Yarın 172

Page 1

Emekçinin kıdem tazminatı fona aktarılıyor Emekçinin en önemli güvencesi olan Kıdem TazminatıAKP yüzünden tehlikede.

Kıdem Tazminatı fonuyla ilgili Faruk Çelik’in ‘’ sigorta gibi düzenli olacak’’, Davutoğlu’nun ise ‘’sistemdeki sorunları çözmek için gerekli

Güzel günlerin habercisi...

düzenlemeleri yapacağız’’ şeklinde açıklamalarda bulundukları tasarı ise aslında işçilerden tazminat hakkının çalınması anlamına geliyor. emek 07

04 Şubat 2015 Çarşamba Sayı: 172 1 TL www.yarinhaber.net l

l

l

Metal iscisine ‘ ‘ yasak sokmedı Yasak etki etmedi

TYasal grev hakkını kullanmak isteyen metal işçilerine karşı, AKP, apar topar Bakanlar Krurulu kararı çıkarark grevi ertelemeye girişmişti. Ancak AKP’nin yasağı metal işçisine etki etmedi.

15 bin metal işçisinin Birleşik Metal İş ile birlikte aldığı grev kararını engelleyemeyen AKP hükümeti, işveren yanındaki tutumunu sürdürerek apar topar grevi erteleme kararı aldı. Ancak yasak, işçilerin mücadelesini durdurmadı.

Yarın Liseli’nin 3. sayısı çıktı Yarın Liseli, 3. sayısında AKP’nin karanlık eğitimine karşı “13 Şubat’ta boykottayız” çağrısıyla çıkıyor. yarın lİselİ

Abdocan’ın katilleri davaya gelmedi Gezi Direnişi sırasında, polis tarafından öldürülen Abdullah Cömert’in davası Balıkesir’de görüldü. Katil polis güvenlik gerekçesiyle davaya getirilmedi.

Köşeye sıkıştılar

güncel 05

AKP tarafından getirilen grev yasağının ardından fabrikalarından ayrılmayan metal işçileri, bazı fabrikalarda sıfır üretim ile iş başı yaparak AKP’yi ve patronları iyice köşeye sıkıştırdı.

Yunanistan’da ilk hedef borç krizi Yunanistan’ın polisebarikatına direnenlerden oluşan yeni kabine si kuruldu. Yeni hükümetin önce de vaat ettiği gibi ilk hedefi borç krizini çözmek.

Patronlar pes etti İşçilerin sıfır üretim ile iş başı yaptığı Paksan Fabrikası’nda patronlar daha 2. günde işçilerle aynı masaya oturmak zorunda kaldı. Pek çok ilde ise işçiler AKP binalarına yürüyerek hakkını aradı. güncel 03

İşçiler Yarın’a anlattı:

dünya 13

emek 06

Üniversitede ‘katlamalı’ soygun

Canlıların hayatı, mega projelere bağlı İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin, Sarıyer Kısırkaya’da inşasını sürdürdüğü “Kısırkaya Geçici Sahipsiz Hayvan Bakımevi ve Bahçeli Yaşam Alanı”, protesto edildi.

Uludağ Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Abdülkadir Çüçen

ESAS MESELE 12

yarın yeşİl Sayfa 02

Hakikat: Bilimsellikten geçer Üniversitelerde bu yıl yeni uygulanmaya başlanan katlamalı harç ile paralı eğitim üniversitelere yeniden giriyor.

Bu sene bütün üniversitelere geleceği söylenen katlamalı harçlarla birçok üniversitelinin milyarları aşan borçları ortaya çıkıyor. gençlİk 11

Cumhurbaşkanı görünümlü parti lideri seçim turunda...

Genel seçimlerden başkanlığa Seçimler yaklaşırken Erdoğan il il gezerek ‘Yeni Türkiye’ için oy istemeye başladı. Bir taraftan da her fırsatta çeşitli örneklerle Başkanlık sistemin “demokratikleşme”yi getirdiğini savunarak herkesi bu sisteme ikna etmeye çalışıyor. güncel 04

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan

Bilimsel olmadan geleceğin kurulamayacağını konuştuk.

Lodos hayatı durdurdu

Marmara ve Ege Bölgelerinde etkili olan şiddetli lodos 9 kişinin ölümüne sebep olurken altyapı bozuklukları sebebiyle birçok insan mahsur kaldı. Lodos, elektrik kesintilerini ve ulaşım problemlerini de getirdi. güncel 05

Prof. Dr. Çüçen bilim ve felsefenin, sanatın ve dilin geliştiği toplumlarda hayata geçirilebileceğini, ülkemizin yeterli olduğunu söyledi. esas mesele 12

Emirgan Korusu rant kapısı oldu Emirgan Korusu’nun içinde bulunan 158 dönümlük yeşlil arazi TOKİ tarafından satışa çıkartıldı. güncel 05

Ege balıkların, Gezi ağaçların

04

Aklın yolu

HAKAN ÖZTÜRK Güvenlik dedikleri darbeden beter

Uyanış

SİBEL UZUN Kadınlar araba kullanabiliyor elbette

10

Ana fikir

GÜLSÜM KAV Sathı müdafaa – 3 – (Merkezsizlik)

KADİR DADAN

05

02

Midas’ın Altınları


YESiL SAYFA

02

4 Şubat 2015

Kadir Dadan

Midas’ın Altınları

Sathı müdafaa – 3 – (Merkezsizlik)

Öncelikle yaşadığımız alanın ekolojik, sosyal ve kültürel özelliklerinin ve olanaklarının farkına varmamız, savunmamızı her bölgenin kendine göre değişen yapısına uygun bir biçimde inşa etmemiz gerekli. Türkiye’nin değişen coğrafi ve iklim yapısı, çok kültürlülüğü, nüfus hareketliliğinin yönü ve içeriği, üretim ve tüketim biçiminin çeşitliliği, bu savunmanın, bölge, bölge, il, il, ilçe, ilçe, köy, köy, mahalle, mahalle değişkenlik göstermesine neden olacaktır. Bütün Türkiye için geçerli olacak uygulanabilir bir savunma stratejisi ya da taktiği üretmek bu nedenle imkânsızdır. Her yerleşim kendi savunma anlayışını, kendi gerçekliğinin üzerine inşa etmek ve komşularıyla temasını geliştirerek bu savunmayı desteklemek durumundadır. Zaman kesitleri, savunmanın farklı yerleşimlerde, farklı düzeylerde olmasını resmedebilir. Bu bir zafiyet göstergesi değil, işin doğasından kaynaklanan bir durumdur. Bu savunma, gelecekte zaferle sonuçlanacak bir saldırıyı aklının bir köşesinde barındırmayan bir nitelikte olmak durumundadır. Şiddeti ve çatışmayı reddederek, iktidarı ele geçirmeyi değil, iktidarın etkinlik alanını daraltmayı, yurttaşın özgürlük alanını genişletmeyi hedefleyen bir niteliktir bu. Bu nitelik, savunmanın belirli bir dönem, amaç, kazanım için değil, sonsuza dek sürecek bir mücadele için kurulmasını gerektirir. Çünkü iktidarlar ve işgaller, insanlık var olduğu sürece, özgür yaşamın karşısında tehdit olarak var olmaya devam edecektir. Diğer yandan, bu savunmayı inşa edecek tek bir merkezde toplanarak, savunmanın oradan yurt sathına yayılması da söz konusu değildir. Ne böyle fikri bir merkez vardır, ne de ona akacak kaynaklar. Dünya üzerinde var olan cepheler de çökmüştür ve dışarıdan gelecek bir kaynak ya da müdahale de söz konusu değildir, doğru da değildir. Üstelik işgal ülkenin bir bölgesinde değil, tamamındadır ve devlet ile hemhal olmuş durumdadır. Bu anlamda mevcut durumuyla yasaması, yürütmesi, yargısı, ordusu ile birlikte devletin kendisi işgal aygıtına dönüşmüş durumdadır. Bugün itibariyle yurttaşın karşısında devletin güçlenmesi, işgalin kalıcılığını artıran bir nitelik taşımaktadır. Devlet ile işgalin birbirinden ayrılabilmesi için, demokratik güçlerin iradesini ortaya koyacağı yeni bir kuruluş gerekmektedir. Siyasi olarak bunun karşılığı kurucu meclistir. Bu meclis, siyasi parti ve liderlerin iradesi ile değil, iki turlu bir seçimle milletin gerçek iradesi ile oluşturulabilir. Bugün kurucu meclis seçimi yapılsa, bu savunmayı temsil edecek bir nitelik taşımayacağı açıktır. Ancak güçler ayrılığının birinci adımı olacağı için, işgalin etkinliğini geriletecek bir zemin sağlayacağı kesindir. Ek olarak işgal, 12 Eylül’den bu yana karşısında bir savunma merkezi inşa edilmesine de fırsat vermemekte, yükselen örgütlülüklerin adeta tepesine vurmaktadır. Gezi direnişi de göstermiştir ki, tek bir merkezden, ya da birlikte hareket eden birkaç merkezden yönlendirilmeyen hareketler, işgalin yanıt üretemediği niteliktedir. Merkezlerin devreye girmesiyle, hem işgal hem de hareket ezberine dönerek, direniş sönümlenmiştir. Tüm bu nedenlerle merkezsizlik, bu savunma anlayışının temelini oluşturmak durumundadır.

Canlıların hayatı, mega projelere bağlı

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin, Sarıyer Kısırkaya’da inşasını sürdürdüğü “Kısırkaya Geçici Sahipsiz Hayvan Bakımevi ve Bahçeli Yaşam Alanı”, hayvan hakları savunucuları, ekolojik mücadele ve kitle örgütleri tarafından protesto edildi. Yüzlerce kişinin destek verdiği protestoya, Ankara ve İzmir’de de eşzamanlı eylem yapılarak destek verildi. yeşil sayfa onur toper

kentsel dönüşümle, insanlarla birlikte yaşam alanlarından koparılarak barınma hakları ortadan kaldırılan hayvanlara adres olarak gösterilen bir toplama kampı olduğunu ifade eden Çağlıer, “Kısırkaya’daki bu proje, İstanbul’un kuzeyinin imara açılması sürecinin bir parçası, ve hayvanlara besin ve yuva sağlayan İstanbul meralarının ve Kuzey Ormanları’nın talanıdır. Bu tecrit merkezi, İstanbul’un; başlangıç adımı 3. köprüyle atılmış, şu günlerde 3. havalimanı projesiyle süren entegre mega projeler ağıyla betonlaştırılması ve ranta açılması sürecinin bir diğer adımıdır.” dedi ve bölgenin imar planlarında hâlâ 2. derece SİT ve mera alanı olarak geçtiğini hatırlattı.

Bağımsız Hayvan Özgürlüğü Aktivistleri, İstanbul Kent Savunması, Kuzey Ormanları Savunması, Sarıyer Kent Dayanışması ve Yeryüzüne Özgürlük Derneği’nin çağrısı ile saat 12:00’da Kısırkaya köyünde toplanmaya başlayan kitle, “Kısırkaya Toplama Kampı’nı Kapatın, Yaşam Hakkına Dokunmayın” yazılı bir pankart taşıyarak İBB’nin Kısırkaya hayvan barınağına yürüdü. Kötü hava koşullarına ve barınağa ulaşımın zorluğuna rağmen yüzlerce hayvan hakları savunucusunun katıldığı protestoya, CHP İstanbul Milletvekilleri Melda Onur ve Haluk Eyidoğan da destek verdi. Bu tip tesisler rantın sembolüdür Sözlerine “Bu tesis, usulsüzdür, “Toplama ve tecrit merkezine dönü- yasadışıdır. Mahkemeler ne karar şecek bir tesisin önündeyiz” verirse versin, muktedirler yasaları İstanbul’un çeşitli noktalarından ranttan yana istediği şekilde değişkaldırılan otobüslerle Kısırkaya tirirse değiştirsin, bizlerin, yaşam köyüne gelen ve halk plajı boyun- savunucularının, İstanbul halkının ca yürüyerek tesisin önüne gelen gözünde bu ve benzeri tesisler; teckitle adına basın açıklamasını Ba- ridin, imhanın ve rantın sembolüğımsız Hayvan Özgürlüğü Akti- dür” diye devam eden Çağlıer, “İsvistleri’nden Güneş Çağlıer okudu. tanbul’un tüm dengelerini bozarak Çağlıer, açıklamanın girişinde; “Bu- bölgeyi ranta açacak olan bu dev gün burada, İstanbul’da kent, doğa tesise hiçbir şekilde onayımız yok. ve yaşam hakkına karşı organize bir Yaşamın, canlıların tam karşısınşekilde işlenen suçların birleştiği, da duran bu rant projelerine karşı sembolleştiği bir yerde; ‘Kısırkaya herkesi harekete geçmeye çağırıyor, Geçici Sahipsiz Bakımevi ve Bahçeli bu kentte vurdumduymazca yapıYaşam Alanı’ olarak adlandırılan, fa- lan mega projelerin, kentte yaşayan kat zamanla hayvanlar için acımasız tüm canlıların hayatını etkileyecek bir toplama ve tecrit merkezine dö- her türlü girişimin takipçisi olacanüşecek bir tesisin önündeyiz” dedi. ğımızı bir kez daha haykırıyoruz” Kısırkaya’daki söz konusu tesisin, diyerek açıklamasına son verdi.

Aynı saatlerde Ankara’da yapılan eylemden Gezi’ye vurgu yapan bir slogan: “Mesele üç dört hayvan!, mesele bir tek ağaç!”

Yüzlerce kişinin hayvan barınağına doğru ilerlediği yürüyüşte tutulan pankart: “Kısırkaya toplama kampını kapatın”

Aynı saatlerde İzmir’de yapılan eyleme o esnada sokakta bulunan hayvanlar da pankartın önüne uzanarak destek verdiler.

dadankadir@yahoo.com

4 şubat çarşamba 2015

sayı: 172

Haftalık siyasi gazete yerel süreli yayın Genel koordinatör editörler

tasarım

elif karan Can Çoksöyler Ceday Avcı ebru kaya efe arar Fatma çakır İlker erarslan nida ateş onur toper Osman Erdem Sait Bağış Sedef Akbulut sıla gemicioğlu Özgün Başak

dağıtım imtiyaz sahibi sorumlu yazı işleri müdürü Yönetim adresi

basıldığı yer

osman erdem fadik temizyürek Tel: 0536 698 9397 ışıl kurt rumeli c. matbaacı osmanbey s. no 67/4 şişli / istanbul aspaş asya paz yay. dağ. tur. rek. aş. evren mah. günay sk no: 4 bağcılar / istanbul 05327552792

yusuf yasin yakşi EZGİ CEREN AĞTAŞ fikriye yılmaz ışıl demir

6 aylık abonelik: 40 tl

1 yıllık abonelik: 80 tl

SANEM DENİZ KURAL adına ziraat bankası hesap no: 0615 57722685 5001 ıban: TR28 0001 0006 1557 7226 8550 01 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: TR34 0006 4000 0016 2002 4659 88

garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: TR90 0006 2000 0310 0006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: TR57 0004 6001 6488 8000 1775 42 yapı kredi hesap no: 229/88735111 ıban:TR38 0006 7010 0000 0088 7351 11

Bandırma nefes almak için toplandı Bandırma’da yeni 1/100000 lik çevre düzeni planı uyarınca Erdek Körfezi’nin karşı kıyılarında yapılması düşünülen Endüstriyel Organize Sanayi Bölgesi’nin çevreye ve insan yaşamına vereceği olumsuzlukların gündeme taşındığı Panel, Erdek’te yapıldı. Erdek Körfezi Dayanışma Platformu’nun düzenlediği toplantıya Erdek Halkı’ndan birçok kişi Bandırma’nın sanayileşmesine dur demek için toplandı. Toplantıda aynı zamanda 14 Şubat Sevgililer Günü’nde Erdek’ten Bandırma’ya el ele tutuşarak insan zinciri oluşturma kararı alındı. Sırayla yapılan konuşmalar-

da Kadir Dadan, Bandırma ve sanayileşmenin bir araya gelmesiyle oluşmuş olan felaketlerden bahsetti. Sanayileşmenin gelmesiyle üretimin bereket olarak gözüktüğünü ama zamanla kirliliğin, özelleştirmenin gittikçe arttığını söyleyen Dadan, plajların satıldığını ve işsizliğin giderek arttığını belirtti. Bunun için kaynar sudaki kurbağa örneğini verdi. Eğer Bandırma’daki sanayileşmeye ses çıkarılmazsa, tıpkı kaynar suda olan kurbağa gibi zamanla Bandırma Halkı’nın da reflekslerini kaybedeceğini ve Bandırma’yı ölüme terkedeceğini vurguladı. YARIN YEŞİL SAYFA

Maden şirketi, samanlarla kovuldu

Koza Altın İşletmeleri’nin Çanakkale’nin Çan ilçesinde bulunan Dondurma köyünde yapmayı planladığı altın - gümüş - kurşun madeni projesinin ÇED toplantısı için 29 Ocak’ta köye geldi. Köyün kahvesinde yapmayı planladıkları toplantıyı basan köylüler ÇED toplantısını yaptırmadı. Toplantı saatinden erken gelerek köy kahvesinde hazırlık yapmaya başlayan şirket görevlilerini köylü dışarı çıkmaları konusunda uyardı. Şirket yetkilileri uyarıyı dikkate almayarak dışarı çıkmayı reddedince köylüler şirket görevlilerini zorla dışarı çıkardılar, toplantıyı yaptırmadılar. Toplantı salonunda durmakta ısrar eden şirket yetkilileri, köylülerin üstlerine attığı samanlar eşliğinde kahveyi terk etmek zorunda kaldılar. YARIN YEŞİL SAYFA


GUNCEL

03

4 Şubat 2015

Metal işçisine yasak sökmedi 15 bin metal işçisinin Birleşik Metal İş ile birlikte aldığı grev kararını engelleyemeyen AKP hükümeti, işveren yanındaki tutumunu sürdürerek apar topar grevi erteleme kararı aldı. Bakanlar yurtdışındayken alınan karar tartışılırken, yasak işçiye sökmedi. İşçiler sıfır üretimle fabrikalara dönerken, bazı fabrikalarda işveren geri adım attı bile. güncel elif karan

Biz bitti demeden bitmez İşçiler Paksan Makina’da, Ejot Tezmak’ta, Demisaş’ta sıfır üretimle işbaşı yapmaya devam ediyorlar. Paksan’ın patronu işçilerin sıfır üretim yapamaya başlamalarının ardından sadece iki gün içinde işçilerle masaya oturdu bile.

Bülent Arınç Başbakan Yardımcısı

Biz imzaladık

29’unda bunu imzaladık. Bütün kararnamelerin Bakanlar Kurulunda imzaya açılması diye bir kural yok. Sonra da Sayın Bakanlar Cumhurbaşkanımız, 30’unda imzayı atmış ve o gün mükerrer sayıda yayımlanmış. İlhan Cihaner CHP’li Vekil

Yasal haklarını kullanarak grev yapmak isteyen işçilerin bu talepleri bile hükümetçe apar topar çıkarılan kararla engellenmek istendi. Ama yasak işçiye sökmedi. Fabrika önlerini terk etmeyen işçiler, pazartesi gece vardiyası ile pek çok fabrikada sıfır üretimle iş başı yaptı. İşçilerin kararlılığı MESS’i çatırdattı Daha greve çıkma kararı ilan edilir edilmez, bazı fabrikaların MESS’ten çıktığı bilgisi gelmişti. Hükümeti arkasına alıp grevi erteleten işveren umduğunu bulamadı. Pek çok fabrikada işçiler fabrika önlerini terk etmezken, hak ettiklerini alana kadar mücadele edeceklerini vurgulamaya devam etti. İşçilerin kararlığı 12 Eylül yasalarından bile daha baskıcı bir tutum takınan AKP ve arkasını kolladığı işverene önemli bir gözdağı verdi. İşçiler aldıkları kararı, ancak kendilerinin bozabileceğini ilan etti. Hükümet ve işveren bloğu karşısında; sınıfsa sınıf, direnişse direniş diyen işçiler mücadelelerine devam ediyor.

İşçilerin yasak kararına karşı tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Anti-demokratiktir DİSK Birleşik Metal-İş’in aldığı grev kararının Bakanlar Kurulu tarafından ertelenmesi işçilerin iradesinin yok sayılmasıdır, anti-demokratiktir. Erteleme kararının nasıl alındığı da hukuken tartışmalıdır. Ertuğrul Kürkçü HDP

Direnmek önemlidir

İşçilerin kararlılığı bugün fenalaştırır, yarın iktidardan eder Paksan Makina’da işverenle salı günü başlayan görüşmeler neticesinde, ilk altı ay için anlaşma yapılmazken, 2., 3. Ve 4. 6 aylık süreçlerde anlaşıldı. Paksan’ın patronu MESS kararlarını uygulamayacak. Ancak görüşme patronun fenalaşması nedeniyle ilk gün tamamlanamadı. İşçiler, anlaşma tamamlanana kadar üretim yapmadan eylemlerine devam edecek. Paksan’ın patronu iyileşip işçilerin taleplerini dinlemediği sürece, daha çok hastalanacağa benziyor. MESS’i de AKP’yi de yenecekler Patronlar sınıfının birbirinin arkasını kollamak için kurduğu MESS, işçi haklarına karşı işveren ittifakından başka bir anlam ifade etmiyor. Metal işçilerinin grevi tam da bu noktada sadece ücretlerde ve

Birden çok tutum var. Birincisi her koşulda direnişi sürdürmek. İkincisi mevzuat içerisinden gitmeye çalışmak. Üçüncüsü de bunların içerisinde kararsız bir işçi toplamı. Mevzuat içerisinde bile olsa direnme yolu önemlidir. Kani Beko DİSK Genel Başkanı

Sıra MESS’de

Grev evrensel bir haktır

15 bin metal işçisinin grevi, bakanlar yurtdışında iken nasıl imzaladıkları muamma olan genelge ile: “Milli güvenliği tehdit ettiği” ve “kamu sağlığına zararlı” olduğu için ertelendi. Bu kararın evrensel hukuk hiçe sayılarak “yasaklama” olduğunu belirten işçiler, direnişe devam ediyor. çalışma koşularında iyileştirmeden öte, işçi sınıfı karşısına kurulan işveren bloğunun da dağıtılmasını hedefleyerek, sınıf savaşımının ilk nüvelerini gözler önüne seriyor.

Şimdilik üretimden gelen güçlerini kullanarak “sıfır üretim” diyen işçiler, talepleri dikkate alınmazsa fabrika işgallerine kadar gidebileceklerinin sinyallerini veriyor.

Ben bunu tekrarlıyorum, sarı sendikaların arkasında devlet var, sermaye var MESS var. Ama Metal İş sendikasının arkasında da işçiler var, biz DGM’yi ezdik sıra MESS’de diyenlerin sendikasıyız. Onurlu bir geçmişimiz var. Sibel Uzun EHP Genel Başkanı

Grev kararlılığı

Yasak karşısında metal işçisi üretimi durdurdu, %20 üretimi düşürdü, Birleşik Metal İş eylem kararları aldı. Aralarından parçalanan MESS ve AKP panikle yasağa sığındılar. Ama bir kere grev kararlılığı her yeri sarmıştı. Selma Gürkan EMEP Genel Başkanı

Demokrasi yasaklandı Şunu ifade edebiliriz ki metal işçilerinin grevinin yasaklanması ufak bir grevin yasaklanması değil, bütün demokrasi ve emek güçlerinin hak ve özgürlüklerinin kullanılmasının yasaklanması anlamına gelir.

