Yarın 163

Page 1

Önce yerin altında öl dediler şimdi de açlıktan öl diyorlar Manisa’nın Soma İlçesi’nde, 301 madencinin yaşamını yitirdiği katliamın meydana geldiği Eynez ocağındaki işçilerin 2 bin 831’i tek bir mesajla işten çıkarıldı. 13 Mayıs’ta Soma Kömür İşletmeleri A.Ş.’ye ait Eynez maden

Güzel günlerin habercisi...

3 Aralık 2014 Çarşamba Sayı: 163 l

l

Sen bizi “Alo Fatih” mi sandın?

ocağında meydana gelen katliamda 301 işçi yaşamını yitirmişti. İşçiler işten çıkarıldıklarını cep telefonlarına akşam vakti gelen mesaj ile öğrendi. 301 işçinin ölümünden sorumlu işveren, 2 bin 831 işçiyi de işten atmakta tek bir sakınca görmedi. EMEK 08

Yarın Haber Merkezi olarak; 17 Aralık yolsuzluk sürecini soruşturmak için kurulan, ancak soruşturması yalnızca adında kalan Meclis Soruşturma Komisyonu’nun başkanının yolsuzluk haberlerine yayın yasağı getirmesini tanımıyoruz. AKP’nin hırsızlıklarını yayınladık, yayınlamaya devam da edeceğiz.

Bu yasak “Alo Fatih”leri bağlar Bizim için getirilen bu yayın yasağı gazeteciliğin temel ilkesi olan halkın gerçekleri öğrenme hakkına aykırıdır. Yarın Haber Merkezi olarak hırsızları teşhir etmeye devam edeceğiz. Ancak “Alo Fatih”leri bağlayacak bu yasağa uymayacağımızı tüm kamuoyuna belirtiriz. güncel 05

1 TL www.yarinhaber.net l

Yatağan Termik santralinde özelleştirmeye karşı işçiler direniyor

Yataganı sattırmayacagız Özelleştirmeye karşı işgal Yatağan Termik Santrali ve kömür işletmelerindeki özelleştirme ardından santral ve kömür ocağı önünde toplanan işçiler, fabrikayı işgal ettiler. Yatağan işçileri ihaleyi kazanan şirketin hükümetle devir sözleşmesini imzaladığı haberi üzerine direnişe başladı.

Yatağan Soma olmayacak

Karar net: Sattırmayacağız

Yatağan işçilerinin en çok üzerine bastırdığı söz ise “Yatağan Soma olmasın Ermenek olmasın”. İşçiler, özelleştirmeye karşı başlattıkları bu mücadelede Soma katliamının da özelleştirmeyle geldiğini belirtiyor ve özelleştirmeye karşı kararlılıkla direniyor.

Yatağan’da verilen mücadele Türkiye’nin dört bir yanında destek almaya devam ediyor. Saraylarda yaşayanlara karşı omuz omuza can ve ekmek kavgası veren işçilerin kararlılığı “Yatağan’ı sattırmayacağız” iddiasının en büyük dayanağı olarak görülüyor. Güncel 03

Birleşik Haziran Hareketi’nden Yatağan işçilerinin direnişine selam Geziden sonra mücadeleyi ortaklaştırmak için kurulan Birleşik Haziran Hareketi de Yatağan işçileri için bir açıklama yayınladı. Açıklamada, “Bu mücadele özelleştirmeye, yağmaya-talana, taşeron çalışmaya karşı bir mücadeledir. O yüzden meşrudur ve haklıdır. Yatağan işçisi sendikasıyla birlikte sadece kendi haklarını ilgilendiren değil, bütün toplumu ilgilendiren bir konuda mücadele ediyor” denildi.

Muğla Meclisinden ziyaret Birleşik Haziran Hareketi Muğla iş yerlerinin özelleştirmesine karşı direnmek için Yatağan Termik Santrali’ni terk etmeyen Yatağan İşçilerine ziyarette bulundu. AKP iktidarına karşı toplumun ezilen ve emekçi bütün kesimlerinin sesine ses katmak için yola çıkan Birleşik Haziran Hareketi, Yatağan işçilerinin “Sattırmayacağız” haykırışına güç katmak için Yatağan işçilerinin yanlarına gitti. Güncel 03

Esas Mesele’de bu hafta: HDP Milletvekili Mülkiye Birtane GeçtiğiAKP’nin miz hafta kadına Cumhurbaşkanı da katılhakaretten Erdoğan’ın dığı KADEM taradüzenlenen başka fından Kadın ve adalet zirpratiği yok vesinde Bakan Ayşe-

nur İslam’a soru sormak ve kadın cinayetlerini AKP’nin gündemine sokmak isteyen isteyen Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu temsilcisi Fikriye Yılmaz’ın ağzının kapatılarak salondan çıkarılması AKP’nin kadınları ve haklarını ne kadar önemsediğini göstermişti. Bu konu yalnızca basında gündem olmakla kalmadı, Mecliste de bir soru önergesi olarak yankılandı. Hem Platform’un soracağı soruları, hem de yaşanan bu şiddeti Ayşenur İslam’a soran HDP Milletvekili Mülkiye Birtane ile konuştuk. esas mesele 12

Bu sefer de esnafa “Vur” emri

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Eskişehir’de sivil polisler ve onların desteklediği esnaflar tarafından Ali İsmail Korkmaz’ın dava gününde esnaflara talimat gibi bir çağrı yaptı. Erdoğan, “Bizim medeniyetimizde, milli ve medeniyet ruhumuzda esnaf ve sanatkar gerektiğinde askerdir, alperendir, gerektiğinde vatanını savunan şehittir, gazidir, kahramandır” dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçmiş dönemlerde ‘kahraman’ polislerine sokaktaki gençleri vurma emri verdiği gibi şimdi de esnafa aynı çağrıyı yapıyor. Üstelik bunu Eskişehir’de sivil polis ve onların desteklediği esnaf tarafından öldürülen Ali İsmail Korkmaz’ın dava gününde yapıyor. Güncel 03

Erdoğan’ın tarif ettiği kahraman esnafı elinde pala ile...

Köprülü kavşağı 158 ağaca değişti Yalova’da yapılacak olan köprülü kavşak projesi için Tonami Meydanı’nda 158 ağaç kesildi. Karayolları’nın projesi için kesilen ağaçlar aynı gün sabah saatlerinde belediye ekiplerince kaldırılarak, depoya götürüldü. Ağaçların kesilmesine karşı tepkiler ise gittikçe büyüyor. YEŞİL SAYFA 02

Davamız divana kalmayacak

04

Aklın yolu

HAKAN ÖZTÜRK Sabır taşı çatlarsa

Uyanış

SİBEL UZUN GÜLSÜM KAV

10 Ana fikir

İyi bir haber

Sınıf bilinci ve örgütlenme

KADİR DADAN

05

02

Midas’ın Altınları

“Meğer hepimiz zenginmişiz”

TÜİK Başkanı Aydemir, milli gelir hesaplamaları sonucu milli gelirde artış olacağını belirterek, ‘Bu durumu ‘meğerse zenginmişiz’ diye yorumlamak doğru olur’ dedi. Kişi başına düşen milli gelirin 12 bine çıkacağını söyleyen Aydemir kimleri kast ediyor? Her evde çamaşır makinesi olduğu ile övünen Aydemir, her evde bir işsiz olduğunun farkında mı? Ekonomi 09


YESiL SAYFA

02

3 Aralık 2014

Kadir Dadan

Midas’ın Altınları

Sınıf Bilinci ve Örgütlenme

Yıllar önce Şanlıurfa’da mecburi hizmetimi yerine getirirken, kamu çalışanlarının sendikalaşması gündeme gelmiş ve oradaki dostlarla birlikte Tüm Sağlık Sen kuruluş çalışmalarına katılmıştım. Daha ortada yasa yok, sendika yok, toplu sözleşme yok. Birkaç toplantı sonra hastane personelinden bir arkadaşımız ile aramızda şöyle bir diyalog geçti; P: Hocam bu çalışmalar ne zaman maaşlara yansır? B: Seni bilmem ama, belki çocuklarının, belki de torunlarının maaşlarına yansır. P: Hocam benim emekliliğime beş yıl kaldı, boşuna o zaman bu işler. B: İyi de bu mücadele kendin kadar sınıfın için zaten. Yıllar yıllar sonra, bu kez yasa çıkmış, sendika var, toplu sözleşme var ama sendika çalışması yürütmek için sahaya çıktığımızda yine benzer bir soru; “Bu sendika ile maaşımız ne zaman artacak?” Bunca toplantı, bunca basın açıklaması, bunca miting, bunca iş bırakmaya rağmen, ne sınıf sendikacılığını anlatmakta, ne de sınıf bilincini geliştirmekte bir arpa boyu yol gidebilmişiz. Üstelik sendika olarak ele aldığımız etnik sorunlar ve dindarlık konuları, sınıf kimliğinin gerilemesine ve gölgede kalmasına yol açmış durumda. Öte yandan özelleştirme ve taşeronlaştırma ile baş edemeyen sınıf bakışına sahip sendikal örgütlülüğümüz geriliyor. Memur ve işçi sendikaları olarak ayrı ayrı örgütlenmenin getirdiği parçalanmışlık da sürüp gidiyor. Meslek odalarındaki örgütlülük de, yasal sınırlamaların kıskacında, uzmanlık, sertifikasyon ve iç eğitim gibi sermaye sınıfının gereksinimlerini karşılamaktan öteye gidemiyor. Sınıfsal bakışı programına yazmış politik örgütlenmelerdeki parçalanmışlık da kitleselleşmenin önünde koca bir duvar olarak duruyor. Artık “12 Eylül üzerimizden silindir gibi geçti”, “Berlin duvarı yıkıldı, böyle oldu”, “AKP solun dayanışma ve paylaşım değerlerini çaldı”, “Bilinçlenecek sınıf mı kaldı?” gibi sazı başkalarının eline veren cümlelerin de anlamı kalmadı. Dün de, bugün de, yarın da, işçisi, memuru, köylüsü, esnafı ile üreten sınıf, çalışan sınıftır. Sermaye ve devlet karşısında haklarını korumak ve geleceğe taşımak için örgütlenmek zorundadır. Ki o devlet, Bağkurlusu, SSKlısı ve Emekli Sandıklısını birleştirmiş, SGKlı yapmıştır. Elbette öncelikle iş yerinde sendikasında, meslek kuruluşunda, kooperatifinde, derneğinde, partisinde, ama aynı zamanda akşam yastığa başını koyduğu yerde, yürüdüğü sokakta, kullandığı ulaşım aracında, alışverişinde, eğlencesinde, kısaca yaşamın içinde örgütlenmek zorundadır. Attığımız adımlar, bu örgütlülüğe katkı sağlayacak ise anlamlıdır. Okunmayan harika makaleler yazmanın, başkalarına anlatmak yerine aynı kişiler olarak toplanıp birbirine anlatmanın, yayımlanmayan, kitleye ulaşmayan mükemmel basın açıklamaları yapmanın, ucundan tutacak kişi bulunamayan pankartlar hazırlamanın, zoraki katılım gösterilen dayanışma yemekleri düzenlemenin, sen ben bizim oğlan kampa gitmenin ve buna benzer birçok patinaj çabanın sınıf örgütlenmesine bir katkısı olduğunu söylemek çok zor. Sınıfsal bakışla hareket etmek, mücadeleyi seçilmiş kişilerin üstüne yıkmayı içermediği gibi, seçilmişlerin sınıf adına davranmasını da içermez. Bu anlamda ortak irade olan “sınıfın iradesini” oluşturmak için hep birlikte çaba göstermek durumundayız. Bu anlamda sınıf bilinci konusunda herkesin şapkasını çıkarıp önüne koyması ve “ben kimim ve ne yapıyorum?” diye sorması gerekli. Birey olmayı başarmak ile bireysel davranmanın arasındaki farkı görebiliyor muyuz? Zor duruma düştüğümüzde, kimin kapısını çalıyoruz ya da kapısını çalacak sınıf bakışlı bir yapımız var mı? Yoksa yılbaşı piyangosu bileti alabilmek için Nimet Abla’nın penceresinin önünde mi bekliyoruz? Koşullar ne olursa olsun, çalışanlar olarak örgütlenmek zorundayız. Pink Floyd’un The Wall albümünün bir parçasının sözleriyle bitirelim; “Hey you, don’t tell me there’s no hope at all, Together we stand, divided we fall” “Hey sen, hiçbir umut olmadığını söyleme bana, Birlikte ayaktayız, yıkılırız bölününce” dadankadir@yahoo.com

3 aralık çarşamba 2014

sayı: 163

Haftalık siyasi gazete yerel süreli yayın Genel koordinatör editörler

tasarım

elif karan Burcu karefil Can Çoksöyler Ceday Avcı ebru kaya efe arar Fatma çakır İlker erarslan nida ateş onur toper Osman Erdem Sait Bağış Sedef akbulut sıla gemicioğlu Özgün Başak

dağıtım imtiyaz sahibi sorumlu yazı işleri müdürü Yönetim adresi

basıldığı yer

osman erdem fadik temizyürek Tel: 0536 698 9397 ışıl kurt rumeli c. matbaacı osmanbey s. no 67/4 şişli / istanbul aspaş asya paz yay. dağ. tur. rek. aş. evren mah. günay sk no: 4 bağcılar / istanbul 05327552792

yusuf yasin yakşi EZGİ CEREN AĞTAŞ ışıl demir fikriye yılmaz

6 aylık abonelik: 40 tl

1 yıllık abonelik: 80 tl

SANEM DENİZ KURAL adına ziraat bankası hesap no: 0615 57722685 5001 ıban: TR28 0001 0006 1557 7226 8550 01 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: TR34 0006 4000 0016 2002 4659 88

garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: TR90 0006 2000 0310 0006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: TR57 0004 6001 6488 8000 1775 42 yapı kredi hesap no: 229/88735111 ıban:TR38 0006 7010 0000 0088 7351 11

Köprülü kavşağı 158 ağaca değişti Ya l ov a’d a yapılacak olan köprülü kavşak projesi için Tonami Meydanı’nda 158 ağaç kesildi. Karayolları’nın projesi için kesilen ağaçlar aynı gün sabah saatlerinde belediye ekiplerince kaldırılarak, depoya götürüldü. Kesilen ağaçların çınar, çam ve palmiye ağaçları olduğu öğrenilirken, belediye yetkilileri ise kesilen ağaçların yardıma muhtaç ailelere ve doğalgaz kullanmayan belediye personeline yakacak olarak verileceğini söyledi. Yalova Platformu, belediye önüne siyah çelenk bıraktı Ağaç kesimini katliam olarak değerlendiren çevreciler ise duruma tepkisini gösterdi. Yalova Platformu, ağaçların kesimine tepki için belediye binası önünde eylem yaptı. Binaya siyah çelenk bırakan grubun sözcüsü avukat Zeki Öçal, Başkan Vefa Salman’ı eleştirdi. Öçal, “Burada kesilen 18 çınar ağacı yaklaşık 50-60 yaşındaki ağaçlardı. Bunların nakli

mümkün değil ama onların dışındaki ağaçların nakli mümkündü. Bu eylemiyle Vefa Salman’ın doğa düşmanı olduğunu ilan ediyoruz” ifadelerini kullandı. Öçal, 2 yıl sonra Körfez otobanı yapıldığında kavşağın yapımına gerekçe gösterilen trafik yükünün ortadan kalkacağını savunarak, “Yalova’nın taş ocakları için de yaklaşık 200 bin ağaç kesilecek” dedi. Vefa Salman “orası orman değil” dedi, CHP Milletvekilleri tepki gösterdi Ağaçların kesildiği Yalova Tnoami Meydanı’nda sıkışan trafikte bekleyen sürücüler dahi ağaçların kesilmesine tepki gösterdi. Bu arada Yalova Belediye Başkanı Vefa Salman, 25 Kasım günü henüz ağaçlar kesilmemişken yaptığı açıklamada “Gerçekçi olmak lazım. Orası orman değil. Telafisi olmayan ağaçlar da yok. 100 yıllık ağaç olsun orada kesmeyelim” ifadelerini kullanmıştı ancak CHP Milletvekili Melda Onur, “Biz Gezi’yi, Validebağ’ı, arkadaşlarımız Yırca’nın zeytinlerini korumaya çalışırken, bu kıyımı nasıl savunacağız?” diyerek duruma tepkisini gösterdi. Yine CHP Milletvekili Muharrem İnce Twitter’dan “Sadece Yalovalılardan değil, Türkiye’deki yurttaşlarımızdan değil, bütün insanlıktan özür diliyorum” diyerek kesimin olduğu bölgeye çınar ağacı dikti.

Nakli mümkün değil denilerek kesilen 18 çınar ağacı, yaklaşık 50-60 yaşında olan ağaçlardı.

Belediye Başkanı Vefa Salman, “orası orman değil” diyerek kendini aklamaya çalıştı.

Yalova Platformu yaşanan ağaç kıyımını takiben Belediye Binası önüne siyah çelenk bıraktı.

Trafikte bekleyen sürücüler dahi ağaçların kesilmesine tepki gösterdi.

Fatsa siyanür istemiyor

Ordu’nun Ünye ve Fatsa ilçelerine sınır olan Yukarı Bahçeler Mahallesi Engiz Mevkii’nde, İngiliz Stratex International Plc ile Bahar Madencilik ortaklığında yürütülen siyanürlü altın arama çalışmalarına bölge halkının tepkisi her geçen gün artıyor. Yaklaşık 4 ay önce, altın arama faaliyetinin siyanür kullanılarak yapılacağını öğrenen ve 25 gündür aktif direnişe geçen köylüler bunun gibi birçok hukuksuzlukla karşı karşıya kaldıklarını belirtiyor. Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporunda madenin kurulacağı alanda 3200 adet

ağaç kesileceği belirtiliyor ancak, metrekareye neredeyse 1 ağaç düşen 100 dönümlük arazide kesilen ağaç sayısı on binlerle tarif ediliyor. Madenin yakınında direniş çadırı açan köylüler, bir yandan da mahallelerde ev ve kahve toplantıları yapıyor. Direnişe katılan, destek veren köylüler “Ölene kadar direneceğiz. Toprağımızı, fındığımızı talan ettirmeyeceğiz. Bunlar buradan gidene kadar bize huzur yok” diyor. YARIN YEŞİL SAYFA

Gökçek, Dikmen’i satıyor

Büyükşehir Belediyesi’nin Dikmen Vadisi’nde yürüttüğü kentsel dönüşüm projesinde, bölgenin 4 ve 5’inci etaplarında yer alan 9 parselin satışı için ihale düzenlendi. Büyükşehir Belediyesi Hizmet Binası’nda toplamda 234 bin 268 metrekarelik arazinin satışı için ihale gerçekleştirilirken, bina önünde de eylem yapıldı. Yapılan açıklamada “Bu ihalede Dikmen Vadisi halkının, çocuklarının geleceği satılıyor. Melih Gökçek, halktan gasp

ettiği toprakları yandaş müteahhitlere verecek. Dikmen Vadisi’nde tabutlar hazır ancak kimin gireceği belli değil” ifadelerine yer verildi. Çevik kuvvet, ihalenin gerçekleştirildiği binaya girmek isteyenleri, barikat kurarak engelledi. Kalkanlarla birlikte saldıran çevik kuvvet ekibi, çok sayıda kadının ezilme tehlikesi yaşamasına sebep oldu. Polisin biber gazı kullandığı saldırıda, 7 kişi gözaltına alındı. YARIN YEŞİL SAYFA

28 Aralık’ta Kent Mitingi var 28 Aralık Pazar günü bütün kent ve doğa savunucuları Kadıköy’de bir miting gerçekleştirecek. Marmara’yı ve İstanbul’u yıkıcı, doğa düşmanı yağma projelerine karşı savunmak; bölge çapında ortak bir savunma ağı oluşturmanın yeni adımlarını atmak ve hep birlikte yeşertilen mücadelelerle şehrimize, doğamıza daha

da acımasızca yöntemlerle el koymaya çalışan sermayeye ve iktidara dur demek için yapılacak olan bu mitingin buluşma yeri ve sattleriyle ilgili duyurular yakında ilan edilecek. Geçtiğimiz sene de kent mitingi yine Kadıköy’de yapılmış, AKP’nin yaptığı yolsuzlukları üzerine gelen mitinge binlerce kişi katılmıştı. YARIN YEŞİL SAYFA


GUNCEL

03

3 Aralık 2014

Yatağan Termik santralinde özelleştirmeye karşı işçiler direniyor

“Yatağan’ı sattırmayacağız”

Yatağan Termik Santrali’nin özelleştirilmesi, işçilerin büyük bir direnişiyle karşılaştı. Peki bu özelleştirmeyle işçileri ve Yatağan halkını ne bekliyor? Başbakanlık Özelleştirme İdaresi

Yatağan’ı sattık İdaremiz ile Yatağan Termik Enerji Üretim A.Ş. arasında Sözleşme ’nin imzalanması suretiyle Yatağan Termik Santralinin özelleştirme ve devir işlemleri 01.12.2014 tarihi itibarıyla tamamlanmıştır. Ceyhan Saldanlı Bereket Enerji Grubu Başkanı

MUĞLA’nın Yatağan İlçesi’nde Yatağan Termik Santrali ve kömür işletmelerindeki özelleştirme ardından santral ve kömür ocağı önünde toplanan işçiler, 30 Kasım gece yarısından itibaren fabrikayı işgal ettiler. İşçiler ihaleyi kazanan şirketin hükümetle devir sözleşmesini imzaladığı haberi üzerine fabrikayı işgal ettiler. güncel Ebru kaya

Yatağan’da santrali alan şirketin devir sözleşmesini imzaladığı haberi üzerine Yatağan işçileri ayağa kalktı. İşçiler şirketi içeri sokmamak ve satışı durdurmak için santral önünde barikat kurdu. Haberi duyan işçiler barikata koştu. İşçiler santral önünde bekleyişe geçti. Tes-İş Yatağan Şube Başkanı Fatih Erçelik santralin bu gece devredileceğine dair duyum aldıklarını belirterek “Almış olduğumuz karar gereğince işyerini terk etmeme eylemimizi başlattık. Özelleştirmeye karşı direnişte kararlıyız. Santrali sattırmayacağız” dedi. AKP ve sermaye el ele vermiş emekçileri eziyor AKP hükümetine karşı, özelleştirmeye karşı bütün halk Yatağan işçileriyle direniyor. Patronların kimseye sormadan özelleştirmeye çalıştığı Yatağın Santralinde

işçiler nöbette. İşçilerin en çok dillendirdiği şey Yatağan Soma olmasın Ermenek olmasın. Çünkü işçilerin en yakından bildiği tanıklık ettiği Soma’da denetimsizlik iş güvenliğinin olmaması ve taşeronlaşma yüzünden 301 işçi hayatını kaybetti. Soma’da bu olay yaşandıktan aylar sonra şirket 2800 kişiyi işten çıkardı. Taşeronlaşma hem toplu ölümlere hem toplu işsizliklere sebep oluyor. Yatağan işçileri taşeronlaşmayı işte bu yüzden istemiyor. Özelleştirme AKP iktidarlığında her gün kendini arttırarak devam ettirdi. Özelleştirilen şirketler iş güvenliğine para yatırmaktansa ceza ödemeyi tercih ediyor. Çünkü cezalar çok düşük ve patronların işine geliyor. Özelleştirme arttıkça işçi ölümleri de arttı. Güvencesiz çalıştırılan işçiler ya açlıkla sınanıyor ya da ölmekle. Denetimsizlik Torunlar inşaatta asansörün 32. kattan düşerek 10 işçinin hayatını kay-

betmesine yol açtı. Taşeronlaşma ve denetimsizlik Ermenek’te 18 işçinin maden altında kalmasına günlerce işçilere ulaşılamamasına yol açtı. Denetimsizlik Soma’da 301 işçinin hiçbir önlem alınmadığı için göçük altında can vermesine neden oldu. Yatağan işçileri özelleştirme karşı başlattıkları bu mücadelede Soma’da yaşananlarında özelleştirmeden kaynaklandığının altını çizdiler. “Bu köylüler saraylar yapılsın diye mi bu cefayı çektiler” İşçilere seslenen Maden-İş Sendikası Yatağan Şubesi Başkanı Süleyman Girgin, “Bütün ülke bizimle. İnanıyoruz ki bu mücadele Gezi Parkı büyüklüğüne ulaştığında, bu santral ve madenlerin satışı mutlaka duracaktır” dedi.Girgin Ak Saray’a da değinerek: “Bu köylüler, santraller satılsın, buranın parasıyla saray yapsınlar diye mi bu cefayı çekmişlerdi. “dedi.

Birleşik Haziran Hareketi Yatağan işçilerinin yanında Gezi’deki dayanışma kültürü kendini yatağan işçilerinin mücadelesinde yeniden yaşattı. Birçok yerden destek mesajları geldi. İşçiler mücadelelerini değişik kesimlere yaymaya devam ediyorlar. Geziden sonra bir araya gelenlerin mücadeleyi ortaklaştıranların bir araya geldiği Birleşik Haziran Hareketi’nde Yatağan işçileri için bir açıklama yayınladı. İllerde ve ilçelerde meclisler oluşturmaya hazırlanan Haziran Hareketi Yatağan direnişine ilişkin açıklamasında: “ Bu mücadele özelleştirmeye, yağmaya-talana, taşeron çalışmaya karşı bir mücadeledir. O yüzden meşrudur ve haklıdır. Yatağan işçisi sendikasıyla birlikte sadece kendi haklarını ilgilendiren değil, bütün toplumu ilgilendiren bir konuda mücadele ediyor. “ dedi.

