Yarın 168

Page 1

Emekçinin asgari ücreti Kaç-Ak Saray’ın bir bardağına denk

2014, işçilere ölüm yılı oldu İSİG Meclisi tarafından açıklanan verilere göre 2014 yılında en az 1886 işçi hayatını kaybetti. EMEK 07

Güzel günlerin habercisi...

Türkiye’de yoksulluk sınırı 4 bin, açlık sınırı 1225 TL. Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun açıkladığı asgari ücret rakamları ise bu vahim limitlerin epey altında. Asgari ücrete ilk 6 ay için yüzde 6, ikinci 6 ay için de yüzde 6 zam yapıldı. Asgari ücret 2015’in ilk altı ayında 949, ikinci altı ayında 1000 TL oldu. Milletvekili maaşları ise 23 bin 200 TL olarak açıklandı. Yani asgari ücret Erdoğan’ın Kaç-Ak Saray’ının bir kadehi bile etmiyor. EMEK 08

Asgari ücret: 949 lira Kaç-Ak Saray’ın bir kadehi: 1000 lira 7 Ocak 2015 Çarşamba Sayı: 168 l

l

1 TL www.yarinhaber.net l

Soruşturma Komisyonu’nda yer alan 9 AKP’li yolsuz bakanların Yüce Divan’a gitmesini engelledi

aklayamayacaksınız 17 Aralık operasyonu kapsamında soruşturulan 4 eski bakanın Yüce Divan’a gitmemesi AKP’lilerin el birliğiyle kararlaştırıldı. AKP’nin çalışmasını uzun süredir engellemeye çalıştığı Soruşturma Komisyonu’ndan 5 muhalefet vekiline karşı blok halinde red oyu veren 9 AKP’li üyenin sayesinde yolsuz bakanları ‘ak’lama kararı çıktı. Yetmedi; komisyondan yolsuzluk tapelerinin imha edilmesi kararı da çıktı. Şimdi bakanlarla ilgili karar Meclis’e kaldı.

AKP’lilerin hepsinden ‘red’

Komisyon iyi çalıştı (!)

Çoğunluğu AKP’li üyelerden oluşan Soruşturma Komisyonu, 17 Aralık operasyonlarıyla ismi yolsuzluk ve rüşvet skandallarına karışan 4 eski bakanın Yüce Divan’da yargılanmasının yolunu kapattı. Yolsuzlukları kanıtlayan tapeler, AKP’li bakanların belirlenemeyen gelir artışları AKP’lilerin oylarına hiç tesir etmedi.

AKP’lilerin yargılama için Yüce Divan’ın önüne baraj çektikleri de yetmedi. Komisyonda ‘son dakika’, yolsuzlukların en önemli kanıtlarından tapelerin imha edilmesi kararı alındı. Böylelikle Soruşturma Komisyonu’nun, AKP’li üyelerin marifetiyle nasıl ‘yolsuzlukları aklama komisyonu’na döndüğü görülmüş oldu. güncel 03

Ayşenur İslam istiyor ki; Ayşenur İslam, kadın cinayetlerini ‘sağır sultan’

Kadın cinayetleri duyulmasın, bilinmesin...

Uçarı kaçarı yok

duydu diyerek, gündem olmasından dert yandı.

HAKAN ÖZTÜRK

Ayşenur İslam, kadın cinayetlerine ilişkin açıklama yaptı. Bakan, “Almanya’daki durumu hiç duymuyoruz ama Türkiye’dekini sağır sultan bile duyuyor” sözleriyle kadına şiddetin en somut ve en son hali olan kadın cinayetlerine karşı ses çıkartılmaması gerektiğini savundu. kadın 10

Mızrak çuvala sığmaz

SİBEL UZUN Yeni yılı yaşanılır kılmak

Ayşenur İslam, kadın cinayetlerinin abartıldığını ima eden açıklamalarda bulundu.

AKIN BİRDAL Kadınların konumu ve ev

Liseliler Berkin’in 16. yaşını kutladı İztuzu Plajı 2015’e direnişle başladı yeşİl sayfa 02 Nestle’de 13 işçi davayı kazandı emek 06 Döviz gelmezse biz ona gideriz ekonomİ 09 Almanya’da yabancılara saldırılar arttı dünya 13

Uzlaşmazların kavgası esas kavgadır Birleşik Haziran Hareketi Yürütme Kurulu üyesi Murat Nergiz ile Türkiye Meclisi’nde alınan kararları konuştuk. esas mesele 12

Esas Mesele’de bu hafta: Haziran Hareketi Yürütme Kurulu üyesi Murat Nergiz

Liseliler okullarında Berkin’in 16. yaşını sıralarına, tahtalarına kazıyarak kutladı. Lise-Der’li öğrenciler, birçok ilde, sınıflarında, sıralarında Berkin Elvan için yazılama yaparak onu 16. yaş gününde andı. güncel 05

GÜLSÜM KAV Sathı müdafaa -1

KADİR DADAN

AKP’lilerin gözünde kadınların tek kariyeri annelik olabilir Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu da baktı ‘tüm arkadaşlarım’ kadın düşmanı açıklamalar yapıyor. Ben neden geri durayım diye, düşündü olsa gerek kadınlar için tek kariyerin ‘annelik’ olduğunu söyledi. toplum 16

04

Aklın yolu

05

Uyanış 06

Cansuyu 10

Ana fikir 02

Midas’ın Altınları


YESiL SAYFA

02

24 Aralık 2014

İztuzu 2015’e direnişle başladı

Kadir Dadan

Midas’ın Altınları

Sathı müdafaa - 1 Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olarak her yurttaşın gönlünde yer etmiş bir dahidir. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve onun kurucusu olduğu AKP’nin hükümetleri ise, her ne kadar kendilerince alkışladıkları büyük işlere imza atsalar da, hatta bir gün gelip bu devleti ortadan kaldırarak yeniden halifelik ve imparatorluk ilan etseler de, onun düşüncelerinin ve yaptıklarının gölgesinde kalmaya mahkumdurlar. Çünkü, AB ve ABD bize karşı, İsrail’in oyunu bu, Gülen’in ihanetine uğradık, TÜSİAD şöyle böyle de deseler, henüz Polatlı’ya dayanmış bir düşman ordusu yok ve kimse Meclisi Kayseri’ye taşımaktan bahsetmiyor. Zaten Türkiye Cumhuriyeti askeri olarak 60 yılı aşkın bir süredir NATO ile itilaf devletleri arasına katılmış durumda. Çözüm süreci için söylenegeldiği üzere bir devlet projesi olarak, AB’ye tam üyelik ile siyasi yönden de bu devletlerin birliğine dahil olmak için 40 yıldır uğraş verilmekte. Hatta son 12 yıldır bizatihi AKP hükümetleri bu uğraşı veriyor. Bu yıl Çanakkale Savaşları ile başlayacak 100. Yıl anmaları, onu aşmak, onu unutturmak isteyenlere, her defasında Atatürk’ün başarılarının ne kadar aşılmaz ve unutulmaz olduğunu gösterecektir. Öte yandan, Atatürk’ü bayrak edinmiş CHP ve genel olarak Atatürkçüler, şekilci bir öğreti içinde kalarak, onun yaptıklarının arkasındaki anlayış ve davranışın çok uzağında bir görünümdeler. Atatürk’ün yaptıkları geride kaldı ve bugün hiçbir şey yapmıyorsanız, onun mirası da bir gün gelir elbet tükenir. Bu toprakların gerçek kaderinin çizildiği 22 güne damga vuran anlayış ve davranışı hatırlarsak; “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh da bütün vatandır. Her karış toprağı kanla sulanmadıkça terk olunmayacaktır!” Bu sözler yalnızca Sakarya savaşının taktiğini belirleyen ve kendisinden kat ve kat güçlü silah ve cephaneye karşı nasıl savaşılabileceğine dair dünya askeri tarihine geçen bir hamle değildir. Aynı zamanda bu sözler, mücadelenin kararlılık düzeyini belirleyen gerçekçi bakışı ortaya koyan sözlerdir. Tıpkı Çanakkale savaşında “Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum” sözünde olduğu gibi. Eğer gerçek, kaçınılmaz olarak birkaç dakika içinde ölüm ise, sizin o noktaya nasıl geldiğinizin anlamı ortadan kalkar. O son birkaç dakikaya anlam katmaya çalışırsınız. Sakarya da böyledir. Eğer gerçek, bir daha herhangi bir şekilde ordu kuramayacağınız, eldeki son barutunuzu kullanacağınız bir savaşsa, artık cepheyi geri çekmeniz anlamını yitirmiştir. Bu sizin için varlık ya da yokluk savaşıdır. Bu yurdu korumak için kanınızın son damlasına kadar bulunduğunuz yerde kalmak ve savaşmak zorundasınızdır. Peki bugünün gerçekliği ne? Bugünün gerçekliğine karşı anlayış ve davranışımız ne olacak? Bugünün sathı müdafaası nasıl olacak? Haftaya bunları ele alacağız.

Muğla’nın Ortaca ilçesinde Caretta Carettaların yumurtladığı dünyaca ünlü İztuzu Plajı’nın işletme hakkını alan DALÇEV’in, hukuki süreç sonlanmadan tesisi devralmaya kalkmasına karşı başlayan direniş günlerdir devam ediyor. Direniş devam ettikçe çevreden gelen dayanışma da aynı oranda gittikçe büyüyor. yeşil sayfa onur toper

İztuzu Dayanışması; DALÇEV’in, hukuki süreç sonlanmadan İztuzu Plajı’nın işletme hakkını devralmaya kalkmasına karşı 31 Aralık Çarşamba günü bir direniş başlattı. Ancak yılın son günü başlayan bu direnişte bölge halkı sesini duyuramamaktan şikayetçi. Direniş devam etse de yerel basın dışında medyanın İztuzu’nda olanlara yer vermediğini belirten İztuzu Dayanışması, günlerdir İztuzu Plajı’na sahip çıkmak adına nöbet tuttuklarını, fakat yerel haber gazeteleri ve duyarlı gazeteler dışında hiçbir tv’nin haber yapmadığını söylüyor. Yeni yıla nöbette girdiler İztuzu Plajı’nın işletme hakkını alan İngiliz ortaklı özel şirket DALÇEV’in yetkilileri, mahkemenin işletme protokolüne tedbir uygulama kararına rağmen, 28 Aralık gecesi tesisleri devralmaya ve iş makineleri sokmaya çalışmış, şirketin bu girişimi ancak jandarmalarca engellenebilmişti. Jandarmaların plajı boşaltmasının ardından İztuzu Kumsalını Kurtarma Platformu (İKUP) öncülüğündeki sivil toplum kuruluşu temsilcileri ve yurttaşlar DALÇEV’in tekrar İztuzu’ndaki tesislere girmemesi için yılbaşı gecesinden itibaren plajın girişinde nöbet tutmaya başlamıştı. Nöbetle birlikte katılımcı sayısı da giderek artmaya başladı. Katılanlar tarafından oluşturulan, eyleme destek verenlerin isimlerinin yer aldıgı panoya yeni isimler eklendi. Katılımcı sayısı 886’ya ulaştı.

Motosikletlilerle ‘Hu Hu İztuzu’ da desteğe geldi Direnişe katılanlardan Dalyan’da yaşayan Hollandalı Maria Joker, “Buraya destek için geldim. Yapılan bu işlem gerçekten çok kötü oldu. Anlamıyorum neden şirketin ismi DALÇEV. Çünkü bunlar çevre dostu değil. Biz buranın eski düzende işletilmesinden yanayız” derken, İngiliz Liz Lowles da “Yıllar önce de burada buna benzer bir eylem başlamıştı. Şimdi de bugün yapılan bu eyleme bizler destek veriyoruz” diye konuştu. Direnişe yolu Dalyan’dan geçenler de destek oldu. Ege Yolcu Motor Grubu da direnişe 20 motosiklet tutkunu olarak katılmaya karar verdi. Grubun başkanı Nadir Şahin, “İztuzu halkındır halkın elinden kalmalıdır” dedi. İstanbul’dan gelen performans sanatçıları tef ve bağlama çalarak söyledikleri ilahiler eşliğinde sema gösterisi yaptı. Çok beğenilen gösteri sonrasında izleyenler gruba bir isim konulmasını istedi. Grubun bundan böyle ‘Hu Hu İztuzu’ olarak anılmasına karar verildi. Ünlü yönetmen İztuzu için video hazırladı Koruma kapsamında bulunan Caretta carettaların yumurtalarını bıraktığı plajın imara açılmasına karşı sinema yönetmeni Özcan Alper de, İztuzu’nda neler olduğuna dair bir video hazırladı. Altan Erkekli, Yekta Kopan, Pelin Batu ve Özcan Alper’in yer aldığı videoda, İztuzu’nda yapılması planlanan deniz kaplumbağa hastanesinin emsal teşkil edilerek plajın imara açılacağı belirtiliyor.

2015 o bölgede yaşayanlar için direniş demekti. İztuzu yılbaşını plajları için nöbette geçirdi.

İztuzu Plajı’nı yumurtaları korumak için ikiye bölüyorlar. Plajda havlu serilmezken arabayla girmek kabul edilemez.

Eyleme destek verenlerin isimlerinin yer aldıgı panoya yeni isimler eklendi. Katılımcı sayısı 886’ya ulaştı.

Plajda gerçekleşen direniş 8. gününe ulaştı. Tıpkı diğer park direnişlerindeki gibi o bölgenin halkı direniyor.

dadankadir@yahoo.com

Koruma Kurulu’ndan izin alınmamış

7 Ocak çarşamba 2015

sayı: 168

Haftalık siyasi gazete yerel süreli yayın Genel koordinatör editörler

tasarım

elif karan Burcu karefil Can Çoksöyler Ceday Avcı ebru kaya efe arar Fatma çakır İlker erarslan nida ateş onur toper Osman Erdem Sait Bağış Sedef Akbulut sıla gemicioğlu Özgün Başak

dağıtım imtiyaz sahibi sorumlu yazı işleri müdürü Yönetim adresi

basıldığı yer

osman erdem fadik temizyürek Tel: 0536 698 9397 ışıl kurt rumeli c. matbaacı osmanbey s. no 67/4 şişli / istanbul aspaş asya paz yay. dağ. tur. rek. aş. evren mah. günay sk no: 4 bağcılar / istanbul 05327552792

yusuf yasin yakşi EZGİ CEREN AĞTAŞ fikriye yılmaz ışıl demir

6 aylık abonelik: 40 tl

1 yıllık abonelik: 80 tl

SANEM DENİZ KURAL adına ziraat bankası hesap no: 0615 57722685 5001 ıban: TR28 0001 0006 1557 7226 8550 01 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: TR34 0006 4000 0016 2002 4659 88

garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: TR90 0006 2000 0310 0006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: TR57 0004 6001 6488 8000 1775 42 yapı kredi hesap no: 229/88735111 ıban:TR38 0006 7010 0000 0088 7351 11

Validebağ Savunması, Validebağ üzerinde kurulan tüm rant planlarını engellemeye devam ediyor. Savunma, Validebağ Öğretmenevi’nde (Adile Sultan Kasrı) tarihi yapıya aykırı demir iskeletleri görüşmek üzere müdürün yanına kadar çıktı ve yapılan iskeletlerin Koruma Kurulu’ndan izinsiz yapıldığı ortaya çıktı.

devrilen ağaçları ve bahçeye yapılmakta olan konstrüksiyonu konuşmak üzere gittik. Geçici olarak bir kış bahçesi yapılıyormuş oraya. Biz de “Koruma Kurulu’ndan onay aldınız mı?” diye sorduk. “Hayır almadık” dedi. Biz de buranın birinci derecede doğal sit alanı olduğunu, Koruma Kurulu’ndan onay Öğretmenevi birinci derecede doğal sit alanı alınması gerektiğini Validebağ Savunması’ndan Arif Bilgin ise ga- söyledik. Yani izinsiz zetemize görüşmeyle alakalı şu detayları ver- bir yapılaşma.” di: “Biz öğretmenevi müdürüyle fırtınadan YARIN YEŞİL SAYFA

Yılın ilk şakası: “2014 çevre yılı oldu” Orman ve Su İşleri Bakanı İdris Güllüce, üçüncü havalimanı ve köprü projeleri için Kuzey Ormanları’nın katledildiği, Marmara’nın yıkımının planlandığı, sadece Yırca’da 6 bin ağacın kesildiği, neredeyse tüm Türkiye’de kentsel dönüşüm, santral ve maden projelerine toplumsal muhalefetin yükseldiği 2014 yılını ‘çevre yılı’ ilan etti. Kentlerdeki birçok yerin imara açıldığını unutan Güllü-

ce, kentsel dönüşümün çok öne çıktığı için çevre haberlerinin gölgede kaldığını öne sürerek şöyle konuştu: “Kentsel dönüşüm çok popüler ve çok konuşulan bir şey ama aslında 2014 çevre yılımız oldu. Fazla aktarılmadığı için belki sokakta böyle bilinmiyor. Hem şehirciliği hem de çevreyi paralel götürüyoruz. Çevre noktasında dünyada iddialı olmaya doğru gidiyoruz” YARIN YEŞİL SAYFA


GUNCEL

03

7 Ocak 2015

Soruşturma Komisyonu’nda yer alan 9 AKP’li yolsuz bakanların Yüce Divan’a gitmesini engelledi

Aklayamayacaksınız 17 Aralık operasyonu kapsamında soruşturulan 4 eski bakanın Yüce Divan’a gitmemesi AKP’li bakanlarca kararlaştırıldı. Önce operasyonda görev yapanlar görev yerleri değiştirildi, soruşturma dosyaları düşürüldü, sonrada divan yolu kapatıldı, tapelerin yok edilmesine karar verildi. Şimdi bakanlarla ilgili karar Meclis’e kaldı. güncel ebru kaya

17 Aralık Rüşvet ve Yolsuzluk operasyonunun ardından AKP’nin aklama operasyonu başladı. 5 Mayıs 2014’te TBMM çatısı altında 15 kişilik bir araştırma komisyonu kuruldu. 9 üyenin AKP’li olduğu komisyonda yaklaşık 3 saatlik toplantıdan sonra 9 AKP’li oyuyla komisyon bakanların Yüce Divan’a gitmemesine karar verdi. Komisyon gerekçe bile gösteremedi Tapelerin ortaya çıkmış olması, bakanların belirlenemeyen gelir artışlarının hesabının verilememiş olması araştırma komisyonunun kararını etkilemedi. Çünkü çoğunluk AKP’li vekillerdi. AKP’nin yolsuzluğu yine AKP tarafından aklanmaya çalışıldı. Hatta komisyon Yüce Divan’a bakanların gitmemesi gerekçesini sonra açıklayacağını söyledi.

Başsavcıvekili Zekeriya Öz’ün aralarında bulunduğu 166 hakim ve savcının görev yeri değiştirildi. Gözaltı ve mahkemenin arama emirlerini yerine getiren birçok amir ve polis görevden alındı veya meslekten ihraç edildi. Soruşturmalar bir bir düşürüldü. İlerleyen günlerde soruşturma dosyasıyla ilgili bir takım bilgiler medyaya sızdı. Buna göre İranlı işadamı Rıza Sarraf ’ın soruşturmanın kilit ismi olduğu, bürokraside 4 bakan ile geliştirdiği ilişkiler ve rüşvet çarkı sayesinde kara para aklama, altın kaçakçılığı gibi bir takım suçlar işlediği öğrenildi. Ayrıca soruşturmada 3 bakan çocuğu hakkındaki suçlamaların, “rüşvet almaya ve vermeye aracılık etmek” olduğu gün yüzüne çıktı.

Yayın yasağı da işe yaramadı Gözaltına alınan soruşturma süreci devam eden bakanlarla ilgili birçok konu gündeme gelince bundan rahatsızlık duyan AKP yine devreye girdi ve bu seferde Öyle bir yolsuzluk ki soruşturması devam eden baakla akla bitmez kanlarla ilgili yayın yasağı getirdi. 17 Aralık operasyonunun ardın- Fakat bu yasak pek işe yaramadı. dan aklanma projeleri devreye Birçok kurum bu yasağı tanımadı. girdi. Soruşturma iznini veren Doğru bilinen halka ulaştırılmaya İs t a n b u l devam etti. Cumhu17 Aralık Yolsuzluk ve riyet Rüşvet ope-

rasyonunun üzerinden bir yıl geçmişti ki soruşturma sürecinde AKP gündemi değiştirmek ve 17 Aralık operasyonunun bir nevi rövanşını yapmak istemiş olacak ki 14 Aralık operasyonu yapıldı. Şimdide Yüce Divan yolu bakanlara kapatıldı fakat TİB tarafından yasal bir biçimde kayıt altına alınmış olan tapeler de bakanların gelirlerinin bir türlü açıklanamaması da hatta ayakkabı kutularından çıkan paralar da bu halk tarafından görüldü, duyuldu, biliniyor. “Yolsuzluk yapan varsa kolunu keseriz” Ankara’da komisyonda en çok öne çıkan açıklamalardan biri de Başbakan Davutoğlu’nun birkaç kez üstüne basarak ifade ettiği “ Yolsuzluk yapan varsa kolunu keseriz.” açıklaması oldu. Küçük Erdoğan’ın bu açıklaması Erdoğan’ın konuşmasından pekte farklı olmadı. Erdoğan Yüce divan için “17-25 Aralık’ı millet zaten 30 Mart ve 10 Ağustos seçimlerinde yargıladı” yorumunu yaptı. Bilal paraları sıfırlayamadı Erdoğan yolsuzluklarını Erdoğan 4 eski Bakan’ın yüce divan’a gönderilmememsi yönündeki komisyon kararı için ‘Bu nihai karar değil asıl kararı Mec-

lis verecek’ dedi. Erdoğan millet iradesi diyerek, sandık diyerek yolsuzluklarını örtmeye çalıştı. Erdoğan sandalye sayısına güvenerek yaptıklarını örtbas etmeye çalışıyor. Ayakkabı kutularından çıkan paraları faiziyle geri ödettiren Erdoğan, faiziyle mevkide verecek mi? 17 Aralık operasyonunda Erdoğan’ın Bilal ile yaptığı Sıfırlayamadım Babacım tapelerinin de ortaya çıkmasıyla ayan beyan açığa çıkan yolsuzluk öyle kolay aklanamayacak. “Hırsız” demeyi bile suç sayan AKP yargılasa da, yasaklasa da aklanamayacak.

4 bakanla ilgili soruşturma nedeni Meclis Soruşturma Komisyonu’nda, Zafer Çağlayan için ‘altın çıkışı’ Muammer Güler için ‘imtiyaz sağlamak’ Egemen Bağış için ‘Reza Zarrab’a aracılık’ ve Erdoğan Bayraktar için ‘tavassut göz yumma’ suçlamaları oylandı. Soruşturma önergesine göre Zafer Çağlayan ve Erdoğan Bayraktar hakkında 2, Egemen Bağış hakkında 3, Muammer Güler hakkında ise 4 ayrı yolsuzluk iddiası bulunuyordu.