MESS’e geçit, AKP’ye oy yok Grev kararları ertelenen metal işçileri, direniş kararlarının “ertelenmeyeceğini” salı günü bir kez daha gösterdi. İstanbul, Ankara, İzmir, Eskişehir, Konya, Gebze, Bursa, Kocaeli, Mersin ve Çorlu’da işçiler AKP il binalarının önüne giderek haklarını alacaklarını ve AKP’nin yasaklarının onlara sökmeyeceğin söylediler. İstanbul Kartal’da AKP binasına yürüyen işçilerin önüne polis barikatı kuruldu. İşçiler grevlerinin gücüyle kol kola girerek barikatın

üzerine yürüdüler. Ankara’daki yürüyüşe polis biber gazı ile saldırdı.

Engin Yılgın Greif İşçilerinden

“Öyle yağma yok! AKP’ye oy da yok!” Yürüyüşlerde okunan basın açıklamalarında şu ifade edildi; Oyu işçiden alacaksın ama onu daha da yoksul hale getireceksin. Oyu işçiden alacaksın ama onun hak arayışının karşısına devlet gücüyle çıkacaksın. Öyle yağma yok! Böyle hükümete de oy yok! GÜNCEL

İşçilerin tutumu olumlu Bu yönüyle Ejot ve Paksan işçilerinin aldığı tutumun ileri olduğunu düşünüyoruz ama bunun yanında tabi sendikanın üstün dediği ama özünde sendika bürokrasisinin ileriye yönelik eylemi geri çekme tutumunu da doğru bulmuyoruz. Aydemir Güler Komünist Parti

TİM’den erken teşekkür

EHP: “Tarihin tekerini işçi sınıfı çevirecek” Emekçi Hareket Partisi İstanbul İl Örgütü, grevin üçüncü gününde metal işçilerini Paksan Fabrikasında ziyaret etti. EHP’liler ve metal işçileri “grev”in sesini bir kez daha duyurdular. EHP Genel Sekreteri Emre Öztürk şunları söyledi: “Bizi buluşturacak şeyler işte bu grevlerdi. Bu grevlerde buluşmak zorundayız. Hükümetin derdi

zaten bizi bu alanlarda bir araya getirmemek. Biz aslında slogan atarken kaldırdığınız bu yumruk gibiyiz. Bunu onlar da çok iyi biliyorlar. Bu kavga sınıf kavgasıdır. Çünkü bu tarihin tekerini işçi sınıfı döndürecek. Bu grev okulu ayakta kalsın istiyoruz arkadaşlar. Yoksa herkes boyun eğmek zorunda kalacak, biz bu sefer boyun eğmeyeceğiz.” GÜNCEL

Grevin 5. gününde fabrikalarda işbaşı yapan işçiler sıfır üretimle güne başladı. Grev devam ederken Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) bir basın açıklaması yaparak hükümete teşekkür etti. Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı Mehmet Büyükekşi “Hükümetimiz taleplerimizi dikkate alarak Bakanlar Kurulu Kararı ile bu grevi erte-

ledi, hükümetimize bu karardan ötürü teşekkür ediyoruz ve bu kararı destekliyoruz” açıklamasında bulundu. Açıklamayı yapan Büyükekşi Türk Metal ve Çelik-İş’in iki güzide sendika olduğunu söylerken, Birleşik Metal’i eleştirdi. TİM hükümete teşekkür etmek meşgulken, Paksan’da da işverenin anlaşma masasına oturduğu haberi geldi. GÜNCEL

Sınıf mücadelesi süregiden Grevin yasal olarak mümkün olmadığı yerde, hükümetin bu yönde müdahale ettiği koşullarda, metal işçilerinin mücadelesi iş yerlerinde sürüyor. Bu grev yasal düzenlemenin konusu olmaktan çıktı. Sınıf mücadelesi süregiden. Levent Dölek DİP

Eylemler meşrudur Sendikal özgürlüklerin, uluslararası sözleşmelerle güvence altında olan sendikal özgürlüklerin çiğnenmesi anlamına gelir. Bu aşamada işçilerin yapacağı her türlü eylem hem meşrudur hem yasaldır. MESS- Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası

Endişeye neden oluyor Grevin tercih edilmesi, metal işkolunda toplu iş sözleşmesi akdetmenin dışında başka bir amaçla hareket edildiği endişesine neden olmaktadır. Dileğimiz sağduyunun galip gelmesi ve çalışma barışının muhafaza edilmesidir.


GUNCEL

04

4 Şubat 2015

İl il dolaşan Cumhurbaşkanı Erdoğan seçim hazırlıklarına başladı

Hakan Öztürk AKLIN YOLU

Ege balıkların, Gezi ağaçların

SYRİZA yüzde 36 küsur oy alarak hükümeti kurdu. Muhteşem bir deneyim. Mücadele ettiler ve başardılar. Avrupa Birliği’nde ortaya çıkan gelişmelere göre siyaset yaptılar. Krize karşı siyaset yaptılar. Kemer sıkma politikalarına karşı siyaset yaptılar ve kazandılar. Güle oynaya yaptılar. Kendilerini övüp durmadılar. Hata yaptıkları da oldu. İçlerindeki bazı partilerin verdikleri sözü tutmadığı da oldu. Tartıştılar ama tam da hayatın içinden, düşe kalka yürüdüler. * Efendim şimdi SYRİZA’yı beğenmeyen arkadaşlarımız var. Onu beğenmiyorlar, ona karşı çok eleştirel olabiliyorlar ama kendilerine karşı eleştirel olabildiklerini ben pek göremiyorum. Karşımızda yeni ilişki biçimleri denemiş ve başarılı olmuş bir örgüt var. Yunanistan’da hükümet oldular. Daha ne olsun be kardeşim? Bizim memlekette teşkilattaki öğrenciler üniversitenin birinde bir kulüp kursa aylarca anlatmakla bitiremiyoruz. Kardeşlerimiz birinci parti olmuş, yine de hakkını teslim etmiyoruz. * Aleksis Çipras ne dedi? “Ege içinde yaşayan balıklarındır” dedi. Ege siyaseti yapmadı, Yunan siyaseti yapmadı… Maazallah bizim solculardan birinin önüne gelseydi bu konu ne olurdu? Bizimki iki ya da üç sayfa ağdalı konuşma yapardı. Kendini överdi. Kendi milletinin tarihini anlatırdı. Sonra da “konuyu uzman arkadaşlar değerlendirecek” diyerek bağlardı. Bizim solcumuz konuyu uzmana, mühendise, doktora havale etmeye bayılır. * Bertolt Breht’in, Kafkas Tebeşir Dairesi diye bir oyunu var. Bir mirasa konmaya çalışan öz anne ile çocuğu büyüten anne arasında dava olur. Yargıç Azdak bir türlü karar veremez çocuğu hangi anneye vermesi gerektiğine. En sonunda çocuğu çizdiği bir dairenin ortasına koyar. Annelik iddiasında bulunan kadınlara da, “kim çocuğu dairenin içinden kendine doğru çekip alırsa, çocuk onundur” der. Her iki kadın da çocuğun bir elinden tutar. Azdak bir, iki üç dediğinde miras peşinde olan anne çocuğu kuvvetlice kendisine çekip alır. Büyüten anne olan Gruşe çocuğun elini hiç sıkmaz, bırakır. Bir daha yaparlar, yine aynısı olur. Bunun üzerine Yargıç Azdak çocuğu kolundan çekmemiş olan Gruşe’ye “çocuk senindir” der. Gerçek anneyle çocuk kucaklaşırlar. * Bizim hikayemizdeki Gruşe de, Çipras’tır. Ege denizinin kolundan çekiştirmemiştir. Denizleri kolundan çekiştirmemeyi öğretmiştir. Bizi Gezi’yi üç beş ağaca, o da Ege’yi üç beş balığa hediye etti. Ülkelerimiz birbirine yakın, kalplerimiz birbirine yakın, ideallerimiz birbirine yakın… Ağaçlarımız ve balıklarımız kardeş.

hakanozturk17@gmail.com

Genel seçimlerden Başkanlık sistemine Seçimler yaklaşırken çalışmalara hız veren Cumhurbaşkanı Erdoğan il il gezerek ‘Yeni Türkiye’ için oy istemeye başladı. Bir taraftan da her fırsatta çeşitli örneklerle Başkanlık sisteminin “demokratikleşme”yi getirdiğini savunarak herkesi bu sisteme ikna etmeye çalışıyor. Peki, gerçekten de öyle mi?

güncel FATMA ÇAKır

Kırşehir’de toplu açılış töreninde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın genel seçimlerde sadece “AKP’ye oy verin” demediği kaldı. Onun dışında, 7 Haziran’da yapılacak seçimlerde “Yeni Türkiye” için oy istedi. Erdoğan, “7 Haziran’da sandığa gideceğiz. Bu seçimlerin önemli bir yanı var… O da 2023.. Yeni Türkiye için gereğini yapacağınızı biliyorum” dedi. Ayrıca seçimlere dair en önemli konulardan birinin yeni anayasa olduğunu vurguladı. Erdoğan aslında kim için oy istiyor? Gel gelelim Erdoğan’ın Başkanlık sevdasına. Aslında gelecek genel seçimlere dair oy isterken; AKP’ye yani yeni anayasaya yani Başkan-

lık sistemine, yani otoriter bir ‘Tek adamlık’ için “yargı”yı devre dışı bırakan, “yürütme”yi ve “yasama”yı kendisine bağlayan, “kuvvetler ayrılığı” ilkesinin tarih olduğu bir sistem için halkın oyunu istiyor. İkna etmeye çalışsa da çelişkileri çözemiyor Başkanlık sitemini o kadar çok arzuluyor ki, bir o kadar da bunun hazırlığını yapıyor. Mesela G-20 ülkeleri içinde başkanlıkla yönetilen en gelişmiş ülkeleri örnekler gösteriyor. Ancak örnek gösterdiği ülkelerin benimsediği ‘federal yapı’yı da savunuyor mu? Şüphesiz ki hayır. Erdoğan’ın hayalindeki başkanlık sistemi “Tek devlet, tek millet, tek din, tek dil” ideali olan ademi merkeziyetçi bir başkanlık sistemi. İşte bu yüzden ülkede diktatörlük havasını yayıyor.

Erdoğan’ın ‘denetim mekanizması’ nasıl olacak? Erdoğan, halkın aklındaki “Acaba başkanlık sitemi diktatörlüğe götürür mü” şüphelerini çürütmek için de bir ‘denetim’ mekanizması anlatarak insanların içini rahatlatmaya çalışıyor. “Bazıları Amerikan sistemi diyor, bu tartışılır, ayrı bir konu. Amerika’da Temsilciler Meclisi var. Senato var. Türkiye illa onu yapacak değil” Yani, bunu bile söylerken ABD’de olduğu gibi gibi, “kuvvetler ayrılığı”na dayanacak bir denetim mekanizmasından bahsedemiyor.

yetki alanı vardır. O yetki alanında hareket edeceği gibi, aynı zamanda parlamentonun kendisine vereceği yetkileri kullanma hakkı doğacaktır.” diyen Erdoğan’ın yaklaşımına göre parlamentonun “Başkan’ın partisinin milletvekillerinin çoğunluğu” halinde yine söz, yetki, karar kendi elinde toplanacak.

Peki, yargı dış kapının dış mandalı mı? Erdoğan, güçler ayrılığı ilkesinin bir üçüncüsü olan “yargı”nın denetimini ise istemiyor. “Çalışacağım adamı ben belirlerim. Benle gelen benle gider. Kendi kendine denetim Bunu şu andaki sistemle yapamazsınız, “Denetim esaslı mı olacak? Tabii sizinle gelen sizinle gitmiyor. Birileri ki denetim esaslı olacak. Denet- bunu engelliyor, mesela yargı engelleyen neresi olacak? Parlamento liyor… Halk sorumlu olarak kimi olacak. Meclis olacak… Anayasa tutuyor? Siyasiyi tutuyor. Başkanlık ile Başkan’a verilmiş olan yetkiler sistemiyle bunların ben aşılabileceğine tabii ki vardır, onun belirlenmiş bir inanıyorum” şeklinde konuştu.

Nihat’ı öldüren silah polise ait çıktı

Başbakan, Başbakan Yardımcısı ve İçişleri Bakanı’nın daha ilk günden polisi akladığı, ilk polis kriminal raporunda suçun Kürt hareketine yıkıldığı 12 yaşındaki Nihat Kazanhan cinayetinde, ateşlenen tüfeğin tutuklanan polis Hayri Vural’a ait olduğu ortaya çıktı. Kazanhan’ın vurulma anı görüntülerinin ortaya çıkmasının ardından olay yerindeki boş mermi kovanları Malatya Em-

niyet Müdürlüğü Kriminal Laboratuarı’na gönderilmişti. İnceleme sonucunda mermi kovanlarının önceki gün tutuklanan Hayri Vural isimli polise zimmetli av tüfeğine ait olduğu belirlendi. Daha önce hazırlanan polis kriminal raporunda Kazanhan’ın ölümüne neden olan silahın av tüfeği olduğu belirtilmiş ve raporda polis envanterinde böyle bir silah kullanılmadığı belirtilmişti. GÜNCEL

Başbakan Ahmet Davutoğlu Başbakan Ahmet Davutoğlu, Manisa’da partisinin il kongresinde yaptığı konuşmada artık okullarda üzüm dağıtılacağını söyledi. Ayrıca “Manisa fetret devrini bitiren şehirdir. Sayın Cumhurbaşkanımız da 2002’de fetret devrini bitirdi. Biz ne tehditlere boyun eğdik. Şehzadeler şehrinden haykırıyorum: Devletin başına gelecek kim varsa, Manisa’ya gelip devlet terbiyesi alacak.Bir şehzadenin nasıl sultan olduğunu görecek” şeklinde konuşan Davutoğlu yine ‘ecdat’ açılımı yaptı. Son olarak “Geçen hafta Milli Eğitim Bakanıma sütlerin yanında Manisa’nın bu şifalı üzümlerini de dağıtın dedim. Pazartesi günü bakanlar kurulunda bu kararı çıkartıyorum. Yılda 60 bin ton üzümü çocuklarımıza dağıtacağız.” şeklinde konuştu. Zehirli sütten sonra üzüm dağıtacağını söyleyen, gerici açıklamalarına bir yenisini ekleyen Davutoğlu’na bu hafta çifterli “OĞLUM BAK GİT” diyoruz.

‘Davutoğlu’nun kukla olduğu tescillendi’ CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi, başkanlık sistemi konusunda Cumhurbaşkanlığı’ndan ve AKP’den gelen açıklamalara tepki gösterirken “Bu açıklamalarla Davutoğlu’nun kukla olduğu tescillenmiştir” dedi. “Sayın Davutoğlu’na sormak lazım; saray diyor ki: ‘Biz 2015’teki seçimi başkanlık sistemi seçimi olarak alıyoruz.’ Recep Tayyip Erdoğan, tarafsızlığını bir kenara atarak meydan meydan dolaşıp başkanlık sistemine oy isteyecek, hemen AKP Sözcüsü de, ‘Evet, başkanlık sistemi bizim seçim beyannamemizin özünü oluşturacaktır’ diyor. Sayın Davutoğlu, siz meydanlarda ne için oy isteyeceksiniz? Herhalde kendinize oy istemeyeceksiniz. Sayın Erdoğan’ın başkanlık sistemi için oy isteyeceksiniz. Bu açıklamayla Sayın Davutoğlu’nun kukla olduğu ortaya çıkmıştır.” şeklinde konuştu. GÜNCEL


GUNCEL

05

4 Şubat 2015

Sibel Uzun UYANIŞ

Güvenlik dedikleri darbeden beter

Devlet bir yerde güvenlik demeye başlıyorsa tüylerimiz diken diken oluyor. Biliyoruz ki daha fazla polis, asker devleti olmanın yolu yapılıyor. Kapitalizm ömrü sürdüğü sürece hep güvenlik politikalarına başvurdu, başvuracak. Külliyen haksız külliyen eşitsiz olduğu için. Hep bir yerlerde bir eşitsizliğin bir adaletsizliğin üstünü örtmek mecburiyetinde kalacak. Kasasındaki para azaldığında zorbalıkla kaynak bulma yoluna başvuracak. Tüm dünyayı yerle bir edecek olan savaş gibi bir güvenlik politikasına başvuracak. Biz de darbecileri, katliamcıları yargılanmamış, hep terfi almış ve AKP gibi gittikçe çok daha geri bir güvenlik siyasetine sığınan bir siyasetle karşı karşıyayız. Biliyoruz ki devlete en ufak söz söyleyene korkunç baskı ve hukuksuzluk uygulanmak istenecek. AKP’nin olabilecek en ağır baskı ve faşizm seviyesine ulaşmak istediğinden geçmiş dönemleri yaşayanlar “bunun gibisini görmedik” yorumunu yaparlar. Bir yanımız işçilerin grev hakkını gasp eden “milli güvenliği bozucu nitelikte olduğundan grev erteleme” kararı bir yanımız meclis komisyonundan geçme aşamasına gelmiş olan “iç güvenlik paketi”. Yeni bir güvenlik kararı ile toplumun tepesine binmeye çalışılıyorlar. Nasıl ki Milli Güvenlik Kurulu, Devlet Güvenlik Mahkemeleri darbe yönetimini hükümetlerle bugüne taşımışsa “daha da beterini yapabiliriz” demek istiyorlar. Darbe sistematiğini, 90’ların işleyişini aşmak isteyen AKP’nin “Yeni Türkiyesi” nin güvenlik diye tutturmak zorunda kaldığını görüyoruz. Her yeri göz altılarla, tutuklamalarla ve infazlarla kaplamak istiyor. Hem de sokakta olan, evinde oturan, ekmeğini kazanan hiç kimseyi atlamadan. 1960’lardan gelen 12 Eylül yasalarıyla düzenlenmiş olan grev erteleme yetkisi AKP’nin elinde 9 grev erteleme kararı ile daha beter bir işleyişe dönüştü. MESS’den gelen açlık ve ölüm düzeni teklifine işçilerin grev kararlılığı göstermesi patronlarda ve AKP’de tam bir panik yarattı. Toplanmamış, gerçek imza şaibesi olan Bakanlar Kurulu ile aynı gün “grev erteleme” kararını aldılar. Ellerinden gelse grev hakkını tamamen ortadan kaldırmak istiyorlar. Ama bir kere grev kararı her yeri sarmıştı. Zalimin grev erteleme kararı varsa işçinin de iş başı yapsa da “üretimi durdurma gücü” var. Aynen öyle oldu işçiler bazı fabrikada üretimi durdurdu bazılarında üretimi düşürdü ve sendika her yerde eylemlerle direnişe başladı. İşçi sınıfı ile muhalefetin ilişkisi tazelendi. Gelelim İç Güvenlik Paketi’ne; AKP’nin hırsızlığına hırsız katilliğine katil denmesin de bu paketteki uygulamalarla “gerekirse yoldan geçen herkesi toplarız” fikrindeler. AKP eli ile alt komisyondan geçmiş meclisin önüne gelmiş durumda. OHAL dönemindeki savcı bile devreden çıkarılarak keyfi arama, gözaltı tamamen polise terk edilmek isteniyor. Polisin önüne gerçek mermiler yığılarak yok “ağzını kapattı” yok “elinde taş vardı” gerekçeleri ile açıkça “sokak ortası yargısız infaz” yapmasına teşvik verilmek isteniyor. AKP’nin polisinin “valinin canı istedi size İstiklal Caddesi’ni kapattı” keyfiyeti bir başlangıçmış. Gezi Şehitlerimizin katilliğini yasalaştırmak istiyorlar. Her durumda polisi askeri savunan MHP bile açıkça itiraz etti. HDP ve CHP açıkça “faşizm” diyerek bu yasanın geçmemesi için her türlü itirazı yapmayı önüne koydu. Bir nevi yan yana düşmek zorunda kaldı. Herkes yaklaşan felaketin resmini daha fazla görüyor. Yaklaştıkça bir şeye benzetmeye itirazı bir yerde birleşmeye başlıyor. AKP karşısında muhalefetin yan yana düşeceğini düşmek zorunda kaldığını daha çok göreceğiz. Bütün tespitleri ve çıkarsamaları bu yönde elden geçirmek herkesin hayrına olacak görünüyor.

Lodos denizde dev dalgalara sebep olurken ağaçları da kökünden söküp camilerin minarelerini de uçurdu. Çatıları uçuran etkili lodos Bursa’da inşaat vincini bir kişinin üzerine devirdi. Hayatı felce uğratan lodos yüzünden birçok kişi mahsur kaldı. Mahsur kalan insanlar için kurtarma çalışmaları devam ediyor.

Doğa olayı şehir bozukluklarıyla birleşti, 9 kişi öldü

Lodos hayat durdurdu

Marmara ve Ege Bölgelerinde etkili olan şiddetli lodos 9 kişinin ölümüne sebep olurken altyapı bozuklukları sebebiyle birçok insan mahsur kaldı. İstanbul, Bursa ve Edirne’de etkili olan lodos elektrik kesintilerini ve ulaşım problemlerini de beraberinde getirdi. Edirne’de mahsur kalan insanlar askeri helikopterlerle ve sahil güvenlik botlarıyla kurtarıldı. güncel burcu karefil

Birçok ilde hayatı felçe uğratan lodos bir doğa olayıyla sınırlı kalmayıp şehir planlarındaki bozukluklar ve belediyecilik alanındaki eksikliklerle birleşince ölümlere de sebep oldu. İl il durum şöyle; İstanbul: İstanbul’da her yağmur yağdığında yaşanan olay lodosta da meydana geldi. Denizle birleşen sel deniz seferlerinin de iptal olmasına sebep oldu. Beşiktaş Barbaros Bulvarı’nda devrilen 10 yıllık ağaçlar yolu kapatırken tamamen şans eseri yaralanan veya ölen olmadı. Büyükçekmece’de ise E-5 Karayolu üzerindeki Mimar Sinan Köprüsü meydana gelen göçük nedeniyle çift yönlü olarak trafiğe kapatıldı.