Yatağan işçilerinin 17 yıllık direnişi Yatağan işçilerinin direnişi 17 yıldır devam eden özelleştirmeye, taşeronlaşmaya karşı bir mücadele. Yatağan direnişinin şekillenmesi 2012 yılının sonlarına doğru TES-İş ve Maden-İş sendikalarının Yatağan şube yöneticilerinin aldığı özelleştirmeye karşı ortak mücadele kararıyla başladı. Yatağan işçilerinin ilk dikkati çeken eylemi, 21 Aralık 2012 günü kıyamet

söylentileri nedeniyle dünyanın gözünün çevrili olduğu Şirince’de gerçekleşti. İşçiler, 9 Aralık 2013’te bu kez açlık grevine başladı.Özelleştirme ihalesini kazanan şirketin santrali devralacağı haberi üzerine işçiler iş makineleriyle iş yerlerinin önüne barikat kurarak nöbet başlattı. Yatağan işçilerinin son olarak verdiği direniş Türkiye’de önemli bir direniş örneği oldu. GÜNCEL

Türkiye’deki direnişlerden Yatağan’a destek Yatağan’ın özelleştirme karşı verdiği mücadele Türkiye’nin dört bir yanından destek aldı. 17 yıldır özelleştirmeye direnen Yatağan işçilerinin mücadeleleri toplumsal boyuta ulaşmış durumda. Yatağan direnişi tüm işçilerin direnişi haline dönüştü. Farklı direniş merkezlerinden, işçilerden Yatağan direnişine mesajlar şöyle:

Hassasiyetimiz iyi bilinir Personelin işlerini kaybetmesi söz konusu değildir. Çalışanların ve taşeron çalışanlarının yasal ve sendikal hakları ve güvenlikleri ile ilgili hassasiyetimiz bölgemizde iyi bilinmektedir. Süleyman Girgin Maden-İş Yatağan Şube Başkanı

Yatağan Soma olmasın

Soma’da 2 bin işçinin işten atıldığını öğrendik. Biz de bir buçuk yılı aşkındır Yatağan Ermenek olmasın Soma olmasın diye mücadele veriyoruz. AKP ve sermaye el ele vermiş emekçileri eziyor. Fatih Erçelik Tes-İş Yatağan Şube Başkanı

Özelleştirme taşeron demek Buranın satılmasına kendi ekmeğimizden önce halkın vergileriyle yapılan yerler olduğu için karşıyız. Özelleştirme taşeronlaştırma demek. Biz, Soma olmamak için yıllardır mücadele ediyoruz. Kani Beko DİSK Genel Başkanı

Taşeron varsa gelecek yok Açlık sınırın altında ücretle çalışmaya mahkûm olacaklar. Ölümle açlık arası maden işçilerinin tercih etmelerini istiyorlar. Eğer madenlerini taşerona teslim ederlerse gelecekleri olmaz. Eriş Bilaloğlu Birleşik Haziran Hareketi Ankara

Özelleştirme yoksulluk demek Sözcük olan işsizlik, düşük ücretle çalışma, uzun süre çalışma tek tek düşünüldüğünde emekçiler, aileleri ve yaşadıkları yöre için yoksulluk, sosyal bir felaket anlamı taşıyor özelleştirme.

Osman Öztürk Birleşik Haziran Hareketi, İstanbul

Çevre ve işçiler etkilenecek Gördüğümüz işçiler açısından, işsizlik, çalışma koşullarının daha da kötüleşmesi, iş güvençlerinin ortadan kalkması. Çevre sağlığı açısından verilecek tahribat çok daha denetimsiz olacak.

Selçuk Kaygısız Ehp Merkez Komite Üyesi

İşçi ölümleri artacak İşveren daha fazla kar için güvencesiz ve daha ağır koşullarda işçi çalıştıracak. İşte devletin özelleştirdiği madenler ortada. İşçi ölümleri bu nedenle artarak devam ediyor.

Eskişehir Organize Sanayi Bölgesindeki Hapalki Döküm fabrikası işçileri vardiya çıkışında Yatağan işçilerine selam gönderdi

Sarkuysan işçileri Yatağan işçilerine dayanışma mesajı gönderdi. Üstünde Sarkusyan işçileri sizinle yazan döviz yaptı.

Savaş Tekin Direnen ICF işçisi

Sonuna kadar direnmeliler Yatağan termik santrali özelleşirse iş güvenliği diye bir şey olmayacak. Halk geçim sıkıntısı ile yüz yüze kalacak. Yatağan işçisi sonuna kadar direnmelidir. ICF işçileri olarak yanlarındayız.

Cüneyt Akman Ekonomist Yazar

Satılan köylerden farksız Birleşik Haziran Hareketi Muğla Meclisi Yatağan işçileriyle dayanışmak için Yatağan işçilerine bir ziyaret düzenledi.

Bilecik’te Demisaş Döküm fabrikası işçilerinden Yatağan işçilerine dayanışma mesajı göndermek için toplandı.

Özelleştirmenin eski Roma’da latifundia denen çiftliklerin kölelerle satışından, ilanla satılan köylerden farkı yok. İçinde çalışılmaya mecbur bırakılan maden ve santral elden çıkarılıyor.


GUNCEL

04

3 Aralık 2014

Hakan Öztürk AKLIN YOLU

Davamız divana kalmayacak

Azdıkça azıyorlar. Kadın ve erkeğin de eşit olmadığını öğrenmiş bulunuyoruz. Karma eğitim sisteminin ne kadar yanlış olduğunu anlatıyorlar. Polise Molotof atanı vurma yetkisi vermeye hazırlanıyorlar. Küçük Tayyip başbakan kendi kendine hiddetleniyor. Kamu düzeninden bahsediyor. “R” harflerini vurguluyor. Bu memleket büyük Tayyipler gördü. Eliyle kürsüye vuruyordu, “karar verdik Topçu Kışlası’nı yapacağız” diyordu. Tansu Çiller gibilerini gördü. Elinde infaz edileceklerin listesiyle dolaşıyordu. Mehmet Ağar zamanlarını gördü. İnsanlar binlerce insan gözaltında kaybedildi. Bu memleket Kenan Evren gibilerini gördü, idamlardan temizlik faaliyeti gibi bahsediyordu. On binlerce insanı işkencelerden geçirdi. Bu memleket Diyarbakır Cezaevi’ni, Mamak Cezaevi’ni gördü. Bu memleket insanların enselerinden bir kurşunla vurulduğunu gördü. Bu memleket şafak vakti kimsenin sağ kalmadığı yargısız infazları gördü. Hukuksuzluk ifadesi olarak değil, cinayet olarak. Dersim’e ve susmayan Kürt halkına yönelik katliamları gördü. Bu memleket Kızıldere’yi gördü. Nurhak’ı gördü. * Bu memleketin insanları ölümden öte köy olmadığını sizin yüzünüze çok haykırmıştır. Siz bizi neyle korkutacağınızı sanıyorsunuz? Sizin bizi korkutabileceğinizi düşünmeniz bile, bize ağır hakarettir. O kışla beyinlerinizle, kışlayı yapabildiniz mi Taksim’e? Yapamadınız. Neye uğradığınızı şaşırdınız. Bütün hayatınızı yeniden gözden geçirdiniz. Tansu Çiller’in sokağa çıkacak yüzü ve gücü yok. Herkesin ölüm fermanını imzalayan sultan, şimdi beyine güzel “imam bayıldılar” yapmaya çalışıyor. Mehmet Ağar katili tıpış tıpış gitti cezaevine yattı. Şam’a vali, Mısır’a sultan, Akdeniz’e kaptan olmayı bekliyordu ama olmadı. Kariyerini süklüm püklüm bir mahkum olarak tamamladı. Kalp hastası olduğunu söyledi. Kimse inanmadı. Olmayan şey hastalanamazdı. Diyarbakır Cezaevi’nden bir halkın alevli soluğu fışkırdı. Mamak umuda sonbahar gelmedi. Enselerinden vurulanlar, enselerinde bir kurşunla sapasağlam yaşadılar. Yargısız infazları kocaman kara gözleriyle izleyen çocuklar, Berkin olarak Gezi’de uçurtma uçurdular. Şimdi Dersim’den sen özür diledin, ben özür diledim yarışı yapıyor burjuva siyasetçileri. Kızıldere ve Nurhak bu ülkenin en yüksekte dalgalanan isyan bayrağı artık. Zorbalığınız bize sökmemiş değil mi? Bunları neden yazıyorum? Küçük Tayyip’in haberi olsun diye. O da çünkü Tansu Çiller’in erkek versiyonu. Almış gelmişler kampüsten. Dünyadan haberi yok. Eline mürekkepli dolma kalemi almış imzalayacağı katliam evrakını bekliyor. Eli kalem tutan olmaktan küçük Tayyip’in anladığı bu. Çünkü senelerce ezilmiş hocalarının karşısında. Her önüne geleni doğru kabul etmiş. Otoriteden her duyduğuna “evet efendim” demiş. Şimdi de aynen böyle devama edeceğim sanıyor. Çiller gibi yapmam gereken sadece önüme konulanı imzalamak diye düşünüyor. Seni de göreceğiz küçük Tayyip. Boyunun ölçüsünü alacaksın. Buna alışmışsın ama bu toprakların insanları senden not isteyen çekingen öğrenciler değil. Onlar not değil hakkını istiyor. * 1 Mayıs’ı yasakladınız, Taksim Meydanı’nı yasakladınız, İstiklal Caddesi’ni yasakladınız, Gezi’yi yasakladınız. Ne oldu? Olmadı değil mi? O yasakladığınız her şey ve herkes geri geliyor, haberiniz olsun. Gezi Direnişi daha bir başlangıçtı. Şimdi Birleşik Haziran Hareketi onun devamı olarak her yerden yola çıkıyor. Artık Kısa çöp uzun çöpten hakkını alacak. Bu sefer davamız divana kalmayacak. hakanozturk17@gmail.com

Bu sefer de esnafa “Vur” emri

Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçmiş dönemlerde ‘kahraman’ polislerine sokaktaki gençleri vurma emri verdiği gibi şimdi de esnafa aynı çağrıyı yapıyor. Hem de Eskişehir’de sivil polis ve onların desteklediği esnaf tarafından öldürülen Ali İsmail Korkmaz’ın dava gününde. Kalkacak “Kadın erkek eşit değildir” diyen aynı adam karşı görüşten, cinsten herkesi açıktan tehdit ediyor. güncel Fatma çakır

lunan insan demek değildir. Bizim medeniyetimizde, milli ve medeCumhurbaşkanı Erdoğan, niyet ruhumuzda esnaf ve sanatkar Ali İsmail Korkmaz’ın dava gerektiğinde askerdir, alperendir, gününde esnaflara talimat gibi bir gerektiğinde vatanını savunan şeçağrı yaptı. Erdoğan, “Bizim me- hittir, gazidir, kahramandır” diyedeniyetimizde, milli ve medeniyet rek esnaflara adeta “öldürebilirsiniz” ruhumuzda esnaf ve sanatkar ge- çağrısı yaptı. rektiğinde askerdir, alperendir, gerektiğinde vatanını savunan şehittir, Küçük esnafı bitiren Erdoğan’dan gazidir, kahramandır” dedi. alpe- esnafa övgüler rendir, gerektiğinde vatanını savu- Son zamanlarda büyük bir patlama nan şehittir, gazidir, kahramandır” gösteren AVM ve süper marketlerle dedi. gazidir, kahramandır” dedi. adeta küçük esnafın bittiği bu süreçte Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan “Gerektiğinde askerdir, alperendir” esnafa övgüler geldi. Erdoğan: 4 esnafın yargılandığı Ali İsma- “Taksici deyip şoför deyip geçeil Korkmaz davasının Kayseri’de mezsiniz. O mahallenin eminidir, görüldüğü dakikalarda Ankara’da ağabeyidir, mahallenin bekçisidir. esnaflara seslenen Cumhurbaşkanı Bakkal deyip kasap deyip manav Tayyip Erdoğan, “Bizde esnaf ve sa- terzi deyip geçemezsiniz. O mahalnatkar demek, ticaret yapan, alan lenin adeta ruhudur. Sokağımızın – satan sırf ekonomik faaliyette bu- semtimizin vicdanıdır. Esnafı çıkar-

İşte Erdoğan’ın arzuladığı kahraman esnaflar tıp aldığınızda Türkiye tarihinden geriye hiçbir şey kalmaz” ifadelerini kullandı.

Böyle bir esnaf ve sanatkar camirasına sahip olmak geleceğimiz adına da iftihar vesilesidir. Rabbim bu m gazidir, kahramandır” dedi. Esnaflara ‘vurun’ çağrısı rakmasın. Ama onlar kadar böyle Erdoğan konuşmasında esnaflarla güzel bir esnaf geleneğinden böyle ilgili şunları söyledi: güzel bir camiadan cemiyetten de “Selçuklu ve Osmanlı dönemin- inşallah mahrum bırakmasın” dedi. de bakırcılar yaptıkları işe vurdukları çekice bile bir derin anlam yük- Cumhurun reisinde ‘esnaf’ vurlüyorlar. Tak tak diye ses çıkarken, gusu bakırcının gönlünden dilinden Al- Esnaf vurgusuna devam eden Cumlah Allah diye zikir dökülüyor. Ke- hurbaşkanı Erdoğan konuşmasına: çiciler yünü vücutlarına vurdukça “Esnaf yaşadıkça bu millet yaşar. EsAllah Allah diye hakkı zikrediyorlar. naf ayakta durdukça bu devlet ayakta İşte böyle bir ruh var. Medeniyet kalır. İşte onun için esnafın acımasız var. Elini açık tut kapını açık tut ve ahlaksız iktisadi anlayışın altında sofranı açık tut. Elini bağlı tut, di- ezilmesine hep birlikte karşı çıkacağız. lini bağlı tut, belini bağlı tut. İşte Esnaf ahlakını dışlayan değil, onu böyle bir teşkilata böyle bir gelene- çürüten değil, esnaf ahlakıyla yoğrulğe zihniyete sahip olmak bizim için muş yeni bir anlayışı hem ülkemize milletimiz için inanın eşi bulunmaz hem dünya idrakine söyletmek durubir talihtir. mundayız” şeklinde devam etti.

Papa Kaç-Ak Saray’da

Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı

Fikri Işık

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Amerika’yı Müslümanlar keşfetti demesinden ve gelen eleştirilerden sonra “bunlar bizim karadan gemi yürüttüğümüze de inanmıyorlar” sözlerinden sonra şimdi de Bakan Fikri Işık, “Dünyanın yuvarlak olduğunu Müslümanlar buldu” dedi. Bakan Fikri Işık: “Modern trigonometrinin kurucuları El Battani gibi İslam alimleridir. Pascal üçgeninin ilk mucidi Ebu’l Vefa’dır Galileo’dan 700-800 yıl önce Halife Memun’un talimatıyla Harezmi’nin başında olduğu 71 Müslüman matematik coğrafyacı dünyanın bugünkü şeklini bir küre olarak ortaya çıkarmışlardır. Şu an bir orijinal nüshasını İstanbul’da Fuat Sezgin Hoca’nın İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi’nde görebilirsiniz. Ortaçağ karanlığına Avrupa yaşarken, İslam alimleri dünyanın geleceğine yön veren buluşlar gerçekleştirmişler” diyen Bakan Işık’a bu hafta “OĞLUM BAK GİT” diyoruz.

Katolik aleminin ruhani lideri Papa Franciscus, Türkiye’ye geldi. Papa, Kaç-Ak Saray’nın ilk konuk devlet başkanı oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Papa Franciscus’u Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda resmi törenle karşıladı. Başbaşa ve heyetler arası görüşmenin ardından Erdoğan ve Papa Franciscus, Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda bir araya geldiler. Karşılama töreni ve görüşmede Başbakan Davutoğlu da hazır bulundu.

Cumhurbaşkanı Kaç-Ak Saray’ında yabancı konuğunu ağırlarken Erdoğan’ın KaçAk uçağı da ortaya çıktı. Erdoğan için alınan 420 milyon liralık VIP uçak da kaçak olarak THY’ye aldırdığı öğrenildi. Uçağın bedeli THY tarafından ödendi. Böylece, halka açık şirket olan THY’de, küçük yatırımcılar zarar etti. Küçük yatırımcılar da THY yönetimini şikâyet ederek, yöneticiler hakkında suç duyurusunda bulunulmasını istedi. Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) ise, ortada kaldı. GÜNCEL

Seçim barajı yeniden gündemde Anayasa Mahkemesi’ Başkanı Haşim Kılıç’ın seçim barajı ile ilgili AYM’ye yapılan başvurunun sonuçlanacağına dair yorumunun basına yansıması ardından baraj tartışması başladı. Hükümet sözcüsü Bülent Arınç mahkemeden çıkan karar uyacaklarını bir lütuf gibi dile getirdi. AKP’nin barajdan şikâyet etmediğini söyleyerek, “biz iktidar olmak için kurulduk dedik. Millet isterse iktidar yapabilir, isterse barajın altında koyabilir” dedi. CHP İstanbul Milletvekili ve Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, verdiği kanun teklifi ile barajın yüzde 3’e çekilmesi önerdi. Seçim barajının düşürülmesi konusunda Selahattin Demirtaş da “Seçim barajı kaldırılırsa ülke rahatlar” dedi. GÜNCEL


GUNCEL

05

3 Aralık 2014

Sibel Uzun UYANIŞ

Sabır taşı çatlarsa

Ermenek’te eşini kaybeden ablamızın dediklerini hatırlıyorsunuzdur, unutmak ne mümkün! “Yerin altından sağ çıksalar ne yapacağız ki?” diye sormuştu. Ama “bu hale getirenleri köpek gibi süründüreceğim” diye açıkça hesap soracağını da ilan etmişti. Soma’da 2831 işçinin işsiz bırakılması ablamızın dediğini doğruladı. İşte özelleştirmelerin sonu Soma’da karşımızda. Toplu işçi ölümü, toplu işsizlik. Hayatta kalmayı başaranlar işsizliğe terk edildi. Soma AŞ tüm patronlar gibi devletin alım yapmadığını, gelirlerinin bittiğini gerekçe göstererek ortadan kaybolmak istiyor. Ve karşımızda yine Taner Yıldız, her toplu ölümde sahneye çıkan AKP’nin vitrin yüzü. Ortamın yatıştırıcısı, suç örtücüsü. Yükselen kamulaştırma taleplerinden çekindiği belli ki cevap yetiştiriyor, özetle TKİ (devlet) olarak madenleri işletme sorumluluğunu almayacaklarını, özelleştirmelerle işçilerin canını tehlikeye atmaya devam edeceklerini anlatıyor. Kamunun elinde olmayan işyerlerinin sonu nereye varıyor artık herkesin malumunda. Patron her koşulda cebindeki parayı çoğaltmak için işçiyi ölüme terk ediyor parası kar edemez hale geldiğinde işçinin birikmiş tüm haklarını çalıp, işyerine kilit vurup ortadan kayboluyor. Ortada yakasına yapışılacak bir merci kalmıyor. Devlet bu düzen devam etsin diye tabi ki patronlardan hiçbir zaman desteğini çekmiyor. Soma’da şu anda hükümet tüm şehri, tüm bölgeyi, gözden çıkardığı için şirketlerden alım yapmayı kesebiliyor. Üretim yapan zeytin üreticisinin ağaçlarını yok ediyor. Ölümlerden dolayı patronların ceza almaması için elinden geleni de ardına koymuyor. Öfkelenen işçilerin karşısına da derhal gazı ve tomaları dikiyor. İşçilerin geleceğinin nereye varacağı umurlarında olmadığı gibi ülkede madenlerden enerji kaynağı olarak verimli bir üretim sağlanması da umurlarında değil. Devlet, madenlerimi ben işletirim kapattırmam gibi basit ve en olması gereken ekonomi adımı atamayacak kadar özelleştirme çamurunun içine batmıştır. Ülkedeki pek çok kaynak özelin eline verilip kilit vurulacak aşamaya getiriliyor. AKP sonra ne yapıyor, ölüm politikası her daim devrede olduğu için en büyük felaket ile en büyük ölümleri yaratacak nükleer enerji üretmenin peşine düşüyor. Rusya’dan nükleer enerji satın alıyor. Putin Türkiye’ye boşa gelmedi, ülkelerarası bir alış veriş süreci işledi. Ülkesinin ekonomisini iflas noktasına getirmiş olan Putin doğalgazda indirim yaparken vurgunculuk peşindeki hükümeti temsilen Erdoğan’da ondan nükleer almış oldu. O da ne? Taner Yıldız gene sahnede bu doğalgaz indiriminin halkın cebine yansımayacağını baştan ilan ediyor. Nereye yansıyacak? Tabi ki Erdoğan’ın hanedanlığına, sarayının açıklanamayan maliyetine yansıyacak. Kısa yoldan vurgun, kısa yoldan enerji üretimi peşindeler. Bu yüzden büyük enerji anlaşmaları yapıyorlar yaşanan yıkıma, madenlerin kapanmasına aldırmıyorlar. Taner Yıldız ile herkesin gözüne kül üflüyoruz, konu kapanıyor sanıyorlar. AKP hesapta büyük oynuyor mesela G20 zirvesinin dönem başkanı olabiliyor, büyük paralara imza atıyor; Soma’daki enerji kaynağı ne ki nükleer anlaşmanın karşısında. “Büyük yatırımların hükümetiyim ben” diyecek. Ana nafile, binlerce canı yanan işçinin, emekçinin ve ailelerinin hedefine yerleşmiş durumda. Bugüne kadar ekonomik anlamda sorunu çözmüş olarak görünen AKP buradan hızla kan kaybediyor. Yatağan işçilerinin bu kadar hızlı, bu kadar politik ve kararlı ayaklanması bundandır. her adımlarında Soma’yı Ermenek’i hatırlatmaları bundandır. Soma’daki ateş sadece düştüğü yeri yakmamıştır. Özelleştirmelerin işçilere neler yaptığı açığa çıkmıştır. Bundan sonra “iyi yapılan özelleştirmeleri” savunan yanar. twitter: @sibeluzun_yarin

O kadar çok çaldınız ki hiçbir şey sizi aklamayamaz

17 Aralık yolsuzluk sürecini soruşturmak için kurulan Meclis Soruşturma Komisyonu’na eski Bakan Çağlayan, eski Bakan Güler, eski Bakan Bağış ile eski Bakan Bayraktar ‘’şüpheli’’ olarak ifade verdi. Yolsuzlukları ayyuka çıkan, çaldıklarını koyacak yer bulamayan eski bakanlar ifadeleriyle kendilerini aklamayı beceremedi.

Yayın yasağınızı tanımıyor, gerçekleri açıklamaya devam ediyoruz

güncel Nida ateş

Meclis Soruşturma Komisyonu Başkanı’nın yayın yasağı getirmesi üzerine Bekir Bozdağ, “Soruşturma gizlidir. Ancak burada haberler çarşaf çarşaf yayınlanmaktadır, masumiyet karinesi ihlal edilmektedir. Soruşturmalarda insanların lekelenmeme hakkı korunmalı, sayın Başkan da hem korumak hem de delillerin sağlıklı toplanmasına yardımcı olmak için böyle bir takdirde bulunmuştur, talep yasal ve meşrudur” diyerek yolsuzlukların üzerini örtmeye çalışsa da pek başarılı olamadı. Yolsuzluk yaptığı için Eski Ekonomi Bakanı Çağlayan, eski İçişleri Bakanı Güler, eski AB Bakanı Bağış ile eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Bayraktar Meclis Soruşturma Komisyonu’na ‘’şüpheli’’ olarak ifade verdi.

Yolsuzlar Meclis Soruşturma Komisyonu’na ifade verdi Yolsuz Erdoğan Bayraktar ifadesi sırasında şirketi sorulduğunda “O kadar büyümedik” dedi. Bayraktar, bir bakanın şirket hissedarı olmasının da yasal ve etik açıdan sorunsuz olduğunu iddia ederek , “Başka ülkelerde de bu böyle. Meclis’te çok büyük hisseleri olan, çok büyük şirket sahibi milletvekilleri var. Tartışılan takipsizlik kararı çıkmadan önce mahkeme “Örgüt yok” dedi. “Beni suçlayacak bir şey yok, ama dosyada olmayan bir şeyi bana dayıyorlar. Düştün mü herkes vuruyor. İnsaf!” diyerek kendini temize çıkarmaya çalıştı. Yolsuz Egemen Bağış ise ifade verdiği sırada AKP’liler tarafından bayağu terletildi. TBMM Soruşturma Komisyonu üyeleri Bağış’tan komisyon ön raporunda yer alan “kuşkulu” para hareketleri ile ilgili “izahat” istedi. Egemen Bağış, karısının annesinden kalan mücevheratlardan, Zeynep G.

