Güzel günlerin habercisi...
22 Ekim 2014 Çarşamba Sayı: 157 l
l
1 TL www.yarinhaber.net l
Birlesik haziran hareketi , yuruyusune baslıyor , , Yürüyüş ‘birlikte’ başladı
‘Haziran’ ruhu hareketin adında
Ortak siyaset ortak mücadele
Siyasi parti, örgüt ve bireylerin bir araya geldiği, Birleşik Muhalefet ve Sol Cephe dinamiklerini de içeren ODTÜ Vişnelik Toplantıları’nın üçüncüsü gerçekleştirildi. “Gericiliğe, faşizme, emperyalizme, piyasacı yağma düzenine ve bunları temsil eden AKP rejimine karşı birlikte yola çıkıyoruz.” Diyen Birleşik Haziran Hareketi yapılan üçüncü toplantıda katılımcıların ortak aklı ve mücadeleyi birlikte verme iradesiyle ete kemiğe bürünerek yürüyüşüne başlamış oldu.
Üçüncüsü gerçekleştirilen Vişnelik toplantısından çıkan kararla hareketin adı da netleşti. Toplantıda hareketin adı Gezi direnişinin ‘Haziran’ ruhunu da içine katarak, Birleşik Haziran Hareketi olarak netleştirildi. Toplantıda alınan kararlar kamuoyuna da kapsamlı bir açıklama ile duyuruldu. Birleşik Haziran Hareketi, birleşik bir halk örgütlenmesinin çağrıcısı olarak yola çıkarken Hareketin kurucu adımlarını yürütmek üzere geçici bir yürütme kurulu belirlendi.
Gezi direnişinin toplumun bütün kesimlerini kapsayarak mücadele edip kazanmış olması “Birleşik Haziran Hareketi”ne yön verdi. Birleşerek AKP diktatörlüğünün yenilebildiğini gören halk safları sıklaştırmaya başladı. AKP’nin son zamanlarda daha da arttırdığı baskı politikaları muhalefeti güçlendirdi. Bütün Türkiye için bir siyaset, bütün Türkiye için bir örgüt, bütün Türkiye için bir mücadele ve bütün halklar için bir dayanışma isteyenler bugün bu amaç için yürüyorlar. güncel 06
Birleşik Haziran Hareketi toplantı sonuç metni yayınlandı: Birleşik Haziran Hareketi toplantının ardından bir sonuç metni yayınlandı. Metnin bir bölümü şu şekilde: Eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik, kamucu, dayanışmacı, laik, bağımsız, toplumcu bir cumhuriyet ve ülke için; gericiliğe, faşizme, emperyalizme, piyasacı yağma düzenine ve bunları temsil eden AKP rejimine karşı birlikte yola çıkıyoruz. Ülkemiz emperyalizmin bölge politikalarıyla uyum içinde, mezhepçi faşist bir diktatörlüğe sürükleniyor. AKP iktidarı baskı ve hileyle, sokak çeteleri kurup, devlet şiddetini sonuna kadar kullanarak bu yolda ilerliyor. Bu gidişata dur demek, yarınımızı AKP’nin pençesinden kurtarmak için bir araya geliyoruz. Ülkemizin bugününe ve geleceğine sahip çıkmanın direnmekten ve halkın birleşik örgütlü mücadelesinden geçtiğini biliyoruz. 2013 Haziran’ındaki büyük direnişin izinde şimdi de birleşik bir mücadeleyi birlikte yaratıp, Haziran barikatlarını ileri taşıyacağız. Bu toprakların ortaya çıkarttığı ilerici ve devrimci birikimi sahipleniyoruz. Özgür bir geleceği bu birikimle GeziHaziran direnişini buluşturarak kurabileceğimize inanıyoruz.
Tek soru 15 cevap 04
Sonunda biz borçlu çıktık 17 aralık soruşturmasında gelinen son nokta tam da AKP’nin ‘yeni Türkiye’sine yakışır cinsten oldu. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, 17 Aralık soruşturması kapsamında, iş adamı Rıza Sarraf ile Barış Güler ve Salih Kaan Çağlayan’ın da aralarında bulunduğu 53 hırsız hakkında takipsizlik kararı verdi. Böylelikle, halkın sokaklarda demokratik haklarını kullanarak gerçekleştirdiği en ufak eylemleri dahi ‘kamu malı’na zarar verdiği gerekçesiyle karalama kampanyalarına girişen hükümet, kamunun malını ayakkabı
yönetim şartları devam ederken çözüm sürecinin nereye gideceği merak konusu. Bu kritik süreçte ‘güvenlik yasası’, çözüm süreci ve HSYK seçimleriyle ilgili CHP İzmir Milletvekili Rıza Türmen’le konuştuk. ESAS MESELE 15
03
Aklın yolu
Emperyalizm yenilsin Kobanê kazansın
05
Uyanış
SİBEL UZUN
Bir de üstüne borçlu çıktık Yeni Türkiye’nin ‘adalet’sizliği burada da kalmadı. Halkın parasını ayakkabı kutularına dolduran, rüşvet alıp veren hırsızlar bir de üstüne devletten alacaklı hale getirildi. Tüm bu hırsızlar devletten “haksız tutuklama” gerekçesiyle tazminat alacak. Mahkemenin belirleyeceği bu tazminatlar, maliye hazinesinden, başka ifadeyle vatandaşın cebinden çıkacak. Yani halk, hırsılara borçlanmış oldu... güncel 06
Otoriter yasalara karşı direnebilmek gerek
HAKAN ÖZTÜRK
kutularına dolduran 53 hırsız hakkında tek bir suç unsuru dahi bulamadı.
Esas Mesele’de bu hafta: Rıza Türmen
Hükümet Kobanê protestolarının ardından polise sınırsız yetkiler veren ‘güvenlik yasası’nı Meclis’e sundu. AKP’nin Türkiye’yi 90’lı yıllara geri götürmeye çalıştığı tartışmaları ve ülkede halka karşı yarattığı sıkı-
Ya nasip!
“Bir Kısım” Kürtler ve Türkler
08
Jendin
CEM KAPTANOĞLU
Kadın Cinayeti “Nitelikli hal”den sayılmalıdır
GÜLSÜM KAV
İnsani yardım koridoru açıldı Bir ayı geçkin süredir Kobanê’de IŞİD’e karşı direnen ve İŞİD’İ geriletmeyi başaran Kobanê halkı ve onların direnişine destek olan bütün halkların mücadelesi AKP hükümetine geri adım attırdı. Halkların direnişine daha fazla direnemeyen AKP Kobanê için insani yardım koridorunu aç-
Ana fikir
Toprak, mülkiyet ve özgürlüküzerine -2
KADİR DADAN
10
02
Midas’ın Altınları
tı. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ise yaptığı açıklamada talebin kendilerinden geldiğini ifade etti. Barzani’nin de Türkiye’den insani yardım koridorunu açması için izin vermesi talebinde bulunduğu öğrenildi. güncel 05
Altın Portakal Gezi’yi, Kobane’yi sansürleyemedi
Geçtiğimiz günlerde Reyan Tuvi’nin ‘Gezi belgeseli’ Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek’in sansürlenmesiyle gündeme gelen Altın Portakal Film Festivali’nin ödül törenine direniş mesajları
damgasını vurdu. Sahneye çıkan pek çok sanatçı Gezi, Kobanê ve Şengal Dağı’na selam gönderdi. Gezi’de hayatını kaybedenlerden Kobanê’ye kadar direniş mesajları gönderen sanatçılar uzun süre alkışlandı. kültür sanat 18
Kadınlar hayatta kalma mücadelesi veriyor Eşi tarafından her gün şiddet uygulandığı için Gaziantep’ten İstanbul’a gelen H.T. eşi Hakan Tütün tarafından eklemlerinden ve ayaklarından silahla vurulmuştu. “Seni yavaş yavaş öldüreceğim” diyerek eşini tehdit eden Hakan Tütün hala yakalanmadı. H.T. kendisini öldürmeye teşebbüs eden Hakan Tütün’ün derhal tutuklanmasını istiyor. kadın 11
YESiL SAYFA
02
22 Ekim 2014
Kadir Dadan
Midas’ın Altınları
Toprak, mülkiyet ve özgürlük üzerine -2
Geçmişin kentleri, toprağa sadece bir peyzaj düzenlemesi olarak bakmayan, meyve-sebze bahçeli evlerle var olan, komşuluğun ve paylaşımın öne çıktığı, mahalle bostanları gibi örneklerle doludur. Günümüz kentlerinde bile, kent bahçeleri ile bostan geleneği sürdürülmeye çalışılır. Herkesin gereksinimlerini karşılayabileceği, insani ölçekte işleyebileceği bir büyüklükte toprak mülkiyetine sahip olduğu kırsal alan örneklerini de hatırlamak gerekir. Böyle bakıldığında farkına varılır ki, toprak her insan için bir haktır ve özgürlük o toprak parçası ve etrafındaki komşular ile kurulacak ilişkinin üzerinde yükselecektir. Toprağına ve komşularına bakan, onların kendisini ve kendisinin de onları besler hale getiren insan, yaşama daha güçlü tutunacak ve çevresini güzelleştirerek öncelikle kendi dünyasını, daha sonra da tüm dünyayı değiştirecektir. Kendi gereksinimlerini çevresinden karşıladıkça pazara bağımlılığı azalacak, tüketimini sınırladığı için sermaye birikimi ve emeğini satmadığı için sömürü gerileyecek, emek değerlenecek, kırılganlaşan doğa yeniden kararlı ve insanlık daha özgür hale gelecektir. Bu anlamda el toprağa değmeden, yaşadığın mahalde mücadele vermeden özgürlükten bahsetmek, tarlada izi olmadan harmanda yüz beklemek demektir. *** Kibele Sunağı Gürleyik köyü, Bahattin Coşkun ve Değirmencilik: Eskişehir ili, Mihalıççık ilçesindedir. Yetmişine merdiven dayamış hem de yedi göbek bir değirmencidir. Bir yatay akslı su değirmenini inşa edebilir, onarabilir. Halen çalıştırdığı değirmeninin suyu, boru tipi HES yapılarak gasp edilmeye kalkınca, köylüsü ile birlikte baş kaldırmıştır. Buğday ve fasulye tarımı yaparlar. Haziran sonu, temmuz başında ekolojik mimari açısından insanlığa bir miras sayılacak köyünde şenlik yapılır. Değirmenler, hem suyun nasıl kullanılacağına dair örnektirler, hem de kendi buğdayınızı, ununuzu ve ekmeğini üreteceğiniz ekolojik bir kırsal yaşam için elzemdirler. Yaşasın değirmenler, değirmenciler ve Gürleyik! Sart Çayı Avrupa Yeşilleri: 2004’ten bu yana Erdoğan ve AKP’ye verdikleri koşulsuz destekle, hem Türkiye’nin ve Avrupa’nın geleceğini ateşe attılar, hem de Türkiye’deki yeşil hareketin gelişmesini durdurdular. Şimdi hala hizmet hareketine sarılarak ılımlı İslam anlayışına destek veriyorlar. Kasım ayı başında İstanbul’da konsey toplantıları varmış. Kendilerini Koza altın şirketi tarafından yapılan Bergama altın karşıtı mücadelenin simgelerinden Bayram Kuzu’nun mezarını ziyaret etmeye ve yaptıklarıyla yüzleşmeye davet ediyorum. Gordion Sazlığı Zeytin Sineğine Karşı Uçaksız İlaçlama: Edremit körfezinde uçakla “organik” ilaçlama yapılınca herkes ayağa kalktı. Bu uçaklar benzetmek gerekirse Midas’ın halk görmesin diye kulaklarını gizlediği janjanlı kukuletasıdır. Devasa büyüklükte süre giden yerden ilaçlama ise kulaklarının ta kendisidir. “Midas’ın kukuletasına bakın” mı diyelim, yoksa “Midas’ın kulakları, eşek kulakları” mı?
Ağaçların kesilmesine gerekçe: Savaş politikası Soma’ya bağlı Yırca’ya yapılması planlanan kömürlü termik santrali için Kolin A.Ş. tarafından zeytin ağaçlarının kesilmesine karşı köylüler Manisa Valiliği önünde eylem yaptı. Ancak Valilik bunları dikkate almayarak, savaş politikalarında ağaçların bir önemi olmadığını söyledi. Soma’ya bağlı Yırca’ya yapılması planlanan kömürlü termik santrali için Kolin A.Ş. tarafından kesilen zeytin ağaçlarını yanlarına alan köylüler, otobüsle Manisa Valiliği önüne geldi. Köylüler ’Zeytinimi Kesme’, ’Zeytinime Dokunma’ pankartlarını açarak tepkilerini dile getirdi. Kesilen zeytin ağaçları, Valilik önüne bırakıldı. İki termik santralin yanına üçüncüsünü istiyorlar Yırca Köyü sakinlerinden Sedat Sami Özdemir, köylerinin yakınında iki termik santral bulunduğunu, üçüncüsünü istemediklerini ve zeytin ağaçlarının hukuksuzca kesilmesinin önlenmesi gerektiğini söyledi. Özdemir, şöyle dedi: “Mağdur durumdayız. Motorlu testerelerle zeytinlik alanına girip, kanunsuz bir biçimde zeytin ağaçlarını kesiyorlar. Böyle bir şey yasal değilse neden kesiyorlar? Devletimiz bizi neden koru-
muyor? Bizim yaşama hakkımız yok mu? Bu tarım arazilerimiz neden yok ediliyor? Bizimle bile temasa geçmiyorlar.” ‘Yetiştirdiğimiz evlatlarımız kesiliyor’ Yırca Köyü sakinlerinden Nermin Kocaeri ise zeytin ağaçlarını evlatları gibi gördüklerini anlatırken, “Yetiştirdiğimiz bu evlatlarımız kesiliyor. Bir çocuğun el ve ayağını kesebilir misin? Zeytinlerimizi çocuk gibi yetiştirdik. Malımızı, canımızı alıyorlar. Biz para pul değil, canımızı istiyoruz” dedi. CHP’li Özgür Özel: Firma milis güçleri oluşturmuş Acele kamulaştırmanın iptali için açılan davanın Danıştay 6’ncı Dairesi’nde görüldüğünü belirten CHP’li Özel, şöyle dedi: “Dava kararından önce firma usulsüz milis güçleri oluşturmuş. Ellerinde elektrikli testere, on saniyede bir ağaç kesiyorlar.” Savaş politikaları varken ağaçların önemi yok Köylülerin tepkileri ve görüşmelere rağmen, Valilik bu ağaçları kesmekte kararlı. Valiliğin yaptığı açıklamada devletlerin enerji kaygısıyla savaşlara girdiği bir dönemin yaşandığı kaydediliyor. Açıklamada: “Ülkemizin kendi sahip olduğu kömür gibi bir milli kaynaktan enerji temin çabasına, bu iş için gerekiyorsa bir kısım zeytin ağacının feda edilmesinin kaçınılmaz oluşuna dikkat edilmelidir” denilerek orada kurulan 3 termik santralin bölge halkına zarar vermesine göz yumuluyor.
dadankadir@yahoo.com
Nesli tükenen Olimpos safranları için direniyorlar Hisarçandır köyü sınırlarında izin verilen taş ocağına 1 km mesafede kökleri bulunan Olimpos Safranı, taş ocağı nedeniyle neslinin tükenmesi tehdidi altında. Bunun üzerine Hisarçandır köylüleri, türün neslinin tükenmekte olduğunu ve taş ocağının lisansının iptal edilmesini talep ettiler. Bu bölgede sadece 253 adet kalan Olimpos Safranı, taş ocağının çıkardığı toz, doğanın su dengesini bozması, ağaç katliamı ve doğaya verdiği diğer zararlar nedeniyle yok olma tehdidi altında. Köylüler, ocaktan çıkacak tozun bölgedeki orman ağaçları ile vatandaşların meyve ağaçları üzerinde telafisi mümkün olmayan zararlara yol açacağını belirtti. YARIN YEŞİL SAYFA
Mevlanakapı yok olmasın diye çektiler Rant peşinde koşan AKP, bu kez Mevlanakapı’daki evleri yok etmek istiyor. Buna karşın Mevlanakapı halkı bu işin sonunun AVM’de, gökdelende, lüks villalarda biteceğini söyleyerek “Mevlanakapı da son olmasın” adlı bir etkinlik gerçekleştirdi. Mevlanakapı’yı unutturmamak ve dikkat çekmek için 19 Ekim Pazar 12.00’da bölgeden fotoğraflar çekildi. YARIN YEŞİL SAYFA
Haftanın duyuruları 9 Kasım 2014 saat 12.00: Derelerin Kardeşliği Platformu’nun Trabzon Meydanı’ndaki HES’lere Hayır Mitingi
Fatih Ormanı’nı halk temizledi
#direnfatihormanı’nın ‘Ormanını seven, temizliğe gelsin’ çağrısıyla bir araya gelenler, Fatih Ormanı yolu boyunca ormanda bir saat içinde onlarca çöp poşeti doldurdu. Ormanda buzdolabından klozete; yataktan küvete bir çok atıkla karşılaşan Kuzey Ormanı Savunucuları, çöplerin bir kısmını Orman ve Su İşleri Genel Müdürlüğü önüne bıraktı. Ormanını savunanlar, müdürlük önünde basın açıklaması okudu. Basın açıklamasında “Ormanın bakımını üstlenmek yerine sermayeye peşkeş çekenlerin kar-
şısında çöpleri toplayarak asli görevlerini tekrar hatırlatıyoruz. İstanbul’un en değerli yaşam alanlarından biri ve kentin içinde kalan son ormanını Bilgili ve Doğuş Holding’e kiralayarak ormanı ticarileştirmek dışında hiçbir amaç düşünmeksizin ormanlarımızı satanlar rantın peşinde. Bizler ise bu yağma ve yıkıma karşı mücadelemizi sürdüreceğiz.” ifadeleriyle mücadele çağrısı yapıldı. YARIN YEŞİL SAYFA
GUNCEL
03
22 Ekim 2014
Hakan Öztürk
Ya nasip!
AKLIN YOLU
Bizim solun çevresindeki insanların çok tatlı halleri vardır. Örgütlere çok kızarlar örneğin. Sanki solculukla ilgili “örgütlenmek gerekir” değil de, “örgütlenmek gerekmez” denilmiş gibi bir havadadırlar. Örgütler arasında ya da örgütlerin kendi içinde bir tartışma çıksa… Vay ki vay. Demedikleri kalmaz. Onlara göre solcular arasındaki tartışmanın hiçbir mantıklı temeli olamaz. “Kafir oldukları için tartışmışlardır”a kadar gelir olay ve sol örgütlerin hep çok tartıştığından şikayet edilir. Egomuz olduğu için tartışmışızdır, sinsi planlarımız olduğu için tartışmışızdır, dirliksiz olduğumuz için tartışmışızdır… Saymakla bitmez. Doğruya yaklaşabilmek için tartışmış olamayız kesinlikle ya da diğer ölümlüler gibi bazı hatalarımızdan ötürü. Sıradan bir arayış içinde insan olamayız bir türlü ya da sıradan bir hatalı. Tartışma, gerilim şunlar bunlardan sonra bazı konularda anlaşmış olduklarımızla birlikte hareket etmek istediğimizde de yine başlar kuşku duyan sözler. “Gördün mü bak nasıl da anlaşıyorlar” denir. Art niyet aranır. Aksi takdirde bu düşman kardeşler niye barışsın ki, diye düşünülür. Halbuki bunların hepsi olağandır. İnsanlar bazen çiçek açar bazen de solar. Kardeşler böyledir. * Solun kendisinin bir sürü yanlış kalıbı vardır elbette. İyi niyetlidirler bu kalıpları uygularken. Aslında fazla demokrat olmadıklarının farkında değillerdir. Durmadan bir şey konuşulsun, tartışılsın, değerlendirilsin istemezler. Bundan bıkarlar, yorulurlar. Birileri konuşuyorken saçlarını mıncıklamaya başlarlar. Şöyle bir yüzlerini ovuştururlar. Ama şuna emin olunuz her şeye rağmen en dirayetli olan solculardır. Binlerce toplantıdan geçmişler ve bir nebze sabırlı olmayı öğrenmişlerdir. Mesela bu tip toplantılara üniversite hayatından gelen hocalarımız, herkesin bu kadar konuşabilmesine ve konuşma hakkının bulunmasına şaşar kalır. İnanamaz, kendini zar zor toparlar. Kendisi anlatsa ve herkes öğrense düşüncesine doğru meyletmeye başlar. Okulda öyle olmuyor mudur? Burada neden olmasındır, ki? Yani insanlar “her kafadan bir ses çıkıyor” düşüncesine çok yakındır. Bu laf dillerin ucundadır her daim. Ama bence hiç de haklı değiller. Her kafadan bir ses çıkacaktır tabii ki. Ne olacaktı? Kafalardan ne ses çıkacağını, sesçi mi gelip ayarlayacaktı? İnsanlar kafalarından hangi uygun sesin çıkması gerektiğini, çok alim bir arkadaşımıza mı soracaklardı? * Neden bunları sayıp duruyorum? Çünkü Birleşik Haziran Hareketi’ni kurduk. Gezi Direnişi’nde yer almış insanlara hitap edeceğiz. Kafalarından ne ses çıkması gerektiğini bize soracak insanlar değiller onlar. O kafalarındaki sesi ejderha gibi TOMA’lara karşı bile çıkardılar. O kafalar kaç mermiyle kaç fişekle yaralandı. O ses kesilemesin diye haftalarca meydanlarda nöbet tuttular. O sesi geliştirebilmek için aylarca park forumlarında kafa patlattılar. Onların kafalarından çıkan sesler bu ülkede bir çağı kapatıp bir çağı açtı. O ses içgüdüseldi ama doğru olana çok yaklaştı. Doğru sanılan tabulardan çok uzaklaşırken, gerçekten doğru olana çok yaklaştı hem de. O nedenle her kafadan bir ses çıkabilmesi için engelleri kaldıralım. O zaman birbirimize sokulabilir yükselen seslerimiz. O zaman su akıp yolunu bulabilir. * “Beş benzemez bir arada” lafı söylenebilir mi hareketimize? Çok mu benzememiz gerekiyor? Ne kadar benziyor olursak uygundur? Rakam verilemez mi? O zaman neden verilebilirmiş gibi konuşuluyor? Hayat da beş benzemezdir. Hakeza Gezi Direnişi de beş benzemezdi. Hatta onbeş benzemezdi ama gayet güzel oluverdi. Benzememekten korkmayalım. Altın ölçünün sahibi biri yok aramızda. Ney samimiyettir ney laubalilik; şafağın söküşü mü, güneşin batışı mı; bulut mu olsam yosun mu yoksa; hangi durum kakofonidir hangisi senfoni? Bunların derdine düşmeyelim hemen. Bırakalım dağınık kalsın biraz. Gelin ata binmiş ya nasip demiş. hakanozturk17@gmail.com
Birleşik Haziran Hareketi yürüyüşüne başlıyor
Gezi’den sonra birleşmenin bir ihtiyaç olduğu forumlarla çok net görüldü. Yolsuzluk için sokağa çıkan halk, kaybedilen canlar için sokakta olan halk, Taksim’i, Gezi’yi, forumları savunan halk, Vişnelik’te yapılan toplantılarla Türkiye’nin geleceğini masaya yatırıldı. Hızlı hareket edebilmek için deklarasyon metni açıklandı. güncel ebru kaya
Türkiye Gezi’de merkezdeydi. Merkezdeki direniş tüm halkı etkiledi. Kimse yerellere inmekten bahsetmedi. Herkes merkeziyetçi bir direniş sergiledi. Forumlar bu merkeziyetçi aklı şimdi bir adım büyüterek vişnelik toplantısında mücadeleye kattı. Bütünlüklü bir mücadelede yer alan katılımcılar Birleşik Haziran Hareketi’nde bir araya gelen yürütücü katılımcılar; daha önce 30 Ağustos ve 21 Eylül tarihlerinde iki kez bir araya gelen harekette KP, ÖDP, EHP, TKP 1920, HTKP gibi siyasi partiler, Devrimci Hareket, Red Dergisi, emek ve meslek örgütlerinden TTB
Başkanı Beyazıt İlhan, TMMOB Başkanı Mehmet Soğancı, DİSK Sosyal İş Başkanı Metin Ebetürk ile CHP Milletvekilleri İlhan Cihaner, Hüseyin Aygün ve Gökhan Günaydın yer alıyor. Vişnelik toplantısından “Birleşik Haziran Hareketi” doğdu Daha önce 30 Ağustos ve 21 Eylül tarihlerinde iki kez bir araya gelen Vişnelik toplantılarının üçüncüsü 19 Ekim’de ODTÜ Vişnelik Tesisi’nde toplandı. Önceki toplantıda seçilen Koordinasyon Kurulu’nun hazırladığı “Çağrı” metni gözden geçirildi ve karara bağlandı. Emperyalizme, piyasaya, gericiliğe ve faşizme karşı en geniş halk hareketini oluşturmayı amaçlayan Vişnelik toplantısında hareke-
tin ismi “Birleşik Haziran Hareketi” olarak belirlendi. Gezi’nin toplumun bütün kesimlerini benimseyerek mücadele edip kazanmış olması “Birleşik Haziran Hareketi”ne yön verdi. Birleşmenin önemini anladıkça halk safları sıklaştırmaya başladı. AKP’nin son zamanlarda daha da arttırdığı baskı politikaları muhalefeti güçlendirdi. Bütün haksızlıklara karşı mücadele etmeye çağırdı Bütün Türkiye için bir siyaset, bütün Türkiye için bir örgüt, bütün halklar için bir dayanışma isteyenler bugün bu amaç için yürüyorlar. Yereller için, özeller için, mahalleler için değil tüm Türkiye için mücadele amaçlanıyor. 19 Ekim Pazar günü Vişnelik’te
toplananlar AKP’ye karşı, faşizme karşı, gericiliğe karşı, bir adım attı. Katledilen halklar için, sokaklarda ki özgürlük için, öldürülen kadınlar için, işçi ölümleri için, bütün haksızlıklara karşı tüm toplumu mücadele etmeye çağırdı. En kısa zamanda harekete geçilecek Birleşik Haziran Hareketi tüm Türkiye’yi saran bir muhalefet oluştura bilmek için yerel meclislerin kurulmasına karar verdi. Daha sonrasında yerel meclislerden seçilen temsilcilerle Türkiye Meclisi’nin kurulması kararı alındı. Böylelikle mücadele ete kemiğe bürünmeye başladı. Türkiye Meclisi toplanana kadar çalışmasını sürdürecek Geçici Yürütme Kurulu’nun seçilmesi ile toplantı tamamlandı.
Birleşik Haziran Hareketi toplantı sonuç metni yayınlandı: 30 Ağustos’ta toplanarak ‘Gericiliği ve Faşizmi Yeneceğiz’ iddiasıyla ortak bir irade oluşturan güçler 19 Ekim Pazar günü ODTÜ Vişnelik’te toplandı. Toplantıda ortak yürüyüşün adı Birleşik Haziran Hareketi olarak belirlendi. Birleşik Haziran Hareketi, tüm illerde forumlar örgütleyerek yürüyüşünü büyütme ve büyük bir buluşma gerçekleştirme kararı alarak yola çıktı. Birleşik Haziran Hareketi Eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik, kamucu, dayanışmacı, laik, bağımsız, toplumcu bir cumhuriyet ve ülke için; gericiliğe, faşizme, emperyalizme, piyasacı yağma düzenine ve bunları temsil eden AKP rejimine karşı birlikte yola çıkıyoruz. Ülkemiz emperyalizmin bölge politikalarıyla uyum içinde, mezhepçi faşist bir diktatörlüğe sürükleniyor. AKP iktidarı baskı ve hileyle, sokak çeteleri kurup, devlet şiddetini sonuna kadar kullanarak bu yolda ilerliyor. Bu gidişata dur demek, yarınımızı AKP’nin pençesinden kurtarmak için bir araya geliyoruz. Ülkemizin bugününe ve geleceğine sahip çıkmanın direnmekten ve halkın birleşik örgütlü mücadelesinden geçtiğini biliyoruz. 2013
Haziran’ındaki büyük direnişin izinde şimdi de birleşik bir mücadeleyi birlikte yaratıp, Haziran barikatlarını ileri taşıyacağız. Bu toprakların ortaya çıkarttığı ilerici ve devrimci birikimi sahipleniyoruz. Özgür bir geleceği bu birikimle Gezi-Haziran direnişini buluşturarak kurabileceğimize inanıyoruz. Çağrımızdır Birleşik Haziran Hareketi, anti-kapitalist, anti-emperyalist, anti-faşist ve gericiliğe karşı aşağıdaki ilke ve amaçlar doğrultusunda harekete geçecek bir halk örgütlenmesinin çağrıcısıdır. Ülkemizin faşist ve dinci/mezhepçi zorbalığa sürüklenmesine dur diyoruz. Emekçi sınıfların insanlık dışı çalışma koşullarına mahkum edilmesine, taşeronlaşmaya ve güvencesizliğe karşı, insanca bir yaşamı savunuyor, işçi cinayeti ve katliamlarının önlenmesi için mücadele ediyoruz. Piyasacı talan ekonomisine karşı çıkıyor, özelleştirme yağmasına karşı halkçı-kamucu bir ekonomiyi savunuyoruz. Dinin siyasal ve toplumsal yaşamı belirlemesine karşı laik ve özgür bir yaşam için bir araya geliyoruz. Bölgemizdeki emperyalist boyunduruğa karşı direnen halkların yanında yer alıyor, ülkemizin
Ortadoğu’da savaşa sürüklenmesine karşı barışı savunuyor, bağımsız bir ülke ve kardeşce bir bölge istiyoruz. Kürt sorununun çözümünde özgürlük temelinde kardeşlik ve birlikte yaşama iradesine dayalı, adil, onurlu bir barışı ve eşit yurttaşlığı esas alan bir çözüm için güçlerimizi birleştiriyoruz. Her tür cinsel ayrımcılığa, şiddete ve baskıya karşı duruyor, kadın cinayetlerine son vermek için harekete geçiyoruz. Doğanın tahribine, kentlerimizin ve yaşam alanlarımızın kar amacıyla yağmalanmasına karşı mücadeleyi her alana yayıyoruz. Halkın söz ve karar sahibi olacağı Meclisleri her alanda kurup, geliştireceğiz. Bu amaçlar doğrultusunda sokak ve mahallelerde, işyerlerinde ve okullarda, köylerde ve kentlerde biraraya gelelim. Her yerellikte bir Meclis oluşturalım. Forumlarla kararlarımızı hep birlikte alalım. Meclisler yukarıdaki amaçları paylaşan herkese açıktır. Yerel Meclisler kendi alanlarında yukarıdaki ilkeler çerçevesinde halkın mücadele aracı ve karar organıdır. Yerel Meclisler kendi koordinasyon kurullarını, sözcülerini ve Türkiye Meclisi delegelerini belirler. Türkiye Meclisi her yerel meclis-
ten belirlenen temsilcilerle toplanır ve Birleşik Haziran Hareketi’nin ortaklaştırıcı iradesini temsil eder, genel politik doğrultusunu belirler, ülke çapındaki siyasal görevleri, hareketin merkezi temsiliyetini ve koordinasyonunu sağlamak üzere organlar yaratır. Yerel Meclislerde ve Türkiye Meclisinde seçilen kurulların üyeleri, sözcüler ve delegeler kendilerini seçenler tarafından her an geri çağrılabilir. Birleşik Haziran Hareketi’nin tüm işleyişinde ikna olmaya açık tarafların tartışma ve birlikte üretmeleri yöntemi esastır. Şimdi bu anlayışla biraraya geliyor, Haziran’da TOMA’ların önündeki direnişimizi, barikatların ardında büyüttüğümüz yeni yaşam filizlerini, umutlarımızı ve hayallerimizi birlikte çoğaltmak için yola çıkıyoruz. Haydi o zaman! Evimizi, ocağımızı, ekmeğimizi, doğamızı, aşımızı birlikte savunalım. Sokaklarımızı, okullarımızı, derelerimizi, özgürlüğümüzü geri alalım. Bu köhnemiş düzeni zalimlerin başına yıkalım. Eşitlikçi, özgürlükçü, bağımsızlıkçı, laik, kamucu, dayanışmacı yeni bir toplumsal düzenin kurucu iradesini birleşik direnişimizle inşa edelim. Sokaklarda, Meclislerde, Forumlarda buluşalım.”
