Yarın 164

Page 1

EHP 4 Aralık Madenciler Günü’nde patronların yakasında

İşçi katili patronların yeri hapistir EHP İstanbul İl Örgütü, 4 Aralık Madenciler Günü’nde Haliç Kongre Merkezi’nde toplanan 70 işverenin ceza alması isteyerek eylem yaptı.

Madenciler Günü’nde Ermenek’te son kalan işçilerin cenazesi kalktı

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı işbirliğiyle düzenlenen Uluslararası İş Sağlığı ve Güvenliği Konferansı EHP tarafından protesto edildi. Konferansın gerçekleştirildiği Haliç Kongre Merkezi’ne gelen Emekçi Hareket Partisi İstanbul İl Örgütü içerideki 70 kadar işverenin ‘işçi katili’ olduğunu belirterek, “Buradaki işverenlerin olması gereken yer hapistir” dedi. Emekçi Hareket Partililer, başta Soma, Ermenek ve Torunlar olmak üzere yüzlerce işçinin ölümünden sorumlu olan patronların yargılanması gerektiğine dikkat çekti. EMEK 05

İşçiler için simit almak bile lüks Güzel günlerin habercisi...

DİSK-AR’ın açıkladığı asgari ücretle yaşam koşullarına göre işçiler için simit almak bile lüks iken çocuk okutmak ise mucize... Ekonomİ 08

10 Aralık 2014 Çarşamba Sayı: 164 1 TL www.yarinhaber.net l

l

l

)

)

Egitimi de gelecegi de karartamazsın Kararlar Ortaçağ’dan 19. Milli Eğitim Şurası’nda tam AKP’ye yakışır cinsten Ortaçağ zihniyetiyle kararlar alındı. Alınan yeni kararlara göre 1. sınıf çağlarındaki çocuklar zorunlu din dersi görecek, şuan dünyanın hiçbiryerinde yaşamayan Osmanlıca ise öğretilecek.

AKP hükümeti ve yalanları AKP’lilerin eğitimden eser taşımayan gericilik dolu şurası ardından AKP’liler ise Osmanlıca’nın ve din dersinin ne kadar elzem olduğunu anlatmak ile meşgul. AKP hükümeti bu uygulamaları milyonlarca veli talep ediyormuş gibi yansıtıyor.

Erdoğan’ın demokrasisi (!) Yapılan en bomba açıklama ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan... Erdoğan, demokrasiyi ayaklar altında ezerek, istemeyenlere de zorla Osmanlıca öğretileceğini açık açık söyledi. Erdoğan’ın bu zorba ve gerici eğitimi ise “geleceğimiz”i karartıyor. güncel 03

Eğitimin karartılması geleceğin karartılmasıdır EHP, eğitimde gerici kararlarla ilgili açıklama yayımladı. AKP’nin eğitimi gericileştirerek toplumun geleceğini nasıl karartığını anlatan açıklamanın bir bölümü şu şekilde: “AKP’nin Osmanlıca dersi planı karanlıktır. AKP’nin 1. sınıf öğrencilerine zorunlu din dersi vermek istemesi karanlıktır. AKP’nin karma eğitimi ortadan kaldırmayı gündeme getirmesi karanlıktır. Şura ile tartışmaya açılan bu 3 gündem de eğitimin karartılması anlamına gelir. Güncel olarak kullanımda olmayan, ana bir dil ailesi olmayan dolayısıyla öğrenilmesine ihtiyaç duyulmayan bir dilin, sırf Erdoğan istiyor diye bize öğretilmeye çalışılmasının, ülkeyi Ortaçağ karanlığına götürmek istemelerinin dışında hiçbir mantıklı açıklaması olamaz” güncel 03

“AKP tipi öğrenci olmayacağız” Liseliler Eğitim Şurasının kararlarını kabul etmekdiklerini İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü önünde söyledi.

19’uncusu gerçekleşen Eğitim Şurâ’sında öğrencilerin kararları sorulmadan alınan kararlara karşı liseliler kendi kararlarıyla İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü önünde eylem yaptı. Lise-Der’li öğrenciler, Eğitim Şurâsı’ndan eğitimi nitelikleştirecek, bilimselleştirecek öneriler çıkması gerektiğini belirtirken Şurâ’dan gericilik ve baskı çıktığını söylediler. Liseliler kendi kararlarını açıkladı Milli Eğitim Bakanlığı’nın ise bu AKP yandaşlığına yaraşır şekildeki sonuç metnini ise ikiletmeden onaylaması okullarda AKP tipi öğrenci yaratmak istediğinin en büyük göstergesi oldu. Liseliler eylemin sonunda daha bilimsel ve demokrat bir okul için kendi kararlarını okudu. lİselİnİn Gündemİ 11

Birleşik Haziran Hareketi binlerle yürüyor Birleşik Haziran Hareketi Tünel’de buluşarak Galatasaray’a Yatağan işçileri için yürüdü. Binlerce insanın toplandığı eylem büyük bir coşkuyla geçti. Uzun bir aradan sonra Gezi’nin sloganları Taksim’de coşkuyla, binlerle yankılandı. GÜNCEL 02

Esas Mesele’de bu hafta: Prof. Dr. Rıfat Okçabol

Demir eritmeye çağırıyorum

HAKAN ÖZTÜRK

Cumhurbaşkanı’nın Osmanlıca ile yaptığı açıklamalardan, Şuara’da zorunlu din eğitimi, hangi sınıflarda verileceği ve eğitimde muhafazakârlaşama yolunda alınan kararları yıllarını eğitime vermiş Prof. Dr. Rıfat Okçabol ile konuştuk. Eğitim alanında pek çok görevde bulunmuş, eserler kaleme almış Prof Dr. Rıfat Okçabol, AKP ’nin Osmanlıca eğitim ısrarını tam bir faşizim olarak değerlendiriyor ve Erdoğan’ı padişaha benzetiyor. esas mesele 12

Aklın yolu

Ortaçağ karanlığı AKP’nin üstüne kazındı

SİBEL UZUN Önce kadınlar ve çocuklar

GÜLSÜM KAV

Padişah “Osmanlıca olacak” diyor

04

05

Uyanış 09 Ana fikir

Kadın cinayetlerini geriletmeyi başardılar Kasım ayında, kadınlar bir araya gelerek kadın cinayetlerini durdurmak için büyük bir dayanışma sergiledi. Kadınların mücadelesi ile geçen bu ay, bir önceki aya göre kadın cinayetleri yarı yarıya azaldı. Bu azalmanın tesadüf olmadığını söyleyen kadınlar, “Kadın cinayetlerini azalttık, durdurmayı da başaracağız” diyor. Kadın 09


GUNCEL

02

10 Aralık 2014

Ölüm bakanı Çelik konuştu “Yalova’ya bakın’’

AKP’nin 5’inci olağan kongresine katılan Faruk Çelik, Yalova Belediyesi tarafından köprülü kavşak projesi kapsamında kesilen ağaçlarla ilgili “Yalova’da o kadar çınar ağacı kesiliyor Ey Geziciler, gidin biraz da Yalova’da gezin Yalova’da. Milletin istikbalini karartmak istiyorlar. Onun için biz bunlara da müsaade etmedik, etmeyeceğiz” diyerek Gezi Parkı’na sahip çıkan milyonlarca insana sataştı. Hala direnişini sindiremeyen, büyük bir halk ayaklanmasıyla karşılaşınca eli ayağına dolaşan AKP, hiçbir fırsatı kaçırmadan Gezi’ye saldırmaya devam ediyor. GÜNCEL

Depremzedeler için yapılan evler çöktü

Birleşik Haziran Hareketi binlerle yürüyor Birleşik Haziran Hareketi, özelleştirmeye karşı 400 günü aşkın bir süredir direnen Yatağan işçileriyle dayanışma için 6 Aralık’ta İstanbul’da Tünel’den Galatasaray Meydanı’na yürüdü. Haziran’ın sıcağını, dayanışmasını Aralık’a taşıyan binlerce insanın katıldığı yürüyüşte, AKP’ye karşı birlikteliği ve mücadeleyi yükseltme çağrısında bulunuldu.

Elazığ’da, 8 Mart 2010 tarihinde meydana gelen depremde evleri yıkılan depremzedeler için yapılan müstakil konutlar çöktü. Evlerde resmen çile çekmeye mahkum edilen depremzedeler yaptırılan 4 katlı binalardaki ısınma sistemi çalışmayınca ısınmak için havalandırma boşluklarını delip odun sobası kurarak odun ve tezek ile ısınmaya çalışırken, sobaların yakılması sırasında diğer dairlerin duman içinde kaldığı belirtildi. Müstakil olarak yapılan deprem konutlarının bazılarında duvar hem de balkon zeminlerinde çökme ve çatlaklar meydana geldi. GÜNCEL

127 firmanın damacana suyu mikroplu

2014 yılının ilk 6 ayında 127 firmaya ait 289 su numunesinde uygunsuzluk tespit edildi. Suların 199’unun mikrobiyolojik, 61’inin kimyasal, 8’inin fiziksel, 18’inin mikrobiyolojik ve kimyasal, 3 numunenin ise mikrobiyolojik ve fiziksel uygunsuzluk taşıdığı belirlendi. Kimyasal uygunsuzluk oranı 2013’te yüzde 7 iken, 2014’te yüzde 21’i aştı. Sağlık Bakanlığı’na göre bu orandaki artışın sebebi ozonlama uygulaması. Uygunsuzluk tespit edilen seriye ait tüm sular toplatılıyor ve imha ediliyor. Uygunsuzluk giderilene kadar firmanın, piyasaya su arz etmesine izin verilmiyor. GÜNCEL

10 aralık çarşamba 2014

sayı: 164

Haftalık siyasi gazete yerel süreli yayın Genel koordinatör editörler

tasarım

elif karan Burcu karefil Can Çoksöyler Ceday Avcı ebru kaya efe arar Fatma çakır İlker erarslan nida ateş onur toper Osman Erdem Sait Bağış Sedef akbulut sıla gemicioğlu Özgün Başak

dağıtım imtiyaz sahibi sorumlu yazı işleri müdürü Yönetim adresi

basıldığı yer

osman erdem fadik temizyürek Tel: 0536 698 9397 ışıl kurt rumeli c. matbaacı osmanbey s. no 67/4 şişli / istanbul aspaş asya paz yay. dağ. tur. rek. aş. evren mah. günay sk no: 4 bağcılar / istanbul 05327552792

yusuf yasin yakşi EZGİ CEREN AĞTAŞ fikriye yılmaz

6 aylık abonelik: 40 tl

1 yıllık abonelik: 80 tl

SANEM DENİZ KURAL adına ziraat bankası hesap no: 0615 57722685 5001 ıban: TR28 0001 0006 1557 7226 8550 01 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: TR34 0006 4000 0016 2002 4659 88

garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: TR90 0006 2000 0310 0006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: TR57 0004 6001 6488 8000 1775 42 yapı kredi hesap no: 229/88735111 ıban:TR38 0006 7010 0000 0088 7351 11

rında olacaklarını, kar hırsı için işçileri göz göre göre ölüme gönBirleşik Haziran Hareke- deren AKP yüzünden ölen işçilerin ti Tünel’de bir araya gelen teker teker hesabını soracaklarını binlerce kişi, Yatağan işçilerine ilan etti. Galatasaray Meydanı’na yaptıkları yürüyüşle destek verdi. “Yaşasın Mücadeleyi ‘hep birlikte’ birleşik mücadelemiz, kahrolsun büyütelim AKP diktatörlüğü” sloganlarıyla Yapılan basın açıklamasında Özge devam eden yürüyüş Galatasaray’a Akman ‘’Zorbalara ve düşmanlakadar büyük bir coşkuyla hareket rımıza karşı birlikte direnebilmek etti. Bu yürüyüş herkese Gezi’nin için, Birleşik Haziran Hareketi yocoşkusunu, heyecanını, ruhunu la çıktı.’’diyerek tüm halkı Birleşik hatırlattı. Haziran Hareketi Meclis ve FoBirleşik Haziran Hareketi ola- rumlarında buluşmaya, AKP’nin rak yapılan ilk yürüyüşte direnen gerici, baskıcı, halk düşmanı poliYatağan işçilerinin yanlarında ol- tikalarına dur demek için herkesi duklarını ve AKP’nin almadığı mücadeleyi büyütmeye çağırdı. tedbirler yüzünden ölen her bir işçinin hesabını soracakları vurgu- Hareket büyüdükçe AKP korkuyor landı.Yürüyüşte, Birleşik Haziran Yatağan işçileri için gerçekleştiren Hareketi adına konuşma yapan yürüyüşte, halk için büyük umutOsman Öztürk ‘’Hırsızlık reko- lar vaad eden Birleşik Haziran runu elinde tutanlar, özelleştirme Hareketi tıpkı Gezi’deki gibi her rekorunu da elinde tutuyorlar’’ yerde birleşik bir mücadeleyi ördiyerek özelleştirmelere direnen meye devam ediyor. Ülkenin dört emekçilerin sonuna kadar yanla- bir yanında forumlar yapılan ve güncel nida ateş

bir çok şehirde çalışmalar devam ediyor. Birleşik Haziran Hareketi, AKP’nin bütün engellemelerine rağmen katlanarak büyüyor. AKP yetmezmiş gibi yalakaları da harekete saldırışa geçti. Sabah Gazetesi köşe yazarı Engin Ardıç, Birleşik Haziran Hareketi’nden ne kadar rahatsız olduysa tehdit dolu bir yazı yazdı. Yazısından buram buram korku akan Ardıç’a ve AKP’nin bütün bu saldırıları Birleşik Haziran Hareketi’nin ne kadar sağlam

örüldüğünü ve AKP’yi tıpkı Gezi Direnişi’ndeki gibi korkuttuğunu gün yüzüne çıkarıyor. Birleşik Haziran Hareketi Kırşehir’den Gaziantep’e , Eskişehir’den İzmir’e kadar bir çok şehirde forumlarını yaptı, ilçelerde de forumlar sürüyor. Önümüzde ki günlerde Ankara Emekçi Buluşması ve Gebze, Sinop, Beşiktaş forumları gerçekleştirilecek. 27-28 Aralık tarihinde ise Ankara’da Türkiye Meclisi toplantısı olacak.

Arınç “Barajı kaldırsak iktidar mı olacaksınız?’’ Arınç, “Benim genel başkanım diyor ki ‘İkinci parti olursam bırakırım.’ Kılıçdaroğlu’na 50 defa, Bahçeli’ye 50 defa söyledim, ‘Hedef koyun’ diye. Koymadılar, koyamadılar. %10 barajı konuşuluyor. Bu barajlardan en çok şikayet etmesi gereken bizlerdik. O zamanlar barajın altında kaldık. Biz iktidar olma düşüncesi ile kurulmuştuk, bütün barajları yıktık geldik.’’ diyen Arınç barajdan korkmuyoruz diye açıklama üstüne açıklama yaparken bu durumu kendi lehlerine çevirmeye çalıştı. ’Nasıl olsa bizim parti hep iktidar olacak’’ kafasıyla sözlerine ‘’Öyle partiler var ki, ta-

belası yok, ismini kimse hatırlamıyor. Ortaya çıksan 40 tane adamın selam vermeyeceği adam niye parti kurar? Amaç çok partili siyasete tekrar geri dönüştür.’’ diye devam eden Arınç muhalif olsun, muhalif olmasın kendi partisinden başka bütün partileri hiçe saydı. Erdoğan’ın tek adam olma hevesi gibi AKP’nin de tek parti olma hevesi böylece meydana çıkmış oldu. Halkın kararlarını da hiçe sayan Arınç AYM kararı gelmeden yine şuursuzca konuştu.GÜNCEL

Yargıtay “Şahbaz, kasten adam öldürmeden yargılanmalıdır’’ Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Gezi Direnişi sırasında Kızılay’da başından vurulan Ethem Sarısülük davasında, katil polis Ahmet Şahbaz’a verilen 7 yıl 9 ay 10 gün hapis cezasını az bularak, bozulmasını istedi. Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi, Ethem Sarısülük’ün ölümüne ilişkin yargılanan polis memuru Ahmet Şahbaz’a, “haksız tahrik altında adam öldürmek” ve “kamu görevine ait araç ve gereçleri suçta kullanmak” suçundan 7 yıl 9 ay 10 gün hapis cezası vermişti. Erdoğan önüne gelene birilerini öldürme yetkisi verirken karar, sanık avukatları ve Ethem Sarısülük’ün ailesinin temyiz etmesi üzerine dosya,

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına geldi. Başsavcılığın tebliğnamesinde, katil polis Şahbaz’ın, karşısındaki grubu görüp, hedef gözeterek ateş ettiğinin anlaşılması karşısında, hakkında ‘’kasten adam öldürme’’ suçundan hüküm kurulması gerekirken, olası kastla öldürmek suçundan hüküm kurulmasının yasaya aykırı olduğu belirtildi. Gezi Direnişi’nde AKP’nin polisleri tarafından öldürülen Ali İsmail’in davası durmadan başka bir tarihe atılarak ertelenirken, Berkin Elvan’ın vurulma anı ortaya çıktığı zaman bile hükümetin katilleri korumaya yönelik hareketlerinden sonra bu karar biraz da olsa halkı sevindirdi. GÜNCEL


GUNCEL

03

10 Arslık 2014

Eğitimi de geleceği de karartamazsın

Şu an kullanılmayan bir dil olan Osmanlıca’nın eğitim sistemine dahil edilmesindeki yönündeki ısrarın ana nedeni sizce nedir? Ahmet Davutoğlu Başbakan

Nedir bu tarih alerjisi? Bahsedilen dil düşman dili değildir. Nedir Osmanlı alerjisi anlamıyorum. İsteyen öğrenci seçer, isteyen öğrenci seçmez. Teklif edilen bu. Nedir bu tarih alerjisi, nedir bu kültür düşmanlığı anlamak mümkün değil. Nabi Avcı Milli Eğitim Bakanı

Tartışma Şura ile başlamadı

Milli Eğitim Şurası’nda alınan kararlara göre din dersi 1,2 ve 3. Sınıflara zorunlu hale getirildi. Osmanlıca dersi ise seçmeli ders olarak müfredata girdi. Tepkilere yanıt veren Erdoğan ise “İsteseniz de istemeseniz de Osmanlıca öğreneceksin dedi.” Davutoğlu Erdoğan kadar sert konuşamadı. Karma eğitim konusu ise şurada konu dahi edilemedi. güncel Ebru kaya

Milli eğitim Şurası’nda Ortaçağ zihniyetiyle kararlar alındı. Erdoğan’ın gerici politikaları eğitime de yansıdı. Örneğin liselerde 1 saat olan din dersi iki saate çıkarıldı. Güzel sanatlar dersinde tezhip sanatının öğretilmesi. Okulla ilgili konularda polisle işbirliği yapılması gibi kararlar alındı. Anaokullarında “değerler eğitimi” verilecek. Bu kapsamda, 3672 aylık çocuklara okulda, “Allah kavramı ve Allah sevgisi” kazandırılacak, “cennet ve cehennem kavramları” öğretilecek. Anadolu otelcilik ve turizm meslek liselerinin öğretim programları ve ders çizelgelerinden, “alkollü içki ve kokteyl hazırlama” dersi kaldırılacak. Öğrencilerin tesislerde alkollü içki servisi yapılan ya da alkollü içki hazırlanan

bölümlerde staj yapmaları yasak- malara neden oldu. Öğrencilerin lanacak. gelecekte iş bulmasını kolaylaştıracak, modern kullanılan bir dildenOsmanlıca zorunlu değil seçmeli se Osmanlıca’nın hem de zorunlu Tüm liselerde zorunlu olması alt ko- olarak öğrencilere dayatılması kamisyonda kabul edilen Osmanlıca muoyunu harekete geçirdi. OsmanTürkçesi dersinde geri adım atıldı. lıca dersine açıklama getirmek zoAnadolu imam hatip liselerinde zo- runda kalan Erdoğan ise açıklama runlu, diğer tüm liselerde ise eski- yapmaktansa her zaman uyguladığı den olduğu gibi seçmeli olması ka- yolu seçti. Baskıcı politikasını sözlebul edildi. Aleviliğin, Din Kültürü rine de yansıtan Erdoğan “ İsteseniz ve Ahlak Bilgisi müfredatındaki ye- de istemeseniz de Osmanlıca öğrerinin yeniden gözden geçirilmesine tilecek. “dedi. ilişkin önerinin görüşülmesi dahi kabul edilmedi. Başbakan Ahmet Erdoğan Osmanlıca tarihi dedi Davutoğlu’nun “seçmeli Alevilik arşivi otele çevirdi dersi doğru bir taleptir” açıklama- Erdoğan: “Osmanlıcıyı bu ülkenin sına rağmen bu konu da şurada hiç evlatlarının öğrenmesinden rahatsız gündeme gelmedi. olanlar var. Eski dil bu ya. Diyor ki, mezar taşlarını mı okuyacağız? “İsteseniz de istemeseniz de Osman- Bir neslin mezar taşlarını okuması lıca öğretilecek” kadar normal bir şey yok. SüleyOsmanlıcanın zorunlu ders olarak maniye’deki arşivleri okuyamayan müfredata konmak istemesi tartış- millet gibi.”diyerek Osmanlıca ta-

rihinin yattığı arşivleri işaret etti. Fakat koskoca Osmanlı tarihinin yattığı o arşivin bulunduğu alan otele çevrilecek. Erdoğan’ın rant alanına çevirmediği bir orası kalmıştı. Osmanlı arşivleri binası otel yapılırken, yeni bina dere yatağına yapıldı. Dere yatağındaki tarihi belgelerse silinmeye yüz tuttu. Bu kültür düşmanlığını anlamak mümkün değil Erdoğan’ın bu sözlerinden sonra Osmanlıca dersinin zorunlu hale getirilmesiyle ilgili bir açıklamada Davutoğlu’ndan geldi. Başbakan Ahmet Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın söylemlerine karşı ise “İsteyen öğrenci seçer isteyen seçmez. Teklif edilen bu” dedi. Aynı zamanda kültürden de bahsederek “Osmanlıca Türkçedir. Bunu herkes bilsin. Bu kültür düşmanlığını anlamak mümkün değil” diye açıklamada bulundu.