A’ya gönderilen 415 bin liraya, BNB Şirketi’ne 1.5 milyon lira karşılığında alınan yaklaşık 787 bin doların nereden geldiğinden, Amrullah A. kişisinin kim olduğuna kadar hesap vermesini istediler. Yaklaşık 1.5 saat ifade veren Bağış, Rıza Zarrab’ın kuryelerince evine yardımcıya bırakılan pakette çikolata veya gömlek gibi bir hediye olduğunu söyledi. “Hediye Türk geleneğidir” diyerek kendini aklamaya çalıştı. Çaldıkça çalıyor, servetlerini büyütüyorlar Meclis Soruşturma Komisyonu’nun yaptığı malvarlığı analizinde, iki eski bakan Erdoğan Bayraktar ile Egemen Bağış’ın servetlerinde bakanlıkları dönemi sırasında iki dikkat çekici artışın tespit edildiği ortaya çıktı. Bayraktar ile ailesine ait inşaat şirketi 3 yılda 3.3 kat büyüyerek 17.5 milyon liradan 58.2 milyon liralık aktif büyüklüğe ulaştı. Bağış ile eşi Beyhan Bağış’ın ise 8

Yaklaşık bir yıldır devam eden, AKP’nin görülmemiş soygununu tüm okurlarımıza ulaştırmak için takip ettiğimiz 17 Aralık yolsuzluk soruşturması için getirilen, meclis tarihinde bir ilk olan, hem yasalara hem de basın-yayın özgürlüğüne aykırı olan yayın yasağının haber merkezimize hiç bir etkisi ve tesiri olmayacaktır. Bizim için bu karar gazeteciliğin temel ilkesi olan halkın gerçekleri öğrenme ve halkı doğru bilgilendirme hakkına aykırı, skandal bir haber değerindedir Bizler Yarın Haber Merkezi olarak konu ile ilgili elimize geçen tüm bilgileri her zaman olduğu gibi bundan sonra da, güzel günlerin haberciliği adına yayınlamaya devam edeceğiz. Kamuoyuna saygı ile duyurulur. Yarın Haber Merkezi taşınmaz ile 513 bin lira, 24 bin 300 dolar ve 192 bin liralık altın-mücevherata sahip olduğu belirlendi. Bağışların şirket ortağı A.A.’nın hesabında da dikkat çekici artışlar tespit edildi.

90’lar yasası onaylandı Kamuoyunda “yargı paketi” olarak bilinen, hakim ve savcı ücretlerinde artış, aramalarda kuvvetli şüphe yerine makul şüphe, Danıştay ve Yargıtay’da üye ve daire sayısı artışı ile 4 bin hakim adayı alınmasını öngören kanun teklifi, Meclis Genel Kurulu’nda kabul edilerek yasalaştı. Oylama sonucunda 211 kabul, 17 ret oyu kullanıldı ve kanun telifi kabul edilerek yasalaştı. Taşınmazlara, hak ve alacaklara el koymanın kapsamı genişletildi. CMK’daki malvarlığına

el koyma tedbirinin uygulanabileceği katalog suçlar listesi yeniden düzenlendi. Hükümet her türlü muhalefetten kendini korumaya çalışırken şimdi de gazdan korunmak için maske takandan herhangi bir eyleme katılana kadar herkesi makul şüpheli olarak nitelendirecek. “Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak” ile “Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlardan” teknik takip yapılabilecek. Avukatın dosyayı inceleme yetkisi kısıtlanabilecek. GÜNCEL

180 ağacın kesilmesine cevap “Kahrolsun bağzı kavşaklar’’

Sami Elvan soruşturma hakkında konuştu Sami Elvan ‘’Berkin Elvan vurulalı 533 gün oldu. 533 gün önce bir sabah, evimizin bir üst sokağında vuruldu Berkin. 533 gün sonunda ortada ne dava var ne de iddianame! Sadece sürüncemede bırakılan bir soruşturma… Berkin vurulduğu andan itibaren

süren soruşturmada ciddi adımlar atılmamış, Berkin’i vuran polislerin görüntüsü bulunmasına rağmen kimlikleri hala tespit edilememiştir’’ diyerek hükümetin soruşturma sürecini uzatmaya yönelik hareket ettiğini ve katilleri saklamaya çalıştığını vurguladı. güncel

Yalova Belediyesi’nin aralık ayı olağan toplantısı bugün yapıldı. Yalova’da köprülü kavşak yapım çalışması nedeniyle 180 ağacın kesilmesi belediye meclis toplantısında protesto edildi. Yalova Haziran Meclisi üyelerinin protestosuna zabıtalar biber gazı kullandı. Kapalı alanda gerçekleştirilen biber gazlı saldırıda zabıta-

ların “Kahrolsun bağzı kavşaklar” “Zabıtaya emri sen mi verdi Başkan?” yazılı dövizler açan Haziran Meclisi üyelerini tartakladıkları görüldü. Zabıtaların pankart açan Yalova Haziran Meclisi üyelerine biber gazlarıyla saldırıp, tartaklaması sonucu toplantıya ara verildi. güncel


EMEK

06 Grev yoksa ücret yok

3 Aralık 2014

Sütaş işçilerinin hukuksal kazanımları devam ediyor

Tek hedefimiz sütaş’ta sendikalı çalışmak

Aydın’ın Çine ilçesinde baraj yapımında çalışan 63 taşeron işçisi, üç aydan beri ücret alamıyor. Kamacı adlı taşeron şirkete bağlı olarak çalışan taşeron işçileri temsilen Aydın’a gelerek baraj ihalesinin alındığı DSİ yetkilileriyle görüşen 11 işçi, haklarının verilmesini istedi ve greve başladı. İşçiler, taşeron şirketin “ana firma olan Koçoğlu’ndan para alamadığı”, “iflas ertelemeleri” gibi gerekçelerle ödeme yapmadığını belirterek, “Maaşlarımız ödenmeden işbaşı yapmayacağız” dediler. İşçiler bu süreçte sendikalaşmak istediklerini de ifade ettiler. emek

Danone işçileri fabrikayı terk etmiyor Sütaş’ta 2012’de işten çıkarılan 18 işçi için yerel mahkemenin verdiği işe iade kararını Yargıtay onarken, Karacabey Asliye Hukuk Mahkemesi de 7 işçinin daha işe iadesine karar verdi. Diğer yanda 2014’te işten atılan ve şu an Karacabey fabrikası önünde direnişte olan Sütaş işçilerine, İdari Para Cezası uygulanması kararı verilmiş itiraz üzerine ceza kaldırılmıştır. emek sedef akbulut

DİSK/Gıda-İş Sendikası’nda örgütlenen Danone işçileri, patronun işçi atması halinde süresiz işyerini terk etmeme eylemine başlama kararı aldı. İşçiler, birlik ve beraberliklerini sürdürme ve taleplerden geri adım atmama konusunda fikir birliğine vardılar. Vardiya giriş ve çıkışlarında eylem yapma, fabrikayı geç terk etme eylemlerini devam ettirme kararı alan işçiler, süresiz işyerini terk etmeme eylemine başladı. Gıda-İş Sendikası’nda örgütlenmekte ve sözleşme imzalamakta kararlı olduklarını bildiren işçiler, her türlü eyleme hazır olduklarını belirtti. emek

Temizlik işçileri işten atılmalara karşı yürüdüler

eden bir kararımız var. Onlara daha iyi bir güvence sağlayabiliyoruz. SüMahkeme 31.10.2014 tarihli taş itibarını kaybetti. Ürünlerinde kararında, “işçinin sendikaya çok ciddi düşüşler var. Muharrem üye olma hakkının engellenemeyece- Yılmaz çok yanlış bir yolda artık bu ği, bu hakkı kullandığı için işten çı- yoldan dönmeli” dedi. kartılırsa hak arama özgürlüğü, Anayasa’daki ifade özgürlüğü” belirtilerek AİLENİN REİSİ KÖFTE YERKEN, ÇOCUKceza kaldırılmıştır. Bu hukuki süreçle LARI SOĞAN YİYEMEZ ilgili 2014’te işten atılan faal direnişte Direnen Sütaş işçisi Yunus Dağçal, olan Sütaş işçilerinin gazetemize ver- Yargı davayı 4+12 olarak onadı. Bunun 1 ay kadar yasal bekleme diği açıklamaları yayınlıyoruz. süresi var. Bu yasal süreç dolacak. İçeride çalışan arkadaşlarımızın da SÜTAŞ İTİBARINI KAYBETTİ Direnen Sütaş işçisi Mehtap Hız; hakları gasp ediliyor. Tam bir köle“Yargıtay kararından önce Sütaş fab- lik düzeni var içeride. Bizde onların rikasının önünde durmaktan başka haklarını savunuyoruz. Yaklaşık 8 bir şey yapamıyorduk. Sürekli jan- aydır direnişteyiz. İşveren bizi almadarma müdahale ediyordu. 2012 dığı takdirde kesilmiş olan 16 maaş de işten çıkarılan arkadaşlarımızın bedeli var. Fakat bizim amacımız işe iade kararları çıktı. İşe iade ol- 16-20 maaş almak değil. Bizim tek mazlarsa sendikal tazminatlarını hedefimiz Sütaş’ta sendikalı olarak alacaklar. İçerideki üyelerimiz çı- çalışmak istiyoruz. Sendikasız bir karsam ne olur diye korkuyorlardı. düzen yine eski düzen olacaktır. ŞuBir güvencelerini olmadığını düşü- an biz tüketimden gelen gücümüzü nüyorlardı ama artık emsal teşkil kullanarak sütaş ürünlerini boykot

Mehtap Hız

Suat Karlı Kaya

ediyoruz. Muharrem Yılmaz, “Siz beni batıracak mısınız?” diyor. Hayır. Bizim batırma gibi bir çabamız yok. Ama sende işçinin hakkını ver. İşçiye alın terini ver ki işçi de ayda bir kere değil haftada bir kere et alsın evine. Kalkıyor diyor ki: “Biz bir aile şirketiyiz” Yok böyle bir dünya. Yani ailenin reisi köfte ekmek yerken çocukları soğan ekmek mi yemeli ? Tek-Gıda -İş Sendikası Genel Başkanı Suat Karlı kaya, Sütaş işvereni arkadaşlarımızı tazminatsız olarak işten çıkarıyordu. 2012 davasının kazanılmış olması diğer ar-

Yunus Dağçal

kadaşlarımıza bir güven verdi. O sebeple önemli bir kazanımdır. Başka kazanımlarımızda oldu. Jandarma bize pankart asmaktan ceza kesmişti. Bu kararın mahkeme tarafından iptal edilmesi sutaş işçilerinin hukuksal, direnişçi mücadele ruhuyla kazandık. Bunu kazandık. Şu anda Sütaş önünde çadırımızı kurduk, pankartımızı astık ve direnişimize devam ediyoruz.232 gün oldu. Biz, işverenden işçilerin anayasal haklarına saygılı olması gibi tek bir isteğimiz oldu. Anayasal haklara saygı duymazlarsa bizim mücadelemiz aynı şekilde devam edecek.

İzenerji işçileri kazandı Küçükçekmece Belediyesi’ne bağlı temizlik işlerini yapan taşeron işçileri, kendilerine dayatılan kölelik koşullarına ve ücretlerinin ödenmemesi ve işten atmalara karşı eylem yaptılar. Daha önce ücretleri ödenmeyen 30 işçi işten atılmıştı. İşçiler önceki gün de Sefaköy ’de Fen İşleri Müdürlüğü önünde bir araya geldiler. Burada atılan işçiler yerine alınan işe alınan işçilerle görüştüler. Polis tarafından engellenen işçiler bu kez de Sefaköy Kaymakamlığı önüne yürüdüler. İşçiler kendilerine sahip çıkmayan Belediye Başkanı’nın istifasını istediler. emek

İzmir Büyükşehir Belediyesi bünyesinde bulunan İZENERJİ şirketinde çalışan işçiler, yaklaşık 3 aydır sürdürdükleri mücadeleyi kazanımla sonuçlandırdı. İzmir Belediyesi İşçi Personel Müdürlüğü tarafından yapılan büyük ihalede tek teklifin İZENERJİ’ den gelmesi ve taşeron firmaların işçilerin kararlı mücadelesiyle geri adım atmasından sonra DİSK’e bağlı Genel İş 2 Nolu Şube Başkanı Taner Şanlı,” Bu ülkenin emek mücadelesinin kutsallığına inanan, buralarda aylardır mücadele eden işçi arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum. İşçi sınıfına hayırlı uğurlu olsun. İşçinin gücünü bu ülkede herkes görecek” dedi. Taşeron firmalara geri adım attıran İZENERJİ işçileri, mesai bitiminde Belediye önünde toplanarak “İş ekmek yoksa barış da yok” sloganlarını atarak hep birlikte zafer halayı çekti. Belediyenin toplam 22 biriminde personel çalıştırılmasına dayalı hizmet alım ihalesi, işçilerin mücadelesi sonucunda taşeron şirketler ihaleye teklif vermedi. İhale komisyonunun yapacağı değerlendirme sonrasında 15 gün içerisinde resmi sonucu açıklanacak. Kazanan şirket yılbaşından itibaren resmen iş başı yapacak. emek

DİSK ve KESK’ten Ankara’ya çağrı

DİSK Genel Merkezi’nde yapılan açıklamayla KESK Eş Genel Başkanı Lami Özgen, DİSK Genel Başkanı Kani Beko ve sendika temsilcileri, tüm Türkiye’yi 2015 yılı bütçe kanun tasarısının 13 Aralık Cumartesi günü Mecliste görüşüldüğü sırada Ankara’ya mitinge çağırdı. 2015 bütçesini piyasalaştırmayı, özelleştirmeyi, taşeronlaştırmayı ve iş cinayetlerini daha da arttıran bir bütçe olarak tanımladığı açıklamada: “Elektrik, su, doğal gaz gibi zorunlu ihtiyaçların fiyatlarını yüksek tutarak bütçe gelirlerinin yükünü halka ödetmek istiyorlar” dendi. emek

Nestle işçileri direnişte kararlı Bursa Nestle fabrikasında çalışan 28 işçi, Öz Gıda-İş Sendikası’na üye iken toplu iş sözleşmesi sürecinde işten atıldılar. Üyesi oldukları sendikanın patronla iş birliği yapması işçilerin sendika değiştirmesine sebep oldu. İşçiler, direnişlerinin 120. gününde fabrika önünde başlattıkları direnişi büyütme kararı alarak eylem yaptı. Tek-Gıda İş Sendikası Başkan’ı Suat Karlıkaya fabrikadaki işçilere seslenerek,” Gelin Nestle işçilerinin mücadelesini büyütelim” dedi. Emekçi Hareket Partisi Bursa İl Başkanı Eda Toper ise “AKP’nin Yeni Türkiye’sinde işçiler, taşeronlaştırılmaya mahkum edildikleri ve sendikasızlaştırıldıkları için ölüyorlar. AKP sadece 1000 odalı saltanatını düşünüyor. Ülkenin dört bir yanında işçiler sendikal hakları için mücadele ediyorlar. Patronlar ve AKP hükümeti kaybedecek, işçiler kazanacak” dedi. EMEK

Duran adam metal fabrikalarında

Sarkuysan işçileri, MESS ile yürütülen Toplu İş Sözleşmelerinde uyuşmazlık için iş bırakıp, Gezi direnişindeki duran adamdan esinlenerek durma eylemi yaptı. DiskBirleşik Metal-İş Sendikası üyesi metal işçilerinin MESS ile yürütülen grup sözleşmelerinin uyuşmazlıkla

sonuçlanması üzerine başlattığı eylemler 41 fabrikada sürüyor. İşçiler, esnek çalışma ve düşük zam dayatmasına karşı, fabrikalarında yarım saatlik iş bırakma eylemi yaptılar. Birleşik Metal-İş Sendikası Gebze şubesi Sarkuysan işçileri de fabrikada üretimi durdurarak durma eylemi yaptı. EMEK


07

EMEK Ermenek bilirkişi ön raporu: Patron ve Bakanlık sorumlu 3 Aralık 2014

İşçi ölümleri durmuyor

Geçtiğimiz hafta, Türkiye’nin birçok ilinde yaşanan ihmaller sonucu her gün işçiler ölmeye devam etti. Biz de basından topladığımız haftalık işçi ölümü verilerini sizlerle paylaşıyoruz. HATAY’DA TOPRAK ALTINDA KALAN İŞÇİ ÖLDÜ Hatay’da kanalizasyon borusu döşemek için yapılan kanal kazısı sırasında toprak altında kalan işçi Mehmet Kavak (31) hayatını kaybetti.[27.11.2014] TOKAT’TA FORKLİFT ALTINDA KALAN İŞÇİ ÖLDÜ Tokat’ta tekstil fabrikasında çalışan Gökhan Demir (27) kullandığı ‘forklift rampada devrilince altında kalarak hayatını kaybetti. [27.11.2014] ÇORUM OSB’DE MAKİNAYA SIKIŞAN İŞÇİ ÖLDÜ Çorum’da, Organize Sanayi Bölgesi’nde mermer fabrikasında çalışan işçi Mustafa E. makine ile mermer arasına sıkışarak hayatını kaybetti..[29.11.2014] ANTALYA OSB’DE PATLAMADA 5 İŞÇİ ÖLDÜ Antalya’da19 kasım tarihinde tekstil yıkama fabrikasındaki buhar kazanının patlaması sonucu yaralanan Döndü Atik ve Yaşar Kaplan tedavi gördükleri hastanede yaşamlarını yitirdiler. Atik ve Kaplan’ın ölümleriyle patlamada ölenlerin sayısı 5’e yükseldi.[29.11.2014]

Dora Otel işçileri 3 ilde eş zamanlı eylemdeydi Dora Otel işçileri sendikalı oldukları için işten atılmışlardı. Sendikal hakları için mücadele yürüten işçiler Ankara, İstanbul ve Adana’da eş zamanlı eylem yaptı İstanbul Dora Otel ve ortakların diğer iş yerleri olan Ankara AROKS Grup (Xerox iş ortağı) ve Adana PLAZA Otel önünde basın açıklaması okundu.

Raporda MİGEM’in yeterli incelemeyi yapmadığı görüşü yer aldı. Ermenek’teki maden faciasıyla ilgili başsavcılıkça görevlendirilen bilirkişi heyeti, madeni işleten Ermenek Limited ve Has Şekerler Limited şirketleri ile Maden İşleri Genel Müdürlüğü’nü (MİGEM) ‘kusurlu’, teknik ve daimi nezaretçiler ile kazanın kurbanı 18 işçiyi de ‘kusursuz’ buldu. emek SAİT BAĞIŞ

Ocağı kapattıktan sonra yeniden açılmasına karar veren MİGEM’in tehlikenin sürdüğünü gösterecek yeterli incelemeyi yapmadığı belirtilen raporda, teknik nezaretçinin su baskınından 3 gün önce yeniden kayda geçirdiği “sondaj” uyarılarına dikkat çekildi. İstanbul Teknik Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Işık Ece, İş Güvenliği Uzmanı Maden Mühendisleri Mehmet Uygur ve Turgut İnce’nin ‘ön ve ek rapor’ olarak başsavcılığa sunduğu değerlendirmede şu tespitler yer aldı: *Üretim yapılıp kömür alınan yerler göçertilip barajlarla kapatılmıştır. Yeryüzüne yakın üst kotlardan aşağıya doğru inildikçe göçen kısımlar yeryüzü yağmur suları ve yeraltı suları ile dolmuştur. *2010’dan beri +962 kotundan kazanın olduğu +778 kotuna kadar olan kısımlardaki üretim çalışmalarından sonra göçertilen fakat boşluklar bulunan kısımlar su toplayarak büyük bir hidrostatik basınç oluşturmuştur. *Kontrol sondajları yapılmasının önemi Mayıs 2014’ten beri teknik elemanlarca defalarca ve MİGEM raporlarında şirkete bildirildiği resmi defterlerde mevcut olmasına rağmen bu husus şirket yönetimi tarafından dikkate alınmamıştır. *Ruhsatlı yeraltı kömür sahasının Ermenek Ltd. tarafından 5 Haziran 2007 tarihinden beri kömür işletme ruhsatı ile çalıştırıldığı görülmesine rağmen, 1967 yılından itibaren çeşitli isim ve unvanlar altında ‘fakat ve daima aynı kişiler’ tarafından maden işletmesi yapıldığı resmi belgelere göre tespit edilmiştir. *Detaylı incelemede Has Şekerler Ltd. sahiplerinin ve hissedarlarının Ermenek Ltd.’nin de sahipleri ve hissedarları olduğu görülmüştür. *Su baskını kesinlikle bir doğal afet değildir. *Su patlamasına yol açan hidrostatik basınç fay arkasındaki su birikmesi sonucu da oluşmamıştır. Ana etken, eski imalat bölgesine yıllar içerisinde birikmiş sulardır. Zaman

içinde basınç eşik değerini aşarak zayıflayan topuktan çalışma alanlarında aniden su baskınına neden olmuştur. *Eğer kontrol sondajları gerekli sıklıkta ve metrajlarda yapılmış olsaydı bu birikme sular direnajla boşaltılabilirdi. SON UYARI 3 GÜN ÖNCE YAPILMIŞ MİGEM heyetinin “Bir önceki heyetin tespit ettiği eksiklikler giderilmiştir” görüşüne dayanarak söz konusu sahada üretim faaliyetine devam edilebileceği belirtilmiştir. Teknik nezaretçi, 25 Ekim 2014 tarihinde “Yeraltında oluşabilecek gaz ve su baskınları tehlikesine karşı çalışan bacalarda kontrol sondajları yapılmalıdır. MİGEM heyetince yapılan teftişte istenilen yeraltı sondaj makinesinin temini ve kullanımı yapılmalıdır” şeklinde uyan yazısını Teknik Nezaretçi Defterine işlemiştir ve böylece bu husus resmen işverene tebliğ edilmiştir. Daimi nezaretçi defterlerinde çalışmaların düzenli raporlandığı ve herhangi bir uygunsuzluğun olmadığı tespit edilmiştir. Sondaj makinesini teknik elemanların kendi maaşları ile satın alamayacakları gerçeği çok açıktır.

Anayasal haklarını kullandıkları için işten atıldılar Ankara’da AROKS Grup otelin önünde yapılan eylemde işçiler adına konuşan Muhammet Uysal, Anayasal haklarını kullandıkları için işten atıldıklarını ,8 saatten fazla çalışmaya zorlandıkları, fazla mesai ücretlerini alamadıkları ve yol paralarını ceplerinden karşıladıkları için sendikalı olma kararı aldıklarını söyleyen Uysal, işten atılan işçilerin işe geri dönmesi talepleri karşılanana kadar mücadele edeceklerini dile getirdi. EMEK

İŞÇİLER Gece gündüz çalışırlar. Ekmek parası için yaşarlar. Her türlü zorluğa göğüs gererler. Sendikalı olunca işten çıkarılır işçiler. *** Kimi yeni gelmiş gurbete. Kimi yıllardır gurbette. Anayı babayı yârı bırakmış memlekette. İş aş bulurum diye gelmiş koca şehre. *** Bilmezki şehirde yaşamak zordur. Taşı toprağı altın diye avunur. Sıla hasretiyle yanar tutuşur. Memleketine dönme umuduyla yaşar işçiler. *** İnşaat’ta çalışır maaş’ı yüksek diye. Yükseklere çıkar düşüp ölme korkusu ile. Guvenlik önlemleri alınmaz hiçbirşey olmaz diye. Hergün bir işçi ölür bu ülkede. *** Tapanım görmezden gelemem bu işi. Banane ölen işçi ölsün diyemem. Sessiz kalamam bu taşeron sistemine. Dur demek lazım işçi ölümüne.

MİGEM, 21 Temmuz 2014 tarihinde kapattığı kömür ocağının 15 Ağustos 2014 tarihinde eksikler giderildiği gerekçesiyle yeniden açılmasına izin vererek kanaatimizce ‘can ve mal güvenliği açısından herhangi bir tehlikenin kalmadığını belirterek üretim faaliyetlerine izin vermesi’ aslında ocakta tehlikenin hâlâ devam ettiğini yeterli inceleme

ve tespit yapmaması nedeniyle kazaya dolaylı olarak sebep vermiştir. Yeraltı ocağında yapılan incelemelerde, insan ve vagonların inip çıktığı varegellerde insan yollarının bölme (korkuluk) ile ayrılması gerekirken bunların ocakta olmadığı, galeri ana yollarının yeterli genişlikte olmadığı ve ilgili emniyet tedbirlerinin alınmadığı görülmüştür.