04
22 Ekim 2014
Üçüncüsü gerçekleştirilen Birleşik Haziran Hareketi’ni katılımcılarına sorduk:
Birleşik Haziran Hareketi katılanlar için ne ifade ediyor?
Ankara’da gerçekleştirilen Vişnelik toplantılarının üçünsünün ardından hareket ismini de netleştirerek ete kemiğe büründü. Ortak akıl ve mücadeleyi ortak kılma iradesi ile yapılan toplantılarda hareketin ismi ‘Haziran’ın da ruhunu alarak Birleşik Haziran Hareketi oldu. Yürüyüşüne başlayan Birleşik Haziran Hareketi’ni, katılımcılarına sorduk. Birleşik Haziran Hareketi’nin özneleri, toplantıları değerlendirdi ve hareketin amaçlarını, hedeflerini AKP’ye karşı verilecek mücadeledeki önemini anlattı.
ÖDP Eş genel Başkanı Alper Taş Yeni bir dünya için bir başlangıç Halkın sahip çıktığı antikapitalist, antiemperyalist, kamucu, ekolojist, feminist, halkların özgürlük istediği, özgürlük ve eşitlik temelinde Kürt sorununda bir arada yaşamı savunan siyasi yapıların, hareketlerin, örgütlerin ama özellikle bireylerin yan yana, yeni bir tarzda geleceklerini belirleme çabası ortaya çıkıyor.
HTKP Merkez Komite üyesi Erkan Baş Emekçiler için etkili bir araç Siyasetin en önemli eksiği, ülkeyi var eden emekçilerin, ülkede yaşanan gelişmelere dair tavrını geliştirebileceği, sözünü söyleyebileceği, etkili bir araca sahip olmamasıydı. Birleşik Haziran Hareketi’nin en önemli yanı bu boşluğu doldurması. Devrimci, gerçek bir gücün siyasal alanda yaratacağı etkiyi hep beraber göreceğiz.
birleşik muhalefet hareketi katılımcısı Kamil Kartal AKP’ye karşı bir girişim Birleşik Haziran Hareketi’ni; AKP’nin uygulamalarına karşı insanların mücadele etme gereksinimlerini açığa çıkartacak, aşağıdan yukarıya kendi öz birikimlerini mücadele sürecine transfer edebilecek bir girişim olarak düşünüyorum. Dilerim yaşanmakta olan sürece müdahale edebilecek dinamikleri bir araya getirebilir.
CHP İstanbul İl Başkan Yardımcısı Canan Kaftancıoğlu Sol duyarlılık hakim olmalı Birleşik Haziran Hareketi, bizim Gezi’den sonra bir araya gelerek hiç kimsenin sahiplenişliğinde olmayan, tamamen halk meclisleriyle bir araya gelip, tam da ülkenin ihtiyacı olan ortak paydada buluştuğumuz bir direniş. Ülkenin aydınlık geleceği adına, mücadelemize devam edeceğiz. Gezi şiarından destek alarak…
birleşik haziran hareketi katılımcısı Gamze Yücesan Özdemir Haziran’ın taleplerini benimsiyoruz Haziran Direnişi sırasında proleterleşmiş halk kitleleri neye karşı olduklarını söylediler: “Gerici-piyasacı sermaye programına karşı öfkeliyiz.” Birleşik Haziran Hareketi, Haziran Direnişi’nin yeni bir toplum oluşturma davetine icap etmekte ve taleplerini benimsemektedir: emekçi, halkçı-kamucu ve seküler bir toplum.
Yeniyol Dergisi yazarı Masis Kürkçügil emekçiler ve ezilenler yön verecek Bu toplantının öngördüğü gibi eğer geniş çaplı meclisler oluşturulabilirse o meclislerin iradesi şu anda ortaya çıkmış olan vekillerden ve katılımdan çok daha önemli olacaktır. Esas mesele de bu yeni oluşacak harekete gençlerin, kadınların, emekçilerin, ezilenlerin vereceği anlam olacaktır. Yürüyüş de öyle şekillenecektir.
Devrimci Hareket Bu iradeyi sokağa taşımalıyız Çeşitli Hareketler, Partiler ve bireyler, ortak ilkeler etrafında irade oluşturup birlikte mücadele etmeye karar verdik. Bu, herşeyin parçalandığı, rekabet ve kutuplaşmanın körüklendiği bir zeminde başlı başına bir değerdir. Şimdi sıra, bu iradeyi sokağa taşımaya, ezilenlerin sesi olmaya ve umudu hep beraber büyütmeye gelmiştir.
Yazar Haluk Yurtsever Emekçi sol hareket odağı Birleşik Haziran Hareketi, ilke ve yöntemlerde ortaklaşan sol/sosyalist örgüt ve bireylerin, güncel siyasal süreçlere etkili biçimde müdahale etmek, emek eksenli, eşitlikçi ve özgürlükçü bir toplumsal düzen ve iktidarı görünür ve gerçekleşir kılmak için, güçlerini, olanaklarını mücadelede, eylemde birleştirme iradesidir.
gazeteci yazar Merdan Yanardağ Toplum AKP ile hesaplaşacak Birinci Cumhuriyeti yıkarak yerine islamcı, faşizan bir rejim kuran ve ülkeyi giderek dinci ve faşist bir diktatörlüğe doğru sürükleyen AKP’ye karşı Türkiye’nin ilerici, devrimci, sol ve sosyalist güçlerinin odağında bir mücadele hattı oluşturması gerekiyordu. Türkiye’nin bu ihtiyacına cevap ürettiklerini düşünüyorum.
Komünist Parti Erhan Nalçacı Emekçi halkın ihtiyacı Büyük bir toplumsal huzursuzluk var, CHP gibi partiler bu huzursuzluğu ve AKP’nin dinci, faşizan uygulamalarına karşı büyüyen bir şeyler yapılması gerektiği beklentisini karşılayamıyor. Emekçi halkın ne yaptığını bilen, şimdiye kadar örgütlü olmayanların rahatlıkla katılabileceği bir harekete ihtiyacı vardı.
TTB Yönetim Kurulu üyesi Hüseyin Demirdizen Birlikte mücedele etme iradesi Haziran Hareketi’nin hedeflerinden bir tanesi kendi savunduğumuz değerlere uygun bir yaşamın oluşturulabilmesi için birlikte mücadele etmek. İkincisi aslında bizim bugünümüzü ve geleceğimizi tehdit eden pek çok yönüyle talan politikalarıyla, AKP iktidarının uygulamalarına ve programına birlikte itiraz etmek.
TKP 1920 Parti sözcüsü Murat Nergiz Tam zamanında yola çıktık Bir sınav sürecinden geçiyoruz; ya bu sınavı vereceğiz ya da işçiler, emekçiler, ezilen halklar olarak çok şey kaybedeceğiz. Türkiye işçi sınıfının görkemli 15-16 Haziran’ı ile Mayıs-Haziran 2013 büyük halk direnişi aynı potada buluşmuştur. Şimdi hedef bu iki haziranın da ötesine geçen yeni haziranlar!
Birleşik Haziran hareketi katılımcısı Eriş Bilaloğlu Birlikte mücadelenin zeminidir Birleşik Haziran Hareketi’ni, birlikte mücadeleyi büyütmek için; AKP rejimine karşı olacak olan ve kamucu, halkçı, dayanışmacı, laik bir mücadele zeminini kurabilecek herkese bir çağrı diye düşünmek lazım. Umutlu olmak lazım, bu topraklarda çok moral veren mücadele dinamikleri yürüyor.
KESK Genel Sekreteri İsmail Hakkı Tombul Halk söz ve karar sahibi olacak Türkiye, otoriter, İslamcı ve faşist bir yönetime doğru sürükleniyor. Ülkenin ve emekçi halkların geleceğini kurtarmak için bu düzene muhalif olan herkesin yan yana olması gerekiyor. Vişnelik toplantısında alınan karar Haziran’ın ve Türkiye’de biriktirilen bütün devrimci değerleriyle bir mücadele ortaklığıdır.
EHP Genel Başkanı Sibel Uzun Tüm halklar için yürüyüşü büyüteceğiz Gezi’deki büyük ayaklanma gücünü, devrimci tarihimizi arkamıza alarak geliyoruz. Forumları örgütlemeyi önümüze koyarak demokratik ve kitlesel mücadele kararlılığını taşıyoruz. Gezi’de yeri göğü inleten “hükümet istifa” sloganları şimdi daha fazla inletecek. Ortadoğu ve dünya halkları için yürüyüşümüzü büyüteceğiz.
GUNCEL
05
22 Ekim 2014
AKP gündeme getirdiği 90’lar yasasını özgürlüklerin teminatı olarak sunuyor
Sibel Uzun UYANIŞ
Emperyalizm yenilsin Kobanê kazansın
AKP’nin Kobanê’yi düşürme, Kürt Halkı’nı yok etme ve bölge siyaseti batmış durumda, yerlerde sürünüyor desek yeridir. Planına göre IŞİD sayesinde Kobanê düşecek, Esad’a saldırmak için ABD ile el ele ilerleyecek, çözüm süreci tamamen kendi lehine dönecekti. Türkiye Halkları yobazlığa doğru hızla sürüklenecekti. AKP’nin istekleri olmadı. Kobanê direnişi IŞİD’i geriletti, çözüm süreci Kürt Hareketi’nin lehine döndü. Kobanê Direnişi kazandıkça AKP bir dediğinin saniyeler sonra aksini söylemek zorunda kalıyor. Kobanê düşsün isteyen emperyal ABD de hesaplarını değiştirmek zorunda kaldı. Direniş ve dayanışma kazandığı için dünya halklarının gözünde Kürt Hareketi’nin yeri ve mücadelesi büyümüş oldu. *** AKP’nin defalarca görüştüğü PYD’ye, çözüm süreci içerisinde olduğu PKK’ye düşmanlık yaklaşımı tam bir tutarsızlık silsilesi. Şuursuz bir şekilde Abdullah Öcalan’ın PKK’den ayrı olduğu iddiasını büyütmeye çalışıyorlar. Bu çaba ancak Kürt Halkı’nın nefretini kazanmaktan başka bir işe yaramıyor. Bu durumu anlatırken Abdulkadir Selvi’nin bile dili dolanıyor. O kadar tutarsızlar ki kendi ezberleri de bozulup bazı kritik yerlerde konuya giremeyecek kadar aciz duruma düşüyorlar. Ne Bakanlar Kurulu sonucunda ne grup toplantısında ağızlarını açıp bir şey diyecek halleri kalmıyor. Hatta Erdoğan dikkat dağıtmak ve asapları iyice yerinden oynatabilmek için çareyi yine Berkin Elvan’a saldırmakta buluyor. Barbarların halkın en kıymetli değerlerine saldırması gibi bu da toplumun kıymetlisi Berkin Elvan’a saldırıyor. Bu kadar şaşırmış bir durumdayken tam AKP’nin üzerine yürüme, çelişkilerini açığa çıkarma zamanı derim. *** Kobanê’deki son durumu nasıl değerlendirmeliyiz? Rojava, saldırılardan önceki zamanlara göre Ortadoğu Halkları için tam bir mihenk taşı haline geldi. IŞİD belasından ancak böylesi yapılanmanın, örgütlenmenin ve direnişin kurtarabildiği halkların kayıtlarına geçti. Egemenler de tam bu durumdan korkuyorlardı. Kobanê’de demokratik özerklik yapılanmasının ileri bir örnek olarak ortaya çıkması ne ABD’nin ne Türkiye’nin işine gelen bir gelişme. Ortadoğu’yu rahat talan etmeleri önünde bir engel teşkil ediyor. Bu nedenle IŞİD’in Kobanê içine kadar ilerlemesi katliama yaklaşması umurlarında olmadı, AKP zaten açıkça besledi. Kobanê düşmediği için ABD bu düzlemden çıkmak zorunda kaldı. Şimdi YPG’yi hesaba katmadan adım atamıyorlar. Şunu anladılar; YPG, Kürt Halkı her ne olursa olsun IŞİD’i yenecekti. *** Anti emperyalist bir çizgide ilerlemek adına ABD’nin bombardımanı, yardımları ve peşmergenin Kobane’ye yerleşmek üzere harekete geçtiğinin bilgilerinin dolaşması hayırlı anılabilecek gelişmeler değildir. IŞİD’in yaratıcıları IŞİD’i bombalıyor, Kobanê’yi korumaya çalışıyorlar. Sormak zorundayız ABD ne tür bir kazanç için bu hamleleri yapmaktadır? Türkiye günlerdir açmadığı koridoru peşmergeye ne karşılığında açacağını bildirmektedir? Bizler biliyoruz ki bu hamlelerin ardında halkların demokratik yaşam koşullarını boğma hedefi var. Ama meydan boş değil. Şu gerçeğin altını çizelim. Kürt Siyaseti de emperyalizm ile yeni karşılaşmamaktadır. ABD’nin, emperyalist politikaların zulmünü kendi bedeninde yaşamıştır. Pek çok emperyalist savaş ve siyaset türünün çemberinden geçerek kendi halkının haklarını kazanmıştır. Kendi savunma güçlerinin tarihini yazmıştır. Bünyesi bölge halklarının demokrasisini boğmak isteyecek emperyalizme karşı hazırlıklıdır. *** Türkiye’deki batıdaki demokrasi güçlerine ne düşer? Kobanê için tehlike bitmemiştir. AKP bir iç savaş denemesi yapmıştır. Onlarca ölümün ardından şimdi yasalarla beter bir düzeninin temellerini atıyor. Kobanê ile, Kürt Halkı ile, halklarla dayanışma çizgisini sıcak tutmak zorundayız. Hedefinde emperyalizmi ve IŞİD’i destekleyen yobazlığa karar vermiş AKP’yi yenmek olmalı. Doğru dil ve yolla mücadelemizi büyük bir güce dönüştürme imkanları vardır. twitter: @sibeluzun_yarin
Özgürlük diye yazılır baskı diye okunur
Toplumsal muhalefetin iyice arttığı son günlerde halk hareketini bastırmak amacıyla polislere geniş yetkiler tanıyan yeni ‘güvenlik paketi’ meclise sunulmuştu. Her alanda sadece AKP’ye özgürlük tanıyan yeni pakete dair yorum yapan Başbakan Davutoğlu, paketin özgürlükleri kullanmayı teminat altına aldığını iddia etti. güncel Fatma Çakır
Hükümet tarafından hazırlanan ve muhalefetin tepki gösterdiği güvenlik paketi, meclise sunuldu. Pakette birçok alanda temel hak ve özgürlükleri kısıtlarken sadece AKP ve onun kolluk güçlerine ‘özgürlük’ getiriyor. Bunun aksini ispat etmeye çalışan Hükümet ise son günlerde ağzından ‘demokrasi ve özgürlüğü’ düşürmez oldu. AKP, bu iddialarla çocukları bile kandıramaz AKP Hükümeti ise yaptıkları açıklamalarla adeta insanların içini rahatlattı! Davutoğlu, paketin özgürlükleri kullanmayı teminat altına aldığını iddia ederken Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, hiç bir şekilde polis devletine gidişin olmayacağını söyledi. Polislere adeta ‘vur emri’ veren ve halkın eylem yapma hakkını elinden alan bu ‘güvenlik’ paketinin, sözde özgürlük getirecekmiş. İşte ‘güvenlik’ paketine dair Hükümet kanadından gelen yorumlar: Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş: Polis devletine dönüş olmayacaktır Bütün kamuoyu rahat olsun. Hiçbir şekilde ne polis devletine dönüş olacaktır, ne demokratik kazanımlarda Türkiye geriye gidecektir. Tam tersi. Bu kadar yıldır demokrasi ve bu anlamda atılan adımlar konusunda kararlı duran bir irade, tabii ki Türkiye’nin tekrar polis devleti olması istikametinde bir adım atmayacaktır.
Başbakan Ahmet Davutoğlu: Özgürlük alanımızdan taviz vermeyeceğiz “Üzerinde çalıştığımız iç güvenlik reformu, aslında özgürlüklerimizi kullanmayı teminat altına alan içerikleri barındırıyor. Kesinlikle özgürlük alanımızdan, demokratikleşmeden hiçbir surette taviz vermeyeceğiz. Ama demokratik hakların kullanılması da bir kamu düzeni içinde olur.”
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ: AB ülkeleriyle uyumlu bir kural getiriyoruz “Avrupa Birliği’ne üye ülkelerin yasalarında mevcut kuralların dışında bir kural getirmiyoruz. Onlarla uyumlu bir kural getiriyoruz. Çalışma İçişleri Bakanlığımızın riyasetinde yürüyor, çalışmalar olgunlaştıktan sonra parlamentoya gelecektir. Son aşamaya geldi, yakın zamanda parlamentoya gelecektir.”
AKP Sözücüsü Beşir Atalay: Özgürlük-güvenlik dengesinde sapma olmaz, olmayacak. “Çok sürpriz diyebileceğim bazı unsurlar taşıyabilir” diyen Atalay “Özgürlük-güvenlik dengesinde sapma olmaz, olmayacak. Hiç kimse zerre kadar şüphe etmesin” iddiasında bulundu. Atalay yargı paketindeki düzenlemeyle ilgili ‘dinleme’ ve ‘makul şüphe’ maddeleriyle ilgili de “Bunlar evrensel ilkelerdir” dedi.
İnsani yardım koridoru açıldı İzmir İl Milli Eğitim Müdürü
Vefa Bardakçı
22 Ağustos 2014 tarihinde Konak Hasan Sağlam Öğretmenevi’nde imam hatip ortaokul ve lise müdürleriyle yapılan toplantıda konuşan Bardakçı, “İmam hatip liseleri ile ortaokulları ahlakın ve dinin simgesidir. Biz İzmir’de insanlara imam hatip kültürünü yerleştirememişiz” dedi. İzmir’e şimdi açılan imam hatip liselerinin meyvesinin 15 yıl sonra alınacağını belirten Bardakçı: “Okullarınızda bazı ateist, komünist öğretmenler var, çocukları bunlara teslim ederseniz onlar emek harcamazlar, Darwin teorisini anlatırlar. Derslere komünistler giriyor, çocukların beynini yıkıyorlar. Dinimiz yerlerde sürünüyor.” dedi. “Ateist ve komünistlere defol git buradan deyin, defterlerini dürün. Okullarınızda böyle yapanlar varsa, odanıza çekin kollarınızı sıvayın, baktınız olmadı önce siz sonra ben ifadesini alacağım” diye konuşan Bardakçı’ya bu hafta OĞLUM BAK GİT diyoruz.
Türkiye, IŞİD saldırıları altındaki Kobanê’ye Peşmerge güçlerinin geçmesi için koridoru açtığını açıkladı. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ise açıklamasında talebin kendilerinden geldiğini ifade etti. Barzani’nin de Türkiye’den insani yardım koridorunu açması için izin vermesi talebinde bulunduğu öğrenildi. Tunus Dışişleri Bakanı Monghi Hamdi ile yaptığı görüşmenin ardından ortak basın toplantısı düzenleyen Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, “Peşmerge’nin Kobanê’ye geçmesi için yardımcı oluyoruz. Kobanê’nin düşmesini hiç arzu etmedik” dedi. Savaşacak gençler var, silah yok Kobanê Kantonu eşbaşkanı Enver Müslim, BBC Türkçe’ye yaptığı değerlendirmede “Peşmerge’nin bize gelmesinden çok bize silah gerekiyor. İhtiyaç olmazsa Peşmerge kendi bölgesinde IŞİD’e karşı savaşsın, bize silah da göndersin. Savaşacak gençlerimiz var” açıklamalarıyla silah ve mühimmat yardımlarının direnişi güçlendireceğinin altını çizdi. PYD, politikasını değiştirmedikçe yardım etmeyeceğiz Mevlüt Çavuşoğlu, Monghi Hamdi ile ile
yaptığı ortak basın açıklamasında “Irak Kürt Bölgesel Yönetimi de ‘Kobanê’ye yardım için Türkiye ve ABD ile iş birliği içindeyiz’ açıklaması yapmıştır. Peşmerge güçlerinin destek için Kobanê’ye geçmeleri için yardımcı oluyoruz. PYD’nin Suriye’ye yönelik amaçları, Özgür Suriye Ordusu’ndan farklıdır. PYD bu emellerini sürdürdükçe Özgür Suriye Ordusu’nun da desteğini alamaz, Türkiye’nin desteğini de alamaz” diye konuştu. Halklar direndi, koridor açıldı Bir ayı geçkin süredir Kobanê’de IŞİD’e karşı direnen ve İŞİD’İ geriletmeyi başaran Kobanê halkı ve onların direnişine destek olan bütün halkların mücadelesi AKP’ye geri adım attırdı. Halkların direnişine daha fazla direnemeyen AKP ise Kobanê için insani yardım koridorunu açtı. Savaş tezkeresiyle amacı Rojova ve Kobanê’deki direnişi kırmak olan AKP, istediğine ulaşamayınca Kobanê’ye peşmergelerin geçmesine izin verdi. Darbe dönemlerindeki gibi kanunlar çıkararak Türkiye’deki halkların muhalif seslerini de boğma planları yapan AKP, Kobanê direnişine destek veren 34 kişiyi de katletti. Halk, OHAL ilan edilmesine rağmen direnişlerinden vazgeçmedi. GÜNCEL
GUNCEL
06 Patronlara takipsizlik kararı verildi
10 işçinin hayatını kaybettiği Mecidiyeköy’de düşen asansör olayında savcılık karar verdi. İşçilerin ölümüne sebebiyet vermekten soruşturulan Torun Center firması patronları ve sorumluları hakkında takipsizlik kararı çıktı. İddianamede savcılık asansör bakımından sorumlu kişilerden eğitim belgesi istedi fakat kişilerin eğitim belgesi olmadığı ortaya çıktı. Asansör 20 kereden fazla arızalandığı halde bir önlem alınmamış. Savcılık, yapılan incelemelerde sorumluların meydana gelen kazaların önceden önlenmesi konusunda ciddi çalışma içinde olmadıklarını ifade etti. emek
22 Ekim 2014
Yolsuzluk soruşturması kapatıldı; yetmedi hırsızlar devletten alacaklı çıktı
En sonunda biz borçlu çıktık
17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturması tam da AKP’nin ‘yeni Türkiye’sine yakışır şekilde sonuçlandı. Soruşturma kapsamında, iş adamı Rıza Sarraf ile Barış Güler ve Salih Kaan Çağlayan’ın da aralarında bulunduğu 53 hırsız hakkında takipsizlik kararı verildi. Bu da yetmedi; yolsuzlar devletten “haksız tutuklama” tazminatı almaya hak kazandı.
Halk mücadele etti inşaatı durduruldu Milyon dolarlık altın kaçırdı
Alacaklı çıktı
100 milyon TL rüşvet aldı
Alacaklı çıktı
Hırsızlar katiller dururken “Gezi Direnişi yargılanamaz”
Alacaklı çıktı
kaynayan Youtube ve Twitter’ı ka- aralarında bulunduğu 53 hırsız patmaya kadar her türlü hukuksuz- hakkında, “usulüne uygun delil Bilindiği üzere Türkiye geç- luğu çekinmeden uygulamışlardı. toplanmadığı, suçun unsurlarıtiğimiz 17 Aralık’ta AKP’nin nın oluşmadığı ve herhangi bir ve yandaşlarının milyon dolarlık Milyonlar çalındı ama tek bir suç örgüte rastlanmadığı” gerekçevurgunlarına şahit olmuştu. Kabine- unsuru bulunamadı siyle, bu suçlardan kovuşturmadeki bakanlardan onların çocukla- 17 Aralık soruşturmasında gelinen ya gerek duyulmadığı ifade edilrına, iş adamlarından, bürokratlara son nokta ise tam da AKP’nin ‘yeni di. Böylelikle, halkın sokaklarda onlarca AKP’li ve yandaşının hır- Türkiye’sine yakışır cinsten oldu. demokratik haklarını kullanarak sızlığı bütün kamuoyunun gözleri İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, gerçekleştirdiği en ufak eylemleri önüne serilmişti. İzleyen süreçte 17 Aralık soruşturması kapsamın- dahi ‘kamu malı’na zarar verdiği başta o dönem Başbakan olan Er- da, iş adamı Rıza Sarraf ile Barış gerekçesiyle karalama kampanyadoğan olmak üzere tüm AKP’liler Güler ve Salih Kaan Çağlayan’ın larına girişen hükümet, kamunun yargıya ve kamuoyuna büyük baskı da aralarında bulunduğu 53 kişi malını ayakkabı kutularına dolyapmış ve her fırsatta hırsızlıklarını hakkında takipsizlik kararı verdi. duran 53 hırsız hakkında tek bir ört bas etmeye çalışmıştı. Özellikle İş adamı Rıza Sarraf ile eski İçiş- suç unsuru dahi bulamadı. halkın yolsuzluklara karşı dört bir leri Bakanı Muammer Güler’in yanda sürdüğü eylemler AKP’lileri oğlu Barış Güler ve eski Eko- Bir ‘yeni Türkiye’ fıkrası: büyük telaşa düşürmüş, AKP’liler, nomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın Hırsızlar ve uğradıkları ‘manekendilerinin yolsuzluk tapeleriyle oğlu Salih Kaan Çağlayan’ın da vi’ zararları, yeni Türkiye’nin
güncel elif karan
Üsküdar’da bulunan, yapılandırmaya açılan ve halkın direnişiyle bugüne kadar dokunulamayan Validebağ Korusu’na bugün 05.00’de çevik kuvvet eşliğinde dozerler girdi ve ağaçları sökmeye başladı. Sabah saatlerinden bu yana halk bekleyişi sürdürdü. Basın açıklaması için bekleyen halka polis saldırdı. Bekleyiş sürerken mahkeme cami inşaatının yürütmesini durdurdu. Şafak baskınıyla Validebağ Korusu’nu yıkmaya başlayan belediye her zamanki gibi en ufak bir direnişe karşı çevik kuvveti de koruda hazır bulundurdu. Saldırıya rağmen korusuna sahip çıkan, nöbet tutmaya başladı. emek
1,5 milyon TL rüşvet aldı
‘adalet’sizliği burada da kalmadı. Halkın parasını ayakkabı kutularına dolduran hırsızlar bir de üstüne devletten alacaklı hale getirildi. Tüm bu hırsızlar devletten “haksız tutuklama” gerekçesiyle tazminat alacak. Mahkemenin belirleyeceği bu tazminatlar, maliye hazinesinden, başka ifadeyle vatandaşın cebinden çıkacak. Bunun nedeni ise tam bir ‘yeni Türkiye’ fıkrası: Haksız gözaltı ve tutuklama nedenleriyle uğranılan ‘maddi ve manevi zarar’ların devlet tarafından karşılanmasını düzenleyen Anayasa ve kanunlar halkın parasını çalan hırsızları devletten alacaklı hale getirdi. Yani halk, hırsılara borçlanmış oldu...
Sarısülük ailesi sanık, katil Şahbaz şikayetçi Taksim Dayanışması’ndan 26 kişi hakkında “örgüt kurmak ve yönetmek” suçundan açılan dava görülmeye başladı. Duruşmadan önce Çağlayan Adliyesi’nin önünde açıklama yapan Taksim Dayanışması, “Hırsızlar, katiller dururken Taksim Dayanışması yargılanamaz” yazılı pankart açtı. Halkın kutu kutu paralar çalınırken de, Soma’da insanlar ölürken de , Kobané’de savaş çıkmasın derken de sokağa çıkması ve “hükümet istifa” haykırışlarını yükseltmesi AKP’yi o kadar korkutmuş olacak ki türlü baskılar, tehditler ve davalarla halkları yıldırmaya çalışıyor. Duruşma 20.01.2015 saat 09.30 a ertelendi. emek
Bakan’ın konuştu salon boşaldı
Ankara’da Gezi direnişi sırasında polis tarafından öldürülen Ethem Sarısülük’ün annesi Sayfı Sarısülük, kardeşleri İkrar, Cem ve Mustafa Sarısülük hakkında “hakaret” ve “yaralama” suçunda dava açıldı.
