Yarın 159

Page 1

5 Kasım 2014 Çarşamba Sayı: 159 l

l

Güzel günlerin habercisi...

1 TL www.yarinhaber.net l

AKP’nin yeni Türkiye’sinde

iscilere diktatore mezar saray

Esas Mesele’de bu hafta: Ender Eren

Bireysel değil, kitleselleşen bir mücadele şart

İşçiye mezar, Tayyip’e saray

AKP’nin yeni Türkiye’sinde işçiler ve emekçiler için yaprak kımıldamazken, diktatör edasıyla ülke yöneten Erdoğan için akan sular duruyor. Yakın zamanda yaşanan gelişmeler de gösteriyor ki; işçinin yaşaması için gereken önlemlere harcanmayan paralar Atatürk Orman Çiftliği’nde diktatöre saray oluyor. Ak Saray’a 1000 oda yaptırtan Erdoğan maden ocaklarında her gün hayatını kaybeden onlarca işçi için bir yaşam odası yaptırtamıyor. İşçiler göz göre göre ölüme terk ediliyor. Yani Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kaçak sarayının bir tuğlası işçilerin canından daha fazla önemseniyor...

Son zamanlarda yaşanan işçi ölümlerinin hesabı verilmezken, işçi ölümleri fıtrat denilip geçiştirilirken, Ermenek’te bir haftayı geçmesine rağmen işçilerden haber alınamıyo. 24 göçmen sınırı geçip çalışmak isterken denizde boğularak ölüyor. 18 kişilik tarım işçilerinin bindiği otobüse 42 işçi sığdırılıp trafik kazısıyla 18’inin ölümüne sebebiyet veriliyor. Bütün bunlar yaşanırken diktatörün Ak Saray’ı kamu spotlarında halka sunuluyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bütün görgüsüzlüğüyle, işçinin emeğiyle yaptırdığı kaçak sarayının reklamını her yerde göstermeye devam ediyor... GÜNCEL 03

Kıdem tazminatımıza neden göz diktiler?-1 Faruk Çelik, geçtiğimiz hafta kıdem tazminatının artık geçerliliğini yitiren bir sistem olduğunu yine öne sürdü. Peki şimdi neden tekrar gündeme getiriliyor? İşçilerin iş güvencesi anlamına gelen kıdem tazminatı dosyasını tekrar açıyoruz. 62. hükümet programında da kıdem tazminatıyla ilgili bölüm bulunmaması nedeniyle, “Çalışmalar rafa kalktı” yorumları yapılmıştı. Ancak Faruk Çelik geçtiğimiz hafta yine kıdem tazminatının kaldırılması gerektiğini, artık bundan dönüşün olmayacağını söyledi. “Milyonlarca emekçinin iş güvencesi anlamına gelen kıdem tazminatı neden kaldırılmak isteniyor? Kıdem tazminatının kaldırılmasıyla negibi sorunlarla karşı karşıya kalacağız?” gibi soruların cevabını bu hafta aramaya çalıştık. Kıdem tazminatının emekçi için önemi ne? İlk defa 3008 sayılı İş Kanunu ile 1936’da dü-

zenlenen kıdem tazminatı, iş sözleşmesinin özetle yaşlılık aylığı almaya hak kazanma amacıyla veya belirli koşullar altında işveren veya işçi tarafından feshinde işçinin işyerindeki kıdemine bağlı olarak ödenecek bir tazminattır. Anlaşılacağı üzere kıdem tazminatı, işvereni ise işçiyi dilediğince işten çıkarması bakımından zorlayıcı ve hayati bir konu. Faruk Çelik aslında yaptığı açıklamanın son bölümünde var olan kıdem tazminatının işverene nasıl bir yük teşkil ettiğini ve işverenin rahatlıkla işçi çıkaramadığını söylerek itiraf etmiş oluyor. Yarın Gazetesi olarak işçilerin iş güvencesi anlamına gelen kıdem tazminatı dosyasını tekrar açıyoruz. GÜNCEL 05

Gençlik 6 Kasım’da alanlara çıkıyor

YÖK darbeden sonra üniversite öğrencilerini baskılamak için kurulmuş bir kurum. Bu zamana kadar bütün başbakanların ve iktidar partilerinin ağzında olan “YÖK’ü kapatacağız” vaadleri gençlikten karşılık bulmuyor. Zaten görülüyor ki AKP hükümeti YÖK’ü ka-

patmak bir kenara, en geniş yetkilerle kendine bağlamanın derdinde. Bu yüzden bu hafta yeni YÖK yasasını meclisten geçirip işleme koydu. Durum böyleyken gençlik de 6 Kasım’da YÖK’e ve AKP diktatörlüğüne karşı alanlara çıkmayı seçiyor. EĞİTİM 11

Ölümden öte köy varmış

04

Aklın yolu

HAKAN ÖZTÜRK Hazır tarihçilik akıllara zarar

05

Uyanış

SİBEL UZUN Saraylar, saltanatlar çöker

yesil dergi ‘

Yeşil Dergi Yarın Gazetesi’nin eki olarak çıkmaktadır.

30 Ekim 2014 Perşembe Sayı: 01 l

l

Ferman aKP ninse Validebag bizimdir Belediye ilk gün hukuksuz bir şekilde dozerleriyle ağaçları yıkmaya başladı

Direnen halk günbegün nöbet tuttu. Araçlar kaçak inşaat alanına park edildi

Yeşile karşı olan AKp hala İstanbul’u betonlaştırmanın derdinde. Bu sefer gözünü tarihi bir geçmişi olan Validebağ Korusu’na dikti.

Kanunları hatırladılar!

Yine de direnişi kıramadılar

21 Ekim-29 Ekim tarihleri arasındaki sekiz gün boyunca “mahkeme kararı o alanla ilgili değil” diyerek dozerlerle sadece koruyu değil hukuku da çiğneyenler şimdi de “Yürütmeyi durdurma kararı iptal edildi. Mahkeme kararına uymak zorundayız” diyerek birden kanunları hatırladılar!

Koruya sahip çıkmak için gerek polis barikatlarına direnen gerekse arabalarıyla barikat oluşturan insanlar; darp edildi, gözaltına alındı, araçları çekildi ve biber gazıyla saldırıya uğradı. Ama yine de direnişi kıramadılar. 2 Kasım günü büyük bir kalabalıkla eylem yaptılar. GünCel 03

Ormanlar betona dönmeli yurdumda Son aylarda bir efsane dolaşıyor: “AKP döneminde 3 milyar fidan dikildi”. Doğruluğu tartışılabilir ama fidan dikmek ile ormanları yok etmek arasında eşit bir denge kurulabilir mi gerçekten? Yeşil AnAliz 12

Neden nükleer santrallere ve bombalara karşı olunur?

Yoluna sadece yenilenebilir eneri kaynaklarına dikkat çekmek için çıkmış bir platform düşünün. Hedefini böyle belirlemişken önüne HES gibi bir bela çıkıyor. YApAY Afet 11

Avrupa Avrupa duy sesimizi…

Enerji güvenliği, Ukrayna’nın durumu, Orta Doğu ve Türkiye’nin durumu, Avrupa’nın Geleceği ve Türkiye’nin Rolü gibi konular gündemlerinde. Bu topraklarda yaşayan yeşil bir birey olarak Kadir Dadan da bu vesileyle görüşlerini bildirdi. Dadan, halkın bu tür şeylere nasıl tepki göstermesi gerektiği konusunda bazı ipuçları verdi. DünYA’DA Yeşil 14

09

Ana fikir

GÜLSÜM KAV

)

Validebağ direnişi ile çevrenin, ormanların talanına karşı toplumun duyarlılığı ve yürüttüğü politik mücadele bir kez daha kendini gösterdi. Türkiye’deki çevre siyasetinin etkinliği yeniden gündeme geldi. HES direnişleri, siyanürle altın aramaya karşı verilen mücadeleler derken, ranta, talana karşı tüm toplumu saran bir isyana dönüşen Gezi Direnişi’nin de temelinde yatan çevre mücadelesini Ender Eren ile konuştuk. Ender Eren, Gezi direnişinden sonra verilen mücadelenin artık bireysel bir çizgide ilerleyemeyeceğini, sosyalist solun da bu meseleleri sahiplenerek kitleselleştirdiğini ve bunun çok önemli olduğunu belirtiyor. esas mesele 12

İşte ‘yeni Türkiye’

AKP “camii karşıtları” diye provoke etse de, konunun dinle hiç bir ilgisi yok

Yarın Gazetesi’nin yeşil eki Yeşil Dergi’nin ilk sayısı çıktı


GUNCEL

02 1 Mayıs’a çağrı yapan sendikalara dava açıldı

5 Kasım 2014

İşçiler ölüyor, oklar hep aynı yönü gösteriyor İstanbul’da Rumeli Hisarı açıklarında, içinde çalışmaya giden mültecilerin olduğu tekne battı. Yapılan açıklamaya göre 7 işçi kurtuldu, 24 işçinin cansız bedenine ulaşıldı.

DİSK, KESK, TMMOB ve TTB yöneticilerine 1 Mayıs nedeniyle dava açıldı. DİSK Genel Başkanı Kani Beko, DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu, KESK Genel Başkanı Lami Özgen, TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı ve TTB Merkez Konseyi Başkanı Ahmet Özdemir Aktan hakkında İstanbul 28. Asliye Ceza Mahkemesinde dava açıldı. 1 Mayıs 2014 davası iddianamesinde emek ve meslek örgütlerinin yöneticileri 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununa muhalefet ederek “Halkı kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne kışkırtma” ile suçlanıyor. GÜNCEL

Nasuh Mitap hayatını kaybetti

güncel nida ateş

Gözümüzü her gün birçok işçinin ihmaller sonucu ölmesi haberiyle açıyoruz. Soma’dan hiçbir ders almayan AKP Hükümeti’nin, Soma’da işçi düşmanı politikaları nasıl ilk değilse Ermenek’teki maden göçüğünde ise son değildi. İşçilerin hayatını biraz olsun önemsemeyen, biraz daha iyi şartlarda çalışmaları için hiçbir şey yapmayan, işçileri adeta para kaynağı olarak gören AKP ve yakınındaki patronlar ölüm saçmaya devam ediyor. İşçi ölümleri artıyor, Erdoğan yalan söylüyor Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Bezm-i Alem Üniversitesi açılış töreninde Türkiye’ye sığınan göçmenlere ne kadar iyi koşullar sağlandığını, ne kadar çok para harcandığını anlattığı saatlerde İstanbul Boğazı’nda aralarında çocukların da bulunduğu 40 göçmeni taşıyan tekne battı. Yapılan açıklamalara göre 24 işçinin cansız bedenleri denizden çıkarıldı, 7 işçi kurtarıldı. Arama çalışmaları hala devam etmekte. Görüyoruz ki, Erdoğan ne zaman işçilerle ilgili bir açıklama yapsa işçiler ya ölüyor ya da yaralanıyorlar. Yaptığı açıklamalarla ihmaller sonucu işçilerin ölmesini saklamaya çalışan Erdoğan’ı bir kez daha yalancı çıkardı bu olay.

Para hırsı işçileri hiçe sayıyor Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) verilerine göre, Türkiye El Salvador ve Cezayir’in ardından işçi ölümlerinde üçüncü sırada. Uluslararası Göç Örgütü (IOM) raporuna göre ise, bu yıl şimdiye kadar mülteci olarak Akdeniz ve Ege üzerinden Avrupa’ya geçmek üzere ufak teknelere binen 3 bin 200 kişinin yaşamını yitirdiği belirtiliyor. Son yıllarda ise 12 bin 700 kişi, sahil güvenlik ekipleri tarafından boğulmak üzereyken kurtarıldı. Mülteciler ve kaçak işçilerden elde edilen gelirler, kâr hırsı için işçilerin hiçe sayıldığını da gün yüzüne çıkarıyor. Kayıt dışı işçi istihdamından elde edilen haksız kazanç ayda 90 milyon. Bu rakam bir yıl üzerinden hesaplandığında ise 1 milyar lirayı aşıyor. Bu işçiler vergi ve SGK priminin yanı sıra ücret olarak da ortalama 250 dolar civarında aylıkla çalışıyor. Böylece işverenin vergi ve ücret üzerinden sağladığı toplam kazanç aylık 124 milyon liraya kadar ulaşıyor. Bu hesapla 15 yıllık süre boyunca elde edilen haksız kazanç tutarı ise 22 milyar lirayı geçiyor.

Devrimci Yol hareketinin liderlerinden Nasuh Mitap hayatını kaybetti. Mitap bir süredir kanser ile savaşıyordu. Geçtiğimiz günlerde yoğun bakıma alınan Nasuh Mitap’ın hayatını kaybettiği, cenaze töreninin 6 Kasım Perşembe günü Kırklareli’de olacağı, ayrıntılı programın daha sonra netleşeceği ve paylaşılacağı öğrenildi. Nasuh Mitap 12 Eylül döneminde maruz kaldığı ağır işkencelere karşı direniş göstermiş bir isimdi. Mitap’ın cenazesi Kırklareli’nden kaldırılacak. GÜNCEL

Bakırköy Belediyesi taşeron işçileri kazandı

Her ihale döneminde işten çıkarılmaların sonlanması, maaşların iyileştirilmesi ve işten çıkartılan sendika temsilcilerinin işe iadesini talep eden Bakırköy Belediyesi Atatürk Spor ve Yaşam Köyü’nde çalışan taşeron işçilerin talepleri kabul edildi. Bakırköy Belediye Başkanı Bülent Kerimoğlu, işten attığı taşeron işçilerin sendika toplantısını basmış, “Siz AKP’li belediyede bu kadar rahat olmazdınız. Birkaç arkadaşınızın peşinden gidip provokasyon yaratmayın” demişti. Buna göre, işten çıkartılan iş yeri temsilcisi işe geri alınacak talepler yerıne getırılecek. GÜNCEL

Varlığın bir dert

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Başbakanlığı döneminde ofisine dinleme cihazı yerleştirildiği iddiasıyla açılan soruşturmada 13 kişi ‘örgütlü casusluk’ ile suçlanıyor. 13 kişi hakkında müebbet hapis isteniyor. Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Bürosu Savcısı Durak Çetin’in, aralarında Erdoğan’ın koruma Müdürü Mehmet Yüksel, Zeki Bulut ve eski TÜBİTAK Başkan Yardımcısı Hasan Palaz’ın da bulunduğu 13 kişi hakkında iddianamenin hazırlandığı belirtiliyor. İddianamede, şüpheli isimler için “yakalama” şüpheliler hakkında ise müebbet hapis cezası istendi. İddianamenin Başsavcı Vekili Hüseyin Şahin’e onaylaması için geçen hafta sunulduğu ve henüz mahkemeye gönderilmediği belirtildi. GÜNCEL

Geziden korkan Erdoğan, Berkin’e saldırmaya devam ediyor Cumhurbaşkanı Recep Erdoğan, Bezm-i Alem Üniversitesi açılışında yaptığı konuşmada Berkin Elvan’ı hedef alarak “Ekmek almaya gitti’ diyorlar. Yalan” dedi. Berkin Elvan ve Diyarbakır’da yaşamını yitiren Yasin Börü’yü kıyasladı. Gezi Direnişi’nde polisin attığı biber kapsülünün kafasına gelmesiyle hayatını kaybeden Berkin Elvan’a isim vermeden değinen katil Erdoğan, “Hakkında senaryolar yazarak, reklam malzemesi yaparak aylarca istismar ko-

nusu yaptılar. Yalan söylüyorlar. ‘Ekmek almaya gitti’ diyorlar, yalan. Ne ekmek alması? Çocukcağızı terörün içine ittiler. Sapanlarla, maskelerle resmi var, bunların hepsi tespit edildi’’ dedi ve yine ‘’Yasin Börü de öldü, hiç konu etmediler onu’’ diyerek ölümleri yarıştırmaya devam etti. Gezi’ye o kadar kızmış olacak ki ağzından Berkin’i ve diğer direnişçileri hiç düşürmüyor. Berkin’i her defasında terörist ilan eden Erdoğan, en büyük teröristin kendisi olduğunu yine unuttu. GÜNCEL

“Gezi’’ için adalet uyuyor Hatay’da polis Ahmet Kuş tarafından atılan biber gazı kapsülünün başına isabet etmesi sonucu hayatını kaybeden Abdullah Cömert’in davası görüldü. Balıkesir 2. Ağır Ceza Mahkemesi sanık polis Ahmet Kuş’u duruşmaya çağırmayarak, Mersin’de ses ve görüntü bilişim sistemi (SEGBİS) üzerinden sorgulamaya, tanıkları ise Hatay’da dinlemeye karar verdi. Balıkesir’e kaçırılan davayı takip etmek için gelen otobüsler şehir girişinde arandı. Yine Gezi Direnişi sırasında polis kurşunuyla öldürülen Ethem Sarısülük’ün davasında olduğu gibi savcının uyuması duruşmaya damga vurdu. 14 Nisan 2014’te başlatılan soruşturmada, Hatay 2’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nce kabul edilen iddianameyle, sanık polis memuru Ahmet Kuş hakkında, ’olası kastla insan öldürmek’ suçundan 25 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açılmıştı. Savcı davanın 3 Şubat 2015’e ertelenmesine karar verdi. GÜNCEL

Artık kimse tek bir çivi dahi çakamaz

Ankara 3’üncü İdare Mahkemesi Tunceli’de, Munzur Vadisi’nde yapılması planlanan dördüncü HES projesini de iptal etti. 4 HES projesinin iptali için, kentte yaşayan 5 avukat ile 19 vatandaş, Ankara 3. İdare Mahkemesi’ne başvurup projelerin iptal edilmesi için dava açtı. Mahkeme, Temmuz ayında Konaktepe 1, Konaktepe 1 ve Bozkaya Baraj ve HES projelerini hukuka aykırı ve ÇED yeterliliği olmadığı gerekçesiyle ip-

tal etmişti. Son olarak mahkeme 31 Ekim günü yapılan duruşmada Munzur Vadisi’ndeki dördüncü proje olan Kaletepe HES projesini de iptal etti. Davanın avukatı Özgür Ulaş Kaplan davadan sonra “Munzur Vadisi içindeki Milli Park sahası içinde bundan sonra hiçbir kimse bir tek çivi dahi çakamaz. Bundan böyle Munzur içersinde hiçbir baraj projesinin hayata geçirilmesi imkansız hale geldi’’ dedi. güncel


GUNCEL

03

5 Kasım 2014

AKP’nin “Yeni Türkiye”sinde

İşçilere mezar diktatöre saray

Diktatörün yeni Türkiye’sinde maden ocaklarında 1800’lü yılların koşullarıyla kömür çıkarılırken yüzlerce işçi yaşam odası olmadığından hayatını kaybetti. 18 tarım işçisi kazada ölürken, 24 göçmen denizde hayatını kaybetti. Bunlar olurken diktatör denetimi arttırmak yerine, yaşam odası yaptırtmak yerine kendisine saray yaptırdı. güncel Ebru kaya

İşsizlik oranları her geçen gün artıyor. 2010’dan beri işsizlik en yüksek rakamlara ulaşmış durumda. İşsizlik arttıkça AKP’nin politikaları da ona göre değişti. Daha az maliyete işçi çalıştırılmaya başlandı. Patronlara ceza verilmesi gerekirken işçiler kendi ölümlerinden kendileri sorumlu tutuldu. İşçinin yaşaması için gereken önlemlere harcanmayan paralar Atatürk Orman Çiftliğinde diktatöre saray oldu. Ak Sarayın 1000 odası 1000 çalışanı var Ak mı kara mı diye soruyorduk. Orman Çiftliği arazisine inşa edilen Ak Saray’ın iskan(oturma) izni yok. Başbakanlık, iskan izninin olup olmadığını soranlara, iskanın devlet sırrı olduğu gerekçesiyle cevap vermeyeceklerini söyledi. Legal görünümlü

illegal yapı denince aklımıza artık ilk Ak Saray gelecek. Tayyip Erdoğan’ın yaşayacağı bir saray ne kadar ak olabilirdi ki? Ak Saray’a 1000 oda yaptırtan Erdoğan, maden ocaklarında her gün hayatını kaybeden onlarca işçi için bir yaşam odası yaptırtamıyor. İşçiler göz göre göre ölüme terk ediliyor. Görgüsüzlüğünü filme çeken diktatör İşçi ölümlerinin hesabı verilmezken, işçi ölümleri fıtrat denilip geçiştirilirken, Ermenek’te bir haftayı geçmesine rağmen işçilerden haber alınamadı. Aileler bir haftadır maden ocağında feryat ediyor. 24 göçmen sınırı geçip çalışmak isterken denizde boğularak öldü. 18 kişilik tarım işçilerinin bindiği otobüse 42 işçi sığdırılıp trafik kazısıyla 18’inin ölümüne sebebiyet verildi. Bütün bunlar yaşanırken Diktatörün Ak Saray’ı

kamu spotlarında halka sunuldu. Erdoğan bütün görgüsüzlüğüyle, işçinin emeğiyle yaptırdığı sarayının reklamını yaptı. Soma’dan ders çıkarılmadı torba yasa çıkarıldı Soma’da işçilere gaz maskesi almaktan bile aciz olan patronlar aklanırken, 301 işçi hayatını kaybettikten sonra hükümetin “Burada bir eksiklik var” diyerek çıkarttığı torba yasa can almaya devam etti. Diktatör kendine saray yaptıra dursun, işçiler için çıkarttığı torba yasa işçilerin ölümüne sebep olmaya devam etti. Çalışma saatleri düşürüldüğü için işçiler patron zoruyla maden ocağında yemek yemek zorunda kaldı. Yaşam odası zorunluluğu yasa da geçmediği için maden ocaklarında hala yaşam odası yaptırılmadı. Konu kendine gelince devlet bütçesiyle kendine 1000 odalı saray diktirebilen Er-

doğan diktatörlüğüne diktatörlük katmaya devam ediyor. 3 masum silahşör Taner Yıldız, Faruk Çelik ve Lütfi Elvan masum rolü yapmaktan vazgeçmiyor. Hiçbir önlem almayan bakan koltuğunda oturup “Ben ne yapabilirim ki, ben suçlu değilim” gibi konuşmalar yapan her işçi ölümünde masum rolü yapan bakanlar Soma’dan sonra da harekete geçmedi. Ve bugün 18 işçi göçük altında günlerdir haber alınamıyor. Ermenek’te, Enerji Bakanı Taner Yıldız, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan basın mensuplarının sorularını yanıtladı. 18 işçi hala göçük altındayken ve madenci aileleri her gün feryat ederken Faruk Çelik büyük bir soğukkanlılıkla “Hayat devam ediyor” dedi.