AKP’nin övündüğü duble yollar lodosa dayanamazken sözde mega kent deyim yerindeyse cehenneme döndü. Bursa: Bursa-İzmir ve Bursa-Mudanya yollarında araç kuyruğu kilometreleri buldu. Bursa’da kriz masası kuruldu. İtfaiye 2 günde 219 olaya müdahale etti. AFAD’a bağlı 200 kişilik ekip uçan 204 çatıya müdahale etti. Çatılar uçarken devrilen inşaat vinci de bir insanın ölmesine sebep oldu. Lodos hala devam ederken insanlar da hala evlerinden çıkamaz durumdalar. Kocaeli: Başiskele’den geçen YHT hattına, bir işyerinin çatısı uçtu. İzmit Körfezi’nde yükselen deniz suyu iskeleleri kapladı. Tüm vapur seferleri iptal edildi. Kartepe’de yük-

Emirgan Korusu’nun içinde bulunan 158 dönümlük yeşlil arazi TOKİ tarafından AVM, rezidans ve kentsel dönüşüm yapılmak üzere satışa çıkartıldı. Yeşil alan arazisi içinde bulunması gereken arazi, nasıl olduysa TOKİ’nin eline geçerek satışa sunuldu. Satın alan firma ise olayda bir yanlışlık olduğunu gökdelen yapılmayacağını bir alış veriş sokağı yapılacağını söyleyerek du-

rumu hafifletmeye çalıştı. Konuyu köşesine taşıyan Milliyet yazarı Güngör Uras şunları yazdı; Emirgan’daki yeşil alanın konut ve AVM yapacaklara ssatılmasının kime ne yararı olacak? Gelir paylaşımıyla TOKİ kasasına 158 milyon dolar girecek. Ama bunun sonunda yeşil alan gökdelen tarlası olacak.Yap-sat usulü her biri 2-5 milyon dolara satılan daireler nedeniyle birilerinin cebine rant akacak. GÜNCEL

Abdullah cömert için hukuk işlemedi

Yayın yasağını tanımıyoruz

Kesasibe, 24 Aralık’ta uçağının Suriye’nin Rakka kentinde, yani IŞİD’in başkentimiz dediği yerde düşmesi sonucu IŞİD’e rehin olmuştu. IŞİD, intihar bombacısı Sacide er-Rişavi’nin serbest bırakılması karşılığında Kesasibe’yi bırakabileceklerini duyurmuştu. Ürdün hükümeti anlaşmaya hazır olduğunu açıklasa da takas çıkmaza girdi. Ürdün krallığı da genç pilotun öldürüldüğünü doğruladı ve Ürdün hapishanelerindeki üst düzey IŞİD yöneticilerinin idam edileceğini duyurdu. GÜNCEL

di. Yoldan geçerken vincin altında kalan taksinin sürücüsü Fatih Demirkıran hastanede öldü. Mustafakemalpaşa ilçesinde uçan samanlık çatısı ise Nefi Bayhan’ın ölümüne neden oldu. Balıkesir’de İbrahim Şemdil, tamir için çıktığı çatıda, rüzgârın etkisiyle dengesini kaybederek düştü. Çatıdan kopan metal parça, Şemdil’in üzerine düşerek hayatını kaybetmesine neden oldu. Çanakkale’de Biga’da Abdullah Aydemir onarmak için çıktığı çatıda, kopan parçaların başına isabet etmesiyle hayatını kaybetti. Samsun’un Atakum ilçesinde uçan samanlık çatısı, bahçedeki Kamile İhmaller ölüm getirdi Bursa’da, Timsah Arena Stadı inşa- Değirmenci’nin üzerine düşerek atındaki vinç, İzmir yoluna devril- ölümüne sebep oldu.

Emirgan Korusu rant kapısı oldu

twitter: @sibeluzun_yarin

Ürdünlü pilot yakılarak öldürüldü

sek gerilim hattı tellerinden sıçrayan kıvılcımlardan çıkan orman yangını, şiddetli lodosun da etkisiyle 6 saatte söndürülebilirken, 2 hektarlık alan kül oldu. Lodos bu iller dışında 14 ilde daha etkili olurken AKP’nin yapamadığı şehircilik nedeniyle hayat 3. Sınıf Amerikan gerilim filmlerine döndü. İnsanlar lodostan kurtulmak için yaptıkları sığınaklarda bekliyorlar. Sığınağı olmayanlar ise ya bir yerde mahsur kaldılar ya da hayatlarını kaybettiler. İnsanların evlerinden çıkmaya korktuğu iller için ise ne bir açıklama ne de bir müdahale geldi.

Mühimmat taşıyan ve aranması “Devlet sırrı” olduğu iddia edilerek engellenmeye çalışılan MİT tırlarıyla ilgili yapılan tüm haberlere yayın yasağı getirilmişti. Şimdi de gazetelerin hepsine tebligat yollanarak gözdağı veriliyor. Biz yayıncılık ilkelerimiz gereği, Yarın Haber Merkezi olarak, yayın yasağını tanımıyoruz ve bu tebligatı da okurlarımızla paylaşıyoruz. Gazetelere gönderilen tebligatta Serdar Güçlü ve diğerleri hakkında haber yapılması istenmiyor.

İşte o tebligat; Adana Cumhuriyet Başsavcılığı hazırlık bürosunun 15/12/2014 tarih ve 2014/281466 sayılı iddianamesine istinaden, sanıklar Serdar Güçlü ve diğerleri hakkındaki kamu davasında Adana 7. Ağır ceza mahkemesi tarafından 26/12/2014 tarih ve 2015/533 Esas sayılı kararı ile YAYIN YASAĞI kararı verilmiştir. Söz konusu kararın ilimizde faaliyet gösteren basın ve yayın kuruluşlarının yetkililerine tebliğ edildiğine dairdir. GÜNCEL

Hatay’da Gezi Direnişi sırasında, polis tarafından öldürülen Abdullah Cömert’in davası Balıkesir’de görüldü. Hukuksuzlularla dolu davada ailenin bile mahkeme salonuna girmesi engellenmeye çalışıldı. Polisin mahkeme salonundaki tepkisinden dolayı Hatice anne baygınlık geçirdi ve verilen arada Abdocan için gelenlerin yanına çıkamadı. Polis, mahkemeye gelenlere sanıkmış gibi davranırken, katil polis ise sözde güvenlik için mahkemeye getirilmedi. Oysa ki mahkeme zaten güvenlik gerekçesiyle Balıkesir Adliyesi’ne taşınmıştı. Mahkemenin sonucunda dava 1 Nisan 2015’e hatta sonuçlanmazsa 2 ve 3 Nisan’a ertelendi. Ali’nin katillerine gereken cezayı vermeyen adalet sistemi Abdocan’ın davasını da uzatmaya çalışıyor. GÜNCEL


EMEK

06

4 Şubat 2015

Dora Otel işçileri grevi selamladı

Dora Otel işçileri ve Dora Otel İşçileriyle Dayanışma Platformu bu hafta yaptıkları eylemle grevde olan ve mücadeleye devam edeceklerini söyleyen metal işçilerinin direnişlerini selamladı. Basın açıklamasını okuyan Muhammed Uysal, sendikal haklarını kullandıkları için işten atılan Dora Otel işçileri turizm sektöründe çalışan işçilerin kötü çalışma koşullarına ve işverenlerin işçiyi sömürmesine dikkat çekerek herkesi “Turizm İşçileri Sorunlarını ve Çözümünü Konuşuyor” başlığıyla 14 Şubat’ta Makine Mühendisleri Odası’nda yapacakları foruma çağırdı. EMEK

İki yüz taşeron temizlik işçisi eylemde

Şartel indi geri dönüş yok DİSK/Birleşik Metal-İş’e bağlı 15 bin metal işçisi, MESS dayatmalarına karşı 29 Ocak’ta greve gitmişti. Ancak ertesi gün yayımlanan bir kararla grev AKP Hükümeti tarafından “milli güvenliği bozduğu” gerekçesiyle ertelendi. Bu karara karşın pazartesi gününden itibaren işbaşı yapacak olan işçiler, fabrikalarda üretim yapmayacaklar. emek sıla gemici

Kocaeli’nin İzmit İlçe Belediyesinin taşeronu olan Özkartallar firmasında çalışan 4 temizlik görevlisinin işten atılmaları üzerine, temizlik işçileri ayaklandı. Yaklaşık 200 işçi, arkadaşları işe alınana kadar eyleme başladı. Yetkililerle görüşmeye giden işçiler görüşme sonrası şunları dile getirdi: “Başbakan dahi gelse, bu iki tane arkadaşımızın işten atılmasını kurtaramazlarmış. Biz burada eyleme devam ediyoruz. Başkan buraya gelsin. Bu adamlar işe alınsın. Kimse kimsenin ekmeğiyle bu kadar oynayamaz. Ayıptır, günahtır, yazıktır.” dedi. EMEK

Sendikalar SFC işçilerini ziyaret etti

SFC Entegre Ağaç Sanayi fabrikasında toplu sözleşme görüşmelerinin sonuçsuz kalması üzerine greve çıkan Ağaç-İş üyesi işçilerin mücadelesi sürüyor. Grevin ikinci gününde, KESK’e bağlı Eğitim Sen ile DİSK’e bağlı Sosyal-İş sendikaları grevci işçileri ziyaret etti. Dayanışma içinde olduklarını göstermek için bu ziyareti gerçekleştirdiklerini belirten Dursun Ünal “Hak arama amacıyla yaptığınız onurlu grevinizi ve mücadelenizi destekliyoruz. Mücadele edilmeden hak alınmayacağını bilen bir sendikal süreçten geliyoruz. ” diyerek işçileri selamladı. EMEK

Sarıyer Belediye işçileri işe geri döndü

Bir taşeron firmaya bağlı olarak Sarıyer Belediyesi Park ve Bahçeler Müdürlüğü’nde işçi olarak çalışan 16 kişi, tazminatları verilmeden işten çıkarıldıkları gerekçesiyle CHP İstanbul İl Başkanlığı binasını işgal etmek istedi. Bir yetkiliyle görüşerek, iki gün sonra işlerine dönecekleri ve tazminat haklarını alacaklarına dair tutanak imzalayan işçiler eylemlerini sonlandırdı. CHP İstanbul İl Başkanı Murat Karayalçın, ‘’CHP binaları tüm yurttaşlarımız için hak arama yeridir. Sorunların çözümüne katkıda bulunmak da bizlerin görevidir” diye konuştu. EMEK

Birleşik Metal-İş Sendikası’na bağlı metal işçileri, işveren sendikası MESS’in 3 yıllık toplu sözleşme ve düşük ücret dayatmalarına karşı 29 Ocak’ta 10 il, 22 fabrikada greve çıktı. Grev, sabahın erken saatlerinde fabrika önlerinde toplanma ile başladı. Antakya, Bilecik, Bursa, İstanbul İzmir, Kocaeli, Konya, Manisa, Mersin ve Osmaniye’de metal işçileri fabrikalara grev pankartı astı. En çok metal işçisinin bulunduğu Gebze’de fabrika fabrika grev pankartlarının asılmasının ardından Gebze Cumhuriyet Meydanı’na yürünerek miting gerçekleştirildi. İşçinin grevi hükümeti korkuttu Metal işçileri greve çıktıktan bir gün sonra Bakanlar Kurulu tarafından ‘’milli güvenliği bozduğu’’ gerekçesiyle grevi 2 ay erteleme kararı alındı. Hükümet tarafından alınan grevin fiilen yasaklanması anlamına gelen grevin ertelenmesi kararının ardından Birleşik Metal-İş Sendikası ise Başkanlar Kurulu’nu toplayarak direnişe devam kararı aldı. Toplantı sonrası bildirge yayınlanan sendika MESS ile aynı masaya oturmayacaklarını ifade ederek metal işçileri haklarını alana kadar mücadeleye devam edeceklerini duyurdu. 4 fabrika MESS’ten ayrıldı Grev oylamalarında çıkan’’eve’’ cevabının ardından işverenlerin sendikası Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası’ndan 4 fabrika ayrıldı. Geçtiğimiz hafta içerisinde MESS’ten ayrılan Delphi’nin ardından Schneider, Alstom ve Bekaert fabrikaları da MESS’ten ayrılarak sözleşme imzaladılar. İşçilerin kararlı mücadelesi grev başlamadan patronlara geri adım attırmış oldu. Birleşik Metal-İş Sendikası dava açtı Birleşik Metal-İş Sendikası grev ertelemesinin iptali için pazartesi günü hukuksal süreç başlattı. Genel Merkez tarafından yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi: “‘’Sendikamız Birleşik Metal İş’in toplu sözleşmesinde yaşanan çözümsüzlüğün ardından fabrikalardaki oylamalarda çıkan grev kararıyla birlikte Mess’e karşı başlattığı grev daha birinci günündeyken Bakanlar Kurulu kararıyla yasaklanması Türkiye’de demokrasinin olmadığını bir kez daha ilan etti. Sendikamız bugün grev hakkının iadesi için Danıştay Başkanlığı’na dava açtı.”

Ankara’da eylem yapılacak Bakanlar Kurulu’na dava açan Birleşik Metal- İş Sendikası üyeleri Çarşamba günü Ankara’da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Danıştay önünde eylem yapacak. Eyleme sendikanın Kocaeli Şubesi üyesi üyesi Metal işçileri de katılacak. Yargıçlardan metal grevine destek Metalde grev yasağına ilişkin bir açıklama da YARSAV ve Yargıçlar Sendikası’ndan geldi. ‘’Bundan evvel de Şişe-Cam fabrikaları grevi ve THY grevleri de birden fazla kez olmak üzere benzer gerekçe ile ertelenmiş, Anayasa’nın 54. maddesinde yer alan sosyal hak

ve özgürlüklerden biri olan grev hakkı yürütme erkinin olağan dışı müdahalesiyle hak olmaktan çıkarılmış, anayasal haklar askıya alınmıştır. Yürütmenin keyfi biçimde, gerekçesi olmayan, şablon, basmakalıp, milli güvenlik gibi altı doldurulmayan, somut husus içermeyen gerekçelerle grev ertelemesi veya yasaklaması demokratik toplum düzeni içerisinde kabul edilemez.‘’ ifadeleriyle metal işçilerinin haklı ve onurlu mücadelesinin ve grev kararının yanında olduklarını belirttiler. Greve kararını bakanlar değil işçiler aldı DEMİSAŞ, PAKSAN, Ejot Tez-

mak işçileri haftasonu işyerlerinde yaptıkları toplantılar sonucu greve devam edeceklerini açıklamışlardı. Diğer fabrikalarda da mücadele çeşitli yöntemlerle sürdürülüyor. Grevin ertelenmesinin ardından işçiler, ilk iş gününde fabrikalara gidip iş başı yaptılar ancak üretime başlamadılar. İşçiler, patronları MESS’ten ayrılarak talepleri doğrultusunda sözleşme imzalamaya çağırıyorlar. Grev kararı alırken ne AKP’ye sorduk ne de onların bakanlarına sorduk diyen işçiler haklarını alıncaya dek mücadele etmekte kararlılar. İşçiler, hükümetin verdiği erteleme kararına karşın verecekleri mücadeleyi YARIN Haber’e anlattılar:

Demisaş İşçisi İşyeri Sendika Temsilcisi Recai Büyükbeyhan Biz Pazartesi sabahı Başkanlar Kurulu’nun yaptığı toplantıdan sonra yayınladığı basın açıklamasını okuyarak işin başına geçtik. Bütün çalışanlarımız tezgah başlarında sıfır üretimle bekliyorlar. Üretimden gelen gücümüzü kullanıyoruz. İşveren MESS’ten ayrılıncaya kadar bu fabrikada üretim olmayacak. Biz hakkımızı alana kadar grevimize, direnişimize emeğimizin gücüyle devam edeceğiz.

Metal-İş Sendikası 2 No’lu Şube Başkanı Yılmaz Bayram Fabrikalarda üretim yapmama kararının sınıfın kararı olduğunu düşünüyoruz. Zaten bu kararı alan biz olduğumuzdan değerlendirmenin ötesinde alınan kararı ortak aldığımız için sınıfın öznesi olan sendika üyesi arkadaşlarımızla birlikte aldığımız için bu kararı uygulamaya koyacağız. Sendikanın başından beri alıp uygulamaya koymak istediği kararı Paksan fabrikasında hayata geçireceğiz.

Paksan İşçisi İşyeri Sendika Temsilcisi Rıfat Codura Paksan işçisi, 3 yıllık ihanet sözleşmesini kesinlikle kabul etmeyeceğini söyledi. 2 günlük grevimizin sonucunda Bakanlar Kurulu’nun aldığı karar hiçbir şekilde arkadaşlarımızın moral ve motivasyonunu bozmadı aksine daha çok yükseltti. Biz greve çıkarken ne AKP’ye sorduk ne onların bakanlarına sorduk. Biz işçi sınıfıyla aldık bu kararı, kazanana kadar da direnişimize devam edeceğiz.

Paksan İşçisi Hakan Çakır Yasal zorunluluktan ötürü Pazartesi günü işbaşı yapacağız. 3 vardiyadaki işçilerin hepsi kendi vardiyasında gelerek makinesinin başında bekleyecek. Şartelleri açmayacağız. Bu karar Paksan işçilerinin aldığı karardır. Mücadelemizi bu şekilde sürdüreceğiz. Ejot işçileri ve Paksan işçileri olarak üretim yapmama kararı aldık. İşe geleceğiz, kartımızı basacağız ancak üretim yapmayacağız.

Ejot Tezmak İşçisi Kadir Yılmaz MESS’ten 7-8 tane fabrika istifa edip sözleşme imzaladığı için hükümet, MESS’in daha fazla ezilmemesi için grevi yasakladı. Zaten MESS, hükümet yanlısı bir sendikadır. Biz bu karara rağmen fabrikaya kapandık. Fabrikamızda eylemimizi sürdürüyoruz ve teslim olmayacağız. Bu direnişimizin sonunda kazanacağımıza inanıyoruz. Ejot, MESS’ten istifa edecek, bizimle anlaşacak. Başka yolu yok.

Asil Çelik İşçisi Yılmaz Sevimli Hükümet, işçi sınıfının emeğini görmezden gelerek işçilerin anayasal hakkı olan grevi engellemeye çalışıyor. Grevin ertelenmesine gerekçe olarak da milli güvenliği gösteriyorlar. Bunun ne kadar saçma bir gerekçe olduğunu onlar da biliyor. Bakanlar Kurulu’nun kararına karşı hakkımızı sonuna kadar savunacağız. Gerek Bursa’da gerekse başka illerde hakkımızı alana kadar grevler sürecek.


EMEK

07

4 Şubat 2015

İşçi ölümleri kader değil

Geçtiğimiz hafta, Türkiye’nin birçok ilinde yaşanan ihmaller sonucu her gün işçiler ölmeye devam etti. Biz de basından topladığımız haftalık işçi ölümü verilerini sizlerle paylaşıyoruz. damperin altında kalan işçi hayatnı kaybetti Kağıthane’de damperin devrilmesi sonucu sıkışan işçi hayatını kaybetti. 28.01.2015 Akhisar’da 4.kattan düşen işçi hayatını kaybetti 40 yaşındaki A. İhsan Kaan inşaatın 4.katından düşerek hayatını kaybetti.28.01.2015 Adıyaman’da TOKİ işçisi hayatını kaybetti 59 yaşındaki Mehmet Demir TOKİ inşaatının 5. katından düşerek hayatını kaybetti. 29.01.2015 İşçi otobüsü kazasında 4 işçi hayatını kaybetti Antalya’da mevsimlik işçi otobüsünün kazasında 4 işçi ölürken 49 işçi yaralandı. 29.01.2015 Antep’te metal işçisi hayatını kaybetti Antep’te Kutman Doğan asansör ile duvar arasında sıkışarak hayatını kaybetti. 30.01.2015 Bahçelievler’de 2 işçi hayatını kaybetti E-5’te asfalt çalışmasında otomobil çarpan 4 işçiden 2’si hayatını kaybetti. 30.01.2015 Elektrik direğinden düşerek hayatını kaybetti Hasan Duran (32) yüksek gerilim hattı direğinden düşerek hayatını kaybetti. 30.01.2015 Çatıdan düşen işçi hayatını kaybetti Gölcük’te Faruk Balaban (55) çalıştığı çatıdan aşağı düşerek hayatını kaybetti. 31.01.2015

Kıdem Tazminatı yeni tasarıyla fona dönüştürülecek

Hırsızlığın adı fona aktarım

emek osman erdem

Emekçinin güvencesi olan ve sık sık mecliste kaldırılması gündeme getirilen kıdem tazminatı, “Kıdem Tazminatı Fonu” ile % 52’ye kadar kesintiye uğratılacak. DİSK’in “Kaldırılırsa ona göre işçilerimiz de direnişe geçer” dediği tazminat yeni yollarla yine işçiden alınacak. Fonun nasıl işleyeceği söyleniyor? 1-) İşsizlik sigortası fonuna benzer şekilde Kıdem Tazminatı Fonu adıyla fon kurulacak. 2-) İşveren sigorta primi gibi, işçi adına banka hesabına her ay kıdem tazminatı olarak para yatıracak. 3-) Kıdem tazminatı olarak işçinin ücretinin belli bir yüzdesi (% 3 veya 4’ü) yatırılacak. 4-) Hesapta biriken paralar, finans piyasası düzenleyici kurumların denetim ve gözetimi altında para piyasalarında kullanılabilecek. 5-) İşçinin iş akdi kıdem tazminatını alacak şekilde sonlandırıldığında (15 yıl geçtiğinde, emekli olduğunda vb.) işçi isterse hesabında biriken kıdem tazminatını ve nemasını çekebilecek. 6-) İşçi işten kıdem tazminatını hak edecek şekilde ayrıldığında hesabında biriken kıdem tazminatını çekmezse parası hesapta nemalandırılmaya devam edecek. Tekrar başka bir işe girdiğinde yeni işveren de aynı hesaba kıdem tazminatı için para yatıracak. 7-) İşçi emekli olduğunda, hesabındaki kıdem tazminatı ve nemalarının

tamamını alabilecek. 8-) Ana hatları bu maddelerce belli olan tasarının, asıl işçiyi ilgilendiren konularda bir açıklama henüz yapılmadı. Kıdem tazminatını garanti almanın bedeli %52 İşçilerin işten ayrılma nedenleri ne olursa olsun emekli olduklarında kıdem tazminatlarını alabileceği söylense de ücrette %52 kesinti yapılmış olacak. 1 yıla 1 aylık maaş şeklinde ödenen kıdem tazminatında 1 yıla yarım maaş ödeneceği görülüyor. Yaşanacak kaybın, havuzda toplanan paranın nemasıyla kapatılacağı hesaplanıyor.

Patronlar için öderken kazan kampanyası İşverenin ödeyeceği işsizlik sigortası fonu priminin azaltılması planlanıyor. İşverenin ödediği işsizlik sigortası priminin % 1’den %0. 6’ya çekilmesi öngörülüyor. Böylelikle işverenler açısından maliyet fonla düşürülmüş oluyor.

Türkiye’de genç işsizlik en az %20 İşsizlik rakamları iki haneye ulaşırken en büyük dalgalanma da genç işsizlikte yaşandı.Toplam işsizlik verilerini hesaplarken pek çok kategoriyi saymayan, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre bile genç nüfusta işsizlik oranı % 19.7’ye yükselmiş durumda. Bu da son altı ayda 500 bin kişiye tekabül ederek, işsiz her 4 kişiden biri üniversite mezunu olup her 10 kişiden 3’ü de işsiz anlamına geliyor. Ekim ayı işgücüne katılma ve işsizlik oranlarına da yer verilen bültende, işsizliğin yıllık bazda 1,3 puan büyüyerek % 10,4’e yük-

seldiği, genç işsizliğin yıllık bazda 1,7 puan arttığı ve %19,7’ye sıçradığı vurgusu yapıldı. İşsizlik artışının en önemli nedenlerinden birinin, sanayinin zayıflaması olduğu belirtilen genel değerlendirmede, “sanayi istihdamının toplam istihdamdaki payının da azaldığı” ifade edildi. 2014’te en büyük gider kalemi 162,3 milyar TL’ye varan cari transferler oldu. Hane halkı tüketim harcamalarının %0,4 arttığı 2014’te seçimler nedeniyle mahalli idarelere aktarılan kaynak % 19,7; devletin tüketim harcamaları % 11,8 oranında yükseldi. EMEK

Danone’de patrondan görüşme talebi geldi

Tuzla’da 6 metre yüksekten düşerek hayatını kaybetti 48 yaşındaki Haşim isimli işçi 6 metre yüksekten düşerek hayatını kaybetti. 03.02.2015

Demir yığını altında kalan işçi hayatını kaybetti Hatay’da Bestami İsli (32) demir yığını altında kalarak hayatını kaybetti. 03.02.2015

de kalan yakınları fonda biriken pa- olduğu senaryoda 15 yıl sonunda işranın tamamını alabilecek.Hak ediş çinin kıdem tazminatı 9 maaşa denk belgesini fonun biriktiği şirkete su- geliyor. Bugün 15 yıl karşılığında nan ya da işyeri iflası durumlarında 15 aylık brüt maaş alınabiliyor. Reel işçinin tazminatının 15 gün içinde faizin %3 olmasında işçiler 8 aylık ödeneceği söylense de %52 kesinti ücretin karşılığını alacak. yapılmış hali ödenecek.