2. Demokrasi ve Barış Konferansı gerçekleştirildi Demokrasi ve Barış Konferansı’nın ikincisi 18 Ekim’de Ankara’da İnşaat Mühendisleri Odası’nda gerçekleştirildi. Konferansta siyasi parti genel başkanları, demokratik kitle örgütleri, alevilerin ve süryanilerin temsilcileri konuşma yaptı. İki gün süren konferansta barış sürecinde gelinen durum değerlendirilirken, bundan sonraki süreçte neler yapılabileceği konuşuldu. Konferansta, AKP’nin Kobanê’de direnen halkların değil IŞİD’in yanında aldığı po-
zisyonun sık sık altı çizildi. Halkların yaptıkları Kobanê eylemlerine karşı AKP’nin takındığı tavırla, Türkiye’yi 90’lı yıllara götürme çabası da konuşmacılar tarafından dillendirilirken Kürt hareketinin de bir yandan oldukça yol katettiğini ve halkların ortak mücadelesiyle de AKP’nin Türkiye’yi karanlık günlere götürme amacının gerçekleşemeyeceği vurgulandı. Konuşmacılar, demokrasi ve barışın da sık sık altını çizerek sürecin ilerletilmesi gerektiğinin altı çizildi. GÜNCEL
Katile değil, aileye ceza Ethem Sarısülük Davası’nın 23 Eylül 2013’deki ilk duruşmasında, 100 kadar sivil polisin mahkeme salonunda yer alması nedeniyle, Sarısülük’ün avukatları, sivil polislerin duruşma salonundan çıkartılmasını istemişti. Bunun üzerine salondaki sivil polisler Sarısülük ailesine ve avukatlarına, salondan çıkarılınca da izleyicilere saldırıp, iki tanığı yaraladı. Aynı davada, katil Ahmet Şahbaz’a tepki gösteren Ethem’in ailesi ise katil Şahbaz tarafından dava edildi. 7 yıl 9 ay hapis cezası alan katil Şahbaz’ın darp edildiği öne sürülen iddianamede, Sarısülük ailesi hakkında 10 yıl 5 aya kadar hapis cezası isteniyor.
Suphi Nejat Ağırnaslı Kadıköy’de anıldı Aksaray Üniversitesi’nin akademik yıl açılışına katılan Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, ilk geldiğinde çoğunluğu dolar olan 1200 kişilik salonda, açılış konuşmaları ve sinevizyon gösterisinin yaklaşık 1 saati bulması nedeniyle öğrencilerin büyük bölümü salonu terk etti. ‘İnsani Kalkınma Kavramı’ konulu ilk dersi vermek için kürsiye çıkan Bakan Yılmaz, salonun büyük bir kısmının boş olduğunu görünce, “Muhtemelen öğrencilerimiz yemeğe gitti. Dersi öğrenciler yerine hocalara vereceğiz. İnşallah hocalarımız onlara güzelce aktarır” dedi. emek
7 Ekim’de Kobanê’de yaşamını yitiren Suphi Nejat Ağırnaslı için Kadıköy Yoğurtçu Park’ından İskele Meydanı’na yüzlerce kişinin katılımıyla yürüyüş gerçekleştirildi. Ağırnaslı’nın ailesinin de katıldığı yürüyüşe, HDP il ve ilçe örgütü üye ve yöneticilerinin yanı sıra EHP, SDP, SODAP, EMEP, SYKP, Proleter Devrimci Duruş, Kaldıraç, Aka- Der ve Çerkes Solu gibi kurumlar da destek verdi. Yürüyüş boyunca “Kobanê IŞİD’e mezar olacak” , “Katil IŞİD, işbirlikçi AKP” , “Yaşasın
devrimci dayanışma” , “Suphi Nejat ölümsüzdür” sloganları atıldı. İskele Meydanı’nda sonlandırılan yürüyüşün ardından demokrasi ve özgürlük mücadelesinde yaşamını yitirenler için saygı duruşunda bulunuldu. Ardından konuşan Ağırnaslı’nın babası Hikmet Acun, oğlunun mücadelesini anlatırken, annesi Nuran Ağırnaslı da Grup Yorum’un “Oğula Ağıt” şarkısını söyledi. Ağırnaslı’nın Kobanê’ye giderken bıraktığı mektubun da okunduğu anma, sloganlarla sona erdi. GÜNCEL
EMEK
07 11 yıllık dava zaman aşımına uğradı
22 Ekim 2014
Soma’da tehlikeli iş başı
Soma’da 301 madencinin yaşamını yitirdiği Eynez Ocağı’nı işleten Soma Kömür İşletmeleri AŞ’ye bağlı Işıklar Maden Ocağı, İzmir’den getirilen müfettişlerin gece yarısı teftişi sonrası verilen olumlu rapor üzerine tekrar açıldı. 301 maden işçisine mezar olan Soma madenlerinde raporlar usulüne uydurularak işçiler yine yerin altına gönderiliyor.
2003 yılında Zorunlu Tasarruf Teşvik Fonu’nda biriken alacaklarının ödenmesi için iş bırakan Birleşik Taşımacılık Çalışanları Sendikası üyesi 180 demiryolu emekçisi hakkında açılan dava 11 yıldır surüyor. Dava açıldığında beraat kararı çıkmış, işverenin itirazı üzerine Yargıtay bu kararı bozmuştu. 11 yıllık dava yeniden başlamıştı. Dava ancak zaman aşımıyla sona erdi. Şube Başkanı Tonguç Özkan, “11 yıldır devam eden dava hırsızların, katillerin, tecavüzcülerin beraat ettiği süreçte , demiryolu emekçileri AKP yargısı elinden kurtulamamıştır” dedi. EMEK
Feniş’te satış sonrası baskılar arttı emek sedef akbulut
Feniş Alüminyum işçileri, direnişlerine 14. ayında devam ediyor. Patron ve sendikal bürokrasi eliyle işçilerin direnişlerine taş konulmaya çalışılan tutum hala devam ediyor. İşgal eyleminin devam ettiği Feniş Alüminyum fabrikasının satışı sonrasında, direnişe yönelik baskılar da arttı. Patronun üretimi durdurma ve fabrikayı kapatma saldırısının ardından işçilerin işsiz kaldığı Kocaeli Gebze’de kurulu Feniş Alüminyum fabrikasının satışı gerçekleşti. Feniş Alüminyum’un % 80’i Türkiye Halk Bankası’na, %20’si ise Türkiye İş Bankası’na satılmış oldu.EMEK
Almanya’da makinistler greve çıktı
Almanya’da Makinistler Sendikasının (GDL) çağrısıyla demir yollarında başlayan grev ülke genelinde etkili oldu. 14 saat süren grev boyunca yolcu taşıyan trenlerin yanı sıra yük trenleri de sefere çıkmadı. Makinistler Sendikası Genel Başkanı Claus Weselsky yaptığı açıklamada Alman demiryollarıyla (Deutsche Bahn) yaptıkları toplu iş sözleşmesi görüşmelerinden bir sonuç çıkmaması üzerine uyarı grevine çıkmak zorunda kaldıklarını belirterek, işverene çalışma koşullarının iyileştirilmesı çağrısı yaptı. EMEK
Birgi-Mefar’da sendika hakkı için eylem
İstanbul Pendik’te kurulu Birgi-Mefar ilaç fabrikasında işçilerin başlattığı sendikal örgütlenme mücadelesi sürüyor. Petrol-İş Sendikası’nda üye olan işçiler, patronun yetki itirazlarına ve sendikayı tanımayan tutumuna karşı mesaiye kalmama eylemi başlattı.Patronun, sendika yetkisine yaptığı itirazla yasal sürecin uzamasına tepki gösteren Petrolİş üyesi işçiler, bu tarz eylemlilikleri sürdüreceklerini söylediler.Baskılara rağmen birliklerini korumaya devam eden Mefar İşçi Birliği, sendikalaşma sürecine öncülük eden işçiler tarafından kurulmuştu. EMEK
MANİSA Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) İl Müdürü Nesrin Aras, “Soma’da maaş bağlanmamış şehit yakını kalmadı” dedi.301 maden işçisine mezar olan Soma madenlerinde raporlar usulüne uydurularak işçiler yerin altına tekrar gönderiliyor. Madendeki eksiklikler bir günde nasıl giderildi İşçiler, hazırlanan raporun formalite olduğunu düşündüklerini ifade ederek, “Her şey bizim istediğimiz şekilde olsun istiyorlar, işçinin-esnafın
işsizlik korkusunu kullanıyorlar. İşçiler ayrıca, bir gün önce eksiklikler olduğu için kapatma kararı alınan bir ocak nasıl oluyor da ertesi gün açılabiliyor” diye sordu. İşçilerden Taner Yıldırım, işsiz kalma korkusunun Soma’da hem işçiler hem de esnaf üzerinde baskı unsuru olarak kullanıldığını belirtti. Işıklar’la ilgili eksiklerin bulunduğu ve kapatılması gerektiğine ilişkin raporun da “açılabilir” raporunun devlet eliyle verildiğine dikkat çeken Yıldırım, “Devletin bir tarafı yapma diyor bir tarafı da göz yumuyor. İnsanların çalışmaya ihtiyacı var sonuçta. Asıl
olarak herhangi bir olumsuzluğun sorumlusu TKİ’dir” dedi. Rapor usulüne uydurularak ölüme davetiye çıkarıyor İşçilerden Sami Yavuz da, “Işıklar ocağında eksiklikler çok. Havalandırma sistemi tamamlanmadan ocağı açtılar. İlk raporu yazan müfettişler yer üstü ile bağlantılı bir havalandırma sistemi istediler. Mühendisler ise bunlar günler alır diyerek, ocak çalışırsa bunları yapmaya devam edeceklerini söylediler” dedi. Dev Maden Sen Genel Başkanı Tayfun Görgün; ”SOMA’da 301
işçinin hayatını kaybetmesinin ardından 4 ay içinde üretime ara verılmış olan maden ocakları Işıklar, Eynez ve Atabacası Ocağı SOMA A.Ş şirketınin bölgedeki maden ocaklarıdır. Ocakların işçi saglığı ve iş guvenliğinin alınmamış olduğundan maden faciasının yaşandığı Eynel Ocağı komür yangını hala devam ediyor .Atabacası Ocagının eksiklikleri tamamlanmadı. Ama Işıklar Ocagı acıldı ve üretime başladı. Üyelerımızde suan kı durumu ıncelıyorlar. Eksıklık varsa ortaya cıkarmaya çalışıyoruz”diyerek açıklama yaptı.
“Enflasyon farkı ek zam olarak ödensin” SES ‘in gerçekleştirdiği eylemde hükümet ve Memur-Sen arasında yapılan toplu sözleşme nedeniyle maaşlarının enflasyon ve zamlarla erimesine tepki gösterildi. Hacettepe Üniversitesi bahçesinde sağlık çalışanları, hükümetin sağlık politikalarını eleştirerek eylem yaptı. Çalışanlar hastane bahçesinden “Savaşa değil, emekçiye bütçe” sloganlarıyla postaneye yürüdükten sonra basın açıklamasına geçti. Postane önünde açıklama yapan SES Ankara Şube Başkanı Hüsnü Yıldırım, bugüne kadar her yıl enflasyon farkı kadar ek zam alan kamu emekçilerinin bu yıl Memur-Sen’in imza attığı sözleşme nedeniyle mağdur olduklarını söyledi. Elektrik ve doğal gaza yapılan yüzde 9 zam nedeniyle kamu emekçilerinin mağduriyetinin daha da ağırlaştığını belirten Yıldırım, aile ve çocuk yardımı ile ölüm ve doğum yardımlarında da 2013 verilerinin esasa alınmasına tepki gösterdi. Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası Şube Başkanı Hüsnü Yıldırım elektriğe, doğalgaza yapılan zam sonucu emekçilerin hak kaybı ile karşı karşıya geldiğini vurgularken, AKP hükümetinin bu dönemde kendi eliyle ülkeyi savaşa ittiğini, bunun faturasını da yoksul halka ödettirmeye çalıştıklarını söyledi. AKP hükümetinin 12 yıllık
iktidarında kaşıkla verip kepçeyle aldığını, sermaye yandaşı olmaya devam ettikleri dile getirildi. Hükümet sendikası olan Memur Sen için “bizlere yaşattıkları mağduriyeti unutmayacağız” denildi. Toplu Sözleşme Hakkı Önündeki Engeller Kaldırılsın Kamu emekçileri yaşanan bu durumun düzeltilmesi için taleplerde bulundu: Enflasyon farkından kaynaklanan ek zam oranı 2015 bütçesi içinde yer almalıdır. Ek ödemelerin tamamı ek ücrete ve emekli-
liğe yansıtılmalıdır. Son 12 yılda satın alma gücündeki azalmayı telafi edecek ücret artışı yapılmadır. Kamu emekçilerinin grevli toplu sözleşme hakkı önündeki yasal engeller kaldırılmalı, özgür toplu sözleşme düzeni yaratılmalıdır. Sağlık ve Sosyal Hizmet emekçileri; taleplerini açıklayan bir imza forumu hazırladılar. Bu formu bir aydır hastanelerde, işyerlerinde standlar açarak imza topladılar. Toplanan bu imzaları da yapılan eylem sırasında Başbakanlığa ilettiler. EMEK
Dora Otel İşçileriyle Dayanışma Platformu kuruldu Dora Otel yönetimi, sendikal haklarını kullanıp sendikalı olan işçileri işten atması üzerine Dora Otel işçilerinden Dora Otel işçilerinde imzaya açılan bildiriyi yayınlıyoruz; kamuoyuna, emek dostlarına ve demokratik kitle örgütü temsilcilerine … Dora Otel işçileri anayasal haklarını kullanarak Tüm Emek Sen’de örgütlendiler. Sendikalı oldukları için 11 Dora Otel işçisi işten atıldı. DORAS İnşaat patronları Murat Süral, Murat Akpınar ve Mustafa Sime aynı zamanda İstanbul Dora Otel’i ortaklarındandır. Dora Otel işçisini yıldıramayacaklar. Dora Otel işçileri , sendikalı işçilerden korktukları için işlerine son veren Dora Otel ve Doras İnşaat patronlarına
seslendi: DORAS İnşaat, “vizyonu” nu şöyle tarif ediyor; “Doras İnşaat bir aile firması olarak insana ve doğaya saygılı, kaliteden taviz vermeden kimlikli, kalıcı ve sürdürülebilir yapılar üreterek alanında en başarılıya ulaşma hedefindeyiz.” Soruyoruz, hangi aile, üyelerini işsiz bırakır, açlığa mahkum eder? Peki, bu aile firması kaç tane işçinin alın teri üzerine var olur? Hangi aile, anayasal haklarını kullandıkları için “sendikalı olanların kafasını kopartmaktan” söz eder? İnsana ve doğaya saygılı hangi kurum, işçilerin en insanca haklarını görmezden gelir? DORAS İnşaat patronları, işten atılan Dora Otel işçilerine bunların cevabını versinler. EMEK
Patronlar, işçiler 1100-1200 lira maaşla yaşamlarını sürdürmeye zorlanırken, onbinlerce aylıkla “bizde zor geçiniyoruz” diyenlerdir
EMEK
08
22 Ekim 2014
İşçi ölümleri durmuyor
Geçtiğimiz hafta, Türkiye’nin birçok ilinde yaşanan ihmaller sonucu her gün işçiler ölmeye devam etti. Biz de basından topladığımız haftalık işçi ölümü verilerini sizlerle paylaşıyoruz. Bursa’da Yol Temizlik İşçisi Hayatını Kaybetti Bursa’da kontrolden çıkan bir otomobilin çaptığı yol temizliği yapan işçilerden 59 yaşındaki Alaattin Yavuz ilk yardım ekiplerince yapılan müdahalelere rağmen hayatını kaybetti.[20.10.2014]
ICF Direniş sürüyor patron köşeye sıkışıyor Eskişehir Organize Sanayi Bölgesi’nde Disk Birleşik Metal-İş sendikasında örgütlü oldukları için patron tarafından işten atılan ICF işçilerinin direnişi 80 günü aştı. Sendikal hakları ve atılan işçilerin geri alınması için direnen işçiler fabrika önünde kararlı bekleyişlerini sürdürüyorlar.
Muğla’da bir İnşaat işçisi Hayatını Kaybetti Muğla’nın Fethiye İlçesi’nde, kalıp ustası olarak çalıştığı inşaatta iskelede çalışırken dengesini kaybedip 3.5 metre yükseklikten düşen Tahsin Sezgin(49) hayatını kaybetti. [20.10.2014] Erzurum’da baraj inşaatından düşen işçi Öldü Erzurum, Oltu ‘da Olur ilçesine 30 kilometre mesafede bulunan Oltu Ayvalı Barajı inşaatında kalıp ustası olarak çalışan İhsan Payas (42), yaklaşık 100 metrelik yükseklikten düşerek öldü.[20.10.2014] Antalya’da Forklift Operatörü Hayatını Kaybetti Antalya’da yapımı devam eden 33 bin seyirci kapasiteli Antalya Stadyumu’nun inşaatında operatör olarak çalışan Turan Abalı’ kullandığı iş makinesinin altında kalarak hayatını kaybetti.[19.10.2014] Şanlıurfa’da Bir Tarım işçisi yanarak öldü Şanlıurfa Ceylanpınar Kazan’da mevsimlik tarım işçilerinin kaldığı çadırlarda çıkan yangında jandarma ekiplerinin yaptığı inceleme sonucu , Mevlit Bilici’nin (54) öldüğü tespit edildi. [19.10.2014] Tersanede İşçi Ölümü Yalova’da tersanede çalışan taşeron işçi Uğur Akay (27) denize düşerek hayatını kaybetti. Kayıp olan ve kimsenin haber alamadığı Akay’ın cansız bedenine geminin uç tarafında ulaşıldı [18.10.2014] Kayseri’de İnşaattan düşen işçi Hayatını Kaybetti Kayseri’de, bir inşaatın 2. katından betona düşen işçi Numan Altunbaş’ın düştüğünü gören iş arkadaşlarınca cağırılan sağlık ekipleri, Altunbaş’ın hayatını kaybettiğini belirledi. [17.10.2014] Ankara’da inşaatta İşçi Ölümü Ankara’da, AKP Genel Merkez binası karşısındaki Koç-Akgül İş Kuleleri ve Ticaret Merkezi inşaatında çalışan Rıza Açıkgöz (29) 17. Kattan 3.katın terasına düşerek hayatını kaybetti.[16.10.2014] İzmir’de Asansör düştü 4 işçi Öldü İstanbul’dan sonra İzmir’de de asansör faciası yaşandı. Karşıyaka’da, inşaat halindeki binada çalışan işçilerin bulunduğu asansörün 10’uncu kattan düşmesi sonucu 4 işçi öldü.[16.10.2014] Isparta’da İşçi taşımaması gereken kamyon devrildi 4 işçi Öldü Isparta’nın Eğirdir İlçesinde bir mermer ocağında yemekhaneden çıkan işçileri taşıyan kamyonun şantiye alanı içerisinde 15 metrelik uçuruma yuvarlanmasıyla 4 kişi hayatını kaybetti.[16.10.2014] Kocaeli’de Kağıt fabrikasında çalışan İşçi Hayatını Kaybetti Kocaeli’de, Kartonsan Kağıt Fabrikası’na eski gazete balyalarını getiren nakliye şoförü 31 yaşındaki Adem Çakmak getirdiği gazete balyalarının altında kalarak hayatını kaybetti.[15.10.2014]
emek KORAY KARADERE
Isı Cihazları Fabrikası’nda sendikaya üye oldukları için direnişin ilk gününden bugüne kadar toplam 13 işçi işten çıkarıldı. iş yeri kurallarına uymama, iş sağlığına uymama, işyerinde daralma gibi bahanelerle işten çıkarılan işçiler sendika yöneticileriyle birlikte kapı önü direnişlerine devam ediyor. Kararlı duruşun ön plana çıktığı direnişte, işçiler haklı mücadelelerinde sonuna kadar gideceklerini söylüyorlar. Direnişlerinin sürdüren ICF işçilerinin ana talepleri işten çıkarılan işçilerin geri alınması ve işçilerin anayasal hakkı olan sendikalaşma hakkının engellenmemesi.
Sendika fabrikaya girerse bütün işçiler kazanacak ICF işçilerinin direnişleri bütün organize sanayi bölgesinde konuşuluyor durumda. İşçiler, direnişlerini kazanmaları durumunda Organize Sanayi Bölgesinde askeri ücrete mahkûm edilen binlerce işçinin sendikada örgütlenmesinin daha kolay olacağını söylüyorlar.Bunun bilinciyle direnişlerine her geçen gün daha fazla sarılan işçiler ek işlerde çalışarak maddi bir gelir elde ediyorlar. Gece işte çalışıp sabahın erken saatinde direniş çadırına gelen ICF işçisi bütün zorlukların üstesinden gelerek diğer örgütsüz işçilere örnek oluyor.
Direniş sürüyor patron köşeye sıkışıyor Direnişin ilk gününden beri patron zaman zaman direniş çadırı için üretimi engelliyor diye polise şikayet etse de, fabrikada işleri yoluna sokmamak için ağır davransa da işverenin bu çırpınışları her geçen gün boşa düşüyor. Çünkü
işten atılan işçilerin kaybedecek hiçbir şeyi yok ama patronun her geçen gün zarar eden bir fabrikası var. Patron için bu gerçekle yüzleşmesini zamanı yakın. Kapı önü direnişinde fabrika ile ilgili bütün gelişmeleri takip eden işçiler sendikanın fabrikaya gireceği günü bekliyor.
Temel sorun taşeron sistemi İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde (Çapa) ölen Zafer Açıkgöze destek olan işçi sağlığı ve iş güvenliği için mücadele eden çalışanlara, “İşçi sağlığı eğitimlerini engelledikleri” iddiasıyla soruşturma açıldı. Doğruyu söylediğimiz için suçlanıyoruz SES üyesi Canıvar ve TAŞİŞDER Genel Başkanı Bilgin hakkında işçi sağlığı ve iş güvenliği eğitimi verilen mekanın yetersizliğini söylemeleri nedeniyle açılan soruşturmaya tepki gösteren emekçiler Monoblok önünde toplanarak dekanlık önüne yürüdü. Burada konuşan Cemal Bilgin, Bizler İstanbul Üniversitesi’nde kadrosuz olarak çalışan taşeron işçileriz. Yönetim sorunu çözeceği yerde bizi tehdit olarak görüyor. Taşeron firmaları denetleyeceği yerde biz denetliyoruz ve bir hukuksuzluk gördüğümüz zaman da bize suçlu duruma düşüyoruz. Açılan soruşturma bizim için onurdur aslında çünkü biz hastanedeki insanların menfaatlerini düşünen duyarlı insanlarız. Dr. Coşkun Canıvar Zafer’in ölümü sağlık alanında bizim işçi sağlığı açısından ne gibi bir durumda olduğumuzun, işçilerin ne tür koşullarda çalıştığının net bir göstergesi. Bir üniversite hastanesinde bir işçinin kendi işi olmayan bir işte bu şekilde görevlendirilmesi ve sonucunda hayatını kaybetmesi kesinlikle kabul edilemez.Şirketin üniversiteye yaptırdığı eğitimin niteliksiz olduğunu tespit ederek tutanak tuttuk. Bize soruşturma açtı tutanak tuttuğumuz için ve bize hastanenin insan sağlığı açısından tutumunu göstermiş oldu.
Murat Çakır
Cemal Bilgin
Murat Çakır Biz 2 yıldır aktif olarak özellikle Çapa’da işçi sağlığı ve güvenliği mücadelesinde beraber yürüdüğümüz dostlarımız var farklı kurumlardan. Gelinen aşamada İstanbul Üniversitesi’nde İşçi Sağlığı ve Güveliği Meclisi kurulması kararı aldı buradaki kurumlar. Odak nokta taşeron sisteminde olan iş belirsizliğidir. Dekanlığın rahatsız olduğu şey bir doktorun taşeron bir işçi ile ilgilenmesi ve 400 kişilik bir anfide güvenlik
Coşkun Canıvar
eğitiminin verilmesine arkadaşlarımızın itiraz etmesi. Arkadaşlarımız kamusal bir hizmeti yapmış oluyorlar bu anlamda. Eylemde söz alan temizlik işçileri de “Güvenlik önlemleri alınmış, önleyici teçhizat teslim edilmiş gibi gösteriliyor. Görevinizi yapmanız gerektiği uyarısında bulunduğumuz için temsilcilerimiz hakkında soruşturma açıyorsunuz. Bu soruşturma bize karşı da açılmıştır” denildi. EMEK
EMEK
09
22 Ekim 2014
Cem Kaptanoğlu
“Bir Kısım” Kürtler ve Türkler
JENDİN
“Kürdüm” diyen herkese, bir asırdır Kürt oldukları için yaşatılan ortak acılara rağmen, “Kürtler” diye çağırılabilecek homojen bir bütünlük hiç olmadı. “Türküm” diyenlerin, hep birlikte “öyleyse ne mutlu bize” dedikleri bir “biz”likleri de hiç yaşanmadı. Zaman zaman Türkler ve Kürtler özellikle de Türkler milliyetçilik nöbetlerine tutulsalar da, bazı Kürtlerin bazı Türklere, bazı Türklerin bazı Kürtlere, bir kısım Kürtler ve Türklerden daha yakın olduğunun her iki kesim de hep ayırdında oldu. Milliyetlerinin dışında farklı ortaklıklarının farkına varan, bunu yaşayarak öğrenen Türkler ve Kürtlerin bir araya gelip, Türklük ve Kürtlüğün ötesindeki ortaklıklarını geliştirip zenginleştirecek kolektif hayaller kurmaya ise, ne yazık ki pek olanakları olamadı veya buna izin verilmedi. Özellikle son 30 yılda “Kürtlerle” “Türkler” savaşırken bazı Türklerle bazı Kürtlerin, onlara Türklüklerini-Kürtlüklerini unutturacak ortak hayaller kurmaları zordu. Ancak Kürdistanlı ve Türkiyeli sosyalistler, demokratlar, insanlık için ortak hayaller kurma umudunu ayakta tuttular. Sosyalistler, demokrasi güçleri, eşitlik, özgürlük, adalet, barış gibi ortak evrensel değerlerin, milliyetçi, ümmetçi hezeyanların girdabında boğulup gitmelerini önlediler. Bu toplumu bir arada tutan şey, birçok burjuva yazarın ağzına pelesenk olmuş “kız alıp-verme” ilişkisi değildir. Her şeye rağmen tüm ölümcül kimliklerinden soyunup arınabilen, evrensel değerlerle melezlenip, Kürt veya Türk olmaktan öte evrensel hayaller kurabilenlerin varlığı ve mücadelesi sayesinde bir iç savaş yaşamadık yaşamıyoruz. Onlar, devletlerin, devletçilerin istediği “tek” homojen toplum ve “düşman ötekiler” bölünmüşlüğünü alt üst ederek, Türklerin, “Kürt” diye Kürtlerin, “Türk” diye tek ve homojen düşmanlar yaratarak, dünyayı siyah-beyaz görüp birbirlerini boğazlamalarının önünde durdular. Devlet, AKP, “Kürtler”e düşman değil, “bir kısım” Kürtlere düşman. Devlet bazı Kürtlerin (Barzani’nin KDP’si gibi) devlet kurmasına karşı değil, hatta onlara silah yardımında bulunacak kadar cömert, fakat “bir kısım” Kürtlerin (PYD gibi) devlet değil kanton kurmalarına bile katlanamıyor, onlara insani yardıma bile karşı. Onlardan, İslam Devleti (İD)’ni silahlandırıp lojistik destek sağlayacak kadar nefret ediyor. Çünkü derdi “Kürtler”le değil, kadın, erkek, Kürt, Türk, Arap, Ezidi, Sünni, Şii tüm insanlar için eşitlik, özgürlük, adalet, demokrasi hayal eden bazı Kürtlerle ve onların bu ideallerini yeşertmeye çalıştıkları devletsiz kantonlarıyla. Bu nedenle devletin Kobané korkusunun ve nefretinin nedenleri, Gezi korkusu ve nefretinin nedenleriyle aynı yani sınıfsal. Komşu olarak sosyalist yönelimli kantonlar yerine cihadist bir İslam devletinin olmasını yeğliyor, ne büyük bir nefret! Faşistleşme eğilimindeki Bonapartist bir rejimin, halkın kendi siyasi organlarını oluşturarak yönetime katıldığı, kadın-erkek, etnik, dinsel tüm kimliklerin eşitliğini ilke edindiğini ilan etmiş bir rejimden korkması ve nefret etmesi anlaşılabilir bir şey. Rojava, Barzani’nin KDP’sine teslim edilse, TC Devletinin nefretinin sevgiye dönüşeceğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Palalarla, odunlarla, işkence ve tecavüzlerle, göz çıkarmalarla ezilmeye çalışılan Gezi’nin “marjinalleri” neyse, Rojava’nın PYD’si de o devletin gözünde. Bu kader birliği, Kürt ya da Türk olduğumuz için değil, ortak hayallerimiz, değerlerimiz nedeniyledir. “Türkler” ya da “Kürtler” değil, dünya için, insanlık için ortak hayalleri, değerleri olan yoldaşlar olarak mücadele edebilmemiz için bu hayalleri, değerleri mücadelemiz içinde de korumak zorundayız. Yoksa düşmanlarımıza kolayca benzeyebiliriz. Mücadele yöntemi olarak, lümpen şiddeti, linçi, cinayeti reddetmeliyiz, Gezi Direnişi bu açıdan kılavuzumuz olmalı. Bianet’in Al Jazeere, Evrensel, Fırat Haber Ajansı’ndan derlediği bilgilere göre, Kobané protestolarında 7 gün içinde çoğu silahlı saldırı sonucu öldürülen 42 kişinin ölümlerinden yalnızca devlet güçleri veya İslamcılar sorumlu değil. Diyarbakır’da öldürülen 4 kişinin Bianet’te yer alan şu öldürülme öyküsü üzerinde hepimizin özellikle HDP’nin iki kere düşünmesi gerekiyor: “Diyarbakır’da ölen 10 kişiden dördünün Hüda-Par’dan olduğunu parti kendisi açıkladı.Turan Yavaş, Hüseyin Ahmet Dakak, Hasan Gökgöz ve Riyat Güneş Bağlar’da bulunan KöyDer adlı dernekte kurban eti dağıtmak üzere hazırlık yaparken saldırıya uğradı. 40 yaşındaki Yavaş olay yerinde öldü. Dakak, Gökgöz ve Güneş dernekten kaçarak yan caddede bir eve sığındı. Saldıran grup evin çevresini sararak üç kişiyi içeride linç ederek öldürdü. Bir kişi üçüncü kattan aşağı atılırken, birisinin cesedi kısmen yakıldı, birinin ise boğazı kesildi.” Eyleme çağırılan insanlar yaralı, acılı, öfkeli, nefret içinde olabilirler, ancak birkaç adım ileriyi görerek eylemleri yönlendirmeleri beklenen siyasetçilerin, burunlarının dibini bile görmelerini engelleyen “duygusal kırılmalar” yaşamaları kabul edilemez.