Kamuya ait bir binanın imarı nasıl devlet sırrı olabilir? tayyip erdoğan cumhurbaşkanı

Artık Yeni Türkiye var Cumhurbaşkanlığı Sarayı cumhurbaşkanlığının hizmetlerine mevcut yer el vermediği için zaten oraya taşınmıştır. Biliyorsunuz artık Yeni Türkiye var. Yeni yer yine bizim imari üslubumuza, Türkiye bir medeniyetin varisidir. Bülent Arınç Başbakan yardımcısı

Her şeyin bir ilki var Hiçbir mekan kutsal değildir. Orada çalışacağım demişse bunu Atatürk’le, laiklikle bağdaştırmak doğru değil. Her şeyin bir ilki var. Sayın cumhurbaşkanımız öyle uygun gördü. Saygıyla karşılamak lazım. Ahmet Özen AKP Ankara İl Başkanı Vekili

Büyük devlete yakışır Belgelere dayalı bilgi sahibi değilim. Büyük devletler büyük işler yapar. Zengin adam 500 milyarlık arabaya biner, kendini belli eder. Hükümet başkanları geldiği zaman bizim sarayımızı görecek bunlar zengin diyecek. Ankara Belediye Başkanlığı

Açıklama yok

Açıklama yapamayız.

Başbakanlık TOKİ

Güvenlik nedeniyle cevap yok Güvenliği tehdit edeceği gerekçesiyle cevap veremiyoruz. İskan belgesi devlet sırrı kapsamına giriyor.

Tezcan Karakuş Candan TMMOB Ankara Mimarlar Odası Başkanı

Demokratik değil

Devlet sırrı olamaz bu. Kamu binası olması, yasalar ve yönetmelikler dışında yapılacağı anlamı taşımaz. Başbakan ya da Cumhurbaşkanıysa da kanunun hükümlerine uymak zorunda. İstediğimi yaparım yaklaşımı demokratik değil. Sedat Vural Ankara Barosu Avukatı

Anayasal suç

Bu binanın imar planı idare mahkemesince iptal edildi, yürütmeyi durdurma kararı var.O binayı ruhsatlandırmak anayasal suçtur.Ak Saray’ın yapım süreci hukuka aykırı.Gizli derken ruhsat alım konusundan bahsediyorlardır.

Madenci yakını “Ellerinden ekmeklerini aldılar”

Madende mahsur kalan işçilerden Mehmet Bahar’ın eşi Emiş Bahar yetkililere sitem etti. Aylardır eşinin maaşını ödenmediğini anlatan Bahar, “İçeriden sağ çıksalar ne yapacağız? Maaşlarını düzgün vermediler. Elimizde yiyecek ekmek koymayıncaya kadar uğraştılar. Şimdi de canlarını aldılar. Sağ çıksalar ne olacak? Ekmeklerini ellerinden aldılar. Servislerini ellerinden aldılar.” dedi. İşçi ailelerini Soma’da ki gibi rüşvetle susturacaklarını düşünen hükümet işçilerin borçlarını sildiğini

açıkladı. Fakat hala yakınlarından bir haber alamayan aileler sonuna kadar mücadele edeceklerini söylemekten geri durmadı. İşçilerin emeğinin karşılığını vermeyen devlet, işçileri kredi almaya itiyor. İnsanca yaşama hakkı tanınmıyor sonra da rüşvetle üstü örtülmek isteniyor. Lütfi Elvan: “İşçilerimizin kredi borçlarını 3 ay süreyle bankalarımız erteliyorlar. İkinci husus ise yer altında kalan bazı maden işçilerimizin de özellikle Halk Bankası’ndan kredi aldığı tespit edildi, bu borçları da Halk Bankası Genel Müdürlüğü siliyor.” GÜNCEL

Mehmet Doğan Yeni Akit yazarı

Demek ki oluyor

Cumhur’un Reisine layık Kaç - Ak Saray Erdoğan’ın yaptırdığı Ak Saray ağaç katliamından kaçak yapılanmaya kadar her şeyi barındırıyor. Erdoğan “Başbakanlık Sarayı” diye yaptırdığı Kaç Ak Sarayı cumhurbaşkanı olunca Ak Saray diyerek çevirdi. Yürütmeyi durdurma kararına rağmen inşaat devam etti. İskan belgesi devlet sırrı denilerek halktan gizleniyor. Halkın paralarıyla yapılan kamu malı, devlet sırrı denilerek halktan saklanıyor. Yaşam odasının en donanımlısı 350 bin dolar,

Erdoğan’ın sarayı ise 1 milyar 370 milyon lira. Kısaca Erdoğan’ın sarayıyla 1800 tane yaşam odası alınabiliyor. Bir yaşam odası 40 işçiyi kurtarabilecek kapasitede. Erdoğan’ın kendisine yaptırdığı sarayı 200.000 metrekarede, 1000 odası, 1000 çalışanı var. Buckhingham Sarayı: 77000 metrekarede, 775 odası var, 600 çalışanı var. Bel leuve Sarayı: 10.000 metre karelik arsada 50 odası, 150 çalışanı var. Beyaz Saray: 5100 metrekarede 132 odası, 90 çalışanı var.GÜNCEL

Devletin gizlilik dereceli işleri oluyor. Bu konuda bilgi sahibi değilim. Bu konularda da gizlilik kararı alınır mı, demek ki alınıyor. Fakat zamanın ruhuna uygun yapılara da ihtiyaç hissedilmesi kaçınılmaz. Hüseyin Durdu İzmir Barosu Avukatı

Yasaya aykırı olduğundan gizli Kamu binası yasadışı olamaz. Yasaya aykırı her faaliyet gizlidir zaten. İmar yasasına muhalefet etmek devlet sırrı mıdır? Devlet ormanlarını tahrip etmek devlet sırrı mıdır? Mahkeme kararlarını tanımamak devlet sırrı mıdır? Ali Saydam Yeni Şafak yazarı

Akıl almaz yakıştırmalar AKP iktidarı idari yargı kararların uygulanmamasında daha pervasız, daha gözü kara davranıyor. AKP’nin çıkardığı torba yasada idari yargı kararlarının uygulamasının 2 yıl süreyle ertelenebileceği kanun hükmü haline geldi.


GUNCEL

04

5 Kasım 2014

Bu da Erdoğan misali Davutoğlu gürlemesi

Bre gafiller…

Hakan Öztürk

Ölümden öte köy varmış

AKLIN YOLU

Eşi maden kuyusunun derinliklerinde kalan kadın ağlıyor ve anlatıyor. “Yukarı çıksa ne olacak ki” diyor. Maaşların verilmediğini anlatıyor, bir gün yüzü görmediklerini anlatıyor, yoksulluğu anlatıyor. Yaşadığı yoksulluğu, eşinin sağ geri dönmesinin bile değiştiremeyeceğini biliyor artık. Yoksulluk gırtlakta. İnsanlar bu kadar yoksul ve çaresiz oldukları için, her yönden köşeye sıkıştırıldıkları için iniyorlar o toprağın derinliklerine zaten. Bunu neden anlatıyorum? Yoksulluğun önemli olmadığını sananlara gerçeği apaçık gösterebilmek için. Bu bir “sıkıntı” değil, sorunların-çelişkilerin şahıdır. Bir kadına kocasının sağ kalması ihtimalinin bile iyi haber olarak gözükmemesini sebebi, sonsuz yoksulluktur. En azında bunun toplum için birinci madde olduğunu anlıyoruz. Eşinin sağ kalmasından bile daha önemli olan bir madde. * Siyaset bu ana sorun üzerine kurulmalıdır. Bu soyut değildir. Kimliğine, köküne-başına göre değişmez. Kapsayıcı, bütünleştirici ve ülke çapında bir sorundur. İnsanlar yoksullukla hizaya sokulmaktadır. İnsanlar yoksullukla maden kuyusuna sokulmaktadır ve orada öldürülmektedirler. Yoksulluk sadece az peynir yemek değildir bizim ülkemizde. Aynı zamanda ölmektir. Ama artık yoksullar, sağ kalmanın bile bir çözüm olmadığını görmeye başlamışlardır. Cuma namazını gösterişle kılıyor diye Erdoğan’a oy vermiş olabilirler. Ne var ki kadınlar yoksulluk canına tak ettiği için; değil Tayyip Erdoğan, kendi kocalarından bile vazgeçer hale gelmişlerdir. Hep yoksulluklarından bahsetmektedirler. Yoksul oldukları dünyaya kahretmektedirler. Sol işte bu işaretlere bütün dikkatini vermelidir. Çıkış buradadır. Çıkışı hem sol, hem de halkımız çok açık görebilirse hepimiz cıva gibi o tarafa doğru akabiliriz. Yoksulluğun, ezilişimizin, sömürülmemizin ve öldürülüyor olmamızın çaresi budur. * Toplum o kadar çok şeye evet demiş haldedir ki, haddi hesabı yok. Arık uçurumun kenarında. O nedenle en ufak kıpırdanmalar uçurumun kenarından onlarca, yüzlerce, binlerce insanın yuvarlanıp gitmesine sebep oluyor. Kapitalizm mantıki sınırlarına ve mantıki sonuçlarına gelindi. Şu anki durum, sistemin olağan gidişatı olmaktan çoktandır çıktı. Olağan gidişatta sömürü ahlaki bir sorun haline getirilmek istenebilir. Ortadan kaldırmak için mücadele edilebilir. Ortalama bir yoksulluğa karşı mücadele edilebilir ve azaltılmaya çalışılabilir. Lakin yoksulluk şu an geri dönüşü olmayan bir safhada. İnsanların sadece bu gününü zora sokan bir yoksulluk değil karşımızdaki. Yoksulluk, borca sokarak insanların bütün geleceğini mahfeden bir yoksulluk. Telafisi imkansız. Bu muazzam yoksulluk işçiler için kitlesel ölümlere yol açmaktadır ama sağ kalınmış olsa da yaşanacak bir gelecek ufukta gözükmüyor. Ölmemiş, sağ kalmış olmayı dahi anlamsız hale getiren bir yoksulluk yaşanıyor. Kadınlar “çıksın, kurtulsun, gelsin kocam hiçbir şeyin önemi yok” diyemiyor. Nasıl bir ülke ve nasıl bir dünya haline gelmiş olmaktır anlayınız artık. Nasıl suyumuz sıkılmış, posamız çıkarılmış anlayınız. Nasıl yaşayan ölüler haline gelmişiz. Meğerse ölümden öte köy varmış da biz bilmezmişiz. Ölümden öte köy, o büyük yoksulluğumuzmuş. hakanozturk17@gmail.com

18 işçinin mahsur kalmasıyla tüm ülkenin kalbi Ermenek’te atarken AKP de sahneye çıktı. Çözüm ile cevap bekleyen toplum ve acılı ailelere hükümet tarafından söylenen şey hayatın devam ettiği ve zaten bunun da bir doğal afet olduğu. Bu arada “Bre gafiller” diye esip gürleyen Davutoğlu’nun sinirlendiği durum ise kendilerine muhalefet edilmesi. İstanbul fatma çakır

su olduğunda onun değerine sonuna kadar sahip çıkarız. AKP hareketi Karaman Ermenek’te maden milli, yerli, özgün bir harekettir ama ocağının göçmesiyle 18 işçi dünyanın her yerine mesaj ulaştırabimahsur kaldı. Bu süre sarfında “Bre lecek evrensel nitelikli bir harekettir. gafiller kökü millet olanın kurutul- Davos’ta bizi eleştirenleri dinlemedik, ması mümkün mü?” diyerek esip biz tarihin sesini, insanlığın sesini gürleyen ‘Çakma Tayyip’ Başbakan dinleyeceğiz. Ama tarihi realiteyi de Ahmet Davutoğlu’nu oldukça si- hiçbir zaman göz ardı etmeyeceğiz. nirlendiren şey ise maden ocağının Çok beklediler ki AKP bir türbülanbaşında elleriyle su kazan işçi yakın- sa girsin. AKP’nin fertleri birbirleri larının durumu değil, kendilerine ile ihtilaf içinde siyasi ikbal peşinde yönelik gelen eleştiriler. koşsunlar diye beklediler ama olmadı” şeklinde konuştu. Davutoğlu sadece taziye arz ediyor Başbakan Ahmet Davutoğlu, Tutmayın Küçük Tayyip’i: Afyonkarahisar’da AKP 23. İstişare Bre gafiller ve Değerlendirme Toplantısı’nın açı- Başbakan Ahmet Davutoğlu, lışında konuştu. Davutoğlu, konuş- adeta Tayyip Erdoğan gibi esip masının başında Karaman’ın Ermenek ilçesindeki maden ocağında meydana gelen su basması olayı nedeni ile ocakta mahsur kalan 18 işçi için “Her şeyden önce gerek Ermenek’te maden kazasında, gerek dün trafik kazasında kaybettiğimiz vatandaşlarımız için bir kez daha taziyelerimi arz ediyorum. Allah bu tür acıları bir daha bize yaşatmasın. Konuşmamın ileri aşamalarında vurgulayacağım gibi bu konularda yeni bir zihniyet dönüşümüne ihtiyaç olduğu aşikar” dedi.

gürleyerek, “AKP’ye kapatma davası açıldı. Kökünden kurutalım dediler. Bre gafiller kökü millet olanın kurutulması mümkün mü? Menderes’i astınız, durdurabildiniz mi? Durduramazsınız! Hangi güç bizi durdurabilir. Bu topraklarda Horasan Erenleri olarak gelenlerin yolundan yürüyoruz… Halktan yetki almadan başımızı almaya kalkarsanız biz bu başı öyle kolay kolay teslim etmeyiz” açıklaması yaptı. Kaos yaratmak isteyen bilinmeyen x ve y’ler Gezi direnişinin AKP’ye komplo olduğunu tekrarlayan Davutoğlu, “Gezi olayları ile sokağı şiddetle

hareketlendirerek, bize karşı olan kim varsa onların toplantı ve gösteri yapma özgürlüğünün de savunucusu biziz ama Gezi olayları bahane edilerek başlatılan gösterilerde şiddetin her türlüsü uygulandı, toplumsal tahrikin her türlüsü uygulandı. Türkiye Mısır gibi toplumsal bir kaosun içine sokulsun istendi” dedi. Hani yüzde elliniz? Geçmişteki Başbakan Erdoğan misali ya ecdadını anlatan ya da hâlâ Gezi direnişinden hıncını çıkaran ve “Biz Türkiye’yi kuşatan tek partiyiz” diyen Davutoğlu’na, reisinin bir aralar “Biz yüzde 50’nin partisiyiz” açıklamalarını hatırlatıyoruz.

Önce kendi yıktıklarınızı tamir edin Son dönemlerde ülkede OHAL ilan eden, devlet güçleriyle onlarca vatandaşın ölümüne sebep olan sanki AKP hükümeti değilmiş Davutoğlu: “AKP birilerinin umut ettiği gibi konjonktürel şartlarda siyasi krize girecek parti olmayacaktır. Türkiye’de yıkıcı her siyasi akımın karşısında biz tamir edici olacağız. Bizim hareketimiz bir restorasyon, inşa hareketidir” dedi. Övgüler ve övgüler Konuşmasına devam eden Başbakan Ahmet Davutoğlu; “İnsan söz konu-

Çözüm süreci bitti mi?

İçişleri Bakanı Efkan Ala İçişleri Bakanı Efkan Ala 1 Kasım Dünya Kobané günü için sokağa çıkacakları tehdit ederek “sokağa çıkma çağrısı kanunlarımıza aykırıdır” dedi. Ahmet Davutoğlu’nun yaptığı ““Halkı sokağa dökmek siyasal yöntem değildir. Sokağa dökülme çağrıları hiçbir şekilde yasal da değildir, iyi niyetli de değildir” açıklamasından sonra Efkan Ala da Ahmet Davutoğlu’nun bıraktığı yerden devam ediyor. “HDP yine yasadışı yollara çağrı yapmıştır. İnsanları sokağa çağırmak bizim kanunlarımıza aykırıdır” diyen Alâ, sokağa çıkan insanlara karşı her türlü “tedbirin” alınacağını söyledi. Kamu düzenini sağlamak için hiçbir eyleme izin vermeyeceklerini de belirten Ala, sokağa çıkan çocukların sorumluluklarının HDP’ye ait olduğunu belirtti. Daha önceki Kobané eylemlerinde de “Şiddet misliyle karşılık bulacaktır” diyerek halkı tehdit eden Efkan Ala’ya bu hafta OĞLUM BAK GİT diyoruz.

HDP’nin en başından beri sürece dair Hükümet’in adım atmadığını ve adım atması gerektiğini söylerken; iddiaya göre son günlerde yaşanan gelişmeler nedeniyle hükümet “çözüm süreci”ni dondurdu. Öcalan ve HDP ile görüşme yapılmıyor.Pervin Buldan, “Henüz bir randevu talebinde bulunmadık. İstemedik ki randevuyu reddetsinler. Diyaloğun devam etmesi yönünde isteğimiz ve talebimiz var tabii ki. Basın toplantısıyla açıklayacaktık fakat Karaman’daki olay nede-

niyle erteledik. Sonrasında bu çağrımızı dile getireceğiz” dedi. Aysel Tuğluk ise: “Kobani, ‘Düştü düşecek’ diyenlere buradan diyoruz ki; Kobani düşmeyecek, düşürmeyeceğiz. Kürtlerle barışacağını söyleyen AKP iktidarı hala IŞİD’i destekliyor. Hala bu ülkenin Cumhurbaşkanı ‘Niye bu kadar Kobani’nin üzerinde duruyorsunuz’ diyor. Kobani ile çözüm süreci bir aradadır. Kobani yoksa çözüm süreci de yoktur. Bunu böyle bilmelerini istiyoruz.” şeklinde konuştu. GÜNCEL

Tarhan CHP’den istifa etti Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan CHP’den istifa ettiğini açıkladı. Açıklamasında, “Belirsiz politikalar ile halkımızın duyarlılıklarından kopuk muhalefet anlayışında ısrar edeceği anlaşılan CHP yönetiminin olası vahim tercihlerini değiştiremeyeceğimi anladığımdan, iktidar umudu da, hedefi de bulunmayan yanlış ve zayıf politikaların parçası olmamak için büyük umutlarla geldiğim CHP’ den istifa ediyorum” dedi.Emine Ülker Tarhan’ın CHP’den istifasına partiden ilk tepki geldi. CHP Genel Sekreteri Gürsel Tekin yaptığı kısa açıklamada, “istifa tek taraflı bir müessesedir” dedi. İstifanın demokratik bir hak olduğunu da vurgulayan Tekin, “hayırlı olsun” demekle yetindi. GÜNCEL


