Birleşik Metal İş Eskişehir Şube Başkanı Bayram Kavak’la değerlendirdik
15 bin metal işçisi greve gidiyor Toplu iş sözleşmesi görüşmesinde sözleşmeye imza atmayan ve MESS’in işçinin taleplerini ortadan kaldıran taleplerine karşılık grev kararı alan
Birleşik Metal İş Sendikası üyesi işçilerin 29 Ocak’ta başlatacakları grev kararları fabrikalara asıldı. 15 bin kadar işçi greve çıkacak. emek 06
ESAS MESELE 13
Marmara Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ayşe Durakbaşa
Güzel günlerin habercisi...
Özgürlükler AKP’yi rahatsız ediyor
21 Ocak 2014 Çarşamba Sayı: 170 1 TL www.yarinhaber.net l
l
l
Eğitime sahip çıkalım
ıkinci yarıyıl cocuklarımızın ‘olsun
Bu dönem veliler ve öğrenciler eğitimde “pek iyi” şeyler göremedi. Ancak yine aynı dönemde iyi bir geleceği önüne koyan eylemler sayesinde umutla “İkici yarıyıl çocuklarımızın olsun” diyoruz...
Ayşe Durakbaşa’nın, feminizm ve tarih alanında yayınları bulunuyor.
Marmara üniversitesi Sosyoloji bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Ayşe Durakbaşa ile laiklik ve modern toplum yapısı üzerine konuştuk. Durakbaşa, AKP’nin modern kapitalist bir devlet olmakla ilgili sorun yaşamadığını, modernleşmenin, bireysel özgürlükleri de kapsayan bölümüyle temelden çeliştiğini belirtiyor.
Cizre’de çocuklar öldürülüyor Sözde barış savunucusu AKP, Cizre’de bir haftada 6 kişinin ölümüne sebep oldu. En son yaşamını yitiren Nihat Kazanhan henüz 12 yaşındaydı. güncel 04
AKP’nin eğitimine: 0
Bu dönem, Eğitim Şura’sından çıkan kararlardan, okullarda ve üniversitelerde AKP’nin fiilen uygulamaya koyduğu bir çok gerici uygulama, öğrencilerin ve velilerin tüm gündemlerini eğitim haline getirdi. Bir çok ilde, farklı gündemlerle eylemler yapıldı.
Anlatacak “değer”iniz mi var? Cumhurbaşkanı Erdoğan strateji değiştirerek şimdi de değerler dersi ile kendi eğitimini üniversitelere sokmayı, kendi neslini yetiştirmeyi planlıyor. Bu derslerde nasıl bir “değer” anlatılacağı ise merak konusu
Yeni dönem umutlu
Ailelerin çocuklarının geleceği için gerçekleştirdiği eylemler, 2. yarıyılın umutlu geçeceğini işaret ederken 46 ilde eyleme çıkan ve 9 Şubat haftasında boykota gidecek olan Haziran Hareketi de çocuklarımızın geleceğine sahip çıkmak için güncel 03 seferber oluyor.
eğİtİm 11
Bir oy attık hayatımız aklandı
Kriz kapıda; 100 kişiden 30’u işsiz TÜİK tarafından açıklanan verilere göre, işsizlik 2014 Ekim ayı verilerine göre yüzde 0,1 ile yükselmeye devam etti. Artık sokaktaki her 100 kişiden 30’u işsiz.
Halk siyah değil yeşil istiyor yeşİl sayfa 02
ekonomİ 09
İşte bu belgelere yasak geldi
Meclis, Zafer Çağlayan’ın Yüce Divan’a gönderilmesini 242’ye karşı 264, Muammer Güler’in gönderilmesini 241’e karşı 258, Egemen
Bağış’ın gönderilmesini 245’e karşı 255, Erdoğan Bayraktar’ın gönderilmesini 219’a karşı 288 oyla reddetti.. güncel 05
Annelik kararı kadınlara aittir
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun çağrısıyla bir araya gelen kadınlar, AKP’nin kadınlara olan baskılarına karşı “Yaşam da karar da kadınların olacak” diyerek cevap verdi kadın 10
Hrant Dink, ölümünün 8 . yılında vurulduğu yerde anıldı Hrant Dink için 8 yıldır Agos önünde adalet isteniyor. güncel 05
MİT ‘e ait TIR’lar ve belgelerle ilgili getirilen her türlü yayın yasağına karşı belgeleri yayımlıyoruz. güncel 04
Zeki Müren de bize ikna olacak mı?
Aklın yolu
HAKAN ÖZTÜRK Bilgiye değil siyasete açız
Charlie Hebdo saldırısı bir din meselesi mi?
Charlie Hebdo’ya El Kaide’nin düzenlediği saldırının ardından Fransa’da uzun zamandır tartışılan bir konu yeniden gündeme geldi. Peki bu saldırı bir din meselesi mi? dünya 15
05
Uyanış
SİBEL UZUN Kadınlar için “Laiklik şart”
10
Ana fikir
GÜLSÜM KAV Açık mutfak ya da belirlenmiş menü
KADİR DADAN
04
02
Midas’ın Altınları
YESiL SAYFA
02
21 Ocak 2015
Kadir Dadan
Midas’ın Altınları
Açık mutfak ya da belirlenmiş menü
Bir gün yine hararetli bir tartışma yürüttüğümüz bir toplantı çıkışında, aramıza yeni katılan arkadaşlarımızdan birisi hafifçe kulağıma eğilerek, toplantıdaki falanca kişiyi iyi tanıyıp, tanımadığımızı sordu. Neden diye sorduğumuzda “ o devletin adamıdır, istihbarat taşır” diye açıktan tavır koydu. Ben de o zaman dedim ki, “İyi ya, kulaktan kulağa değil, doğrudan doğruya istihbarat veriyoruz. Hiç değilse yanlış anlaşılmayız”. Şimdi olsa derim ki “Ya Başbakan ofisinin dinlenmesine mani olamamış, istihbarat servisi TIR’ları gizleyememiş, biz mi engel olacağız, bizi dinlemek isteyene” ayrı konu. Eskiler anlatırlardı, örgütün en çok emek sarf edenleri gün gelir istihbaratçı çıkarmış. Biz de derdik ki, birkaç tane de bize gönderseler de, bari bayrağın ucundan tutacak birileri olsa. Yoksa eğer kendinizden ve yaptığınızdan bir şüpheniz, neyi saklayacaksınız, neyi gizleyeceksiniz? Derdimiz aslında devlete istihbarat vermemek değildir, diğer muhaliflere istihbarat vermemektir. Hastalık bu ya, illegal yıllardan musallat olmuş bünyeye, bir türlü gitmez. Onu şunla gördüm, bunun niyeti senin yerin, şu senin hakkında böyle dedi, bunların derdi başka ve saire kara dedikodu bitmez. Bir birimizden farklı olacağız ya, en doğruyu biz biliyoruz ya, söylem üretiriz söylem üstüne, tartışır, tartışır, ayrışır, ayrışır dururuz. Oysa yapılacak olanlar da, kimlerin yapacağı da, üç aşağı beş yukarı bellidir. Patron, işçiyi ezer, emekle dayanışacaksın. Fabrika çevreyi kirletir, doğadan yana olup kapattıracaksın. Hükümet, halkı yok sayar, kitleyi karşısına dikeceksin. Başarı için asıl önemli olan birlikte hareket etmek ve duyarlı hale gelmiş yeni kişileri sürece katmaktır. Yoksa siyasi patinaj kaçınılmazdır. Aynı kişiler, sürekli birbirimize anlatırız, ama yerimizden bir milim kıpırdayamayız. Peki ne yapmamız gerek bu patinajdan kurtulmak için? Bu kadar çok usta aşçı varsa, ya ustalıklarını göstermek üzere çok büyük bir açık mutfak kuracağız, herkes orada istediği(olasılıkla en iyi becerdiği) yemeği pişirecek, ya da birlikte oturacağımız sofranın menüsünü(neler yapılacağını) baştan belirleyeceğiz, ustalar bu menüye bağlı kalarak belirli yemekleri pişirecek. Yapılacak her şey, herkesin bilgisi dahilinde, açık ve birlikte belirlenmiş, öncelikler uzlaşılarak ortaklaştırılmış olacak. Kim kimin ne yapacağını, nasıl yapacağını bilecek. Dolayısıyla, kara dedikodu da son bulacak. Böyle olduğunda hem soframız zenginleşecek, hem de bu zengin sofraya oturmak, onu daha da zenginleştirmek isteyenlerimiz çoğalacak. Arzumuz odur ki, Güneşin Sofrasını birlikte kuralım, dostların arasında birlikte olalım.
Halk siyah değil yeşil istiyor Türkiye’de maden ocakları üzerinden katliamlar yaşanmasına rağmen her bölgeye halen ocak yapımlarına devam ediliyor. Ancak insanlar bu duruma tepkili... Bu hafta hem İzmir, hem Antalya’da ocaklara karşı direnişler yükseldi. İnsanlar maden veya mermer değil, yeşili korumak istiyor. İzmir-İstanbul Otoyolu inşaatında kullanılma gerekçesiyle kurulmak istenen taş ocağı şantiyesini geçtiğimiz haftalarda köylüler bastı. Kadınlı erkekli yaklaşık 200 köylü önce araçları bölgeden kovdu, çalışma durmayınca da şantiye binasını bastı. Yaklaşık 150 Jandarma özel tim ekibinin saldırısıyla köylüler şantiye alanından çıkartıldı. Camlarını kırdıkları iş makinelerinin önünde taş ocağı nöbetine devam eden köylüler sık sık slogan atarken, bölgeye Jandarmaya ait TOMA ile ek kuvvetler gönderildi. Köy Muhtarı Mustafa Çaktuğ, “Köyümüzde taş ocağı istemiyoruz. ÇED raporu da alınmamış. Çalışmalar başladığı zaman başımıza taş yağacak” dedi. Ellerindeki
pankartlarla ailelerine destek veren öğrenciler ise, okullarının taş ocağına 600 metre yakınlıkta olduğunu, başlarına taş yağacağı korkusundan ders yapamayacaklarını söyledi. Antalya’da insanlar sedir ağaçları yerine kendilerini koydular İzmir’deki örnek direnişten sonra Antalya’da Ekizce’ye yapılacak olan mermer ocağına karşı hareketlendi. Antalya’da Ekizce Ekizce yaylasında mermer ocağı yapmak için yerinden sökülen sedir ağaçları için o bölgenin halkı bir araya geldi. Cumhuriyet Meydanı’nda toplanan insanlar mermer ocağı çalışmalarının durdurulmasını, sedir ağaçları ve bölgede henüz kazı çalışmaları tamamlanmamış antik kentin korunmasını istedi. “Sedirime dokunma” sloganları atılan eylemde, insanlar basın açıklaması öncesi sedir ağaçlarını canlandırarak, kesilmiş sedirleri temsilen yere yattılar. Yapılan basın açıklamasında Yüzlerce yıllık sedir ağaçlarını yerine mermer ocakları yapılmasını tüm devlet kurumları onaylarken bölge halkının tamamının karşı çıktığına ve bu projede çok sayıda bitkinin yok olacağına vurgu yapıldı. Basın açıklamasının ardından mücadelenin süreceği belirtilerek eylem sonlandırıldı.
Erdek Körfezi için toplantılar sürüyor 1/100 binlik imar planı ile ilgili Şirin Çavuş’ta imara açılarak 50 bin dönüm zeytinlik alanında kirletici sanayi kurulmak istenmesi üzerine Erdek Körfezi Dayanışma Platformu, 15 Ocak Perşembe akşamı Ocaklar Mahallesi’nde toplandı. Kalabalık katılımın olduğu Ocaklar Mahallesi’nde, Platform üyeleri, “Bölgemizde yaşayan insanlar için hem ekonomik, hem de sosyal bir yıkım oluşturacak bu planı reddediyo-
dadankadir@yahoo.com
21 Ocak çarşamba 2015
sayı: 170
Kapıdağı, Dilovası gibi olmasın
Haftalık siyasi gazete yerel süreli yayın Genel koordinatör editörler
tasarım
elif karan Can Çoksöyler Ceday Avcı ebru kaya efe arar Fatma çakır İlker erarslan nida ateş onur toper Osman Erdem Sait Bağış Sedef Akbulut sıla gemicioğlu Özgün Başak
ruz” dedi. “Zehirli hava solumak, zehirli su içmek istemiyoruz. Erdek Körfezi’ndeki doğal yaşamı ve hali hazırdaki ekonomisini sona erdirecek bu projeye hayır diyoruz” diyerek, Başbakan Ahmet Davutoğlu’na iletilmek üzere başlattıkları imza kampanyasına başta uzun yıllar Ocaklar mahallesinde yaşamakta olan sinema sanatçısı Ahmet Mekin olmak üzere çok sayıda vatandaş da destek verdi. YARIN YEŞİL SAYFA
dağıtım imtiyaz sahibi sorumlu yazı işleri müdürü Yönetim adresi
basıldığı yer
osman erdem fadik temizyürek Tel: 0536 698 9397 ışıl kurt rumeli c. matbaacı osmanbey s. no 67/4 şişli / istanbul aspaş asya paz yay. dağ. tur. rek. aş. evren mah. günay sk no: 4 bağcılar / istanbul 05327552792
yusuf yasin yakşi EZGİ CEREN AĞTAŞ fikriye yılmaz ışıl demir
6 aylık abonelik: 40 tl
1 yıllık abonelik: 80 tl
SANEM DENİZ KURAL adına ziraat bankası hesap no: 0615 57722685 5001 ıban: TR28 0001 0006 1557 7226 8550 01 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: TR34 0006 4000 0016 2002 4659 88
garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: TR90 0006 2000 0310 0006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: TR57 0004 6001 6488 8000 1775 42 yapı kredi hesap no: 229/88735111 ıban:TR38 0006 7010 0000 0088 7351 11
Arhavi’de ÇED raporunu görmezden geliyorlar İstanbul’da MNG Genel Merkezi önünde, MNG firmasının Arhavi’de yapmak istediği HES projelerinden vazgeçmesi için Arhavi Doğa Koruma Platformu’nun düzenlemiş olduğu bir basın açıklaması gerçekleşti. HES’lerin yol açtığı doğa tahribatına ve bunun sonucunda atmaca kuşlarının soylarının tükenmesine dikkat çeken Platform, atmaca mas-
keleri taktı. ÇED raporunu görmezden geliyorlar Açıklamada, mahkeme kararıyla iptal edilen ÇED raporunu, küçük bazı değişikliklerle Bakanlığa yeniden sunduğu belirtilerek, “Usulsüz nihai ÇED raporuna yaptığımız itiraz ise henüz sonuçlanmadı” denildi. YARIN YEŞİL SAYFA
Erdek Körfezi Dayanışma Platformu’ndan Mehmet Özpamukçu Dilovası’nda fotoğraflar çekerek Kapıdağı’nın da gittikçe Dilovası’na benzeyeceğini şu sözlerle savundu: “Erdek Körfezi, Kapıdağı ve Manyaz çok büyük bir tehli,ke altında. Bandırma’nın 3 katı büyüklüğünde bir sanayiyle karşı karşıya. Bu yerlerin satışları bile gerçekleşmiş. Bandırma Belediyesi bunu kendi kucağuıında bulmuş. Yasal sürecin de sonlandığı söylenmiş. Mahkeme ile ücadele başlanmış durumda. Kapıdağı, harika bir tarih, doğa ve mikro klimalarıyla büyük bir kaynak. Yapısıyla suyuyla geri döndürülemeyecek bir şekilde Dilovası’na benzer bir duruma dönüştürülmeuye çalışılıyor. Önümüzdeki zamanda
en önemli şey kaybettiğimiz doğal genetiklerimiz olacak. Kaz Dağları ve Kapı Dağları yatağına böyle bir sanayinin yerleştirilmesi tam bir doğa katliamıdır. Metropollerin nefes alacağı alanların mefes alamayacak hale getirilmesi gerçekten eshef verici...”YARIN YEŞİL SAYFA
GUNCEL
03
21 Ocak 2015
Eğitime sahip çıkalım
İkinci yarıyıl çocuklarımızın olsun
Eğitim öğretimin 1. yarıyılını nasıl değerlendiriyorsunuz? Yüksel Aydoğdu Öğrenci Velisi
Veli Bakanlığı olduk
Nasıl bir dönemi arkamızda bıraktık, neler yaşandı ve yaşatıldı, çocuklarımızın geleceği için ne yapmalı? Geçtiğimiz dönemi değerlendirmek istedik.
Derslerin içeriği yok, kitapların içeriği yok. Yeni kitap almak zorunda kalıyoruz. Milli eğitim bakanlığı değil veli bakanlığı oldu. Her şeyi, bir okulda ne varsa biz almak zorunda kalıyoruz. Dilek Aktürk Öğrenci Velisi
Boş yetiştiriyorlar Hiç memnun değilim. Çocuklara yeterince ders vermiyorlar, onları çok boş bırakıyorlar. Yeterince değer vermiyorlar. Matematik, bilim, ilim dersleri vermiyorlar. Onları boş yetiştiriyorlar. Çocuklar kendisi ne yaparsa yapıyor. Yrd. Doç.Dr. Coşkun KÜÇÜKTEPE İstanbul üniversitesi eğitim fakültesi
Oturmuş durumda
Bu hafta koca bir eğitim ve öğretimin ilk yarıyılını arkamızda bıraktık. Özellikle eğitimde “iyisiyle kötüsüyle bir dönem geçirdik” demek isterdik ancak yaşanılan ve yaşatılan olaylara baktığımızda pek “iyi” şeyler göremedik. Fakat güzel olanı hedefleyen hareketlere baktığımızda her şeye rağmen “İkici yarıyıl çocuklarımızın olsun” diyebiliyoruz. güncel fatma çakır
Bu yılın ilk döneminde öğrencilerin, velilerin ve eğitim sisteminin gündemi oldukça çalkantılı geçti. Öğrencilere “isteseler de istemeseler de” dayatılan zorunlu dersler, eğitim şurasından çıkan gericilik ve saymakla bitmeyen anti bilimsel uygulamalar… Anaokulundan başlayarak üniversitelere kadar tüm öğrencileri çember içine aldı.
derslerinin bir benzeri olan değerler dersi şimdi üniversitelere de getirildi.
Kendisine kul yetiştirmenin derdinde Eğitim şurasında karma eğitimi kaldırma ve eğitimde dinsel motifleri ön plana çıkartma kararları aldılar. İmam hatipleri cazip hale getirmek için ise her yerde ücretsiz yemek, barınma ve servis gibi ‘imkanları’ sunuyorlar. Yani gençliği geleceksizliğe mahkum ederek patronlara İlkokul yetmedi üniversitelere de ucuz iş gücü kendisine ise kul yezorunlu tiştirmenin derdindeler. ÜniversiteKendi kindar neslini yaratmaya ça- lere gelecek sahibi olmak için gelen lışan AKP ilkokul birinci sınıflara gençler henüz okulları bitmeden hatta anaokullarına kadar el attı, evliliğe teşvik ediliyor. üniversitelerde ise polis ve ÖGB şiddetiyle bastıramadığı gençlere İlle de Osmanlı’ya karşı yönelik ideolojik bir savaş çıkart- ille de boykot mak için kolları sıvadı. İlkokullarda Ancak ülkede karma eğitim sistemibirinci sınıfa kadar inen zorunlu din ni dahi yok etmek için harekete ge-
AKP’nin karnesi: Sıfır Bir dönemin kapandığı ve tüm öğrencilerin karnesini aldığı bu hafta AKP’ye de bir karne vermek istedik. İlk olarak getirdiği 4+4+4+4 eğitim sistemi ile okulları zorla imam hatipleştiren, bir uygulamanın ardından karma eğitimi kaldırmak için topladıkları eğitim şurasından gericilik çıktı. Hemen ardından ise Erdoğan din derslerinin yanında zorunlu haline getirilen Osmanlıca derslerinin de “isteseler de istemeseler de” diyerek zorla okutulacağını söyledi. Yine aynı Erdoğan: “Üniversite değil külliye” dediği üniversitelerde yine zorla “değer” dersleri getirildi. Henüz üniversiteyi bitirmeden evliliğe teşvik edilen gençlere çeyiz paraları vaat edildi. Kısa bir süre önce de burs vaat etmişlerdi. Hatta öyle bir hâl aldı ki anaokullarında uygulamalı kına geceleri düzenlendi. güncel Şimdi AKP’nin bütün bir dönemde yaptığı davranış notlarını görelim Beslenme: ‘Sağlık’ diye bozuk süt dağıttı çocukları zehirledi: 0 Ortak değerlere uyma: Bütün öğrencilere zorla tek bir din dayattı: 0 Çözüm odaklı olma: “İsteseler de istemeseler de öğrenilecek” dedi: 0 Sosyal faaliyete katılım: Osmanlıca ile mezar taşı okumalıyız: 0 Verimli çalışma: İpad, teknoloji dediler ama ellerinde patladı: 0 Takım çalışması: MEB ilkokulları, YÖK üniversiteyi ben herkesi baskılayayım: 0
çen AKP’nin karşısında yine kolları sıvayan hareketler de güzel günlerin haberciliğini yapıyor. AKP: “İlle de Osmanlı, ille de külliye” diyor, karşısındaki hareket ise “BOYKOT” diyor. Yani “Senin gerici eğitimini KABUL ETMİYORUZ, dayattığın anti bilimsel uygulamalara ALIŞMIYORUZ, yıkmaya çalıştığın laikliği ve bilimselliği SAVUNUYORUZ” diyor.
delegelerle alınan kararlar sonucu Haziran hareketi 11 Ocak’ta ülke çapında eylemler örgütledi. Şimdi de 9 Şubat’ta ülke çapında bir boykotu örgütlüyor.
Yol belliyse gidilecek yön de bellidir Yapılması gereken ise elinin yettiği her yere saldıran AKP’nin karşısında duran güçlerin ellerinin yettiği her yerde örgütlü bir şekilde Bir il değil, bir bölge değil, hareket etmeleri. Köşeye bucağa tüm ülke çekilmeden, “şu sorunun şu köAKP’nin ülke çapında tüm öğ- şesine el atayım” demeden, sorun rencileri kapsayan gerici ve faşist bütün bir eğitim sistemiyse çöuygulamalarına karşı tek bir ilin züm de bütün bir eğitim sistemini değil, tek bir bölgenin değil bütün kapsayan kararlar ve eylemlerdir. bir ülkenin ayağa kalkıyor oluşu Çözümün bir parçası olmak için Birleşik Haziran Hareketi’nin id- parçalanmış güçler değil, karşıdiasıdır. Türkiye’de AKP’nin karan- daki tehlikeyi parçalamak için lığını aydınlatmak için yola çıkan bir bütün olarak hareket etmek ve ülkenin dört bir tarafından gelen gerekir.