Hakkımız verilmezse yaptığımız gibi sökeriz Emlak Konut GYO’nun İstanbul ve Unikonut projelerinde çalışan işçiler 15 Ekim günü sabah saatlerinde Ataşehir’de eylem yaptı. Emlak Konut Genel Müdürlüğü önünde, faaliyet gösteren 50 taşeron firmaya ödeme yapılmadığı için maaşlarını alamadıkları belirtildi. Yarın Haber olarak işçilere Toki ve Emlak Konut’un tutumunu nasıl değerlendirdiklerini sorduk. emek osman erdem
Yeni Doğuş İnşaat’ın İstanbul ve Unikonut projelerinden dolayı taşeron firmalara 35-40 milyon lira borcu olduğunu söyleyen işçiler “TOKİ, Emlak Konut uyuma sabrımızı taşırma” diye slogan attı. İşçiler Emlak Konut binası önüne “TOKİ bu taşeron işçilerin alacaklarını ödemediği taktirde İstanbul ve Unikonut projelerinde yapılan tüm işler sökülecektir” yazılı pankart astı. İşçilerin olmadığı toplantıyı kabul etmiyoruz İnşaat ve Yapı İşçileri Derneği Başkanı Av. Erkan Kılıç’ın yaptığı açıklamada, çevik kuvvet ekipleri ve özel güvenlik elemanları şirketin önünü kapattığını, dernek olarak işçilerle bir komite kurulduğunu ve işçilerin hakları için şirket yetkilileriyle görüşme yapılacağını söyledi.Eyle-
min ilerleyen saatlerinde İşçilerle ve Kılıç’ın içinde bulunduğu komite, Emlak Konut GYO Genel Müdürü’yle görüşmeye girdi. Emlak Konut Genel Müdürlüğü yetkilileri, sadece Av. Erkan Kılıç ile görüşe-
bileceklerini ve işçileri görüşmeye almayacaklarını söyledi. Bunun üzerine Kılıç ise “İşçilerin olmadığı toplantıyı kabul etmeyeceklerini” belirtti. İşçiler Emlak Konut binası
önüne “TOKİ bu taşeron işçilerin alacaklarını ödemediği taktirde İstanbul ve Unikonut projelerinde yapılan tüm işler sökülecektir” yazılı pankart astı. Eyleme halk çevreden korna çalarak destek verdi.
Alınterimiz için pes etmeyeceğiz
Emlak Konut GYO’nun iki projesinde çalışan ve aylardır maaşlarını alamayan işçiler direnişlerinde kararlı. Toplamda 35 trilyon alacağı olan işçiler şirketin tavrına karşı emeklerinin mücadelesini vereceğini belirtti. İşçiler görüşme talebini kabul etmeyen yönetime karşı haklarını alamadıkları takdirde yaptıkları gibi binaları sökeceklerini vurguladı. EMLAK KONUT GYO İŞÇİSİ REŞİT ATAŞ Buradaki insanlar keyfi için buraya gelmediler. Maaşlarımız alamıyoruz ve mağduruz kısacası. 10 aylık alacağım var ve bir sürü masrafım var. 15 milyar alacağım var ve alana kadar da direneceğim. Kısacası hakkımızı istiyoruz. Zorbalık yapmamışız, hırsızlık yapmamış sadece alınterimizle kazandığımız parayı vermiyorlar bu kadar basit. EMLAK KONUT GYO İŞÇİSİ RAMAZAN POLAT Taşerondan toplamda 35 trilyon alacağımız var. Alıncaya kadar da direneceğiz ne derlerse desinler. Eğer alacağımızı alamazsak yaptığımız binaların hepsini sökeceğiz. Patron görüşmeyi dahi kabul etmiyor ve bizim ne yapacağımızı düşünmüyor.
Reşit Ataş
EMLAK KONUT GYO İŞÇİSİ SERDAR KALOĞLU Can Polat firmasının mimarı olarak çalışıyorum .Firmanın yaklaşık 3 yıldır Emlak GYO’nun garantörlüğünde olan projeleri var. Bu süreçte 2013 yılının sonuna doğru müteahitin aldığı karar sonucu bu şantiyelerde çalışan bütün taşeron firmaların hepsi mağdur oldu. Müteahhit firmanın da Emlak GYO’ya vermiş olduğu teminatlar olduğunu biliyoruz. Teminatlar üzerinden taşeronlar direk parasının ödenmesini talep ediyoruz baştan beri. Son 5-6 aydır gerek mail ve mektuplarla bu talep kendilerine iletilmesine rağmen hiçbir şekilde geri dönüş olmadı. Geri dönüş olmayınca taşeron firmaların ve buradaki işçilerin de sab-
Ramazan Polat
Serdar Kaloğlu
rı taştı ve binanı önüne geldik. Sesimizi duyurmaya çalışarak şuan çözüm bekliyoruz ama biz haklı olduğumuz için çözüleceğine inanıyoruz. İki günlük eylemlerimiz sonucunda sesimizi meclise ve birçok medya kanalına duyurmayı başardık. EMLAK KONUT GYO İŞÇİSİ HÜSEYİN DEMİR Müteahit firma iflas ettiğni söylüyor fakat Emlak Konut’ta iflas etmediğini söylüyor. Bu konuda müteahit firmaya herhangi bir şey yapamıyoruz Bizde muhattap olarak sözleşmelerimiz TOKi ve Emlak Konut’a olduğu için onları biliyoruz.Sonuç itibariyle burada Emlak Konut burada bizle muhattap olma durumda. Burada 17 firma mağdur
Hüseyin Demir
durumda ve bunların altında da alt taşeronlar var, ortalama 1200 ile 1300 arası işçi mağdur durumda. Ciddi bir mağduriyet var burada. Buradaki eylemimizin tek sebebi buradaki işçilerin haklarının verilmesi. İşçi haklar hiçbir şekilde teminat altına alınmamış bunun için biz buradayız ve bunun mücadelesini veriyoruz. Tek isteğimiz Emlak Konut’un yani TOKİ’nin bu konuda duyarlı olması. Eğer haklarımız ödenmediği takdirde yaptığımız işleri oraya gidip sökeceğiz. Yaptığımız gibi sökmesini de biliriz. Biz yinede burada işin çözülmesinden yana inisiatifimizi kullanıyoruz. Önemli olan hakkının arkasında dik durmak olduğu için biz hiçbir zaman pes etmeyeceğiz.
Van, işçi direnişinden olumlu haber bekliyor
İzenerji İşçileri taşerona karşı yürüdü İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı DİSK üyesi İzenerji işçilerinin taşerona karşı eylemleri sürüyor.14 Ekim günü 13:00’da Konak Pier önünde toplanan binlerce İzenerji işçisi, AKP’nin taşeron sistemine karşı, İzmir Büyükşehir Belediyesi önüne kadar yürüdü. Eyleme işçilerin bağlı bulunduğu DİSK’in yanı sıra çeşitli siyasi parti, sendika ve odalar da katıldı. Taşerona karşı mücadelemiz sürecek Belediye önüne kadar gerçekleştirilen yürüyüşün ardından, DİSK Ege Bölge temsilcisi Memiş Sarı konuşma
yaptı. Sarı konuşmasında, Karabağlar Belediyesi’nde ihale mücadelesinde belediyeye bağlı Karbel şirketi işçilerinin mücadeleyi kazanmasını İzenerji işçilerine de örnek gösterdi. Memiş Sarı’nın ardından DİSK/Genel İş Sendikası İzmir 2 No’lu şube başkanı Taner Şanlı bir açıklama yaptı. Şanlı, İZENERJİ işçileri olarak aylardır İzmir de taşerona karşı mücadele sürdürdüklerini söyleyerek eylem ve etkinliklerin devam edeceğini açıkladı.İşçilerin Kamu İhale Kurumu’na yapılan itirazın sonuçlanmasının ardından yeni eylem programı belli olacak. emek
Ankara’daki Vanlı İŞKUR işçilerinin mücadelesi sürüyor. Van’daki insanların verdikleri mücadeleyi yakından takip ettiğini ve olumlu beklentileri olduğunu belirten Ahmet Tatlı, “Bu beklenti karşılanmadığı takdirde Van’da da huzur ve refahın kalmayacağını düşünüyorum. Çünkü işten atılan 7 bin 200 kişi var, bakmakla yükümlü olanlarla birlikte bu rakam 75 bine çıkıyor. Buna esnafı şunu bunu da katığımızda bu sayı 150 bine kadar
çıkıyor” diye konuştu. Sürekli polis terörü İşten atılan 7 bin 286 kişiden 644’ünün kadın olduğuna dikkat çeken Nurcan Örper, sürekli polis şiddetiyle karşılaştıklarını belirterek son yaşadıkları saldırıyı şöyle anlattı: “Sırtıma vurdular, orada bayılmışım. Gözümü açtığımda hastanedeydim. Benim dışımda 14 arkadaşta oradaydı, hepsinin darp raporları var, hepsi şiddet görmüş durumda” emek
KADIN
10
22 Ekim 2014
Ayşenur İslam kadınların mücadelesine sessiz kalamadı Gülsüm Kav
ANA FiKiR
Kadın cinayeti “Nitelikli hal”den sayılmalıdır Bu hafta meclise gelen, adına “Güvenlik Paket” mi, “Yeni Yargı Paketi” mi deneceği bile hala belli olmayan teklifin üzerine söylenecek çok söz var. Her maddesi ayrı bir skandal ve hukuk dışı. Ama özellikle içindeki bazı maddelerin, bu toplumun önüne getirilebilmesi, reva görülebilmesi bile insanın o kadar içine dokunuyor ki yazmadan olmuyor. Mesela “mal” a zarar vermeye ceza artırılacakmış. Ama “can”a zarar vermek hala cezasız. Yazıklar olsun size. Hatta polise, mala zarar vereni oracıkta öldürmek yetkisi bile verilmek isteniyor. Aynı anlarda hırsızlık, yolsuzluk, mala mülke doymayan açgözlülük cezasız bırakılıyor. Ayakkabı kutularına paraları dolduranlar, kol saati ile servet taşıyanlar için neredeyse iade-i itibar istiyorlar. Halkın alın terini çalanlar için göstermelik bir mahkeme bile kurmaya gerek duymuyor AKP. Bunun çekirdeğinde; en kristalize haliyle Erdoğan’da vuku bulan şey var; “benim mala mülke, güce tamahım için her şey mübah, öldürmek dahi serbest”. Erdoğan’ın bu tamahı için iç savaş çıkarmayı, bölgesel savaş çıkarmayı, çok daha fazla ölümü, her şeyi göze aldığını gördük. AKP Kanun anlayışı budur. Bunu bütün topluma da böyle söylüyor, toplum böyle işlesin istiyorlar derinden. Peki böyle işleyen bir toplum, en son hangi tarihteydi hatırlayan var mı? Ortaçağ? İlk Çağ? Vallahi sadece, insanlığın hukuk namına hiçbir kural ile tanışmadığı en ilkel barbarlık döneminde olabilir bu. Çünkü sonra neredeyse “Hammurabi Kanunlarından” itibaren öyle ya da böyle bir hukuk düzenlenmiş, insanlar arasında yüzyıllar boyunca bugüne uzanan bazı mutlak yasaklar, kurallar olmuş: “öldürmeyeceksin”, “çalmayacaksın”, “eziyet etmeyeceksin” gibi. Şimdi AKP’ye insanlığın en ilkel zamanlarda kazandığı kurallar bile fazla geliyor. Erdoğan 90’lara dönmeye izin vermeyeceklerini açıklamış. Onu 90’lar kesmez zaten, yüzyıllar öncesine dönmek istiyor. IŞİD ile anlaşması bu yüzden, kafaları tutuyor, benzer dönemlere dönmek istemenin temsilcileri ikisi de. * Bu arada kadın cinayetleri devam ediyor. Bu acıyı durdurmanın yollarından biri de kadına yönelik şiddet ve cinayetlerde “caydırıcı ceza” verilmesinden geçiyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, bu nedenle yıllardır Türkiye’nin dört bir yanında, öldürülen kadınların aileleriyle beraber davayı sahipleniyor, sanıkların ağır ceza almasını sağlıyor. Bunun sonucunda geçtiğimiz haftalarda arka arkaya önemli sonuçlar sağladı; birçok davada indirim uygulanmadı, ağır ceza kararı verildi, Yargıtay indirim almış dosyayı geri çevirdi. Platform fiilen elde ettiği bu yasal sonuçların resmileşmesi için “Ceza Kanununa Ek Madde Teklifi” hazırlayıp geçen sene Meclis’e de sunmuştu. Hani şimdi bir çırpıda değiştirmek istedikleri ağır cezaya tabi tutulan “nitelikli haller” maddesi var ya, işte o maddeye “kadın cinayeti” girsin istiyor yıllardır Platform. Yani sadece “bir cümle” istiyor yasada, yeni bir sözcük “kadın cinayeti” girsin istiyor, belki bir çok kadının hayatını kurtaracak olan bir tek sözcük için senelerdir mücadele ediyor. Bu bir tek sözcüğü kadınlara çok görenler, bugün aynı maddede kendi ihtiyaçlarına göre hızla değişiklik yapmak istiyor ya, bir kez daha yazıklar olsun size. Mala mülke zarar veren için ceza ağırlaştırılsın isteyenler, kadın cinayetlerine ağır ceza konusunda sessiz. Bu hafta nereden şaştı ise Ayşenur İslam cinayetleri kınadı ama bu şiddeti önleyecek olan başlıca kişilerden biri de kendisi. Bu bakımdan ah etmekle olmaz, görevini yapması lazım bakanın. Düşünün, kadın cinayetlerini durdurmak için mücadele edenler, bizler bu halimizle, elimizde avucumuzda bu kadarcık olanakla bile bu sonuçlar alabiliyor, birçok değişiklik sağlayabiliyor isek, elinde bütün olanakları bulunduranlar neler yapmaz ki. Bakanlık görevini tam yerine getirse inanın durum değişir. Bizim değiştirebildiklerimiz bunun kanıtıdır. * Bu haftaki tuhaf şey: kadın cinayetleri için bakan “insanlık suçudur” der iken, Perihan Mağden, Cem Garipoğlu ile “empati” kurarak aklamaya çalıştı. Seda Sayan’a mı özendiniz Perihan Abla? Fakat bir şey söyleyeyim; o bile ölenin arkasından sizin gibi dedikodu yapmadı. Siz daha tehlikeli bir şey yapıyorsunuz; şiddeti derin bir entelektüel görüşünüz varmış gibi maskeleyerek meşrulaştırmaya çalışıyorsunuz. Kadın cinayetleri gerçeğinden bu kadar uzak yaşamanız yüzünden maddi hataya da düşüyorsunuz; ilk intihar eden kadın katili, orijinallik saplantınız yüzünden orijinal bulduğunuz Cem değil. Mesela Zonguldak’ta takip ettiğimiz liseli Kader Demiroğlu davasında, katil duruşmadan bir gün önce intihar etmişti. Bazen üst üste böyle oluyor, geçtiğimiz günlerde karısını öldürdükten sonra kendini öldürdü emekçi sınıflardan ve Türkiye’de büyümüş epeyce erkek. Yani bu Cem’in orijinal bir yönü değil, Perihan abla. Ayrıca intiharın psikodinamiği “vicdan” hiç değil, karmaşıktır, her zaman özgeci de değildir. Neyse bir kez daha bize tam bir elitist olduğunuzu kanıtladınız; Seda Sayan halkın içinden katiller ile ilgileniyor, siz ise yalnızca zenginler ile. Başta Karabulut ailesine, bütün kadınlara ve kadın erkek bütün emekçilere özür borcunuz var. Karabulut ailesi asla yalnız değildir, onlar ne istiyor ise ona bakacağız, onların yanında olacağız biz, hep olduğu gibi. Bunun dışında, ayrıca suç duyurusu yapmak yerine, her sınıftan kadın adına sizi tarihe havale ediyoruz. gulsumkav@gmail.com
Kadın katillerini kınadı
Ayşenur İslam yaptığı açıklamayla kadın cinayetlerini kınadı. Kadın katilleri için “elleri kırılsın” dedi. Bu bir insanlık suçudur dedi. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun 5 temel talebinden biri kadın cinayetlerinin kınanmasıydı. güncel Ebru kaya
5 temel talep
namak yeterli değildir.
Kadın cinayetlerinin durdurulabilmesi için kadın cinayetlerini durduracağız platformunun 5 temel talebi var. Kadınlar bu 5 hususun öncelikli acil yapılması gerektiğini vurguluyor. Yapılan her eylemde, gittikleri her davada dillerinden düşürmedikleri talepleri gerçekleşmeye başladı fakat ne kadar yeterli? TBMM’de bir grup gazetecinin sorularını yanıtlayan Bakan İslam kadın cinayetlerinde artış olup olmadığı hakkında sorulan soruya “elleri kırılsın” diyerek cevap verdi. Kadın cinayetleri verileri açıklanmıyor Ayşenur İslam kadın cinayetlerini kanıksamak mümkün değil insanların aklını başına alması gerekir diyerek konuştu. Fakat kadın cinayetlerinin istatistik verileri basınla paylaşılmıyor. Bu da bir kanıksama hareketidir. Kadın cinayetlerini kı-
yasalar kadın katillerine indirim üstüne indirim uyguluyor. Kadın Ayşenur İslam katilleri kınadı cinayetlerini durduracağız platforfakat ne kadar yeterli ? munun da dile getirdiği gibi kökAyşenur İslam’ın çocukların evlen- ten bir değişim şart gibi gözüküyor. dirmesine masumane demişti. Ay- Ayşenur İslam zihniyetin değişmesi şenur İslam’ın bu açıklamasından gerek dedi. Zihniyetin değişmesi sonra çocuk yaşta evlendirilenlerin gerek ama ilk başta yasaları uygusayısı artmıştı. Somut bir örneğiyle layanların zihniyeti değişmeli. Kader 12 yaşında evlendirildi,13 yaşında anne oldu, 14 yaşında Kadın kaTİLLERİNE EĞİTİM DEĞİL öldü. Hükümetin açıklamaları CAYDIRICI CEZA dolaylı olarak kadın cinayetlerini Ayşenur İslam kadın katillerinin etkiler pozisyonda. eğitilmesi gerektiğini de vurgulaÖrneğin Erdoğan kürtaj için katli- dı. Fakat tıp okuyan öğrencinin am dedi, kürtajı yasaklamak istedi. de köydeki çiftçinin de kadınlara Bu olaydan sonra karısını öldüren şiddet uyguladığına kadınları öladam mahkeme de; karısını öldür- dürebildiğine şahit olduk. Kadın me sebebi olarak kürtaj yaptırmak cinayetlerini durduracağız platforistediğini söyledi. Burada da görül- munun da dile getirdiği şey erkekdüğü gibi sadece Ayşenur İslam’ın lerin eğitilmesinden çok yasaların kınamsı yeterli değil başbakan değişmesi, ağırlaştırılmasıydı. Aycumhurbaşkanı da kadın cinayet- şenur İslam; “Eğitime ihtiyacımız lerini kınamalıdır. var. Empatiye ihtiyacımız var. İnsanların birbirine karşı merhamet Bizim yaslarımız cinayetleri ve saygı duyması lazım. Herkes birnormal karşılamaz birinin varoluşuna saygı duymalı. Bizim yasalarımız cinayetleri uy- Erkeklerin empati yapması lazım.” gun görmez diyerek konuştu. Fakat diyerek konuştu.
Cumhurbaşkanı, Başbakan, Meclis’teki tüm parti liderlerinin kadına yönelik şiddeti kınaması.
Koruma kanununun etkin uygulanması.
Ceza Kanunu’nda caydırıcı ceza.
Kadın bakanlığının kurulması.
Cinsiyet ve cinsel yönelim eşitliğini esas alan yeni anayasa.
Manisa’da dayanışma kahvaltısı yapıldı Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu , Manisa’da öldürülen Gülşah Kurban ve Burcu Çapar’ın ailesi ve İzmir’de öldürülen Zerrin Canol’un ailesi ile Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Genel Temsilcisi Gülsüm Kav’ın ve CHP Manisa Milletvekili Sakine Öz’ün katılımıyla dayanışma kahvatısını gerçekleştirdi. Platformun Genel Temsilcisi Gülsüm Kav ise platform üyelerinin genellikle acı haberlerde bir araya geldiğini, ancak bu sefer dayanışma için buluşulduğunu belirterek, “Bu sefer acılı bir haber için değil birbirimizle dayanışmak için ve kadın kardeşlerimizi kaybetmenin önüne geçmek için bir araya geldik. Kahvaltımızın mimarı Semiha Hanıma teşekkür ediyoruz” dedi. Manisa Platform Temsilcisi Semiha Hasgör dayanışma kahvaltısı için şunları söyledi; ” Platforma destek ve tanıtım amacıyla ”Kadın kardeşlerimiz yaşasın” adı altında düzenlediğimiz kahvaltıda tam bir kadın dayanışması yaşandı. CHP il ilçe
kadın kolları, CHP ilçe örgütü, AKP ilçe kadın kolları, HDP, ÖDP, Yeşiller ve Sol Gelecek partileri kadın eş başkanları otuzuncu derneği, YKKED Hacı Bektaş Kültür Vakfı, Alevi Derneği, Eğitim Sen, SES Kadın temsilcileri katılımda bulundu. Merkez ve çevre ilçelerden dostlarımız katılım sağladı. Kısacası Manisalı kadınlar tüm
renkleriyle destek verdiler. “ CHP Millet Vekili Sakine Öz şunları söyledi; “Biz 4 + 4 +4’lerle kadını eve kapatmaya, kadını ikincil vatandaş saymayı gururmuş gibi anlatan başbakanlar ve bununla ilgili hiçbir itirazı olmayan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlar gördük. Asıl sorun burasıdır.” KADIN
Serpil Erfındık’ın 4. duruşması görüldü Dokuz Eylül Üniversitesi öğretim üyesi Serpil Erfındık, 15 Aralık 2013’te eski kocası Vedat Atik tarafından, koruma altında olduğu halde, çocuğunun gözleri önünde bıçaklanarak öldürüldü. Öldürüldüğünde koruma altında olan Serpil Erfındık, koruma kararına rağmen eski kocası Vedat Atik tarafından tehditler sürdüğü için savcılığa defalarca kez şikayetçi olmuştu. Serpil Erfındık davasının dördüncü duruşması bugün Bayraklı Adliyesi’nde görüldü. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu duruşma öncesinde adliye önünde eylem yaptı. Eyleme Serpil Erfındık’ın ailesinin yanısıra İzmir’de öldürülen Pınar Ünlüer ve Zerrin Canol’un aileleri de katıldı.
Eylemde konuşan Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu İzmir temsilcisi Sanem Deniz Kural, Serpil Erfındık için adalet istediklerini belirtti. Kural, kadın cinayetlerini durdurmak için acil taleplerini sıraladı ve mücadelelerinin kazanımlarla ilerlediğini belirtti. Eylemde Platform adına basın metnini Emine Sözüdoğru okudu. Okunan basın metninde “Yürüttüğümüz mücadele sonucu Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam kadın cinayetlerini kınamak zorunda kaldı ve kadın katilleri için “elleri kırılsın” demek zorunda kaldı.Serpil kardeşimizin katilinin en ağır cezayı alması için buradayız.”dendi. Dava beklenen raporlar nedeniyle 15 Aralık tarihine erteledi. KADIN
KADIN
11 Nefret cinayetleri artıyor
22 Ekim 2014
Kadınlar hayatta kalma mücadelesi veriyor Eşi tarafından her gün şiddet uygulandığı için Gaziantep’ten İstanbul’a gelen H.T. eşi Hakan Tütün tarafından eklemlerinden ve ayaklarından silahla vurulmuştu. “Seni yavaş yavaş öldüreceğim” diyerek eşini tehdit eden Hakan Tütün hala yakalanmadı. H.T. kendisini öldürmeye teşebbüs eden Hakan Tütün’ün derhal tutuklanmasını istiyor.
İstanbul Tarlabaşı’nda Corti Emel isimli bir trans kadın başına balta ile vurularak öldürüldü. Olayı Twitter hesabından duyuran İstanbul LGBT, “Tarlabaşı’nda Corti Emel isimli trans kadın başına vurulan balta ile katledildi. Başımız sağolsun...” mesajını paylaştı. Son zamanlarda ülkemizde trans cinayetlerinde artış oldu. Bu cinayetlerin önüne geçilmeli, gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Fiziksel, cinsel, psikolojik, ekonomik şiddete maruz kalıp topluma itilen trans bireyler eşitlik içinde yaşamalıdır. KADIN
Huriye Kara’ya sahip çıktılar
18 Ekim 2014’te Huriye Kara, Halil Kara tarafından kendisini aldattığını iddia edilerek öldürdü. Çalıştığı iş yerinde öldürülen Huriye Kara için kadınlar HDK Kadın Meclisi’nin çağrısıyla, Huriye Kara’nın öldürüldüğü iş hanı önünde bir eylem gerçekleştirdi. Eylemde okunan basın açıklamasında “Katil Halil Kara, Huriye Kara’yı sığındığı iş yerinde güvenlik odasının kapısını kırarak, pompalı tüfekle göğsünden vurdu. Kadın erkek eşit değildir diyenler bugün burada Huriye’nin ölümüne ortaktır. Bizler Huriye’nin davasına sahip çıkıyoruz” dedi. KADIN
Bursa’da yaşanan kadın cinayeti
kadın bahar çakan
Kadınlar da modern yaşama ayak uydurarak yaşamak ister. Ve modern yaşam gereği kendi hayatlarına kendisi karar vererek yaşamak ister. İşte H.T’nin yapmak istediği de tam böyledir. H.T. evlendiği günün ertesi sabahı kocasının uyuşturucu bağımlısı ve işsiz olduğunu öğreniyor. Eşi Hakan Tütün tarafından her gün şiddet uygulandığı için Gaziantep’ten İstanbul’a geldi. H.T. İstanbul’a geldikten sonra kendi ayaklarının üzerinde durmaya, yeni bir hayata başladı. Bir kafede işe girdi. Hakan Tütün ise annesinin yanında kalan H.T.’yi tehdit etmeye devam etti. Geçtiğimiz hafta H.T. işten çıktığı sırada Hakan Tütün, H.T’yi önce eklemlerinden ve ayaklarından vurdu. “Seni yavaş yavaş öldüreceğim” diyen Hakan Tütün’ü, büfeden çıkan esnaf durdurdu. Öldürmeye teşebbüsten yargılanmalıdır H.T. yaşananların sonrasında kendisini öldürmeye teşebbüs edenin derhal yakalanmasını ve hafif yaralamadan değil öldürmeye teşebbüsten cezalandırılmasını istiyor. Kadın Koruma Kanunu etkin uygulanmalıdır. Kanun etkin olarak uygulanabildiğinde kazanımlar elde ediyoruz. H.T “Kapı her açıldığında korkuyorum. Bir an önce yakalanmasını istiyorum. Yoksa öldürecek beni biliyorum. Bu ülkede adalet olsa bu duruma gelmezdim” diye konuştu. Bu ülkede yasalar kadını
Ayşe Topçu’nun ikinci duruşması görüldü Sivas’ta yaşayan 49 yaşındaki Kemalettin Topçu, kanser tedavisi gören 47 yaşındaki Ayşe Topçu’yu 6 yerinden bıçaklayarak öldürmüştü. Ayşe Topçu’nun ilk duruşması 16.07.2014’te görülmüştü. Katil indirim alabilmek için Ayşe Topçu’nun sinirlerinin bozuk olduğunu, kendisine şiddet uyguladığını, kendi kafasına kumanda fırlattığını söylemişti. Bu hafta da ( 15.10.2014 ) Ayşe Topçu’nun ikinci duruşması gerçekleşti. Duruşmada Ayşe Topçu’nun ablaları, abisi ve çocuklarının tanıklıkları dinlendi. Ayşe Topçu’nun ailesi ve avukatları dinlenecek delillerin karartıldığına dair başka tanıkların olması
Melek Karataş’ı ve Faruk E.’ yi bıçakla çeşitli yerlerinden yaralayan ve olaydan sonra kaçan O.Y. yakalanarak gözaltına alındı. Daha sonra yakalanarak gözaltına alınan katil susma hakkını kullandı. Nöbetçi savcının tutuklanması istemi ile mahkemeye sevk edilerek tutuklandı. Aldığı bıçak darbeleriyle hayatını kaybeden Melek Karataş’ın cenazesi ise adli tıp kurumundan alınarak mezarlığa defnedildi. Olayda ağır yaralanan ve ameliyat olan Faruk E.’nin ise sağlık durumunun iyi olduğu öğrenildi. KADIN
Seyhan Nehri’nde kadın cesedi
gerekçesiyle istediği ek süre talebi kabul edildi. Dava 28 Kasım’a ertelendi. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu davayı aile ve avukatlarıyla takip etti. Platform, davaya müdahillik talebinde bulundu. Sivas Barosu Kadın Hakları Komisyonu’nun da müdahillik talebi reddedildi. Platformun müdahillik talebinin reddedilmesine rağmen hakim, Platformun sunduğu delillerin dikkate alınacağını belirtti. Hakim açıkladığı kararla Kemalettin Topçu’nun “yakın akrabayı öldürme” suçundan dolayı tutukluluk halinin devamına karar verdi. KADIN
Gün gelir ateş kadınların canlarına değil, o koltuklara düşer Kadın Hareketi Büşra Gündoğdu
Seyhan Nehri’nde Suriye uyruklu bir kadın cesedi bulundu. Çukurova ilçesine bağlı Karslılar Mahallesi, Seyhan Baraj Gölü kenarında suda hareketsiz bir şekilde ceset sürüklendiğini gören balıkçılar, durumu polise bildirdi. Olay yerine gelen ekipler tarafından sudan çıkartılan cesedin, Suriye uyruklu Fahima Kouto (34) olduğu belirlendi. Geçtiğimiz ay Eylül ayında da iki kez kimliği sonradan teşhis edilen kaadın cesedi bulunmuştu. Geçtiğimiz ay olan kadın cinayetlerinde failler bulunamazken Seyhan Nehri’nde öldürülen Fahima Kouto’nun katiline dair araştırmalar yapılmakla birlikte henüz bir fail belirlenemedi. KADIN
korumadıkça, kadın düşmanı politi- Toplum kadınlara sahip çıkıyor kalarına devam ettikçe kadınlar korku Toplum kadın cinayetlerine artık dur içinde yaşayacak. diyor. Artık aile kavgasıdır, karı-koca arasına girilmez demiyor. Aynı durum Kamu malı kadar kadın korunmalı Hakan Tütün’ün H.T.’yi öldürmeye Boşanmak istemek bir haktır. Ka- geldiğinde büfedeki esnafın onu durHakan Tütün dınlar da bu hakkı kullanmak istiyor. durması ile görüyoruz. Esnaf müdaKocası ona şiddet uyguladığında hala hale etmese H.T. kardeşimiz ölmüş ğünde buna kendilerinin de müdahaevli kalmak zorunda değildir. Modern olabilirdi. Bu da gösteriyor ki artık le ettiğini gördük. İstanbul’da Hasret’i yaşamında gereği olarak boşanmak hiçbir şey eskisi gibi değil. Toplum ve Eskişehir’de Şeker’i toplum sahipistediği zaman boşanmalıdır. Uygu- artık şiddet gören bir kadın gördü- lenmişti. lanan kadın politikaları hala ‘aile birliğini koruma’ adına evlilikleri devam Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu İstanbul Temsilcisi Fidan Ataselim ettirdikleri sürece de kadınlar şiddet Dava sürecinin takipçisiyiz Hakan Tütün’ün bir an önce yakalanmalıdır.Hak görmeye ya da öldürülmeye devam arayan halkı baskılamak için sokakları dolduran edecektir. Kamu malı kadar kadın da kolluk kuvvetleri, kuş uçurtmayanlar bir saldırganı korunmalıdır. yakalayamıyor mu? Yakalandıktan sonra da yapılması Kamu malına zarar veriliyor denirgereken hak ettiği yerde yargılanması ceza almasıdır. ken kadına yapılan haksızlık, adaletsizBiz Platform olarak dava sürecinin de takipçisi olacalik de görülmelidir. Kadınların yıllardır ğız. Artık kol kırılıp yel içinde kalmayacak. süren mücadelesi toplumda yer ediyor.