Ermenek’te 2 işçinin daha cansız bedenine ulaşıldı

Ermenek’te Has Şekerler Madencilik Şirketi’ne ait linyit ocağında 28 Ekim günü 12.15 sıralarında eski ocakta biriken suyun basması sonucu 18 işçi mahsur kaldı. Bugüne kadar

yapılan çalışmalarda 10 işçinin cesetleri çıkartıldı. Facianın ardından başlatılan çalışmaların yoğunlaştığı 1’inci başaşağı bölümünün yakınındaki ana arterde 29 Kasım’da 2 işçinin daha cesedine ulaşıldı. EMEK

Dr.Ahmet Tellioğlu işe iade davasını kazandı

Ermenek’te 8 işçi metan gazından zehirlendi Ermenek’te su basan ocaktan cesetlerine ulaşılan 10 işçinin, metan gazından zehirlendiği tespit edildi. Otopsi raporunda ise 22 gün sonra aynı yerde bulunan 8 işçinin tırmandıkları tahkimat üzerinde 15 saat kurtarılmayı beklediği iddia edildi. Karaman Ermenek ilçesine bağlı Pamuklu Köyü’nde Has Şekerler Firmasına ait madende su patlaması sonucu ocakta mahsur kalan 8 işçiyi kurtarma çalışmaları 32. gününe girdi

nin metan gazı zehirlenmesi sonucu hayatını kaybettiği belirlendi.

Yaşam odası kurtarabilirdi 8 işçinin, “3. Yukarıbaş” denilen bacada tahkimat duvarının üzerine çıkarak yaklaşık 15 saat boyunca kurtarılmayı beklediği öne sürüldü. Uzmanlar, facianın yaşandığı madende yaşam odası olması durumunda su baskınından kaçarak tahkimat duvarının üzerine çıkan 8 işçinin kurtulacağını söyledi. Dünyanın İşçiler Gazdan etkilendi birçok ülkesinde zorunlu olan yaşam Cansız bedenlerine ulaşılan 10 işçi- odalarında günlük ortalama bir kişinin otopsi raporlarında su patlaması nin bütün ihtiyaçları bulunuyor. Bu sonucu yaklaşık 12 bin ton suyla odalara sığınanlar 30 günün üzerinde dolan ocakta mahsur kalan işçilerin yaşayabiliyor. Bu da kurtarma ekiplesuda boğulmadığı tespit edildi. Facia- rinin kaçış odalarına sığınan işçilere nın 10. gününde aynı yerde bulunan ulaşabilmesini için yeterli zamanı 2 işçi ile 22. gününde bulunan 8 işçi- sağlıyor. EMEK

Meslek Hastalıkları Hastanesi tarafından düzenlenen ‘toksik kimyasallara maruziyet’ raporlarının ardından, şirketin noter onaylı defterine bazı öneri ve uyarılar da yazan Tellioğlu’nu şirketi, suçlayıcı ifadeler kullandığı ve bunun da doğruluk ve sadakatle bağdaşmadığını belirterek geçen yıl mayıs ayında işten çıkarmıştı. Tellioğlu ise işe iade davası açtı.

açıkça hekimin mesleki bağımsızlığının ihlali olduğunu söyledi. Mahkeme, gerekçeli kararında Tellioğlu’nun yasal düzenlemeler, kendisine verilen görev ve yetkiler dahilinde görevini yürüttüğünü belirterek “Meslek hastalıkları hastanesine sevk ve onaylı görüşlerini yazmak konularının olumsuz bir davranış olmadığı aksine öngörülen davranış doktorun görev ve yükümlülüğü” ifadelerini kullandı. Doktor doğrusunu yaptı Tellioğlu, davanın 6331 saİstanbul 16. İş Mahkemesi’nde yılı İSG Yasasından sonra işyeri görülen davada Organik Kimya hekimlerinin mesleki bağımsıztemsilcileri Haluk Erceber ve lığıyla ilgili olarak açılan ilk dava Asuman Yorulmaz, Tellioğlu’nun olduğunu belirterek “İşyerinde çalışanları gereksiz yere meslek yaşanılan yaralanmalar tam anlahastanesine sevk ettiğini ve kış- mıyla buzdağının görünen kısmı. kırttığını iddia etti. Tellioğlu ise Dipte devasa bir meslek hastalıkOrganik Kimya’nın davranışının ları kütlesi var” dedi. EMEK


EMEK

08 Midibüs devrildi, 17 işçi yaralandı

Manisa’nın Yunusemre ilçesinde, fabrikada çalışan işçilerini taşıyan midibüs şarampole yuvarlandı, kazada 17 kişi yaralandı. Sürücü Şenocak ile midibüsteki işçiler Cemil Keskin (28), Gökhan Temiz (23), Hüseyin Akdoğan (27), Muhterem Turgut (29), Hayrettin Avucuoğlu (29), Ahmet Bayrak (34), Muzaffer Ayaz (34), Ayhan Yılmaz (46), İbrahim Demir (29), Ali Savran (22), Salih Yavaş (21), Ramazan Erman, Hidayet Bozbar, Hasan Paruş, Sebahattin Sakallıoğlu, Mevlüt Sarıcı yaralandı. Yaralılar, 112 Acil Servis ekiplerince Manisa’daki hastanelere sevk edildi. EMEK

3 Aralık 2014

Önce “yerin altında öl” dediler, şimdi de “açlıktan öl” diyorlar

Somalı madenciler işten çıkarıldı

Manisa’nın Soma İlçesi’nde, 301 madencinin yaşamını yitirdiği olayın meydana geldiği Eynez ocağındaki işçilerin büyük bölümünün işten çıkarıldığı belirtildi. 13 Mayıs’ta Soma Kömür İşletmeleri A.Ş.’ye ait Eynez maden ocağında meydana gelenolayda 301 kişi yaşamını yitirdi. İşçiler işten çıkarıldıklarını cep telefonlarına akşam vakti gelen mesaj ile öğrendi.

Çalıştığı direk yağmur nedeniyle devrildi

emek OSMAN ERDEM

Karabük’te, elektrik tellerinin toprak altına alınması işi için görevlendirilen 43 yaşındaki Bilal Tosun’un tırmandığı beton elektrik direği park halindeki otomobilin üzerine devrildi.Direk ile birlikte yere düşen işçi yaralandı.Mahalledeki elektrik hattının yenilenerek toprak altına alınması işini yapan firmanın çalışanlarından Bilal Tosun, elektrik tellerini sökmek için toprağa gömülü olan beton direğe tırmandı. Yağmur nedeniyle toprağın yumuşaması sonucu direk devrildi. İlk müdahale eczane çalışanları tarafından yapılan Bilal Tosun, Karabük Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırdı. EMEK

İnşaat işçisi 4 metre yüksekten düştü

301 işçinin ölümünün ardından maden kapatılırken, aksamalar yaşansa da mevcut işçilerin ücretlerinin ödenmesine devam edildi. Firmanın, içinde galeri onarım ve güçlendirme çalışmaları devam eden Eynez kömür ocağında, daha uzun bir süre üretim yapılamayacağı gerekçesiyle işçilerin büyük bölümünü işten çıkarma kararı aldığı öğrenildi. Bu kapsamda, yeraltındaki onarım çalışmalarında görevli 300’e yakın işçinin dışında kalan 2.000’e yakın işçinin işten çıkarılacağı belirtildi. İşten çıkarılacak işçilerin cep telefonlarına, bu durumun mesajla bildirildi.

İşçiler mesaj ile işten çıkarıldıklarını öğrendi İşçiler dün akşam saatlerinde cep telefonlarına şirketten gelen mesajla durumu öğrendi. İşlerine son verildiğini öğrenen madenciler, uzun bir süre kararın doğruluğunu teyit etmeye çalıştı. Madenciler gerçeği öğrendikten sonra ise kaymakamlık önünde bekleyişe geçti.CHP Manisa Milletvekili Özgür Özel ise şöyle konuştu: “İşçileri ölümle açlık arasında tercih yapmaya zorluyorlar. Bu madenlerin güvenliğini sağlamayan hükümet yedi ayı boşa harcadı. İşçilere önce ‘öl’ dendi. Sonra da ‘açlıktan öl’ deniyor.” Özel’e göre üçüncü bir yol var: “Gerekli düzenlemeler yapılıp, hemen ardından kaza olan şirketin anlaşmasının iptal edip, bütün işçiler, kamu işçisi olarak işe alınıp güvenli şekilde eskiden

olduğu gibi TKİ’nin işçi olarak gü- dan birinin yaşandığını belirten Türvenli çalışmaları, sağlanmalı.” kiye Maden İş Sendikası Ege Bölgesi 3 Nolu Müteşebbis Heyeti Başkanı Cafer Bülbül, “O gün bugünden 3 nolu şube işçi kıyımına sessiz Maden İş Sendikası 1 no’lu şube mü- çok zor süreçlerle karşılaştık. Ama teşebbis heyeti ve üst kurul delegeleri en büyük sorunu bugün yaşadık. de işçi kıyımına seyirci kalan 3 nolu Soma Kömür A.Ş.’de çalışan 3 bin şube yönetimini eleştirdi. Açıklama- civarında işçimiz şuanda işsiz kaldı. da, “Şube yönetimi bu günlerde 301 Devletin yeni sahalar yeni projeler şehidimizin olduğu Eynez ocağında üretmesi gerektiğini, facianın meydaişten atılan yaklaşık 2 bin işçi arkada- na geldiği günden bu yana dile getirşımız için ne yapacak? Kendi işyerin- dik” dedi. Devletin ‘bu işçileri Demir de işten atılan arkadaşlarının hakkını Export’a veya İmbat Madencilik gibi savunamayan pasif yöneticileri de diğer şirketlerde değerlendiririm’ şeksiz işçi arkadaşların takdirine bıra- linde düşündüğünü söyleyen Bülbül, kıyoruz” denildi. Manisa’nın Soma “Bizim talebimiz o yönde değil. Biz ilçesinde iki bini aşkın işçinin işten bu 5 bin işçinin geleceğini görmesiçıkarılmasını değerlendiren Türkiye ni istiyoruz. Devlet bu işçileri kendi Maden İş Sendikası Ege Bölgesi 3 bünyesinde kamuya alıp istihdam Nolu Müteşebbis Heyeti Başkanı Ca- etmeli. Yeni bakir sahaları üretime fer Bülbül, çeşitli açıklamalar yaptı. açmalı ve işçilere iş imkanı sağlamalı” Soma’da ülkenin en büyük acıların- diye konuştu.

Samsung binlerce kişiyi işten çıkaracak Samsung, mobil stratejileri kapsamda binlerce kişiyi işten çıkaracağını belirtiliyor.Son yılların en düşük kârlılık seviyesini göre Samsung, acil eylem planını devreye soktu. Özellikle çok çeşit stratejisiyle mobil pazarı domine etmeyi başaran Samsung’da tehlike çanları çalmaya başladı. Geçtiğimiz günlerde model sayısını azaltacağını duyuran şirketin bazı kullanılmayan servisleri kapatacağını duyurdu. Chat On gibi ölü doğmuş uygulamaların fişini çekmeye hazırlanan Samsung’un işçilerini de

Antalya’da inşaatta izolasyon işi yapan 35 yaşındaki Tuncay Alparslan, dengesini kaybedince 4 metre yüksekten düşerek ağır yaralandı. Yaralanma Yenigün Mahallesi, Evliya Çelebi Caddesi’nde meydana geldi. Bir inşaatta izolasyon işi yapan Tuncay Alparslan, bir anda dengesini kaybetti. 4 metre yüksekten düşen işçi, inşaat betonu ile duvar arasında sıkıştı. Sol bacağının kırıldığı belirlenen Alparslan’ı, sıkıştığı yerden itfaiye ekipleri kurtardı. Atatürk Devlet Hastanesi’ne götürülen Tuncay Alparslan tedaviye alındı. EMEK

Patlayan ateş poligonu 3 işçiyi yaraladı

Patlamada yaralanan kadın işçi hayatını kaybetti

Antalya’da tekstil yıkama fabrikasındaki buhar kazanı patlaması sonucu yaralanan Döndü Atik’in ölümüyle ölen işçi sayısı 4’e çıktı. Buhar kazanında meydana gelen patlama sonucu 2 kadın işçi hayatını kaybederken 6’sı kadın 10 kişi de yaralanmıştı. Patlamada yaralanan Döndü Atik, Saniye Beyaz,

Konya’da bir atış poligonunda kaynak yapıldığı sırada meydana gelen patlamada 1’i ağır 3 işçi yaralandı. Atış poligonunda işçiler kaynak yaptığı sırada patlama meydana geldi. 48 yaşındaki Üçler Şener, 32 yaşındaki Muhittin Tatar ve 35 yaşındaki Kadir Uğurlu yaralandı. Başkent Üniversitesi Konya Uygulama ve Araştırma Hastanesi’nde tedavi altına alının ve vücudunun büyük bir bölümünde yanıklar oluşan Üçler Şener’in hayati tehlikesinin devam ettiği belirtti. Patlamanın, ilk belirlemelere göre barut gazının sıkışmasından kaynaklandığını bildirdi. EMEK

işten çıkaracağı belli oldu. Samsung, tümüyle mobil stratejisinde değişikliğe gidiyor. Buna göre artık şirket çok fazla model çıkarmak yerine her segmentte daha iddialı cihazlarla kullanıcıların karşısına çıkacak. Ayrıca firmanın mobil bölümünden %30’luk bir işgücünü çıkaracağı da konuşulanlar arasında. Yani yaklaşık 7 bin kişi işinden olacak. Teknoloji devinin bu kararı henüz resmiyet kazanmadı fakat emin olamadığımız tek konu işten çıkacakların sayısı. Zira küçülme kaçınılmaz görünüyor. EMEK

Murat Koçer, Ayşe Güneş, Ayşe Erbil, Yaşar Kapar, Can Ercan, Ayşe Koçtürk, Ali Çin ve Fatma Aksoy yaralanarak tedavi altına alınmıştı. Yaralılardan Ali Çin, tedavi gördüğü hastanede bir gün sonra hayatını kaybetti. Yaralılardan Ayşe Güneş ve Yaşar Kapar’ın hayati tehlikesinin devam ettiği öğrenildi. EMEK

Kasım ayında 123 işçi yaşamını yitirdi

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi, Kasım ayı işçi ölümleri raporunu açıkladı. Kasım ayında en az 123 işçinin yaşamını yitirdiği bilgilerine yer verilirken, 2014 yılının 11 ayında ölen işçilerin sayısının ise bin 723’e yükseldiği belirtildi. Açıklamada, en ok işçi ölümünün inşaat iş kolunda yaşandığı, bu sektörde ölen işçi sayısının 32 olduğu belirtildi. Ölümlerin büyük bir kısmının “yüksekten düşme” nedeniyle ger-

çekleştiğine dikkat çekilirken, inşaat iş kolunu, tarım ve orman işkolu takip ettiği ifade edildi. İSİG’in verilerine göre, Kasım ayında ölenlerden 12’si ise kadın işçi. Ayrıca ölen işçilerin arasında 3 göçmen işçinin bulunduğu da öğrenildi. Ölümlerin en çok İstanbul, Antalya, İzmir, Bursa ve Ankara’da yaşandığı bilgilerine yer verilirken, işçi ölümlerinin önlenebilmesi için başta taşeronlaştırmanın yasaklanması gerektiğini söylendi. EMEK


09

EKONOMI 3 Aralık 2014

TÜİK Başkanı Birol Aydemir milli geliri açıkladı

“Meğer hepimiz zenginmişiz”

Çok zenginiz çoookk…

TÜİK Başkanı Aydemir, milli gelir hesaplamaları sonucu milli gelirde artış olacağını belirterek, ‘Bu durumu ‘meğerse zenginmişiz’ diye yorumlamak doğru olur’ dedi. Kişi başına düşen milli gelirin 12 bine çıkacağını söyleyen Aydemir kimleri kast ediyor? Her evde çamaşır makinesi olduğu ile övünen Aydemir, her evde bir işsiz olduğunun farkında mı? ekonomi elif karan

kimlerin zengin olduğu ortada duruyor. TÜİK Başkanı Aydemir, milTürkiye İstatistik Kurumu li gelir hesaplamalarıyla ilgili (TÜİK) Başkanı Birol Aydemir milli kişi başı milli gelirde artış olacağını gelir hesaplamasını daha fazla veri belirterek, ‘Bu durumu ‘meğerse kullanarak yeniden hesaplayacakları zenginmişiz’ diye yorumlamak doğ- için kişi başı milli gelirde bir artış ru olur’ dedi. Kişi başına düşen milli olacağını belirtirken, “Ancak bu dugelirin 12 bine çıkacağını söyleyen rumu, ‘bir gecede zenginleştik’ diye Aydemir’in hangi kişileri kast ettiği değil, ‘meğerse zenginmişiz’ diye de bilinmiyor. yorumlamak doğru olur” diyerek Özellikle de son dönemlerde Er- topluma iyi haber verdi. doğan’ın Kaç-Ak Saray’ına harcanan maliyet ile otobüslerin egzoz duma- ‘Meğerse zenginmişiz’ nında ısınan mülteci bir çocuğun Aydemir Ekonomi Muhabirleri Derkaresi gün yüzündeyken ‘meğerse’ neği (EMD) üyeleriyle Antalya’da bir

Sermayenin organik bileşimi

seminer programı düzenledi. Milli gelir hesaplamasında yapılacak “revizyon” öncesi önemli açıklamalarda bulunan Aydemir şöyle konuştu: “Hesaplama sonucunda 10 bin civarındaki kişi başına milli gelirimiz belki 11 bine, 12 bine çıkacak.” Yeniden hesaplamayla hedefledikleri ne? TÜİK’in özellikle işsizlik rakamlarını hesaplarken gerçeklerin üstünü örtmek için bazı yönetmeler kullandığı ortada. Çalışabilir olduğu halde işsiz olan nüfusu hesaplamak yerine, TÜİK çeşitli gerekçelerle binlerce kişiyi hesaplama dışında tutarak işsizlik rakamlarını olduğundan daha düşük gösteriyor. Örneğin, ev kadınları, çoğu okurken kayıt dışı çalışan üniversite gençliği TÜİK hesaplarında yer almıyor. Hatta kurum o kadar gerçekleri doğru dürüst yansıtma peşindeki İŞKUR’a kayıtlı işsizler dışında hiç kimse işsiz değil, İŞKUR’a kayıtlı olmayıp, yılın belli dönemleri geçici işlerde (mevsimlik tarım işçileri, part time çalışanlar gibi) çalışan nüfus ise “iş sahibi” olduğu işsizlik verilerinde yerini almıyor. Hal böyle olunca sicilinin ne kadar parlak olduğu ortada olan TÜİK’in milli gelir hesaplamalarında nasıl bir “revizyon” yapacağını da tahmin etmek zor değil. TÜİK- İşveren- Hükümet üçgeni yeni revizyonla, her gün ülkenin muhtelif yer-

Bu hafta Kapital’in en önemli kavramlarından birisine köşemde biraz değineyim dedim. Bu kısa alanda açıklanacak bir şey Karl Marks (1818-1883) değil bir açıdan, bir açıdan kapitalizmin işleyişini da açılaması kolay. Sermayeen ince detaylarına kadar nin organik bileşimi aslında deşifre etmiş, yaşayacağı kısaca üretim için kullanılan krizleri öngörmüştür. altyapı. Burada biraz bahsedeceğim ki kulaklarınız aşina olsun, sonra Kapital’de okuduğunuzda iyice detaylarıyla görmüş olursunuz zaten. Öncelikle neden önemli olduğundan bahsedeyim. Bu kavram önemli çünkü kapitalizmin krize girmesinin ve krize girmek zorunda olmasının temel nedeni. Başka bir kavramla da birlikte hareket ediyor. O da “kar oranlarının düşme eğilimi”. Sermayenin organik bileşimi mesela eski zamanlarda bir kunduracının kullandığı çekiç ve ufak tefek araçlar. Yani kundura üretmek için İsviçre’nin önde gelen Ticaret Ga5-10 liralık yatırım yapıp üretime geçebiliyor ve zetesi Handelszeitung, ülkenin en geçimini sağlayabiliyor. Ama kapitalizm geliştikçe değerli saatlerinin sıralamasını yayınladı. işler böyle ilerlemiyor. Yani küçük bir kundura 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonunatölyesiyle piyasada yer edinmeniz artık mümkün da adı geçen Eski Bakan Zafer Çağlayan’ın olmuyor. İlk makineler çıktığında üreticiler diğer rüşvet olarak aldığı iddia edilen 700 bin üreticilerle rekabet edebilmek için bu makinelere TL’lik saat sıralamada kendisine ancak 4. yatırım yapmak zorunda kalıyor. Artık belli bir sırada yer bulabildi. Rüşvet operasyonu sondönemde diyelim ki bir makine sayesinde günde rasında “hediye” olduğu iddia edilen saatle 50 ayakkabı üretmek mümkünse, eliyle ve çekiciyle günde 3-5 tane üreten kunduracı piyasada tutunabilmek için, bütün müşterileri rakiplerine kaptırmamak için o makineden almak zorunda kalıyor. Bugüne baktığımızda ise artık çeşitli ürünlerin üretim tesisleri sadece helikopterle baktığınızda görülebilecek büyüklükte. İçerisindeki makineler, bant sistemleri, robot tezgahları da devasa mekanizmalardan oluşuyor. Yani bir markanın piyasasına girebilmek için milyon dolarlık yatırımlar yapmak zorundasınız. Sermayenin organik bileşimi, yani makinelere, altyapıya harcanan para çok büyümüş durumda. Altyapıya çok para harcadığınızda n’oluyor? Her bir üründen elde ettiğiniz kar düşüyor, kar oranı düşüyor. Teknoloji geliştikçe sermayenin organik bileşimi de büyüyor ve karlar düşüyor. İşte bu yüzden kapitalizmde karlar hep düşme eğiliminde. Bu bir nesnel zorunluluk. Ve en nihayetinde bu yüzden kapitalizm krize girmek zorunda. Bu da bir zorunluluk.

lerinde işsizliğe, çalışma koşullarına dair eylem yapan halka “aslında ne kadar zengin olduğunu” anlatacak. ABD’den bile daha zenginmişiz! Aydemir Türkiye’yi ABD’yle kıyaslamayı da ihmal etmedi: “ABD’deki en zengin yerleri gördüm. ABD’de öyle lüks evleri filmlerdekileri bırakın, toplumun geniş kesimine bakın. Oradaki evlerin eşyası bizim gecekondulardan bile daha az. Bizde gidin gecekonduya televizyon, buzdolabı, çamaşır makinesi var. ABD’ye gidin bunların hepsi birden olan evi bulamazsınız. Çamaşır makinesi yok, ortak kullanıyorlar. Erzincan’da benim köyümde çamaşır makinesi olmayan ev yok. Oysa ABD’de milli gelir 4050 bin dolar, bizde 10 bin dolar civarında.” Her evde bir işsiz var Aydemir’e göre yaşam standartının belirleyeni her evde bulunan çamaşır makinesi. Banka hesaplarındaki, kredi kartlarındaki borçlar dikkate bile alınmıyor. Türkiye’de çamaşırhane yerine çamaşır makinesi alımının teşvikinin kapitalist sistemin politikalarının bir parçası olduğu tartışmalarına hiç girilmese bile Aydemir’e söylenecek çok söz var. Türkiye’deki her evde ya bir işsiz, yâda bir iş kazası nedeniyle sakat kalmış, ölmüş bir aile bireyi varken, devletin önce bunun derdine düşmesi gerekmez mi?