“Laik ve bilimsel eğitim için boykottayız” Birleşik Haziran Hareketi okulların imam hatiplere dönüştürülmesi ve zorunlu din derslerinin müfredata konulmasına karşı laik
ve bilimsel bir eğitim için 9 Şubat’ta ülke çapında okulları boykot edecek. AKP’nin kendi güdümündeki Eğitim Şurası’nın önerilerine dayanarak zorunlu din derslerini Ana Okullarına indirmesine, tüm okulların İmam Hatipleştirilmesini hep birlikte engellemek için yapılan çağrıda: “Çocuklarımızın geleceği için 9 Şubat haftasında kuracağımız barikat aynı zamanda özgürlük günleri de olacaktır. O gün okulları kapatıp, alternatif derslerle, tiyatro buluşmaları, şenliklerle yeni bir dünyanın kapısını açacağız.” denildi. güncel
4+4+4 ile ilgili yaşanan sorunlar oturmuş durumda. Yöneticilere dair çok fazla değişiklik oldu. Yönetsel anlamda yeni atanmış olmanın ve bu kadar çok değişikliğin sıkıntıları vardı. Eğitim açısından krizler olduğunu düşünmüyorum. İlknur Delice Öğretmen
Her şey sıfır Öğrenim sürecine öğretmekten ziyade öğrencide öğrenmeyi yaratma amacıyla yaklaşan bir eğitim sistemimiz yok. Her şey sıfır; eğitim politikası, nitelikli eğitim vs… ‘Dur’ demek en başta bir aradalık ile mümkün olacaktır. Pelin Güler Ortaokul Öğrencisi
Alan bizim, yapan biziz AKP’nin dayatmalarına karsı Dindar değil çağdaş, demokrat, devrimci gençlik için tek yol devrim yerine alternatif Gezi gençliği için alanlarda olmamız lazım.
Ceday Avcı Lise-Der Temsilcisi
Haziran karşılarında AKP, toplumda hüküm sürmesini istediği gericiliği eğitime işlemeye kalktı. Baskıcı ve gerici yüzünü birebir liselilere çevirdi. Ama AKP, önümüzdeki dönemde liselilerin de birlikte yürüdüğü Haziran’ın birliğini karşısında bulacak. Nabi Avcı Milli Eğitim Bakanı
Eğitime çok iş düşüyor Hem Müslümanların hem de Müslüman olmayanların İslam´ın gerçek ilkeleri konusunda gereğince aydınlatılmaları için eğitime çok iş düşüyor. Türkiye´nin bu konuda önemli bir birikimi olduğunu başkaları da söylüyorlar. Elif Çuhadar Eğitim-Sen Genel Eğitim Sekreteri
Gündem değiştiriyorlar
Eğitimin tamamen gericileşitirildiği, bilimsellik ve laik ve demokratik eğitimden uzaklaşılan bir süreç yaşadık. Eğitimin piyasaya açıldığı, özel okullara destek verdiği bir dönem gördük. Kadrolaşma had safhaya ulaştı. Koray Çalışkan Gazeteci, Yazar
Otur sıfır Geçtiğimiz hafta yayınladığımız Tek Soru On Cevap bölümünde hatalı yayınlanan bölümü okurlarımızdan ve Sayın Kav’dan özür dileyerek yeniden yayınlıyoruz. Gülsüm Kav Birleşik Haziran Hareketi Yürütmesi Zor durumda kalacaklar AKP, içeride ve dışarıda zor durumda. Yürüyüşe katılsa bir dert, katılmasa da bir dert idi, sahtekarca katıldı, kendi çelişkisidir. İçeride ise Haziran’ın siyasi kuvveti zor durumda bıraktı, daha da bırakacak. Bu bakımdan yürüyüş idmanı yapması iyi oldu, alışsın.
Benim yerime Pisa skorları değerlendiriyor zaten. OECD’nin en kötüsüyüz. Dünyanın 19. Ekonomisi eğitimde ilk 40’ta... Kabul edilemez. Eski öğretmenler buna “Otur sıfır!” Derdi... Abbas Güçlü Gazeteci Yazar
Kafamız biraz karışık Hemen her okuldan başarı haberleri geliyor. 10, 20, 30 hatta 100’ün üzerinde öğrencimiz, TEOG’da soruların tümünü çözerek tam puan aldı diye sevinç çığlıkları atıyor. Kendilerini tebrik ediyoruz. Ama kafamız bu konuda biraz karışık.
GUNCEL
04
21 Ocak 2015
Hakan Öztürk AKLIN YOLU
Zeki Müren de bize ikna olacak mı?
Efendim seçimler önemsizdir. Önemli olan nicelik değil niteliktir. Şu önümüzdeki seçimlere katılmasak, seçim yenilgisi de almayız. Zaten Lenin de parlamentoya “burjuvazinin ahırı” demişti. Seçimler kandırmacadır. O değilse hiledir. Seçim zamanı gelip çatarsa, o günleri düzeni teşhir ederek değerlendiririz. Olmadı sosyalizm propagandası yaparız. Seçimlerde bizimle ittifak yapmak isteyen gelir prensiplerimizi kabul etmek için yalvarır. Bizi ittifak etmek için ne doktorlar, ne mühendisler istedi. Meclise girsek ne olacak sanki? Bir ara Ufuk Uras girmişti, mundar oldu. * Bütün bunları söylediğimiz için siyasal mücadele veremiyoruz. Biz anahtarımızı insanları ikna edemiyor olmakta kaybettik. İnsanlar bizim söylediklerimize inanmıyorlar. Kandırıldıkları için değil. Bizim söylediklerimiz birçok kez yanlış olduğu için. Sorun değil dediklerimiz sorun olduğu için. Bu insanlık milyonlarca kişiyi kaybetme pahasına büyük devrimler yaptı ama o devrimler büyük bir hayal kırıklığı yaratarak sahneden çekildi. Bu bir sorundur işte. Kendini hudutsuz bir şekilde övdüğün zaman “niye yenildin o zaman” diye soran çıkabilir. Seçimler bir ikna etmeyi deneme alanıdır. Biz her seferinde ikna etme alanını terk ediyoruz. İkna etme alanı terk edilerek hiçbir şey yapılamaz. Bizim tarihin o büyük anahtarını kaybettiğimiz yer ikna etme alanıdır. O ikna etme alanından uzaklaşılarak hiçbir anahtar bulunamaz. O alan karanlık o nedenle anahtarı şu aydınlık yerde arayalım denilemez Nasrettin Hoca gibi. Anahtar nerede kaybedildiyse orada bulunmalıdır. Seçimler 20. yüzyılın başlarında olduğundan çok daha önemlidir. Bu zaten kötü de değildir. Seçimler olmayıp da monarşiler olsaydı demeyeceğiz herhalde. Seçimler doğal olarak çok önemli iken bizim çıkıp çıkıp onu önemsiz ilan etmemiz zaten solu bitiren girdaptır. Sol sözüm ona tedavi etmek için yapması gerekenin tam tersini yapıyor. Şeker hastasına besleyici başka gıdalar vermek yerine sürekli tatlı veriyor. Tatlı tatlı seçimlerin önemsiz olduğunu anlatıyor. Bütün bir topluluğu en konsantre olması gereken yerlerden birinde rahatlatıyor. Topluluk helva gibi eriyor. Seçimler önemsiz ya. Herkes gezip oynayabilir. Facebook’undan önemli devrimcilerin resimlerini beğenebilir. Seçimler önemsiz ama facebook çok önemli canım. Böyle yaparak en ufak bir vicdan azabı duymadan, hatta büyük bir gururla seçimleri önemsiz buluyor herkes. Lüküs hayat, lüküs hayat, bak keyfine yan gel de yat… E kardeşim dergimizde sosyalizmin çok iyi bir şey olduğunu yazıyoruz ya. Böyle olamıyor mu? Hayır olamıyor. Devrimci mücadele denen şey interaktif bir iştir. Kendi kendine dergide sosyalizm yazmakla olmaz. Sosyalizm Zeki Müren’in de seni görebilmesi demektir. Zeki Müren seni göremiyorsa ve sana ikna olup olmadığını söyleyemiyorsa olmaz. Sadece derginde, gazetende yazmakla yetinirsen olmaz. En sonunda Zeki Müren’in seni görmesi ve sana cevap verebilmesi lazımdır. Toplum seçimlerde bunu yapar işte. Az da olsa Zeki Müren olarak görür ve konuşur. Ne kadar yetersiz bulursak bulalım seçimler bir nebze de olsa Zeki Müren olabilme imkanıdır. Toplum bu imkanı kullanır ve biz de bu imkanı kullanma esnasında onun karşısına çıkıyor olmalıyız. Bütün önerilerimizle. Bütün kabul ve reddettiklerimizle. İkna edici olabilen ya da olamayan hikayemiz neyse onla. Ama toplumun karşısına çıkıp onun tepki verebileceği şekilde o zor anlaşılır hikayemizi anlatmalıyız. Yoksa ne diyorsunuz yahu? İkna edilmelerine gerek yok mu? Devrim kitlelerin eseri değil mi? Eğer ikna olmazlarsa kandırır mıyız? Veyahut ikna olmamış insanların başına birer nöbetçi mi dikeriz? Söyleyin de hiç değilse ben ikna olayım. hakanozturk17@gmail.com
Hükümet Cizre’deki ateşe körükle gidiyor
Cizre’deki plakasız akrepler Cizre’de plakasız araçlara sahip polislerin öldürdüğü çocukların yaş ortalaması giderek düşüyor.
Cizre’de 27 Aralık’tan bu yana devam eden polis saldırıları şimdiye kadar 5’i çocuk 6 kişinin canını aldı. Keyfi olarak mahalle aralarına girip, halka ve evlere silahlarla ateş açan polislerin hedefinde son olarak 12 yaşındaki Nihat Kazanhan vardı.
Nihat’ın arkadaşı polisi tarif etti Y.Y. (12): “Akrepten inen kel ve bıyıklı adam elinde bulunan silahın namlusuna 2 adet kurşun sürdü. Elindeki silah biber gazı silahı değildi ve av tüfeklerine benziyordu. Benim ara ara o tarafa baktığımı fark edince içeri girip kar maskesi giydi ve uzun süre Nihatların bulunduğu tarafa nişan aldı ve ateş açtı. O ateş açtıktan sonra o taraftan bir arkadaşımın bağırışlarını duydum ve ben de o tarafa doğru koştum. Ben koştuğumda bana doğru da ateş açarak ‘Dur, dur’ diye bağırıyorlardı…”
güncel FATMA ÇAKır
Şırnak Cizre’de Yafes Mahallesi çevre yolu civarında Güvenlik birimlerine ait plakasız araçlarda gezen polisler, arkadaşlarıyla oyun oynayan 12 yaşındaki Nihat Kazanhan’ı başından vurarak katletti. Nihat’ın katledilmesinden sonra hazırlanan kriminal raporla ve Başbakan Davutoğlu’nun “Polis tarafından atılan tek bir fişek yoktur” sözleriyle polisler fail olmaktan çıkarılmaya çalışılırken, Hükümet Cizre’de yaşananları aydınlatmak yerine ‘provokasyon’ kelimesinin arkasına saklanma alışkanlığında. Özel harekâtçılar hedef göstererek vurdu Şırnak Barosu İnsan Hakları Merkezi’nin hazırladığı rapora göre Kazanhan Özel Harekât polisleri tarafından hedef göstererek vuruldu. Savcı ile birlikte Diyarbakır Adli Tıp Kurumu’nda yapılan Nihat Kazanhan’ın otopsisine katılan İnsan Hakları Derneği Temsilcisi Muhterem Süren ise
otopsi tutanağının kendilerine verilmemesine tepki göstererek “Dosyada gizlilik kararı olmamasına rağmen tutanağı bize ve çocuğun ailesine vermediler. Gizlilik kararı olsa bile otopsi tutanağının tarafımıza verilmesi gerekiyordu” dedi.
niyet müdürü artık bölgede görev yapacak.
Hükümet çocuk kandırdığını zannediyor AKP Hükümeti ise somut açıklamalardan uzak bir şekilde ‘provokasyon’ kelimesinin arkasına saklanıyor. Başta Başbakan DaAv tüfeği ile vurulduğu vutoğlu tüm resmi açıklamalara tespit edildi rağmen çocuk kandırır gibi: “BuKazanhan’ın başına isabet eden, nun, herhangi bir şekilde emniyet otopside çıkarılan ‘tanımlana- görevlilerimizin kurşunlarıyla ölmayan mühimmat’ incelenmek dürülmesi söz konusu değil. Oraüzere Diyarbakır Kriminal Polis da ne fiili bir müdahale ne de gaz Laboratuvarı’na gönderildi. Bura- kullanımı söz konusu oldu” diye da yapılan incelemenin ardından konuştu. hazırlanan raporda, Kazanhan’ın kafasından çıkan mühimmatın, Kazanhan ailesi: Bu bir tesadüf roket şeklindeki plastik tapa, 12 olamaz numara av fişekleri içerisinde Nihat Kazanhan’ın bababulunan tapalara ait olup, yivsiz, sı Mehmet Emin Kazanhan: setsiz av tüfeği ile atılmış olduğu “Başbakan’ın açıklaması kesinlikle tespit edildi. Görgü tanığı olarak gerçekleri yansıtmıyor. OlaylarNihat’ın arkadaşı ve komşuların da katledilen diğer çocuklar da ifadeleri de cinayeti kapatmaya başlarından vurulmuştu. Bu bir çalışan tüm söylemleri çürüttü. tesadüf olamaz” diye konuşurken dedesi Kazanhan ise torununun evin yakınlarında bulunan çevSabıkalı emniyet müdürleri görevlendiriliyor re yolunda arkadaşlarıyla oyun Üstelik Hrant Dink cinayeti oynadığı esnada yoldan geçen sebebiyle hakkında yakalama polislerin hedefi seçilerek katlekararı çıkan Trabzon İstihbarat dildiğini söyledi. Polislerin Kürt Şube Müdürlüğünde amir olan halkına düşmanca davrandığını Ercan Demir de Cizre İlçe Emni- belirten Nihat Kazanhan’ın deyet Müdürlüğü’ne atandı. Uzun desi Ali Kazanhan, torununun namlulu silahlarla Cizre halkının vurulmasından 2 gün önce de üzerine ateş açan polisler yetmi- polisin mahalleyi herhangi bir yormuş gibi bir de sabıkalı bir em- neden yokken taradığını aktardı.
Onlar yasaklıyor, biz yayınlıyoruz AKP Balıkesir Milletvekili Tülay Babuşçu Son dönemlerde Hükümet’in neredeyse tüm kanadı “Osmanlı, hükümdarlık” mesajları veriyor. Son olarak AKP Balıkesir Milletvekili Tülay Babuşçu, Facebook’taki hesabında, “Osmanlı İmparatorluğu’nun 90 yıllık reklam arasının” sona erdiğini savundu. Milletvekili Babuşçu, Filistin Devlet Başkanı ile birlikte Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tarihteki temsili Türk askerleri ile birlikte çekilmiş olan fotoğrafını paylaştı. Fotoğrafa kendi yorumunu da ekleyen Babuşçu, “Bu resim okunması gereken bir resim. Filistin’i vermediği bahanesiyle yıkılan Osmanlı İmparatorluğu ve Filistin Devlet Başkanı’yla Cumhurbaşkanı’mızın arka plan görüntüsü. Muhteşem bir zeka. Tabiki Sn Cumhurbaşkanı’mızın zekası. 600 yıllık İmparatorluğun 90 yıllık reklam arası sona erdi” diye yazdı. Kraldan çok kralcılık oynayan Tülay Babuşçu bu hafta “OĞLUM BAK GİT”i hak etti.
RTÜK, Adana 5. Sulh Ceza Hakimliğinin, Hatay ve Adana’da MİT’e ait araçların durdurulması ve aranması olayıyla ilgili yazılı, görsel ve internet medyasında her türlü yayının yapılmasının yasaklanmasına karar verdiğini bildirdi. Kararın Twitter ve Facebook gibi sosyal paylaşım sitelerine erişimin engellenmesini de içerdiği belirtiliyor. Bizler de MİT tırları ve belgelerle ilgili kitle iletişim araçlarına getirilen her türlü yayın yasağına karşın o belgeleri yayımlıyoruz. Belgelerde tır şoförlerinin ve tırı arayan jandarmalarla Cumhuriyet savcısının ifadeleri yer alıyor. İfadelerde net bir şekilde AKP Hükümeti’nin tırları gönderdiği söylenirken daha önce de silah götürüldüğü belirtiliyor. Paylaşılan 60’a yakın belgede ayrıca tırlardan birin de bomba yüklü olduğu ve Ahmet Türk’ün katıldığı bir mitingde patlatılmak üzere yola çıkarıldığı da söyleniyor. Cumhuriyet savcısı Aziz Takcı “Olay yerine gittiğimde çok sayıda mühimmat gördüm. Adana Valisi Hüseyin Avni Coş
ve İl Emniyet Müdürü Cengiz Zeybekçi de oradaydı. Coş, Başbakan Erdoğan’ın kendisini arayarak “Bu araçlar MİT’e ait ve biz görevlendirdik, bu konuda yasa çıkaracağız, hiçbir işlem yapılmasın” dediğini anlattı ve kendisinin de vali olarak bu araçların aranmaması için ölümü bile göze alarak her şeyi yapacağını söyledi” diyerek silahların Erdoğan’ın emriyle taşındığını söyledi. GÜNCEL
GUNCEL
05
21 Ocak 2015
Türkiye’den basın özgürlüğü manzaraları
Sibel Uzun
Bilgiye değil siyasete açız
UYANIŞ
Birlik, seçim, AKP karşıtlığı konularında bir konsensüs ihtiyacının olduğu apaçık ortada. Büyük bir kesim büyük bir beklenti şiddetli gelecek kaygısı yaşıyor. Pek tabi ki şiddetli ve büyük cevaplar bekliyor. Bu sürecin neresinden ne kadar tutabileceğini planlamak istiyor. Nereye, ne kadar dahil olabileceğine karar vermek istiyor. AKP karşısında şüphesiz bir birlik sonucuna ulaştığımız aşama olduğu için hiç çekinmeden Gezi referansı ile konuşabiliriz. Bu dönemde Gezi gibi bir gücü yakalayamaz mıyız? Herkesin AKP’ye karşı bir araya gelebildiği bir güç. Yakalamamız gerekmez mi? Bu esnada AKP karşıtlığında tasarruflu davrananlara bilhassa sormak lazım. AKP’yi bırakın tek adamlık, diktatörlükle Erdoğan’ın başkanlık sistemini istediği gibi uygulama derekesine vardığı tespitini yapıp sonra da “ama sadece AKP karşıtı olmamak lazım” diyenlere sormak lazım. Bu neyin telaşı neyin hesabı? Önümüze Gezi Direnişi’nde de “sadece AKP karşıtlığı yapıldı emperyalizme karşı çıkılmadı” gibi bir eleştiri gelmedi. Ama Gezi Direnişi tam olarak anlaşılabildi mi acaba? Modern yaşama saldıran, cebine girecek rantın hırsından Gezi’deki ağaçlara gözünü diken AKP’ye artık kimsenin sabrı kalmamıştı. İşte dört başı mamur bir AKP karşıtlığı. Neresinden ne kadar eğilip bükülebilir ki? O süreçte emperyalizme karşı bir söylem içerisinde olmadık. Karşımızda emperyalizmin tankı değil de AKP’nin tomaları vardı. Berkin’i, şehitlerimizi aramızdan emperyalizmin askeri değil de AKP’nin polisi almıştı. O süreçte emperyalizm temel konumuz değildi, hatta AKP’ye farklı fikirlere saygı duyması konusunda Atatürk’ü örnek gösteren Amerikalı yetkililer gördük. Peki Gezi dönemine bakınca AKP’nin açık ara daha zalim daha rantçı daha IŞİD’ci daha sağcı daha faşist daha baskıcı olduğunu açıkça söyleyebiliyorken ısrarla neden daha genel bir düşman arayışı peşine düşülüyor. Neden AKP karşıtlığında tasarruflu olmak beklentisi içine girilebiliyor? Neden biraz da bu karşıtlığın emperyalizme ayrılması gibi zorlama, nesnelliği olmayan bir düzlem geliştirilmeye çabalanıyor? Bir emperyalizm gündemi yakalanmış da bu uyarıyı yapanlar güçlerini yığmış da siyasal bir hat oluşturmuş da geri kalan kesimler mi kaçırmış acaba? Temelli bir sorunun uzağında durmayı anlamlı kılmaya çalışmaktan başka bir şey olamaz. Olgu haline gelen ilerlemelere karşı ayak diremekten başka bir şey olamaz. AKP karşısında batıda Birleşik Haziran Hareketi vücut bulmuştur. Gezi’ye yakınlaşabilen en somut ve kitlesel siyaseti, herkesin kendisini ifade etme olanakları bularak örgütlenen Birleşik Haziran Hareketi’ni hafifletecek gerekçeler yarışına girmek nafile ibadettir. Bir kere Birleşik Haziran Hareketi kurulmuştur. Artık geçmiş ola, bir dönem kapanmıştır. Ama bazı sekanslar var ki düşman başına! Mesela daralınca hemen “toplumun bazı konularda bilgilendirilmesi gerekir” etabına geçilebiliyor. Sanki Gezi’yi yapanlar önce bilgi ile donatılıp sonra ayaklanmışlardı, sanki Paris Komünü profesörler tarafından örgütlenip herkes önce bilgi ile donatılarak yapılmıştı. Bilakis ayaklanmacı kesimler tarafından başarılmıştı. O kadar siyaset o kadar eylem, o kadar meclis ve o kadar forumlar gerekli iken, yapılıyor iken, Birleşik Haziran Hareketi’nde kalbi atan binlerce insan Türkiye’ye yön vermeye bu şekilde aday iken, “hele bir eğitim alın da gelin” bölümünün olabileceği nasıl ve neye göre düşünülebilir? Bu yaman zamanda yaman çözümler üretilirken “herkes önce bilgi ile donatılsın bakalım” nasıl denilebilir? “Bilimsel Laik Eğitim İçin” deyince hatlar karışmasın. AKP’nin gericiliğini, gerici eğitim sistemini durdurmanın yolundayız. “Elhamdülillah” bunu dağa taşa yazacak eğitim tüm nesillerimizde var. twitter: @sibeluzun_yarin
Fuat Avni’ye soruşturma
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Haşim Kılıç, Ahmet Davutoğlu, Necdet Özel, Bülent Arınç ve Ali Babacan, Efkan Ala, Taner Yıldız ile MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın da aralarında bulunduğu kişilere ait kriptolu ve normal telefonların usulsüz dinlendiğinin tespitiyle ilgili başlatılan soruşturmanın gizliliğini, sosyal medya aracılığıyla ihlal ettikleri gerekçesiyle “Fuat Avni” adlı hesaptan paylaşımlarda bulunan kişi ya da kişiler hakkında soruşturma açıldı. GÜNCEL
Gazetecilere ölüm saçan, öldüremezse hapse atan, gazeteleri kafasına göre polislere bastırıp, insanları hedef gösteren bir zihniyetin yönettiği bir ülke de ne kadar basın özgürlüğünden söz edilebilirse Türkiye’de de o kadar basın özgürlüğü var işte. Tüm bu baskılar ise her alanda direnişle karşılık buluyor.