Yüce divan yolunun kapanması bakanların yolsuzluk suçlamasından aklanmaları için yeterli olacak mı? Prof. Dr. Abdülkadir Çüçen Uludağ Üniversitesi Felsefe Bölümü

Soru olarak kalacak

O bakımdan aklanmayı ikiye ayırarak cevap veriyorum. Yasal olarak aklanma mümkün olmuş olabilir ama kamuoyu vicdanında aklanma her zaman için soru işareti olarak, insanların soracağı bir soru olarak kalacaktır. Hasip Kaplan HDP Millet vekili

Daha da güçlenecek 2015’te seçimlerden sonra parlamento değişir, güçler değişirse yeni bir iktidar gelirse, tıpkı AKP’nin yaptığı gibi 2003’te, 2001’de koalisyonu yüce divana gönderdi. Aynı şey yeni gelen hükümette yapar ve yine yüce divana çıkarlar. Hakkı Köylü AKP’li vekil, komisyon başkanı

Gerekçeli kararı göndereceğiz Gerekçelerini gerekçeli kararımızda belirteceğiz. O zaman herkes gerekçesini orada görür, okur. Biz ayın 9’una kadar gerekçeli kararımıza göndereceğiz, muhalefet de muhalefet şerhini o zaman kadar verecek. Hakan Öztürk Birleşik Haziran Hareketi Yürütme Kurulu Üyesi

Onları aklayacak sabun yok

Yaşanan hiçbir kritik dönemeçte AKP milletvekillerinin vicdanlarının sesini dinlediklerini görmedik. Mecliste de öyle davranacaklardır. Vicdansız bir çıkar grubuna dönüşmüş durumdalar. Halkın gözünde kapkaralar. Onları aklayacak sabun yok. Levent Gök CHP’li Vekil, Komisyon üyesi

Cumhurbaşkanının talimatıyla Toplumdaki vicdanları rahatlatacak yönünde bir karar alma çabalarını takdirle karşılıyoruz. AKP’nin ve Cumhurbaşkanı’nın talimatlarıyla en ağır yolsuzluk ve rüşvet ve hırsızlık olaylarının kapatılmak istendiğine tanık olduk. Mesut Dedeoğlu MHP’li vekil, Komisyon üyesi

Hesap verecekler

Buradan anlaşılıyor ki korktukları bir nokta var, başka yerlere dayanacak, iş büyüyecek. Bugünü yolsuzlukları saklama günü olarak değerlendiriyoruz. Gün gelecek bunların hesabını verecekler. Rahat uyuyamayacaklar. Şahin Alpay Zaman Gazetesi Yazarı

Aklanamayacaklar

Tapeleri de yok ettik mi tamam Yolsuz 4 eski bakanı Yüce Divan’a sevk etmeme kararı alan komisyon, tam da AKP’ye yakışır bir karar daha aldı. Komisyonda yer alan AKP’li 9 üyenin oyuyla, bakanların çocuklarıyla yaptıkları telefon görüşmelerine ait tapelerin de imha edilmesine karar verildi. Yüksek Divan’a gidilmemesinin kararlaştırıldığı Komisyonda MHP üyesi Mesut Dedeoğlu, 9’a karşı 5 oyla alınan kararın komisyon tam kapanırken duyurulduğunu söyledi. Dedeoğlu, “Toplantı sona ermişken son anda yolsuzluk ve rüşvet komisyonuna çağrılan bakan çocuklarıyla, tanıklıktan çekilen kişi-

Genel kurul dahi bunları yüce divana göndermezse kamuoyu vicdanında asla aklanmayacaklar. Bunu TBMM Başkanı cemil çiçek söyledi: yüce divana gitsinler de yargılansınlar, yoksa bu dosya hiçbir zaman kapanmayacak” dedi.

lerin telefon konuşmalarının imha edilmesine karar verildiği, başkan Hakkı Köylü tarafından açıklandı” dedi. Komisyon başkanı Köylü’den cümlelerini tekrar etmesini istediğini belirten Dedeoğlu, “O da, hukuksuz olarak elde edildikleri gerekçesiyle bu delillerin imhasına karar verildiğini tekrarladı. Bizim torunlarımız hepimize hesap soracaklar ifadesini kullandı. CHP’li komisyon üyesi Erdal Aksünger de, bakanlarla çocukları arasında geçen konuşmaların tasnif edilip dosyadan çıkarılacağını ve komisyona getirilerek imha edileceğini kaydetti. GÜNCEL

Yard. Doç. Dr. Timuçin Köprülü Uludağ Üniversitesi Hukuk Fakültesi

Yüce divanda hesap vermeliler Meclis soruşturmasının bir ceza soruşturmasının gereklerine uygun bir biçimde yapıldığını düşünmüyorum. Yüce Divan’da hesap vermeleri gerekirdi.

Erdoğan’dan Yüce Divan açıklaması Erdoğan Yüce Divan’a bakanların gitmemesi kararıyla ilgili konuştu. Yaptığı açıklamada Erdoğan:” Meclis kuralım dediniz kurduk. Bizim bundan kaçışımız yok.” dedi. Bilindiği gibi kurulan mecliste oy çoğunlu AKP’li vekillerdeydi. Ve sadece AKP’li vekillerin oylarıyla bu karar alındı. Erdoğan sözlerine şöyle devam etti. “Bu adeta bir ara karar. Bundan sonraki süreç tabi parlamento, Genel Kurul. Nihai kararı orası verecek.

Ama dert bu mu? Dert başka. Acaba buradan biz ne elde edebiliriz. Bunun gayreti içerisindeler. Ben inanıyorum ki parlamento şu anda özellikle Soruşturma Komisyonu’nun almış olduğu, üzerinde çalışılmış bu karar neticesinde nihai kararını en ideal, en adil şekilde verecektir. Türkiye bu tür oyalama süreçleri içerisinde üzerinde spekülasyonların yapılacağı bir ülke olmayacaktır. Olmadığını da bu parlamento gösterecektir” GÜNCEL

Uğur Vardan Radikal Gazetesi Yazarı

Asıl yargıyı tarih verecek Bu bir tür ‘ön eleme’ydi, bu aşamada özellikle vicdan sınavından geçilemedi. Sonraki aşama, TBMM’de kapalı usulde yapılacak oylama... Doğrusu bu bölümden de bir umudum yok. Ama asıl yargıyı zaten tarih verecek, nitekim verdi de… Yalçın Akdoğan Başbakan Yardımcısı

Komisyona saygısızlık Muhalefetin suçlayıcı ifadelerde bulunması Komisyon’a saygısızlıktır, saygı duymayanların AYM’ye saygı duyması da beklenmez. “Git aklan” demek “Masumiyetini ispat et” demektir, bu hukukun en temel ilkesine aykırıdır.


04

GUNCEL Kendilerinden gayrı herkes “demokrasi düşmanı” 7 Ocak 2015

Hakan Öztürk AKLIN YOLU

Uçarı kaçarı yok

Birleşik Haziran Hareketi kendisinden önceki bütün örgütlü var olma biçimlerine oranla kategorik bir farktır. Hareket bu konumunu şiddetle savunmalı ve korumalı. Parti olarak, dergi olarak, dernek olarak var olma biçimlerinin hepsi, bütün çeşitlemeleriyle denendi. Onların hepsi Haziran’a oranla müstakil bilgisayar, dizüstü bilgisayar, akıllı telefon konumunda. Tek gerçek network Hareketimizdir. Lenin’in Rusya çapında gazete hedefi gibi. Türkiye çapında networktür. Bu networkle, diğer her türlü tek bilgisayar arasında iki cihan kadar fark var. Hareket, bu temel kavram gereği kendini ortaya koyarsa, bütün akarsuların birleştiği nehir gibi kendi yatağını bulacak. Nehrin yanlış bir yoldan akma ihtimali yok. Nehir nereden akarsa doğru yer ve doğru coğrafi şekil odur. Bu durumu zorlayacak tek faktör seçimler süreci. Lekelenmeye çalışıldığı gibi Hareket sadece seçimler için kurgulanmış bir proje değil. Seçimler Hareket için olsa olsa bir zorluktur yüzde on barajının olduğu koşullarda. Bu barajı geçmeye çalışmak ve geçememe durumunda kalmak sorunlar yaratıyor. Çünkü her hâlükârda bir ittifaklar tartışmasını beraberinde getiriyor. Genel seçimler yaklaştığına göre bu tartışma yine Haziran’ın önünde. Bu konuda Hareketimiz her türlü tartışmayı yapabilir ama kendi içinde bulunan öznelerin ortak tutum benimsemesini esas almalı. Seçimler çok önemli ama bütünsel politik mücadeleden daha önemli değil. Birleşik Haziran Hareketi seçimlere kendi içindeki birliği sağlamadan girmeye kalkışırsa çok büyük hata olur. Seçim ittifakının Haziran için görünür gelecekte yaratacağı büyük bir fark yok. Temel olarak seçimleri dikkate almamak olmaz. Türkiye’deki sol hareketin bir çok kez hatası budur. Politik faaliyet yürütmek için seçimlerin bitmesini beklemek yanlış. Toplumun doğrudan ilgisine mazhar olan bir konuda, ülkedeki yönetim kademelerinin belirlendiği bir konuda bu beni ilgilendirmiyor demek tam anlamıyla politikadan düşmektir. Zaten bakan bütün gözlerin görebileceği gibi sol son yıllarda politikadan düşmüş, kültür ya da kimlik konularıyla ilgilenen bir akım vaziyetinde. Bundan kurtulabilmek için sol bütün çarelere başvurma yoluna gitmeli ve bu meseleyi kafasında doğru yere oturtmalı. Seçimler konusunu bir kenara bırakacak olursak Birleşik Haziran Hareketi hemen doğru tercihini yapmış durumda. Yapmış olduğu Türkiye Meclisi’nde, AKP’nin okullarda hayata geçirmeye çalıştığı bütün gerici uygulamalara karşı bilimsel ve laik eğitimi savunduğu bir siyasi kampanyayı önüne koydu. Türkiye çapındaki siyasi sorunların muhatabı bundan böyle Hareketimizdir. Yıllardan sonra bunu üstlenebilen tek örgütlenme düzeyi, tek politik eğilim. Gerici eğitim uygulamalarının tümüne karşı ülke çapında eylemler ve okullarda boykot yapılacak. Bazı yerlerde, bazı okullarda değil her yerde ve bütün okullarda. Sadece “bağzı şeyler” değil bütün gerici uygulamalara karşı bir mücadele verilecek. Mücadeleyle “bağzı” yerlerinden ilişki kurma, sınırlı ve lokal kalma çıkmazı aşılmaya çalışılacak böylelikle. AKP dizginlerinden boşanmış bir biçimde ülkeye saldırıyor. İşçilere saldırıyor, kente saldırıyor, köylerdeki derelere saldırıyor, laikliğe saldırıyor, kadınlara saldırıyor ez cümle kendisi dışındaki her şeye saldırıyor. Nerdeyse tek hakim konumdayken yapıyor bunları. Onun karşısına en az onun kadar kapsamlı bir güç dikilmeli ve onun hedef almalı. “Efendim biz AKP’ye değil kapitalizme karşıyız” gibi sözler hedef bulandırmadır. Birleşik Haziran Hareketi iktidarda olana, hükmeden siyasi güce, “polislere emri ben verdim” diyene yönelmeli. Okun ucunu “genel” diyerek kalınlaştırmak yanlıştır. Okun bütün gücü, ucunun ince ve sivri olmasında. Bundan böyle AKP’nin karşısında durabilecek devrimci bir güç, devrimci bir odak, devrimci bir birlik var. AKP’ye karşı yapılacak her türlü mücadele bu memleketin, bu halkın yararınadır. Bu yolda ilerleyenler sonuç alacaklardır. Portakal suyu yanlış içilemez. Uçarı kaçarı yok. hakanozturk17@gmail.com

Ahmet Davutoğlu partisinin düzenlediği Mersin İl Kongresi’nde yine kendilerini en çok sarsan; Gezi Direnişi, 17-25 Aralık Yolsuzluk Operasyonlarını hedef almadan edemedi. Davutoğlu ‘Demokrasi düşmanlarına ders verdik’ ifadelerini kullanırken dışarına kendisini protesto etmek isteyen 20 kişi de yaka paça gözaltına alındı.

güncel FATMA ÇAKır

alındı. Salonda asılan, ‘Osmanlı torunu Ahmet Davutoğlu’ ve ‘Tarih Başbakan Yardımcısı Ali Baba- sizi Osmanlıca yazacak’ pankartcan, Ulaştırma, Denizcilik ve ları dikkat çekti. Kürsüye gelen Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan ile Başbakan Davutoğlu, konuşmaya AKP Genel Başkan Yardımcısı Sü- başladığı sırada salonda bulunanlar leyman Soylu’nun da eşlik ettiği Baş- tekbir getirdi. bakan Ahmet Davutoğlu, partisinin Salonda adeta ‘padişah’ gibi karMersin İl Kongresi’nin yapıldığı Edip şılanan Davutoğlu Erdoğan’dan aldığı geleneği bozmayarak yine Gezi Buran Spor Salonu’na geldi. direnişi, 17 Aralık, Suriye sınırında İçerde ‘demokrasi’ dışarıda durdurulan TIR’lar, paraleller ve gözaltı CHP’yi hedef aldı. Davutoğlu spor salonunda demokrasi nutukları atarken kendisini pro- Kendilerinden gayrı herkes demoktesto etmek isteyen 20 kişi ise yaka rasi düşmanı paça gözaltına alındı. Her gittiği Davutoğlu kendilerine karşı olan yerde protestolardan kaçamayan herkesi ‘demokrasi düşmanı2 ilan AKP Hükümeti bir Hükümdarlık ederek :’’2002’de AK Parti güneşi havası da estiriyor. Gerek polis sal- yükseldi. Bu millete yeniden izzetdırıları ile gerekse kendisine yönelik li günlerini hatırlattı. Geçen sene sloganlar ile. Türkiye altın dönemini yaşarken Gezi Olayları, 17-25 Aralık opeSanırsınız ki Padişah gelmiş rasyonları, biz Mersin’deyken MİT Salona girenler de sivil polisler TIR’larına yapılan operasyonlar. tarafından kamera ile kayıt altına Bu demokrasi düşmanlarına en

güzel demokrasi dersini verdik. Biz millete bir söz verdik. Bu yüzden yurdumuzu karış karış geziyoruz. Sadece Aralık ayında 15 ilimize ziyaret yaptık. AK Parti siyaseti işte budur.’’ şeklinde konuştu. CHP’ye saltanat suçlaması CHP’ye de yüklenmeden geçemeyen Davutoğlu: ‘’Biz Türkiye’yle, dünyayla uğraşırken CHP bir aydır Şişli’yle uğraşıyor. Şişli’de Mustafa Sarıgül’den oğluna geçen saltanata bakın. Bir CHP milletvekili çıkıp ‘Biz paralelcilerle iş birliği yaptık’ dedi. CHP gücünü darbecilerden, vesayetçilerden aldı. Şimdi de Şişli’de mafyadan güç alıyorlar. Onlar kendi partilerinde ancak hizipçilik oynarlar. Bu nasıl yapıdır? Kimseye ümit vermiyor. Kılıçdaroğlu’na soruyorlar “İktidar şansınız var mı?” Yok diyor. Şişli’de neler olduğuna bakın: Bunlar ülkeyi 4 dakika yönetse neler olur?” dedi.

“AK Parti tek başına hepsine yeter” 2023 hedeflerinden bahseden Davutoğlu bütün muhalefet partilerine rest çekti: “Kim ne oyun içerse girsin biz 2023 yolcularız. 2023’te küresel bir güç olacağız. Hedefimiz Mersin’i Akdeniz’in en önemli limanlarından biri haline getirmektir. Büyük Türkiye ideali yolunda ilerliyoruz. Haziran seçimlerine CHP, MHP ve HDP hepsi beraber gelsin. AK Parti tek başına hepsine yeter. Bu millet sadakati de ihaneti de unutmaz. Siz dik durdukça Ankara da bir an taviz vermeyecektir.’’ ‘Paralel’in karanlık hesapları! “Biz bunları yaparken birileri de köşelerinden karanlık hesaplarına başladılar. Cumhurbaşkanlığı seçiminde Pensilvanya’dan gelen emirle nasıl çatı aday çıkardılarsa şimdi de başka koalisyon peşindeler. Başbakanlığa sızmaya çalışanlar bilsinler ki, biz emaneti miletten aldık son nefesimize kadar bunu koruyacağız.’’

Türkiye’nin kaynakları herkese yeter

İslamcı yazar Nureddin Yıldız “Çalışan kadın fuhuşa hazırlık yapan sürece destek oluyor” sözleriyle Ortaçağ’ı aratan İslamcı yazar Nureddin Yıldız, şimdi de “Kadın haber sunduğunda erkeklerin ona bakmasında sakınca var ama haber sunan erkeğe kadınlar bakabilirler” açıklamasını yaptı. Milli Gazete yazarı, ilahiyatçı Nureddin Yıldız, kadınlarla ilgili Ortaçağ’ı aratan yeni bir açıklamada daha bulundu. Geçtiğimiz Aralık ayında “Çalışan kadın fuhuşa hazırlık yapan sürece destek oluyor” diyen Yıldız, internete yüklediği yeni vaazında bu kez “Erkeğin, kadın haber spikerini izlemesi sakıncalıdır” dedi. Nureddin Yıldız, “Kadın haber sunduğunda erkeklerin ona bakmasında sakınca var ama haber sunan erkeğe kadınlar bakabilirler, bakmadan bakmaya fark var” diye konuştu. Hükümetten aldıkları güçle kadınlara yönelik düşmanca açıklamasına devam eden Nureddin Yıldız’a “OĞLUM BAK GİT” diyoruz.

HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Türkiye’nin kaynaklarının herkese yeteceğini söyledi. Selahattin Demirtaş, partisinin Van İl Başkanlığı birinci olağan genel kurul toplantısına katılmak üzere Van’a geldi. Bütün ezilenlerin birlik olması gerektiğini belirten Demirtaş, “Türkiye’nin kaynakları herkese yeter. Üretilen bütün malların paranın ülkeye adil dağılımı sağlansa tek bir yoksul kalmaz. Ama üretilen malların yüzde 80’i yüzde 20’sine dağıtılıyor. Her yer için özerk yönetim demokratik kurtu-

luştur. Bunun adı bölünme değil, birleşme projesidir” dedi. “Bizler yıllardır sürdürdüğümüz mücadelenin yarattığımız değerlerin ve gücün şimdi bütün halklar için bütün emekçiler için bir umut haline geldiğini görüyoruz. Artık Türkiye’de AKP zulmü tekçilği karşısında bir tek umut var. Diğer partiler ne heyecan ne de umut yaratabiliyorlar. Bütün ezilenler, gözünü bize dikmiş durumda. Bu nedenle tarihi bir sorumluluk altındayız. Bu umudu çoğaltan bu günlere taşıyan sizlersiniz” şeklinde konuştu. GÜNCEL

Arınç: Siyaseti bırakıyorum AKP’de üç dönem kuralına takılan isimlerden olan ve bu yıl Haziran ayında yapılması planlanan seçimlere katılamayacağı belirtilen Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, altı ay sonra görevini bırakacağını açıkladı. Ayrıca Arınç, halkın 17 Aralık operasyonlarında ortaya çıkan ses kayıtlarında sıfırlamakla birlikte sürekli anılmasıyla tanıdığı Sümeyye Erdoğan’ın siyasete atılması hakkında: “Sümeyye Erdoğan herkese örnek olabilecek biri” diye açıklamada bulundu. GÜNCEL


GUNCEL

05

7 Ocak 2015

Sibel Uzun UYANIŞ

Mızrak çuvala sığmaz

AKP’lilerin üstün çabaları ile yolsuzluğun üstünün örtülme çalışmaları dur durak bilmeden devam ediyor. Ama arada su kaçıran açıklamaları da akıllara başlıktaki veciz sözü getiriyor. AKP’liler tarafından mızrak bir türlü çuvala sığdırılamıyor. Çuval dolusu laf, çuval dolusu önlem, çuval dolusu pay dağıtma, çuval dolusu oylama, AKP’lilerin hırsızlık konusunda aralarında çatlak oluşmasını engelleyemiyor. Bu sürece Başbakan da dahil oluyor. AKP’nin bir cephesi “komisyona bile ne gerek vardı görüşünde” ki bu Erdoğan’ın cephesi . Bu arada Erdoğan dokunulmazlıkları kalkmasın da bu iş ucundan başlamasın diye bu dört sefil bakanı yeniden milletvekili seçtirirse sakın şaşırmayalım. Yoksa dört bakana kağıt mendil muamelesi yapar kenara koyarlardı.“Bir tuğla çekilse duvar yıkılır” hesabı bu hükümet döneminde daha kabarık. Bir cephede de “çıkın Yüce Divan’a yargılanmak istediğinizi açıklayın” görüşü var. Bu da Davutoğlu’nun cephesi oluyor. Bir de Sağlık Bakanı Müezzinoğlu’nun açıkça söylediği “cezalarını biz keseriz” ifadesi var. Arada yolsuzluk ürünü kol saatini defalarca “alınması bile ayıp” diyen AKP’liler var. Demek ki bayağı bir AKP’liye göre ortada kesilmesi gereken bir ceza var. AKP’lier arasında hırsızlık zincirine bir şekilde bulaşmamış ise Erdoğan aleyhine kaynayan bir kazan olduğu kesin. AKP’de “aklama bütünlüğü” olmadığını bir de nereden anlıyoruz? Muhalefet partileri durmadan AKP içerisindeki milletvekillerine sesleniyor. Genel kuruldaki oylamada “yargılansınlar” diyecek AKP’li çıkabileceğini düşünüyorlar. Belli ki ortalıkta gezinmekte olan Erdoğan’ın engelleyememiş olduğu veriler var. Güçlü bir ihtimal olarak bir yanı da AKP de böyle bir sonuç çıkabileceğini önüne koyuyor. Bu nedenle delilleri imha etme kararı alıyor, büyük bir hızla bavullar dolusu paraları yerlerine iade ettiriyor. Davutoğlu grup toplantısında konuşurken konuşurken bir yerde bilinçaltı diline ayna gibi yansıyor. Muhalefet partilerinin AKP’deki milletvekillerinin vicdanlarına seslenmelerine sinirlenerek “bizim onlara verecek bir hesabımız var” diyor hemen ardından “cevabımız var” diyerek düzeltiyor. Ve bildiğiniz nakarata geçiyor “bizi kimse bölemez” şeklinde. Ama arada bir kere hesap verme konusu kaçmış oluyor. Zavallı Başbakan içinde hesap verme fırtınaları kopuyor da elden ne gelir. Genel kurul AKP’nin mayınlı arazisi, kendisi de farkında. Bazı oylamalarda kendi içinde fire çıkması da başına hiç gelmemiş bir durum değil. Yargılansınlar kararı çıkarsa konu Anayasa Mahkemesi’ne intikal etmiş olacak. AYM Başkanı’nı bugünlerde AKP hiç sevmiyor. Hele hele Erdoğan’ın yargılanması söz konusu ise. Hele hele hükümetin yaptığı hukuksuzluklara itiraz ederken. Anayasa Mahkemesi seçim barajının düşürülmesi başvurularına tam da statükoya uygun bir şekilde reddetti. AKP’nin takdir edeceğibir karara daha imza attı. Mahkemelerle, hakimlerle çıkarına göre bir küs bir barışık olan AKP sonunda yolunu iyice şaşıracak. Bu gelişmeler etrafında “hukuk ve herşey iyice batsın herkes o zaman ayaklansın” demeyeceğiz, “her seferinde herkes için hukuk ve adalet” diyeceğiz. AKP’nin çatlaklarının ve acizliklerinin farkında olup “yesinler birbirini” demeyeceğiz üzerine daha fazla gideceğiz. AKP’ye karşı olmanın bu dönemde bütünsel siyaset yapmanın karşılığı olduğunu, kaçınılmaz olduğunu ifade edeceğiz. Bu dönemde kapitalizm karşıtlığına kaçmanın en kibar hali ile hedefi ıskalamak olduğunu açıkça ifade edeceğiz. Ve biz AKP’yi yıkana kadar yürüyeceğiz. (Bilimsel ve Laik Eğitim İçin Ayaktayız demek için İstanbul’da 11 Ocak’da Kadıköy Boğa’da saat 13.00’de buluşuyoruz. Diğer iller için www.birlesikhaziranhareketi.org ) twitter: @sibeluzun_yarin

LGBT toplumuna nefret, Zengin’i ölüme götürdü 24 yaşındaki Eylül Cansın adlı trans birey, LGBT toplumuna yapılan baskılar yüzünden 4 Ocak 2015 tarihinde sabaha karşı saat 03:30 sularında Boğaziçi Köprüsü’nden atlayarak intihar etti. Deniz Polisi, Boğaz’da yapılan geniş çaplı araştırmanın sonucunda, genç kadının cesedine Ortaköy sahiline yakın bir alanda ulaştı. Boğaz’dan çıkartılan ceset otopsi yapılmak üzere Adli Tıp Kurumu’na gönderildi. Eylül Cansın’ın intihar öncesi bir video çektiği de ortaya çıktı. Eylül Cansın, Boğaziçi Köprüsü’nden intihar etmeden kısa bir süre önce çektiği kısa videosunda ailesi ve yakınlarına veda etti. Cansın, videoda son zamanlarda yaşadığı baskılar nedeniyle daha fazla yaşamak istemediğini ve küçük köpeğini annesine emanet ettiğini söyledi. GÜNCEL

‘Milli irade’ yalan, seçim barajı devam Yüzde 10 seçim barajı yüzünden AKP tarafından baskı altına alınmaya çalışılan Anayasa Mahkemesi, 6 Ocak tarihindeki oylamasında seçim barajıyla ilgili bireysel başvuruları ‘konu bakımından yetkisizlik’i gerekçe göstererek 2’ye karşı 14 üyenin oyuyla reddetti. Seçim barajı konusu bir daha önümüzdeki 10 yıl boyunca Anayasa Mahkemesi’nin konusu olamayacak. güncel Nida ateş

Anayasa Mahkemesi yüzde 10 seçim barajının düşürülmesine ilişkin bireysel başvuruları ele almak için bir toplantı düzenledi. AKP tarafından ‘paralel’ ilan edilen Mahkeme Başkanı Haşim Kılıç toplantıya katılmadı. Yüzde 10 seçim barajı konusundaki bireysel başvuruları mahkeme gündemine aldıklarına ilişkin açıklamaları nedeniyle AKP’nin baskılarına maruz kalan Kılıç, ‘’Baskı altındayım, yargının durumu iç açıcı değil. Yargı büyük bir sıkıntı içinde’’ diyerek baskıları ve yargının bağımsızlığının doğru işletilmediğini dile getirmişti. AKP’den seçim barajına açıklama üstüne açıklama Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan seçim barajına yönelik açıklamasında ‘’Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’’ demesine rağmen hiç demokratik olmayan, halkın kararlarını hiçe sayan bir kararı savunmuştu. Hükümet sözcüsü Bülent Arınç ise seçim barajının kalkmasından korkmadıklarını söyleyerek seçim barajının kalkmasının AKP için bir komplo olduğunu söylemişti. AKP’nin bütün barajları iktidar olma düşüncesi ile yıktığını diğer partilerin ise bunu başaramayacağını savunan, Erdoğan ağzıyla konu-

şan ‘‘Bunları hep çok partili siyaset için yapıyorlar’’ diyen Bülent Arınç, kendisine muhalif kimseyi istemedilerini, tek parti olma hayaliyle yanıp tutuştuklarını bir kez daha gösterdi.

karara bağlayabileceğini belirtti. Teziç, “Bölümler, kendisini mahkeme statüsünde kabul ederek, yasanın iptali için başvuruda bulunabilir. Mahkeme iptal yoluna gidiyorsa artık burada bir süre vermesine gerek yok. Çünkü burada bir hak ihlali Seçim barajının kalkması tespit edilmiştir. 2015 seçimlerine mümkündü barajsız gidilebilir” diyerek barajın AKP seçim barajının kaldırılamaya- kalkmasının mümkün olduğunu cağını savunurken Anayasa hukuk- göstermişti. çusu Prof. Dr. Erdoğan Teziç Anayasa Mahkemesi’nin, seçim barajını AKP’nin milli irade yalanı iptal edip etmemeyi, mahkemele- Halk antidemokratik uygulamalara rin, Anayasa Mahkemesi’ne “iptal maruz kalmamak ve artık düşünbaşvurusu” yapabilmelerine olanak celerinin hiçe sayılmaması için setanıyan 152. maddesini kullanarak, çim barajının kalkmasını isterken,

AKP Anayasa Mahkemesine yaptığı baskılarla istediği kararı aldırttı ve 6 Ocak tarihindeki seçim barajı oylamasında Genel Kurul başvuruları 2’ye karşı 14 üyenin oyuyla reddetti. Halkın oy verdiği insanların seçim barajının altında kalıyor diye meclise girmesine engel koyan AKP’lilerin sık sık dile getirdiği milli irade sözcüğünün seçim barajı konusunda hiçbir gerçekliği olmadığı da böylece gün yüzüne çıkmış oldu. AKP’lilerin baskıları sonucu alınan karar yüzünden Seçim barajı bir daha önümüzdeki 10 yıl boyunca Anayasa Mahkemesi’nin konusu olamayacak.