Çağalayan’ın saati ucuzmuş 1- Rolex 5.4 milyar 2- Omega 3.05 milyar 3- Cartier 2.99 milyar 4- Patek Philippe 1.6 milyar 5-Swatch 1.1 milyar 6-TAG Heuer 876 milyon 7- Longines 767 milyon 8- Breguet 760 milyon ilgili, Çağlayan’ın korumasının TBMM Soruşturma Komisyonu’na verdiği ifadeler gerçeğin öyle olmadığını göstermeye yetiyor. Koruma Sarraf ’ın adamları tarafından saatin “kıymetli bir şey” denilerek, kutu içinde verildiğini ama içinde ne olduğunu bilmediğini söyledi. Yolsuzluk ve rüşvet skandalı ortaya çıktığında Meclis’te saatini de göstererek öfke püskürmüştü. EKONOMİ

Devlet erkânının birbirini ele vermesine alıştık. Türkiye İstatistik Kurumu’nun ne kadar zengin olduğumuzu ilan ettiği açıklamaya biz de yine bir devlet kurumunu verileriyle cevap verelim dedik. Ne de olsa devletimizin itibarı için milyonlarca doları Kaç-Ak-Saray için bulan da, bir yaşam odası için gerekli olan birkaç bin doları ziyan etmeye madencilik sektörünün fıtratı gereği ihtiyaç duymayan da aynı devlet. Kadın cinayetlerinin %1400 arttığını açıkladıktan sonra, sanki bu açıklamayı kendisinin de yer aldığı kabinenin Adalet Bakanı yapmamış gibi kadın cinayetlerini basının abarttığını söyleyen de aynı hükümet. 2011 yılında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın araştırmalarına göre: Ailelerin yüzde 1,2’sinin aylık geliri 5.600 TL ve üzeri. Ailelerin yüzde 3,8’inin aylık geliri 3.200-5.500 TL arası. Ailelerin yüzde 16,5’inin aylık geliri 1.900-3.000 TL arası. Ailelerin yüzde 16,9’unun aylık geliri 1.250- 1.870 TL arası. Ailelerin yüzde 23,1’inin aylık geliri 815-1.200 TL arası. Ailelerin yüzde 32,1’inin aylık geliri 450-810 TL arası. Ailelerin yüzde 6,4’ünün aylık geliri 430 TL civarında. Bu verilere göre TÜİK’in iddia ettiği gibi fark etmediğimiz bir zenginliğimiz yok. Zira toplumun %61,2’si 1200TL veya altında bir gelirle yaşamaya çalışıyor. TÜRK-İş ve DİSK’in tespitlerine göre 4 kişilik bir ailenin açlık sınırının aylık 1050 TL civarında olduğu göz önünde bulundurulursa Türkiye’de halkın üçte ikisi açlık sınırının ya altında ya da bu sınıra çok yakın bir gelirle hayatta kalmaya çalışıyor. Ayrıca… Türkiye’nin Gayri Safi Milli Hasılası’nı %15’i sadece 44 kişinin banka hesaplarında. Türkiye ekonomisinin tamamının sadece %2,2 büyüdüğü 2012 yılında en zengin 100 kişinin servetlerini %23 gibi devasa bir oranda artırdı. Kimin zengin olduğu ortada. EKONOMİ

Milli gelir ne anlama geliyor? Bir yılda üretilen mal ve hizmetlerin bütününün net değerine “milli gelir” denir. Ancak dikkat edilmesi gereken, milli gelirin toplumu oluşturan bireylerin gelirlerinin toplamından farklı olduğu gerçeğidir. Asgari ücret alanın da, sıfırlayamayanların da gelirlerinin ortalaması, milli geliri oluşturur. Milli gelir artışı birilerinin kazandığını gösterir ama bu çoğu zaman kazana emekçiler değildir. Bir toplumun kalkınıp kalkınmadığını, refah düzeyini, milli gelirin ne kadar olduğundan çok, gelirin toplum içerisinde nasıl pay edildiği gösterir. Gelir dağılımdaki fahiş farklar, ekonominin halklar lehine tıkırında gitmediğini ama birilerinin zenginliğine zenginlik katmaya devam ettiğine dair önemli bir göstergedir. Önemli olan “rakamların ne söylediği değil, rakamlarla ne söylendiği” diyoruz ve hepimizi zengin ilan eden Aydemir’e “meğer hepiniz yalancıymışsınız?” demeden duramıyoruz. TÜİK, gerçekleri ilan etmek istiyorsa, asgari ücretle nüfusun yarısından fazla yaşamaya çalışırken, %1’in yıldan yıla nasıl zenginleştiğini açıklasın. EKONOMİ

Müjde: G 20 dönem başkanı Türkiye Ekonomik krizin etkilerinin kendini iyice hissettirdiği, kar hırsı ile tüm tarım arazilerinin, son yeşil alanlarının talan edildiği Türkiye ekonomisi emin adımlarla G 20 ülkeleri arasında ilerliyor. Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Türkiye’nin G20 dönem başkanlığını devralması nedeniyle basın toplantısı düzenledi. Babacan, platformunun kuruluş amacının küresel ekonomik istikrarın sağlanması ve teşvik edilmesi için ülkeler arasında gayri resmi bir görüş alışverişi ortamının sağlanması olduğunu, G20’nin gönüllü bir oluşum olduğunu vurguladı. Ali Babacan basın toplantısında, G 20’nin çalışama prensiplerini anlatarak değerlendirmelerde bulundu. Finans kanalının, küresel ekonomi, altyapı yatırımları, finansal düzenlemeler, uluslararası finansal mimari, uluslararası vergi ve iklim değişikliklerinin finansmanı konularının ele alındığını kaydetti. İkinci kanalın “Sherpa” kanalı olduğunu belirten Babacan, burada kalkınma, enerji sürdürülebilirliği, yolsuzlukla mücadele, ticaret ve istihdamın tartışıldığını, ayrıca tartışılan gündem maddelerine bağlı olarak her iki kanalda da teknik düzeyde çalışma gruplarının kurulabildiğini bildirdi. EKONOMİ


KADIN

10

03 Aralık 2014

Gülsüm Kav

ANA FiKiR

İyi bir haber

Yılsonuna yaklaşıyoruz ve bu sene şu ana kadar bilebildiğimiz kadarıyla ikiyüz yetmiş kadın kardeşimiz erkekler eliyle hayatını kaybetti. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun iletişim araçlarından ve başvuran ailelerden derlediği verilere göre durum böyle. Yaşayan gerçek insanlar; her biri ayrı bir hayat olan kadın kardeşlerimiz elbette bir sayı ile ifade edilemez. Ayrıca kadın cinayeti gerçeği gözümüzün önünde her gün yaşadığımız somut olaylarda açıkça ortada. Ancak ortadan kaldırmak için mücadele edilen tablonun seyrini izlemek de önemli, bu açıdan ister istemez sayılara da bir ihtiyaç var. İşte bu nedenle yıllar önce ilk kurulduğu zamanlardan bu yana Platform bu maddi bilginin peşine düşüp, Bilgi Edinme Kanunu’na dayanarak yetkililere sordu. Her seferinde ya hiç yanıt alamadı ya da çelişkili yanıtlar aldı. Bunun üzerine iş başa düştü diyerek kadın cinayeti gerçeklerini kendi imkanları ile derleyip her ay kamuoyu ile paylaşıyor. Artış yaşadığında dertleniyor, dikkat çekmek için daha da çok çırpınıyor. Yıllar böyle geçer iken bu Kasım ayında ilk kez başka bir şey oldu; kadın cinayetlerinde bir önceki aya göre yarı yarıya azalma gerçekleşti. Sene 2014 ve biz buna bile seviniyoruz ne yazık ki. Öldürülen kadın sayısının uzun zamandır ilk defa yirminin altına düşmüş olmasına elbette seviniyoruz. Bazı kadın kardeşlerimizin hayatının kurtulmuş olmasına elbette seviniyoruz. Bu bizde “azaltmayı başardık, durdurmayı başarmamız da yaklaşıyor” görüşünü güçlendiriyor. Peki Kasım ayında da ne oldu da böyle oldu? Şimdiye kadar kadın cinayetlerine seyirci kalan hatta önünü açan devlet görevini yaptı da kadınları mı korudu? Hayır. Yanıt basit; devletin yapmadığını bütün bir ayı mücadele ile geçiren kadınlar yaptı. Daha önemlisi ilk defa örgütlü biçimde güçlerini birleştirerek “Kadın Cinayetleri ve Çözüm Yolları Konferansı” yaptı, yüzlerce kadın sorunu çözmek iradesi gösterdi, bunun için omuz omuza mücadele kararı aldı. Şiddetle mücadele günleri olan 25 Kasım’da hemen bu kararı uyguladı; en önemli mesele can meselesi dedi bu gerçeği yere göğe duyurdu. İlk defa bu sene 25 Kasım’da Türkiye’nin her yerinden, sadece metropollerden değil mesela Erzurum’dan Trakya’ya kadar her ilden, konferansı yapan kadınların söylediği sözler duyuldu. Ve konferansta olan olmayan birbirinden farklı kurumlar, farklı kadınlar aynı sorunu söyledi, benzer çözüm yollarını gösterdi. İlk defa bu sene her ilden, çok farklı dinamiklerden “kadın cinayetleri var ve çözümü de var” sesi geldi, tüm toplum dalgalandı. Demek ki, bizlerin sade bir biçimde yan yana gelmemiz bile bambaşka bir etki yaratabiliyor. Toplumun henüz belki buluşmamış olduğumuz tüm kesimlerinde bir canlanma oluyor ve durumu değiştirebiliyoruz. Her şeyden önce bazı kadınların hayatları kurtulabilmiş oluyoruz. Bu kararlılık, Meclis’te de etki yarattı; bu sene AKP dahil her siyasi parti kadın cinayetlerini gündemine almadan edemedi. CHP, HDP zaten sorunu daha fazla sahiplenir iken, MHP Başkanı nezdinde açıklamalar yaptı, AKP Kadın Kolları bile 25 Kasım’da öldürülen bir kadın kardeşimiz için “karanfil bırakma eylemi” yaptı. Böyle bir 25 Kasım süreci yaşamamızda kadın cinayetlerini durdurma mücadelesinin ilerlemiş ve güçlerinin büyümüş olması önemli faktördür. Bu dönemde Erdoğan’ın, tüm toplumun tersine kadınların eşit haklarına saldırması ise durumu kadınlar lehine değiştirdi. Ona tüm toplum biz “eşitliği ve kadınların hayatını sahipleniyoruz” diye yanıt vermiş oldu. Erdoğan zor durumda kaldı, Ayşenur İslam ile birlikte durumu kurtarmak için “öyle demek istemedik” açıklamaları ile durumu kurtarmaya çalıştılar. Bu arada son haftada ard arda üç kadın cinayetinin, onların bu ayrımcı açıklamaları sonrasına rastlamış olması da çözüm yolunda nasıl bir engel oluşturduklarının kanıtıdır. Açıkça ortadaki “demek istemedikleri” bile kadınları öldürüyor. Bütün bir toplum “yeter” deyip harekete geçiyor ve bu olumlu sonuçlar doğuruyor iken, asıl sorumluların hala görmezden gelip tersine açıklamalar yapması da hemen olumsuz sonuçlarını doğuruyor. İşte kadın cinayetlerinin çözümü için önümüzde kalan tek engel budur. Kadın cinayetlerini azaltmayı başaranlar elbette bu engelleri kaldırmayı da başaracaklar. Bu sene 25 Kasım’da sözlerimiz hiç tanımadığımız, uzaktaki kadınlar tarafından da aynen söyleniyor ise, yani kadın cinayetlerini durdurma mücadelesi bu kadar anonimleşiyor ise, daha iyi haberlere de yaklaşıyoruz demektir. Tüm kadınlara ve halkımıza armağan olsun. gulsumkav@gmail.com

Kadınlar AKP’ye geri adım attırdı Kadınların, Tayyip Erdoğan’ın “Kadın ile erkeği eşit konuma getiremezsiniz, o fıtrata terstir.” sözlerine gösterdiği tepki AKP’ye geri adım attırdı. Ardı ardına yapılan açıklamalar, Cumhurbaşkanı’nın “yanlış anlaşıldığı” yönünde. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kadın erkek eşitliğini reddetmesi yurtdışı basınında da odukça geniş yer buldu. kadın Özgün başak

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçtiğimiz hafta gerçekleşen I. Uluslararası Kadın ve Adalet Zirvesi’nde, kadın erkek eşitliği üzerine yaptığı, anayasayı ve evrensel hukuku ihlal eden konuşması tüm kadınların tepkisini topladı. “Kadın erkek eşittir” sloganı ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı önünde eylem yapan kadınlara tüm kamuoyundan destek geldi. Tüm dünyadan kadınlar, “Çocuğunu emzirmek zorunda olan bir anneyi, bir erkek ile eşit konuma getiremezsiniz. Kadınlara erkeklerin yaptığı her işi yaptıramazsınız, komünist rejimlerde olduğu gibi. Eline ver kazmayı küreği çalışsın, olmaz böyle bir şey.” diyen Erdoğan’a sosyal medya üzerinden, ellerinde kazma ve küreklerle çekilen fotoğraflarını womendigging (kadınlar kazıyor) etiketi ile paylaşarak cevap verdi. AB ve BM’den Erdoğan’a tepki Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “kadın erkek eşit değildir” sözlerini “umulmadık” olarak nitelendiren Avrupa Birliği Komisyonu’ndan, “Cinsiyet eşitliği temel bir Avrupa standardıdır” tepkisi geldi. Birleşmiş Milletler Kadına Karşı Her Türlü Ayırımcılıkla Mücadele Komitesi Başkanı Nicole Ameline ise Erdoğan’ın sözlerinden dolayı üzüntü duyduklarını belirtti.

Erdoğan’ın “fıtrat” açıklaması dünya basınında da büyük yankı buldu BBC, Guardian, Independent gibi birçok basın kuruluşu Erdoğan’ın “Kadın ile erkeği eşit konuma getiremezsiniz” sözlerine yer verdi. Foreign Policy dergisi, “Tayyip Erdoğan giderek, davet edilmediği halde Şükran Günü yemeğine gelen ve sözleriyle herkesi rahatsız eden sarhoş amcaya benziyor” benzetmesi yaptı. Die Welt ve Stern ise “Erdoğan, kadına yönelik şiddeti eleştirdiğini söylüyor ancak Türkiye’de sadece bu yıl içerisinde 260 kadın şiddet yüzünden hayatını kaybetti” ifadelerini kullandı.

ların tepkisi, her fırsatta kadın düşmanı açıklamalar yapan Erdoğan’ı, bu kez geri adım atmak zorunda bıraktı. 15. Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği Fuarı’nın açılış töreni ve 18. Uluslararası İş Forumu Kongresi’nin kapanış oturumunda konuşma yapan Erdoğan, “Kadın ve erkek arasında adalet olması gerektiğini vurguladım. Sözlerimi çok yanlış yansıttılar.” dedi. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam ise konuk olduğu bir televizyon programında “Ben Sayın Cumhurbaşkanımızın konuşmasını baştan sona büyük bir dikkatle dinledim. Şu anda gündemin bir algı operasyonuna maruz kaldığını düşünüyorum.” şeklinde konuştu. “Sözlerimi çok yanlış yansıttılar” Sosyal Politikalar Bakan Yardımcısı Tüm dünyanın desteğini alan kadın- Çiğdem Erdoğan Atabek ise yine

aynı toplantıda Ayşenur İslam’a, “2014 yılında kaç kadın öldürüldü?” sorusunu sormak istedikleri için ağızları kapatılarak salondan dışarı çıkarılan Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu üyeleri Fikriye Yılmaz ve Fadik Temizyürek’in bakanlığa davet edildiğini belirtti. “Bakanımız konuştuğu sırada soru sormak isteyen hanımefendi ve yanındaki arkadaşını Bakanlığa davet ettik.” ifadesini kullanan Atabek’in bu açıklamasının gerçeği yansıtmadığı ortaya çıktı. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu konu ile ilgili “Bakanlık’tan tarafımıza böyle bir davet ulaşmamıştır. Ayşenur İslam sorumuza yanıt vermek istiyorsa bunu kamuoyu önünde yapmalıdır.” şeklinde bir açıklama yaptı.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun sorusu Meclis’te HDP Kars Milletvekili Mülkiye Birtane, Uluslararası Kadın ve Adalet Zirvesi’nde konuşma yapan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam’a soru sormak istediği için şiddete maruz kalan Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu üyesi Fikriye Yılmaz’ın durumunu Meclis’e taşıdı. “Gözlerinizin önünde bir kadına şiddet uygulanmıştır” denilen önergede, “Fikriye Yılmaz’ın soru sormasını neden engellediniz? Fikriye Yılmaz hangi suçu işledi ki dışarı çıkarılması talimatını verdiniz?” sorusu soruldu.Mülkiye Birtane, Yarın Gazetesi’ne verdiği demeçte “Ayşenur İslam’ın “Kadın arkadaşımızı kibarca salondan alın” demesi, hükümetin kadına yönelik politikalarının bir dışarı vurumudur. Devletin en üst yetkilileri bu tarz bir pratik içine girerse, toplum da buna göre bir şekil alır ve erkek, kendisinde kadına yönelik her türlü şiddeti uygulamayı hak görür.” şeklinde konuştu. KADIN

Kadın cinayetlerini durdurmak için taleplerimiz var

Kadın Hareketi Sedef Akbulut 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma günü öncesinde KADEM ve Bakanlığın birlikte düzenlediği Kadın ve Adalet zirvesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam’ın açıklamaları tarihte yerini net bir şekilde almıştır. Kadın ve erkeğin eşit olmadığını savunan Tayyip Erdoğan, kadınla kadın erkekle erkek eşittir diyerek “kadın ve erkek arasındaki eşitlik fıtrata ters” demiş ve tüm dünya kamuoyunda tepki almış, ciddi eleştirilerle karşılanmıştır. Toplumsal cinsiyet eşitliğini esas alan ve hukuksal alanda gerçek eşitliğin sağlanabilmesi için yürütülmesi gereken mücadelenin

kadınların mücadelesinde büyük bir önemi vardır. Bugün karşımızda bütün kadınları ilgilendiren AKP zihniyetiyle karşı karşıyayız. Bu kadın düşmanlığına karşı kadınlar, 23 Kasım’da olduğu gibi omuz omuza mücadele etmeye devam edecektir. Erkek egemenliğinin hâkim olduğu sistemlerde ayrımcılığa, baskıya, aşağılanmaya uğrayan kadın gerçeğine, kadınların kahkaha atmalarını bile ahlak sınırları dışında değerlendiren bugünün AKP zihniyetiyle ve Ortadoğu’da kadınlara ancak ölümü reva gören IŞİD gerçeğiyle karşı karşıyayız. Bu yüzden kadın hareketi olarak dünyanın bütün kadınlarıyla dayanışarak zalimlerin zulmüne direnebiliriz. Kadınların sorunlarından biri erkeklerle hukuksal eşitlik sağlanması sorunuyken, Cumhurbaşkanı Erdoğan kadın ve erkeğin eşit olmadığını söyleyerek var olan Anayasaya göre suç işlemiştir.

Zalimlerin devranı böyle dönmeyecektir. Elimizde kullanacağımız güçlü bir kartımız olan gezi direnişi var. AKP’nin hiç beklemediği bir anda gezi direnişinde kitlesel bir halk ayaklanması oldu. Bütün kolluk güçlerine rağmen, arkasına aldığı kocaman gövdesine rağmen yenilmez sanılan diktatör halkın dayanışmasıyla büyük ölçüde sarsıldı. Tüm kesimden kadınlarla en ön saflarda nasıl bir araya gelerek diktatöre karşı mücadele ettiysek bugünde artık elimizde olan en güçlü bir kartımızla kararlı bir şekilde yolumuza devam etmeliyiz. Bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hedeflediği yeni Türkiye’de kadınların gülmediği bir toplumun alt yapısı oluşturulmaktadır. Kendileri için sarayları reva görenler, bugün söz konusu kadın hayatı olduğunda kılını bile kıpırdatmıyor. 17 Aralık’ta sıfırlayamadıkları paralarla Aksaray yaptıranlar bu binlerce odalardan

birini kadınlara vermeyecekler. Hâlbuki kadınların kadın cinayetlerini durdurmak için talepleri net.Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun yıllardır verdiği mücadeleden süzdüğü beş temel talep, hükümetin gerçekleştirmesi elindeki imkânlarla mümkündür. Ancak nasıl kadınların tek bir sorusuna dahi tahammül edemedilerse, kadınların taleplerini duymak dahi istemiyorlar. Toplumun tüm kesimlerindeki kadınlar defalarca omuz omuza verip taleplerini dile getirdiler. Bu talepleri bir kez daha gerçekleştireceğimizde şüphe duymadan bir kez daha belirtelim. Cumhurbaşkanı, Başbakan ve meclisteki tüm siyasi liderleri kadın cinayetlerini kınasın.6284 sayılı koruma kanunu etkin uygulansın. Kadın katillerine caydırıcı cezalar yasalaşsın. Kadın bakanlığı kurulsun. Cinsiyet ve cinsel yönelim eşitliğini esas alan anayasa oluşturulmalıdır.


11 Kadına yönelik şiddet liselerde tartışıldı

LISENIN GUNDEMI 3 Aralık 2014

Yeni eğitim sisteminde söz sermayede

AKP’nin Yeni Türkiyesi’nin özelleştirme alanında en önemli ayağı olan eğitimle ilgili radikal düzenlemeler geliyor. Özel okullar çok daha ağırlık kazanacak, Osmanlı’daki uygulamalar ülke politikasına işlenecek ve ordan da eğitime aktarılacak, bu şekilde vatandaş yerine “sözde” insanlık güçlenecek. Samsun Piri Reis Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi 10.sınıf Gazetecilik öğrencileri, Kadına Yönelik Şiddeti düzenledikleri ‘Olayların İçinden’ programında canlı yayında tartıştı. Piri Reis Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi televizyon stüdyosunda yapılan programın moderatörlüğünü 10 Gazetecilik sınıfından Furkan Aytaş üstlendi. Enes Keleş, Elif Sümertaş , Simge Aksu ve Pınar Kılıç’ın konuşmacı olarak katıldığı programda, Elvan Çiçek Bolat son yaşanan kadına yönelik bir şiddet olayını, stüdyoya bağlanarak canlı olarak aktardı. EĞİTİM

Eğitimde rant özel okullarla büyüyor

Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2015 yılı itibariyle dershanelerin kapısına kilit vuracak olması, M.E.B’i eğitim sektöründe özel okullara yönlendirdi. Antalya’da geçen yıl 136 olan özel okul sayısı bu yıl açılan 57 özel okulla 193’e yükseldi. Dershanelerin kapatılacak olması ve özel okula dönüştürülmesindeki çalışmalar kapsamında, Antalya’da bu yıl özel okul patlaması yaşandı. 2013-2014 eğitim ve öğretim dönemine kadar 136 özel okul vardı şimdi ise bu sayı 193’e çıktı. AKP devlet okullarındaki eğitimi nitelikli bir hale getirmek yerine eğitimi ranta teslim etmeyi seçiyor. EĞİTİM

Ortaokulda namaz kıldırıldı

eğitim efe arar

Antalya’da “21.Yüzyılda Yeni Bir Eğitim Felsefesi Oluşturmak ve Özel Okullar” konulu birinci eğitim kongresinde AKP’nin yeni Türkiyesi’nde “sözde” insanı güçlendirecek sistemle ilgili bir değerlendirme yapıldı. Kongreye Türkiye’den eğitimciler ve özel okul temsilcileri katıldı. Kongrenin açılış konuşmasını yapan Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı Yusuf Tekin, Yeni Türkiye’nin eğitim sistemi ile ilgili bir konuşma yaptı. “Yeni Türkiye Yolunda Eğitim” konulu bir sunum yapan Tekin, 19’uncu yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nda başlayan modernleşme atılımlarının benzerlerinin yeni Türkiye’de de yapılmaya çalışıldığını anlattı. Tekin “Bugünkü çalışmalarımızın Osmanlı’daki modernleşmeyle farkı yok. Sadece daha iyi bir yerdeyiz. Bu süreci hızlıca atlatacak radikal kararlar vermek durumundayız” dedi. Modern ulus-devlet anlayışının yıkılmaya başladığını aktaran Tekin, “Yeni devlet anlayışına uygun, vatandaştan insana odaklanan bir eğitim sistemi getirmemiz gerekir” diye konuştu. İnsana yönelik eğitimin küresel, kapitalist ilişkilerin büyümesiyle güçleneceği ifadesinin bir benzerini belirten Tekin daha sonra yandaş medya SABAH’a konuştu, bu kapsamda yapılacak çalışmaların da sinyallerini şöyle verdi: Yeni Türkiye’de özel okulların ağırlığı arttırılacak. Devletin

İnsana değil kapitaliste yönelik eğitim AKP’nin “21.Yüzyıldaki insanı güçlendirecek yeni eğitim felsefesi” apaçık ortada. Ancak bazı çelişkiler var. Çelişkilerden birincisi; kongrede varılan fikir birliği ile konu başlığı arasındaki derin fark. Eğitimde insanı güçlendirilmekten, insana yönelmekten bahsediliyor ve ortaya çıkan karar eğitimde de özelleştirmenin önünün açılması. Daha çok özel okul açılsın özel

Davutoğlu’nun Hacıbektaş ve Dersim’de açıkladığı “sahte” Alevi reformunun eğitimde de uygulanacağı ifade edildi. Aralık ayı başında toplanacak Milli Eğitim Şurası’nda seçmeli Alevilik dersinin de gündeme gelmesi bekleniyor. 19. Milli Eğitim Şurası’nın da ana gündem maddelerinden biri olacak. Şura katılımcıları M.E.B. Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı’nın aldığı karara göre, “Öğretim programları ve haftalık ders çizelgeleri” başlığı altında bazı yeni seçmeli derslerin de gündeme getirileceği kaydedildi. Söz konusu seçmeli dersler ara-

okullara daha çok destekte bulunulsun, devlet okulları ise yasaklarla, dayatmalarla, niteliksizliklerle dolsun ki devlet okuluna giden halk çocukları nitelikli eğitimden mahrum kalsın ve insanlık böylece gelişsin. İkinci çelişki ise yenilikten bahsedip Osmanlı gibi son derece geri bir tarihte kalan devletteki politikaları uygulamak. Bunun üzerine konulacak pek bir şey yok ancak AKP’nin “Yeni Türkiye’sinin” aslında “Geri Türkiye” olduğu netleşti. AKP artık girdiği her politikadan, politikayı uyguladığı alanı bertaraf etmeden çıkamama alışkanlığına yakalanmış durumda. Ancak uyguladığı politikaların tutarsızlığı o kadar ortada ki hiçbir politik yetenek bunu halktan gizleyemez.

sında “Alevilik” dersinin de olacağı ve şura katılımcılarının onaylaması ile M.E.B’e “Seçmeli Alevilik dersi’nin yanı sıra zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinde Alevilik ve Bektaşilik konularına daha fazla yer verilmesinin de tavsiye edilmesi bekleniyor. AKP Aleviliği seçmeli ders yapmasıyla Alevileri susturacağını sanıyor ancak çok açık ki o kadar lise yerine İmam Hatip yapılmasından, seçmeli adı altında bir sürü sünni din dersi dayatıldıktan sonra AKP’nin halka gördüğü hak Alevilik seçmeli, Sünnilik zorunludur. EĞİTİM

Devlet okulları varken neden özel okul? F) şıkkı Burak Kiper

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü tarafından düzenlenen “Alanya Öğrenme Şenlikleri” programında 17 ve 25 Aralık operasyonları sonrasında AKP’nin arasının bozulduğu cemaatin okullarına Alanya İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nün sahip çıktığı öğrenildi. Programda Anadolu İmam Hatip Lisesi’ne bir stant ayrılırken, Gülen Cemaatine yakınlığıyla bilinen Özel Hayat Ufuk İlkokulu’na on stant ayrıldığı tespit edildi. Anlaşılan AKP’nin içinde de cemaat konusunda netleşmemiş bir şeyler var. EĞİTİM

kararların uygulayıcısıyız. Ancak aralık ayında düzenlenecek eğitim şurasında konuyla ilgili tüm değerlendirme ve önerileri alacağız. Şurada yeni bir modelin şekilleneceğini bekliyoruz. Ancak son söz hükümetin” dedi.