Bir Hrant’ı öldürseler, binlercesi doğuyor 19 Ocak 2007’de öldürülen Hrant Dink’in sekizinci ölüm yıldönümü, pek çok ilde binlerce kişinin katıldığı protesto gösterileri ile geçti. Üzerinden 8 yıl geçmesine rağmen, katilleri hala cezalandırılmadı. Gerçek faillerin bir türlü ortaya çıkarılmamasının, cinayetin arka planının aydınlatılamamasının sebebi devletin tüm uzantıları ve katmanlarıyla bu cinayete ortak olması. Katil Ogün Samast’ın yıllar sonra verdiği “Olay günü Şişli’ye gittim ve adresi buldum. İki şahsın beni takip ettiğini gördüm. Oradaki ankesörlü telefondan Yasin Hayal’i aradım, ‘Abi beni takip edenler var polis var sanki arkamda’ dedim. Yasin de kendinden emin bir şekilde bana ‘olabilir onlar bizden’ dedi’’ ifade-
si halen akıllarda. “Onlar bizden” diyenler, devletin gözü önünde bu cinayeti işleyebildi. Cinayette parmağı olan ve daha sonradan Cizre’ye emniyet müdürü olarak atanan Ercan Demir hakkında tutuklama kararı çıkarılması halkın içini biraz olsa ferahlatsa da AKPCemaat hesaplaşmasının bir sonucu olarak Demir’in tutuklandığını söylemek mümkün. Bugünlerde basın özgürlüğünü ağzından düşürmeyen yetkililerin ellerinde gazetecilerin kanı olduğunu en iyi halk biliyor ve her 19 Ocak’ta kardeşleri bildikleri Hrant için meydanları dolduruyorlar. Halk özgürlükleri daha çok ellerinden alınmasın diye en güçlü sesiyle, bulunduğu her alandan Hrant’a sahip çıkmanın özgürlüklere sahip çıkmak olduğunu dillendiriyor.
Baskıyla kalemleri susturmaya çalışıyorlar Charlie Hebdo dergisine yapılan kanlı saldırıdan sonra, derginin son sayısından 4 sayfalık bir seçki yayınlayan Cumhuriyet Gazetesi’nin matbaası polisler tarafından basıldı. AKP’nin açıklamalarıyla direkt olarakta hedef gösterdiği gazete, gerici grupların hedefi haline geldi. Gazetenin önünde yapılan basın açıklamalarını, Türkiye’nin pek çok yerinde gericilerin eylemleri izledi. Cumhuriyet Gazetesi ise yaptığı ‘’Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da ifade özgürlüğünü savunmaya var gücümüzle devam edeceğiz’’ açıklamasıyla tüm gerici
gruplara ve kendilerini hedef gösterenlere meydan okudu. Savcılık tarafından jet hızıyla ‘halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılama’ iddiasıyla soruşturma açılan taraf ise yine Cumhuriyet gazetesi oldu. Tehditler yağdıran gerici gruplar ellerini kollarını sallayarak gezmeye devam ediyor. Cumhuriyet Gazetesi manidar bir cevap olarak Davutoğlu’nun karikatürünü çizerek hadlerini bildirdi. Charlie Hebdo saldırısından sonra birlik yürüyüşüne giderek gövde gösterisi yapan, imajını düzeltmeye çalışan Davutoğlu ise bir kez daha hiç basın özgürlüğü konusunda samimi olmadığını gösterdi.
Bir oy attık hayatımız aklandı Haklarında yolsuzluk iddiaları bulunan AKP’li 4 eski bakanla ilgili TBMM’de 8 aydan beri süren Soruşturma Komisyonu çalışmalarının finali, TBMM Genel Kurulu’ndaki Yüce Divan görüşmesiyle yapıldı. Meclis, hakkında yolsuzluk ve rüşvet iddiaları olan eski bakanlar Zafer Çağlayan’ın Yüce Divan’a gönderilmesini 242’ye karşı 264, Muammer Güler’in gönderilmesini 241’e karşı 258, Egemen Bağış’ın gönderilmesini 245’e karşı 255, Erdoğan Bayraktar’ın gönderilmesini 219’a karşı
288 oyla reddetti. Bağış oylamasında AK Parti 48 fire verdi. Çağlayan için 26, Güler için 25 AKP’linin “Yüce Divan’a sevk” yönünde oy verdiği tahmin ediliyor. AKP’nin esas korkusunun, meclisteki sandalye sayısına rağmen, oylamada fire verilmesi olduğu günlerdir yapılan yorumlar arasındaydı. Eski bakanların kurulda konuşma yapmaması, oylama boyunca rahat tavırları ise dikkatleri çekti. Gece geç saatlere kadar süren oylama, pek çok kişi tarafından takip edilerek, sosyal medyada tartışma konusu oldu. GÜNCEL
AKP karşıtları ülke düşmanı imiş
AKP Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Şentop, AKP’yi destekleyenlerin Türkiye sevdalıları olduğunu sevmeyenlerin ise Türkiye düşmanları olduklarını iddia etti. AKP Adana Seçim İşleri Başkanlığı Bölge Toplantısı’nda konuşan Şentop, “Türkiye de bu dönüşümden, tarihi bir dönemden geçiyor. Türkiye’nin de kendisini 21’inci yüzyıla taşıyacak siyasi bir akla ihtiyacı vardı ve AKP iktidara geldi.” diyerek AKP’yi yüceltti de yüceltti. “Türkiye’ye operasyon yapmayı amaçlayan uluslararası paralel yapılar, devletler var.” diyerek MİT’e ait TIR’ların durdurulmasının bu projenin parçası olduğunu iddia ederken yargıya müdahale ettiklerinin itirafında bulundu. “Biz operasyon yapılmasına izin vermi-
yor, sesimizi yükseltiyoruz” diyen Şentop, yolsuzluk ve rüşvetlerin ortaya çıkmasıyla birlikte, AKP’nin basına ve ifade özgürlüğüne karşı baskısı sürerken kendisine yakışır AKP ağzıyla bir açıklama yaparak AKP’nin halkı kandırmaya yönelik açıklamalarına bir yenisi ekledi. güncel
Balçık Çiçeği sahnelere çıkıyor Kara sahne’nin bu sezonki yeni oyunu Balçık Çiçeği, prömiyer için gün saymaya başladı. Ayşegül Çelik’in aynı isimli öyküsünden oyunlaştırılan eser, 27 Ocak’da Barış Manço Kültür Merkezi’nde ilk kez sahne alacak. Çömlek ustası Mahir ile Meryem’i anlatan oyun seyircisi ile buluşmaya hazır. Oyundan bir kesiti sizlerle paylaşıyoruz: “Sorulmayacak soruların mucidi, söylenmeyecek sözlerin şairi bir adam. Kurtla gezen kuşla uçan, ağaçla uyuyup suyla uyanan bir adam. Kulağını toprağa verip ondaki canın adını duyan; insandan elini, ahaliden dilini çekip balçıkla yek olan bir adam. Canın insanda, kuşta olduğu kadar toprakta da attığını gören ve gördüğü anda ayrılığı da ölümü de tedavülden
kaldıran bir adam. “Tanrı insanı neden yarattı?” diye soran bir çömlek ustası. Mahir adında bir adam. Mahir: Yakındır, bu gün yarın bir dağ bulacağım ben. Meryem’in çamurunu anlatan bir dağ. O dağın tümünü Meryem yapacağım.” güncel
EMEK
06
21 Ocak 2015
Eğitim emekçilerinden işçilere ziyaret
Emekçilerden sürgünlere tepki
Grevimiz bütün işçilerin mücadelesidir Toplu iş sözleşmesi görüşmesinde sözleşmeye imza atmayan ve MESS’in işçinin taleplerini ortadan kaldıran taleplerine karşılık grev kararı alan Birleşik Metal İş Sendikası üyesi işçilerin 29 Ocak’ta başlatacakları grev kararları fabrikalara asıldı. MESS dayatmalarına karşı binlerce metal işçisi ülke genelinde 41 fabrikada greve çıkacak. Birleşik Metal İş Eskişehir Şube Başkanı Bayram Kavak’la grev sürecini değerlendirdik.
İşçiler taşerona karşı iş bıraktı
Sendikanız Birleşik Metal İş’in, Mess dayatmalarına karşı aldığı grev kararı hakkında RöPORTAJ ÖZGE UYANIK ne düşünüyorsunuz? 30 yıldır Birleşik Metal’e karşı Mess dayatmaları sürüyor. Bunun başlıca nedenlerinden biri, Birleşik Metal ile birlikte iki sendikanın daha aynı iş kolunda olması ve büyüğüm diye böbürlenen sendikanın, her yıl, her dönem, perde arkasında, kapı arkasında yaptığı oyunlar, satış sözleşmeleri. Bu sene yine aynısını yaptı, biz bu durumu hayretler içerisinde karşılamadık. Çünkü 2010 yılında da biz bu serzenişte bulunduk.
Adana Devlet Hastanesinde çalışan 60 taşeron işçi, hesaplarına yatması gereken ücretlerinin iki hafta gecikmesi nedeniyle iş bıraktı. Banka borçlarını ve faturalarını ödeyemediklerini belirten işçiler hastane önünde yaptıkları eylemde, ücretlerinin bir an önce ödenmesini istedi. Hiçbir iş güvencelerinin olmadığı ve işsiz kalma korkusu ile kendilerinin sindirilmeye çalışıldığını anlatan işçiler, haklarını aradıklarında tehdit edildiklerini söylediler. Açacakları davaların çok uzun sürmesi nedeniyle uzun bir işsizlik anlamına geldiğini belirttiler. EMEK
3 YILLIK TOPLU SÖZLEŞMEYE KARŞIYIZ Aynı sözleşmeyi imzalamamıza rağmen aynı şekilde o zamanda grev kararı aldık. O dönemde ilk greve çıkan yer Eskişehir bölgesiydi. Sonuçta Birleşik Metal’e bağlı olan işverenler anladılar bizim ciddi olduğumuzu. O dönemde Türk Metal Sendikası’nın imzalamış olduğu sözleşmenin iki katını başarıyla noktaladık. Asıl sebep 3 yılın dayatılması. Hatta Türk Metal’de bizim kırmızı çizgimiz diyerek açıklama yapmıştı. Ancak öyle olmadığı ortaya çıktı. Türk Metal imzaladıktan sonra 18 Aralık’ta merkezde iki defa Başkanlar Kurulu toplantısı yaptık. Onun haricinde dediğim gibi 18’inde TİS ile birlikte büyük bir toplantı gerçekleştirdik.
İşçilerin canı taşerona emanet
Sağlık Bakanlığı ambulanslarda hizmet alımı yöntemi ile ambulans şoförü alacak. Ambulanslarda hizmet alımı yöntemi ile ambulans şoförü alınmasına ilişkin Acil Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından İl Sağlık Müdürlüklerine yazı gönderildi. Hizmet alımı yoluyla şoför sayılarının Acil Sağlık Otomasyon Sistemi üzerinden belirlendiği ifade edildi. Hizmet alımı işlemlerinde önceki günlerde ambulanslar için ihale çıkarılmıştı. Şimdi şoförler taşeron oluyor. Sonraki adım tümüyle özelleştirme ve kamu çalışanlarının görevlerine son verme olacağı da açıktır. EMEK
29 OCAK’TA BÜYÜK GREVE Bir hafta sonunda tekrar merkezde toplandığımızda, zaten 18’inde olduğu gibi aynı karar çıkmıştı. Bölgelere geldik, tabanımız danıştığımızda tabanın bize verdiği görev, ‘’Evet biz bu dayatmaları kabul etmiyoruz. Biz metal işçisinin öncüsüyüz. Dayatmalara karşı gereken neyse sizin önderliğinizde, birlikte grev kararında varız’’ dediler. Taban da bize bu özveriyi, güveni gösterince biz toplanarak, yine TİS komisyonu, Başkanlar
“
Biz artık koltuklarımız bırakmışız, takım elbiselerimizi bırakmışız. Birleşik Metal olarak bir hedefimiz var, bu ülkede metal işçilerine sahip çıkmak, diğer iş kollarına örnek olmak.
“
İstanbul Fatih Belediyesinin Tüm-Bel-Sen üye ve yöneticilerine baskı ve sürgün politikaları Ankara’da protesto edildi. Ankara Şube Başkanı Adem Yavuz Kaya, sürgün edilen emekçilerin kötü çalışma koşullarını, sağlık durumunun barınakta çalışmaya müsait olmadığını belirterek işçilerin KOAH hastası olmasına rağmen barınakta çalıştırılmasına tepki gösterdi. Kaya,bunun sebebinin kendisine emekçilerin sendika faaliyetlerini engellemek ve uzaklaştırmak olduğunu söyledi. Basın açıklamasından sonra emekçiler belediyeye protesto faksı çektiler. EMEK
Kurulu bir araya gelerek, grev kararımızı aldık. Şu anda Ocak ayının 29’unda 20 iş yerimiz aynı anda greve çıkacak. Kalan 21 iş yeride devamını getirecek. Biz bu konuda kararlıyız. Greve çıkma konusunda kararlıyız. GREV KARARIMIZ SINIF MÜCADELESİDİR Biz Birleşik Metal İş sendikası olarak ücret sendikacığı yapmıyoruz. Bizim verdiğimiz mücadele, metal işçileri adına, diğer işçiler adına sınıf mücadelesidir. Biz bu yolda ölümüne devam etme kararı aldık. Başaracağımıza da inanıyoruz. Bu aldığımız grev kararı sadece Birleşik Metal’in değil diğer iş kolumuzdaki sendikaların tabanı da dahildir. Hiç bir zaman Birleşik Metal İş olarak, yöneticiler olarak Türk Metal’in tabanına bir şey söylemedik.
Çünkü onların hiç bir suçu yok. Yıllardır baskı altındalar, sermayenin sendikası ile kendi sendikaları arasında zor durumdalar. Ama bir gün onlarında başlarını kaldırıp işçi olduklarını göreceklerini ve bizimle birlikte olacaklarını bekliyoruz. Aldığımız karar verdiğimiz mücaele, sadece metal işçilerinin değil, tüm iş kollarının Türkiye işçi sınıfının mücadelesidir. Aldığımız karar doğru bir karardır, örnek bir karardır. İşçi sınıfına yakışan bir karardır. Mess’in dayattığı koşulların karşısında sendikanızın talepleri nelerdir? 3 YILLIK TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ DAYATILIYOR Mess bize burada 2 yıl süreli olan toplu sözleşmelerin 3 yılı çıkarılmasını dayatıyor. Yani düşük ücretler, işe giriş ücretleri, eski işçi-yeni işçi... Türk Metal ile yapmış olduğu sözleşme tamamen aradaki makası açan, yüksek ücretliye yüksek ücret, düşük ücretliye az ücret vererek işçiyi bölme politikası uygulanıyor ve tamamen bölmüş durumda. Bu sözleşme 3 yıl devam ettiği sürecede işçilerin aldığı ücret eriyecek, sermaye kar üstüne kar edecek. Bizimde buradaki dayatmaya karşı durduğumuz ve önceden de
“
Aldığımız karar verdiğimiz mücaele, sadece metal işçilerinin değil, tüm iş kollarının Türkiye işçi sınıfının mücadelesidir. Aldığımız karar doğru bir karardır, örnek bir karardır.
“
Eğitim Sen İstanbul Küçükköy Endüstri Meslek Lisesi öğretmenleri sendika değiştirdikleri için işten atılan, 76 gündür fabrika önünde direnişte olan Ülker işçilerini ziyaret etti. Ülker işçileri fabrikadaki çalışma koşullarını, Ülker’in nasıl dünyadaki en büyük çikolata fabrikalarından biri haline geldiğini, direniş sürecinde neler yaşadıklarını anlattı. Eğitim Sen Şube Başkanı İzzet İldeş, Direnen işçilerin,Ülker’in sürekli büyüyen sermayesinin nasıl gerçekleştiğini gözler önüne serdiğini, sendikaların bu direnişi büyütmeleri gerektiğini ifade etti. EMEK
15 bin metal işçisi greve gidiyor
hazırladığımız 1 Eylül sürecinde olduğu gibi Mess’e verdiğimiz taslağımız iki yıllık bir taslak.
Peki Birleşik Metal işçileri grev kararını nasıl karşıladı. ? PAŞABAHÇE 3 YILLIK SÖZLEŞMENİN KÖTÜ ÖRNEĞİDİR Öncelikli olarak fabrika fabrika dolaştık. Şube yöneticileri olsun, merkez yöneticilerimiz olsun geldiler. Her iş yerine ait, sayısına ait TİS komiteleri kurduk temsilcileri ile birlikte. Şube yönetimiz olarak biz destek verdik, merkez bize destek verdi. Uzmanlarımız geldi, tüm bölgede çalışmalar yapıldı. Greve nasıl çıkılabilir diye. Tabii bunun öncesinde Mess anlatıldı, bizim duruşumuz anlatıldı. İleride işçiye gelebilecek zararlar anlatıldı. Bu dönemde eğer ki biz bir şey yapmazsak, Metal İş kolunda büyük kayıpların olacağı anlatıldı. Bildiğimiz bir şey var bazı iş kollarında mesela Paşabahçe bir örnektir, üç yıl sözleşmesi yapıldı. Artık bu ülke üç yıl sözleşmeye doğru gidiyor diye biz tabanımıza anlattık. İşçiye, çalışanlara, çoluk cocuğunun geleceğine gelebilecek zararları anlattık. Komitelerde de iyi geçen çalışmaların sonucunda biz bu kararı aldık. Grev hazırlıkları nasıl gidiyor? GREVE HER KOŞULUYLA HAZIRIZ Bzim bölgemize bağlı, Bilecik Vezirhan’da 550 kişilik bir işyerimiz var. İş çıkışında Toplu İş Sözleşmesi komitesini toplayacağız. İstanbul merkezden TİS uzmanı gelecek. Bundan sonraki
sürede, ayın 29’unda çıktığımızda neler yapabiliriz, bunlar hakkında komiteye bilgi verecek. Yani bu sadece ben kendi bölgemden örnekler verirken, merkezdeki yönetim kadrosu tamamen Türkiye genelindeki iş yerlerimizde 29’una kadar bu çalışmayı tamamlayacak. 29’unda greve hazır, bilinçli bir şekilde adım atmış olacağız. Yaptığımız bir çalışmada tüm iş yerlerinin, örgütlü olduğumuz 41 iş yerinin fotoğraflarını çekip merkeze gönderdik. Yani iş yerlerinin artısı ne, eksisi ne, greve karşı tepsiki ne? Tüm bu işyerlerinin bilgisini alarak, merkez TİS komisyonuna gönderdik. Bununla birlikte grev kararı aldığımız günden bu güne iş çıkışlarında ve girişlerinde topluca alkışlarla işe başlama eylemleri yapıyoruz. Yine fazla mesailerin kesilmesi ve tüm iş yerlerimizin genelinde sakal eylemine başladık. Tabii bundan sonraki süreçte de merkezi yönetim bize ne görev verirse tüm bölgelerde geceli gündüzlü çalışacağız. Hatta aldığımız bir karar olarak gerekirse şubelerimizde, iş yerlerinin önünde yatacağız çoluk çocuğumuzdan ayrı. Son olarak, bugün ICF direniş alanında, direnişin 167. Gününde çadırda röportaj yapıyoruz. Bir yandan da grev hazırlıkları devam ediyor. Bununla ilgili ekleyeceğiniz bir şey var mı? 15.000 İŞÇİ GREVE ÇIKACAK Bu direniş sadece Eskişehir bölgesinde değil. Biz artık koltuklarımız bırakmışız, takım elbiselerimizi bırakmışız. Birleşik Metal olarak gerçekten bir hedefimiz var, bu ülkede metal işçilerine sahip çıkmak, diğer iş kollarına örnek olmak. Bölgemizde 6.000 Türkiye genelinde de 15.000 greve çıkacak üyemiz var. Direnişe gelince de, artık biz bir koltukta iki karpuz taşımaya alıştık. Burada direniş olur, karşıda grev olur bizim deneyimizim, ekibimiz buna hazır. Dediğiniz gibi bugün 167. günü. Bu direnişde devam edecek, grevde devam edecek. Yılgınlık yok direnişe devam.
EMEK
07
21 Ocak 2015
İşçi ölümleri kader değil
Geçtiğimiz hafta, Türkiye’nin birçok ilinde yaşanan ihmaller sonucu her gün işçiler ölmeye devam etti. Biz de basından topladığımız haftalık işçi ölümü verilerini sizlerle paylaşıyoruz. Kömür ocağında işçi ölümü Denizli’nin Çivril İlçesi’nde çalıştığı Cantürk Madencilik’e ait kömür madeninde bakım yaparken elektrik akımına kapılan işçi Ümit Cezm yaşamını yitirdi. [14.01.2015] Akımına kapılan işçi öldü Bitlis Tatvan’da tamirat için elektrik direğine çıkan VEPSAŞ elektrik firması çalışanı 36 yaşındaki işçiErdoğan Aynı akıma kapılarak hayatını kaybetti. [14.01.2015] Genç işçi göçük altında kaldı Adana’da 2 metre derinlikteki kanalizasyon çalışmasında 30 yaşındaki Atilla Kılıç girdiği çukurda meydana gelen göçük altında kalarak hayatını kaybetti. [16.01.2015] İnşaat işçisi hayatını kaybetti Çalışmak için Tokat’tan Sakarya’ya gelen 31 yaşındaki işçi Yasin Erilgin, fabrika inşaatının çatısından dengesini kaybedince düşerek hayatını kaybetti. [15.01.2015] Taşeron işçi yaşamını yitirdi Gaziantep’te, refüjde peyzaj çalışması yapan taşeron firmada çalışan 65 yaşındaki Mehmet Akıncı, kamyonetin çarpması sonucu yaşamını yitirdi. [16.01.2015] Mardinde işçi ölümü Mardin’in Mazıdağı İlçesi yakınlarında kontrolden çıkan kamyon, refüj çalışması yapan Kahraman Yavuz’a çarparak Kahraman Yavuz’un ölmesine sebep oldu. [16.01.2015] Trafo patladı: 1 ölü 4 yaralı İstanbul Bahçelievler’de trafo patladı, çalışma sırasında trafonun yakınında bulunan 40 yaşındaki Sinan Aksoy hayatını kaybederken 4 kişi de yaralandı. [18.01.2015]
Bursa’da taşerona karşı yürüdüler emek sıla gemicioğlu
Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin atık depolama tesisine yıllarını veren işçiler, taşeron şirket değişikliği fırsat bilinerek işten çıkarıldı. 17 Ocak Cumartesi günü, işten çıkarılan işçiler ve onları destekleyen emek güçleri atık depolama tesisi önüne yürüdüler. Burada yaptıkları basın açıklaması ile yaşanan hukuksuzluğu gözler önüne seren işçiler yasal haklarını ellerinden alan belediyeyi ve taşeron firmayı uyardılar. Temel haklarını istedikleri için işten çıkarıldılar Atık depolama tesisinde çalışan 15 işçinin 11’i, ihaleyi alan firmanın el değiştirmesi bahanesiyle işten çıkarıldı. Görevi devralan firma, belediyeden de aldığı referanslar doğrultusunda yıllardır tesiste çalışan işçilerle çalışmayacağını söyledi. İşçiler, işlerin yavaşlaması ve üretimin düşmüş olmasına rağmen belediyenin haklarını talep eden işçilerle çalışmak istememeleri sebebiyle işten çıkarıldıklarını belirtiyorlar.