Liseliler Berkin’in adını okullarında yaşatıyor Gezi Direnişi sırasında 6 Haziran 2013 günü, polisin attığı gaz kapsülünün başına isabet etmesi sonrası hayatını kaybeden Berkin Elvan’ın 5 Ocak doğum günüydü. Türkiye halkları katillerin karşısında Berkin Elvan’a sahip çıktı, dört bir yanında Berkin için yürüyüşler düzenledi. Hayatını kaybettiğinden beri mücadelesini sürdüren liseliler ise okullarında Berkin’in adını yaşatmaya devam ediyor. Lise-Der’de, birçok ilde, sınıflarında, sıralarında Berkin

Elvan için yazılama yaparak Berkin’in onlarla olduğunu, liselilerinde yaşadığını haykırdı. Elvan ailesinden açıklama: Büyümez ölü çocuklar ‘’Bu ülkede adalet yok, hukuk yok, sanık yok, ceza yok... Tek gerçek: Büyümüyor ölü çocuklar.’’ diyen Elvan ailesi imzasıyla yayınlanan açıklamada hala Berkin’i vuran polisin adının açıklanmamasına ve AKP tarafından korunmasına dikkat çekildi. GÜNCEL

Eskişehir’de 110 kişiye 8 yıl hapis istendi Eskişehir Cumhuriyet Başsavcılığı, Ahmet Atakan’ın ölümünü protesto için tren yolunu kapatan 110 kişi hakkında açtığı davada, “yasa dışı gösteri” ve Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenen “ulaşım araçlarının kaçırılması veya alıkonulması” suçundan ceza verilmesini istedi. Yol kapatmadan tam 1,5 yıl sonra açılan davada çoğunluğu üni-

versite öğrencisi 110 kişi tehlike arz etmek gerekçesiyle hapis istemiyle yargılanmaya başlanacak. Savcılık, “yasa dışı gösteri” suçundan 3 yıla kadar ve “ulaşım araçlarının kaçırılması veya alıkonulması” suçundan 2 yıldan 5 yıla kadar haklarından hapis ceza istenen 110 kişi hakkında ayrıca, demir yolu trafiğini engelledikleri iddia edilen “ekstra” hapis cezası da istedi. GÜNCEL

Hollandalı gazeteci gözaltına alındı Diyarbakır’da yaşayan Hollandalı gazeteci, Frederike Geerdink, terör örgütü propagandası yapmak iddiasıyla polisler tarafından gözaltına alındı. Geerdink, gözaltını Twitter hesabından, “Terör polisi sekiz kişilik bir ekiple evimi aradı. Beni merkeze aldılar, suçlama: Terörist faaliyet propagandası” yazarak duyurdu. Polisler tarafından Emniyet

Müdürlüğü’ne götürülen Geerdink, ifadesini verdikten sonra serbest bırakıldı. Hollanda Dış İşleri Bakanı Koanders Geerdink’in gözaltına alınmasından dolayı şoke oldum açıklaması yaptı. Erdoğan ise Geerdink polisler tarafından götürülürken Türkiye’deki basın kadar özgür bir medya yoktur diyerek icraatleri ile çelişen bir konuşma yapıyordu. GÜNCEL


EMEK

06

7 Ocak 2015

Akın Birdal CANSUYU

Yeni yılı yaşanılır kılmak Girilen bir yılın yeniliğini mümkün kılacak olan, eskilerden arınmış olmaktır. Ne denli eskilerden arınmış ve kurtulmuş olarak girilirse o denli de yıl yeni olur. Toplumsal olarak eskinin yenisi de, bir yıl öncesine karşın her şeyin daha iyi olabilmesidir. O da bir toplumun hak ve özgürlüklerden yararlanma düzeyinin yükselmesi, gelecek için kaygı ve korkusunun azalmasıdır. Peki, dünyada, bölgemizde ve ülkemizde iyi bir yıla giriliyor mu? Ne yazık ki buna evet deme olanağı yok. Hatta tam tersi daha geriye ve kötüye gitmektedir. Kapitalist bir sistem hegemonyasının doğurduğu küresel krizi demokrasi, barış ve özgürlüklere bağlı kalarak gidermeye çalışmak yerine, silahlanma, savunma ve güvenlik harcamalarına yönelmesi, dünyanın geleceği açısından düşündürücü ve dehşet vericidir. Soğuk savaş döneminde bir trilyon dolara ulaşmayan silahlanma giderleri günümüzde iki trilyon dolara yaklaşmıştır. Sadece ABD 2015 bütçesinde birçok ülkenin GSMH’nın üstünde 585 milyar dolar silahlanmaya para ayırmıştır. Dünyada silahlanmaya ayrılan para ile açlık ve sefaletin ortadan kaldırılabileceği de bilinmektedir. Ortadoğu ülkeleri ve bizde de savunma ve güvenlik harcamaları artmıştır. İnsan hakları ve özgürlükler küresel bir saldırı altına girmiştir. Hak ve özgürlükleri korumak ve savunmak gerekçesiyle oluşan uluslararası ve bölgesel topluluklar emperyal güçlerin etki alanına girmiştir. İdam cezaları son bulmamış, aksine idam cezalarının kaldırılmış olduğu ülkelerde de yeniden gündeme gelmiştir. Mısır, İran ve yeniden idama geri dönen Pakistan yaşam hakkını sistematik olarak tehdit eder hale gelmiştir. İnsanlığa karşı bir suçu oluşturan işkence 141 ülkede sürmektedir. Dünya bir yarı açık cezaevine dönmüştür. Peki, Türkiye 2015’e nasıl giriyor? Yeni bir yıl mı olacak? Barış, demokrasi ve adalet için ne denli umut vaat ediyor. Ya da umut ve umutsuzluk iç içe mi? Kuşkusuz muhalif olanlar ülkesini ve dünyayı değiştirme savında olanlar için, her zaman ve her koşulda umut vardır. Çünkü, insanın olduğu yerde mutlaka bir seçeneğin, bir kurtuluşun olduğu umudu taşınır. İçine girdiğimiz yılın kolay olmayacağını söylemek için kahin olmak gerekmez. İyi bir yere gitmeyen dünya katarının bir vagonu da Türkiye’dir. Pusulasını yeni bir yöne ayarlayan ve giderek evrensel değerlerden uzaklaşarak yalnızlığa sürüklenen Türkiye için dış etmenlerin de hiç iyi olmayacağı görünüyor. Türkiye’yi yönetenlerin hırçınlığı, kışkırtıcılığı ile bir gerilim ve nefret dilinin kullanılıyor olması da bunun bilinmesinden ve çaresizlikten geliyor olabilir. Şurası çok açık ki 2015 yılı Türkiye için bir dönüm noktası olacaktır. Geçmiş yıllarda kan, hüzün ve acıları barındıran ve bunlarla hala yüzleşmekten uzak duran bir yönetim ile giriliyor olması elbette büyük bir talihsizliktir. Geçmişi, savaş ve soykırım suçlarıyla dolu olan bir devletin geleceğini yüzleşmeden, hesaplaşmadan inşa edebilmesi mümkün değildir. Her neyse, yazının sonuna geldik ama ne barış ve demokratik çözümden söz edebildik, ne hak ve özgürlükleri daraltıcı ve yok edici “iç güvenlik paketi” ve ardından gelecek fişlemeden. Ne hasta tutsaklardan ne yayın yasaklarından ne de işsizlik ve yoksulluktan… Olsun, emek, demokrasi ve özgürlük güçleri kendi olmazlarını belirleyip bunu da bir sürece bağlı kılarlarsa artık onların değil yönetenlerin düşünmesi gerekecektir. Yeni yılın umudu, barış, adalet ve özgürlük yürüyüşündedir. Sokaklar ve alanlar o yürüyüşçüleri bekliyor. Birlikte mücadele gücü yeni kazanımlarla yeni yılı taçlandıracaktır. Kutlu olsun.

489 işçi işten kovuldu Zonguldak’ın Ereğli ilçesine bağlı Kandilli beldesinde, Türkiye Taşkömürü Kurumu ile yaşadığı anlaşmazlık nedeniyle üretimi durdurup kapatma kararı alan özel maden işletmesinde, şu ana kadar 489 işçinin işine son verildi. 2005’te TTK’dan ihale ile kiraladığı sahada üretim yapan, ancak ihale sözleşmesinde belirtilen kömür rezervinin sahada olmadığı gerekçesiyle üretimi durdurup işçi çıkarmaya başlayan Hattat Holding’e bağlı Hema Kömür İşletmeleri’nde işten çıkarmalar devam ediyor. Sendikalı 150 işçinin de işine son verilmesinin bekleniyor. EMEK

Nestle’de 13 işçi davayı kazandı emek sedef akbulut

Öz Gıda-İş Sendikası’na üye olan işçiler sendikanın imzaladığı toplu iş sözleşmesine itiraz ederek, önce idari izne çıkarılıp ardından da 7 Temmuz günü işten atılmıştı. Öz Gıda-İş ile işveren arasında TİS süreci devam ederken 25 Haziran’da 28 Nestle işçisi idari izne çıkarıldı. Aynı günün akşam saatlerinde sendika ile işveren arasında, işçilerin taleplerinin çok altında bir zamla toplu iş sözleşmesi imzalandı. Öz Gıda-İş’in ağır çalışma koşulları ve düşük ücretler karşısında sessiz kaldığını, işçilerin değil patronların yanında yer aldığını dile getiren işçiler, sendikanın bu süreçte yanlarında durmaması üzerine Tek Gıda-İş sendikasına geçti.

Sendika ile işveren arasında danışıklı dövüş Bunun üzerine patron ve sendika, işçilerin bu tutumu karşısında, 1 Temmuz’da tazminatsız bir şekilde işyerinde huzursuzluk çıkarıldıkları gerekçesiyle işten çıkardı. İşe geri iade için diyalog yolunu seçen işçiler, bundan sonuç alamayınca fabrika önünde eyleme başlayarak işe iade davası açtı. Çeşitli eylemler yapan Nestle işçileri, son olarak işyerinin çıkış kapısının önüne yatarak seslerini duyurmak istediler. Haksızlığa boyun eğmeyeceklerini dile getiren işçiler, fabrikaya girmek isteyenlerin ancak bedenlerini çiğneyerek bunu yapabileceğini söylediler. Saat 16 vardiyasıyla birlikte direnişe geçen işçilere polis saldırısı gerçekleşti. Her zamanki gibi pat-

Bursa Karacabey’de kurulu Nestle fabrikasında patron ve sendika yönetiminin işbirliği yapması üzerine Öz Gıda-İş Sendikası’ndan istifa edip Tek Gıda-İş Sendikası’na üye olan 28 işçiden 13’ü işe iade davasını kazandı.

ronun emirlerini uygulayan polis, si (TİS) sürecinde tazminatsız çıkışişyerinin kapısının önünü açmak ları verilen 13 işçi için mahkeme işe amacıyla işçileri darp edip gözaltına iade kararı verdi. “Sözleşme sürealmıştı. cinde sendikaya istediğimiz rakamı ilettik. Ancak işveren kabul etmeİsviçre BÜYÜKELÇİLİĞİ’NE Şikâyet di. Sendika ile işveren arasındaki Üye oldukları sendikaya sözleşme danışıklı dövüş sonucu çıkış yolu taslağı öneren Nestle işçilerinin işi- olarak bizi işten çıkarmayı uygun ne son verilmiş ve ardından işten çı- gördüler. Biz haksızlığa uğradık, bu karılan Nestle işçileri fabrika önün- haksızlığın giderilmesinin tek yolu de çadır kurarak işe geri dönmek işe geri alınmamızdır” diyen işçiler, amacıyla direniş başlatan işçiler, haklarını aramak için Tek Gıda-İş’e ayrıca Nestle’nin merkezinin bu- geçtiklerini belirttiler. Tek Gıda-İş lunduğu İsviçre Büyükelçiliği’nin Sendikası Bursa Şubesi Teşkilatönünde basın açıklaması yaparak, lanma Başkanı Suat Karlıkaya da, Büyükelçiliğe uğradıkları haksızlık- “Mücadelemiz işveren işçileri iş başı ları ve işe geri dönme taleplerini bir yaptırdığı güne kadar devam edemektupla iletmişlerdi. cek” dedi. İşçilerden 13’ü işe iade davasını kazandı. Diğer işten atılan Hukuki süreç devam ediyor işçiler için de hukuki süreç devam Nestlé firmasının toplu iş sözleşme- ediyor.

Dora otel işçilerinin direnişi devam ediyor Tüm Emek-Sen’e üye oldukları için işten atılan Dora Otel işçileri, aylardır sürdürdükleri mücadeleyi yaptıkları eylemlerle devam ettiriyor. 2014 yılında Turizm ve Otel işkolunda 400 bin civarında işçinin işten atıldığı belirtildi. Dora Otel işçileri bugün (04.01.2015)de otel önünde eylem yaptı. Dora İşçileriyle Dayanışma Platformu üyeleri “Atılan işçiler geri alınsın”, “Sendika haktır engellenemez” ve “Dora işçisi yalnız değildir” sloganlarıyla Dora Otel önüne yürüdü. Turizm işkolunda yaklaşık 2,5 milyon işçi bulunduğuna dikkat çekilirken resmi olarak 750 bin işçinin kayıtlı olduğu da belirtildi.

Birçok işkolunda olduğu gibi turizmde de sigortasız çalışmanın olağan hale geldiğini ifade edilirken, yaşadıkları sorunların örgütlenerek ve sendikalaşarak aşılacağını kaydetti. BİRLEŞİK HAZİRAN HAREKETİ’NDEN İŞÇİLERE DESTEK Birleşik Haziran Hareketi Şişli Meclisi de Dora Otel işçilerine desteğe gelerek, “Birleşik Haziran Hareketi Şişli Meclisi olarak ilçemizde sürmekte olan Dora Otel işçilerinin sendika hakkı ve işe dönüş mücadelelerini destekliyor, dayanışmamızın süreceğini belirtiyoruz” diye belirtildi. EMEK

Hani işçilerin ekmeğiyle oynamayacaktın Samsun’ da AKP’li İlkadım Belediyesi’nde taşeron olarak çalışan yaklaşık 500 işçi, belediyeden gece yarısı gelen ‘Sözleşmeniz sona ermiştir yenileme yapılmayacaktır’ mesajıyla işsiz kaldı. Samsun İlkadım Belediyesi’nde çalışan 247 taşeron işçisi, ‘ihtiyaç fazlası’ denilerek 1 Ocak’ta işten çıkarıldı. Öte yandan AKP’li belediyenin 5 Aralık 2014’te yapılan ve 1 Ocak’ta yürürlüğe giren ihaleyle 380 işçiyi işe aldığı öğrenildi. 500 TAŞERON İŞÇİSİ İŞSİZ KALDI 30 Mart seçimlerinin ardından belediyeyi MHP’den devralan AKP’li Başkan Erdoğan Tok’un mitinglerde, ‘Kimsenin ekmeği ile oynamayacağız’ sözünü verdiğini hatırlatan işçiler, kış ayında kapı önüne koyulmalarına tepki gösterdi. İlkadım Belediyesi yıl-

sonu itibariyle sözleşmeleri sona eren 6 firmanın 4’ü ile çalışmama kararı alması üzerine işinden olan 500 taşeron işçi, yeni yılla işsiz kaldı. Maddi ve manevi olarak kayba uğradıklarını belirten işçiler, haklarını hukuk önünde arayacaklarını söyledi. EMEK

370 taşeron işçi haklarını istiyor Maraş’ta bir tekstil fabrikasının işlerini kiralayan taşeron firma sahibi Cemal S. fabrikayla sözleşmesini feshederek ortadan kayboldu. Firma sahibinin ortadan kaybolmasının ardından 370 taşeron işçi iki aylık maaşları yatırılmadan işten çıkarıldı.Yıllarca çalıştıkları fabrika önüne yürüyen işçiler, basın açıklaması yaparak maaşlarının yatırılmasını istedi. İşçiler adına konuşan Yaşar Hayva, kış ortasında mağdur olduklarını belirterek, “Bizim son iki

aylık maaşlarımızı kimden alacağız bilmiyoruz. Bazı arkadaşlarımız bireysel olarak avukat aracılığıyla hukuki yola başvurdu. Bu kadar insanın kirası var, okuyan çocuğu var, erzakı var. Bu insanlar sadece el emeğiyle çalışıyor. Savunduğumuz şey sadece maaşlarımız. 2 aydan beri maaşlarımızı alamıyoruz. Taşeron işverenimiz kaçmış gitmiş. Biz dilenmiyoruz, hakkımızı istiyoruz. Kimseden sadaka istemiyoruz, sadece emeğimizin hakkını istiyoruz”dedi. EMEK


EMEK

07

7 Ocak 2015

İşçi ölümleri durmuyor

Geçtiğimiz hafta, Türkiye’nin birçok ilinde yaşanan ihmaller sonucu her gün işçiler ölmeye devam etti. Biz de basından topladığımız haftalık işçi ölümü verilerini sizlerle paylaşıyoruz.

2014 işçilere ölüm yılı oldu

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi 3 Kasım 2002 erken seçimlerinde yüzde 34’le ipi göğüsleyen AKP’nin iktidardaki 12. yılı vesilesiyle ‘’İşte ‘‘Yeni Türkiye’’: Ermenek, Isparta, Torunlar, Soma, Tuzla, Davutpaşa, Ostim, Kozlu...’’ başlıklı bir rapor yayımladı. İSİG Meclisi verilerine göre 2014 yılında en az 1886 işçi hayatını kaybetti.

İnşaat işçisi hayatını kaybetti İstanbul Çekmeköy’de toplu konut inşaatında işçilerin kaldığı konteyner toprak kayması sonucu devrildi. Konteynerin altında kalan 29 yaşında inşaat işçisi İlhan Karakaş hayatını kaybetti. [31.12.2014] Makineye sıkışan işçi can verdi Kocaeli’ndeki bir tesiste bulunan santral denen harç makinesinin içinde bakım yaptığı sırada harç makinesinin çalıştırılması üzerine Süleyman Göze makineye sıkışarak hayatını kaybetti. [31.12.2014] Yılın ilk işçi ölümü Sinop’tan Sinop Gerze’de, elektrik arızası için gönderilen veözel bir elektrik firmasında çalıştığı öğrenilen Oktay Çelebi (23), arızayı onarmaya çalıştığı sırada akıma kapılarak hayatını kaybetti. [01.01.2015] Vagon altında kalan madenci öldü Edirne’nin Yağmurca Köyü’nde özel şirkete ait kömür madeninden çıkan vagonların halatının kopması sonucu vagonların altında kalan 43 yaşındaki madenci Ahmet Arslan hayatını kaybetti. [04.01.2015] KKTC’de işçi ölümü Reyhanlı’dan iş için KKTC’ye giden 42 yaşındaki Mehmet Çirkin Levent Mozaik fabrikasında parke üretim tesisinde çalışırken 60 cm’lik demirlerin kafasına çarpması sonucu hayatını kaybetti. [04.01.2015]

emek sıla gemicioğlu

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Soma faciası için 1800’lü yıllardan örnek verdiği 2014 yılında, Türkiye’de işçi ölümleri, cumhuriyet tarihinin en yüksek rakamına ulaştı. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG) açıkladığı raporla 2014 yılında en az 1886 işçinin yaşamını yitirdiğini bildirdi. Raporda, “Her geçen yıl emekçilerin aleyhine çıkarılan yasalar, giderek azalan alım gücü, hak ve özgürlük mücadelelerine karşı süreklileşen bir baskı rejimi, güvencesiz çalışma koşullarının yaşama geçirildiği bir Taşeron Cumhuriyeti… İşte 12 yılın özeti bu” denildi. Tuzla tersane işçilerinden Davutpaşa

ve Ostim’deki kimya işçilerine, Soma, Kozlu, Karadon ve Ermenek’te maden işçilerinden Esenyurt ve Torunlar’daki inşaat işçilerine dek iş kazalarında hayatını kaybedenler hatırlatıldı. Raporun son bölümünde ise ‘’İşçilerin sendika seçme özgürlüğü ve iş güvencesi sağlansın. Başta taşeronlaştırma olmak üzere her türlü güvencesiz çalıştırma biçimi yasaklansın’’ talepleri yer alıyor.

421 işçi, zehirlenme/boğulma nedeniyle 395 işçi ve düşme nedeniyle 298 işçi öldü. 2014 yılında 54 çocuk işçi, 132 kadın işçi ve 53 göçmen işçi can verdi. En fazla ölümün yaşandığı ay 301 işçinin can verdiği Soma katliamının yaşandığı mayıs ayı oldu. Mayıs ayında 427 işçi yaşamını yitirdi.

Aralık ayında en çok ölüm İstanbul’da Aralık ayında yaşamını yitiren 127 En çok ölüm inşaat ve madenlerde işçiden 121’i işçi memur statüsünİSİG’den yapılan açıklamaya gö- de çalışan ücretlilerden, 3’ü çiftçire 29 işçi meslek hastalığı sonucu lerden/küçük toprak sahiplerinden hayatını kaybetti. İnşaat işkolunda ve 3’ü de esnaflardan olmak üzere, 423, maden işkolunda 386, tarım 6’sının da kendi nam ve hesabına işkolunda ise 309 işçi ölümü gerçek- çalışanlardan oluştuğu belirtildi. leşti. Trafik/servis kazası nedeniyle Ölen işçilerden 15’i kadın, 3’ü

çocuk ve 1’i göçmenken işçi ölümlerinin en çok yaşandığı şehirler ise İstanbul, Adana ve Zonguldak şehirleri oldu. 12 yılda 14 bin 455 işçi ölümü İSİG’in ilk 10 yılını Sosyal Güvenlik Kurumu’na, son üç yılını ise kendi kayıtlarına dayandırdığı işçi ölümü verilerine göre, 12 yıllık AKP iktidarı döneminde en az 14 bin 455 işçi hayatını kaybetti. Olan yalnızca işçilere olmadı. İşçileri ölümüyle birlikte milyonlarca insan da yasa boğuldu, açlıkla burun buruna geldi. Denetim mekanizması olmaması sebebiyle bunca ölümün yaşandığı AKP’nin Yeni Türkiyesi hala işçi ölümlerinde dünyada 3., Avrupa’da ise 1.sırada.