Alevilik seçmeli, sünnilik zorunlu

Maltepe Prof.Dr.Mustafa Zengin Ortaokulu’ndaki mescitte Maltepe Milli Eğitim Müdürü, çevre okulların idarecileri ve okulun öğrencilerine dışarıdan getirilen bir imam tarafından cuma namazı kıldırıldı. Cuma vaazını Milli Eğitim Müdürü Faik Kaptan verdi. Okulda cuma namazına katılıp derse gitmeyen öğrenciler yok yazılmadı. Milli Eğitim Müdürü Faik Kaptan, hem “vaaz”ında hem de sonrasında okul yönetimine ders saatlerini cuma namazına göre ayarlamaları için talimat verdi. Tedirgin olan yöneticilerin “Şikâyet olursa ne yapacağız?” sorusunaysa “Siz rahat olun, ben hallederim” cevabını verdi. eğitim

İlçe Milli Eğitim’den cemaate destek

özel okullar üzerindeki baskısı hafifletilecek. Sivil alandaki kapsam genişletilecek. Anti-Demokratik algılanabilecek her türlü uygulama peyder pey kaldırılacak.” Devlete bağlı vatandaşlar yetiştirmek yerine “İnsan eğitimi” yapılacak. 19’uncu yüzyıl Osmanlı döneminde başlayan ve modern ulus devlete bağlı bireyler yetiştiren bir eğitim sisteminin varolduğunu iddia eden Tekin “Zorla dikte edilen şeyler yerine eğitimde bireyleri mutlu edecek şeyler yapılmalı. Biz Andımız’ı kaldırdığımızda bizleri vatana ihanet iddialarına kadar suçladılar. Amacımız demokratikleşen bir trende uyum sağlamaktı” dedi. Tekin, yeni eğitim sisteminin karar vericilerinin siyasiler olduğunun altını çizerek “Biz bürokratlar, bu

Geçtiğimiz günlerde Antalya’da düzenlenen “21. Yüzyılda Yeni Bir Eğitim Felsefesi Oluşturmak ve Özel Okullar” konulu birinci eğitim kongresi yapıldı. Eğitim kongresine Milli Eğitim Bakanlığı, özel okul temsilcileri ve eğitimciler ile eğitim üzerine kongresini gerçeklikten uzak, öğrencilerin çıkarlarının yakınından bile geçmediği değerlendirmelerde bulundular. AKP’nin nasıl bir eğitim sistemi istediği sorusu bu toplantıda somutlaştı. Kongre de söz alan Milli Eğitim Bakanı Müsteşarı Doç. Yusuf Tekin, “Yeni Türkiye’de özel okulların ağırlığı

arttırılacak. Devletin özel okullar üzerindeki baskısı hafifletilecek.’’ sözünü kullandı. İşte Bu söz ile birlikte AKP’nin eğitim üzerinden nasıl rant sağladığı, öğrencilerin çıkarlarını düşünmeden kendi çıkarlarını nasıl düşündüğünü, öğrencilerin en doğal eğitim hakkının nasıl satın alınabileceğinin göstergesi oldu. Benim sorum şu: Devlet okulları varken neden özel okullara ağırlık veriliyor? Niteliksiz eğitim senden gayrı değil AKP Bu soru aslında 2 farklı tartışmayı açıyor. Birincisi eğer devlet okullarındaki niteliksiz eğitimden kaynaklı özel okullara ağırlık veriliyorsa, devlet okullarındaki niteliksiz eğitimi kim düzeltecektir, bunun yetkilisi devlet değil de kimdir? AKP hükümeti devlet okullarındaki niteliksiz eği-

timden dolayı veryansın ediyor. Sanki sorunun kaynağı öğrenciler ya da öğretmenlermiş gibi. Devlet okullarındaki niteliksiz eğitim senden gayrı değildir AKP. Bizzat senin politikaların sonucu oluşmuştur. Bu sorun bütün eğitim görenlerindir fakat çözmesi gereken ve çözebilecek bir pozisyonda olan AKP Hükümetidir. Eğitimde hiçbir olay AKP’den gayrı olmaz. Bizim politik fikrimiz devlet okullarındaki niteliksiz eğitim derhal AKP tarafından düzeltilmeli ve öğrenciler Anayasa’daki hakkı olan parasız eğitim hakkını alabilmelidirler. Özel okullar kamulaştırılmalıdır Diğer ikinci konu ise AKP öğrencilerden özel okullara teşvik ederek onlardan rant sağlayabiliyor olmasıdır. İşte bu tam da AKP’nin eğitimi tamamı ile bir sermayeye

dönüştürmesidir. Parası olan ailelere özel okulları teşvik ederek oradan doğru kendine para akışı sağlıyor. Zaten Milli Eğitim Bakanığı özel okullara değil de devlet okullarına yatırım yapsa bir çok sorun çözüm ile bitecek. Fakat niye öyle bir şey yapsın ki? Sonuçta en sonunda onun kazanacağı bir şey olmuyor. Eğitimden para alamayacaksa neden eğitime katkıda bulunsun ki? Sonuca gelirsek, AKP hükümeti özel okulları kamulaştırmalıdır. Ancak bu şekilde öğrenciler eşit bir seviye de eğitim görebilirler. İşte bu durum karşısında mücadelemizi, fikirlerimizi sivrileştirmeliyiz. AKP’nin özel okulları karşısında sloganımız olmalı, iddiamız olmalı. Bu iddia ile yola çıkıp AKP karşısında durabiliriz. Bu iddianın mücadelesini vererek AKP’nin bu tür politikalarına son verebiliriz.


ESAS MESELE

12

fotoğraf: NALE EYLİK

3 Aralık 2014

AKP’nin kadına hakaretten başka pratiği yok

Geçtiğimiz hafta Bakan Ayşenur İslam’a soru sormak isteyen Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’ndan Fikriye Yılmaz’ın ağzı kapatılarak salondan çıkarılması çok konuşuldu. Bu konu basınla sınırlı kalmadı, Mecliste de bir soru önergesi olarak yankılandı. Hem Platform’un soracağı soruları, hem de yaşanan bu şiddeti İslam’a soran HDP Milletvekili Mülkiye Birtane ile kadın cinayetlerini ve çözüm yollarını konuştuk. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’ndan bir temsilci KADEM’in RöPORTAJ toplantısına ayşen ece kavas giderek söz kullanmak istedi ve ağzı kapatılarak dışarı çıkarıldı. Siz bunu gördüğünüzde ne düşündünüz? Kadına yönelik şiddete karşı mücadele gününde böylesi bir olayla karşılaşmak, diğer taraftan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı’nın “Kibarca dışarı alın” talimatını direk vermesiyle şiddet uygulanarak bir kadının salondan çıkarılması; hükümetin, bakanların veya siyasetinin gerçekten şiddete yönelik bakış açılarını ortaya koyduğu için biz bunun politik bir duruş olduğunu da görerek bununla ilgili bir önerge verdik. Yıllardır bunun mücadelesini veren bir kadın ve Demokratik Özgür Kadın Hareketi’nin bir üyesi olarak bunu görmezden gelmemiz söz konusu değildir. Doğrusu, bir kadının bir kadına bu şiddeti uygulatması da doğru bir tarz ve yöntem değildir.

Kadınlar için çok şey yaptığı söylenen Cumhurbaşkanı, sadece kadına hakaret etmiştir. Sadece kadını, kadın cinsini düşürmekten başka bir pratiği olmamıştır. Ayşenur İslam’ın kadına olan bakış açısını nasıl değerlendiriyorsunuz? Söylem ile hiçbir zaman bir şeyin pratize edilemeyeceğini vurgulamak isterim. Sonuçta siz yasal düzenlemeleri çıkarıyorsunuz veya en yetkili ağızdan bazı işlerin yapılması için talimat veriyorsunuz. Fakat diğer taraftan yaşadığınız veya yaşattığınız bu olayla tamamen kendi politik bakış açınızı gösteriyorsunuz. Bu yüzden Sayın Cumhurbaşkanı’nın başbakanlık yaptığı dönemlerde 2006’dan 2010’a kadar ki söylemlerini ve bu sene 25 Kasım’daki söylemlerini yan yana koyduğumuzda tamamıyla kurum ve kuruluşlarıyla kadın bakanı da dahil olmak

üzere Sayın Erdoğan’ın bakış açısını pratize ediyorlar. 2006’da kadın da olsa çocuk da olsa gereği yapılacak, dedi Başbakan ve Diyarbakır’da olaylar gerçekleşti. Onlarca çocuk ve kadın katledildi. Ardından 2010’da cinsler eşit değildir söylemini, bu 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü’nde de tekrar söyledi. Kadınlar için çok şey yaptığı söylenen Cumhurbaşkanı, sadece kadına hakaret etmiştir. Sadece kadını, kadın cinsini düşürmekten başka bir pratiği olmamıştır. Bu siyaseti yürüten kadınların da maalesef kadın bakış açısıyla değil, tamamen erkek egemen zihniyetin bakış açısıyla Sayın Erdoğan’ı doğrular tarzda bir pratiğe girmeleri kabul edilecek bir durum değildir. Kadın Bakanı dediniz ama aslında bir Kadın Bakanlığı yok. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olarak geçiyor. Bunun bir etkisi olduğunu düşünüyor musunuz? Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın adında öncesinde ‘kadın’ sözcüğü vardı. Bu çıkarıldı. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olarak değiştirildi. Sosyal politikalar dendiği zaman da sadece çocuk parası vererek sosyal devlet politikasını yürütmek, diğer taraftan bu hizmeti sunup oy vermeyen kadınların da bu paralarının kesileceği noktasında tehdit ve şantaj ile bir şiddet uygulamak konusu ön plana çıkıyor. Bu zihniyet değişimi ile alakalı bir durum. Kadını zayıf olduğu noktalarda kendinize bağlayarak, kadın ile erkeğin eşit olmadığını fıtratların farklı olduğunu söyleyerek, erkeği üstün kılıp şiddet uygulamasına zemin hazırlayarak işlenen cinayetlerin veya şiddet suçu işleyen erkeklerin nasıl korunduğunu daha iyi görebiliriz. Sonuçta kadın karakola gittiğinde başvuruda bulunuyor. O başvurular çoğu kez kayıtlara geçmiyor. Karakola giden kadını oradaki görevlilerin de aşağılar tarzda geri çevirmeleriyle, aslında bir şiddet uygulandığını görmek lazım. Evine geri dön deniliyor ve bu kadınların büyük bir çoğunluğu ya tekrar ağır şiddete maruz kalıyorlar veya ‘töre cinayetleri’ adı altında bir şekilde kadınlar katlediliyor. İçişleri Bakanlığı’na sorulduğu zaman verilen cevaplar var. Örneğin daha önceden önermiş olduğumuz onlarca soru önergesi var. Bütün arkadaşlarımızın bu konularda önergeleri var. Oradaki rakamlarla Adalet Bakanlığı’na yansıyan suç unsuru olan olayların birbirini aslında tutmadığını görüyoruz. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olarak görev yapan arkadaşımızın da kendi bakanlığının

Her üç muhalefet partisinin de zaman zaman vermiş olduğu önergeler var bu konuda. Bir türlü ortaklaştıramadığımız bir konuydu. En son belki sevindirici olan şey 25 Kasım’da tüm grupların ortaklaşarak kadına şiddetle ilgili Meclis Araştırma Komisyonu kurulması yönünde bir kararlaşma yaşaması oldu. bir arşivinin, bir istatistiğinin olması gerekiyor. Adalet Bakanlığı ayrı, İçişleri Bakanlığı ayrı sonuçları veriyor. Birçok kentte bütün önergelerimizi İçişleri veya Adalet Bakanlığı’na Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı yönlendirebiliyor. Hâkim olmadıkları, bilmedikleri ve hazır bulunmadıkları bir alanda çalışan insanların doğal olarak verecekleri sonuçlar da şaibeli olacaktır. Bu yüzden Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın kendi çalışma programını, şeklini daha doğru temellere oturtabilecek bir politika izlemesi gerekiyor. Meclis’te kadın cinayetleri nasıl konuşuluyor sizce? Siz de kadınlarla alakalı çalışmalar yapan bir vekilsiniz. Ne derece önem veriliyor? Birçok kez sizlerin de tanık olduğunuz, takip ettiğiniz Meclis oturumlarında verilen önergeler, Meclis’teki çoğunluğa dayanarak bir şekliyle geri çevriliyor. Her üç muhalefet partisinin de zaman zaman vermiş olduğu önergeler var bu konuda. Bir türlü ortaklaştıramadığımız bir konuydu. En son belki sevindirici olan şey 25 Kasım’da tüm grupların ortaklaşarak kadına şiddetle ilgili Meclis Araştırma Komisyonu kurulması yönünde bir kararlaşma yaşaması oldu. Komisyonlar kurulur da bunun doğru bir şekilde yürütülmesi aslında toplumun kanayan en büyük yarasını, kadın cinsine karşı işlenen bu kırımın durdurulması yönünde tüm yönleriyle ele alınıp ona göre araştırılması gerekiyor. Aile içi şiddetten tutalım, sokakta, okulda, dışarıda veya hem devletten gelen şiddet kısmını göz önünde bulundurmak gerekli

hem devletin küçük bir prototipi olan erkeğin uyguladığı şiddet iyi irdelenmeli. Ta çocukluktan itibaren başlayacak olan demokratik aile içi eğitimlerle bunun ilerideki kuşaklara taşınabilirliği konusunda bir çalışma yapılması gerekiyor. Önceki dönemlerde sürekli reddedilen bir durum söz konusuydu; ama bundan sonra umuyoruz bu komisyonla belki ileriye yönelik Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık, İçişleri, Adalet, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlıkları; yani bütün alanlar hatta ekonomi, bunların tümünü göz önünde bulundurarak bir çalışma yürütülürse bu tip şiddet olaylarının da önüne geçilmesi belki mümkün olacak. Ama ilk etapta öyle kolay karşılanabilecek olumlu adımları göremeyiz. Çünkü bu bir süreç işi. Kuşak meselesi. Yavaş yavaş toplum içerisinde oturtuldukça, erkek çocuğuna veya kız çocuğuna bakış açısı değiştirilmediği sürece bu tip sorunlar devam eder. Eğer bahsettiğimiz alanlardaki çalışmalar iyi irdelenip ona göre politikalar uygulanırsa sonuçlar da elde etmiş olabiliriz. Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu var bir yandan ama Erdoğan da, Ayşenur İslam da kadın erkek eşit değildir, diye konuşuyorlar. Böyle bir tezat var günümüzde ve kadınlar öldürülüyor. Acil durum önlemleri açısından çözüm yollarına nasıl bakıyorsunuz? Özellikle baskı unsuru olmak gerekiyor. Bunu da oluşturulan yasaların ne kadar pratikte olduğunu takip etmek lazım. Kadın kurumlarının ortaklaşması gerekiyor. Bir ilde, bir ülkede veya farklı farklı ülkelerde diyelim ki bölük pörçük eylemler, karşı çıkışlar söz konusu oluyor. Bunlar elbette önemlidir. Fakat ortaklaşması gerektiğini, kadın cinayetlerine karşı mücadele veren bir platformun olduğunu biliyoruz. Fikriye Hanım da oranın bir üyesiydi. Ona karşı uygulanan şiddet, bu işe karşı duran bir kişiye karşı işlenen bu hakaret, direk muhatabına yapılmış oldu. Bizce hem kadın kurumlarının hem siyasilerin, bu mücadeleyi yürüten platformların, hareketlerin ortaklaşa takibi gerekiyor. Eylemlerini ortaklaştırması gerekiyor. Diğer taraftan sizin de belirttiğiniz gibi o eğitim süreci uzun bir zaman alacak. Belki aile içinde gelişecek olan kuşaklar arası eğitim süreçleri, fakat ilk etapta çıkan yasaların bu temelde toplumun ihtiyaçlarına cevap verebilecek yasalar olması, çıkan yasaların da bu kurumlar tarafından takibi gerekiyor.

Meclisin ve toplumun neler yapması gerektiğini konuştuk. Özü itibariyle hem toplumsal hem de genel olarak kadın cinayetleri nasıl durdurulur? Burada medyanın gücünü küçümsememek gerekiyor. Bütün kurum ve kuruluşlarıyla devletin, hükümetin ve de kadın kurumlarının yapacakları şeyi direk olarak medya aracılığıyla kamuoyuna taşımak. Elbette bunun tam tersi olduğunu söyleyenler de var. Basında çıktıkça görülüyor ve şiddet olayları bundan dolayı fazlalaşıyor diyenler de var. Aslında görünür kılındı bazı şeyler. Biraz önce de bahsettim. Karakola giden kadının hiç kaydı alınmadan geri gönderildiğini biliyoruz. Bazıları savcılığa suç duyurusunda bulunuyor. Koruma verilmiyor. Bunların tümünü yan yana koyduğumuzda doğrusu kadın cinayetlerine ya da kadına yönelik şiddete karşı topyekün bir hareketin olması lazım. Bunu da medya aracılığıyla yapabiliriz. Kim ne duyuyorsa mutlaka medyaya taşıyıp, kamu-

Üç çocuk doğurmayan kadınlara bir ceza uygulamasına kadar gidebilecekleri bir durum söz konusu olabilir. Bu politikanın sahiplerinden aslında bu görüş uzak olmasa gerek. oyunu duyarlı hale getirmemiz gerekiyor. Bu şu anlama gelmemeli. Sonuçta, az önce bahsettiğimiz gibi ters yönlü bir etkisi de olabilir. Bu konudan burada biraz daha bahsetmek istiyorum. Bu ne kadar görünür kılınırsa buna karşı mücadele yöntemleri ne kadar geliştirilirse daha çok başarılı olacağını düşünüyorum. Bir de bu programların sadece şu cinayet işlendi, şu şiddet olayı gerçekleşti tarzında değil, televizyonlarda, basın yayın organlarında, yazılı ve görsel basında haklar, özgürlükler ve eşitlik temelinde programların yapılması, yazıların yazılması gerekiyor. Bununla ancak toplumu duyarlı hale getirebileceğimizi düşünüyorum. Çünkü siz çıkaracaksınız diyeceksiniz ki

Mülkiye Birtane kimdir?

Mülkiye Birtane, 16 Mart 1964’te Kars Selim’in Başköy Köyü’nde doğdu. Babasının adı Mustafa, annesinin adı Kudret’tir. Öğretmen: Atatürk Üniversitesi Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi İngilizce Bölümü’nü bitirdi. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde 5 yıl öğretim elemanı daha sonra ise Milli Eğitim Bakanlığı’nda öğretmen olarak çalıştı. Eğitim Sen’in Diyarbakır Şubesi’nde yöneticilik yaptı. Kürt Dili Araştırma ve Geliştirme Derneğinin Kurucular Kurulu’nda ve Kibele Kadın Kooperatifi’nin kuruluşunda görev aldı. Kadın Akademisi Başkanlığı görevini üstlendi. Azadiya Welat gazetesinde köşe yazarlığı yaptı ve birçok sivil toplum kuruluşunda görev aldı. “kadınlar üç çocuk doğursun”. “Üç çocuk doğursun kadınlar” dediğinizde doğal olarak kadını hem çalışma hayatından hem toplumsal, sosyal hayattan çekip tamamen ev içine hapsedeceksiniz. En son Cumhurbaşkanı’nın yaptığı bir açıklamada beni kimse dinlemedi tarzında bir yaklaşımı var. Belki daha ileride üç çocuk doğurmayan kadınlara bir ceza uygulamasına kadar gidebilecekleri bir durum söz konusu olabilir. Bu politikanın sahiplerinden aslında bu görüş uzak olmasa gerek. Ben bunu belki bir sonuç cümlesi olarak değil de bir görüş olsun diye söylüyorum. Bunlarla ilgili az önce bahsettiğimiz olumlu etki yaratabilecek filmlerin yapılmasını teşvik etmek, haber programları ve tartışma programları yapmak, özellikle bu yükü sadece kadınlar üzerinden yürütmenin de doğru olmadığını genelde kadına yönelik şiddetle ilgili programlar yapıldığında kadınlar çıkarılıyor medya karşısına. Buna erkekleri de katmak lazım, nasıl bakıyorlar? Tek yönlü bir bakış açısı ile toplumda kadınlar anlatır, erkekler de ya kulak tıkarlar ya da güler geçerler. Aslında bunu biraz daha topluma yedirmek gerekiyor. Her iki cinsin de eşit olduğunu bu tip programlarla da ön plana çıkarabiliriz. Elbette olayın diğer boyutu da yasal düzenlemeler, eğitimler vs. ile doldurulabilir diye düşünüyorum. Meclis’e verdiğiniz bu önergeye herhangi olumlu veya olumsuz bir tepki geldi mi? Olayın gerçekleştiği günün ertesinde biz bu önergeyi verdik. Bununla ilgili olarak birçok basın organında önerge çıktı. Olumlu tepkiler gelmeye başladı. Mesajlar, e-mail üzerinden gelenler var. Bu tip davranışlarla karşı karşıya kalanların bunu sadece şiddeti fiziksel bir konumla bağdaştırmayıp aslında tamamıyla bütün yönleriyle ele alınması gerektiğini vurguladığımız için de olumlu tepkiler aldık. Şu ana kadar olumsuz bir tepki almadık.


DUNYA

13

3 Aralık 2014

Halkın tepkisi istifa ettirdi

İyi Kötü Çirkin ELİF KARAN

İyi

Oral, Erdoğan’ın kadın ile erkeğin eşit olmadığını ilan etmesinin ardından şu yorumlarla yazısına başlıyor: “Erdoğan’ın son söylemi ayrımcılığı daha da körüklemek; kadının değerini sadece anneliği ve kadın cinayetlerine teşvikten başka bir şey değildir” Ardından da İslam’ın Erdoğan’ı savunma çabalarına değiniyor: “Bugün dünyada toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda en gerilerdeyiz. Bu eşitliği yakalayabilmiş ülkeler, ancak pozitif ayrımcılıkla, o yere gelmişlerdir. Ayşenur İslam bunları elbet biliyordur... Ama tüm bakanların yaptığı gibi o da Erdoğan’ın sözlerine mazeret bulmak görevini yerine getiriyor. Bize, “erkek siyasetçilere mazeret bulan değil, onların ezberini bozma cesareti gösteren kadın siyasetçiler lazım.”

Kötü

18 yaşındaki siyahi genç Michael Brown’ı katleden ırkçı polis Darren Wilson’ın mahkemeler tarafından aklanmasının ardından başlayan eylemler katil polisi istifaya zorladı. Wilson, “yargılanmasına gerek olmadığı” kararının ardından ilk kez konuşarak, vicdanının rahat olduğunu söyledi. Karara yönelik protestolar ise ABD’nin başka şehirlerine de yayıldı. Dünya RIFAT ÇAPAR

ABD’de Missouri eyaletine bağlı Ferguson’da siyasi genç Michael Brown’ı katleden polis Darren Wilson istifa etti. Polisin aklanmasını protesto eden Ferguson halkı yürüyüş gerçekleştirdi. Katil polisi yargılamayarak cinayeti örtbas etmeye çalışan hükümet, Wilson’un istifasıyla büyüyen öfkeyi yatıştırmayı hedefliyor. Mahkeme cinayeti akladı Katil polisin avukatı Neil Bruntrager, Wilson’un Ferguson Polis Merkezi’ndeki görevinden ayrıldığını duyururken çeşitli gazeteler katilin görevinden kendi isteğiyle ayrılmadığı iddiasını öne çıkardı. Ferguson’da ise polis merkezi

önündeki eylemler devam etti. ‘Adalet’ talep eden Fergusonlu emekçiler, karakol önüne yürüdü. Oturma eylemi yaparak yolu kapatan halk bir kez daha polis saldırısına uğradı. Polis saldırısına karşı kararlılıkla eylemi sürdüren eylemlercilerden bazıları gözaltına alındı. Siyahi Amerikalıların haklarını savunan NAACP, “Adalete Yolculuk” adı altında Ferguson’da başlayarak Missouri eyaletinin merkezi Jefferson City’ye kadar yürüyüş yapma kararı aldı. 190 kilometrelik yolda yapılacak yürüyüşün 7 gün süreceği belirtildi. Protestolar Şükran Günü’nde de sürdü ABD’nin Missiouri eyaletinde, jürinin 18 yaşındaki silahsız siyahi genç Michael Brown’ı öldüren beyaz polis

memuru Darren Wilson’ın yargılanmasına gerek olmadığına karar vermesinin ardından başlayan protestolar Şükran Günü’nde de sürdü. New York’ta geleneksel olarak yapılan Şükran Günü Yürüyüşü’nü engellemek isteyen halka polis sert bir şekilde saldırdı. Polis 7 kişiyi gözaltına aldı. Ferguson’da jürinin kararını protesto edenler New York’ta geleneksel olarak düzenlenen, yürüyüş güzergâhı boyunca 3 milyonu aşkın, televizyonlardan da yaklaşık 50 milyon kişinin izlediği Şükran Günü Yürüyüşü’nü engellemeye çalıştı. Polis yürüyüşe devam etmek isteyen halka saldırdı. Obama: Kararı kabullenin ABD Başkanı Barack Obama ise açıklamasında Amerikalıların kararı kabullenmesi gerektiğini belirterek

eylemlerin “barışçıl şekilde yapılması” uyarısında bulundu. Obama, ABD’nin kanunlar ülkesi olduğunu ve polislerin kararı üzüntüyle karşılayan toplum üyeleri ile birlikte hareket etmesi gerektiğini kaydetti. Karar sonrası yaşanan hayal kırıklığının sadece Brown’ın öldürülmesiyle alakalı olmadığını, Afrikan-Amerikan toplumunda kanunların adaletli uygulanmadığına dair kökeni derinlere uzanan bir algı bulunduğunu belirten Amerikan Birleşik Devletleri Başkanı Barack Obama, “Bu her yerde ve güvenlik güçlerinin çoğunluğu için geçerli olmayabilir ama insanların bu algısı da yaratılmış bir şey değil, kökleri bu ülkede uzun süredir var olan gerçeklere dayanıyor” diyerek basına açıklama yaptı.