Bir kadın kardeşimiz daha geçtiğimiz günlerde öldürüldü. Eşi tarafından, aldattığı şüphesiyle, bir pompalı tüfekle. İsmi Huriye. Artık katillere göre cana kıymak hakları; zira aldatılmışlardır ya da aldatıldıklarını düşünüyorlardır (!) Sırf bu sebeplerle hakim karşısında savunma yapmaktan bile çekinmiyor oluşları ve aldatılmanın indirim nedeni olarak görülmesi, akıllarında bir kadını öldürme fikri yatan erkekleri de teşvik etmekte. Gelişen ülkelerde insan ilişkilerindeki sorunlara verilecek cevap adalet sisteminde karşılığını bulmaktadır. Tarafların kendi aralarında halledemedikleri sorunlara karşı arabuluculuk yap-
mak ya da kendince halletmeye çalışmak, sorunu daha da çözülemez hale getirmektedir. Boşanmak bu konuda temel sorunu halledebilecek bir yol iken kadın bunu istediğinde ölümle burun buruna geliyorsa; bunun nedenlerinden biri de devletin hukuk, sosyal ve modern olma niteliklerini yerine getirememesidir. Halbuki baktığımızda sosyal, modern ve hukuk devletiyiz. “Devlet baba” bireyleri korur, ihtiyaç duyduklarında bireyin yanındadır. Peki Yasemin ya da Muhterem Göçmen öldürüldüğünde veya Hasret’i tüm mahalleli korurken neredeydi? Huriye öldü şimdi nerede, ne söylüyor ve ne yapıyor olacaksınız? Kadın kardeşlerimiz her geçen gün öldürülürken nasıl oluyor da sadece kamu malını, kendi cebinize giren parayı hiç unutmuyor; ancak halkın taleplerini yok sayabiliyorsunuz?
Sözle değil, kanunla nefes alacağız Ayşenur İslam kadın cinayetlerini kınayarak katillere beddua etti. Bu kınama, bizlerin uzun uğraşları sonucunda söz konusu oldu. Taleplerimizden birinin en azından gerçekleşmesinin bu kadar da imkansız olmadığına dair bir adım kabul edeceğimiz bu sözler ne yazık ki yeterli değil. Tüm açıklamaların anlam kazanması ancak somut verilere bağlıdır. Katillerin elleri kıralacağına ağır cezaya hükmolmaları ve “kadın saiki” ile insan öldürme suçunun, nitelikli haller kapsamında kanunda yerini alması gerekmektedir. Bunun için daha ne kadar kan dökülmeli, daha kaç kadın kardeşimiz sırf “var olan” hakkını ararken ciğerinden giren kurşunla canından olmalı? Tıpkı “Eğitim şart” sözünün bir klişeye dönüşmesi gibi... Evet, bu konuda bilinçlendirme çalışmaları elimizdeki tüm olanaklarla yürü-
tülmelidir; ancak bunun sonuçları birkaç kuşak sonra alınabilir. Bugün şiddetin her türlüsüne mağruz kalan kadın kardeşlerimiz için ne yapmalıyız? Hukuken karşılığını bulabilecek sözlerimizin birer klişeye dönüşmemesi için ne yapılabilir? Bizler için acil olan birbirimizle olan iletişimimizi güçlendirmek ve sesimizin gücüne karşılık somut çözüm yollarına başvurmaktır.Tıpkı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam’ın kadın cineyetlerini kınadığı gibi tüm bakanların bu talebimizi yerine getirmesi, kadın katillerine ağır ceza verilmesi, “ kadın saiki ile öldürme”nin nitelikli suçlar kapsamında yer alması ve diğer tüm taleplerimizin gerçekleştirilmesiyle kadın cinayetleri durdurulur.Yoksa lafla peynir gemisi yürümüyor!
EKONOMI
12
22 Ekim 2014
AKP gizlemeye çalışıyor ama
Gerçek işsizlik %20 İşsizlik oranların uzun süredir gündemde olan yükselişi devam ediyor. Resmi rakamlara göre dahi bu yükseliş gözle görünür haldeyken, öte yandan TUİK’in oranları manipüle etmek üzere çok çaba harcadığı artık bilinen bir gerçek. Bu bilgi yanıltma çabası göz önünde bulundurulduğunda DİSK-AR’ın geçtiğimiz hafta yayınladığı rapor daha da fazla önem kazanıyor. Hükümet işsizlik oranlarını tek hanede göstermek için olağanüstü çaba harcarken gerçek işsizlik rakamının yüzde 20’ye ulaştığı gözler önüne seriliyor. ekonomi İLKER ERASLAN
Geniş tanımlı işsizlik oranı yüzde 20’ye, işsiz sayısı 5,5 milyon’a dayandı Sanayi ve inşaat sektörlerinde istihdam krizde Eğitimli kadınlar için işsizlik erkeklerin 2 katı Üniversite mezunu üç gençten biri işsiz Uzun bir süredir işsizlik rakamlarındaki artış dile getiriliyordu, fakat bu konuşulurken devlet kurumlarının verdiği resmi rakamlar üzerinden değerlendirmeler yapılıyordu. Bu rakamlardaki manipülasyon bilinen bir gerçek olduğu için sayfamızda çok kapsamlı bir değerlendirme şu ana kadar yapmadık. Fakat geçtiğimiz hafta Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Enstitüsü (DİSK-AR), TÜİK tarafından açıklanan Hanehalkı İşgücü Anketi Temmuz 2014 dönem sonuçlarını değerlendirerek gerçek tabloyu yansıtan bir rapor yayınladı. Bu rapora göre resmi işsizlik rakamı 9,8 civarında azcık aşağı, azcık yukarı iki hanenin altında tutulmaya çalışılırken, gerçek rakam yüzde 20’ye dayanmış durumda. Hatta DİSK’in olanaklar dahilinde tam verilerine ulaşaması mümkün olmayan ve TUİK tarafından işsizlik rakamlarına dahil
edilmeyen başka kategorileri de dahil edersek, bu rakamın %20’yi de fazlasıyla aştığını tahmin edebiliriz. Bundan 6-7 sene önce yaptığımız işsizlikle ilgili eylemler dizisinde özellikle dile getirdiğimiz kategoriler şunlardı: Senede sadece birkaç ay çalışabilen mevsimlik işçiler, evde çalışıp hiçbir geliri ve güvencesi olmayan ev kadınları, cinsel yönelimi yüzünden iş bulamayanlar, bakımı ailelerine yüklenen ama çalışmak isteyen engelliler, eğitimine devam etmek isteyen öğrenciler, iş bulma ümidini yitirenler, çalışmaya hazır olup artık iş aramayanlar, eksik istihdam yüzünden mağdur olup hep yeni bir iş aramak zorunda kalanlar ve emekliler. DİSK bunların verilerine ulaşılabilir olan kısmını da dahil etmiş. Bu arada yüksek öğrenim mezunu 24 yaşına kadar olan genç nüfustaki işsizlik resmi rakamlara göre bile Temmuzda yüzde 31.4’e ulaşmış durumda. Yani üniversite mezunu gençlerin en az üçte biri işsiz diyebiliriz.
3) Kendine uygun tam zamanlı bir iş bulamadığı için çeşitli işlerde 1 saatliğine bile olsun çalışıyor görünenler ile çalıştığı işten memnun olmayıp değiştirmek isteyen çaresizlerin sayısı ise 1 milyon 25 bin oldu. Çaresizler, umutsuzlar ve resmi işsizlerin toplam sayısı 6 milyon 471 bin kişiye ulaştı. Geniş istihdam içinde umutsuzların, çaresizlerin ve resmi işsizlerin payı yüzde 22,3 düzeyinde gerçekleşti.
DİSK-AR değerlendirmesinin tam metni DİSK-AR’ın hazırladığı bu çok önemli çalışmanın tam metnini yayınlıyoruz:
5) Yüksek öğretim mezunları arasında işsiz sayısı 657 bine ulaştı. Bu işsizlerin çoğunluğunu (yüzde 54) kadınlar oluşturdu. Toplam işsizlerin yüzde 22,95’i yüksek öğretim mezunu.
1) Türkiye ekonomisinde büyüme oranlarında yaşanan düşüş işsizlik verilerine de yansıyor. Nisan-Mayıs-Haziran ayları için Gayri Safi Yurtiçi Hasıla bir önceki yılın aynı dönemine göre sadece yüzde 2’lik bir artış göstermişti. Bu oran ikinci çeyrek dönem verileri üzerinden bakıldığında kriz yılı olan 2009 yılı hariç tutulursa son 12 yılın en kötü performansı. Söz konusu durum mevsim etkilerinden arındırılmış işsizlik verilerini iki haneli rakamlara taşıdı. Mevsim etkilerinden arındırılmış işsizlik oranı bir önceki aya göre yüzde 0,4 puan artış gösterdi. Ve yüzde 10,4’e ulaştı. Mevsim etkilerinden arındırılmış resmi işsiz sayısı ise yine 2014 serisi dikkate alındığında kriz dönemi olan 2009 yılı hariç tutulursa ilk defa 3 milyon kişinin üzerine çıktı.
Kadınlarda işsizlik oranı daha fazla arttı 4) Kadınlar resmi işsizlerin yüzde 37’sini oluştururken, işsizlik kapsamı dışında tutulan umutsuz ve diğer işsizlerin yüzde 62’si kadınlar oldu. İşsizlik oranındaki artış kadınlarda daha fazla gerçekleşti. Lise ve üzeri eğitim düzeyine sahip kadınlardaki resmi işsizlik oranı yüzde 17,9 iken erkeklerde yüzde 8,8 seviyesinde kaldı. Eğitimli kadın işsizlik gerçeğini daha ağır bir biçimde yaşadı.
daki gelişim istihdamın niteliği açısından son derece önemli bir değişkendir. Bu verinin artık paylaşılmaması büyük bir eksikliktir. SONUÇ Türkiye haftalık çalışma sürelerinin emsallerine göre çok daha yüksek olduğu bir ülkedir. Avrupa Birliği ülkeleri ile kıyaslandığında haftalık çalışma sürelerindeki fark 12 saati bulmaktadır. Buna göre Türkiye’de 5 kişinin yapacağı işi 4 kişi yapmaktadır. Bir yandan işgücüne katılım oranlarını yükseltirken, öte yandan işsizlik verileri ile mücadele etmenin yegâne yolu, gelir kaybına yol açmaksızın haftalık çalışma sürelerini azaltmaktan geçmektedir. Buna karşın hükümet ve sermaye çevreleri işsizlik verilerindeki artışı, istihdam yapısının niteliğini bozarak, yani yoğun çalışma koşulları altında, daha esnek ve güvencesiz çalışma biçimlerini yaygınlaştırarak durdurmanın reçetelerini topluma sunmaktadır. Hükümet işveren çevrelerinin taleplerini Ulusal İstihdam Strateji Belgesi ile programlaştırmıştır. Ucuz işgücü için, taşeron çalışmayı yaygınlaştırmayı, kıdem tazminatını fona devrederek ortadan kaldırmayı, kölelik bürolarını hayata geçirmeyi hedefleyen bu belge hükümetin uygulama açısından gündemindedir. Nitekim Orta Vadeli Program’da (2015-2017) istihdam başlığında yer alan hususlar bu tespiti doğrulamaktadır.
6) Mevsim etkilerinden arındırılmış istihdam verilerine göre inşaat ve sanayi sektöründe istihdam şubat dönemine göre daraldı. Daralma inşaat sektöründe 218 bin, sanayi sektöründe 116 bin kişi oldu. Bu da söz konusu İşsizlikle mücadeleyi, çalışma koşullarını kötüleştiresektörler için istihdamda krize işaret ediyor. rek, ücretleri düşürerek çözmeye çalışan bu anlayışa karşı durulmalıdır. Bu stratejinin sonuçları Soma’da, TUİK’in yeni hileleri Mecidiyeköy’de ve Türkiye’nin dört bir yanında acı bir 7) Türkiye İstatistik Kurumu Şubat 2014 dönemiyle biçimde görülmektedir. Bu strateji işsizliğin “ne iş olsa birlikte yeni bir hesaplama yöntemi ve seri kullanma- yaparım” başlığı altında gizlenmesi, işletmelerin karını ya başladı. Uluslararası norm ve standartlar dikkate insanların yaşamının önüne alma stratejisidir. İşsizlikle alınarak veri derleme araçları zenginleştirildi. Ancak gerçek mücadele için; aynı zamanda resmi olarak işsiz sayılanların kapsamı da daraltıldı. Önceki uygulamada, referans dönemi Haftalık çalışma süresi gelir kaybı yaşanmaksızın 37,5 içinde “son üç ay” içerisinde iş arama kanallarından saate, fazla mesailer için uygulanan yıllık 270 saat sınırı, Kriz silah satarak en az birini kullanmış ve iki hafta içinde işbaşı yapabi- 90 saate düşürülmelidir. önlenemez lecek durumda olan kişiler “işsiz” olarak değerlendiri- Herkese en az 1 ay ücretli izin hakkı tanınmalıdır. Kapitalizmin ekono5 milyon işsiz liyordu. Yeni uygulamada ise yalnızca “son dört hafta” Herkes için iş güvencesi ayrımsız bir biçimde uygumik krizlere mecbur 2) Temmuz 2014 döneminde resmi iş- içerisinde iş arama kanallarından en az birini kullanan lanmalıdır. olmasının sebebinin kar sizlere, umudu olmadığı için ya da diğer ve iki hafta içinde işbaşı yapabilecek durumda olan Sendikal hak ve özgürlükler güvence altına alınmalı, oranlarındaki düşme eğilimi nedenlerle son 4 haftadır iş arama ka- kişiler “işsiz” olarak ele alınıyor. Yani 1,5-2 ay önce iş sendikal barajlar kaldırılmalı, herkesin sendika hakkını olduğunu biliyorsunuz her nallarını kullanmayan ve işe başlamaya başvurusu yapmış olan ve işe başlamaya hazır bir kişi özgürce kullanabilmesi için gerekli yasal düzenlemeler Karl Marks (1818-1883) zaman altını çizerek tekrar hazır olduğu halde bu nedenle işsiz sayıl- işsiz kategorisi dışına çıkartıldı. Bu kişiler “işgücüne yapılmalıdır. kapitalizmin işleyişini ediyoruz. Karların düşmesimayanlar (umutsuzlar) dahil edildiğinde dahil olmayanlar” başlığında, “İş aramayıp, çalışmaya Taşeronlaşma ve kayıt dışı istihdam engellenmelidir. en ince detaylarına kadar nin sebebi de hatırlayacağınız işsizlik oranı yüzde 9,8 değil, yüzde 18,8, hazır olanlar” kategorisinde “diğer” sınıflandırmasında Kamu girişimciliği ve hizmetleri istihdam yaratacak deşifre etmiş, yaşayacağı üzere sermayenin organik biişsiz sayısı da 2 milyon 867 bin değil, 5 değerlendirildi. Özellikle iş bulma konusunda sıkıntı şekilde yeniden ele alınmalıdır. krizleri öngörmüştür. leşiminin artması. Yani fabrimilyon 446 bin kişi olarak gerçekleşti. çeken kadınların yöntem değişikliği nedeni ile işsizlik Kamuda personel açığı derhal kapatılmalıdır. kalara, makinelere, teknolojik Eksik ve yetersiz istihdam edilen kadınlar kapsamı dışına atıldığı söylenebilir. Kadın istihdamının artırılması ve işsizliğinin azaltılması altyapıya harcanan sermayenin dahil edildiğinde bu oran yüzde 31 seviyesine için işgücü piyasalarındaki cinsiyetçi uygulamalara son sürekli daha yüksek bir oranda yer tutması, kapiyükseliyor. Geniş tanımlı işsizlik kadınlar için ise yüzde 8) TÜİK yeni serisinde daha önceki seride olan ve anket verilmeli, ev içi bakım hizmetleri devletin gereken nitalistlerin gittikçe daha az kar etmesine ve böylece 28,2 gibi çok yüksek bir seviyede gerçekleşti. soru formunda yer alan işin sürekliliği ile ilgili verileri telikli, yaygın ve ücretsiz bakım hizmetlerini sağlaması ekonomik krizlerin ortaya çıkmasına yol açıyor. açıklamaktan vazgeçmiştir. Geçici çalışanların sayısın- ile kadının üzerinden alınmalıdır. Kapitalistler ve burjuva iktisatçıları bu krizlerin sistemin yapısal bir zorunluluğu olduğunu her zaman perdelemeye, görmezden gelmeye ve çeşitli yollarla aşmaya çalıştılar. Bu umutsuz çabalardan bir tanesi de silah endüstrisi. Benim tanımladığım iki departmana benden sonraki marksistlerden Ernest Mandel’in eklediği üçüncü departman veya üçüncü sektör diyebileceğimiz kategori lüks tüketim ürünlerinin yanında esas olarak silah sanayisinden oluşuyor. Kapitalizmin bu büyük çıkmazının, karlardaki düşüşün engellenemiyor oluşun ve enselerindeki kriz tehlikesinin hep farkında olan kapitalistler silah sanayisi ile bu çaresizliği aşabilecekleri yanılgısına kapıldılar ve kapılmaya devam ediyorlar. Moody’s Rusya’nın kredi notunu Özel sektörün toplam dış borçları yılın Meclis’e sunulan 2015 yılı bütçe yasa taKapitalizm 60’lı yıllardan itibaren, özellikle de “Baa1”den “Baa2”ye indirirken, not ilk sekiz aylık döneminde 10 milyar dolar sarısında vekillerin maaşında aylık ‘bin 70’li yıllarda başlayan kapitalizmin 3. büyük bugörünümünü ise negatif olarak belirledi. Açıkartışla 207.5 milyar dolara çıktı. Merkez Banlira’ artış öngörüldü. Buna karşılık devlet menalım dönemiyle birlikte ABD, finansal sektörün lamada, notun düşürülmesine gerekçe olarak, kası verilerine göre özel sektörün uzun vadeli murlarının fazla mesai ücretleri ise ‘9 kuruşluk’ yanında dört kolla silah sektörüne sarıldı. Fakat siRusya’nın orta vadeli büyüme beklentilerinin, kredi borcu, Ağustos sonu itibarıyla, geçen yıl zamla 1 lira 63 kuruşa yükseltiliyor. Vekillerin lah sektörünün bir çözüm oluşturabilmesi için iki bir süredir devam eden Ukrayna krizinin şiddetsonuna göre 8.1 milyar dolar artarak 165.2 ek ödemelerle birlikte yaklaşık 7 bin 500 lira seçenek var: ya toplumsal olarak ortalama organik lenmesinin yanında, uluslararası yaptırımların milyar dolara, kısa vadeli dış borçları da 1.9 olan emekli aylıkları ocak ayı itibarıyla 8 bin sermaye bileşimini düşürmeli ya da toplumsal olagenişlemesinin etkisiyle giderek artan bir şekilde milyar dolar artarak 42.3 milyar dolara çıktı. 190 liraya, vekil maaşları ise 14 bin liradan 15 rak ortalama artı-değer oranını yükseltmelidir. Bu baskı altında kalması gösterildi. Sermaye çıkışı, Özel sektörün 165.2 milyar dolar tutarındaki bin liraya çıkacak. 536 vekilden emeklilik koiki yol dışında sistemin kar oranlarının düşmesini Rus borçluların uluslararası piyasalara erişimiuzun vadeli dış borcunun yüzde 58.8’ini dolar, şullarını yerine getiren yaklaşık 400’ü, milletvedurdurması mümkün değildir. Bu açılardan denin kısıtlı olması ve düşük petrol fiyatları gibi yüzde 33.8’ini euro oluşturdu. Özel sektörün kili maaşıyla birlikte, emekli aylığı da alıyor. Bu taylı olarak incelediğimizde ise bu sektörün etkisi nedenlerin, ülkenin döviz tamponlarında kadeticari krediler dışındaki kısa vadeli dış borcu da artışla birlikte, ‘emekli’ bir milletvekilinin aylık ekonomik döngü açısından bir cebindeki parayı meli ancak devam eden bozulmaya yol açtığına 2013 yıl sonuna göre 1.9 milyar dolar artarak maaşı 23 bin lirayı bulacak. Memurların fazla diğerine koymanın çok fazla ötesine geçemiyor. da açıklamada vurgu yapıldı. 42.3 milyar dolara çıktı. mesai ücretine ise sadece 9 kuruş zam yapıldı.
Moody’s Rusya’nın notunu kırdı
Özel sektörün dış borcu uçuşta
Memura kuruşla vekile kepçeyle zam
EGITIM (
13
22 Ekim 2014
Erdoğan katıldığı üniversite açılışlarında üniversitelileri hedef aldı
Dikkat Diktatör çıkabilir!
Üniversitelerin açılışından bu yana, üniversitelerinin demokratik ve bilimsel bir kurum olması için mücadele eden öğrencilere karşı saldırılar devam ediyor. Bir yandan IŞİD çetelerinin İstanbul Üniverstesi’ne saldırıları sürerken bir yandan da hükümetin ve yandaş rektörlerin üniversiteler üzerinde kurmaya çalıştığı baskı politikaları devam ediyor. eğitim Burcu Karefil
Katıldığı her üniversite açılışında muhakkak üniversitelere, öğrencilere ve öğretim üyelerine müdahele eden Erdoğan her yaptığı açıklamadan sonra bir direnişle karşılık buluyor. Cumhurbaşkanı gibi değil adeta AKP’nin sözcüsü gibi konuşan Erdoğan, her üniversite küçük Erdoğan’lardan oluşsun istiyor. Görünen o ki gerici politikalarını üniversitede hayata geçirmeye çalışan AKP, karşısında duvarları yıkan bir sel olarak gençlik hareketini ve üniversitelerde verilen mücadeleyi bulmaya devam edecek. Üniversiteler çok özgür Katıldığı KTÜ, Marmara Üniversitesi ve Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi açılışlarında konuşan
Erdoğan, Üniversitelere değinmişti. Erdoğan’ın “Üniversiteler artık özgür, bilimsel yerler, eskisi gibi kısıtlamalar, yasaklar yok. Bizimle birlikte üniversite öğrencileri kendi fikirlerini istedikleri gibi söylemeye başladılar” dediği haftanın içinde İstanbul ve Ankara Üniversitesinin “özgür” öğrencileri ve öğretim üyeleri ters kelepçe uygulanarak ve darp edilerek gözaltına alınmışlardı. Gözaltına alınan gençler 2 gece nezarethanede tutulmuştu. Artık görülüyor ki Erdoğan her ağzını açtığında bir yerlerde birileri öldürülmeye, gözaltına alınmaya, baskılanmaya devam ediyor. “Özgür” olan üniversitelerde “özgür” öğrenciler “özgürce” gözaltına alınırken tüm baskılara rağmen direnişlerine de devam ediyorlar.
Diktatörün karşısında direnen gençlik Erdoğan’ın ve yandaş rektörlerin baskıları devam ederken üniversitelilerin de direnişi büyüyerek ilerliyor. Erdoğan’ın üniversiteleri bu denli baskılamasının sebebi ise üniversitelerin gençlik direnişinin kalesi olduğunu bilmesi. Erdoğan’ın her yerden baskılamaya çalıştığı gençlik her yerden bir direniş yükseltiyor. IŞİD’i besleyerek halkların ve üniversitede öğrencilerin üzerine salan AKP üniversitelerde istediği gibi at koşturamayacağını, o atın Erdoğan’ı her defasında üzerinden atacağını gördü. Üniversitelere seferi olan AKP hiçbir zaman zafere ulaşamazken üniversite öğrencileri okullarını her türlü gericiliğe ve anti-bilimseliğe karşı korumaya devam ediyor.
Direnişimiz yükseldikçe Diktatör daha çok korkacak Bu saldırılar karşısında üniversitenin her zaman öğrencilerin olduğunu söyleyen üniversiteliler direnişlerinin diktatörü korkuttuğunu da belirtiyor. Üniversitelerde yandaş Rektörlerin AKP’nin hırsız bakanlarına fahri doktora vermesinden, üniversitelilere siyaset yaptırmamak için özel güvenliklerle saldırmasına, afiş asan öğrencilere soruşturma açılmasından öğretim üyelerinin görevden alınmasına kadar yaptıkları bir çok hukuksuzluk karşısında direnen gençler, direnişlerinin diktatöre istediği her şeyi yapamayacağını gösterdiğini de belirtiyor. Durum gösteriyor ki gençliğin kalesi üniversiteler diktatörün baskılarına teslim olmayacak.
Öğrencilere palalı saldırı Antalya’da önceki gün Kobanê eylemlerine katıldıkları gerekçesiyle şafak operasyonuyla evlerine polis tarafından baskın yapılan ve gözaltına alınan aralarında Akdeniz Üniversiteli öğrencilerin de bulunduğu 13 kişinin dün sabah Antalya Adliyesi’nde duruşmaları görüldü. Öğrenci arkadaşlarına destek olmak amacıyla adliyenin önünde eylem düzenleyen Akdeniz Üniversiteli öğrenciler, adliyenin bahçesine girmek isterken polis barikatıyla karşılaştılar. Akdeniz Üniversiteli öğrenciler “Antalya’da dün sabah AKP’nin polisleri ev baskınlarıyla, Kobanê eylemlerine destek verdikleri gerekçesiyle 13 arkadaşımızı gözaltına aldı. Saatlerce gözaltındaki arkadaşlarımızın isimleri saklandı, gözaltı gerekçelerine dair hiç bir somut delil sunulmadı. AKP iktidarı baskılarla gözaltılarla bizi asla susturamayacaktır. 4 Akdeniz Üniversitesi
öğrencisi başta olmak üzere 13 gözaltı serbest bırakılsın” dedi.