EMEK

05

5 Kasım 2014

Sibel Uzun

Hazır tarihçilik akıllara zarar

UYANIŞ

Karaman’da 18 işçinin bedeni günlerdir yerin dibinde. Sistem artık o kadar çürümüş ki ölümler her gün ve yüksek oranlarda olurken bir de bedenler kayboluyor. Ardından Isparta’da elma toplamaya giden 17 işçiyi kaybettik. Ardından İstanbul’da Boğaz’da 24 kişinin can verdiği ve bir kısmının bedenlerinin hala arandığı korkunç tekne faciasını yaşadık. Göçmenler, yerinden yurdundan ekmeklerini çalan hangi hırsız devletten veya memleketlerinin hangi işgalcisinden kaçıyordu? Hepimizin aklına kazınan videoda Karaman’daki madenci yakını ablamız ne diyordu “yediler bitirdiler Güney Yurdu’nu”. Hakikaten her yeri yediler bitirdiler! Ekmeğimizi, emeğimizi, bedenlerimizi, doğayı… O kadar yediler ki insanlarımız ne engin denizlere ne uzun yollara ne kara elmas diyarına sığabiliyor. *** Türkiye işçi ölümleri sıralamasında Avrupa’da birinci dünyada üçüncü. Son yaşanan ölümlerden sonra bu ifade ne kadar soğuk geliyor. Gelinen bu son durumun en temel nedeni; zenginlerin artık çok çok daha fazla zenginlik seviyesine gelmiş olması. Türkiye’de en zengin olan %1’lik kesimin cebine indirdiği servet ülke toplam servetinin %54’üne varmış olması. AKP’nin topladığı paralar ve ihaleler teraziyi bu düzeye kaydırmış bulunuyor. %1 olan zengin kesim, “Güney Yurdu” yiye yiye %99’un ekmeğini yiye yiye bu kadar şişmiş durumda. Para babası ABD’de bile bu oran % 38,4. *** Konuyu ekranlarından izleyenlerin bir kısmı ile ilgili bir tespitin altını çizmek gerekiyor. “Mutlaka bir şeyler yapmak lazım” diye kolları sıvayanlara bravo. “Kader buymuş” diyen iyi niyetli inanç sahibi halkımızı bir gün yanımızda olacağını bilerek bir kenara koyalım. Erdoğan’ın kader lafına ve AKP’nin uygulamalarına yerden göğe hak verenlerden ancak hesap sorabiliriz. Ama uğraşılması gereken bir kesim var ki bayağı kalabalıklar. “Niye girmişler ki o madene, niye o kadar kalabalık binmişler ki o midibüse, o teknede Boğaz’da ne işleri varmış” diyenler olarak özetlersek hemen anlaşılmıştır diye tahmin ediyorum. Aslında daha ağır kavramlarda akıllara gelebilir ama biz olgunlaştırmak, kazanmak, bir yaklaşım geliştirmek adına bu kesime hazırcılar diyebiliriz. Bu kesime göre insanlar için uygun imkanlar hazırdır gidilip alınması gerekir. Hiçbir sorunları yoktur, hayatları boyunca sorunlardan uzak durarak sorun yaşamayacaklarına kendilerini inandırmışlardır. Başkalarının sorunları ile ilgilenmekten ödleri kopar. Ama ayağı taşa değse en büyük hakların onlara verilmesini isterler. Herkesin onlara yardım etmesini beklerler. Onlara tarihin herkese uygun, hazır olamayacağını tarihi yapanların toplumlar, üretim süreçleri, bizler olduğunu hatırlatmalıyız. Bugün dünyanın düzeni yönetenlerin eli ile öyle noktaya gelmiştir ki en altta kalanlara en ağır ölüm dışında bir seçenek kalmamıştır. Ortalarda kalanlar için de durum hiç iç açıcı değildir. Düzen yukarıya doğu tırmandıkça karnı tok olanların da seçim şansı kalmayacaktır. Ölüm madenlerine girenlerin, ölüm iskelelerine çıkanların başka bir seçeneği yok. Çocukları gülsün diye o madene ya girecek ya girecek. O midibüse binmekten, o tekne ile hızla uzaklaşmaktan başka bir seçenekleri yok. Sorunumuz seçeneksiz kalanlar değil, sorunumuz yaşanabilir iş seçeneklerini yok edenler: “yiyip bitirenler”. Düzen kendisini asgari yani yaşanabilir bir dengede bile devam ettirememektedir. Zaten de hiçbir zaman ettiremeyecektir. Kapitalizm budur. *** 90’lardaki kitlesel eylemlerin en sık atılan sloganlarından biri “Susma Sustukça Sıra Sana Gelecek” idi. Sokaktaki binlerce insan “başkalarının sorunu beni ilgilendirmez” diyenlere seslenmişti. Evlerden çıkmasa bile ışık açıp kapatarak katılmıştı. Bugüne geldiğimizde, sıranın herkese geldiği görüldüğünde Gezi Direnişi oldu. Sıranın herkeste olduğunu, sırayı beklememek gerektiğini anlatmaya devam etmeliyiz. twitter: @sibeluzun_yarin

Kıdem tazminatımıza neden göz diktiler?-1 Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, geçtiğimiz hafta kıdem tazminatının artık geçerliliğini yitiren bir sistem olduğunu yine öne sürdü. Peki şimdi neden tekrar gündeme getiriliyor? İşçilerin iş güvencesi anlamına gelen kıdem tazminatı dosyasını tekrar açıyoruz. emek sedef akbulut

62. Hükümet programında da kıdem tazminatıyla ilgili bölüm bulunmaması nedeniyle, “Çalışmalar rafa kalktı” yorumları yapılmıştı. Ancak Faruk Çelik geçtiğimiz hafta yine kıdem tazminatının kaldırılması gerektiğini, bundan dönüşün olmayacağını söyledi. Milyonlarca emekçinin iş güvencesi anlamına gelen kıdem tazminatı neden kaldırılmak isteniyor? Kıdem tazminatının kaldırılmasıyla ne gibi sorunlarla karşı karşıya kalacağız? Gibi soruların cevabını bu hafta aramaya çalıştık.

natı, iş sözleşmesinin özetle yaşlılık aylığı almaya hak kazanma amacıyla veya belirli koşullar altında işveren veya işçi tarafından feshinde işçinin işyerindeki kıdemine bağlı olarak ödenecek bir tazminattır. Kıdem tazminatı, bugün uygulanan şekliyle, evlenen kadın işçinin bu gerekçeyle, erkek işçilerin askerlik ödevi nedeniyle ve işçinin ölmesi sebebiyle sözleşmenin feshi veya sona ermesi halleri bir yana konulacak olursa, sözleşmenin emeklilik haklı veya geçerli nedenlerle ,işveren ve yine haklı nedenlerle (sağlık, ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan

davranışlar ve zorlayıcı nedenlerle) işçi tarafından feshi halinde ödeniyor. Yani işçiye, belirli koşullar dahilinde işten çıkması durumunda, çalıştığı her yıl için 30 günlük brüt giydirilmiş (ücretin sosyal yardımlar, yakıt, giyim vb ödemeleri eklenmiş hali) ücret tutarında tazminat ödemesi yapılıyor. Anlaşılacağı üzere kıdem tazminatı, işvereni ise işçiyi dilediğince işten çıkarması bakımından zorlayıcı ve hayati bir konu. Faruk Çelik aslında yukarıdaki yaptığı açıklamanın son bölümünde var olan kıdem tazminatının işverene nasıl

Faruk Çelik neden fon istiyor? Düzenlemenin değiştirilmesi gerektiğini söyleyen Bakan Çelik şöyle konuştu:”Bir diğer konu kıdem tazminatı. İşçiler var, işverenler var. Defalarca söyledim. İşçilere gittim anlattım, sendikalara toplantılarda anlattım. Dedik ki, ‘kıdem tazminatı sürdürülebilir olmaktan çıkmıştır. Bunun için kavgaya, yürüyüşe, patırtıya gerek yok. Oturup masada konuşmamız lazım.’ Gebze’de fabrika kapanmış, 617 işçi Çalışma Bakanlığı’nın önünde. Buyurun hoş geldiniz. ‘Fabrikamız kapandı, emekli olmak için 37 günüm vardı, 105 milyon lira da alacağım vardı patrondan.’ Nerden verelim tazminat, veremiyoruz. Biz nasıl verelim. Efendim yok ki böyle bir düzenleme. Senin işyerin kapanmış alacak yok. Diyoruz ki 30 yıl çalışıp 30 yıl işçinin alın teri ve emeğini heba olmasına tahammül edilemez. Önce buna işçi sendikaları tahammül etmemeli, işverenler tahammül etmemeli. Nasıl her ay maaşını ödüyorsa, nasıl her ay sigorta primini yatırıyorsa, bireysel hesabına kıdem tazminatı fonu kendi hesabına aylık olarak yatırmamız gerekiyor. Patron iflas etse de işyerini kapatsa da onun bireysel hesabında parası tazminatı güvence altında olur. Böylece 15 yıl sonra ‘ben paramı alacağım’ dediği an patron diyor ki, yıllarca patron da işçinin o kıdem tazminatını öz sermaye olarak kullanıyor, diyor ki ‘valla 50 işçi çıkıyor 50 işçiye yaklaşık 30’ar milyon lira tazminat tutuyor, bunu ödediğim zaman fabrikayı kapatmam lazım’ diyor. O halde patron için de sürdürülemez bir şey bu. Neden biz sigorta primini yatırırken tazminatını da yatırmayalım bireysel hesabına ve işçinin bir mağduriyeti olmasın.”

bir yük teşkil ettiğini ve işverenin rahatlıkla işçi çıkaramadığını söylerek itiraf etmiş oluyor. Diledikleri gibi işten atacakalar Yakın tarihe bakacak olursak işverenler kıdem tazminatının kaldırılması gerektiğini yaptıkları açıklamalarda hep yenilemişlerdi. Ekonomik krizin yaşandığı 2009 yılında İSO’nun yayınladığı rakamlara göre 311 bin işçi işten çıkarılmıştır. TÜSİAD 2010 yılında yayınladığı bir raporda ise işverenlerin kıdem tazminatları dolayısıyla yeterince işçi çıkartamadığı verimliliğin düştüğü ve sanayicinin “mağdur” olduğunu iddia etmişti. Emekçileri bekleyen büyük tehlikeler neler? Kıdem tazminatı hakkının gaspedilmesi AKP hükümeti tarafından benimsenen Ulusal İstihdam Strateji Belgesi’nin ilk temel taşlarından birini oluşturuyor. Yani iş güvencesine yapılacak olan saldırının ilk aşamadır. Bu saldırı özel istihdam büroları ile kiralık işçi uygulaması, sendikalaşsızlaştırma, bölgesel asgari ücret uygulaması ile işsizliğin yüksek olduğu bölgelerde sermayeye ucuz emek ordusu yaratılmak istenmektedir. İşverenler 2009 yılında 311 bin işten çıkartmayı yeterli bulmadıkları hatırlanırsa nasıl bir işçi kıyımının bizleri beklediği ortadadır. Kıdem tazminatı ile işsizler ordusunun safları kalabalıklaşacak işçiler her an işten çıkarılma tehdidiyle yüz yüze kalacaklardır. Bu durumda tüm sektörlerde ücretler hızla aşağı düşecektir. İşten çıkarılan işçi fondan bir miktar para alsa dahi yeni gireceği işte (eğer bulabilirse) çok daha düşük bir ücretle çalışmak zorunda kalacaktır. Seçim sonrası devreye sokulmak istenebilir Kıdem tazminatı fonunun zamanlaması içinse, 2015 seçimleri sonrası gösteriliyor. Seçim sonrası kurulacak bireysel hesaba dayalı fon sistemine işçi, işveren ve devlet kaynak aktaracak. Fona aktarılan kaynakları, işçi kendi hesabı üzerinden takip edecek; ancak 5 veya 10 yıl geçmeden fonda biriken kaynağını alamayacak. Ne yapmalı? İş güvencesinin son kalesi olan kıdem tazminatının kaldırılmasına yönelik nasıl bir toplumsal muhalefet örülmeli? Sendikaların bu düzenlemeye karşı tavrının ne olacağını haftaya tartışacağız.

Mağdur olmayacak mıyız? İlk defa 3008 sayılı İş Kanunu ile 1936’da düzenlenen kıdem tazmi-

Rusya’da maden kazası: 180 işçinin tamamı kurtarıldı

Taşeron Arkeoloji işçileri iş bıraktı

Yenikapı Metro inşatı arkeolojik kazı çalışmalarında , Yüksel İnşaat ve Güriş İnşaat bünyesinde çalışan işçilerin eylemi üzerine taşeron işçilerin ücretlerine zam yapılması talebiyle başlattığı iş bırakma eylemi devam ederken yetkililer işçilerle görüşmek zorunda kaldı. Yapılan

görüşmede yetkililer zam talebinin değerlendirileceğini, işçilerin resmi günlerde ödenmeyen sigortalarının ödenmesi, kesilen ücretlerin verileceği sözü verdiler. Daha önce de talepleri karşılanmayan işçiler, iş başı yapıp verilen sözlerin yerine getirilmesini bekleyecek. emek

Rusya’nın Kemerovo bölgesi Berezovski kentinde meydana gelen maden kazasında 180 işçi de sağlıklı bir şekilde tahliye edildi. Bakanlık bölge temsilciliğinden yapılan açıklamada, işçilerden hayatını kaybeden ya da yaralanan kimse olmadığı belirtildi. Tuleyev açıklamasında, Tür-

kiye’deki maden kazalarını örnek göstererek, “Sizin direktifleriniz doğrultusunda güvenlik tedbirleri artırıldı. Türkiye’de meydana gelen kazada 301 kişi öldü. Önceki gün de kaza oldu. 20 kişi bulunamıyor. Yer altında çalışan işçi sayısını 3 kat azalttık.” ifadelerini kullandı. emek


EMEK

06

5 Kasım 2014

İşçi ölümleri durmuyor

Geçtiğimiz hafta, Türkiye’nin birçok ilinde yaşanan ihmaller sonucu her gün işçiler ölmeye devam etti. Biz de basından topladığımız haftalık işçi ölümü verilerini sizlerle paylaşıyoruz. Tokat’ta 1 işçi Hayatını Kaybetti Tokat’ın Reşadiye İlçesi’nde 4 katlı inşaatın çatı kaplama işlerini yapan Şeref Demir, bir anda dengesini kaybedip çatısından düşen 5 çocuk babası Şeref Demir (44) yaşamını yitirdi.[4.11.2014] Bursa’da 1 işçi Çatıdan düşerek Öldü Bursa’da, sandalye Sandalye imalathanesinin çatısını onaran Abdurrahman Atmaca dengesini kaybederek çatıdaki boşluktan beton zeminine düşen Abdurrahman Atmaca (59) hayatını kaybetti.[3.11.2014] Urfa’da 1 işçi Elektrik akımına kapılarak Öldü Urfa Akçakale Tedaş ilçe Şefliğinde taşeron firmada çalışan 24 yaşındaki Mehmet Öles arıza nedeniyle trafoda onarım çalışması yaparken akıma kapılan genç işçi hayatını kaybetti.[3.11.2014] Edirne’de Baraj inşaatında Çalışan 1 İşçi öldü Van’dan Edirne Keşan’a baraj inşaatı için çalışmaya giden Mehmet Sıddık Gülsever (53) ,kaldıkları koğuşta şofben tüpünün patlamasıyla ağır şekilde yaralanan işçi hayatını kaybetti. [3.11.2014] Kayseri’de İşçi taşıyan kamyon devrildi 2 işçi öldü Kayseri’ye Şanlıurfa’dan şeker pancarı tarlalarında çalışmak üzere gelen işçiler memleketlerine dönerken işçilerini taşıyan kamyonet kaza yaptı. Kazada 2 kişi öldü 11 kişi yaralandı.[2.11.2014] Adıyaman’da 1 işçi Hayatını Kaybetti Adıyaman’da Çırçır fabrikasında çalışan 22 yaşındaki Hasan El Müslüm ile Hanifi Eroğlu’nun üzerine balya düştü. Üzerilerine balya düşen işçilerden Hasan El Müslim hayatını kaybetti.[1.11.2014] Amasra’da Maden ocağında 2 işçi Öldü Bartın’ın Amasra ilçesinde özel kömür işletmesine ait maden ocağında galeri açma işi sırasında meydana gelen göçükte Maoshun Yang’ın (38) ve Shoujle Sun’un (37) cesedine ulaştı. [1.11.2014] Konya’da 1 inşaat işçisi hayatını kaybetti Konya’da inşaatta çalışan Doğan Yalçın(31) 4. katın balkonunda asansörle çıkarılan harcı almaya çalıştığı sırada dengesini kaybederek düştü.Kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti. [1.11.2014] Zonguldak’da bir madenci hayatını kaybetti Gelik beldesindeki Ayiçi mevkisinde bulunan maden ocağında çalışan işçilerden Mustafa Turan’a vagon çarptı. Olay yerinde hayatını kaybeden işçiyi, mesai arkadaşları ocaktan çıkardı. [1.11.2014] Denizli’de Tomrukların altında kalan işçi öldü Denizli’de orman işçisi olarak çalışan Harun Kaplan kamyon kasasına yüklediği sırada üzerine tomruk devrildi. 4 çocuk babası Kaplan yapılan müdahalelere rağmen hayatını kaybetti.[31.10.2014] Isparta’da 17 tarım işçisi hayatını kaybetti Isparta’nın Yalvaç ilçesinde tarım işçilerini taşıyan midibüs kaza yaptı. Yalvaç’tan Gelendost’a elma toplama işinde çalışanları götüren minibüs, virajlı yolda şarampole yuvarlandı.[31.10.2014] Antalya’da yüksekten düşen işçi hayatını kaybetti Antalya’da bir eğlence kulübünün çatısını tamir eden Yunus Dirican (25), dengesini kaybetmesi sonucu zemine düştü.Hastaneye kaldırılan Dirican, müdahalelere rağmen kurtarılamadı. [30.10.2014]

Bu ülkede güvenlik işçiler öldükten sonra alınır 301 madencinin hayatını kaybettiği Soma faciasının acısı unutulmadan bir kötü haber de Karaman’dan geldi. Bir kömür ocağında su kaynağının patlaması sonucu meydana gelen baskında 18 işçi yerin 350 metre altında mahsur kaldı. güncel Elif karan

madene ruhsat verilmemeliydi. Ocağı kapatacağımız zaman işveren 50 18 işçinin su altında kaldığı Has kişiyi devreye sokuyor.” dedi. Konu Şekerler Kömür Ocağı’nda, iş mü- kendi çıkarları olduğunda bütün fettişleri tarafından geçen haziran ayında devlet aygıtlarını devreye sokan AKP yapılan teftiş sonucunda, ocakta yeraltı göçük altındaki 18 işçi konusunda suyu ve gaz riskinin ölçümü için gerekli çaresiz kaldı! Bakan Çelik yaptığı olan kontrol sondajlarının yapılmadığı açıklamada işçi güvenliğine dair işverene müdahale edemediklerinyönünde rapor verildiği ortaya çıktı. den yakındı. Kendi yolsuzluklarını O maden Has Şekerler Madencilik’in kapatmak için bir gecede yargıyı alt Mahir Yiğit, su patlaması sonucu mey- üst eden hükümetin gücü 50 kişiye dana gelen maden ocağı göçüğünde yetememiş! 25 işçinin mahsur kaldığı bilgisini aldıklarını söyledi. Yiğit, Madenin Has Maden şirketi :’’Doğal afetmiş’’ Şekerler Madencilik İşletmesi’ne ait 18 işçinin göçük altında kaldığı küçük bir ocak olduğunu belirtti. Has Ermenek’te maden şirketi açıklama Şekerler Madencilik Enerji Nakliyat yaparak doğal afettir dedi. Biz tüm İnşaat şirketinin geçtiğimiz 25 Hazi- önlemleri aldık dedi. Fakat madende ran’daki ticaret sicil kayıtlarına gören yaşam odası bile yok. şirketin tek hissedarının Saffet Uyar olduğu bilgisi yer alıyor. Umut Bakanı Taner Yıldız : ‘’Umutlarımız Azalıyor’’ Madenci eşi, Taner Yıldız’dan Taner Yıldız Ermenek’te ihmaller sohesap sordu nucu gerçekleşen maden göçüğünde Karaman’ın Ermenek ilçesinde su bas- mahsur alan işçiler için umutların kını nedeniyle mahsur kalan 18 işçiye azaldığını söyledi. Taner Yıldız ‘’ beş gündür ulaşılamazken, eşinin yolunu Suyu tahliye ettikçe çamurun ve gözleyen bir kadın Enerji ve Tabii Kay- bozulan tahkimatın geldiğini görnaklar Bakanı Taner Yıldız’ı protesto etti. dük. Suyu boşaltıyoruz. Yatayda 16 Eşi madende mahsur kalan kadın metreye kadar boşaltıldı. Ancak bobakana yaklaşıp, “Bu işçiler haklarını şaltılan yerin tahkimatının bozulmuş arayamadı. Onların hakkını ben ara- olmasıyla 1-2 metrelik çöküntüler yacağım” diye bağırdı. oluştu. Bu bizim için hem suyu hem çamuru tahliye etmek hem de tahki“Yemek verselerdi bütün işçiler matı yapmayı zorunlu kılıyor” dedi. yukarıda olacaktı” Kazadan kurtulan bir işçi şunları söyle- Bu ülkede güvenlik işçiler öldükten di: “Tam yemek zamanıydı, yemeklerini sonra alınır aşağıda yediler, yukarı çiksalardi mahsur Ermenek’te maden faciasında mahkalmayacaklardı.Maliyet artınca yemeği sur kalan 18 işçi için umutlar gitve servisi kestiler.Yemek verselerdi bü- tikçe tükeniyor. Öte yandan maden tün işçiler aşağıda değil yukarıda yiye- ocağıyla ilgili hiçbir önlemi almayan ceklerdi. Daha önce öyleydi” dedi. hükümet, madeni güvenlik çemberi içine alıp kuş uçurtmuyor. Madenci Umutsuz bekliyorum yakınları kimlik kontrolüyle içeri alıErmenek’te meydana gelen göçükte nıyor. Soma’da da olduğu gibi güvenmahsur kalan 18 işçiye, işverenin lik önlemleri işçiler ölünce alınmaya torba yasa bahanesi ile 3 aydır ma- başlandı. aş vermediği ortaya çıktı. İki oğlu madende mahsur kalan baba Şükrü Umutlar tükeniyor Haznedar, “Oğullarım 3 aydır para Maden ocağında mahsur kalan 18 alamıyordu. Alacaklarının ödeneceği işçinin kurtarılması için çalışmalar vaadiyle indikleri madenin önünde sürüyor. Gece vardiyasında çalışan umutsuz bekliyorum” dedi. işçiler, su ve çamuru tahliye etmeye etti. Ocaktan çıkıp görev değişimi Bakan Çelik: Ocağı kapatsak 50 kişi yapan işçiler, ateş yakarak ısındı. devreye sokuluyor Maden ocağı çevresi gündüz yoğun Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı ve kalabalık olurken, gece yoğunluk Faruk Çelik: “Benim gördüğüm, bu azalıyor.