Meksika’da 31 öğrenci daha kayıp Meksika’nın Guerrero eyaletinde geçtiğimiz Temmuz ayında 31 öğrencinin daha polis aracıyla gelen maskeli kişiler tarafından kaçırıldığı duyuruldu.

France 24 kanalı’nın yayınladığı röportajda konuşan, kaçırıldığı iddia edilen öğrencilerden birinin annesi, 7 Temmuz’da Guerrero eyaletindeki Cocula kentinde Justo Sierra Lisesi öğrencilerinin okulların kapandığı son gün polis araçlarıyla gelen maskeli kişiler tarafından kaçırıldığını belirtti. Öğrencileri kaçıran kişilerin görgü tanıklarını ve aileleri tehdit ettiğini belirten anne, bu tehditler nedeniyle bugüne kadar konuşamadıklarını vurguladı. Meksika Devlet Başkanı Enrique Pena Nieto, canlı yayında

yaptığı bir konuşmada “Meksika değişmek zorunda” dedi. Nieto’nun sunduğu reformun ana çerçevesi ise, yerel yönetimlere bağlı olan polis gücünün dağıtılarak 31 federal eyaletin ve başkentin kontrolüne girmesi. Öğrencilerin kaybıyla ilgili olarak yapılan resmi açıklama, bir uyuşturucu çetesi tarafından öldürüldükleri yönünde. Belediye Başkanı Jose Luis Abarca’nın çete ile bağlantılı olduğu ve yerel polise, kayboldukları gün öğrencilere müdahale etme emri verdiği söyleniyor. Poliste yapılması planlanan reformlar kapsamında kongreye uyuşturucu çeteleri ile işbirliği halinde olan yerel yönetimleri dağıtma yetkisi de verilecek. DÜNYA

Lufthansa çalışanları greve çıkıyor Alman havayolları şirketi Lufthansa’da pilotlar bir kez daha hakları için greve çıkacak. Kısa ve orta mesafeli uçuşlarda ayrı ayrı planlanan grev iki gün sürecek. Alman pilot sendikası Cockpit Birliği (VC) üyesi pilotlar, mezarda emeklilik saldırısına karşı mücadelelerini sürdürüyor. Cockpit (VC) yazılı bir açıklama yaparak Almanya genelinde kısa ve orta mesafe uçuşlarda 1 Aralık 2014 Pazartesi günü yerel saatle 12.00’den

2 Aralık Salı günü saat 23.59’a kadar grev çağrısında bulundu. Lufthansa yönetimi ile ekim ayından sonra da toplu sözleşme görüşmelerine devam edildiğine dikkat çekilen açıklamada, bu görüşmelerde pilotların uzlaşma çabalarına rağmen bazı noktaların çözülemediği vurgulandı.Geçtiğimiz ay yapılan son grevde 2 bin 330 Lufthansa uçuşunun üçte ikisi iptal olurken,160 bin yolcu etkilendi. Firma 160 milyon euroluk zarara uğradı. DÜNYA

Zeynep Oral Cumhuriyet

Etyen Mahçupyan Akşam

Mahçupyan, AKP iktidarını seçimlere hazırlamak için bir Başbakan Başdanışmanı olarak çalışmaya başlamış. AKP’nin oy oranlarının ne kadar yükseldiğini anlatıyor. Mahçupyan: “Seçim tahmini; Ancak partiler arasında bir asimetri olduğunun altını çizmekte yarar var. Saha çalışmaları AKP politikalarını beğenenlerin kabaca yüzde 60 olduğunu gösteriyor. Yani bu partinin potansiyeli aldığı oyun üzerinde. Oysa CHP ve MHP’de beğeni oranları seçimde aldıkları oyun altında kalıyor... Kısacası eğer bazılarının hasretle beklediği ‘kargaşa’ ortamı yaratılamaz ve iktidarın kontrolü elden kaçırması sağlanamazsa, AKP’nin yüzde 48-50 Aralığında oy almasının gerçekçi olduğunu akılda tutmak gerek.”

Çirkin

Akif Beki Hürriyet

Beki, AKP diktatörlüğünü, ülkede adım adım ilerleyen faşizmi bir “demokrasi kazanımı” olarak görüyor herhalde. Seçim barajı tartışmalarına değinen Beki, Anayasa Mahkemesi’ni topa tutuyor. Beki: “Kanun koyma yetkisi, yasama organı olan Meclis’in tekelindedir. Meclis bir kanun koymuş, bilmem kaç seçim uygulanmış... Anayasa Mahkemesi de vaktinde ‘Anayasa’ya aykırıdır’ diye iptal etmemiş... Aynı Anayasa Mahkemesi bir sabah diyecek ki artık ‘Böyle bir kanun yoktur, yok hükmündedir’... Biz de bunun adına ‘demokrasi’ diyeceğiz... ‘Yargı vesayeti’ demeyeceğiz, ‘Meclis’in yetkilerini gasp’ demeyeceğiz, siyasetin kuraldışı bir müdahaleyle dizayn edilmek istenmesinden filan bahsetmeyeceğiz. Hayhay”

günlüğü İlker Eraslan

İşçilerin Yatağan’da termik santrali işgal ettiği haberi üzerine #direnYatağan hastagi açıldı ve hızla yaygınlaşmaya başladı. Sosyal medyadan yoğun kullanımının yanı sıra, çeşitli fabrikalardan işçiler de Yatağan’a dayanışma mesajı gönderdikleri fotoğraflarında tuttukları dövizlerde yine bu hashtagi kullandılar.

549 Filistinli gözaltına alındı Filistin Esirler Cemiyeti, İsrail işgal güçlerinin Kasım ayı boyunca Kudüs ve Batı Şeria’da 549 Filistinliyi gözaltına aldığını açıkladı. Filistin Esirler Cemiyeti, siyonist rejimin Kasım ayı boyunca yaptığı gözaltı saldırılarına ilişkin yazılı açıklama yaptı. Açıklamada, işgal güçlerinin bu ay içinde Kudüs’te büyük çoğunluğu 18 yaş altı 233 kişi, El-Halil’de 120, Ramallah’ta 43, Beytüllahim’de 34, Nablus’ta 30, Cenin’de 26, Tulkerem’de 19, Tubas’ta 12, Kalkilya’da 8, Eriha’da 6, Selfit’te 5 kişinin gözaltına alındığı belirtildi. Baskınların dün gece de devam ettiği bilgisini veren Cemiyet, son 13 gözaltı ile birlikte gözaltına alınan Filistinli sayısının 549’a çıktığı bilgisini verdi. Gözaltına alınan Filistinliler’in bazılarının daha sonra ev hapsi, kentten uzaklaştırma ve para cezaları gibi şartlarla salıverildiği ifade edildi.İsrail hapishanelerinde 7 binden fazla Filistinli tutuklu bulunuyor. DÜNYA

ActivistNews @ActivistNewss “An itibariyle Yatağan santrali kapatıldı. Şarteller indi. İşgal başlıyor.. “ #Direnİşçi #DirenYatağan Türkan Hasdemir @HasdemirTrkan “İşçi sınıfının insanlığa karşı hiçbir borcu yoktur. İnsanlık ona borçludur.” /Bertolt Brecht #DirenYatağan Seray Şahiner @seraysahiner Yoksuluz gecelerimiz çok kısa, Dörtnala direnmek lazım! #DirenYatağan #YatağanİşçisiDireniyor Mehmet Özbağcı @R0JOC «Çok sözler edildi onlara dair ve onlar için : zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri yoktur, denildi.» #direnyatağan Abbasağa Kadın @AbbasagaKadin #YatağanİşçisiDireniyor #DirenYatağan


YAKLASIMLAR

14

3 Aralık 2014

Suruç (Pirsus) izlenimleri (1) Yarın okurlarından Aydın Samur, Suruç izlenimlerini paylaşıyor. 3000 Kobene’linin yaşamak zorunda kaldıkları kamp alanının maskotu olan çocukların gelenleri sloganlarla karşıladığını anlatırken gülümsetiyor. Ama Samur’u da bizi de en çok etkileyen ailelerini güvenli bir yere bırakıp, Kobane için savaşmaya giden gençlerin iradesi… me yetkisi verilmesi ne derece hukukÇadır kamplarda yaşayan Kobaneli mülteci çocuklar için misafir bir ekip sirk gösterisi düzenliyor. Çocukları savaşın travmasından bir nebze uzaklaştırmak için. Ama daha çağrıyı duyup çadırlar arasından toplaşırken çocuklar slogan atmaya başlamış bile: ‘’bijî berxwedana kobanê’’ Yaşasın Kobane Direnişi! Çocuklar bile Rojova Devrimi’nin ve vahşet çetesi IŞİD’e karşı direnişin öznesi olmuşlar. Nerde çocukların fotoğrafını çekmek isteseniz hemen zafer işareti yapıyorlar, mesajlarını bütün dünyaya duyurmak istercesine... Kendi aralarındaki dayanışma ve el ele tutuşma, büyük kardeşlerin küçükleri yanlarından ayırmamaları ve kucaklarında taşımaları gerçekten çok etkileyici. Zafer onlar için aynı zamanda bu zorlu mülteci hayatın-

dan kurtulup evlerine, sokaklarına dönebilmek demek. Biz biliyoruz ki döndüklerinde evlerini yerlerinde bulamayacaklar. Kobane yıkıntı halinde. Tekrar kurabilmeleri belki de yıllarını alacak. ‘’Olsun’’ diyor konuştuğumuz bir Kobaneli. Yere çömeliyor, avucunu açıp bütün gücüyle toprağa bastırıyor ve gösteriyor: ‘’Yeter ki TOPRAK olsun!’’ Oğlu ve kız kardeşi Kobane’de savaşta. Aklı ve yüreği onların yanında. Ufuktaki Kobane’den gelen her patlama sesinde yürekleri irkiliyor. Kobane’de çatışma bütün şiddetiyle devam ediyor. Her gün başka bir Kobaneli ailenin çadırına ateş düşüyor Kobane’den acı haberler geldikçe... Şehitler Suruç’a getirilip buradaki geçici bir şehitlikte defnediliyor. Hergün başka bir çadır kampın köşesinden ağıtlar yükseliyor...

Ve hergün yeni bir grup Kobane’de savaşa katılmak üzere sınırı geçiyor. Yola çıkmadan üzere toplanmış bir gruba rastladık bir akşam. Ailelerini getirmişler ve geri dönüyorlar Kobane’ye. Genç bir kadın ağlayan annesini sakinleştirmeye çalışıyor: ‘’Anne benim gitmem lazım’’ Daha belki 14 yaşında bir delikanlı ise gitmek için ağlıyor ‘’Beni de götürün’’ diye! ‘’İki kardeşim öldü, ben de savaşacağım!’’ Zor tutuyorlar. Suruç’ta resmi sayılara göre 100bine yakın Kobane’li mülteci var. Bunların en az dörtte üçü çocuk. Kalanın da çoğunluğu kadınlar. Suruç halkı zor bir yükü taşıyor kendi nüfusu kadar bir sayıyı misafir ederek. Zaten çoğunun akrabası, sınırdan bir el uzatsan nerdeyse dokunabilecekleri mesafedeki Kobane’deki kardeşleri. Devlet kurumu AFAD’ın iki kampında

7 bin kadar mülteci kalıyor. Yani hükümet yanlısı medyada ‘bakın mültecilere kucak açtık’ diyebilecekleri kadar. Suruç Belediyesinin organize ettiği, diğer altı çadır kamp ise HDP’li belediyelerin, yardım kuruluşlarının ve gönüllülerin desteğiyle ayakta duruyor. Ama çadır kamplar halen yetersiz. Evlerde, boş binalarda, ilk zamanlarda okullarda, Suruç’un ve çevre köylerin hangi köşesine baksanız Kobaneli mültecilerle karşılaşıyorsunuz. Üç haftadır gönüllü olarak çadır kamplarda yardım ediyorum. Çadır kurmaktan, gönderilen yardım malzemelerini tasnif edip dağıtmaktan, bilgi işlem merkezinde kayıtları tutmaya kadar birçok işin ucundan tutmaya çalışıyoruz buradaki gönüllüler. Eğitimci gönüllüler kamplarda sınıflar kurup çocukları eğitimsiz bırakmamaya

çalışıyor. Ama yetmiyoruz. Zaman ayırabilecek herkesi yardıma davet ediyorum. Burada yapılacak çok iş var. Ayrıca her türlü malzemeye ihtiyaç var. Neleri varsa geride bırakıp, mülteci olmuş bu insanların yiyecek, giyecek, hijyen ve tıbbi malzeme, aklınıza ne gelirse ihtiyaçları var. Koordinasyon merkezi sürekli acil ihtiyaçları saptamaya çalışıyor. Ama zor ihtiyaçları sıralamak. Kışa girerken ayağı çıplak çocuklara ayakkabı mı, bebek maması mı? Nasılsa yardım ediliyordur deyip re-

havete kapılacak bir durum yok. Hepimizin aklımızın bir köşesinde olmalı destek olmak. Aydın Samur

Farklılaşmak, yüzleşmek, paylaşmak ve duygular Yarın okuru Xıdır İlter bu hafta da okuyucularımızla Osmanlıdan günümüze başta Aleviler ve Kürtler olmak üzere, ezilen, sistematik olarak ayrımcılığa ve şiddete uğrayan halklara ve inançlara yönelik baskının kaynağının devlet politikaları olduğunu tarihselliği içinde ele alarak anlatıyor. Egemen tarihle, ezilenlerin dilinden yüzleşmek için kaleme yazıyı sizlerle paylaşıyoruz. Osmanlıda günümüze kadar devlet refleksi, uygulamaları yüzeysel olsa da farklılıklar, özünden zerre kadar değişmemiştir. İmparatorluk zamanındaki devlete egemen olan yapı kendi anlayışından (devlet) farklı kimlikler, inançlara sahip topluluklara egemenliğini hayatın her dalında göstermiştir, hissettirmiştir. Örneğin: aşur vergisi, gayrimüslimlerden 2-3 kat alınırken, Müslüman ailesinden yarısı bile alınmamış ve uygulanmamıştır. Yine imparatorluk döneminde devletin işgal ettiği veya hükmettiği bölgelere, sömürge tipi koloni yönetimini uygulatıp buralara vali veya devleti temsilen beyler atamaları ve bu beyleri “haşmetli devletin haşmetli padişahlarına” bağlılıklarını sağlamış ve yemin ettirmişlerdir. Bu beylerin, valilerin silahlı askerlerini de orada tutmasını sağlamak için yine Osmanlının askeri birliğinden olan sipahizade askerlerini bölgeyi koruması ve yoklaması veya düzeni sağlamasında görevlendirilip ayrıca o bölgenin arazilerinden bir bölümünü bunlara verip askerlerin orada ekonomik seviyesini yükseltmekle beraber bölgede toplanan vergilerinden bir bölümünü yine sipahi askerlerine aktarılmasına ön ayak olmuş ve bunu egemenliğini, devletin devamlılığı açısından önemini uygulatmıştır. Egemen güç, egemen yapı. Mülkiyet devletin, vergisi tımarlı sipahilere aittir, bu toprakların. Sözde bu toprakların kullanım hakları köylüye aittir. Ama sipahiler vergi vermeyenlerin toprağı köylüden alabiliyorlardı bir neden olarak. Farklı inançların bir arada yaşaması da olanaksız ve ya baskı altındaydı. Kuyucu Murat Paşa Celali İsyanlarını bahane ederek 10 binlerce aleviyi kadın, erkek, çoluk çocuk, suçlu, suçsuz ayrımı yapmadan katletmiştir. Yine Yavuz’un 10 binlerce alevi inancına mensup insanların kılıçtan geçirip katletmeleri hepimizin bildiği bir gerçektir. Alevi-kızılbaş katliamlarına Osmanlı devletinde çoğaltmak mümkün ve onlarcasını sayabiliriz. Ve yine Ezidi halkına verilen katliam fermanları ve yaşadığı bölgeler yerleşim birimlerini tahrip etmek ve yüzbinlerce Ezidi kürdün katledildiği bir gerçektir. Ve Ezidilerin kadın ve kızlarını köle olarak sattıkları da ve mallarına el koymada yine Osmanlının inançlarına

bakış açısını göstermiştir. Müslümanlığa zorlanan bu kadim halkın Osmanlılar döneminde onlarca kez katliama maruz kaldıkları işte Osmanlı da inanç özgürlüğü gerçekleri. Günümüz 21. Yy’da Sincar bölgesinde IŞİD faşistlerinin Ezidi Kürtleri ve diğer inançlara yaptığı katliamlar gibi. Ve eğer sorun devlet ise ve devletin geleceği ise teferruattır. Yani taht için devletin bekası için. Söz konusu kardeş, oğul, baba demeksizin bunları öldürmekten çekinmeyen ve hatta bunu dine uygun olduğunu Şeyhülislamlardan bile onay gelirdi. 3. Mehmet döneminde 20’ye yakın oğul ve kardeşlerini yaşı ne olursa olsun 6 aylıkta olsa boğdurup, katlettirilip devletin geleceğini, bekasını korumak için “makul ve haklı” algısını topluma ve saray aristokrasisine yaşam tarzı olarak sıradan bir olay gibi algılattılar. Bu tür cinayetler, suikastları yüzyıllar boyu yaptılar “haşmetli padişahlar”. Ne adına devletin bekası adına. Örneklerin hepsi 1918 Osmanlının 36. Ve son padişahına kadar çeşitli zamanlar ve tarihlerde onlarca Osmanlı şehzadeleri, kardeşlerini öldürten Osmanlı padişahları olmuştur. Ne adına? Devletin bekası adına. 1300’lü yıllarda 17. Yüzyıla kadar iktidar ve devlet olma, koruma içgüdüsüyle. Günümüz cumhuriyet tarihine bakacak olursak ulus-devlet inşası projenin gereği de kardeş, oğul, baba katliamı öldürmeleri yoksa da tekçi devlet mantığıyla da yeni bir ulus yaratmak için (Türk) tek millet (Türk milleti) tek inanç (Sünnilik) tek mezhep (Hanifi) ön görülüp bunların dışında kalan Misak-i Milli sınırları içerisinde Alevileri, Kürtleri, Süryanileri, Ezidileri, Nasruleri, Kellalileri, ve bunlar gibi değişik kimlik ve inançları yok saymak, onları da devletin yeni bir ulus yaratma projesinde devşirip, Türkleştirip (modern, çağdaş, medeniyet) kisvesi adı altında buna karşı çıkan toplulukları da yok etme yerlerinden çıkarma, sünme, eritme ve ya özünden koparma, melezleştirip egemen devlete Türkçü entegrasyonunu sağlamak. Peki, ne adına? Yeni kurulmuş olan cumhuriyet adına. Devletin bekası, yeni cumhuriyetin geleceği adına. Peki, kime kimlere karşı? Lozan’dan hemen sonra 1924 anayasası ile beraber bir Türk olmayanlara iki devletin belirle-

diği dinden ve inançtan olmayanlara. 1942’de çıkarılan varlık belgesiyle gayrimüslimlere konan bu vergi maalesef Türkleştirmenin ve ticaretin el değiştirmesini öngörmüştür. Öyle bir vergi koyuluyor ki gayrimüslimlere 40 kattan 100 kata kadar 2. Dünya savaş koşullarını bahane ederek Ermenilerin, Rumların, Yahudilerin mallarına el koyarak bir nevi talan etmişlerdir. Ve kendilerine konan vergi mevlasını ödeyemeyenleri taş ocaklarında, kömür ocaklarında çalıştırmak için sürgüne yollanmışlardır. Kürtlere muhtariyetten (özerklik) tekçi-merkeziyetçi bir yapıya dönüştürmek. Alevi-kızılbaş inanç ve yaşam tarzlarını tekke ve zaviyelerinin kanunuyla, dergâhları, ocakları kapatmak hatta bu toplumsal inancı yüz yıllardır yaşayan kesimi muskacılık ve üfürükçülükle hacı ve hocalıkla aynı kategoriye koyup yasaklamışlardır. Kendi kimliklerini kullanmak isteyen Kürt halkının dillerine kelepçe vurdurarak Kürtçe konuşmanın yasak olmasını bir tarafa bırakalım, pazarda Kürtçe yumurta sattı diye para cezasına çarptırılanlar, Kürt illerinde açılan okullarda bırakın okulda, evde Kürtçe konuşanları bile cezalandırılan bir ispiyon ahı geliştirdiler. Sindirme, ezme, asimilasyonun alabildiği kadar yaygınlaştırdığı azgınlaştırıldığı bir dönemi yaşattılar. Bölge illerin çoğunda Ankara’dan atanan milletvekilleriyle yani bu bölgenin insanı olmayan kişilerle temsil ettirdiler. Daha çok ret, inkâr, asimilasyon uygulamalarının sıralayabiliriz. Güneş-dil teorisiyle, üstün Türk ırkının soy, sop benzetmeleri onlarca yıl sürmüştür. Peki neden? Eğer sorun devlet ise gerisi teferruattır. Yeter ki devletimiz yaşasın, ebedi olsun. “Bu devlet için kurşun atanda kurşun yiyen kahramandır” diyen 1994’lerin başbakanı Tansu Çiller hanfendilerin bu toplumun hala benliğinden çıkmamıştır herhalde balık hafızası değilsek. Cumhuriyete karşı çıkan “cumhuriyet düşmanları “yaftalamaları her zaman aynı düşünceleriyle dezenformasyonları yayarak demokratik cumhuriyet, devletleri isteyenleri ve bunları isteyenleri, talep edenleri dış mihraklarla işbirliği içinde “devletimizi yıkmak isten bölücüler” ve ya Cumhuriyet düşmanı şeriat isteyen kişiler olarak medya yoluyla yargı ve yasalarla dizayn edip, yok etmek. Peki, ne için? Jakoben, elitiz

devletin geleceği için. Sorun devletin geleceği ise gerisi teferruattır. 1921 Koçgiri’den 1938 dersim katliamından çıkan Kürt “isyanlarında” hep bu gerekçeler söylenmiş ve 10 binlerce insanın katledilmesinin gerçeklerini uygulamışlardır. Örnek mi? İdam kararlarını verme yetkisi TBMM ait olsa da dersimde hem vali hem umumi müfettiş olan kor General Abdullah Abdoğan paşaya öyle yetki verilmiş ki dersimde 1938’de idam etme yetkisi verilmesi ne derece hukuk yasa dışı bir uygulamanın jenositim ayak izlerini yaşatmıştır. Görevden alma başka illere sürgün etme aileyi dağıtma ufak kız çocuklarını başkalarına verme yâda subayların yanlarına alıp hizmetçi olarak çalıştırılma ( birçoğu) köklerinden kopartıp geçmişle bağlarını silme unutturma. Ve Dersimde grev yapan Dersimli Kürt, alevi devlet memurlarını görevden alma ve bunların yerine Türkçü felsefesi ile beslenmiş, Müslüman din adamlarını bölgeye yerleştirmek ve böylece kızılbaş inancın İslam’ı içerinde eritip devşirmek yine bölge valisi Abdullah Abdoğan paşanın uygulamaları arasındadır. O dönemde yapılanları çoğaltabiliriz. Hangi birlerini yazsak sayfalar yetmez. Peki, bunlar niye yapıldı Dersimlilere? Birilerinin dediği gibi devlet otoritesine karşı İngiltere ve Fransızlarının kışkırtması sonucu “isyan eden” Dersimlileri yola getirmek mi maksat ve ya merkezi devlet otoritesinin kurulmasını sağlamak için binlerce sivilin öldürülmesi pahasına devletin varlığını hissettirmek midir? Tıpkı Osmanlıdan günümüze kadar değişmeyen sorun devlet ise gerisi teferruattır. Uygulaması cumhuriyet Türkiye’sinin 1938 yılında da değişmediğinin ispatıdır, göstergesidir. Ne oluruna tek merkeziyetçi devlet tek millet tek dil tek inanç uğruna. Yani kimlikleri yok etmek inançlarını yok saymak dilleri yasaklamak uğruna. Kürt-Zaza, alevi-kızılbaş yaşam tarzı genç jakoben elitiz laikçi Türkiye cumhuriyetinin kuruluş felsefesiyle bağdaşmayan bir durumdu. Gelelim Dersime Bu nasıl bir isyandı da daha önceden planlanmış ve siyahlanmış olan Dersimliler ve yine birilerinin dediği gibi arkalarında, yanlarında İngiliz ve Fransa’nın da desteğini alan, siyahlarını, ajanlarıyla beraber Kürt devletine

