniyle 2 bin 600’den kişi hayatını kaybetti. DÜNYA
ABD
Beyaz Saray boşaltıldı
Rusya’nın internetin fişini çekme isteği
Fransa’nın kuzeybatısındaki Morlaix şehrinde bulunan vergi dairesinde yangın çıktığı bildirildi. Hükümetin vergi politikalarını protesto eden tarım işçileri vergi dairesini yaktı.Dün gece meydana gelen yangını hükümetin vergi politikalarını protesto eden 100’e yakın tarım işçisinin çıkardığı belirtiliyor. Olayda can kaybı ya da yaralanma meydana gelmedi. Morlaix Belediye Başkanı François
Fransa’nın eski Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, sosyal paylaşım sitesi Facebook üzerinden yaptığı açıklamada, aktif siyasete geri döneceğini açıkladı. Sarkozy, muhalefetteki eski partisi Halk Hareket Birliği’nin (UMP) 29 Kasım’da gerçekleştirilecek kongresinde parti genel başkanlığı için aday olduğunu duyurdu. 59 yaşındaki politikacı, yayınladığı mesajında, “Kendi politik ailemin başkanlığı için adayım.” ifadelerini kullandı.Koltuğunu François Hollande’a kaybettiği son cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra, siyasetten çekilme sinyali vererek ‘’Ülkeme hizmetim artık farklı olacak.’’ ifadelerini kullanan Sarkozy’nin yeniden dönüş kararı Fransa’da siyaset arenasını hareketlendirdi. Sarkozy’e bir eleştiride Jean Marie Le Pen’den geldi. DÜNYA
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in “acil bir durumda” internet erişimini kaldırmak istediği öne sürüldü. Yetkililer, acil durumun askerî çatışma veya ülkede hükümet karşıtı gösteriler zamanı anlamına gelebileceğine işaret etti. Pazartesi günü Güvenlik Konseyi’yle bir toplantı yapacak olan Putin, Kremlin’in “acil durumlarda” yapması gerekenler hakkında
bilgi alacak. Rusya’nın siber alandaki bağımsızlığını hedeflediklerini ifade eden Rus yetkililer, .ru uzantısını da devlet kontrolü altına almak istiyor. Putin’in Ukrayna kriziyle ilgili yapılan haberler nedeniyle Batı medyasını eleştirdiği bilinirken, Vedomosti’nin haberine göre eğer kabul edilirse, yeni internet yasalarının önümüzdeki yıl hayata geçmesi bekleniyor. DÜNYA
Beyaz Saray’ın önündeki demir parmaklıklardan atlayarak içeri giren kişi, gizli servis yetkilileri tarafından gözaltına alındı.Gizli Servis Sözcüsü Ed Donovan, akşam saatlerinde, sarayın kuzey çitlerinden atlayarak Beyaz Saray’a doğru koşmaya başlayan erkek bir şahsın gizli servis yetkilileri tarafından etkisiz hale getirildiğini bildirdi. Silahsız olan 42 yaşındaki şahsın sarayın kuzey cephe girişinden içeri girdikten hemen sonra yakalandığını belirten Donovan, şahsın göğsündeki ağrı nedeniyle hastaneye götürüldüğü bilgisini paylaştı.Olayın gerçekleştiği sırada ABD Başkanı Barack Obama ve ailesinin Beyaz Saray’da olmadıkları belirtildi.Donovan olayın Beyaz Saray’ın kısmen boşaltılmasına neden olduğunu kaydetti. DÜNYA
YAKLASIMLAR
17
24 Eylül 2014
Gülistandan cinayete: Türkiye’de kadın olmak Kadın cinayetlerinde, sıkılan her kurşunda, saplanan her bıçak darbesinde bir tarafında katilin adı varken diğer tarafta AKP hükümetinin kadın düşmanı politikaları, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözleri yer alıyor. Kadını çocuk doğurmak, bakmak ve kocasının sözünden çıkmamakla ‘yükümlendiren’ AKP ideolojisini platformdan Çiğdem Dile anlatıyor. Recep Tayyip Erdoğan TÜRGEV’in iftar yemeğinde yaptığı konuşmada, kadınları uyardı ve İranlı şair Sadi-i Şirazi’nin meşhur eseri Gülistan’a atıfta bulunarak evliliği ertelememek gerektiğini yoksa gülistandan yani gül bahçesinden boş çıkabileceğimizi söyledi. Sözlerini tamamlarken de Hz. Muhammed’in bir sözüne yer vermiş ve şöyle demişti: “Burada da hassas olalım. Çünkü sevgili peygamber nikâhlanınız çoğalınız, kıyamet gününde diğer topluluklara oranla ümmetimin çokluğuyla iftihar edeceğim diyor.” Hatırlayalım: Bundan birkaç yıl önce de “Tayyip Erdoğan Yaşlılık Konseyi Derneğince Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlenen ‘’Uluslararası Örnek Kıdemli Vatandaşlar Kongresi’’nde bir konuşma yaptı. Bu konuşmada dünyada yaşlı nüfusun giderek artığını, Türkiye’nin ise genç ve dinamik nüfusuyla fark-