Ermenek’te yetkililer kör sağır dilsiz 2014’te 361 maden işçisi öldü

DİSK/Dev Maden Sen, 2014 yılında madencilik sektöründe yaşanan faciaların raporunu çıkardı. Raporda , “Soma’da yaşanan ve 301 maden işçisinin ölümü ile sonuçlanan katliam, dünyada yaşanan en büyük maden faciası olarak dünya tarihine geçti. 2014’te 81 maden faciasında; göçük, grizu, yangın, su basması gibi nedenlerle 361 işçi, hayatını yitirdi, 84 maden işçisi de ağır yaralandı.” denildi. Rapora göre en fazla işçi ölümü Soma faciasının yaşandığı Mayıs ayında gerçekleşti. Haziran’da 10, Ekim’de 9 ve Eylül ayında ise 8 işçi hayatını kaybetti. EMEK

Ermenek’te 18 işçinin hayatını kaybettiği maden faciasının ardından, bölgedeki maden işçileri geçim sıkıntısına düşüp, zor günler yaşamaya başladı. Biri facianın yaşandığı Has Şekerler Madencilik olmak üzere 10 linyit ocağının bulunduğu bölgede, facia ocağındaki kurtarma çalışmaları sırasında diğer 9 kömür ocağında üretim durdu. Bu sırada Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, bölgede faaliyet gösteren ocaklarda denetim yaptı. Müfettişler tarafından hazırlanan rapor sonucunda açık üretim yapan 1 ocağın dışındaki ka-

palı üretim yapan tüm ocaklarda üretim durduruldu. Son olarak geçen yıl Ramazan Bayramı’nda ücret aldıklarını ve bir daha ödeme yapılmadığını belirten madenci Ali Gülen de şöyle konuştu: ‘’Olay yaşandıktan sonra yetkililer bizim için de bir şeyler yapacaklarını söylediler. Ama şimdi kimse ilgilenmiyor. Bizim bölgede maden dışında çalışıp para kazanabileceğimiz bir yer yok. Yetkililer 6 aylık işsizlik maaşı bağlanacağını söyledi ama hiçbir ses yok. Muhatap olacağımız ve sonumuzun ne olacağına dair konuşacağımız bir yetkili bulamıyoruz.’’ EMEK

Yargıtay’dan işçiyi sevindiren karar

AKP’de yolsuzluk bitmez Petro-kimya işçilerinden eylem

Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’nın (TPAO) TPIC’den (Turkish Petroleum International Company) hizmet alımını durduracağını açıklamasını üzerine, işsiz kalma tehlikesiyle karşı karşıya kalan Petrol-İş Sendikası üyesi yüzlerce taşeron işçisi Batman’da eylemdeydi. TPIC’in petrol arama kuyularında arama çalışmalarında beklemeye geçmesi ve altı ay boyunca asgari ücrete mahkum edilmelerine tepki gösteren yüzlerce işçi “petrol fiyatlarının düşmesi” gerekçe gösterilerek işsizlikle karşı karşıya kalmalarını kabul etmediklerini dile getirdiler.EMEK

Soma’da yaşanan faciada 301 işçinin öldüğü Soma A.Ş’nin kömür olarak taş gönderdiği devletin de bu taşları satın alarak seçim kampanyasında kullandığı ortaya çıktı. Sayıştay denetçileri Soma A.Ş’nin 2013’te devlete sattığı 2 milyon 300 bin ton kömürün sadece 768 bin tonunun gerçek kömür, geri kalanın ise çakıl olduğu tespit etti. TBMM Soma Komisyonu üyesi Özgür Özel, “Göz göre göre kaya, taş satmışlar devlete” diyerek şirket ve hükümet arasındaki ilişkiyi sorguladı. Özel, şunları söyledi: “Tüvenan

normalde daha az üretim yapan küçük madenlere uygulanır. Bu modelde ortalama yüzde 60 kömür, yüzde 40 taş olur. Soma A.Ş.’nin ürettiği 2.3 milyon ton kömürün 1.5 milyon tonu mercek altına alınmış. 800 bin tonunun ne olduğu bilinmiyor. Sayıştay’ın bu raporu oradaki işçilerin açıklamalarıyla uyuşuyor. İşçiler ‘Biz bir yerden kömür çıkarıyorduk, bir yerden taş çıkarıyorduk. Özel olarak kaya delicilerle çalışıyorduk. Bir üretim bandı boş gittiğinde azar işitiyorduk’ diyorlardı.” EMEK

Yargıtay, işçilik hak ve alacakları olduğu gerekçesiyle iş sözleşmesini tek taraflı fesheden işçiye kıdem tazminatı ödenmesi gerektiğine hükmetti. Kayseri’de bir şirkette çalışan bir kişi, ücret lerinin ödenmemesi sebebiyle tek taraflı olarak iş sözleşmesini feshetti. Mahkemede savunma yapan işveren ise davacının işten ayrılacağını söylediğini, rica üzerine işine devam ettiğini, ancak daha sonra işe gel-

mediğini belirterek davanın reddini talep etti. Mahkeme, davacının devamsızlıktan önce istifa ettiğinin anlaşıldığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne hükmetti. Kararın temyiz edilmesi üzerine dosyayı değerlendiren Yargıtay 22. Hukuk Dairesi ise davacıyı haklı bularak kıdem tazminatı alacağına hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır diyerek kararı bozdu. EMEK


EMEK

08 Adıyaman’da inşaat işçisi 6.kattan düştü

7 Ocak 2015

Asgari ücret, bir kadehiniz etmiyor

Yoksulluk sınırı 4 bin, açlık sınırı 1225 TL. Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun açıkladığı 2015 asgari ücret rakamları ise bu vahim limitlerin epey altında. Asgari ücrete ilk 6 ay için yüzde 6, ikinci 6 ay için de yüzde 6 zam yapıldı. Asgari ücret 2015’in ilk altı ayında 949, ikinci altı ayında 1000 TL oldu. Milletvekili maaşları ise 23 bin 200 TL olarak açıklandı. Adıyaman’da bir inşaatın 6’ncı katında balkon korkuluklarını takarken dengesini kaybederek düşen inşaat işçisi ağır yaralandı. 7 katlı inşaatın 6’ncı katında balkon korkuluklarını takmaya çalışan Ümit Akbaba, dengesini kaybederek düştü. Ağır yaralanan Ümit Akbaba, durumu fark eden mesai arkadaşlarının çağırdığı ambulansla Adıyaman Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne götürüldü. Acil serviste ilk müdahalesi yapılan Akbaba, hayati tehlikesi bulunduğu gerekçesiyle Malatya Turgut Özal Tıp Fakültesi Hastanesi’ne sevk edildi. EMEK

DSİ kanalında 2 işçi göçük altında kaldı

Kahramanmaraş’ta Devlet Su İşleri 20’nci Bölge Müdürlüğü’nün su tahliye kanalı inşaatında yağış nedeniyle meydana gelen göçükte mahsur kalan 2 işçi, ekiplerin 1 saat süren çalışmasının ardından yaralı olarak kurtarıldı. Taşeron firma işçileri Mustafa Nacar ile Mehmet Purtaş için kurtarma ekipleri seferber oldu. İtfaiye, AFAD ve KADAK ile sağlık görevlilerinin 1 saatlik çalışmasının ardından çıkarılan 2 işçi, kentteki hastanelere götürülerek tedaviye alındı. Hastanelerde tedavileri süren yaralı işçilerden Mustafa Nacar’ın hayati tehlikesinin bulunduğu bildirildi. EMEK

61 yaşındaki işçi yaralandı

Kayseri’de bir inşaatta çatı tadilatı yapan 61 yaşındaki Saim Kavak, 4 metre yüksekten düşerek yaralandı. Kayseri’nin Melikgazi ilçesindeki Abdullah Gül Üniversitesi Sümer Kampüsü’nde bir hangar inşaatında çatı tadilatı işi yapan Saim Kavak, çalıştığı sırada dengesini kaybederek yaklaşık 4 metre yükseklikten aşağı düştü. Yaralanan Saim Kavak çağrılan ambulansla Kayseri Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırıldı. 61 yaşındaki işçi Saim Kavak’ın sağ kolunun kırıldığı, ancak durumunun iyi olduğu bildirildi. EMEK

İşçi iki iş makinesi arasında sıkıştı

emek OSMAN ERDEM

Yeni yıl öncesi asgari ücretliye yine kara haber çıktı. Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplantısından %6 zam çıkarken, ilk altı ay için net 891 lira olan asgari ücret 2015’in ilk 6 ayı için günlük 1.93 lira artışla 949 liraya çıkarıldı. İkinci 6 ay için de yüzde 6 zam belirlenirken, 2015 Haziran ayından sonra yeni ücret 1000 lira olacak. Bu zam sadece 4014 liralık yoksulluk sınırının değil, 1232 lira olarak belirlenen açlık sınırının da altında. AKP döneminde enflasyon kimseyi ezdirmemiş Komisyon toplantısı sonrası açıklama yapan Çalışma Bakanı Faruk Çelik, enflasyon oranının yüzde 5 olduğunu savunarak, “Hükümetimiz döneminde emeklilerimiz, çalışanlarımız enflasyona ezdirilmemiştir. Türkiye yaşanan küresel krize rağmen ücret artışlarında pek çok gelişmiş ülkeye göre daha iyi bir durumdadır” iddiasında bulundu. Bu ücretin 8 Avrupa Birliği ülkesinden daha iyi olduğunu ileri süren Çelik, yeni ücret için “Yüksek bir rakam, iyi bir rakam” dedi. Türkİş Sendikası temsilcisi Nazmi Irgat, yapılan zammı yetersiz bulduklarını

belirterek “Türk-İş sendikası olarak bu karara muhalefet ettiğimizi sizlere ifade ediyorum” dedi. Asgari ücretin fazla artırılmasının işsizliği tırmandıracağını ileri süren Türkiye İşverenler Sendikası Konferderasyonu Temsilcisi Metin Demir ise yapılan zammı fazla bulduklarını söyledi.

yaşamını insanca yaşayabilecek şekilde belirlenmelidir. Kişi başına düşen milli gelirden payını almalıdır. Asgari ücret tespit komisyonu toplantısı, bu orta oyunu yapılan açıklamalarla sona ermiştir. Ancak asgari ücretlinin insanca yaşam mücadelesi güçlenerek devam edecektir.”

dönemi olduğu için belki bir süre daha bir çok şeye zam yapmayacaklardır, enflasyonu daha düşük tutmaya çalışacaklardır; ama bunun acısı da seçimden sonra çıkacaktır. Avrupa ülkelerinin bazılarından daha yüksek olduğu söyleniyor. Estonya, Polonya, Çek Cumhuriyeti gibi bazı ülkelerden daha yüksek ya Sefalette ısrar anlamına geliyor Acısı seçimden sonra çıkacak da o seviyede. Sosyal güvenceden Serkan Öngel (DİSK-AR Araştırma Yardımcı Doçent Dr. Özgür Müftü- en yoksun olunan bir dönemde, Komisyonu Üyesi): “Açıklanan rakam oğlu: “İleriye dönük enflasyon hü- çalışanın hiçbir barınma, ulaşım sefalette ısrar anlamın geliyor. Yüzde- kümet tarafından her dönem düşük hakkının olmadığı bir yerde, her lik artışlar asgari ücretlinin yaşamsal tutuldu. Gerçek enflasyonun ya da şeyin piyasanın insafına bırakılmış sorunlarını çözmekten son derece sokaktaki enflasyon çok farklı. Hü- düzeydeyken sadece ücret üzerinuzak. Alım gücü kaydına baktığımız- kümetin çok bilinen taktiğidir. 58 den, kaç dolardı, şu kadar Avroydu da geçtiğimiz yıldan bu yana kayıp liralık artış bugün zaten imkansız denilerek açıklanması değil; oradaki yaşanan tüm ürünlerin karşılamaktan olan yaşama koşullarını daha da yaşam koşulları ile birlikte değerlenbile uzak. Asgari ücret ailesi ile birlikte olanaksız hale getirecektir. Seçim dirmek gerekiyor.

EHP: İşçiler sadaka değil, hakkı olanı alacak Emekçi Hareket Partisi, 2015 yeni yılına girerken açıklanan asgari ücret miktarı ile ilgili açıklama yayınladı. İşçilerin sadaka değil hakkı olanı alaması gerektiğini vurgulayan açıklamayı sizlerle paylaşıyoruz. Kardeşler, Yeni yıla girerken asgari ücret zammını hükümet açıkladı. AKP hükümeti 2015 yılında bizlere, çocuklarımıza yine sefaleti uygun gördü! Bizlere, hemen hemen haftanın her günü, 12 saat çalışmaya zorlanan milyonlarca emekçiye, aylık 949 lirayı uygun gördü. Yapılan yüzde 6’lik artış yoksulluk sınırları altında yaşayan bizler için yine çocuklarımızın et yiyememesi, çocuklarımızın ihtiyaçlarını karşılayamamız, çocuklarımızı okutamamız demek! AKP sadece patronları düşünüyor! AKP’nin peki bu umrunda mı? Umrunda değil, o bizleri değil sadece patronları düşünüyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, küresel krizi göz önünde bulundurarak açıklanan zam oranlarını kabul etmemizi bekliyor. Kendi yarattıkları krizden ötürü emekçilerin ödün vermesini bekliyor. Sırf patronların karlarında düşme olmasın diye ekonomik krizin faturasını bizlere çıkartıyor. AKP, ölümü gösterip sıtmaya razı etmeye çalışıyor! Çelik yine sözünde asgari ücretin art-

ması durumunda işsizliğin artacağını söylüyor. Bizleri işsizlikle terbiye etmeye çalışıyor. AKP bizlere günlük 1.93 Tl zam vererek bunu kabul edin ya da işizliği kabul edin diyor. Hırzıların düzenini kabul etmeyelim Kardeşler, bize yüzde 6’lık zammı uygun görenler,c umhurbaşkanlığı bütçesini yaklaşık 2 kat artırdı. Milyonlarca lira Ak Saray’a harcandı. Milyonlarca lira sıfırlandı! Milli gelirden kişi başına yaklaşık 1900 Tl düştüğü düşünüldüğünde bize 949 lirayı uygun görenler acaba kalanını ayakkabı kutularında mı saklıyorlar?

sında henüz örgütsüz bir işçi sınıfı ve AKP’ye direnemeyen sendikalar var. Kardeşler, bu tabloyu değiştirmek bizlerin elinde. Ölümüne çalıştırılan bizlere günlük 1 lira 93 kuruş zammı reva görenlerden hesap sormalıyız. Çocuklarımız iyi beslensin diye, insanca yaşamak için

zalimlerden hesap sormak için birlik olmalıyız. AKP sadece patronları düşünüyor. Her şeyi ellerimizle üreten bizlere sus yoksa işsiz kalırsın diyor. Üretenlerin yani bizlerin yönettiği bir ülke, bir dünya için gelin birlik olalım, bu zalimlerden hesap soralım!

Bizler üretiyoruz, bizler yöneteceğiz! Kardeşler, AKP döneminde 15 bin arkadaşımızı toprağa verdik. 15 bin arkadaşımız çalışırken hayatını kaybetti. Ermenekt’e ölen işçi kardeşimizin eşi; bizler zaten yaşamıyorduk, paramızı alamıyorduk, sözleri hala kulaklarımızda çınlıyor. Yani ölümden öte yoksulluk bize reva görülüyor. AKP’nin biz emekçilerin beklentisini karşılamadığını bile bile asgari ücreti belirlemek konusunda bu kadar rahat davranmasının elbette sebepleri var. Çünkü karşı-

Disk asgari ücret zammı gayrimeşrudur, dedi İzmit’te kurulu bulunan bir fabrikada akşam saatlerinde meydana gelen iş kazasında Selim Yüce adlı bir işçi iki iş makinesinin arasına sıkıştı. Ağır yaralanan işçi için hemen fabrikaya sağlık ekibi çağırıldı. Hızla olay yerine giden sağlık ekiplerinin ilk müdahalesinin ardından yaralı işçi KOÜ Umuttepe Tıp Fakültesi Hastanesi’ne kaldırıldı.Yaralı işçinin hayati tehlikesinin devam ettiği öğrenildi. Geçirdiği iş kazası sonrası ağır yaralanan işçi Hasan Yüce’nin geçtiğimiz haziran ayında evlendiği, eşinin ise hamile olduğu belirtildi. EMEK

DİSK Genel Başkanı Kani Beko 2015 yılı asgari ücret zammına ilişkin yazılı açıklama yaptı. Yapılan 58 TL zammın işçiler açısından gayrimeşru olduğunu vurgulayan Beko; “Milyonlarca asgari ücretlinin temel ihtiyaçlarını gidermekten uzak olan bu asgari ücret, en hafif ifadeyle işçi sınıfı ile alay etmek anlamına gelmektedir” dedi. “ekonomi büyürken işçilerin payına açlık ve yoksulluk düştüğünü belirterek işçi ölümlerinin 1 yıl öncesine göre yüzde 60’ın

üzerinde arttığı 2014 yılı sonunda işçi sınıfına yüz ‘fıtratını’ gayet net bir biçimde yansıtmıştır’’ dedi. İktidarın ve tercih ettiği ‘Ekonomik büyüme’ modelinin fıtratında, işçi sınıfı için yoksulluk ve ölüm vardır” ifadelerini kullandı. Beko, sözlerinde şunları kaydetti: “2014 yılı sona ererken ‘itibar’ adına sarayları büyütenlere ve o sarayların sofralarında yer tutanlara inat işyerlerinde, sokaklarda, meydanlarda verdiğimiz mücadeleye devam edeceğiz.” EMEK


EKONOMI

09

7 Ocak 2015

Merkez Bankası, giderek yükselen dolara karşı son kozunu oynadı

Döviz gelmezse biz ona gideriz

Amerika’nın ekonomisinin iyileşmesiyle paralel olarak giderek tavan yapan dolar karşısında Merkez Bankası bankaların yabancı para cinsinde zorunlu karşılık oranlarını yükseltti. Bu hamle ile Merkez Bankası döviz rezervlerine 3,2 milyar dolar katkı bekleniyor. Daha doğru bir ifade ile kasada döviz varmış göstererek bir süre daha idare etmek bekleniyor. ekonomi elif karan

milyar dolar katkı yapacağı belirtti. Ancak “katkı” kelimesi burada yanlış Merkez Bankası yükselen do- anlaşılmasın. Mevcut katkı ekonomilar kuruna karşı uzun zaman- de işler yoluna girdiği için, Merkez dır gündemde olan silahını kullandı. Bankası kasasındaki dolar rezervleri Merkez Bankası bankaların yabancı arttığı için değil, bankalardan ödünç para cinsinde zorunlu karşılık oran- paralar sayesinde artacak. larını yükseltti. Alınan karara göre hâlihazırda yüzde 11,7 olan yabancı Derenin suyu nereden geliyor para ortalama zorunlu karşılık oranı Bankalar kredi vb. işlemleri için yüzde 12,8 seviyesine yükseltilecek. Merkez Bankası’na yapacakları iş1 yıla kadar ve 1 yıl dâhil vadeli ya- lem ederinde bir karşılık göstermek bancı para mevduat zorunlu karşılık mecburiyetindeler. Örneğin, 1000 oranı yüzde 13’ten yüzde 18’e yük- liralık bir kredi vereceklerse yâda yaseltilecek. tırım yapacaklarsa Merkez Bankası Merkez Bankası uzun vadeli zo- kasasına belli oranda bir para yatırrunlu karşılık tutulması yönünde de malıdırlar ki kredi verebilsinler. Yani adım attı. Buna göre 5 yıldan uzun mevcut harcamaların karşısında bir vadeli zorunlu karşılık oranı değişti- değer göstermek zorundalar. Merkez rilmeyerek yüzde 6’da tutuldu. Açık- Bankası artan döviz kuru karşısında lamada yabancı para zorunlu karşılık işte tam da bu oranı yükseltti. Mevoranlarındaki artışla Merkez Banka- cut bankalardan aldığı karşılık oransı’nın döviz rezervlerine yaklaşık 3,2 larını arttırdı. Böylece kasasında daha

Faşizm krize karşı bir seçenek midir? İmdiye kadar genellikle AKP’nin ve Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu çıkmazı yazdım, bunun Karl Marks (1818-1883) fazla ömrünün kalmadığını kapitalizmin işleyişini ifade ettim. Peki bir de işe en ince detaylarına kadar madalyonun diğer tarafından deşifre etmiş, yaşayacağı bakalım. Dört dörtlük faşizm krizleri öngörmüştür. koşulları, tam bir diktatörlük devleti oluştuğunda bu ekonomik krizi derinleştirir mi, yoksa onu atlatmak için bir olanak sağlayabilir mi? Buna dair bir şey söylemek için çok uzağa gitmeye gerek yok, Nazi Almanayasına bakmamız yeterli. Doğuş koşullarını zaten bir dünya krizi içerisinde bulan Hitler dönemi, iktidarını sağlamlaştırdığı andan itibaren ekonomide bir güçlenme, işsizlik rakamlarında ciddi bir düşüş ve üretimde, inşaatta ciddi bir yükselme sağlamıştır. Ama neden ve nasıl? Bu tür olağanüstü koşullarda kapitalizmin işine yarayan durumlar ortaya çıkabilir. Sendikal mücadele sıfırlanır, işçi hareketi kıpırdayamaz hale gelir, tüm haklar çalışanların elinden alınır. Bu koşullar altında işçilerin ücretleri sonuna kadar düşürülebilir, her türlü sosyal hak ve talep yok sayılır, çalışma saatleri en son fiziksel sınırına kadar yükseltilir. Toplum bu esnada tüm dış ülkelerle bir savaş ve tehdit kıskacı içine sokulduğu için fazla homurdanmadan çalışmak “vatani görev” haline gelmiştir. Dolayısıyla Hitler’in yaptırdığı gibi milyonlarca insan otoban yapımında, fabrikalarda, silah üretiminde istihdam edilir. Herkes, her koşulda çalışmak zorundadır. Sesini yükselten, işini düzgün yapmayan “vatan haini” ilan edilir, dışlanır, cezalandırılır, hatta infaz edilebilir. Buna ek olarak, Nazi örneğinden devam edersek, her tür azınlık işaretlenmeye, toplumun geri kalanından ayrıştırılmaya, kat kat fazla vergiler ödemeye zorlnamaktadır ve en sonunda toplama kamplarında tamamen izole edilirler. Burada insanlar en ağır işlerde çalıştırılır ve onlara yapılan en fazla biraz su ve bir parça bayat ekmektir, o da her zaman verilmeyebilir. Bu şekilde bu gettolarda, toplama kamplarında da bir tür “masrafsız üretimhaneler” yaratılmış olur. Bu analiz tabii ki çok daha detaylandırılabilir ve uzatılabilir. Fakat bu en “başarılı” faşizm örneğinin bile ne kadar sürebildiğini ve Hitler’in en sonunda kafasına sıkarak intihar ettiğini hepimiz çok iyi biliyoruz.

çok döviz bulanacak. Daha doğru bir dünya pazarındaki payında aramanız ifade ile kredi vadeleri boyunca Mer- yeterlidir. kez Bankası kasası “ödünç döviz” ile dolu olacak. Döviz rezervi neden düştü? Türkiye ekonomisindeki krize doğru gidiş yabancı yatırımcıların dövizleRezerv opsiyonu katsayısına ayar Merkez Bankası rezerv opsiyon kat- rini alıp gitmesine yol açıyor. Bu bir sayısında da zorunlu karşılık oranla- taraftan bankaların kasalarındaki rerındaki değişiklikler doğrultusunda zervlerin düşmesine neden olurken, ayarlama yaptı. Buna göre Türk lirası diğer yandan kredi notlarının düşzorunlu karşılıkların döviz cinsinden mesine yani yeni yatırımcıların başka tesis edilmesi imkânı uygulamasında ülkelere yönelmesine yol açıyor. Tam imkân üst limiti değişmeden dilim da bu noktada Merkez Bankası’nın sayısı artırılarak rezerv opsiyonu kat- döviz rezervleri önem arz ediyor. Kriz günlerinde rezerv ne kadar güçlü ise sayıları değiştirildi. Banka Türk lirası zorunlu karşı- ülke ekonomisinin de düze çıkması lıklar için 33 milyar dolar tutuldu- o kadar kolay. Merkez bankalardan ğunu belirtirken yapılan ROK deği- aldığı zorunlu karşılık ise; sadece güşikliği ile 2,4 milyar doların serbest ven yaratmakla kalmıyor, bankaların kalacağını açıkladı. Bu düzenleme- sıkıntıya düştükleri dönemlerde onler 13 Şubat’ta geçerli olacak ve tesis lara karşılık olarak yatırdıklarını iade dönemi 27 Şubat’ta başlayacak. ederek likidite sıkıntısını aşmalarını sağlar. Rezerv Opsiyon Katsayısı yönteMerkez Bankaları Niçin Rezerv mini kullanarak bankaların türk lirası Tutar? Merkez bankaları niçin döviz ve al- zorunlu karşılıklarının bir bölümünü tın rezervi tutar? Bu sorunun yanıtı dövizle alıp rezervlere ekleme buluşu genellikle sıkıntılı zamanlar ve kötü iyi günlerde iyi sonuç verir. Merkez günler içindir şeklindedir. Eğer bir Bankası’nın rezervleri yüksek görüülkenin parası uluslararası alanda nür, ekonomiye güven artar. Ne var kabul edilen bir değişim aracı nite- ki gün gelir de işler tersine dönerse liği taşıyorsa o zaman o ülke merkez bu ödünç rezervler zorunlu karşılıkbankasının ayrıca başkasının parasını larla iç içe girer ve baş ağrıtır. Çünkü döviz rezervi olarak bulundurması ge- para aslında Merkez Bankası’na ait rekmez. Mesela dolar küresel sistem- değildir. de tanınan, alış verişlerde geçerli olan bir para olduğu için FED’in ayrıca Yama yama nereye kadar? başka bir ülke parasını rezerv olarak Merkez Bankası’nın müdahalesinin tutmasına gerek yoktur. Benzer bir geçici bir önlem olduğu, hatta son çadurum büyük ölçüde euro ve Avru- re olduğunu söylemek yerinde bir tespa Merkez Bankası için de geçerlidir. pittir. Şimdilik varmış gibi görünen Yen, sterlin ve İsviçre frangı da bu ko- döviz rezervleri bir süre daha yabannuda banka kasalarında bulunması cı yatırımcı için güven oluşturabilir. gereken paralardır. Ancak Türk Lirası Ancak ekonominin kırılganlığı, AKP gibi onlarca para biriminin genel bir hükûmetinin politikaları karşısında değişim aracı olarak kabul edilmediği her an politik tepkisini göstermek için uluslararası ödemelerde hükmü için apartta bekleyen halk, yeni ve daha güçlü “Gezi” endişeleri sermayoktur. Bir para biriminin genel deği- yedarların kara kara düşünmesine şim aracı olarak kabul edilmesi için neden olmaya devam ediyor. Türkidünya pazarında geçerliliği olan bir ye ekonomisi dolar hızla yükseldikçe, para birimi olması gerektiği ortadır. Rusya’da işler kötüye gittikçe, milli Yani niye Türk lirası değil de dolar gelir Kaç-Ak-Saray’lara yatırıldıkça genel değişim aracı derseniz cevabını iyiye gidecek gibi de gözükmüyor.