karşı savaştıran, kışkırtan Dersimlilerden resmi devlet kayıtlarında, arşivlerinde 13.800 kişi hayatını kaybederken ki yerel kaynaklar (nüfus sayımlarında bu rakam 40.00 ile 70.000 arasında söyleniyor). Biz devletin rakamlarını baz alsak da 13.800 kişi katliam sonucunda hayatını kaybederken, devletin kaybı sadece 150 kişi oluyor. Bu nasıl bir “isyan”? Ele geçirilen silahların dökümünde 8800 mavzer ele geçtiğini ve ele geçirilen mavzerlerin alman ve Rus menşei, devletin resmi arşivinde yazıldığı. Ve yine bir tek İngiliz ve Fransız silahının olmadığı resmi devlet belgeleri söylerken, yazarken ve ölenlerin, sağ yakalananların, sürgüne yollananların üzerlerinde bir tek ecnebi (yabancı) para bulunmadığını nasıl izah edecekler? Çünkü bunların hepsi yalan, karalama ve itibarsızlaştırmanın parçaları ve yansımalarıdır bu tr söylemler. Bunları savunanların biraz vicdani olması, utanması gerek çünkü hala o tramvayı üstünden atamamış yaşayan insanlar var, yakınlarını kaybedenler var. Ve maalesef ikinci dersimin ayak izlerini hissettiren 1990larda faili meçhul cinayetler, zorla köy boşaltmalar, yakmalar ve yine sürgünleri yaşayan coğrafyanın insanlarıyla alay etmek umursamamak insani değildir, vicdansızlıktır. Dönemin başbakanı Tansu Çiller ve dönemin genelkurmay başkanı doğan güneşin sözleri insanı hayrete düşürüyor. “Köyleri PKK’nin helikopteri bombaladı ve yaktı” türünde açıklamaları, gerisini siz düşünün. 1938’den neden 1994’lere geldim ve ya sıçradım diye sorarsanız yine devleti koruma refleksi. Sorun devlet ise geri teferruattır. Değişen bir şey var mı? Gelelim 1947’de sürgünden geriye gelenlere. Gelmek isteyenler sürgün edilen illerden en çokta batı illerinden devletin verdiği arazilerinden vazgeçtirip ve imza attırılıp “buradaki arazilerimi devlete, vâkıfa bağışlıyorum” karşılığında köydeki arazilerine tekrar kavuşma imkânına sahip oldular. Yıllar sonra köye de yerleşmek istemeyen birkaç kişi köydeki arazilerinden de vazgeçip Elazığ’da iskân konutlarında ev tahsil ettiler ve ya devlet tarafından onlara arsa verildi. Bunların oranı %10’u geçmez. Bir diğer yalanda sürgüne yollananların hemen hemen hepsi geri geldi. “Öyle %40-50’si gelmedi. Batı illerinde kaldı” gibi safsataların boş olduğu en azından Tornova bölgesinden sürgün topraklarında ölenler hariç %90’ın doğdukları, büyüdükleri yerlere geldiler. Geldiklerinde yıkıl-

mış, yakılmış, harap olmuş köylerin de bir tek evi bırakın duvar yoktu. Daha bitmedi, üç ay sonra 2. Sürgünlerini de yaşatacak devlet. Bu sefer köylerinden çok uzak olan bir ilçeye Çemiş, Gezek köylerine yerleştiriliyorlar. 2 seneye yakın orada ikamete tabi tutuluyorlar köylüleri. Eski köyleri devlet tarafından yasak mıntıka alanı olarak ilan ediliyor. 2. Afla beraber köylerine dönme izni veriliyor. Bir bölümü Elazığ bölgesine göç edip kendi imkânlarıyla yerleşiyor. Diğerleri de köylerine, yeni hayatlarını yaşamak için geri dönüyorlar. Hangi olanakla, neyle başlanacak yeni yaşam? Devletin sürgünden dönenlere aile başına 2 inek parası vererek. İşte “haşmetli devletin” zararlarını karşılamadaki bonkörlüğü. Onlara verilen sadece bu kadar. Oysa On sene önce Yedisindeydim buradan gittiğimde Askerin yanında Halamın kollarında Baban! Sonra gelecek dediler Oysa on sene önce Evleri… Babaları, kardeşleri, akrabaları vardı Oysa on sene önce Gülebilen çocuklar Az da olsa eğleniyordu Oysa on sene önce Babasız, annesiz, kardeşsiz değillerdi Oysa on sene öncesinde Nefes alıp, türkü söylüyorlardı Oysa on sene öncesi Toprağı sürüp buğday alıyorlardı Oysa on sene öncesinde Sürülen topraklarda insan bedenlerinden Kemikler çıkmıyordu On sene öncesinde Zımıztanın (kışın) savuğunda Çıplak olsam da! Üstüm başım yırtık, eski Ayaklarım çorapsız, üryan olsa da Sıcaktı kar! Üşümezdim Ve şimdi! Temmuz sıcaklığın kavurduğu gündeyim Oysa İçim buz Donmuş kış mevsimi gibi Üstüm başım sırılsıklam Gözlerim, sürgün kadar uzak ve yaşlı Yüreğim, Kan kırmızısı, alev topu gibi Kor yanık Ayaklarım, kesik, titrek ve korkak Bir serçe gibi Sığınmasız, ürkek bir haldeyim Xıdır İlter


KULTUR-SANAT

15

3 Aralık 2014

Kadın cinayetlerine karşı imza günü John Wick Yönetmen: David Leitch, Chad Stahelski Oyuncular: Keanu Reeves, Michael Nyquist tür: Aksiyon

Edirne Kent Konseyi Kadın Çalışma Grubu, Eğitim-Sen Edirne Şubesi Kadın Komisyonu ve Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, kadına şiddete karşı Devecihan Kültür Merkezi’nde bir söyleşi ve imza günü düzenledi. “Kadınım ve katilimi sevmişim” kitabının yazarı Mine Engin Tekay kitabın tüm gelirini Platform’a bağışladı. KÜLTÜR-SANAT can çoksöyler

Söyleşide Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu üyesi ve tüm gelirini Platform’a bağışladığı “Kadınım ve katilimi sevmişim” kitabının yazarı Mine Engin Tekay söyleşide “Kadınım ve Katilimi Sevmişim adlı kitabımı 18 ayda yazdım. Bu 18 ayda 376 kadın, sevdikleri erkekler tarafından öldürüldü. Kitap, öldürülen kadınların hüzünlü anısıyla kadim acısına ithaf edildi.” dedi. Tekay, 2014’ün on ayında öldürülen kadın sayısının 255 olduğunu söyledi ve halen daha kadınların ölmeye devam ettiğini vurguladı. Daha kaç ölü

kadın gerekiyor bu ülkeye diye soran Tekay, “ Neden kadınların öldürülmesi doğal, durdurulamaz ve kabul edilebilir olsun ki? Ceza kanunda caydırıcı cezalarla, 6284 sayılı koruma kanunun etkin uygulanmasıyla, sadece kadınlar için var olan bir Kadın Bakanlığının kurulmasıyla çok hızlı yol alabiliriz bu cinayetlere “DUR!” demek için.” diyerek kadın cinayetlerinin durdurulabileceğini söyledi. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu temsilcisi Fatma Kurt ise “Ancak kadınların yaşam hakkı için kadın hareketimizin temel talepleri tümüyle gerçekleştirilirse kadın cinayetleri durdurulabilir ve kadına şiddet geriletilebilir” dedi. Kurt

bunun için bu toprakları yönettiği iddiasındaki mercilerin kadın düşmanı söylemleri bırakıp kadın cinayetlerini onaylamadığını belirten açıklamalar yapması gerektiğini vurguladı. Fatma Kurt, “Yasalar kadınları öldürüp yaşamını alan kadın katillerinin af ve indirim gibi umutları kalamayacağını kabul etmelidir. Kadınların korunması, toplumun her alanında koşularının iyileştirilmesi için de koruma kanunu etkin uygulanmalı ve Kadın Bakanlığı kurularak kadın dostu çalışmalar yürütülmelidir. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu olarak tüm kadınları mücadelemize, çalışmalarımıza çağırıyoruz” dedi.

Her türlü katkı sağlanacak Söyleşiyi düzenleyenlerden Kent Konseyi Kadın Çalışma Grubu ve Eğitim-Sen Edirne Şubesi Kadın Komisyonu üyesi Nur Yılmaz Ecrim ise “Edirne Kent Konseyi Kent ve Kentli için ortak aklı ortaya koyarak mücadele eden bir sivil toplum örgütü. Bu sorunların çözümü konusunda uzmanlarıyla bir araya geliyor, ortak akılla önerilerimizi muhataplarına iletiyoruz. Ülkenin dört bir yanından her gün öldürülen kadınların haberlerine uyanıyoruz. Sadece vahlanmak ya da başımızı kuma gömmek yerine bu mücadelede bizim de tuzumuz olsun demek için de böyle bir buluşmanın ev sahipliğini yapıyoruz.” dedi.

Tasarım Bienal’ine övgü İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından, Zoë Ryan küratörlüğünde, Gelecek Artık Eskisi Gibi Değil başlığıyla gerçekleştirilen 2. İstanbul Tasarım Bienali, ilk dört haftasında yaklaşık 58.500 ziyaretçiyi ağırlarken, uluslararası basında 150’den fazla makaleye konu oldu. 1 Kasım tarihindeki açılışından bu yana uluslararası medya ve tasarım dünyasının yoğun ilgi gösterdiği bienali takip eden Daily Mail, Forbes, Financial Times, The Guardian, Huffington Post, Il Corriere della Serra,

Yapılan klasik bir araba hırsızlığı, Rus mafyasının önemli adamlarından birinin oğlunun başını belaya sokacaktır. John Wick, emekliye ayrılmış bir tetikçidir. Emekliliğinin tadını çıkarırken karısının yakalandığı amansız hastalıkla hayatı altüst olur. Karısından kendisine kalan yoldaşı köpeğidir.

Gece Vurgunu Yönetmen: Dan Gilroy Oyuncular: Jake Gyllenhaal, Rene Russo tür: Gerilim

Lou Bloom kariyer peşinde, genç ve hırslı bir adamdır. Hayatta “amaca giden her yol mübahtır” düsturunu benimseyen bu hırslı adam, geceleri şehirde yaşanan suç olaylarını tüm açıklığı ile kamerasına kaydetmeye başlar. Şehrin önde gelen televizyon kanallarından birinde gece muhabiri olarak işe girmesi de uzun sürmez.

Madagaskar Penguenleri Yönetmen: Simon J. Smith Oyuncular: Tom McGrath, Chris Miller tür: Animasyon

Il Sole 24 Ore, La Stampa, New York Times, Time Magazine, Reuters gibi tasarım ve sanat odaklı mecralar bienalden övgüyle söz ederken, sergide yer alan farklı projeleri okuyucularına tanıttı.2. İstanbul Tasarım Bienali, 14 Aralık’a kadar ücretsiz olarak gezilebilecek. 2. İstanbul Tasarım Bienali’inn ortak alanı Galata Özel Rum İlköğretim Okulu, sergilenen 53 proje ve bienal süresince devam edecek farklı etkinliklere ev sahipliği yapıyor.Uluslararası anlamda övgü alan bienali herkese öneriyoruz. KÜLTÜR-SANAT

Başarılı ajan doğulmaz. Çünkü başarılı ajanlar yumurtadan çıkar! Madagascar’ın muhteşem ajanlarıyla tanışın: Skipper, Kowalski, Rico and Private.Bu seçkin penguenler, gizli bir örgütün kuvvetlerine katılırlar. İsmi Kuzey Rüzgarı olan bu organizasyona lideri yakışıklı ve kuvvetli ismi gizli bir Ajan liderlik etmektedir.

Her şey yerli yerinde

Aşk ve Tutku Yönetmen: Liv Ullman Oyuncular: Jessica Chastain, Colin Farrel tür: DRAM

İsveçli asil bir aileye mensup olan Julie, önemli bir gecede, sınıfının rutin ve geleneklerinden fazlasıyla sıkılarak hizmetçilerin verdiği partiye konuk olur. Genç kadın burada hizmetçilerden biri olan John’dan etkilenir. John aynı zamanda Julie’nin babasının kahyalığını yapmaktadır ve genç kadının cesaretinden çok hoşlanır.

HAFTANIN AJANDASI Metin ve Kemal İstanbul’da

Bir zamanlar Taksim

Norveç Film Günleri

Metin Kahraman ve Kemal Kahraman, 22 yıl sonra İstanbul’da ilk kez 20 Aralık’ta BKM’de sahne alacak. Metin Kemal Kahraman olarak tanınan Dersim’in ve Zazaca’nın en önemli grubu yıllardır Kemal Kahraman’ın siyasi yasaklı olması nedeniyle Türkiye ’de konser veremiyordu.

Bu yıl 17. kez sinemaseverlerle buluşacak Uluslararası 1001 Belgesel Film Festivali’nin en büyük sürprizi “Taksim” aldı film. 1926-1927 yıllarında çekildiği tahmin edilen, 6.30 dakikalık Sula Bozis’in filmi, 4 Aralık Perşembe günü, saat 19.00’da Sismanoglia Megaro’da gösterilecek.

İstanbul Modern Sinema, Norveç Büyükelçiliği işbirliğiyle 4-7 Aralık tarihlerinde “Norveç Film Günleri”nde bu yılki İstanbul Film Festivali’nde “En İyi Lale” ödülünü kazanan “Körlük”, bu yıl Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı için yarışan “Buz, Kar ve İntikam” gibi filmler oynayacak.


30 günlük balmumu evi İngiliz sanatçı Alex Chinneck, yaklaşık 8 bin bal mumu tuğla ile günden güne eriyen bir ev yaptı. Londra’nın Southwark Caddesi’nde bulunan ve tamamı balmumundan yapılan

Bakanlar, Reis’in açtığı yolda ilerliyor Bu hafta AKP Bakanlarının Reis’in yolunda olduğunu açıkça gördük. Önce, Tarım Bakanı, AKP’nin 150 yıldır beklenen bir parti olduğunu sonra, Bilim Bakanı, Dünya’nın yuvarlak olduğunu Müslümanların keşfettiğini söyledi.

TOPLUM Ceday avcı

Bu hafta 150 yıldır beklenen AKP’nin ne kadar bilim ve teknoloji sevdalısı olduğunu açıkça gördük. Dönem tam da AKP hükümetinin tam da kendi yolsuzluklarını basın yayınlamasın diye uğraştığı dönemler… Bir yandan yolsuzlukları ve pislikleri gizlemek için uğraşırlarken bir yandan da elbet kendilerini ‘ak’ göstermek için kırk takla atıyorlar. AKP hükümeti yolsuzluklarının duyulmaması için 17 Aralık soruşturmasına basın yasağı getirse de biz Yarın Haber olarak ‘Yayın yasağınızı tanımıyoruz’ dedik. Onlar da kendilerini aklamaya çalışırken Tarım Bakanımız bu sefer öyle taklalar atmış ki mantığını toparlayamadan konuşmuş da durmuş. AKP meraklısı bir halk göremiyoruz Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın Burdur İl Müdürlüğü binasının temel atma töreninde konuşan Tarım Baka-

nı Mehdi Eker, yolsuz AKP’yi milletin 150 yıldır beklediğini söyledi. “AKP milletin gönlünde 150 yıllık karşılığı olan bir partidir. Bu manada yeni bir parti değildir. 150 yıldır millet AKP’yi bekliyordu. AKP’nin anlayışını bekliyordu. AKP’nin zihniyetini bekliyordu, AKP’nin tasavvurunu bekliyordu” diyerek akıllara zarar bir savunma yapan Eker, tüm yolsuzluk ve hırsızlıklarına rağmen halkı AKP meraklısı ilan etti. İlkçağlardan beri AKP özlemi Cumhuriyet kurulalı zaten 100 yıl olmamışken Tarım Bakanı’nın hangi mantıkla AKP’nin 150 yıldır beklenen bir parti olduğunu söylemesi de merak konusu. Osmanlı’dan beri Cumhuriyet’in ilan edileceğini sezip mi sizi bekliyordu bu halk? Belki de onlara göre daha eski. Zaten ilk çağlarda AKP’nin gelişini bekleyen insanlar, mağara duvarlarına ampul resimleri bile çizmişler. Dünya’da ilkçağlardan beri AKP özlemi varmış. AKP gelse de

hırsızlıkların, yolsuzlukların, demokrasinin dibine vursa diye… Bilimsellikte Erdoğan ekolü AKP 150 yıldır mı bekleniyordu yoksa hiç istenmiyor muydu tartışılır amma bilimin sonunu getirdikleri aşikar. Önce kendisini dünya lideri sanan Reisleri çıkıp diyor ki: “Amerika’yı Müslümanlar keşfetti”. Az çok tarih, coğrafya, bilim bilen her insan Amerika’yı kimin keşfettiğini bildiği için Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a gelen eleştirilerin ardı arkası kesilmemişti. Bunun üzerine eleştiriyi de kaldıramayan Erdoğan, “Bunlar bizim karadan gemi yürüttüğümüze de inanmıyorlar” demişti. Akımın yaratıcısı ve devamcıları: Bilimde ve AKP arasında bir Erdoğan ekolü yaratılmış durumda. Olabildiğince bilimden ve teknolojiden uzak, mantıksızlığa ve düşünmeden konuşmaya yakın olan bu akımın yaratıcısı Tayyip Erdoğan, devamcısı ise 17 Aralık tape-

18SORU

Bilim katili bilim bakanı Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık da Reis’in açtığı yoldan ilerledi; Dünyanın yuvarlak olduğunu Müslümanların keşfettiğini iddia etti. Bilim katili Bakan’a biraz ders vermek gerekirse: Galileo, Dünya’nın düz olmadığını iddia ettiği için neredeyse idam edilecekti. Dünya’yı merkeze alan Kilise, Güneş merkezli sistemi açıkladığı için Galileo’yu önce müebbet sonra da ev hapsine çarptırdı. Yani gerçeği keşfeden de gerçeği savunmanın bedelini çeken de Müslümanlar değil… Her şeyi bir yana bıraksak, AKP hükümetinin, Tayyip Erdoğan dahil olmak üzere Zaytung’un tahtına göz dikmiş olmaları muhtemel.

O da seyyar doktor

Esma Beyza Ozulluoğlu öğrenci – Bursa

Ruhsal yenilenme için mağaraları seçin 1. En sevdiğiniz erdem? Güvenilirlik 2. Başlıca özelliğiniz? Anlamaya çalışmak 3. Mutluluk nedir? Huzur 4. Mutsuzluk nedir? Huzursuzluk 5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Ev Arkadaşım 6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Bencillik 7. En sevmediğiniz şey? Adaletsizlik 8. En sevmediğiniz kişiler? Hoşgörüsüzler 9. En sevdiğiniz iş? Bir şeyler okuyup yazmak 10. En sevdiğiniz şair? Orhan Veli 11. En sevdiğiniz yazar? Sabahattin Ali 12. Kahramanınız? Frida Kahlo 13. Kadın kahramanınız? Didem Madak 14. En sevdiğiniz çiçek? Papatya 15. En sevdiğiniz renk? Gri 16. En sevdiğiniz yemek? Pilav 17. En sevdiğiniz düstur? Anlamaya çalışmak 18. En sevdiğiniz söz? Komşusu açken tok yatan, bizden değildir

leri için ‘montaj olduğunu hissettim’ ve “Dünya’nın yuvarlak olduğunu Müslümanlar keşfetti” diyen Bilim Bakanı Fikri Işık. Bu arada Fikri Işık’ın bilim bakanı olmasının sebebi olaylara son derece bilimsel yaklaşımı olsa gerek(!)

“Ra Paulette” adlı sanatçı, profesyonel olarak ‘mağara oymacısı’ olarak çalışıyor. Ancak son projesinde patronları parasını vermeyi kabul etmeyince, Paulette her şeyi bırakıp, yalnızca kendisine ait bir mağara yapmaya karar verdi. Son 10 yıldır New Mexico’daki bir mağarada yaşadı ve mağaranın duvarlarına inanılmaz desenler yaparak ‘ruhsal bir seyahate’ çıktı. Patronları hakettiği parayı vermeyince, yaşadığı ruhsal çöküntü sonrasında ruhsal olarak yenilenmek isteyen sanatçı, mağarada kaldığı süre boyunca duvarları oydu ve ortaya ilginç desenler çıktı. Kendini insanlardan neredeyse tamamen soyutlayan sanatçıya bir tek köpeği eşlik ediyordu. Ruhsal yenilenme yaşamak isteyen her insan, bir mağaraya 10 yılını verse hem mağara güzelleşecek, hem ruh yenilenecek… TOPLUM

Türkiye’de seyyar olarak simit, içecek, meyve, sebze, kuru yemiş, kıyafet, kitap, dergi, sigara satan görüldü ancak bu ilk oluyor. Sağlık ocağında memur olarak çalıştıktan 30 yıl sonra emekliye ayrılan bir kişi seyyar sağlıkçılık yapmaya başladı. İsmini vermek istemeyen emekli sağlık memuru yanına aldığı çantası, boynuna taktığı stetoskop ile “Tansiyon ölçülür, şekere bakılır, iğne yapılır” diye bağırarak sağlık hizmeti veriyor. Aboneleri bile olduğunu onlara aylık 5 lira karşılığında hizmet verdiğini belirten sağlıkçı, “50 abonem var. Bunlara sürekli hizmet veriyorum. Onun harici sokak sokak gezerek hizmet veriyorum. Onlar ücret olarak ne verirse onu alıyorum” dedi. Seyyar sağlıkçı emekli olduktan sonra 5 çocukla geçinemediğini, bu nedenle en iyi bildiği işe seyyar olarak devam ettiğini söyledi. TOPLUM

Yeni Türkiye: Egzos dumanıyla ısınmak

iki katlı evin ömrü, Türkiye’nin malzemeden çalan müteahhitlerin yaptığı apartmanlardan bile kısa sürecek. Ev 30 gün içinde eriyerek tarihin tozlu sayfalarına karışacak. toplum

794 taş

Şiddetli karın ağrısı şikayetiyle Bitlis Devlet Hastanesi Üroloji Polikliniğine giden 49 yaşındaki Sabri Tokay, muayene ve tetkiklerin ardından ameliyata alındı. Sabri Tokay’ın böbreğinden irili ufaklı 794 taş çıkarıldı. Ameliyatı gerçekleştiren doktor, bu kadar çok taş taşıyan hastaya ilk defa rastladığını belirtti.

Sadık hayvan Masha isimli köpek her gün, sahibinin öldüğü hastaneye gidiyor. Masha, iki yıl önce hayatını kaybeden adamın, hastanede yattığı dönemde de tek ziyaretçisiydi. Çalışanlar ise Masha’yı sahiplenmiş durumda ancak bir gün onu sevecek birileri tarafından sahiplenilmesini, bir yuva sahibi olmasını istiyorlar.

İşaret şivesi İşaret dili eğitmenleri Türkiye’de şehirlere göre farklılıklar olduğuna dikkat çekerek, “İşaret dilinin de şivesi var. Haftanın günleri, şehir isimleri veya kızmak, istemek gibi bazı eylemlerin işaret dilinde kullanımı illere göre farklılık gösterebiliyor. Ancak resmi kurslarda öğrencilere İstanbul işaret dili öğretiliyor” dedi.

Sizin eşeğiniz varsa, köprünün polisi var

Maceraperest Fransız çiftin eşek ve katır üstünde dört yılda gerçekleştirdikleri 11 bin kilometrelik dünya turu, Boğaziçi Köprüsü’nde polis engeline takıldı. İstanbul’a gelen Fransız çift, önce Harem’den vapurla Sirkeci’ye geçmek istedi. Eşek ve katır ile vapura binemeyince de Üsküdar üzerinden Boğaziçi Köprüsüne yürüyen çift burada polisler tarafından durduruldu. Polis, “Köprüden yaya ve hayvanların geçişi yasak. Sizin de hayvanlarınızla birlikte bir kamyona binerek geçmekten başka çareniz yok” diyerek çiftin geçişini engelledi. toplum


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.