İyi ihtimalle hak kayÖlmezsen tazminatın yarısı bı %60 ölürsen tamamı İşverenlerin haTazminatı ilk kez alacak kişiler 15 vuza % 4 prim yıl ve 3.600 gün prim ödeme şartını ödediği, reel doldurduklarında tazminatın yarısını faiz getirialabilecekler. İşçinin ölümünde geri- sinin % 5

Sarar’da ihmal bir cana mal oldu Hastaneye gitmesine izin verilmeyen kadın kalp krizi sonucu hayatını kaybetti. 03.02.2015

Denizli’de göçük altında kalan işçi hayatını kaybetti Kanalizasyon yenileme çalışmasında göçük altında kalan işçi hayatını kaybetti. 03.02.2015

Faruk Çelik ve Davutoğlu’nun açıklamalarının aksine, tasarıdaki yeni Kıdem Tazminatı Fonu uygulaması işçilerin kıdem tazminatı üzerinden yıllık % 52’lik hakkının çalınması anlamına geliyor.

Direnen Çapa işçisi kazandı İstanbul Üniversite Tıp Fakültesi Hastanesi’nde hak istemek için yaptıkları eylem sonrası 5 işçi işten atılmıştı. 5 işçisinin yeniden işe alınması için eylemle direniş çadırı kuruldu. Tıp öğrencileri kolu , KESK, Sağlık Emekçileri Sendikası ve birçok demokratik kuruluşun katıldığı eylemde hastane önüne kadar yüründü. DİSK’e bağlı Genel İş Sendikası üniversite yönetimi ile görüşme gerçekleştirdi. İşçiler görüşmeler sonrasında direniş çadırı

kurduktan 1 saat sonra işlerine iade edilerek zafere ulaştı. Genel-İş Örgütlenme Daire Başkanı Çetin Çalışkan yaptığı konuşmada: ”Taşeron işçiler güvencesiz çalışıyor. Daha iyi güvenceli çalışma için mücadele ettiler, aldıkları yanıt ihtar ve işten çıkarılma oldu. Sağlıksız ve örgütsüz bir yaşam dayatılıyor ve işçi arkadaşlarımız bunu kabul etmiyor. İşçi arkadaşlarımızın kadrolu ve güvenceli çalışma hakkı mahkeme kararı ile tescil edilmiştir.” dedi. EMEK

Danone’de 100 günü aşkındır süren direnişte, yeni bir aşamaya gelindi. Danone işveren temsilcisi, masaya oturmayı kabul etti. Danone işçileri, 31 Ocak günü yaptıkları son toplantıda, 2 Şubat günü işverene, akşam saatine kadar süre verme, beklenen adımın atılmaması halinde, aynı gün, 8/4 vardiyasında çalışan işçilerle, işyerini terk etmeme eylemi kararı almıştı. Tek Gıda-İş’ten ayrılarak DİSK Gıda-İş’e geçen Danone-

Tikveşli işçilerinin eylemleri sonucunda patron işçilerden görüşme talep etti. İşçiler Gıda-İş’e geçtiği halde Tek Gıda-İş’le masaya oturan patrona karşı sakal bırakma, vardiya giriş-çıkışlarında protestolar gerçekleştiren Danone işçileri, son olarak 2 şubatta fabrikayı terk etmeme kararı almıştı. Patron, yaptığı tüm baskılara ve işten atma tehditlerine karşı geri adım atmayan Danone işçilerinden görüşme talep etti. EMEK


EMEK

08 Ocak ayında 125 işçi hayatını kaybetti

4 Şubat 2015

Bakanlık mevsimlik işçileri hedef alarak “üst üste binmeyin o zaman”dedi

Bakanlığa göre işçi suçlu

TBMM’de mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarını araştırmak için bir komisyon kurulmuştu. Bu komisyona bir sunum yapan Ulaştırma Bakanlığı, mevsimlik işçilerinin kazalardan dolayı ölümlerine çözüm olarak “İşçiler de üst üste dolu olan arabalara binmesinler o zaman”ve “en büyük hobileri dolu arabaya binmektir” diyerek sorumluluğu işçilerin üzerine yıktı.

Adana’da, İsmail Kulak Anadolu Lisesi’nde okuyan 7 öğrenci, geçen 12 Mart’ta teneffüs sırasında Berkin Elvan için sessiz oturma eylemi yaptı. Berkin Elvan için sessiz oturma eylemi yapan öğrencilere sahip çıkan 28 yıllık coğrafya öğretmeni Faruk Ağaç, Adana Valiliği’nin oluruyla merkeze 100 kilometre uzaktaki Aladağ ilçesine gönderildi. Milli Eğitim Müdürü, Faruk Ağaç’ın savunmasının alınmasına bile ihtiyaç duymazken Adana Milli Eğitim Müdürlüğü yetkilileri ise öğrencilerine sahip çıkan öğretmenin sürülmesiyle ilgili açıklama yapmadı. GÜNCEL

Çatı uçtu tarım işçisi öldü emek sait bağış

Samsun Atakum’da tarlada çalışan 60 yaşındaki Kamile Değirmenci, şiddetli lodosun etkisiyle uçan çatının üzerine düşmesi sonucu kaza yerinde yaşamını yitirdi. Samsun’un Atakum ilçesinde şiddetli lodos nedeniyle bir samanlığın çatısı uçtu. Çatı, tarlada çalışan 3 çocuk annesi Kamile Değirmenci’nin üzerine düştü. Çevredeki vatandaşların ihbarı üzerine bölgeye sağlık ekipleri sevk edildi. Ekiplerin kaza yerinde yaptığı müdahalede kadının yaşamını yitirdiğini belirledi. Değirmenci’nin cenazesi Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi morguna kaldırıldı. GÜNCEL

Yemek fabrikasında asansör kazası

Daha önce de çocuk kaçırılmalarına karşı çocuklar “Çığlık atsın”, kadına şiddete karşı da kadınlar şiddet görüyorlarsa “Cenin pozisyonu alıp, gözlerini kapatsınlar. O zaman şiddet çok uzun sürmez” önerilerinde bulunan AKP’nin Bakanlıklar’ı şimdi de işçilerin ölümlerinden işçileri sorumlu tuttu ve öneri olarak dolu araca binilmemeli, diye açıkladı. İşçileri öldüren trafik canavarı değil AKP’nin Bakanlığı Bakanlık yaptığı sunumda trafik kazalarında ölümün 11. sırada olduğunu ama 2030’da 5. sıraya kadar yükseleceğini söyleyerek işçi ölümlerinin artacağını ve Bakanlık olarak sorumluluk almayacaklarını belirtmiş oldular. Komisyonda milletvekillerinin sorularını yanıtlayan Ulaştırma Bakanlığı yetkilileri, otobüslerde aşırı eşyaların sakıncalı olduğu bunların önlenmesi gerektiğini bildirdi.

“Daha gerçekçi ve doğru bir rapor yazın” Bakanlık yetkilileri, mevsimlik tarım işçilerinin üst üste yolcu alan araçlara binmemesi gerektiğini ifade ederek, ekonomik koşullar nedeniyle göç ederek çalışmak zorunda kalan işçilerin duyarlı olmasını talep etti ve işçi ölümlerini “Trafik canavarı”nın üzerine yıkmaya çalıştı. Görülen o ki göç ederek çalışmak zorunda kalan ve kötü koşullarda yaşayan mevsimlik işçilerin en büyük hobisi dolu arabaya binmekmiş gibi konuşan Bakanlık işçi ölümlerinin sorumluluğunu üzerinden atabileceğini zannetti. Ancak kurulda bulunan vekiller Bakanlık’tan daha kapsamlı ve gerçekçi bir rapor istediler. Levent Tüzel’den tepki Komisyon üyesi HDP Milletvekili Levent Tüzel, Ulaştırma Bakanlığı’nın işçilerin riskli araçlara binmemesi gerektiği yönündeki yaklaşımını eleştirerek, “Bu yaklaşım aslında bir şey yapmaya-

Mevsimlik işçileri taşıyan araç kaza yaptı 5 ölü 40 yaralı Antalya’nın Gazipaşa ilçesinde mevsimlik işçileri taşıyan otobüsün tırla çarpışması sonucu 5 kişi öldü, 40 kişi de yaralandı. Gazipaşa- Anamur karayolunda mevsimlik işçileri taşıyan otobüs, karşı yönden gelen 07 BLA 01 plakalı tırla çarpıştı. caklarını, bu ölümlerin önlenmeyeceğini gösteriyor” dedi. Benzer bir mantığın iş sağlığı güvenliği konusunda da “İşçiler kaza olacak yerlerde çalışmasın” olarak ortaya çıktığına dikkat çeken Tüzel, şunları dile getirdi: “Bu durum

bakanlığın işçilerin hangi koşullar altında çalıştıklarını bilmediklerini gösteriyor. Bu yaklaşım gerçekçi değil. Bu insanlar burada kaza riski var, bu araca bakım yapılmamış diyerek araçlara binmezlik yapmazlar.”

Ölüm bakanı Faruk Çelik; 1 yılda 1570 işçi öldü

Karabük’te,bir yemek fabrikasında halatı kopan asansörün 2’nci kattan zemin kata düştü. Asansör içinde olan 3 işçi ise yaralandı. Kaza, saat 19.30 sıralarında 100’üncü Yıl Mahallesi 1002 Nolu Cadde’de bulunan 3, 4 ve 5’nci katları yurt, zemin ve diğer iki katı yemek fabrikası olarak kullanılan binada meydana geldi. Yemek fabrikasında kullanılan servis asansörü, halatın kopması sonucu 2’nci kattan zemin kata düştü. Asansörde bulunan işçilerden 41 yaşındaki Nurten Savaş, 37 yaşındaki Müyesser Özçelik ve 20 yaşındaki Burak Vatan yaralandı. GÜNCEL

Çalışma Bakanı Faruk Çelik 1 yılda 1570 işçinin “İş kazalarında” öldüğünü açıkladı; Türkiye’de iş ve işçi güvenliğinin de durumunu tekrar gözler önüne serdi. 1 yılda 1570 işçi ‘iş kazaları’nda yaşamını yitirdi, 214 bin 101 işçi de yaralandı. 3 yılda 848 ‘iş kazası’ incelemesi yapan bakanlık, bu kazalar nedeniyle 507 işverene yalnızca 2 milyon 685 bin TL ceza kesti. Hiçbir işverene, ihmalerden ya da kaçak çalıştırmadan dava açılıp tutuklama yapılmazken resmi rakamlara göre 301 emekçinin öldüğü Soma A.Ş’nin sorumlularının

yargılanmasında dahi hukuksuzluklar yapıldı.

Yaptırım sadece para cezası Bu bir yıl içerisinde işçiler inşaatlarda veya madenlerde ölürken bundan sorumlu olan işveren ise sadece kendisi için çok küçük sayılabilecek para cezalarıyla kurtulabildi. Bakan Çelik “2012’de 251, 2013’te 286 ve 2014’te 16 Ekim itibarıyla 311 iş kazası incelemesi yaptık. Bu incelemeler sonucunda da 507 işveren hakkında toplam 2 milyon 685 bin 605 TL idari para cezası uygulanması talep edildi” dedi. EMEK

Adıyaman’da TOKİ inşaatından düşen inşaat işçisi öldü

Giyim markası Sarar’da işçi öldü Metal işçileri grevdeyken yine bir işçi daha öldü Türkiye’nin en büyük giyim markalarından Sarar’da ihmal bir kadın işçinin hayatına sebep oldu. Rahatsızlığı nedeniyle bir süre raporlu olan F.K, cuma günü işbaşı yaptıktan sonra rahatsızlanıyor. Revire kaldırılan kadın işçiye işyeri hekimi ilaç vererek “Git elini, yüzünü yıka. Bir şeyin kalmaz” derken, tuvalete giden F.K tekrar fenalaşıyor. F.K bunun üzerine yeniden revire kaldırılırken, F.K‘nin revirde yattığı sırada işyeri hekiminin yemek yemeye gittiği ve işçinin de bu sırada hayatını kaybettiği iddiası üzerine işyeri hekimi tutuklandı. GÜNCEL

Gaziantep’te Sanayi mahallesindeki bir metal fabrikasında çalışan işçi Kutman Doğan, fabrikanın yük asansörüne içinde metal parçaları bulunan kolileri yükledi ve asansörü çalıştırdığı anda asansör ile duvar arasına sıkışarak ağır yaralandı. Asansör ile duvar arasında sıkışan Doğan’ın çığlıklarına koşan iş arkadaşları, sağlık ve kurtarma ekiplerinden yardım istediler, fabrikaya gelen itfaiye ekiplerinin çalışmasıyla sıkıştığı yerden kurtarılan Kutman

Doğan, ambulansla Şehitkamil Devlet Hastanesi’ne götürüldü. Acil serviste tedaviye alınan Doğan, yapılan tüm müdahalelere rağmen yaşamını yitirdi. Hükümet grev yasağı getirirken ölümler devam ediyor AKP hükümeti, Birleşik Metalİş’in başlattığı grevi yasaklamak için hızla karar alırken, 2014 yılında iş cinayetinde yaşamını yitiren 1886 işçi için “İşin fıtratında” var direyek bu açıklamalarla yetinmişti. EMEK

Adıyaman’ın Besni ilçesinde, bir inşaatta çalışan kalıpçı ustası 59 yaşındaki Mehmet Demir, çalıştığı inşaatın 5’inci katından düşerek yaşamını yitirdi Kaza, öğleden sonra Pınarbaşı Mahallesi’nde meydana geldi. TOKİ konutlarının yapımında kalıpçı ustası olarak çalışan Mehmet Demir (59), 5’inci katta çalıştığı sırada dengesini bir anda kaybederek emniyet kemeri ol-

madığı için merdiven boşluğuna düştü. Yardımına koşan çalışma arkadaşlarının ihbarıyla kaza yerine gelen sağlık ekipleri yaptığı incelemede Demir’in kaza yerinde yaşamını yitirdiğini belirledi. Ölümü ile mesai arkadaşlarını yasa boğan Demir’in cansız bedeni kaza yerinde yapılan incelemenin ardından otopsi için Besni Devlet Hastanesi morguna götürüldü. EMEK


EKONOMI

09

4 Şubat 2015

Borçokrasi* yıkılıyor mu? Dolar zirveye oturdu

Yunanistan’da seçimleri Syriza’nın kazanmasının ardından, Avrupa Birliği’ne üye ülkelerin neler yapacağı, euro bölgesinde ekonomiyi nasıl bir gidişatın beklediği tartışma konusu olmaya devam ediyor. Ekonomik krizin ardından yüzünü sola, kemer sıkma politikalarındansa kapitalistlerle hesaplaşmaya dönen Yunanistan örnek olacak mı? ekonomi elif karan

sadece borçlu olmakla kalmıyor. Aynı zamanda yapılan borç anlaşmaları ile ülkenin o parayı nereye harcayacağını da teminat altına alınıyor. Örneğin, Almanya verdiği dış borçla yeni stadyumlar yapılmasını şart koşuyor. Ardından da o stadyumların yapım ihaleleri Alman şirketlere veriliyor. Böylece para borç alan devletin kasasına hiç girmeden geri gidiyor. Üstüne üstlük, rant için talan edilerek stadyumlar ve sürekli faiz işleyen borçlar da cabası olarak kalıyor.

Yunanistan’da ekonomik krizin bedelini halka ödetmeye çalışan hükümetler cevabını erken seçimde aldı. Syriza önderliğinde kurulan yeni hükümetle, halk kemer sıkma politikaları değil, insanca yaşam istediğini bir kez daha ortaya koydu. Ancak tartışmalar, halkın istediğini ortaya koyması ile bitmiyor. Başta euro bölgesi olmak üzere, çanların kendileri için de çaldığını anlayan kapitalist iktidarlar, Yunanistan’ı nasıl kontrol altında tutacağının derdine düştü bile. Yıllık bütçesinden daha çok Ancak başta ispanya olmak üzere, borcu var Avrupa’ya rüzgâr bu defa soldan, Yunanistan’ın, 2015 yılında halktan yana esmeye başladı bile. IMF’ye ve Avro Kuşağı’na 18,5 milyar avro borç ve 4 milyar avro Borçokrasi yıkılıyor mu? faiz ödemesi gerektiği belirtiliyor. Syriza’nın en önemli talebi dış Parti, AB’den Yunanistan’ın 320 borçlarının yarısının silinmesi, geri milyar euro olan borcunun yarısıkalan borçların ise hükümetçe uy- nın silinmesini, geri kalanı için de gun görülen koşullarda ödenmesi. “şartlar elverdikçe ödeme yapmayı” Yani Syriza şu an söylemiyle bile isteyeceğini açıkladı. Almanya’dan IMF, Avrupa Merkez Bankası ve ll. Dünya Savaşı için tazminat talebaşta Almanya gibi ülkeler olmak binde (Atina’da yapılan gayri resmi üzere borçlu olduklarına resti çe- hesaplara göre 150 milyar euronun kiyor. Aleksis Çipras, seçilmeden üzerinde) bulunacağını da açıklaönce Yunanistan’ın milyarlarca do- yan Syriza’nın Yunan halkı için bolarlık kurtarma paketi karşılığında yutu 16-18 milyar euroluk “kemer kabul ettiği kemer sıkma politika- gevşetme” programı öngörüyor. larına son vereceğini açıklamıştı. ‘Troyka bitti’ Önce borç ver, sonra daha da Seçim zaferinden sonra Atina’nın fazla borç ver Populea Meydanı’na toplanan IMF ve ülkeler arasındaki borç hu- SYRİZA taraftarlarına seslenen kuku, masum bir ekonomik des- Çipras, zaferi ‘Ekonomik kriz yütekten çok ötesini içeriyor. Ülkeler zünden Yunanistan’ı terk etmek

Yunanistan’da ekonomik kriz çok sayıda protestoya neden olmuştu

zorunda kalan binlerce gence ve bilim insanına’ atfetti. Çipras, “Seçimlerde, Yunanistan’daki elit, oligarşik ve anti-demokratik güçler kaybetti. AB ile kalıcı ve adil bir çözüm için müzakereye hazırız. Kötümser kehanetleri yalancı çıkaracağız. AB ile ne karşılıklı felaketi getirecek bir çatışma olacak buna karşı ne de yaşadığımız tahakküm devam edecektir. Felaket getiren kemer sıkma politikaları geride kalmıştır. Yunan seçim sonuçları Avrupa’nın artık değiştiğine işarettir.” dedi. Çipras, Yunan halkının seçimlerle verdiği mesajın ‘Troyka’nın (AB, IMF ve Avrupa Birliği Merkez Bankası) bitişi’ olduğunu söyledi. Türkiye fırsatçılık peşinde Yunanistan’ın ağır bir ekonomik kriz ile çalkalandığı son yıllarda Türkiye’ye olan ihracatı yaklaşık 5 kat arttığını göz önünde bulunduran Türkiyeli iş adamları, her zamanki gibi Syriza’nın iktidara gelmesini fırsata çevirme peşinde. Ancak küçük hesaplarının, euro bölgesindeki kırılmalar nedeniyle bozulması kaçınılmaz. Euro bölgesi dağılacak mı? Yunan ekonomisinin krizleri başından bu yana euro bölgesindeki ekonomisi iyi ülkeler açısından, AB’den çıksalar da kurutulsak gibi bir eğilim yaratmakla beraber, verilen dış borçlar nedeniyle göbekten bağlı oldukları ülkeden kolay kolay vazgeçememişlerdi. Her zaman Yunaistan’a daha fazla borç vererek, ekonomisini belli bir düzeyde, borçlardan gelecek gelirleri belirli bir düzeyde tutmak islerine gelmişti. Syriza’nın borçlar konusundaki net çıkışı ve IMF, AB’nin ekonomilerinin iç işleyişine karışamayacaklarını açıklaması ardından gerilimin yükseliyor.

Rakamlarla Yunanistan •Ekonomi geçen yılın üçüncü çeyreğinde yüzde 0.7 büyüdü. •Yunanistan ekonomisinin toplam büyüklüğü 242 milyar dolar. •Ülkede kişi başına gelir 2013 sonu itibariyle 18 bin 146 dolar. •Ülkede enflasyon yüzde -2,6 düzeyinde. •İşsizlik oranı yüzde 25,8. •Ülkede kamu borcunun milli gelire oranı yüzde 174,9 düzeyinde. •Ülkenin aylık ihracatı Kasım 2014 itibariyle 2,3 milyar euro, ithalatı ise 3,7 milyar euro. Esas korkuları diğer halklarında aynısını istemesi Yunanistan artık kemer sıkmayacak. Aksine halkın yaşam standartlarını yükseltecek düzenlemeler yapılmaya başlandı ve bu devam edecek. Tam da bu nokta da AB üyesi ülkelerin esas kaygılarının alamayacakları borçları olmadığı ortada. Şimdiden işsizliğin yüksek seyrettiği İspanya’da rüzgâr soldan yana esmeye başladı. 2008 krizinin ardından İspanya “Öfkelilerin” başta Sol meydanı olmak üzere ülkenin pek çok meydanını aylar boyunca işgal ettiği direnişlere şahit olmuştu. Onlarca ülke “%99 biziz” diyerek kapitalizme karşı ayaklanmıştı. Peki bu durumda, “borçokrasi” geçmişte örnekleri görüldüğü gibi dağılacak mı? İlerleyen dönemde bunun çokça tartışılacağa benziyor. *Borçokrasi:Yunanistan’daki ekonomik krizi anlatan Katerina Kitidi ve Aris Chatzistefanou’ isimli gazetecilerin hazırladığı belgeselin adı.