Bu hafta ne alsak?

Yılbaşı alışverişinin geride kaldığı yeni yılın ilk günlerinde birçok üründe olduğu gibi, sebze ve meyvenin büyük çoğunluğunda fiyatlar gerilerken, bazılarında zamlar devam etti. Her şeyi mevsiminde yemeli diyoruz ve okurlarımıza fiyatları %35’lere kadar düşen kış meyve-sebzelerini almalarını öne- riyoruz. •Geçen ay kilosu 2-4 lira arasında değişen soğanın fiyatı Ocak ayında yüzde 25 düşüşle 1,5-3,5 lira aralığına geriledi. Kış sebzelerinin vazgeçilmezlerinden olan havucun fiyatı bir önceki aya göre yüzde 25 düşüşle 2 liraya indi.

•Karnabahar da fiyatı düşen kış sebzeleri arasında yer alıyor. Geçen ay 4,5 lira olan karnabaharın fiyatı yüzde 33 düşüşle 3 liraya geriledi. •Yine kış sebzelerinden ıspanağın fiyatı aralık ayında 4 lirayken bu ay yüzde 37,5 düşüşle 2,5 liraya geriledi. •Geçen ay 4 liraya yükselen narın fiyatı ise ocak ayında yüzde 50 düşüşle 2 liraya geriledi. FİYATI YÜKSELENLER •Buna karşılık, limonun fiyatı aralık ayındaki düzeylerini korudu, 8 liraya kadar yükseldi. •Sera üretimi olan domatesin fiyatında ise artış ocakta da devam ediyor. Kasım ayında 5 lira olan salkım domatesin fiyatı aralık başında 4 liraya geriledikten sonra, ocak ayında yüzde 20 yükselerek 5 liraya çıktı. •En büyük yükseliş, yüzde 25 ile hıyarda görüldü. Geçen ay 2 lira olan hıyarın kilosu bu ay 2,5 lira oldu. Ayrıca Çengelköy hıyarının fiyatı 7 liraya yükseldi. •Kışın vazgeçilmez meyveleri mandalina ve elma ise aynı fiyatta. 2014 ENFLASYONU 2013’ü solladı İstanbul Ticaret Odası’nın dün açıkladığı verilere göre, perakende ve toptan fiyat endekslerine göre 2014 yılında enflasyon çift haneli olarak gerçekleşti. İTO İstanbul Ücretliler Geçinme Endeksi verilerine göre, İstanbul’da Aralık ayında perakende fiyatlar yüzde 0.17 arttı ve yıllık enflasyon yüzde 11.14 düzeyine çıktı. İTO Ücretliler Geçinme Endeksi’ndeki 2013 yılı artışı ise yüzde 7.04 düzeyindeydi. 2015’in ilk zammı Her yıl olduğu gibi bu yıl da hükümet yeni yılda yurttaşları zamlarla karşıladı. Sigara ve alkoldeki vergi oranları artırıldı. Firmaların vergi zamlarını fiyatlarına yansıtması bekleniyor. Bakanlar Kurulu kararına göre birada 0.74 lira olan litre başına maktu vergi yüzde 15 artışla 0.85 kuruşa çıkarılırken, vergi oranı yüzde 63 olarak korundu. Şaraptaki maktu vergi yüzde 16 artışla 3.97 liradan 4.59 liraya, köpüklü şarapta maktu vergi de yüzde 16 artışla, 26.83 liradan 31.02 liraya çıkarıldı. Sigarada vergi oranı da yüzde 65.25 olarak korunurken, asgari maktu vergi yüzde 5 artışla 0,1875 liradan, 0,1971 liraya yükseltildi. EKONOMİ

Türkiye, ucuz işgücünde Çin’i yakaladı

Emekliye müjde AYM kararıyla, 18 Ocak’a kadar yasal boşluk doldurulmazsa, 10 yıl memurluk yapıp işten çıkarılarak ya da yaş haddinden kendi isteğiyle ayrılanlar emeklilik hakkı kazanacak. Anayasa Mahkemesi, 2013 yılında vermiş olduğu Emekli Sandığı Kanunu’nun Geçici 206. maddesiyle ilgili verdiği iptal kararı ile memuriyette 10 yıl doldurmuş daha sonra çıkarılmış ya da yaş haddinden kendi istekleriyle ayrılmış olanlara emeklilik yolunu açmıştı. Anayasa Mahkemesi iptal kararını verirken, yasal boşluk doğmaması için bir yıllık süre tanıdı. Bir yıllık sürenin dolmasına iki hafta

kaldı. 18 Ocak 2015 tarihine kadar iptal edilen maddenin yerine yeni bir düzenleme yapılmadığı takdirde, 19 Ocak 2015 Pazartesi gününden itibaren bazı koşullarda memurlara, sadece 10 yıllık hizmet süresiyle emeklilik hakkı doğacak. Anayasa Mahkemesi, bir haksızlığa son verdi. Emeklilik yaşının yükseltilmesinden sonra daha da anlamsız hale gelen emekli ikramiyesinde 30 yıl sınırı kaldırıldı. En çok merak edilen, iptal kararından, daha önce 30 yılın üzerinde çalışarak emekli olmuş kişilerin yararlanıp yararlanamayacağı. Bu kişilerin durumu yargıda çözülecek. EKONOMİ

Türkiye, reel ücretlerdeki düşüş ve döviz kurlarındaki gelişmelere bağlı olarak “ucuz üretim” de dünyanın en ucuz üreticisi olarak bilinen Çin’in düzeyini yakaladı. The Boston Consulting Group (BCG) tarafından yayınlanan İmalat Sanayi Maliyet Endeksi’ne göre dengeler değişiyor. Araştırmaya göre ucuz üretimde Çin kan kaybederken, ABD yükselişte. Türkiye ise birçok şirketin fabrikalarını kurmak için tercih ettiği bir ülke. Neden Türkiye? 1- Maliyeti düşük. 2- Lira dolar karşısında düşük değerde 3- İşçi ücretleri yoksulluk sınırının altında 4- Avrupa ülkeleri arasındaki en yüksek genç nüfus oranına sahip 5- Liselerde ezberlediğimiz gerçek: jeopolitik durum. 6- Sermayedardan alınan düşük vergiler. 7- İşçi sınıfının temel hakların yokluğu


KADIN

10

7 Ocak 2015

Gülsüm Kav

ANA FiKiR

Kadınların konumu ve ev Kadınların kariyer yapmasından ne çok korkarmışsınız meğer. Bu ne paniğe kapılmadır, bu ne ihtiras? Kadın kariyer yapınca ve hatta bir erkeğin yöneticisi pozisyonunda olunca dünyaları yıkıyor, dünyaları. AKP bu korkuyla her gün, en eski ve geçerliği kalmamış hikâyeleri ısıtıp ısıtıp getiriyor. Bunlardan en ünlü ikisini ve acı sonlarını ele almak istiyorum: 1. Fıtrat hikayesi: İnsanların toplumsal konumunu, doğuştan getirdiği özelliklerine göre tanımlamak bir insanlık suçudur diye kabul edileli yüzyıllar oldu. Kadınlar bakımından da toplumsal eşitlik mücadelesi, yüzyılları bulan bir deneyim ve fikri zenginliğe yaslanır ama diyebiliriz ki “Kadın doğulmaz, kadın olunur” cümlesiyle Beauvoire, bu fıtrat saçmalığına ölümcül darbeyi de vurmuştur. O zamanlardan beri fıtrat diye bir şey yok, yaşamıyor. Ama Osmanlıca’yı diriltmeye çalışan AKP, kale gibi “fıtrat” savunuyor. 2. Ev masalı: AKP için evin stratejik önemi var: kadınlar sürekli çocuk doğurarak, hamileyken dışarı çıkmayarak ve en son gerekirse annelik için kariyerlerinden vazgeçerek hep eve dönecekler. Kadın istihdamında yeteri kadar başarısız ve zor durumda olan AKP için sadece ideolojik değil aynı zamanda iktisadi bir zorunluluk. Kadınları daha fazla işsiz bırakacak, daha düşük ücretle ve güvencesiz çalışmaya mahkum bırakacak planları da var. Tüm bu koşullarda kadınların eve dönüşe kendilerinin razı olacağı “manevi” bir karakter kazandırmak işine geliyor. Bu yeni liberal muhafazakar kamyon, daha önce de ABD’de, Avrupa’da kadınlara çarpmıştı, “düşük ücretle çalışmak yerine çocuğumu büyütürüm” diyerek evine dönen kadınlar da oldu. Ama sonraları, pişmanlıklarını da çok dinledik onların, öğrendik. Çünkü “anlatılan bizim hikayemizdi”. Bir de bilirsiniz bu “evine dön” çağrısı, gericiliğin en eski klasiğidir. Sadece kadınlara değil, bütün hak arayanlara ilk savrulan söz budur. Misal, Tekel işçisi Ankara’nın merkezinde direnirken de Erdoğan böyle seslenir, gençler eylem yaparken de. Hep aynı teraneye, evlerine dönmeyenler son verir. Evlerin içini değiştirmek, evlere dönmemekle, dışarıda mümkündür. İşte şimdi kadınlar da Türkiye’de bir anlamda eve dönmemek için direniyor. Anne olmayı seçmeye ya da seçmemeye karar veriyor, anne olsalar da olmasalar da hayata karışıyor kadınlar. İşin aslı şu; biz, derin akışta, kadınların kendi hayatlarıyla ilgili taleplerinin arttığı bir dönemdeyiz. Bıraksalar Türkiye’de kadınların konumunda gerçekten büyük bir değişiklik, iyiye gidiş olabilecek. Çok çelişkili görünebilir bu söylediğim. Evet Türkiye’de kadınlar, her gün öldürülüyor, erken yaşta evliliğe zorlanıyor, işsiz bırakılıyor, şiddete maruz kalıyor, eğitimde zorluk yaşıyor. Kısacası her gün bedenen ruhen tüm varlığı ile en büyük baskı aygıtını; devleti arkasına almış bir erkek egemenliğinin saldırısı altındayız. Ama bütün bunlara rağmen, daha önceki zamanlardan farklı olarak, gerçekten artık “kadınlar her yerde”. Bir zamanlar sadece toplumunun okumuş görmüş, haklarının bilince olan ama dar bir kesiminden kadınların şarkı diye söylediği bu sözler, günümüzün gerçekleri oldu. Sadece belli sayıda kadın için değil büyük çokluktaki ve birbirinden farklı kadın için, değerler değişiyor. Metropollerde yaşayan kadınlar, “idealleri” sorulduğunda, eskiden verdiği yanıtları vermiyor mesela. “Annelik” deyip bırakmıyor veya hiç böyle demeyip “eğitim almak istiyorum” diyor, “mesleğim çok önemli” diyor, “bağımsızlık” diyor, “siyasete atılmak” istiyor. Bu bir nesnellik; kentleşme, toplumun ilerleyişi, çok normal olarak toplumun yarısını oluşturan kadınları da etkiliyor, olağan akışta böyle sonuçlar yaratıyor. AKP bu gidişattan çok korkuyor, bunu tersine çevirmeye çalışıyor. İşte bu yüzden “bıraksalar” diyorum, gölge etmeseler her şey çok güzel olacak.

gulsumkav@gmail.com

14’ünde evlendirildi 20’sinde öldürüldü

Adana’da, eşi tarafından pompalı tüfeği saklamak isterken öldürülen 2 çocuk annesi Leyla Sabuncu’nun 14 yaşında evlendirildiği, 15 yaşında ise ilk çocuğunu dünyaya getirdiği ortaya çıktı. Sabuncu toprağa verilirken eşi çıkarıldığı mahkemede yanlışlıkla silahın ateş aldığını iddia etti. Şahin Y. tutuklanarak cezaevine gönderildi. KADIN

Kadın cinayetlerini sağır sultan duydu

Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun kadınlara yönelik “Annelik kariyerinin dışında bir başka kariyeri merkeze almamaları gerekir” açıklamasının ardından “Kendi hayatlarına dair kararları sen değil kadınlar alır” diyen kadınlar, Ayşenur İslam’ın kadın cinayetlerine karşı yine eğitimi öne sürmesine “Kendini görevsizleştiremezsin” dedi. kadın Özgün başak

Geçtiğimiz günlerde “Sezaryen doğum fıtratta yok” sözleriyle gündeme gelen Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, bu kez de 2015’in ilk bebeğini ziyaret ettiği hastanede AKP’nin kadın düşmanı açıklamalarına bir yenisini daha ekledi. “Kadınlar annelik dışında başka bir şey yapmamalı” Müezzinoğlu, Zeytinburnu Süleymaniye Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde ziyaret ettiği çiftin üç çocuğu olduğunu öğrenince “O zaman siz söz dinleyenlerdensiniz.” diyerek Erdoğan’ın en az üç çocuk isteğini hatırlattı. “Annelerin, annelik kariyerinin dışında bir başka kariyeri merkeze almamaları gerekir. Merkeze iyi nesiller yetiştirmeye almalılar.” şeklinde konuşan Bakan, kadınların tek kariyerinin annelik olması gerektiğini söyledi. Kadınların nasıl çocuk doğuracağına karışmayı da ihmal etmeyen Müezzinoğlu, “Her annenin doğal yapısı, normal doğum üzerine yaratılmış. Normal doğumu merkeze almak lazım. Tıp olağanüstü durumlar için var. İhtiyaç duyulduğu zaman, hekim arkadaşların en doğru kararı vermelerini isteriz” dedi.

ra Şubesi’nde düzenlenen “Ensar Buluşmaları” programında kadın cinayetlerine ve kadına yönelik şiddete ilişkin konuştu. Kadın cinayetlerinde Almanya ile Türkiye’yi kıyaslayarak Almanya’da daha fazla cinayet olduğunu ancak duyulmadığını söyleyen Bakan İslam “Almanya’daki durumu hiç duymuyoruz ama Türkiye’dekini sağır sultan bile duyuyor” sözleriyle kadına şiddetin en somut ve en son hali olan kadın cinayetlerine karşı ses çıkartılmaması gerektiğini savundu. Daha önce kadın cinayetleri verilerinin ellerinde olmadığını söyleyen İslam’ın şimdi gerçek verileri örtmek için söylediği yanlış verilerin nereden çıktığı bilinmiyor.

“Eğitim şart, erkekler de eğitilmeli” Bakan İslam kadına yönelik şiddet vakalarında kadını bilinçlendirme ve güçlendirme yönteminin yetmediğini belirterek, şiddeti erkeklerin durduracağını söyledi. “Aile içi şiddet, çocuğa ve kadına yönelik şiddet dediğimiz zaman bilinçlendirme hareketlerinde ve tedavi mekanizmalarında ister istemez hep şuraya yöneliyoruz: Mağduru eğitmek, bilinçlendirmek ve güçlendirmek. Diğer taraftan da bu mağduriyete sebep olan var. Asla bir cinsiyet ayrımı içerisine girmek istemiyorum Kadın cinayetlerini sağır sultan ama toplumun diğer yarısıyla da bile duyuyor uğraşmak zorundayız. Kadına yöAile ve Sosyal Politikalar Bakanı nelik ve aile içi şiddeti durduracak Ayşenur İslam, Ensar Vakfı Anka- olan kesim erkeklerdir.” diyen Aile

ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam, bakanlık koltuğunda oturmanın gerekliliğini yapmadığı gibi çareyi eğitimde göstererek sorumluluğu gelecek nesillere yükledi. Açıklamalara kadınlardan tepki Ayşenur İslam’ın açıklamalarını değerlendiren Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Genel Temsilcisi Gülsüm Kav “Hükümetin işçi ölümlerinde de yaptığı gibi, Ayşenur İslam eğitimi öne sürerek hiçbir şey yapmamanın, kendini görevsizleştirmenin yolunu bulduğunu ve görevlerinden kaçabileceğini sanıyor. Kendisinin de konuşurken itiraf ettiği kadın cinayetlerini sa-

ğır sultan bile duydu lafı söylediği tek doğru. Herkes kadın cinayetleri önlenebilecek iken kadınların bu şekilde göz göre göre öldürülmesini görüyor, duyuyor ve itiraz ediyor fakat Ayşenur İslam yalan söylemeye devam ediyor. 2014 yılı kadın cinayeti sayısına 170 diyerek tüm maddi gerçekleri örtmeye ve tersine çevirmeye çalışıyor. Bizde kadın cinayeti verilerinin kaydı yok derken şimdi bu kaydı nereden buldular biz öncelikle bunu soruyoruz KADEM zirvesinde bir soru bile sordurtmamak için kadınların ağzını kapattıklarını biliyoruz.” diyerek diyerek, kadın örgütünden anladıklarının tam olarak ne olduğunu sordu.

Mücadele her koşulda devam ediyor 18 Ekim’de Eskişehir Kızılay İş Merkezi’nde öldürülen Huriye Kara’nın ikinci duruşması Eskişehir Adliyesi’nde görüldü. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ve Eskişehir Barosu Kadın Hakları Komisyonu’nun da müdahil olduğu davada, zanlı Halil Kara “Bana komplo kurmak istediler, benden kurtulmak istediler’’ diyerek kendini savunmaya çalıştı. Dava sonrası Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun

yaptığı eylemde konuşan Huriye Kara’nın yengesi Nermin Deringöz: “Katil kendisini kurtarmak için Huriye’ye iftira atıyor. Biz katilin en ağır şekilde cezalandırılmasını, adaletin yerine gelmesini istiyoruz.” dedi. Platform temsilcisi Fatma Kurt ise “Halil Kara’nın ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılması için sonuna kadar davanın takipçisiyiz. Devlet somut adım atmalıdır, o adım ise katillere ağır ceza olmalıdır.” şeklinde konuştu.KADIN

Haklarının yolunda karar kadınların Kadın Hareketi Fatma Kurt Hükümetin, kadınların kararlarını hiç önemsemediği bir noktada durarak ürettiği bir takım temel politikalar var. Günümüzde her türlü söylem ve yöntemi kullanarak en çok üstünde durduğu ise kadınların çocuk doğurma özelliğini kontrol altına alıp arttırarak müstakbel ucuz işgücü oluşturmak. AKP doğum oranının azalmasına karşı, kadınların toplumda hayatlarına dair karar ve tercihlerinin olduğuna itirazıyla beraber büyük bir çaba göstermekte. Kadın cinayetleri başta, kadına yönelik suçlara karşı ise aynı çabayı göstermiyor. Hatta kadınlar yaşamalı, kadınlar bunu mücadeleyi büyüterek başaracak diyen kadın-

ları “sağır sultan duydu” diyerek susmaya davet edip, kadın cinayetlerine karşı çözümlere kapısını kapatmak istediğini ilan ediyor. Hükümetin politikalarıyla somutlanan kadın düşmanlığı, kadınların aksi yönde kendi kararlarını almak için verdiği mücadelenin karşısında çaresiz düşmekte. Kadınlar kendi kararlarını alırken, bu kadın düşmanlığının çıkıp kadınların yaşama hakkı başta bütün haklarının ihlaline karşı büyüyen kadın hareketi ise kadın düşmanlığının çağımızdaki en büyük şaşkınlığı. Genç kadınlara, gülistandan boş çıkmayın seçici olmayın, dedi hükümet. Aynı doğrultuda evlenen üniversite öğrencilerine parayla teşvik politikaları oluşturdu. Ancak genç kadınlar hükümetin hayalindeki gibi okulları bırakıp evlenmedi. Kendi geçimlerini sağlayarak eve hapsolmadan, kendi hayatlarına dair karar almanın yollarını çoğaltmaktan vazgeçmedi. Böyle yapacaklarına ihtimal veren

hükümetin yüzüne çarpan, kadın mücadelesinin dayandığı toplumsal güç ve kadın iradesi oldu. Genç kadınların bu cevabını, kadınların günümüzdeki hak mücadelesi tavrını yorumlarken görmemekte ısrarcı hükümet, şu an “annelik kariyerinden” götürmeyi denedi aynı kadın düşmanı politikayı. Kadınların hayatlarına dair karar ve tercihlerinin olduğunun altını çizen bu cevaba itiraz eden hükümetin “annelik de kariyerdir hem de en güzeli, onu seçin” afallaması’nın sebebi, matematik kadar net olan bu formüldeki “kadın iradesini” görmek istememesidir. Ancak güneş balçıkla sıvanmaz ve toplumun gerçeğinden hele de bir hükümet asla kaçamaz. Bugün kadınların gerçeği büyüyen kadın mücadelesi ve kararlarıdır. Öldürülen kaç kadının olduğu sorusuna tüm ilgili bakanlıklarıyla cevap vermeyen AKP, sessizliğiyle konunun üstünü örtebileceğine ihtimal verdi. Ama Kadın Cinayetlerini

Durduracağız Platformu an an takip ederek derlediği “294 kadın kardeşimiz öldürüldü” verisiyle cevap verince, hükümet uyduruk ve gerçeğe hiç yaklaşmayan bir veriyle halkın karşısına çıkıp, sağır sultana kadınların duyurduğu gerçeği örtmeye beyhude uğraştı. Şiddeti kabul etmeyerek boşanmak iradesini koyduğunda kadın cinayetine karşı yaşama hakkı mücadelesi veren kadın kardeşlerimiz varken, hükümetin ucuz işgücü üretme makinası muamelesine cevabını veren genç kadın kardeşlerimiz varken bu kadın düşmanlığı artık kadınlara gölge edemez. Kadınlar gerektiğinde verileri, gerektiğinde çözümleri ve her daim kendi irade ve kararlarıyla güçlenerek yürümektedir. Yaşama hakkı başta her hakkımıza doğru yolumuz açıktır.


11 İmamlar okullara, yaşam koçluğuna

LISENIN GUNDEMI 7 Ocak 2015

Gözaltılar liselilerin gözünü korkutmuyor Birleşik Haziran Hareketi’nin Samsun’da yaptığı yolsuzluk eylemine katılan 18 yaşında bir lise öğrencisi, sınava hazırlandığı dershanesinden polisler tarafından alınarak ifadeye götürüldü. Hakim karşısına çıkarılan liseli, denetimli serbestlik ile serbest bırakıldı. AKP hükümeti gerici eğitim şurası kararlarını daha yürürlüğe girmeden uygulamaya koyuldu bile.