Üniversiteler direnir diktatörler yenilir Kesintisiz Özge Uyanık 90’lı yıllarda çocuk olmayı mı özlediniz? Peki darbe yıllarını hep başkalarından mı dinlediniz? Merak etmeyin, o günlere adım adım geri dönmemiz için hükümet elinden geleni yapıyor. AKP’nin bu konudaki tüm çabaları takdire şayan. Ancak bizlerin zamanda geri gitmeyi başarabilen, bu hizmeti halkından esirgemeyen hükümete karşı, hayrete düşmekten başka yapabileceğimiz şeyler var. AKP’nin 90’lara dönme hamlelerini görmemek mümkün mü? Ülke iç savaşa sürükleniyor. En eski, en ilkel kanunlar AKP eliyle yasalaşıyor. Sokaklardan tanklar geçiyor, faili meçhul cinayetler meydana geliyor, polise ‘halkı
diliyor. Bir şehir kuşatılıp içinde tek bir kişi kalmayana dek yok edilmek istenirken bu katliama ses çıkaranların ölümüne seyirci kalamayız. Kobane’de yok edilmeye çalışılan bir kamu var. Biz bu durumda ‘hasar gören’ kamu malından bahsedemeyiz. ‘Güvenlik yasası’ adı altında önümüze konulanın, yargısız infaz yasası olduğunu görüyoruz. Ortaçağ zihniyetini kanunlarla yasalaştıran AKP diktatörlüğünün büyüttüğü IŞİD çeteleri nasıl ki sokak ortasında katliam yapıyorsa, üniversitelere de aynı şeklide saldırmaktan da geri durmadı. Üniversitelerin kapılarını ölüm emiri yetkisiyle donatılmış polislere açan AKP, her türlü şiddeti bizler üzerinde de uygulamaya çabalıyor. IŞİD çeteleri İstanbul Üniversitesi öğrencilerine saldırırken ÖGB ve çevik kuvvet polisleri sadece izlemekle yetinse de üniversitelilerin direnişi IŞİD çetele-
Ege Üniversitesi’nde öğrencilere faşist bir grup saldırdı. Üniversitede yürüyüş yapan ve okuldaki öğrencilere bıçaklarla saldıran faşistlerden sonra okula giren çevik kuvvet ve sivil polisler, saldırganlara değil okuldaki öğrencilere gaz bombaları ve plastik mermilerle karşı durdu. Görülüyor ki Erdoğan’ın, katil polisin yetkilerini genişletme yasası meclisten geçmeden uygulamaya konuldu. Edebiyat Fakültesinde direnişe geçen öğrenciler faşistleri geri püskürttü ve öğrencilere saldıran polis akademisyenlerin girişimiyle okuldan çıkartıldı. EĞİTİM
Üniversitelerde sadece rektörlere “özel” bütçe
Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Murat Tuncer, yandaş rektörlere örnek teşkil etmesi gereken açıklamalarda bulundu. “Üniversite olarak özel bütçemizden öğrencilerimize burs veremiyoruz, ancak 700-800 bin liralık lüks makam aracı alabiliyoruz. Bütçeyi öğrencinin lehine dönüştüremezken, kişisel harcamalar yapabiliyoruz.’’ diyen Tuncer, üniversitede rektörler ve yönetim tarafından yapılan yolsuzluklara tepki gösterdi. Murat Tuncer üniversitelerin ticarethane değil, parasız ve bilimsel eğitim vermesi gereken kurumlar olduğunu vurguladı. EĞİTİM
Okulun bitmezse atılırsın, biterse iş bulamazsın
Gözaltılar bizi yıldıramaz Öğrenciler “Gözaltılar, tutuklamalar, baskılar bizi yıldıramaz, Bıji berxwedana Kobanê” sloganlarıyla adliyenin önünde oturma eylemine geçti. Bir kişi, oturup duruşmanın sonuçlanmasını bekleyen öğrencileri tahrik edici sözler söyleyerek elindeki benzin dolu şişeyi ve palayı savurarak saldırıda bulundu. Ardından polis tarafından gözaltına alındı. Kobanê’ye destek eylemlerine katıldıkları için evlerinden gözaltına alınan 13 kişiden biri olan Ali Çalışkan tutuklandı, 12 kişi ise serbest bırakıldı. AKP’nin gerici zihniyeti katliama karşı duran gençleri gözaltına almakla kalmayıp gözaltıları protesto edenlere de saldırmaya devam ediyor. EĞİTİM
vur’ emri veriliyor. İşte bu yüzden halkların meydanlardan yükselen sesi, bu yüzden üniversitelerin direnişi. Çünkü duyduğumuz diktatörlüğün ayak sesleri. Daha başında, diktatörlüğün yeni Türkiyesi’nin ‘yeni dönem üniversiteleri’nde karşılaşacaklarımızı görmüştük. AKP ‘yeni Türkiye’ naraları atarken ülkeyi 20 yıl öncesine sürüklemeyi hedefliyor. Bu hayalini de üniversiteler üzerinde uygulamaktan geri durmuyor. Çünkü sorgulama, fikir üretme yeri olması gereken üniversiteler AKP’nin ortaçağ zihniyetinin karşısında büyük bir tehlike. Muhalif tek bir sese tahammülü olmayan AKP hükümeti, üniversitelerden seslenerek halkı ‘vur emri’ verdiği yasalarla karşımıza dikiliyor. Erdoğan ‘halkı vur’ emri verdiğinde kaybettiğimiz 8 arkadaşımızı hatırlayalım. Şimdi yine insanlar sokak ortasında katle-
Önce faşistler sonra polisler saldırdı
rini üniversiteden kaçırdı. IŞİD’in İstanbul Üniversitesi’ndeki saldırısına Türkiye’nin dört bir yanındaki üniversitelerden yükselttiğimiz sesle gösterdik ki AKP’nin yaratmaya çalıştığı gibi köşesine çekilen, mum gibi gençler olmayacağız. AKP bizleri 90’ların karanlığına sürüklemeye çalışıyor olabilir. Ama bu toplum 90’lardaki toplum değildir, olmayacak da. Bugün bizi, sırtını yasladığı orta çağ kanunlarının bataklığına sürüklemek isteyen bir diktatörlük var. Onun karşısında da ancak birlik olup durabiliriz. Bunun yolu, AKP’nin memleketi bürümeye çalıştığı orta çağ karanlığını, üniversitelerimize taşımaya niyetli diktatörlüğe direnmekten geçiyor. Ancak bu şekilde savaşı barışa, karanlığı aydınlığa çevirebilir, diktatörü yenebiliriz.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine göre, Türkiye genelinde 15 ve daha yukarı yaştakilerde işsiz sayısı 2 milyon 867 bin kişi. Üniversite mezunlarında ise üç üniversiteliden biri işsiz kalıyor. Üniversitelerde bilimsel eğitim alamayan, kendi yeteneklerine göre meslek seçiminde bulunamayan gençler iş ararken de doğrudan genç işsizleri oluşturuyor. Okulunu uzatan öğrenciler için “7 yılda bitirmezseniz atılırsınız” diyen hükümet, “bitince iş bulacak mıyım?” sorusuna cevap vermiyor. İşsize iş bulmayan hükümet her gün yeni işsizlerin artmasına da sebep oluyor.. EĞİTİM
Rektör mü yaman direnenler mi
İstanbul Teknik Üniversitesi’nde iki yıl önceki torba yasanın getirdiği düzenlemelerle işten atılan ve açtığı karşı davayı kazanmasına rağmen işe alınmayan araştırma görevlisi Hüseyin Mercan, İTÜ rektörlüğünün kararla ilgili harekete geçmemesi üzerine oturma eylemi başlattı. “Bilimsel ve demokratik işleyişin hâkim olduğu bir üniversiteyi hep birlikte yaratabileceğimizin bilincindeyim. Yaşanan anti-demokratik uygulamalara ve hukuksuzluklara karşı mücadele İTÜ bileşenlerinin ve tüm kamuoyunun sorumluluğudur” diyen Mercan herkesi mücadeleye çağırdı. EĞİTİM
14 MEB kapasite tanımıyor
LISENIN GUNDEMI 22 Ekim 2014
AKP’nin dilinden düşürmediği “kıyafet özgürlüğü” devam ediyor:
Etek giymek de yasak AKP anti-demokratik muhafazakarlaştırma çalışmalarını dayatmaya devam ediyor. Muğla, Marmaris ilçe Milli Eğitim Müdürlüğü, liselerde kadın öğrencilerin etek giymesine yasak getirdi. Ancak öğrenci ve velilerin tepkisi Milli Eğitim Müdürlüğü’ne geri adım attırdı.
Hiçbir işi doğru düzgün yerine getiremeyen M.E.B. şimdi de hatalara doyamayan sınav sistemi TEOG ile Diyarbakır’da bulunan 270 öğrenci kapasiteli Necip Fazıl Kısakürek Anadolu Lisesi’ne 1360 öğrencinin kaydının yapılmasını sağladı. Kulp, Hani, Silvan, Lice gibi çevre ilçelerden de öğrencilerin TEOG doğrultusunda nakillerinin yapıldığı okulda okula giden öğrenciler, okul müdürü tarafından kapasitenin hazır olmamasından dolayı geri çevrildi. Bu cevap üzerine öğrenciler ve okul önüne gelen veliler, alkışlar ve ıslıklar ile okul yönetimini ve Milli Eğitimi protesto etti. EĞİTİM
Anaokulu öğrencilerine cami gezisi eğitim efe arar
AKP’nin “Yeni Türkiye’sinin” yeni eğitim sisteminde başörtüsü düzenlemesinin anaokulu düzeyindeki öğrencilere kadar inmişti.Ancak dayatılan muhafazakar politikalara bir yenisi daha eklendi. 13 Ekim tarihinde Samsun valisi İbrahim Şahin camileri çocukların oyun alanı haline getireceklerini söylemişti.Bunun ardından Batman’ın Sason İlçesi’nde Müftülük, anaokulunda okuyan çocukları imam hatip öğrencileri eşliğinde camiye götüreceğini açıkladı. Anaokulu öğrencileri 16 Ekim tarihinde yapılacak olan ‘camiyle buluşturma’ etkinliğine götürülecek. EĞİTİM
Okul var, öğrenci var, bina yok
AKP’nin eğitimi muhafazakarlaştırma çalışmalarına bir yenisi daha eklendi. Eğitim-Sen Mamaris’teki 2 okul hakkındaki etek yasağını gündeme taşıdı. Kıyafet özgürlüğünü dilinden düşürmeyen AKP hükümeti, Marmaris’te lise öğrencilerinin etek giymesini yasakladı. Bu yasağı gündeme taşıyan Eğitim-Sen Marmaris Temsilcisi Altan Kumbasar, ilçedeki ilköğretim okullarının 9 ile 10. sınıflarında okuyan kadın öğrenciler için etek ve pantolonun seçmeli hale getirildiğini belirterek “Duyumlarımıza göre daha şimdiden Halıcı Ahmet Urkay ve Nurettin Gencalioğlu okullarında okul yönetimi 29 Ekim’den son-
DAHA ÖNCEDEN DE OLMUŞTU Muhafazakarlaştırma da benim de payım olsun’ diyen İTÜ Geliştirme Vakfı Okullar’ında Özel Ekrem Elginkan Lisesi müdürü aldığı keyfi bir kararla liseli kadınlara okul eteğini giymeyi, ‘etek boyları uygun olmadığı’ gerekçesiyle yasaklamıştı. Kendine AKP’yi dayanak yeri olarak gören okul müdürü “Etek boylarına veliler tepkili” demişti, ancak öğrenci ve velilerden gelen asıl tepkiyi
AKP rantçı politikalarına devam ediyor, Milli Eğitim Bakanlığı, dershanelere alternatif olarak ortaya koyduğu okullardaki yetiştirme kurslarına öğretmen bulamıyor, mağdur olan öğrenciler oluyor. Her alanda olduğu gibi eğitim sistemini de bir rant alanına çevirmeye çalışan AKP ve Gülen Cemaati aralarındaki çıkar ilişkisini sürdüremeyip birbirlerine saf almışlardı.Bunun üzerine Cemaate bir darbe vurmak adına dershaneleri kapatma kararı alan AKP, öğrencilere dershane işlevi görecek ücretsiz bir kurs sistemi oluşturacağını söylemişti. Ancak AKP’nin vaad ettiği bu sistem yine kendi kapitalist, çıkarcı politikaları yüzünden başlamadan bitmiş gözüküyor.
yasağın getirilmesinden sonra gören müdür, veliler ile yasak konusunda referandum yapmak zorunda kalmış ve referandum sonucu ile keyfi yasağı geri çekmek zorunda kalmıştı. ÖĞRENCİ VE VELİLER TEPKİLİ AKP , her çıkarttığı yasa veya kararda istediği gibi hareket edebileceğini zannediyordu ancak AKP, bu anti-demokratik uygulamalarıyla halkın tepkisiyle karşılaşıyor. Alınan keyfi karar, sözlü olarak okul müdürlerine duyurulmuştu. Ancak öğrencilerin ve velilerin tepkisi Eğitim Müdürlüğü’ne geri adım attırdı. Muğla’nın Marmaris ilçesinde kadın öğrenciler için uygulanan etek yasağı uygulanmadan kaldırıldı.
Her şey göstermelik Milli Eğitim Bakanlığı, yayınladığı; “Örgün ve Yaygın Eğitimi Destekleme ve Yetiştirme Kursları Yönergesi” ile okul kurslarını dershanelere alternatif yapmış ancak yayınladığı yönergeyle adeta okullarda kursların açılmaması için elinden geleni de fazlasıyla yapmış bulunmakta. M.E.B.’in yayınladığı takvime göre 10 Ekim Cuma günü öğrencilerden başvurular alındı,ancak bir çok okulda öğretmenler kurslarda görev almak için başvuru bile yapmadı. Sebebi ise çok açık; Öğretmenlere ödenecek ücretin, normal ek ders ücret sistemine bağlanmış olması.Yani öğretmenlerden bir bardak çay parasına çalışmaları bekleniyor. EĞİTİM
Liselerde ‘özgürlüklerin’ bir sonraki aşaması:
AKP’li olmayan giremez
F) şıkkı Ceday Avcı
M.E.B’in işlemez sistemi TEOG’un hatalı yerleştirmeleri sonucunda İstanbul-Sefaköy’deki bir okulda daha eğitim alt üst oldu. Şehit Binbaşı Bedir Karabıyık Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi’nde 9.sınıflara bu yıl 400 yerine 600 öğrenci kaydolunca varolan derslikler öğrencilere yetersiz kaldı.Okul yönetimi çareyi 9, 10 ve 11’inci sınıfların günlük ders saatlerini 10-11 saate çıkarıp hafta içi 4 gün eğitim yapmakta buldu.Öğrencilere bir gün tatil olsa da öğrenciler bu durumdan hiç memnun değiller,günde 10 saat dersin onları son derece yorduğunu evde ders çalışamadıklarını belirtiyorlar. EĞİTİM
Cinsel çağrışımlar yaparak, öğrenci üzerinden bu tartışmalara girmenin sakıncalı olduğu görüşündeyiz. Öncelikle bu konuda referandum yapılır, referandum da hangi giysi tipi çoğunlukla kabul edilirse, öğrenciler o giysi ile okula gelebilir.”
Ek kurslar yalan oldu
M.E.B., Süleyman Şah Çok Programlı Lisesi’ni resmen unuttu.Okulun mevcut bir binası yoktu, okul Ocak 2013’te Süleyman Şah İlkokulu’nun içinde açıldı, okula öğrenci kaydolmadı , 1 yıl boş bekleyen lise geçen yıl TEOG sisteminde görününce 68 öğrenci kaydoldu ve eğitimdeki kara tabloyu gösteren skandal ortaya çıktı.Okul bir süre sonra tadilat gerekçesiyle Şişli Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi’ne taşındı.M.E.B’in sitesinde okul hala ilkokulun olduğu adreste gözüküyor.Okula kaydolan öğrenciler olduğu halde okulun ne öğretmeni belli ne de binası. EĞİTİM
Öğrencilere 1 gün tatil her gün eziyet
ra kadın öğrencilerin okula sadece pantolonla gelmelerini istemiş. Çocukların eteği üzerinden politika yapılmasını doğru bulmuyoruz” dedi. Alınan kararın bir pantolon ve etek seçmesinden çok, öğrencilerin etek giymesini yasaklama amacını taşıdığını vurgulayan Kumbasar, şunları söyledi: “Duyumlarımıza göre daha şimdiden Halıcı Ahmet Urkay ve Nurettin Gencalioğlu okullarında okul yönetimleri, 29 Ekim’den sonra kız öğrencilerin okula pantolonla gelmelerini istemiştir. Söylenilen şeyler yönetmeliğe aykırıdır. Valilik dahil hiçbir kurumun, öğretim yılı başında belirlenen öğrenci kıyafetini değiştirme yetkisi yok. Çocukların eteği üzerinden politika yapılmasını doğru bulmuyoruz.
Bir okul, lise, eğitim sistemi düşünün… Sadece AKP’ye özgürlük, AKP gibi olana, AKP’nin istediği gibi olana özgürlük. Farklı olanlara ise ‘affedersiniz’, ne hakkı, neyin özgürlüğü? Bu hafta, ‘kıyafet özgürlüğü’ ile yanıp tutuşanlar –AKP- tarafından liselerde kıyafetlere bir yasak daha geldi, daha doğrusu getirilmek istendi. Muğla, Marmaris’te tüm liselerde kadın öğrencilere etek giyilmesi okul idaresi tarafından yasaklandı. Okul idareleri, öğrencilere yaptığı açıklamada ise “Bütün okullarda bu böyle olacak. Okula etekle gelen öğrenciler derse alınmayacak” dedi.
Okul müdürleri tarafından ‘Bütün okullarda bu böyle olacak’ denmesi takılmayacak bir konu değil gibi. Öğrenciler ve öğrenci velileri yerine kıyafetlere karar veren okul idarecileri, demek ki okullarda etek giyecek liselinin kalmayacağına emin. Tabi, onlar böyle olsun ister. Muhafazakarlığa aykırı olan ne varsa liselerden ve eğitimden kalksın isterler. Biz, okul idarecilerinin işinin okullarındaki eğitimle ilgilenmek olduğunu sanırdık. Ancak onlar öğrencilerin kıyafetine karışmayı, okullardaki eğitim, eğitim sorunu ve öğrenci talepleriyle ilgilenmenin üstüne taşımışlar. Bir de yürürlükteki yönetmeliğe göre etek veya pantolon seçmek öğrenci velisinin kararına bağlı. Okuldaki etek yasağı ise pek seçilmiş gibi görünmüyor. Seçilmediğinden olsa gerek zaten Marmaris’te okullarda etek giyme yasağı hem öğrencilerin hem velile-
rin tepkileriyle kaldırılıyor. İstanbul’da, Isparta’da, Muğla’da ve farklı illerde birçok okulda yasaklamalar geliyor. Okul müdürleri bu yüzü kimden alıyor diye düşünürsek, sorunun cevabını bulmak pek de zor olmasa gerek. AKP’nin zihniyetine göre davrandıktan sonra her şey kılıfına uyar. Okullardaki yasakların başını da ‘Liseli kadınlar etek giyemez’ çekiyor. Sonra dövmeli giremez, piercingli giremez, saçı uzun olan giremez… AKP, okul yönetmeliğinde kıyafet konusunda birçok şeye yasak getiriyor. Ama utanmadan Tayyip Erdoğan, kıyafet özgürlüğü diyebiliyor. Kıyafet özgürlüğü deyip başörtüsünü serbest yaptığını söylüyor. Erdoğan, bas bas böyle bağırırken maalesef, bir türlü ‘geriye kalanların’ kıyafet özgürlüğüne mevzu gelemiyor. AKP hükümeti işini biliyor.
Hem muhafazakarlaştırmayı hem özgürlükleri kısıtlamanın yolunu buldu mu ‘Bir taşla iki kuş’ deyip devreye giriyor. Ama hesaba katmadıkları esas bir de konu var ki, liseliler o taşın kuşları vurmasına izin verecek değil. Kıyafet özgürlüğünde bu kadar hassas olan, pardon, hatta ‘özgürlük’ konusunda bu kadar hassas olan AKP, kendisi gibi olmayana tam gaz yasağa devam edecek elbet. AKP’yi de, Başbakan’ı da, Nabi Avcı’yı da, zihniyetlerini de anladık. Anlamadığımız şu kaldı ki, yasak yasak nereye kadar sürer? Tam da bu noktada; unutulmaması gereken bir konu devreye giriyor. Sen sadece kendin gibi olana özgürlük tanırsan, senin gibi olmayan liseliler de birleşir kendi özgürlüğünü alır. Hepimiz Gezi’yi görmüş insanlarız; olmamış ve olmayacak şey değil…
ESAS MESELE
15
fotoğraf:bahar çakan
22 Ekim 2014
Otoriter yasalara karşı direnebilmek gerek
Hükümet Kobanê protestolarının ardından polise sınırsız yetkiler veren ‘güvenlik yasası’nı meclise sundu. AKP’nin Türkiye’yi 90’lı yıllara geri götürmeye çalıştığı tartışmaları devam ederken çözüm sürecinin nereye gideceği merak konusu. Bu kritik süreçte ‘güvenlik yasası’, çözüm süreci ve HSYK seçimleriyle ilgili CHP İzmir Milletvekili Rıza Türmen’le konuştuk. Hükümet polisin yetkilerini artıran ‘güvenlik yasası’nı Meclis’e sundu. RöPORTAJ Kılıçdaroğlu ayşen ece kavas yasayı 12 Eylül yasalarına benzetti. Yasayı siz nasıl değerlendiriyorsunuz? Bir kere yeni bir güvenlik yasası çıkması ne kadar doğru? Çıkacak her yasa, güvenlik yasası da dahil özgürlükleri sınırlıyor. Özgürlükler iktidarın keyfine göre dağılıp genişleyen, esnek şeyler değildir. Bu özgürlükler; insan hak ve özgürlükleri, temel hak ve özgürlükler bunların uluslararası evrensel standartları vardır. Çıkarılacak yasalar bu standartlara uymak zorundadır. Her ülke kendi iktidarının keyfine göre güvenlik yasaları çıkaramaz. Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası anlaşmalar, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi vardır. Burada bu özgürlüklerin ne olması
Otoriter, hak ve özgürlükleri ihlâl eden yasalara karşı bir mücadele, bir direniş ortaya koyabilmek lazım. gerektiği, devletin müdahalesinin ve özgürlüklere sınırlamanın ne olması gerektiği belirlenmiştir. İktidarın keyfine göre biz bu sınırlamaları daha çoğaltırız, bizim başımıza şöyle olaylar geldi bu yüzden biraz daha özgürlükleri sınırlayalım... Bu böyle olmaz. Olursa ne olur? O devlet insan haklarına saygılı, demokratik bir devlet olmaktan çıkar. Bugün yapılan şey budur. Sokakta olaylar oldu, bu olaylar olmuşsa biz yeni bir yasa çıkaralım, yarın başka olaylar da olabilir. O zaman yeni bir anayasa da mı çıkaracaksınız? Yeni bir güvenlik yasası çıkarılması konsepti kavramsal olarak yanlış bir şey. Bu yeni güvenlik yasası nereden çıktı? Hükümetin Güneydoğu’da, Suriye’de, Kobanê’de olup bitenlere karşı protesto yürüyüşleri yapıldı. Orada olaylar oldu. Bu yüzden yeni bir güvenlik yasası
çıkarılıyor. Bu yasa ile ilgili deniyor ki Almanlarda da, İngilizlerde de vardır. Böyle şeyler çok yanlış. Neyin olması gerektiği, standartların nasıl belirleneceği Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası anlaşmalarda yer alır. Burada belirlenmiş bütün Avrupa’nın uyduğu standartlar ve ortak bir hukuk alanı vardır ve bunlara uyum sağlamak gerekir. Bir de şöyle bir izlenim yaratılıyor. Eski yasa çok güzeldi, şimdi bu eski yasalardan dönülüyor. Eski yasalar zaten yeteri kadar kötüydü, şimdi daha da kötü olmaya başlandı. Giderek daha fazla otoriterleşen, temel hak ve özgürlükleri giderek daha ağır bir biçimde çiğneyen bir polis devletine doğru gidiş var. İktidarın keyfine göre yasalar değiştirilmektedir; hiçbir standart, evrensel hukuk ilkesi dikkate alınmadan. Bu yasalarla olacak şey odur. Türkiye’de yaşayan bireylerin özgürlükleri daha da sınırlandırılacaktır. İktidar istediği zaman keyfi bir biçimde bu özgürlükleri ihlâl etme ve ortadan kaldırma olanaklarına kavuşacaktır. Bunu yaparken de bak kanun var, diyecektir. Bugün Hong Kong’da çok büyük protestolar oluyor, Çin’in rejimine karşı. Hong Kong’daki protestoların liderlerinden 18 yaşında bir çocuk diyor ki :” Biz büyüklerin yaptığı yasalara uymayacağız.” Ve devam ediyor “Çünkü bunlar bizim özgürlüklerimizi kaldırıyor ve geleceğimiz büyükler tarafından tayin edilmeyecektir; iktidara, güce ve paraya sahip olan büyüklere sormak istiyorum, niçin demokrasi için savaşmıyorsunuz” diyor. Aynı soruyu Türkiye’de de sorabiliriz. Niçin demokrasi için savaşmıyoruz? Türkiye’de demokrasi için mücadele etmek lazım. Bu tür yasaların çıkmasına karşı direnebilmek gerek. Bunu herkesten önce gençlerin yapması lazım. Herkesin de yapması gerek aynı zamanda. Sonra gençler sorar adama, siz niye mücadele etmiyorsunuz, bize bırakıyorsunuz bu işi diye. Bu tür otoriter, hak ve özgürlükleri ihlâl eden yasalara karşı bir mücadele, bir direniş ortaya koyabilmek lazım. Davutoğlu “Maske takana eylem özgürlüğü yok” dedi, yakılan TOMA’ların yerine 5-10 misli TOMA’lar alınacağını söyledi. AKP’nin kamu malına önem veren güvenlik yasası sizce toplumda nasıl karşılık bulacak? Türkiye’de Davutoğlu’nun, bütün siyasilerin ve bütün hükümetlerin öğrenmesi gereken bir şey var. Gösteri ve protesto yürüyüşlerinin dünyada tek bir sınırlaması vardır. O sınırlama gösterinin
barışçı olup olmamasıyla ilgilidir. Eğer gösteri barışçı yapılıyorsa ve şiddet yoksa hükümet buna
‘Yeni Türkiye’ otoriter, hukuk devletinin mevcut olmadığı, yargının bağımsız ve tarafsız olmadığı, bireylerin özel yaşam alanlarının giderek daraltıldığı, hükümetin her şeye karıştığı, gücün tek bir elde toplandığı, muhalefete hiçbir yer olmayan, basın özgürlüğünün bulunmadığı bir Türkiye’dir. Böyle bir rejimde fiilen başkanlık sistemi vardır. müdahale edemez. Bizde bu hâlâ anlaşılmış değildir. Siz şimdi beş kişi çıksanız şu sokağa, yürürseniz size polis TOMA’larla, gazlarla hücum eder. Bu kabul edilemez bir şeydir. Nereden biliyoruz? Bununla ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi(AİHM)’nde Türkiye aleyhine çıkmış düzinelerce ihlâl kararı vardır. Avrupa Birliği (AB)’nin izlenim raporlarını okursanız oradaki eleştirileri görürsünüz. İnsan haklarıyla uğraşan uluslararası enciyolar var. Onların raporlarına bakarsanız gösteri ve protesto hakkının Türkiye’de mevcut olmaması tenkit edilmektedir. Bunu artık Türkiye’nin anlaması lazım. Beş tane genç sokağa çıkınca TOMA’larla üzerine saldırmak gibi bir şey olamaz. Bu ancak diktatörlüklerde olabilir. Türkiye’nin yeteri kadar TOMA’sı var, bir sıkıntısı yok. TOMA’lar tabi kamu masrafları halkın vergileriyle, benim cebimdeki para ile alınıyor. Toplum bu yasayı kabul eder mi? Bu yasa çıktığında uygulanabilir mi? Toplumun tepkisi sizce buna ne olur? Toplumun sorması lazım, sen kimin parasıyla alıyorsun bu TOMA’ları? Bu sokakta yürüyenlerin parasıyla alınıyor, beş TOMA’dan elli TOMA’ya çıkaracakmış.