lı bir konumda yer aldığını söylemişti. Son nüfus sayımına göre, Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 26’sının 0-14 yaş grubunda yer aldığını, yaş ortalamasının ise 28,5 olduğunu bildiren Erdoğan, 65 yaş ve üzeri yaş grubunun ülke nüfusunun yüzde 7’si seviyesinde bulunduğunu kaydetti.”(1) Konuşmasının devamında artan yaşlı nüfusun ülke harcamalarını olumsuz yönde etkileyeceğini belirtti ve mevcut durumumuzu koruyabilmemiz için her ailede en az üç çocuk bulunması gerektiğini söyledi. Konuşmasının sonunda ise nüfusumuz ne kadar artarsa gücümüzün de o kadar artacağını belirtti. Hatırlayalım: Erdoğan, AKP kadın kolları 3. Olağan Kongresi’nde “Kürtaj bir cinayettir, sezaryene de karşıyım.” demişti. Daha sonra yaptığı bir açıklamada ise kendisini eleştiren medya mensuplarına seslenerek “Yatıyorsunuz, kalkıyorsunuz Uludere di-
yorsunuz. Her kürtaj bir Uludere’dir diyorum.” demişti. Ayrıca bir sağlık bakanı çıkıp tecavüze uğrayan kadınların hamile kalmaları durumunda çocuğu dünyaya getirmelerini, devletin çocuğu sahipleneceğini söylemişti. Eminim her birimiz merak ediyoruzdur: Tayyip Erdoğan nüfusla ilgili açıklamalarını yaparken Türkiye’deki işsizlik oranlarını, çocuk işçi çalıştırma ya da bir yılda yaşanan iş cinayetleri rakamlarını neden söylemiyor? Bunları bilmediği için mi, yoksa Türkiye’nin daha güçlü bir ülke olmasının çocuk sayısına endeksli olduğu “tezine” bizleri inandırabilmek için mi? Muhafazakâr zihniyetin sesi en güçlü çıkan temsilcisi olarak kadın bedeni ve kadınların tercihleri üzerine bu kadar çok ve rahat söz söyleme hakkını buluyor kendisinde. O bunları söylerken bizler her gün yeni kadın cinayetleriyle
karşı karşıya kalıyoruz. O bedenlerimiz üzerinden siyaset yaparken bizler yaşam hakkımızı savunmak adına kardeşlerimizin, arkadaşlarımızın katillerine karşı sokaklarda sesimizi yükseltiyoruz. Çok seçici olmamamızı yoksa gülistandan boş çıkacağımızı söylerken o, TRT sanatçısı Hatice Kaçmaz evlilik teklifini reddettiği için on beş yerinden bıçaklanarak öldürülüyor. Geçtiğimiz Cuma günü Elif Y. Esenyurt’ta kocası tarafından ütüyle başı ezilerek ve 37 yerinden bıçaklanarak öldürüldü. İzmir’de boşandığı Zeliha Şule Demiray’a barışma teklifinde bulunan İ. T. olumsuz yanıt alınca Zeliha Ş. Demiray’ı pompalı tüfekle öldürdü. Dünkü bir habere göre Urfa’nın Eyyübiye ilçesinde sokakta otuz yaşlarında bir kadın cesedine rastlanmış. Yapılan incelemelere göre boğularak öldürüldüğü tespit edilmiş. Görüldüğü gibi her yeni gün yeni bir kadın cinayeti işleniyor. Katiller televizyonlarda kanal kanal geziyor, alkışlatı-
lıyor, iyi hal indirimlerinden yararlanıyor. Her gittikleri yerde onlarca korumayla gezen hükümet yetkilileri, kadınların etkin şekilde korunmasını sağlayamadıkları gibi “kadın mıdır, kız mıdır” diyerek bedenimiz üzerinden bizleri yargılıyor, çocuk doğurup doğurmayacağımıza, doğuracaksak sayısına ya da nasıl doğuracağımıza, evlenip evlenmeyeceğimize karışabiliyor. Tüm bunlar olurken sözü edilen gül bahçesinin dikenleri kadınların bedenlerini paramparça ediyor. Bizler biliyoruz ki güçlü bir ülkenin yolu daha çok çocuk doğurmaktan değil, insanca koşullarda yaşayabilmekten geçiyor. İşte bu yüzden kadın cinayetlerine karşı yasaların ağırlaştırılmasını, koruma kanununun etkin bir şekilde uygulanmasını, kadın bakanlığının kurulmasını, cinsiyet ve cinsel yönelim eşitliğini esas alan yeni bir anayasa oluşturulmasını, eğitimin sisteminde cinsiyet ayrımcılığı yapılan noktaların ayrıştırılmasını talep ediyoruz. Kaynak: www.ntvmsnbc.com Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu üyesi Çiğdem Dile
Eren Eroğlu’nun hikayesi: 16’sında işçiydi, 17’sinde ölü İRFAN BOZAN yazdı
Eren Eroğlu, tabela asma işi yaparken 154 bin volt elektriğe maruz kalarak hayatını kaybetti. Yüksek gerilim hattına iki buçuk metre mesafedeydi ki en az beş metre olmalıydı. Aile, sorumluların bulunması için adalet peşine düştü, ilk duruşması Bakırköy Adliyesi’nde görüldü. Al Jazeera’dan İrfan Bozan’ın yazısını paylaşıyoruz.