şeron çalışma koşullarının; her yıl yenilenen sözleşmeler, verilmeyen yıllık izinler, düşük gösterilen ücretler ve eksik yatan sigorta primleri nedeniyle emeklilik ve kıdem tazminatlarında hak kayıpları anlamına geldiğini belirterek, sık sık İşi beğenmiyorsanız iş arayan belediyeden şartların düzeltilmesini milyonlar var istediklerini belirttiler. Belediyenin İşçiler gece gündüz demeden 16 işçilerinin talebi karşısındaki ilk saat kesintisiz çalıştırılmalarına, iş tutumunun iş arayan milyonlar güvenliği ve işçi sağlığına yönelik olduğunu söyleyerek tehdit etmek temel tedbirlerin alınmadığına dair olduğunu kaydeden içiler, ardından sık sık belediyeye itiraz ettiklerini da firma değişimini fırsat bilerek işsöylediler. İşçiler aynı zamanda ta- ten atıldıklarını belirttiler.
Köprünün altında kalarak öldü Ankara’nın Güdül ilçesinde, yol yapımı sırasında köprü çökmesi sonucu kamyonun altında kalan iş makinesi operatörü Mükremin Tikkaya hayatını kaybetti. [19.01.2015] Kalp krizi geçiren işçi öldü Kocaeli’nin Kartepe ilçesinde Howon Fabrikası’nda çalışan 30 yaşındaki işçi Recep Demir, fabrikada çay molasında kalp krizi geçirerek yaşamını yitirdi. [19.01.2015] Çatıdan düşerek hayatını kaybetti Tokat’ın Yeşilırmak Mahallesi’nde, 8 katlı bir inşaatın çatısından düşen 38 yaşındaki inşaat işçisi Fırat Bozarslan kurtarılamayarak hayatını kaybetti. [20.01.2015]
‘Basın açıklamasını işten atılan işçiler adına İlhan Ercanlı okudu. İşe dönene kadar mücadeleye devam Atılan işçiler adına konuşan İlhan Ercanlı, “En azımız 10 yıldır burada sağlıksız, hijyenik olmayan koşullarda çalışanlardık. Bizler kesintisiz 16 saat çalıştırıldığımız için Büyükşehir Belediyesi’ne dilekçe verdiğimiz gerekçesiyle, belediyenin referansı üzerine yeni
şirkette işe başlatılmadık” dedi. Ercanlı konuşmasının devamında fazladan mesai almaları ve sigortalarının yüksek düzeyden ödenmesi gerekirken, tam tersi bir uygulamayla karşı karşıya bırakıldıklarıni belirtti. Yapılan işten çıkarmaları kınadıklarını söyleyen Ercanlı, işe geri dönene kadar mücadeleye devam edeceklerini söyledi.
Soma B termik santrali özelleştirildi Hükümet tarafından Konya Şeker Sanayi ve Ticaret A.Ş.’ye satılan Soma B Termik Santrali’nin işçileri, özelleştirmenin ardından santral önünde nöbet tutmaya başladılar. Soma’da 301 işçinin ölümüyle sonuçlanan faciadan sonra iktidar milletvekillerinin santralin satışını erteleme sözü vermiş olmalarına karşın santral geçtiğimiz hafta özelleştirildi.
TIR altında kalarak can verdi Adapazarı’nda TIR tamir ederken dorsenin 1 tonluk kapağı iki işçinin üzerine düştü, 48 yaşındaki Erol İr hayatını kaybederken işçi Niyazi A. yaralandı. [19.01.2015] 7.kattan düşerek öldü Antalya’nın Serik ilçesinde, eksik iş güvenliği sebebiyle çalıştığı inşaatın 7. katından düşen 54 yaşındaki inşaat işçisi Erol Keleş, hayatını kaybetti. [19.01.2015]
Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin katı atık depolama tesisinin Berken İnşaat’tan YİS İnşaat Şirketi’ne devredilmesi sırasında işten çıkarılan 11 taşeron çalışanı işçi, Bursa’daki siyasi partilerin, sendikaların ve demokratik kitle örgütlerinin desteği ile atık depolama tesisi önüne gerçekleştirdikleri yürüyüşle işten atılmalarını protesto etti.
Soma halkı işsizikle burun buruna Santral önündeki çadır nöbetinin 22. gününde Tes-İş Soma Şube Başkanı Bedri Demiraslan “Zaten sıkıntıda olan Soma ekonomisinin, daha fazla sıkıntı yaşayacağını söyledik. Bu nedenle Soma Termik Santrali’nin özelleştirme kapsamından çıkarılmasını istedik. Soma’nın başına ikinci bir faciayı açmak üzereler. Çok da geç kalınmış değil, bunu erteletip iptal ettirme gibi imkanları var. Ertelenmesini, kapsamdan çıkarılmasını, iptal edilmesini istiyoruz. Soma’nın Balya olmasını istemiyoruz. Soma’nın geleceğinin kararmasını istemiyoruz.” diyerek yapılan özelleştirmenin
Soma’daki işsizliği arttıracağını ifade etti.
Mv. Özel: Kim emekçiden yana ortaya çıktı Soma’nın maden ocağı faciasıyla ağır bir darbe aldığını dile getiren Milletvekili Özgür Özel ise şunları söyledi: “Şu anda da 3 bin civarında madencimiz işsiz. Ayrıca kömür üretilmediği için kamyoncusundan bakkalına bütün esnaf da zor durumda.. Bilinmeli ki bu santral Soma’nın can damarı, çünkü istihdam sağlıyor ve Soma adeta buraya tutunuyor. İster Soma’daki bu santral özelleşsin, ister buraya yeni bir santral yapılsın, örneğin taşıma işi, yapılacak bir ihaleyle dünya devi büyük bir lojistik şirketine ya da Türkiye’deki büyük bir şirkete verilecek. Kimin emekçiden kimin sermayeden yana olduğu açığa çıkmıştır.’’ EMEK
İSİG Meclisi: Yas değil mücadele
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi, 2014 yılı işçi ölümleri ve meslek hastalıkları raporunu basın ve kamuoyuyla paylaştı. Toplantının açılış konuşmasını yapan TMMOB İstanbul İKK Sekreteri Süleyman Solmaz, işçi ölümlerinin ‘‘kapitalist soygun düzeninin bir parçası’’ olduğunu belirtti. Solmaz, Avrupa ülkelerinde işçi ölümlerinin neden Türkiye’deki kadar yoğunlukla yaşanmadığına ilişkin olarak da emperyalistlerin asıl sömürü çarkını Türkiye gibi Asya ülkelerinde sürdürdüğüne dikkat çekti. 2015 yılının ciddi bir mücadele yılı olacağını belirtti. Meclis adına konuşan Murat Çakır, işçi ölümlerinin ‘’fıtrat’’ olarak gösterilmeye çalışıldı-
ğını belirterek hergün 8-10 işçinin hayatını kaybettiğini ve bunun daha yoğun eylemlerle karşılanacağını söyledi. Çakır, işçi ölümlerine karşı ‘’Yas tutma mücadele et’’ dediklerini hatırlattı. Toplantıda bulunan diğer İSİG Meclisi üyeleri de kendi alanlarına dair kısa konuşmalar gerçekleştirdi. Bu sırada söz alan Aslı Odman, basına işçi ölümleriyle ile ilgili önemli görevler düştüğünü ve cinayetlere ilişkin farklı bir dil kullanılması gerektiğinin altını çizdi. İşçi sağlığına ilişkin haberlerde şirket ve yönetici isimlerinin yansıtılmasının önem taşıdığına dikkat çeken Odman, sendikaların da ‘’işçi sağlığı’’ uzmanı bulundurması gerektiğini söyledi. EMEK
ETİ Maden hukuksuzca işçi çalıştırıyor ETİ Maden Bandırma İşletme Müdürlüğü’nde çalışan Petrolİş Sendikası’na üye işçiler Danıştay kararına rağmen işletmenin taşeron işçi çalıştırmasını protesto etti. Eti Maden’de yapılan eylemde konuşan Petrol-İş Bandırma Şube Başkanı İsmail Kayan, Danıştay 3. Dairesi’nin Eti Maden İşletme Müdürlüğündeki araştırma ve geliştirme laboratuvarı, kırma, eleme ve ayıklama bölümlerinde taşeronlaşma yapılmayacağı yönünde kararı bulunmasına rağmen işletme müdürlüğü bu işlemleri maalesef
taşeron yoluyla yaptırıyor” dedi. Geçtiğimiz hafta fırtınalı ve yağışlı günlerde işçilerin yemekhaneye gitmeleri için işletme müdürlüğü tarafından araç tahsis edilmediğini açıklayan Kayan, o kar ve tipide işçilerin yemekhaneye gidebilmek için 1,5 kilometre yürümek zorunda kaldıklarını söyledi. “Geçmiş dönemlerde havalar kötü olduğu günlerde yemekhaneye gidip gelmeleri için bizlere araç veriyorlardı’’diyen Kayan ETİ Maden’deki işçilere yönelik keyfi uygulamalara dikkat çekti. EMEK
EMEK
08 Basınçtan imalathanede kazan patladı
Mersin Gıda Toptancılar Sitesi’ndeki (MERTOÇ) süt ürünleri imalatı yapılan bir fabrikanın kazanlarının birinde yüksek basınç nedeniyle şiddetli bir patlama meydana geldi. Patlama sonunda işçilerden 44 yaşındaki Yılmaz Bayrak ağır yaralandı. Vücudunun çeşitli yerlerinden yaralanan Bayrak, çağrılan ambulansla Mersin Devlet Hastanesi’ne kaldırılarak tedavi altına alındı. Bayrak’ın durumunun ağır olduğu öğrenildi. İşçilerden Zülfikar Albayrak, kaymak üretimi sırasında patlamayla arkadaşının çeşitli yerlerinden ağır şekilde yaralandığını söyledi. EMEK
1 tonluk alüminyum işçinin üzerine düştü
Konya’nın Seydişehir ilçesinde üzerine boş sıvı alüminyum taşıma potası düşen işçi hastaneye kaldırıldı. Konya’nın Seydişehir ilçesinde bir alüminyum fabrikasında elektrik işçisi olarak çalışan 27 yaşındaki Kenan Çiftçi’nin üzerine, yaklaşık 1 ton ağırlığındaki boş sıvı alüminyum taşıma potası düştü. Ağır yaralanan Çiftçi, iş arkadaşlarının ihbarı üzerine gelen ambulansla Seydişehir Devlet Hastanesine kaldırıldı. Çiftçi, yapılan müdahalenin ardından Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Hastanesine sevk edildi. EMEK
Çalışırken kameriyenin altında kaldı
Gaziantep’te inşaatı devam eden Belkıs Sosyal Tesisi’nde çalışan bir işçi, çöken kameriyenin altında kalarak yaralandı. Şehitkamil Belediyesi tarafından yaptırılan ve inşaatı devam eden Belkıs Sosyal Tesisi’nin önündeki kameriyenin boyama işlemi sırasında çöktü. Kameriyeyi boyayan kimliği öğrenilemeyen işçi, çöken tahta kalasların altında kalarak yaralandı. Yaralı işçi, olayı görenlerin çağırdığı ambulansla götürüldüğü 25 Aralık Devlet Hastanesi’nde tedaviye alındı.Yaralı işçinin sağlık durumunun iyi olduğu bildirildi. EMEK
21 Ocak 2015
Karayollarında işçi ölümlerinin nedeni
Trafik canavarı değil taşeron canavarı Karayolları’nda gerçekleşen işçi ölümleri ve yaralanmalar, taşeron çalışmaya bağlı güvenlik önlemlerinin alınmamasından dolayı artarak devam ediyor. Aynı gün içerisinde karayollarında taşeron olarak çalışan 2 işçi Gaziantep ve Mardin’de araç çarpması sonucu hayatını kaybetti. emek OSMAN ERDEM
15 Ocak günü Gaziantep ve Mardin’de karayollarında çalışan Mehmet Akıncı ve Kahraman Yavuz çalıştıkları sırada refuj düzenlemesi yaparken bir kamyonun çarpması sonucu hayatlarını kaybetti. Mehmet Akıncı’nın öldüğü yerde vatandaşlar işçi güvenliğinin alınmamasından kaynaklı aynı ölümlerin arttığını belirtti. Aynı tedbirsizlik aynı ölümü getiriyor Gaziantep Büyükşehir Belediyesi’nde taşeron işçi olarak çalışan 65 yaşındaki Mehmet Akıncı, refüj düzenlemesi esnasında bir kamyonetin altında kalarak hayatını kaybetti. Daha öncede Gaziantep’te bu tür olayların olduğunu belirten vatandaşlar işçi güvenliğinin daha iyi sağlanması gerektiğini ifade etti. Mustafa E. yönetimindeki demir yüklü kamyonet, hızını alamayarak orta refüjde bulunan ağaçları söküp karşı şeride geçti. Refüjde düzenleme yapan Mehmet Akıncı , kamyonetin altında kaldı. Vatandaşlar, 122 Acil sağlık ekiplerine haber verdi. Sağlık ekipleri, Akıncı’nın hayatını kaybettiğini belirledi. Kamyonet sürücüsü, polis ekipleri tarafından gözaltına alındı. Belediye işçisinin cenazesi, otopsi için Gaziantep Adli Tıp Kurumu Merkezi’ne kaldırıldı. Mardin’in Mazıdağı ilçesinde ise aşırı kar yağışı nedeniyle kayganlaşan yoldan çıkan bir kamyon refüj
çıkartmayı deneyen Çevirgen, kar püskürtme makinesini çalıştırınca bıçakların arasında kaldı. Sağlık ekipleri yoğun kar yağışından dolayı paletli ambulansla geldi. ÇeKış şartlarında güvencesiz virgen, sağlık görevlilerinin müçalışma ölümü arttırıyor dahalesine rağmen kurtarılamadı. Ocak ayı içerisinde karayollarında Bursa’da bir tekstil fabrikasına gerçekleşen iki işçi ölümü ise kış kadın işçileri taşıyan minibüs, kar şartlarında güvencesiz çalışmadan ve tipi yüzünden kontrolden çıkıp kaynaklı işçilerin öldüğünü göste- yan yattı. Kar lastiği bulunmayan riyor. ve korsan taşımacılık yaptığı öne Bolu İl Özel idaresi’nde çalışan sürülen minibüste işçi Songül UyAziz Çevirgen, Kartalkaya Kayak gur hayatını kaybetti. Minibüsün Merkezi yolunda kar temizleme sürücüsü Atanur Birdal gözaltına çalışması yaptığı esnada, kar püs- alındı. Servis aracı olarak korsan kürtme makinesinin bıçaklarına minübüs tutan tekstil fabrikasının ağaç parçasının takıldığını fark et- patronuyla ilgili ise hiçbir işlem ti. Ağaç parçasını halatla bağlayıp yapılmadı.
çalışması yapan işçilere çarptı. Kamyonun çarptığı işçilerden biri yaralanırken, 42 yaşındaki Kahraman Yavuz hayatını kaybetti.
Torunlar’da güvenlik, 2 işçiyi bıçakla yaraladı 10 işçinin yaşamını yitirdiği Mecidiyeköy’deki Torunlar İnşaat’ta akşam saatlerinde işçiler ile güvenlik görevlileri arasında çıkan kavgada 2 işçi bıçakla yaralandı. 6 Eylül 2014 tarihinde meydana gelen faciada 10 işçinin yaşamını yitirdiği Mecidiyeköy’deki Torunlar İnşaat’ta akşam saatlerinde işçiler ile güvenlik görevlileri arasında kavga çıktı. 2 inşaat işçisi bıçakla yaralan-
dı. Torunlar İnşaat işçileri ile güvenlik görevlileri arasında henüz belirlenemeyen bir nedenle kavga çıktı. Çıkan kavgada 2 inşaat işçisi bıçakla yaralandı. Yaralı işçiler olay yerine gelen ambulansla Şişli Hamidiye Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırılarak tedavi altına alındı. İşçilerin hayati tehlikesi bulunmadığı öğrenildi. EMEK
Toplantıya girmek isteyen işçilere polis saldırdı
Bilecik’te 2 işçi buz kütlesiyle yaralandı
Kamu emekçileri bordro yaktı
Bilecik’in Bozüyük ilçesinde üzerlerine 6 katlı apartmanın çatısından buz kütlesi düşen 2 temizlik işçisi yaralandı.Yeni Mahalle İsmet İnönü Caddesi’nde kaldırımda kar temizliği yapan 47 yaşındaki İsmail Cömert ve 42 yaşındaki Yüksel Sağdıç’ın üzerine, 6 katlı binanın çatısından buz kütlesi düştü. Biri omzundan, diğeri de sırtından yaralanan temizlik işçilerine ilk müdahaleyi yoldan geçen bir doktor yapabildi. 112 Acil Servis ekiplerince Bozüyük Devlet Hastanesine kaldırılan temizlik işçilerinin hayati tehlikesinin bulunmadığı öğrenildi. EMEK
3,5 yıldır kadrolaşma hakkı umursanmıyor Bingöl Milletvekili İdris Baluken ve milletvekili arkadaşları Karayolları Genel Müdürlüğü’ne bağlı taşeron işçilerin örgütlü oldukları sendikaları tarafından adlarına açılan davanın lehlerine sonuçlanmasına rağmen taşeron işçilerin kadroya geçirilmemesiyle ilgili TBMM’ye Meclis Araştırma Önergesi açılması talebinde bulundu. Önergeye dair açıklamalarında; işçilerin yargı kararları ile elde ettikleri kadro hakkının üstünden 3,5 yıl geçmesine rağmen Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı yargı kararını önemsemeyen bir tutum içerisinde olunduğunu belirttiler.
KESK İstanbul Şubeler Platformunun çağrısıyla Kadıköy Vergi Dairesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi ve Cağaloğlu Defterdarlığı’nda eylem yapıldı. Cerrahpaşa’da açıklama yapan SES Aksaray Şube Başkanı Aydın Erol, “Bordrolarımızı yoksulluğa, sömürüye meydan okuduğumuzu göstermek için yakıyoruz” dedi. Yılın ilk maaşlarının verildiği gün KESK Ankara Şubeler Platformu Adalet Bakanlığına yürüdü. Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü Adem Yavuz Kaya, “Yandaş konfederasyon 2015 yılı için yüzde 3+3 gibi bir zammın altına imza atmıştır. Aralık 2014 itibariyle yıllık enflasyon oranı % 8.85’tir” dedi. Türkiye’nin pek çok ilinde eylemler yapan kamu emekçileri herkesi ortak mücadeleye çağırdı. EMEK
Mersin’de, şehir içindeki park yerlerinde görev yapan Parkomat işçileri bir süre önce şirketlerinin sözleşmesi iptal edilerek işten atılmış ve direnişe geçmişti. İşçiler Mersin Büyükşehir Belediye Meclis Toplantısı’nın yapıldığı yere giderek işten atılmaları protesto etti. Sergi sarayının önüne gelen işçiler burada
bir süre bekledikten sonra belediye meclis toplantısına girmek istedi. Binanın kapısına doğru yönelen işçilere sivil polisler ve belediye güvenlikleri saldırdı. Mersin Akdeniz Belediye Eşbaşkanı Yüksel Mutlu, sendika temsilcileri ve işçilerle birlikte toplantının yapıldığı salona girmek istedi ancak engellendi. EMEK
EKONOMI
09
21 Ocak 2015
Krizin engellenemeyen, kapatılamayan sonucu:
Her 100 kişiden 30’u işsiz
Economist: Hukuk yoksa yatırım da yok
TÜİK tarafından açıklanan verilere göre, işsizlik 2014 Ekim ayı verilerine göre yüzde 0,1 ile yükselmeye devam etti. Ocak 2015’in ortalarında bu verilerin ne önemi var demeyin, üç ay önce yükselmeye devam ettiği açıklanan işsizlik oranları, 2015 le birlikte ekonomideki problemli gidişte eklenince takdir edersiniz ki şu an çok daha yüksek.
ekonomi elif karan
Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) Eylül 2014 İşgücü İstatistikleri verilerini açıkladı. Verilere göre, 2014 yılı Ekim ayında 15 ve daha yukarı yaş grubunda işsiz sayısı yüzde 10,4 oranı ile 3 milyon 43 kişi oldu. İşsizlik oranı erkeklerde yüzde 9,1 iken, kadınlarda yüzde 13,3 seviyesinde gerçekleşti. Eylül ayında ise işsizlik oranı yüzde 10,5 ile 3 milyon 64 bin kişiydi. Genç işsizlik oranı ise yüzde 19.7’ye çıktı. Nüfusun sadece %51’i çalışabiliyor İşgücü nüfusu 2014 yılı Ekim döneminde 29 milyon 181 bin kişi, işgücüne katılma oranı ise yüzde 51 olarak gerçekleşti açıklanan verilerde, İşgücüne katılma oranı erkeklerde yüzde 71,5 kadınlarda ise yüzde 30,9 oldu. Kayıt dışı çalışma yüzde 35 oranında Verilerde, herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna bağlı olmadan çalışanların oranı 2014 yılı Ekim döneminde yüzde 35 olarak gerçekleşti. Bu oran tarım sektöründe yüzde 82,9 iken, tarım dışı sektörlerde yüzde 22,5 oldu. Mevsim etkilerinden arındırılmış işsiz sayısında artış Mevsim etkilerinden arındırılmış istihdam sayısı bir önceki döneme göre 132 bin kişi artarak 26 milyon 58 bin kişi olarak gerçekleşti. Yani mevsimlik işsizlik rakamlarındaki düşme tüm aylara yayılsa bile işsizlik arttı. Bir önceki döneme göre 9
bin kişilik artış gerçekleşti. İşsizlik oranı ise değişim göstermeyerek yüzde 10,6 oldu.
ye yansımıyor, çünkü verimlilik azalıyor.