Hükümetin Türkiye’yi 90’lı yıllara geri götürmeye çalıştığıyla ilgili görüşler var. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? 90’lar kitlesel insan hakkı ihlâllerinin olduğu yıllardı. Şöyle bir benzerlik kurmak belki mümkün. 90’lardan sonra Türkiye’deki insan hakkı profiline baktığımız zaman belli bir düzelme olduğunu görüyorsunuz, yani 2000’li yılların başında. Artık insan hakları kitlesel olmaktan çıktı ve bireysel olmaya başladı. İşte düşünce özgürlüğünü, bireylerin mülkiyet hakkını ihlâl ediyor. Ama 90’larda korkunç ihlâller vardı. Faili meçhuller, köy yakmalar, köy boşaltmalar... Şimdi şu anlamda 90’lara dönüyoruz. Tekrar insan hakları ihlâlleri kitlesel bir nitelik kazanmaya başladı. Gezi olaylarına bakın. Kaç yüz kişi için soruşturma açıldı. Kaç yüz kişi tutuklandı. Kaç kişi öldürüldü. Bu son olaylarda da böyle. Bunlarda tabi birinci derece sorumlu, devletin güvenlik güçleri. İnsan hakları ihlâllerinin kitlesel bir nitelik alması bakımından 90’larla şimdiki olup bitenler arasında böyle bir paralellik var. Ama bu iktidarın ‘Yeni Türkiye’sinin, ne olduğu giderek daha belirgin olmaya ve hatları ortaya çıkmaya başladı. ‘Yeni Türkiye’ otoriter, hukuk devletinin mevcut olmadığı, yargının bağımsız ve tarafsız olmadığı, bireylerin özel yaşam alanlarının giderek daraltıldığı, hükümetin her şeye karıştığı, gücün tek bir elde toplandığı, muhalefete hiçbir yer olmayan, basın özgürlüğünün bulunmadığı bir Türkiye’dir. Böyle bir rejimde fiilen başkanlık sistemi vardır. Gücün tek bir elde toplanması bir nevi başkanlık sistemidir. Tabi iyi bir başkanlık sistemi değil. Çünkü demokrasi dediğimiz şey, iktidarın ve gücün paylaşılması ile ilgili bir şeydir. Aynı zamanda muhalefetin mevcut olması ve özgürlüklerin korunmasıdır. Burada iktidarın temel yanlışı demokrasi anlayışından kaynaklanıyor. İktidar diyor ki seçimle iktidara gelmem ve seçimle çoğunluğu elde etmem istediğimi yapmak için yeterlidir. Demokrasi seçim sandığından ibaret değildir. Demokrasi seçim sandığıyla ilgili dediğiniz anda iktidarı kimin kullanacağını gösteriyor; ama nasıl kullanacağını göstermiyor. Nasıl kullanacağını bertaraf edip de sadece kimin kullanacağına indirgediğimiz zaman demokrasiyi, demokrasinin içeriğini, özünü oluşturan bütün değerlerden vazgeçiyorsunuz. Hukuk devleti, kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı, çoğulculuk, katılımcılık bunlar hep gücün nasıl kullanılacağına ilişkin kavramlardır. Hâlbuki
gücün nasıl kullanılacağı beni ilgilendirmez, iktidarı elde etmek yeter demokrasi için diyorsanız o zaman demokrasinin içini boşaltıyorsunuz. ‘Yeni Türkiye’ dediğimiz zaman böyle içi boşaltılmış, seçim sandığından ibaret sadece bununla sınırlı olan bir demokrasi anlayışıdır. Çok tehlikeli bir anlayıştır. Kobanê’de savaş devam ediyor. CHP, savaş tezkeresine hayır demişti. Önümüzdeki süreçte Kobanê’deki savaşla ilgili CHP’nin tavrı ne olacak veya ne olmalı? Hükümet Kobanê’ye seyirci kalıyor. Seyirci kalması iki türlü sonuç doğuruyor. Birincisi, dış
Çözüm süreci ve Kobanê arasındaki ilişkiyi siz göremiyorsanız bu süreci de başarıya götürmeniz imkânsızdır. politika bakımından Amerika ile arası bozuldu. Arada büyük bir görüş farkı var. Dış politikada etkisiz kaldı. İç politika bakımından Türkiye’de çok büyük protesto olaylarına yol açtı. Siz şunu bekleyemezsiniz. Ben Kürtler ile çözüm sürecine gireceğim ve çözüm arayacağım. Ama öbür taraftan burada yaşayan Kürtlerin aileleri, kardeşleri Kobanê’de kesilirken ben buna seyirci kalacağım. Buna imkân yoktur. Çözüm süreci ve Kobanê arasındaki ilişkiyi siz göremiyorsanız bu süreci de başarıya götürmeniz imkânsızdır. Müzakere yapanlar ayırmayı kabul etse bile Kürtler kabul etmiyor. Davutoğlu çok enteresan bir şey söyledi: “Biz müdahale ederiz ama şu şartla ki bu müdahale Esad rejimini devirmeye yönelik olacak” Bu ne demek? Hükümet isterse buna müdahale edebilir, ama istemiyor. İkincisi hükümetin amacı Kobanê’deki Kürtleri kurtarmak değil, o tutku hâlinde takıntısı olduğu Esad rejimini devirmektir. Burnunuzun dibinde insanlar kesi-
Rıza Türmen kimdir?
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. 1985-89 yıllarında Singapur Büyükelçisi, 1989-94 yıllarında Dışişleri Bakanlığında Avrupa Konseyi, İnsan Hakları, AGİT ve B.M. den sorumlu Genel Müdür, 1994-96 yıllarında İsviçre Büyükelçisi, 1996-98 yıllarında Strasbourg’da Avrupa Konseyi nezdinde Büyükelçi olarak görev yaptı. 1998-2008 yılları arasında Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesi tarafından AİHM Yargıçlığı görevini yerine getirdi. TBMM 24. Dönem CHP İzmir Milletvekili seçildi. lirken ve büyük bir katliam ihtimali varken siz bunu görmemezlikten geleceksiniz. Çok daha uzak bir siyasi amaca, kendi siyasi çıkarınıza yöneleceksiniz. Bırakın siyaset açısından yanlış yaklaşımı moral açısından da yanlış bir yaklaşım. Kobanê’ye seyirci kalamazsınız. Kobanê’ye ne yapabilirsiniz bunu konuşmak gerekiyor. Türkiye Kobanê’ye yardım edebilir. Kobanê’ye yardım edilmesine izin verebilirsiniz. Kobanê’ye insan ve silah gönderilmesine kapılarınızı açık tutarsınız. Kobanê’ye IŞİD taraftarının gitmesine engel olabilirsiniz. Gerekirse de bir askeri müdahalede bulunup geri dönersiniz. Amerika bombalıyor, Türkiye bombalayamıyor mu? HSYK seçimlerini Yargıda Birlik Platformu kazandı. Bu sonuç yargıyı sizce nasıl etkileyecek veya nereye sürükleyecek? Öyle bir noktaya geldik ki artık konuşulan şey, sorun olan şey yargıda bağımsızlık olup olmaması değildir. Artık konuşulan şey, yargı kime bağlı olacaktır. İktidara mı bağlı olacaktır. Bunun için de bir mücadele var ortada. Ama yargının bağımsızlığı artık Türkiye’de unutulmuş bir kavramdır. Bağımsız yargıyı kimse konuşmuyor. Yargı bağımsızlığın anahtarı. HSYK bağımsız olmaz ise yargı da bağımsız olmayacak. Bu anahtarı kim kontrol edecek bu konuşuluyor Türkiye’de. Yapılan mücadele de budur. Kim kazandı, iktidar kazandı. İktidar şimdiye kadar çok döndü. Bu kendi yaptığı HSYK. Ne oldu? Demek ki Cemaat’le arası bozulunca o HSYK kötü bir HSYK oldu. Yargı bağımsız olmaz ise Türkiye’de hiçbir şeyin güvencesi yoktur. Ne temel hak ve özgürlüklerin güvencesi vardır ne de hukukun getirdiği güvence. Ve büyük bir karmaşa çıkar. Şuna döneriz, herkesin herkesi öldürdüğü ve herkesin kendi adaletini dağladığı bir döneme döneriz. İnsanlar farklı bir hukuka ve yargıya yöneliyor. Yargıya güveniniz yoksa ne yaparsınız, kendi adaletinizi sağlarsınız. O zaman çeteler, mafya ortaya çıkar. Başka yoldan kendi hakkınızı aramaya çalışırsınız. Türkiye buna doğru gidiyor. Mutlaka hukuk devletini yeniden kurmak ve yargıyı bağımsız yapabilmek lazım.
DUNYA
16
22 Ekim 2014
Hong Konglular meydanı tekrar işgal etti
Hong Kong’da polisin işgal altındaki kent meydanını boşaltmasının ardından Hong Konglular yeniden meydanı işgal etti. Polis ise coplar ve biber gazı spreyi kullanarak işgale engel olmaya çalıştı. Hong Konglular, Çin’in 2017’de Hong Kong’daki genel seçimlere müdahale etmesine karşı çıkıyor ve Hong Kong’un lideri Leung Chun-Ying’in istifasını istiyor.
Dünya Turu
Almanya
Kobanê mitingi
Dünya RIFAT ÇAPAR
Hong Kong’da hükümet karşıtı eylemler devam ediyor. Polisin eylemcilere saldırması sonucu 20 kişi yaralandı. Eylemcilerin Hong Kong semtinde caddeleri işgal etmesinin ardından polis, halka cop ve biber gazıyla saldırdı. Hong Kong hükümeti, yaralananlardan kaçının polis, kaçının sivil olduğunu belirtmedi. Hong Kong’un ikinci adamı Carrie Lam, iki taraf arasında beşer temsilcinin Salı günü televizyonda canlı yayında tartışacağını açıkladı. Görüşmelerin ağırlıklı olarak anayasal reform üzerine olacağı belirtiliyor. Ancak görüşmelerden olumlu sonuç çıkması ihtimalinin çok az olduğu ifade ediliyor. Hong Kong’daki protestocular, Çin’in 2017’de Hong Kong’daki genel seçimlere müdahale etmesine karşı çıkıyor ve Hong Kong’un lideri Leung Chun-Ying’in istifasını istiyor. Pekin yönetimi, Hong Kong liderliği için yarışacak adayların, kendi belirlediği kişilerden seçilmesini istiyor. Öte yandan Çin, Hong Kong hükümetine desteğini ve Hong Kong’a dış müdahalelerin olmaması çağrısını yineledi. Halk hükümetin istifasını istiyor Hong Kong’da özellikle gençlerin aralarında bulunduğu binlerce kişi
haftalardır sokaklarda işgal eylemleri gerçekleştiriyor. Çin’e bağlı otonom bir şehir olan Hong Kong’u yönetecek kişinin seçiminde Çin’in etkili olmasını istemeyen eylemciler, şu andaki yöneticinin de istifa etmesini, kendilerini yönetecek kişiyi kendilerinin seçmesini talep ediyor. Eylemcilerin mensup olduğu gruplardan biri olan “Şehir Merkezini İşigal Et” (Occupy Central) bir açıklama yayınlayarak “ Yönetim tarafından verilen sokakların boşaltılması emri, yeni bir işgal dalgasını tetikledi ve polis ile halk arasındaki
ilişkiyi kötüleştirdi” dedi. Ayın başından bu yana sokaklara çıkan protestocu sayısında azalma görülürken, bu hafta direniş yeniden yükseldi. Polisle protestocular arasında çatışmalar yaşanırken, sivil bir polisin silahsız bir protestocuyu dövdüğünü gösteren bir video büyük bir öfke yarattı.
eylemcilerden sokakları boşaltmalarını istedi. Hong Kong’da yüksek mahkeme, en az 23 gündür kapalı olan yolların açılması için Taksiciler Derneği ve Taksi Şoförleri ve Operatörleri Derneği’nin bir olayda, Chiu luen Public Light Bus Şirketi’nin de başka bir olayla ilgili başvurusunu değerlendirdi ve eylemcilere Yüksek mahkeme, iki ihtiyari tedbir kararını yürürlüeylemcilerin dağılmasını istedi ğe koydu. Mahkeme, eylemcilerin Çin’in Hong Kong Özel İdari Mong Kok semtini terk etmesini Bölgesi’nde hükümet karşıtı ey- istedi. Ancak eylemciler direnmeklemler sürerken, yüksek mahkeme, te kararlı görünüyor.
Almanya’nın Salzgitter şehrinde IG Metall Sendikası, Kobanê’yle dayanışma mitingi gerçekleştirdi. Miting sendikanın gençlik örgütü olan IG Metall Jugend’in önerisiyle yapıldı. Mitinge 1000’den fazla emekçi katıldı. Volkswagen, MAN, ALSTOM, Salzgitter AG, BOSCH gibi birçok fabrikadan işçiler, işçi temsilcileri, sendika temsilcileri Salzgitter halkıyla birlikte “Kobane için, İnsanlık için” şiarıyla toplanarak Kürt halkına dayanışma mesajlarını ilettiler. Mitingde IG Metall Şube Başkanı Wolfgang Räschke, “Burada konuşabilmek kolay değil. Hem öfkeyi hemde acıyı burada birlikte yaşıyoruz. Biz bugün burada hep birlikte Kobanê’yi katil sürülerinden savunan Kürt savaşçılarının direnişinin onurunu ve düşenlerinin yasını tutuyoruz” dedi. Suruç’tan dönen Sol Parti Federal Parlemento Milletvekili Sabine Leidig, Suruç’a sığınan Kobanêlilerin oldukça perişan bir durumda olduklarını belirtti. DÜNYA
Katalonya
Erken seçim istediler
Kobanê’de dört nokta IŞİD’ten kurtarıldı Kobanê kentinde, gece saatlerinde IŞİD tarafından dört koldan yapılan saldırılar sonucu şiddetli çatışmalar yaşandı. YPG güçleri saldırıları püskürtürken, çetelerin konumlandığı dört noktayı geri aldı. İki noktada mevzilenen çeteler ise tuttukları mevzilerle birlikte imha edildi. IŞİD, kentin doğusunda 3 ayrı koldan saldırı düzenledi. Sebze haline dönük saldırı gerçekleştiren çetelere YPG savaşçıları karşılık verdi. Burada yaşanan şiddetli çatışmalarda en az 6 IŞİD üyesi öldürülürken, çetelerin elinde bulunan iki nokta da çetelerden temizlendi. Çetelerin ikinci saldırısı, belediyenin bulunduğu taraftan geldi. Burada çeteler, YPG’nin sert direnişiyle karşılaştı. Yaşanan çatışmalar sonunda 10’un üzerinde çete üyesi öldürüldü.
Doğu cephesindeki üçüncü çete saldırısı Kaniya Kurda tarafında gelişti. Buradaki saldırıyı kıran YPG savaşçıları, çetelerin yerleştikleri iki noktayı da çetelerden temizledi. Aynı çatışmada YPG güçleri, 1 BKC, 1 RPG roketatar, 2 kalaşnikof, bir gece bir de gündüz dürbünü, iki el bombası ile çok sayıda cephaneyi ele geçirdi. Kentin güneydoğu cephesinde de, Azadi Meydanı’na sızma girişiminde bulunan çetelere sert direnişle yanıt veren YPG, şiddetli çatışmalarda onlarca çete üyesini öldürdü. Kentin güney cephesinde ise çetelerin konumlandığı iki noktaya YPG güçleri eylem düzenledi. Her iki noktayı da imha eden YPG, birçok çete üyesini öldürdü. DÜNYA
Londra’daki işçiler maaşlarına artış istedi Sendikalı işçilerin %1’lik maaş artış talebini reddeden hükümete karşı işçiler 13 Ekim’de genel bir grev gerçekleştirmişti. 18 Ekim cumartesi günü ise Başkent Londra’da 90 bin kişinin katıldığı büyük bir yürüyüş gerçekleştirildi. “Britanya’nın maaş artışına ihtiyacı var” sloganıyla yapılan eylemin çağrısını TUC (İşçi Sendikaları Kongresi) yaptı. Ve eyleme demokratik kitle örgütlerinden büyük bir kesim katıldı. UNITE, UNISON, Ulusal Öğretmenler Sendikası, İletişim İşçileri Sendikası gibi İngiltere’nin önde gelen sendikaları da eyleme destek
verdi. Glasgow ve Belfast’ta da yapılan eylemlere emekliler ve nükleer karşıtları da katıldı. İftaiye çalışanları sendikası eyleme üzerinde “Biz insanları kurtarırız, bankaları değil” yazan bir zeplinle katıldı. TUC genel sekreteri Frances O’Grady ”Birleşik Krallık tarihinin en uzun süreli kemer sıkma politikasının ardından, ekonomik iyileşmeyle birlikte maaşlarda artış yapılmalı. Birleşik Krallık’ta bir üst düzey yönetici, ortalama bir işçi maaşından 175 kat daha fazla kazanıyor” dedi ve bu adaletsizliğe son vermek istediklerini söyledi. DÜNYA
Binlerce Katalan, Barcelona’da düzenledikleri eylemle bağımsızlık taleplerini haykırdı. Özerk Yönetim Başkanı Artur Mas’ın bağımsızlık referandumundan vazgeçerek “alternatif yollar aranacağını” dile getirmesine tepki gösteren binler bölgesel erken seçim talep etti. Katalan Ulusal Meclisi (ANC) Başkanı Carme Forcadell, Artur Mas’a “Seçim istiyoruz. 3 ay içerisinde sandığa gitmek istiyoruz, 2015 baharına yeni bir parlamentoyla gitmek istiyoruz” diye seslendi. DÜNYA
Nijerya
Anlaşma sağlandı
Mescid-i Aksa gerginliği büyüyor Filistin lideri Mahmud Abbas, İsrail’in Mescid-i Aksa Camii’ne olası bir saldırı ihtimaline karşın, uluslararası toplumu güvenlik önlemlerini arttırması konusunda uyardı. Abbas, Filistin hükümetinin olası bir İsrail saldırısına karşın yasal önlemleri alacağını duyurdu. El Fetih’in Devrim Konseyi toplantısında konuşan Abbas: “İşgalcilerin camiye saldırmasına izin vermeyeceğiz” dedi. Abbas’ın açıklamaları, Hamas yöneticisi Halid Meşal’in Filistinlilerin bölgeye sınırlı olan girişleri dolayısıyla Müslümanlara yaptığı Mescid-i Aksa’yı savunma çağrısının ardından geldi. Meşal: “Halkımızı Mescid-i Aksa’yı savunmak için acele etmeye çağırıyoruz. Öfkeli olmaya, tüm dünyaya Arap ve Müslüman uluslarının öfkesini duyurmaya, İsrail’in suçlarına karşı sessiz kalmamaya davet ediyoruz” dedi. DÜNYA
Nijerya ordusu “Boko Haram’la kaçırılan kız öğrencilerin bırakılması yönünde bir anlaşmaya varıldığını” açıkladı. Açıklama, Nijerya ordusu Savunma Birlikleri Komutanı Alex Badeh’ten geldi. Boko Haram, yaklaşık altı ay önce Chibok kentinde bir okula baskın yaparak, 200’den fazla kız öğrenciyi kaçırmıştı. Adı yerel dilde “Batı eğitimi günahtır” anlamına gelen “Boko Haram”, 2009’da bir strateji değişikliğiyle, Nijerya’nın kuzeyinde İslam devleti kurmayı amaçladığını duyurmuştu. Nijerya Genelkurmay Başkanı Alex Badeh’in orduya anlaşmaya hemen uyulması emrini verdiği bildirildi. DÜNYA
YAKLASIMLAR
17
22 Ekim 2014
Uzun sürecek düzensizlik Başkanlığını Sinan Ülgen’in yaptığı Ekonomi ve Dış Politika Araştırma Merkezi (EDAM) Türkiye’nin tartışmasız en prestijli düşünce kuruluşlarından biri. Yurtdışında da ciddi bir itibar sahibi. Bu itibar sayesinde on yıldır düzenlediği yuvarlak masa toplantılarına siyaset, iş dünyası, üniversite ve düşünce kuruluşlarından dünyanın kalburüstü isimleri katılıyorlar Bu yılki toplantının temaları da kapsamlı: Dünyadaki krizlerin yönetiminin nasıl olması gerektiği, teknolojinin gerek devletler gerekse bireyler ve toplumlar açısından yarattığı değişimi niteliği ve bu bağlamda demokrasinin geleceği mercek altına alınıyor. Türkiye’nin yeni güvenlik politikaları ve AB’nin ekonomik-siyasal sorunlarının nasıl aşılacağı da tartışma konuları arasında. Dün yapılan Ortadoğu ile ilgili panelde genellikle tatsız bir gelecek eskizi çizildi. Ama durumun gerçekçi bir değerlendirmesi de ortaya
çıktı. Bölgenin bugünkü baş sorunu siyasal düzenlerin, kurumsal olarak çökmesidir. Bunun yarattığı düzensizlik ortamında paranın bolluğu ve ideolojik kavgayla/jeopolitik rekabetin sertliği müthiş bir şiddet dalgasının etrafı kavurmasına yol açıyor. Yıkılan yalnızca bölgesel
“
gede sınırlar anlamlarını yitirmiş durumda. Bunun sonucunda bir yandan Irak ve Suriye’de yaşanan iç savaşların yollara döktüğü milyonlarca mülteci, diğer yandan da kuraklık, nüfus baskısı, devletsizliğin getirdiği şiddet ortamından kaçanlar komşuları ve Avrupa açısından bir
Bush’un enkazını kaldırmak zorunda kalan Obama ülkesini Ortadoğu’dan çekmişti. ABD, Irak’tan kurulmakta olan rejimin kurumlarını denetleyecek ve güvenliği sağlayacak hiçbir güç bırakmadan çekilince ortaya büyük bir boşluk çıkmıştı. Bugün bile, yani İD’ye karşı harekete geçtiğinde stratejisinin ne olduğu soruluyorsa bunun sebebi bölgeye dönmekteki isteksizliği.
siyasal düzen de değil. Bir bakıma, konuşmacılardan birisinin söylediği gibi, bölgeyle ilgili bildiğimiz coğrafi tanımları da terk etmemizi gerektiren derinlikte bir krizin ortasındayız. Doğu Afrika kıyılarından “Mümbit hilal”e kadar uzanan bir böl-
“
SOLİ ÖZEL yazdı
Ortadoğu’daki iç savaşın tek nedeni IŞİD’in vahşiliği değil. Dünya ölçeğindeki kriz de bu savaşın bir tarafı. Yaşanan katliamların arkasından gelmesi beklenen kısa vadeli bir düzen bile sermaye güçlerinin ağzını sulandırmaya yetiyor. Haber Türk gazetesinden Soli Özel iç savaşın ekonomik arka planını geniş bir süreç etrafında ele alıyor.
güvenlik meselesi haline de gelmiş durumda. Klasik Ortadoğu’ya damgasını vuran büyük düzensizliğin arkasında sadece bölgenin dinamikleriyle açıklanamayacak gelişmeler de var. Bunlar karanlık odalarda yapılan büyük ve men-
debur planlardan çok dünya sisteminin yeni gerçeklerini yansıtan olgular. Dünya sistemi hem küresel ekonomik kriz hem de ABD’nin Irak savaşında çuvallaması nedeniyle eskiden olduğu gibi düzen kuramıyor. Hatta kurulu düzeni kurallarına göre işletmeyi beceremiyor. Bush’un enkazını kaldırmak zorunda kalan Obama ülkesini Ortadoğu’dan çekmişti. ABD, Irak’tan kurulmakta olan rejimin kurumlarını denetleyecek ve güvenliği sağlayacak hiçbir güç bırakmadan çekilince ortaya büyük bir boşluk çıkmıştı. Bugün bile, yani İD’ye karşı harekete geçtiğinde stratejisinin ne olduğu soruluyorsa bunun sebebi bölgeye dönmekteki isteksizliği. Dünyadaki diğer güçlerden Rusya ancak olumsuz hamlelerle kendisini öne çıkarıyor, enerji ihtiyacının yüzde 75’ini Ortadoğu’dan sağlayan Asya’da Çin dahil düzen kurmayı becerebilecek güç yok. Avrupa zaten kaale bile alınamayacak kadar
bölünmüş ve zayıf. Bölgesel güçler de üç koalisyonda (İran-Irak-Suriye-Hizbullah; Suudi Arabistan-Birleşik Arap emirlikleri-Bahreyn-Mısır; Türkiye-Katar- Müslüman Kardeşler) kümeleniyorlar. Birbirlerine kök söktürmeye iman ettiklerinden düzensizlik ortamını körükleyip şiddetin önünü açıyorlar. Genel düzensizlik ortamında toplumların düzen arayışına da cevap verme iddiasıyla İD gibi devlet dışı gruplar ve örgütler öne çıkıyor. Ellerindeki silahlarla devletleri tehdit ederek, birbirleriyle savaşarak gelecek üzerinde söz sahibi olmaya çalışıyorlar. Devletlerin ayakta kalması ve düzen meselesi ön plana çıktığı içindir ki, Kürtlerin Irak’ta ve şimdi de Suriye’de kendilerini yönetme becerileri uluslararası sistemin dikkatini çekiyor, desteğini alıyor. Bu durumda gelecekle ilgili ilk soru, ayakta kalan devletlerin, özellikle Suudi Arabistan ve İran’ın bir mutabakat arayışına girip girmeyecekleri oluyor. Bunun cevabını da petrol fiyatlarının seyri verebilir. Aksi halde bölge bugünkü cehennemi daha uzun süre yaşamaya mahkûm gibi. Soli Özel
Haziran bereketi tin adı kondu.
ERGUN BABAHAN yazdı
Siyasi parti, örgüt, aydın ve bireylerin bir araya geldiği, Birleşik Muhalefet ve Sol Cephe dinamiklerini de içeren ODTÜ Vişnelik Toplantıları’nın üçüncüsünde yeni bir adım atıldı. Can Dündar, Cumhuriyet Gazetesi’ndeki köşe yazısında, Birleşik Haziran Hareketi’ni “Ekimde çıkagelen haziran güneşi gibi bereketli olsun” sözleri ile selamlıyor.
Erdoğan’ın diline düşmüştü Türkiye solu: “Onlar geç uyanır. Çünkü gece sabaha kadar içmiştir” eleştirisini hatırlatıp gülmüştü bir konuşmasında… Cevap Gezi’den gelmişti: “Alkolü yasakladın, millet ayıldı.” *** Biraz geç oldu, ama ayıldık gerçekten… Doğan Tılıç’ın örneğiyle özetleyeyim durumu: “12 Eylül döneminde Mamak Cezaevi’nde komünler vardı. Tutsaklar, örgütlerine göre komünlere dağılmıştı. Dayak azken, herkes komününde yaşardı. Dayak arttı mı, bütün komünler bir araya toplaşırdı. Bugün bir aradaysak, biraz da dayak arttığı için… Elbette daha fazlası da var.” *** Türkiye, “geriye dönüşü günbegün güçleşen”, çok karanlık bir döneme girdi. “Dinci mezhepçi zorbalık”, “devlet şiddeti”, “piyasacı talan ekonomisi”, “dinin siyasal, toplumsal yaşamı belirlemesi”, içerde ve dışarda savaş tehlikesi”, “doğanın rant uğruna katledilmesi”, “iş felaketleri”, “kadın cinayetleri”… Bugün dayanışmayı hayati hale getiren dayak çeşitleri… ODTÜ’nün yamacındaki “Vişnelik”ten, tüm bunlara karşı bir çağrı yükseldi önceki gün: “Yarınımızı AKP’nin pençesinden kurtarmak için bir araya geliyoruz.”
*** Eskiden bu tarz bildirilerin altında örgütlerin isimleri olurdu. Bu kez, şahıs isimleri var. “Gezi”nin derslerinden biri bu belki de… Eskiden ortak bildiriye imza atan örgütler, toplu fotoğrafta öne çıkmak için yanındakine dirsek atardı. Şimdi herkes bir adım geride durma derdinde… Bu da “Gezi”nin öğrettiklerinden biri elbette… Eskiden herkesin bir doğru bildiği vardı; “Siz de gelin bu doğruya katılın” çağrısı yapılırdı. Bugün, “Gelin doğruyu birlikte arayalım” daveti var.
“Gezi” ruhunun bir yansıması herhalde… Çağrının “Birleşik Haziran Hareketi” ismini taşıması boşuna değil… “Haziran bereketi” dense yeriydi. *** Vişnelik doğumlu “Haziran Hareketi”, Gezi’nin çocuklarından biri… Gezi isyanının “Yetti artık” direncini, dayanışma ve örgütlenme bilincini, “Bir olursak, dik durursak, geriletiriz” bilgisini taşıyor. “Haziran barikatlarını ileri taşımayı” vaat ediyor. İlk toplantı 30 Ağustos’taydı. Uzun süredir ken-
di komününde yaşayan bazı hareketler, dergiler, partiler, gruplar, kabuklarından çıkıp buluştu; “Yeni Türkiye”yi konuştu. Ülkenin nasıl bir faşizme sürüklendiği konusunda çoğunluğun hemfikir olduğu anlaşıldı. Tehdit ortadaydı. 21 Eylül’deki ikinci toplantıda ise geçmiş dağınıklıktan, rekabetten, kardeş kavgasından dersler alındığı, dayanışma ihtiyacının iyice kavrandığı çıktı ortaya… Dün birbirine sırtını dönenler, nihayet birbirine yüzünü döndü. Katılımcılar, 12 Eylül sonrası kuşağın, olgunluk çağına geldiğini gördü. Ve nihayet önceki günkü üçüncü toplantıda da hareke-
*** Bir partileşme hazırlığı mı bu? Davet sahipleri “Hayır” diyor. Belki ilerde… Ortak bildiride amaç, -yine bir Gezi çocuğu olan“forum”ları “Meclis”lere dönüştürmek, tabandan bir direnişi örgütlerken aynı zamanda ortak akıl üretmek, “yeni bir toplumsal düzenin kurucu iradesini inşa etmek” diye açıklanıyor. Hepimizin “makul şüpheli” hale getirildiği, toplumsal hayatın mezhep sopasıyla tanzim edildiği, “çözüm” diye diye derin bir çözümsüzlüğe gidildiği, harbin sınırda belirdiği bir aşamada, iyi geldi bu güç birliği daveti… Ekimde çıkagelmiş haziran güneşi gibi… Bereketli olsun! Can Dündar Cumhuriyet Gazetesi
İyi Kötü Çirkin ELİF KARAN
İyi
Kaan Özbek Şok
Özbek, Türkiye’de “adaletin” ne olduğunu Pazar yazısında şu cümlelerle özetlemiş: “BİR tarafta kaybettikleri evlatları için “adalet”in kırıntılarını arayanlar, diğer tarafta sözde “adalet”in nimetlerinden sonuna kadar faydalananlar. Burası Türkiye…Artık pek çok şeye şaşıramaz olduk. Önceki gün Ethem Sarısülük’ün annesi Sayfi Sarisülük’ün sanık sandalyesine oturtulması zaten olmayan adaletin göstergesiydi ya; 17 Aralık yolsuzlukları ile ilgili verilen takipsizlik kararı durumu perçinledi. Mesela Hasan Ferit Gedik’in annesi o adaletin kırıntısını bulabilmek için açlık grevine başlıyor kaçınızın haberi var?Berkin’den, Abdullah’tan, Ali İsmail’den son duruma dair bilgi sahibi misiniz?
Kötü
Salih Tuna Yeni Şafak
Tuna, AKP’yi aklama derdinde, hayal ürünü spekülatif yazılar yazan köşe yazarları arasındaki yerini korumakta kararlı. Argümansız, somut örnekleri olmayan yazısında, Erdoğan’ı güzelleyeceğim derken, meydanlarda geleceğine sahip çıkan gençliği eleştiriyor. Tuna: “İnsan nisyan ile maluldür.Yazık ki yazık, ‘Pampa Gençliği’ nisyan nedir onu bile bilmez.Dolayısıyla Türkiye’nin nerden nereye geldiğini her gün hatırlatsak yeridir.Türkiye, Gezi gerici kalkışmasında, ‘çapulcuyum çapulcu’ diyerek ortaya fırlayan ‘işverenin’ IMF’ye borçlarımızı ödemek için, ‘Güneydoğu Anadolu’dan toprak satalım’ önerisinde bulunduğu yıllardan IMF’ye borç verecek düzeye geldi.”