Manisa İl Milli Eğitim Müdürlüğü, Haziran 2015 tarihine kadar, Manisa’nın bazı liselerinde pilot olarak uygulanmak üzere “Yaşam Koçumla Başarıya Doğru” projesi başlattı. Daha sonra Manisa Milli Eğitim Müdürlüğü, pilot aşamada süren projenin kapsamını genişletti. Müftülük ile müdürlük arasında 30 Aralık 2014’te protokol imzalandı. Protokolle Manisa Müftülüğü’ne bağlı din görevlileri de “Yaşam Koçumla Başarıya Doğru” projesine dahil edildi. Buna göre müftülük, proje kapsamında görevlendirilecek imamları seçecek. EĞİTİM

Kutlu doğum haftası senin işin mi M.E.B.? eğitim efe arar

Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri bu yıl ilk kez MEB’in ders kitaplarının hazırlanması, eğitim öğretim programlarının düzenlenmesi gibi görevlerinin belirlendiği iş takvimine girdi. Böylece daha önce il ve ilçe milli eğitim müdürlükleri kanalı ile düzenlenen Kutlu Doğum etkinliklerinin merkez teşkilatın görevleri arasında yer alması sağlandı. Buna göre Din Öğretimi Genel Müdürlüğü Kutlu Doğum etkinliklerinin okullarda nasıl düzenleneceğine ilişkin çalışma yapacak. Alınan karar, 19.Eğitim Şurası’nda önerilmiş; ancak tepkilerden dolayı kabul edilmemişti. EĞİTİM

Eğitimde adaletsizlikler varsa mücadele var

Haziran Direnişi’nin tüm birikimiyle faşizme ve gericiliğe karşı, AKP hükümetine karşı Haziran ruhuyla mücadele etmek için kurulan Birleşik Haziran Hareketi’nin Samsun Meclisi 20 Aralık’ta “Hırsızlık ve Yolsuzluk haftası” nedeniyle bir protesto eylemi gerçekleştirmişti. Gerçekleşen eylemin sonrasında ‘Hırsız var’ sloganı atan ve döviz taşıyanlara polis soruşturması başlatıldı. Eyleme katılan 18 yaşındaki bir lise öğrencisi de soruşturma kapsamında dershanesinden zorla gözaltına alınıp ifade için hakim karşısına çıkarıldı. Hukuk sistemi son derece yozlaşmış olsa da hukuksal sürece uygun olarak işlemesi gereken sistem ifade alınacak kişinin ilk önce ifade için çağırılması gelmez ise evine gidilmesidiri, dershaneye değil.Son de-

rece hukuksuz bir şekilde gözaltına alınan liseli eylemci “denetimli serbestlik” kararı ile serbest bırakıldı ;ancak, polisin, ‘denetimli serbest’ bırakılan eylemciye, “Eyleme katılıp ‘hırsız var’ sloganı atanlarla döviz taşıyanların tespit edilerek ikişer ikişer mahkemeye sevkedileceklerini” söylediği belirtildi. AKP baskıları liseye yöneltmiş durumda AKP’nin Eğitim Şura’sından çıkan güvenlik adı altında emniyetle işbirliği yaptığı öneri daha yürürlüğe geçmeden aynı hafta içerisinde liseli öğrenciler okudukları okuldan, dershaneden gözaltına alındı. Geçtiğimiz günlerde Mehmet Emin arkadaşımız hukuksuzca okuluna girilerek gözaltına alınmıştı; şimdi ise Birleşik Haziran Hareketi’nin Samsun’da yolsuzluk haftasında yaptığı eyleme katılan 18 yaşın-

daki lise öğrencisi dershanesinden hukuksuzca gözaltına alındı.AKP hükümeti Haziran direnişinden sonra kendini büyük ölçülerde liselerde de gösteren, yükselmekte olan toplumsal muhalefetin farkına varmış, ona göre her manipülasyon politikasını uygulamıştı. Şimdi ise Tayyip Erdoğan kendi fikrinden olmayan herkesi ortadan kaldırmak istiyor ve ulaştığı diktatörlük seviyesini lise çağındaki gençleri göz altına alarak, gaz fişekleriyle saldırarak, okullarına polis yerleştirerek, fikrinden olmayan her öğrenciye tanımını belirtmediği bir şüpheli öğrenci kavramı getirerek gösteriyor. Lise çağından daha küçük olanları ise kafasını gaz kapsulüyle vuruyor ve öldükten sonra onların ölümünü her yerden meşrulaştırmaya çalışıyor. AKP, polisi her alanda olduğu gibi bu sefer de liselerde bir baskı mekanizması

olarak kullanmayı ve toplumun en dinamik siyasi özneleri olan liseli gençliğini mücadeleden koparmaya çalışıyor. Liseliler mücadeleyi bırakmıyor Ancak görünen o ki Türkiye’deki liseli gençlik mücadelesini hiç de bırakacak gibi durmuyor, aksine Birleşik Haziran Hareketi’nin sağlam siyasal özneleri olmayı, Haziran’ın ruhuyla AKP hükümetine birleşik bir hattan daha çok saldırmayı hedefliyorlar. Birleşik Haziran Hareketi’nin aldığı “gerici eğitimi boykot etme” kararından da bu kendini gösteriyor. Belli ki liseliler bu son zamanlarda üzerlerinde gerçekleşen polis baskısına diktatörün beklemediği gibi cevap verecekler ki Berkin Elvan’ın doğum günü olan 5 Ocak Pazartesi günü birçok liseli Berkin kardeşini tahta yazılamalarıyla okullarında yaşattı.

Din dersinin yeni adı; “Değerler Eğitimi” MEB, yeni geliştirdiği “değerler eğitimi”nin içeriğini, kitapçık haline getirerek 81 ilin valiliğine gönderdi. Kitapçığın içeriğine bakıldığında ise dersin adının “Değerler Eğitimi” yerine “Ek Din Eğitimi” olması gerektiği düşüncesi uyanıyor akıllarda. MEB, kitapçıkta şu ifadelere yer verdi: “Evlerimizi, yuvalarımızı İslami ölçülerle ve imanın ışığında kurduğumuz takdirde yuvalarımız bir cennet köşesi, saadet ve huzur bahçesi olur”, “Dininden ve

Bu yıl Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliği’nde yapılan değişikliğe göre, “ortak sınav” sistemine geçiliyor. Liselerde yaz aylarında uygulanan ‘yükseltme sınavları’ dönem içine çekildi. Herhangi bir dersten ortalaması 50’nin altında olan bütün öğrenciler bu sınavlara girmek zorunda. Sınava girmeyen öğrenciler ‘sıfır’ alacak. Bu not, dönem sonu ortalamasına katılacak. Dolayısıyla öğrencinin notunun daha da düşmesi söz konusu olacak. Ayrıca okullar arasında, uygulama sırasında yaşanabilecek farklılıklar eğitimde büyük adaletsizliklerin önünü açacak. EĞİTİM

Önlemsizlikler yüzünden eğitime ara

Doğru söyleyene gözaltı yaparlar adını da “riskli öğrenci” koyarlar F) şıkkı Meltem Bora

İstanbul’da beklenen kar nedeniyle okullar 06 0cak 2015 günü tatil edildi. Türkiye genelinde çok sayıda ilde eğitime ara verildi. Son tatil haberi, Sakarya’dan geldi.Valilik tarafından yapılan açıklamada, Meteoroloji yetkililerince, İstanbul’da bu geceden itibaren başlayacak kar yağışının yarın öğle saatlerine kadar aralıklarla hafif, öğleden sonra ise etkisini artırarak yer yer yoğun olacağının tahmin edildiği vurgulandı.Metoroloji sürekli belirtiyor ancak hiçbir önlem alınmıyor.Duble yol yapılıyor ama bir işe yaramıyor. eğitim

ahlakından razı olduğumuz bir kimse kızımıza ve oğlumuza talip olursa, ‘kolaylaştırınız, güçlük çıkarmayınız’ hadisiyle amel etmeliyiz”. Geçen ekim ayında gönderilen kitapçıktaki başlıklara göre bazı kentlerde seminerler verilmeye başlandı. Gayri meşru arttırdıkları İmam Hatipler ,zorunlu din dersinin yanında zorla seçtirttikleri 3 çeşit seçmeli din dersi yetmediği gibi bu sefer de “Değerler Eğitimi” adında bir başka din dersi olacak. EĞİTİM

Kimin için güvenlik nasıl güvenlik? Yapılan 19.Eğitim şurasında emniyet iş birliği yapılması yönünde ki öneri daha resmileşmeden yani henüz yürürlüğe girmeden etkisini liseliler üstünde gösterdi bile. Liseli olan 16 yaşındaki Mehmet Emin arkadaşımız yapılan bir eylemde okuduğu basın açıklamasında Erdoğan’a hakaret ettiği gerekçesiyle, gerçekleri söyleyerek Erdoğan’a yani hırsıza “hırsız” dediği için, okuluna hukuksuzca giren faşist polisler tarafından gözaltına alınmıştı.

Aynı hafta içinde 2 liseli gözaltında Aradan daha bir hafta geçmeden aynı şekilde Samsun’da 1725 Aralık yolsuzluk haftasında Birleşik Haziran Hareketi tarafından yapılan yürüyüşe katılan 18 yaşındaki lise öğrencisi dershanesindeyken gözaltına alındı. Artık liselerde risk oluşturan şüpheli liseliler, riskli öğrenci kabul edilecekmiş. Bu sıfat tanımlaması AKP’nin liselerde yükselen muhalefeti engellemek için ortaya attığı saçmalıklarda biri. Liselinin mücadelesi engellenemez, biz her fırsatta önümüze çıkan dayatmalara boyun eğmeyiz. Çünkü AKP tipi öğrenciler değiliz. Liselerde oluşan kolektif birleşmenin önüne geçilmesine izin vermeyiz. Başkaldırarak, sorgulayarak, fikir üreterek, AKP’ye karşı “risk” oluşturmaya, birleşik mücadelenin de bir

parçası olmaya devam edeceğiz. Liselilerin de parçası olduğu birleşik mücadelemizin önüne geçilemez. Birleşik Haziran Hareketi dahilinde yapılan yürüyüşte bulunduğu için hukuksuz bir şekilde göz altına alınan arkadaşımıza yapılan bu hareketi kabul etmiyoruz. Bizler liseli öğrenciler olarak AKP’nin yükseltmeye çalıştığı baskıcı, gerici ve dayatmalara dayanan politikasına Birleşik Haziran Hareketi ile “Dur!” diyoruz. AKP’nin eğitimi gericileştirmesine, bilimselliği yok etmesine karşı Birleşik Haziran Hareketi ile mücadele ediyoruz. AKP liselileri yıldırmaya çalışıyor Eğitim şurasında alınan kararlar, yaptıkları gözaltılar, “riskli” öğrenciler için yapılacak işlemler ve liselerimize polis sokmak için

atılan adımların hepsinin aslında ne anlama geldiği açıkça ortada. AKP hükümeti “yapmaya çalıştığı” uygulamalarla açıkça liselileri bastırmaya çalışıyor. Yıldırıp mücadeleden vazgeçmemizi, AKP sistemine boyun eğmemizi istiyor. Fakat özgür düşünen aydın, sorgulayan bir liseli toplumu olarak biz buna göz yummayız. Her ne kadar okullarımıza güvenlik amacıyla denilip polis sokulsa da, bilimsel eğitim hakkımız kısıtlanmaya çalışılsa da, söylediğimiz her söz suç sayılsa da biz yine de yılmayacağız. Liseliler olarak haklı mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğiz ve meydanları boş bırakmayacağız!


ESAS MESELE

12

fotoğraf:Burak Kiper

7 Ocak 2015

Uzlaşmaz olanların kavgası esas kavgadır

Birleşik Haziran Hareketi Yürütme Kurulu üyesi Murat Nergiz ile Türkiye Meclisi’nde alınan kararları değerlendirdik. Birleşik Haziran Hareketi’nin seçim ittifakı olmaktan çok daha öte bir biraraya geliş olduğunu belirten Nergiz, alınan kararların en önemlisinin “Ayaktayız” çağrısı olduğunu belirtti. AKP ve kapitalizm ile uzlaşmaz çelişkileri olanların Haziran Hareketi ile bir araya gelerek, “Kavgaysa Kavga” kararlığını ortaya koyduğunu dile getirdi.

RöPORTAJ Onur toper

Birleşik Haziran Hareketi’nin üç ilde büyük buluşmaları gerçekleşti. Siz nasıl değerlendiri-

yorsunuz? 2013 Mayıs ve Haziran’ından itibaren genel siyasetin aksine Türkiye’de bir umut havası yeşerdi. Milyonlar kendi geleceklerine sahip çıkmak adına kararlı bir direniş çizgisi ortaya koydular. Hepimizin içinden geçtiği bu bir buçuk yıllık süreçte hükümetin, hatta uluslararası sermayenin belli müdahaleleriyle belli bir durgunluk sürecine girildi. Hatta bazıları böyle bir Gezi ruhunun ortada kalmadığını iddia ettiler. Fakat illerde olan büyük buluşmalar gösterdi ki biten ya da giden hiçbir şey yok. O ruh dimdik ayakta. Umut, tüm baskılara, dayatma-

Sosyalist harekette genellikle buluşmalar sadece anma olarak geçer. Ama Birleşik Haziran Hareketi’nin buluşmalarında gördük ki insanlar hala devam eden bir hareketlilik içindeler. lara, manipülasyonlara rağmen halkta devam ediyor. Sosyalist harekette genellikle buluşmalar sadece anma olarak geçer. Ama Birleşik Haziran Hareketi’nin buluşmalarında gördük ki insanlar hala devam eden bir hareketlilik içindeler. Ve buradan verilen mesajın özü de: Haziran dimdik ayakta. Birleşik Haziran Hareketi’nin sizce şu an hedefi ne olmalı? Türkiye, 12-13 yıldır karanlığa büründürülmüş bir halde. Büründürülmüş diyorum çünkü bu tasarlanan, planlanan bir karanlık. Dolayısıyla, Türkiye’ye bu deli gömleğini dikenler bir fikir sahibiydiler. Bu yüzden halkın direnmelerine karşı bu fikri uygulama peşindeydiler. Ama Gezi’de bu işin bu kadar kolay

olmadığı ortaya çıktı. Birleşik Haziran Hareketi’nin yaptığı iş, bu kararlılığı, direnişi yeniden Türkiye gündemine taşıyarak bu deli gömleğini parçalamaktır. Haziran’ın temel amacı budur. Türkiye’nin özgür ve aydınlık geleceğine olan inançtır. Birleşik Haziran Hareketi yalnızca AKP’ye karşı mı yürüyor? Elbette, Haziran Hareketi’nde AKP karşıtlığı çok temel bir renk. Ama bence yalnızca AKP karşıtlığına indirgemek Gezi’ye de, Haziran 2013’te sokağa çıkan halka da haksızlık olur. Türkiye’nin sorunları AKP ile başlamamıştır. Yıllardır süren, emekçilerin, kadınların, öğrencilerin, aydınların, işsizlerin üstünde devam eden bir sorunlar yığını vardır. Bu sorunlar yığını son 10 yılda çok daha artmış, çok daha açık baskı ve zulme dönüşmüş olabilir ama bütün bu sorunların kaynağını AKP olarak görüp, ‘AKP’den kurtulunca bütün sorunlardan kurtulacağız’ düşüncesine kaçmamak gerekir. Bu yönüyle aslında Birleşik Haziran Hareketi bu gerçekliğin en iyi farkında olan güçler tarafından oluşturulmuştur. Zaten Birleşik Haziran Hareketi çok net ve açık bir şekilde sol, sosyalist çevrelerin ve bir bütün olarak baktığımızda güçlerin merkezinde yer aldığı bir harekettir. Bu yönüyle mücadelesi salt AKP karşıtlığıyla sürmeyecek. Hem Türkiye toplantısı hem de boykot ve eylem kararının önemi nedir? Aslında Birleşik Haziran Hareketi bence Türkiye Meclisi’nde tek bir karar almadı. Pek çok alanda kritik kararlar aldı. Bunların en başına da bir slogan koydu. Haziran, Türkiye Meclisi ile dedi ki “Ayaktayız artık!”. Yani “biz bütün baskı, zulüm ve hukuksuzluk odakları karşısında milyonları ayakta olmaya, ayağa kalkmaya çağırıyoruz” dedi. Ayağa kalkmanın bir takım pratik sonuçları olması lazım. Yani ayağa kalkan bir insan bir hedefe yönelik ayağa kalkar, bir çağrıya kulak vermiştir ve bir amacı vardır, bir istemi vardır. İşte Birleşik Haziran Hareketi o isteme milyonları taşımak için “ayaktayız” dedi ve bunun için de Türkiye’nin yıkıcı gündemlerine odaklandı. Önüne ilk elden Türkiye’nin şuanda en yakıcı sorunlarından birisi olan eğitimde gericileşmeyi koydu.

AKP iktidarı biz sizi biliyoruz, siz Haziran’da, Gezi’de, Kızılay’da, Tandoğan’da ve bu memleketin seksene yakın kentinin meydanında bizim iktidarımızın karşısına dikilen ve direnenseniz, dolayısıyla biz sizinle mücadele edeceğiz, diyor. Türkiye Meclisi’ndeki tartışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz peki? 150’nin üstünde meclisten 1500’ün üstünde delegenin katıldığı bir toplam. Ben divandaydım ve salona farklı bir açıdan bakma olanağı sağladı bu durum bana. Türkiye’nin son 50 yılında siyasi mücadelelere katılmış, belli bir yaş kuşağından, gelenekten gelen devrimciler, liseliler, gençler, ciddi sayıda kadın ve elbette ki ciddi bir emekçi havası vardı. Dolayısıyla bütün bu bileşenin getirdiği olgunluk ve tartışma zemini içinde konuşulabilmiş oldu. Dolayısıyla kürsüde söz alan arkadaşlarımızın bir kısmı eğitimciydi, pedagogtu, akademisyendi, bir kısmı ev hanımı, bir kısmı çocuk sahibi insanlardı. Herkes kendi bulunduğu gerçeklikten ama genele dair son derece gerçekçi bir durum tahlili yapmış oldu. Buna bağlı olarak da son derece olgun bir tartışma yürüttü. Bu olgunluğun sonucunda da Türkiye’de ne yazık ki başka hiçbir siyasi öznenin bu denli açık ve net ortaya koyamayacağı bir kararlılığı ortaya koydu. Ve dedi ki “bilimsel, laik eğitim için ayaktayız!”. Şubat ayında bir boykot olacak ve bunun topluma etkisi nasıl olacak sizce? Türkiye yakın tarihinin eğitim alanında ki en büyük karşı devrimi ile karşı karşıyayız. En büyük yozlaşma harekatıyla karşı karşıyayız ve ne yazık ki çıt çıkmıyor. Fakat Birleşik Haziran Hareketi daha ilk kuruluş anından itibaren, ilk Türkiye Meclisi’nden itibaren bir numaralı karar olarak gündemine bunu aldı. Dolayısıyla bunun bütün cephelerde ve

en başta da AKP’nin temsil ettiği düzen cephesinde karşılığı olacağı bence kuşkusuz. Ayın 11’inde yapacağımız Türkiye genelinde ki çağrıdan başlayarak ben adım adım Türkiye’de çeşitli düzeylerde bu boykot kararının tartışılacağını, olumlu ve olumsuz anlamda hem destekçilerin hem de bunun karşısında duran güçlerin saflaşacağını düşünüyorum. Bizim asıl mücadelemiz aslında boykottan sonra başlayacak. Her uyarı eyleminde olduğu gibi karşı tarafın bu uyarıdan ders çıkartmaması durumunda asıl direniş ve mücadele o zaman başlar. Siz şu an Birleşik Haziran Hareketi’nin AKP’ye bir etkisini görüyor musunuz? -Bence çok net ve bu tartışılmaz. Samsun’da bir grup Birleşik Haziran aktivisti, yurttaşımız sokağa çıkıp ‘Hırsız var’ dediği için, Cumhurbaşkanı’na hakaretten yargılandılar. Demek ki bu memlekette artık ‘Hırsız var’ denildiğinde hâkimi de savcısı da hırsızın kim olduğu konusunda şüphe duymuyor ki sen burada Cumhurbaşkanı’nı kastettin, diyor. Daha bu kadar yolun başında iken biz AKP’nin hâkiminin, savcısının, polisinin durumdan vazife çıkartabiliyor olması zaten bize çok açık bir sinyal ve göstergedir. Neyin sinyali ve göstergesidir? AKP iktidarı biz sizi biliyoruz, siz Haziran’da, Gezi’de, Kızılay’da, Tandoğan’da ve bu memleketin seksene yakın kentinin meydanında bizim iktidarımızın karşısına dikilen ve direnenseniz, dolayısıyla biz sizinle mücadele edeceğiz, diyor. Sonuç bildirgesinde kavga ise kavga, boykot ise boykot, bizi kavgaya çağırıyorlar diyorsunuz. Şu anda Türkiye’de gerçekten büyük bir karanlık hüküm sürüyor. Farklı farklı kavgacıklar olabilir. AKP ile Cemaat kavga ediyor olabilir, AKP ile Avrupa Birliği ve Amerika arasında çeşitli kavgalar olabilir, hatta bu Yüce Divan oylamasıyla ortaya çıktığı üzere AKP’nin kendi içinde bile kavgalar olabilir. Bu kavgaların hepsi kardeş kavgasıdır. Fakat burada uzlaşmaz olan ve çıkarları asla yan yana gelemeyecek olan iki kesimin kavgası vardır ve bu taraflardan birinde Birleşik Haziran Hareketi’nin değerlerini temsil ettiği geniş halk kitleleri vardır. Öbür tarafta AKP ve bugüne kadar öyle veya böyle AKP’nin yandaşı olmuş, onu desteklemiş, pohpohlamış, yanında

yer almış bütün kuvvetler vardır. Dolayısıyla bu kavga esas kavgadır. Birleşik Haziran Hareketi de sonuç bildirgesinde bu işin ne kadar esaslı olduğuna ilişkin bir vurgu yapmıştır. Birleşik Haziran Hareketi sadece seçim çalışması üzerine kurulmuş bir harekettir denilen yazılarda var. Yürütmeden birisi olarak bu duruma ne dersiniz? Ben bu yaklaşımı anlamakta zorlanıyorum. İki sebebi var. Birincisi, Birleşik Haziran Hareketi’ni elbette ki siyasi insanlar kurmuştur. Türkiye siyasetine dair söz söyleme potansiyeli olan ve bugüne kadar da söyleyen insanlardır. Aynı zamanda zaten Birleşik Haziran Hareketi içeriğinde Türkiye siyasetine dair programlı ve siyasi duruşu olan siyasi partiler vardır, her şeyden önce. Dolayısıyla bütün bu oluşumların, siyasi duruşların elbette ki Türkiye’nin bütün siyasi gündemlerinde oldu-

Yani ayağa kalkan bir insan bir hedefe yönelik ayağa kalkar, bir çağrıya kulak vermiştir ve bir amacı vardır, bir istemi vardır. ğu gibi seçimlerde de söz söyleme hakkı ve meşruiyeti vardır. Zaten Birleşik Haziran Hareketi olsa da olmasa da bu bileşenler ya da bu insanlar seçimlere de Türkiye’nin genel siyasi gündemine ilişkin de sözlerini söylemektedirler ve söyleyeceklerdir. Ancak öte yandan Birleşik Haziran Hareketi’nin sadece bir seçim ittifakı olarak değerlendirmek ya da böyle bir kalıba sokmak haksızlıktır. Birleşik Haziran Hareketi Türkiye’de artık mevcut işleyiş içerisinde seçimlerin meşruiyetinin kalmadığını, AKP’nin sandığı değersizleştirdiğini ve itibarsızlaştırdığını tespit etmiş kuvvetlerin, artık bu işi halk sokakta çözecek dediği noktada kurulmuştur. Birleşik Haziran Hareketi kesinlikle bir seçim ittifakı değildir. Birleşik Haziran Hareketi bir bütün olarak seçimden çok daha ötesini hedefleyen, bir seçim sandığının kalıbına sığmayacak çeşitlilikte ve geniş-

Murat Nergiz kimdir?

Avukat olan Murat Nergiz, TKP 1920’nin Parti Sözcü’sü ve aynı zamanda MYK Üyesi’dir. Yenidünya Halk Gazetesi’nde köşe yazarıdır. Vişnelik Toplantıları’nın katılımcılarından olan Nergiz, aynı zamanda Birleşik Haziran Hareketi Yürütme Kurulu üyesidir. likte bir harekettir. Biliyorsunuz, Anayasa Mahkemesi de seçim barajı ile ilgili değişiklik yapmayacağını açıkladı. Özetle denildi ki önümüzdeki seçimlerde bir önceki seçimlerden farklı bir tablo beklemeyin. Bu koşullar altında Birleşik Haziran Hareketi’nin asıl işi esas olarak seçimlerden sonra başlayacaktır. Kimsenin kuşkusu olmasın. Türkiye’de Gezi’den bu yana iki tane seçim atlattık. Bu seçimler topluma bir sus payı olarak da lanse edildi. Fakat görünen o ki bunlar toplumda bir umudu yeşertmek, yeni alternatif oluşturmak yerine tam tersi umutları söndüren bir iş üstlendi. Daha zaman çok, ne gelecek ne gidecek bunu tam olarak kestirmek bugünden zor; ama bu manzaradan çıkacak sonuç, seçimlerin çok da büyük bir yenilik getirmeyeceği şeklinde okunabilir. Dolayısıyla da bu koşullar altında Birleşik Haziran Hareketi gibi iddiası olan bir hareketin asıl işi seçimlerden sonra daha net anlaşılacaktır. Yürütme olarak en son toplantı yaptınız. Siz o toplantıyı nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye Meclisi toplantısını izleyenler de fark etmiştir ki isim listelerine ve seçilenlerine bakıldığında şu anda Birleşik Haziran Hareketi’nin yürütmesini oluşturan arkadaşlarımızın herhangi bir siyasi yapıyla doğrudan organik bağı olmayan, kendini bağımsız olarak tarif eden, ilerici, demokrat, sosyalist, aydın insanlardan oluşuyor. Dolayısıyla biz burada aynı zamanda bir yeni model ve yeni siyaset yapma tarzını da üretiyoruz. Bu öyle zannediyorum ki etkileri ve sonuçları itibariyle sadece Birleşik Haziran Hareketi ile sınırlı kalmayacak. Burada yaratılan ilkesellik ve tutum bundan sonra Türkiye’de solda siyaset yapma arayışlarını önemli derecede etkileyecek. Bizim Türkiye Meclisi toplantısında da vurguladığımız bir şey var, Birleşik Haziran öyle bir hareket ki ya da öyle bir hareket olma iddiasında ki bunun yürütmesinde olmak ya da bir Anadolu kentinin bir ilçe, mahalle meclisinde üye, temsilci olmak arasında hiçbir fark yok. Hepimiz aynı düzlem içerisindeyiz. Aynı amaç ve aynı hedefler doğrultusunda aynı inançla mücadelenin içerisindeyiz. Öyle zannediyorum ki Gezi’nin ve direnişin ruhuna en uygun pozisyon da zaten bu.