EHP Eğitim Şurası’ndan çıkan gerici kararlarla ilgili açıklama yayımladı

Eğitimin karartılması geleceğin karartılmasıdır

Ankara’da yapılan Eğitim Şurası eğitimin karartılması şurası oldu. Şura, eğitim sistemi ile ilgili Osmanlı’nın bile gerisinde kararlar almaya yeltendi. Şura kararlarının hemen ertesi gün Genel Kurul’da onaylanması ve AKP sözcülerinin birbiri ardına kararları sahiplenici açıklamalar yapması ile Şura’nın esasen AKP’nin planı olduğu da gün yüzüne çıkmış oldu. AKP’nin Osmanlıca dersi planı karanlıktır. AKP’nin 1. sınıf öğrencilerine zorunlu din dersi vermek istemesi karanlıktır. AKP’nin karma eğitimi ortadan kaldırmayı gündeme getirmesi karanlıktır. Şura ile tartışmaya açılan bu 3 gündem de eğitimin karartılması anlamına gelir. Güncel olarak kullanımda olmayan, ana bir dil ailesi olmayan dolayısıyla öğrenilmesine ihtiyaç duyulmayan bir dilin, sırf Erdoğan istiyor diye bize öğretilmeye çalışılmasının, ülkeyi Ortaçağ karanlığına götürmek istemelerinin

dışında hiçbir mantıklı açıklaması olamaz. Birinci sınıftan itibaren din dersinin zorunlu hale getirilmeye çalışılması, bu ülkede laikliğin ortadan kaldırılmak istenmesi anlamına gelir. Birinci sınıf öğrencileri için din dersi ihtiyaç değildir. Parası olmadığı için okula gidemeyenlerin ülkesinde din dersini ihtiyaç gibi göstermek de mümkün değildir. Burada esas hedeflenen, birinci sınıftan itibaren karanlığı örgütlemektir. AKP’nin sendikası Eğitim-Bir Sen karma eğitimi kaldırmayı önerdi. Neredeyse karma eğitimi bir kalemde ortadan kaldırmaya çalıştılar. Henüz buna cesaret edemiyorlar. Ama kafalarındaki fikir bu. Karma eğitim olursa öğrencilerin dikkatinin dağılacağını düşünüyorlar. Kadın-erkek ilişkisi bakımından gelinebilecek en kötü nokta da bu. Daha sene başında hangi öğrencinin hangi okula gideceği belli değildi. Bütün bu sorunlar çözüldü de mi sıra din dersine, karma eğitime,

Osmanlıca’ya geldi? Hayır. Zaten Erdoğan’ın derdi bu ülkede verilen eğitimin seviyesi değil. Erdoğan bu ülkenin değil AKP’nin Cumhurbaşkanı ve tek derdi de kendi ideolojisini sürdüren öğrenciler yetiştirmek. Bu ülkenin geleceğine daha fazla Ahmet Davutoğlu yetiştirmek istiyor. Bu yüzden eğitimin karartılması, geleceğimizin de karartılması demektir. Bizlere düşen, karanlıkların cephesine karşı modern, laik bir eğitim sistemini savunmak olmalıdır. Bütün öğrencilerin eğitim hakkından eşit yararlanabildiği bir sistemi savunmaktır. Din dersinden çok matematik dersinin gündem edildiği, etek boyundan çok önlük giyemeyenlere çözüm aranan günler için çabalamalıyız. Erdoğan “İsteseler de istemeseler de Osmanlıca öğrenilecek ve öğretilecek.” diyor. İmam Hatip Liseleri açılırken gelen itirazlara “Velilerden talep var.” diye cevap veriliyordu. Artık bundan da çıkıldı. Artık veliler talep etmese de Osmanlıca öğretilecek. Bir sonraki açıklamanın “İsteseniz de istemeseniz de karma eğitim kaldırılacak.” olmasına ramak kaldı. Eğitim sisteminde gelmiş olduğumuz karanlığın seviyesi işte budur. Diktatörlük işte budur. İstesek de istemesek de bizlere yaptırlanlardır. Kendi görüşü dışındakini hiçe saymaktır. AKP hükümeti diktatörlük rejiminin hükümetidir. Erdoğan diktatördür. Bütün diktatörler gibi başımızdan defolup gitmesi de yakındır. İstese de istemese de... Emekçi Hareket Partisi Merkez Komitesi

Osmanlıca meselesi, şura ile başlamış bir tartışma değil, daha eski... Bu konuda tartışmak isteyenlerle bir ön okuma yapalım. Orta Çağ gibi klişelerden uzak duralım. Bunları daha sakin bir üslupla tartışalım. Prof. Dr. Necdet Ünüvar AKP Adana Milletvekili

Ecdadımızı anlayabilecekler Ecdadın bu Anadolu topraklarını İslam yurdu yapmak için neler çektiklerini, ne tür zahmetlerle karşılaştıklarını ve burayı nasıl İslam yurdu, Türk yurdu haline getirdiklerini daha rahat anlayabileceklerdi. Ahmet Özer Eğitim Bir-Sen Genel Başkan Vekili

Kültürümüze katkısı olacak Geçmişle bağımız kopmuş durumda. Dolayısıyla 100 yıllık geçmişimizde yazılan eserleri bile okuma şansımız yok. Kitabeleri, mezar taşlarını okuyamıyoruz. Osmanlıcanın bu noktada çok önemli katkısı olacaktır. Akif Hamzaçebi CHP Grup başkanvekili

Asıl hedefleri laiklik Erdoğan’ın derdi Osmanlıcanın öğrenilmesi değil, kültür zenginliğimizin insanlarımıza açılması değil, onun asıl hedefi laiklikle, cumhuriyetle, cumhuriyetin temel değerleri ve modernleşme ile hesaplaşmaktır. Lami Özgen Kesk Genel Başkanı

Suni bir gündem Osmanlıcanın bu dönemde hükümet tarafından öne çıkarılması, eğitim alanındaki haksız atamalardan, eğitim emekçilerinin sorunlarına kadar var olan kıyımını bertaraf etmek için öne çıkardıkları suni bir gündem. Deniz Türköz Liseder temsilcisi

AKP tipi öğrenci olmayacağız Erdoğan’ın padişah olma hevesi zorunlu Osmanlıca derslerini getirmiştir. AKP eğitimde gerici uygulamalarını uygulatarak istediği öğrenci tipini yaratmak istiyor. Bizler okullarımızı Erdoğan’a bırakmayacağız! Yusuf Halaçoğlu Osmanlıca bilen tek vekil, MHP Kayseri MV.

Gündem değiştiriyorlar

Herkes uzayla ilgili çalışmalar yaparken bizim ülkemizde Osmanlıca öğrenip öğrenmemeye kaldı iş. 17 Aralık geliyor, 17 Aralık öncesinde gündem değiştiriyorlar. Önemli olan şey ülkenin eğitim düzeyine bakın. Gülay Karagöz Veli

Beyin yıkamayı amaçlıyorlar Harf devrimini yok sayarak geriye dönmeye çalışıyorlar. AKP hükümeti gericiliğini Y ve Z kuşağına bu tür baskılarla 4 yıl sonra oy kullanacağını düşünerek beyinlerini yıkama amacını gütmektedir. Meral Danış HDP Eşbaşkan Yardımcısı

Halkların anadili reddediliyor Anadilde eğitim görmek isteyenlere karşı asimilasyon olmasaydı, bu açıklamaya bir şaka derdik. Türkiye halklarıyla, farklı dillerle açıkçası alay ediliyor, bu onların kimliğini, dilini reddetmenin başka bir yolu.


GUNCEL

04

10 Aralık 2014

Erdoğan: “Bizim polisimiz silah çekip vatandaşı mı öldürdü?” dedi

Evet, hem de senin verdiğin emirle öldürdü

Hakan Öztürk AKLIN YOLU

Demir eritmeye çağırıyorum

Büyük bir toplantı yapabilecek yer sorunumuz var. AKP’nin dakika dakika takibi sayesinde hiçbir büyük kapalı toplantı salonu Birleşik Haziran Hareketine verilmiyor. İstanbul’da kendimize uygun bir salonu parasıyla kiralayamıyoruz. Mutlaka bürokratik bir engel çıkartıyorlar. Hiçbiri olmazsa en sonunda açıktan vermeyeceklerini söylüyorlar. Laf aramızda durum doksanlarda bile böyle değildi. Birliğimiz var, çoğalmışlığımız var, politik irademiz var ama yer yok. * Hareketin elleri çok büyük ve ağır. Yanlış bir hareket yapmamak üzere çok dikkat ediyoruz. Bizi bekleyen çok sayıda memleket meselesi var. Nereden başlamamız gerektiğini anlamaya çalışıyoruz. Bu ülkeyi, bu toplumu bekletmekten ötürü çok gerginiz. Her gün bir başka vilayetten, bir başka çığlık yükseliyor. Hepsi kulaklarımızda. Ne mutlu ki artık memleket meselelerini sonuna kadar konuşacak devrimci bir merkez var. Vatanı kurtaracağız. * Anadolu, Trakya, Karadeniz ve Akdeniz’in her yerinde insanlarımız forumlar yapıyorlar, meclisler yapıyorlar. Yetişemiyoruz. Hareketimiz için çalışan yoldaşlarımız binlerce kilometre yol gidiyor. Hepsi nefes nefese. İşler bitmiyor. Toplantıların yapılması, yazıların yazılması, eyleme gidilmesi, logonun hazırlanması lazım. * Bu kadar meclis toplandıktan sonra, bütün bunların fikrini-zikrini nasıl bir araya getireceğiz? Ya toplantı yapacağımız yere sığmazlarsa? Bütün illerden gelinince, sorun yaşanmadan herkese kalacak yer ayarlayabilecek miyiz? Etkili kararlar alabilmek için vakit yetecek mi? * Gezi Direnişi’ne layık olabilecek miyiz? Bu sefer büyük rüzgar estiğinde, büyük bir gemimiz ve büyük bir yelkenimiz olabilecek mi? Yitik ülkeye doğru bu sefer yelken açabilecek miyiz? Doğru anladık mı Gezi’yi? Sorun üç ağaç mıydı, üç ağaç değil miydi? * Eğer mücadele etmek için bize demir lazım ise herkes bunu kendi evindeki ocakta eritip yapabilir mi? Kendi evimizde demir eritebilir miyiz? Kendimizde devrim yapabilir miyiz? Kendi evimizin önünü süpürerek demir eritebilir miyiz? Eritemeyiz. Demir ancak binbeşyüz derecede, büyük bir ocakta erir. Demirin eritilebilmesi için yapılacak ocağın işi o kadar zordur ki, bir kez yakıldıktan sonra bir daha hiç söndürülmez. Birleşik Haziran Hareketi’nin bütün demirleri eriten, insanlığa yetecek kadar büyük ve sönmeyen bir ocağı olmalı. * Sorunlarımız ve sorularımız böyleyken böyle. Olsun da sorunlarımız ve sorularımız bunlar olsun değil mi? Daha ne istiyoruz? hakanozturk17@gmail.com

Erdoğan, her geçen gün daha da diktatörlüğünü pekiştiriyor. Berkin Elvan’ın vurulma görüntüleri ortaya çıkıyor; Gülsüm Anne ağlamaya devam ediyor, polise ‘vur’ emri veriyor; o emir hemen yasalaşıyor, o zenginliğine zenginlik kattıkça toplum daha da fakirleşiyor; sınıf çelişkisi artıyor. Kadınlar hakkında ne zaman açıklama yapsa; erkek egemenliğini pekiştiriyor... güncel Fatma çakır

bugün nerede olurdu? Bu sorunun cevabını vermezler. Mısır’da, İnsanların demokratik haklarını Ukrayna’da bunun cevabı verildi. kısıtlamakla kalmayıp engelle- Bir günde 3 bin insanın öldürülmek için kuvvetli şüphe yerine makul düğü bir ülke yoktur.” şüpheyi getiren, molotof atanlara karşı polise ‘vurma’ hakkını veren ve san- Erdoğan yandaşlarını yedirtir mi ki havada demokrasi kokan bulutlar hiç! üzerinde bir ülkeymişiz gibi konuşma Kendisine yandaşlık yapan Yavuz yapan bir cumhurbaşkanı düşünün. Bingöl’ü de sahiplenen Erdoğan: Hayaldi gerçek oldu... “Yani bütün sanatçılar sizin gibi düşünmeye mecbur mu? Sizin söyYandaşlarını ve polislerini lemediklerinizi söylediği zaman ‘tu savundu kaka mı’ diyeceksiniz? Evet bunlarCumhurbaşkanı Recep Tayyip Er- daki zihniyet bu. Bunu sadece o sadoğan, Çırağan Saray’ında düzenle- natçımıza değil. Hakikati söyleyen nen Anadolu Aslanları İş Adamları kim olursa olsun, ona yapıyorlar. Derneğinin (ASKON) 9. Olağan İşten en son Cumhurbaşkanlığı Genel Kurulu’nda yaptığı konuş- Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’nü mada kendisine yandaşlık yapanla- alan değerli yazarımız Alev Alatlı’ya ra sahip çıktı, ülkede eylem yapan da bunu yapıyorlar” halka karşı polis saldırılarını meşrulaştırdı. Bizim polisimize kurban olun siz! Konuşmasında yine Gezi direnişiHala iki lafından birisi Gezi ne atıf yapan Erdoğan: “Erdoğan: Erdoğan toplantıya hazırlıklı gelmiş, “Adamı yatırıyorlar yere ve kafasını soru sordu, Gezi direnişine şiddet yere vurup, nefessiz bırakıp öldürüdedi. Polisiyle şiddet alevlendiren yorlar. Silah yok, Molotof kokteyli Erdoğan şiddeti biz bastırdık diye- yok. Polisi öldürecekleri anda polis rek konuşmasına şöyle devam etti: kendini savunmayacak mı? Savu“Eğer Gezi olayları kontrol altına nacakları anda paralel yargı bakıalınmamış olsaydı acaba Türkiye yorsunuz 8 seneye mahkum ediyor.”

şeklinde konuştu. Sırf ecdada miras bırakmak için Saraylar inşa ediliyormuş! Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda düzenlenen törenle sahiplerine verildi. Erdoğan: “Hiç umurumuzda değil. Biz büyük bir devlet olmanın gayreti içindeyiz bu gayreti de sürdüreceğiz. İstanbul’da bir Dolmabahçe Sarayı’mız var hala onunla övünürüz. Bir Topkapı var hala onunla övünürüz. Bizden sonra gelen nesillere acaba bizden öncekiler bize ne bıraktı diye sorduklarında ortaya koyduğumuz bir eser var mı? Buna bakın övünün” dedi. Hangi itibar? Kaç-ak Saray’ı millet gurur duysun diye yaptığını iddia eden Erdoğan her odasında emekçilerin alın teri olan sarayla kaç hayat kurtarılabileceğinden ise hiç bahsetmiyor. Kendi ülkesinde; egzos dumanıyla ısınan çocuklar, ya maden altında ölen ya da işsiz kaldığı için aç kalan işsizler, gün yüzündeyken Erdoğan’ın tek itibar göstergesi refahını süreceği Ak Saray’ı.

Biz kahraman polisleri Ethem’i vuran kurşunla biliriz Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, ABD’deki Ferguson’da yaşananları Gezi direnişi ile kıyasladı. Kıyaslamasında “Bizim polisimiz silah çekip vatandaşı mı öldürdü?” dedi, hem de insanların gözünün içine baka baka bunu söyleyebildi. Evet, senin destan yazan polislerin senden aldığı talimatla bu ülkede 8 tane genci öldürdü. Ethem’i ise bizzat silah çekerek kurşunla öldürdü... yaptırdığı sarayın millete ‘layık’ olduğunu nereden öğrendi?

Bunları ayakkabı kutuları da paklamaz

Milli gazete yazarı

Nureddin Yıldız

Kadınlara yönelik düşmanca ve gerici politikalarına her geçen gün yenisini ekleyen Akit, bu sefer de çalışan kadınlara hakarette bulundu.Çalışan kadınlara hakaret eden bir açıklamaya yer verdi. Artık haddini iyice aşan Akit, “çalışan her kadın fuhuşa hazırlık sürecine destektir” diyen Nureddin Yıldız isimli bir hocanın videosunu yayınladı. Milli gazete yazarı ve Sosyal Doku isimli vakfın hocası Nureddin Yıldız’ın videosunu Akit “Kadın çalışınca ‘ümmet’ neler kaybeder?” başlığıyla yayımladı. Videonun sunuş haberinde “Nureddin Yıldız Hocaefendi ‘kadınların çalışması’ meselesini, çarpıcı örneklerle de süsleyerek açık bir dille anlatıyor” ifadelerine yer verildi. Videoda “Her çalışan kadın, gözü doymamış erkek demektir. Çalışan kadın ya evlenmeyi erteleyerek erkeklerin evlilik sürecini baltalıyor” diyen Yıldız’a özellikle de kadınların ağzından “OĞLUM BAK GİT” diyoruz.

17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonuna adı karışan eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, TBMM Soruşturma Komisyonu’nda ifade verdi. İfadesine nezaketten geldiğini vurgulayan Çağlayan 700 bin liralık saat ve 40 bin avroluk piyanoyla ilgili savunmasını işleri çok olduğu için Rıza Sarraf ’a aldırdığını iddia etti. Hakkındaki iddialardan ötürü kendisinin ve ailesinin çok üzüntü yaşadığını ve prostat kanseri olduğunu belirten Çağlayan nezaketten geldiğini vurguladı.Milletvekillerinin mal varlığı ile ilgili sorularını “yazılı yanıtlayacağını” belirterek geçiştiren Çağlayan, “Sarraf ’la bakanlıkta görüştünüz mü, evine gittiniz mi?” sorularını ise yanıtlamadı. Barış Güler’in 6 dairesi ve 26 tarlası bulunuyor, THY Hukuk Müşavirliği’nde çalışan kızı Burcu Güler’in ise iki dairesi bulunuyor. GÜNCEL

Dokunmayın Yavuz’uma yandaştır Önce Cumhurbaşkanı Erdoğan hemen ardından da onun kopyası Başbakan Davutoğlu Yavuz Bingöl’ü sahiplene sahiplene bitiremiyor. Davutoğlu, 19. Eğitim Şûrası’nda çıkan eğitimi ortaçağ karanlığına götürmek isteyen kararları savunurken, Yavuz Bingöl’ü de sahiplenemeden edemedi.Berkin’in annesini yuhalatan Erdoğan’ı insani bulan Yavuz Bingöl hakkında konuşan Davutoğlu “Benimle birlikte Tunceli’de bulunan Yavuz Bingöl’e tam bir mahalle baskısı uygulanıyor. Biz tanırız Yavuz Bingöl’ü ve diğerlerini. Onlar bu baskılara boyun eğmezler. Barış türküleri söyleyen herkese selam olsun. Eğer siz hocanızın yanındaysanız, hocanız her zaman sizin yanınızda olacak” diyerek Bingöl’ü savundu. GÜNCEL


EMEK

05

10 Aralık 2014

Sibel Uzun UYANIŞ

Ortaçağ karanlığı akp’nin üstüne kazındı

Ortaçağ karanlığı AKP’nin son halini anlatmak için herkesin karar kıldığı tanımlama haline geldi. AKP’liler dışında bu tanımda herkes buluşuyor. Mücadelesinde de Gezi’deki gibi buluşabileceğinin en önemli göstergesi. Hiç tesadüf değil bu tanım, AKP de bu görüşü pekiştirici adımlar atıyor. Artık mağarada yaşamı ifade eden İlk Çağ nitelemesi olamayacağına göre en geri, en ilkel bulunan çağ AKP’nin üstüne kazınıyor. Kendisinin de itirazı yok zaten. Bilakis anlamlandırmanın ve bu akıllara zarar tanımı “kendime nasıl yontarım” peşinde, onlara göre asıl Rönesans buymuş. Modern Çağ’ın düşmanları zamanında diyelim ki linç örgütleyen yobazlar ise, bugün AKP’nin kürsüleridir. O zaman yeni bir çağa ayak direyen engizisyon ise bugün de AKP’nin “eğitim şurası” dır. Bilimi ortadan kaldırıp “değer” dediği kendi sübjektivizmini yerleştirmek isteyen AKP’yi Ortaçağ Karanlığı tam olarak tariflemektedir. Ortaçağ’da veba salgını olduğunda bilim harekete geçmeye başladığında büyünün en büyük değer olduğu savunulup linç örgütlendiyse ve vebadan binlerce insanın yok olmasına yol açılmışsa bugün de AKP de aynı rolü oynamaya adaydır. AKP milyonları veba yüzünden ölmekten kurtaran bilime karşıdır. Diyelim ki büyük bir salgın hastalık gelse başımıza, bilim çözmeye çalışırken, AKP’liler “bizim değerlerimiz, kadınlar dışarı çıkmasa olmazdı” diye kükremeye devam edecekler. Modern hayat adına ne varsa aklınıza gelen AKP onun düşmanıdır. Avrupa’nın Rönesans Hareketi ile 1400’ün ortalarında, insanlık modern bir yaşama kavuşup, rahat bir nefes aldı almasına ama AKP gibileri de türümüzde kalmış işte. Dünyaya ta 1500’de yayılan modern yaşam geçerken AKP’ye uğramamış. Biliyoruz ki hırsızlığa, ölüm politikalarına batmış AKP’nin kurtulmak için önüne koyduğu tek çizgi budur. Bataklıkta batarken görüntüsü kalmayana kadar bu karanlığa bağlı kalacaktır. Bilimi tamamen ortadan kaldırıp yerine baştan aşağı adına değer dediği, halka değil sadece kendisine ait din anlayışını hakim kılmak istiyor. İnce ayar; fen bilimleri “fen bilgisi” olarak verilecek. Bilime karşı nefreti siz artık buradan anlayın. Din eğitimi zorunlu bir şekilde anaokuluna kadar iniyor. Çocukların bilimsel eğitim hakkı gasp edildiği gibi, ailelerin çocuklarına istediği gibi din eğitimi vermesi ellerinden alınıyor. Bu arada çocukların pedagojisi ayrı bir bilim ve AKP de bilim karşıtı olduğu için doğal olarak gündemlerine girmesini beklemiyoruz bile. AKP de bu tanımdan hiç rahatsız değil hatta Davutoğlu sahiplendi, Osmanlı dönemini kast ederek “Ortaçağ dedikleri dönem insanlığın aydınlatıldığı bir çağdır” dedi. Ama toplumun kast ettiği dönem daha da geri bir dönem, Osmanlı bile diyemeyiz. Bilim insanlarının yakıldığı, kadınların sokağa çıkamadıkları, “din elden gidiyor” “değerlerimiz ne olacak” denilen dönem kast ediliyor. Bu korkunç tarifin üstlerine yapışacağını görüp rahatsız olan bazı Nabi Avcı gibi AKP’liler de “buna Ortaçağ karanlığı demesek” diyor ama sayın Avcı sen onu git saray sakini Cumhurbaşkanı’na anlat. Topluma yerleşmiş kök salmış dili yerinden oynatamayacaklar, modern çağ ile ettiğimiz haklarımıza el uzatamayacaklar. Anlaşılması çok zor, çok gerideki çağın diline dönmek Erdoğan kendini yerlere atsa da mümkün olmayacak. Bu durum dünyanın yuvarlak olduğu gerçeğini, bilimselliğini reddedip AKP istediği için öküzün iki boynuzu arasında olduğunu iddia etmek gibi gelmiyor mu size de? Erdoğan diyor ki isteseniz de istemeseniz de bu böyle. Dünyanın yuvarlak olmasının istemek ile ne alakası var? Rönesans bir “çığ” gibi Orta Çağ’ın üstüne inmiş ve onu geri dönemez bir şekilde fosilleştirmiştir. Bazı fosiller kalmış işte. Bir de adında Bilim Bakanı yazan Fikri Işık Erdoğan’ın Küba olayından sonra atak yapmak istemiş olacak ki dünyanın yuvarlak olduğunu Müslümanlar’ın bulduğunu söylemesi var. Bunu ortaya atarak aslında Copernicus, Galileo, Macellan gibi bilimle çağ atlatanlara da savaş açan AKP’lilerin sonu çok hazin olacak çok. twitter: @sibeluzun_yarin

EHP 4 Aralık Dünya madenciler gününde Dora otel işçileriyle birlikte eylemdeydi

İşçi katili patronların yeri hapistir

EHP İstanbul İl Örgütü, 4 Aralık Dünya Madenciler Günü’nde Haliç Kongre Merkezi önünde İş Sağlığı ve Güvenliği Konferansı’nda toplanan 70 kadar işverenin sebep olduğu yüzlerce işçi ölümlerini tüm halka ve kamuoyuna teşhir etti. “Buradaki işverenlerin yeri hapishanedir” diyerek Ermenek’teki Recep amcanın yırtık ayakkabılarıyla işçi ve emekçilerin sesini duyurdu. emek sedef akbulut

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı işbirliğiyle düzenlenen Uluslararası İş Sağlığı ve Güvenliği Konferansı protesto edildi. Konferansın gerçekleştirildiği Haliç Kongre Merkezi’ne gelen Emekçi Hareket Partisi İstanbul İl Örgütü içerideki 70 kadar işverenin ‘işçi katili’ olduğunu belirterek, “Buradaki işverenlerin olması gereken yer hapistir” dedi. Kafalarında işçi baretleri, ellerinde kömürle işçilerin ve emekçilerin haklarını haykıran Emekçi Hareket Partililer, açtıkları “İşçi katili maden patronları konferansta değil hapiste olmalı” pankartıyla başta Soma, Ermenek ve Torunlar olmak üzere yüzlerce işçinin ölümünden sorumlu olan patronların yargılanması gerektiğine dikkat çekti.