2.403 olan dolarla 2.726 euro arasında sadece 300 kuruş kaldı. Merkez Bankası’nın önümüzdeki hafta erken faiz indirimine gidilebileceği beklentisi ve ABD Merkez Bankası’nın (Fed) faiz artırmada kararlı tutumu doları yeni zirveye taşıdı. Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’nın “faiz indirim” sinyaliyle tırmanışa geçerek 2.39 liraya kadar çıkan dolar, ABD Merkez Bankası’nın “faiz artırım” planında bir değişiklik olmadığına dönük açıklamaları ile 2.40 lirayı da aştı ve 2.416 lira ile zirveye çıktı. Hızlı tırmanışın ardından 2,4040 liraya kadar çekilen dolar, yeniden yükselerek 2,4070 lira dolayında hareket ederken, euro da 2,74 lira sınırına dayandıktan sonra 2,7250 - 2,7300 lira dolayında hareket etmeye başladı. Dolardaki hızlı tırmanış Borsa’da da satış getirdi ve güne hafif düşüşle başlayan Borsa İstanbul Endeksi’nin kayıpları ikinci seansta daha da arttı. Borsa İstanbul Endeksi’nin kayıpları yüzde 1.40 buldu ve Endeks 89 bin puan düzeyine kadar indi. EKONOMİ

TMSF Bank Asya’ya el koydu Düzenleme ve Denetleme Kurulu, Bank Asya’nın yönetim kurulunu belirleyen imtiyazlı payın yüzde 63’lük bölümünün TMSF tarafından kullanılmasına karar verdi. Kurul, Bank Asya’nın Bankacılık Kanunu kapsamında “kurumun etkin denetimini engellemeyecek şeffaf ve açık bir ortaklık yapısı ve organizasyon şemasına sahip olması” şartını ihlal ettiğini belirledi. Cemaate yakınlığı ile bilinen bankaya yönelik bu el koymanın, Erdoğan’ın cemaate açtığı savaşın bir parçası olduğu değerlendirmeleri de pek çok çevre tarafından yapıldı. Battığı için değil el konulmadı Bank Asya’ya yönelik bu işlemin 2001’deki banka el koymalarından farkı bulunuyor. 2001 krizinde bankalara mali yapılarının zayıf olması, yükümlülüklerini yerine getirecek durumda olmamaları ve mevduat sahiplerinin haklarını riske attıkları için el konulmuştu. Bank Asya için şu anda böyle bir risk bulunmuyor. Sadece ortaklık yapısı ve organizasyon şemasının şeffaf olmaması gerekçe gösteriliyor. Bu da, cemaate dönük operasyon analizlerine güçlü bir argüman veriyor. EKONOMİ

İnşaat sektörüne müjde Davutoğlu, konut alacaklara devlet olarak yüzde 15 destek verileceğini açıklayarak “Çeyiz hesabı ilan etmiştik hatırlarsanız. Benzer şekilde konut almak için para biriktiriyorum diyen bir vatandaş, para biriktirmeye başlarsa bir hesapta o parada 3 yılda, 5 yılda ne kadar biriktirmişse devlet ona yüzde 15 katkıda bulunacak” ifadelerini kullandı. Konuşmasında ayrıca İmar Yasası hakkında bilgi vererek rant vergisinin söz konusu olmadığını belirten Davutoğlu, “İmar planı geçtikten sonraki herhangi bir değer artışından vergi alınması kesinlikle değildir. Sadece var olan imar planı istisnai olarak

bireysel bir taleple bir kişi tarafından taleple kamu otoritesi kullanarak imzayla bir değer artışı orada devreye girecek bir husustur” dedi. Davutoğlu’nun açıklamaları yanlış anlaşılması, devletin halkın ev sahibi olmasını amaçlamadığı ortada. Ekonomide baş gösteren durgunluk başta yükselen işsizlikle kendini gösterirken, hükümet, inşaat sektöründeki durulmayı önlemek amacıyla Davutoğlu’nun açıkladığı bu girişimde bulundu. Hal böyle olunca müjdeyi ömür boyu borçlanıp iki göz odasında bile rahat oturamayan halka değil, bankalara ve müteahhitlere vermek lazım. EKONOMİ

Ekonomide çıldırmaya az kaldı Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul ‘da Girişimci İş Adamları Vakfı töreninde: “Ne diyorlar? İnsanı böyle adeta çıldırtacaklar, enflasyon düşerse faizi düşüreceklermiş. Bu anlayış anlayış değil, bu yanlış bir mantık, doğru bir mantık değil çünkü enflasyon sebep, faiz netice değildir. Faiz sebep, enflasyon neticedir” dedi. Türkiye ekonomisi büyüme oranlarındaki düşüş, enflasyon ve

işsizlik rakamlarındaki artıştan da anlaşılacağı üzere durgunluk dönemine girdi. Sermayenin yatırımlarını geri çekmemesi için faiz oranlarının düşürülmesi önerilebilecek çözümlerden birisi. Onun dışındaki kısımlarını iş güvenliği tedbirlerinin denetimsizliğe mahkûm edilmesi, kıdem tazminatının kırpılması gibi işveren lehine yasal düzenlemelerle zaten hükümet yapıyor. EKONOMİ

Her yerde düşer, biz de çıkar

Ortadoğu’daki iç savaşlar, Rusya ekonomisindeki çöküş petrol fiyatlarına yansıdı. Başbakan Davutoğlu ve ilgili pek çok bakan tarafından, fiyatlardaki düşüş sayesinde cari açığın bile rahatladığı söylendi. Ama ne hikmetse tüketiciye bırakın fiyat düşmesini, zamlı tarifeden petrol satılmaya devam ediyor. Benzinin litresine 14 kuruş, motorinin litresine 9 kuruş zam Petrol fiyatlarındaki yükseliş, benzinin litresine 14 kuruş, motorinin litresine de 9 kuruş zam olarak yansıdı. Motorine bugünkü 7 kuruşluk zammın ardından bu gece yarısından sonra geçerli olmak üzere 9 kuruşluk bir zam daha yapıldı ve iki günlük zam toplamı 16 kuruş oldu. İstanbul Avrupa Yakası’nda benzinin litre fiyatı 4.17 lira ve motorinin litre fiyatı da 3.63 lira düzeyinde bulunuyor. Zamlı fiyatlar bu gece yarısından itibaren geçerli olacak. EKONOMİ


KADIN

10

4 Şubat 2015

Kadın cinayetlerini durdurmaya değil arttırmaya çalışan komisyonda

Gülsüm Kav

ANA FiKiR

Kadınlar araba kullanabiliyor elbette Kadınların neyi yapıp yapamayacağına dair tartışmanın tarihi çok eski. Hatta diyebiliriz ki; tarihin en eski adaletsizlik hikâyesidir bu. Erkeklerin, öznesi olmadıkları bir hayat hakkında konuşup durması, belki de bu kadar köklü bir tarihi olduğu için rahat devam ediyor. Tartışma çok zengindir, çeşit boldur; “kadınlar doktor olamaz” da vardır içinde, en bilineni “kadınlar araba kullanamaz” da. Bu klişeler bugün yerle yeksan oldu ama eminim araba kullanan her kadın hala ya kendi ailesindeki, değilse her trafiğe çıkışında trafikteki erkeklerden bu bakışı duymuş, görmüş, hissetmiştir. Kadınlar astronot da olmuştur, dünya şampiyonu da. Madam Curie de olmuştur, Leyla Halid de. “İsteseniz de istemeseniz de”, kadınlar büyük insanlığın eşit özneleri olarak her şeyi yapabilmektedir. Her yerde olabilmektedir. Peki, bunun apaçık örnekleri olduğu halde, bir başka çağın; geçip gitmiş bir zamanın artık geçersizleşmiş bir fikri olarak “fıtrat” neden devam ediyor? Sadece her fırsatta onu savunmaya kendini adamış bir cumhurbaşkanı olduğu için mi? Evet, bugün kadınların yaşadığı her tür zorlukta böyle bir cumhurbaşkanının ve bu memleketi yönetenlerin çok büyük payı var şüphesiz. Öyle bir pay ki bu; en sonunda bilmem kaç yıllık bir avukat, kadına yönelik şiddete çözüm diye “bekar erkeklere cinsel ihtiyaç ödeneği verilsin” önerisi getirebiliyor, bununla kalmıyor, bunu Meclis’e sunuyor, iş bununla da kalmıyor, bu “öneri” hakkında fikir beyan edebilen bilirkişiler oluyor. Yazıklar olsun. İşte en sonunda, bu kadar rezil bir türü bile yarattılar. Bu adamın bu kadar zelil konuşmaya cüret etmesi sayelerindedir. Meclis Şiddet Araştırma Komisyonu’nda, AKP milletvekili İsmet Uçma “mahalle” den “panik butonu” yapmaya çalışınca, avukatın biri de çıkıp böyle konuşuyor. İsmet Uçma’nın söz ettiği “mahalleli” ise Hasret Kara’yı 43 yerinden yaralamış olan kocasından koruyan mahalleli değildir, yine aynı Hasret’i TV programlarında suçlayan, kocasını aklayan bir mahalleli istiyor. Bundan şüphelenmek için yeterince nedenimiz var. Polis devleti yaptılar yetmedi, esnafı, mahalleliyi polis yapmak istiyorlar. Ve bu kadar polis var ama hiç biri kadınları korumuyor. Aynı komisyonda Emniyet Müdürlüğü de sunum yaptı ve 23 kadının koruma altında öldürüldüğünü kendi ağzıyla ikrar etti. Konumuza dönersek; kadınlar eşit özneler olduklarını defalarca kanıtladıkları halde “fıtrat” neden devam ediyordu”? Çünkü kadınların siyasette, bilimde, çalışma hayatında ve dünyevi her konuda başarılı ve kendini var etmiş olması yaygın değil. Erkeklerle eşit değil. Bu durum kadınlar için sadece bir yerde var olamadıkları ile de kalmıyor, fiziken tam olarak yok olmalarına; her gün can vermelerine de neden oluyor. Kadın cinayetleri artıyor. Ama artışı söylemek de sorunu çözmüyor. Önemli olan çözüm için bizim ne yaptığımız? İşte bu noktada, toplumun yarısını oluşturduğumuz halde aynı oranda “var olamıyor” isek, kadınların örgütlenmekten başka bir yolu, çaresi yoktur. Çok bilinen gerçekleri mi yazdım? Olsun, tekrar en iyi öğretmendir. Ve 8 Mart yaklaşmaktadır.

Çözümü kadınlar anlatacak

Kadına yönelik şiddetin sebeplerini araştırmak ve çözüm bulmak amacıyla kurulan, ancak kadın cinayetlerinin artmasına sebep olacak önerilerin bitmediği komisyonda kadınların üzerindeki baskıyı arttıracak bir açıklama da AKP İstanbul Milletvekili İsmet Uçma’dan geldi. AKP’li vekil, kadına yönelik şiddete çözüm olarak “mahalle baskısını” önerdi. kadın Özgün başak

AKP’li üyelerin her toplantıda kadın cinayetlerini arttırmaya yönelik açıklamalar yaptığı TBMM Kadına Yönelik Şiddetin Sebeplerini Araştırma Komisyonu’nda bu hafta, AKP İstanbul Milletvekili İsmet Uçma, “Hep birlikte anılmaya değer bir iş yapalım. Bir rönesans yapalım. Ezber bozalım ve Türkiye modeli dünyaya örnek olsun. Şu kadın-erkek ayrımından kurtulmamız lazım. Fiziki gücünüz yetse siz erkekleri daha çok döversiniz mesela.” şeklinde konuştu. Açıklamasında kadına yönelik şiddete karşı var olan yöntemlerin geliştirilmesini değil de mahalle baskısını komisyona çözüm olarak önerdi.

“MAHALLENİN NAMUSU KAVRAMINI GELİŞTİRELİM” İsmet Uçma, kadınlar her gün en yakınlarındaki erkekler tarafından öldürülmeye devam ediyorken, mahallenin tüm erkekleri için kadının hayatına karışacakları bir pozisyon önererek, “Mahallenin namusu diye bir şey geliştirebiliriz, o mahallede birisine yönelik bir şey yapılıyorsa herkes ona sahip çıkar ve hakikaten de yapanı neredeyse ifna eder.” dedi. Komisyon Başkanı AKP İstanbul Milletvekili Alev Dedegil de kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri konusunda görev ve sorumluluğu mahalle halkına yüklemeye çalışan Uçma’nın önerisine destek vererek mahallenin akil insanının sorunların çözümünde devreye gir-

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu 5 Şubat günü Meclis’te olacak

mesinin Türk kültüründe yeri olduğunun söyledi ve “Devlet evin içine ne kadar müdahil olursa problem biraz daha büyüyor gibi. Öfke artıyor, kontrolden çıkıyor” şeklinde konuştu. Uçma’nın bu önerisinin tehlikeli bir yaklaşım olduğunu ve kadına yönelik mağduriyetler doğurabileceğini söyleyen CHP Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer “Bizler, namus cinayetleri tahrik indiriminden yararlandırılmasının’ mücadelesini verirken; ‘mahalle namusu’ gibi bir kavramı ortaya atmak bile son derece tehlikeli. Şiddeti önlemek mahallelinin değil, devletin görevi.”

KADINLAR ÇÖZÜMÜ ANLATMAK İÇİN GELİYOR Kurulduğu günden beri kamu kurumlarının kadına yönelik yanlış şiddet raporlarını dinleyen ve kadın cinayetlerini durdurmak için somut bir öneri getiremeyen komisyon, 5 Şubat Perşembe günü saat 11.00’da Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ile görüşecek. Kadın cinayeti verilerinin sunulacağı toplantıda, Ayşenur İslam ve AKP’li komisyon üyeleri aksini yapmak için çabalasa da kadın cinayetlerini durduracak çözümler ve somut talepler konuşulacak.

Aileler ve kadınlar adalet peşinde

Hatice Yılmaz’ın davası görüldü Hatice Yılmaz’ın katiline verilen iyi hal indirimi kararının bozulması üzerine tekrar görülmeye başlayan dava sonrası Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun yaptığı eyleme katılan Hatice Yılmaz’ın ailesi, adalet için katilin ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alana kadar mücadele edeceklerini söyledi.

Katile ağır ceza istemi Hülya Çelik’in Ankara Adliyesi’nde görülen duruşmasında, sanık hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmesi talep edildi. Duruşmanın ardından yapılan eyleme katılan Hülya Çelik’in abisi Tevfik Çelik “Bir kadının kendi ayakları üzerinde durmak istemesi olumlu karşılanmalıdır.” şeklinde konuştu.

Çiğdem Çelendir için eylem Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, kocası tarafından öldürülen Çiğdem Çelendir için Eskişehir Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı İl Müdürlüğü önünde eylem yaparak, “Annelik kariyeri diyorsunuz da Çiğdem 4 çocuğuyla korunmaya çalışırken neden korunmadı? Aileyi değil, kadınları koruyun.” dedi.

Nuray Çelik davasında karar Eski nişanlısı Nuray Çelik ve babası Hasan Çelik’i öldüren Serdar Birberoğlu’nun davasında karar açıklandı. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun takip ettiği davada katile iyi hal indirimi uygulandı. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platform ve Çelik Ailesi, en ağır ceza için mücadele edeceklerini belirttiler.

Emine Baş’ın ilk duruşması Eski kocası tarafından öldürülen Emine Baş’ın ilk duruşması görüldü. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ile mücadelesini birleştiren baba Sabri Us, “Cennet annelerin ayakları altındadır diyorlar ama 2014’te 294 kadın öldürüldü.” dedi ve kızının katili için ağır cezanın yasalaşmasını istediklerini belirtti.

Pencerenin arkasında değil hayatın içinde olacağız

gulsumkav@gmail.com

Kadın Hareketi Ayfer Özkoç Devleti temsil edenler yine sorumluluktan kaçıyor. Sorumluluğu mahallelere yüklüyor. Ben koruyamıyorum, benim kolluğum koruyamıyor, bakın başınızın çaresine! Mahallen korusun seni. Sen mahallenin namusu ol! Devletin varlık sebebi değil midir halk güvenliği? Ama sen diyorsun ki; Ben yapamıyorum.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu olarak bizim 5 temel talebimiz vardı. Bunu gerek basılı yolla, gerekse meydanlarda eylem yoluyla sürekli dile getirdik. Kadına yönelik şiddeti ve Kadın cinayetlerini engelleyici maddeler sunduk. Ama AKP ne yaptı? Bizi dikkate almadı. Her gün ekranlardan kadın düşmanı söylemleri kadın cinayetlerinin artmasına sebebiyet verdi. Şimdi de çıkmış kadın “Mahallenin namusu olsun” diyorlar.

Görev ve sorumluluklarını mahalleliye yıkıyorlar. Zaten kadınlar üzerindeki “mahalle baskısı” denilen yıpratıcı bir durum söz konusu. “Kocasıdır, sever de, döver de” lafları bitmedikçe (ki polisin bile yaklaşımı buyken) ne bekliyorsunuz ki mahalleliden? Senin tam donanımlı polisin bile (koruma altındayken) kadınları koruyamazken, mahalleli nasıl korusun? Tabii ki kimse duyarsız kalmasın. Herkes elini taşın altına koysun. Şiddete maruz kalan bir kadın

gördüklerinde müdahale edilmesi bir insanlık görevidir. Ama bu insani durumu sen devlet olarak “ben yapamıyorum, mahalleli yapsın” diyerek üzerinden sorumluluk atamazsın. Bu konuda çıkarılacak tek bir yasa (caydırıcı) bile etkili olacaktır. Bu sebeple devlet artık sorumluluğu üzerinden atmak yerine Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun 5 temel talebini kabul etmeli ve uygulamaya başlamalıdır.


genclık 11 Üniversitede yeni soygun: Katlamalı harçlar yürürlükte 4 Şubat 2015

Rektörleri uyarıyoruz: Katlamalı harçları derhal geri çekin! YÖK tarafından 2012-2013 yılında yapılan kanun değişikliği rektörler tarafından yürürlüğe sokuluyor. Üniversitelerde uygulanmaya başlanan katlamalı harç sistemi ile AKP paralı eğitimi üniversitelere yeniden sokmaya çalışıyor. Bu sene bütün üniversitelere geleceği söylenen katlamalı harçlarla birçok üniversitelinin milyarları aşan borçları ortaya çıkıyor. eğitim nurseli gözüaçık

YÖK tarafından 2012-2013 yılında yasayla geçirilen ancak “kazanılmış hak” sebebiyle ertelenen Katlamalı Harç Sistemi yeni dönemde birçok üniversitede uygulanmaya başlandı. Daha resmi bir açıklama olmamasına rağmen üniversite rektörleri öğrencilere borç çıkarmaya başladı. Katlamalı harç nedir? YÖK Kanunu’na göre katlamalı harç; Meslek Yüksek Okulları’nda 2. seneden sonra, 4 yıllık fakültelerde ise 4. seneden sonra her alınan dersten alınacak “ek ders ücretine” deniyor. Ayrıca normal eğitim süresi içinde tek dersten kalıp tekrar alınan her ders başına katkı payının yüzde ellisi ödenecek. 2012-2013 öğretim yılı içinde YÖK Kanunu’yla geçen katlamalı harçların yarıyıl tatili süresi içinde ilan edilmesiyle öğrencilere milyarlara varan borç çıktı. Katlamalı harçlar kimi vuracak? Katlamalı harçlarla ilgili yapılan düzenlemeyle birlikte hangi öğrencilerin harç ödemek zorunda kalacağını en öne çıkan maddelerle birlikte şöyle açıklayabiliriz: Normal öğretim süresi içinde; - Sınırsız sınav hakkı kullanan (tek dersten) öğrenciler, açıköğretim hariç ders başına katkı payı öğrenim ücreti (yüzde elli fazlası) öder.

-Program süresini aşmayan 1.öğretim ve açık öğretim öğrencilerinin katkı payları devlet tarafından karşılanır. -Program süresini aşmayan 2.öğretim ve uzaktan öğretim öğrencileri ilgili dönemin öğrenim ücretini öder Okul uzadıysa; -Program süresini aşan açık öğretim öğrencileri katkı paylarını kendileri öder. -Program süresini aşan 1. öğretim, 2.öğretim, uzaktan öğretim öğrencileri ilgili dönem katkı payı / öğrenim ücreti ile birlikte, alınan her ders için kredi başına hesaplanan katkı payı /öğrenim ücretinin yüzde elli fazlasını öder. Neden öğrencilerden harç alınıyor? Katlamalı harçların getirilmesi yetmez gibi bir de üniversite rektörlükleri fırsat bu fırsat diyerek harçlara zam kararını açıklıyor. Örneğin; Adnan Menderes Üniversitesi Rektörlüğü, bahar dönemi harç ücretlerine yüzde 300 zam yaptı. Adnan Menderes Üniversitesi Rektörlüğü’ndenyapılan açıklamada okulu uzayan birinci öğretim öğrencilerinin 500 ve 600 TL arası harç ücreti ödeyeceklerini, okulu uzayan 2. öğretim öğrencilerinin ise 1790-1848-1877 TL ödeme yapacaklarını belirtti.

Müşteri miyiz? Katlamalı harçlara üniversiteliler tepkilerini sosyal paylaşım sitesi Twitter’dan dile getiriyor. Seçtiğimiz tweetleri paylaşıyoruz. @LiarBahar: Aksarayın bu yıl ki elektiriği bizdenmiş #KatlamalıHarcaHayır @MitGleker: Durumu olmayana OKUMA diyen bu sistemi tanimiyorum #KatlamalıHarcaHayır @ozsrkelif: Ne milletvekili babamız var ne de satsak para edecek saatımız.parasız eğitim hakkımızı elimizden alamazsınız #KatlamalıHarcaHayır @Caner_cokan: Öğrenciden para almayi sizden öğrene-

Üniversite öğrencilerinin sürekli önüne harçlar, üniversitelerin birer ticarethane olarak yönetilmek istenmesinden k a y n a k l a n ı yo r. AKP hükümetinin özel üniversitelere piyasada yer açmak için teşviki ve bunların ardından gelen patronlarla ihaleler, bir “üniversite tabelası” ardında d ö - nen kar gözardı edilemez gerçek. Devlet üniversitelerinde okuyan öğrencilerin ise “parasız eğitim hakkı”ndan yararlanarak eşit bir şekilde okuması AKP hükümetinin ideolojilerine ters düşüyor. Parasız eğitim hakkını tanımayan hükümet, parası olmayanın hakkının da olmaması yönünde politikalarını sürdürüyor. Üstelik milyonlarca öğrenciden alınan harçlar AKP’nin hanesine sürekli artı olarak yazılırken bir yandan da Kaç-Ak Saray’ın faturasını öğrencilere kesmeye çalışıyor. Parasız eğitim hakkınına yine AKP’den gasp Üniversite öğrencilerinin yıllardır harçlara karşı verdiği mücadele sonunda örgün öğretimde harçlar kaldırılmışken, AKP hükümeti YÖK aracılığıyla yine eğitimi paralı hale getirmeye çalışıyor. 2009 yılında gençliğin eylemleriyle harç zamlarının geri çekitirilmesi çok uzun bir tarih değilken yenilen pehlivan güreşe doymaz misali harçları belli

aralıklarla üniversitelere getirmeye çalışan AKP hükümetine karşı üniversitelilerin tepkisi de şimdiden büyümeye başladı. Parası olanın her haktan yararlandığı, parası olmayanın ise üniversitede okumasını geçerek bir ders bile almasının önüne geçilmeye çalışılıyor. Soygunun aktörleri: Rektörler Katlamalı harçların üniversitelerde derhal uygulanması için üniversitelerin rektörleri kolları sıvadı ve öğrencilerin borç listelerini

yayınlamaya başladı. AKP hükümetini üniversitede aklama organı gibi çalışan birçok rektörlük AKP’nin kurumu YÖK’ten talimatı alır almaz harekete geçti. #KatlamalıHarcaHayır Sosyal medyada çokça konuşulan harçlar Twitter’da bir gün boyunca TT’de yer aldı. Üniversiteliler #KatlamalıHarcaHayır hashtagı ile Twitter’da tepkilerini de dile getiriyor. Üniversiteliler daha önceki yıllarda olduğu gibi harçlara karşı mücadeleye birçok üniversitede eylemlerle başladı, üniversitelerin açılış günlerinde AKP’yi zorlu günler bekliyor.