İşsizlikte ilk ona girdik Türkiye, küresel kalkınma yarıİş arayan her 100 kişiden şında varlık gösterebilen 44 ülke 30’u işsiz İşgücü içinde istihdam edilenler 1 arasında işsizlik oranının yüksekmilyon 356 bin kişi, işsiz sayısı ise liği açısından 10’uncu sırada bu573 bin kişi arttı. İş arayan her 100 lunuyor. En geniş işsizlik tanımına kişiden 30’u işsiz kaldı. “İş arayan” göre Türkiye’de işsizlik oranı yüzde kavramının altını çizmek lazım. 19,1 ve 6 milyon 43 bin işsiz var. Çünkü TUİK çoktan umudunu Çalışma çağındaki nüfusun yakesip iş aramayı bırakmış kişileri rısından azı (26 milyon 138 bin verilere dâhil etmiyor. kişi) istihdam edilerek çalışma ve kazanç sağlama olanağına sahip; İş veriyorlarmış yarısından fazlası (31 milyon 111 Türkiye İstatistik Kurumu’nun bin kişi) ise bu imkândan yoksun. (TÜİK) açıkladığı 2014 yılı Ekim Dönemi Hane halkı İş- En çok işsiz üniversite mezunları gücü Araştırması’nın değerlen- arasında dirildiği bültene göre, aslında Tarım dışı istihdamda yıllık artış istihdam artıyor, ama iş talep oranı yüzde 5,7 oldu. Bir yıl içeriedenlerin de sayısı da arttığı için sinde istihdamın en yüksek oranda işsizlik artıyor. Ayrıca, TİSK’in arttığı sektör yüzde 6,5 ile hizmetaltını çizdiği tespitlere göre, is- ler olurken, onu yüzde 5,2 ile sanatihdamdaki güçlü artış büyüme- yi sektörü izledi. En yüksek işsizlik
İşsizlik nedir? •İşsizlik, herhangi bir ekonomik toplumda çalışmak istediği halde iş bulamayan yetişkinlerin bulunması durumu. İş bulamayan kimseye işsiz denir. Ekonomide genellikle 16 yaş ve üzeri[1][2] kimseler işsiz grubuna dâhil edilirler. •Bir ekonomide işsiz miktarı, söz konusu ekonomide işi olmayan ve cari ücret düzeyinde çalışmak istediği halde iş bulamayan yetişkinlerin miktarıdır. •Bir ekonomideki işsizlik oranı ise, söz konusu ekonomideki işsizlerin toplam işgücü (çalışanlar + işsizler) içindeki payı ifade eder. •İşsizlik oranı (%) = (İşsizlerin miktarı / toplam işgücü) x 100 •Eksik istihdam: Eksik istihdam kavramı bir ekonomide eğitimli, yetenekli veya deneyimli olup hak ettiğinden az ücretle çalışanlar; eğitimli, yetenekli veya deneyimli olduğu halde az bilgi ve yetenek gerektiren işlerde çalışanlar ile tam gün çalışmak isteyip de part-time (kısıtlı süre) iş bulabilenleri kapsar oranı yüzde 12 ile yükseköğretim mezunlarında oldu. Bunu sırasıyla genel lise mezunları (yüzde 11,7), meslek lisesi mezunları (yüzde 11,3) ve lise altı eğitimliler (yüzde 9,7) izledi. En düşük oran ise yüzde 7 ile okur-yazar olmayan kişilere ait oldu.
Ekonomide her şey iyi de şu faizler olmasa! Cumhurbaşkanı Erdoğan Merkez Bankası’nı “Faizi indirmek için ne bekliyorsun” cümleleri ile sık sık uyarıyor. Ekonomi Bakanı’nın bu haftaki açıklamalarının gündemi de söz dinlemeyen Merkez Bankasına tehditlerdi. Hukuk da neymiş diyen AKP, ekonomi bozuksa icabında işleri yolunda göstermek için yasa çıkarmaya hazırlanıyor. Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, “Eğer, ‘Ben aslında faiz indirecektim ama üstüme çok geliniyor. İndirmiyorum’ gibi bir tutum varsa, o zaman ‘hakem’ değişir” diyerek Merkez bankasını tehdit etti.
Merkez Bankası Başkanı, bankanın olmayan rezervlerini var gibi göstermek için Bankaların verdiği teminat oranları üzerinde oyna bile yaptı. Daha ne yapsın!
Merkez Bankası Başkanı Başçı için, “Çok seviyorum, iyi de görüşüyoruz” yorumu yapan Bakan Zeybekci, ama diyerek sözlerini şöyle tamamlıyor: “Faiz konusunda sergilediği tutum, önündeki görev tanımından kaynaklanıyor.”
Zeybekci, AKP’nin Merkez bankası’nın da yasal statüsüne müdahale edeceği mesajını verdi. Ne yapsınlar herşey “üretimi arttırmak” için…
Türkiye’de kadınlara iş yok AKP, hazırladığı ‘Aile Paketi’ ile milyonlarca kadını eve mahkûm etmeye hazırlanırken 2012-2013 verileri baz alınarak hazırlanan ILO’nun ‘İş Hayatında ve Yönetimde Kadın Raporu’na göre Türkiye, toplam yüzde 12.2 kadın yönetici oranı ile 128 ülke arasında 94. sırada yer aldı. Türkiye ise İran, Filistin, Endonezya, Zimbabwe gibi ülkelerin gerisinde kaldı. ILO’nun raporu Türkiye’de kadının mevcut şartlarda bile çalışma hayatında
yeterince yer bulamadığını gösteriyor. 12 ocak 2015’te yayımlanan rapora göre Türkiye’de 2000-2012 arasında kadın yönetici sayısı yüzde 5’ten az arttı. Rapora göre Türkiye, kadın yöneticinin yanı sıra kadın çalışan oranında da oldukça gerilerde kaldı. Türkiye’de kadın çalışan oranı yüzde 8 iken, bu oranla Türkiye, Bahreyn, Lübnan, Mısır, İran, Fas, İsrail, Tunus, Pakistan, Suudi Arabistan ve Suriye gibi ülkelerle aynı kategoride yer alıyor. EKONOMİ
Ekonomist, AKP’nin refah vaadiyle iktidara geldiğinin altını çizerek, muhalefet karşısında şimdi zor durumda olduğunu belirtti. Dergi Amerikan Merkez Bankası’nın (FED) 2013 yazında yakında para politikasını sıkılaştırma sinyali verdiğini, yatırımcıların gelişmekte olan piyasalardan çıktığını belirtiyor. 2013’te cari açığının Gayri Safi Yurt İçi Hasıla’ya oranı yüzde 7,9 olan Türkiye’nin de, yabancı sermayeye fazlasıyla bağlı olduğunu ve bir felaketin kapıda göründüğünü de ekliyor. Economist o dönem Türk
Lirası’nın değer kaybettiğini, enflasyonun arttığını, Suriye ve Irak’taki şiddet olayları yüzünden Türkiye’nin Irak’la ticaretinin yüzde 40 azaldığını, Kürtlerle barış sürecinin çökmek üzere olduğunu, AKP’nin son 12 yıldaki ayırıcı özelliği olan ekonomik istikrarın risk altında göründüğünü hatırlatmış okurlarına. Petrol fiyatlarındaki düşüşün şimdilik daha ılımlı bir tablo oluşmasına neden olduğunu da belirten Ekonomist, “Hukukun üstünlüğünün zedelenmesi”nin ise önemli bir kayıp olduğunu belirtiyor. EKONOMİ
Hadi indir faizi Bay Erdoğan Uzun bir süredir konuyu açamıyorlardı. Daha önceki gürlemelerini 5-6 ay unutmak zorunda Karl Marks (1818-1883) kaldılar. Geçtiğimiz günlerkapitalizmin işleyişini de yine coştu Bay Erdoğan. en ince detaylarına kadar Faiz inecekmiş de inecekmiş. deşifre etmiş, yaşayacağı İnmezse Merkez Bankası da krizleri öngörmüştür. paralel yapı ilan edilecek neredeyse. Ateş püsküre püsküre konuştu yine diktatör efendileri. Sonra hükümet de tabii destekledi, el mahkum. Merkez Bankası toplantısını yaptıktan sonra ise çok sembolik bir indirime gitti. Bu kadar baskının üzerine yarım puanlık indirim, ne hükümetle ne de Erdoğan’la aynı düşünmediği halde, baskı karşısında indirim yaptığı mesajını veriyordu. Piyasalarda bu sembolik indirim “makul” bulundu ve olumlu karşılandı ve dolar geriledi, lakin hükümet kanadından Bay Erdoğan’ın gözüne girmek için tekrardan indirimin yetersiz olduğuna dair sert açıklamalar gelince, dolar fırladı ve 2,35 TL’yi bile geçti. Bu son doların fırlaması hadisesi olmadan önce “indir faizi, görürsün gününü” tonunda yazacaktım ama gerek kalmadan bir-iki gün içinde zaten görülmüş oldu. Tabii bu işin sadece ilk yüzeysel görüngüsü. Gerçekten Erdoğan’ın istediği ölçüde ve istikrarda faiz indirimine gidilirse olacaklar bununla ölçülebilir düzeyde değil. Birçok defa burada ele aldık; dünyadaki eğilim bunun tam tersine. ABD’nin yakın gelecekte, yani birkaç ay sonra faizleri indirme beklentisi ve doların dünya çapında değerlenmesi gerçeği var. Bu dünya ölçeğindeki eğilim zaten Türkiye’nin içinde olduğu kategorideki ülkeler için doların değerinin gittikçe yükseleceği, dolar çıkışlarının artacağı, yurtdışı faiz ödemelerinin pahalılaşacağı ve bütün buna benzer nesnelliklerden dolayı, bu ülkelerde merkez bankalarının faizleri artırmak zorunda kalacağı anlamına geliyor. Dolayısıyla Merkez Bankası dünya ölçeğindeki eğilimler ve ülkedeki nesnel koşulları dikkate alarak bir dengeyi sürdürmeye çalışırken, Erdoğan tam tersi yönde basınç yapmaya başladı yeniden. Çünkü onunda başka çaresi yok; bütün servet döngüsünü üzerine kurduğu ve şahsen komisyonculuk da yaptığı inşaat sektörünün durma noktasına gelmemesi gerekiyor. O yüzden Erdoğan kumar oynuyor. Fakat oynadığı kumar poker değil, rus ruleti, farkında değil.
KADIN
10
21 Ocak 2015
Toplum kadın düşmanlarına gereken cevabı verdi:
Yaşam da karar da kadınların
Gülsüm Kav
ANA FiKiR
Kadınlar İçin “Laiklik şart” Ne zaman kadınların toplumsal sorunlarından konuşulsa, o ortamda her zaman bulunan ve “eğitim şart” diyenlere sesleniyorum. Kadına yönelik şiddet konuştuğumuz her durumda bu klişeyi dile getirenler, eğer kadınlar için de eşit ve bilimsel bir eğitim istemekte samimi iseler, artık onu bir klişe olmaktan çıkarabilirler. İşte fırsat; eğitim için, eğitim uğruna mücadele günlerindeyiz. Birleşik Haziran Hareketi, ayağa kalktı, Türkiye’nin dört bir yanında uyarı eylemlerini yaptı ve şimdi laik ve bilimsel bir eğitim için daha büyük bir kalkışmaya, 9 Şubat’ta boykota hazırlanıyor. Türkiye tarihinde özgürlüklerin ve laikliğin en çok saldırı altında olduğu bir dönemi yaşarken, bu saldırının da başta eğitim üzerinden yürütüldüğü 4+4+4 den itibaren açıkça ortaya çıkmış, yani o dönemde tehlike olarak konuşulan ne varsa bugün gündeme gelmekte iken, buradan başlamak lazımdı, başlandı. Bizim memlekette, hiçbir zaman tam gelişmiş biçimine kavuşmamış olan “laiklik” kolay mesele değildir, uğruna mücadele hep gerekmiştir ve bugün azgelişmiş haline bile AKP tahammül edemez iken, çıkıp özgürlükçü bir laikliği savunmanın da tam zamanıdır. AKP’nin uzun bir süredir olumlu anlamıyla kullanmayı bile unutturduğu laikliği, bugün olması gereken anlamını vererek Haziran sahipleniyor ve çok isabet ediyor. AKP eğitim üzerinden yürüttüğü bu politikada kararlı davranıyor, gençlerin, kadınların ve gelecek kuşaklarının yani tüm toplumun hayatının karartmaya hazırlanıyor, bunu durdurmalıyız. AKP’nin laikliğe tahammülsüzlüğü, kadınlar için bambaşka bir tehlike yaratıyor. Süreç, sadece kız çocuklarını eğitimden mahrum bırakacak, erken evliliklerin yolunu açacak, 6 yaşından itibaren evlenebilir görecek yobazlık örnekleriyle değil, kadınların kazanılmış haklarına bütünsel bir saldırıyla iç içe yürüyor. Bu nedenle kadınlar için laikliği sahiplenmenin daha özel ve derin anlamları var. Kadınların tarihsel olarak eziliyor oluşu ne din ile ne de ulus devlet ile başlamadı, biz çok daha köklü bir çelişki ile erkek egemenliği ile eziliyoruz. Bu bakımdan bir devletin laik olması otomatik olarak bu egemenlik sistemini ortadan kaldırmamıştır ama laik bir hukukun uygulanmak zorunda oluşu kadınlar için bambaşka sonuçlar yaratmıştır. Laik bir ülkede, kadınların devlet ile ilişkileri cinsiyetlerine göre farklılıklar gösterse de, devlet hiç değilse eşit-tarafsız hakem rolündedir. Laikliğin olmadığı ya da zedelendiği bir toplumda ise artık devletin kendisi bir taraftır ve bu taraf hiçbir zaman kadınlar tarafı olmamıştır. Baştan ayırmakta fayda var; bir kadının, laikliğin geçerli olduğu bir ülkede kendi isteğiyle muhafazakârlığı seçmesi ayrı bir konudur. Laik olmayan bir ülkede buna mecbur bırakılması ayrı bir konu. İkisi arasında iki dünya kadar fark vardır. Yani kadınların seçenekler arasından başörtülü olmayı ya da belirli dini kurallara göre yaşamayı kendileri seçebilmesi ile kendisine zorla dayatılan bir hayata mecbur bırakılmak arasında ölmek ve yaşamak kadar fark vardır. Seçme hakkından söz edilemeyen bir ülkede, kadınlar için geriye tek yok olarak direnmek kalır. Bugün Türkiye’de başta kadın cinayetleri gerçeğinde gördüğümüz gibi, kadınlar direnmenin bedelini canlarıyla da öderler. Böyle bir ülkede, kadının erkeğe direnişi, bir kadını erkekten aşağı görmeyi kural olarak benimseyen bir devlete direnmek anlamına gelir artık. Direnmek, kadınlar için varoluşsal bir sorun haline gelir. Bu karanlıktan tek çıkış, kendi varlığını ortadan kaldırmayı kural yapmış olana karşı, varlığını ortaya koyarak direnmek olur. Görüldüğü gibi laiklik, kadınlar için göründüğünden çok daha derin anlamlar taşır. Devlet ile İŞID gibi düşünen erkeklerin çıkarlarının ortak olduğu bir toplumun neye benzediğini bir düşünün. Laikliğin olmadığı bir toplumda, kadına yönelik ayrımcılığın nasıl rahatlıkla meşrulaştırılabildiğini düşünün. İşte böyle düşününce AKP’nin laik bir toplumdan neden nefret ettiğini de daha iyi anlarız. Çünkü bir toplum derinden laikleştiğinde erkeklerin kadınlar üzerindeki iktidarı en önemli meşrulaştırma araçlarından birini kaybeder, erkeğin kadın üzerinde “doğal” üstünlüğü efsanesi yok olur, “fıtrat” masalı biter. Laik bir toplumda kadınlar hukuk karşısında eşitlenir ve seçimler yapabilir. Kadın kurtuluşunun önemli ilk şartı da seçim yapma özgürlüğüdür. Evet, Türkiyeli kadınların bir kısmı da AKP’ye oy vererek, o takım elbiseli yobazları seçiyor olabilir bugün. Bunun kadınların ezilmişliği ile ilgili tarihsel maddeci açıklamaları da vardır. Ama daha önemlisi şudur; bir siyasal harekete kadınların oy veriyor hatta katılıyor oluşu, o hareketi otomatik olarak kadınlar lehine yapmaz. Önemli olan o siyasal hareketin kadınlar için ne yaptığıdır, kadınlar yararına olup olmadığıdır. Şimdi tüm kadınlar, devletin kadınların hayatını belirlediği bir toplum ile kadınların kendi hayatlarını belirledikleri bir toplum arasında seçimini yapmalıdır. gulsumkav@gmail.com
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun çağrısıyla bir araya gelen kadınlar, Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu ve Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun kadınları eve kapatmaya yönelik açıklamalarına karşı “Yaşam da karar da kadınların olacak” diyerek cevap verdi.
kadın Özgün başak
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun “Annelik kariyerinin dışında bir başka kariyeri merkeze almamaları gerekir” açıklamasına ve Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun daha da ileri giderek anneliği askerliğe benzetmesine karşı toplumun tüm kesiminden ve tüm yaş gruplarından kadınlar, Galatasaray Meydanı’nda oturma eylemi yaparak cevap verdi. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun çağrısıyla bir araya gelen kadınlar, AKP’nin kadınları çalışma hayatından kopararak eve hapsetmeye yönelik çalışmalarına tepki göstererek “Karar kadınlarındır” dediler. “ÇEYİZ PARASI DEĞİL, KİTAP PARASI İSTİYORUZ” Oldukça kalabalık geçen eylemde kadınlar, hükümetin kadın düşmanı açıklamalarına “Annelik kariyer de değil askerlik de”, “Çeyiz parası değil kitap parası istiyoruz”, “İşte, evde, okulda karar kadınların’’ dövizleri ve “Yaşam da karar da kadınların olacak” sloganları ile cevap verdi. Üzerinde “Suçlular Kurulu” yazan ozalit ise kadın cinayetlerini engellemek yerine yaptıkları açıklamalarla her geçen gün kadın cinayetlerinin artmasına sebep olan hükümet yetkililerini teşhir etti.
cil, kariyer için değil, istediği için anne olduğunu getirerek, “Benim kardeşim öldürülürken hiç sesleri çıkmadı, kardeşimi koruyamadılar ama şimdi kadınların anneliği her gün dillerinde” dedi. Platform Genel Temsilcisi Gülsüm Kav ise hükümetin yeni çıkardığı yasa paketine değinerek “Çıkardıkları bu yasa paketini iyiymiş gibi sunuyorlar ama kadınların haklarını ellerinden alıyorlar. Bu yasa paketi kadınları dolaylı olarak istihdamdan uzaklaştıracak” şeklinde konuştu. Kadınlar adına basın açıklamasını okuyan Platform İstanbul Temsilcisi Fidan Ataselim, “Kadınların şimdiye kadar güç bela, nice mücadeleler sonucu elde ettikleri haklarını şimdi bir çırpıda geri çekmeye, kadını yok saymaya, eve kapatmaya çalışıyorlar. Çağımızın gerçekleri ışığında seçim yapmak da karar hakkı da kadınlara ait. Anneliği ve kariyeri karşılaştıranlara karşı çıkıyoruz” şeklinde konuştu.
PLATFORM ANKARA VE İZMİR’DE DE EYLEMDEYDİ Ankara ve İzmir’de de eylem yapan kadınlar hükümete, Soma’da ve Ermenek’te çocuklarını kaybeden annelere, çocuklarının gözü önünde öldürülen annelere, kadın cinayeti ile hayatı sonlanmış kadınların annelerine, anneliğin kariyer olduğunu nasıl anlatacaklarını sordular. Öldürülen Pınar Ünlüer’in babası Zeki Ünlüer de İzmir’de eyleme katılarak “AKP artık kadınların “KARDEŞİM ÖLDÜRÜLÜRKEN SESLERİ ne yapacağı ile ilgili konuşmaktan ÇIKMIYORDU” vazgeçsin, bunun yerine kadın ciEylemde söz alan öldürülen Muhte- nayetlerini nasıl durdururum diye rem Göçmen’in ablası Çiğdem Ev- düşünsün” dedi.
Karar alma haklarına sahip çıkan kadınlar Galatasaray’da buluştu.
Ankara’da kadınlar Hükümetin annelik açıklamalarına cevap verdi.
Kadınlar İzmir’de “Annelik kariyer değil tercihtir” diyerek eylem yaptı.
Kadınlar annelikle ilgili ne diyor?
Ekin Esin İlgün
Gülay Karagöz
Ekin Esin İlgün – Lise Öğrencisi Annelik bir kariyer değil, tercihtir. Her kadın tercihini yapma hakkına sahiptir. Erkekler kadınların tercihlerine karışamaz, onları istemedikleri bir şeye zorlayamazlar. Çocuğu olan kadının mesleğini bırakma, hayatından vazgeçme gibi bir zorunluluğu yoktur. Kadın özgürdür ve hayatını istediği şekilde yaşar. Özellikle her gün kadınların öldürüldüğü ve baskıya uğradığı günlerde ayakları üstüne basması gereken kadını bundan alıkoymaya çalışmak sadece bu ölümleri arttırır. Bir kadının silinip gitmesi bir çocuğun da özellikle bir kız çocuğunun da silinmesi demektir. Böyle bir durumla karşı karşıyken eşitliği sağlaması gereken kişiler tam tersi istikamette yol alırken, eşitlik yoktur diyerek, kadınlar çalışmasın diyerek, kürtajı cinayet sayarak, tecavüzü meşrulaştırarak zihniyetlerini topluma yayıyorlar. Bu zihniyet her gün kadınlarımızı bizden alıyor.
Gülay Karagöz - Ev Kadını Bize sürekli olarak söyledikleri tek bir şey var: Doğurun, doğurmak iyidir, evde oturun, dışarı çıkmayın, çalışmayın, kariyer yapmayın… Çocuk doğurup doğurmayacağımıza, kürtaj yapıp yapmayacağımıza, her şeyimize devletimizi yöneten sayın büyüklerimiz karar veriyor. Biz kadınları eve hapsetmek için, çocuk doğurup eve bağlı kalmamız için verilen sadakayı istemiyoruz. Biz kadınların kendi kararımızı verebilecek kadar zekamızın olduğunu hala anlamış değiller. Kadınlar kendi kararlarını verebilecek kadar zekidir ve kararları hakkında kimseye ihtiyaçları yoktur. Sadece şunu söylüyorum: Ben anneyim, kızımla birlikte bu mücadelenin içindeyim. Gurur duyuyorum ve mücadeleye devam edeceğim. Bizi de kuluçka makinesi olarak görmekten vazgeçsinler artık.
Çeyiz parası değil; kitap parası istiyoruz
Kadın Hareketi Nil Çolakoğlu Geçtiğimiz günlerde 2014 yılında kadın cinayetlerinde ölen 249 kadın arkadaşımız olduğunu ve bu cinayetlerde öldürülen kadınların %25 inin ne yazık ki 25 yaşın altındaki genç kadınlar olduğunu kendi imkanlarımızla ulaştığımız veriler sonucunda öğ-
rendik. Kadınların büyük bir kısmı kocaları tarafından, onlardan boşanmak istediklerinden ötürü katledildiler. Bütün bu verilerin bize yaşattığı acı dışında, devletin bu durumu değiştirmek için kılını kıpırdatmaması hatta bu duruma neden olacak ortamı yaratmaktaki çabası hepimizi çileden çıkarttı. Yakın tarihli bir örnek olarak Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun geçen hafta açıkladığı ailenin korunmasına yönelik pakette gençlerde evliliğin teşvik edilmesi için ailelerin kişinin doğumundan iti-
baren bir çeyiz hesabı açabileceğini ve devletin bu hesaba %15 destek sağlayacağını, biriken paranın evlilik cüzdanını alır almaz kişinin kullanabileceğini belirtti. Gençlerin erken evliliğinin teşviğine dayanak olarak öldürülen 25 yaş altı kardeşlerimizin alınmadığı ortada. Genç yaştaki kadın cinayetlerinde adeta bir uyutma politikası izleyen devletin, kadın cinayetlerinin temel nedenin kadınların boşanma hakkını kullanma isteği olduğundan da habersiz gibi davranarak hala genç yaşta evlenmekten
dem vuruyor. Birçok kadının zorla evlendirilmesine zemin hazırlayacak bu politikayı desteklemiyoruz. Zorla erken evlendirilen kadınların boşanmak isteyince katledildiği bir ülkede uygulanacak böyle bir politikanın tehlikelerinin farkındayız! Kadınların erken yaşta evlenmek için değil eğitimlerini tamamlamak için desteğe ihtiyaçları var. Bu yüzden biz kadınlar çeyiz parası değil, kitap parası istiyoruz!