RÖDOVANS VE TAŞERON DÜZENİ KALDIRILSIN Eylemde konuşma yapan Emekçi Hareket Partisi Merkez Komite üyesi Selçuk Kaygısız, içeride Soma, Ermenek ve Torunlar patronlarının olduğunu ve bu patronların yüzlerce işçinin katili olarak yargılanması gerektiğini belirtti. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in de sorumluluğunu yerine getirmediğini ve bu yüzden artık isminin “ölüm bakanı” olduğunu söyleyen Kaygısız, “İşçiler için artık yaşam ve ölüm arasında fark kalmadı, hiç bir yasal düzenleme işçilerin lehine çıkartılmıyor” dedi. AKP’ye de seslenen Kaygısız, “Eğer AKP hükümeti samimi ise rödovans ve taşeron düzeni kaldırsın” dedi.

Başkanı Özge Akman, elinde tuttuğu kara lastikleri tüm basın mensuplarına göstererek, “İşte bu elimde tuttuğumdur 4 Aralık Madenciler Günü’nün simgesi!” dedi. Ermenek’te işçi evladını toprağa veren Recep amcanın tüm kamuoyunda yankı bulmuş kara lastiklerini temsilen elinde tuttuğu kara lastiklerle konuşmasını sürdüren Akman, sorumlu bakan ve patronların birer mahkum gibi gösterildiği ozaliti de göstererek “Burada görülen bu tablo şaka ya da espri değil, gerçektir. Bu resimdekilerin hepsi yargılanmalı ve hapiste olmalıdır. Bu isimler işçilerin ve emekçilerin gözünde açlığı, yoksulluğu ve ölümü temsil etmektedir” diyerek sorumlu bakan ve patronların SORUMLULAR AÇLIĞI VE YOKSULLUĞU derhal hapse girmesi gerektiğini TEMSİL ETMEKTEDİR belirtti. Akman’ın konuşması bitArdından konuşma yapan Emek- tikten sonra maden işçilerini anmak çi Hareket Partisi İstanbul İl ve hesaplarını sormak için Haliç

4 Aralık Madenciler Gününün simgesi olan kara lastikler Kongre Merkezi önüne kömür bırakıldı. Eylemde sendikalaştıkları için işten atılan Dora Otel işçileri ve Tüm Emek Sen temsilcileri de vardı. Haklarını alma mücadelesi veren Dora Otel işçileri 4 Aralık Madenciler Günü’nde EHP’nin eylemine destek vererek içerideki patronlardan ölen işçi kardeşlerinin hesabını sordu.

KESK ve DİSK’ten miting çağrısı 2015 yılı bütçe kanun tasarısı TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda kabul edilerek Genel Kurul’a sevk edildi. Bugüne dek, tasarının antidemokratik hazırlanış biçiminden, içeriğine kadar itirazlarımıza, taleplerimize tamamen kulağını tıkayan hükümet, 2015 yılı bütçesiyle de kaynakların nasıl toplanacağına, nasıl bölüştürüleceğine ve kimin payına ne kadar düştüğüne tek başına karar vermiştir. İşçi sağlığı ve güvenliğini maliyet olarak gören, taşeronlaştırma ve sendikasızlaştırmayla

işçileri ölüme terk eden bu düzen işçilerin yoksulluğundan, işlerin kanından beslenmektedir. Kendilerine saray, han, hamam, milyonlarca emekçiye günlük 1 lira zammı reva görenlere; ekmeklerimizi küçültürken saraylarını büyütenlere; halka hizmet etmeyi değil sermayeye uşak olmayı tercih edenlere karşı, paranın, yolsuzluk ve adaletsizliğin saltanatına karşı çıkan tüm halkımızı “Emekten Yana Halk İçin Bir Bütçe!” talebiyle 13 Aralık’ta Ankara’da yapacağımız mitinge davet ediyoruz. EMEK

Anayasa Mahkemesi: Greve katılmak haktır

Anayasa Mahkemesi, genel greve katıldığı için işe gitmeyen öğretmene verilen cezanın ‘sendikal hakka müdahale’ olduğuna hükmetti. Mahkeme, Eğitim-Sen’in 28-29 Mart 2012’de TBMM’de görüşmeleri süren eğitimde 4+4+4 sistemini protesto için ülke çapında yaptığı ‘uyarı grevi’ ne katılan öğretmen Tayfun Cengiz’in bireysel başvurusunu sonuçlandırdı.

AYM; cezayı sendika hakkına yapılan müdahale olarak değerlendirip, ‘hak ihlali’ kararı verdi. AYM’nin kararında, “Demokrasilerde vatandaşların bir araya gelerek ortak amaçları izleyebileceği örgütlerin varlığı sağlıklı bir toplumun önemli bir bileşenidir. Demokrasilerde böyle bir ‘örgüt’, devlet tarafından saygı gösterilmesi ve korunması gereken temel haklara sahiptir” denildi emek

Dora işçilerinin direnişi sürüyor Dora Otel İşçileri Dayanışma Platformu, sendikalı oldukları için işten atılan Tüm Emek-Sen üyesi Dora Otel işçilerinin işe geri alınması için Dora Otel önüne yürüdü. İstanbul Yeditepe Aşçılar ve Garsonlar Derneği üyelerinin de katıldığı yürüyüşte, “Sendikalı olmak haktır engellenemez, Dora Otel işçileri yalnız değildir” pankartı açıldı. Attıkları sloganlarla

otel önüne gelen işçiler adına basın açıklamasını işten atılan işçilerden Saliha Paksoy okudu. Otel patronunun işçilerin örgütlenmelerinin önüne geçmek için işten çıkardığını söyleyen Paksoy, 05.12.14 günü izinden dönen bir sendikalı işçiyi daha hukuksuz şekilde işten çıkardığını belirtti. İşçiler geri alınana kadar mücadeleye devam edeceklerini sözlerine ekledi emek


EMEK

06

10 Aralık 2014

İşçi ölümleri durmuyor

Geçtiğimiz hafta, Türkiye’nin birçok ilinde yaşanan ihmaller sonucu her gün işçiler ölmeye devam etti. Biz de basından topladığımız haftalık işçi ölümü verilerini sizlerle paylaşıyoruz. İşçileri taşıyan servis devrildi Gaziantep’te, fabrika işçilerini taşıyan servis minibüsünün devrilmesi sonucu sürücü 58 yaşındaki Halil Kılıçoğlu öldü, 13 işçi yaralandı. [03.12.2014] Suriyeli işçi yaşamını yitirdi Hatay’ın Belen ilçesinde bulunan inşaatın altıncı katından düşen 24 yaşındaki Suriyeli Abdül Kadim Alkador isimli genç işçi yaşamını yitirdi. [03.12.2014] Konya’da işçi ölümü Konya’nın Karatay ilçesinde , çalıştığı atölyede sac pano kesme makinesine başı sıkışan 24 yaşındaki genç işçi İsmail Erciş hayatını kaybetti. [04.12.2014] Manisa’da işçi ölümü Organize Sanayi Bölgesi’nde işe gideceği servise yetişmek için koşarken, yolcu treninin çarptığı 30 yaşındaki Zeydin Korkut yaşamını yitirdi. [04.12.2014]

Yatağan’da örgütlü mücadeleye devam

Denizli merkezli Bereket Enerji bünyesindeki Elsan Elektrik’in hafta sonuna kadar işyerinde devir teslim yapılacağını öğrenen Yatağan işçileri, geçen pazar gününden itibaren termik santral ve kömür işletmelerinde eyleme geçmişti. Santralin özelleştirilmesi engellenemese de 447 gündür direnen işçilerin talepleri işveren tarafından kabul edildi. rar meydana ineceklerini söyledi. Birliktelik çağrısı yapan Maden-İş Yatağan Şu450 güne yakın direnişiyle işçi be Başkanı Süleyman Girgin ise işçilerin sınıfına umut olan Yatağan Ter- taleplerinin kabul ettirildiğini belirtti.. mik Santralleri’nde çalışan 750 enerji işçisiyle bu santrale kömür temin eden, 10 maddelik protokol Yatağan Kömür İşletmesi’nde çalışan Sendika temsilcileriyle özelleştirme 700 madencinin santralin özelleştiril- ihalesini kazanan şirketin temsilcileri mesine karşı başlattıkları işgal eylemi, arasında yapılan görüşmelerde anlaşıbeşinci günde sona erdi. lan 10 maddelik protokol açıklandı. TES-İş Sendikası Yatağan Şube İşçilerin talepleri arasında başka kuBaşkanı Fatih Erçelik santral önünde rumlara geçebilme talebi, 4-C geçiş toplanan işçilere, ihaleyi alan firmayla süresinin işçinin inisiyatifinde olması, işçilerin lehine sözleşme imzalayarak herkesin kıdem ve ihbar tazminatıanlaşmaya varıldığını açıkladı. Özel- nın ödenmesi, taşeronda çalışan leştirmeyi engellemediklerini belirten işçilerin firmanın kadrolu işçisi yaErçelik, mevcut kazanımların korun- pılması, mevcut ücret ve sosyal hakduğunu, herhangi bir enerji ve maden ların korunması ve toplu sözleşme işçisinin işten çıkarılması halinde tek- görüşmelerinin yapılması bulunuyor. emek sıla gemicioğlu

İşçiler sendikal bürokrasiye karşı Türk-İş ve TES-İş genel merkezinin kendilerine yeteri kadar sahip çıkamadığını söyleyen işçilerden biri, “Buraya yeteri kadar insan gelmiş olsaydı, insan seli yağsaydı böyle olmazdı. Bizim başka çaremiz kalmadı, biz direnebildiğimiz kadar direndik..Bize tek ihtimal bırakıldı, işverenle masaya oturmak. Bize şubemiz sahip çıktı ama genel merkezimiz ve Türk-İş sahip çıkmadı. Biz sendika üyesi olmasaydık çoktan kapı önüne konmuştuk bile’’ diyerek sendikal bürokrasiye karşı tepkisini ifade etti.

rının artacağını söyleyen Yatağan işçileri için yeni bir dönem başlıyor. İşçilerin büyük çoğunluğunun santralde çalışmaya devam ederek örgütlü mücadeleyi sürdürmesi bekleniyor. Santral ve maden satılmış olsa da Yatağan işçilerinin sınıf mücadelesi sürecek.

Kemerköy ve Yeniköy’de mücadele sürecek Özelleştirme ihalesi Yatağan santrali ve madenlerinden ayrı yapılan Kemerköy ve Yeniköy Termik Santralleri, Yeniköy Linyitleri İşletmesi’nde işçilerin özelleştirmeye karşı mücaYatağan işçileri için yeni bir dönem delesi devam edecek. Bu iki işyerinTermik santralin özelleştirmesiyle de bulunan işçiler, alınan işyerini birlikte iş yüklerinin ve iş kazala- terk etmeme kararını uygulayacak.

Kepçenin altında kalan işçi öldü Adana’da bir yağ fabrikasında çalışan 56 yaşındaki 5 çocuklu Mehmet Tekin, depodan çıkış yapan kepçenin altında kalarak hayatını kaybetti. [05.12.2014] Iğdır’da kaza: 2 işçi öldü İşyerlerine dönen Karayolları taşeron işçilerinin olduğu aracın kaza yapması sonucu işçilerden Mehmet Demir ve Ahmet Buluş hayatını kaybetti. [05.12.2014] Kamyonun altında kalan işçi öldü Kayseri’de işçi servisinin kamyonla çarpısması sonucu işçilerden 54 yaşındaki Salih Çavdaroğlu hayatını kaybetti. 4 kişi ise ağır yaralandı. [05.12.2014] Atık kağıt işçisi 2 kadın öldü İstanbul Kağıthane’de atık kağıt işçisi 3 kadına araba çarpması sonucu İkbal Uygaş ve Suna Nar adlı iki kişi olay yerinde hayatını kaybetti. [06.12.2014] Maden ocağında işçi ölümü Osmaniye Akyar Köy’ünde, maden ocağında meydana gelen göçükte bir işçi yaralı kurtulurken 41 yaşındaki işçi Cumali Kotaş hayatını kaybetti. [06.12.2014] Kaçak ocakta göçük: 1 ölü Zonguldak’ın Kilimli İlçesi’nde ruhsatsız kömür ocağında meydana gelen göçükte 1 maden işçisi yaralanırken 29 yaşındaki Volkan Kurtoğlu öldü. [07.12.2014] Beton mikserine düşen işçi öldü Muğla’da, parke ve büz imalathanesinde çalışan bir çocuk babası 32 yaşındaki Gürkan Kavdır beton mikserinin içine düşerek hayatını kaybetti. [07.12.2014] Zonguldak’ta işçi ölümü Çatalağzı beldesindeki limanda işçi olarak çalışan İbrahim Şahin, çalışırken yaklaşık 3 metre yükseklikten denize düşerek hayatını kaybetti. [09.12.2014] Mikserin altında kalan işçi öldü Giresun’da , virajı alamayan beton mikserinin dere yatağına yuvarlanması sonucu aracın altında kalan sürücü Bilal Dikmen hayatını kaybetti. [09.12.2014]

Ostim’de savcı mütalaasını verdi Ostim ve İvedik’te 3 Şubat 2011 yılında meydana gelen iki ayrı patlamada yaşamını yitiren 20 işçinin ölümünün ardından açılan davanın 24. duruşmasında savcı mütalaasını açıkladı. Patlamaları “bilinçli taksir” olarak tanımlayan Savcı Erdinç Hakan Özdabakoğlu, sanıkların 45 yıla kadar hapisle cezalandırılmalarını, taksirin yoğunluğu göz önünde bulundurularak sanıklardan, Kasım Ersoy, Burhan Koç, Bahadır Esendik, Ali Bayındır ve Tuncay Karabenli’nin tutuklanmalarını talep etti. Ancak

Özdabakoğlu, “Kesin ve inandırıcı delillerin bulunmadığı” gerekçesiyle aralarında işyeri sahiplerinin de bulunduğu sanıkların “Tehlikeli madde bulundurma”, “Görevi kötüye kullanma” suçlarından ayrıca cezalandırılmalarını istemedi. Hakim Oktay Saday, tutuklama talebini reddederek duruşmayı 5 Mart 2015 tarihine erteledi. Yakınlarını kaybeden aileler ise ancak bakanlık ve belediye yetkilileri dahil tüm sorumluların en üst cezalarla cezalandırılmalarıyla adaletin sağlanabileceğinidile getirdiler.EMEK

Mahkeme Torunlar’ın patronlarını koruyor İstanbul 4. Sulh Ceza Hakimliği, Torunlar Center’da 10 işçinin hayatını kaybettiği katliamla ilgili patronlar hakkında verilen takipsizlik kararına yapılan itirazları reddetti. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan Torunlar iddianamesinde usul ve yasalar bakımından eksiklik bulmayan Sulh Ceza Hakimliği, Demokrasi İçin Hukukçular, Çağdaş Hukukçular Derneği gibi kurumlar tarafından yapılan tüm

itirazları reddetti. Savcılık tarafından hazırlanan iddianamede, aralarında Aziz Torun, Yunus Emre Torun, Mehmet Torun ve diğer üst düzey yetkililer hakkında takipsizlik kararı verilmişti. Aynı iddianamede yaşanan katliamla ilgili TOKİ, Çalışma Bakanlığı ve diğer yetkili kurumlar hakkında da bir suçlamada bulunulmamıştı. İddianame aileler başta olmak üzere birçok kurum tarafından tepkiyle karşılanmıştı. EMEK

İşçi eylemleri yüzde 51 arttı DİSK/Birleşik Metal-İş TİS Uzmanı İrfan Kaygısız’ın DİSK-AR dergisinde yayınlanan araştırmasına göre 2014’ün ilk altı aylık döneminde yapılan işçi eylemleri, 2013 yılının ilk 6 aylık dönemine göre yüzde 51 arttı. 2014 yılının ilk 6 ayı içerisinde 446 eylem gerçekleşti. Her gün iki işyeri eyleme çıktı, eylemler genelde uzun dönemli oldu. Bu nedenle, aynı günlerde onlarca işyerinden işçiler çeşitli eylem biçimleri ile yurdun dört bir tarafında sorunlarını gündeme getirdi. Yarısını sendikasız ve taşeron işçilerin örgütlediği eylemlerin yaygınlaşmasında son dönemde işçi sınıfına yönelik saldırıların yoğunlaşmasının etkisi olduğu görülüyor. Yüzde 40’ı işten atmalara karşı gerçekleştirilen eylemlerin yarısı sendikalaş-

tıkları için işten atılan işçiler tarafından yapıldı. Diğer eylemlerin yüzde 42’si ise işyeri kapandığı için işsiz kalan işçiler tarafından gerçekleştirildi. Çalışma koşullarının iyileştirilmesi nedeniyle yapılan eylemlerin oranı da yüzde 26 oldu. Araştırmada “İşten çıkarmaların nedenleri içinde birinci sırayı yüzde 84 ile herhangi bir gerekçe ile işten çıkarılma alırken, yüzde 10 işyeri kapanması, yüzde 3 sendikalaşma nedeniyle işten çıkarma yapılmıştır. Sendikasız işçilerin eylem nedenleri arasında ikinci sırayı kıdem tazminatı ve ücret ödenmemesi oluşturmaktadır. Taşeronlaşma nedeniyle yapılan eylemler üçüncü sırayı almaktadır. Ücret zammı talepli eylemler ise dördüncü sıraya yerleşmektedir” deniliyor. EMEK


EMEK

07 Isparta’da işçinin üzerine vinç devrildi

10 Aralık 2014

AKP’nin açıklamaları bir işçiyi bile kurtarmadı

Isparta’da sanayide faaliyet gösteren mermer ve granit atölyesinde meydana gelen yaralanmada kamyondan mermer indirme sırasında vinç devrildi. Vincin devrilmesinin ardından altında kalan Ahmet Akyol ağır yaralandı. Arkadaşını kanlar içinde göre bir kişi de fenalık geçirdi. Çevre esnafın 112 acil ekiplerini aramalarının ardından olay yerine gelen ekipler yaralılara ilk müdahaleyi yaptı.Yapılan müdahalenin ardından ağır yaralı Ahmet Akyol ve baygınlık geçiren bir kişi Gülkent Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı. Ahmet Akyol’un tedavisi Gülkent Devlet Hastanesi’nde devam ediyor. EMEK

Fabrika’da alev alan makine 2 işçiyi yaktı

Karaman’ın Ermenek ilçesinde 28 Ekim günü gerçekleşen maden patlaması sonucu 18 işçinin su altında kaldığı Has Şekerler Kömür Ocağı’nda bugüne kadar 13 işçinin cansız bedenine ulaşılmıştı. 38. günde son 5 işçinin de cansız bedenine ulaşıldı.Kurtarma çalışmalarının başladığı günün ardından geçen 38. gününde hiçbir maden işçisi kurtarılamadı. emek OSMAN ERDEM

Düzce’de, bir ahşap kaplama fabrikasında makinenin alev alması sonucu 2 işçi yaralandı. Vücutlarında yanıklar oluşan işçiler, hastanede tedavi altına alındı. Yığılca yolu üzerinde bulunan ahşap kaplama fabrikasında bugün sabah saatlerinde bir makinenin alev alması sonucu işçiler Emrah Deniz ve Salih Yılmaz yaralandı. İki işçinin yardımına mesai arkadaşları koştu. Yaralı iki işçi, arkadaşları tarafından otomobille Düzce Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı. Yüzlerinde ve vücutlarında yanıklar oluşan Emrah Deniz ile Salih Yılmaz tedavi altına alındı.EMEK

İşçi istinat duvarının altında kaldı

Şişli’de bir gecekondunun yıkımı sırasında istinat duvarı, çalışan işçinin üzerine yıkıldı.İşçi yaralı olarak hastaneye kaldırılırken, gecekondu sahibi, “Ben, burayı yıkanlara beddua etmiştim, göçük altında kalanlara değil” diyerek gözyaşı döktü. Halide Edip Adıvar Mahallesi’nde bulunan gecekondu için, İstanbul Sultan Beyazıt Vakfı’na ait bir arsa üzerine inşa edildiği gerekçesiyle Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce yıkım kararı çıkarılmıştı. Bunun üzerine kalp hastası Erol Şengöz, hastanedeki tedavisini yarıda keserek evine gelmişti. EMEK

İşçi midibüsü devrildi 13 işçi yaralandı

Gaziantep’te, fabrika işçilerini taşıyan servis midibüsünün aşırı hız nedeniyle devrilmesi sonucu meydana gelen kazada sürücü 58 yaşındaki Halil Kılıçoğlu öldü, 13 işçi de yaralandı.2’nci Organize Sanayi Bölgesi’nde faaliyet gösteren bir PVC fabrikasında çalışan işçileri taşıyan midibüs kontrolden çıktı ve refüjdeki elektrik direğine çarparak devrildi. Kazada yaralanan 13 işçiyi ilk müdahalelerinin ardından ambulanslarla kentteki hastanelere kaldırıldı. Yaşamını yitiren midibüs sürücüsü Kılıçoğlu’nun cesedi ise otopsi için Adli Tıp Kurumu morguna gönderildi. EMEK

Ermenek ilçesi Pamuklu Köyü Cenne Mevkii’nde Has Şekerler Madencilik Şirketi’ne ait linyit ocağında 28 Ekim Salı günü 12.15 sıralarında eski ocakta biriken suyun basması sonucu 34 işçiden 18’i mahsur kaldı. Dışarıda günlerdir küçücük de olsa bir umutla bekleyen yakınları da gözyaşlarına boğuldu. “Yemek verselerdi bütün işçiler yukarıda olacaktı” CNN’de ismini vermek istemeyen bir işçi şunları söyledi: “Tam yemek zamanıydı, yemeklerini aşağıda yediler, yukarı çiksalardi mahsur kalmayacaklardı.Maliyet artınca yemeği ve servisi kestiler.Yemek verselerdi bütün işçiler aşağıda değil yukarıda yiyeceklerdi. Daha önce öyleydi”

Taner Yıldız yapılan ihmalleri duymak istemedi Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız yaşanan göçük ile ilgili ilk açıklamayı yaptı. Taner Yıldız, 18 işçinin mahsur kaldığı Karaman’daki maden ocağında suların her 2 saatte 1 metre yükseldiğini açıkladı. Açıklama esnasında ocaktan sağ kurtulan ve çevre maden ocaklarında çalışan işçiler Bakan Yıldız’a, “Bu üçüncü su baskını önlem alınsaydı. Böyle olmazdı. Ayrıca Torba Yasası’nda çıkan kanununun ardından işçiler öğle yemeklerini madende yiyorlar. Öğle yemeğini madende yemeselerdi. Bu yaşanmazdı” diyerek yapılan ihmalleri ortaya döktüler. Bakan Yıldız da, “Ben bütün gece buradayım. Şu an tek çabamız su seviyesini azaltmak” diyerek işçilerin tepkilerini görmezden geldi. Soma’dan

Ankara’ya yürüyen maden işçileri, Karaman’daki işçiler için yürüyüşlerini yarıda keserek Ermenek’e doğru yürüdüler. Taner Yıldız “denetimle eksiklikler giderildi” dedi Taner Yıldız, yeni bir açıklama yaparak madenin hazirandaki denetimde kapatılarak, eksikliklerinin giderildiğini söyledi.Yıldız:’’ Eksikliği giderilen madende 18 işçi şu an mahsur..Suyun şu an bir pompayla tahliye edildiğini ikinci pompanın montajlandığını, dalgıçlarında ocakta çalışma yapacağını ifade eden Bakan Yıldız, “Zaman aleyhimize işliyor” dedi. Bakan Yıldız, Bizim şu an tek amacımız suyun akışını kesmek ve su seviyesini azaltmak” dedi. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı

Lütfi Elvan, “34 işçi vardiyaya giriyor. Öğlen yemek yerken bu hadise meydana geliyor. Aniden su patlaması şekilde ifade ettiler. Bunun detayı anlaşılacak.Öncelikle hedefimiz yeraltındaki suyu boşalmak, Kızılay, AFAD, burada ve 3 adet mobil istasyon kuruyoruz” dedi. Dünya Madenciler Günü’nde son işçiye ulaşıldı 38 gündür arama kurtarma çalışmalarının devam ettiği madende işçilerin cansız bedenleri 4 Aralık Dünya Madenciler Günü’nde çıkarıldı. Çalışmalara katılan yetkililer acılarını, kederlerini ‘dünyanın en zor madeni’ sözleriyle paylaştı. İşçilerin cansız bedenleri kömür taşımakta kullanılan vagonlarla yer üstüne çıkarıldı. Aramaların 38. gününde hiçbir maden işçisi kurtarılamadı.