“Oğlumun otopsi raporunu okumak nasip oldu. O kadar acı ki…” Bu sözler, 17 yaşında elektrik akımına kapılarak hayatını kaybeden Eren Eroğlu’nun babasına ait. Baba Erdinç Eroğlu’nun okuduğu otopsi raporunda “Kişinin ölümünün vücudundan elektrik akımı geçmesine bağlı solunum ve dolaşım durması sonucu meydana gelmiş olduğu kanaatini bildirir rapordur” yazıyor. Olay, 31 Ekim 2013’te oldu. Lise öğrenimini yarım bırakıp grafikerlik kursuna giden Eren Eroğlu sertifikasını alır ve 16’sında iş hayatına atılır. Üçüncü işyeri ise; tabela üreten ve asan TDS Tanıtım Dijital Baskı Merkezi ve Reklam Hiz. San. Tic. Ltd. Şirketi olur. Kadrosu ‘grafiker”ken, Eroğlu, üretilen tabelaları asmaya da gönderilir. Sigortasının yapılmasından tam bir hafta sonra 31 Ekim 2013 günü İstanbul Esenyurt’da Özel Doğa Hospital hastanenin tabelasında düşen iki harfi takmak için ustası Haydar Sakcı ile hastanenin yanın-
da yine hastaneye ait olan klinik binasının üzerine çıkarlar. Tırmandıkları merdiven harflerin bulunduğu yükseliğe yetişmez. Patronlarını arayıp merdivenin işe yaramadığını vinç gerektiğini söylerler. Patronlarının “tamam toplanın, dönün” talimatı üzerine yan binaya dayadıkları merdiveni tutar tutmaz Eren Eroğlu ve ustası Haydar Sakcı yüksek elektrik akımına maruz kalırlar. 17 yaşındaki Eren Eroğlu hayatını kaybeder ustası Haydar Sakcı yaralanır. Hiç değmedikleri yüksek gerilim hattı onları “atlama” yoluyla yakar. Bilirkişi: Bina gerilim hattına emniyet tecavüzlü Eroğlu’nun ölümünden dört ay sonra savcı ve bilirkişi olay yerinde keşif yapar. A Sınıfı İş Güvenliği Uzmanı Dr. Yüksek Mühendis Selçuk Karaoğlu Bilirkişi raporunu yazar. Raporda olay şöyle anlatılır: “…İşçiler merdiveni toplamak istedikleri sırada, yakından geçen yüksek gerilim hattından alüminyum merdivene akımın atlama yapması sonucu elektrik akımına kapılmış olup
Haydar Sakcı yaralanmış Eren Erenoğlu ise hayatını kaybetmiştir...” Bilirkişi raporunun ortaya çıkardığı en önemli gerçekse hastane binası çatısının yüksek gerilim hattına mesafesinin yasal zorunluluk olan beş metre yerine iki buçuk metre uzaklıkta olması. Bu durum bilirkişi raporunda şöyle ifade edilir: “…154 bin Voltluk Ambarlı-Yıldıztepe enerji iletim hattının 29.07.1975 tarihinde enerjilendirildiği, binanın hatta kesinlikle yaklaşılmaması gereken 5 metrelik emniyet mesafesine tecavüzlü olduğu belirtilmiştir…. hastane binasının çatısında yapılan incelemede TEİAŞ’a ait 154 bin voltluk iletim hattının yaklaşık 2.50 metre yüksekten geçtiği belirtilmiştir” Bu tespitleri yapan bilirkişi raporunda olayda “ceza hukuku anlamında illiyet bağı söz konusu değildir” tespitinde de bulunur. Olayın asli kusurlusu olarak tabela şirketinin sorumlu müdürünü gösterir. Baba Eroğlu: Bilirkişi raporu kamu kurumlarını
koruyor Eroğlu’nun babası Erdinç Eroğlu bilirkişi raporunu okuduğunda şok geçirdiğini söylüyor: “Bu olay bir kaza değil. Cinayet. Bilirkişi ceza hukuku ile illiyet bağı bulamıyor. İnanamadım. Burada iki ayrı sorumluluk var. Hastane ve tabela şirketi tehlikesinden haberdar oldukları bir işi mutlaka yaptırmak için çalışanları uyarmıyorlar. İşin riski konusunda yazışmaları var. Diğer sorumluluk ise kamu kurumlarında. TEİAŞ sorumlu çünkü yüksek gerilim hattının geçtiği bu yer için tapuya şerh koydurmamış. İlçe belediyesi olan Esenyurt Belediyesi sorumlu çünkü yüksek gerilim hattına 2 buçuk metre mesafeye ruhsat vermiş. İl Sağlık Müdürlüğü yüksek gerilim hattı mesafesini ihlal eden hastaneye çalışma ruhsatı vermiş. Bilirkişi raporunda kamu tamamen korunmuş. Sorumluluk şirkete ve işçilere yüklenmiş. Bu bilirkişi raporuna itiraz ettik.” Eroğlu, yüksek gerilim hattının mesafesinin bina
çatısına yasal mesafe olan 5 metre olması halinde oğlunun şimdi hayatta olacağını söylüyor. Olayın üzerinde 11 ay geçmesine rağmen SGK olaya ilişkin raporunu tamamlamamış. Şimdi Eroğlu ailesi oğullarının ölümünden sorumlu olduğunu düşündükleri kamu kurumları, hastane ve şirket hakkında tazminat ve ceza davası peşine düşmüş. Baba Eroğlu, sorumluların ceza almasını istiyor: “Ceza almalılar ki herkese ders olsun. Mesela o dönem hastanede yönetici olan işçileri uyarması gereken kişi şimdi büyük bir hastanede yönetici olmuş. Ben orada çalışanların güvenliğini düşünüyorum.” Eren’in ardından aile sahip olduğu kendi işyerini kapatmak zorunda kalmış. Baba Eroğlu, durumlarını “Dağıldık” diye özetliyor. Zeytinburnu’nundaki evin her yeri Eren’in resimleriyle dolu. Baba Eroğlu, acılarının azalacağına her geçen gün arttığını, öfke ile birleştiğini söylüyor. Erdinç Eroğlu’nun son sözleri; “Çekilmez acıyı çekiyoruz, başkaları yanmasın onun peşindeyiz. Hakimler, savcılar, bilirkişiler vicdanlı olsun…” oluyor... İrfan Bozan Al Jazeera yazarı
İyi Kötü Çirkin ELİF KARAN
İyi
Gülse Birsel Hürriyet
Bu haftanın gündemi rehine operasyonu olsa da iyiye Gülse Birsel’in Gökçek çıkışını koymadan edemedik. İşte kısa kısa Birsel’den alıntılar: “Maden faciasında ölmek de işin fıtratında vardır, doğrudur. Bir kere eskiBaşbakanımız öyle söylemiştir. Adamın bir bildiği vardır herhalde değil mi?Maden mühendisleri daha iyi bilseydi onlar başbakan olurdu. Bakış açım bu! Yok,”İçerideki gazın yoğunluğu yüksekti”, efendim “İşçilere eğitim verilmedi, kömürünartan derecesi ölçülmedi”, fasa fiso. Kadere kim karşı gelebilir? Ben bu laflarıTürkiye’nin ilerlemesine karşı olan bazı mihrakların yaygarası olarak görüyorum!... Başka bilim istemiyoruz, AVM istiyoruz!Yeni Türkiye’de bilim pozitif elektrik versin! Olur, da kafamıza başka bir bilimsel soru takılırsa, o kadar siyasetçimiz var.Çıkarlar televizyona, uygulamalı olarak anlatırlar.