DUNYA

13

7 Ocak 2015

Dünya Turu

Çin

Fabrikada patlama

Almanya’da yabancılara yönelik saldırılar arttı

Son dönemde başta Almanya olmak üzere Avrupa’da yükselişe geçen İslam karşıtı ve yabancı nefretinin işlendiği yürüyüşler, müslümanları ve diğer göçmenleri tedirgin ediyor. Ekonomik krizin de tetiklemesiyle artan ırkçı saldırılar, Batının İslamlaşmasına Karşı Yurtsever Avrupalılar” (PEGİDA) adı altında Dresden kentinde örgütlenen bir oluşumla gerçekleşiyor. Dünya rıfat çapar

Almanya’da gün geçmiyor ki, yabancı nefretinin işlendiği göçmen karşıtı yürüyüşler yapılmasın. Özellikle son dönemde “Batının İslamlaşmasına Karşı Yurtsever Avrupalılar” (PEGİDA) adı altında Dresden kentinde örgütlenen oluşum, yaptığı yürüyüşlerle dikkat çekiyor. Dresden’de örgütlenen PEGİDA isimli zenofobik (yabancı düşmanlığı-nefreti) oluşumdan etkilenen diğer Alman kentlerinde de “Pazartesi Yürüyüşleri” adı altında eylemler düzenlenmeye başlandı. Hükümet ırkçı eylemleri görmezden geliyor Hıristiyan Demokrat Birlik (CDU) üyesi, Almanya Federal İçişleri Bakanı Thomas de Maizière, İslam

karşıtlığının işlendiği eylemleri, Pegida yürüyüşlerine katılanların birçoğunun günümüzde geçerli endişeleri dile getirdiğini beyan etmesi ise dikkat çektiği gibi tepki de topladı. İslam karşıtı yürüyüşleri düzenleyenleri “takım elbiseli Neonaziler” olarak tanımlayan Almanya İçişleri Bakanları Konferansı’nın Dönem Başkanı RalfJäger ise yaptığı açıklama nedeniyle Hıristiyan Demokratlar tarafından tepki topladı. Avrupa’nın göbeğinde İslam karşıtı, yabancı nefretini körükleyen, kendinden olmayanı hedefleyen ırkçı eylemlerin görmezden gelinmesi tehlikeli bir boyuta doğru ilerliyor. Başta Fransa, İngiltere, Hollanda, İsveç, Avusturya ve Almanya olmak üzere son aylarda birçok Avrupa ülkesinde ırkçı eylemler dü-

zenlenerek İslam karşıtı pankartlar açılıp, bildiriler dağıtılıyor. Medya da saldırılara karşı sessiz Yaşanan ırkçı eylemlerin insan hakları örgütleri ve Alman basınında yeteri kadar eleştiri bulmaması ise dikkat çekiyor. Bununla beraber Alman basının özellikle her gün IŞİD konulu haberleri işlemesi eylemcilerin daha geniş kitlelere ulaşmasına sebep oluyor. Bu teoriyi destekleyen açıklamalardan birini de medya konusunda uzman psikolog JoGroebel dile getiriyor. JoGroebel, “Basın konuyu manşetlere taşıyınca İslam korkulan bir olguya dönüştürüldü” diyor. İlk eylemlerin onlarca kişiyle başlayıp bugün binlere ulaşması bu bağlamda değerlendiriliyor. Dolayısıyla spontane geliştiği öne

sürülen eylemlerin aslında daha geniş bir projenin ürünü olduğu belirtiliyor. Özellikle siyasilerin, Almanya ve tüm Avrupa için gelecekte daha büyük sorunlara neden olacak bu ırkçı eylemler için gerekli önlemleri almaması, Avrupa’da yaşayan müslümanları da tedirgin ediyor. Son aylarda artan cami saldırıları müslümanların kaygılarında haklı olduklarını gösteriyor. İki gün önce Dormagen şehrinde bir caminin üzerine gamalı haç çizilmesi ve ırkçı ifadeler yazılması, artık Almanya’da sıradanlaşan saldırılardan oldu. Avrupa’nın merkezinden her gün demokrasi dersleri verilirken, yine Avrupa’nın merkezinde gelişen neo-faşizme karşı sessiz kalınması, gelecekte nelerin yaşanacağına dair ciddi kuşkular taşıyor.

Seçim anketlerinde SYRIZA ilk sırada

Erken genel seçime hazırlanan Yunanistan’da, seçim kararı sonrası yayımlanan ilk seçim anketinde Radikal Sol Koalisyon(SYRIZA) yüzde 30.4’le ilk sırada yer aldı. SYRIZA, muhafazakar Yeni Demokrasi Partisi’nin 3.1 puan önünde gözüküyor. Reuters’in haberine göre Eleftheros Typos gazetesinde Pazar günü yayımlanan ve 1002 Yunanistan vatandaşıyla

görüşülerek hazırlanan anket, 29 ve 30 Aralık tarihlerinde yapıldı. Merkez ‘sol’ To Potami 4.7 ile dördüncü, ırkçı Altın Şafak Partisi 3.8’le 5. olurken Yeni Demokrasi Partisi ile birlikte iktidar ortağı konumunda olan ancak oylarını büyük oranda SYRIZA’ya kaptıran sosyal demokrat çizgideki PASOK’un yalnızca 3.5’te kalması da dikkat çekti. DÜNYA

Birçok ülkede 2015 sokak eğlenceleri ile karşılanırken Çin’de yılbaşı kutlaması faciaya dönüştü. Şanghay şehrindeki yeni yıl kutlamalarında çıkan izdihamda ilk belirlemelere göre en az 35 kişi öldü, 43 kişi yaralandı. İzdiham olay yeni yılın girmesine yarım saat kala, kutlamaların yapıldığı ünlü Waitan (Bund) bölgesine yakın Chen Yi Meydanı’nda yaşandı. Ölenlerin 25’inin kadın; en küçüğünün 16, en büyüğünün de 36 yaşında olduğu

öğrenildi. Çin’in resmi Şinhua Haber Ajansı’nın izdihamla ilgili yayınladığı fotoğraflarda, polisin alanı kordon altına aldığı ve bir adamın gömleksiz birine kalp masajı yaptığı görüldü. Çin medyasına göre, bir görgü tanığı, Waitan yakınındaki bir binanın üçüncü katından dolara benzeyen kuponlar fırlatıldığını ve Waitan’da nehir kenarında duran halkın da bu kuponları almak için mücadeleye başladığını söyledi. DÜNYA

Bahreyn

Şiiler ayaklandı

Bahreyn’de Şiileri temsil eden Milli İslami Uzlaşı Cemiyeti’nin (El-Vifak) Genel Sekreteri Ali Selman’ın tutuklanması ve 2 Şii genç için idam kararı verilmesine karşı başlayan eylemlerde on binler sokağa çıktı. Bahreyn’in Şii bölgelerinde sokaklara çıkan on binlerce kişi, El Vifak Genel Sekreteri Selman’ın bırakılmasını istedi. Polis, eylemcilerin batı bölgesine ilerlemesini engellemek için barikatlar kurarken zaman zaman eylemcilere sert saldırılarda bulundu. Çeşitli bölgelerde gün boyu süren eylemlerde polis saldırıları sonucunda birçok kişi yaralandı. Çoğunluğu Şii olmasına rağmen yüzyıllardır Sünni kökenli El Halife hanedanı tarafından yönetilen Bahreyn’de Şiiler baskı altında tutuluyor. DÜNYA

Peru

Mermer ocağı çöktü: 12 ölü

Çin’de Katliam gibi yılbaşı

Çin’in güneyindeki Guangdong eyaletinde meydana gelen patlamada 17 kişi öldü. Çin’in güneyindeki Guangdong eyaletinde bir fabrikada meydana gelen gaz patlamasında 17 kişi öldü, 2 kişi de yaralandı. Olay, Foshan şehrindeki bir otomobil yedek parçası fabrikasında gerçekleşti. Görgü tanıkları, Fuhua Engineering and Manufacturing Co. fabrikasında 3 patlama sesi duyduklarını, fabrikanın duvarlarının ve tavanının çöktüğünü söyledi. Patlama sebebiyle yakınlardaki diğer fabrikalarda da hasar oluştu. Çin medyasına yansıyan görüntülerde, patlamanın oluştuğu fabrikada yerde yatan yaralılar ve çevreye saçılan paneller yer alıyor. Yetkililer, olay yerinde kurtarma çalışmalarının sürdüğünü belirtti. DÜNYA

Pakistan’ın kuzeybatısında bulunan Momand’da mermer ocağının çökmesi sonucunda 12 işçi hayatını kaybetti. 20 işçi ise madende mahsur kaldı. Pakistan’ın kuzeybatısındaki Momand’da bulunan bir madende göçük meydana geldi. Göçük sonucunda 12 işçinin hayatını kaybettiği belirtilirken enkaz altında ise 20

işçinin daha bulunduğu ifade edildi. Momand yönetimi tarafından yapılan açıklamada, “Ziyaret bölgesinde akşam saatlerinde çöken mermer madeninin enkazı altından 12 işçinin cesedi çıkarıldı” ifadesi kullanıldı. Enkaz altında kalan işçilere ulaşmak için çalışmaların devam ettiği bilgisi verildi. DÜNYA

İşsizlik sokağa döktü

Peru’da binlerce genç, yeni genç işsizliğine neden olacak yasayı protesto etmek için Lima’da protesto düzenledi. Genç işsizliğin oldukça yüksek olduğu Peru’da 18-24 yaş arasında işsizlik oranı 30-65 yaş arasında görülen işsizlik oranının yaklaşık 4 katı. Peru’da binlerce genç, yeni genç işsizliğine neden olacak yasayı protesto etmek için Lima’da protesto düzenledi. Gençlerin karşı çıktığı iş yasası, patronlara 18-24 yaş arasındaki gençleri işten çıkarmada kolaylık sağlıyor. Yeni yasadan ikramiye, sosyal güvenlik ve hayat sigortası hakları da etkilenecek. Ayrıca tatil hakkı 30 günden 15’e düşürülecek. Gençlerden ve sendikalardan tepkiler gelmesine rağmen hükümet yasanın işsizliği azaltacağını iddia ediyor. DÜNYA


YAKLASIMLAR

14

7 Ocak 2015

Ortadoğu’da sekülerleşme süreciyle gelişen gerici politikalar ve karşı duruş TUTSAK POSTASI Önder Çarkçı Anı değerlendirirken etkili kişi ve kurumların davranışları ile olayların seyrine dair verileri, mekanın tarihsel gelişiminde bulabiliriz. Bu zaviyeden bakınca “ şok edici” herhangi bir gelişmenin mevzu bahis edilemeyeceğini belirterek başlayalım. IŞİD’in Musul’a tek kurşun dahi atmadan altın tepside teslim almasının şokuna!.. Ortadoğu kazanındaki gelişmeleri ne tek başına “Batı’nın alçaklığı” teranesindeki oksidentalist bakış açısına ne de “ mezhep savaşları” kolaycılığı ile “ dış etken” (emperyalizmin) görünmez kılındığı bakış açısı ile açıklayamayız. Esas çatışma alanı, burjuvazinin gericileşmesi (emperyalist aşama) sonucu, hem toplumun demokratikleşmesinin hem de sekülerleşmemiş olan İslam coğrafyasında sekülerleşme sürecinin engelleyici bir faktörü olarak, gecikmiş/geciktirilmiş çelişkilerin bu süreçte açığa çıkmasıdır. Geciktirilmiş olsa bile İslam toplumlarındaki sekülerleşme süreci siyasal İslamın radikaleşmesi, hatta barbarlaşmasının da temel nedenidir. Ne de olsa toplum raydan çıkmıştır. Dine çağırmak için artık tebliğ yetmez, cihad şarttır! Bu anlamda Ortadoğu’daki çelişkilerin ve çatışmaların tek boyutlu değil; çok boyutlu ve çok katmanlı gecikmiş ve güncel sorunların toplumundan oluşmaktadır. Batı toplumlarındaki sekülerleşme süreci, ki mezhepler savaşı ve ulus-devletleşme süreçleri gibi önemli boyutları mevcut, oluk oluk kanın aktığı onlarca yıl sürmüştür. Süreç , burjuvazinin kiliseye seküler anlayışı kabul ettirerek sistemin dayanağı olan “meşruiyetin” Tanrı’dan alınarak “halka” verilmesi ile yeni bir düzenin (ulus-devlet) oluşmasına yol açmıştır. Ulusal mali sermayenin doğuşu ile beraber burjuvazi (emperyalizm) devrimci özünü yitirdi. Dahası, sanayileşmesini tamalamayan ülkelerin sanayileşme süreçlerinin önünü tıkayıcı bir faktör olarak toplumların demokrasiye (burjuva demokrasisi) geçişinin engeleyici temel unsuru oldu.

Hıristiyan teolojisi genelikle seküler yaşamı temel almayı içselleştirdiğinden, henüz demokratikleşmemiş hıristiyan ülkelerden farklı olarak, müslüman ülkelerin “demokratikleşme süreçlerinin” İslam ilahiyatının seküler yaşamı kabul etmemesi nedeniyle, “sekülerleşme/ laiklik süreçleri”ni başat olarak ele almasını koşullamaktadır. Kapitalistleşmesini tamamlamamış ülkelerin gelişmeleri, emperyalizm ile işbirliği yapan “yerli” sermaye tarafından temsilcileri eliyle- hanlar, emirler, krallar, diktatörler, “seçilmiş” yönetimler – engellenmiş, gelişmeleri geciktirilmiştir. Bu anlamdaki geri bıraktırılmış ülkelerin (sömürge, bağımlı) bu işbirlikçi iktidarlarının anti-demokratik, faşist yönetimleriyle, İslam ülkelerindeki yaşam tarzına müdahale eden siyasalaşmış, dini faşizme karşı toplumlarında oluşan derin birikim – kapitalist üretim ilişkileri- bir yandan, Ortadoğu Halk İsyanlarını doğururken öte yandan, tam da bu sebeple siyasal İslam’ın da radikalleşmesini tetikledi. Toplumlardaki özgürlük, adalet ve emek eksenli gelişimin, alttan alta harlanan, adı henüz konulmasa da sekülerleşme/laikleşme sancıları ile eşgüdümlü ilerleyen gelişmeler olduğu; birbirini etkileyen ve aynı sürecin birer sacayağı olduğunu kavramış görülen siyasal İslam’ın tepkileri de aynı oranda ve birbirini iten, giderek sekülerleşen (klasik İslam’ın önemlice bir kısmı) ya da bağnazlaşan (cihadçı, selefi İslam anlayışı) bir sarkaçta kendini göstermektedir. Emperyalizm tarafından “sosyalist dünyaya” karşı üretilen ve uygulanan “ yeşil kuşak teorisi” , ortaya çıkan yeni sermayenin (uluslararası mali sermaye) ideolojisi olan küreselleşme ideolojisi (sermayenin yeni merkezileşme süreci) tarafından değiştirilerek “ılımlı İslam teorisi” uygulamaya konuldu. Yeşil Kuşağın işbirlikçi emirleri, hanları, kralları, diktatörleri… Ilımlı İslam’ın “seçilmiş iktidarları” ile değiştirilmek istenmektedir. BOP’un 52 ülkede, coğrafik değişiklikleri de kapsayan politikasının bu boyutu, bu ülkelerdeki –çarpık da olsa- kapitalistleşen üretim ilişkilerine içkin olarak, tüketim kültürünün bireye etkileri sonucu, yaşam tarzına yönelik di-

ni ya da örfi her türlü yasaklayıcı/ baskıcı politikalara, sosyal normlara karşı “özgürlük” talebinin kükleşmesi, toplumlara da sirayet etmesi, emperyalist-kapitalist politikaların da belirleyeni olduğu görülmektedir. Bu anlamda; Ortadoğu’da şu çelişkiler iç içe geçmiş ve kaotik bir ortamı tetiklemektedir: * Emperyalist sistemin ihtiyaçları doğrultusundaki müdahaleler, * Şii- Sünni eksenli mezhep çelişkileri-çatışmaları, * Hem Şii hem Sünni İslam içindeki seküler/laik dinamiklerin kökleşmesi, * Seküler/laik gelişimi ve ılımlı İslam’ın “seçilmiş iktidar” anlayışını kendilerine tehdit olarak gören iktidarlar ve İslami siyasal akımların radikalleşmesi. Ortadoğu Halk İsyanları ile emperyalist-kapitalizim yeni “seçimli demokratik düzeni” ile (ılımlı İslam ve seküler) politik olarak örtüşmektedir. Klasik sünni İslam anlayışının sekülerleşme yönündeki gelişimine dair açık veri olarak “ ılımlı İslam”a kapı aralanmasına karşı, Vahabi-Selefi Sünni İslam anlayışının giderek daha bir bağnaz ve hatta barbarlığa varan, yüzyılar içinde (hümanizmin etkisiyle) oluşan savaş hukuku ve uluslararası diplomasiyi de hiçe sayan tutumu Sırrıı Süreyya Önder’in belirttiği gibi bir “İslam İç Savaşı” olarak görülebilir. İslam toplumlarının bu gecik-

miş “ iç savaşının” uzun süreceği görülebilir. Bu sürecin ne kadar kanlı olup olmayacağının parametrelerinden biri “dış faktör”dür (emperyalizm). Batı sekülerleşmesinde dış faktör yoktu ve çok kanlı geçti. İslam coğrafyasında sekülerleşme sürecinin ne kadar kanlı olup olmayacağına emperyalist-kapitalist sistemin ihtiyacı çıkar ve çelişkileri etkili olacaktır. ( Keşke ABD müdahale etse inlemeleri eşliğinde!) Ta ki devrimci bir süreç gelişip halklar kendi kaderlerini ellerine alıncaya ve “halk iktidarları” kuruncaya kadar. Tüm ileri ve demokratik gelişmeleri emperyalist-kapitalizm kendi ihtiyaçları doğrultusunda, kendisini yeniden yapılandırmanın aracı yapacaktır. Türkiye ve Kuzey Kürdistan halklarının devrimci bir süreci geliştirmelerinin nesnel koşulları mevcuttur. Subjektif koşullarda oluşacak bir devrimci gelişim, “halk iktidarının” yolunu açacaktır. Bunun için “sınıf eksenli” olması gereken “ Birleşik Haziran Hareketi”nin pratikte rüştünü ispatlaması, bağrında sınıf perspektifini de taşıyan kimlik odaklı siyaseti pratikleştiren “ Halkların Demokratik Hareketi” ile oluşturacağı devrimci bir cephesel özne mümkündür. ÖNDER ÇARKÇI EHP Üyesi 1 No’ lu F Tipi Hapishane / Kocaeli

Mustafa Çebi’nin çizgileriyle

“19 Ocak toplantısı”

DİRENÇ, DAYANIŞMA, VAKAR Berkin Türkiye’de aynı zamanda birçok şeyin simgesi oldu. Tabii ki öncelikle direncin. Fakat maalesef Berkin daha fazla direnemedi, 16 kiloya kadar düşen bedeni onun daha fazla hayata

tutunabilmesine yardımcı olamadı. Ardından dayanışmanın... Türkiye’nin, hatta dünyanın dört bir tarafında insanlar hiç tanımadıkları bu çocuğun hayata dönmesi için ellerinden geleni yaptılar, ona iyi dileklerini, dualarını yolladılar. Sonra vakarın. Annesi Gülsüm Elvan, babası Sami Elvan, dayısı Kenan Düzen ve iki ablası, gerek Berkin yaşam mücadelesini sürdürürken, gerekse dünyaya veda etmesinden sonra, bütün acılarına, sorunlarına ve tahriklere rağmen örnek bir duruş sergilediler, sergilemeye devam ediyorlar.

DEVLET KİBRİ Nihayet devletin acımasızlığı ve kibrinin. Bu konuda başrolde hep Recep Tayyip Erdoğan’ı gördük. Hem Başbakanlığı, hem Cumhurbaşkanlığı döneminde, Berkin’in masum olmadığını, ekmek almak için sokağa çıkmadığını, bir eylemci, hatta terörist olduğunu anlatmaya çalıştı. Ardından Elvan Ailesi’nden gelen en masum tepkileri

İyi

Selahattin Duman Hürriyet

Duman, Sümeyye Erdoğan’ın siyasete atılması gerektiğine dair açıklamalara mizahı kullanarak cevap vermiş. Duman: “Süleyman Soylu’nun “Siyaset gen işidir” lafı mühim. İlk duyduğunuzda buradan monarşik bir sonuç çıkarabilirsiniz, lakin özü demokratiktir. Eskilerin “Bil’irsi vel–istihkak”, yani “Soydan gelen hak” dedikleri şey monarşik düzende kralların sahip olduğu “yönetme hakkını” tarif eder. Şark işi demokrasilerde ise “yeteneğin zayi edilmemesi” manasına gelir. Seçimle gelinen makamlar, evlada devredilebilir. Monarşilerin birer birer devrildiği, taçlı dönemlerin kapandığı yıllarda “gen bilimi” diye bir şey yoktu. Yönetme yeteneğinin kromozomlarda saklı olduğu, kalın kafalı demokratlara gösterilemediği için zavallı krallar savunmasız kaldı.

Kötü

Turgay Güler Akşam

Güler, dünya nezdinde diktatörlüğü ile itibarsızlaşan Erdoğan’ı savunmak için eleştirmediği kimse bırakmıyor. Güler: “Elleri kanlı değil mi bunların? Batı’da gazeteciler tutuklanmıyor mu? Camiler kundaklanmıyor mu?... İsrail kadınları, çocukları bombalarken gıkları çıkıyor mu? Sisi binlerce insanı katlederken çıkmış mıydı? Peki ya Avrupa sokaklarındaki ırkçı saldırılar! Batı destekli IŞİD’in cinayetleri! Gırtlaklarına kadar pisliğe, kana bulaşmışlar. Ve utanmadan, sıkılmadan bir de Türkiye’ye demokrasi, hukuk, adalet dersi vermeye kalkışıyorlar. Neyse! Şimdi biz gelelim asıl meseleye. Birileri özellikle Gezi’den bu yana ısrarla ve inatla bir şey yapmaya çalışıyor. Türkiye’yi, daha doğrusu hükümeti sürekli dışarıya şikâyet ediyor. Açık söylemek gerekirse Erdoğan’ı.” Hikmet Genç Yeni Şafak

Türkiye’de muhalefet eden herkes, Genç’in özgür, demokratik Türkiye’sini suiistimal etmekten başka bir şey yapmıyormuş meğerse. Genç meslektaşları ve vekillerin eleştirilerinden yola çıkarak, politik eleştiri yapmak yerine hakaret etmeyi tercih ediyor. Genç: “Ha, bir de ülkede ‘diktatör var, basın özgürlüğü yok.’ martavalını okuyup dururlar... Ulan bunları gidip ABD ya da AB ülkelerinde söyleyin bakalım başınıza neler geliyor?!... Meclis’te soyunup, ‘sokakta cop yiyelim’ diyen CHP’nin vekili, Bombacı teröristi haklı bulan gazeteci, Silahlı ya da silahsız mücadeleyi ödev edinen cumhuriyet teyzesi... İşte, ülkedeki muhalefetin hâli pür melâli... Bana bakın çılgın demokratlar... Sizden bir cacık olmaz!...

Ruşen Çakır, Berkin Elvan’ın doğum gününde, ne Berkin’in, ne ismiyle sembolleşen mücadelenin unutulmayacağını dile getiriyor. AKP cenahından gelen açıklamaları ise eleştiriyor.

BİR gün, İstanbul Okmeydanı’nda konfeksiyon işinde çalışan, o sırada iki kız çocuğu sahibi olan Sami Elvan’a, kız kardeşinin nişanlısı, gece bir rüya gördüğünü, Elvan çiftinin bir erkek çocuğu sahibi olacağını ve adını “Berkin” koyacaklarını söylemiş. O çocuk 16 yıl önce bugün, yani 5 Ocak 1999’da doğdu, adı da tabii ki Berkin oldu. Yıllar sonra, 16 Haziran 2013 Pazar günü sabah saat 8 civarında polis, Okmeydanı Mahmut Şevket Paşa Mahallesi Eren Sokak’ta gösteri yapan bir gruba müdahale etti. Gaz kapsüllerinden birisi Berkin’in kafasına isabet etti. Okmeydanı SSK Hastanesi’nde yoğun bakıma alınan Berkin 269 gün sonra, 11 Mart 2014 günü hayata veda etti.