AYM grev hakkının yanında

ILO sözleşmesi meclisten geçti Soma, Ermenek facialarının ardından, Meclis’te ILO’nun 176 Sayılı Maden işyerlerinde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı sonunda kabul edildi. ILO 176 Sayılı Maden İşyerlerinde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı kabul edilerek kanunlaştı.28 ülke tarafından imzalanan 1995 tarihli sözleşmeyi Türkiye, 19 yıldır ‘işverene belli

AYM, Eğitim-Sen’in 2829 Mart 2012’de o dönem TBMM’de görüşmeleri süren eğitimde “4+4+4 sistemi”ni protesto için ülke çapında yaptığı ‘uyarı grevi’ne katılan öğretmen Tayfun Cengiz’in bireysel başvurusunu sonuçlandırdı. Tayfun Cengiz’e, greve katılıp işe gitmediği için ilçe milli eğitim müdürlüğü tarafından “mazeretsiz” olarak işe gelmediği gerekçesiyle ceza verildi. Cengiz’in bu cezaya karşı açtığı iptal davala-

rının tümü de reddetildi. Yargı yolları tükendiği için Cengiz’in bireysel başvuru yaptığı AYM; cezayı sendika hakkına yapılan müdahale olarak değerlendirip, ‘hak ihlali’ kararı verdi: “Demokrasilerde vatandaşların bir araya gelerek ortak amaçları izleyebileceği örgütlerin varlığı sağlıklı bir toplumun önemli bir bileşenidir. Demokrasilerde böyle bir ‘örgüt’, devlet tarafından saygı gösterilmesi ve korunması gereken temel haklara sahiptir.” EMEK

yükümlülükler getirdiği’ gerekçesiyle imzalamıyordu. Meclis’te kabul edilen sözleşme, yer altı güvenliğinin sağlanması konusunda patronlara dönük ciddi yaptırımlar içeriyor. Sözleşmeye göre yer altında havalandırmanın sağlanması, yangınların önlenmesi için tedbirler, yeterli solunum cihazları ve güvenliği tehdit eden durumlar oluşması halinde madendeki faaliyetlerin durdurulması ve işçilerin güvenli yere tahliyesi gibi birçok güvenlik önlemlerini kapsıyor.EMEK

Sendikalı oldukları için 94 işçi atıldı Maltepe Üniversite Hastanesi’nde Dev Sağlık-İş’e üye olan 94 işçi işten atıldı. Sendikalı oldukları için ve sendikal faaliyetlerde bulundukları için işten atılan 94 işçi hastane bahçesinde değerlendirme yaparak direnişe başlama kararı aldı. Sendikalı oldukları için ve sendikal faaliyetlerde bulundukları için işten atılan 94 işçi hastane bahçesinde değerlendirme yaparak direnişe başlama kararı aldı. Çoğu uzun zamandır hastanenin emekçisi olan

Dev-Sağlık İş üyesi işçileri bugün Maltepe’de bir araya gelerek toplantı yaptı. Dev-Sağlık İş Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu’nun katılımıyla gerçekleştirilen toplantıda, hastanede çalışmakta olan sağlık emekçilerinin yanı sıra, çeşitli sendika, kitle örgütleri ve siyasi partiler de destek verdi. Toplantıda direniş kararı alan işçiler, 8 Ekim Pazartesi günü 12:30 ‘da basın açıklaması yaparak direniş çadırı kurdular. EMEK


EKONOMI

08

10 Aralık 2014

DİSK-AR asgari ücretle yaşam koşullarını açıkladı

İşçiler için simit almak bile lüks TÜİK Başkanı Aydemir, milli gelir hesaplamaları sonucu milli gelirde artış olacağını belirterek, ‘Bu durumu ‘meğerse zenginmişiz’ diye yorumlamak doğru olur’ dedi. Kişi başına düşen milli gelirin 12 bine çıkacağını söyleyen Aydemir kimleri kast ediyor? Her evde çamaşır makinesi olduğu ile övünen Aydemir, her evde bir işsiz olduğunun farkında mı? ekonomi elif karan

Asgari Ücret Tespit Komisyonu, 2015’te geçerli olacak asgari ücreti belirlemek amacıyla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in başkanlığında toplandı. Çelik’in açılış konuşmasında asgari ücreti belirlerken, toplu iş sözleşmelerinden, genel ücret düzeylerinden, kayıt dışı istihdam gibi pek çok konuyu ele alarak asgari ücretin hesaplanacağını belirtti.

Ama en önemli vurgusu şöyle oldu: “Çalışanlarımızın geçim şartlarını bununla ilgili dünyanın ve ülkemizin ekonomik durumunu göz önünde bulundurarak asgari ücret belirlemesini gerçekleştireceğine inanıyorum.”

nu kapsamadığı Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplantısında kendisini gösterdi. 2015 yılı asgari ücret için öngörülen artış altı ayda bir yapılacak %3’lük artış. Hükümetin asgari ücrete 2015’in ilk ve ikinci 6 ayı için yüzde 3’er zam yapması halinde asgari ücret Ocak 2015’te brüt bin Hani zengindik? 168 lira, net 922 lira olacak. Hali Geçtiğimiz hafta TÜİK Başkanı’nın hazırda 891 lira olan asgari ücret, “meğer zenginmişiz” açıklaması top- söz konusu oranda zam yapılmasıylumun asgari ücretle geçinmek zo- la net 31 lira zamlanacak. Yani bir runda kalan büyük bir çoğunluğu- işçiye günde bir ekmek parası daha verilecek.

İyi haber: Ekonomi kötüye gidiyor Evet, dolar yine fırladı,2,30’a yaklaştı bir süreliğine, IMF Türkiye’yi Karl Marks (1818-1883) fırçaladı, kendinizi bi toparlakapitalizmin işleyişini yın, bu ne hal kıvamında bir en ince detaylarına kadar değerlendirme yaptı. Kısacası deşifre etmiş, yaşayacağı uluslararası finansal hareketlekrizleri öngörmüştür. rin ve en başta ABD’nin 2008 krizinden sıyrılıyor görüntüsünü sürdürmesinin etkisi kendini tüm dünyada hissettiriyor. En fazla da bizim gibi, yaygın tabirle “gelişmekte olan ülkeler” diye kategorize edilen ülkeler bu durumdan etkileniyor. Öyle çünkü kriz koşulları sürerken de bu durumun kaymağını hep bizim gibi ülkeler yamişti. Ucuz dolarlar, gelişmiş kapitalist ülkelerden düşük faizli kredilerle ekonomiler şişirildi, oralardan kaçan yatırımcılar buralarda kendilerine piyasa buldu. İktidardaki AKP hükümeti ve “reisleri” Erdoğan’da en çok bu iklimden faydalananlardan oldular. İnşaat sektörü ağırlıklı; hem bireysel, hem ticari olarak ucuz kredilere sırtını yaslayan, bir “ekonomik büyüme” sağladılar. Bunun da fazlasıyla politik nimetlerinden faydalandılar, bu propagandayla ve yanıltıcı nesnellikle oy topladılar. “Tamam, ama ekonomi kötüye gidiyor diye sevinilir mi?” denilebilir. Aslında tabii ki ekonominin kötüye gitmesi en çok bizim hissedeceğimiz, çilesini çekeceğimiz bir durum. Fakat kısa vadede böyle. Ekonomi kırılganlaştıkça, dolar yükseldikçe, borsa düştükçe Erdoğan ve “kullarının” sesi de kısılıyor. Yapacakları faşistce politik hamleleri kolaylıkla yapamayabiliyorlar. Aynı zamanda hükümetin yanlış politikalarının sonucunu cüzdanında, sofrasında hissetmeye başlayan işçi sınıfının sesi de daha fazla yükselmeye başlıyor. Erdoğan’a delice bağlanmış AKP’liler bile bir süre aç dolaşmak zorunda kalınca biraz daha sorgulayıcı olmaya başlıyorlar, o katrilyonlar harcanmış olan saraya aynı gözle bakamıyorlar. Afrika’dan gelen devlet başkanları güzelcene bin odalı sarayda ağırlansın da bizim çocuklar aç yatıversin diye düşünemiyor hiçbir anne, baba. Kahvede konu açıldığında guruldayan miğdesiyle aynı heyecanla savunamıyor sarayı AKP’li olmayanlara karşı. Dolayısıyla büyük sınıfsal hareketlerin, ki sadece eylem anlamında değil oy vermek de dahil, zeminini hazırladığı için krizler işçi sınıfı için iyidir. Ama tabii garanti değildir, doğru kullanılamazsa faşizmi perçinleyebilir de.

Bir ekmek daha alabileceğimize mi şükredelim? Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Enstitüsü (DİSK-AR), Asgari Ücret Yaşam Raporu’nu açıkladı. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İstatistikleri üzerinden hazırlanan rapora göre, işsiz ve iki çocuklu bir asgari ücretlinin elde ettiği geliri ile gıdaya ancak 9 TL ayırabildiği ve üç öğün için kişi başına ayırabildiği tutarın 2. 25 TL olduğu belirtildi. Raporda, en yoksul yüzde 20’lik kesimin yaşamını sürdürebilmek için gelirinin ancak yüzde 29’unu gıda harcamalarına ayırabildiği belirtilirken, TÜİK Madde Fiyatları istatistiklerine göre ortalama kira bedeli 618 TL’yi bulan Türkiye’de, asgari ücretlinin kira ve diğer konut harcamaları için ayırabildiği tutarın 311 TL olduğu ifade edildi. Çalışma ve Sosyal Gü-

venlik Bakanı ile Maliye Bakanı’nın da bu nokta yaşam standartlarını yükseltmek derdinde değil, günde bir ekmek daha alabilecek kadar para vererek işçisinin razı gelmesini beklemek derdinde olduğu ortada. İşçi için ekmek almak lüks Raporda, ortaya çıkan rakamlarla asgari ücretli en sağlıksız çevrede, kentsel donatı hizmetlerinin en az olduğu ve deprem riski altındaki konutlarda yaşamak zorunda bırakıldığı bilgilerine yer verilirken, ulaşım için ise ayırabildiği günlük payın ise 2,8 TL olduğu belirtildi. Raporda, asgari ücretlinin kültür ve eğlence için ayırabildiği payın toplamda aylık sadece 14,4 TL, tiyatro için 27, spor müsabakası 20 TL olduğu belirtildi. Raporda, asgari ücretlinin çocuğunu okutması için ise, aylık çocuk başına 2,9 TL’lik ayrılan pay ile mucize denildi. Ekmeğin fiyatının 7 5 kuruş olduğu Tü r k i y e’d e işçiler için verilen maaşla her gün ekmek almak bile lükse giriyor.

“Asgari” aile nasıl yaşar? Cumhurbaşkanı’nın da arzu ve istekleri doğrultusunda “asgari aile” üçü çocuk olmak üzere toplam beş kişiden oluşur. Kadın “fıtratı” gereği çalışmamalıdır. Evde yaptığı konserve, yün patikle aile bütçesine sunduğu katkı yeterlidir. Mümkünse bütün mutfak masraflarını “sıfıra” indirmek için, evdeki ekmek kırıntılarını bile değerlendirmesi gerekir. Aylık net maaş: 891 TL Elektrik faturası: 40 TL Su faturası: 20 TL Doğalgaz Faturası: 100 TL 12 kg ev tüpü: 61 TL Ulaşım: (sadece çalışan kişinin ki hesaplanmıştır) 120 TL Kira: 400 TL Eğitim masrafları: (sadece ilköğretime giden bir çocuk üzerinden hesaplanmıştır) 50 TL Giyim: (Eski giysilerin yamandığı halde bile) 20 TL Mutfak masrafları için kalan: 80 TL Yani “asgari ailemiz mutfak masrafları için kalan parası ile ayda sadece 106 simit alabilir. Bu da bir gün için sadece 3,5 simit yiyerek yaşamını idame ettirmesi gerektiği anlamına gelir. Asgari ücrete gelecek zamla 1 simit daha alabilecek. Beş kişi için 4,5 simiti var daha ne istesin. EKONOMİ

Asgari ücretin 114 yıllık tarihi

Asgari ücretin veya minimum ücretin, işçilere bir çalışma günü karşılığı olarak ödenen ve işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım, kültür vb. gereksinimlerini günün fiyatları üzerinden en az düzeyde karşılamaya yetecek ücret anlamına geldiğini hatırlatarak başlıyoruz anlatmaya. Dünyada ilk kez 1890 yılında, Avustralya ve Yeni Zelanda’da başlayan asgari ücret uygulaması, 1900’lü yılların başında Avrupa’ya, daha sonra ise tüm dünyaya yayıldı. Tabi ki bu yayılma bir moda gibi işverenlerin ve devletlerin bir birlerinden örnek alması şeklinde olmadı. Esas bir birinden feyz alan işçi sınıfı idi. Grevler, ilk sendikaların kurulması, sadece insanca yaşama için işverenin saldırıları karşısında verilen ömürler… Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) 1928’de kabul ettiği 26 sayılı Asgari Ücret Belirleme Yöntemleri ile İlgili Sözleşme ile uluslararası bir ölçüt getirildi. Türkiye bu sözleşmeyi 1973 yılında imzaladı ve 1974 yılında da onayladı. EKONOMİ

Uçtu uçtu dolar uçtu Dolar, Türk Lirası karşısında yaklaşık iki ayın en yüksek seviyesini görerek 2,28 seviyesini aştı. Bunun üzerine Merkez Bankası yükselen dolar karşısında günlük döviz satım ihalesi tutarını 20 milyon dolardan 40 milyon dolara çıkardı. Bankalar arası piyasada dolar, 2,28 seviyesini aştı. Dolar 2,2809’la 16 Ekim’den bu yana en yüksek seviyeye çıktı. Merkez bankasının müdahalesine rağmen, işlerin Türkiye ekonomisi için hiç de yolunda gitmediğini söylemek mümkün. Dünya ekonomisi başta ABD olmak üzere pek çok AB ülkesi için yolunda giderken,

bu iyileşmenin Türkiye gibi ekonomik krizin etkilerini iyiden iyiye hisseden ülkeler açısından olumlu olduğunu söylemek mümkün değil. ABD’deki gelişmelere FED’in faizleri daha erken yükselteceği beklentisini yarattı. Bu da döviz kurlarında sert bir yükselişe neden oldu. Kredi derecelendirme kurullarınındı önümüzdeki hafta yapacağı açıklamalarda Türkiye’nin notunu düşürmesi bekleniyor. Ekonomideki kırılganlık, ekonominin inşaat sektörüne dayanması Türkiye için işlerin hiç de iyi gitmemesinin başlıca nedenleri arasında. Önümüzdeki günlerde krizin etkilerinin daha da net hissedileceği ortada. EKONOMİ

Yolsuzlukta üçüncü sıradayız Geçtiğimiz günlerde Uluslararası Şeffaflık Örgütü tarafından Türkiye’nin yolsuzluk algısında rekor artış gösteren ülkelerden biri olduğunun açıklamasının ardından araştırma şirketi Pew Research da Türkiye’nin yolsuzluk algısında rekor artış gösteren üç ülke arasına girdi. Pew’e göre 7 yılda yolsuzluk endişesi 20 ülke içinde yüzde 20 arttı. Siyasilerin yolsuzluğa bulaşmış olmasının büyük problem olduğunu düşünenlerin sayısı Türkiye’de 2007’de yüzde 37 iken 2014’te yüzde 62’ye yükseldi. Türkiye 25 puanlık

artışla Malezya ve Gana’nın ardından Tanzanya’nın önünde yolsuzluk endişesi artışı liginde üçüncü sırada. Türkiye’nin 5 puanlık düşüşle en büyük gerilemeyi gösteren ülke olduğunun açıklandığı günde Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’da bir ‘şeffaflık’ paketi hazırladıklarını ve bunun da yüzde 80-90’ının hazır olduğunu kaydetti. Babacan, “Bu paketin içine imar konusunda bazı düzenlemeler koyacağız. Burada adil dağıtım, şeffaflık ve rekabeti sağlayacak düzenlemeler yapacağız” diye konuştu. EKONOMİ


KADIN

09

10 Aralık 2014

Gülsüm Kav

ANA FiKiR

Önce kadınlar ve çocuklar Şu yaşadığımız günlerde, insan bu felaket anlarında ilk kurtarılacakları işaret eden “önce kadınlar ve çocuklar” düsturu için “hiç fena değilmiş “diye düşünüyor. Çünkü Türkiye şartlarında kadınlar ve çocuklar için durum bunun tam tersi; son UNİCEF Raporuna göre şiddete maruz kalanların neredeyse yarısına yakını 18 yaşın altındaki kız çocukları, şiddet uygulayanların ise yine yarısına yakını koca. İki oranın kesiştiği yerde, bu sefer karşımıza çok yüksek oranda “çocuk yaşta evlilik” çıkıyor. Çocuk yaşta genelde zora dayalı evlendirilmenin kendisi başlı başına şiddet iken, bu kardeşlerimiz devamında öyle böyle değil şiddetin en ağır biçimlerini yaşıyor. Örneğin geçtiğimiz günlerde tüm Türkiye’yi ayağa kaldıran, kocasının pompalı tüfekle kolsuz, bacaksız bıraktığı Arzu Boztaş onlardan biri. Yine aynı raporda, devletin çözüm için uğraşmadığı; şiddete karşı korunma tedbirlerinin uygulanmadığı ve cezasız bırakıldığı belgelenmiş durumda. Bu tablo karşısında devletin bir an önce alarma geçmesi gerektiği ortada. Nitekim bir adım olarak, nihayet olması gereken oldu, Meclis içinde kadına yönelik şiddet ile ilgili bir araştırma komisyonu kuruldu. Şimdi komisyondan beklenen, aktif çalışması ve ilk iş olarak kadın hareketinin taleplerine kulak vermesidir. * Öte yandan aynı günlerde, aynı yaş kuşağı kız çocukları aslında devletin gündemindeydi. Ama Eğitim Şurasında, çocukları “korumaya” pek meraklı olanlar, onların gerçek sorunlarını değil, kendi arzu ettikleri rejimin bu çocuklara nasıl uygulanacağını konuştular. Konuştukları tüm Türkiye için tehlike oluştururken, bu yaştaki kız çocuklarının hayatının tam olarak karartılması anlamına geliyor. Hayati sorunlar ortada dururken, bir sorun kalemi olarak kendini hiç hissettirmemiş bir konuyu “Osmanlıca dersini” konuştular. Kız çocuklarının nelere maruz kaldıklarını değil, “karma eğitime” son verip onları hepten toplumsallaşmaktan uzaklaştırmayı konuştular. Eşitsizliği ve şiddeti daha da körükleyecek olan kararlar almaya çalıştılar. Bu yüzyılda, modern eğitim sisteminin tarih sahnesine çıkmasından önceki dönemlere dönmeyi konuştular. Modern insan ilişkilerine saldırıyı konuştular. Bu kafa; bir kız çocuğu ile erkek çocuğu arasında bile tek ilişki biçimi olarak evliliği öngörüyor. İki cinsiyet arasında başka hiçbir ilişki biçimi olamayacağı fikri içindeler. Aslına bakarsanız bu, tümden dünyevi olana saldırıdır. Bu yüzden mahalledeki AKP’ye oy veren esnaf bile şaşırıyor, itiraz ediyor bu işe, “ekmek parası peşindeyim ben kardeşim” diyor. Yani modern dünyada, insanlar arasında, cinsiyetler arasında türlü çeşit ilişki biçimi ve AKP elinden gelse bunların hepsini tek bir biçime, idaresini de tek bir adama bağlayacak, rahatlayacak. Olmayacak bir hayal. Bir kere “hayaldi gerçek oldu” diye hep öyle olur sanmasınlar. gulsumkav@gmail.com

Kadın cinayetlerini geriletmeyi başardılar Kasım ayında, toplumun tüm kesimlerinden kadınlar bir araya gelerek kadın cinayetlerini durdurmak için büyük bir dayanışma sergiledi. Kadınların mücadelesi ile geçen bu ay, bir önceki aya göre kadın cinayetleri yarı yarıya azaldı. Bu azalmanın tesadüf olmadığını söyleyen kadınlar, “Kadın cinayetlerini azalttık, durdurmayı da başaracağız” diyor. kadın Özgün başak

Kasım ayı, kadın cinayetlerini durdurma mücadelesinin güç kazandığı bir ay oldu. 15 Kasım’da pek çok kadın kurumunun bir araya gelerek düzenlediği Kadın Konferansı’nda yüzlerce kadın çözüm için buluşarak, kadın cinayetlerini durdurma yolunda somut talepler oluşturmuştu. Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Dayanışma günü için yine konferansı düzenleyen kadınlar, omuz omuza vererek büyük yürüyüşler düzenlemişti. Kadın cinayetlerini durdurmak için omuz omuza Kasım ayında, toplumun tüm kesimlerinden kadınlar bir araya gelerek kadın cinayetlerini durdurmak

için büyük bir dayanışma sergiledi. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu temsilcilerinin, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam’ın da katıldığı Kadın ve Adalet Zirvesi’nde sormak istedikleri sorunun engellenmesinin ardından Türkiye’nin her ilinden kadınlar dayanışma örneği gösterdi. Meclisten pek çok siyasetten vekil, eylemlere katıldı ve kadınların Zirve’de soramadığı soru Meclis’e taşındı. Bu sene 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Dayanışma gününde, Edirne’den Ardahan’a kadar Türkiye’nin pek çok ilinde kadınlar, kadın cinayetlerine çözüm istedi. Meclis’te dört siyasi partinin de uzlaşmasıyla Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Komisyonu kuruldu.

“Kadına Şiddet Onursuzluktur” Kadınların Erdoğan’ın yaptığı “Kadın-erkek eşit olamaz. Bu fıtrata terstir” açıklamasına verdiği büyük tepkiden sonra, AKP bakanları Erdoğan’ın yaptığı açıklamaları toplamaya çalışarak, kadın hareketinin “Cumhurbaşkanı, Başbakan ve tüm siyasi parti liderlerinin kadına yönelik şiddeti kınaması” talebini yerine getirmek zorunda kaldı. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam’ın “Kadına şiddete toleransımız sıfır” açıklamasının ardından, Başbakan Davutoğlu “Kim kadına karşı şiddet uygularsa kendi güçsüzlüğünü ve onursuzluğunu gösterir.” dedi.