EMEK

07 Elektrik akımına kapılarak 5.kattan düştü

5 Kasım 2014

Sendika ile hakkımızı savunmak için direneceğiz

İstanbul Topkapı’da Yıldız Holding’e ait Ülker’in çikolata fabrikasında çalışan 9 işçi sendika değiştirdikleri için işten çıkartıldılar. Yarın Haber olarak Hak-İş’e bağlı Öz Gıda İş sendikasından DİSK’e bağlı Gıda İş sendikasına geçen işçilere başlattıkları direnişi nasıl değerlendirdiklerini ve çalışma koşullarını sorduk. Aksaray il merkezinde elektrik akımına kapılan inşaat işçisi, iskeleden yere düştü. İşçinin yaralanması Fatih Mahallesi 4127 Sokak’taki çalıştığı bir inşaatta meydana geldi. 26 yaşındaki Bahattin Kestek, iskelede çalıştığı sırada elektrik akımına kapıldı, inşaatın üçüncü katından, yaklaşık beş metrelik yükseklikten aşağıya düştü. 26 yaşındaki Bahattin Kestek, olay yerine gelen 112 Acil görevlilerince Aksaray Devlet Hastanesi’ne doğru tedavi edilmek üzere kaldırıldı. Yaralı işçinin hayati tehlikesinin bulunduğu öğrenildi. EMEK

5.kattan sert zemine düşerek yaralandı emek SILA GEMİCİ

Erzurum’un Tekman ilçesinde iskelede çalışma yaptığı sırada 5. kattan aşağıya düşen işçi ağır yaralandı. Erzurum’un Tekman ilçesinde meydana gelen olayda inşaatta çalışan F. D., bir anda dengesini kaybederek 5. kattan aşağıya düşerek, yere çakıldı. Düşme sonucu ağır yaralanan F. D., ambulansla Erzurum Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırılarak tedavi altına alındı. F. D.’nin hayati tehlikesinin devam ettiği öğrenildi. Çalıştığı sırada düşerek ağır yaralanan F.D.,’nin çalıştığı inşaatta güvenlik önlemleri ve iskelenin yetersizliği işçinin direk sert zemine düşmesine neden oldu.EMEK

2 kat boşluktan beton zemine düştü

İncirliova’da yapımı devam eden bir inşaatta usta olarak çalışan Hayrettin Önlük (36) baca boşluğuna ayağının takılması sonucu 4. kattan 2. kata düşerek ağır yaralandı. Beton zemine düşen üç çocuk babası Önlük ağır yaralandı. Hayrettin Önlük’ün düştüğünü gören arkadaşları 112 sağlık ekiplerine ve polise haber verdi. Olay yerine gelen sağlık ekiplerinin yaralıya yaptığı ilk müdahale sonrası Hayrettin Önlük, Aydın Atatürk Devlet Hastanesi’ne kaldırılarak tedavi altına alındı. Önlük’ün düştüğü yerde ise şapkası ve kan izleri kaldı. EMEK

Bursa’da 4 metreden düşen işçi yaralandı

Bursa’nın İnegöl ilçesinde inşaatın birinci katından düşen işçi yaralandı. Alanyurt’ta yapımı süren bir inşaatın birinci katında çalışan 23 yaşındaki Yılmaz Şanda isimli işçi, zemin kattaki arkadaşının verdiği straforları, üst kattaki arkadaşına verirken dengesini kaybederek beton zemine düştü. Yaklaşık 4 metre yükseklikten düşen genç işçi yaralandı.Yaralanan işçi, 112 görevlilerinin ilk müdahalesinin ardından İnegöl Devlet Hastanesi Acil Servisine kaldırıldı. Yaralının sağlık durumunun iyiye gittiği, olayla alakalı tahkikatın sürdüğü bildirildi. EMEK

Ülker’in sahibi Yıldız Holding, dünyanın altıncı büyük bisküvi üreticisi United Biscuits’i satın almasıyla dünyanın üç numaralı bisküvi şirketi konumuna yükselirken, sorunlarını çözmek için sendika değiştiren işçilerini işten atıyor. Hakları için mücadele eden işçileri direnişlerinin 9. gününde Emekçi Hareket Partisi Merkez Komite üyesi Selçuk Kaygısız ziyaret etti.

Bilal Cansun

Dursun Topal

aradık ve buna en uygun DİSK’i bulduk. Arkadaşlarla örgütlendik ama cesaretli olan 8 kişi çıktık. Ama diğerlerinin de cesaretleneceğini düşünerek direnişimize başladık Sonuna kadar direneceğiz ve bugün 9.günümüz. Beklentimiz Dursun Topal: 10 yıldır Ülker ça- işten atılan işçiler geri alınsın, sosyal lışanıyım. Biz devletin bize verdiği hakları düzelsin ve DİSK ile içeri yasal hakkı kullanarak sendika de- girmek istiyoruz ki, hakkımızı bunğiştirdik 10 arkadaş. 10’umuz da o dan sonrada savunabilsinler. gün işten çıkarıldık. Tabi sendika değiştirmeden önce gerek amiri- İftiraya uğrayarak işten atıldık mize, gerek sendika temsilcilerine Murat Topal: 12 yıldır çalışıyorum. sorunları sıkıntıları bildirdik lakin 12 yıldır işçiye baskılar, zulümler bizi umursamadılar. Hallederiz di- uygulandı ve artık bıçak kemiğe daye geçiştirdiler. Bizde 27 Ekim tari- yandı. Bizde buna bir dur diyelim hinde DİSK Gıda-İş Sendikası’na artık dedik. Hakkımız verilmiyor, üyeliğimizi yaptık. Dayanışma ai- sağlık problemleri başladı ve sahip datımızı verdik ve verdikten 1 saat çıkılmıyor. Hastane tedavilerine gisonra işten atıldık ve şuanda kapı- denler baskı görüyor. Artık bunun dayız, direnişteyiz. Sonuna kadar da için mevcut sendika yetkilileri ile bu direnişi götüreceğiz. görüştük ama çözüm üretilmedi. İşverenle görüştük yine çözüm üretilSendika ile işimizi geri istiyoruz medi. Devletin bize vermiş olduğu Öncay Keleş: 5 yıldır işçiyim ikinci sendika hakkını kullandığıÜlker’de. Baskılardan dolayı çok mızda, kapı dışarı edildik. İftiraya bunaldık. Burada sendika yok, bi- uğradık. Sendika faaliyetinden değil zim hakkımızı savunmuyor. Bizim de işyeri tutarsızlığı, emre itaatsizlik hakkımızı savunabilecek bir sendika gibi iftiralar atılarak kapı dışına ko-

Murat Topal

Mustafa Çakar

nulduk. Sonuna kadar mücadelemize devam edeceğiz. Buradan bütün yetkililere sesleniyoruz inşallah bize destek verirler. Gerçekten Türkiye genelinde işçi üzerinde çok büyük oyunlar oynanıyor, çok büyük kıyımlar yapılıyor. İşçinin bir ekmeğine göz dikilmesin, sağlığı ile oynanmasın, hepimiz kardeşiz ve aynı çatı altındayız bizi bölmesinler. Sağlık raporu aldığımız için baskıyı arttırdılar Mustafa Çakar: İşyerindeki sıkıntılarımız genellikle bel ve boyun rahatsızlığından dolayı hasta olan arkadaşlarımız var. İşlerimiz yoğun, ağır olduğu için çok sıkıntılar yaşıyoruz. Bu sebeplerden meslek hastalıkları hastanesine giden arkadaşlarımız var, birisi de benim. Gittiğimizde işyerinden kaynaklanan sebeplerden dolayı hastalandığımızı gösteren raporlarımız da var. Rapor alındıktan sonra baskılar arttı ve sıkıntılarımız artınca psikolojik tedavi görmeye başladık. Ne sosyal sigortalar kurumundan ne de işyerinden bize bir çözüm olmadı. O yüzden biz de

Öncay Keleş

DİSK Gıda-İş Sendikası’na kayıt olduk. Sonra da işimiz fesh edildi, suçumuz sendika değiştirmek. Bu köleliğe dur demek istiyoruz. Huzurlu bir çalışma istiyoruz Bilal Cansun: Biz yıllarca sıkıntılar çektik ama artık parayı da bir kenara bıraktık. Artık daha rahat, psikolojimizin bozulmadığı, huzurlu bir şekilde çalışabileceğimiz bir çalışma ortamı istedik. İzine gidebileceğimiz, istediğimiz zaman çıkabileceğimiz, mesai yapmak istemiyorum diyebileceğimiz bir ortam istedik. Davranışların biraz daha kibar olduğu bir çalışma ortamı istedik. Bu sorunların hepsinin sebebi sendikanın işçiye sahip çıkmaması. Sendika sahip çıkmadığı için herkes istediği gibi davranıyor işyerinde ve yöneticilerin havasından geçilmiyor. İçeride de üyelerimiz var. Çoğalıyoruz, büyüyoruz. İnşallah direnişimiz kuvvetli bir şekilde devam edecek ve amacımıza ulaşacağız. Bize sahip çıkan, sorunlarımızı çözen sendikamızla birlikte biz işimize dönmek istiyoruz.

ICF direnişi 92. gününde Eskişehir’de sendikalı oldukları için işten atılan ICF işçileri organize sanayi bölgesinde 92 gündür kapı önü direnişlerini devam ettiriyor. Sendikal hakları ve atılan işçilerin geri alınması için direnen işçiler fabrika önünde kararlı bekleyişlerini sürdürüyorlar. İşçiler havaların soğumasıyla birlikte ısınma ihtiyacını çadırın önünde ateş yakarak gideriyor. Direnişin 87.inci gününde fabrika yönetimi, işçiler ateş yaktığı için itfaiye’ye şikayet etti . Ateşin küçük olduğunu gören itfaiye görevlileri fabrika önünden ayrıldı. İşçiler, direnişi baltalamak isteyen fabrika yönetiminin kale almayarak bu durumu alkışlayarak protesto etti.

İşçi kardeşlerimizin hakkını yedirtmeyeceğiz Geçtiğimiz günlerde işçilerin direniş çadırını DİSK yöneticileri Kani Beko, Arzu Çerkezoğlu ve Adnan Serdaroğlu ziyaret etti. Basın açıklaması okuyan Disk Genel Başkanı Kani Beko açıklamada ‘’ Burada fabrika bacası tüterken iş barışının sağlanmasının yolu bellidir. Tüm işçi arkadaşlarımız derhal işe geri alınmalıdır. Bizler arkadaşlarımız iş başı yapana kadar mücadeleye devam edeceğiz. Bedeli ne olursa olsun bu onurlu mücadelenin sonuna kadar yanında olacağız. Bu işçi kardeşlerimizin hakkını yedirtmeyeceğiz. ICF işçisi yalnız değildir! Yaşasın mücadelemiz! “ diyerek mücadeleye devam edeceklerini söyledi. GÜNCEL

Keyfi grev ertelemeye AYM onayı AYM, ‘milli güvenlik ve genel sağlık’ gibi gerekçelerle hükümete ‘keyfi grev erteleme hakkı’ veren yasa hükmünü iptal etmedi. Bankacılık ve şehiriçi toplu taşımada ise grev yasağı kalktı. Son dönemde art arda verdiği bazı kararlardaki ‘özgürlükçü’ yaklaşımı övgüyle karşılanan AYM, hükümete ‘keyfi’ grev erteleme hakkı veren yasa hükmünü iptal etmeyerek işçi hakları konusunda aynı hassasiyeti göstermediğini ortaya koydu.

Grev yasağının iptali reddedildi CHP’nin Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu ile ilgili başvurusunu karara bağlayan AYM, yasanın Bakanlar Kurulu’nun, “genel sağlığı veya milli güvenliği bozucu” grev veya lokavtı erteleyebileceği hükmünün iptalini reddetti. Kristal-İş’e bağlı 5800 işçinin 20 Haziran’da başlattığı Şişecam grevi ile Çayırhan ve Afşin-Elbistan’da maden işçilerinin başlattığı grev, ‘genel sağlığı ve milli güvenliği bozucu’ olduğu gerekçesiyle Bakanlar Kurulu kararlarıyla ertelenmişti. EMEK


08

EKONOMI 5 Kasım 2014

Altın çakıldı

Fed bol para dönemini bitirdi ABD Merkez Bankası Fed geçen hafta toplantı sonrası yaptığı açıklamayla beklenen önemli kararları duyurdu. Fed’in 2008 krizinden bu yana piyasadan yaptığı tahvil alımlarını sonlandırma kararını açıklaması, önemli oranda beklenen bir karar olsa da piyasaları etkiledi. Dolar yükselişe geçerken, borsalarda, altın fiyatlarında ve diğer göstergelerde de hareketlilik yaşandı. ekonomi İLKER ERASLAN

ABD Merkez Bankası Fed, geçen hafta toplantı sonrası yaptığı açıklamayla kriz uygulamasını bitirmiş oldu. Kararla birlikte 2008 krizinden beri sürdürülen trilyon dolarlık tahvil alımı sona erdirildi. Mortgage krizi diye adlandırılan 2008 krizinden bu yana Fed tahvil satın alarak piyasalara devlet kasasından dolar pompalıyordu. Yani hastalanmış olan “serbest piyasaya” devlet kaynaklarından bakım yapıyordu.

Bununla birlikte arttırım tarihi kritik olan faizler de bir süre daha yüzde 0.25’de kalacak, sonra artırılmaya başlanacak. Fed’in elinde bulundurduğu tahvillerin de vadesi geldikçe anaparaları yeniden tahvile yatırılacak. Fed tahvil alımını sonlandırma kararında, alımlara başlanan döneme göre işgücü piyasasında önemli iyileşmeler sağlandığını not ediyor. ABD merkez bankası Fed bizdekinden farklı olarak ülke ekonomisine bakarken enflasyonu değil işsizlik rakamlarını ana kriter olarak alıyor.

iz artışlarına karşı hazırlıklarını yapmayan, önlemlerini almayan ülkeler düşük ekonomik büyüme, kur baskısı ve enflasyonla baş etmek zorunda kalacaklar. Geçmişteki gibi kendi faizlerini de düşük tutma olanakları kalmayacak.

Dolar Fed sonrası yükseldi Fed Açık Piyasa Komitesi (FOMC) dün ekim sonu itibariyle tahvil alımını sona erdirirken açıklamasında “İstihdam piyasasındaki birçok gösterge atıl kapasitenin aşamalı olarak gerilediğini gösteriyor” dedi. Her ne kadar Fed’in tahvil alımlarına son faiz arttırımı 6 ay sonra Fed’in, faizlerin yüzde 0.25’de tutulacağı ‘makul verileceği beklense de dolar gelişen piyasaların para süre’ olarak tanımladığı dönemin 6 ay olduğu tah- birimleri karşısında yükseldi. En çok doğu Avrupa min ediliyor. Fed Başkanı Janet Yellen, sonradan ülkelerinin para birimleri değer kaybederken Fed daha muğlâk yanıtlar verse de koltuğa oturduğu toplantısı öncesi 2.20 liranın altını gören dolar kailk hafta ‘6 ay’ diye ağzından kaçırmıştı. 2012’de rar sonrasında 2.2123 liraya çıktı. faizlerin uzun süre yüzde 0.25’de tutulacağı garantisi verilirken de açıkça telaffuz Bol para dönemi resmen bitti edilen tarihleme “2015 ortasına Amerikan Merkez Bankası (Fed) Başkanı Janet Yelkadar” idi. Fed kararı öncesinde, len, eski başkan Ben Bernanke döneminde başlanan kimi analistlerde küresel yavaşla- 2 yıl süreli tahvil alımı programını sonlandırmış olma ve Euro’nun değer kaybı gibi du. AKP’nin de ekonomik büyüme yıllarının temel nedenlerle Fed’in tahvil alımına kaynağı olan “sıcak paralar” gittikçe azalacak. Dolar Kriz sürüyor devam etmesi umutları yeşermiş- değerlenecek, gelişmiş ekonomilerden ucuza kredi ti. Kararın açıklanmasıyla birlik- alınamayacak, mevcut dış borçların geri ödemeleri ABD ekonomisi tote, ABD’de tahvil faizlerinde sert gittikçe daha pahalıya mal olacak. parlanıyor görünüyor, yükseliş, borsada düşüş gözlendi. Fed kararlı duruşuna devam Merkez faiz arttırmak zorunda kalabilir Euro da değer kaybetti. ediyor. Fakat burada unuHatırlanacağı üzere bir ara Tayyip Erdoğan Mertulmaması gereken bir nok‘OYUN BİTTİ’ DİYOR kez Bankası’na faizleri düşürmesi için baskı yapmış, ta var; geçici toparlanmalar Karl Marks (1818-1883) Fed, Eylül 2012’de ilan ederek hatta operasyon yapmıştı. Sonrasında sembolik bir esas kriz eğilimini gideremez. kapitalizmin işleyişini başladığı üçüncü aşama tahvil düşürme yapılsa da son aylarda Merkez Bankası Zaten aslında 70’li yıllardan en ince detaylarına kadar alımları ile piyasaya ilave olarak yüksek enflasyondan dolayı faiz oranlarını kıpırberi hiçbir zaman tam olarak deşifre etmiş, yaşayacağı 1.6 trilyon dolar sürmüş oldu. Bu datmaya cesaret edemedi. Fed’in bu kararları sonkrizden çıkılamadı. 2008’de krizleri öngörmüştür. kararlar, bizim gibi “gelişmekte rasında, doların da yükselmesiyle birlikte, bizim yaşanan kriz aslında 70’lerolan ülkelere” bol paralı oyun bitti konumumuzdaki ülkeler zor günlere giriyor. Düde girilen 3. büyük bunalım diyor. Tahvil alımlarının bitmesi ve fa- şürmek bir yana faiz arttırma zorunluluğu oluşabilir. döneminin sadece bir dip noktasıydı. Mortgage krizinin yaraları sarılsa bile bu büyük bunalımdan çıkıldığı anlamına gelmeyecek. Ayrıca ABD her ne kadar istikrarlı bir iyileşme ve kararlı bir ekonomi yönetimi tablosu sürdürmeye çalışsa da önümüz“Türkiye’de ekonomik büyüme son artış olmasını güvence altına alma maliyetinin deki süreç daha çok fazla çalkantılara gebe. dört yıldır dışardan finanse edilen iç de artmasını bekliyor. Hükümet finansmanı ABD ekonomisi istihdam verileri baz alınarak talep ile sağlanıyor.” denilen Moody’s’in yeni kredi açısından güçlü bir özellik olsa da Mobakıldığında toparlanıyor olsa da Avrupa’nın ve raporunda söz konusu bu durumun etkileri ody’s ekonomik büyümedeki yavaşlama ile Türkiye gibi “gelişmekte olan ekonomilerin” duincelendi. Uluslararası kredi derecelendirme yatırımcı güveninin kırılgan olmasının da rumları dengeleri tekrar tekrar bozabilir. ABD’nin kuruluşunun çıkardığı sonuç ise Türkiye’nin hükümet finansmanını olumsuz etkileyecebol para dönemini bitirmesi ve doların bununla yabancı sermaye girişğine inanıyor. birlikte değer kazanma sürecini sürdürmesi diğer lerinden kaynaklanan Yine Moody’s’e göre ülkelerde çok çeşitli darboğazlar yaratacak. Avrupa volatilite nedeniyle Türk bankacılık sisteülkelerindeki uzun süredir devam eden durgunluk maruz kaldığı risklerin minin fonlama yapısı da birçok müdahaleye rağmen aşılamıyor. son dönemde jeopoliTürk varlıklarına yöÖte yandan Çin, Rusya gibi BRICS birliğine tik risklerin artışı, iç nelik dış iştahta görüüye ülkelerin ne yönde hareket edeceği de yetepolitikalardaki belirsizlen volatiliteden kayrince belirginleşmiş değil. Buralardan da çeşitli liklerin sürmesi ve naklı risklerle de karşı hamleler gelebilir. Bir başka büyük ekonomi olan muhtemelen Fed’in karşıya. Moody’s bu Japonya’nın, ABD tahvil alımlarını keserken tahkısa vadeli faizleri artırdurumun bankaların vil alımlarını yükseltmesi gibi, bu ülkelerden de masının eden olacağı likidite azalması nede- büyüme fırsatları ve karlılığı üzerinde baskı çeşitli karşı hamleler söz konusu olabilir. niyle artış kaydetmekte olduğu... Moody’s’e yaratacağını da kaydetti. Bu kırılganlığın banBu açılardan bakıldığında ABD’nin, dolayıgöre bu zorluklar Türkiye’nin kredi notu, kaların son yıllarda artan kaldıracı, bilanço sıyla doların bu dönem yaşadığı güçlenme birçok banka ve finans harici şirketlerin kredi pro- büyümesinin yerel sermaye artışını geçmesi dünya çapında dengeye bağlı olarak darbe almaya filleri üzerinde baskı yaratıyor. Moody’s tara- ve yükselen yeniden finansman risk nedeniyle açık. Dünya çapında krizin etkileri sürerken ABD fından açıklanan rapora göre Türkiye’nin de büyüdüğünü belirten Moody’s bununla kendi ekonomisini bir süreliğine toparlasa da, aşakredi profili büyüme ortamının 2010-13 birlikte güçlü sermaye tamponlarının riskleri ğıya doğru batanlar mutlaka bacağından tutup su dönemine kıyasla çok daha zayıf olması ne- yumuşattığını da ifade etti. üstünde kalmasını zorlaştıracaktır. Bütün ülkeler deniyle de risk altında. Kredi derecelendirme Özellikle Türk şirketlerinin düşük ekonomik ithalatıyla, ihracatıyla, birbirinin topraklarına takuruluşu ayrıca ülkenin dış finansman ihti- büyümeden sert darbe alacağı uyarısında buşere edilmiş üretim altyapılarıyla birbirine göbekyacının 2014-15’te GSYH’nin yüzde 25’ine lunan Moody’s ihracat odaklı şirketlerin ise ten bağlı. O yüzden bu kriz kolay kolay bitmez. ulaştığı dönemde yabancı sermaye girişinde düşük TL’den faydalanabileceğini belirtti.