3 bin 800 liralık fatura

cek değiliz derler şimdide #KatlamalıHarcaHayır @ismailbzdgn: #katlamalıharcahayır anlaşılan sarayın masraflarını bizden çıkartıcak beyefendi @KahveciUgur: Zulme sessiz kalan dilsiz şeytandır öğrencilere yapılan bu zulme hep birlikte karşı gelelim #KatlamalıHarcaHayır @ozlemyrtsvnn: Maliye bakanı darphanenin anahtarını kaybetti belli ama üniversite öğrencileri para basmıyor #katlamalıharcahayır @PelnGuzel: Okumayalımda hırsız mı olalım sizin gibi #KatlamalıHarcaHayır EĞİTİM

Geçtiğimiz yıl kabul edilen yeni YÖK yasası ile birlikte yürürlüğe giren Katlamalı Harç Uygulaması öğrencileri mağdur etmeye devam ediyor. Mustafa Kemal Üniversitesi’ndeki 2700 liralık ödemeden sonra bir rekor ödeme de Balıkesir Üniversitesi’nden geldi. Makine Mühendisliği bölümü son sınıfta okuyan bir öğrenci 44.5 kredi için 3 bin 800 TL ödeme yapacak. Okul sisteminde yaşanan bir sorundan ötürü son sınıf öğrencilerine tanınan ‘sınırsız kredi’ hakkının açılmaması üzerine düzgün bir şekilde ders kaydı yapamayan öğrenci,

“Sistem arızalı olduğu için sınırsız kredi hakkı vermiyor ve bütün derslerimi seçemiyorum, sadece 22.5 kredi ders seçebildim, ona da 1800 lira fiyat verildi, 22 kredi daha seçmem lazım. O zaman 3700 lira sistemimde görünecek. Normalde vermemiz gereken dönemlik harç ücreti 764.5 TL” dedi. Katlamalı harçların yürürlüğe girmesiyle birden milyarlarca borcun altına sokulan öğrenciler eğer dersin parasını ödemezlerse o dersi alamıyorlar. Öğrencilerin, konulan seçenekler; ya harcı öde ya da mezun olma şeklinde gerçekleşecek. EĞİTİM

Öğrencilerin en temel hakkı olan parasız eğitim hakkını ortadan kaldırmak için soyguncu rektörler kolları sıvadı. Eylül ayında yürürlüğe giren YÖK yasası kapsamında, 2014-2015 eğitim-öğretim yılına ait katkı payı/öğrenim ücreti miktarları Bakanlar Kurulu tarafından henüz ilan edilmediği halde devlet üniversitelerinde Erdoğan’ın rektörleri tarafından uygulanmaya başlandı. Katkı payı adı altında bu sene devlet tarafından ödeneceği açıklanan ücretler için üniversiteler bu parayı öğrencilerden alıp almama kararını kendileri veriyor. 4 senelik bir bölümde okuyup bir dersi üçüncü kez alan öğrenciler ve okullarını uzatan öğrencilerin aldıkları ders başına belirlenen “ek ders ücreti” katlamalı harç olarak önümüzde. Rektörlerin fiyat listeleri hazır Birçok devlet üniversitesinde sessiz sedasız getirilen harçların uygulanıp uygulanmaması aslında üniversitenin inisiyatifinde olan bir durum. Rektörlük isterse bu haksız harç uygulamasını kabul etmeyip öğrencilerin kazanılmış hakkına dokunmayabilir ama Erdoğan’ın rektörleri hiç durur mu? Yandaşlıkta sınırları aşan rektörler, üniversitelerde ders başına ödenmesini zorunlu kıldıkları “fiyat listelerini” açıkladılar bile. Eğitimi paralı hale dönüştürmeye çalışan, üniversitelere ticarethane, öğrencilere de müşteri gözüyle bakan küçük Tayyip rektörler de parası olmayanın okuyamayacağı bu uygulamanın alkışçısı. Sarayın faturasını ödemeyeceğiz İnsanların ekmek parası için yerin 300 metre altında can verdiği, çocukların aç kalmamak için yediği patates yüzünden dövüldüğü, Kaç-Ak Saray’daki bir bardak parasının asgari ücrete denk geldiği ve o parayla bir ailenin geçinmek zorunda olduğu bu ülkede paraya doymayanlar dört koldan saldırıyorlar. Parası olmayanın aç kaldığı, okuyamadığı bir düzeni bizlere dayatıyor, halktan çaldıkları parayla yaptıkları sarayın faturasını da yine bizlere kesmeye çalışıyorlar. Bu hırsızlığın faturasını ödemeyeceğiz! Katlamalı soyguna geçit yok Bundan birkaç yıl önce harçları geri çektirmeyi gençlik başardı. Bu kazanım AKP’ye, YÖK’e korku salmış ki katlamalı harçlar tam da tatil zamanı yürürlüğe giriyor. Bu ülkede yıllardır parasız eğitim mücadelesi verirken müşteri olmadığımızı geri çektirdiğimiz harçlarla gösterdik. “Harçları biz kaldırdık” diye gerim gerim gerinen Erdoğan’a soruyoruz: Şimdi ne oldu da eğitimin paralı hale getirilmesini tekrar sağlayan katlamalı harçlar getirildi? Verdiğimiz mücadele sonucunda harçları nasıl kaldırdıysak, katlana katlana gelen bu harçları da geri göndermesini biliriz. Bizler geri adım atmayacağız. Rektörlere haraç yedirmeyeceğiz! Omuz omuza verip harçların önüne geçelim Şimdi gelelim gözü paraya doymayan rektörlere... Soygunculuk Erdoğan’la birlikte tüm yandaş, yolsuzları aklayan rektörlere sirayet etmiş durumda. Katlamalı harç açık soygundur. Biz bu soyguna ne seyirci olacağız ne de öyle üniversitelerin külhanı gibi rektörlerin ellerini cebimize daldırmasına müsade edeceğiz. İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi’nde öğrencilerin katlamalı harçlara karşı verdikleri mücadele ve yapılan üç günlük oturma eylemi rektörün harçları geri çekmesini sağladı. Şimdi bu mücadeleyi tüm üniversitelerde büyütme zamanıdır. Her üniversitede omuz omuza vererek katlamalı harçların önüne geçelim. Emekçi Hareket Partisi Gençliği

Ertelemeyin, kaldırın

Katlamalı harç uygulamasının duyurulduğu üniversitelerden biri olan İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi’nde, üniversitelilerin harçlara karşı yaptığı eylemler sonrasında Rektörlük, katlamalı harçların dönem arası ödenme zorunluluğunun kaldırıldığını açıkladı. Ödeme ertelemeyi öğrencilerin baskısıyla yapmak zorunda kalan Rektörlükten harçların ertelenmesi değil kaldırılması isteniyor. EĞİTİM


ESAS MESELE

12

fotoğraf:eda derya toper

4 Şubat 2015

Geleceğin hakikati bilimsel düşünen bir toplum

Uludağ Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Abdülkadir Çüçen ile felsefe ve bilim üzerine konuştuk. Çüçen, eğitim sisteminin nasıl olması gerektiğine dair tüyolar verirken, bilim ve felsefenin, sanatın ve dilin geliştiği toplumlarda hayata geçirilebileceğini, Türkiye’nin de bu noktada yeterli niteliklere sahip olduğunu anlattı. AKP hükümetinin politikalarına rağmen, geleceği belirleyen hakikatin bilimsel düşünmeden geçtiğini belirtti. Eğitim alanında da çok sık açıklamalar geliyor AKP kanadından. Osmanlıca RöPORTAJ konusunda elif karan bir ısrar var. Osmanlıcayı okullara dahil etmekteki sebep nedir sizce? Milli eğitimde zaman zaman çeşitli eğitim reformları yapılmakta. Bu eğitim reformlarının amacı, eğitimdeki niteliğini, kaliteyi arttırmak ve bilgi üretimi ve aktarımını daha da üst düzeye çıkarmak. Türk milli eğitiminin ana hedefi, çağdaşlaşmak ve Batılılaşmak. Zaman zaman bu batılılaşma hedefi çeşitli nedenlerle yavaşlasa da Türkiye bu hedefinden vaz geçmedi. Fakat eğitim sisteminde yapılacak reformlar çok ciddi araştırmalar ve pilot uygulamalarla yapılması gerekiyor. Bir reform en az yüzde on pilot bölgede uygulanmış olmalı ve başarı durumuna göre genelleştirilmesi gerekiyor. Fakat Türkiye’de son on yılda yapılan reformlara bakıldığında, hiçbir şekilde pilot uygulamadan geçmeden yada çok kısa uygulama sonucu hayata geçiriliyor ve yaygınlaştırılıyor.

Ölü bir dil yaşayan insana ne kazandırır? Ölü bir dil ancak tarihini bilmesini sağlayabilir. Bu da tarihçilerin zaten işi. Eğitim reformunda önce eğitim veren kurumlarda çalışan insanların oryantasyon kursları ile eğitimden geçirilmesi gerekiyor. Yani bir reformu, önce reformun uygulayıcısı öğrenmeli ki öğren-

cisine ve halka ulaştırılabilsin. Bu şu demek, önce öğretmen öğrenmeli ve reformu içselleştirmeli, sonra öğrencisine verebilsin. 4+4+4 bunun bir örneği. Artı son zamanlarda Osmanlıca… Osmanlıca eğitim öğretimine neden ağırlık veriliyor? Tabiki siyasi nedenlerle. Osmanlıca bir dil mi, bir kültür mü, bir toplumun kendine özgü dili mi diye sorabiliriz. Bunların hiç birine evet diyemiyoruz. Osmanlıca sadece, Osmanlı devleti ve imparatorluğu zamanında yönetimin kullandığı, resmi yazışmalarda uygulanan, Farsça, Arapça ve Türkçe karışımı bir dil. Ve bu karşımda da kullanılan Arap alfabesi. O bakımdan Osmanlıca halkın, bir milletin, yada bir ulusun, bir imparatorluğun konuştuğu bir dil değil. Resmi yazışmalarda kullanılmak için oluşturulmuş Arapça, Türkçe ve Farsçadan oluşan bir resmi yazı dili. Osmanlıcaya niçin yöneliyor? Osmanlıca öğrenmenin faydası ne olur? Osmanlıca öğrenmek tabiki iyi olur. Ama herkes öğrenmeli mi? Bu çok yanlış. 70 milyona Fransızca, Almanca öğretmenin ne anlamı var? Osmanlıcayı herkesin bilmesi gerekiyor mu? Netice de ölü bir dil. Latince de, eski yunanca da ölü birer dil. Ölü bir dil yaşayan insana ne kazandırır? Ölü bir dil ancak tarihini bilmesini sağlayabilir. Bu da tarihçilerin zaten işi. Türkiye de tarihçiler, sanat tarihi ile uğraşanlar, Türk dili ile uğraşanlar, arkeologlar, felsefeciler zaten Osmanlıca öğreniyor. Bilim insanlarının Osmanlıca öğrenmesi yeterlidir. Halkın Osmanlıca öğrenmesine gerek yoktur. En son Erdoğan Türkçe felsefe yapılmaz dedi. Ne düşünüyorsunuz bu konuyla ilgili? “Türkçe felsefe yapılamaz”ın temelindeki yaklaşım: Türkçe bilim yapmaya, düşünmeye, sanat yapmaya edebiyat yapmaya uygun mu? Çünkü felsefe tüm bunlar sonucunda ortaya çıkmış bir düşünce etkinliği. O halde soru şu: Bir dilde felsefe yapmak, bilim yapmak, sanat yapmak hedefimiz!

O halde, bir dilde felsefe yapmak, sanat yapmanın yolu, o dilde işlenmiş, sadeleşmiş, zenginleşmiş, çok anlamlılıktan kurtulmuş, açık seçik anlaşılır bir yapıya sahip olmaktan geçiyor, hem gramer açısından, hem anlam açısından. Bu açıdan baktığımızda felsefe yapılan dillere bakamız

Önünü açmakta şu demek: bilim ve felsefe yapanların toplum karşısında değer görmesi ve o alanlarda çalışanların çalışabilmesi için maddi olanakların verilmesi gerekiyor. gerekiyor. Örneğin antik yunan uygarlığında, orta çağda Latin dilinde, İslam dünyasında Arapçada felsefe yapılmış, çağdaş dönemlerde Almanca’da, Fransızca’da yapılmış. Peki, bunun temelinde ne var? Bir dilin bilim ve felsefe alanında gelişebilmesi ve bilim ve felsefeye olanak verebilmesi için sanat alanında gelişmesi gerekiyor. Yani konuşulan dil Türkçe ise, o Türkçe önce iyi edebiyatçılar, sanatçılar çıkarmalı. Bakın Türkiye’de artık dünya çapında sanatçılar var. Bakın Orhan Pamuk, bakın Fazıl Say. Yaşar Kemal… Bunları saydığımızda Türkçe artık edebiyat ve sanat için yeterli. Edebiyat sanat için yeterli olduğunda bilim ve felsefe içinde yeterlidir. Fakat ne gerekiyor? Bilim ve felsefe yapanların önünü açmak gerekiyor. Önünü açmakta şu demek: bilim ve felsefe yapanların toplum karşısında değer görmesi ve o alanlarda çalışanların çalışabilmesi için maddi olanakların verilmesi gerekiyor. Türkçede bilim ve felsefe yapma-

nın önündeki engel, bütçeden ne kadar pay ayrıldığı. Şu an da var ama sayısı az olanın çoğaltılması gerekiyor. Bakın bir matematikçi Cahit Arf, örneğin her hangi bir tıp fakültesine gittiğiniz zaman en modern yöntemlerle tedavi edilebiliyorsunuz. O zaman bu insanların araştırma yapmasına ve kendilerini ifade etmesinin önünü açmak zorundasınız. İmam Hatiplerin artırılması, anaokullarına kadar din dersinin verilecek olması gibi konular var. Bu gibi yaptırımların laik eğitime etkisi ne düzeyde sizce? Uygarlıkların gelişimine baktığımız zaman, özellikle 17. Yüzyıl Rönesans sonunda bu günkü uygarlığının temeli olan batı uygarlığının gelişiminde, eğitimin dinden bağımsız olarak varlığını ortaya koyduğunu ve geliştiğini görüyoruz. O halde çağdaş uygarlığın, ulusların üzerinde bir sanat, bilim, felsefe yapmak istiyorsak, bu etkinliklerin tümü her tür inanç öğretisinden, her tür cemaat öğretisinden, her tür mehzep öğretisinden uzak bir şekilde, objektif bir şekilde yapılması gerekiyor. Bu nedenle bilim ve felsefenin yapıldığı yerlerde laik bir eğitim ve laik zihniyetler vardır. Ama laik bir zihniyet inançsız insan anlamına gelmiyor. İnana bilirsin, bir inanç sisteminde kalabilirsin, ama bilim üretirken bunun sana engel olmaması gerekiyor. Bunu başarmamız gerekiyor. Bu açıdan baktığımız zaman, Türkiye deki eğitim ve yapılanmada, imam hatiplerin açılması laik eğitim için tehlike teşkil edebilir. Çünkü bir inanca dayandığı zaman bilgi, bilgi olmaktan çıkar. Siz eğitim sisteminin geleceğini nasıl görüyorsunuz? Eğer tarihte yer almak istiyorsak, geleceğimizi ona göre planlamamız gerekiyor. Bu açıdan baktığımız zaman ben çok umutsuz değilim. Her ne kadar, iktidardaki eğitim yapılanması ile farklı biçimde oynanmasına

rağmen, Türkiye insanları sağduyulu bir tarihsel kökene sahip. Uygar bilimsel, felsefi düşünen insan grubumuz var. O halde, o insanlara güvenmemiz gerekiyor. O insanlar geleceğimizi aydınlatacak. Yine rehberimiz bu işi becerenler. Yani bu işi bir şekilde yapıp uygarlaşan devletlere ve uluslara bakamız gerekiyor. Çünkü bilimin felsefenin ve eğitimin gelişebilmesi için hukukun, demokrasinin gelişmesi gerekiyor. Bu nedenle iki ileri bir geri gitsek bile, hakikat önümüzü açacaktır. Geleceğin hakikati de bilimsel düşünen ve bu düşünmeye göre uygarlığını kuran bir toplum olacaktır. AKP’nin bu gibi politikalarında nasıl bir gelecek görüyorsunuz? “Yeni Türkiye” tanımında nasıl bir Türkiye yatıyor sizce?

Türkiye deki eğitim ve yapılanmada, imam hatiplerin açılması laik eğitim için tehlike teşkil edebilir. Çünkü bir inanca dayandığı zaman bilgi, bilgi olmaktan çıkar. Peyami Safa Yeni Türkiye’yi şöyle tanımlamaya çalışır: “eski konak üzerine yeni apartman yapılamaz. Yani eski konağın malzemesinden daha büyük bir apartman çıkmaz.” Yani Yeni Türkiye’de tabiki eski konağın malzemelerini kullanacak, ama kendisinden malzeme katarak kurulacak. O halde Osmanlıdan yola çıkarak Yeni Türkiye kuramayız. Ama Osmanlıyı da tamamen reddedemeyiz. Osmanlının uygarlığa kattığı değerleri alacağız. Ama bunlara biz daha çok değer kata-

Abdül Kadir Çüçen kimdir?

1961 yılında Erzurum’da doğdu. İlk, orta ve lise tahsilini İzmit’te tamamladı. 1985 yılında Ankara Üniversitesi, Dil ve TarihCoğrafya Fakültesi, Felsefe Bölümü’nü bitirdikten sonra yüksek lisans ve doktora çalışmalarını Amerika Birleşik Devletleri’nde tamamladı. Doktora çalışmasını Alman felsefeci Martin Heidegger’in varlık kuramı üzerinde yaptı. 1993 yılında Türkiye’ye döndü. 1995’de yardımcı doçent, 1997’de doçent ve 2003’te de profesör oldu. Hâlen Uludağ Üniversitesi, FenEdebiyat Fakültesi, Felsefe Bölümü’nde öğretim üyesi

rak Yeni Türkiye’yi kuracağız. O halde Yeni Türkiye yeni değerlerden oluşmuş olacak. Üniversitelerde de değerler adı altında bir dersin verilmesi konuşuluyor, buna dair düşünceleriniz nelerdir? Değerler eğitimi milli eğitimin programında, bu anlamda programa konulmaya çalışıyor. Değerler eğitimi aslında güzel bir ders. Çok gerekli. Fakat değerler eğitimi, biraz önce de söylediğim gibi, bir dine, bir ideolojiye, bir geleneğe bağlandığı zaman değerler olmaktan çıkar. O inancın, o geleneğin, o dünya görüşünün değerleri olur. Değerler eğitimi evrensel değerler üzerinden yapılmalıdır. Peki, evrensel değerler nedir? Bir inancın iyisi, bir geleneğin iyisi değildir. Tüm toplumun, tüm insanların iyiliği, doğruluğu olacaktır. Bu bakımdan keşke üniversitede değerler eğitimi verebilecek hocalarımız olsa. Bu hocalarımız, değerleri evrensel değerlerden yola çıkarak göstermeli. Çünkü bizim en büyük sorunumuz gençlerimizin, kişilerimizi seçim yaparken ve karar verirken, hangi değere göre seçim ve kararını vermesi gerektiğini bilmemesi. Eğer seçimimizi bir inanca, bir geleneğe, bir adres, bir ideolojiye göre yaparsak yanılma payımız çok. O halde evrensel ilkelere göre seçim yapmalıyız. Nedir bu evrensel ilkeler? Evrensele ilkelere göre bu etik değerlerdir. Etik değerleri öğretmeliyiz. Öğrettiğimiz zaman evrensel ilkelere göre, bilen, düşünen, eyleyen insanlar yetiştirmiş olacağız. Bu da geleceğimiz için çok önemli.


DUNYA

13

4 Şubat 2015

Syriza savaş kabinesini oluşturdu

İlk hedef borç krizi

Yunanistan’da seçimlerden zaferle çıkan Syriza, kendisi gibi kemer sıkma politikalarına karşı olduğunu söyleyen Anel ile anlaştı. Yunanistan’ın yeni kabinesi ekonomik krize karşı polis barikatına direnenlerin, emniyet teşkilatına bakanlık yapacağı bir bakanlar kurulundan oluşur. Yeni hükümetin seçimler öncesinde de vaat ettiği gibi ilk hedefi borç krizini çözmek. Dünya elif karan

Tüm dünyanın gözü bir kez daha Yunanistan’da. Ekonomik kriz nedeniyle son beş yıldır, binlerce kişinin evsiz, işsiz kaldığı Yunanistan’da halk kemer sıkmayacak, aksine Troyka yönetimine meydan okuyacak bir hükümete evet dedi. Seçimleri kazana Syriza ise halkı şaşırtmadı. Euro bölgesinden, NATO’dan çıkma gibi ön koşulları olmadan, krize karşı halkın yanında tutum takınan sağcı parti Anel ile koalisyon hükümeti kuruldu. Reform diyen parti, bir yandan emperyalist birliklere rest çekerken, ipleri tamamen koparmadan ilerleyeceğinin sinyallerini bu birlikle vermiş oldu. Borçlarla ilgili sıkı pazarlık başlayacak Başbakan Alexis Tsipras’ın önderliğinde toplanan kabinede omuzlarında en ağır yük olan bakanlar, maliye ve ekonomi bakanları. Tasarruf politikalarına karşı görüşleriyle bilinen ve uluslararası kreditörlerle müzakereleri sürdürecek olan Yannis Varufakis yeni maliye bakanı. AB’nin Euro krizine boyunca izlediği politikaları geçmişten bu yana eleştiren Varoufakis, krizdeki ülkelere dayatılan kurtarma programlarını ‘mali işkence’ olarak nitelemişti. Yannis Dragasakis de maliye ve ekonomi alanlarından sorumlu başbakan yardımcısı olarak atandı. Her iki politikacı da Yunanistan’ın 320

milyar Euro’luk borcunun silinmesinin tek çözüm olduğunu söylüyor. İkinci yardım programının süresi şubat ayının sonunda dolduğu için Tsipras’ın hükümeti hızla kurduğu belirtiliyor. Yeni hükümetin bu süre içinde Yunanistan’ın yeni mali politikalarının nasıl olacağına karar vermesi gerekli. Borçların ödenmesinin yanı sıra, vaat edilen zamlar ve sosyal haklar içinde Yunanistan’a kaynak gerekiyor. Savunma Bakanlığı koalisyon ortağına Syriza’nın küçük koalisyon ortağı sağ popülist Bağımsız Yunanlar Partisi’nin genel başkanı Panos

Kammenos yeni savunma bakanı Yolsuzluklarla da olurken, dışişleri bakanlığı da tek- hesaplaşacaklar nokrat bir isme, siyaset profesörü Yunanistan’da ekonomik krizin Nikos Kotzias’a verildi. başlıca nedenlerinden olan yolsuzluk ve rüşvet skandalların üzerine gitmesi için “süper savcı” olarak Bakanlıklar birleştirildi Kabinede bazı bakanlıklar birleşti- tanınan 65 yaşındaki Panayotis rilerek 20 olan koltuk sayısı, 10’a Nikoludis’i Şeffaflık ve Yozlaşma düşürüldü. Dört bakanlığa “süper ile Mücadele Bakanı oldu. Ülkede yetkiler” verilen yeni hükümet, ya- ilk kez bu sıfatla bir bakan görepılacak kredi müzakereleri nedeniy- ve geliyor. Direnişçi bakan, polis le “Savaş kabinesi” olarak nitelendi. teşkilatını yönetecek. İçişleri ve YeKabinede beş isim Bağımsız Yunan- niden Yapılandırma Bakanlığı’na lar Partisi ANEL’den, bir isim De- Nikos Voutsis getirildi. Voutsis’in mokratik Sol Dimar’dan, bir isim ismi açıklanmasıyla beraber sosyal ise Ekolojistler’den. Sağlık Bakanı medyada 2013 yılına ait bir fotoğPanagiotis Korumblis ülkenin ilk raf yayılmaya başladı. Yunan Polis görme engelli bakanı olarak ta- Teşkilatı’nın kendisine bağlandığı rihe geçti. Voutsis, fotoğrafta protestocuların arasında polis barikatına karşı dururken görülüyor.