Ahmet Davutoğlu’nun sözlerinin ardından paylaştığı açıklamada Kadın Konferansı’ndan çıkan sonuçları tekrarlayarak, kadın cinayetlerini durdurmak için yapılması gerekenlerin çok net olduğunu belirtti ve “Kadına yönelik şiddeti kınayanlar, somut adım atmalıdır” dedi.

“Azaltmayı başardık, durdurmayı da başaracağız” Cumartesi günü Taksim’de stant açan Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu üyeleri, kadın hareketinin Kasım ayında tüm Türkiye’de güçlü bir mücadele verdiğini ve bu mücadele sonunda kadın cinayetlerinin geçtiğimiz aya göre yarı yarıya azaldığını belirtti. “KaSomut adım çağrısı dın cinayetlerini azaltmayı başardık, Kadın Cinayetlerini Durduraca- durdurmayı da başaracağız” diyen ğız Platformu Ayşenur İslam ve platform standına ilgi büyüktü.

Kocasının saldırısına uğrayan Arzu Boztaş’ı yalnız bırakmadılar Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu üyeleri, boşanmak istediği kocası tarafından vurularak kollarını ve bacaklarını kaybeden Arzu Boztaş için Ankara Sakarya Meydanı’ndaydı. Kadınlar, Arzu Boztaş’ın ablası Kısmet Karademir ile birlikte “Asla yalnız yürümeyeceksin” sloganları atarak yürüdü. Platform Ankara Temsilcisi Ayşen Ece Kavas, “Devlet tarafından gereken önlemler alınsaydı, Arzu’nun kollarını ve bacaklarını

kaybetmesi engellenebilirdi.” şeklinde konuştu. Arzu Boztaş’ın ablası ise “Benim kardeşim hala altı çocuğuna bakabilmek istiyor. Biz Arzu’nun tedavisinin ve bundan sonraki ihtiyaçlarının en iyi şekilde karşılanmasını bekliyoruz. Tayyip Erdoğan da Emine Erdoğan da duysun. Benim kardeşim olduğu için söylemiyorum artık bu şiddete dur desinler. Kardeşimin hayatını bitiren adam en ağır cezayı almalı.” dedi. KADIN

Yaşam hakkı için direnen kadınlar kazanacak

Huriye Kara’nın ilk duruşması görüldü

Kadın Hareketi

Eskişehir’de18 Ekim’de çalıştığı Kızılay İş merkezinde kocası Halil Kara tarınfan pompalı tüfekle vurularak öldürülen Huriye Kara’nın bugün ilk duruşması görüldü. Duruşmada her kadın katili gibi tahrik indirimi almaya çalışan Halil Kara eşinin kendisini aldattığını ileri sürdü. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun müdahil olarak katıldığı davada Halil Kara’nın iddialarına cevaben Platformun Eskişehir temsilcisi Fatma Kurt; “aldatma hiçbir şekilde bir insanı öldürme sebebi sayılamaz. Aldatmak sadece boşanma sebebi olabilir. Katil hakkında ağırlaştırılmış müebbet istiyoruz” dedi. Huriye Kara’nın avukatı Tuğçe Ayas da katil hakkınd en ağır cezayı istediklerini dile getirdi. Katil Halil Kara’nın avukatı ise “Müvekkilimin kanındaki kurşun oranı yüksek bu sebeple manik depresif hastası” diyerek Halil Kara’nın akli dengesinin yerinde olmadığını ileri sürdü ve indirim almaya çalıştı. Mahkeme’de söz alan Huriye Kara’nın kızı şunları söyledi; “Benim annem evden çalışmak için çıkıyordu. Annem eve ekmek getiriyordu. Eve ekmek getiren, çalışan didinen biri bu suçlamaların hiçbirini yapmaz. Bu adalet midir?” Mahkemede Eskişehir barosu Kadın Hukuku Komisyonu da müdahil oldu. Duruşma her iki taraf da dinlendikten sonra 30 Aralık 2014 tarihine ertelendi. KADIN

Kadına yönelik şiddetin en somut örneklerinden biri Arzu Boztaş kardeşimizle birlikte tekrar gözlerimizin önüne serildi. Arzu kardeşimiz 14 yaşındayken evlendirilen, kocası tarafından sürekli şiddete maruz kalan, geçtiğimiz günlerde de diz kapaklarından ve dirseklerinden pompalı tüfekle vurularak hayatına kastedilen bir kadın. Arzu kolları ve bacaklarını bir daha kullanamayacak haldeyken hem yaşam hakkı için hem de tutuklanan kocası serbest kalmasın diye mücadele ediyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu olarak Arzu kardeşimizin yanında, birlikte mücadele ediyoruz. Arzu Boztaş için Ankara’da gerçekleştirdiğimiz

Özge Uyanık

yürüyüşte, Arzu’nun ablası Kısmet Karademir ile birlikte yürüdük. Her aile gibi Kısmet’te ‘’Kardeşimin hayatını bitiren adam en ağır cezayı alsın’’ dedi. Eğer daha önce Arzu şiddet davası açtığında Ahmet Boztaş tutuklanmış olsaydı, Arzu kollarını ve bacaklarını kaybetmeden, başına gelenler engellenebilirdi.

Mücadele eden kadınlar kazanıyor Devletin, şiddet gördüğünde dava açan kadını geri çevirmesi, koruma talep eden kadına koruma vermemesi, daha önce birçok örneğinde gördüğümüz gibi kadınların hayatlarına mal oluyor. Bu yüzden platformumuzla birlikte mücadelesini büyüten kadın kardeşlerimiz kazanıyor. Yaşam hakkı için mücadele eden kadınlar, kadın cinayetlerini hep birlikte geriletiyor. Geçtiğimiz kasım ayında, meydana gelen kadın cinayeti verileri, bir önce-

ki ayın verilerine göre yarı yarıya indi. Mücadelemiz sonucu kadın cinayetleri azalırken, bakan ve başbakan da çıkıp açıklama yapmak zorunda kaldı. Ayşenur İslam ‘’Kadına karşı şiddete toleransımız sıfır’’ derken, Ahmet Davutoğlu da ‘’Kadına şiddet onursuzluktur’’ dedi. Bir yanda sadece açıklama yapmakla yetinen hükümet varken bir yanda da kadın cinayetlerini durdurma yolunda somut adımlar atan kadınlar var. Arzu Boztaş kardeşimizde yaşadığımız örneği, çok değil birkaç ay önce Hasret Kara’da yaşamıştık. 43 yerinden tornavidayla yaralanan Hasret kardeşimiz mücadelesini platformumuzla birleştirdi ve kendisinin canına kasteden eski kocası Yakup Kara tutuklandı. Hükümet kadın cinayetlerini çözmeye yönelik adımlar atmazken, hatta kadın düşmanı söylemleriyle şiddetin, cinayetlerin önünü açarken, bu uğurda birlikte mücadele eden

kadınların attıkları adımlar hayat kurtarıyor. Kadın cinayetlerini azalttık durdurmayı da başaracağız Yaşam hakkı için direnen kadınları, öldürülen kadın kardeşlerimizin ailelerini, kadın cinayetlerine karşı mücadele eden bütün bir toplumu arkamıza aldık yürüyoruz. Asla yalnız yürümeyecek olan Arzu kardeşimizle birlikte mücadele ediyoruz. Omuz omuza vererek kadın kardeşlerimiz öldürülmesin diye verdiğimiz mücadelede kazanımlarımız artıyor. Hükümet kanadından gelen açıklamalarla birlikte ilk maddesi gerçekleşen talebimiz bunun en somut örneğidir. Bu somut adımları atarken Hasretlerle, Arzularla beraber yürüyoruz. Kadın cinayetlerini azaltmayı başardıysak durdurmayı da hep beraber başarabiliriz.


EGITIM

Sovyetlerden Hazirana sabahın bir sahibi var 1905’in Çarlık Rusya’sında yaşayan mücadeleci işçiler ilk sovyetleri oluşturduklarında bunun tarihsel süreçte bir dönüm noktası ve tüm dünya devrimcilerine ilham kaynağı olacağından haberleri yoktu muhtemelen. Devrim günlerinde yerel de olsa kararı ilk kez kendi başına alan Petrograd işçisi, geçici de olsa eline aldığı bu özgürlüğün tadını 12 yıl boyunca da unutamayacaktı kuşkusuz. Ve bu oluşturulan meclisler Ekim Devrimini yaratacaktı. Sovyetlerin, ilk kuruluşlarında bir iktidar hedefi ile yola çıkmamıştı. Kitlesel işçi grevleri sonucunda kendiliğinden oluşan bu işçi meclisleri, ilerleyen süreçlerde bütün Rusya’ya dair söz söyleyen asker ve köylü Sovyetlerinin kurulmasıyla beraber bütün Rusya’da oluştu. Artık Sovyetler, ezilenlerin kendi söz, yetki, karar organları haline gelmiş, kendi bulunduğu fabrika, köy, bölge adına değil ülkenin bütününde yaşananlara müdahale edebilecek bir hale gelmişti. Sovyetlerin bu aşamaya gelmesiyle beraber artık iktidarı almak için hazırdılar ‘’Bütün İktidar Sovyetlere’’ demek, emekçilerin iktidarını kurmak anlamına gelmekteydi ve durum bunu gösterdi. Bu günün Haziran Meclisleri , ülkemizin Sovyeti niteliğindedir. Bu nitelik Haziran Meclislerini, yeni bir ayaklanmanın öncü gücü konumunda olması anlamına gelmektedir. Gezi direnişinden edinilen deneyimler ışığında görünen odur ki; aynı düşünce etrafında birleşen, bütün insanları kapsayan, güncel konulara müdahale eden, merkezileşmiş bir yapı, bir ayaklanmanın odağı, AKP diktatörlüğünün yıkıcı politikalarına karşı ayakta kalabilecek tek seçenektir. Haziran Meclisleri de böyle bir direniş odağıdır. Hep beraber bir orman gibi kardeşçesine olan mücadelemizi Haziran Meclislerinde birleştirirek diktatörün üzerine yürüyeceğiz . Çünkü AKP’ye ve onun kokuşmuş yardakçılarına ancak ve ancak örgütlü mücadele ile gücümüzü gösterebiliriz. Gezi’de gösterdiğimiz mücadele ve forumlarımızdaki dayanışma kendine Haziran Meclislerinde göstermektedir . Artan baskıya karşı ayakta mücadeleye devam edip yılmadan bu toprakların “Ekim Devrimi”ne hazırlananlar ancak bu karanlığı Hazirandan aldığı güçle dağıtacaktır.

Melik Gökçek’in ODTÜ hırsı bitmiyor

Gökçek’in Eymir’i ranta açma ısrarı devam ediyor. AKP Çankaya İlçe Kongresi’nde konuşan Gökçek “Eymir’i ODTÜ’den alacağız!” dedi. ODTÜ’YÜ ele geçirmeyi ve paraya dönüştürmeyi kafaya takan Melih Gökçek daha önceden Eymir Gölü’ndeki bakım çalışmalar kapsamında göl kenarında çürüyen ağaçların kesilmesini çarpıtarak “ODTÜ’de ağaç katliamı!” şeklinde gündem yaratmaya çalışıp Eskişehir Yolu’ndaki üst geçitlere “Çapulcu ODTÜ Eymir’de ağaç katliamı yaptı” yazan brandalar astıran Gökçek, yalanlarına ve rant hırsına AKP İlçe Kongresi’nde devam etti. EĞİTİM

Hoca yoksa okula gelmesinler

Trakya Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Ermeni Dili ve Edebiyatı Bölümü öğrencileri iki yıldır okudukları bölümlerinde bu öğretim yılı başından beri akdemisyen yokluğundan dolayı bölümlerine devam edemiyor. Trakya Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Recep Duymaz yaptığı açıklamada bölüm açılırken anadil bölümüne sözleşmeli hocalar alındığı ama bu sene hocalarla anlaşılamadığını belirttirken üniversitelilerin kayıp zamanlarının ne olacağı ise bilinmiyor. Okul yönetimi tarafından öğrencilerin bölüm değiştirmeleri de çözüm yolu olarak görülüyor. EĞİTİM

(

10

10 Aralık 2014

Davutoğlu bu kez de üniversiteler hakkında konuştu

Küçük Erdoğan boyunu aştı

Başbakan Davutoğlu katıldığı bir fuarda,”Üniversitelerde ticarileşmenin önünü açmamız gerekiyor” dedi. Üniversitelerdeki özgür tartışma ve bilimsel çalışma ortamlarını yok eden, üniversiteleri betondan binalar olarak gören Erdoğan’ın kuklası Davutoğlu, sermayedarlara destek çağrısında bulundu. Osmanlıca dersini zorunlu kılarken Davutoğlu bunu şöyle açıklıyor: “Bu toprağın üstündekilere saygınız yok, altındakine de saygınız yok. Bir kez daha söylüyorum, hepimiz için bir utançtır. Yeni yetişen neslin dedelerinin mezar taşını bile okuyamaması utançtır. Biz istiyoruz ki dedelerinin mezar taşlarını okuyabilen nesil gelsin” .Her konuda bir fikri olan AKP’liler bu konuda yorum yapmaktan da geri duramadı.

eğitim Burcu Karefil

Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin düzenlediği İnovasyon Fuarı’nda konuşan Başbakan Ahmet Davutoğlu, üniversitelerde ticarileştirme faaliyetlerine hız vereceklerini söyledi.Üniversitelerin bilimselleşmesini, üniversiteleri sermayenin kucağına bırakmak olarak gören Davutoğlu, eğitim kurumlarını ranta peşkeş çekmeye yönelik adımlar atacaklarını söyledi. Türkiye’de 59 Teknopark olduğunu söyleyen Davutoğlu, “Maalesef üniversitelerimizin temel bilim alanları yeterli değil. Buradan iş dünyasına çağrıda bulunuyorum, üniversitelerimize bu alanda destek verin” diye konuştu.Davutoğlu, diline “bilim” kelimesini dolayıp papağan gibi öteceğine, üniversitelerdeki özgür tartışma ve bilimsel çalışma ortamlarını olması gerektiği düzeye çeksin yeter gibi duruyor. AKP’nin bilimden anladığı ticarileştirmek AKP’nin Türkiye’de “bilim adamı yetişmez biz ara eleman ülkesiyiz” dediği ve taş kafalarının da bilimden ne kadar uzak olduğu bilinir-

ken, “bilim”i ağızlarına dolamalarına insan gerçekten hayret ediyor. Davutoğlu, “Tabii buralardan yeni çıkacak tezleri AR-GE merkezlerinde de hayata geçirmemiz gerekiyor. Bundan sonra AR-GE yatırımlarını arttıracağız. Üretilen fikirleri teknolojiye döndürecek zincirleri

kuracağız. Atılacak tüm adımlarda her zaman yanınızda olacağız. Yeterki yeni ürünleri ortaya çıkartalım. Üniversitelerde ticarileşmenin önünü açmamız gerekiyor” şeklinde konuştu. Eğitim alanında da parlak fikirleri olan AKP ilk ve ortaokullarda

“Keşke herkes AK genç olsa” Eskişehir’de yaptığı konuşmasında üniversite gençliğini çapulcu olarak nitelendiren ve AK gençliğe de “Ama AK gençlik sizden bir ricam var, diğer genç arkadaşlarınıza, o yanlışı yapmış olsalar bile, o çapulculardan da ak gençlik çıkarın. Davanızı anlatın, kimseyi biz dışlamayacağız. Herkese gideceğiz anlatacağız, anlatacağız. Ne gezi olayında olduğu gibi çapulculara ne de 6-7 Ekim’de olduğu gibi vandallara şiddet yanlılarına bu meydanları bırakmayacağız” çağrısında bulundu. Her konuda ahkam kesen küçük Erdoğan, üniversiteler hakkında konuşma cüretini de kendinde buluyor.

Gençler Gençlik Okulu’nda buluştu

EHP Gençliği ilk Gençlik Okulu’nu yaptı. “Sovyetlerden Haziran’a meclisler” başlığıyla toplanan Gençlik Okulu’nda gençler Sovyetler’deki meclis yapılarıyla Birleşik Haziran Hareketi’nin forum ve yeni oluşan meclis yapısını karşılaştırdı. Tartışmanın önemini vurgulayan gençler gençlik mücadelesinin Birleşik Haziran Hareketi’nin neresinde durması gerektiğini de tartıştı. Gençlik mücadelesinin memleket meselelerinden ve memleketin yürüttüğü mücadeleden ayrı bir yerde durmaması gerektiğini de

ifade eden gençlik, nasıl Birleşik Haziran Hareketi her türlü memleket meselesini gündemine alıyorsa ve “bu memleket bizden sorulacak” iddiasıyla yola çıkıyorsa gençlik mücadelesi de memleketin gündemine karşı atıl kalamaz dedi. Gençlik Okulu’nun toplanma ihtiyacının ise gençlik arasındaki tartışmanın daha fazla siyasallaşması ve tartışarak daha ileri bir mücadele hattı belirlenmesi açısından gerekli olduğunu ifade eden gençler Gençlik Okulu’nun devam etmesi gerektiğini de belirttiler. EĞİTİM

Herkes kendi yandaşını işe alır, yandaş olan seçilir Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi’nin web sitesinde yayınladığı ‘Öğretim üyesi alım ilanı’nın ‘kişiye özel’ olduğu ortaya çıktı. Tez adına göre düzenlenen ilanda, Tıp Fakültesindeki öğretim üyesi kadrolarından Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği’ne alınacak olan bir doçent ve iki yardımcı doçentlik kadrosu için sadece üç ismin başvurabileceği vurgulandı.Muğla Tabip Odası Başkanı Çağlayan Üçpınar, “Çizelgede yer alan, 1 No’lu Doçent kadrosu için AKP Dalaman Belediye

Başkan Adayı Süleyman Camuzcuoğlu’nun oğlu Hakan Camuzcuoğlu, 2 No’lu Yardımcı Doçentlik için Hakan Camuzcuoğlu’nun eşi Aysun Camuzcuoğlu, son olarak 3 No’lu Yardımcı Doçentlik kadrosu için de rektörün kızının yakın arkadaşı olan Melike Nur Akın” isimlerinin belirlendiğine dair bilgi aldıklarını söyledi. Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Nevres Hürriyet Aydoğan, ‘Afiliasyon’ panelinde ‘kişiye özel ilan’ konuyla ilgili, “Herkes kendi kasabından et alır. Alınan et seçilir” yanıtını verdi. EĞİTİM

Şerzan Kurt davası yine ertelendi 11 Mayıs 2010’da, Muğla Üniversitesi İşletme Bölümü öğrencisi Şerzan Kurt Muğla’da sivil polis Gültekin Şahin tarafından vurulmuştu. Ağır yaralı olarak hastaneye kaldırılan Kurt, Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde 24 Mayıs’ta hayatını kaybetmişti.Eskişehir 1.

Ağır Ceza Mahkemesi’nde, ‘olası kastla cinayet’ suçundan yargılanan polis Şahin, 7 Eylül 2012’de son duruşmada sekiz yıl hapis cezasına çarptırılarak, tahliye edilmişti fakat verilen ceza daha sonra Yargıtay tarafından bozulmuştu. Şerzan Kurt davası, 24 Aralık’a ertelendi. EĞİTİM

Ali’nin katili Caner’i de darp etmiş Eskişehir’de, Ali İsmail Korkmaz’ın başına tekmeyle vurarak ölümüne yol açtığı için hakkında müebbet hapis cezası istenen polis memuru Mevlüt Saldoğan’ın, bu dayaktan birkaç saat sonra Tevfik Caner Ertay adlı gencin de dövülmesinden sorumlu olduğu, yaralı haldeki üniversite-

liyi polis aracının bagajında gezdiren kişi olduğu ortaya çıktı. Ertay’ın, bagajına konduğu polis aracının polis Saldoğan’a zimmetli olduğu ve o gün araçtaki üç polisten birinin de bu kişi olduğu saptandı. Katil polisin o gece kaç kişiyi pusuya düşürdüğü bilinmiyor. EĞİTİM


LISENIN GUNDEMI

11

10 Aralık 2014

Gerici Eğitim Şurası’yla ilgili liseliler ne diyor? Geçtiğimiz hafta içerisinde gerçekleşen 19. Eğitim Şura’sının önerileri Milli eğitim Bakanlığı tarafından değerlendirildi ve sonuçları açıklandı. Biz de Yarın Gazetesi olarak bu sonuçları liselilere sorduk onlarla değerlendirdik. Fatma Nur Toprak İnandığı yolda şehit oldu

AKP’nin kendileri gibi bir nesil yani “dindar bir nesil” yetiştirmeye çalıştıklarını gösteren bir durum olduğunu düşünüyorum. Gerek 1.,2.,3.sınıflara uyguladığı zorunlu din dersi gerek anaokullarında dahi karma eğitimin kaldırılmasının gündeme gelmesi gerek Osmanlıca’nın zorunlu bir derse dönüştürülmesi. Bu uygulamalarla kendileri gibi bir nesil yetiştirmenin çabası içinde olduklarını düşünüyorum. Biz onlar gibi olmayacağız, düşünen, sorgulayan liselileriz.

“AKP tipi öğrenci olmayacağız”

19’uncusu gerçekleşen Milli Eğitim Şura’sında alınan kararlardan anlaşılacağı üzere AKP eğitimi kendi yobaz politikalarından ibaret kılıp liselilerden birer “Küçük Tayyip” oluşturmayı hedefliyor. Ancak liseliler eğitim sistemini değiştirecek bu kararların onlara sormadan alamayacağını İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü önünde söyledi ve kendi kararlarını beyan ettiler.

Utku Arseven AKP diktatörlüğü yıkılacak

AKP’nin her geçen gün artan baskıcı yöntemleri, yasaları toplumun gerilimini arttırmaktadır. Eğitim Şurası da izlenen genel politikaların bir ürünüdür. AKP hükümetinin okullarda kendi ideolojisini yaymaya çalışması görüşünde radikal bir tavır sergilediğini gösterir. Biz Ortaçağ ideolojisine karşı korkmamalıyız, bir arada durmalıyız. Liselileri riskli ilan ederek, fişleyerek onlara psikolojik bir savaş yürüten AKP diktatörlüğünün korku düzeni başına yıkılacaktır.

İrem Karlıdağ Bilimden yana olacağız

Yapılan Eğitim Şurası aslında AKP hükümetinin tam anlamıyla gerici bir zihniyete sahip olduğunun göstergesidir. Hiçbir eğitim kurumu AKP’ye bırakılmamalıdır. Zorunlu din dersi veya zorunlu Osmanlıca öğrenmek istemiyoruz. AKP hükümeti gibi gerici bir zihniyete sahip olan öğrenciler değil bilimsellikten, akıldan yana olan öğrenciler olacağız.

Ceren Yakıcı Baskıya karşı örgütlenmeliyiz AKP hükümetinin bizzat eğitime balta vurup biz gençlere gözünü dikmesine izin vermemeliyiz. Zorunlu din dersi ve zorunlu Osmanlıca dersine, tamamen ezberci, düşünmemizi ve mantık kurmamızı engelleyen, inanç özgürlüğüne tamamen aykırı, baskıcı bir eğitim sistemine ülkenin geleceği için umut olan biz gençler bir ‘Dur’ demeli ve diğer arkadaşlarımızla birlikte örgütlenmeliyiz.