Kötü
Ali Karahasanoğlu Akit
Karahasanoğlu, Türkiye’ye dönen rehinelerle ilgili değerlendirme yaparken, IŞİD’e karşı “öfkeli kalabalık” diyen Davutoğlu’nun tavrını sürdürüyor ve en azından “dürüst” davranıyor. Karahasanoğlu: “ “Rehine” bahanemiz de kalmadığına göre. “Haydin IŞİD’e operasyona” diyelim mi?Diyenlere “destek verelim” mi?Bence hayır..Dürüstlüğe aykırı bu..Bir gün öncesinde, “Elinizde rehinelerimiz var. Onun için size karşı operasyona katılmıyoruz” deyip. Rehineler serbest kaldıktan sonra. 49 personelimize zarar vermeyenlere silah sıkmak, Türkiye’ye yakışmaz. Bu düşüncem, IŞİD’in yaptıklarının doğru olduğu anlamında yorumlanmamalı. Doğru yorum, şöyle olmalı: “IŞİD’in yaptığı yanlışlar, Türkiye’yi de yanlışa götürmemeli.”
Çirkin
Yıldıray Oğur Türkiye
Oğur için her gün yeni bir insanlık suçu işleyen IŞİD’in yaptıklarına tepki göstermektense, Türkiye’ye dönen rehinelerin çektiği acılara üzülmemiz, hükümeti ayakta alkışlamamız ve tüm bu yaşananların tek sorumlusu “Esed’e” kızmamız yeterli. Oğur: “ Operasyon derken kastedilen bir rambo kurtarma operasyonu değil, anlatılanlardan anlaşılan 101 gündür süren takip, istihbarat, sızma, ikna ve tahliyenin toplamından oluşan istihbari-diplomatik ve askeri bir faaliyet bu. Bir numarasında Hakan Fidan’ın olduğu, 101 günde defalarca denenmiş, riskler alınmış, bedeller ödenmiş bir kurtarma operasyonu. Darısı hala IŞİD’in elinde olduğu söylenen 6’sı Amerikalı, diğer onlarca rehinenin başına. En çok da IŞİD’in, Esad’ın elinde rehin kalmış bölge halkının başına…
günlüğü İlker Eraslan
Kobane’deki IŞİD saldırıları karşısındaki büyük direniş ve IŞİD vahşetinden kaçan insanların sınırda yaşadıkları Twitter’da sürekli olarak paylaşıldı, anlık olarak gelişmeler aktarılmaya devam ediliyor. Faysal Sarıyıldız @FaysalSaryldz Arkadaşlar, soran yoldaşlar; iyiyim. Kurşun değil joplarla saldırı oldu.Hedef gözetildim. Halkın görkemli direnişi ve kobane kazanacak... Ayla AKAT @Ayla_Akat IŞİD’in hangi güç ve amaçla Kobanê’ye saldırdığını da bu güç ve amacın ortaklarının kimler oldunu da biliyoruz. İnsanlık suçu işliyorsunuz! Baki GÜL sterktv.net @analizrojtv KOBANÊ DİRENİŞİ’NİN ETKİLERİ BESE HOZAT: TÜRK DEVLETİ KOBANÊ’DE KÜRT HALKINA KARŞI IŞİD ARACILIĞI İLE SAVAŞIYOR Komkujiya Roboskê @qewsik #HSM komutanı Murat Karayılan’ın konuşması özet: Tell Ebyad düşer, türk hükümeti düşer; KOBANÊ DÜŞMEZ!!! FKBC @birlesik Karayılan; AKP Kobanê’yi sattı. Ama bilsinler ki #Kobanê düşmeyecek, Kobanê Kürtlerindir ve öyle kalacak..