Çirkin
Hasan Albayrak Star
IŞİD’in, polisin yaptığı vahşeti görmeyenler, bir de meydanlarda bunu protesto edenleri “vahşi” ilan etmiyor mu? İşte Albayrak’tan bunun örneği bir köşe yazısı: “Bu kanuni tedbirler elbette şartların olağanüstülüğü ile mütenasip sertlikte olacak.Hükümetin gündeme getirdiği yeni düzenlemeleri 12 Eylül faşizmine atıfta bulunarak eleştirenler, hakikatin tam tersini söylüyorlar.İnsanları sırf Kürtçe konuşamadıkları, sırf sakal bıraktıkları, sırf başka partilere mensup oldukları için öldüren PKK’lıların ve onlara çanak tutan bazı ‘derin’ odakların Türkiye sokaklarında kurmaya çalıştığı -beş gün boyunca provasını yaptığı- faşist diktatörlükle mücadeleye matuf düzenlemelerdir bunlar.İnsan haklarına karşı değil, insan haklarının müdafaasına matuf.”
günlüğü İlker Eraslan
Birleşik Haziran Hareketi’nin kuruluşunu twitterda birçok insan ve birçok kurumsal hesap coşkulu ifadelerle duyurdu. Emre Baykal @emrebaykall Bir araya gelmez denilen solun #BirlesikHaziranHareketi’ni oluşturması başbakan Tomalı Ahmet’in bu sefer rüyasında Lenin’i görmesini sağlar. Karşı Gazete @karsigazete Gezi ruhu solu birleştirdi: Birleşik Haziran Hareketi yola çıktı can uğur @canugur1987 Bizim Haziran’ımız eşit özgür ve adil bir dünya kurulana kadar sürecek. #BirleşikHaziranHareketi yola çıkıyor umut büyüyor. Duvif @monsieurduvif #BirleşikHaziranHareketi ışıkların bir arada karanlığın üzerine doğması için ıskalanmaması gereken bir fırsat. ÖDP Eyüp @DPEYP Büyük aşklar büyük yolculuklarla başlar. #BirlesikHaziranHareketi umudu büyütmenin direniş mevzisidir. Birlikte büyüteceğiz aşk ile öreceğiz
KULTUR-SANAT 18 Altın Portakal Gezi’yi, Kobanê’yi sansürleyemedi 22 Ekim 2014
Reyan Tuvi’nin ‘Gezi belgeseli’ Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek’in sansürlenmesiyle gündeme gelen Altın Portakal Film Festivali’nin ödül törenine siyasi mesajlar damgasını vurdu. Gezi, Kobanê ve Şengal Dağı’na selam gönderildi. Gezi’de hayatını kaybedenlerden Kobanê’ye kadar dillendiren sanatçılar uzun süre alkışlandılar. Yargıç Yönetmen: David Dobkin Oyuncular: Robert Downey Jr., Robert Duvall, Vincent D’Onofrio, Vera Farmiga tür: Dram
Film, Downey’in canlandıracağı başarılı bir avukatın, annesinin cenazesi için memleketine dönmesinden sonra yaşananları anlatacak. Babasıyla arasının pek de iyi olmadığı avukat, Alzheimer hastası babasının, annesinin ölümüyle bir bağlantısının olup olmadığını araştırırken, unuttuğu kökleriyle de tekrar karşılaşacak.
kültür sanat ebru kaya
Altın Portakal Film festivalinde “Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek” filminin sansürlenmesi Gezi’yi, Kobanê’yi, Şengal’i sansürleyemedi. Sanatçılar toplumsal duyarlılıklarını bir kez daha gösterdi ve hükümetin sansürleyemediği açıklamaları yaptılar. Gezi’de hayatını kaybedenlerden Kobanê’ye kadar dillendiren sanatçılar uzun süre alkışlandılar. Gezi’den bu yana hayatını kaybedenlere selam olsun Gecede ödül vermek için sahneye çıkan oyuncu Demet Evgar, Gezi eylemlerinin başladığı tarihe atıfta bulunarak “28 Mayıs 2014’den beri ölen tüm çocuklara ve gençlere selam olsun” ifadelerini kullandı.
Demet Evgar’ın bu sözleri uzun süre alkışlanırken, daha sonra Annemin Şarkısı filmindeki rolüyle En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödülünü alan Aziz Çaput, bir aydan uzun bir süredir IŞİD kuşatması altındaki Kobanê’ye selam gönderdi. Fikirler asla düşmez Filmde tek ve kısa bir sahnesi olduğu için ödül aldığına şaşırdığını söyleyen Çaput konuşmasını “Kobanê sadece bir coğrafya değil, aynı zamanda bir fikirdir ve fikirler asla düşmez” sözleriyle bitirdi. Yine aynı filmde rol alan Feyyaz Duman ise aldığı En İyi Erkek Oyuncu ödülünü IŞİD’in kuşatması nedeniyle Şengal Dağı’nda mahsur kalan ve yaşamlarını sürdürmeye çalışan Şengalli çocuklara armağan etti.
AKP’li başkan’dan ‘manidar’ gönderme AKP’li Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği festivalde sahneye çıkan Başkan Menderes Tüzel ise “Sanat sivri dille konuşmaz” ifadeleriyle sanatçılara işlerini nasıl yapması gerektiği konusunda ‘tavsiye verdi‘. Tüzel, sahnede AKP’nin konut projelerine paralel bir açıklama da yaparak “Antalya sinemanın kalbi olmaya devam edecek” diyerek herkese şehirden ev almasını önerdi.
Cezayir Restoran’da bir araya gelen isimler edebiyatı mesken tutarak koridor çağrısında bulundu. Söylenen cümleler kimi zaman bir roman cümlesiydi kimi zaman edebiyatın isyan tarafıydı. Murathan Mungan bir konuşma yaptı. Mungan konuşmasında Kobanê’de yaşananlarının bir insanlık meselesi olduğunun altını çizdi. Yazar, yaşanan soykırım provasının emper-
Birbirinden uyumsuz üyeleri barındıran Reynolds ailesi, birlikte bir araba yolculuğuna çıkar. Ancak hava şartlarının kötüye gitmesi yüzünden kaza geçirirler, sonunda ıssız bir otele sığınırlar. Otelin bod-rumunda tesadüfen buldukları bir kızı serbest bırakırlar, ancak kızla ilgili bilmedikleri çok tehlikeli sırlar vardır.
Sanatçılar sansürlenemedi Sanatçılar toplumsal konulara dikkat çekerken Tüzel sanatçıları eleştirerek ev almalarını önerdi. Hükümetin her alanda baskılamaya ve sansürlemeye çalıştığı toplumsal direnişler sanatçıların altını çizdiği noktalar oldu. Ve hükümet sanatçıları sansürleyemedi.
‘Koridoru aç Türkiye’
Edebiyatçılar, en iyi bildikleri yolla, cümleler kurarak Kobanê için çağrı yaptılar. Çağrı ise şuydu: “Koridoru Aç Türkiye ”.
Şeytan Tepesi Yönetmen: Víctor García Oyuncular: Peter Facinelli , Sophia Myles tür: Gerilim
yalist güçlerin çizdiği haritalara bakarak değerlendirmenin yanlışlığını ve Kobanê’nin bizim halkımız olduğunu vurguladı. Kobanê’deki bu direnişin Ortadoğu’yu satranç tahtası olmaktan çıkaracak türden olduğunu söyledi. Hükümeti, dış politikasını ve itibarını rehin bırakmakla eleştirdi. “Kravatlı IŞİD’çilere hiç ihtiyacımız yok” diyen Mungan, Thomas Bernhard’ın devleti için söylediği şu sözü de hatırlattı: “Sadece pazarlık ve dolandırıcılığın hüküm sürdüğü bir şirket.” KÜLTÜRSANAT
Unutulmaz Aşk Yönetmen:Michael Hoffman Oyuncular: Michelle Monaghan, James Marsden, Ian Nelson, Liana Liberato, Caroline Goodall tür: Romantik
Ömer Çelik: Sinema yasası değişecek
Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, yeni yasa hazırlandığını sinemayı uluslararası ve ulusal alanda desteklemek için yeni mekanizmalar oluşturacaklarını söyledi. Çelik, Antalya Büyükşehir Belediyesi tarafından 51. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’ne katılan yabancı oyuncu, yönetmen ve senaristlere yönelik Su Oteli’nde düzenlenen yemeğe katıldı.
Ömer Çelik; “2004 yılında çıkardığımız yasa ile sinema sektörüne teşvikler üretmiştik. Sinema sektörünü hem uluslararası hem de ulusal alanda desteklemek için mekanizmalar oluşturacağız” dedi. Çelik, Türk Sineması’nın da uluslararası festivallerde ödüller aldığını “Türkiye ‘nin Kültür ve Turizm Bakanı olarak sinemacılarla gurur duyduğunu” söyledi. KÜLTÜR-SANAT
İki eski liseli aşık olan Amanda (Michelle Monaghan) ve Dawson’ın (James Marsden) yolları ayrıldıktan sonra uzun süre görüşmezler. Ancak uzun bir zaman sonra doğup büyüdükleri kasabaya tekrar döndüklerinde karşılaşırlar. ÜÇ, İKİ, BİR... KESTİK Yönetmen:Kerem Sarı Oyuncular: Yakup Yavru , Gülnihal Demir, Evren Maral, Recep Yener Yiğit Dören tür: Komedi
İdealist bir köylü gencidir Süleyman Oturak. Tek hayali sinema filmi çekip dünyaya sesini duyurmaktır. Bir çekilişten kazandığı kamerayla harekete geçen Süleyman, en yakın arkadaşı Galip’le küçük bir ekip kurup film çekimlerine başlar. Türlü zorluklar yaşayan ekibin başına gelmeyen kalmaz.
HAFTANIN AJANDASI Köy okulu için konser
9. yılında 13 Kasım’da açılıyor
Madame Butterfly aryası
Boğaziçi Üniversitesi ve Robert Koleji Mezunlar Derneği üyeleri önderliğinde yürütülen Ağrı Tezeren Köyü okul projesi kapsamında bir konser düzenleniyor. Projeye destek olan sanatçı Anjelika Akbar Tezeren köyüne yaptırılacak okul için sahneye çıkacak.
Contemporary Istanbul, 9. senesinde 22 ülkeden, 520 sanatçı, 104 çağdaş sanat galerisi ile beraber 75.000’den fazla ziyaretçiyi 13-16 Kasım tarihlerinde buluşturacak. Bu yıl dokuzuncu kez 13-16 Kasım tarihleri arasında her zamanki gibi Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’nde gerçekleşecek.
İzmir Devlet Opera ve Balesi, geçen sezon sahnelediği Giacomo Puccini’nin Madama Butterfly adlı üç perdelik operasını yeniden sahnelenecek. Eser, bu sezon ayrıca; 12 ve 14 Kasım’da, 26 ve 27 Aralık’ta İzmirli sanatseverlerle buluşacak. İzmir’de ilk kez 1986’da sahnelenmiştir.
SPOR
19
22 Ekim 2014
Dev maçın galibi Galatasaray
4. yıldız aşkına Spor Toto Süper Lig’in 6. haftası derbi mücadelesine sahne oldu. Sezona Prandelli önderliğinde başlayan Sarı-Kırmızılılar, İsmail Kartal yönetimindeki Fenerbahçe’yi konuk etti. TT Arena’da oynanan mücadeleyi Galatasaray 2-1 kazandı. SPOR yusuf yasin yakşi
Süper Toto Süper Lig’in 6. haftasında Galatasaray kendi evinde Fenerbahçeyi ağırladı. Galatasaray son dakikarlarda Sneijder’in ayağında bulduğu gollerle karşılaşmayı 2-1 kazandı. Fenerbahçe’nin tek golü 90+5’inci dakikada Alper Potuk’tan geldi. e-bilet sisteminde ilk Galatasaray-Fenerbahçe derbisi Galatasaray ile Fenerbahçe, Türk futbolunda geçen sezondan itibaren devreye giren, e-bilet sisteminde ilk kez karşı karşıya geldi. Karşılaşma aynı zamanda yeni sistemde yapılan ikinci derbi maç oldu. Geçen sezon Süper Lig’in 30. haftasında Atatürk Olimpiyat Stadı’ndaki Beşiktaş-Fenerbahçe (1-1) derbisinde e-bilet sistemi uygulanmıştı. Karşılaşmayı, kulüpler arasındaki anlaşma gereği Fenerbahçe taraftarları tribünden izleyemedi. Türk Telekom Arena’nın misafir seyirci tribününde de Galatasaraylı taraftarlar oturdu Prandelli’den iki değişiklik Galatasaray Teknik Direktörü Cesare Prandelli, Fenerbahçe derbisine takımını iki değişiklik yaparak çıkardı. Ligde son oynanan Suat Altın İnşaat Kayseri Erciyesspor maçının ilk 11’inde bulunan Alex Telles ve Yasin Öztekin, Fenerbahçe karşısında İtal-
yan teknik adamın tercihleri arasında yer almadı. Prandelli, bu iki oyuncuyu ilk 18’e almazken, yerlerine ilk 11’de Veysel Sarı ile Blerim Dzemaili’ye görev verdi. Ünal Aysal, son derbisinde cezalı Galatasaray’da olağanüstü seçimli genel kurula gitme kararı alan ve yeniden aday olmayan başkan Ünal Aysal, son derbi karşılaşması için Türk Telekom Arena’ya gelmedi. Kareografi hazırlandı Sarı-kırmızılı taraftarlar, Fenerbahçe derbisi için kareografi hazırladı. Taraftar grubu ultrAslan’ın yer aldığı Odeabank Tribünü’nde gerçekleştirilen kareografide, önce kartonlarla bir saha ve üzerinde 3 yıldız resmedildi. Daha, 4. yıldız ile sarı-kırmızılı eski teknik adam Graeme Souness’ın Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadı’na Galatasaray bayrağını dikmesinin gösterildiği iki ayrı resim makaralı sistemle tribüne çekildi. Kareografinin uygulandığı tribüne ayrıca, “Şampiyon Cim Bom yazdıracağız” yazısının yer aldığı dev bir pankart açıldı, bu sırada statta Mehter Marşı çalındı. Kewell, Türk Telekom Arena’da Galatasaray’ın 2008-2011 yılları arasında formasını giyen Avustralyalı eski futbolcu Harry Kewell, Fenerbahçe derbisini Türk Telekom
Arena’da izledi. Geniş güvenlik önlemleri Türk futbolunun en önemli derbilerinden Galatasaray-Fenerbahçe karşılaşması için geniş güvenlik önlemleri alındı. Müsabakada düzenin sağlanması için 1200’ü özel güvenlik, 1630’u da emniyet mensubu olmak üzere 2830 kişinin görev yaptığı açıklandı. Sneijder böyle istedi! Dakikalar 87’yi gösterdiğinde Galatasaray’ın süper yıldızı Wesley Sneijder sahneye çıktı. Ceza sahası dışından müthiş bir vuruş yapan Hollandalı yıldız, kaleci Volkan Demirel’i avlamayı başardı ve TT Arena’yı sevince boğdu. Golden sonra beraberliği yakalamak için çok adamla rakibin üstüne giden Fenerbahçe, defansta açıklar vermeye başladı. 90+1 dakikada bir kez daha sahneye Wesley Sneijder çıktı. Orta sahadan aldığı topu ceza sahası dışına kadar süren Hollandalı yıldız müthiş bir vuruşla topu filelere yolladı ve Galatasaray’ın 2. golüne imzasını attı.
Voleybolda sezon açılıyor
Dortmund çöküşte: 2-1
Galatasaray’ın Şampiyonlar Ligi’ndeki rakibi Borussia Dortmund’un Almanya Bundesliga’daki çöküşü devam ediyor. Köln deplasmanına konuk olan Dortmund, karşılaşmayı 2-1 kaybederek ligde üst üste 3. mağlubiyetini aldı. Maçın 40. dakikasında ev sahibi Köln’de orta saha oyuncusu Kevin Vokt takımını 1-0 öne geçirdi ve ilk yarı bu skorla sona erdi. İkinci yarıya Dortmund golle
başladı. 48’de İtalyan golcü Ciro Immobile skora eşitliği getirdi: 1-1. 74. dakikadaysa 23 yaşındaki forvet Simon Zoller, Köln’ü tekrar öne geçirdi. 90 dakika Köln’ün 2-1’lik üstünlüğüyle sona erdi. Bu skorun ardndan Dortmund 7 puanda kalırken, Köln puanını 9’a yükseltti. Dortmund, çarşamba akşamı Galatasaray deplasmanında olacak. SPOR
Erkekler Voleybol 1. Ligi’nde 45. sezon yarın yapılacak maçlarla start alacak. Ligde geride kalan 44 sezonda en fazla şampiyonluk yaşayan takım, 12 kezle Eczacıbaşı olurken, 19671968 sezonunda kurulan Eczacıbaşı Erkek Voleybol Takımı, kısa zamanda 3. Lig’den 1. Lig’e geçti. Ligde ilk kez 1975-1976 sezonunda şampiyon olan Eczacıbaşı, 1977-78 ile 1985-86 yılları arasında üst üste 9 kez lig şampiyonluğunu kazanarak, rekor kırdı. En son 1990-91 se-
zonunda mutlu sona ulaşan Eczacıbaşı Erkek Voleybol Takımı, 17 Eylül 1996’da alınan kararla ligden çekildi. Halkbank 6 kez şampiyon oldu Geçen sezon 18 yıllık şampiyonluk özlemine son veren Halkbank, 6 şampiyonlukla ikinci sırada bulunuyor. Başkent ekibi, geçen sezon play-off final serisinde Fenerbahçe Grundig’e 3-1 üstünlük kurarak, 2013-2014 sezonu şampiyonluğunu elde etti. SPOR
22 Ekim çarşamba 2014
sayı: 157
Haftalık siyasi gazete yerel süreli yayın Genel koordinatör editörler
tasarım
elif karan Bahar çakan Burcu karefil Can Çoksöyler Çağdaş sinan dağ Ceday Avcı ebru kaya efe arar Fatma çakır İlker erarslan Koray Karadere nida ateş onur toper Osman Erdem Sedef akbulut sıla gemicioğlu
dağıtım imtiyaz sahibi sorumlu yazı işleri müdürü Yönetim adresi
basıldığı yer
osman erdem fadik temizyürek Tel: 0536 698 9397 ışıl kurt rumeli c. matbaacı osmanbey s. no 67/4 şişli / istanbul aspaş asya paz yay. dağ. tur. rek. aş. evren mah. günay sk no: 4 bağcılar / istanbul 05327552792
yusuf yasin yakşi EZGİ CEREN AĞTAŞ su tunalı ışıl demir fikriye yılmaz
6 aylık abonelik: 40 tl
1 yıllık abonelik: 80 tl
SANEM DENİZ KURAL adına ziraat bankası hesap no: 0615 57722685 5001 ıban: TR28 0001 0006 1557 7226 8550 01 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: TR34 0006 4000 0016 2002 4659 88
garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: TR90 0006 2000 0310 0006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: TR57 0004 6001 6488 8000 1775 42 yapı kredi hesap no: 229/88735111 ıban:TR38 0006 7010 0000 0088 7351 11
Bu kez bir inek Guinness’de ABD’de Patty Hanson’ın yetiştirdiği 13 yaşındaki “Blosom”, Guinness’e gi rerek dünyanın “en uzun” ineği oldu. “Blosom”un hikayesini, çocu klar öykü
kitabına dönüştürmek istediğini ifade eden Hanson, “Blosom, azman bir köpek gibidir. Başka insanların onun özel oldu ğunu bilmelerini isterim” dedi. toplum
Kırıkkale İl Başkan Yardımcısı 30 milyon toplayıp kaçtı
Al Kaç Parti
AKP’li bir başkan yardımcısı düşünün. Önce şirket kuruyor, sonra il başkan yardımcısı olup yatırım şirketinde işleri büyütüyor. İnsanlara güven veren AKP’li, 30 milyoncuğu biriktirip şehri terk ediyor. Üstelik, Kırıkkale İl Başkanı’ndan da 1 milyon çalıp kaçmış. Adam, il başkanını da kendi çapında sıfırlamış. Sanırsak, dolandırıcılıktaki marifet AKP’li olmaktan geçiyor. TOPLUM Ceday avcı
AKP’liler çalmaya doymu yor. Evet, yanlış okumadınız. Başbakanı’ndan, Cumhurbaşkanı’na, Bakan’ından yardımcısına içlerine işlemiş çalmak çırpmak. Zaten, 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyo nundan çok iyi biliniyor: AKP hükü meti yolsuzluğu, rüşvet alıp vermeyi, dolandırmayı çok iyi biliyor. Her türlü şey mümkün… Ama bu sefer ki durum biraz daha farklı. AKP’li bir başkan yardımcı sı düşünün. Şirket kuran, Başkanı nı da dolandırıp kaçan bir başkan yardımcısı… AKP Kırıkkale İl Başkanı Yar dımcısı Murat Arslan, bir yatırım şirketi açtı ve Şube Müdürlüğü’nü Murat Arslan üstlendi. Şirketin açıl dığı gün “Her türlü işlemi yapmak mümkün. Alım-satım, aracılık, halka arza aracılık, kredili menkul kıymet, açığa atış, ödünç alma ve verme, ya tırım danışmanlığı yapacağız” dedi. Yatırım şirketi açılışında döne min valisi, belediye başkanı ve AK P’li yöneticilerin önemli bölümü yer
18SORU Ali gülbay İstanbul/ Öğrenci
1. En sevdiğiniz erdem? Dürüstlük 2. Başlıca özelliğiniz? Spor yapma 3. Mutluluk nedir? Sevdiklerimin mutlu olması 4. Mutsuzluk nedir? İnsanların ezilmesi 5. En kolay hoşgördüğünüzkötü huy? Boş konuşmak. 6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Yalancılık 7. En sevmediğiniz şey? Dalga geçilmesi 8. En sevmediğiniz kişiler? Yalancılar 9. En sevdiğiniz iş? Yok 10. En sevdiğiniz şair? Nazım Hikmet 11. En sevdiğiniz yazar? Kemal Tahir 12. Kahramanınız? Mahir Çayan 13. Kadın kahramanınız? Yok 14. En sevdiğiniz çiçek? Gül 15. En sevdiğiniz renk? Kırmızı 16. En sevdiğiniz yemek? Köfte 17. En sevdiğiniz düstur? Sonuna kadar ısrar edenler herkesi ağlatıcaktır 18. En sevdiğiniz söz? Zor olan başarılır imkansız olan zaman alır.
aldı. Ticaret hayatında ‘başarılı’ olan Arslan, daha sonra AKP İl Başkan Yardımcısı oldu. İşleri daha da bü yüyünce siyaseti paraya çevirdi.
dolayı bir tehlikesi de yok. En fazla soruşturma başlar, takipsizlik kararıy la sonuçlanır o da nasıl olsa. O yüz den, bizce işin sırrı AKP’li olmakta.
Önce güven, sonra dolandırıcılık Parası olan şehrin ‘önemli isimleri’ milyonları Arslan’a teslim etti. 1 milyon verip 3 ay sonra 1,3 mil yon alanlar oldu. Tabi, tatlı paralar dağıtılınca Arslan yüklü miktarda para toplamaya başladı. Arslan, işi ni görecek kadar –fazla fazla- pa rasını toplayınca da ortalıklardan kaybolma taktiğini kullandı.
Benim AKP’lim işini bilir Arslan’dan, bunu söyledikten sonra bir daha haber alınamadı. AKP’li başkan yardımcısına para kaptıran kişiler, kendisine ulaşa mayınca İl Başkanı Mürsel Akça y’a koştu. İl Başkanı kendisinin bir alakası olmadığını iddia ederek kendini aklamaya çalıştı, “Kendisi istifa etti, partiden ayrıldı” bilgi sini verdi. Kendisinin ise bu du rumdan mağdur olmak ne kelime, etkilenmediklerini söyledi. Dolandırıcı Arslan aslında şeh ri terk etmeden önce istifa etmek le bile uğraşmamış. Kırıkkale, 30 milyon çalıp kaçan dolandırıcının AKP’li olduğunu öğrenince bas kıları arttırmış. E haliyle yönetim imzası olmayan istifa dilekçesini yürürlüğe koymuş. Arslan’ın İl Başkanı Akçay’dan da 1 milyon TL alıp kaçmış… Adam, il başkanını da kendi ça pında sıfırlamış.
Hırsız, yüzsüz… İşin sırrı AKP’li olmakta Arslan, çekinmeden ne yapacağını söylemiş. Hırsızlığın yanında yüz süzlükte var tabii. Piyasadan son ay larda yaklaşık 30 milyon TL toplayan Arslan, Kurban Bayramı’ndan önce şehirden ayrıldı. İddialara göre yakın çevresine “Ankara’yı gidiyorum, şir ket kuracağım” dedi. E başkan yar dımcılığında o kadar para yok tabi, adam şirket sahibi olmak istemiş. Yalnız, rahat rahat dolandırıcılığını yapmış kaçmış. AKP’li olduğundan
ABD’de “Adam” adlı bir köpeğin insanlara alerjisi olduğu ortaya çıktı. Çok iyi bakım görse de tüyleri dökülen Adam’a insanların deri kabuklarının alerji yaptığını vurgulayan veteriner Robin Herman, “Çocukların tedavisinde uygulandığı gibi Adam’a da alerji yapan etkenlere duyarsız hale getiren bir serum verilecek. Tedavi bu hafta başlayacak” dedi.
Rekor kabak İngiltere’de çiftçilikle uğraşan ikiz kardeşlerin yetiştirmiş olduğu kabak rekor kırdı. 53 yaşındaki Ian ve Stuart Paton kardeşler’in yetiştirdiği kabak, 1,38 metre uzunluğunda ve 5,18 metre genişliğinde. Hedeflerinin 2 ton ağırlığında bir kabak yetiştirmek olduğunu söyleyen ikiz kardeşler, dünyanın en ağır kabağının 921 kg olduğunu söyledi.
Sarılmak yasak hemşehrim
İstanbul’da İstiklal Caddesi üzerinde yapılan sosyal de neyde “sarılma” eylemi gerçekleştiren gence para cezası kesildi. İngilizce “Ben sana güveniyorum. Sen bana güveniyor musun? Sarıl bana” yazılı bir kartonun yanında, gözleri bağlı şekilde kollarını açan genç beklemeye başladı. Gencin deneyine genç yaşlı, kadın erkek fark etmeksizin çok sayıda insan katılarak destek verdi. Fakat iki insanın birbirine sarılması “suç” ilan edildi. Polis ekipleri, deneyi gerçekleştiren gençlere “çevreye rahatsızlık verdikleri” gerekçesiyle 91 TL para cezası kesti. Yalnızca ‘sarılan’ insanlar polislerin silah çekmek dışında bir şeyden hoşlanmadığı için ceza kestiğini düşündü ancak Ahmet Davutoğlu’ndan ko nuyla ilgili hemen bir açıklama geldi: “Sokakta sarılmayı terör kapsamına alıyoruz. Sokakta sarılan insan suç işlemeye hazır ol duğunu gösterir”. Birbirine küfür etmek, silah çekmek hoşlarına gidiyor“sarılmak yasak hemşerim”. TOPLUM
Dostluk aynı denize dalmaktır...
Alerjisi var
Balkonda ‘saksı adam’
Aydın’ın Çine İlçesi’nde yaşayan 21 yaşındaki Abdullah Akdam, eski giyeceklerini kullana rak ‘saksı adam’ yaptı. Akdam’ın eski pantolonunu, ayakkabısını ve kemerini kullanarak balkon duvarına oturttuğu saksı adam, çevreden geçenlerin yürekle rini ağızlarına getirdi. Balkon demirlerine oturttuğu saksı adamı Yazar Onur Akbudak’ın ‘Çim Adam’ adlı öyküsünden esinlenerek yaptığını söyleyen Akdam, “Eskidikleri için giyemediğim pantolon, ayakkabı ve kemerimi çöpe atmaya kıyamadım. Onları kullanabi leceğim bir icat yapmak istedim ve saksı adamı yaptım. Bel kısmından yukarısı olmayan ve sanki balkonda oturuyormuş edası taşıyan saksım, görenleri ilk anda şaşırtıyor. Görenler mutlaka fotoğraf çekiyor. Yine eski bir saksımı kız figürü haline getireceğim. Eski eşyaları mızı çöpe atmak yerine onları geri kazanabiliriz” diye konuştu. TOPLUM
Takma diş Takma diş Tkabak 860 kg 85 yaşındaki kadın takma dişlerini
temizlemek için banyodayken dişleri elinden kayarak tuvalet deliğine düştü. Dişlerini kurtarmak için kolunu deliğe sokan kadının kolu sıkıştı. Görevliler sabunlu su yardımıyla kadının kolunu çıkarmayı başardı. Kurtarılan kadının takma dişlerini kurtarmayı başarıp başarmadığı ise bilinmiyor.
Ayıdan şikayetçi oldu
Malatya’da arıcılık yapan Kemal Kılıç, kontrole gittiğinde kovanların ve petek lerin dağıldığını gördü. Jandarmayı arayan Kılıç, kovanlarını ayının dağıttığını belirterek, şika yette bulundu. Kılıç, ayının her yıl kovanlarına zarar verdiğini dile getirerek, ayıları dağıtırken gördüklerini ancak korkudan müdahale edeme diklerini söyledi. Kılıç, “Yaklaşık 100 kovanımı dağıtarak beni mağdur etti. Ayıları avlamak ya sak olduğundan dolayı elimiz kolumuz bağlı. Zararımın tespit edilip mağduriyetimin gide rilmesini istiyorum “ diye konuştu. toplum