AKP’den kolejlere, kolejlilere torpil

eğitim efe arar

Geçtiğimiz hafta içerisinde 19’uncusu gerçekleşen Eğitim Şurâ’sında öğrencilerin kararları sorulmadan alınan kararlara karşı liseliler kendi kararlarıyla İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü önünde eylem yaptı. Liseliler Eğitim Şurâsı’ndan eğitimi nitelikleştirecek, bilimselleştirecek öneriler çıkması gerektiğini belirtirken Şurâ’dan gericilik ve baskı çıktığını söylediler. Milli Eğitim Bakanlığı’nın ise bu AKP yandaşlığına yaraşır şekildeki sonuç metnini ise ikiletmeden onaylaması okullarda AKP tipi öğrenci yaratmak istediğinin en büyük göstergesi oldu. Bakanlık, ilkokul 1-2-3. Sınıf öğrencilerine zorunlu din dersi, liselere ise Osmanlıca dersi verileceğini açıkladı. AKP daha okuma yazma bilmeyen çocuklara dini eğitim vermek istiyor çünkü gelecek

AKP’nin baskılarına karşı direneceğiz Lise-Der adına eylemde basın açıklamasını okuyan Işıl Demir, “Bizler, bu uygulamaların AKP’ye karşı olan, AKP’ye karşı birleşmiş ve omuz omuza mücadele eden bizler için getirilmeye çalışıldığını biliyoruz. Liselerimize ne AKP’nin katil polisini sokarız ne de mücadele eden liselilerin fişlenmesine izin veririz. Milli Eğitim Bakanlığı, eğitimle ilgili öğrencilere fikrini sormadan kararları bir bir geçirmeye çalışırken biz liselilerin kararlarını Bakanlık önüne bıraktık. Zorunlu din dersleri ve zorunlu Osmanlıca dersi liselilere dayatılamaz, öğrencilerin fikri sorulmadan eğitimle ilgili karar alınamaz! AKP’nin eğitim şurasından eğitim değil, gericilik ve baskı çıktı. Ama bizler Lise-Der’liler olarak Tayyip Erdoğan diktatörlüğüne, AKP’nin gericiliğine ve baskılarına karşı

Karma eğitim devam edecek. Zorunlu din ve Osmanlıca dersleri kaldırılacak. Okullarda eşit, bilimsel anadilde eğitim verilecek. Eğitim parasız olacak. Özel okullar kamulaştırılacak. Liselerde öğrenciler riskli-risksiz diye ayrılmayacak. Eğitimle ilgili söz hakkı AKP’de değil, liselilerde olacak. bulunduğumuz her alanda direneceğiz. Okullarımızı AKP’ye bırakmayacağız!” dedi. Liseliler eylemin sonunda eğitimde öğrenciye dahi sorulmadan alınan bu kararları kabul etmediklerini dile getirerek 6 maddeden oluşan daha bilimsel ve demokrat bir okul için gerçekleştirilmesi gereken kendi kararlarını İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü önüne astı.

Tayyip’in Kuklası Avcı iş başında 19’uncu Milli Eğitim Şurasında alınan kararlar resmen zaten çok kötü bir durumda olan eğitim sistemini sil baştan oluşturmak ve daha da geri ,Osmanlı kadar gerideki bir eğitim anlayışını

yaratmak alındı.Nabi Avcı, Şurada tartışılan konularla ilgili açıklamalarda bulundu. Avcı açıklamasında Osmanlıca dersinin seçmeli kalmasını tercih ettiğini ancak iki yıldır verilen Osmanlıca kurslarında 150 bin öğrencinin katılımının altını çizdi.Karma

eğitimin kaldırılması gündeminde ise ayrı olarak kız lisesi ve erkek lisesi açmanın önünde bir engel olmadığını belirtti.Kültürümüz adı altında anlatılan “Değerler Eğitimi” dersininde dini konulara değinilmesinde de ilkokul düzeyinde olmalıdır dedi. eğitim

Kararlarınızı uygulatmayacağız okullarımızı AKP’ye bırakmayacağız F) şıkkı Ali Gülbay

Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı Yusuf Tekin, TEOG sistemi yerleştirmelerinde yaşanan sorunları çözmek için yaptıkları çalışmalar kapsamında, bu yıl açık lise kayıtlarını erken bir tarihe alacaklarını belirterek, “ Kaydını yapmayan ya da açık liseye devam etmek isteyen çocuklarımızın da kaydını aynı tarihte açık liseye yapacağız” dedi .Ancak garip olan şu ki hatalara doymayan 40 bin öğrenciye İmam Hatip’i dayatan TEOG sisteminin hataları zaten öğrecileri açık liseye gitmek zorunda bırakmamalı. AKP hatalarını bir marifet gibi anlatmaya doymuyor. EĞİTİM

nesil, kendi istedikleri gibi dindar ve onları sorgulamayan bir nesil olmalı. Eğitim Şurâ’sında önerilen diğer maddelere göre ise; okullara güvenlik gerekçesiyle polis girebilecek, liselere detektör, turnikeler konulacak ve liselilere üst araması yapılacak. Hatta bunlarla da yetinmeyen AKP, getirdiği 90’lar yasasıyla nasıl makul şüpheli dedi, şimdi makul şüpheli kavramını liselere uyguluyor. Artık öğrenciler “riskli-risksiz” diye ayrılacak gerekirse riskli olarak tanımlanan öğrenciler hakkında öğretmenler emniyetten bilgi alabilecek, okulda soruşturma açabilecek hatta uzaklaştırma cezasına kadar verebilecek. Lise öğrencileri ise AKP’nin bu yıldırma politikalarının işe yaramayacağını ve bulundukları her alanda AKP’ye karşı omuz omuza mücadele edeceklerini açıkladılar.

Liselilerin kararları:

19’uncu Milli eğitim şurasına göre anasınıfına değerler eğitimi ve 1, 2 ve 3’üncü sınıflara da zorunlu din dersi verilmesi, liselerde 1 saat verilen Din dersinin iki saate çıkarılması, öğrencilerin riskli diye ayrılması ve riskli görülen öğrencilerin polise bildirilebilmesi, liselerde seçmeli olan Osmanlı Türkçesi dersinin zorunlu olması, okulda güvenlik görevlisi ve sağlık personeli olması, X-Ray, duman sensörü, metal dedektör, kamera kurulması gibi maddeler kabul edildi. AKP’nin eğitimi muhafazakarlaştırmaya çalıştığını yeni çıkan eğitim şurasında çok net görebili-

yoruz. Bilimsellikten uzak ve asimilasyona dayalı eğitim sistemi için çabalayan Erdoğan, AİHM’in zorunlu din ve Osmanlıca dersinin kaldırılması yönünde aldığı kararı eleştirerek, ‘Zorunlu din dersini kaldırırsanız onun yerine uyuşturucu bağımlılığı ve terör gelir’ dedi. Diktatör Erdoğan’ın yaptırımları ve sözleri, eğitimi tamamen geriletmek hatta kendisi gibi gerici bir nesil üretmek istediğini açıklıyor. AKP hükümetinin eğitim politikalarına yön vermesiyle bilinen Eğitim Bir Sen, okul öncesinde karma eğitime son verilmesi yönündeki önerisinde bir adım daha ‘ilerledi‘. AKP’ye yakın sendikanın önerisi, açılışını Tayyip Erdoğan’ın yaptığı Milli Eğitim Şurası’nın ilk gününde ilgili komisyonda kabul edildi. Ancak daha görüşülen ilk günde hem bizler liseliler olarak hem de AKP’nin gericiliğinin farkında olan

halk karara tepki gösterdi ve öneri Meclis’e sunulamadı. Kızlı erkekli eğitime bile tahammül edemeyen AKP hükümeti şimdi de gözünü karma eğitime dikmiş durumda.Yakında Anadolu ve meslek liselerinin imamhatipe dönüştürüleceği kararı alınırsa şaşırmayız. Bir diğer madde ise polislerin istediği zaman okula girebilmesi, öğretmenlerin istediği öğrenciyi karakola gidip araştırabilmesi, riskli görülen öğrencilerin polise bildirebilmesi oldu. Tayip Erdoğan, bizler gibi AKP’ye karşı mücadele eden,okullarını boykot eden,meydanlarda sesini çıkartan liselilerin önüne engel koymak istiyor. Aynı 12 Eylül döneminde olduğu gibi polis istediği zaman liselere girebilecek,riskli görülen öğrenciler polise bildirebilecek. Riskli öğrencilerin kim olduğu da maddede ifade edilmiyor. Yani riskli öğrenci tanımını istedikleri öğrenciye

koyabilecekler. AKP hükümeti,fikir üretmeyen,sorgulamayan küçük Tayyipler olmamızı istiyor. Ama bizler küçük Tayipler olmayacağız.Meydanlarda,alanlarda olmaya devam edeceğiz. Bize Tayyip Erdoğan’ın sözünden çıkmayan Bakanlık’tan fayda gelmeyeceğini gördük. Tam da bu yüzden kendi kararlarımızı oluşturduk. Okullarda liselilerin kararları uygulanmalıdır. Karma eğitim devam etmeli, zorunlu din ve Osmanlıca dersleri kaldırılmalı, okullarda eşit,bilimsel,anadilde eğitim için gerekli düzenlemeler yapılmalı, eğitim parasız hale getirilmeli, liselerde öğrenciler riskli,risksiz diye ayrılmamalı,eğitim ile ilgili söz hakkı AKP’de olmamalı, bizlere danışılmadan karar alınmamalı. Bu kararlar kaldırılana kadar biz liseliler olarak meydanlarda olmaya devam edeceğiz.


ESAS MESELE

12

fotoğraf: nurseli gözüaçık

10 Aralık 2014

Padişah “Osmanlıca olacak” diyor Cumhurbaşkanı’nın Osmanlıca ile yaptığı açıklamalardan, Şuara’da zorunlu din eğitimi, hangi sınıflarda verileceği ve eğitimde muhafazakârlaşama yolunda alınan kararları yıllarını eğitime vermiş Prof. Dr. Rıfat Okçabol ile konuştuk. Eğitim alanında pek çok görevde bulunmuş, eserler kaleme almış Prof Dr. Rıfat Okçabol, AKP’nin Osmanlıca eğitim ısrarını tam bir faşizim olarak değerlendiriyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “isteseniz de istemeseniz de Osmanlıca öğreneceksiniz RöPORTAJ özge doğan açıklamaları ile ilgili ne düşünüyorsunuz? Önce demokratikliğini vurgulamak lazım. Bundan daha demokratik bir tavır mı olur? Ya öğrenecek ya öğrenecek diyor. AKP’nin her yaptığına piyasacılık ve gericilik hâkim. Dolayısıyla bu Osmanlıcayı da gericilik ötesinde değerlendirmek zor. Osmanlıca Osmanlılar zamanında Türkçe’nin sarayda kullanılan halidir. Bir dil öğretilir. Osmanlıca, Arapça ve Farsçanın ağırlıkta olduğu Türkçenin sembolik kaldığı yapay bir dildir. Ziya Gökalp bundan 100 önce şöyle yazmış: Osmanlı devşirme çocukları almış, Enderun mektebinde, saray mektebidir bu, herkese açık değildir. Onları okutmuş

Orada milyonlarca insan ana dilde eğitim diyor. Kürtçeyi öğretmiyoruz, Osmanlıcayı zorunlu yapacağız. Çıldırmış olmak lazım. Amaç, cumhuriyetin getirdiği aydınlanmayı ters yöne çevirmektir. Gericiliktir devlet adamı yapmış. Peki, halka ne yapmış? Sübyan mektebinde sadece kuran ezberletmiş, Arapça, Farsça eğitim yapmış. Nereden bakacak olursanız bakın, o dilin mecburen öğretilmesi faşistlikten başka bir şey değildir. Türkçe zorunlu diyoruz. Niye Türkçe zorunlu diyoruz? Faşistlikten demiyoruz bunu. Diyoruz, çünkü bugünkü yapısıyla Türkiye’de büyük çoğunluğun ana dili Türkçe. Ortak bir anlayış üretme aracı olarak dil zorunlu yapılıyor. Bunun adına da resmi

dil deniyor. Mesela İngilizce niye zorunlu? Zorunlu ve sınavlarda soruluyor. Böyle bir saçmalık olmaz. Dünyanın hiçbir gelişmiş ülkesinde yabancı diller zorunlu değil. Fakat Türkiye’de zorunlu. İngilizce bilmeyen TEOG’da başarısız oluyor. Üniversiteye girerken başarısız oluyor. İngilizce bilmiyorsan doktora, mastır programlarına giremiyorsun. -En azından İngilizce dünyada kullanılan geçerli bir dil. Fakat Osmanlıcanın öyle bir durumu da yok. -Türkiye’de ana dili Türkçeden farklı olan milyonlarca insan var. O insanlar ana dilde eğitim diye yırtınıyorlar. Zaman zaman bu AKP’liler diyor ki toplumsal istek var. Mesela karma eğitim için bile bakan öyle diyor. Eğer üç aile öyle diyorsa onlar için yoğun talep. Orada milyonlarca insan ana dilde eğitim diyor. Kürtçeyi öğretmiyoruz, Osmanlıcayı zorunlu yapacağız. Çıldırmış olmak lazım. Amaç, cumhuriyetin getirdiği aydınlanmayı ters yöne çevirmektir. Gericiliktir. Kıyafet yönetmeliğine bakın, demokratikleştirdik ve özgürleştirdik diyorlar. Kolsuz bluz giymeyi, eteği yasaklıyor. Türbanı serbest bırakıyor. Ancak bizim gibi geri kalmış ülkeler bunu özgürleşme olarak sunar. Bu gerileşmenin hedefi belli; cumhuriyet aydınlatmasının gerisini düşmek. Birinci hedef nedir, aydınlanmada laikliktir, bilimselliktir. İkinci hedef nedir, cumhuriyetin getirdiği anlayışın temel boyutlarından biri toplumsal cinsiyet eşitliğidir. Bunların ikinci hedefi kadındır. Kadına üç çocuktu, şimdi beş çocuk. 2015 seçimlerini alsın, yedi çocuğa çıkaracaklar. Ortaöğretim yönetmeliğini değiştirip, evlenme çağı 18 olsa da lise çağındaki çocuklar evlenme izni verdiler. Evlensin, zaten lisede de bırakmıyorlar açık öğretime gönderiyorlar. Nedir açık öğretim? Lisede edineceğin bilişsel, duyuşsal, devinimsel bilgilerin yarısına fit olmasıdır. Öğrenim hayatının bitmesi demektir. Bundan da en çok mağdur olan kimdir? Kim evlendirir çocuğunu küçük yaşta? Kızının okumasını istemeyen. Niye okumasını istemiyor? Çünkü okuduğu vakit evlenirken kız kendi tercih ediyor. Okumayan kızı ne yapıyor ana babası, istediğine

Dünyanın fizik yasaları nelerdir dediğinizde bu inançlardan bağımsızdır her yerde geçerlidir. Şura’da bir de değerler eğitimi anaokuluna getiriyorlar. veriyor. Yaşına bakmıyor, parasına bakıyor. Üçüncü hedef, karma eğitim. Geleneksel olarak köylü tarlada beraber çalışır, okulda da kadın erkek öğretmenler beraberdir, tüm dünyada. Türkiye’de de öyleydi Osmanlı’dan sonra. Çağdaşlık odur. Ama onların gözünde kadın ikinci sınıf. Karma eğitim olmayacak, siz kadınsınız, sanki olumsuzmuş gibi. Kadın ve erkeğin eşit olmadığını açık açık söylüyor ve kimi kadınlarımız alkışlıyor. Anlaşılmaz bir şey. Üçüncü amaçta toplumu din toplumuna dönüştürmek. -Birinci sınıflara kadar da din dersini düşürdüler. Ne düşünüyorsunuz? - Yapılması gereken çocuk doğmadan ana rahmindeyken dini bütün olması. Bu ahlaksızlık. Dini eğitimi almayınca yolsuzluklar oluyor. 17 Aralık, 25 Aralık dini eğitim alsalar olur muydu? Din eğitimi çağımızda yaşamı dini kurallara göre yürütmek için önemli değil. O zaman bizim gidişimiz IŞİD yoludur. Onlar işte dine göre hareket ediyorlar. Din insanın insan olması için gereklidir. Din vicdan işidir. İnsanlar merak ediyorlarsa öğrenirler. Bu zamanda din kullanılarak insanlar kandırılıyor. Biliyorsunuz, mart ayında eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül söyledi. Başbakan Arap Baharı zamanı Mısır’a gittiğinde laik anayasa yapın diye önerdi. Bizim anayasamıza göre laiklik; dinler karşısında, anayasa karşısında tarafsız olmaktır. Laiklik budur. Devletin inançlar karşısında tarafsız olmasıdır. Anayasa’da

apaçık yazıyor. Türkiye Cumhuriyeti insan haklarına saygılı, laik demokratik bir hukuk devletidir. Öğrencilerin en önemli ihtiyaçları nedir şu an, din eğitimi midir? Dünyaya nasıl bakıyorsanız en önemli ihtiyaç odur. Bu arkadaşlar iki gözle bakıyorlar; Piyasacı ve dini. Dini de bir piyasa aracı olarak kullanıyorlar. Tabi ki din toplumu olacaksanız daha anaokulunda çocuklara din eğitimi vermelisiniz. Çağdaş toplum olacaksanız o zaman hedefiniz farklı oluyor. Dini öne çıkarmış bir çağdaş toplum var mı? Çünkü siz dini öne çıkardığınızda ne yapmış oluyorsunuz? Bundan yıllar önce söylenmiş sözleri çocuklara öğretiyorsunuz. “Bu sözlere göre yaşayın” diyorsunuz. 600’lerden bu yana Dünya alt üst oldu. 600’lerde Dünya biliyorsunuz ki düzdü. En azından bugün Dünya’nın yuvarlak olduğu ve Güneş sisteminde olduğu biliniyor. O zaman buharlı makine yoktu, bilgisayar yoktu. İnsanlar “Allah Allah” deyip oklarla, palalarla savaşıyordu. Şimdi bir bomba atılıyor, 45.000 bin kişi Hiroşima’da öldü. Dünya değişti. Hadi geriye dönelim; 1500 yıl önce yaşayan insanları örnek alan Suudi Arabistan’a bakın, Pakistan’a bakın. Çağdaş ülkeler mi? Ben dinin kötü olduğundan bahsetmiyorum. Ben dine inanılmaması gerektiğini de söylemiyorum. Ama laiklik; çocuklarına inançları karıştırmadan gelecek için eğitim vermektir. Laik devletin işi aynı zamanda öğrenmek isteyen herkese öğrenme fırsatını vermektir. Anaokullarına kadar indirilen nedir? Sünnilik inancıdır. E nerde Alevilik, Şiilik, Şafiilik? Din devleti olmak istiyorsanız tüm inançlara saygılı olun. Aleviler ‘Cemevi ibadethanedir’ diyor. Cemevlerinin ibadethane olduğu kabul edilmiyor. Çünkü onların kafasına göre her şey Hanefi Sünni inanca göre kurulmuş. Bu inancı yaymak istiyorlar. Ama 1400 yıl öncenin bilgilerini çocuk Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinde ezberliyor. Peygamberin Hayatı dersinde ezberliyor. Kuran-ı Kerim dersinde ezberliyorlar. Seçmeli ders olan Temel Dini Bilgiler dersinde ezberliyorlar. Yetmiyor, Eğitim Şurası’na şu anda ilkokullarda öneriliyor. 4 yıl sonra anaokullarda önerilecektir. O bilgileri öğreniyor, peki diğer bilgileri nasıl öğrenecek? Diğer bilgi dedi-

ğim bilimsel bilgidir. Onun için de geçerlidir, benim için de, senin için de. Sünni için de geçerlidir, Alevi için de geçerlidir. Bu bilimsel bilgi tartışılır, değişir. Bilimsel bilgi, insanın doğayı, dünyayı mantığıyla, aklıyla anlamasını sağlar. Dini bilgi, insanın anlayış olgusuyla dünyayı anlamaya yardım eder. Dünyanın fizik yasaları nelerdir dediğinizde bu inançlardan bağımsızdır her yerde geçerlidir. Şura’da bir de değerler eğitimi anaokuluna getiriyorlar. Değerler eğitimi dediğiniz din anlayışı üzerindeki değerler eğitimi. ama dünyada dini değerlerin üstünde insan hakları değerleri var. İnsan haklarına değer vermek ne demek. Kadınların toplumsal eşitliğine inanmak demek. Sünni’yi, Hanefi’yle; Alevi’yi Hristiyan’la eşdeğer tutmak demek. Başbakan cumhurbaşkanı olmadan önce ne diyordu. Ateistlerin dini eğitime

Değerler eğitimi dediğiniz din anlayışı üzerindeki değerler eğitimi. Ama dünyada dini değerlerin üstünde insan hakları değerleri var. ihtiyacı var diyordu. Ona sormak lazım. Bu ateistler dediğin nasıl ateist oluyor? Sonradan karar vermek için ne yapıyor insanlar kendi ölçülerinde bakıyorlar o din böyle bu din böyle ateist oluyorlar. Yaygın olarak bilgisizlikten falan olmuyorlar bilgilerinden dolayı oluyorlar. Tekrar vurguluyorum bizim muhafazakâr toplumlarda seçmeli yaptığınız ders zaten zorunlu olmuş anlamına geliyor. Devletin dinini daha fazla öğrenmek isteyen varsa kurslarda ona o fırsatı yaratması gerekiyor. Eğitim alanındaki sendikalara ne diyorsunuz? Sonuçta bu gerici diye andığımız kararlarda bir sendikadan çıktı. Camideki imam cenazelerde kadınları ‘siz erkeklerin arkasında

Rıfat Okçabol kimdir?

1941 yılında doğan Okçabol, öğretmenlik mesleğine 1976’da başlamıştır. Yaygın Eğitim Enstütüsü Müdür Yardımcılığı, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı gibi pek çok kurumda çalışmıştık. 2008 yılında Boğaziçi Üniversitesi’nden emekli olmuştur. Eğitim sistemi üzerine, eğitim fakülteleri üzerine, YÖK’ün eğitim fakülteleri ve eğitim sistemindeki etkisi üzerine pek çok kitap kaleme almıştır. durun’ diye azarlıyor. ‘Neden böyle’ diye de kimse sormuyor. Peki, bu cami imamı ile bizim sendikalar arasında ne fark var? İşte asıl üzücü olan bu. Eğitim nedir? Eğitimin birinci işlevi öğrencinin özgürleşmesine, kendisini bulmasına yardımcı olmasıdır. Ama bunlar özgürleşmesin istiyor. Din dersinin anaokuluna inmesi nedir? Çocukları Allah korkusuyla büyütmektir. “Her şey günah” zihniyeti ile büyüyecek çocuklar. Örneğin çocukluk döneminizi hatırlayın; aileniz ‘yapmayın’ der dinlemezsiniz fakat öğretmenleriniz ‘yapmayın’ derse dinlersiniz. Çünkü geleneksel olarak çocukların gözünde okul farklı bir yer ve sizin çocukları okul yani koca bir devlet olarak korkutmanız kadar insan haklarına aykırı bir şey yok. İnsan haklarını derslerden çıkarma anlayışı nedir? İnsan ve çocuk haklarını yok saymaktır. Tarihte İslam’ın başlangıç yılı Hıristiyan dünyasının da karanlık bir dönemi ortaçağdı. Daha sonra Rönesans, aydınlanma ve düşünürler sayesinde toplumlar bugünlere geldi. İnsan hakları bu süreçte üretildi. Yani insanların yaşadıkları vahşetler üzerine daha insancıl yaşam kurmak için üretildi. İşte yakın zamana kadar kölelik vardı, şimdi resmi olarak kölelik ve cariyelik yok. Önceden padişahların birden fazla cariyeleri vardı. Şimdi böyle bir olay kabul görür mü? Hayır, çünkü tek eşlilik insan haklarının sonucudur. Her dini gelişmelere karşı piyasacılıkta ne oluyor? Ak Saray bir piyasacılık ürünüdür. Atatürk’ün vesayet ettiği yere bir Kaç-Ak Saray yapıldı. O inşaat için kim bilir kaç milyar para harcandı, orayı ayakta tutmak için kim bilir kaç yandaşı orada görevlendirdiler. Saraycı başı olacak, kumbaracı başı olacak; yani padişahlık düzenine gidilmiş olacak. Padişah kulların riayet ettiği kişidir. Şimdi de padişah ‘Osmanlıca olacak’ diyor, herkes de kabul ediyor.