KULTUR-SANAT
18
24 Eylül 2014
Dünyada 20.000 Gün Yönetmen: Iain Forsyth, Jane Pollard Oyuncular: Nick Cave, Susie Bick tür: Dram, Müzik
Erdoğan’ın adının olmadığı bir yer
21. Altın Koza Film Festivali’ni geride bıraktık. Ancak festival yıllardır pişen ve son dönemlerde iyiden iyiye patlak veren bir dizi gerilimi de gözler önüne serdi. Hepsinin bağlandığı nokta ise AKP iktidarı döneminde geliştirilen muhafazakar yapı ile sanatın sindirilmesi, kazanımların ve önemli değerlerin adlarının silinmeye çalışılması. İSTANBUL can çoksöyler
Yurdun en köklü festivallerinin başında gelen Altın Koza Film Festivali bu sene yirmibirincisini gerçekleştirdi. Birçok yerli film tabir yerindeyse görücüye çıktı, dertlerini anlattı, izleyicilerle buluştu ve sinema severler yönetmenlerle yarattıkları üzerine tartışma imkanı buldular. Festivalin bir dizi yerinde ise sanatın bu dönemki savaş alanları ortaya dökülüverdi. Altın Koza’nın adı çok geldi 16 Eylül akşamı düzenlenen açılış töreninde konuşma yapan Adana Büyükşehir Belediyesi Başkanı Hüseyin Sözlü’nün, film festivalinin adından Altın Koza’nın çıkarılarak Adana Film Festivali olarak anılmasını planladıklarını söylemesi, hem festival yetkilileri hem de festival konuklarında şaşkınlık ve tepki uyandırdı. Konu hakkında yorum yapan sinemacılar bu hareketin anlamsız olduğunu söylerlerken bu hareketin birçok toplumcu sanatçı yetiştiren Adana’da yine aynı nüveden doğmuş bir festivalin kişiliksizleştirilme çabası olarak yorumlandı. İsmini ilk Yeşilçam filmlerinin kozadan çıkan pamukların satılarak yapılmasından alan festival bu say-
faya sığmayacak kadar çok ve değerli sanatçıyı ağırlamış ve onların emekleriyle bir yere gelmişti. MHP’li Belediye Başkanı Sözlü’nün bu çıkışı da tarihin silinmeye çalışılmasından başka bir şey değil. Sanatçılar öne Sözlü sanata yaklaşımının bir örneğini de konuşmasının akabinde gösterdi. Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Sözlü’nün, açılış töreninde sinema emekçilerine plaket verilmek üzere sahneye davet edildiği sırada törendeki siyasi figürleri de tek tek sahneye davet etmesi de tepkiyle karşılandı. Siyasi isimlerin sahneye tek tek çıkması üzerine Filiz Akın sahnede arka tarafta kaldı. Bunun üzerine bazı seyirciler “Sanatçılar öne!” şeklinde slogan attı. Yönetmenin itirafı Festivalde ayyuka çıkan ve belki de en temel gerilim ise Fırak isimli filmin fuayesi sırasında yaşandı. Yönetmenliğini Halil Özer’in yaptığı özellikle dini öğeleri içinde barındıran ‘Fırak’ filmi Adanalı sinemaseverler tarafından yakın markaja alındı. Çekimleri geçen temmuz ayında Düzce, Akçakoca’da tamamlanan filmde, başrolde oynayan Orhan (Oktay Gürsoy), bir
sahnede köyden şehre iner. Şehri tepeden gören o karede adı Recep Tayyip Erdoğan olan ilçenin stadyumu görülür. Gala sonrası film ekibiyle yapılan söyleşide yönetmene izleyiciler, “Neden onun reklamını yapıyorsunuz. Neden adını gösterdiniz?” sorusuyla tepki gösterdi. Film ekibi ve yönetmen tepkiye şaşırınca, Halil Özer seyirciden özür diledi ve “Amacım isme dikkat çekmek değil. Bir taşra şehrinde olabilecek unsurları anlattım. Bu kadar tepki olacağını beklemiyordum” dedi. Tepkiler devam edince “Onun adının olmadığı bir yer var mı?” diyerek izleyicileri sakinleştirmeye ve ortamı yumuşatmaya çalışınca salondan alkış aldı. Hakikat ise yönetmenin dediği gibi. Televizyonlarda, devlet dairelerinde, kamuda, mecliste zaten vardı ama artık sporda, yatak odalarımızda ve nihayetinde sanatta da Erdoğan’ın ismi yerini aldı. O kadar kasıtlı ve tartışmasız yerleşti ki yönetmen bile Erdoğan’ın isminin filminde olmamasını düşünemedi bile. Her zaman muhalif olan, doğası gereği hali hazırda olana bir tepki üretebilen sanatın bile bu denli kuşatılması ise 21. Altın Koza Film Festivali’nden çıkartılabilecek en somut hisse oldu.
Ödüller sahiplerini buldu
Müzisyen kimliğinin yanında senaristlik yönü de bulunan ve sanatın pek çok dalında aynı anda var olabilen sanatçının dünya üzerinde yaşadığı 20.000. güne tanık oluyoruz.
Labirent: Ölümcül Kaçış Yönetmen: Wes Ball Oyuncular: Dylan O’Brain, Aml Ameen tür: Bilimkurgu
Thomas uyanır ve yukarı doğru hareket halindeki bir asansörde olduğunu fark eder. Asansörün kapıları açılır ve karşısında kendi yaşlarında bir grup genci görür.
Eğer Yaşarsam Yönetmen: R.J. Cutler Oyuncular: Chloë Moretz, Mireille Enos Tür: dram
Başarılı bir müzisyen olma hayalleri kuran Mia Hall, kariyerine konservatuarda devam etmek ile hayatının aşkı Adam’ın yanında olmak arasında karar vermek zorunda kalır.
UNESCO hazinesi vefat etti, aşıklar saz bıraktı
Dünyanın fotoğrafı Beşiktaş’ta
HAFTANIN AJANDASI 71 yaşında bir keşif
Kısa film için Marmaris’e
Joan Miro’yu anlama kılavuzu
Salt Galata’ta açılan ‘İngiltere’den Sevgilerle, İsmail Saray’ sergisi, zamanının ötesinde işler üreten ve unutulmaya yüz tutmuş önemli bir sanatçıyı yeniden gündeme getiriyor. Bürokrasisinin çarkları arasına sıkışıp politikleşen sıradışı bir mücadele Saray’ınki...
Marmaris Belediyesi ve Martab işbirliğiyle 24-27 Eylül tarihlerinde Marmaris’te düzenlenecek olan festival, genç yönetmenlerin çalışmalarını ulusal ve uluslararası alanlarda seyirciyle buluşturmayı ve kısa film için bir plato olmayı amaçlıyor.
Sezonun en önemli sergilerinden biri 23 Eylül günü Sakıp Sabancı Müzesi’nde açılıyor. Hayatı boyunca resmi değiştirmekle uğraşmış bir sanatçı. Sonuçta resmi öldüremese de her faninin bir bakışta tanıyacağı, kendine ait bir dünya kurmayı başarmış bir imza.