Polis haddini bilecek Bakan Panusis, öğretmenlerin ya da emeklilerin kimyasal gazlarla kovalanmasının kabul edilemez olduğunu söyledi. Protesto gösterilerinin demokratik hak olduğu gerçeğini unutmayan bakan, polisin silah taşımayacağını belirtti. Makam araçları satılıyor Aleksis Çipras başkanlığında kurulan yeni koalisyon hükümeti, bakanlıklardaki lüks makam araçlarını “lüzumsuz ve masraflı” olduğunu söyleyerek satışa çıkardı. İşten çıkarılan 3 bin 500 kamu çalışanı ise yeniden işe alınacak.

Hava döndü, Avrupa’da sol rüzgarları esiyor Yunanistan’daki seçimlerin ardından İspanya’da da tıpkı SYRIZA gibi kemer sıkma politikalarına karşıtlığıyla bilinen Podemos Madrid mitinginde büyük bir coşkuyla “Değişim yürüyüşü” gerçekleştirdi. Madrid’in Puerta del Sol Meydanı’nda yapılan ‘Değişim Yürüşü‘ne on binlerce kişi katılırken ‘Yapabiriz‘ ve ‘Tik Tak Tik Tak‘ sloganı atan Podemos destekçileri, ‘Değişim Şimdi‘ yazan pankartların yanı sıra Yunanistan bayrakları da taşıdı. Mitingde bir konuşma yapan Podemos’un 38 yaşındaki lideri Pablo Iglesias, Avrupa’da değişim rüzgarlarının esmeye başladığını söyledi ve Yunanistan’da iktidara

yerleşen Syriza’yı tebrik etti. Podemos seçimlerde iktidara yerleşebilir Parti, sadece bir yıl içinde İspanya’da 32 yıldır iktidarı aralarında değişen Halk Partisi ve Sosyalist Parti’ye meydan okumayı başardı. Aralık 2015’te erken genel seçime gidecek İspanya’da, yapılan son anketkere göre Podemos’a verilen destek yüzde 30’a ulaştı.Podemos’un lideri Iglesias da tıpkı SYRIZA’nın lideri ve Yunanistan’ın yeni başbakanı Aleksis Çipras gibi iktidara gelmesi halinde, İspanya’nın borcunun bir kısmının silinmesi için çalışacaklarını söylüyor. DÜNYA

IŞİD yenilgisini kabul etti IŞİD’in kuşatması altında olan Kobane, oradaki halkların verdiği mücadele sonucunda geri alınmıştı. IŞİD yazılı açıklama yaparak Kobanê’den çekildiklerini duyurdu. Bir tehdit videosu yayınlayan IŞİD, “Kobanê’den çekildik ancak geri döneceğiz” dedi. IŞİD’in kaçırıp, öldürdüğünü duyurduğu gazeteci Kenji Goto’nun ölümü ardından Japonya’dan intikam yeminleri geldi. IŞİD, daha önce öldürdüğü diğer Japon rehine Haruna Yukawa

ve Goto için Japon hükümetinden 200 milyon dolar fidye istemişti. Goto’ya karşılık Ürdün’de tutuklu bulanan El Kaide militanı Sacide er Rişavi’nin serbest bırakılmasını isteyen IŞİD, takasın Türkiye sınırında, Akçakale’de gerçekleştirileceğini açıklamıştı. Gazeteci Goto, Rakka’ya neden gittiğini şu sözlerle açıklamıştı: “Suriye halkı üç buçuk yıldır acı çekiyor, artık yeter. IŞİD’in Suriye’de ne yapmak istediğinin haberini yapmayı umuyorum”. DÜNYA

Mısır

Peter Greste serbest

IŞİD’in kaçırıp bugün de öldürdüğünü bir video ile duyurduğu gazeteci Kenji Goto’dan sonra basın özgürlüğü üzerine tartışmalar başlarken Mısır’da tutuklanan ve 400 gündür hapiste olan Al Jazeera televizyonunun çalışanı Peter Greste’in serbest bırakıldığı öğrenildi. Mısır’da görev yapan üç Al Jazeera çalışanı Greste, Fehmi ve Muhammed Aralık 2013’de gözaltına alınmıştı. Greste ve Fehmi, yalan haber yaymak ve Müslüman Kardeşlere yardım etmekle, Baher Muhammed’se bunların yanısıra silah bulundurmakla suçlanmıştı. Altı ay devam eden yargı sürecinin ardından Greste ve Fehmi yedişer yıl, Muhammed’se 10 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı.Greste’nin serbest bırakılması kararının Sisi tarafından verildi. DÜNYA

Irak

Irak’ta binler öldü

Birleşmiş Milletler Irak Yardım Misyonu, Irak’ta Ocak ayında yaşanan çatışmalar, saldırılar ve şiddet olaylarında 1375 kişinin öldüğünü 2 bin 240 kişinin ise yaralandığını açıkladı. Birleşmiş Milletler Irak Yardım Misyonu’nun açıklamasına göre, bu senenin ocak ayında yaşanan şiddet olaylarında 790 sivil hayatını kaybetti. Ülkedeki çatışmalarda, şiddet olayları ile IŞİD’le savaşta ise Irak ordusundan 585 asker öldü. Birleşmiş Milletler’in açıklamasına göre, ayrıca aynı dönem içerisindeki olaylarda 2 bin 240 kişi de yaralandı. Yaralananlar arasında 771 Irak askerinin yanı sıra 1469 sivil bulunuyor. En fazla sivil kaybın yaşandığı kent Bağdat oldu. Bağdat’ta 256 sivil öldü, 758 sivil yaralandı. DÜNYA

Almanya

Hırvatistan’da 60 bin kişinin borcu silindi Hırvatistan hükümeti ülkenin en yoksul kesiminin tüm borçlarının silindiğini açıkladı. Borç silme uygulaması 60 bin kişiyi kapsıyor ve iç pazarda tüketimin canlandırılmasının temel amaç olduğu ifade ediliyor. Silinen borçlara tüm banka borçları, ödenemeyen faturalar ve kamuya olan borçlar da dahil. Hırvat hükümetinin “Yeni başlangıç” planından faydalanmak isteyenlerin ise belli kriterleri

Dünya Turu

yerine getirmesi gerekiyor. Aylık hane halkı geliri 130 Euro’dan yüksek olanlar plana dâhil edilmedi. Ayrıca herhangi bir mülk sahibi olanlar ya da birikimi bulunanlar da borç silme planından yararlanamıyor. Planı açıklayan Hırvatistan Başbakan Yardımcısı Milanka Opaciç, “Yoksul kesime borç yükünden kurtularak hayata yeni bir başlangıç yapma fırsatını sunuyoruz” dedi. DÜNYA

ABD’ye uyarı

Almanya, Amerika Birleşik Devletleri’ni Ukrayna’ya Rusya yanlısı milislere karşı kullanması için silah göndermemesi konusunda uyardı. Hükümet ortağı Sosyal Demokrat Parti SPD Dış Politika Sözcüsü Niels Annen, “ABD’nin Ukrayna’ya silah göndermesi yeni sorunları beraberinde getirecek tehlikeli bir adım olacaktır” dedi. Die Zeit gazetesinin haberine göre, Ukrayna sorununun askeri önlemlerle çözülemeyeceğini kaydeden Niels Annen, Ukrayna yönetiminin askeri yöntemi denediğini ve sonuç alamadığını hatırlatarak, yavaş da ilerlese, diplomatik çözüm arayışlarının sürdürülmesinden yana olduklarını söyledi. Almanya, Rusya’ya da Ukrayna ile barış halinde ekonomik yardım yapmaya hazır olduğunu da söylemişti. DÜNYA


YAKLASIMLAR

14

4 Şubat 2015

AKP rahat yüzü görmeyecek TUTSAK POSTASI Önder Çarkçı Ortadoğu kazanımda dinsel, ulusal ve sınıfsal çelişkiler tarihsel ve güncel sorunlarıyla iç içe kaynamaktadır. Bu çelişkiler Türkiye içinde geçerli. Ancak modern (burjuva) hukuka dayanan Türkiye’nin aksine öteki İslam (Ortadoğu) ülkelerinin hukuku dine dayanmaktadır. Her ne kadar İslam hukuku temel alınsa da kapitalist üretim ilişkileri nedeniyle ülkeye göre az ya da çok modern hukuk ile karışık bir “hibrit şeriat”ın uygulandığı söylenebilir. Türkiye hukuku ise sürekli dini normların dayatması altındaydı. Özellikle son on yılda dindarlar çok yol kat etti! 1980 sonrasına doğru Türkiye’nin (!) dağlarında “üç-beş çapulcu” kadar olan Kürt sorunu 1990 sonrası adım adım etnik sorun kapsamını aşan bir soruna, Kürdistan sorununa evrildi. 2000 sonrası “Türkiye burjuva pazarı” Türkiye ve Kuzey Kürdistan bağlamında iki ayrı siyasaya dönüştü. Kuzey Kürdistan’da oligarşi ile savaşımda baş çelişki ulusal çelişki iken Türkiye’de oligarşi ile savaşımın baş çelişkisi sınıfsal çelişkidir. Kürdistan’da güçlü bir halk hareketi ve “önderliği” varken, Türkiye’de

muhalif emekçi halk kesimleri özelikle Haziran ayaklanması sonrası bir toplanma ve kitleselleşme sürecine girerek niceliksel bir gelişim sağlanmıştı. Ancak henüz bir devrimci önderlikten de yoksundur. Kürdistan’ın tüm yolları “ulusal tanınma” nehrine akarken, Türkiye’de mücadele sınıfsal ve kimliksel olmak üzere iki vektörlü bir hatta henüz yönünü tayin edememiştir. Bu iki vektör Birleşik Haziran Hareketi ile HDK’de pratize olmuştur. Kimlik siyasetinin merkezi Kürt Demokratik Hareketi’nin (KDH) olması nedeniyle doğası gereği HDK beklentileri karşılayamamış ve adeta bu platformun yükünü de HDP yüklenmiş durumda. Birleşik Haziran Hareketi ise henüz yeni yola çıktı. Önünde vermesi gereken pek çok sınav var. Zaten daha başlarken bu sınavı vermeye başladı. İlk eylemli kampanyasını da yaptı. Gezicileşmenin yoğunlaştığı günümüzde özellikle eğitim kurumlarındaki gerici uygulamalar sebebiyle laikliği merkezine alan bir kampanyanın yürütülmesi oldukça isabetli olmuştur. Ancak eylemin sloganı ciddi bir muğlaklığı içinde barındırıyor! Laik bilimsel eğitim için ayaktayız! Nasıl bir laiklik? Kim için kilim? Sorularının cevabını vermeyen bir slogandır. Birleşik Haziran Hareketi’nin “ulusalcı şovenistleri de kapsadığı” eleştirilerine bu muğlaklık kanıt

olacak sanılacaktır; Anadilde eğitim tanınmalıdır. Birleşik Haziran Hareketi ne diyor? Kampanya sloganı şöyle olmalıydı: Laik, Demokratik, parasız, anadilde, bilimsel eğitim için Ayaktayız! Birleşik Haziran Hareketi’nin eylemindeki “muğlaklık” hareket içindeki ulusalcı CHP’li kesimin etkisi midir? Birleşik Haziran Hareketi bileşenlerinden biri olan ÖDP’nin Eş başkanı Alper Taş’ın seçimler için yaptığı CHP merkezli önerisi de bir olguya tüy dikmişti. CHP bir öneriye cevaben Birleşik Haziran Hareketi bileşeni partilerin başkalarına milletvekilliği verme karşılığında Birleşik Haziran Hareketi’nin oylarına talip olması, en hafif tabiriyle “ahlaksız teklif” olarak görülmelidir. CHP merkezli bir sol saflaşma için en azından CHP’nin sosyal demokrat olması gerekmez mi? sosyal demokrat olabilmesi için ise: •Anadilde eğitimin kabulü (anadilde öğrenim için SHP’den beri pozitif bir tutum mevcuttu) •Ademi merkeziyet ilkesi ile yeni bir yönetim modeline geçmeyi öngören anlayışın benimsenmesi •Neo- liberal politikalara karşı net ve somut tutum alınarak emekçi halklar lehine bir ekonomik modelde karar kılması •Kendi tarihiyle yüzleşerek deyim yerindeyse günah çıkarmalıdır. Bu anlamda Birleşik Haziran Hareketi’nin

Syriza’nın önlenemeyen yükselişi ve küçük Yeşil ortağı Ender Eren yazdı

Ender Eren, Ekolojik Yeşiller Partisi’nin kabine de yerini alması ile sadece Yunanistan için Avrupa’daki Yeşiller Partileri için pek çok şeyin değişeceğini ya da değişmesi gerektiğini belirtiyor.

Yunanistan’da Syriza’nın inşa süreci Türkiye’deki bazı süreçlere benzemekte birlikte, tabiatıyla kendine has özellikler taşımaktadır. Yeşil Partililerin ve onlardan ayrılanların da bu süreçte -2000lerden itibaren- etkileri olmuştur. Yunanistan’daki ilk Yeşil Parti kurucuları genellikle 68 hareketinden gelmekteydiler, dolayısıyla sosyalist hareketlerle mücadelelerde birlikte olmuşlardı. Avrupa Yeşil Partisi’nin kuruluş sürecinde Yunan Yeşil Politika partisi, bir müddet sonra ekolojik Yeşiller Partisi adını alarak daha geniş bir kitleye hitap etmeye çalışmıştı. Bu arada siyasi olarak biraz fazla Avrupacı görülen ilk Yeşil Parti’den kopmalar olmuş, ayrılanlar ilerici sol ve sosyalistlerde birleşerek, 2004’lerde Synaspismos hareketini kurdular ve ilk defa % 3 lerde yaklaşan bir oy aldılar. Synaspismos Syriza’nın Sy’si olarak birleşmenin önünde de temel bir yapı olmuştu. 2005’lerden itibaren Yunanistan’da ki yolsuzluklar artık ülkeyi ciddi bir şekilde etkilemeye başlamış, ekonomik istikrar kaybolmuş ülkenin en önemli endüstrisi gemicilik sektörü Kore ve Çin’in rekabetinden nasibini almış ve düşüşe geçmişti. Iktidarı alan konvansiyonel partiler ekonomideki çözümü AB(Avrupa Birliği) ülkeleriyle antlaşmada bulmuş, AB’nin önerdiği ödeme takvimini ve tasarruf politikalarını kabul ermek zorunda kalmıştı. Son üç senede tasarruf tedbirlerinin hiçbir sonuca ulaşmadığını gören Yunanlılar sokaklarda çözüm aramaya

başladı. İlerici güçler Synaspismos ve diğer önemli gruplarla birleşerek Syriza’nın kurdular. Bu arada Ekolojik Yeşiller adını alan Yunanistan Yeşiller Partisi’nde bu oluşumdan ve kavgadan uzak duramayarak seçimlerde ortak aday listesinden 11 yerde aday gösterdi.149 milletvekilliğinin bir tanesi de (Atina’da) Ekolojik Yeşillerden oldu. Aleksis Çipras kabinesini açıkladığında iklim değişikliği vekilliğini de Ekolojik Yeşiller’e verdi. Ekolojik Yeşiller’in uzun süre yurtdışı ilişkilerini yürüten Yannis Tsinoris şimdi bir nevi Çevre Bakanı oldu. Burada kabinede bir nevi koalisyon ortağı olmak, esasında Ekolojik Yeşiller’e önemli ama zor bir görev yükledi. Avrupa Yunanistan’a reçete yazarken, biryandan tasarruf derken, bir yandan da yatırım diyor. ama nerelere nasıl yatırım yapılacağından bahsetmiyor. Genel görünen Yunanistan’ın Alman ve Fransız otomobillerini alarak sadece oto tamircilik endüstrisine yatırım yapılmasından bahsedildiği yönünde. Zira istihdamlarına bu otomobil fabrikalarıyla önemli ölçüde katkı sağlayan AB’nin iki önemli ülkesi (Almanya ve Fransa) kendi vatandaşlarının refahını ön planda tutarken Güney ülkeleri hem istihdam hem de gelirler açısından geri kalmakta. Syriza’nın Ekolojik Yeşilleri kabineye dâhil etmeleri son derece akıllı ve isabetli bir karar. Enerji bakanlığı ve iklim değişikliği vekilliğini de ayırmaları da ayrıca dikkat edilmesi bir durum. Ekolojik Yeşiller Partisi Avrupa ilişkileri

deneyimi olan bir parti. Daha evvel Avrupa parlamentosuna Yeşil milletvekili yollayan Yunan Yeşilleri, Avrupa Yeşil Partisi’nin hemen açıklanan desteğini de alacağı aşikârdır. Böylelikle Syriza hem Avrupa sosyalist bloğunun hem de yeşil ve özgürlükler bloğunun ilk defa bir amaç doğrultusunda ortak davranmasını sağlayacaktır. Zira karşı cephedeki ilk açıklamalara bakarsak, Avrupa’da hem sağcı partiler hem de sosyal demokrat partiler, Yunanistan’da evvelki hükümetlerin verdiği sözlerin tutulmaması halinde para musluğunu kısacaklarını tehditvari bir şekilde açıklıyorlar. Syrizanın baş hedefi olan Almanya’nın başbakanı Merkel de bunlara dâhil. Diğer yandan bu tehditlerini daha da ileri götürerek Almanya’ya karşı hasmane açıklamalar yapmayın diyorlar, sanki Syriza’nın başkanı daha evvel Almanya başbakanına dostane mektuplar yazmamış gibi. Troykayı reddeden Syriza hükümetinin yolu bir hayli uzun olacağa benziyor. Bütün bu girişimler nasıl sonuçlanırsa sonlansın -Euro bölgesinden çıkmak da dâhil-.Ekolojik Yeşillerde bu taşlı yollarda Avrupa Yeşil partisinin, artık AB’nin eleştirilmez, başka bir oluşum ve değişim istenmez siyasetini gözden geçirmesini sağlamalıdır. Ender Eren Yeşil ve Sol

temel sloganı “Gericiliğe ve faşizme karşı mücadele!” ise CHP’nin ulusalcı şovenizmine karşı da mücadele edilmelidir. Seçimlere kısa bir süre kaldığından Birleşik Haziran Hareketi, seçimler için CHP HDP sarkacından herhangi biri lehine tavır alabilir mi? bu seçimlerin tarihsel bir önemi var. AKP’nin Anayasa yapma çoğunluğunu elde edememesi için bir seçimler özgülünde lamsız cimsiz HDP desteklenmelidir. Samimi sosyal demokratlar diktatörü ikame etmek istemiyorlarsa HDP’nin yanında yerlerini almalıdırlar. Faşist baskıların giderek yoğunlaştığı gözlemlenebilmektedir. AKP, seçimlerde Anayasa değiştirecek çoğunluğa erişirse rahatlayacaktır. Ancak ekonomik krizin giderek yoğunlaşması ve buna binayen toplumsal muhalefetin artacak, baskıların da yoğunlaşacağını AKP’nin “rahat” yüzü göremeyeceği bir döneme girilecektir. AKP’nin seçimlerde alacağı yenilgi ise korkularını daha da pekiştirecek bir sürece girilmesi nedeniyle baskısını artıracaktır. Her halükarda seçimlerden sonra faşist baskılar artacaktır. İfade ve örgütlenme özgürlüğü iyice daralacağı için farklı örgütlenme(!) biçimlerini de gündemleştirecektir.

İyi Kötü Çirkin ELİF KARAN

İyi

Can Dündar Cumhuriyet

Dündar, AKP hükümetinin kadın cinayetlerini durdurmak yerine teşvik eden politikalarını değerlendiriyor. Dündar: “Peki uçkur bekçiliğine tayin ettiğimiz “Mahalleli”nin siciline baktık mı hiç? Devletin resmi rakamları, “namus cinayeti” adı altındaki katliamın, yıldan yıla katlanarak arttığını gösteriyor. “Töre”, “Mahalleli”nin göz yuman bakışları ve teşvik alkışları arasında kan dökmeye, cinayet işlemeye devam ediyor. Yargılanırken “tahrik indirimi”nden yararlanıyor, hapiste kahraman muamelesi görüyor, çıkışta korunup kollanıyor. Devlet, “sahip çıkma” vazifesi verdiği katilin sırtını sıvazlıyor… Çağdaş bir toplum için, bu anlayışı ihya değil, “ifna” etmemiz gerekiyor.”

Kötü

Nihal Bengisu Karaca Habertürk

Korkmaz Leylak

Karaca’nın başkanlık sistemini savunurken ortaya koyduğu argümanlar “özrün, kabahatinden büyük” dedirtiyor. Diktatörlüğü yeğleyen Karaca şöyle devam ediyor: “Türkiye tam manasıyla bir parlamenter sistem değil. Hiç olmadı. Türkiye’yi hiçbir zaman gerçek anlamıyla “parlamento” yönetmedi. Parti kapatmanın musluğu kapatmak kadar kolay olduğu, Meclis’in kaderinin yüksek yargının iki dudağı arasında bulunduğu, darbe anayasasının hükümferma olduğu bir düzen parlamenter sistem değildi. Anayasasında hâlâ milletin egemenliğini Meclis ve “yetkili organlar” eliyle kullandığı yazılan bir ülkede parlamenter sistem demokrasinin değil, hegemonya kimdeyse onun emrindedir.”