ELİF KARAN

Çirkin

Berkin 16 yaşında Ruşen Çakır yazdı

İyi Kötü Çirkin

İlker Eraslan

şeytanileştirip onları, özellikle annesi Gülsüm Elvan’ı takipçilerine hedef gösterdi. Ayrıca Berkin’in karşısına, onun cenazesinin olduğu günün akşamı Okmeydanı’nda öldürülen Burakcan Karamanoğlu ile 6-7 Ekim 2014’te Kobani gösterileri sırasında vahşice öldürülen Yasin Börü’yü çıkarmaya çalıştı, çalışıyor. Her biri ayrı ayrı üzücü olan bu genç ölümlerini aynılaştırmak, gerçekçi ve doğru değil. Şöyle ki, Berkin’in ölümünden doğrudan devlet sorumlu. Burakcan ve Yasin’in katledilmelerinden ise silahlı örgütler sorumlu tutuluyor. Nitekim polis her iki olayda çok sayıda kişiyi gözaltına aldı ve yargı süreci başladı. Buna karşılık devlet, geçen süre zarfında Berkin’in nasıl ve kim tarafından öldürüldüğünü ortaya çıkarmaya yönelik ciddi bir çalışma yapmadı. Ailesi bu durumu şöyle özetliyor: “Bu ülkede adalet yok, hukuk yok, sanık yok, ceza yok... Tek gerçek: Büyümüyor ölü çocuklar.”

GENÇ ÖLÜMLERİ YARIŞTIRMAK Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeni yıl mesajında adını vererek sadece Yasin Börü’yü andı. Daha önce de Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi’nde açılış konuşmasında şunları söylemişti: “Gezi’de hayatını kaybeden bir çocuğu reklam malzemesi yaptılar. ‘Ekmek almaya gitti’ dediler. Yalan. Ne ekmek alması? Sapanlarla, maskelerle resmi var. Bunun için kıyamet koparanlar Diyarbakır’da vahşice öldürülen Yasin’le ilgili konuyu asla gündeme getirmediler. Niye? Çünkü Yasin Börü, inancını yaşayan bir delikanlıydı. Yani bu anlayışı anlamak mümkün değil.” Sahiden Erdoğan’ın bu anlayışını anlamak mümkün değil. Keşke genç ölümleri “inancını yaşayan/yaşamayan” gibi tehlikeli kategorilere ayırıp yarıştırmanın kimseye bir faydası olmadığını, tüm ülkeye zarar verdiğini bir an önce kavrasa... Ruşen Çakır Haber Türk yazarı

günlüğü

Hırsızların mecliste AKP oylarıyla aklanarak Yüce Divan yolunun kapatılması twitterda yoğun tepkiyle karşılandı. Can Dündar @candundaradasi Yolsuzluk komisyonu, bakanlarla ilgili kararını açıkladı. Mustafa Sarısülük @direncigdem Yoksulun emekçinin malını ye, sonra vicdanımız rahat de! #HırsızVar Mehmet Altan @MehmetAltanFan Hırsızı ‘Yüce Sedir’le de yargılasan, hırsız gene hırsızdır… Haziran Hareketi @BirlesikHaziran Kaçamayacaksınız... Haziran’da hırsıza HIRSIZ derler! Sabahat Akkiraz @sabahatakkiraz Ne oldu şimdi? Komisyon karar verince biz;hırsıza Hırsız,arsıza arsız demekten vaz mı geçeceğiz? #HırsızVar Layk @onudemekistedim Hırsız isl*mcılar hırsız arkadaşlarını akladı. Ülke güzel islam ahlakına doydu.


KULTUR-SANAT

15

7 Ocak 2015

“Bakmaya” davetlisiniz Türkiye sinemasının dünyadaki yıldızı Nuri Bilge Ceylan’ın ‘bakmak’ temalı fotoğrafları Dirimart’ta açılan ‘Bakmak Üzerine’ başlıklı sergide bir araya getirildi. Serginin küratörü Heinz Peter Schwerfel, “Bu seçkide insanlara odaklanmak ve bakmak üzerine bir oyun oynamak istedim. İlk başlarda insanların bakışından çok etkilenmiştim. İnsanlardaki bu duyguyu yakalamak manzara fotoğraflarına göre zor bir iş” diyor.

KÜLTÜR SANAT ebru kaya

Nişantaşı’ndaki Dirimart Galeri, ‘Kış Uykusu’ filmiyle Cannes’da Altın Palmiye kazanan usta yönetmen Nuri Bilge Ceylan’ın ‘bakış’lara odaklandığı fotoğraflarını bir araya getirdi. Küratörlüğünü Heinz Peter Schwerfel’in üstlendiği ‘Bakmak Üzerine’ adlı sergi, adını John Berger’inünlü ‘Görme Biçimleri’ kitabından alıyor. Ceylan’ın 2003’ten bu çektiği fotoğraflar arasından yapılan seçki, fotoğrafta yer alan öznelerin, izleyicilere bakışına odaklanıyor. Ceylan’ın panoramik ortamda kurgulayarak çektiği kişiler bakışlar adeta Ceylan’a cevap veriyor. “Özneler izleyiciye, izleyiciler de öznelere bakıyor” Büyük boyutlu 9 fotoğrafın yer aldığı sergiyle ilgili Milliyet’ten Fisun Yalçınkaya’ya konuşan küratör He-

inz Peter Schwerfel, “Bu sergideki fotoğraflar, bakmak teması üzerine seçildi. Sergideki fotoğraflarda yer alan özneler direkt olarak, çarpıcı biçimde izleyiciye bakıyor. Burada ‘bakmak’ kelimesini iki farklı şekilde kullandık; özneler izleyiciye, izleyiciler de öznelere bakıyor. Bu seçkide insanlara odaklanmak ve bakmak üzerine bir oyun oynamak istedim. İlk başlarda insanların bakışından çok etkilenmiştim. İnsanlardaki bu duyguyu yakalamak manzara fotoğraflarına göre zor bir iş. Bir başka açıdan da bu fotoğrafların August Sander’ı bana hatırlatan bir yönü var. Sander, yüzyılın başlarında güncel insanları çekti ama bu insanlar tarih sahnelerinden fırlamış gibi görünüyordu. Ceylan’ın fotoğraflarını gördüğümde hemen aklıma bu geldi ve onun da çok hoşuna gitti bu bağlantı. Seçkiyi bunun üstüne kurduk” diyor.

Mucize Yönetmen: Mahsun Kırmızıgül Oyuncular: Talat Bulut, Mert Turak, Mahsun Kırmızıgül Tür: Dram

Fotoğraflarda ‘Zamansızlık’ hakim Küratör Schwerfel, Nuri Bilge Ceylan’ın sineması ve fotoğrafları arasındaki bağı da şöyle özetliyor: “Hem sinemasında hem de fotoğraflarında ‘zamansızlık’ hakim. Ne zaman çekildiğinin önemi yok, filmlerinde de bu zamansızlık önemli. İkincisi filmlerinde insan ruhunun farklı yönlerine farklı katmanlarına ve belirsizliğe odaklanıyor. ‘Kış Uykusu’ filminde 3 saat boyunca izlediğiniz adamı aslında o kadar da anlamadığınızı anlıyorsunuz sonunda. Fotoğraflarındaki karakterleri de böyle belirsizlik içinde ve anlaşılması zor.” “İster tek kare fotoğrafla ister filmleriyle…” Nuri Bilge Ceylan için katalog metnini kaleme alan güncel sanatçı Shirin Neshat, metinde, “İster tek bir kare fotoğrafıyla ister filmlerinden biriyle Nuri Bilge Ceylan, izleyicisini son derece yoğun bir şekilde duygu-

landırabilen anlatılar yaratma yeteneğine sahip bir sanatçı” diyor. Fotoğraf sergisi 23 Aralık’a kadar Dirimart’ta ‘Uzak’, ‘Üç Maymun’ ve ‘Bir Zamanlar Anadolu’da’ gibi tüm dünyada ses getiren filmlere imza atan, son filmi ‘Kış Uykusu’ ile sinema dünyasının en prestijli ödüllerinden Cannes’da Altın Palmiye’yi kazanan Ceylan’ın fotoğraf sergisi 23 Aralık’a kadar Dirimart’ta görülebilir. Tıpkı o hassas ve görkemli yavaşlıktaki filmlerinde olduğu gibi, Nuri Bilge Ceylan’ın fotoğrafları da çevrelerinin bağlamında fakat sırlarını asla belli etmeyen bireyler, gruplar ve manzaraların portrelerini çizen meraklı bir gözün bakışlarıdır. “Panoramik Bakış” sergisi 2003’ten bu yana üretilen 50 fotoğraftan oluşuyor; fakat yıllar, tarihler ve zaman hiç de o kadar önemli değil.

Tatvan Antik Kenti artık ‘Tatil Köyü’ Bir tarihi yerleşim alanı da yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Tatvan Antik Kenti’nin sit statüsünün düşürülmesine karşı imza kampanyası başlatan Doç. Dr. Demirtaş: Urartu dönemine ait olduğu tahmin edilen kent yapılaşma riskiyle karşı karşıya. Bitlis’te Van Gölü kıyısında 1.derece arkeolojik ve doğal sit alanı olarak belirlenen Tatvan Antik Kenti, ‘tatil köyü’ yapılmak için 2010’da satılmak istendi. Alana yatırım yapılması için ön izin veren Maliye Bakanlığı

Milli Emlak Müdürlüğü, arazinin satış işleminin gerçekleştirilebilmesi için görüş isteyince; Kültür ve Turizm Bakanlığı, “2863 sayılı yasa kapsamında 1. ve 2. derece arkeolojik sit alanlarında kalan taşınmazların satış izni verilemeyeceğini” belirterek bu talebe olumsuz yanıt verdi. Ancak bu kararın ardından Van Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu, yatırımcının talebi üzerine 2011’de kentin arkeolojik sit statüsünü kaldırdı. Araziye tatil köyü yapmak isteyen İsmail Kocakaplan “Arazinin arkeolojik sit ve doğal sit statüsünü kaldırttım. Mahkemeye verdik. Antik kentte tarihi mezarlıklar, kiliseler olur. Burada hiçbir şey yok” diyerek savundu. KÜLTÜR-SANAT

Küçük Prens raflara dönüyor Dostluğu yücelten, “aşk, masumiyet, yalnızlık” gibi yetişkin temalarını derinlikle işleyen Küçük Prens, 71 yıldır pek çoğumuzun “hayat kitabı”. Eserin Tomris Uyar ve Cemal Süreya’nın elinden çıkan efsanevi çevirisi yeniden raflarda. Antoine de SaintExupéry, süslü ama istenirse hayli masum tınlayabilen Fransızca’yla, 20. yüzyılda yazılan en özel eserlerden biri olan Küçük Prens’i kaleme alalı tam 71 yıl olmuş. Edebiyatseverlerin her yaşında yeniden ya da başka bir açıdan sevdiği kült novella hâlâ taptaze, hâlâ sıcacık. Sadece en çok yabancı dile çevrilen Fransızca eser olma sıfatını taşımıyor (250’den fazla dile keyifle çevrildi). Dickens’ın İki Şehrin Hikâyesi ve Tolkien’in Yüzüklerin Efendisi’ni takiben 140 milyonun üzerindeki satış rakamıyla dünyada en çok satılan üçüncü eser olarak

listeleri sallıyor.

Yaşanmış bir hikayeden sinemaya uyarlanan Mucize filmi, 2015’in ilk gününde, 1 Ocak’ta sinemalarda gösterilmeye başlandı. Boyut Film’in yapımcılığını üstlendiği Mucize filmi dram türünde bir film. Bir aşk masalı ve unutulmaz bir dostluğun acılarla dolu hikayesini beyaz perdeye aktatıyor. Kırmızıgül’ün yönetmenliğini yaptığı Mucize filmi Türkiye’nin 1960’yı yıllarına da ayna tutuyor. Çalsın Sazlar Yönetmen: Nesli Çölgeçen Oyuncular: Belçim Bilgin, Caner Cindoruk, Engin Hepileri Tür: Komedi

Nesli Çölgeçen’in uzun bir aradan sonra kamera arkasına geçtiği Çalsın Sazlar filmi, yeni yılın ilk ayında gösterime girecek. Filmde hayatı hafife alan uçarı iki arkadaşın, aynı kadına aşık olduktan sonra yaşadıkları acı tatlı olaylar, 1960’lı yıllardan günümüze dek uzanan bir öyküde aktarılacak. Çölgeçen’in kamera arkasına geçtiği film komedi ve dram içeriyor.

Süper Kahraman Yönetmen: Don Hall Oyuncular: Ryan Potter, Scott Adsit, Jamie Chung Tür: Macera

Oldukça zeki bir robot tasarımcısı olan Hiro Hamada kendisini bir anda bir suç örgütünün içinde bulacaktır. Kötü adamların amacı yüksek teknolojili “San Fransokyo” kentini yerle bir etmektir. En yakın arkadaşı Baymax ‘ın yardımıyla Hiro, şehri kurtarmak için oluşturulan gönüllüler ordusuna katılır. Onları Hiro’nun diğer arkadaşları da yalnız bırakmayacaktır. Bana Masal Anlatma Yönetmen: Burak Aksak Oyuncular: Hande Doğandemir, Fatih Artman, Devrim Yakut TÜR: Komedi

Suriçi semtinde yaşayan ve hayatını dolmuş şoförlüğü yaparak kazanan iyi kalpli ve çekingen Rıza, mahallesinin gözbebeği olan genç bir delikanlıdır. Fakat doğru bildiği her şeyi Ayperi ile tanışınca yeniden gözden geçirecektir! Zira Ayperi el attığı her şeyi güzelleştiren masal kahramanı tadında bir kızdır. Biri kahraman olmak isterken, diğeri kahramanının peşindedir...

Fransız animasyon filmi olacak Yönetmenliğini Kung Fu Panda’dan hatırladığımız Mark Osborne’un yaptığı film, orjinal hikayeyi değiştirmeden günümüzde yaşayan küçük bir kızın, yaşlı ve münzevi komşuları aracılığıyla Küçük Prens’le tanışması üzerinden tekrar yorumlayacak. 80 milyon dolarlık bütçe ile çekilen filmin tüm zamanların en yüksek bütçeli Fransız animasyon filmi olacak. Fransız yazar ve pilot Antoine de Saint Exupéry’nin, 2. Dünya Savaşı’na katılmasının ardından Sahra Çölü’ne düşen bir pilotun küçük bir çocukla karşılaşmasını anlattığı 1942’de yayımlanmış olan, klasikleşmiş eseri Küçük Prens (Le Petit Prince) ikinci kez sinemaya uyarlanıyor. KÜLTÜR-SANAT

HAFTANIN AJANDASI Metro fotoğrafları sergisi

Yaka Paça

Kişilerin şehirde gündelik yaşamın monotonluğu ve karmaşasının bire bir içinde olup, birçoğunun da hiç tanışmamış olması gerçekliği; aslında bu gerçekliğin pek anlam ifade etmeyişini metafor olarak kullanmış. 5-12 Ocak 2015 tarihinde gerçekleşecek olan bu sergi Taksim Metro İstasyonunda.

Bir buçuk saat boyunca gündelik hayattaki komik durumları, müthiş bir performansla sahneye taşıyan sekiz oyuncu, tiyatroyu bir kahkaha atmosferine dönüştürüyor ve her turda komedi dozu artıyor. Her oyun sadece o ana, o gösteriye özel. Tiyatro oyunu 30 Ocak’a kadar İstanbul’da sergilenecek.

Murat Mahmutyazıcıoğlu’nun kaleme aldığı tek perdelik tiyatro oyunu “Fü”, İkincikat Karaköy Sahnesi’nde izleyicisiyle buluşuyor. 23 Ocak 2015 Cuma gününe kadar İstanbul’da sergilenecek. Mahmutyazıcıoğlu, “Fü” ile birbirinden çok farklı iki kardeşin, iki dünyanın sevgi çemberini tamamlıyor.


36 yıldır kan veriyor Çankırı’da yaşayan Ali Özdemir, üç ayda bir periyodik olarak kan veriyor. Şu ana kadar 70 ünite kan veren Özdemir’in hedefi Türkiye rekoru. Kızılayı’n önce bronz,

sonra gümüş, 35 üniteye ulaştığında altın, 45’te ise takdir beratı, plaket ve yat gezisi ile ödüllendirildiği Ali Özdemir, kan vermeyi sürdüreceğini bildirdi. toplum

İlerici Sağlık Bakanı hızını alamıyor; kadınlar anne, erkekler baba olsun

İlle de kariyer olsun

Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu da baktı ‘tüm arkadaşlarım’ kadın düşmanı açıklamalar yapıyor. Ben neden geri durayım diye, düşündü olsa gerek kadınlar için tek kariyerin ‘annelik’ olduğunu söyledi. Tepki alınca da durumu toparlamaya çalışıp erkekler için de en büyük kariyerin babalık olduğunu iddia etti. Yani bakanımız o kadar ilerici ki herkes için “ille de kariyer” diyor. TOPLUM Ceday avcı

Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, unvanına ters, son derece sağlıksız açıklamalarda bulundu. Mardin’li olan, 2 yıldır İstanbul’da yaşayan bir çiftin 3.çocuklarının doğumunda ziyarete giden Müezzinoğlu ve İstanbul Valisi Vasip Şahin, kadın düşmanlıklarını konuşturdular. Reis’lerinin 3 çocuk önerisi akıllarından çıkmayan Müezzinoğlu ve Şahin, ziyaret ettikleri çifti ‘söz dinleyenler’ olarak nitelendirdi. Tabi, söz dinleyen çifti de hayır işi olsun diye değil, topluma ‘siz de söz dinleyin’ mesajını vermek için ziyaret ettikleri de ortada. Geri kafalı Bakan, geri kafalı Erdoğan Tayyip Erdoğan’ın kadın düşmanı zihniyetini kendi Bakanları da taşıyor. Sağlık Bakanı Müezzinoğlu, bir kadının tek kariyerinin ‘annelik’ olabileceğini söyledi. Kadınlar çalışmak istedikleri için erkekler tarafından öldürülüyorken ne bu kadın düşmanlığı, ne bu geri kafalılık? Error… Bu açıklamaların ardından çok tepki alan kadın düşmanı Sağlık Baka-

nı, konuştukça daha da battı. Bakan Müezzinoğlu’na “annelik ve kariyer” ile yaptığı açıklama sorulunca; “Annelik tartışılmasız bir kariyerdir. Erkeklerin sahip olamayacağı bir kariyerdir. Asla tartışılmaz. Annelik bir kariyerdir ve kutsal bir kariyerdir” diyerek aklının nasıl karıştığını ve beyninin nasıl error verdiğini de gösterdi. Hızını alamıyor Bir cümle içinde aynı kelimeyi birkaç kez kullanınca aklı karışan Sağlık Bakanı Müezzinoğlu, durumu toparlamaya çalışınca da iyice “error” verdiğini halka göstermiş oldu. Mehmet Müezzinoğlu’nun Sağlık Bakanı olduğunu özellikle vurgulamakta fayda var. Çünkü Sağlık Bakanı olan insanın kendisinin pek de sağlıklı olduğunu bu konuşmalardan sonra iddia edemeyiz gibi duruyor. Ne de olsa memlekette konunun en uzak insanı konuyla ilgili bakan oluyor. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam da ne kadar kadın düşmanı söylem varsa hepsini gerçekleştiriyor ama gel gör ki kadın cinayetlerinden sorumlu… Erkekler için de babalıkmış… Mehmet Müezzinoğlu, tüm bunların

ardından tabi ki yerin dibine girmedi, hala durumu kurtarmaya çalışan açıklamalarına devam etti. Bu sefer de kendisini de işin içine koyuyormuş gibi göstererek erkekler için en önemli kariyerden bahsetti: “Analığın üzerinde bir güçlü kariyer görmüyorum. Analık bir insan için en önemli kariyer, kadın için. Ha bir erkek için de, ben kendim için de babalığın üzerinde bir kariyer görmüyorum. Bakanlık da, vekillik de hikaye ama ben iyi bir babaysam, işte en büyük kariyer bu” diye konuşurken hızını alamadı. Bakan Mü e z z i noğlu, sağlıksız ruh hali ile ka-

dınlar için tek kariyerin ‘annelik’, erkekler için ise en önemli kariyerin ‘babalık’ olduğuna karar vermiş. Yani o kadar ilerici bir bakan ki, kariyer de kariyer, ille de kariyer diyor…

Nida Ateş Öğrenci - eskişehir

Hindistan’da öldü sanılan 72 yaşında bir adamın cenazesinde bedeni tam yakılacaktı ki törenden hemen önce yaşlı adam uyandı. İnekleri yemlerken yere düşen adamı muayene eden köy doktoru, adamın hayatını kaybettiğini belirtince ailesi cenaze merasimi düzenledi. Bedeni yakılmak üzereyken, yaşlı adam gürültüden aniden uyandı.

Burunla rekor

18SORU Ekonomik kriz Guinness dinlemiyor Venezuela’nın Merida kentindeki Coromoto adlı dondurmacı, ülkenin yaşadığı ekonomik sıkıntıların son kurbanı oldu. Ülkede son yıllarda süt ve tuvalet kâğıdı kıtlığı yaşandığı belirtiliyor. Ekonomik krizden etkilenen Venezuela’nın meşhur dondurmacısı Facebook sayfalarından paylaştıkları mesajda, “Süt kıtlığı nedeniyle sezon boyun-

Öldü sanıldı

ca kapalıyız” dedi. Dondurmacının çalışanlarından Eukaris Castillo, marketlerde süt bulmanın giderek zorlaştığını, ‘kara borsaya düşen’ sütün fiyatının da son aylarda altı katına çıktığını ifade etti. Biralı dondurmadan, fasulyeli dondurmaya kadar birçok farklı lezzet üreden dondurmacı bir aya kadar dükkânı yeniden açmayı planlıyor. TOPLUM

Hindistan’da yaşayan Mohammed Khursheed Hussain isimli öğrenci, garip bir rekor kırdı. Burnuyla klavyeyi tuşlayarak 103 kelimelik bir cümleyi 47.44 saniyede yazdı. Bu, 23 yaşındaki Hussain’in ilk rekoru değil. Genç öğrenci daha önce alfabedeki tüm harfleri 3.43 saniyede tuşlayarak adından söz ettirmişti.

Komadan çıkıp Hollywood yıldızı oldu 1. En sevdiğiniz erdem? Açıksözlülük 2. Başlıca özelliğiniz? Kahkaha atmak 3. Mutluluk nedir? Bir işi tam yapmak 4. Mutsuzluk nedir? Özlem 5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Cinsiyetçi olmayan küfür 6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Palavra 7. En sevmediğiniz şey? Kira günü 8. En sevmediğiniz kişiler? Dönekler 9. En sevdiğiniz iş? Yemek yemek 10. En sevdiğiniz şair? Cemal Süreya 11. En sevdiğiniz yazar? Sabahattin Ali 12. Kahramanınız? Mahir Çayan 13. Kadın kahramanınız? Mine Bademci 14. En sevdiğiniz çiçek? Papatya 15. En sevdiğiniz renk? Bordo 16. En sevdiğiniz yemek? Kıymalı lazanya 17. En sevdiğiniz düstur? Mücadele et 18. En sevdiğiniz söz? Yıldız yumruk yukarı, daha daha yukarı

İngiltere’de 25 yaşındaki berber Rory Curtis, geçirdiği araba kazası sonrası onu çok şaşırtan bir olay yaşadı. Kazada yaralanan Curtis, enkazdan 40 dakikada çıkarılabildi. Hastaneye kaldırılarak hemen yoğun bakıma alındı. Beyin sarsıntısı geçiren Curtis, 6 gün komada kaldı. 6 gün sonunda komadan çıkan Curtis, uyandığında kendisinin Hollywood yıldızı Mathew McConaughey

olduğunu iddia etti. Ayrıca anadili gibi Fransızca konuşmaya başladı. Curtis, “Ailem hemşireyle Fransızca konuştuğumu söyledi. Annem ve babam şok olmuşlar” dedi. Curtis kendisini nasıl Matthew McConaughey sandığını ise “Kafamda ben Matthew McConaughey’dim. Ama tuvalete gidip aynaya baktığımda şok geçirdim. Çünkü ona benzemiyordum” sözleriyle anlattı. TOPLUM

Oturmaya mı geldik, haydi halaya

Çov çov İtalya’da bir sirk hakkında, Çov Çov cinsi köpekleri siyah ve beyaza boyayıp panda gibi sergiledikleri için soruşturma açıldı. Sirke gelen ‘hayvanlara eziyet ediyorlar’ şikayeti üzerine 2 pandaya el konuldu. Şikayet üzerine veterinerlerle birlikte sirki basan yetkililer, ‘panda’ların köpek olduğunu ve ülkeye sahte belgelerle getirildiğini saptadı.

Mars’ta hafızasını kaybetti

NASA’nın Cruiosity’den yıllar önce Mars’a gönderdiği ilk uzay robotu ‘Opportunity’, hafızasını kaybetti. NASA’nın uzmanları, topladığı bilgileri kendi kendine silen robotu tamir etmeye çalışırken, problemin donanımsal olduğunun farkına vardı. NASA’dan, sorunun giderek daha da ciddileştiği, zaman zaman merkezle tüm iletişimin kesildiği açıklaması gelirken, ‘Opportunity’nin ömrünün sonuna yaklaşmış olabileceği vurgulandı. Aslında bir nevi hastalanmış olan ‘Opportunity’ görevini tamamlamış durumda. Çünkü, Mars’a gönderileli 11 yıl olan robottan, 3 ay boyunca aktif olması bekleniyordu. toplum


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.