DUNYA

13

10 Aralık 2014

ABD’de polis siyahileri katletmeye devam ediyor

ABD’de ırkçı polis cinayetlerine karşı başlayan eylemler birçok kentte devam ederken polis bir siyahiyi daha öldürdü. New York’un Brooklyn semtinde öldürülen siyahi Akai Gurley ise toprağa verildi. 18 yaşındaki Brown’ın katili gibi ardından Eric Garner’ı öldüren polisin korunması ve cinayetlerin sürmesi birçok kentte eylemlerle protesto edildi.

Dünya Turu

ABD

Matkaplı işkence

Dünya RIFAT ÇAPAR

ABD’de Ferguson’da katledilen Michael Brown’ın katilinin korunması sonrasında başlayan eylem dalgası sürüyor. 18 yaşındaki Brown’ın katili gibi ardından Eric Garner’ı öldüren polisin korunması ve polisin yeni cinayetlere imza atması birçok şehirde yapılan eylemlerle protesto edildi. New York, Washington, Detroit, Los Angeles, Houston ve Seattle gibi kentlerde sokağa çıkan eylemciler, “Siyahların da canı var!”, “Nefes alamıyorum!”, “Adalet yoksa barış da yok!” sloganlarını haykırdı. Ana caddelerde ölümlere dikkat çekmek için yere yatarak trafiği bloke eden eylemciler, zaman zaman polisin saldırısı ile karşılaştı. Paris de polis şiddetini protesto etti ABD’deki eylemlerle dayanışmak için Avrupa kentlerinde eylemler düzenlendi. Paris’te Eyfel Kulesi’nin yakınlarındaki Trocadero Meydanı’nda toplanan kitle “Ateş etme”, “21. Yüzyılın linçi”, “Ferguson Paris’te”, “Siyahlar önem taşır”, “Nefes alamıyoruz” şiarlı dövizler taşıdı. Eylemciler “Adalet yoksa barış da yok!” ve “Ellerim havada, beni vurma!” sloganları atarak ABD’deki polis katliamlarına tepki gösterdi.

Apple mağazasını işgal ettiler New York’ta protestoların 3. gününde kalabalık bir grup, şehirdeki bazı mağazaları işgal etti. Columbus Kavşağı’nda bir araya gelen kalabalık, sloganlar eşliğinde 5. Cadde’ye yürüyerek, Apple mağazasına girdi. Müşterilerin yoğun olduğu bir saatte mağazanın içine giren eylemciler, yaklaşık 30 dakika boyunca slogan attı. Protestocular son olarak yere yatarak ölü taklidi yaptı. Aynı eylemciler, bu sefer 34. Sokak’ta bulunan Macy’s alışveriş mağazasına giderek orayı da belli bir

süre işgal etti. Ellerinde dövizlerle mağazaya giren protestocular, burda da slogan attıktan sonra yere yatarak ölü taklidi yaptı. Mağaza çalışanları da eylemcilere destek verdi. Bir siyahi daha toprağa verildi 20 Kasım’da New York’un Brooklyn semtinde bulunan bir sosyal konut kompleksinde polisin öldürdüğü siyahi Akai Gurley ise toprağa verildi. Gurley’in öldürülmesi de eylemlerde protesto edilirken devlet ise Gurley’in herhangi bir suçu olmadığını belirterek cinayeti kabul etti. Ko-

nuyla ilgili açıklama yapan yetkililer, polisin silahının yanlışlıkla ateş aldığını savunarak cinayetin üzerini örtmeye çalışırken New York basınında yer alan haberlere göre, polis memuru Laing’in, Gurley’i yaraladıktan sonra hemen ambulans çağırmadı. Öte yandan eylemlerin yarattığı basıncın; polisleri koruma altına alan jüriler üzerinde etki yarattığı görülüyor. Brooklyn ilçe savcısı, jürinin Gurley’i vuran polis memuru Peter Laing’ın aleyhinde karar almayı düşündüğünü bildirdi.

ABD Senatosu, CIA’in 11 Eylül saldırıları sonrası tutukladıklarına uyguladığı işkencelere dair rapor açıkladı. “Gizli sorgulama teknikleri” denilerek tariflenen işkence yönetmeleri 6 bin sayfalık bir raporda toplandı. Raporun yayınlanan 500 sayfalık özeti bile işlenen insanlık suçlarını ortaya koymaya yetiyor. İşkencecilerin, zaman zaman Bush yönetiminin ve CIA’in onayladığı yöntemlerin ilerisine geçtiği kaydediliyor. Raporda en az bir şüphelinin “sahte infazla”, bir diğerinin de matkapla tehdit edildiğine yer veriliyor. Ancak raporda şiddet içeren işkence yöntemlerinin istihbarat toplamada işe yaramadığı vurgulanıyor. İşkenceciler ise yargılanmayacak. DÜNYA

Suriye

Suriye’ye mi saldırdı?

Atina’da binler Alexis’i andı

Yunanistan’da altı yıl önce polis kurşunuyla öldürülen Alexis Grigoropulos’u anma eylemlerinde polise karşı öfke vardı. Yunanistan’ın bir çok bölgesinde binler, 15 yaşındaki silahsız bir öğrencinin polis tarafından öldürülmesini protesto etti. Alexis’in tutuklu arkadaşı Nikos Romanos’un açlık grevine destek verilen eylemlere polisin müdahalesi ise sert oldu. Eylemlerde 211 kişi göz alına alındı. Atina’nın Syntagma Meydanı’nda yaklaşık 10.000 kişi Nikos Romanos ile dayanışma eylemi yaparken; eylemler Selanik, Kavala, Yanya (Ioannina), Patras gibi merkezlere de yayıldı. Parlamento binası önündeki Syntagma Meydanında yaklaşık 10.000 kişilik bir kalabalık toplanırken, iki haftadır Parlamento önünde sabahlayan Suriyeli sığınmacılar da eyleme destek verdi. 15 yaşındaki Alexis Grigoropoulos, 6 Ara-

lık 2008’de devriye gezen polis tarafından vurularak öldürülmesinin ardından başta Yunanistan’da olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde protesto eylemleri düzenlenmişti. Alexis 6 Aralık 2008’de Atina’da polis tarafından öldürüldüğünde yanında Nikos Romanos vardı. Nikos banka soygunu yaparken yakalandı. Nikos, cezaevinde kazanan 4 Yunanlı gençten birisiydi. Ancak Nikos kazandığı okula gitmesi için serbest bırakılması gerektiğini savundu. Hatta cezaevinde sınavları kazandıkları gerekçesiyle Adalet Bakanı, 4 mahkum için tören düzenlettirdi ve ödüllendirmek için cezaevine gitti. Nikos ideolojik nedenlerden dolayı bu törene katılmayacağını ve ödülü kabul etmeyeceğini açıklayarak bakanla yan yana gelmedi. 21 yaşındaki Nikos’un açlık grevi hâlâ sürüyor ve sağlık durumu ise giderek kötüleşiyor. DÜNYA

Suriye’deki Esad rejimi, İsrail’in Şam yakınlarındaki bazı hedeflere saldırdığını belirterek, BM Güvenlik Konseyi’nden İsrail’e yaptırım uygulamasını talep etti. İsrail’in benzeri saldırıları tekrarlamaması için bu ülkeye sert yaptırımlar uygulamasını talep eden Suriye, İsrail’in bu saldırı ile iç politikadaki sorunlarını aşmaya çalıştığını öne sürdü. Suriye Genelkurmay Başkanlığı, İsrail’in, Şam kırsalındaki Dimas bölgesi ile Uluslararası Şam Havalimanı yakınına saldırı düzenlediğini duyurmuştu. İsrail Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Emmanuel Nahson ise “İsrail’in Suriye’yi vurduğuna dair yapılan haberleri biliyoruz ancak bir yorum yapmıyoruz” demişti. DÜNYA

Meksika’da kayıp öğrencilerden biri bulundu Meksika’da 26 Eylül tarihinde polis ve çete işbirliğinde kaybedilen 43 öğrenciden birinin cesedi teşhis edildi. Meksika’da Iguala kentinde yaklaşık 2,5 ay önce kaybedilen öğrencilerden Alexander Mora Venancio’nun cesedine Cocula’da bir toplu mezarda ulaşıldı. Arjantinli adli tıp uzmanları, DNA incelemelerinde cesedin kaybolan öğrencilerden birine ait olduğunun teşhis edildiğini duyurdu. Mora’nın bir yakını da DNA analizinin sonuçlarını doğruladı. Toplu mezardaki diğer cesetler üzerin-

deki DNA testleri sürüyor. Öte yandan Meksikalı işçiler, kaybedilen 43 öğrenci için bir kez daha başkent Mexico City’de eylem düzenledi. Eyleme Alexander Mora Venancio’nun babası da katılırken aileler adına söz alan Felipe de la Cruz, şunları söyledi: “Biz Alexander için ağlamıyoruz, tam tersine onun gidişi ülkemizde derin değişiklik yaratacak devrimin üzerindeki bir çiçek olacak. Nerede olursa olsun şunu bilmeli kayıpların babaları ve aileleri olarak biz onlar adına adalet sağlanana kadar durmayacağız.” DÜNYA

Peru

İklim zirvesi başladı

El Şebab 36 işçiyi katletti İslamcı örgüt El Şebab, Kenya’da bir taş ocağında çalışan 36 işçiyi vahşice katletti. Gece işçiler çadırlarında uyudukları sırada baskın düzenleyen militanlar, müslüman işçileri ayırdıktan sonra geri kalanı kafalarına kurşun sıkarak öldürdü. Bazı işçilerin kafaları kesildi. Somali’de faaliyet gösteren İslamcı örgüt El Şebab, Müslüman olmayan 36 işçiyi öldürdü. Katliam, dün gece saatlerinde Kenya’nın kuzey doğusunda Somali sınırına yakın bölgede düzenlendi. Somali’de asker bulunduran

Kenya, bir süredir artan düzeyde El Şebab saldırısına maruz kalıyor. Ülkede 2013’ten bu yana 200’den fazla insan İslamcı örgütün saldırıları sonucu yaşamını yitirdi. Örgüt, Kenya’nın askerlerini Somali’den çekmesini talep ediyor. Geçen hafta bir otobüsteki 28 kişinin yine El Şebab tarafından katledildiği yerin yakınlarında yaşanan dün geceki katliamın, taş ocağı işçilerinin çadırlarında uyudukları sırada yapıldığı belirtildi. Saldırının ardından devlet başkanı Kenyetta, içişleri bakanını görevden aldı. DÜNYA

Peru’daki BM İklim Değişikliği Konferansı’na alternatif olarak düzenlenen ‘İklim Değişikliğine Karşı Halkların Zirvesi’ Lima’da başladı. Dünyanın çeşitli ülkelerinden 15 bin kadar sivil toplum örgütünün temsilcisi, “İklim değil sistemin değişikliği” başlığı altında toplandı. Etkinlik hakkında yapılan açıklamada, “İklim değişikliğini teşvik eden sistemin değiştirilmek istendiği” belirtildi. Zirve kapsamında çarşamba günü düzenlenmesi planlanan yürüyüşe Bolivya Devlet Başkanı Evo Morales’in de katılacağı bildirildi. Lima’da 1 Aralık’ta başlayan BM İklim Konferansı, 20’nci defa düzenlendi. Konferansın gündeminde yeni bir iklim anlaşması yer alıyor. DÜNYA


YAKLASIMLAR Eğitimle ilgili makul şüpheler! 14

10 Aralık 2014

Gülse Birsel Hürriyet gazetesinde yayınlanan köşe yazısında, esprili üslubu ve tespitleri ile Eğitim Şurasını değerlendiriyor. Alkol servisinden, Osmanlıcaya kadar Eğitim Şurası’nda değerlendirilen ve buram buram muhafazakârlık kokan kararları ele alan Birsel, eğitimin gençlerin bilimle donanmasını sağlayacak bir biçimde dizayn edilmesi gerektiğini söylüyor. Biz size “Osmanlıca öğretmeyin” demiyoruz. Hobi olarak yine öğretin. Ama eski yazıdan önce, bir zahmet kelimelerin manasını, yani Türkçeyi öğretin. Ajda Pekkan’la yaşıt romanları okuyunca anlamıyor bu çocuklar yahu! Cumartesi akşamları dışarı çıkmayı sevmeyen ben, biliyorum ki siz, benim gibiler, sabah dörde kadar Tarihin Arka Odası’na takılıyorsunuz! Ve biz o programı seyredenler, Murat Bardakçı’nın yalancısıyız ki Osmanlıca öğrenmek o kadar zor değil. Burada ‘eski yazı’ tabir edilen Arap harfleriyle yazılan Türkçeyi okumayı kastediyoruz. Bardakçı “1 ay” diyor. Ben geçen gün o işe girişeyim dedim, anladım ki bana yoğun bir 3 ay lazım! Yalnız matematiği, fiziği, kimyayı çözememiş, hatta Türkçe öğretememiş bir eğitim sistemi o alfabeyi nasıl öğretecek? ‘Osmanlıca dersi’ lafı geçince, inanın önce sevindim. Sandım ki alfabe değil, lisanı zenginleştirme dersi. Zira Osmanlıca bildiğimiz Türkçedir. Sorun şu ki o zengin Türkçeyi gençler bilmemektedir! 25 yaş altı çocuklarınıza sorun. Mesela “Mamafih ne demek” deyin. Veya bırakın çocukları, öğretmenlerine sorun. Durumun vahametini anlayacaksınız! Doktor, Türkçeyi hızla kaybediyoruz Konuşamıyor çocuklar arkadaş! ‘Yani’, ‘Abi’, ‘Ya’, ‘Olay’, ‘Bişey’, ‘Oha’, ‘Sonuçta’, ‘ ... oldum’u yasakla, derdini anlatamaz bunlar! Dut yemiş bülbüle

dönerler! ‘Mamafih’ yok ama iki lafın biri ‘olabilite’! ‘Olabilite’ nedir Allah rızası için? Ben de allame–i cihan değilim. Ama felaket şurada: Benim bildiğim, misal ‘allame-i cihan’ gibi kelimeleri 20 yaşındakiler bilmiyor! Bu kadar hızlı kaybediyoruz Türkçeyi. Gençler Ajda’nın şarkılarıyla dans ediyor ama Ajda doğduğunda yazılan romanları okuduğunda anlamıyorsa burada yanlış bir şeyler var. (Hiç konuyla alakasız hin hesaplar yapmayın. Ajda bence 45 yaşında filan ve birkaç yıl yanılıyor olsam da hepimizden güzel). Milli Eğitim Şûrası’nın dille ilgili ana meselesi kitap okuyan ve 100 kelimeyle konuşmayan bir nesil yetiştirmek olmalı! Çocuklara en azından 1900’lerin başında yazılmış bir romanı anlayabilecekleri kadar Türkçe öğretmeyi sağlamak! Gelelim eski alfabeye. Yine Murat Bardakçı’dan biliyoruz ki, tarihçi, sanat tarihçisi, dilbilimci, edebiyatçı, araştırmacı vs olacaksanız, Osmanlıcayı gazete okur gibi okumanız lazım! Yoksa adam demediğini bırakmıyor! E peki mühendis olacak çocuklar? Bari onlar için seçmeli olsun yahu? Nedir bu ısrar kıyamet? Bir öncelik sırası yapsak, adam gibi matematik, fen bilimleri ve Türkçe öğretme meselesi, elbette Osmanlı alfabesinin önünde olmalıdır. Yani öğretmeyin demiyoruz, hobi olarak yine öğretin! Ancak, eğitim konusunda ‘makul şüpheler’ uyandırmayı bırakıp daha tarafsız ve bilimsel kararlar vermenin

‘olabilitesi’ yok mudur acaba? Turizm öğrencileri akın akın alkolik oluyor da biz mi bilmiyoruz? Doğduğum günden beri memlekette turizm patlaması bekliyoruz! Gelen giden arttı ama ben orta yaşa geldim hâlâ bir ‘patlama’ duyulmadı. Sorun nedir? Tanıtım az ve niteliksiz. Otellerin çoğu beton ve kişiliksiz. Kıyılarda yapılaşma hadsiz. Kültür turizmi sahipsiz. Trafik berbat, altyapı kifayetsiz. Sorun ne değildir? Turizm-otelcilik okullarından gelen yetişmiş elemanlar! Bu, Türk turizminin iyi işleyen ender alanlarından biridir. Bu çocuklar mezun olur olmaz iyi işletmelerin kapıştığı gençlerdir. Problem az olmalarıdır. İçki servisi öğrenmeleri değil! Saygıdeğer EğitimBirSen üyeleri! Zehirdir, zıkkımdır, pekâlâ. Siz içmeyin hayatım! Ama içen turistin ve turizmcinin hayatını da zehir etmeyin! Zengin misafir sadece Araplar değil. Kaliteli seyahate dünya para ödeyen turistin çoğu Amerikalı ve Avrupalı. Onlar da doğru bardakta, doğru ısıda, doğru servis edilmiş birinci sınıf içki içmek ister. Toskana’ya sadece şarap turizmi için giden ziyaretçilerin sayısını ve bıraktıkları geliri bi öğrensenize sevgili Milli Eğitim Şurası! Hayır, son yıllarda içki servisi öğrendiği için akın akın alkolik olan otelcilik mezunları sorunu yaşadık da bizim mi haberimiz yok? AA terapi grupları turizm liseleri öğrencileriyle mi dolu? Bırakın Allahaşkına.

EğitimBirSen “İçki servisi yaptırılan bizim çocuklarımız” diyor. Ee? Derste içki içirilmiyor efendim! Çalışacağı sektördeki önemli bir konunun uzmanlığı öğretiliyor. Hatta Nabi Avcı anlattı, renkli, alkolsüz sıvılarla gösteriliyormuş uygulamalar. İsterseniz iktisat eğitiminden de faiz konusunu çıkartalım? O da haram zira. Bozuk saatleri onarın, işleyen saatlere dokunmayın efendiler! Masal gibi her hatıra her yaşantı bana... 7’nci kattan düşen çocuğu havada yakalayıp hayatını kurtaran Eskişehirli temizlik görevlisi Şükrü Deniz, bildiğimiz kahraman! Çöpçü kılığında prens mi desek, Süpermen mi desek... Almanya’da taciz edilen iki kızı kurtarmak isterken saldırıya uğrayıp canını veren Tuğçe Albayrak’a kahraman demek yetmez. ‘Peri kızı’ daha doğru. Yeni Lemurya diye hayali ülke kurup yalancı diplomatik pasaportla yakalanan, mahkemede Lemurya adına Türkiye’ye nota veren Ahmet Çatalkaya isimli vatandaşı duydunuz mu? Sonra artık tadını kaçırıp Songhrati Thaumaturgy isimli uydurma ülkeye temsilcilik açmak için Dışişleri’ne başvurmasına kaç puan? Adeta Yalancı Çoban-Fareli Köyün Kavalcısı karışımı bir tip. Kendini bir yerden sonra bozan köyün delisi! Peki ayağına geçirince insanı hasta eden zehirli ayakkabılara ne diyorsunuz? Kötü kalpli kraliçe Külkedisi için yapmış gibi! Nasıl hikâye o yav? Eh, ‘Dünyanın een büyük, een gösterişli sarayı’ ve altın bardaklar muhabbetimiz de var hazırda. Bu hafta ülkedeki haberleri Andersen mi yazdı ne?

İyi Kötü Çirkin ELİF KARAN

İyi

Can Dündar Cumhuriyet

Dündar, Milli Eğitim Şurası ardından adeta kükreyen Cumhurbaşkanı Erdoğan ve temsil ettiği aklı eleştiriyor. Dündar: “Fizik dersi zorunlu da din dersi niye değil” diye soran bir devlet adamı, “Bizim dünya niye 5’ten küçük” sorusuna cevaptır. “İsteseler de istemeseler de Osmanlıca öğretilecek” diye dayatan kafa, İslam dünyasının bir türlü demokratikleşemediğine ispattır. “Din, devletten ayrı değil”in ikrarı, “Dindar nesil yaratacağız” ısrarı, anaokulunda din dersi kararı, “Biz asla o 5’i aşamayacağız” teslimiyetine itiraftır. Devam edin siz; bu kafayla daha çok “4”lü “5”li işaretler yaparsınız. Hiç umutsuz olmayalım: İnsanlık bu zihniyeti yendi; biz de yeneriz.”

Kötü

Engin Ardıç Sabah

AKP yandaşı Sabah Gazetesi’nde köşe yazarlığı yapan Engin Ardıç, Birleşik Haziran Hareketi’ne ilişkin tehdit eden bir yazı yazdı: “Memlekette yerel meclis yok, onlar kuracaklar. Memlekette bir TBMM de yok, onlar toplayacaklar. Tayyip Erdoğan’ı yeni anayasa için ikinci ve paralel bir “kurucu meclis” toplamaya, böylece yürürlükteki anayasa dışına düşüp “idamlık” hale gelmeye kandıramadılar, kolları kendileri sıvamışlar. TBMM açık ve çalışır durumda olduğu halde ikinci bir “Türkiye Meclisi” topluyorlar... Çünkü oylarıyla TBMM’yi oluşturanlar, o 550 kişiyi seçip oraya gönderenler herhalde Yunanlılar. Böyle çocukça ve tehlikeli oyunlar oynamaya heves etmeyin, ciddiye alıp adamdan sayarlar, sizi kabak gibi oyarlar, içinize de bade koyarlar. Sonra uyarmadın deme Fadime...”