Sen gülümsediğin vakit Kıpırdanıp çatlıyor vişneler Büsbütün ölü vücutlarıyla kelimeler Terliyor uykularında, uykularında

Çirkin

Gülümsediğin vakit sen Ören yerlerine gidiyoruz Kavgalara, kedi yavrularına, sulara Devlete ve tabiata davranıyor Şakayıklar, tornalar Sen gülümsediğin vakit Bir tuhaf çalkalanıyor kuşların kanatları Dağlı rüzgârlar çıtırdayıp halk oluyor Beyaz dişleriyle solmuş bir hatırayı çiğneyip Kum çekiyor uzun havalar inşaatlara Sen gülümsediğin vakit Sulara gidiyoruz hep sulara Doğrultuyor Ali’yi düştüğü yerden İsmail Devam ediyor adımlarına kokusu leylakların Çıkageliyor analar yakalarında sabır çiçekleri Zulalarında çay makaslarıyla devrimci terziler Diri bir nefesi Tayların hünerlerini Uydurmak için gecemize Gülümsediğin vakit sen Nur topu bir bulut ağrıyor toprakta Bir oğul ayaklanıyor Mert Bulut Kırlak

Ahmet Kekeç Star

Kekeç, AKP hükümetinin çözüm sürecini engelleyen politikalarını görmek şöyle dursun, her şeyi “AK” partisinin karşısında duran herkesi “Karalamak” için kalemini kullanıyor. Kekeç: “Bazı solcular Meclis dışı kalmış HDP’nin, bazı solcular da barajı aşmış HDP’nin çözüm sürecini akamete uğratacağını düşünüyor. Daha doğrusu, temenni ediyor. Buradan şu “indirgeme”yi yapabiliriz ve aslında çok da yanlış olmaz: Türk solu (ya da solları) barış istemiyor. HDP’ye işlev yüklüyor ve dolayısıyla HDP’nin “çözüm sürecini baltalama ihtimalini” seviyor. Bu nedenle, HDP’nin Türk siyasal yaşamına ne katacağını değil, hangi pozisyonda daha “yararlı” (!) olacağını (yani çözüm sürecini daha çok zarara uğratacağını) tartışıyor”

İlker Eraslan

günlüğü

Bu hafta metal işçilerinin direnişi ile iligli onlarca gelişme paylaşıldı. Bir yandan da haftalardır Merkez Bankası’na “Faizleri indir” diyen Erdoğan konuşuldu. Öfkeli @ofkelikedi MerkezBankasından FaizİndirimiBekliyoruz hayrola dolarları, euroları sıfırlayacaksınız da biraz daha yükselsin mi istiyorsunuz? TaTa #Haziran @yeni_platoncu milleti kredi cehennemine mahkum edip, köleleştirmek için MerkezBankasından FaizİndirimiBekliyoruz kuşçu eşref @aksacliTR MerkezBankasından FaizİndirimiBekliyoruz ideoloji karmaşası yaşayan gençlerimiz :) ‘ Mansur ‘ @MansurETN Beklentimiz Faiz lobisini üzecektir , Lakin Millet sevinecektir. Lütfen bu çağrılara kulak verin. MerkezBankasından FaizİndirimiBekliyoruz Research_Turkey @Research_Turkey Güzel ülkemin trajikomik trending topic’i :) “MerkezBankasından FaizİndirimiBekliyoruz” Belma Özsoy @OzsoyBelma MerkezBankasından FaizİndirimiBekliyoruz Cemaatçi çalıyor Çapulcu oynuyor :)) Ohh beaa !!


KULTUR-SANAT

15

4 Şubat 2015

Kendi ailenizden bir şey bulabileceğiniz bir oyun:

Evim! Güzel evim!

Her izleyenin kendi ailesinden bir şeyler bulabileceği bir oyun Evim! Güzel evim! Füsun Demirel’in tiyatro sahnelerine geri döndüğü Ebru Nihan Celkan’ın yazıp yönettiği “Evim! Güzel Evim!”’de Burcu Çelik, Özge Ertem ve Fatih Özkan, Füsun Demirel ile sahneyi paylaşıyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ile buluşan oyunu sizler için inceledik. KÜLTÜR SANAT elif karan

Toplumun en küçük birimi olan aileyi konu alan Evim! Güzel evim! Çok tanıdık bir tabloyu gözler önüne seriyor. Oyun ne çok abartılmış ne çok ajıtasyon yapılmış ne de durağandı, tam anlamıyla günlük hayatta herkesin kendi ailesinden pay biçebileceği bir oyun. Çok çalıştığını, haksızlığa uğradığını iddia ederek sürekli hizmet, ilgi bekleyen, ailesini özellikle de karısını hem fiziksel hem de manevi olarak şiddet uygulayan baba rolündeki Fatih Özkan neredeyse oyun boyunca hiç kızları ve karısıyla göz göze gelmiyor. Gerçek anlamda yüzleşmediği bir yere konan koltuğunda baba sürekli yüzü seyirciye yönelik konuşuyor, emirlerini veriyor. Anne rolünde oynayan Füsun Demirel ise bana göre oyunda en dikkat çeken cümlesi kızının “3. sayfanın birinde senin haberini görmek istemiyorum” cümlesi üzerine verdiği “Ben okumuş kadınım onlar gibi cahil değilim” cevabıydı. Toplumdaki “Ne de olsa benim başıma gelmez” bakışını gözler önüne seriyordu. Kadının bir türlü o evden çıkamaması, ekonomik, psikolojik şiddetin birçok boyutunu gösteriyor olması cidden dikkat çekiciydi. Oyunun ardından Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Genel Temsilcisi Gülsüm Kav ve İstanbul Temsilcisi Fidan Ataselim ve Evim! Güzel evim! oyuncuları ve yazarı Ebru Nihan Celkan oyun için birlikte neler yapabileceklerini konuşarak, oyunun gösteriminin Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ile birlikte yapabileceklerine karar verdiler. Yarın Haber’e konuşan Evim! Güzel evim! yazarı Ebru Nihan Celkan oyun hakkında şöyle konuştu: Her yazar biraz kendi hikayesini yazar. Şiddetin özellikle aile içi şiddetin basında belli bir çerçeve ve

ezber üzerinden tartışıldığını gördüğüm için şiddetin farklı yönlerinin olduğunun altını çizmek istedim. Beni yazmaya iten ezber neydi? Alt sınıftan bir kadın yine alt sınıftan kocası tarafından katledilir. Bu büyük şehirlerin unutulmuş ve bilerek yoksul bırakılmış semtlerinde veya Anadolu’nun kasabalarında ya da doğu (!) denen uzak bir yerde olur. Bu haber diline göre aile içi şiddet alt sınıfın sorunu olarak sunulur. Genel olarak şiddet özelde aile içi şiddet alt sınıfın sorunudur. Bu sunuş biçimini birçok farklı açıdan problemli buluyorum. Aile içi şiddet her sınıftan her inanıştan her din ve ırktan kadının yani her kadının sorunudur. Bunu sadece kişisel deneyimim üzerinden değil aynı zamanda oyunu çalışırken bizim için çok önemli bir kaynak teşkil eden Ayşe Gül Altınay ve Yeşim Arat’ın 2006-2007 yılları arasında TÜBİTAK desteğiyle yürüttükleri Türkiye’de Kadına Yönelik Şiddet araştırmasının sonuçlarına dayanaraktan söylüyorum. Bir diğer sıkıntılı nokta sonucu ölüm olan şiddet vakalarına odaklanmak. Ölüm yaşanmadığı takdirde aile içi şiddet haber niteliği taşımıyor. Yıllarca psikolojik ve fiziksel şiddet altında yaşayan kadınların yaşadığı şiddet bir anlamda bu şekilde yok sayılıyor. Çocukların yaşadığı bu şiddet ortamının etkileri ve sonuçları yok sayılıyor. Evim! Güzel evim! Özellikle bu iki ezberin tekrar sorgulanması amaçlayan bir oyun. Hiçbir habere konu olmadığı için yakın arkadaşlarla ailenin diğer fertleriyle konuşulmadığı için sanki yok gibi davrandığımız şiddet üzerine düşünmek isteyen bir oyun. Bulut oyunlarının üst amacını her zaman Dünya’yı değiştirmek olarak koyuyoruz. Bu oyun için de aynı şey geçerli. Bu amacımız yanlış anlaşılmasın, bizim için Dünya’yı değiştirmek bir kişiyi değiştirmek-

ten geçiyor ve bu değişim “yalnız değilmişim” cümlesi kadar basit bir değişim olabiliyor. Oyunun bu anlamda bizim hedeflediğimiz sonucu sağladığını gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Oyunu izleyenlerden “bunu bir tek ben yaşıyorum sanıyordum”, “annemi hiç anlamamışım”, “kimseye anlatamamıştım” gibi cümleleri hem ben hem oyuncu arkadaşlarım hem de ekibin geri kalanı sıkça duyuyoruz. Oyunu yazarken yalnız olmadığımı görmek istiyordum şimdi hiç kimsenin yalnız olmadığını bilmesini istiyorum. Sanırım oyunu oynamaya farklı şehirlere farklı insanlara ulaştırdıkça bunu daha fazla göreceğiz. Bu oyunu ben yazdım fakat dramaturglarımız Ayşe Gül Altınay, Özlem Karadağ ve Fatih Artvinli’nin derin analizleri ve yönlendirmeleri, Füsun Demirel’in hem oyunculuk tecrübesiyle hem feminist bakış açısıyla katkıları diğer oyuncu arkadaşlarımızın deneyimleri ve teknik ekipteki arkadaşlarımızın kendi tecrübeleri oyunun son haline gelmesini sağladı. Evim! Güzel Evim! Bizi dönüştürmeye devam ediyor umarım her dokunduğumuz insana da aynı etkiyi yapar. Evim! Güzel evim! oyununda başrolü oynayan Füsun Demirel

ise Yarın Haber’e şöyle konuştu: Ebru Nihan Celkan texti gönderdi, okudum. Aile içi şiddet çok hassas olduğumuz bir konu. Melek karakteri ilgimi çekti. Çünkü yasadığı psikolojik ve fiziksel şiddete rağmen aile birliğini ve evliliğini korumak için caba gösteriyordu. Bir de tabii bulut tiyatronun diğer oyuncularıyla tanıştığımda o gençlerin ışıldayan yüzlerini görünce oyuna dahil olmam gerekliliğini anladım. Oyunu izleyen hem tiyatro eleştirmenleri hem. Seyircilerden çok iyi notlar aldık. Oyun herkesi çok etkiledi. Kadını da erkeği de genci de yaşlıyı da çok etkiledi. Çünkü bu ülke topraklarında yaşayıp da psikolojik ve fiziksel şiddeti yasamamış insan herhalde yoktur. Hele hele kadınsanız bu oran katlanır. Hemen herkes kendinden ailesinden yakın çevresinden bir şeyler buldu oyunda. Ve bu travmaların bu acıların ortak olduğuna çözümünde ortak bulunabileceğine kanaat getirdiler pek çoğu. Biz oyunu sadece İstanbul’da Beyoğlu’nda ve ayda bir iki oyunla sınırlandırmayıp geniş kitlelere ulaştırabildiğimiz oranda kadına yönelik şiddeti önlenebilir kılmanın minik adımlarından biri olduğumuz inancını taşıyabiliriz.

Bay Turner Yönetmen: Mike Leigh Oyuncular: Timothy Spall Richard Bremmer , Senaryo: Mike Leigh Usta yönetmen Mike Leigh en son 1999 yılında çektiği Topsy-Turvy filmi ile İngiliz sanat tarihinin en önemli opera yazarı Gilbert ve büyük bestekar Sullivan’ın hayat hikayesini anlatmıştı. Yönetmen bu filmi ile de resim sanatına el atıyor. İngiliz resim sanatının büyük isimlerinden J. M. W. Turner’ın hayat hikayesini anlatıyor.

İçimdeki ses Yönetmen: Çağrı Bayrak Oyuncular: Engin Günaydın, Leyla Lydia Tuğutlu Senaryo: Engin Günaydın Selim bir türlü kabuğunu kıramamakta, insanlarla ve özellikle kadınlarla sağlıklı ve uzun süreli ilişkiler kuramamaktadır. Biraz sosyalleşebilmek adına kaydolduğu spor salonunda tesadüf eseri güzel Ayşıl ile tanışır. Selim’den çok hoşlanan Ayşıl, onun hayatına girebilmenin yolunun annesi Mehpare ve onun tuhaf arkadaş çevresiyle iyi geçinebilmek olduğunu anlar.

7 cüceler Yönetmen: Boris Aljinovic Seslendirenler: Yekta Kopan , Ziya Kürküt Senaryo: Douglas Welbat Kötü kalpli cadı Dellamorta, Prenses Rose’u daha küçücük bir bebekken lanetlemiştir. 18. yaşına basmadan hemen önce, Rose’un parmağına keskin bir iğne batacak ve prenses ile beraber tüm şato halkı 100 yıllık bir uykuya dalacaktır; ta ki gerçek aşkı gelip prensesi öpene kadar. Bilindik bir masal, yeni bir uyarlamayla, tam da sömestr tatilinde çocuklarla.

Timbuktu Yönetmen: Abderrahmane Sissako Oyuncular: Hande Doğandemir, Fatih Artman, Devrim Yakut Senaryo: Abel Jafri , Fatoumata Diawara Mali’deki Timbuktu bölgesi, radikal İslamcı militanların eline geçtikten sonra yöre halkının birçok özgürlüğü askıya alınır. Müzik dinlemek, futbol oynamak, özgürce gezip dolaşmak yasaklanmıştır. Bu yeni düzene uyum sağlamaya çalışanlar arasında fakir bir çoban ailesi de vardır, film bu ailenin etrafında geçiyor. Pek çok ödül alan film izleyicisiyle buluşacak.

HAFTANIN AJANDASI Artists’ Film İnternational başladı

Madagaskar Ankara’da

Boğum gününde sizlerle

İstanbul Modern’de, güncel video sanatına odaklanan ve görsel sanatçıların hareketli görüntü, animasyon ve filmlerini dünyanın farklı köşelerine taşıyan Artists’ Film International kısa süreli sergiler salonunda 13 Mart’a kadar pek çok eseri sizlerle buluşturacak.

Tüm zamanların en sevilen maceralarından Madagascar’ın canlı sahne şovu Madagascar Live, ilk kez Türkiye’ye geliyor. Kahkaha dolu eğlencenin sevilen kahramanları bu kez tiyatro gösterisiyle 7 şubatta Ankara’da. Şubat tatilini eğlenerek geçirmek isteyenlere…

Müziğin sevgi ve barış temsilcisi, Bob Marley’in 70. doğum günü kutlaması, 6 Şubat’ta Babylon’da! 50 ve 60’lı yıllarda Jamaika’da kullanılan güçlü basları olan el yapımı ses sistemi de geceye özel Babylon’da olacak. Müzik severleri unutulmaz bir gece bekliyor.


Soğuğa diren İstanbul Geçtiğimiz haftalarda, İstanbul’u etkisi altına alan soğuk hava ve kar yağışı, vatandaşlara zor anlar yaşattı. Sabah saatlerinde termometreler -2 dereceyi gös-

terirken, Yıldız Parkı’nda vatandaşlar bir yana, bir fare dondu. Karlar içerisinde hareketsiz kalan farenin yardımına basın mensupları koştu. toplum

Çok cahilsin, keşke…

Bülent Arınç, Manisa’da katıldığı bir bedesteni açılışında Japonya’da yaşadığı bir anısını anlattı. Normalde, Arınç’ın anlattıklarını yaşarken utançtan kızarması, yerin dibine girmesi gerek. Ama Arınç, yaşadıktan sonra bile ülkesindeki tarihin, arkeolojinin önemini kavrayamadığı için utanmayı bırakın, bunu basına bile anlatabiliyor. Çok cahilsin Arınç...

tan olaydan haberi varmış gibi restore edildiğini söylemiş. Camlı Köşk, Dolmabahçe Sarayı’nın Kabataş üzerinden dışarı bakan tek mekanı. İçinde avizeler dahil, camdan yapılmış birçok eşya var. Ülkesindeki gezip görülen yerleri bilmeyen Arınç, geçmiş basının karşısına bir de bu anıyı utanmadan anlatıyor.

TOPLUM Ceday avcı

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç Manisa’nın Şehzadeler ilçesinde Tarihi Rum Mehmet Paşa Bedesteni açılışına katıldı. Tarihle arası çok iyiymiş gibi bir de açılışa giren Arınç, bir kez daha AKP ve tarih ilişkisini gözler önüne serdi.

Bunlar hep makama saygıdan Daha da bitmedi. Japon imparatoru bu sorunun peşinden Arınç’a ‘Peki, ‘Kalehöyük’teki kazılar ne durumda?’ diye sorunca film kopmuş. Arınç, bu soruyu sormasına öfkelenmiş, çünkü bu sorunun yanıtını da bilmiyor… Hatta kendi ağzından durumu böyle anlatıyor; “Biz Japonya- Türkiye ilişkilerini düşünüyoruz. Koskoca ‘Güneşin oğlu’ Hirohito bana ‘Kalehöyük’teki kazılar ne durumda’ diyor. ‘Elinin Körü’ diyeceğim ama koskoca güneşin oğlu”. Makama saygı böyle oluyor demek, elinin körü diyememiş…

Tarih bilmeyen hükümet sözcüsü Bülent Arınç açılış için gittiği Manisa’da, kentin otantik yerleri olmasına karşın turist çekemediğini belirterek bu duruma üzüldüğünü ifade etti. “Manisa’nın turist kaynaması lazım. Sadece Balkanlar’dan, Ortadoğu’dan ve bir başka yerden değil. Dünyanın her yerinden Manisa’ya mutlaka turist gelmesi lazım. Bunun için de onların hoşuna gidecek şeyler yapmamız gerekir” diyen Arınç, ya turistlerin tarihi mekanları görmeye geldiğinin bilmiyor ya da tarihin istenildiği anda oluşturulabileceğini düşünüyor. Yüzü kızarmadan anlattı Bülent Arınç, açılışta bu konuşmadan sonra bir anısını anlattı. O anıyı neden anlattığı henüz hala bilinmiyor. Çünkü birazdan okuyacak olduğunuz anı tamamen Bülent Arınç’ın ağzından çıkmıştır. Ve ne yazık ki anlatılanlar şaka değil, gerçektir.

18SORU

Türkiye’den bir haber Japon İmparator’u ziyaret eden Arınç, “Japonya’yı meclis başkanı iken ziyaret ettiğimde, ‘Mikasa’ yani imparatorlarını ziyaret etmiştik. İmparator bana iki soru sordu. Sorularda biraz afalladım” dediğinde Arınç’ın genel kültürünün biraz zorladığını fark ettik. Bülent

Arınç’a birkaç soru sonrasında ‘Camlı Köşk ne durumda?’ diye sorulmuş. Tabii, bizim cahil Arınç, Camlı Köşk’ten bir haber… Arınç, bilmediğinden bu soruyu geçiştirmek için ‘Tamam o iş’ demiş. Sonra yanındakilere sorup olayın aslını öğrenmiş. Japon imparatoruna da baş-

Ölmek isteyenler buraya: Kalp Krizi Izgara

HİLAL ERCANOĞLU öğrenci - istanbul

1. En sevdiğiniz erdem? Dürüstlük 2. Başlıca özelliğiniz? Adaletli olmam 3. Mutluluk nedir? Sevmek sevilmek 4. Mutsuzluk nedir? Değer verdiğim kişinin o değere layık olmadığını görmek 5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? İnatçılık 6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Kibir 7. En sevmediğiniz şey? İlaçlar 8. En sevmediğiniz kişiler? Hayvanlara doğaya zarar veren kişiler 9. En sevdiğiniz iş? Hayvanları beslemek 10. En sevdiğiniz şair? Nazım Hikmet 11. En sevdiğiniz yazar? Sabahattin Ali 12. Kahramanınız? 13. Kadın kahramanınız? 14. En sevdiğiniz çiçek? Papatya 15. En sevdiğiniz renk? Koyu yeşil 16. En sevdiğiniz yemek? Köfte-Patates 17. En sevdiğiniz düstur? İnsanın doğru zamanda doğru yerde konuşması 18. En sevdiğiniz söz? En büyük düşman; kendi algınız, kendi cehaletiniz ve kendi egonuzdur.

Karşınızda dünyanın en çılgın ve ölümcül restoranı: Adı da “Kalp Krizi Izgara”. Servis yapan elemanlarının doktor ve hemşire, müşterilerin ise hasta kıyafeti giydiği bu sıra dışı restoran, Amerika Birleşik Devletlerinin Las Vegas şehrinde. Müşterilerini öldürmekle nam salan lokanta, bu yüzden de sık sık manşetlerde yer alıyor. Müşterilerini öldürmesi ise şaka değil, zira dünyanın en çok kalorili burgerleri burada satılıyor. Özellikle sekiz katlı ve toplam 19 bin 900 kalorili Bypass Burgerden yiyen bir çok insan kalp krizi geçirip hayatını kaybediyor. Lokantanın adı tam da bu yüzden “Kalp Krizi Izgara”. “Kalp Krizi Izgara”nın sahibi Jon Basso ise durumdan şikayetçi değil. Sıra dışı işletmeci, bu ölümlerin işlerini açtığını düşünüyor. toplum

Çay tiryakisi dediğin böyle olur

Seviye budur Japonya prensi Tomohito, hem arkoelojiyi hem tarihi sevmesinden dolayı Türkiye’de Kırşehir Kaman’daki Kalehöyük kazılarını finanse ediyor. Hem yapıyorlar hem de doğal olarak tarihi öğreniyorlar. Bu terbiyesiz Japonlar’ın da bilmediği şey yok. Ne yazık ki Türkiye’nin hükümetinin de bildiği pek bir şey yok…

Açık hava kuaför

Fransa’daki Charlie Hebdo saldırısından sonra Türkiye’deki gericilik de biraz daha gün yüzüne çıkıyor oldu. Yapılan eylemlerin ardından Cumhuriyet Gazetesi de Charlie Hebdo karikatür dergisiyle dayanışmak için Charlie Hebdo karikatürlerini yayımlamaya karar verdi. Bunu duyan gericiliğin temsilcisi AKP, polislerini Cumhuriyet Gazetesi’nin önüne dizdi. Hatta sadece gazete binasının önüne dizmekle kalmadı, sokağı bile polisler doldurmuş oldu. O sokakta kuaför dükkanı olan bir kişi, günlerce siftah yapamadığından soluğu sokakta almış. Günlerdir sokakta kuaförlük yapan esnafa zarar veren aslında kimlermiş görülsün… Sokakta işine devam eden kuaför ekliyor; Sesimizi duyurmaya çalışıyoruz. Artık valilik mi, emniyet mi, kaymakamlık mı neresi uyarsa. toplum

Takmatik tak

Kastamonu’da ayakkabıcılık yapan 71 yaşındaki İhsan Çakal, buzda düşüp yaralanınca, kaymaya çare olarak ‘Takmatik’ isimli ayakkabı zinciri üretti. Kar yağışından köy yollarının kapalı olduğu Kastamonu’da, vatandaşlar karda ve buzda kaymamak için ayakkabılarına “Takmatik” isimli ayakkabı zinciri takıyorlar.

Çerez gibi Ereğli’de kadınlar, mahallede topladıkları toprakları kovalarla evlerine getirerek yiyor. Kadınlar, kansızlığa iyi geliyor diye yedikleri toprağın çerez gibi olduğunu söylüyor ve ‘Bırakmak istiyoruz ama olmuyor. Başladıktan sonra bırakamıyorsun’ diyor. Mahalle Muhtarı Şahin Yurttaş, duruma engel olamıyor.

Çizgilerin gizemi Zebraların neden kamuflaja sahip olduğu uzun zamandır tartışılıyordu. Bazı bilim insanları, aslanlara yem olmamak, bazıları da sineklerden kurtulmak için olduğunu düşünüyordu. Zebraların daha yavaş sindirim sistemi olduğu için, daha fazla güneş altına durmak durumundalar. Çizgileri ise onları güneşten koruyor.

Sakın evde denemeyin

İstanbul’da 66 yaşındaki kadın, sahilde balık tutanların kovasından aldığı 16 cm uzunluğunda 3.5 cm eninde canlı istavriti “Mide hastalığıma şifa olsun” diye yutunca mutlak bir ölümle burun buruna geldi. Bu büyüklükteki istavrit, daha önce de küçük alabalıkları canlı yuttuğu öğrenilen kadının nefes borusunu tıkadı. Nefes alamadığı için vücut fonksiyonları duran kadın hastaneye kaldırıldı. Doktorlar, bir bölümü gözle görünen balığı kadının boğazından çıkardı. Ardından kalp masajı yapıldı, kadının yeniden nefes alması sağlandı. Şifayı doğru yerde aramakta fayda var, yoksa ölüm beklediğinden de erken gelebilir…toplum


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.