SPOR
19
24 Eylül 2014
Şampiyonlar Ligi grup aşaması başladı:
Ve devler sahnede
Şampiyonlar Ligi’nde bu hafta
Avrupa’nın en büyük organizasyonu olan Şampiyonlar Ligi grup aşaması başladı. 8 grupta 32 takımın mücadele edeceği Şampiyonlar Ligi’nde 16 takım adını bir üst tura yazdırırken 8 takım yoluna Avrupa Ligi’nde devam edecek. Grupların ilk maçlarında oynana karşılaşmalarda 11 galibiyet 5 beraberlik alındı. En farklı skor Porto’nun 6-0’lık galibiyeti oldu. spor yusuf yasin yakşi
gösterdi.
Şampiyonlar Ligi grup maçları bu hafta oynanan 16 karşılaşma ile başladı.
Dordmund iddialı D grubunun diğer karşılaşmasında Alman panzeri Dordmund İngiliz devi Arsenal ile karşı karşıya geldi. Play offlarda Beşiktaş’ı eleyerek gruplara kalan Arsenal kupaya istemediği bir sonuçla başladı. Almanya’da oyanan karşılaşma Dordmun’un 2-0’lık üstünlüğüyle tamamalandı.
Galatasaray evinde üzgün D grubu ilk maçında ligde de zor günler geçiren Galatasaray kendi evinde ağırladığı Anderlecht‘le son dakikada bulduğu golle 1-1 berabere kaldı. Sarı kırmızılılar aldıkları bu sonuçlar gruba beklemedikleri bir başlangıç yaptılar. Şampiyon kaldığı yerden devam Haftanın en farklı galibiyetlerinden birine imza atan Real Madrid kendi evinde Basel’e 5-1lik hezimet yaşattı. Geçen senenin şampiyonu Madrid bu senede kupada en iddialı takımlardan biri olduğunu ilk maçtan
Porto’dan gol şov H grubu ilk karşılaşmasında Porta kendisinden güçsüz rakibi BATE Borisov’u gole boğdu. Nefes kesene karşılaşmada maça hızlı başlayan Porto, 5 ve 32. dakikalarda Yacine Brahimi’nin attığı gollerle 2-0 öne geçerken 37’de ise
Kolombiyalı forvet Jackson Martinez ağları havalandırdı ve Porto devreye 3-0 önde girdi. Portekiz ekibinin golleri ikinci yarıda da aynı hızla devam etti. 57’de Brahimi hat-trick’i tamamlarken 61’de ise eski Atletico Madridli Adrian farkı 5’e çıkardı. 76’da ise oyuna sonradan dahil olan Vincent Aboubakar da gol hanesine adını yazdırdı ve skor 6-0’a geldi. Atletico umduğunu bulamadı UEFA Şampiyonlar Ligi A grubu mücadelesinde Son İspanya şampiyonu Atletico Madrid Olimpiakos’a 3-2 malup oldu. Nefes kesen karşılamada Olympiakos’un gollerini 13. dakikada Arthur Masuaku, 31. dakikada Ibrahim Afellay ve 73. dakikada Konstantinos Mitroglou
Olimpiakos
3-2
At. Madrid
Juventus
2-0
Malmö
Galatasaray 1-1 Anderlecht
kaydederken, Atletico Madrid’in golleri 38. dakikada Mario Mandzukic ve 86. dakikada Antoine Griezmann’dan geldi. Barcelona bekleneni veremedi Şampiyonlar Ligi F Grubunda Barcelona mutlak favori olarak çıktığı karşılaşmada güçsüz rakibi Apoel’i 28. dakikada Gerard Pique’nin ayağında bulduğu golle 1-0 kazandı. Bol gollü bir karşılaşma bekleyen taraftarlar bu skorun ardından Barça bekleneni veremedi demekle yetindi.
Dortmund
2-0
Arsenal
Liverpool
2-1
Razgrad
R. Madrid
2-1
Basel
Monaco 2-1 Leverkusen
Chelsea diş geçiremedi Şampiyonlar Ligi G Grubu mücadelesinde Chelsea kendi evinde ağırladığı Shalke04’e diş geçiremedi. 1-0 öne geçtiği karşılaşmada 62. dakika-
Benfica
0-2
Zenit
Barcelona
1-0
Apoel
Ajax
1-1
PSG
Chelsea
1-1
Shalke04
Maribor
1-1
SCB
Porto
6-0
Bate
Atc.Bilbao 0-0 Shakhtar
Süpermoto A’da zafer Sofuoğlu’nun
Çağla Büyükakçay çeyrek finalde
İngiltere’de katıldığı turnuvadaki ikinci maçından da galip ayrılan Çağla Büyükakçay, çeyrek finaldeki yerini ayırttı. Türkiye Tenis Federasyonu desteğinde turnuvalara devam eden Club İstanbul ENKA Tenis Akademisi oyuncusu Çağla Büyükakçay, İngiltere’nin Shrewsbury kentinde katıldığı 25 bin Dolar ödüllü ITF turnuvasında adını çeyrek finale yazdırdı. Bir numaralı seri başı olarak mücadele ettiği salon
turnuvasının açılış turunda bir diğer milli tenisçi Pemra Özgen’i eledikten sonra ev sahibi ülkeden Harriet Dart ile kozlarını paylaşan Büyükakçay, korttan 6-3, 7-5’lik üstünlükle ayrılmasını bildi. Çağla, geçen yıl Pemra ile birlikte çiftlerde mutlu sona ulaştığı Shrewsbury’deki çeyrek final sınavını, klasmanın 168. basamağında yer alan Belçikalı An-Sophie Mestach önünde verecek. SPOR
Türkiye Süpermoto Şampiyonası’nın son ayak yarışı Süpermoto A kategorisinde birinciliği Kenan Sofuoğlu elde etti. Akyazı’daki Kenan Sofuoğlu Pisti’nde düzenlenen şampiyona, son ayak yarışlarıyla tamamlandı. Şampiyona, süpermoto A, süpermoto B, süpermoto S3, süpermoto gençler 85 cc, süpermoto minikler 65 cc ve 50 cc kategorilerindeki mücade-