EGITIM (
11
21 Ocak 2015
Değerler dersi üniversite müfredatına girdi
Cuma namazı sınava denk geldi
Erdoğan özellikle Gezi ile başlayan süreçte üniversite öğrencilerini onun tabiriyle kontrol altına almak için her sesini yükselten öğrenciye TOMA’sıyla, gazıyla cevabını verdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan strateji değiştirerek şimdide öğrencileri içten fethetmek için Değerler dersi adı altında gerici eğitimini üniversitelere sokmayı, kendi neslini yetiştirmeyi planlıyor. eğitim ebru kaya
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) okullarda ‘Değerler’ eğitimi verilecek. Seminerler şeklinde verilecek derslerin içeriği kitapçık haline getirilerek il valiliklerine gönderildi. “Değerler Dersi” adı altında üniversiteye gelerek özgürlüğünü kazanmış gençlere zorla din eğitimi dayatılacak. Kuran’dan ayetlerle değerler dersi Din eğitimi ile Erdoğan’ın gençliği gerici düşünceleriyle tanıştırmayı planlıyor. Kurandan ayetler olacağı küçük bir kitapçıkla her üniversitede müfredatın aynı olacağı vurgulandı. Bu konuda da Erdoğan’ın söylediklerinin dışına çıkılmayacak. Üniversite öğrencilerinin yaşamlarına varana kadar karışan Erdoğan’ın yeni hedefi kendi gerici düşüncelerini gençlere empoze etmek.
fişlemek içinde kullanılabilir. Bakanlık tamamının Kur’an ve hadislerden örneklerle anlatıldığı eğitimin içeriğini kitapçık haline getirdi. Eğitim için 9 konu başlığı belirlendi. Şimdiden Eğitimin değerlerle hiçbir ilgisi olmadığı açık. AKP ders içeriğini bakın nasıl açıklıyor? Söz konusu dersler kapsamında öğrencilere rol model olma, karşılıklı güven, hoşgörü ve dürüstlük ilkeleri, sınıf içinde uyulması beklenen davranışlar gibi konular işlenecek. Kitapçığın gönderildiği birçok ilde seminerler verilmeye başlandı.
AKP’nin değer anlayışı Türkiye’deki tüm örgün ve yaygın eğitim kurumlarındaki öğrencilere seminer şeklinde verilmesi planlanan değerler eğitimi için bakanlık dokuz konu ve bunların alt başlıklarını belirledi. Bu başlıklar arasında, “Sabır”, “Hastalık ve musibetin anlamı”, “Bir hayat gerçeği: Ölüm ve ötesi”, “İnancın bireysel ve toplumsal hayata etkileri”, “Dua ve ibadetin hayatımızdaki yeri”, “Ramazan ayı ve oruç”, “Peygamber sevgisi” gibi konular yer aldı. Kitapçığın gönderildiği birçok kentte seminerler verilmeye başlandı.
Üniversiteliler fişlenecek mi? MEB söz konusu proje kapsamında Hizmet Vakfı ile protokol imzaladı. Bu protokol çerçevesinde tüm örgün ve yaygın eğitim kurumlarında seminerler şeklinde ‘Değerler’ eğitimi verilecek. Bu seminerler öğrencileri
Değerler eğitiminin satır başları Biz de üzerine basıp geçtiğimiz bir ot, karınca, taş parçası olabilecekken insan olmuşuz. Evlerimizi, yuvalarımızı İslami ölçülerle ve imanın ışığında kurduğumuz takdirde yuvalarımız bir cennet köşesi, saadet ve huzur bahçesi olur. Zaman ve şartlar müsait olunca çocuklarını dini ölçülere uygun bir şekilde evlendirmek anne ve babaların çok önemli vazifelerinden biridir. Dininden ve ahlakından razı olduğumuz bir kimse kızımıza ve oğlumuza talip olursa, ‘Kolaylaştırınız, güçlük çıkarmayınız’ hadisiyle amel etmeliyiz. Avrupa modası yüzünden, yuva kurarken yapılan israflar ve ölçüsüzlükler yüzünden müminlerin dünya ve ahiret hayatları tehlikeye düşmektedir.
51 öğrenciye Kobanê soruşturması Atatürk Üniversitesi’nde okuyan 51 öğrenciye, Kobanê eylemlerine katıldıkları gerekçesiyle soruşturma açıldı. Öğrencilerden Vefa Işık, söz konusu tarihte Patnos’ta olmasına rağmen soruşturmaya maruz kaldığını, aynı durumda olan çok sayıda öğrenci olduğunu dile getirdi. Erzurum Atatürk Üniversitesi’nde 8 Ekim tarihinde düzenlenen Kobanê protestoları ile 17 Aralık tarihinde Kürt bir öğrencinin Edebiyat Fakültesi ek binasında ülkücü bir grup tarafından alıkonulması üzerine çıkan olayların ardından, üniversite rektörlüğü “Mala zarar verme”,
“Kasten yaralama” iddiaları ile 51 Kürt öğrenci hakkında soruşturma başlattı. Haklarında soruşturma başlatılan 51 öğrenci, 17 Aralık akşamı gözaltına alınıp, aynı gece bırakılmıştı. Hakkında soruşturma açılan öğrencilerden Vefa Işık, Kobanê eylemleri sırasında çoğu öğrencinin Erzurum’da olmadığının bilinmesine rağmen soruşturmanın Kobanê eylemleriyle ilişkilendirildiğine dikkat çekti. Işık, üniversite içinde çıkan son olaylarda ise Kürt öğrencilerin darp ve linçe maruz kalmasına rağmen yine soruşturmanın sadece Kürt öğrencilerine açıldığına vurgu yaptı. EĞİTİM
AKP’nin karanlığına karşı politik bir gençlik Kesintisiz Burcu Karefil Her dönemi kendi içindeki somut koşullara göre değerlendirmek her zaman doğru kararlar vermemizi sağlar. Gençliğin mücadelesi için de bu böyle. Üniversitelere yönelik her gün Cumhurbaşkanından hallice Erdoğan açıklama yaparken gençlik boş mu duruyor? Gençliğin mücadelesi tıkandı, ilerlemiyor, kitlelerle buluşamıyor mu? Bu soruların ve getirdiği problemlerin elbette ki bir çıkış yolu da var. Nasıl her problem kendi çözümünü yaratıyorsa Erdoğan da hem gençlik için hem de memleket siyaseti için yeni mücadele yollarını açıyor. Gençliğin mücadelesi için çözüm ise uzun zamandır yapıl-
mayan ve Gezi’den sonra mecbur kalınan akıl yürütmede. Hızla akan nehrin bir kütük parçasıyla durdurulamadığı gibi Erdoğan’da siyasal bir mücadelenin karşısında duramaz. Gençlik olarak AKP’nin karanlığında kalmaya niyetimiz yoksa onu karanlığına gömecek fikirlerimiz de olmalıdır. Erdoğan’ın istediği ideolojik bir savaş Erdoğan’ın politikaları da gençliğin mücadelesi gibi aynı doğrultuda ilerlemiyor. Başbakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı döneminde birçok yöntem deneyen Erdoğan şimdi de bir saflaştırma yoluna gitmekte. Eskiden sadece muhalif öğrencileri hedef alan Erdoğan tam bir ideolojik savaş başlatmış durumda. Erdoğan’a tehlike olmayan, hükümete göre “risksiz” olan öğrenciler de artık AKP’nin hedef kitlesi içinde
yer alıyor. Kampüslere Külliye diyen, Kaç-AK sarayın merdivenlerine 16 Türk Devleti’nin askerlerini dizen ve yurtlarda kuran kursu verdirmeye hazırlanan Erdoğan, sadece kendi tabanına değil kendisine oy verme ihtimali olan herkese seslenmeyi amaçlıyor. Cemaatle can ciğerken birden ters düşen AKP, cemaatin üstlendiği görevi de kendisi yapmaya çalışarak eğitimde laikliği tamamen ortadan kaldırmak istiyor. Böylelikle cemaatin tabanına da seslenen Erdoğan seçim çalışmasına da bugünden yatırım yapıyor. Bizim mücadelemiz de sadece zaten Erdoğan’a muhalif olan kesimi kapsamamalıdır. Erdoğan’ın tabiri caizse rendeden geçirebildiği, istediği kalıba sokabildiği gençler de bizim üniversite mücadelemizde omuzdaşlarımız olabilir ve olmalıdır da.
Sebepsiz asi değil sebepli politik bir gençlik Gençliğin ise şunu kabul etmesi şart: Her zaman Gezi gibi bedensel çatışma ortamları olmayacak, akıl çatışmaları da yaşayacağız. Gençlik sadece üniversitede ÖGB kovalayan değil, akılcı siyaset üreten taraf da olmalıdır. Erdoğan işte tam da böyle bir akıl yürütmeyle, böyle bir fikir çatışması yaratmak istiyor. Bizler sadece tomaya kafa atmamalı aynı zaman da kafalarımızı da çalıştırıp ortak bir fikirle AKP’ye karşı koymalıyız. Çünkü Erdoğan bu akıl çatışmasını kazanırsa göklere çıkarılan bedensel çatışmanın üniversitelerde hiçbir hükmü kalmayacak. Erdoğan ideolojik bir savaşla üniversitelere girmeyi amaçlarken bizler de ideolojik olarak AKP’nin karşısında yerimizi almalı ve Erdoğan’a tekrar her istediğini yapamayacağını göstermeliyiz.
Final sınavlarının sürdüğü Kocaeli Üniversitesi’nde eşine rastlanmayan bir olay meydana geldi. Üniversitede yapılması gereken Enerji Dağıtım sınavının saati cuma namazına denk geliyor diye ertelendi. Saat olarak 12:00’de açıklanan sınava öğrenciler bu programa göre geldi. Salona gelen öğrencilere kağıtları teslim edilmedi. Çünkü sınav cuma namazı nedeniyle 45 dakika ertelenmişti. Cuma namazı nedeniyle sınavın ertelendiğini doğrulayan Rektör Yardımcısı Bekir Çakır, sınav saatini ayarlayan akademisyenleri de üstü kapalı olarak uyardı. EĞİTİM
Sınav sorularını hocalar dağıttı
Komiser Yardımcılığı sınavlarındaki kopya organizasyonunda soruları hazırlayan komisyonda yer alan hocaların başrolü oynadığı ortaya çıktı. Gölbaşı Başsavcılığı’nın başlattığı 2012 yılı Polis Akademisi sınavlarına yönelik soruşturmada paralel kumpas deşifre oldu. 2012 yılında Polis Akademisi Güvenlik Bilimleri Fakültesi Komiser Yardımcılığı Sınavı’nı paralel kumpasla kazanan bir öğrencinin yazılı ihbarıyla başlatılan soruşturmada ilginç bilgilere ulaşıldı. Sınav hazırlama komisyonuna kadar organize bir şekilde hareket ettiğini ortaya koydu. EĞİTİM
Üniversitelilerin tepkisi kazanıma dönüştü
Yurtiçi ve yurtdışı operasyonlarında toplam 24 bin kişiyi istihdam eden Türkiye’nin dev perakende şirketi LC Waikiki kendi eleman ve liderlerini yetiştirmek için kurduğu akademiyi üniversite haline getirmek için kolları sıvadı. 2015 yılında toplam 12 bin kişiye ek istihdam sağlamayı hedefleyen LC Waikiki’nin Kurumsal Akademi Direktörü Gülperi Savcı Tandar, çalışanlardan oluşan 118 iç eğitmenleri olduğunu, işe yeni başlayanlardan yöneticilere kadar farklı eğitim programlarıyla 2023 yılı kadrolarını hazırladıklarını söyledi. EĞİTİM
KPSS dosyası yeniden açılıyor
Cemaatin zamanında soruları çaldığı sınavda AKP bu hukuksuzluğun da üzerini örtelemişti. Şimdi çıkarlarına göre hareket eden AKP, KPSS dosyasını yeniden açtırdı. 2012’deki adli yargı sınavında sınavı ÖSYM’nin geçersiz ilan ettiğini hatırlatan Ali Demir bakın kendisini nasıl aklamaya çalıştı: “Fakat maalesef o günkü yargı bizim iptal kararımızı durdurdu. Daha önce sınava girmiş 30 almış, 2012 adli yargıda 80 almış, daha sonra yine aynı sınava girmiş 40 almış. Bunun izah edilmesi gerekir. Böyle olan adaylar hakkında da savcılığa suç duyurusunda bulunduk”. EĞİTİM
12
LISENIN GUNDEMI 21 Ocak 2015
Liseliler toplantıda, AKP’nin karşısında
Lise-Der’li liseliler 17 Ocak Cumartesi günü, dikdatörlüğe doğru ilerleyen ve bunun için de eğitimi hedef alan gerici AKP hükümetin laik ve bilimsel eğitimi bitirmesi konusunda ne yapılması gerektiğini tartıştı. Lise-Der’liler 9 Şubat günü, yani okulların açılacağı ilk gün Birleşik Haziran Hareketi ile birlikte AKP’nin gerici eğitimini boykot ederek, dikdatörlüğün karşısında duracaklar. Ayrıca 23 Ocak karne gününde saat 14.00’da sınıfı geçemeyen AKP’ye bol sıfırlı karnesini vermek için buluşacaklar. EĞİTİM
Atölye dersinde önlem alınmadı
Liseliler, Birleşik Haziran Hareketi’nin 9 Şubat boykotunu örgütlüyor. Laik ve bilimsel eğitimi bitirmeye çalışan gerici AKP hükümetinin kurmaya çalıştığı eğitim sistemini boykot ettiklerini ve AKP’nin her daim karşısında duracaklarını haykırıyorlar..
Bir dönem bitti, yeni dönem boykotla geliyor AKP eğitimi gericileştirmeye çalışırken toplumun tüm kesimlerinden büyük bir direniş ile karşılaştı. Birleşik Haziran Hareketi, ”Laik ve Bilimsel Eğitim için ayaktayız” siyasi söylemiyle merkeziyetçi bir şekilde 46 ilde “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam” dedi. Liseliler de bu hareketin bire bir özneleri olarak AKP’nin karşısında duruyor.
Meslek liselerinde alınmayan önlemlerden dolayı yine bir kaza oldu. Mimar Sinan Endüstri Meslek Lisesi Mobilya Bölümü 2’inci sınıf öğrencisi M.Ç., 16 ocak günü saat 13.30 sıralarında, okuldaki atölye dersinde bıçkı makinesiyle elindeki tahta parçasını kesmek istedi, sol elini makineye kaptırdı, elinin işaret ve orta parmağı kopan M.Ç., ambulansla Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ne kaldırıldı. Ameliyata alınan M.Ç.’nin kopan parmaklarının parçalanmamış olması nedeniyle yerine dikilebileceği bildirildi. EĞİTİM
Okulda yangın merdiveni tehlikesi
eğitim efe arar
Geçtiğimiz son dönemde 2 tane liseli biri dershanesinden diğeri de okulundan alınarak, en gayrimeşru şekilde gözaltına alındı, biri ise tutuklanacaktı ki tepkilerle birlikte serbest bırakıldı. AKP’nin gerici eğitim şurasında alınan kararlar, AKP’nin liseliler üzerinde kurmak istediği baskıların mesajları niteliğindeymiş anlaşılan,asıl baskı dönemi yeni başlıyormuş. Ancak AKP’nin hesap edemediği konu da şu ki onun başlayan baskıcı dönemine karşın liselilerin de toplumsal muhalefetin içinde bu muhalefeti arttırarak en siyasi ve en merkezi
biçimde AKP’ye ve diktatör Tayyip Erdoğan’a karşı mücadele dönemi başlıyor. 9 Şubat’ta eğitim boykotuna AKP kendi saltanatını korumaları için tek tip, gerici muhafızlar yetiştirmek istiyor, bunun için de sürekli eğitim alanına oynuyor, AKP’nin bu zamana kadar eğitimde yaptığı her şey ortada, her yerin İmam Hatipler ile dolmasını, karma eğitimin kalkmasını,din dersinin ilkokul 1.sınıftan okutulmaya başlanmasını, liselerde ise din derslerinin iki katından da fazlasına çıkarılmasını, okullarda imamların yaşam koçluğu yapmasını, Os-
manlıca dersinin zorunlu olmasını istiyolar. Kısaca tamamiyle gerici bir nesil istiyorlar. Ancak eğitimde bir dönemin bittiği gibi toplumsal siyasette de bir dönem bitiyor ve yeni bir dönem başlayacak, bu dönemi ise Haziran’ın şanlı güneşi aydınlatacak ve bundan sonra konuşulacak olan liselilerin laik ve bilimsel eğitimi tamamen ortadan kaldırmak isteyen bu diktatörlüğe ne cevap vereceği olacak. Liseliler ise cevabı toplumun tüm kesimleriyle, Birleşik Haziran Hareketi’nin büyük toplumsal muhalefeti ile AKP’nin gerici eğitimini 9 Şubat günü boykot ederek verecekler. Liseliler bu boykotun siyasal olarak
öneminin farkındalar, çalışmalara şimdiden başladılar, okullarının tahtalarından AKP’nin gerici eğitim sistemini kabul etmediklerini haykırıyorlar. Liseliler baskıların onları yıldıramayacağını bir kez daha AKP diktatörlüğüne kanıtlamış bulunmaktalar. Liseliler, AKP’ye karnesini verecek Birleşik Haziran Hareketi’nin liselileri de 23 Ocak karne gününde saat 14.00’da sınıfı geçemeyen AKP’ye bol sıfırlı karnesini vermek için buluşacak. Liseliler de liseliler olarak AKP’ye mücadelenin yeni başladığını ve devamının kesintisiz olacağını söyleyecek.
Gerçek diktatörler, eğitimi hedeflerler Sancaktepe Belediyesi Ensar Vakfı Ortaöğretim Kurumu Öğrenci Yurdu ve Ensar Vakfı Sancaktepe Şubesi’nin açılış törenine katılan Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, eğitimin her şeyin önünde geldiğini; iyi eğitimle ailenin, mahallenin, ilçenin, ülkenin, çevrenin daha iyi olduğunu, o yüzden de herkesin en büyük yatırımı eğitime yapması gerektiğini belirtti. Bozdağ, hükümetlerin, belediyelerin ve her türlü hizmet üretenlerin yaptıkları işlerle alakalı eğitime yapacakları yatırımın en büyük yatırım olması gerektiğini
5 Ocak Pazartesi günü, Hadımköy İBB Evliya Çelebi Ortaokulu öğrencisi Resul Yaşar yangın merdiveninde oyun oynarken üçüncü kattan aşağı düştü. Olayın gerçekleştiği yerde kimsenin olmaması nedeniyle uzun süre fark edilemedi. Bahçedeki öğrencilerin fark ederek öğretmenlere haber vermesi üzerine ambulans çağırıldı ve Arnavutköy Devlet Hastanesi’ne kaldırdı. Buradan Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi’ne sevk edildi ancak yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı.Resul Yaşar’ın babası Murat Yaşar, bu ihmal üzerine okul yönetiminden şikayetçi olacağını söyledi. EĞİTİM
Yine Marmaris, yine gericilik
Korkmuyoruz, ayaktayız 9 Şubatta boykottayız F) şıkkı Berra Özinal
Marmaris Halıcı Ahmet Urkay Anadolu Lisesi’nde okul müdürü ve müdür yardımcısı ders sırasında sınıftan etek giyen kadın öğrencileri topladı. Daha sonra onları salona götürdü. Okul yöneticileri kadın öğrencileri kısa etek giymemeleri konusunda uyardı. Kadın öğrenciler, idarenin onları çok ağır sözlerle uyardığını, kısa etek giyen kadın öğrencilerin okulu lekelediği ifadelerini kullandıklarını söylüyorlar. Öğrenciler, bu zamana kadar etek boylarına karışılmadığını ancak bazı dışarıdakilerin dediklerinin harfiyen yerine getirilmeye başlandığını belirtiyorlar. eğitim
vurguladı. Hükümet olarak eğitime büyük önem verdiklerini, hazırladıkları her bütçede bir numaralı payı eğitime ayırdıklarını dile getiren Bozdağ, okullar, öğretmenler ve imkanlarının çoğalmasını istediklerini anlattı. Bozdağ’ın AKP hükümeti ile ilgili söylediklerinin eğitime verilen önem kısmında hiçbir yanlışlık yok, çok da doğru. AKP hükümeti eğitim alanına aşırı bir önem veriyor, çünkü gerçek ve sağlam bir diktatörlüğü kurmak isteyenler direk eğitimi hedef alırlar. Bu yüzden AKP’de eğitime olabildiğince gerici yatırımlar yapıyor. eğitim
Dilinin o manasız işleyişine bir de eğitimi ekledi AKP hükümeti. Liselileri fişlemeye başladı. Göz altına alınan arkadaşlarımız AKP hükümetinin yaptıklarının manasızlığını gözler önüne yeterince serdi. Her an AKP hükümeti yeni bir gerici hamle yapacak gözüyle bakıyoruz artık gündeme. Eğitim şurası bu gerici sistemin yeni mahsülüydü. Eğitim şurasından birçok gerici hamle çıktı. Zorunlu kılınan dersler, okula girmesinin doğal gözüyle bakıldığı polis ve riskli öğrenci bu gerici hamlelerin sadece bir kaçı.
Bu sistemin nereye varacağı belli. Bu gerici sistem bizleri uçuruma sürüklemekten başka bir şey hedeflemiyor. Bu sistemin baskısı ‘İsteseler de istemeseler de öğrenilecek’ denilen Osmanlıca dersiyle pekiştirildi. Baskısının altında dayattığı bu gerici zihniyetin doğrudan liselileri etkisi altına aldığı aşikar. AKP hükümeti kendi dayattıklarına karşı çıkmayacak, eğitim sistemini kabul edecek liseliler istiyor. Bu gerici sistem bizleri baskıları altında yıldırmayı ve onlara boyun eğmemizi amaçlıyor. Peki liseliler AKP’ye ne cevap veriyor? Eğitimin hükümetin eline oyuncak olmadığını ve laik bir eğitimin nasıl olması gerektiğini bizler onlara göstereceğiz. Bir hükümetin okula polis sokması ne kadar baskıcı ise bu hükümete baş kaldıran biz liseliler de bir o kadar
gerçek ve kendimizden eminiz. Hiçbir hamle bizleri yıldırmayacak aksine daha da güçlü bir şekilde ayakta kalmamıza olanak sağlayacak. AKP hükümetinin amaçladığı liseli de eğitim sistemi de amacına ulaşmayacak. Bizler eğitimin uçuruma gittiğinin farkındayız ve eğitimi onların eline bırakmıyoruz. AKP hükümetinin uçuruma doğru ilerlettiği bu eğitim sisteminin karşısındayız. Biz liseliler de hükümetin hedefi olduğumuz sürece bizim de tek hedefimiz onların gerici zihniyeti. Bizim farkımızdalar daha da farkımıza varacaklar. Bizler her geçen gün yaptıklarımızla düşündüklerimizle daha da güçleniyoruz ve AKP’nin bu yıldırıcı politikasına boyun eğmeyeceğimizi tekrar tekrar göstermiş oluyoruz. Korkmuyoruz. Bu sistemin göz odağı olan
liseliler doğrudan etkilendiği AKP’nin bu gerici sistemine karşı Birleşik Haziran Hareketi ile aynı safta yer alacak. Birleşik Haziran Hareketi liseliler için de bir güneş olacak ve tükenmeyen bir umutla liseliler Birleşik Haziran’la olacak. Haklarını, istediklerini ve olması gerekenleri Birleşik Haziran Hareketi ile duyuracak, savunacak daha da güçlenecek. Bizler AKP hükümetinin dayattıklarını kabul etmiyoruz ve AKP’nin eğitim sistemine karşı çıkıyoruz. Laik ve Bilimsel Eğitim Eğitim için 9 Şubat’ta Birleşik Haziran Hareketi ile birlikte alanlarda olacağız. Liseliler, karanlığın gölgesinde susarak ses çıkarmayanlar değil, güneşin doğduğu yerde Laik ve Bilimsel Eğitim için mücadele edenler olacak.