ABD Merkez Bankası’nın (Fed) faiz kararı sonrasında dolar güç kazanınca, küresel emtia piyasalarında altın fiyatları son dört yılın en düşük düzeylerine kadar indi. Hong Kong Borsası’nda altının ons fiyatı 2010 yılından bu yana en düşük düzey olan 1,170 dolara kadar geriledi. Kapalıçarşı’da da gram altın 83 liraya ve çeyrek altın da 144 liraya düştü. ABD’de açıklanan üçüncü çeyrek büyüme verisinin beklentilerin üzerinde gelmesiyle dolar ilk tepki olarak yükselse de bu büyümede tek seferlik kalemlerin etkili olması doların tekrar değer kaybetmesine, buna karşılık gelişmekte olan piyasalara girişlerin artmasına neden oldu. Fed kararının ardından gelişmekte olan piyasalara para girişlerinin devam etmesinin yanı sıra, petrol fiyatlarındaki düşüşün de etkisiyle lira güç kazandı. 29 Ekim tatili sonrasına 2.22 liranın üzerinde başlayan dolar, perşembe kapanış saatlerinde 2.2052 liraya çekildikten sonra, cuma işlemlere 2.20 liranın altında başladı. Dolar 2.1950 - 2.1970 lira aralığında hareket ederken, Euro da 2.80 liranın da altına gerileyerek, 2.7600 - 2.7650 aralığında hareket etmeye başladı.

Konutun metrekare fiyatı 1500 liraya dayandı

Merkez Bankası’nın Türkiye Konut Fiyat Endeksi (TKFE) verilerine göre, TKFE Ağustos ayında bir önceki aya göre yüzde 1.31 artarak 162,74 düzeyine çıktı. Bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 15.22 artan TKFE, aynı dönemde reel olarak yüzde 5.19 oranında arttı. Böylece, metrekare başına konut değeri olarak hesaplanan birim fiyatlar 2013 yılı Ağustos ayındaki 1,263.21 lira düzeyinden, bu yıl Ağustos ayında 1,448.34 liraya yükseldi. Merkez Bankası’nın Türkiye Yeni Konutlar Fiyat Endeksi (TYKFE) verilerine göre de, Türkiye genelinde, son iki yılda yapımı gerçekleşen konutların değerleme raporları analiz edilerek hesaplanan hesaplamalar, yeni konut fiyatlarının Ağustos ayında bir önceki aya göre yüzde 1.59 arttığını gösterdi. Endeks bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 14.30 reel olarak da yüzde 4.35 arttı. Üç büyük ilin konut fiyat endekslerindeki gelişmeler değerlendirildiğinde, 2014 yılı Ağustos ayında bir önceki aya göre İstanbul , Ankara ve İzmir ’de sırasıyla yüzde 2.14, yüzde 0.67 ve yüzde 1.33 artış gerçekleşti.

Para musluğunu ABD kesti, Japonya açtı

Moodys’den Türkiye’ye not uyarısı

ABD Merkez Bankası’nın (Fed) Kasım 2008 yılında başladığı aylık 85 milyar dolarlık tahvil alımlarını sona erdirmesinin ardından, Japonya Merkez Bankası (BoJ) sürpriz bir şekilde yıllık parasal tabanı hedefini artırma kararı aldı. BoJ’un dün başlayan ve bugün sona eren para politikası toplantısından, piyasa beklentilerinin aksine yıllık tahvil alım miktarını artırma kararı çıktı. Banka, yıllık 60-70 trilyon yen düzeyinde bulunan parasal taban artırma hedefini yıllık 80 trilyon yene yükseltilirken, söz konusu karar 4’e karşı 5 oyla kabul edildi. Bankadan konuya ilişkin yapılan açıklamada, BoJ’un finansal piyasa koşullarıyla uyumlu olarak esnek bir şekilde tahvil alımlarına devam edeceği vurgulanırken, alımların vadesinin yaklaşık 3 yıl kadar uzatılarak 7-10 yıl olarak belirlendiği ifade edildi. Açıklamada, BoJ’un ayrıca, Borsa Yatırım Fonu (ETFs) ve Gayrimenkul Yatırım Ortaklıkları (GYO) alımlarını da 3 katına çıkardığı ve alım miktarını sırasıyla yıllık 3 trilyon yen ve yıllık 90 milyar yene yükselttiği bildirilirken, bu alımlara JPX-Nikkei Index 400’ün de dahil olacağı duyuruldu.


GUNCEL

09

5 Kasım 2014

Gülsüm Kav

ANA FiKiR

Saraylar, saltanatlar çöker Bir toplumun yarısı ağlar iken, yarısı mutlu olabilir mi? Mutlu olmayı geçtim, “saraylara” yerleşir, bunun için de neredeyse zil takıp oynayacak vaziyete gelebilir mi? Saraylara yerleşen bir toplumun AKP’ye oy veren o yarısı mıdır? Yerin altında, denizler içinde ölenlere içi sızlamaz mı AKP’ye oy verenlerin? Her gün gözümüzü açtığımızda, işçi ölümü, kadın cinayeti. Bu ölümlerden toplumun o yarısına, saray değil kulübelerde yaşayanına da düşmüyor mu sanki? Düşmese bile, feryat eden bir anneyi, baretini önüne almış ölen arkadaşına yanan bir işçiyi, yani bir sınıf kardeşini görünce, o AKP’ye oy verenlerin de elbette sızlıyordur yüreği. Ama oyları alanların sızlamıyor. Utanmadan kaçak yapılmış bir “saray”a yerleşen Erdoğan’ın ve aynen ona özenen şürekâsının sızlamıyor. Eğer bir terbiyeden söz edilecek ise, işte o terbiye burada söz konusudur. * Yıllar önce, Atatürk Orman Çiftliği’nde bir hareketlenmenin yeni başladığı zamanlarda oradan geçerken babam, “buraya Beyaz Saray yaptırıyorlarmış” demişti. İnanmamıştım, o kadarı olmaz demiştim. Ama gelin görün ki, “Beyaz Saray” bile yetmedi, ondan bile büyük ve çirkin bir bina hem de kaçak olarak yeşil bir alanı katlederek ortasına yerleşti. AKP “hayaldi gerçek oldu” sözünü, yağmacılıkta bir bir doğruladı hakikaten. Neredeyse sarayların ilk yapıldığı zamanlarda insanlığın düşünüp sorduklarını, yani çağlar öncesinin sorularını yirmibirinci yüzyılda bize sorduruyor ve buna “yeni Türkiye” deniyor ya, bu da ancak “hayal” olabilir iken gerçek oldu işte. Bizim de başımıza bu geldi. Madem başımıza bu geldi, bununla da mücadele edeceğiz. Çünkü dünya tarihi de öyle değil, böyle yazılıyor: Saraylar saltanatlar çöker Kan susar birgün Zulüm biter. Menekşeler de açılır üstümüzde Leylaklar da güler. Bugünlerden geriye, Bir yarına gidenler kalır Bir de yarınlar için direnenler... * Bütün bu olanlar, bu hafta TBMM’de bütçe görüşmelerinin başlamasına denk geldi. Haydi bakalım meclis; o kaçak sarayın vergilerimizle ödenen ve daha harcanacak (Ankara’nın her yerinden görülecek kadar görgüsüzce ışıkları sürekli yanıyor, bilmem buna halkı sürekli boşa elektrik kullanmamaya davet eden Enerji Bakanı ne diyor?) maliyetleri ile; Madenlerde yaşam odası maliyetini, Şiddetten ve ölüm tehdidinden korunmak isteyen bir kadını kurtarmanın maliyetini, Ömrü yollarda geçen mevsimlik işçiler için birden fazla minibüs maliyetini, Esenyurt’ta işçinin yanarak can vermesini önleyecek yanmayacak bir çadır maliyetini, Göçmen işçilerin ekmeğinin maliyetini, Yani toplumun, yani bütün o maliyet kalemlerini asıl üretenlerin sadece “hayatta kalabilmek” maliyetlerini karşılaştırın, hesap sorun. * Ve 6 Kasım günü Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bütçesi görüşülecek. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu hem hesap soracak hem de kadınlar için bütçe önerileri sunacak bu görüşmelere. Öncelikle kadınların şiddetten kurtularak yaşaması ve kadın cinayetlerini durdurmak için, yürürlüğe giren İstanbul Sözleşmesinin, bu yıl ki bütçe planlanmasında da kılavuz olmasını öneriyor Platform. Kadınların tüm haklarına kavuşarak yaşaması için eşitlik sağlayacak bütçe talep ediyor. Emin olun bu bile “saray” maliyetinden düşüktür. Ama esas mesele neyin ne kadar tuttuğu da değil, içinde tüm toplumun alınteri olan kamu kaynaklarının hangi hak ile “saray” a harcandığıdır. Kamu malına zarar vermenin bundan ala örneği olamaz. Ve kamu kaynaklarının nasıl kullanılacağına, onu üretenlerin karar vermesi dışında hiçbir karar merci kabul edilemez. İşte ancak böyle bir dünyada “menekşeler de açılır üstümüze, leylaklar da güler”. Bir toplumun yarısı değil, tüm toplum güler. gulsumkav@gmail.com

Kadın erkek eşitliğinde yine sınıfta kaldık

Dünya Ekonomik Forumu 2014 Küresel Cinsiyet Uçurumu raporu açıklandı. Türkiye eşitlik konusunda sınıfta kaldı,142 ülkeden 125. oldu. Bakan Ayşenur İslam ise basına yaptığı açıklamada “tek işimiz kadınlar mı?”diye sordu. Türkiye’nin eşitlik konusundaki bu durumuyla ilgili Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Genel Temsilcisi Gülsüm Kav’la konuştuk. güncel Bahar çakan

Cinsiyet eşitliğini sağlamada ilk beş sırayı sırasıyla İzlanda Finlandiya, Norveç, İsveç ve Danimarka aldı. Raporun ilk yayınlandığı yıl 2006’da olmuştu. O tarihte dördüncü sırada olan İzlanda, 2009’da kadınerkek eşitliğini sağlamada en başarılı ülke olarak birinci sıraya yerleşti ve altı senedir birinciliğini koruyor. Dünyada ki durum Dünya Ekonomik Forumu WEF kadınların siyasete ve işgücüne katılımının son 10 yılda ‘küresel cinsiyet ayrımındaki’ makası daralttığını açıkladı. Rapora göre; cinsiyet ayırımında 2005’ten daha kötü durumda olan ülkeler, Sri Lanka, Mali, Hırvatistan, Makedonya, Ürdün ve Tunus. Birinci sıralarda yer alan ülkelere bakarsak; İzlanda’yı Finlandiya, Norveç ve İsveç izliyor. Dünya Ekonomik Forumu listeyi ekonomi, sağlık, eğitim ve siyasete katılım çerçevesinde hazırladı. Raporu hazırlayanlardan Saadia Zahidi, 49 ülkede erkeklerden daha fazla sayıda kadının işgücüne katıldığını vurgularken, ‘’Siyasete katılım kategorisinde ise, 10 yıl öncesiyle karşılaştırıldığında kadın milletvekili sayısında yüzde 26, kadın bakan sayısında ise yüzde 50 artış olduğunu söyleyebiliriz’’ dedi.

WEF Raporu: Türkiye’nin gerçeği artan kadın cinayetleri

Dünya Ekonomik Forumu kurucusu ve yönetim kurulu başkanı Klaus Schwab yaptığı açıklamada, cinsiyet eşitliğini sağlamanın ülke ekonomileri için oldukça gerekli olduğunu söyledi. ‘Hayatta kalabilmede eşitlik’ Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu genel temsilcisi Gülsüm Kav Türkiye’deki kadın- erkek eşitliği ile ilgili şunları ifade etti: “Genelde en alt sıralarda yer alan Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkeleri dahi giderek öne doğru ilerlerken, biz geriye doğru gidiyoruz. Çünkü bu ülkelerde- Suudi Arabistan dahil olmak üzere eşitsizliği gidermek üzere bir gayret olduğu gözlemleniyor, ve-

rilerle açığa çıkıyor. Biz de durum tam bir “dünya gider Mersin’e, biz gideriz tersine” durumu. ‘ Kadınlar “hayatta kalabilmekte” bile eşitlenememiş, kadın cinayetleri devam ediyor iken, eğitimde, istihdamda, siyasi temsilde eşitlik mümkün müdür? Diğer bütün haklarımızın ihlalini durdurmanın, eşit haklara kavuşmanın yolu, önce kadın cinayetlerini durdurmaktan geçiyor. Bir sonraki raporda Yemen ile son sırayı paylaşmak istemiyor isek, yapılması gereken siyasal olarak bunu anlamak ve tutum almaktır. Kadınlar ve öldürülen kadın kardeşlerimizin aileleri, bu gerçeğin farkında ve cinayetleri durdurma mücadelesini, tüm kadınların geleceği için

Türkiye’nin dünya genelindeki konumu geriledi. Türkiye, geçen sene 136 ülke arasından 120. sırada yer almıştı. Bu sene ki Küresel Cinsiyet Uçurumu raporuna göre, 5 sıra daha gerileyerek 125. sırada yer aldı. Eşit işe eşit ücret (anket) 87.sırada, ekonomik aktiviteye katılım ve fırsat eşitliği 132. işgücüne katılım 128. satınalma gücü paritesi 126, parlamentoda kadın 98, kabinede kadın 133, milletvekili, üst düzey yetkili ve yönetici 111, profesyonel

veriyorlar. Asıl fark etmesi ve siyasal olarak karar vermesi gereken ülkeyi yönetenlerdir. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, elinde olmayan imkânlar ile bile bir çok şeyi değiştirebildiğine göre, elinde imkan olanlar çok şey yapabilir’. ‘’Tek işimiz kadınlar mı?’’ Dünya çapında yayınlanan kadın erkek eşitliği raporunun ardından Ayşenur İslam konuştu.Geçtiğimiz hafta kadın cinayetleri “insanlık suçudur” diyen Ayşenur İslam:“Şiddetle ilgili herhangi bir konu gündeme geldiğinde bakanlığımız derhal manşete çekiliyor. Sanki tek problemimiz buymuş gibi bir görüntü ortaya çıkıyor”dedi.

ve uzman çalışan 102, eğitim fırsatları 105, okur-yazarlık 102, ilkokul 103, ortaokul 96, lise 107.sırada yer alıyor. Bu rapor Türkiye için son beş yılın en kötü sonucudur.Artan kadın cinayetleri ise toplumda kadının bu pozisyonda olması gerçeğinin en can alıcı sonucunu oluşturuyor. Kadınların Türkiye’de ekonomik olarak da, politik olarak da eğitim durumunda da eşitsiz olduğunu bir de Dünya Ekonomik Forumu (WOE) kanıtlamış oldu.

Kadın katillerine indirim yok

4 Şubat 2012’de kocası Mustafa Karaca tarafından boğularak öldürülen Hatice Yılmaz cinayetinin davası Yargıtay’ın, verilen müebbet hapis cezasını bozmasının ardından yeniden görüldü. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ve Uşak Kadın Dayanışması, davaya sahip çıkmak için mahkeme önündeydi. Adalet sağlanana kadar mücadele edileceği belirtilirken; Ekim ayında 29 kadının öldürüldüğü;

hükümetin kadınlara yer ayırmadığı bütçesiyle 1800 odalık saray yaptırdığına dikkat çekildi. Daha sonra tüm sorumlulara seslenilirken: “kadın katilleri için ağırlaştırılmış müebbet yasalaştırılmalı ve kadınlar tüm haklarıyla ve talepleriyle yaşayabilmelidir” denildi.Eyleme ayrıca, Hülya Cabı’nın annesi Gül Cabı ve Hatice Yılmaz’ın babası Mehmet Yılmaz ile annesi Hasibe Yılmaz da katılılıp Hatice için adalet istedi. KADIN

Kadın Konferansı’nda buluşalım Kadın Hareketi Işıl Kurt Ekim ayında 29 kadın kardeşimiz hayatını kaybetti. “Kadın cinayetleri insanlık suçudur” diyen Ayşenur İslam, aynı hafta içerisinde “Tek işimiz kadınlar mı?” diyerek gerçek yüzünü bir daha götermiş oldu. Bu esnada Gönül Aras’ın şüpheli ölümünün aslında bir kadın cinayeti olduğu ortaya çıktı. Yine benzer zamanlarda Hasan K, bir kadını dövüp kameraya çekiyordu; “Şiddet diye bir şey var işte..” diyerek.. Ayşenur İslam gevrek gevrek açıklamasını sürdürürken Tuğba Demir’i pompalı tüfek ile öldüren kocası ise delil yetersizliğinden serbest bırakıldı... Ayşenur İslam’ın açıklamasına

biraz daha yakından bakalım. Kendisi esasen kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri ile ilgili konuların manşetlere taşınmasından şikayetçi. Ne zaman böyle bir konu olsa bakanlığının adı geçiyormuş. Aslında tam da bu noktada İslam ile benzer düşünmeye başlıyoruz. Biz de kendisinin ve bakanlığının adının geçmesinden bıktık. Madem sen de bıktın bırak koltuğu kardeşim. Ne adın geçer ne sanın. Kapat bakanlığı da. Devret yetkileri. Biz bütün sorumluluğu üstleniyoruz. Kadınlarla alakalı her şeye yazın bizim adımızı... Ayşenur İslam’a böyle bir teklifle gitsek herhalde bir sonraki işi özel güvenlik ve çevik kuvveti göreve çağırmak olacaktır. Fakat kadınlar adına bütün toplumun karşısına çıkıp konuşma hakkını bu tutarsızlara bu katil savunucularına vermemiz artık mümkün değil. Kadınlar adına konuşacak, karar alacak, gerekeni yapacak - yapılmasını sağlayacak

bir odak yaratmamız şart. İşte 15 Kasım’da gerçekleştireceğimiz Kadın Konferansı bu yüzden büyük önem taşıyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun çağrısıyla bir araya gelen kadın örgütleri, kadınlar adına çok büyük bir adım atmış olacaklar. Kadın cinayetlerini durdurma yolunda bu kardeşlerimizle birlikte yürüyeceğiz. “Toplanıp konuşacağız ee peki sonra ne olacak?” demeyelim. AKP gibi bir canavar sürüsünü kolay alt edeceğimizi sanmayalım. Kadın cinayetlerini durdurmak için çok yol katettik ama örgütlenmeye, birleşmeye devam edeceğiz. Kafamıza estiği zaman değil, sadece eski sevgililerimize karşı değil, sadece kendimizi ilgilendiren konularla ilgili değil, toplumun tüm kesiminden kadınlar için, örgütlü ve sistematik bir mücadelenin içerisine hep birlikte girersek başarabiliriz. Belki şimdilik “Kadın Bakanlı-

ğı” değil ama, “Kadın Konferansı kadın cinayetlerini durdurmak için alınması gereken önlemleri açıkladı” başlığını attırabilirsek, kız arkadaşını döverken “Şiddet yok diyorlar... var işte!” diyen Hasan A’nın dili tutulacak. Tuğba Demir’i öldüren kocası ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alacak. Gönül Aras daha yeni tanıştığı bir erkek tarafından, tecavüze direnirken balkondan aşağıya atılmayacak. Alacağımız kararlar, kadın cinayetlerini durdurmak için yapacaklarımızın yol haritasını oluşturacak. Bu yazıyı okuyan bütün kadınlar bu yüzden o salonu kadınların fikirleri ve katkılarıyla doldurmak için kolları sıvamalı. 15 Kasım saat 16:00’da Şişli Kent Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilecek Kadın Konferansı’nda bir araya geliyoruz. Ayşenur İslam’ı da bekleriz...


EGITIM (

10

5 Kasım 2014

Üniversitede siyaset yasağı

Gençlik 6 Kasım’da alanlara çıkıyor

Bursa Uludağ Üniversitesi’nde okula asılan afişlere saldıran ÖGB ve okul yönetimi, şimdi de üniversiteye “Bugün stantlar açılmayacak” yazısı astı. Öğrencilerin stant çalışmalarını engellemeye çalışan rektörlük, daha sonra ÖGB ve sivil polislerle öğrencilere saldırdı. Görülüyor ki Erdoğan’ın bahsettiği “Yeni Türkiye”si; öğrencileri üniversitelerden uzaklaştırmak, öğrencilerin tartışma ortamlarını yok etmek, bilimin olmadığı bir üniversite hayatını öğrencilere dayatmakmış. Tüm engellemelere rağmen öğrenciler okullarında bildirilerini dağıtarak faaliyetlerine devam ettiler. EĞİTİM

İTÜ’de öğrencilere faşist saldırı

Geçtiğimiz yıllarda akıllara 6 Kasım deyince YÖK, YÖK deyince 6 Kasım gelirdi. Şimdi ise durum pek böyle değil. AKP’nin her alandan gençliği baskılamaya, YÖK’ün yetkilerini Erdoğan’ın elinde toplamaya çalıştığı yeni Türkiye’de gençlik 6 Kasım’da sadece YÖK’e değil, tüm baskılara karşı alanlara çıkıyor ve herkesi de mücadele etmeye, alanlara çağırıyor. eğitim Burcu Karefil

YÖK darbeden sonra üniversite öğrencilerini baskılamak için kurulmuş bir kurum. Bu zamana kadar bütün başbakanların ve iktidar partilerinin ağzında olan “YÖK’ü kapatacağız” vaadleri gençlikten karşılık bulmuyor. Zaten görülüyor ki AKP hükümeti YÖK’ü kapatmak bir kenara, en geniş yetkilerle kendine bağlamanın derdinde. Bu yüzden bu hafta yeni YÖK yasasını meclisten geçirip işleme koydu. Her rektör küçük bir Erdoğan Rektörlerin artık yandaş insanlardan seçildiğini görüyoruz. Rektörler artık tamamen AKP’nin üniversiteleri kontrol altına almak amacıyla kullandıkları maşalara dönüşmüş durumda. Erdoğan’ın

her hareketini örnek alan rektörler üniversitelerde yolsuzluk yapmaktan da geri durmuyor. Rektörlerin ağzından düşmeyen “Yeni dönem tavrımız böyle” sözü ise Erdoğan’ın üniversitelere yansıması olarak gençliğin karşısında duruyor. İç güveysinden hallice rektörler üniversiteleri baskılamaya çalışsa da asıl etken olarak YÖK ve onu kuklası gibi kullanan Erdoğan ortada. Bu yüzden koskoca bir tarih içinde rektörler çok küçük bir yeri kaplar durumda. Bugüne kadar türlü yolsuzluklarla ve yandaşlıklarla gündeme gelen rektörler bugün de gençlik mücadelesinin hedefleri arasında olmaktan kurtulamıyor. Gençlik neden alanlara çıkıyor AKP diktatörlüğü kendini en somut şekliyle ortaya koyuyor durumda. Bu yıl üniversitelerin

başından bu yana devam eden ve üniversitelerde tek bir muhalif sesin çıkmaması için yapılan baskılar artık gençlik mücadelesinin de kararlılığını güçlendirmiş durumda. Gerek ÖGB’siyle, gerek yandaş Rektörleriyle gerekse polisiyle üniversitelere saldıran hükümet üniversiteleri de ortaçağ karanlığına götürmeye çalışıyor. İstanbul Üniversite’sine yapılan ve her defasında öğrencilerin direnişiyle geri püskürülen IŞİD saldırıları bunun en somut örneklerinden. Diktatör Erdoğan’ın ve hayranı olan bakanların ise yaptıkları say say bitmiyor. Kobane eylemlerinde onlarca kişinin ölmesinden sonra 90’lar yasasıyla birlikte polise öldürme yetkisi veren ve İstanbul’da polise direnen bir adamın vurularak öldürülmesiyle ilk icraatını gerçekleştiren hükümet,

bu zamana kadar halktan büyük bir direnişle karşılık bulduğu durumlardan da ders çıkarmış gibi görünmüyor. Soma’da yüzlerce işçinin hükümetin ve patronların kar hırsı yüzünden ölmesinin üzerine, bugün de Ermenek’te madenciler yerin altında sıkışıp kalmaya devam ediyor. Çaldığı paraları sıfırlayamayınca üzerine ev alan Erdoğan şimdi de kendisi için saray yaptırıyor. Bu kadar halk düşmanı olan ve diktatörlüğünü ilan eden Erdoğan’a karşı gençlik de direniyor. Yaptığı hiçbir açıklama tesadüfi olmayan Erdoğan üniversitelerin önemini farketmiş olacak ki her açıklamasında üniversitelileri sıkıştırmak için özellikle konuşuyor. Durum böyleyken gençlik de 6 Kasım’da YÖK’e ve AKP diktatörlüğüne karşı alanlara çıkmayı seçiyor.