lenin yanı sıra dünya şampiyonu Kenan Sofuoğlu’nun koordinasyonunda yapılan KNN54 CUP’ın son ayak yarışlarına sahne oldu. Yarışlar sonunda, 85 cc’de Can Öncü birinci, Deniz Öncü ikinci, Ata Kahvecioğlu üçüncü oldu. Yarışlarda 50 cc kategorisinde Onur Işık birinciliği, Kadir Erbay ikinciliği, Adem Işık üçüncülüğü elde etti. SPOR
Bayern
1-0
Man. City
Roma
1-0
CSK
24 Eylül çarşamba 2014
sayı: 153
Haftalık siyasi gazete yerel süreli yayın Genel koordinatör editörler
tasarım
özge doğan Can Çoksöyler Ceday Avcı onur toper Fatma çakır ışıl demir ebru kaya Osman Erdem İlker erarslan Sedef akbulut sıla gemicioğlu Fikriye Yılmaz Koray Karadere Burcu karefil nurseli gözüaçık
dağıtım imtiyaz sahibi sorumlu yazı işleri müdürü Yönetim adresi
basıldığı yer
osman erdem fadik temizyürek Tel: 0536 698 9397 ışıl kurt rumeli c. matbaacı osmanbey s. no 67/4 şişli / istanbul aspaş asya paz yay. dağ. tur. rek. aş. evren mah. günay sk no: 4 bağcılar / istanbul 05327552792
yusuf yasin yakşi EZGİ CEREN AĞTAŞ Çağatay dirilgen su tunalı
6 aylık abonelik: 40 tl
1 yıllık abonelik: 80 tl
FİDAN ataselim adına ziraat bankası hesap no: 0866 49384853 5003 ıban: TR920001000866493848535003 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: tr34 0006 4000 0016 2002 4659 88
garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: tr90 0006 2000 03100006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: tr57 0004 6001 6488 8000 1775 42 yapı kredi hesap no: 229/8873511 ıban:tr38 0006 7010
İşsizlikten rekor denemesi Norveç’te hava durumu sunucusu Eli Kari Gjengedal televizyonda 33 saat boyunca hava durumu raporu sunarak dünya rekoru kırdı. TV2 kanalında yapılan rekor dene-
Başbakan sevgisi dediğin;
Halkın ayağını yerden kesmeli TOPLUM Ceday avcı
Haftanın yaşanan önemli gelişmelerinden biri Musul’de rehinelerin serbest bırakılarak Türkiye’ye dönmesi oldu. IŞİD’e tek bir laf söylemedi ama rehineler ülkesine geri döndüğünde çok sevinmiş olacak ki, Davutoğlu’nun ayarları bozuldu… Başbakan Ahmet Davutoğlu, serbest bırakılan rehinelerle birlikte Şanlıurfa’dan Ankara’ya gelirken, Esenboğa Havaalanı’nda rehine yakınları ile yakından ilgilendi. Davutoğlu’nun, karşılayanlar arasında bulunan çocuklara gösterdiği yoğun ilgi ise ‘Çocuklar nasıl sevilmemeli?’ sorularına yanıt niteliğindeydi. Davutoğlu, çocukları severken mutluluktan adeta havalara uçurdu. IŞİD’den daha tehlikeli Davutoğlu, bir çocuğu olması gerektiği gibi nazikçe eğilip öpmek yerine, çocuğu kafasından tutarak havaya kaldırdı. Tabi, çocuğun ayakları havaya kalkınca yerden kesilmiş oldu. Çocukları bu tarz sevenin fiziksel olarak çocuğa zararı olduğunu biliyoruz. Başbakan Davutoğlu belki de IŞİD’e o yüzden sesini çıkarmadı: Davutoğlu tarafından sevilmek
Rehinelerin serbest kalmasıyla Başbakan Davutoğlu’nun çocuk sevgisi ortaya çıktı. Davutoğlu, çocuk görünce kendini tutamıyor, çocuklarla, bebeklerle top gibi, karpuz gibi başlıyor oynamaya. Açıkçası, Davutoğlu tarafından sevilmek IŞİD tarafından kaçırılmaktan daha tehlikeli gözüküyor.
IŞİD tarafından kaçırılmaktan daha tehlikeli bir durum… Çocuklar da bunu farketmiş olacak ki 4 yaşında bir bebek, Davutoğlu onu kucağına alınca ağlamaya başladı. Davutoğlu’nun sevdiği her çocuk bir travma yaşadı.
Metroyla yarış
Londra´daki bir koşucu, metrodan bir durakta indi ve koşarak diğer durağa gitti. Metroyla adeta yarışan genç, metroyla aynı anda durağa geliyor. Koşucu aynı zamanda başına ve metronun içine kamera yerleştirmiş. Metroyla yarış (#RaceTheTube)hashtag´iyle Twitter´da paylaşılan video, sosyal medyada izlenme rekorları kırıyor.
Aslında telepati yöntemi kullanıyor Davutoğlu’nun ‘çocuk sevgisi’ni kanıtlayan fotoğraflar yayılmaya başlayınca sosyal medyada da alay konusu oldu. Herkes Davutoğlu’nun çocuğun kafasını karpuz gibi kaldırıp ‘sevmesini’ konuşuyor. Ama aslında Davutoğlu, çocuğu telepatiyle havaya kaldırıyor. Ama toplum mucizelere hazır olmadığı için elleriyle kamufle ediyor. Yani, sakın evde denemeyiniz! Uzun adamın kısa boyu… Davutoğlu madem bu kadar çocukları seviyor, neden biraz eğilemedi, düşündürmedi değil. Ya da ‘çocuk sevgisi’ konusunda sergilediği fazla tutumlu kararı milli irade konusunda da sergiliyor. Milli irade, çocukların karşısında da eğilmez elbet… Bardağa dolu tarafından bakmak lazım; ya Tayyip Erdoğan kafasından tutup kaldırsaydı çocuğu? Uzun adamın, kısa boyu da bir işe yaradı.