ESAS MESELE
13
fotoğraf: burcu karefil
21 Ocak 2015
Ayşe Durakbaşa kimdir?
AKP özgürlüklerden korkuyorlar Marmara üniversitesi Sosyoloji bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Ayşe Durakbaşa ile laiklik ve modern toplum yapısı üzerine konuştuk. AKP’nin modern kapitalist bir devlet olmakla ilgili sorun yaşamadığını, modernleşmenin, bireysel özgürlükleri de kapsayan bölümüyle temelden çeliştiğini kaydeden Durakbaşa, toplumları düşünme yetisinin elinden alınmak istenmesinin en önemli tehlike olduğunu belirtti. Sizce laiklik Türkiye’de şu anda nasıl bir boyutta? Kısacası biz laik bir ülke miyiz? RöPORTAJ Neden? özge doğan Türkiye Cumhuriyeti’nin Anayasası’nda devletin şekli “laik, demokratik, sosyal, hukuk devleti” olarak belirtiliyor. Bugün bütün bu özelliklerin kenara süpürülmesi ile karşı karşıyayız. Türkiye’de siyasal iktidar, iktidar olmanın her türlü imkanını, aygıtlarını keyfi biçimde, hiç bir sınır tanımaksızın kullanıyor ve adeta devlet düzenini içerden yıkıyor. Bunu yaparken ara sıra kendisi de kazaya uğruyor, kendisinin yaratmış olduğu kazalar bunlar… Ben Gülen Cemaati ile olan çekişmesini böyle anlıyorum; siz devletin laik devlet ve hukuk devleti özelliğini dikkate almaz ve bazı dinsel ce-
Ben bugünkü siyasal iktidarın toplum düzenini de tehdit eder hale geldiğini düşünüyorum; kendi iktidar kaynakları üzerinde muktedir olamadıkça daha fazla iktidarın şiddet aygıtlarını kullanacak ve bir yandan da ideolojik olarak toplumu kendi güdümünde ‘Müslümanlaştırma’, ‘dindarlaştırma’ projesini ilerletecek. maatlere devlet kurumları içinde ayrıcalıklar tanırsanız, hukuki işleyiş ve düzeni bozan yapıları ister istemez yaratmış olursunuz. Ben bugünkü siyasal iktidarın toplum düzenini de tehdit eder hale geldiğini düşünüyorum; kendi iktidar kaynakları üzerinde muktedir olamadıkça daha fazla iktidarın şiddet aygıtlarını kullanacak ve bir yandan da ideolojik olarak toplumu kendi güdümünde ‘Müslümanlaştırma’, ‘dindarlaştırma’ projesini ilerletecek; Türkiye toplumunun dinsel hassasiyetleri üzerinden meşruiyetini korumaya çalışacak. Biz
1980’li yılların ortasında Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Türkiye Cumhuriyeti’nin laik niteliğine gölge düşürdüğünü tartışıyorduk, devletin belirli bir Sünni İslam yorumunu tüm yurttaşlara dayatmasını, dinsel hizmet diye sunmasını sorunlu görüyorduk. Bugün Diyanet İşleri Başkanlığı AK Parti’nin siyasal ideolojik organı gibi çalışıyor; belirli bir dinsel-siyasal ideoloji, kamu personeli, kamu mekanları, kamunun imkanları kullanılarak din hizmeti adı altında yurttaşlara sunuluyor. Sonra en önemli başka alan, eğitim. Türkiye’de eğitim, ‘dindar nesiller yetiştirme’ amacına hizmet etmek üzere programlanıyor artık. Okullarda ilkokul 1. Sınıfa kadar zorunlu din dersi konuşuluyor, bu zorunluluk neye göre getiriliyor sizce? Bildiğiniz gibi zorunlu din dersleri 12 Eylül askeri darbesinin ürünü. Türkiye toplumunda din, siyasal iktidarlar tarafından 12 Eylül öncesinde Milliyetçi Cephe hükümetleri döneminde de toplumsal muhalefeti bastırmak için, iktidarların meşruiyet aracı olarak kullanıldı. Yani toplumu dindarlaştırarak uyutma programı diye düşünebiliriz bunu. Ben lisede okuyan oğlumun din derslerinde ne öğrendiğini görüyorum; bu ders bir kültür dersi ya da felsefi içeriğiyle okutulmuyor ki! Çocuklarımızın düşünsel yeteneklerini geliştirecek öğrenme ortamlarını yaratmak yerine onlara anlamını anlamadıkları duaları ezberletiyoruz. Zaten içeriği ne olursa olsun laik eğitim ilkesine göre mutlaka bu dersler seçmeli olmalı. Ben dindar ailelerin çocuklarına verecekleri ibadete yönelik eğitimin zaten en sağlıklı şekilde ailede ve dinsel cemaat içinde gerçekleşebileceğini düşünüyorum. Din Bilimleri alanında öğrenim görmek isteyenler için de okullar mevcut zaten. Okullardaki laik eğitimin kısaca bir tanımını yapmak mümkün mü? Laik eğitim bilimsel ilkelere dayanmalı; bilimsel düşünce, özgür düşünce, her türlü soruyu sorabilen, tabuları yıkabilen düşünce demektir. Dinsel otorite ya da siyasal otorite tarafından vazedilen ‘kutsallar’ da sorgulanabilmeli. Şimdi dikkat edin insanların gündelik dili bile değişiyor. Bol bol “Haşa! Nasip, Kısmet ve Allah’ın takdiri!” gibi ifadelerle olayları algılamaya, onlara böyle
kalmadan çocuk sahibi olma seçeneği için feministlerin yeni talepler geliştirmesi gerekiyor anne olmak isteyen kadınlar için.
Türkiye’de eğitim, ‘dindar nesiller yetiştirme’ amacına hizmet etmek üzere programlanıyor artık. tepkiler vermeye başladık. Bir topluma yapılacak en büyük kötülük, bence insanların düşünme potansiyellerini sınırlamak, dinsel ya da başka yasaklarla düşünsel yaratıcılığa sınır getirmek. Özgür düşüncenin, eleştirel düşüncenin serpilmediği toplumlar, tahakküm ve şiddetin egemen olduğu toplumlar oluyor çoğunlukla; bugün İslam toplumlarında düşünce özgürlüğünden söz etmemiz mümkün değil, ne yazık ki! Ortaokullarda da başörtüsü yasağının kaldırılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Başörtüsü üzerinden yapılan siyaset bizi bu noktaya getirdi. Bence vahim bir durum. Kız çocuklarını erken yaşta kadın kılığına sokup onu cinsiyet kalıpları içinde davranmaya zorluyorsun! Kız çocuklarıyla erkek çocuklar arasında gerçekleşebilecek eşitlikçi sosyal ilişkileri de ketleyebilir. Kız çocuklarının ya da erkek çocukların karşı cins algısını daha fazla cinselleştireceğini düşünüyorum. Öğrenciler arasında ayrımcılık, eşitsizlik ve yeni ihtilaf konuları da yaratabilir. Ayrıca kız çocuklarının aile baskısıyla mı yoksa kendi istekleriyle mi örtündüklerinden emin olamayız ve bence eğitim kurumları, aile normlarından ziyade bireysel yetenekleri geliştirmekle ilgili eğitim bilimlerinin bilimsel ilkelerini gözetmeli. Hükümet kanadının kadınlar hakkındaki açıklamalarının kadınlar üzerindeki etkisi nasıl görülüyor? Üç çocuk doğurmayı teşvik eden yeni paket, kadınların bazılarını çalışmak yerine evde çocuk bakmaya teşvik edecektir bence. Ama özellikle meslek sahibi kadınların bu tuzağa düşmeyeceklerini umuyorum; çünkü ancak ‘işleyen demir ışıldar’. Çalışma hayatının getirilerinden mahrum
“6 yaşında çocuklar evlenebilir”, “Hamile kadın sokakta dolaşamaz” gibi açıklamaların artmasının sebebi nedir sizce? Çok fazla üreme merkezli bir yaklaşım, kadınları insan olarak, kendi yaşamını düzenlemek isteyecek bireyler olarak algılayamıyor. Sürekli olarak kadınları hizaya sokmaya çalışan bu yaklaşım aynı zamanda erkeklerin kadın cinselliğinden korkusunu, ya da kendi cinsel güdülerine hakim olamama korkusunu yansıtıyor. Ben AK Parti tabanındaki kadınlardan da tepki geleceğini düşünüyorum, bu tür kadını cinsel nesne ya da üreme aracı olarak gören yaklaşımlara. Sizce kadın cinayetleri ve laiklik arasında nasıl bir bağ var? Dinsel söylem, kadını nesneleştirmek için kullanıldığında çok kolay onu kurban konumuna da getirebiliyor; yani cinayetlere kolayca haklı nedenler bulunabiliyor. Erkek şiddeti dinsel bir meşruiyet kılıfı bulduğunda çok daha yaygın ve acımasızca kadınları kurban olarak seçiyor. AKP kanadından ya da muhafazakar kanattan gelen, kadınlar üzerine açıklamaların kadın cinayetlerinde bir etkisi var mı sizce? Evet, tabii. Genel zihniyeti olumsuz yönde etkiliyor. Ben bir yerde yazdım, örneğin, Tayyip Erdoğan’ın “Her Kürtaj Bir Uludere’dir” sözü, Türkiye’de kadınlara yönelik şiddetin en açık kamusal belgesi olarak ele alınabilir. Bir yandan da kadınların modernleşme çabaları var. Yani her baskı kadınların üzerinde büyük bir etki yaratmıyor. Siz ne dersiniz buna? Aslında kendi tabanı üzerinde de bence olumsuz etkiler yaratabilir diye düşünüyorum. Çünkü biliyorsunuz AKP kadınların desteği ile burada. Parti içerisindeki kadın kollarının seferber olmasıyla iktidara geldi. Şimdi aslında o kadınları da bence rencide eden şeyler söylüyor. Yani bazı islamcı kadın yazarlar eleştirel yaklaşımlarda bulunuyorlar AKP’nin bu olumsuz kadın söylemlerine karşı. Bence Türkiye’deki kadın hareketi de en önemli tepkisini kürtajla ilgili eylemlerde gösterdi ve AKP
geri çekilmek zorunda kaldı. Çok önemli ki Türkiye’de eğitimli, iş sahibi çalışan kadınlar var. Ayrıca feminizmin etkisi 1980’li yılların ortalarından itibaren kadın taleplerini yükseltmek açısından etkili oldu Türkiye toplumunda. Onun için AKP’de tam olarak reddedemiyor kadınların mesela çalışma haklarını. Çünkü kendi yandaşları içerisinde de kadın politikacılar, gazeteciler, yazarlar var. Kadınlar arası dayanışma bence bu dönemde çok daha önemli olacak. İslamcı ya da dindar kadınlarla laik kesimden kadınların kadın talepleri konusunda ben buluşmalarını istiyorum. Bir kadın katili, “Fatma Şahin bunlar hep senin yüzünden” diye bağırdı. Bunu derken kadınlara çok fazla hak veriliyor diye düşünüyor aslında. Siz ne dersiniz? Kadınların kazandığı haklar aslında erkekleri rahatsız ediyor. Kadınların kamusal alana katılımı, ister istemez geleneksel rol kalıplarının, cinsiyetçi rol kalıplarının kırılması erkekleri rahatsız ediyor. Kadın
Bir topluma yapılacak en büyük kötülük, bence insanların düşünme potansiyellerini sınırlamak, dinsel ya da başka yasaklarla düşünsel yaratıcılığa sınır getirmek. cinayetlerinde bunun etkisi var mutlaka. Ama şunun da etkisi var: erkekler de aslında çok zorlanıyorlar. Erkek kimliklerinin zorlanması hem kadınların erkek alanlarına girmesiyle oluyor hem de erkekler yurttaş olarak kendilerine yeterince ifade imkanı bulamıyorlar diye düşünüyorum. Hala evi geçindiren erkek olduğu için toplumumuzda bu erkekleri çok zorluyor. Erkeklerin ekonomik zorluklar nedeniyle yaşadıkları yoksunluklar onların kendi kişiliklerini kurmalarında da sorun yaratıyor. Kadınların kazandığı haklar ve aynı zamanda ekonomik zorlukların kadın ve
Marmara Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğretim üyesidir. Lisans ve yüksek lisans derecelerini Boğaziçi Üniversite’nden, doktora derecesini sosyoloji alanında İngiltere’de Essex Üniversitesi’nden almıştır. Toplumsal cinsiyet sosyolojisi, sosyal tarih, kadın çalışmaları, toplumsal tabakalaşma ve sınıf çalışmaları ve feminist eleştiri alanında İngilizce Ve Türkçe yayınları bulunmaktadır. erkeği çalışmaya zorlaması o geleneksel yapının değişmesine yol açar. Buna uyum sağlamakta zorlanıyor özellikle eğitimsiz erkekler. Bu modernleşme AKP’yi nasıl etkileyecek? Aslında AKP kapitalist bir modernleşmenin karşısında olan bir parti değil. Modernleşmenin bireysel özgürlüklerle ilgili bölümü bence AKP’yi rahatsız ediyor. Bireysel olarak kadınların, erkeklerin, yurttaşların haklarını kullanması sınırlandırılmak isteniyor. En fazla da düşünce özgürlüğüne getirilen sınırlamalar var. Charlie Hebdo’da olduğu gibi düşünce özgürlüğü dinsel hassasiyet ile sınırlandırılmak isteniyor. Öğrenci olduğumuz önemlerde 1980’li yıllar ve sonrasında darbe sonrası dönem olmasına rağmen biz son derece özgürlükçü bir eğitim ortamında yetiştik. Yani dinsel hassasiyetleri düşünerek sorgulamalarımızı hiçbir zaman sınırlamadık. İster istemez düşünce iklimi, toplumdaki düşünce atmosferi öğretim üyelerini de, öğretmenleri de kendi kendilerine sansür uygulamaya itiyor. Dinsel hassasiyetlerde pekâlâ sorusallaştırılabilir, onlar da eleştirilebilir. Yani bazen öyle oluyor ki öyle hassasiyetlere dokunuyor ki siyasal iktidarda olanlar ayrımcılığa, nefret suçlarına teşvik ediyor. O tür hassasiyetler dikkate alınmıyor ya da yalnızca Müslümanlara yönelik hassasiyetlerden söz etmemeliyiz. Bizim toplumumuzda azınlık olmakla birlikte farklı din grupları var. Müslümanlığın da, dindarlığında tek formu yok. Dolayısıyla çoğulcu bir toplum anlayışını yeşertebilmeliyiz bu toplumda. Ancak o zaman barışçıl bir dil bulabiliriz diye düşünüyorum. Çoğu zaman ben toplumda şiddetin hem siyasi söylemlerde hem de genel olarak gündelik ilişkilerde çok arttığını düşünüyorum. Genel olarak toplumsal şiddet artıyor ve genel olarak bu toplumsal şiddetin artması aslında birçok kadın cinayetinde veya eşcinsellere karşı yapılan nefret cinayetlerinde kendini gösteriyor veya siyasi görüşünü beğenmediğimiz çeşitli linç eylemlerinde bunları gözlemliyoruz.
YAKLASIMLAR
14
21 Ocak 2015
Sayın bakana Lanzarote Sözleşmesini hatırlatırım!
Hiçbir suç idamla cezalandırılamaz! Gülten Seber yazdı
Prof. Dr. Gülten Seber’in; Ayşenur İslam’ın çocuk cinsel istismarı yapanların idamla cezalandırılabileceğini söylemesinin ardından yazdığı yazıyı paylaşıyoruz. Seber, her beş çocuktan birinin tacize uğradığını belirtirken, politika yapıcıların, yerel yönetimlerin ve ailelerin yapması gerekenleri anlatıyor.
Geçen haftalarda çocuk cinsel istismarı hakkında açıklama yapan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sayın İslam, “Failleri idamla cezalandırmak gerekir” açıklamasını yapmıştır. Bu talihsiz açıklamayı Türkiye Cumhuriyeti’nin bir bakanından beklemezdik. Çünkü bu cumhuriyetin eksiklikleri olmakla birlikte amacı, insan hakları ve evrensel değerleri önceleyen hukuk kuralları ile çalışmaktır. Öncelenen ilke, adalet tarihinde kalmış kısas hukuku değildir. İyi niyetle düşünerek bu açıklamayı heyecana kapılmış ve öfkesine yenilmiş olmasına bağlayabiliriz. Belki toplumun hissiyatının da bu olduğunu sanmış, onu anlayacaklarını ummuş ama yanılmıştır. Toplum evrensel hukukun geçerli olmasını istemektedir. Cinsel istismar gizli kalan, açıklanamayan, açıklandıktan sonra da çok çetrefilli bir yol izleyen bir durumdur. Çoğu kez dışarıdan bilinmez, anlatılamaz, anlatılsa bile inandırıcı olamaz. Çocuklar solar ve toplumdan izole olur. Bu konuda çocukları güçlü kılmak çok önemlidir. İnsan Hakları Sözleşmesinde, Çocuk Hakları Sözleşmesinde Çocuk Koruma Yasasında Ceza Yasası ve Medeni Kanunda bu suçu önleyici hükümler vardır. Ama yeterli olmadığı yaşanan vakalarla görülmüştür ki, 2007 yılında Lanzarote Adası’nda aynı isimle bir sözleşme imzalanmıştır. İşte bu sözleşmeyi Sayın Bakan İslam‘a hatırlatırım.
Eldeki veriler, her beş çocuktan birinin cinsel sömürü dâhil cinsel istismara maruz kaldığını göstermektedir. Çocukların hayatını örseleyen bu büyük sorunu ortadan kaldırmak için Türkiye’nin üyesi olduğu Avrupa Konseyi’ndeki ülkeler bir araya gelerek “Çocukların Cinsel Sömürü ve İstismara Karşı Korunması için Avrupa Konseyi Sözleşmesi”ni kabul etmişlerdir. Sözleşme 2010 yılında ülkemiz tarafından da onaylanmıştır. Türkiye’nin uygulama yükümlülüğü olan bu sözleşme, yeni bir yasal standart ve güvence getirmektedir ve devlet tarafından uygulanmak durumundadır. Lanzarote Sözleşmesi, sözleşmeyi onaylayan her ülkenin cinsel şiddetin önlenmesi için çocuklara ve ailelerine bilgi sağlayarak onları güçlendirecek unsurları içeren bir kampanya yürütmesini öngörür. Ayrıca sözleşmeyi onaylayan her ülke, parlamento ve yerel yönetimlerini, sözleşmede belirtildiği gibi politika ve hizmet çözümleri geliştirmeye yönlendirmelidir. Lanzarote Sözleşmesi ve bağlantılı olduğu iki Avrupa Konseyi Sözleşmesi, çocuğa karşı şiddetin önlenmesi, çocukların güçlendirilmesi ve korunması ve faillerin cezalandırılması için gerekli bütün önlemleri içermektedir. Bir sivil toplum örgütü olan “Uluslararası Çocuk Merkezi (UÇM)” 2011 yılından bu yana Avrupa Konseyi ile yakın işbirliği içinde “Beşte Bir Kampanyası”nın Türkiye’de gerçekleştirilmesi için ön çalışmalar yapmıştır.
UÇM, “Beşte Bir Kampanyası” materyalinin Türkçeye çevrilmesi ve uyarlanması için küçük çocuklu ailelerden oluşan bir odak grubu toplantısını gerçekleştirmiştir. Kampanya’nın 3 ana odağı vardır. Bu odak kurumlar ve kendilerinden beklenenler aşağıdadır: 1. Politika yapıcılar: Türkiye’deki yasaların Lanzarote Sözleşmesi ile uyumlu hale getirilmesine ve yürürlüğe konulmasına yardımcı olmak. Avrupa Konseyinin aşağıda belirtilen bağlantılı iki sözleşmesinin onaylanmasına yardımcı olmak: • Siber Suçlara dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi • İnsan Ticaretine Karşı Eyleme dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi 2. Yerel yönetimler: Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresinin Türk üyelerinin kampanyaya dâhil olmasını kolaylaştırmak. 3. Küçük çocuklar ve aileleri: Çocukları, ailelerini/bakı-
cılarını çocuğa karşı cinsel şiddetin önlenmesi ve rapor edilmesi konularında bilgi ve yöntemler ile donatmak ve bu konuda farkındalığı arttırmak. Uluslararası Çocuk Merkezi tarafından yürütülen “Beşte Bir” projesinin yerel ayağı, Türkiye’de ilk olarak Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Meclis Salonu’nda 28 Kasım 2013 tarihinde gerçekleştirilen imza töreni ile Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Yönetimler Paktına imza atılarak tanıtım toplantılarıyla başlamıştır. Proje şu anda pek çok ilde de uygulanmaktadır. Lanzarote Sözleşmesinin de dikkat çekeceğim birkaç özelliği ve önemi şunlardır: Parlamentoda yasaların çocuğun yüksek yararını gözetmesi, farklı yasalardaki çocuk tanımının birbirine uyumlu hale getirilmesi ve uyuşmayan noktaların önlenmesi. Ayrıca aileye ulaşmak, aileyi güçlendirmek ve çocukları birey olarak güçlendirmek. Onaylamadığı durumlarda hayır demesini öğretmek ve bedeninin kendisine ait olduğu bilincini oluşturmak zorunludur. Bütün bu fikirlerimin Sayın Aile ve Sosyal Politikalar Bakanını etkilemesi umudu ile. Gülten Sönmez Seber gsonmezseber@gmail.com Daha fazla bilgi için: http:// www.5te1.cocukhaklariizleme.org/
Mustafa Çebi’nin çizgileriyle
“Hrant Dink Deseni”
Başkanlık sistemine geçilmiş, niye bana söylenmiyor?! Gülse Birsel yazdı
Gülse Birsel, her zamanki nükteli anlatımı ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kabineye başkanlık ederek gerçekleştirdiği toplantıyı manşetlerine taşıyan gazeteleri değerlendiriyor.