İTÜ Maslak kampüsünün yemekhanesinde “İTÜ Milliyetçileri” adıyla bildiri dağıtan grup, öğrencilerin tepkisi üzerine okuldan çıkarıldı. Akşam saatlerinde tekrar bildiri dağıtma bahanesiyle okula gelen ve üniversitelilere saldıran ülkücüler iki öğrenciyi de başından yaraladı. Faşistler tekbir getirip “Alparslan Türkeş’in askerleriyiz” sloganını attı. Bunun üzerine yemekhaneye giren çevik kuvvet okula bir zırhlı araç da soktu. Öğrenciler saldırıdan sonra okulda iki saate yakın bekledikten sonra toplu çıkış yaptı ve üniversitelerinde faşizme geçit vermeyeceklerini ifade etti. EĞİTİM

Halk Tv’den öğrencilere hakaret

IŞİD’e direnen öğrenciye soruşturma

İstanbul Üniversitesi’nde okuyan EHP Gençliği üyesi bir öğrenciye IŞİD’e karşı direndiği için soruşturma açıldı. Okul yönetimi tarafından açılan soruşturmada ise IŞİD saldırısı “karşıt görüşlü grupların kavgası” olarak geçiriliyor. IŞİD üniversiteye saldırırken müdahale etmeyen, hiçbir açıklama yapmayan rektör Yunus Söylet, öğrencilerin okulda can güvenlikle-

rini sağlamadığı gibi okula polisin girmesine de göz yumuyor. IŞİD’i üniversitelere sokan AKP ise getirdiği 90’lar yasasında gözaltı sürelerinin uzatılması maddesini İstanbul Üniversitesi’nde hayata geçirmiş durumda. Defalarca yolsuzluklarla gündeme gelen rektör Yunus Söylet şimdi de IŞİD ve AKP yandaşlığıyla gündemden düşmeyeceğe benziyor. EĞİTİM

Sel olup duvarları yıkmaya, 6 Kasım’da alanlara

Kesintisiz Burcu Karefil 6 Kasım geldi çattı. 6 Kasım YÖK’ün kuruluş tarihini gençliğin 1 Mayıs’ı olarak nitelendirebiliriz. Üniversitelere yapılan baskıların YÖK adı altında süslenerek önümüze sürüldüğü 6 Kasım günü, gençlik mücadelesinin en net haliyle iktidarlara yanıt olduğu gün olmuştur her zaman. Darbeden beri üniversitelerin büyük birer tehlike olduğunu düşünen hükümetler YÖK’ü parmaklarında oynatmış ve gençlik mücadelesini bastırmaya çalışmışlardır. Yıllardır YÖK’ü kullanan hükümetler aynı zamanda her başa geldiklerinde de YÖK’ü kapatacaklarını vaat etmişlerdir. Ancak söylediklerini yapmak bir tarafa YÖK’e yeni yetkiler verip

öğrencinin karşısına dikilmişlerdir. Diktatörlüğünü ilan etmiş Erdoğan ise YÖK’ten en çok nemalan kişi olarak tarihimize geçmiş durumda. Üniversitelerin gençliğin kalesi olduğunu bilen ve buradan çıkan fikirlerden tedirgin olan Erdoğan, üniversitelere saldırmaktan hiç vazgeçmedi.

GENÇLİK NE İSTİYOR, NE BULUYOR? Peki ne istiyor bu gençlik? Ne alıp veremediğimiz var YÖK ile? Rektörlere çok yüklenip kalplerini mi kırıyoruz? Aslında bakıldığında YÖK öğrenciler tarafından üniversitelerdeki yemek zamları kadar(!) somut bir şekilde hissedilemiyor. Ancak somut olarak hissedebildiğimiz bütün baskılar da YÖK’e yani Erdoğan’a uzanıyor. Üniversitede YÖK’e karşı mücadele etmek ise özgür üniversitelerde fikirlerimizi ve ideolojilerimizi üretebilen öğrenciler olmamız demek. Yeni YÖK yasasıyla birlikte üniversitelerde siyasetin

yasaklandığı, muhalif öğrencilerin KYK yurtlarında kalamadığı, okulunu 7 yılda bitirmeyen öğrencilerin okuldan atıldığı bir durumla burun buruna kalıyoruz. Tüm bu baskılar ise YÖK aracı edilerek hükümet eliyle yapılıyor. Bunlarla da kalmayıp beslediği IŞİD’i üniversitelere kadar sokuyor. Yani YÖK’e ve onu yöneten AKP’ye karşı mücadele etmek kendi hayatımız için mücadele etmek anlamına geliyor. Üniversitelerdeki arkadaşlarımız da bunu göz önüne alarak, bu sebeple katılmalıdır gençlik mücadelesine. DİKTATÖRE KARŞI ÖFKEYLE TEK YUMRUK YÖK’ün üniversiteler üzerindeki baskısı bu durumdayken üniversiteliler sadece YÖK için de çıkmayacak alanlara. Nasıl üniversitenin gündemi sadece üniversitenin problemleri olmuyorsa gençlik mücadelemiz de bu kadar dar bir alanı kapsayamaz. Halkın gündeminden bağımsız bir

gençlik mücadelesi ağır aksak ilerler, yarı yolda kalır. Bize gereken ise ağır aksak yürüyen bir gençlik mücadelesi değil, diktatörü kovalayan ve köşeye sıkıştıran bir mücadeledir. Halkın gündemi Ermenek’te madene sıkıştırılan 18 işçiyse, bizim gündemimiz de o olmalıdır, kutu kutu çalınan paralarla yaptırılan kaçak saraylarsa o. Diktatörün YÖK’ünü kazıyacağız dediysek bunu lafta bırakmamalıyız. Önce YÖK’ünü kazır daha sonra sel olup diktatörü de sileriz bu memleketten. Hal böyleyken gençlik olarak bu yıl 6 Kasım’da daha çok, daha politik, daha güçlü bir şekilde alanlara çıkıyoruz ve tüm gençliği alanlara çağırıyoruz. Unutmayalım ki bizim mücadelemiz ne kadar kararlı olursa onların sonu da o kadar hızlı gelir. Hayatımızı, özgürlüğümüzü ve geleceğimizi hep beraber geri almamız için diktatörün karşısında öfkeyle tek yumruk durmamız gerekir.

AKP’nin meclise sunduğu yeni güvenlik paketinin gündem edildiği programda söz alan öğrencilerden birinin kızlı-erkekli ev tartışmasında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun da AKP’lilerden farksız açıklamalar yapmadığını belirtmesinin ardından, ekrandaki alt yazılarda “Atıp tutmak sadece bu programda serbest”, “Kendine münhasır sol örgüt dergilerinden beslenen gençler araştırmadan konuşuyor”, “Gençler de bilmeden CHP’ye karşı” ifadeleri yer aldı. Bunun üzerine Halk Tv herhangi bir açıklama yapmazken, Melih Gökçek twitterdan Halk Tv’yi tebrik etti. EĞİTİM

Yemekhane zamlarına karşı eylem yapıldı

Eskişehir’de yemeklerinin kötülüğü ve pahalılığıyla bilinen Osmangazi Üniversitesi’nde rektörlük 1 lira 50 kuruş olan yemek fiyatını 1 lira 70 kuruşa çıkararak yemekhaneye zam yaptı. Bunun üzerine yemeklerin kötülüğünden de şikayetçi olan öğrenciler okulda “Rektörlüğün yardıma ihtiyacı varsa yardım toplayalım” diyerek afiş astılar. Öğrenciler daha sonra da kampüste yemek pişirerek diğer öğrencilere dağıttı. İçilen çorbaların bardakları ise rektörlüğün önüne konularak ve “Müşteri değil öğrenciyiz” sloganları ile rektörlük protesto edildi. EĞİTİM


11

Yapay Afet 5 Kasım 2014

Yesil dergi ‘

Neden nükleer santrallere ve bombalara karşı olunur? ANALİZAnkara’nın Maltepe Semti’ndenihat çavdar yim ve ana caddede otel arıyorum.

Otelin salonunda “Türkiye’nin Enerji Politikaları ve Gelecekteki Uygulamalar” gibi bir başlıkla toplantı yapılacak. Açılış konuşmaları vs. sunumlar başlıyor. Genellikle yenilenebilir enerjiler ve nükleer enerji konuları programda var. Hemen hemen fosil yakıtlarla ilgili (petrol, kömür vb.) enerji sistemleri de olmasına rağmen eleştirel bakış açıları sunuluyor. Konuşmacılar sunumlarında uzmanlar ve destekledikleri konuları anlatıyorlar. Son konuşmalarda ismini hatırlayamadığım Alman Hıristiyan Demokrat Partisi milletvekili söz aldı. Önceki konuşmacıları eleştiriyor ve bu işlerin iyi niyet dilekleriyle olamayacağını vurguluyor. Son sözleri şunlar oluyor: “Siz isteseniz de istemesiniz de 2023 yılında Türkiye’de en az bir veya üç nükleer santral yapılacak. Bunun neden ve sebeplerini sizlere söylemeyeceğim. Sorularınıza da cevap vermeyeceğim” diyerek kürsüden indi. O dönemde AKP hükümeti nükleer enerji santralleri yapımı için AB

ve ABDyılına şirketleriyle anlaşma biyleplanlanan yüzlerce insanın ölmesi, santyaşadı2023 kadar inşayapmaedilmesi Nükleer ya çalışıyor, teklifler götürüyordu. ğımız şu günlerde Ermenek’te maden rallerin Dünya’da insanlığa ve doğaya karşı verdiği zararlar ocağında ihmal, tenik yetersizlik yüortadayken ülkemizde ise Soma, Reyhanlı, gibi Alman milletvekili 2023 hedefini zünden su basanErmenek galeriler de vb yitilmek vurgulamıştı üzere olan insanlarımız, Aldırılmayan yerlerdeki tüm katliamlara bakıldığında teknik yetersizlik ve Aradan 2-3 sene geçtikten sonra Baş- kader olarak bakılan trafik kazaları… ihmalleri Nihat Çavdar’ın paylaşıyoruz. Bunlar yazısını yetmezmiş gibi doğası ile bakan baştadeğerlendiren olmak üzere bakanlar, hükümet sözcüleri; ekonomi, sosyal bir çok ülkeyi kıskandıran ülkemiz, gelişme programları, sanayi geliş- HES’lerle, maden ve taş ocaklarıyla, tirme vb. konularda ileriye dönük olur olmaz gölgelerde imar durumu yapılacak işleri anlatırken hepsinin yaratıp kötü kötü yapılarla dağları, 2023 yılında tamamlanacağını ve deniz kıyı kenar çizgisini yok eden, Türkiye’nin gelişmiş ülkeler arasına vahşi tarım uygulamalarıyla göllerin, gireceğini (bugünki gibi) gündeme nehirlerin, derelerin kurumaları, orgetiriyorlardı - Bunu cumhuriyetin manların yok edilmeleri… yüzüncü yılı olarak algılatmak istiyor olabilirler-. Nükleer santral konusun- Mücadeleye devam da bir Alman milletvekilinin 2023’ü Bunların hepsi bir kesmin aç gözlülüvurgulaması hala garibime gidiyor! ğü, hırsı ve rant elde etmesi için yapıÇernobil ve Fukuşima’da, nükleer lan olaylardır. Yani kapitalist sistemin santrallerdeki kazaların verdiği zarar- ülkemizdeki çarpık uygulamalarıdır. ları gördük. Çernobil’in ülkemizde Bu sistem ülkemizdeki gibi cahili cüyapmış olduğu tahribatlar hala devam hedanın eline verilirse, maddi manevi ediyorken özellikle… doğasına ve insanına yapılan zararların Son zamanlarda ülkemizde yaşanan ne kadar büyük olduğunu görüyoruz.! birkaç kazadan örnek verirsek: Soma Bir nükleer santral kurulursa ve bu maden ocaklarında teknik eksiklikler, zihniyetle işletilmeye çalıştırılırsa doğayertersiz malzeme ve alet edevat sebe- sal ve insani zararların ne kadar büyük

olacağını tahmin etmek zor olmaz.! 3. dünya ülkesi olarak kapitalist sistemin her dediğini yapan devlet ve hükümet zihniyetiyle bir ülkenin eşitlikçi, özgürlülçü, barışcıl olmayacağı ayan beyan ortadadır. Tüm bunlara karşı bir muhalif olmamın ve mücadele alanlarında birinden diğerine koşuştururken Nükleer karşıtlığımı da şiar edinmiş biri olarak “Mücadeleye devam” diyorum.!


ESAS MESELE

12

fotoğraf:ışıl demir

5 Kasım 2014

Bireysel değil, kitleselleşen bir mücadele şart

Validebağ Direnişi ile çevrenin, ormanların talanına karşı toplumun duyarlılığı ve yürüttüğü politik mücadele bir kez daha kendini gösterdi. Türkiye’deki çevre siyasetinin etkinliği yeniden gündeme geldi. HES direnişleri, siyanürle altın aramaya karşı verilen mücadeleler derken ranta, talana karşı tüm toplumu saran bir isyana dönüşen Gezi Direnişi’nin de temelinde yatan çevre mücadelesini Ender Eren ile konuştuk. Çok büyük bir toplumsal direnişten, bir halk ayaklanmasından bahsediyoruz. RöPORTAJ Gezi’den söz onur toper ederken, bunun Türkiye’deki çevre siyaseti üzerine ne gibi etkileri oldu? Yeşilin korunması konusu elbette çok öne geçti. Ama bu çevre ve siyaset konusunu pek etkilemedi diyebilirim benim açımdan. Dolayısıyla şöyle baktığımızda Gezi’yi hep beraber yaptık ama bazıları Gezi öncesinde ya da Validebağ öncesinde bazı şeyleri dile getiriyor. Ya da Gezi’de hükümetin açıklamaları, sosyal yaşam konusunda otoriter davranan bir Başbakan’ın otoriter açıklamaları olması neticesinde ve bunların toplamını dışa vurma olarak çıktı

“İklim değişikliğine karşı biz bu kadar ağaç diktik”, o anılan rakamlar, ekilen alanlar neredeymiş bir göstersinler bize. Böyle bir şey tabi ki yok. Ormansızlaştırma hem Türkiye hem de dünya için büyük bir sorun. diyorlarsa da ama bence yalnız o değil. Hakikaten bu konuda biz daha evvele çekiyoruz. Diyoruz ki Türkiye’de bizim açımızdan antinükleer hareket, yeşil hareketi daha sonra da Bergama hareketi gibi hareketler yaklaşık 20 yıldan beri bu ağaç kesilme meselesi olsun, çevrenin korunması meselesi olsun bunları siyasi boyutla da yoğurarak getiriyordu. Dolayısıyla bunun da çok büyük etkisinin olduğunu düşünüyorum. Siyaset konusunda nasıl ilerlenmeli? Şu anda yanlış olarak ilerletilen nokta ne? Yanlış demeyelim ama sonuçta

insanların son park alanlarına ya da yeşil alanlara sahip çıkması, bu konuda hassas olunması çok doğru bir şey. Bunun tartışılacak yönü yok. Ama buradaki mesele biraz da şöyle; yani çevre siyasetiyle uğraşanlar da kendi dertlerini tam olarak kamuoyuna anlatamıyorlar. Tabi burada geçmişe de baktığımız zaman yeşiller partilerinin yaptıklarının Türkiye’deki siyasette bir türlü ortaya çıkamadığı ya da toplum tarafından algılanmadığı için belki de olacak. Dolayısıyla çevre ve siyaset anlamında yeşillerin kullandığı siyasi stratejiler toplumda bir türlü karşılık bulmadı herhalde ki Gezi’den sonra da kurulan partiler ya da çevreyle, yeşil siyasetle ilgili, hayvan, özgürlük ya da bu gibi yeşile yakın kadın partisi gibi partiler fazla ilerleyemediler. Burada ciddi bir sorun var. Bunun siyasete indirgenmesi konusu. İçerisinde izdüşüm konusu. Buna hâlâ kafa yorulması gerekiyor. Daha henüz bitmiş bir süreç değil bu. Gezi’nin AKP karşıtlığı üzerinden olduğu ön plana çıkıyor. Gezi’nin bir patlama noktası, artık bir ağacın kesilmesine dahi insanların dayanamaması olarak ele alınıyor. AKP’nin yeşil üzerindeki sert politikaları ne düzeyde şu anda? Esasında bu dediğiniz gibi sadece AKP değil, Turgut Özal ile başlayan Türkiye’deki modernizasyon projeleri, daha doğrusu, rant projeleri ve özelleştirmelerle birlikte devam eden bir modernizasyonun bir parçası. Bu noktada kalkınma sorunu ile iç içe olan bir şey. AKP bunun önlemini alarak başta, ilk iktidara geldiğinde yoksulluk üstünden götürmeye çalıştı. Yoksulluk var ve bu yoksulluk ortadan kalkmalı. Bu yoksulluk meselesini öne çıkartarak yoksulluktan kurtulma, dolayısıyla yatırımlara hız verme, daha da modernizasyon ve artık betonu her yere taşıması… Evliya Çelebi Osmanlı zamanında dolaşırken Erzurum’da öyle kar yağmış ki damdan dama sırf atlasan gidebilirmişsin. Ben de diyorum ki Trakya’da yapılan binalarla atlayarak damların üzerinden Bulgaristan’a kadar gidebilirsin. Dolayısıyla bu sürecin, önceden de az çok bizim tarafımızdan ekolojik felaketlerin geleceği biliniyordu. Ben “2000’e Doğru” diye bir kitapta kendi payıma düşenleri