Çirkin

Mehmet Barlas Sabah

Barlas’ın muhalefet önerisi susmak, gençliğe önerisi dersine çalışmak, işçiye önerisi ölmek. Çünkü direnmek, itiraz atmek, hakkını aramak “evrensel aklı” temsil etmiyor. Barlas: “Ama büyük çoğunluk elbet böyle değil. “Evrensel aklı” temsil eden ortak beyin, kendi iradesi ve katkısı dışında gelişen olayları ve krizleri izlerken bunlara karşı kimlerin hangi çözümleri önerdiğine ve bunları ne kadar gerçekleştirebildiklerine bakıyor. Örneğin bir öğrenciyseniz, eğitim sistemindeki çarpıklığa kafayı takıp tüm zamanınızı bu çarpıklığı eleştirmek için harcadığınızda, sınavda başarısız olursunuz. Bunun yerine sınavına gireceğiniz dersi iyice öğrenmek ve sınavda başarılı olmak için çalışırsanız, hayata atıldığınızda eğitim sorunundaki çarpıklığı düzeltecek konuma gelme ihtimaliniz artar.”

günlüğü İlker Eraslan

Mücadelemizi hep birlikte büyüteceğiz Tekirdağ F tipi cezaevi tutsakları gazetemize gönderdikleri mektupla egemenlere karşı mücadelenin bütünlüklü olduğunu, 19 Aralık cezaevi katliamı ile Soma’nın ayrı ele alınamayacağını anlattı. Merhaba Yarın Emekçileri; 19-22 Aralık katliamının 14. yılını geride bıraktık. Egemen sınıflar F tipi saldırısı ile devrimci-komünist tutsakları örgütsüzleştirerek teslim almayı amaçlamıştı. Saldırının bir diğer amacı ise halka gözdağı vermekti. Halkın ilerici ve dinamik kesimleri ile devrimci-komünistler arasındaki organik bağı zayıflatmak ya da tamamen yok etmekti. Ne 19-22 Aralık 2000’de katledilen 28 devrimci, ne Soma ve Roboski’de katledilenlerden bağımsızdır. Ne de Gezi ve 6-7

Ekimde ortaya çıkan enerji hapishanelerde sergilenen direnişten kopuktur. 19-22 Aralık direnişi, Gezi ve 6-7 Ekim ruhuyla egemen sınıfların korkularını kâbusa çevirmek, uykularını kaçırmak için mücadeleyi büyütelim. Bu uğurda düşenlerimizin anılarını mücadelemizle yaşatalım. Sevgiler-Saygılar Tekirdağ 4 Nolu F tipi Hapishanesinden Tutsak Partizanlar 28-11-2014

Erdoğan’ın “isteseler de, istemeseler de Osmanlıca öğretilecek” açıklaması çok geniş çevrelerden tepki topladı. Emin Çapa @EminCapa Osmanlı Osmanlıca biliyordu da ne oldu? Gümbür gümbür yıkıldı. Kadri Gürsel@KadriGursel Ya sabır... Sanki halk 90 küsur yıl önce Osmanlıca konuşup yazıyordu da Kemalistler unutturdu. Öğrenilmiş İslamcı cehaleti İlber Ortaylı@ilberhocaniz (parodi hesap) Bakıyorum da Osmanlıca bilginiz, onu Arapça zannetmekten öteye geçemiyor. Osmanlıca, Arap alfabesiyle yazılan Türkçe’dir. Önce bunu öğrenin. EXCLUSIVE@twitdoktoru ABD Mars’ ta göl bulsun; biz mezar taşlarındaki Osmanlıca yazıları okumayı tartışalım Sezgin Tanrıkulu@MSTanrikulu Hükümet, Osmanlıca’ya hevesi, kararlılığının kırıntısını,bu toprağın günlük konuşulan anadilleri için gösterseydi,barış zaten gerçekleşmişti


KULTUR-SANAT

15

10 Aralık 2014

Çirkin Peki, dünyayı parmağınızda oynatacak denli bir güzelliğe sahip olmak ister misiniz?” Yöneten: Mert Kırlak Müzik: Ali Eyidoğan Çeviren: Serdar Biliş Yön. Yard.: Pınar Bekaropğlu Oyuncular: Gökhan Soylu Mustafa Kılıkçı Burcu Ergenekon Egemen Ulaş Önkal

Mütahit kafalara karşı tiyatro Eskişehir Şehir tiyatroları oyuncusu Mert Bulut Kırlak ile yönetmenliğini yaptığı Çirkin oyununu ve AKP’nin kültür sanat politikalarını konuştuk. AKP hükümetinin sanata yönelttiği baskının sanata içkin fikirlerinin olmamasından kaynaklandığını dile getiren Kırlak, tam da bu nedenle AKM’lerin yerlerine AVM’ler yapılmak istendiğini anlattı. Sahneye koyduğunuz “Çirkin” isimli oyunun içeriği nedir? Çirkin metni 1972 doğumlu genç bir AlRöPORTAJ burcu karefil man yazarı ve dramaturgu olan Mayenburg’un yayınlandığı tarihten itibaren dünyanın her yerinde ilgi görmüş ve sıkça sahnelenmiş bir oyunu. Oyun 2002’de yazıldı. Türkiye’de de 2012 yılında prömiyeri yapıldı. Oyun bir güzellik çerçevesi üzerinden her şeyin metalaştırıldığı, güzelliğin bir alım satım malzemesine dönüştürüldüğü bir dünyanın ve modern kapitalizmin eleştirisini yapıyor. Mask’ın iyi bir sözü var; “Biz işçi sınıfını zincirlerinden kurtaracağız ama aynı zamanda da burjuvaziyi de ‘şeylerin’ köleliğinden kurtaracağız” diyor Marks. Burjuvazinin ‘şeylerin’ kölesi olması hikâyesini anlatıyor oyun. Dolayısıyla giderek birbirine benzeyen bir topluluğun totaliterleşme sürecini yansıtıyor. Bu bağlamda bakıldığında her şeyin piyasa değerine dönüştüğü bu cehennemi dünyada birey olarak insanın silindiği dolayısıyla bu çerçevede birer gönüllü kölelik düzeninin parçaları haline geldiği tasavvurunu oluşturuyor bu metin. Dolayısıyla günümüzde 260 milyar dolar hacmi olan estetik ve kozmetik piyasasının ipuçlarını veriyor. Dünya artık öyle bir yer oldu ki kapitalist barbarlığın egemen olduğu bir dünyada sizin kariyer yapmanızın, yükselmenizin yahut ayrıcalıklı hale gelme-

nizin koşulu da yine bu sistemin belirlemiş olduğu güzellik çerçevesinden geçiyor. Dolayısıyla bu oyun nasıl bir dünya istiyoruz? Nasıl bir hayat istiyoruz? Gibi sorulara kökten yanıt arayan, kapitalizmin iç yüzünü ameliyat masasına yatıran bir tekst. Benim kişisel olarak bu teksti sahneye taşımamın nedenleri bunlardı. Örneğin dizi sektöründe yaşı orta yaşı biraz geçmiş kadın oyuncuların botoks yaptırması zaruri yoksa işlerinden olurlar. Yahut 13-14 yaşındaki kız çocukları Barbie bebeklerle büyüdükleri için orta sınıftan insanların çocuklarında bir özgüven problemi de var. Herkes de güzel olmak için birer ikonaya dönüşmek istiyor. Bu anlamda bu sistemin dayattığı bir ruh çürümesi. Bu noktalara değindiği için oyun devrimci de bir oyundur. Oyunda sizce seyircinin beklentisi neydi? Seyirci beklentisini buldu mu? Ben bulduklarını düşünüyorum çünkü burası Gökhan Soylu ve Süleyman Karaahmet’in öncülüğüyle yeni kurulan 45 kişilik bir cep tiyatrosu. Oyunumuz şu ana kadar zor maddi şartlar altında 6 temsil gerçekleştirdi ve hepsini kapalı gişe oynadı. Bu yeni soluk tiyatroya yönelik insanların beklentisinin olduğunu gösteren bir şey. Dolayısıyla ben bu katılımdan memnunum. Tanındıkça şüphesiz 2 sene 3 sene boyunca oynayacağı bir oyunu olmuş oldu GO Sahne’nin. Ben, benim dışımda çirkin oyununda oynayan Mustafa Kılıkçı ve aynı zamanda tek kişilik bir oyunu kendisi Eskişehir Şehir Tiyatroları oyuncusu Mert Kırlak, Go Sahnesi’nde yönetmeliğini de yaptığı oyunları sahneye koyuyor. Aynı zamanda çeşitli filmlerle de seyirci karşısına çıktı.

yazmış, yönetmiş ve müziklerini yapmış olan Ali Eyidoğan aslında şehir tiyatroları oyuncularıyız. Biz kurumumuzun bize verdiği izin çerçevesinde bu tiyatrolara destek çıkıyoruz. Türkiye’de son zamanlarda tiyatrolarda muhafazakârlaşmaya gidildi ve Machbeth gibi bir oyun gösterimden kaldırıldı. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Bu konu çok geniş bir konu aslında. Dünyanın her yerinde belirli zamanlarda tiyatro sanatı egemenler tarafından zapturapt altına alınmaya çalışılmış bir sanattır. Çünkü doğası gereği teşhir edicidir, düşündürücüdür ve sorgulatıcıdır ve bütün bunları da eğlendirerek yapar. Dolayısıyla belirli bir statükonun korunmasına motive olmuş her iktidarı tedirgin eder. Türkiye’nin kendi özel tarihinde de, dünyanın tahinde de tiyatro oyuncuları hep baskılara, tutuklamalara, tiyatrolarının hatta kendi bedenlerinin yakılmasına maruz kalmışlardır. Türkiye’de ise belki de şimdiye kadar hiç karşılaşmadığımız şiddette ciddi bir sansür ve baskı politikası son mevcut iktidar eliyle oluşturuldu. Hükümetin kafası sadece AVM yapmaya çalıştığı için sanata ve dünyaya bir yaklaşıma sahip değil. Onların bilinci o kadar dolayısıyla birkaç tiyatro sahnesinin yıkılıp yerine AVM yapılması daha karlı. Dolayısıyla dünyaya sadece kar, tomruk, beton üzerinden bakan bir zihniyet Gezi’de ağaçları istemez, zeytin ağaçlarını gereksiz bulur dolayısıyla tiyatroyu da gereksiz bulur. Bu genel barbarlığın bir yansımasıdır. Dolayısıyla bu bağlamda tartışılacak bir şey de yoktur. Ama tiyatro öyle bir sanat ki bir köşe başından çıkıverir, grev çadırlarının önünde vardır, AVM yapılmak istenen metruk binaların önünde filizlenebilir, görmüş olduğunuz küçücük bir cep tiyatronun içinde var olur. Tiyatro her koşulda kendini var eder. Devletin birincil görevi yurttaşların eğitim ve sağlık hizmetlerini eksiksiz bir biçimde sunmaktır,

yaşam haklarını savunmaktır. Bunu ben demiyorum kendi kanunları söylüyor. Aynı zamanda fiziki ve ruhsal gelişimine katkıda bulunmaktır. Dolayısıyla kültür hizmetleri noktasında devletin görevi tiyatroyu da desteklemektir. Bir modern, sosyal hukuk devleti bundan vazgeçemez bundan vazgeçerse karakteri değişir artık hukuk devleti olmaz. Dolayısıyla devletin sağlık, eğitim gibi alanların dışında sanatsal alanları da sonuna kadar desteklemesi ve buraya ayırdığı komik bütçeleri de arttırması beklenir. Bütün modern kapitalist ülkelerde bu böyledir. İngiltere’den Almanya’ya Fransa’dan İtalya’ya bütün ülkelerde bu görülür. Birçok devlet sahnesi özelleştirildi ve yıkıldı. Bir özel tiyatronun ayakta kalabilmesi için neler gerekiyor? İyi tiyatro yapmak ayakta kalmaya yeter. İyi tiyatro yaparsanız seyirci sizi yalnız bırakmayacaktır. Örneğin Eskişehir özelinde şehir tiyatrosu 15 yıldır Türkiye ortalamasının üzerinde oyun çıkardığı için bu kadar çok kişi tarafından seyrediliyor. Dolayısıyla bu küçük cep tiyatrosu da iyi tiyatro yaptığı sürece hep cezbeden taraf olacaktır ve seyircisi eksik olmayacaktır. Mesela Şinasi ve Akün sahnelerinde belirli bir mütahit kafasının devamı olarak satılmak istenmektedir. Tiyatro sanatını geçelim Edebiyat ile ilgili olarak bu ülkenin toraklarının köklerine inecek bir geleneği oluşturamadıysanız içinde bulunmuş olduğunuz iktisadi alan sizi oluşturur. Bizde söylediğimizi anlamayan bir mütahit kafayla muhatabız. Ancak şunu söylemekten geri durmamalıyız devlet mütahitlerin devletiyse bunu açıklayın ve anayasadaki o maddeyi de silin o halde. Bugün üniversite gençliği bilimsel, parasız bir eğitim ve 12 Eylül faşist darbesinin ürünü YÖK’ün ortadan kalkmasını istiyorsa ve bunu bir hak talebi olarak dile getiriyorsa bunu tiyatrocular da yapacak elbette.

Kesik Yönetmen: Fatih Oyuncular: Tahar Rahim, Simon Abkarian, Makram Khoury Senaryo: Fatih Akın, Mardik Martin

1915’teki Ermeni tehciri sonucunda memleketi Mardin’den ayrılmak zorunda kalan Nazaret Manoogian (Tahar Rahim) şans eseri hayatta kalmış ancak karısını ve ikiz kızlarını kaybetmiştir. Günün birinde kızlarının hayatta olduğuna dair bir ipucu ele geçirir ve kızlarını bulmak için yola koyulur.

Uzun Yol Yönetmen: Nihat Oyuncular: Nil , Bora Cengiz , Mehtap Anıl Senaryo: Melek, Nihat Seven

Gülten’in kamyon şoförü Fariz ile ilişkisini öğrenen ailesi, ailelerinin ismine zarar gelmemesi için iki gencin görüşmelerini yasaklar. Ayrı kalmak istemeyen iki âşık, Gülten’in ailesini karşılarına alma pahasına başka bir kasabaya kaçarlar. Kendi halinde yaşayan sıradan insanların, küçük mutlulukları arayış hikâyesi

Sesime Gel Yönetmen: Hüseyin Oyuncular: Feride Melek Ülger, Emrah Özdemir, Nazmi Sinan Mıhçı Senaryo: Hüseyin, Abidin Parıltı

60 yaşındaki Berfe ve 8 yaşındaki torunu Jiyan’ın yaşadığı köyün bütün erkekleri silah sakladıkları iddiasıyla bir jandarma baskını sonucu tutuklanır. Aileleri bu silahları teslim edene kadar serbest bırakılmayacaklardır. Berfe’nin oğlu, Jiyan’ın babası Temo da tutuklananlar arasındadır. Çakallarla Dans 3 Yönetmen: Murat Oyuncular: Şevket, Gürkan Uygun, Ceyhun Yılmaz, İlker Ayrık, Murat Akkoyunlu Senaryo: Murat, Ali Tanrıverdi

4 kahramanımız Gökhan, Hikmet, Necmi ve Servet koşullu olarak hapishaneden salındıktan sonra birlikte grup terapisine gitmektedir. Ancak Del Piero Hikmet’in günün birinde vapurda karşılaştığı Mihriban’a âşık olmasıyla hayatları değişir. Tekrar pis işlere bulaşmak zorunda kalacaktır.

HAFTANIN AJANDASI İnsan kara bir leke değildir

Yılın son film festivali

İstanbul Olé

Ozan Ünal’ın “ayağa dikildiği günden bu yana sistemin çarklarına bir çomak gibi sıkışan insan”ı “hatırlattığı” ağaç yontu ve demir heykellerinden oluşan “İnsan Kara Bir Leke Değildir” sergisi 10 Aralık Çarşamba gününden itibaren Galeri Selvin 2’de

‘Yılın son film festivali’ Randevu İstanbul’da sanatseverlerle buluşuyor. TÜRSAK’ın düzenlediği festivalde, pek çok film, film ekiplerinin katılacağı birkaç özel gösterimin yanı sıra, atölye ve konferans gibi etkinlikler de yer alacak.

18. yüzyılda, İspanya’da yoksul insanların acılarını ve mutluluklarını ifade edebilme biçimi olarak ortaya çıkan Flamenko müziği ve dansı, İstanbul’da. İstanbul Olé festivali çeşitli sahnelerde 10-14 Aralıkta sanatseverlerle buluşacak.


Kendi kendini patlattı 55 yaşındaki Emine Erin, çamaşır makinesine çamaşırları attıktan sonra oturma odasına geçti. Evin mutfağında bulunan çamaşır makinesi bir anda büyük bir gü-

rültüyle patladı. Çamaşır makineleri de kullanım sınırı aşıldığı takdirde kendi kendilerini patlatıp alev aldırarak adeta intihar etme yetisine sahipmiş… toplum

Bu ‘saatten’ sonra… Eski yolsuz Bakanımız Zafer Çağlayan sahalara geri döndü. Hem de çok güldüren yalanlarıyla döndü. Önce saati kendi aldığını iddia eden Çağlayan, belgeler çıkınca Sarraf’ın aldığını kabul etti. Ama şimdi Sarraf’a ‘Parasını ben verdim’ diyor. Bir de yolsuzlukla suçlandığı için o kadar üzgünmüş ki prostat kanserine yakalanmış. Bu ‘saatten’ sonra sen biraz zor aklanırsın… TOPLUM Ceday avcı

17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonuna adı karışan eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, TBMM Soruşturma Komisyonu’nda ifade verdi. Çağlayan, hiç de inandırıcı olmayan yalanıyla Rıza Sarraf ’ın kendisine aldığı 700 bin liralık saat ve 40 bin avroluk piyanoyla ilgili çalışma saatlerinin uymadığını öne sürerek “Saat takmayı severim, alırım. İşim çok yoğun olduğu için saati de piyanoyu da Sarraf aldı ama ben ödedim” dedi. Biraz akıl ve mantık Zafer Çağlayan, yolsuzluk operasyonuyla ilgili öyle ifadeler verdi ki ya halkı salak yerine koymaya çalışıyor ya kendisi gerçekten mantıklı düşünmeyi bırakalı uzun zaman olmuş. Keyfine diyecek olmayan Çağlayan, - tabii Bakan olduğu dönemlerde – bizim bildiğimiz oturduğu yerden milyonlarla cebini doldurabiliyordu. Ne zaman vakit bulamamış da beğendiği saati Rıza Sarraf ’a aldırmış? Zor ‘ak’lanırsın Zafer Çağlayan, savunma yapmak için geçmiş komisyon karşısına da acaba bu saatten sonra Çağlayan’ı hangi yalan, hangi bahane kurtarır bilemeyiz. Rıza Sarraf ’ın saati sana aldığı ortaya çıktı madem; ya sus ya kabullen. Ama

onların fıtratlarında kabullenmek yok. Susmak zaten olmadı… Zafer Çağlayan, belgeler çıktıkça inkar etti. Sonra Sarraf ’ın aldığını kabul edip parasını kendisi verdiğini iddia etti. Hangisine inanlım Çağlayan? Sen seç, söz biz ona inanıcaz…

eski yolsuz Bakanı’mıza geçmiş olsun diyelim. Kendisi halk tarafından öyle seviliyor ki içten bir geçmiş olsun bile denmiyor. Hoş, ne kadar doğru orası tartışılır. Ya da şöyle söyleyelim: Ne kadar inandık?

Türk Hava Kurumu Çine Şube Başkanı 84 yaşındaki Sabahattin Eryalçın, tanımlanamayan bir zamanda doğmuş... Eryalçın, yenilenen nüfus cüzdanında, doğum tarihi hanesine “00.00.1930” yazıldığını söyledi. Nüfus müdürlükleri, 2006 yılından önce doğum günü ve ayı belli olmayanlara bu şekilde kimlik veriyormuş.

İlk sıra için yarıştalar 17 Aralık soruşturmasının takipsizlikle sonuçlandığını kaydeden Çağlayan, “Bunlar mahkemede araştırıldı sonuçlandı. Ortada bir mesele yok” dedi. Tayyip Erdoğan yakanızı kurtarmak için takipsizlik kararı aldırdı ama ortada gayet büyük bir mesele var. Her ne kadar yüzkarasıysanız da AKP’li olmanın hakkını tüm Bakanlar çok iyi veriyor. Bakınız: Hepsi yolsuzluk listelerinde ilk sıraya çıkmak için yarışıyor. Çok üzgünmüş Bir sonraki bombaya geliyoruz; Hakkındaki iddialardan ötürü kendisinin ve ailesinin çok üzüntü yaşadığını ve prostat kanseri olduğunu belirten Çağlayan nezaketten geldiğini vurgulayarak “Aslında yatakta olmam lazımdı. Ama size olan saygımdan, nezaketimden geldim” dedi.

100 beyin

Biz de ne üzüldük Zafer Çağlayan öyle bir noktaya gelmiş ki yalanın boyutunu bile ayarlayamıyor. Üzüntüden prostat kanseri olan

18SORU

Sen nasıl kandın?

Berna Bağlam Öğrenci - İstanbul

Bazen ölmeden morga girersin…

1. En sevdiğiniz erdem? Yardımseverlik 2. Başlıca özelliğiniz? Sevmek 3. Mutluluk nedir? Anne 4. Mutsuzluk nedir? Savaş 5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Anlık öfke patlamaları 6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Kibir 7. En sevmediğiniz şey? Adaletsizlik 8. En sevmediğiniz kişiler? Duyarsız insanlar 9. En sevdiğiniz iş? Öğrencilik 10. En sevdiğiniz şair? Ahmed Arif 11. En sevdiğiniz yazar? Sabahattin Ali 12. Kahramanınız? Mahir Çayan 13. Kadın kahramanınız? Leyla Halid 14. En sevdiğiniz çiçek? Leylak 15. En sevdiğiniz renk? Kızıl 16. En sevdiğiniz yemek? Kepse 17. En sevdiğiniz düstur? Adanmışlık 18. En sevdiğiniz söz? Varsın bütün oklar üstümüze yağsın, biz doğru bildiğimiz bu yolda sonuna kadar yürüyeceğiz.

00.00.1930

Polonya’nın Ostrow Lubelski kentinde Janina Kolkiewicz’in yeğeni Dziennik Wschodni’nin, sabah eve geldiğinde teyzesinin nefes almadığını ve kalbinin atmadığını fark etmesi üzerine doktor çağırdığı ifade edildi. Doktorun incelemeden sonra 91 yaşındaki kadının ölüm belgesini yazdığı belirtildi. Bunun üzerine morga kaldırılan kadın için iki gün sonra cenaze töreni düzenlemek üzere hazırlıklara başlandı. Ancak kadın morga kaldırıldıktan 11 saat sonra morg çalışanları aileyi arayarak, Janina Kolkiewicz’in ölmediğini haber verdi. Kolkiewicz, hayatta olduğu anlaşılınca evine gönderildi. Üşüdüğünden şikayet eden kadının yediği bir kase sıcak çorba ve iki krepten sonra ısındığı belirtildi. Doktorlar hala şaşkın… TOPLUM

4 Aralık Madenciler Günü anısına

Adıyaman’ın Gölbaşı ilçesinde dolandırıcılar tarafından 5 TL’lik çakmak 2 bin 700 TL’ye külçe altın olarak satıldı. Trajikomik dolandırılan vatandaşa ellerindeki külçe altını satmak istediklerini ve kuyumcu aradıklarını belirtmeleri üzerine, bahtsız vatandaşımız, altını kendisinin alabileceğini söyleyerek piyasada 5 TL’ye satılan külçe altın süsü verilmiş çakmağı 2 bin 700 TL’ye satın aldı. Eve gittiğinde altını inceleyen vatandaş, külçe altının çakmak olduğunu fark edince neye uğradığını şaşırdı. Dolandırıcıların kullanmış oluğu araç ve plaka tespit edildi, daha sonra yerleri belirlenerek gözaltına alındı. Kaçan şahısların da kimliklerinin belirlendiği öğrenildi. Anlayamadığımız ise malum vatandaşımızın çakmağı nasıl külçe altın sanması… TOPLUM

ABD, Austin kentindeki Teksas Üniversitesi’nde ‘’formaldehit’’ kavanozlarında korunan eğitim ve araştırma amaçlı kullanılan 200 beyinlik koleksiyonun yarıya yakının kaybolduğu açıklandı. Bazı beyinlerin 30 yıllık olduğu öğrenildi. Çalınan 100 beyinlerden bir tanesi 16 kişiyi öldüren keskin nişancıya ait.

En az 3 Norveç Sağlık Bakanlığı hayvan hakları konusunda çok ileri bir adım attı Kurallara uymayanlara para cezaları verilecek ve haklarında dava açılabilecek. Yayınlanan genelgedeki kurallara göre köpek sahipleri köpeklerini günde en az 3 kez gezdirecek, kedi sahipleri kedilerini ensesinden tutarak kaldıramayacak.

Bir yalan ve 39 yıl hapis ABD’de yalan ifade veren bir tanık yüzünden 39 yıl hapis yatan bir adam, yıllar sonra özgürlüğüne kavuştu. 1975’te Ricky Jackson’ın bindiği otobüste işlenen cinayetin tek tanığı, o tarihte 12 yaşında olan Edward Vernon’du. Küçük çocuğun cinayeti Jackson’ın ve otobüste bulunan iki kardeşin işlediğini söylemesi üzerine Jüri zanlıyı suçlu buldu. Şu anda 59 yaşında olan Ricky Jackson ve iki kardeş cinayetten hüküm giydi. Şimdi 51 yaşında olan siyahi tanık Eddie Vernon yıllar sonra, saldırıyı görmediğini ve polisin ailesini tutuklama tehdidi üzerine bu ifadeyi verdiğini açıkladı. toplum


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.