ÇOK kırgınım! Pazartesi Cumhurbaşkanı Bakanlar Kurulu’nu topladı, akşamında da Bülent Arınç açıklama yaptı. Dedi ki, “Bu, rutin bir duruma dönüşmeyecek, bu yönde bir karar yok... Cumhurbaşkanlığı’nda ne kadar başkanlık kurulduğu gibi konular da gündemimizde yoktu”... Ben pazartesi gecesi 02.00 civarı uyudum. Dün sabah bir kalktım ki, ahan da gazete manşetleri: Sabah: “Başkanlık için ilk adım.”! Yeni Şafak: “Başkanlık Sistemine İlk Adım”! Akşam: “Başkanlık Dönemi”! Güneş: “Başkan’ın Kabinesi”! Star: “İlk Başkanlık”! Millet: “Saray Kabinesi”! Arkadaş ben uyurken ne oldu? Niye kimse bir şey söylemedi? Çok önemli bir gazeteye iyi-kötü kendi çapımda yazı yazan insanım. Ülkenin yönetim şekli değişmiş, bir haber verilmez mi? Mesajlarıma, WhatsApp’ıma baktım, saçının rengini değiştirenlerden gittiği konseri anlatanlara, sabaha kadar zınk zınk zınk fotoğraf ve geyik muhabbeti yağmış. Ama “Memleket başkanlık sistemine geçti, uyumuyorsan haber aç” diyen yok. Aaa! Saksı değilim ben! Arkadaş setimi kesinlikle değiştiriyorum, bir. Bu yazıyı okuyup şaşıranlara aldıkları gazete setini gözden geçirmeleri
tavsiyesi veriyorum, iki. Çünkü durum şu: Yukarıdaki gazeteler başkanlık sistemine geçtiğimizden yüzde yüz emin ve bunu bangır bangır manşete çıkarmışlar. Başka gazeteler ise kararsız kalmış. Onların da attıkları manşetler ve aslında demek istedikleri kanımca şöyle: Posta: “Başkanlık Provası” (Şimdi “Başkanlık sistemi start aldı” diye abartırsak, “Yoo nereden çıktı?” diye karşı açıklama gelip, haber patlar mı? “Prova” diyelim. Zaten Saray, gösteriydi, kostümdü, bu işlere sıcak.) Cumhuriyet: “10 saatlik başkanlık” (E bu toplantılar rutin olmayacakmış? Başbakan Yardımcısı dedi? 10 saatlik diyelim, 10 saatlik kalsın, valla zaten hiç içimize sinmiyor.) Habertürk: “Yeni dönemin resmi” (“Başkanlık” olduğuna inanmıyoruz, ama bir niyet var!) Hangi gazetelerin manşetinin ne zaman, nasıl doğrulanacağına bakın. Coşkulu, ünlemli manşetleri mi tercih ediyorsunuz, temkinli haberciliği mi, ona göre karar verin derim. Ama bu iş doğruysa, ben içerledim. İnanın sadece kendim için de değil. Sonuçta mizah yazarıyım, çevrem de haha ‘hihi’ tipler, ne olacak. ‘Başkanlık’a gerçekten geçildiyse, tüm halk gibi benim de yönetim sisteminin değiştiğini sabah
İyi Kötü Çirkin ELİF KARAN
İyi
İnsel, Türkiye’de Cumhurbaşkanı gibi düşünmemenin suç, aynı düşünce olmanın ise ne kadar nefret içerirse içersin “düşünce özgürlüğü” olduğunu yazıyor. İnsel: “Türkiye’de yürürlükteki ceza yasasında suçu ve bu suçları işlediği için suçlu veya suçluları alenen övmek suç değil midir?... Evet, ifade özgürlüğü mutlak değildir, sınırları vardır ve bu sınırlar toplumsal tartışmayla belirlenir. Türkiye’de bu sınır daralırken, düşünce ve ifade özgürlüğü alanında olur olmaz davalar açılırken, devlet büyüklerinin paylaştığı bir hassasiyeti dile getirdikleri için mi bazı suçları ve suçluları alenen övenlere, zamanında Mehmet Ağar’ın ünlü deyimiyle “bizim tosuncuklar” muamelesi yapılıyor?”
Kötü
- Savaş bir ülkeyi diri tutar ve nüfus planlaması sağlar. Barış, caanım silah endüstrisinin reklam arasıdır ve kısa tutulmalıdır. “90 yıllık reklam arası” kadar olamasa da, alın size benden zırvalar. Vakti olan tartışsın. ‘Fomo’ mu? Ha bildim bildim! SOSYAL medyayı yeterince takip edememek, internette dönen bir şeyleri kaçırıyor olmak korkusu yüzünden yepyeni bir fobimiz oldu: Fomo. İnsanlar bu illet sebebiyle bir bağımlılık gibi tatsız belirtiler gösteriyorlar. 3 saatliğine Twitter mı gitti? Terliyor, sinirli oluyor, endişeden çarpıntı geçiriyor, psikiyatrlara koşuyorlar. Oysa bende ilacı var! Bir süre bir sette iş bulun. Oyunculuk, çaycılık, asistanlık, ne olursa. Bir film, reklam veya dizi çekilirken, kayıt sırasında tweet atan filan olursa, yönetmenin, sahnesi çekilen oyuncunun, senaristin sinir katsayısına göre, o akıllı telefon, artık duvara mı atılır, denize mi, dekordaki akvaryuma mı, yaşayarak görürsünüz! Ne telefon kalır, ne fomo, ne bir şey! Bizzat şahit olduğum örnekler vardır. Ve bizim sektörde “kötü oyuncu” tariflerinden biri de şudur: “Prova yapılırken bir yandan gözü telefonunda!” Sektöre hevesli çok genç arkadaş var, hepsinin kulağına küpe olsun.
Fehmi Koru Habertürk
Koru, Erdoğan’ın Kaç Ak Saray’da gerçekleştirdiği toplantılarla, halkın iradesi ile ülkeyi yöneteceğinin emarelerinden biri olduğunu iddia ediyor: “Zaten Cumhurbaşkanı Erdoğan da, birbirini takip eden üç toplantının tarihlerini, herhalde, bir “istişare” mekanizması ve AK Parti kuruluşunda belirlenmiş “ortak akıl” yaklaşımını diriltme amacıyla belirlemiştir. Umarım öyledir. İnce ayar gerektiren bir ortamdan geçiyoruz ve 25 yıllık siyasi performansından tanıdığımız Tayyip Erdoğan da bir “ince ayar ustası”... Ekonomiden çözüm sürecine, demokratik standartlardan dış itibara kadar bir dizi alanda yapılacak ufak tefek ayarlardan zaten en fazla kendisi kazançlı çıkacaktır.”
Çirkin
Etyen Mahçupyan Akşam
Mahçupyan tam da yolsuz bakanların yüce divana gidip gitmeyeceklerinin oylanacağı gün, türkiyenin AKP tarafından “yolsuzluk düzeninden” kurtarıldığını yazmış. Mahçupyan: “Bütün bunlar Türkiye’deki sistemik yolsuzluk düzeninin durdurulması ve tersine çevrilmesi ile oldu. Kişisel menfaatini öne çıkaran kişiler dünyanın her yerinde, her iktidarında ve her zaman olmaya devam edecek. Bunlarla da hesaplaşılması, bu alanda şeffaflığın hâkim kılınması, kamu vicdanını rahatsız eden hiçbir olaya müsamaha gösterilmemesi lazım. Ama bu eleştirinin ‘yerine ulaşması’ isteniyorsa aynı anda geçmişin yozlaşmış düzeneğinin de nasıl oluştuğunu söyleme cesaretini göstermek ve bu alanda AKP iktidarlarının yaptıklarına sahip çıkmak gerekiyor.”
İlker Eraslan
kalkınca tesadüfen öğrenmem nispeten anlaşılabilir bir şey. Ama Bülent Arınç’a söylenmemesi çok ayıp oldu! Çekirdek çitlemelik ‘reklam araları’! BAZI “tel maşa” açıklamalar, üzerinde konuşulunca mühim şeylermiş gibi değer kazanıyor. Manasız cümleler, öfke ve tepkilerle adeta hiç yoktan mana ediniyor. Onun için, ciddiye almamak, değer vermemek, omuz silkmek, son haftanın gündemini belirleyen abuk sabuk cümlenin tek hak ettiği şey. “90 yıllık reklam arası...”yla ilgili özellikle hiçbir şey yazmadım. Ama illa düşüncemi merak ediyorsanız, bu açıklama bence aklı başında siyasi tartışmaların ortasında bir reklam arasıydı. O hanımefendi konuşurken biz gidip çay koyduk, döndük. Bu kadar. Aynı saçmalıkta, benzer derecede öfke yaratabilecek, zekâsı az, bomba potansiyeli yüksek, gösteri dünyası terimlerine benzetmeler içeren cümle lazımsa, size hemen yazarım: - Erkeğinin ayağını yıkamayan kadın, asla baş kadın oyuncu olamaz, ilişkide yan rolde kalır! - Demokrasi abestir. Monarşinin kaldırılması illüminati’nin komplosudur. Krallık dönemleri bir ülkenin prime time’ıdır! - Hayvanlar öldürülürse insanlar için daha fazla yaşam alanı ve gıda kalır. Hayvanlar doğanın gereksiz figüranlarıdır.
Ahmet İnsel Radikal
günlüğü
Hırsız bakanlar için mecliste yapılan Yüce Divan oylaması ve sonuçları twitterda yakından takip edildi. Ferdi Carrefour @FerdiCarrefour Peçeteye not yazıp, imzalamak fazlasıyla ikna ediciymiş meğer. evlilik teklifimi bu şekilde yapmayı planlıyorum. Sera Kadıgil @serakadigil 750 Bin TL’lik saate; 242 Evet, 264 Hayır. Hırsızsınız. Ahlaksızsınız. Vicdansızsınız. hande kuday @handekuday Akp gümleyince o 48 firenin “bendim” diyeni 248 olur. Acerakis @Acerakis Oylamadan ahlak ve vicdana ‘kol saati’ çıktı.. Serkan Altuniğne @serkanaltunigne “Ya zaten adam antetli otel kağıdına yazmıştı abi... Antetli abi boru mu?” Layk @onudemekistedim Egemen Kuran’la dalga geçti. En az 100 fire gelmesi lazım. Varch @varcharian yüce divan boy, gelsene @EgemenBagis melis alphan @melisalphan o tapeler çalarken hepimiz oradaydık. YDivan’a gitmezlerse gitmesinler. İtibar tuzla buz artık, yapışmaz yeniden
DUNYA
15
21 Ocak 2015
Dünya Turu
Charlie Hebdo’ya El Kaide’nin düzenlediği saldırının ardından Fransa’da uzun zamandır tartışılan bir konu yeniden gündeme geldi. Fransız Devrimi’yle birlikte Fransa’da dine ve inanca hakaret suç kapsamından çıkarılmış durumda. Parlamentodaki partiler Cumhuriyet’in birliğine çağrı yaparak ifade özgürlüğünün arkasında durdu.
İran
Gazeteyi kapattılar
Charlie Hebdo saldırısı: Bir din meselesi mi? Dünya fikriye yılmaz
Fransa’da bu saldırı, bir kimlik meselesi olarak değil en modern anlamda özgürlükler çerçevesinde tartışılıyor. Bu nedenle de saldırı bir Hıristiyan düşmanlığı olarak değil “barbarlık” olarak tanımlandı. Tüm dünyada 12 çizerin ölümüne neden olan bu saldırı büyük yankı uyandırdı. Birçok ülkede Charlie Hebdo’ya destek eylemleri yapılırken, müslümanların çoğunlukta yaşadığı ülkelerde Charlie Hebdo karşıtı eylemler de yapıldı. Fransa ise hem Müslümanların yoğunlukta yaşadığı hem de ifade özgürlüğünü cumhuriyetin garantisi olarak kabul eden bir ülke. Fransa’daki saldırının toplumsal temelinde Müslümanların ezilmelerine verdikleri bir tepki olduğuna dair analiz hemen akla gelen olsa da gerçeği yansıtmıyor. Fransa, bu konuyu bir din meselesi olarak değil ifade özgürlüğüne saldırı olarak tartışıyor. Cumhuriyetin birliğini korumak Dünyadaki devlet liderlerinin bir arada yürüdüğü, Fransa’daki meclisteki tüm partilerin çağrıcılığını yaptığı eylem kareleri aklımızda yer etti. “Cumhuriyet Yürüyüşü” adı verilen bu yürüyüş aslında Fransa’nın genel anlamda Charlie Hebdo yürüyüşünü nasıl ele aldığına dair bir fikir veriyor. Saldırı sonrasında basına konuşan parti liderleri ifade özgürlüğünün korunmasının Cumhuriyetin esas değeri olduğunu ifade etti. Senato Başkanı Gerard Larcher’in sözleri iyi bir özet oluşturuyor: “Cumhuriyette sahip olduğumuz tüm çeşitliliğimizle beraber hareket etmeliyiz. Bu durum bizi cumhuriyetçi bir yeniden başlangıca götürmeli.”
Cumhuriyete yapılan bu vurgu neden? İlginç bir şekilde El Kaide’nin bu saldırısı Fransa’da uzun zamandır söz konusu olan Fransız vatandaşı olan Müslümanların Fransız kimliğine olan aidetleri tartışmasını kızıştırmadı. Saldırının hemen ardından İslam dini Fransa konseyi (Le Conseil français du culte musulman) yaptığı açıklamada “Bu saldırı demokrasiye ve basın özgürlüğüne yapılan bir saldırıdır” dedi. Hatta aşırı sağcı “Milli Cephe” partisi başkanı Marine Le Pen dahi “Vatanımıza bağlı olan Müslümanlar ve cinayet işleyenlerle karşılaştırılamaz” açıklaması yaptı. Özellikle banliyölerde yoğunlukta yaşayan ve işsizlikten en çok etkilenen Müslüman gençlerin suça daha eğilimli olduğuna dair görüş bu saldırının ardından hiçbir siyasi önder tarafından zikredilmedi. 6 yıl önce de ırkçılıkla suçlanmış olan ve iki yıl önce çıkardıkları “Muhammed’in hayatı” karikatür dizisiyle “özgürlüğün sınırı” tartışmasına neden olan Charlie Hebdo’ya bu denli sahip çıkılmasının temelinde El Kaide saldırısının cumhuriyetin özü olarak kabul edilen, “özgürlük, kardeşlik ve eşitlik” ilkelerine bir saldırı olarak algılanması. Herhangi bir dini inanca saygısızlık ve hakaret; Fransız Devrim’i öncesi kilise tarafından ölümle cezalandırılırken, Fransız Devrim’i sonrası kabul edilen İnsan Hakları Beyannamesi’nin ifade özgürlüğünü güvence altına alan 10. Ve 11. maddeleriyle birlikte bir suç olmaktan çıkmış durumda. Ayrıca Fransız toplumunun bir parçası olan müslümanları hedef göstermenin ağır sonuçları tahmin ediliyor. Saldırının ardından bazı
İran’da yayın yapan Merdom-i İmruz gazetesi, Fransız mizah dergisi Charlie Hebdo’yla ilgili bir haberde kullandığı “Ben Charlie’yim” ifadesi nedeniyle kapatıldı. İran Devlet Televizyonu’na konuşan gazetenin sorumlu müdürü Ahmed Setari, gazetenin Tahran Kültür ve Medya Mahkemesinin kararı gereğince kapatıldığını belirtti. Kapatılan Merdom-i İmruz gazetesinin yayın yönetmeni Muhammed Kuçani de “Charlie Hebdo’yla ilgili öğelere yer verdiği için gazetenin yayını durduruldu” dedi. Gazete, Salı günkü baskısında, Amerikalı aktör George Clooney’nin, Paris’teki ofisine saldırı düzenlenen Fransız Charlie Hebdo dergisine destek verdiği haberini “Ben Charlie’yim” şeklinde büyük puntolarla manşetten vermişti. DÜNYA
Peru
Genç işçiler ayaklandı faşist gruplar camilere saldırılar düzenlediler. Ancak bu saldırılar yaygınlaşmadı. Fransa’da Charlie Hebdo saldırısı ardından markette silahlı bir kişi tarafından rehin alınan 15 kişiyi kurtardığı için Müslüman bir göçmene ödül olarak Fransız vatandaşlığı verildi. Charlie Hebdo ırkçı mı? Charlie Hebdo “Muhammed’in hayatı” serisini yayınladıktan sonra ırkçılıkla suçlanması karşısında “Örneğin Arap olmakla Müslüman olmak arasında bağ kurmak, özcü bir yaklaşım değilse nedir?” açıklaması yapmıştı. Charlie Hebdo’nun bir dini inanca göre kutsal olan bir şeyle dalga geçmesinin etik açıdan doğru olup olmadığı tartışmaları sürüyor. Fransız filozof Rémi Brague “Fransa’da her şeyi demeye hakkımız var ama bir başkasına zarar vereni asla” açıklaması yaptı. Etik açıdan neyin doğru olup ol-
madığı tartışmalarının ise anayasal haklar açıdan neyin yapılabilir olduğu tartışmasından ayrılması şu an Fransa’nın sorunu toplumsal açıdan bir çözüme kavuşturması için bir yöntem olarak benimsenmiş durumda. Modern anlamda ifade özgürlüğünün tanımı kendisi gibi düşünmeyenin varlığını kabul etmeyi de içeriyor. Bunun bir sonucu olarak Fransa’da Charlie Hebdo saldırısı dinler ya da kimlikler arasında bir çatışma meselesi değil de, modernizme olan bir saldırı olarak görülüyor. Cumhuriyete ve birliğe olan vurgu da bu yüzden. Sonuç olarak Fransa’da Charlie Hebdo saldırısını değerlendirirken dikkat edilmesi gereken nokta bu saldırının kimliklikçiliğe dayandırılarak değil modern aklın ve fikrin getirdiği değerlere, hak ve hukuka göre ele alınması gerekliliğidir.
Peru’da kıdem tazminatı ve yıllık izin haklarını tırpanlayan yasaya karşı eylemler gerçekleşti. Ülkenin 11 kentinde sokağa çıkan on binlerce genç, kölelik yasasını protesto etti. Başkent Lima’da yapılan eyleme 5 bini aşkın kişi katılırken, polis işçilere cop ve biber gazıyla saldırdı. İşçiler, polis saldırılarına karşı çöp tenekelerini ateşe vererek barikat kurdu. Geçtiğimiz ay Peru parlamentosu tarafından kabul edilen yasa ile birlikte 18-24 yaş arası işçilerin işten çıkarıldıkları takdirde kıdem tazminatı alması engelleniyor ve 24 yaş üstü işçilerin kullanabildiğinin yarısı kadar izin hakkı tanınıyor. Yasaya göre,18-24 arası işçiler, diğer işçilerin yılda iki kez aldığı ikramiyeyi de alamayacak. DÜNYA
Fransa’da yaşayanlara sorduk Pascal Bavencove
Paul Gaussart
Aurelien Albertini
Pascal Bernard
El Kaide’nin karikatür dergisi Charlie Hebdo’ya yönelik saldırısı özellikle Fransa’da büyük bir tepkiyle karşılandı. Yarın Gazetesi olarak bu saldırının meydana geldiği Fransa’da yaşayanlardan saldırı ile ilgili görüşlerini aldık. Pascal Bavencove yazar: Barbarlık karşısında tüm cumhuriyetçi güçlerin canlılığını gösteren eylemlerle gurur duymalıyız. Bu katiller, radikal İslam’ın siyasi hedeflerinden güç alıyor. Her yerde bu karanlığı yenmeliyiz. Bu katiller ve Müslümanlar arasında bir bağ kurulamaz. İslam adına hareket ettiğini söyleyen teröristlerin propagandasını reddetmeliyiz. Aşırı sağın nefrete olan çağrısını reddedelim. Milli değerlerimiz olan özgürlük, eşitlik ve kardeşliği yaşatmak için hareket etmeye devam edelim. Vincent O. İlahiyat Fakültesi öğrencisi: İyi bir Katolik, Müslümanları ya da diğer dinden olan insanları yaralayan her tür şeyden kaçınmalı. İfade özgürlüğü esastır; çünkü bu hak sayesinde herkes kendi inancına sahip olabiliyor, ateist, Katolik, Müslüman vs… Paul Gaussart Felsefe öğrencisi: “Ben Charlie’yim” çoğu zaman bir slogan olarak öne çıksa da aslında daha çok bir imaj. Sadece bu sloganı söylemek bile herkesin bu fikre katıldığı anlamına geliyor.
Aurelien Albertini: Tiyatro Oyuncusu Son olaylar, özgürlükleri kısıtlayan yeni yasalara ve internet sansürüne bir fırsat verdi. Pek çok insan güvenlik için kendi özgürlüklerinden vazgeçmeye hazır. Bu korkutucu bir durum çünkü; radikal ekolojik düşünce de bazıları tarafından terörizm olarak kabul ediliyor. Pascal Bernard: İktisat öğrencisi Bu saldırı hasta ve şiddete meyilli bir toplumun göstergesidir. Bizim toplumumuzda gençler işsizliğe terkedilmiş durumda ve kendilerine bir gelecek göremiyorlar. Fransız medyası sürekli şekilde milli birlikten bahsediyor ve güvenlik önemlerinin arttırılmasını istiyor. Bu durum milli birliğe karşı bir şey söylenmesini yasaklamak gibi ifade özgürlüğünün kısıtlanmasına götürüyor. Son olarak da Fransa’nın emperyalist rolünün ifade edilmesinin de yasaklanmasına kadar gidiyor. Afrika’nın, Ortadoğu’nun kaynaklarını elde etmek için 10 yıldır süren savaşlar, terörizmi engellemek adına yapılan kavgalar bu şiddeti arttırmıştır. Devletleri yok edereki bu şiddetin gelişmesine neden oldular. Ayrıca katilleri kim silahlandırdı? Şiddet her yerde. Fransa’da gençlerin %22,5’i fakirlik sınırında yaşıyor. Aslında Kapitalizm bu sefaleti yaratan tek şey.
Irak
IŞİD köy bastı
Musul’un Telafer ilçesine bağlı Ebu Mariya köyünde savaş cephesine götürülmek üzere yaklaşık 250 kişi kaçırıldı. Rûdaw’ın haberine göre Musul’un Telafer ilçesine bağlı Ebu Mariya köyünde savaş cephesine götürülmek üzere yaklaşık 250 kişi kaçırıldı. IŞİD mensuplarının Telafer ile Keskê arasında yer alan Ebu Mariya köyüne giderek 250 köylüyü alıkoyduğu bildirildi. İddialara göre IŞİD saflarında savaşmak istemeyen köylüler ile örgüt mensupları arasında çıkan çatışmada 3 köylü öldürüldü ve yaklaşık 250 köylü de rehin alındı. IŞİD’in alıkoyduğu 250 köylüyü Keskê’deki cezaevine götürdüğü öğrenildi. Örgüt mensupları, son zamanlarda Musul sınırındaki köyleri basarak erkekleri savaş cephesine gitmeye zorluyor. DÜNYA