Çünkü hukuk da aynı eylemler gibi bugünkü sistem içerisinde yapılması mecburi bir eylem tarzı. İnsanlar çok büyük özverilerde bulunuyorlar bu konuda. de söylemiştim, 1999’da. Çünkü biz biliyorduk, Recep Tayyip Erdoğan’ın belediye başkanı iken yaptığı projeleri takip ettiğimizde, bilhassa bu Cevahir projesinde ne derece yüksek binalara meraklı olduğunu orada gördük. Biz orada büyük bir direniş yapmıştık. O sayede onlar o zaman geri adım atmak zorunda kaldılar. Çünkü iktidarı hedeflediklerinden bu tür toplumsal şeylere fazla gitmiyorlardı. Ama bu hükümete karşı aktif olarak çalışmamıza rağmen yeterince politik olarak karşı gelebildik mi dersen bence yaptık ama sesimizi yükseltemedik. Bir yandan da ormanlar yanıyor ya da katlediliyor. 3. Köprü, havalimanı mevzusu var. Sizce bu konu üzerinden nasıl bir siyaset yürütülmeli? Bu büyük ormanların yakılması, TEMA’nın bu konudaki tutumu, sizce nasıl ele alınmalı? Nasıl denizler hepimizinse ormanlar da hepimizin ormanı. Bu kadar basit. Dolayısıyla biz ağaç dikilme mevzusunda tabi ki herkesin bu işi yapabileceği gibi bazı kuruluşlar da çevreciliği net, sevimli göstermek için ağaç dikimi kampanyaları yapıyor. Bu isterseniz bir hatıra ormanı olsun, isterseniz evlilik karşısında sizin adınıza şeker yerine ağaç dikilme olsun, isterseniz de erozyonu kullanma savıyla olsun, bütün bunlara evet. Ama sizin dikkat etmeniz gereken konu böyle birtakım reklam yapılırken ağaç dikilmesi ile ilgili bir yandan da kaybettiklerimizin göz önüne alınması gerekiyor. Milyonlarca fidanın dikildiğinden bahsediliyor. Bir de bunlara hatıra ormanı dediğinde, ben bazen yoldan geçerken

bakıyorum. Hep monokültür, yani bir çamı dikiyorlar işte biz diktik oluyor. Monokültür anlayışı bizim esasta karşı geldiğimiz, ormanın kendi doğasıyla çoğalması fikrinin karşısında. Böyle oluşmuş ormanları, gereksiz 3. Köprü ya da yangın yolları, havaalanları deyip kitlesel olarak yok etmeniz bir facia. Bir de şöyle bir şey var bu ağaçlarla ilgili, hani bize diyorlar ya biz kestik ama başka yerde dikiyoruz, sen böylelikle otuz yıllık bir zamanı yok ediyorsun. Türkiye’de bu iktidarın yaptığı 2B Kanunu ile Kızılçamları, tarım arazisi deyip de tıraşlaması çoğaltacağına, bu da çok büyük bir çelişki. “İklim değişikliğine karşı biz bu kadar ağaç diktik”, o anılan rakamlar, ekilen alanlar neredeymiş bir göstersinler bize. Böyle bir şey tabi ki yok. Ormansızlaştırma hem Türkiye hem de dünya için büyük bir sorun. Başta yağmur ormanları olmak üzere Brezilya’da, dünyanın önemli bir varlığı. HES yapıldığı zaman bir köye oradaki köy halkı buna itiraz ediyor. Çok fazla destekleyen yok. Bu direnişler ne derece etkili oluyor? Bu direnişler esasında çok önemli. Çoğu da etkili oluyor. Bir noktadan sonra mesele hukuki tarafa girdiği zaman iki nedenden dolayı zorlanılıyor. Birincisi, siz itiraz ettiğiniz zaman mecburen bir bilirkişi konusu devreye giriyor. Sadece o alana değil, havzaya da karşı geliyorsunuz. Dolayısıyla sizin hukuk mücadelesi yapmanız gerekiyor. Bu hukuk mücadelesi de belli bir paraya dayanıyor. İnsanlar dedikleri gibi ineklerini ya da gelinliklerini satarak o parayı davaya veriyor. Ya da bir CD yapıyor insanlar ve bu CD’leri tek tek satarak çok yüksek bilirkişi ücretlerini bir araya getiriyor ve mücadeleyi hukuk alanında da devam ettirebiliyor. Çünkü hukuk da aynı eylemler gibi bugünkü sistem içerisinde yapılması mecburi bir eylem tarzı. İnsanlar çok büyük özverilerde bulunuyorlar bu konuda. Bazıları kazanılıyor, bazıları sürüncemede kalıyor, bazıları da yapılmış oluyor. Ama kim nerede protesto ediyorsa bizler, doğacılar, çevreciler, yeşil ya da ekolojistler her tarafta bunlara destek olup, karşı çıkmak durumunda olmamız gerekiyor. Aynı şekilde geçenlerde

Fransa’da bir baraj yapılıyordu. Orada da çok büyük bir protesto oldu ve bir Fransız vatandaşı genç bir arkadaş hayatını kaybetti. Dolayısıyla işler buralara varabiliyor. Türkiye’de buralara gelmedi. Gelmesini de istemeyiz. Ama köylü mücadelesi burada çok öne çıkıyor ve doğru bir mücadele tarzı oluyor. Esas olan burada köylülerin kendi sularını, tarım arazilerini, havzalarını, yaşam alanlarını korumalarıdır. Sizce bu kadar deneyim de yaşadıktan sonra su, çevre ve yeşil konusuna nasıl bakmalı? Bu işin kitleselleşmesini sol tabi ki sağlamalı. Çünkü doğacı, çevreci, ekolojist ya da yeşil eylemleri yapanlar daha ziyade bireysel bir

Bu işlerin artık bu boyutlara geldiği zaman, Gezi’de örnek olduktan sonra siz bu işleri eskisi gibi bireysel bir şekle dönüştüremezsiniz. Sosyalist sol da bu meseleleri sahiplenerek bu işin kitleselleşmesini sağlıyor ki bence bu çok önemli. çizgi çiziyorlar. Özverili, fedakâr ama bireysel. Bu işlerin artık bu boyutlara geldiği zaman, Gezi’de örnek olduktan sonra siz bu işleri eskisi gibi bireysel bir şekle dönüştüremezsiniz. Sosyalist sol da bu meseleleri sahiplenerek bu işin kitleselleşmesini sağlıyor ki bence bu çok önemli. Tabi ki burada farklılıklar olacak. Kitleselleşirken ekolojik olaylar bizi çevreci ya da yeşil bir anlayışla sol bir anlayış bazen çelişkilere düşebilir. Emek sermaye çelişkisi olduğu gibi burada da tabi ki doğa ve sermaye çelişkisi öne çıkıyor, bizim yeşil bakış açısından. Farklılıklar oluyor ama Türkiye gibi bir ülkede bunlar bana göre birazcık da hegemonik olarak

Ender Eren kimdir?

Mesleği mühendis olan, Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılan 1.ci Yeşiller Partisi Şişli ilçesi(1988-1994)ve 2.Yeşiller Partisi kurucu üyesi(2008-2012). AntiNükleer çalışmalarıyla da bilinen, bu arada İstanbul Yeşilleri ve Sınırsız Çevre Yolcuları hareketleriyle de tanınan ve halen Yeşil ve Sol Platformunda çalışmalarını yürüten yeşil politikacı. arka planda bırakılmalı. Burada yeşil partilerin konsey toplantısı olacak. Onların da özellikle kendi parlamentosunda bazı çalışmaları var. Avrupa’daki yeşillerin siyasetine bir söz söylemek gerekiyor mu? Siz ne düşünüyorsunuz? Çok güzel söyledin, bu konuda bir şey söylemek lazım. Çünkü sonuçta sen de yeşil konularla ilgileniyorsun, Avrupa’daki yeşil partiler de bu konuyla ilgileniyor. Şimdi baktığınız zaman Avrupa’da siyaseten güçlü yeşil partiler en fazla Orta Avrupa’da, Almanya’da, İsveç’te, Hollanda’da var. Dolayısıyla diğer ülkelerde İngiltere, Fransa, Belçika gibi ülkelerde de kuvvetli olmakla beraber bu kadar değil. Bir de Akdeniz ülkelerinde yeşil partiler var ki onlar bizden doğal olarak daha örgütlü. Çünkü Avrupa Birliği’nin getirdiği avantajlar yüzünden. Tabi ki o partiler de ellerinden geleni yapıyorlar ama bu mevcut en tanınmış Almanya’daki partiler gibi değil. Bir ara Almanya’da yeşil parti iktidar ortağıydı sosyal demokratlarla. Orada meşhur bu sosyal yardımlarla ilgili kanunu yaptılar. Ama bunun yanında bir diğer şey de nükleer santrallerin kapatılması kararı. Alternatifler konusunda ilerlediler ama endüstriyel konuda fazla ileri gittiklerini düşünmüyorum. Sonuçta isterseniz bir rüzgâr santrali olsun, ister bir güneş enerjisi olsun hep bunlar endüstriyel tarzda büyük miktarlarda destekleniyor. Dolayısıyla yeşillerin özelliği olan, yeşilin ‘küçük güzeldir’e pek rağbet etmiyorlar. Böyle bir çelişki var. Bu birincisi. İkincisi Türkiye’ye de etkisi var. Almanya’da yaklaşık 3.5 milyon Türkiyeli insan yaşıyor. Oradaki Türkiyelilerin de oyunu almak zorundalar. Onun için Türkiye’de de kontrolü bırakmak istemiyorlar. Burada çok büyük bir tıkanma var, Türkiye ile ilgili bu ikili ilişkide. Küresel yeşiller mevzusu da esasında Afrika, Güney Amerika devreye girdiği zaman başka parametreler ortaya çıkıyor. Artık konu bir küresel konu hâline geldi. Böylelikle daha sosyal içerikle yeşillere doğru gidiş olacaktır diye düşünüyorum.


13

Yesil dergi

DUNYA’DA YESIL

5 Kasım 2014

İklim Zirveleri Kyoto Protokolü’nün ne kadar önemli olduğunu hepimiz biliyoruz. Yakın zamanda bu protokolün geliştirilmesi için Peru’da bir buluşma daha gerçekleştirilecek. Bu zirve gerçekleşmeden önce, yaşanan süreci ele alan Ender Eren’in yazısını yayınlıyoruz.

DÜNYA’DA YEŞİL onur toper

1972 yılında Roma Kulübü tarafından yayınlanan “Büyümenin sınırları” adlı rapordan sonra ilk Dünya çevre konferansından sonra Dünya ülkeleri Birleşmiş Milletler’in öncülüğünde 1992 yılında Brezilya’nın Rio de Janerio kentinde toplanarak çevre konusunda ciddi sayılabilecek adımlar atmışlardı. Brezilya’da yağmur ormanlarının düşüncesizce talan edilmesi, ormansızlaşmanın farkına varılması, sera gazlarının ortay konması bu çevre zirvesinde olmuştur. Sera gazlarının Dünya’yı daha fazla ısıtacağını fark eden bilim insanları bu konuda ısrar etmişler ve ilk olarak yine Dünya çapında bir buluşma gerçekleştirmişlerdir. Japonya’nın Kyoto şehrinde buluşan hükümet temsilcileri, sivil toplum örgütleri, bağımsız çevreciler, ekolojistler, doğaseverler ortaya bir manifesto ve antlaşma çıkarmışlardır. Kyoto protokolü adı verilen antlaşma, 1988’de

devreye girdiğinde başta gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin emisyon gazlarının 1990’lardaki seviyelerinin %40 altına indirilmesi öngörülerek kabul edilmişti. Bu antlaşma başta birçok ülke tarafından imzalanmıştı. Daha sonra bu protokolün geliştirilmesi ve diğer imzalamayan ülkelerin dahil edilmesi için Dünya’nın çeşitli yerlerinde buluşmalar gerçekleştirildi. İlk olarak aklımıza Bali, Doha Durban gelmekte. Esasında 2012’de tamamlanması gereken süreç 2014’e kadar uzatıldı ve bu sene New York’da toplanan iklim zirvesi tarafları yeni bir protokol için Aralıkda Lima-Peru’da toplanacak. Gelecek sene de Paris’te toplanarak hem bir değerlendirme hem de yeni bir protokolü hazırlayacaklardır. Hükümetler ve ona yakın kuruluşlar hep temkinli yaklaşarak protokolü mümkün mertebe yürütmeye ülkeler tarafından dahi gerçekleş- kate alınmadığı gibi, ABD zirvelerçalışmışlardır. Geçekleşmesi hayli memişken; protokolü imzalamayan de her zamanki kurnazlığı ile sonuç zor olan hedefler, endüstrisi gelişmiş ABD gibi ülkeler tarafından hiç dik- alınmasını önlemiştir.

Şaka gibi adaylık The Guardian gazetesi; İstanbul’da yeşilin katledilip, betonlaşmanın devam etmesini eleştirdi. Gazeteci Zia Weise’ın, İstanbulluların da görüşlerini alarak kaleme aldığı yazısında, kentin 2017 Avrupa Yeşilin Başkenti adaylığının aktivistler ve muhalif politikacılar tarafından ‘alayla’ karşılandığı dile getirildi.

yeşil alan Gezi Parkı’na alışveriş merkezi yapılmasına karşı başlatılan eylemler geçtiğimiz yıl ülke çapında gösterilere yol açmıştı” hatırlatmasını yaptı.

Validebağ’ı anlattı: Herşeyi kâra çevirmeyi düşünüyorlar Weisse Guardian’ındaki yazısında Validebağ direnişini de anlattı. “Üsküdar’da yaşayanlar, çevre kanunlaGezi Parkı Direnişi’ni hatırlattı rınca korunan bir korunun hemen yanında başlayan İstanbul’un çevresindeki milyonlarca ağacın, bir cami inşaatına karşı eylemler için sokağa döküldü” üçüncü köprü ve üçüncü havalimanı için kesil- ifadelerini kullanan Weisse, bir aktivistin “Her şeyi diğini belirten Weisse, “Kentin kalbindeki küçük kârâ çevirmeye çalışıyorlar” sözlerine yer verdi.


KULTUR-SANAT 14 Burada gelecek geçmişe 05 Kasım 2014

hiç benzemiyor

2. İstanbul Tasarım Bienali başladı. Zoe Ryan küratörlüğündeki ‘Gelecek Artık Eskisi Gibi Değil’ başlıklı bienalde 53 proje sergileniyor. Her bir proje gelenlerin hayal güçlerinin sınırlarını zorlayacak gündelik uğraşlarına farklı bir açıdan bakmalarını sağlayacak nitelikte. Bienal 1 Kasın-14 Kasım tarihleri arasında ücretsiz olarak gezilebilir. KÜLTÜR-SANAT CAN ÇOKSÖYLER

İKSV 2’inci İstanbul Tasarım Bienali, “Gelecek Artık Eskisi Gibi Değil” teması ile açıldı.1 Kasım-14 Aralık’ta ücretsiz olarak gezilebilecek bienalin ortak alanı, Tophane’deki Galata Özel Rum İlköğretim Okulu. İstanbul Tasarım Bienalı kapsamında, 20 ülkeden 200’ün üzerinde tasarımcının katılımı ile 53 proje yer alıyor. Panel, film gösterimleri, atölye çalışmaları, üniversitelerin hazırladığı projeler gerçekleşecek. İstanbul Tasarım Bienali Direktörü Deniz Ova Gelecek Artık Eskisi Gibi Değil temasının etrafında her bir serginin çıkış noktasının geleceğe dair hayal kurmak olduğunu söylüyor. Ova; “Daha doğrusu bir öngörü yapmaya çalışıyoruz. Hep beraber sergide geleceğimizin nasıl olabileceğine dair bir izlenim kazanabileceğiz”diyor.

Unutursam Fısılda Yönetmen: Çağan Irmak Oyuncular: Farah Zeynep Abdullah, Mehmet Günsur tür: Dram

başlığını taşıyan projeler Gezi ruhunu gelenlere anlatma çabasında. Distopya’yaçekirgeli çözüm Burada bir projeden bahsetmek gerekirse Mansur Urasana’nın projesini söyleyebiliriz. Gelecekte çekirgelerle ilgili ilişkimizi sorgulu-

Gezi Direnişi’nin mimarlığı Herkes İçin Mimarlık grubu kriz dönemlerinde mimarlığı inceliyor ve tabii ki Gezi Parkı’na bakıyor. Gezi Direnişi sırasında parkta oluşan doğaçlama mahalleyi inceleyen mimarlar, konuşmacı köşeleri, toplantı masaları, kütüphaneler gibi yaratıcı çözümleri birer mimari proje olarak çizip kalıcılaştırıyor. ‘Alternatif bir toplum için geçici yapılar’

yor. Protein kaynaklarımız dünyada tükendiği gerçeğini sergi tekrar gösteriyor. Özellikle son dönemde yaygınlaşan distopik filmler ve romanlarda sıkça karşılaştığımız açlık sorununa yine distopik bir çözümü bu sergide bulabileceksiniz.

koku olarak bildiğimiz ve pek az andığımız kokulara veriyor. Anılarla ilgili en kuvvetli ama en görünmez duyumuz olan koku duyusuna Tolaas’ın yaklaşımı oldukça çarpıcı ve düşündürücü. Tolaas’ın yaklaşımı oldukça çarpıcı ve düşündürücü.

Kötü koku değil kötü düşünce vardır “Hiçbir şey kötü kokmaz buna neden olan düşüncelerdir” diyen bir tasarımcıdan hakikaten manifesto gibi bir projede Norveçli SisselTolaas’tan.Koku endüstrisi için çalışan bir tasarımcı olanTolaas, Nasalo adlı projesiyle bienal ve müzelerin de gözde isimlerinden biri. Kokuları tanımlamak için yeni sözcükler yaratıyor. Tabii ki önceliği kötü

Ciguli’yi kaybettik Ekranlardan neşesi, akordeondaki becerisiyle tanıdığımız Ciguli (AngelJordanovKapsov) 31 Ekim akşamı aramızdan ayrıldı. Sürgünü, dışlanmayı, açlığı her anlamıyla yaşayan Ciguli’yi anıyoruz.

Macbeth’e de sansür Ardarda istifaların yaşandığı, sansür kriziyle boğuşan Devlet Tiyatrosu’nda şimdi de Shakespeare’in Macbeth oyunu programdan çıkarıldı.Devlet Tiyatroları (DT) Genel Müdürlüğü’nce William Shakespeare’in “Macbeth” adlı oyunu apar topar Kasım ayı programından çıkarıldı. Takvimde 11, 12, 13, 14 ve 15 Kasım tarihlerinde yer alan ve DT tarafından biletleri önceden satışa sunulan oyun programdan çekildi.Aynı tarihlerde, şu anki programda, “Çalıkuşu” adlı oyun gözükürken “Macbeth”i geçen hafta salı günü bakanlık yetkililerinin izlediği, pazar günü de yeniden CD’ye kayıt edildiği öğrenildi.Ankara DT, geçen sezon Bozkurt Kuruç rejisiyle sahnelenen

“Macbeth” adlı eserini izleyici ile buluşturdu. Oyun, pek çok kez de Ankara DT sahnelerinde neredeyse “kapalı gişe” sahnelendi. DT’nin resmi internet sitesinde de izleyiciye, “Macbeth ve LadyMacbeth, iktidar basamaklarını zalim adımlarla çıktıkça bir yandan da kendi yıkımlarını hazırlamaktadırlar” sözleriyle tanıtılan oyun, DT Genel Müdürlüğü talimatıyla apar topar kasım ayı programından çıkarıldı. Oyuncu kadrosu tarafından, izleyiciler arasında olan Bakanlık yetkilerinin oyunu yarıda terk ettiği belirtildi. Macbeth gibi, iktidar hırsının bir kralı nerelere ve nasıl bir şiddete götürdüğünü eleştirilen bir oyunun programdan çıkarılması oldukça manidar. KÜLTÜR-SANAT

Sergilenen tahribimiz

Sağlık lisesinden yeni mezun olup, kasabanın sağlık ocağında hemşireliğe adım atan Hanife ve aykırı kızı kardeşi Hatice, küçük ve kendi halinde, muhafazakar bir kasabada yaşamaktadırlar. Hanife ne kadar çekingen ve içine kapanıksa, Hatice bir o kadar haylaz, laf dinlemez ve başına buyruktur.

Sivas Yönetmen: Kaan Müjdeci Oyuncular: Doğan İzci, Ozan Çelik tür: Dram

11 yaşındaki Aslan’ın yaşadığı küçük köydeki tek gündeliği okula gitmek ve arkadaşlarıyla vakit geçirmekten ibarettir; en büyük derdiyse aynı sınıfta okuduğu Ayşe’ye olan aşkıdır. Bir gün yaşadıkları yerde bir hayli popüler olan köpek dövüşlerinden birine denk gelen Aslan, burada Sivas adında terk edilmiş kangal köpeğiyle karşılaşır.

New York’a Hoş Geldiniz Yönetmen: Abel Ferrara Oyuncular: Gérard Depardieu, Jacqueline Fraser-Bisset tür: Dram

Dünyanın en güçlü insanlarından biri olan Mr. Deveraux, her gün trilyonlarla oynar ve ülkelerin ekonomik kaderlerini bir nevi elinde tutar. Deveraux’un en büyük hayali bir gün dünyayı değiştirmektir. Ancak seks maceraları sonunda başına onaramayacağı bir dert açar. Uluslararası bir skandalın baş aktörü haline gelmiştir. Pompeii Yönetmen: Paul Anderson Oyuncular: Kit Harington, Carrie-Anne Moss tür: Aksiyon

Milattan önce 79 yılında, Vesuvius volkanı şiddetli bir patlamaya sahne olur ve bulunduğu antik Pompeii şehrini tehdit altına alır. Gemilerde köle olarak çalışan Milo, Naples’e gidecek olan gemide çalıştığı esnada bu patlama anına tanık olur. Olayın canlı tanığı olan Milo, bu dehşet anına baktığında ateş ve küllerle yıkıldığını fark eder.

HAFTANIN AJANDASI Tecrite isyan

Yeniden Lüküs Hayat

Gezici’nin rotası belli

F tipi hapishanelerde, müebbet hapse mahkûm edilmiş 16 kişinin yazdığı metinlerden oluşan “Korkma Kimse Yok” adlı kitap, 8 Kasım’da başlayacak Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı’nda okurlarla buluşacak. İmza günü 16 Kasım’da Aslı Erdoğan’ın da katılımıyla yapılacak.

Mersin Devlet Opera ve Balesi’nden yapılan açıklamaya göre, Cemal Reşit Rey’in bestelediği, Haldun Dormen’in rejisiyle sahneye taşıdığı ve librettosunu Ekrem Reşit Rey’in yazdığı müzikal, 6 Kasım Perşembe Mersin Kültür Merkezi Opera Sahnesi’nde sanatseverlerle buluşacak.

Bu yıl 20’nci yaşını kutlayacak Gezici Festival’in rotası belli oldu. Ankara Sinema Derneği’nin Kültür Bakanlığı’nın katkılarıyla düzenlediği Gezici Festival 28 Kasım - 8 Aralık 2014 tarihleri arasında sinemaseverlerle buluşacak. Festival, her yıl olduğu gibi Ankara’dan yola çıkacak.