Gerekirse kafa koparırız Biz Başbakan Davutoğlu’na çocukları, ruh ve beden sağlıkları için sevmemesini öneriyoruz. Çocukları oyun hamuru yerine koyup ızdırap çektirmektense, uzaktan sevmesi fazla fazla yeter. Çocuk sevgi şöleninden sonra Davutoğlu alandan ayrılırken basına açıklama da yaptı: Kimse gücümüzü test etmeye kalkmasın. IŞİD’e laf yok ama gerekirse kafa koparırız…
Ameliyat başarılı
18SORU Kana kana Ankara suyu içer gibi… Burak Acar Öğrenci – Eskişehir
1. En sevdiğiniz erdem? Güvenirlik 2. Başlıca özelliğiniz? Çok çalışmak 3. Mutluluk nedir? Barış 4. Mutsuzluk nedir? Savaş 5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Tatlı kıskançlık 6. En nefret ettiğiniz kötü huy? İntikam 7. En sevmediğiniz şey? Adaletsizlik 8. En sevmediğiniz kişiler? Kendini beğenmişlik 9. En sevdiğiniz iş? Garsonluk 10. En sevdiğiniz şair? Özdemir Asaf 11. En sevdiğiniz yazar? Nihat Behram 12. Kahramanınız? Deniz Gezmiş 13. Kadın kahramanınız? Babaannem 14. En sevdiğiniz çiçek? Gül 15. En sevdiğiniz renk? Kızıl 16. En sevdiğiniz yemek? Kuru fasulye 17. En sevdiğiniz düstur? Gerçekçi olmak 18. En sevdiğiniz söz? İnsanlar direnmeli, haksızlığa boyun eğmemeli.
Ankara’nın kirli suyu gerçeğini bir türlü kabullenmeyen ve katıldığı bir televizyon programında “Su mu kirli, iddialar yalan mı?” sorusunu cevaplandıran Başkan Melih Gökçek, “Ankara’nın suyu Türkiye’nin en temiz suyu. Ankara’nın suyuna güvenin, vallahi güvenin, billahi güvenin” dedi. Programın sonunda “İçmesem, ‘niye içmiyor?’, içince de ‘şov diyorlar’. O yüzden şov yapıp içeceğim” diyerek, kafasını stüdyonun musluğuna dayadı…
mesinde sunucu Gjengedal saat başı sadece 5 dakikalık aralarla tam 33 saat boyunca hava durumu sunarak bu alandaki dünya dayanıklılık rekorunu kırmış oldu. toplum
Tek başına hastanelik olmayı göze alamayan Melih Gökçek, kendisi içtikten sonra program sunucusuna da musluktan doldurduğu bardağı vererek zorla içirdi. Suyun renginin bölgeye göre sarıya, kahverengiye ve yeşile dönmesine ise ideolojik iftira bahanesinden vazgeçen Gökçek, “Dünyanın her yerindeki bütün sularda bu olur. Kimisinde çok olur, kimisinde az olur. Yeşile dönen suda mineral fazladır ve daha faydalıdır” diyerek işin içinden çıkmaya çalıştı. TOPLUM
Önce yaktık, sonra halayımızı çektik Göl kenarında bulunan çay bahçelerinin ruhsatsız olduğu gerekçesi ile işletmelerine son verildi. Yıkım kararı alınmasının ve belediye ekiplerinin buldozerler ile kapıya dayanması üzerine iş yeri sahipleri, dükkanlarını ateşe verdi. İşletme sahipleri, bölgenin SİT alanı olduğu
Taklitler aslını yaşatmıyormuş
gerekçesi ile yıkım kararı alındığını, ancak “300 metre ilerde bina yapıldığını” söyledi, “Bu nasıl adalet “diye sordu… Kararın haksızlık olduğunu söyleyen işçiler ve dükkan sahipleri kararı protesto etmek için dükkanlarını ateşe vermelerinin ardından yangının önünde halay çekti. TOPLUM
“George” adlı Japon balığının başındaki tümörün büyümesini takip eden sahipleri, tümörün on yaşındaki balığın nefes almasını, yüzmesini ve görmesini zorlaştırması üzerine balığı muayeneye götürdü. Lort Smith Hayvan Hastanesi’nden Dr. Tristan Rich, 80 gram ağırlığındaki Japon balığının kafasında çıkan tümörü ameliyatla aldı.
10 yılda 1 fırça Romanya basınında yer alan bir araştırmaya göre ülkenin bazı bölgeleri diş temizliği konusunda sınıfta kalıyor. Smile Romania (Gülümse Romanya) adlı araştırmaya göre, ülkede yaşayanlar diş fırçalarını 10 yılda bir değiştiriyor. Araştırmada diş macunu kullanımı da incelendi; Romanya AB ülkeleri içinde en az diş macunu kullanan ülke oldu.
Bunlar hep Amerika’nın oyunu mu dersiniz? Tayyip Erdoğan’ın eşi ‘First Lady’ Emine Erdoğan’ın profili için Michelle Obama’nın profilinden kopyala-yapıştır yapan danışmanları, skandala imza attı. ABD’nin First Lady’sin Michelle Obama, profilinde İngilizce “Hesap danışmanlar tarafından yönetiliyor” yazıldı ve –mo imzası atıldı. Emine Erdoğan’ın danışmanları, aynı yazıyı kopyalayıp yapıştırınca, Emine Erdoğan, Twitter’a adım atar atmaz kullanıcıların ‘eğlence’ konusu oldu. Bir de Emine Erdoğan’a soralım; ‘mo’ ne demek yahu? toplum