SPOR

15

5 Kasım 2014

Dev maça gerginlik damga vurdu kartlar havada uçuştu

Olaylı derbi Fenerbahçe’nin

Süper Toto Süper Lig’in 8. haftasında Beşiktaş sahasında ezeli rakibini Fenerbahçe’yi ağırladı. Fenerbahçe’nin 2-0’lık üstünlükle ayrıldığı karşılaşmada oynana futboldan çok saha içi olayları konuşuldu. Fenerbahçe’yi galibiyete taşıyan golleri Lig’in ilk haftasından bu yana suskun olan Emenike ve Moussa Sow kaydetti. SPOR yusuf yasin yakşi

Süper Lig’in 8. haftasında Beşiktaş sahasında ağırladığı Fenerbahçe’ye 2-0 yenilerek sahadan eli boş ayrıldı. Fenerbahçe kritik 90 dakikadan aldığı üç puanla uzun bi aradan sonra liderlik koltuğuna oturdu. Tam zamanında Emenike! Ligin ilk haftasında gol atan, ardından sessizliğe bürünen Nijeryalı forvet, derbinin kritik anlarında sahne aldı. Yıldız oyuncu, 1 gol ve 1 asistle parlamayı başardı. Sarı-Lacivertliler’in en önemli yıldızları arasında yer alan Emmanuel Emenike, Beşiktaş derbisinin kritik anlarında sahneye çıktı ve maçın kazanılmasında da büyük pay sahibi oldu. Ligin ilk haftasında Karabük filelerini havalandıran ve ardından sessizliğe gömülen Emenike, henüz mücadelenin başında Alper’in pasıyla kale önünde takımını öne geçiren golü attı. Moussa Sow, Beşiktaş’ı boş geçmiyor Moussa Sow, 6. Beşiktaş maçında 7. golünü kaydederek inanılmaz bir istatistiğe imza attı. Olimpiyat Stadı’nda oynanan derbinin 64. dakikasında sarı kartı bulunan Emre’nin yerine

İsmail Kartal, Beşiktaş’ın belalısı Moussa Sow’u oyuna sürdü. Fenerbahçe’de forma giydiği süreçte 5 kez Kara Kartal’a karşı forma giyen ve 6 golü bulunan Senegalli yıldız, 30 dakika forma şansı bulduğu karşılaşmada Emenike’nin asistini iyi değerlendirdi ve çıktığı 6. Beşiktaş maçında 7. golünü kaydederek inanılmaz bir istatistiğe imza attı.

ren Gökhan Töre’nin cezasına indirim gelse de, 2 maça düştüğü için genç oyuncu bu maçta oynayamayacak.

Beşiktaş enkaza döndü Süper Lig’de 8. haftada Fenerbahçe’ye kendi evinde mağlup olan Beşiktaş, iki haftada puan bile alamamanın yanında takım halinde de adeta enkaza döndü. Olimpiyat Stadı’ndaki Fenerbahçe derbisi, Beşiktaş için adeta kabusa döndü. Siyah Beyazlılar sadece maçı kaybetmekle kalmadı, birçok oyuncusunu da yitirdi.

NECİP PSİKOLOJİKMAN ÇÖKTÜ Kart cezalılarının yanı sıra Kartal’da moraller de altüst oldu. Geçtiğimiz hafta Kayseri Erciyes maçında son iki golün sorumluluğu üstüne yıkılan Necip Uysal, Fenerbahçe’nin ilk golü onun kanadından gelince taraftarlardan büyük tepki aldı. Bu tepkilerden sonra Bilic, Başakşehir deplasmanında sağbekte, morali bozuk olan Necip’in yerine Olimpiyat Stadı’ndaki Arsenal maçında olduğu gibi İsmail Köybaşı’nı kullanabilir.

KOLU KANADI KIRIK Siyah Beyazlılar, haftaya Galatasaray’ı 4-0’la sürklase eden Başakşehirspor’a konuk olacak. Bu zorlu maçtaysa Bilic birçok önemli oyuncusunu kullanamayacak. Kayseri’de kırmızı kart gö-

OLCAY VE VELİ DE YOK Derbide kırmızı kart gören Olcay Şahan da bu karşılaşmada forma giyemeyecek. Sarı kart sınırında bulunan ve bu maçta kart gören orta sahanın dinamosu Veli Kavlak da takımını yalnız bırakacak.

Mustafa Pektemek’ten ağır küfürler Gergin geçen derbinin finalinde de tansiyon düşmedi. Son düdüğün ardından Mustafa Pektemek, soyunma odasına giderken ağır küfürler etti. İlk düdükten itibaren gerilim filmi gibi geçen BeşiktaşFenerbahçe derbisinin finalinde de çarpıcı olaylar yaşandı. Olcay Şahan’ın 43. dakikada kırmızı kart gördüğü pozisyon sonrası Emre Belözoğlu’nun, Kartal’ın hocası Bilic’e, “F... off” diye bağırmasının ardından, maç sonrasında Mustafa Pektemek de küfürlü ifadeler kullandı. 90 dakikanın son düdüğü sonrası futbolcular soyunma odasına yönelirken, Mustafa Pektemek’in, “A. k. çocuğu, a. s. evladı” diye seslenmesi ekranlara yansıdı. Mustafa’nın bu küfürleri kime hitaben kullandığı ise görüntülerden çözülemedi. Yaşananların gözlemci raporunda yer alıp almadığı henüz bilinmiyor. Bilic: Olcay’ın kartı gereksizdi! Derbinin ardından açıklamalrda bulunan Beşiktaş’ın teknik patronu Bilic, Fenerbahçe maçında kırmızı kart gören Olcay Şahan’a gösterilen ikinci sarı kartın gereksiz olduğunu savundu.

Deniz Naki IŞİD’i eleştirdi, darp edildi

Gençlerbirliği futbolcusu Deniz Naki, IŞİD’i sosyal medya üzerinden eleştirmişti. Bunun ardından devamlı küfürlü yorumlara ve tehditlere maruz kalan futbolcu, Ankara’da 3 kişi tarafından saldırıya uğradı. Daha önce solcu bir kulüp Bundesliga’nın St. Pauli takımında oynayan Deniz Naki, bir süredir Gençlerbirliği forması giyiyor. Facebook üzerinden IŞİD’i lanetleyen paylaşımlarda bulunan Deniz Naki, hakaret ve tehdit içerikli mesajların ardından, Ankara’da 3 kişi tarafından darp edildi. Dersim’li olan futbolcu Deniz Naki, saldırganların kendisine küfür ettiğini, kolunda neden DERSİM yazılı dövme olduğunu sorduklarını ve “bunun bir uyarı olduğunu” söylediklerini anlattı. SPOR

Fizyoterapisti evinde kalıyor

Devler Ligi F Grubu’nda Ajax’ın konuğu olacak Barcelona’da Lionel Messi’nin, geçen sezon yaşadığı sakatlık sorunlarıyla bir kez daha karşılaşmamak için Arjantin Milli Takımı’nın fizyoterapisti Marcelo D’Andrea’yı 2 haftadır İspanya’da tuttuğu öğrenildi. İspanyol televizyon kanalı La Sexta’nın haberine göre Messi, evinde misafit ettiği D’Andrea ile ek idmanlar yaparak, eski performansına kavuşmaya çalışıyor. Süperstar, bu sezon 10 La Liga maçında sadece 7 gol atarken, takım arkadaşı Neymar’ın 2, ezeli rakibi Real Madrid’in yıldızı Cristiano Ronaldo’nun ise ligde 10 gol gerisinde yer alıyor. Öte yandan Japonya basınının iddiasına göre Xavi Hernandez’le, Tokyo kulübünün ilgilendiği öğrenildi. SPOR

Real Madrid 1-0 Liverpool Real Madrid, Şampiyonlar Ligi B Grubu mücadelesinde Liverpool’u 1-0 mağlup etti. Şampiyonlar Ligi B Grubu mücadelesinde Real Madrid ile Liverpool karşı karşıya geldi. Santiago Bernabeu’da oynanan maçı İspanyol devi Real Madrid 1-0 kazandı. Madrid’e galibiyeti getiren golü, 27. dakikada Benzema kaydetti. Grubunda lider konumda bulunan Ancelotti’nin öğrencileri, bu sonucun ardından puanını 12’ye çıkararak koltuğunu daha da sağlamlaştırdı. Liverpool ise 3 puanda kaldı ve 3. sıradaki yerini korudu. Real Madrid’e en yakın konumda bulunan Basel’in 6 puanı bulunuyor. SPOR

Arsenal 3-3 Anderlecht

Yine aynı seneryo 4-1 “Yüreğimizi ortaya koyacağız” demişti Prandelli maçtan önce. Ama olmadı. İstanbul’da rakibine 4-0 yenilen Galatasaray, dün de sahadan 4-1’lik yenilgiyle ayrıldı. Tarihinde ilk kez Avrupa’da peş peşe 3 maçta kalesinde 4 gol gören Aslan için tek hedef kaldı: Anderlecht’i geçmek. Avrupa serüveni hiç de iyi gitmeyen Galatasaray, İstanbul’da 4-0 yenildiği Dortmund’a konuk oldu. Zorlu mücadelede Burak’ı yedek bırakıp Umut’u sahaya süren Prandelli, savunmanın solunda ise

Hakan’a şans verdi. İkinci yarıya umutla başlayan Galatasaray kendi taraftarlarının engeline takıldı. Takımlarına destek olmak için orada bulunan taraftarlar sahaya attıkları ses bombaları ile maçın durmasına neden oldu. Başta Melo ve Hamit olmak üzere Sarı-Kırmızılı oyuncular tepkilerini gösterirken, Cim Bom konsantrasyon kaybı yaşadı. 56’da kornerden gelen topa dokunan Sokratis farkı ikiye çıkarttı: 2-0. Yapılan bu sabotajın faturasını Dortmund zaman kaybetmeden kesti! SPOR

Şampiyonlar Ligi D Grubu 4. maçında Arsenal ile Anderlecht 3-3 berabere kaldı. Şampiyonlar Ligi D Grubu 4. maçında İngiltere takımı Arsenal sahasında Belçika ekibi Anderlecht’i konuk etti. Maçın 25. dakikasında ev sahibi Arsenal penaltı kazandı. Penaltıyı kullanmak için topun başına geçen Mikel Arteta, topu filelerle buluşturarak takımını 1-0 öne geçirdi. Bu golden 4 dakika sonra bu kez sahneye Alexis Sanchez çıktı ve attığı golle skoru 2-0’a getirdi. Maçın ilk yarısı

Arsenal’in 2-0 üstünlüğü ile sona erdi. Maçın 58. dakikasında Alex Chamberlain, Anderlecht filelerini havalandırarak farkı 2’ye çıkarttı: 3-0. Bu golden 3 dakika sonra konuk ekip Anderlecht, Anthony Vanden Borre’in attığı golle farkı 2’ye indirerek skoru 3-1’e getirdi. 73. dakikada Penaltıyı gole çeviren Anthony Vanden Borre farkı 1’e indirdi: 3-2. Maçın son dakikasında Belçika ekibi Aleksandar Mitrovic ile bir gol daha bularak skoru 3-0’dan 3-3’e getirerek büyük bir başarıya imza attı. SPOR

5 Kasım Çarşamba 2014

sayı: 159

Haftalık siyasi gazete yerel süreli yayın Genel koordinatör editörler

tasarım

elif karan Bahar çakan Burcu karefil Can Çoksöyler Ceday Avcı ebru kaya efe arar Fatma çakır İlker erarslan Koray Karadere onur toper Osman Erdem Sedef akbulut sıla gemicioğlu nida ateş

dağıtım imtiyaz sahibi sorumlu yazı işleri müdürü Yönetim adresi

basıldığı yer

osman erdem fadik temizyürek Tel: 0536 698 9397 ışıl kurt rumeli c. matbaacı osmanbey s. no 67/4 şişli / istanbul aspaş asya paz yay. dağ. tur. rek. aş. evren mah. günay sk no: 4 bağcılar / istanbul 05327552792

yusuf yasin yakşi EZGİ CEREN AĞTAŞ su tunalı ışıl demir fikriye yılmaz

6 aylık abonelik: 40 tl

1 yıllık abonelik: 80 tl

SANEM DENİZ KURAL adına ziraat bankası hesap no: 0615 57722685 5001 ıban: TR28 0001 0006 1557 7226 8550 01 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: TR34 0006 4000 0016 2002 4659 88

garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: TR90 0006 2000 0310 0006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: TR57 0004 6001 6488 8000 1775 42 yapı kredi hesap no: 229/88735111 ıban:TR38 0006 7010 0000 0088 7351 11


100 kollu deniz canlısı Singapur’un Sentosa Adası’nda balıkçılar, denizden en az 100 kolu olan bir deniz canlısı çıkardılar. Garip görünümlü deniz canlısının ahtapot gibi hareket

eden bir sürü kolu var. Uzmanlar, bu canlının adının ‘Sepet Yıldızı’ olduğunu belirterek, 550 metre derinde dahi yaşayabildiklerini söyledi. toplum

Dikkat! Sigaradan zararlı Herkesin hayatına her şekilde müdahale eden Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, bu sefer de kafeteryada sigara içenlere hakaret etti. Erdoğan’ın, müdahalesinin ertesi günü kafeye 6 bin TL para cezası kesildi. Keşke kaçak saray yaptırırken, ayakkabı kutularını sıfırlayamazken yakalansalardı. Sigara içerken yakalanmak kadar kötüsü var mı? Ama mesele sigara değil elbet…

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz günlerde Esenler’de katıldığı açılış programının ardından Esenler Belediyesi’ni ziyaret etti. Esenler’de korumalarıyla, İstanbul’un abisi Kadir Abi’yle ve Esenler Belediye Başkanı’yla gezen Erdoğan, sokaklarda şov yapmaya başladı. Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı olunca emirler vereceğini, hem Başbakan hem Bakan hem Cumhur’un reisi olacağını da biliyorduk. Ama zabıta olacağını hiç düşünmemiştik.

sunda uyararak, yapılan denetimlerin arttırılmasını istedi. Haşmetli padişahımız ‘Sigara içenlerin sigara içenler tez falakaya yatırılsın, tekrar ederse kellesi vurulsun’ fermanını mı duyurmuş oldu? Cumhurbaşkanı Erdoğan, nerede vatandaş görse hayatına müdahale edip duruyor. “Zabıta nerede” diye sormuş ama sormasına gerek yokmuş. Kendisi zaten zabıta gibi çalışıyor. Zabıta gibi çalışıyor da hiçbirini tam anlamıyla olamıyor. Sigara içilen kafe için gösterilen ilgi maden ocakları için de gösterilseydi, işte o zaman işçiler ölmezlerdi. Kafede sigara içen denetleneceğine, madenleri denetletsen insanlar ölmezdi.

Mesele sigara değil Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir sokaktan geçerken kafede gördüğü gençlere müdahale etti. Verdiği emirlerle en başta gençlerin hayatını kısıtlamaya çalışan Erdoğan, emirleri yetmemiş gibi bu sefer de gezerken bir anda zabıta oluverdi. Erdoğan, Belediye Binası’na doğru sokak boyunda yürürken kafede oturan gençler onu alkışlamayınca muhtemelen içini bir hırs bürüdü. Tayyip Erdoğan, kafede oturan ve sigara içen gençlere tepki gösterdi. Üstelik, tepkisi de “Cumhurbaşkanı geliyor. Hala içiyor sigarasını. Terbiyesizler” şeklinde oldu. Adam, Cumhurbaşkanı Erdoğan sokaktan geçerken sigara içiyormuş…

Yolsuzluk takdire şayan bir eylem Bir de sigara içilen kafeye, olayın ertesi günü para cezası kesmişler. Yani eğer ki balkonda sigara içirirseniz, 6 bin lira ceza ödersiniz. Asıl terbiyesizlik kafe de sigara içmek değil sevgili RTE, asıl terbiyesizlik işçilerin ölümüne “doğal afet” demek “fıtratında var” demek. Kafede sigara içerken yakalanmak mı, paraları sıfırlarken yakalanmak mı? Hangisi daha ahlaki, biraz empati… Yalnız yine unutulmasın, adam diktatör olsaydı kafede sigara bile içemezdiniz. Pardon, artık rahatça sigara bile içilemeyecek zaten… Kafede sigara içenleri uyaran Erdoğan’dan bir öneri de berberdeki gence: ‘’Amerikan traşı mı o?’’

TOPLUM Ceday avcı

Büyük terbiyesizlik(!) Azıcık ahlaklı olup yetim hakkı yesene... Memleketi soysana... Kendine kaçağından ama en ‘ak’ duranından bir saray yaptırsana… Sigara ne demek?!

Padişah fermanı duyurdu Tayyip Erdoğan, bunun üzerine yanında bulunan Esenler Belediye Başkanı M. Tevfik Göksu’ya dönerek kapalı alanlarda sigara içirilmemesi konu-

18SORU

Otobüse binene altın verilecek

Pınar Aydemir öğrenci – ankara

Selfie çekilirseniz bitlenirsiniz

1. En sevdiğiniz erdem? Hatayı kabullenmek ve ders almak 2. Başlıca özelliğiniz? Kitap okumak 3. Mutluluk nedir? İnsanlığın barış içinde yaşaması 4. Mutsuzluk nedir? İnsanların birbirleriyle savaşması 5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Durumu toparlamak için o an uydurulmuş bahaneler 6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Bireyin kendini kandırması 7. En sevmediğiniz şey? Sigara 8. En sevmediğiniz kişiler? Faşistler ve sözde sosyalistler 9. En sevdiğiniz iş? Saatlerce kitap okumak ve yazmak 10. En sevdiğiniz şair? Nazım Hikmet 11. En sevdiğiniz yazar? Dostoyevski 12. Kahramanınız? Kendim 13. Kadın kahramanınız? Yok 14. En sevdiğiniz çiçek? Mor karanfil 15. En sevdiğiniz renk? Mavi 16. En sevdiğiniz yemek? Pırasa 17. En sevdiğiniz düstur? İnsanın gereken zamanda konuşması 18. En sevdiğiniz söz? Herkesi kendin gibi sev

Rusya’da halk sağlığı konusunda tavsiyelerde bulunan kurum, saç bitinin yaygınlaşmaması için için gençlere ‘selfie’den uzak durun’ dedi. Rospotrebnadzor adlı kurumun Kursk bölge temsilciliği, insanların grup halinde cep telefonuyla fotoğraf çektirmelerinin saç bitinin daha geniş bir kitleye yayılmasında başlıca etmen olduğunu kaydetti. Kurum birbirine kafalar değecek kadar yaklaşmanın saçtaki bitlerin diğer insanların saçlarına atlayabilmesine neden olduğunu söyleyerek, saçlarında bit olan çocukların okula gitmelerinin doktorlar tarafından yasaklandığını hatırlattı. Uyarı sosyal medyada dalga konusu olurken, kurumun geçmişte yaptığı tartışmalı bazı uyarılar da gündeme geldi. Kurumun eski başkanı Gennady Onişenko daha önce kargaların kuş gribi yayan tüylü kurtlar olduğunu söyleyerek öldürülmelerini önermişti. toplum

Bunlar ne anlar sanattan

Dubai’de toplu taşıma araçlarını kullananların sayısı oldukça düşük. Gulf News internet portalının verdiği bilgilere göre nüfusun yüzde 13’ü bu araçları kullanıyor, aile başına ise ortalama 2,3 otomobil düşüyor. Dubai’de trafik sorununa çözüm amacıyla bir proje başlatıldı. Dubai’de yollar ve taşımacılıktan sorumlu yetkili makam RTA, toplu taşıma araçlarını kullananlara her gün kura ile altın verileceğini açıkladı. Toplamda 1 milyon dirhem (215 bin euro) ve 4 kilo altın yolculara dağıtılacak. Ayrıca otobüs, metro ve tramvay kullananlar ünlü NBA yıldızı Kareem Abdul-Jabbarile bir basketbol maçını birlikte izleme şansına da kavuşacak. TOPLUM

Hedefi 50

Hatay, Reyhanlı’da yaşayan Halit Tekin’in 32 tane çocuğu var. Tekin’in en büyük hayali ise çocuklarının sayısını 50’ye çıkarmak. 4 kez evlilik yapan Halit Tekin, 5 çocuğunun evlendiğini ve bunlardan da 18 torununun olduğunu söyledi. Tekin, “Çocuklarımın isimlerini ezbere biliyorum, hepsini çok seviyorum.

Köpek vs çocuk İngiliz Kelly Rose, oğlunun sürekli evi dağıtıp, ödevlerini yapmayıp, mızmızlandığını söylüyor. Köpeği Matilda ise uyumlu, sakin ve cana yakın olduğu için sahibinin çok hoşuna gidiyor. Bu yüzden, Kelly Rose, 4 yaşındaki köpeği Matilda’yı 11 yaşındaki oğlu William’dan çok sevdiğini söylüyor.

Neden kılıç? Samsun’un Ladik ilçesinde Cuma Camisi’nde görevli imam cuma hutbesini elinde kılıçla veriyor. Cuma Cami halk arasında ’kılıçlı cami’ olarak da biliniyor. 3 yıldır görev yapan İmam Erdoğan Zilelioğlu, yüzyıllardır camide hutbelerin kılıçla okunduğunu, bunun bir gelenek olduğunu söylüyor. Neden böyle bir geleneğin olduğu ise merak konusu.

Hırsızıyla bankada karşılaştı

Cüzdanını çaldıran Çinli adam, kredi kartını iptal ettirmek için öfkeyle gittiği bankada kısa bir süre önce cüzdanını çalan hırsız ile karşılaştı. Hırsız, parayı çekebilmek için vezne kuyruğunda beklerken arkasındaki adamın soyduğu kişi olduğunun farkında değildi. Bir sonraki müşterinin de aynı kişi olduğunu iddia etmesi üzerine şaşkınlık yaşayan banka görevlisi, güvenlik çalışanlarını durumdan haberdar etti. Cüzdanını aynı gün bulan Feng Wan’in diğer banka hesaplarından yaklaşık 1,500 TL çalındığı anlaşıldı. toplum


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.